Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
EĞİTİM BİLİM VE KÜLTÜR DERGİSİ
YIL: 2020
SAYI:1
2020
Eğitim, Bilim ve Kültür Dergisi
Mustafa KIRENCEKAYA
Okul Müdürü
YAYIN KURULU
Aslı YILDIZ
Deniz KIRENCEKAYA
İhsan ÇALIŞKAN
YAZI İNCELEME KURULU
Deniz KIRENCEKAYA
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
ÖĞRENCİ İNCELEME KURULU
Ebrar GÜN
Sedanur UÇKUN
Sıla ESGÜN
Mervenur SÖKEL
Betül DEMİR
DERGİ İLETİŞİM BİLGİLERİ
Kasaba Mah. Okul Sok. No:30 Cide/KASTAMONU
TEL: 03668661165
http://cideaihl.meb.k12.tr/
1
(GÜLDESTE EDİTÖR’DEN)
ÖN SÖZ NİYETİNE…
Şehit Onur Ensar Ayanoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi olarak
“Güldeste’yle” hepinize merhaba diyoruz.
Kelime kökeni olarak gül ve deste Farsça kökenli sözcüklerdir. Terkip
olarak “Gül destesi “ anlamına gelir. Fakat bu tamlama gerçek anlamından
hareketle edebiyatta bir terim haline de gelmiştir. Güllerin destelenmiş hali
anlamındaki bu tamlama, edebiyatta “ birileri tarafından seçilmiş, manzum ya
da nesir yazıların destelenmesi, bir araya getirilmesi” anlamında bir terimi
karşılamak için kullanılır.
Ya bizler için “Güldeste” ne demektir derseniz, size gülü anlatmak gerekir.
...
Gülleri derlemek bizim işimiz. Bir gül bahçesinde yaşarken bu gülleri
görmezden gelmek ne mümkün? Daha önce okulumuzda yayımlanmış olan
“Güldeste” geleneğine eklenerek dergimizle bu geçmişe ortak olmak istedik.
Derginin asıl sahibi gençlerimizin çalışmaları ile renklenen dünyamıza, bu
bahçeden derlediklerimize ortak olmanız dileğiyle…
Umudu dürten, umutsuzluğu yatıştıran sayfalarıyla yeni sayılarda
buluşmak dileğiyle.
Vesselam…
Deniz KIRENCEKAYA
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
2
OKULUMUZ
3
İlginç BİLGİLER
Su samurları el ele tutuşarak uyurlar.
Leonardo da Vinci aynı anda bir eliyle yazı yazıp diğer eliyle resim yapabiliyordu.
Bir erkek aslan yönetimi ele geçirince tüm yavru aslanları infaz eder.
Charles Osborne isimli bir adamın hıçkırığı 69 yıl sürdü.
Geceleri sabaha göre 1cm daha kısa olursunuz.
Sivrisineklerin 47 tane dişi vardır.
Parmak izi gibi herkesin dil izi de farklıdır.
İnsan yılda en az 1460 rüya görür.
Bir kadının sahip olduğu en fazla çocuk sayısı 69
Timsahlar daha derine batabilmek için taş yutarlar.
Bir yılan 3 yıl uyuyabilir.
Sağ elini kullananlar sol elini kullananlardan 9 yıl daha uzun yaşarlar.
İnsan saçı 3 kg. ağırlık kaldırabilecek esnekliktedir.
4
GERÇEKTE NASIL BİRİSİN?
1) Ne tarz giyinmeyi seversin?
a) Elbise-babet
b) Eşofman- spor ayakkabı
c) Klasik giyim( pantolon- gömlek)
2) Hangi spor dalı sana en uygun?
a) Spor benlik bir şey değil. Üşeniyorum.
b) Her türlü sporu yaparım.
c) İlgilenmiyorum.
3) Gelecekten umutlu musun?
a) Bazen.
b)Artık umut edemiyorum.
c) Umutluyum.
4) Hangi tür müzikten hoşlanırsınız?
a) Arabesk
b) Kulağa hoş gelen her tür müzik dinlerim.
c) Rock, alternatif
5) Kendinizi aşağıdaki hangi kategoriye yakın hissedersiniz?
a) Agresif, negatif, ciddi
b) Dürüst, gerçekçi, pozitif, neşeli
c) Karamsar, kararsız, endişeli
6) Para kazanmak sizin için stresli bir iş mi?
a) Evet, oldukça stresli
b) Para benim için bir stres unsuru değil
c) Yaptığım işe göre değişir
7) Zengin olunca yapacağınız ilk şey ne olurdu?
a) Dünya turuna çıkarım
b) Yatırım yaparım
c) Zengin olunca bakarız
8) En son yapacağınız şey ne olurdu?
a) Gidip bir paket pamuk almak
b) Büyük konuşmamak
c) Prensiplerimden taviz vermemek
5
9) Bugüne kadar sizi en çok sinirlendiren kişiler kimlerdir?
a) Ailem
b) Arkadaşlarım
c) Samimiyetim olmayan yabancılar
10) Hangisinden daha çok hoşlanırsınız?
a) Övülmekten
b) Pişman olmamaktan
c) Saygı görmekten
SONUÇ
A) Siz hayatınızdan memnun değilsiniz. Evet, yaşadığınız hayat sizi tatmin etmiyor ne yazık ki…
Yapmak istediğiniz bir sürü şey, gerçekleştirmek istediğiniz bir sürü hayaliniz var. Bunu
yapmamanızın temel gerekçesi üzerinizdeki adalet. Artık silkinip hayatın geçip gittiğinin ve bir
daha geri gelmeyeceğinin farkına varmalısınız. Kafanızdaki soru işaretlerini netleştirmekle
başlayın. Siz insanlara bağlılık konusunda da zorluklar yaşıyorsunuz. Asi tarafınızı
dengeleyebilseniz bu problemi de rahatça halledebilirsiniz.
