OLTACI DERGİSİ 108 SAYI
Dereden okyanusa .. Amatör sportif balıkçılık dergisi
Dereden okyanusa .. Amatör sportif balıkçılık dergisi
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Trakya’nın Güzelleri
Onur AKÇAY
2005 yılında çalıştığım şirket merkezi
ana firmaların yönetim kurulu
kararı ile İstanbul’a taşınmıştı. Bende
o sıralar Ankara-İstanbul arasında
mekik dokuyor, arada dinlenmek
adına bazı hafta sonları İstanbul’da
kalıyordum. Derneğin İstanbul grubu
bir hafta sonu bir araya gelecekmiş,
davete icabet edip bizde katıldık
elbette. Tabii olarak pek çoğumuz
birbirimizi ismen tanıyoruz, biraz
dernekleşmeden önceki yahoo gruptan,
biraz orada paylaştıklarımızdan,
biraz da 2004 sonbaharında Ankara
Kurtboğazın’da şenlikte kalan keyifli
zamanlardan. Sohbet muhabbet derken,
eski üyelerimizden Oral Atak illa
bir alabalık avına gidelim, benim hiç
alabalık avı tecrübem olmadı talebinde
bulunmuştu. Bende Trakya’da
hiç av yapmamışım, yeni bilmediğim
bir coğrafya, elbet adını duyduğum
birkaç yer var, onlarda çok eski okuduklarımdan
ibaret, tam olarak nereye
gidilir, hangi derede alabalık avı
yapılır eksiğim. Yine de heyecanlıyım
elbette ama araştırayım biraz, gideriz
elbet demiştim. Yine eski üyelerimizden
ve o zamanlar benim alabalık
heyecanımı bilen, takdir eden bir üstad,
birkaç yer tarifi vermişti.
Gün geldi çattı, ben tam olarak
hazır olmasam da, toparlayabildiğim
kadar malzeme çantamı toplayıp,
akşam şirket lojmanında gözümü
kırpmadan Oral abiyi bekliyordum.
Gece az biraz geç kalmış olsa da, nihayet
Oral’ın telefon sesiyle silkelenip
kendimi ışık hızıyla arabanın yanında
bulduğumu hatırlıyorum. Ben
alabalık heyecanı ile dünyadan kopmuşken,
Oral “az önce ……. kişiyi
mi gördüm, yanlış mı gördüm acaba
sitede köpek gezdiriyordu, nasıl bir
şirket lojmanı burası laaaa” dediğini
de unutmuyorum. Neyse çıktık yola,
ben hiç bilmiyorum o zamanlar İstanbul’da
neresi nerde, nasıl gidilir.
Sür abi dedim, Çerkezköy, Saray o
taraflara doğru elbette buluruz bir
dere. Bilmediğimiz bir bölgeye, bilmediğimiz
bir dereye alabalık avına
gidiyoruz, ben bunu kendi başıma ve
güneyde defalarca yaptım ama, herkes
o zamanlar biraz çılgın olduğumu
düşünürdü. O zamanlar gözümüz
fazla karaymış…
Yol bitmez alabalık avında dereye
ulaşıp su sesini duyana kadar. Sanki
Ankara’dan kalkmış yola düşmüş gibi
git git bitmiyor yol… Nereden nasıl
edindiğimi hatırlamadığım haritalar
önümde açık, buradan şuradan yok
olmadı, bir önceki köyden, köyün
içinden ilk sapaktan, geri dön abi
köyü çıktıktan sonra ki toprak yol
her halde, diye dolanıp dururken,
gün aydınlığa ulaşırken yolu kaybettik…
Bulamıyoruz dereyi, bahsedilen
dere inen son yol yok ortada. Geri
dönüp en yakın köyden birine soralım
dedik… İnsanlar sabah namazı
için camiye doğru gidiyor, arabanın
önünden geçen bir teyzeme sorayım,
teyzem de bilmiyor… Yaşlıca bir
amca geliyor, gelişinden belli kesin
biliyordur diye geçiriyorum içimden.
Evet Necmi amca, bir dere biliyor…
Ama adını söylüyorum derenin, yok
burada öyle dere diyor… Bizim dere
diyor başka bir şey demiyor… Tamam
can alıcı soruyu sorayım, Necmi
amca bu dere başka dere, peki sizin
dere de alabalık var mı diyorum, olmamı
var be yahu, ama tek tük tutamazsınız
diyor. Olsun biz bakalım
nasıl gideceğiz, bulamazsınız siz
yolu değiştirdiler hep buraları, ben
size derenin yolunu gösterem ama
beni köye geri bırakacaksınız, işlerim
var benim, diyor… Necmi amca
namazı kıldı, geldi. Atla dedim amca,
düştük yola, ne işin var senin köyde,
gel bizimle bize rehberlik et, sana iyi
bakarız merak etme, harçlıkta veririz
dedim, hazırmış o da hemen tamam,
demez mi. İyi ki tamam demiş Necmi
amca yoksa sittin sene bulamazmışız
biz dereyi. Bir toprak yola girdik 1-2
km gittik gitmedik, bir yamaçta durdurdu
arabayı, aşağı ineceğiz yürüyerek,
bütün çantaları da sırtlandı iyi
mi. İzin vermedik elbete, biz çantaları
sırtlandık, o da azıklarımızı yüklendi
indik dereye…
Sık orman değil, rahat bir parkur…
Güzel berrak havuzlar, at çek at
çek, git babam git, yok tek bir alabalık
yok… Necmi amcaya soruyoruz,
ben dediydim tek tük diyor, ama var
diyor… Zehir atıyorlar, serpme ile avlanıyorlar,
topluyorlar balığı bitirdiler
diyor, kim bitiriyor, bilmem hep dışarıdan
gelenler, diyor… Hep bir üstte
bir havuz var onda kesin vardır, diyor.
Bizde hep sonraki havuza hevesleniyoruz.
At çek at çek yok arkadaş yok,
3-4 Saat geçmiş dere boyu. En son
şelale var onu dener aşağı yürür derenin
diğer koluna bakarız olmadı…
Öyle olsun bakalım… En son geldik
bir şelalenin dibine, Oral varsa burada
çıkar, sen 10 atış yap sonra ben
atacağım dedim.. Ben kenarda izliyorum,
içim içimi yiyor, atıyor çekiyor
22
Şubat
23