You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
NASIL<br />
BİR FANZİN?<br />
Bisikletiyle kendisine sunulan garantili bir hayatı bırakıp<br />
binbir türlü zorluğa rağmen bu uğurda ha yallerinin peşinden<br />
gitmeyi seçen, bunu yapamsa da yapmanın hayalini kuran<br />
tur bisikletçilerinin ve bisikleti yaşam felsefesi haline getirmiş,<br />
bisiklete günlük yaşantısının başucunda yer veren insanların<br />
hikâyelerini bir araya getirdik.<br />
4-6<br />
BU<br />
SAYIDA<br />
Mahalleyi Terk Edeli Çok Olmuştu Ozan Kımızoğlu<br />
Fanzinin içeriğini hazırlarken adına ‘<strong>Patlak</strong> <strong>Teker</strong>’ dediğimiz<br />
ve mottosunu ‘Bisikletli Düş Yazıları’ olarak belirlediğimiz<br />
bir çalışmayı rakamlardan uzak tutmak, rakamların yerine<br />
yokuş çıkarken acıdan yanan dizleri mizi, karşıdan esen<br />
rüzgâra karşı çektiğimiz zorluğu, gü neş tenimizi yakarken ne<br />
hissettiğimizi, bisikletin bizim için ne ifade ettiğini ve neden<br />
bisikletle yolda olduğumu zu anlatmayı; aynı zamanda<br />
‘içinden bisiklet geçen’ , ne kadar uzağa gidersek gidelim<br />
yanımızdan ayırmadığımız kitaplarımız ve çok sevdiğimiz<br />
filmler hakkında da bilgi vermek istedik.<br />
Yola Döktüğümüz İlk Yağmur Taneleri Feyyaz Alaçam<br />
8-10<br />
Kayseri Bisiklet Turu Zeynep Alıca<br />
7<br />
Bunu yaparken de hem çağı yakalayacak şekilde dijital<br />
olan hem de elle tutulur, hissedilir, elden ele ulaştırılabilir,<br />
biraz eski usul bir çalışma olmasına dikkat ettik. Bu ne denle<br />
fanzini herhangi bir şekilde çoğaltabilir, okumasını istediğiniz<br />
insanlara ulaştırabilirsiniz.<br />
11<br />
İçinden Bisiklet Geçen Kitaplar Aytaç Aksoy<br />
Velosipet İle Bir Cevelan<br />
1900’e Doğru İstanbul’dan Bursa’ya Bisikletli Bir Gezi<br />
İbnul Cemal Ahmet Tevfik<br />
İndir, çoğalt, paylaş!<br />
Başlangıcından son aşamasına kadar bizim içimize sinen<br />
bir çalışma olduğunu söylemek isteriz. Umarız siz de<br />
beğenirsiniz ve hep birlikte <strong>Patlak</strong> <strong>Teker</strong>’in bisiklet ve yayın<br />
dünyasında uzun soluklu bir yayın olmasını sağlarız.<br />
İçinden Bisiklet Geçen Filmler<br />
Boy And Bicycle<br />
Bahadır Özer<br />
12<br />
13<br />
Bir Uygulama Aytaç Aksoy<br />
Wikiloc<br />
BİSİKLETLİ DÜŞ yAZI-<br />
Hikâye, şiir, deneme için;<br />
patlaktekerfanzin@gmail.com<br />
Bisiklete binmenin bir ideolojisi<br />
var mı? Tanzer Kantık<br />
14-15-16<br />
Önceki sayılara ulaşmak için;<br />
https://www.yumpu.com/tr/document/read<br />
/63225666/patlak-teker<br />
17<br />
İsviçre Dağları Nazım Hikmet
MAHALLEYİ<br />
TERK EDELİ çok<br />
OLMUŞTU Ozan<br />
Kımızoğlu<br />
Yolda gördüğünüz, kaç kilometre<br />
kaldığını yazan tabelaların bir önemi<br />
yok. Bisikletin üzerindeyseniz o pedal<br />
hep dönecek demektir.<br />
(ikinci sayıdan devam…)<br />
Ve sabahın erken saatinde yolculuk başlar. İlk varış noktası Ayvalık. Masmavi denizi,<br />