B) Kendinizi bulmuşsunuz. Ne istediğinizi bulmuş gibisiniz. Ama yine de sizi rahatsız eden ufak
tefek noktalar var. Bunlar zamanla her insan da değişen düşünceler, o yüzden korkmaya gerek yok.
Sağlam karakterli bir yapınız var ve mantığınız hep ön plandadır. Bu da sizin güvenilir olduğunuzu
gösteriyor. Elbette yine mükemmel değilsiniz ama kendinizi bulmaya en yakın insansınız.
Tebrikler…
C) Bir öyle bir böylesiniz. Belki de var olduğumuzdan beri inişli çıkışlı bir hayatınız oldu. Bu da
aslında sizin neden tatmin olmakta güçlük çektiğinizin örneği. Mutlu olmanın zor olduğuna
inanıyorsunuz ve de kalıcı olmadığına. Karamsar bir yapınız var ki en mutlu anlarınızı bile
baltalayan. Siz kendinizle ilgili birçok şeyin farkındasınız aslında. Kendinizi bu karmaşık duygular
içindeyken hayatınızı hep çözmeye uğraşmışsınız. Dolayısıyla ne istediğinizi biliyor ama kendinizi
anlayamıyorsunuz. Ve umutsuzsunuz.
6
CİDE’NİN KIYMETLİSİ RIFAT ILGAZ HAKKINDA 10 ÖZELLİK
1. 1911 yılında Cide'de doğdu. Şiir yazmaya ortaokul öğrencilik yıllarında başladı. İlk şiiri 27.07.1927'de,
günlük “Nazikter” gazetesinde yayımlandı. Ayrıca; Açıkgöz(Kastamonu) , Güzel İnebolu ve Güzel Tosya
gazetelerinde şiirleri ve yazıları yayımlanmaya başladı.
2. Lise yıllarında babasının ölümü nedeniyle buradan ayrıldı. Yatılı olarak Kastamonu Muallim Mektebi'nde
öğrenim gördü. 1930 yılında mezun oldu.
3. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü 1938 'de bitirdi ve Adapazarı Ortaokulu Türkçe Öğretmenliğine atandı.
4. Toplumun büyük çoğunluğunun Hababam Sınıfı ile tanıdığı Rıfat ILGAZ’ın ‘Sınıf’ adlı kitabı sırf kırmızı
renkte basıldığı ve adı sebebiyle toplatıldı.
5. Rıfat Ilgaz yazılarını o zamanlar “Stepne” takma adı ile yazmaktaydı. Derginin adı, yolcu taşıyan araba
anlamına gelen “Dolmuş” olduğu için, yedek lastik anlamına gelen “Stepne” sözcüğünü de bu nedenle
kullanmıştı. Dergide olduğu gibi bir dönem kitaplarında da Stepne takma adını kullandı. Dergideki öykülerin
ve kitabın yazarının Rıfat Ilgaz olduğu 6 Haziran 1957’de Dolmuş’ta yayımlanan “Hababam Sınıfı’nın
Muharriri” başlıklı yazıda açıklandı.
6. 1974’te emekli olan Rıfat Ilgaz, memleketi Cide’ye yerleşti.
7. Yazar, Cide’de “Yıldız Karayel” romanını yazarken bir gece gözaltına alındı. Gözleri bağlanarak ve
zincirlenerek merkeze kadar yürütülen yazarımız, Kastamonu’da mezbahadan bozma bir hapishaneye
kondu.
8. Doğduğu ve yetiştiği kent olan Kastamonu’ya bağlılığını her fırsatta dile getiren Rıfat Ilgaz, Soyadı
Kanunu’yla kendine çok sevdiği bu kentin en büyük simgesi olan Ilgaz Dağları’nın ismini soyadı olarak seçti
(1934).
9. Özellikle Sabahattin Ali ve Aziz Nesin‘le birlikte çıkardıkları ‘Marko Paşa’ adlı dergi, Türk siyasi edebiyat
tarihinde çok önemli bir yere sahiptir.
10.” Elim birine değsin Isıtayım üşüdüyse Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin, son sıcaklığın… “ Her ne kadar roman ve hikâyelerle tanınsa da aynı zamanda usta bir şairdir.
7
İLGİNÇ MESLEKLER
PROFESYONEL UYKUCU
“Bence aralarında en iyisi
bu çünkü sadece
uyuyoruz ve para
kazanıyoruz.” Dediğinizi
duyar gibiyim. Peki siz
saat 16.00 da uyumaya
çalıştınız mı? Hem de
üzerinizde deney
yapılacağını bile bile!
KOKU UZMANI
Evet arkadaşlar bu meslekte
kokluyoruz, genellikle kozmetikte
çalışıyoruz. Fakat hep iyi kokuları
mı kokluyoruz? Tabi ki HAYIR
PROFESYONEL YAS TUTUCU
Bu meslekte cenaze törenlerinde
fazladan yas tutan olsun diye
kiralanıyoruz. İngiltere’de
kiralanan yas tutucu sayısı
kiralanan araba sayısından daha
fazladır. Maalesef Türkiye’de iş
alanı yok.
YILAN ZEHRİ SAĞICISI
Bu mesleğimiz belki de aralarından en
tehlikelisi. Yılanı elimizden kaçırırsak
sokma ihtimali yüksek, sabırlı
olmalısınız. Yılan ile işiniz bittikten
sonra yerine koyarken diğer yılanlar
tarafından sokulmak gibi birçok
ölümcül faktör var. Yılan zehri birçok
ilaçta kullanıldığı için bu meslek
aralarından en yaygını.
MEMLEKET TOPRAĞI SATICI
Bana göre en garibi bu çünkü bu
meslekte bildiğiniz toprak
satıyoruz, bunu neden mi alsınlar?
Eğer yurtdışında ölen varsa kendi
ülkesinin toprağına gömülsün diye
alıyorlar.
MAMA TADICI
Burada ise hayvan mamalarını
tadıyoruz( köpek, kedi vb.)
midemiz güçlü ise istediğimizi
tadabilir ve köpekler için
uygun olup olmadığını
yorumlayabiliriz.
SAÇ SATICI
Bu meslekte ise saçımızı
keserek perukçulara
satıyoruz. Evet kızlar yanlış
okumadınız. O değerli
saçlarınızı neredeyse 3
numaraya kadar
kesiyorsunuz!
8
FRANZ KAFKA
DÖNÜŞÜM
Franz Kafka’nın bu muhteşem eserinde, Gregor Samsa adında bir pazarlamacının bir sabah
yatağından kalktığında kendini bir böceğe dönüşmüş olarak bulması anlatılıyor. Ailesinin yükü
omuzlarında; kız kardeşi, annesi ve babasına bakabilmek için gece gündüz durmadan çalışan bir
adam Gregor Samsa. Evine ekmek parası getirdiği için ailesi tarafından sevilen, sayılan bir birey.
Ama o büyük değişimden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Böceğe dönüşmüş bir adamın
işine gidip çalışabilmesi imkânsız. Bu yüzden artık onun yükü ailesinin omuzlarında. Onu çok seven
annesi bile o dönüşümden sonra oğlunun yüzüne bakmak istemez. Gregor babasından şiddet görür.
Bence burada anlatılmak istenen şey; aslında değişen kişi Gregor değil, ailesinin ta
kendisidir. Değişenler aslında menfaatçi insanlardır. Böceğe dönüşmeden önce çalışan bir adamın
ailesi tarafından saygı görmesi, ancak çalışamayacak hale geldiğinde ise artık o saygı duyan aileden
eser kalmaması. Bu romandan aslında şunu çıkardım: Biz insanlar o kadar yozlaşmışız ki…
Çıkarımız olmadan aslında kimse kimseyi sevmiyor. Başkasının fikri değişirse ya da değişime
uğrarsa bunu hoşgörüyle karşılayamıyoruz.
EBRAR GÜN
11 / B
9
ÜNLÜ KİŞİLERDEN ÜNLÜ SÖZLER
Sevdiklerinize gül verin, gülünüz yoksa “gülüverin”…
Mevlana
Kar taneleri ne de güzel anlatıyor, birbirine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu…
Mevlana
Ya öğreten ya öğrenen ya dinleyen ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma; bunların
dışında kalırsan helak olursun.
Hz. Muhammed (s.a.v.)
İmkânının sınırını görmek için imkânsızı denemek lazım.
Fatih Sultan Mehmet
İlim servetten üstündür çünkü serveti sen korursun; oysa ilim seni korur.
Hz. Ali
Allah seni özgür yaratmışken başkasının kölesi
olma!
Hz. Ali
Gören göze karanlık perde olamaz;
Görmek istemeyen göze ışık ne yapsın?
Hz. Ali
Uçurtmalar rüzgâr gücü ile değil, o güce karşı koydukları için yükselirler.
W. Churchill
10
HANGİ ÖĞRETMENE BENZİYORSUN? CEVAPLA VE GÖR!
1) Ne tür filmler izlemekten hoşlanırsın?
a) Romantik
b) Korku/gerilim
c) Dram
d) Sosyal
e) Komedi
2) Mutluluğu nasıl tanımlarsınız?
a) Sahip olmanın kıymetini sahipken bilmek
b) Hedeflerine ulaşabilmek
c) Sağlıklı, huzurlu olmak
d) Sevdiklerinle birlikte olmak
e) Tanımı olmayan bir duygudur.
3 Öfkenizi nasıl dindirirsiniz?
a) Anlık olacağı için hemen geçer.
b) İçime atarım.
c) Güzel şeyler hayal ederim.
d) Gülerek
e) Bağırarak
4)Kendinize ne sıklıkla zaman ayırırsınız?
a) Nadiren
b) İhtiyaç duyduğumda
c) Çok az
d) Çoğunlukla
e) Yeteri kadar
5) Sizi en çok ne korkutur?
a) Sevdiğim insanları kaybetmek
b) Gelecek kaygısı
c) Parasızlık
d) Bilinmezlik
e) Korkmam.
6)Hangi bölgenin mutfağından hoşlanırsınız?
a) Akdeniz Bölgesi
b) İç Anadolu Bölgesi
c) Karadeniz Bölgesi
d) Marmara Bölgesi
e) Güneydoğu Anadolu Bölgesi
7)Boş vakitlerinizi nasıl değerlendirirsiniz?
A Kitap okuyarak
B Gezerek
SONUÇLAR
a’lar fazla ise: Deniz Hoca
b’ler fazla ise: Özlem Hoca
C Film izleyerek c’ler fazla ise: İhsan Hoca
D Müzik dinleyerek d’ler fazla ise: Eren Hoca
a) Evde oturarak e’ler fazla ise: Aslı Hoca
11
ÖYKÜ
MUTLULUK BİZİ İZLİYOR
Ne zamandan beri burada uyuyakalmışım bilmiyorum. Sanırım gece yağmur yağmış,
her yer toprak kokuyor. Güneşin ilk ışıklar burada uyuyan insanların başucuna vurmuş bile.