şirin mi şirin merkezi. Bu düşünceyle pedallıyorsun. Önce Foça yolundan Bergama' ya<br />
doğru tın tın ilerliyorsun. Bu yol düzdür ama meşhur olan bir şeyi vardır, rüzgarı! Neyse,<br />
yola çıktık ya devam. Yol üzerinde her günübirlik turumda mola verip kahve içmeyi çok<br />
sevdiğim o minik köy kahvesi. Tabi ki girdim, hemen bir kahve, oh mis!<br />
Yola devam. Pedallar dönsün. Yolda ilerliyorsun, yaz ayı olduğundan yanında vızır vızır<br />
araba trafiği. Ben pedala, onlar gaza :)<br />
Bergama ayrımından sola dönüp Ayvalık' a doğru pedallamaya devam. Yolda sağlı<br />
sollu minik köyler, ürünlerini satmaya çalışan köylülerimiz. Organik ürünler. Belki yolda<br />
olmanın en güzel yanı tur boyunca bunları görecek olmamız. Ayvalık' a doğru ilerlerken<br />
size tavsiyem, o buz gibi karadut suyundan içmeniz. Sıcakta pedallarken içtiğinizde<br />
verdiği haz, verdiği o his kelimelerle anlatılmaz. Ohh olsa da içsek :)<br />
Yolda gördüğünüz, kaç kilometre kaldığını yazan tabelaların bir önemi yok. Bisikletin<br />
üzerindeyseniz o pedal hep dönecek demektir. Yollar uzun. Ayvalık' a yaklaştıkça sizi<br />
cok tatlı bir sürpriz bekliyor olacak. Zaten bunu her pedal çevirişinizde anlamaya<br />
başlıyorsunuz. Böyle büyük, kocaman bir şeyler görmeye başlıyorsunuz. Her pedalınız<br />
bir öncekinden daha fazla enerjinizi alıyor.<br />
Bir yaz günü, bir yaz günü<br />
Hiç bu kadar üşüdün mü?<br />
Rüzgar gülü, rüzgar gülü<br />
Hiç ölümü düşündün mü?<br />
Evet bunu okuyan herkes sözlerin Teoman' ın parçasına ait olduğunu bilir.<br />
(Haydi melodisi ile mırıldanalım!)<br />
Kural 1 - Bisiklet sürerken rüzgar arkandan<br />
hiç esmez. Yüzüne yüzüne, sanki gavura<br />
vurur gibi eser.<br />
Kural 2 - Eğer rüzgar arkanızdan esiyorsa<br />
emin olun zaten siz bisiklet üzerinde<br />
değilsinizdir.<br />
Ayvalık orada duruyor. Güneş Ayvalık'ın<br />
üzerinde dururken, “Haydi gel, haydi<br />
Ozan bak burası çok güzel” der gibi<br />
yakıyor ortalığı. Ama o rüzgar güllerini her<br />
gördüğünde, hooop birader nereye der gibi<br />
kulağına fısıldadığını hissediyorsun.<br />
Az kaldı, durursam olmaz. O kadar zor<br />
gelir ki, vücut sıcakken bütün enerjimle<br />
basmalıyım o pedallara. Sayılar önemli<br />
değil, kaç kilometre kaldığı, kaç kilometre<br />
hızla gittiğin.<br />
Rüzgar ile güneşin savaşı bu. Gel-git.<br />
Evet yapabilirim, yoldayım, yavaş yavaş<br />
gidebilirim ve gidiyorum, oleyyyy!<br />
Ama rüzgar, off çok sert esiyor yandan<br />
yüzüme karşı ama bir arkadan gelmiyor.<br />
Es be deli rüzgar es!<br />
Psikolojik savaş, hava sıcak, rüzgar fena.<br />
Kaç saat geçirdim de kaç saat gibi geldi? Ve<br />
bir tabela, sanki çölde “Su Var” tabelasını<br />
görmüş gibi hissediyorsun. AYVALIK.<br />
Ben geldim, hihihihi!<br />
Deniz, denizin üzerinde kıyıya bağlı yatlar.<br />
Sahilde mekanlar, dolaşan insanlar, yavaş<br />