Kalktım, silkelendim. Mezarlığın çıkış kapısına doğru yöneldim. Fakat durup dakikalarca yan
tarafı izlememe sebep olan bir adam gördüm. Evet, yanılmıyordum. Adam oturmuş
mezarda yatan kişiye yüksek sesle bir şeyler okuyordu. Önce tereddüt ettim, yanına gitmek
için. Ama gittim. Yanına oturup selam verdim. Biraz muhabbet ettik. Adı Poyraz’mış. Otuzlu
yaşlarının sonunda bir ağabeydi. Dışarıdan bakınca içecek bir adam gibi görünmüyordu. “
Abi, niye içtin bu kadar? Anlatmak ister misin?” Anladım, yine aşk mevzusu. Hayırlısı
bakalım. Adam başladı anlatmaya.
“ Bir kadın var. Ama bu öyle sıradan bir kadın değil. Tanıdığım en güçlü kadın. Bu
kadınla uzun zamandır birlikte yaşıyoruz. Bu kadının ismi yok. Soyutlaşmış biri, hayalim. 38
senedir beklediğim biri diyeyim, gerisini sen anla. Bakma öyle, ruh hastası falan değilim.
Sadece hayallerimle yaşıyorum ve hayalimdeki kadını hiçbir bedende bulamıyorum.
Anlayacağın ona tapıyorum. Hiçbir kadın kaldıramıyor bunu. Ya da ben abartıyorum. Bak
bir şair vardı. Fakat ben onun gibi şiir yazamıyorum. Süslü cümleler kuramıyorum. En fazla
sarılırım. Bak bu hayalimdeki kadın işte. Kimsenin kaldıramayacağını düşündüğüm sevgiyi
kaldıran kadın.
Bir ay önce tanıştım onunla. O gün kafenin birinde görüştüm. Aynı günün akşamında
barın birinde karşılaştım. Dikkatimi çekti. Güzel ve alımlıydı. Dudakları dolgundu; uzun,
kumral saçları vardı. Buğday tenliydi. Gülümsemesiyle ortaya çıkan mükemmel bir gamzesi
vardı. Etkilenmiştim. Yanına gidip oturdum. Birkaç kadeh içtik. Derken çakır keyif olduk. O
anlattı ben dinledim, ben anlattım o dinledi. Bana o kadar çok benziyordu ki… Gece
ilerleyen saatlerde evine davet etti beni. Kahve içip sohbete devam edebilmek için kabul
ettim. Eve gittiğimde şaşkındım. Evin her yeri kitaplarla doluydu. Bu kitaplar nitelikli
yazarlara aitti. Oğuz Atay, Sabahattin Ali gibi yazarlar vardı.
İsmini bilmediğim bu kadına hayranlık duymaya başladım. Kahve ve sohbet kaldığı
yerden devam etti. Kendinden bahsetmeye başladı. Zihnimde soyutlaşmış birisini
yaratmıştım ve o düşüncelerimin somutlaşmış haliydi. Ona karşı hayranlığım giderek arttı.
Sevgi ya da aşka dönüştü sanırım. O anlatıyor ben dinliyordum. Müzik setinden Sezen Aksu
klasikleri yükseliyordu. Bak sana yemin ediyorum, günlerce konuşsa dinlerdim. Sesinde bir
şey vardı. Anlam veremediğim bir sihir… Bütün gece boyunca muhabbetimiz devam etti.
12
Sabah koltukta uyandım. Burnuma yumurta kokusu geliyordu ve şey… Kızarmış
ekmek kokusu. Biraz şaşkındım. Hiç tanımadığım, adını bile bilmediğim bir kadınla sabaha
kadar sohbet etmek şaşırtıcıydı. Şimdi de bana kahvaltı hazırlıyordu.
Yanına gittim ve “günaydın” dedim. Kahvaltımızı da gülüş cümbüş yaptık. O, dışarı
çıkacağını, anahtarı kitaplığa koyduğunu söyledi. Alık bir ifade ile “ tamam” dedim. Akşama
kadar kitap okudum. Ev bir kütüphaneydi. Cennete düşmüş gibiydim. Akşam saat sekiz gibi
kapı çaldı. Kapıyı açtığımda kimse yoktu. Kapının önünde bir zarf vardı. Siyah bir zarf…
Çayımı içerken zarfı açtım ve içinden çıkan mektubu okumaya başladım.
“ Poyraz, öncelikle gizemli davrandığım için üzgünüm ama korktum. Ben Merve.
Beynini fazla kurcalama. Lisede seni ölesiye seven Merve. Seninle bundan tam 21 yıl önce
tanışmıştık. Hatırladın mı? Ben sana, senden hoşlandığımı söylemiştim; sen de beni pek
ciddiye almamıştın. Ah! Ne yıllardı değil mi? Ben 21 senedir seni unutamadım. Uzaktan
izliyorum seni. Hayatını uzaktan izledim anlayacağın. Yanına gelmeye çekindim. Normal
şartlarda gelmeyecektim zaten. Ancak doktorum hastalığımın ilerlediğini söyledi. Ölüm
tarihimi bile biliyorum. Yani sen bunları okurken ben senden çok uzakta olacağım. Ben
hayatımı dün gece yaşadım. Seninle oturup birkaç kadeh içmek için bir ömür sürdüm. Oldu
da… Sana teşekkür ediyorum. Mutlu ölmemi sağladığın için.
Dipnot: Bu ev ve kütüphanemin tapusu için avukata gerekli talimatları verdim.
Bunların hepsi sana ait. Binlerce kitap. Benim hayatımdaki tek varlığım bunlar. Artık
senindir. Belki başka bir yüzyılda…”
Adam bunları anlatırken gözüm mezar taşına çarptı. “Olmasaydı sonumuz böyle”
yazıyordu. Adamın gözleri doluydu. Arkasını döndü ve çökmüş omuzlarla yürüdü, gitti. Hiç
bir anlam veremedim. Elindeki kitabı orada unutmuştu. Aldım, baktım. “Serenad”.
O an aklımdan neler geçti neler. Tek bildiğim at gözlüğü ile bakmamak gerektiğiydi
hayata. Mutluluk bizi bir yerlerden izliyor olabilirdi. Kaldırıp kafamızı bakmamız
gerekiyordu. Mutluluğumuzu heba etmemek için…
Sedanur UÇKUN
11/B
13
ATATÜRK HAKKINDA BİLİNMEYEN GERÇEKLER
1)“Ata” sözünü sevmezdi:
“Atatürk” hitabını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa
Kemal de çok beğenerek soyadı olarak almıştı. Kendisine “ Ata” diye hitap edilmesinden
hoşlanmazdı.
2) En sevdiği yemek:
En sevdiği yemek kuru fasulye ve pilavdı. Tatlıya düşkün değildi ama canı çektiğinde çok sevdiği
gül reçelini tercih ederdi.
3) Başucu kitabı “ Çalıkuşu” idi:
Binlerce kitabı vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca cephede bile başucundan
ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin’in ünlü “ Çalıkuşu” romanını hep yanında taşır, her gün rastgele bir
yerinden açar, birkaç sayfa okurdu.
4) Gömleklerinin tümü beyazdı:
Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre’de özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına
öncülük edebilmek için Beyoğlu’nda bir terziye diktirilmeye başlandı.
5) Ölçüleri:
Boyu 1.74 idi. Hayatının son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla
46 kiloya kadar düştü. 43 numara siyah, rugan ayakkabı giyerdi.
6)Rumeli şivesi:
Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.
7) Hazin bir hikâye:
Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan, Mustafa Kemal’in evlenmesinden sonra hayatına trajik
bir şekilde son veren Fikriye Hanım’ın mezarının nerede olduğunu bilmiyor.
8) Kendisi traş olmazdı:
Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi. Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine
bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini içerdi. Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.
9) Düzen takıntısı vardı:
Evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.
10) Yabancı dile merak:
Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızcayı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi
vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.
14
11) Kan görmeye dayanamazdı:
Cephede düşmanla göğüs göğse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan
görünce fenalaşmasıydı.
12) Bilardo ve yüzme:
Sportmen bir kişiliği vardı. Her gün at biner, yüzmeye gider ve bilardo oynardı.
13) En başarılı ders:
Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü.
14) Yağcılara geçit yok:
Yağcılara çok kızardı. Bir akşam sofrasında kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak
Hamit’e müdahale etti.
15) Son yılbaşı gecesi:
1937’yi 1938’e bağlayan son yılbaşı gecesini dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa
geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.
15
DÜNYANIN EN UZUN TÜRKÇE KELİMESİ
Aşağıda yazdığım kelime dünyanın en uzun Türkçe kelimesiymiş. Yanlış saymadıysam tam
70 harften oluşuyor.
Bir zamanlar herkesin dilinde olan ve söylemesi zor olan;
‘Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?’ sözüne benziyor. Ancak ben en uzun kelimeden
bir anlam çıkaramadım. İşte dünyanın en uzun Türkçe kelimesi:
“Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine”
Ben okurken zorlandım. Açıkçası bir şey anlamadım. Bakalım siz okuyup anlayabilecek misiniz?
NECİP FAZIL KISAKÜREK’TEN İNCİLER
16
15 TEMMUZ ŞEHİTLERİ
Geçen sene geldim bu yuvama, geçen sene tanıştım yeni ailemle, kardeşlerimle. Bir tiyatro
yaptık 18 Mart Çanakkale şehitlerimiz için. Provalarımız, çalışmalarımız oldu. Hem ağladık hem de
biraz güldük . Çünkü bu bizim için çok onur verici, gururlandırıcıydı. Çok güzel olmuştu her şey,
herkes tarafından çok beğenilmişti gösterimiz. Çok şükür ki bu sene de 15 TEMMUZ ŞEHİTLERİMİZ
İÇİN canlandırdık bu gösteriyi.
Deniz hocamız bize bu gösteriyi söylediğinde ilk olarak hepimiz “Yok hocam biz yapamayız,
bunu yapmak yürek ister” desek de bir yanımız hep bir heyecanlı hep kıpır kıpırdı. Zaten
arkadaşlarımız olarak da biz hep bir aşık bakardık askerlerimize, kahramanlarımıza, şehitlerimize.
Kendi aramızda bile konuşurken o kadar mutlulukla, aşkla konuşuyoruz ki …
Okul yolunda onları gördüğümüzde hep aynı mutluluk oluşuverirdi içimizde. Her provada,
her videoda ağladık, gözlerimiz doldu… Şehitlerimizi canlandırırken tüylerimiz diken diken oldu.
Hem gurur duyduk hem hüzün…
Ben ilk provalara başladığımız haftalarda daha da ilgi duymaya, saygı duymaya başladım
şehitlerimize, askerlerimize. Açtım Ömer HALİSDEMİR’ in hayatını 40 dakikalık videoda 40 dakikada
ağladım. Utandım kendimden, üstümdeki elbiseden, ayağımdaki ayakkabıdan, hayatımdan.
Kısacası her şeyden…
Kendime sordum bu evlatların, babanın, ailenin o yanaklarına süzülen gözyaşlarının
nedenini. Suçlusu biziz…
Neden daha az giymeyip, daha az gezmeyip, daha az uyumayıp daha az yiyip içmedik?
Neden daha çok çalışıp, daha çok çabalayıp, daha çok erken kalkmadık?
Belki biz Allah’ın dediğini değiştiremezdik ama emin olun ki, belki de onca evladın, anababanın
gözyaşlarını biraz olsun dindirebilirdik. Belki küçük bir tebessümün içinde yer alabilirdik.