yavaş batan güneş ve sunset. Şimdi sıra<br />
geldi kalacak yere. Evin bisikletin üzerinde,<br />
sadece kuracaksın ama nereye?<br />
Her taraf beton, her taraf beton yığını.<br />
Medeniyet dediğin katliam, medeniyet<br />
dediğin doğa talanı.<br />
Maviyi severiz dedim ya çadırım da mavi.<br />
Yatağım da. Bulduk bir yer, yarın yola devam.<br />
Yorgunluk en üst safhada ama kısa mesafe<br />
de olsa ilk varış noktasına geldik.<br />
Mission completed !<br />
Biraz soluklandıktan sonra hemen kamp<br />
ocağım ve tencerem çıkıyor. Evet kalem<br />
kağıdı elinize alın ve size pratik, her yerde<br />
yapabileceğiniz bir tarif veriyorum:<br />
1 adet Makarna yada noodle<br />
Biraz su. İlk başta suyu tencereye koyup kaynatıyoruz.<br />
Sonra makarnamızı koyuyoruz.<br />
Ve makarnamız hazır:)<br />
Bir güzel yiyip içtikten sonra kahvemizi<br />
yapıp kulaklığımızı takıp o masmavi<br />
denizi, güneşin batışı eşliğinde izliyoruz. Ve<br />
sonrasında o hakettiğimiz uyku.<br />
20 kilometre de gitseniz 100 kilometre de<br />
gitseniz değişmeyen tek şey verdiğiniz<br />
emektir. İster dünyanın herhangi bir<br />
kıtasında, ister kendi yurdunuzun bir<br />
yerinde hiç farketmez. Sevdiğiniz, sizin için<br />
değerli olan şeyi yapıyorsanız, verilen emek<br />
kutsaldır. Hayaliniz, o yolda olmaktır.<br />
Sabah güneş doğarken hissettiriyor kendini.<br />
İçiniz, çadırınız sıcacık. Çadırın fermuarını<br />
açarkenki o ses, sizi karşılayan manzara,<br />
bunu yaşamak efsane güzel bir duygu.<br />
Çadır toplanır, bisiklet hazırlanır, güzel bir<br />
4 5
kahvaltı ve sonra yine yol, yine pedal pedal<br />
mutluluk.<br />
KAZ DAĞLARI<br />
Bir hayalin en büyük parçası belki. Ayvalık’<br />
tan yola çıktığınızda aklınızda ilk, belki de<br />
tek olan şey Kaz Dağları. Burayı tırmanmak.<br />
Olsun ya bir amaç için çıktık yola, zorluklar<br />
illa ki olacak. Kimi zaman rüzgar, kimi zaman<br />
bir rampa. Hatta bazen aşılması gereken<br />
dağlar. Bazen haddinden fazla sıcaklık.<br />
Nem, yolların bozukluğu, güvenlik şeridinin<br />
olmaması. Zorluklar hep var. Zaten bisikletin<br />
en güzel yanı size kattığı hırs, zorluklar<br />
karşısında pes etmemeniz, engelleri birer<br />
birer aşmanız değil mi?<br />
Evet, bisiklet insana bir karakter katar hem<br />
de öyle güzel özellikler katar ki kişiliğiniz,<br />
hayata bakış açınız öyle güzel değişir ki!<br />
Kaz Dağları’nın ayrı bir güzelliği var. Doğası<br />
ayrı güzel ama ama buraya gelmişken<br />
Tuncel KURTİZ gibi bir ustayı anmasak<br />
olmazdı.<br />
Ah be usta, keske şu kağıt parçasına<br />
okuduğun şiirlerden birini yükleyebilsek!<br />
Ama söylediğin bir sözünü yazmazsak<br />
olmaz.<br />
“Karşı koymak güzeldir<br />
Ben kendime bile karşıyım.”<br />
Tuncel KURTİZ<br />
Yola devam, pedal dönsün. İstikamet<br />
Çanakkale! Yolları aştıkça, o zirvede hava<br />
değişimleri, vücudun verdiği tepkiler... Ama<br />
duramazsın, gitmen lazım. Bir süre sonra<br />
biliyorsun bu çıkışın inişi olacağını.<br />
Daha önce birçok kez geldiğim yere bisiklet<br />
ile gelmek.<br />
Bu nasıl anlatılır ki?<br />
Çanakkale merkeze geldikten sonra güzel<br />
bir kahve eşliğinde verilen mola, gelip geçen<br />
insanları izlemek. O mis gibi havayı sakin bir<br />
bedende solumak.<br />
Kahve molasının ardından Eceabat’a geçmek<br />
için feribot iskelesine doğru gittim.<br />
Güzel bir feribot yolculuğunun ardından<br />
tarihin unutulmaz sayfalarında yer bulmuş,<br />
büyük savaş zaferleri kazanılmış topraklarda<br />
olmanın verdiği hisle kendime kalacak bir yer<br />
aramaya başladım.<br />
Klasik bir durum, her zaman karşınıza çıkar,<br />
gittiğiniz yer turistik, tarihi bir yer ise beton<br />
blokların fiyatları pahalıdır. Doğada kalacak<br />
yer bulmanız zordur. Ama aştığınız onca<br />
zorlukları düşünürseniz, ufak bir kuytuda<br />
kuracağınız çadır bile size ayrı huzur verir.<br />
Bisiklet sürmenin de bir amacı, felsefesi olmalı.<br />
Mesela;<br />
Doğanın yok edilmesine KARŞI bisiklet..!<br />
Ne yollar biter ne de kurulan hayaller.<br />
Gidebildiğiniz kadar hayallerinizde ki yollarda<br />
olun. Yolda olmak mutluluktur.<br />
Mutluluk bisiklettir. Bisiklet özgürlüktür.<br />
YOLA DÖKTÜĞÜMÜZ<br />
İLK YAĞMURTANELERİ<br />
Yani topraktan göğe bir el sıkışma,<br />
bir kucaklaşmadır aramızdaki.<br />
Eğer ana başlığımız, gürültüsüz ve<br />
patırtısız dostlarımız olan bisikletlerimiz ise,<br />
Mavi Bulut’u anlatmalıyım size.<br />
Kendisi mavidir. Hafiftir, tüm bulutlar<br />
gibi. Ona yağmuru ben yüklerim.Hüzün, aşk,<br />
ritim…<br />
Yani topraktan göğe bir el sıkışma, bir kucaklaşmadır<br />
aramızda ki. O beni taşır gibi<br />
görünür. Ama biz birbirimizi taşırız, şarkımızda.<br />
Arka göbekten gelen çıt çıt çıt sesleri,<br />
mekanik olabilir mi? Olamaz. O, bir senfoninin<br />
ikinci notalarıdır. İlk nota için kalbinize<br />
bakınız.<br />
Yürekli yoldaşımla yaptığım ilk yolculuktan<br />
bahsedeceğim size. Üç tarafında<br />
deniz olan şu memleketin kaymağını almalı,<br />
insanını daha yakından tanımalı deyip,<br />
Gürcistan sınırından Mersin’e uzanan eşsiz<br />
bir öyküde buluştuk onunla.<br />
Feyyaz<br />
Alaçam<br />
Karadeniz yağmuru sürünüp, Tarihi Sinop<br />
Cezaevi’ne uzaktan göz atıp, fena, sakıncalı<br />
şiirler okuduk. İstanbul’a girdik. Girmez<br />
olaydık. Hemen çıktık. Çanakkale rüzgarını<br />
arkamıza alıp, Türkü söyledik. İzmir’de dostluk<br />
büyüttük. Rakı içtik. Rakı yahu! Datça’da<br />
sokak müziği yapan bir kadının yalınayak<br />
yere basışını gördük. Ben iç çektim, fena<br />
oldum, Mavi Bulut bana tebessüm etti.<br />
Akdeniz gibi koktuk, suyunda yıkandık.<br />
Kalkan-Kaş arasında yol alırken durduk.<br />
Adalara baktık. Dedik ki; duralım biraz. Bak!<br />
Cennet. Soluk aldık. Cehenneme, şehirlere<br />
girdik çıktık. Cenneti yeniden sevdik.<br />