Ama biz sadece haberlerde izleyerek, sosyal medyalarda paylaşarak kalıyoruz. Hiçbir sabah daha
erken kalkıp daha çok çalışıp bu ülke için, şehitlerimiz için savaş vermiyoruz. Sonra da biz çok
üzülüyoruz diyip ‘Keşke şöyle olsaydı, keşke böyle olsaydı’ diyoruz. Etrafımızda sadece keşkeler ile
kalıyoruz. Ben bir daha o keşkeleri söylememek, pişman olmamak için kendime söz verdim. Ben
bundan sonra daha çok çalışacağım, elimden geleni yapacağım, daha çok yardım edip daha çok
merhametli olacağım, her şeyin en güzelini yapacağım.
İyi ki bu yola çıkmışım. İyi ki öğrenciyim çünkü daha tutacak sözlerim var benim.
O şehit evlatlarına, anne babalarına, ailelerine, ülkeme, şehitlerime…
SİZ RAHAT UYUYUN ŞEHİTLERİM
BEN SÖZÜMÜ TUTACAĞIM!
ÖZLEM TAŞ 10/A
17
OKULUMUZ ÖĞRENCİLERİYLE 15 TEMMUZ
DEMOKRASİ ZAFERİ PROGRAMI HAZIRLADIK
Okulumuz öğrencileri Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenimiz Deniz KIRENCEKAYA
rehberliğinde 15 Temmuz Demokrasi Zaferi programı hazırladılar. Programımızda tiyatro ve
sosyal deney gösterileri ile şiir okumaları yapıldı. Ayrıca okulumuzun ismini şerefle taşıdığı
Şehit Onur Ensar Ayanoğlu'nun babası İhsan Ayanoğlu da programımıza teşrif ederek
konuşma yaptı. İlçemiz Karamustafa Paşa Camii İmam Hatip’i Mustafa Özsoy’un Kur’an-ı
Kerim tilaveti ile başlayan program ilçemiz Müftü Vekil’inin hatim duasıyla devam etti.
Ardından Türkçe Öğretmeni Safiye Gün’ün konuşması izleyenlere oldukça duygulu anlar
yaşattı. Suna Çelik ve Fatma Cansu Çelik adlı öğrencilerimizin 15 Temmuz Şehitleri için
yazdıkları şiiri okulumuz Arapça öğretmeni Sümeyye Demir’in neyi fonu eşliğinde dinledik.
Okulumuz Matematik Öğretmeni Eren Altun ve Müdür Yardımcısı Aslı Yıldız’ın çekimleriyle
hazırlanan sosyal deney sunumu herkesi derinden etkiledi. Ardından yine okulumuz
öğretmenleri Eren Altun, Özlem Ertuğrul, Nermin Yıldız’ın çekimlerini üstlendiği
“Mehmetçik” videosunu izledik. Sonra okulumuz tarafından yazılan ve Din Öğretimi Genel
Müdürlüğü’nce 15 Temmuz Tiyatro Senaryosu yarışmasında ulusal çapta temsil edilme
hakkı kazanan “Vatan Sana Canım Feda” adlı eser sahnelendi. Özellikle 15 Temmuz Şehitler
Köprüsü’nde o akşam şehit olan Onur Ensar Ayanoğlu’nun yaşadıkları gösteren son
sahneyi babası İhsan Ayanoğlu’nun da izlemesi bizleri hem duygulandırdı hem de
onurlandırdı. Son perdede okulumuz Biyoloji Öğretmeni Adem Güler’in göz dolduran
performansı ise seyircileri uzun süre ağlattı. Programın kapanışında Berat Türköz, Bekir
Develi’nin “Ben Şehidiyim Bu Toprakların” adlı şiirini okudu ve program yoğun duygular
içinde sona erdi. Bir sahne programı deyip geçmemek gerekir. Dekordan , düzene birçok
konuda birlik olunması gereken bir işti. Filiz Aydın, Gülistan Şentürk, Gökhan Yıldız, Didem
Yüksel, Saadet Aksu sahne ve dış mekân tasarım ile ilgilenirken okulda tüm bu işlerin
montajını da Müdür Yardımcısı İhsan Çalışkan üstlendi. Velhasıl kelam bir program daha
sona erdi…
18
19
SEVGİYLE BÜYÜYEN…
Ebu Hureyre radıyallahu anh, Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin
şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “Müslüman kardeşini hor görmesi kişiye kötülük olarak yeter.
Aynı imanı paylaşanlar arasında tabiî olarak varlığına ihtiyaç duyulan insanî ilişkilerin başlangıç
noktası, hiç şüphesiz, kişinin kendisini öteki insanlardan farklı ve üstün; ötekileri de kendisinden
aşağı ve önemsiz görmemesidir. Beşerî ilişkileri iman ile aynılaştıran, aynı imanı taşıyanları eşit
haklara sahip kılan ve “Müminler kardeştir” (Hucurat; 10) temel ilkesini ilan eden İslam, bu tespit
ve ilanı ile inananları arasında tam bir ahlakî ve hukukî yaklaşım ve denklik sağlamıştır.
Aslında, hamuru topraktan yoğrulmuş insanoğlunun, kendisiyle aynı durumdaki bir başka
insanı hor ve hakir görmesi, küçümsemesi, kendi küçüklüğü ve yanılgısıdır. Ne var ki bu beşerî zaaf
ve yanılgı maalesef hemen her devir ve toplumda çeşitli gerekçelere dayalı olarak ama mutlaka var
olagelmiştir. Bu ahlakî bir zaaf olduğu kadar, güçlü sosyal yapıların oluşmasına mani olan sosyal bir
çözülüştür de..
Biz konunun bu noktadan tahlilini uzmanlarına bırakarak onu iki yönden ele alacağız:
1. Müslüman olmayanların Müslüman’ı hor görmesi,
2. Müslüman’ın Müslüman’ı hor görmesi.
20
“Hor gördüklerinize Allah hayır vermeyecektir diyemem!”
Küfrün imana, kâfirin Müslüman’a hoş bakmayacağı, onu elinden geldiğince horlayacağı
açıktır. Tarih buna şahittir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, ibret alınması ve inananları teselli için
bu gerçeğin misallerini vermektedir.
Hemen bütün peygamberlere ilk inananlar, toplumların üst düzey yöneticilerince
horlanmışlar, hatta bu zümre tarafından inançsızlıklarına sebep olarak gösterilmişlerdir.
İlk örnek Hz. Nuh ve kavmidir. Nuh aleyhisselam milletini Allah’a inanmaya ve kulluğa
çağırdığı zaman, kavminin ileri gelenleri, “Bizim ayak takımının sana uyduklarını görüyoruz. Sizin
bize üstün bir tarafınız da yok…” diyerek inananları açıkça küçümsemişlerdi. Hz. Nuh, bu seviyesiz
horlamaları, bütün zamanlara örnek olacak tarzda şöyle cevapladı: “Hor gördüğünüz mü’minlere
Allah hayr vermeyecektir diyemem. Kalplerindekini Allah bilir. Böyle bir şey söyleyecek olursam, o
zaman zalimlerden olurum.” (Hud; 31)
“İman edenleri (çevremden) kovamam… Ben onları kovacak olursam, Allah’ın intikamına
karşı bana kim yardım edebilir?” (Hud; 30)
Müslümanı imanından dolayı küçük görecek, horlayacak olanlara ne güzel cevaptı Hz.
Nuh’un sözü: “Hor gördüklerinize Allah hayır vermeyecektir diyemem!”
Ehl-i imanı küçümseyenler hep kaybetmişlerdir!
Hemen her peygambere ilk anda inanan orta tabakadan insanlar hep küçümsenmiş,
horlanmışlar ve hatta peygamberlere, kendilerine bu tür insanların inanmış olması büyük bir nakîsa
imiş gibi gösterilme yoluna bile gidilmiştir. Ama daima sonuçta, en büyük utanç ve azab, kendilerini
mevki ve makamlarını bir şey sanan imansızların nasibi olmuştur. Çünkü inananları hor görmek,
neticede onların inandıkları İlahî gerçekleri küçük görmeye, önemsemeye götürmüş ve böylece
şeytanî bir yanılgıya düşmelerine vesile olmuştur. Böylece onlar azaba bizzat davetiye
çıkarmışlardır. Başkalarını hor ve hakir görmek, kendilerinde bir varlık vehmedip kibirlenmekten
kaynaklanır.
Ebedî mel’un şeytanın hatası da Allah’ın emri karşısında, “Ben ondan daha üstünüm, beni
ateşten onu topraktan yarattın” (A’raf; 12) diye kibirlenmek olmamış mıydı?
İmansızların inananları hor görmelerinin şekilleri Kur’an-ı Kerim’de bütün teferruatıyla
gözler önüne serilmiş bulunmaktadır. Alay, istihza, dalga geçme, jest ve mimiklerle tahkir etme,
sözle sataşma, ahmak ve aptallıkla, anlayışsızlıkla, katılıkla, yobazlıkla, çağdışılıkla (yanlış
okumadınız) evet, namuslulukla kötü lakaplarla, bozgunculukla, atalarının yolunu terk etmekle,
görünmeyene inanmakla, hayaller peşinde koşmakla ve daha neler nelerle suçlamış,
kötülemişlerdir.
Bütün bu ve benzeri uygulamalar içinde değişmeyen temel tavır, Merhum Mehmet Akif’in
isabetle belirttiği gibi daima aynı kalmıştır: “Nazarlardan taşan mana, ibadullahı istihkâr!”
21
Dünün ilkel inançsızlarıyla günün çağdaşlık yobazları arasında, “ibadullahı istihkar (Allah’ın
kullarını hor görme)” konusunda tam bir benzerlik bulunduğu da bir başka değişmeyen gerçektir.
İnananları, kendilerine göre en çirkin şekilde karikatürize etmekten şeytanî bir zevk alanlar kendi
iç dünyalarını, kafa ve gönül çöplüklerini resmettiklerini bir anlayabilseler… Tabiî bu da bir idrak
seviyesi ister…
Bir Müslüman başka bir Müslümanı hor görebilir mi?
Din ve iman bağı dışındakilerin mü’minleri küçümsemelerini yine bir ölçüde anlamak
mümkündür. Fakat asıl üzerinde durulması gerekli olan bir müslümanın bir başka müslümanı, yani
aynı imanı paylaştığı insanı veya grupları hor görmesi, küçümsemesi ve ondan kopmasıdır.
Her insanın kendi kültür değerlerine sahip insanlar arasında rahat etmesi, kendisini güvenli
hissetmesi pek tabiidir. Müslümanın da kendi değer ölçülerine bağlı, “Öz nefsi için istediklerini
mü’min kardeşleri içinde isteyen” olması halinde Müslümanlar arasında en büyük mutluluğa
ereceği muhakkaktır. Hatta böyle bir huzur ve mutluluk her müslümanın en tabii hakkıdır. Çünkü
bu, aynı zamanda Müslümanların iman olgunluğunun ölçüsü ve göstergesidir. Zira Aleyhisselatü
vesselam Efendimiz bir hadislerinde, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi
sevmedikçe de gerçek mü’min olamazsınız…” buyurmuştur.
Toplum fertleri arasında imana dayalı bir sevgi ortamı ve eşitlik duygusunun doğması için,
çok pratik bir de yol göstermiştir: “Aranızda selamı yayınız!” Bu son tavsiyenin önemini, birbirlerine
“Allah’ın selamını bile çok gören” ve fakat aynı toplum içinde yaşayan Müslümanların ya da
Müslüman grupların bulunduğunu kahrolarak hatırladıkça ve gördükçe daha iyi anlıyoruz.
“Beni anla da istersen öldür”
Bir başka ifade ile namaz sonrasında her biri bir tarafa dağılıp giden camiler dolusu
cemaatler gibi aynı saftakilerin ayrılığını düşündükçe ve dinî davranışları ve yaşayışları sebebiyle
Müslümanlara yönetilen ithamların, ayırım yapmaksızın bütün bu Müslümanları hedef aldığına
şahit oldukça selamlaşmanın ne demek olduğunu ve fonksiyonunu idrak ediyoruz. Hedefte
bulunanların zoraki birliğini bile aralarında tesis edemeyen, ortak savunma hissinden yoksun
böylesi bir inananlar topluluğu için, “Aranızda selamı yayınız” tavsiyesi, bir araya gelmenin
başlangıç noktasını göstermesi bakımından ne kadar önemli ve yol göstericidir.
Selamlaşmak, Müslümanlar aleyhinde dilini konuşmaktan, kalbini kötü düşünmekten ve
kıskançlık duygusundan alıkoymayı da beraberinde getirecektir. Her halükârda görüşüp
konuşmayı, büyük bir ihtimalle de sonuçta anlaşmayı ve bütünleşmeyi sağlayacaktır. “Beni anla da
istersen öldür” diyen Arap atasözü, Müslüman kesimdeki çözülüşün, birbirilerini anlayacak kadar
yekdiğerine tahammül edememekten ileri geldiğini belgeler gibidir.
İlk ve olgun Müslümanları tavsif eden ayet, “Kafirlere karşı şiddetli ve zorlu, aralarında şefkatli,
merhametli, yumuşak ve anlayışlıdırlar.” (Fetih; 29) tesbitini yapmaktadır.
22
Kafirlere karşı zorlu olabilmek için, öncelikle kendi içinde uyum ve anlayışlı olmak gerekir.
Bu uyum ve anlayış yoksa, dışa karşı çetin ve zorlu olmak değil, pısırık-sessiz ve boynu eğik
davranmaktan başka yapılacak bir şey kalmaz.
Aslında münafıkların durumunu anlatan, “Sen onları birlik sanırsın, oysa onların kalpleri
daima dağınıktır” (Haşr; 14) ayetinin anlam sınırları içinde gözüken günümüz müslümanları bizler,
bu durumun sebepleri ve giderilme çarelerini vakit kaybetmeden araştırmak zorundayız. Aksi halde
ileride böylesi bir fırsatı hiç bulamayabiliriz.
Unutulmamalıdır ki Müslümanı hor ve hakir görmek ve Müslümanlarla bir araya gelmekten
kaçınmak gerekçe ne olursa olsun aynı saftakilerin ayrılığını, güçsüzlüğünü, etkisizliğini,
perişanlığını ve yokluğunu getirir. “Zararı içinizden sadece zalimlere dokunmayıp hepinizi saracak
olan fitneden sakının” (Enfal; 24) ayeti herhalde böylesi bir sondan sakındırmaktadır.
Müslüman Müslümanla iyi geçinmek zorunda
Zira İslam dünyasının, sırf birbirlerine güvenememeleri, kardeşçe yaklaşamamaları
yüzünden, ellerindeki bütün imkânlara rağmen, emperyalist güçlerin oyuncağı olmaktan
kurtulamadıkları gözle görülen acı bir gerçektir. Hâlbuki Müslüman, sadece yaşayan Müslümanlarla
değil; daha önce ahirete intikal etmiş Müslümanlarla da iyi geçinmek, onlara da faydalı olmak
mükellefiyetindedir. Olgun mü’minleri tanıtan bir ayet durumu şöyle açıklamaktadır: ”Onlardan
sonra gelenler; “Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde
mü’minlere karşı kin bırakma… Rabbimiz, şüphesiz sen şefkatlisin, merhametlisin, derler.” (Haşr;
10)
Müslümanları bütün dert ve davalarıyla benimsemek, üzüntü ve sevinçlerine kardeşçe
ortak olmak, onları en sıcak ve samimi ilgiye layık görmek, asla ama asla onları küçümsememek her
birimizin iman borcu ve sorumluluğudur. Unutmayalım ki, en kutlu görevimiz, “Kalplerimizde
mü’minlere karşı kin bırakma!” duasını tekrar ederek inançla, sevgiyle kardeşçe kucaklamak ve
kesin olarak “safları sıkı tutmaktır.
Bugün çok önemli bir konuda bir Müslümanla tartışıyorsunuz. Tartışma büyüdü. Nefsinizin
sizi zorladığını, yenip-yenilme duygusuna girdiğinizi hissediyorsunuz. Kendi nefsinizden fedakârlık
etmeyi deneyiniz. Çok haklı bile olsanız, bu tartışmada karşınızdakini ikna edemeyeceğiniz, daha
doğrusu yenilgiyi kabule zorlayamayacağınıza inanınız. Onun için, kesinlikle birbirinizi kırma
noktasına gelmeden tartışmayı önce siz bitiriniz. Aranızda mutlaka tamir edilebilecek kadar bir bağ
kalsın. Ta ki, o bağdan hareketle yeniden kardeşlik hislerine ulaşabilesiniz.
23
SEVELİM SEVİLELİM
Hak cihana doludur, kimseler Hakkı bilmez
Onu sen senden iste, o senden ayrı olmaz
Dünyaya gelen geçer, bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer, cahiller onu bilmez
Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz
Yunus sözün anlar isen, mani'sin dinler isen
Sana iyi dirlik gerek, bunda kimseler kalmaz
Yunus EMRE
24