Her gün yak attık küçük omuzlarımızdan.<br />
Su içtik. İnsan sevdik. Asfalt öptük. Sara<br />
hastası taklidi yaptık icabında. Ah…<br />
Böyle başladık Mavi Bulut’la. Sonrası,<br />
yine anlatırız bir ara…<br />
6 7
kayserİ bİsİklet<br />
festİVALİ<br />
Heybelerimizi ve çadırlarımızı bisikletin<br />
selesine yükleyip kamp yerlerini, rotayı, yemekleri<br />
kendi keyfimize göre belirlediğimiz,<br />
yorgunluğu ve telaşı bol zamanlarla yüklü<br />
günler. İnsana başarmanın hazzını derinden<br />
yaşatan, tesadüflere çok açık ve belki de<br />
bu nedenle çokça sürprizli bağımsız turlar.<br />
Bunun yanı sıra son yıllarda sayısı çok artan<br />
programlı turlar var bir de. Bursa’da düzenlenen<br />
ve 10.su bu yıl gerçekleşen Yüzyıllık<br />
Macera bu turlardan biri örneğin. Başka<br />
başka arkadaşlarımla 5. Kez katıldığım turun<br />
yeri kalbimde ayrı. Belki bir başka yazıda onu<br />
anlatırım. Fakat şu an halihazırda büyüsü<br />
üstümde olan Kayseri Festa 2200’den söz<br />
etmek istiyorum sizlere. Festa Latince’de festival<br />
, eğlence demekmiş. 2200 ise Erciyes<br />
Tekir yaylasında bulunan festival kamp<br />
alanının rakımını ifade ediyor. Çadırı kurduğunuz<br />
yerden Erciyes zirvesine bakarak<br />
bir inanmazlık içerisinde 3 gece 4 gün tur<br />
yapıyorsunuz.<br />
Tura Ankara’dan katıldım. Bir bisiklet<br />
turuna katılacaksanız ve otobüsle tur yerine<br />
gitmeyi planlıyorsanız bir hafta öncesinden<br />
karnınıza ağrılar girer. Bisikleti alacaklar<br />
mı, önceden ayarladım ama son anda<br />
vazgeçerler mi, bisikleti bagaja düzgün<br />
yerleştirebilecek miyiz gibi bir dolu soru kafanızın<br />
arkasında döner durur. (Ne de olsa<br />
geçmişte bir gece yarısı Kemer’de şoför<br />
anlayamadığınız bir şekilde bisikletleri bagajdan<br />
çıkarıp sizi orta yerde bırakmıştır. Bu<br />
nedenle pır pır eden yürek ve taşikardi bu<br />
süreçte oldukça normal tepkilerdir.) Bu kez<br />
terminale yine erken gittim bu kaygılarla.<br />
İki firma turun sponsorları arasındaydı<br />
ama yine de şeytan azapta işte… Şoför de<br />
muavin de son derece naziktiler. Ben prenses,<br />
bisikletim ise krallar gibi karşılandık ve<br />
yerlerimizi aldık. İlk dakikadan mest olarak<br />
başladı tur yolculuğum. Gece 04.15’te<br />
Kayseri’ye vardığımızda şoför bey “lütfen sabahı<br />
bekleyin. Metropol değil burası, güvenlik<br />
sorun olabilir. Bekleyin, olur mu?” diye çok<br />
Zeynep Alıca<br />
nazik ve korumacı bir uyarı yaptı. Terminalde<br />
beklerken Kayseri’ye dair önyargılarımla<br />
baş başa sabahı bekledik. 05.15’te gün<br />
doğar doğmaz yola düştüm. Şehir merkezine<br />
doğru dümdüz bir yoldan 8 km pedalladım.<br />
İnanamayarak. Neden mi? Oldukça geniş<br />
yollar, sürekli tekrar eden parklar, tramvay<br />
hattının her birinde gördüğüm bisiklet<br />
istasyonları ve o saatte beni görüp merakla<br />
bakan, selamlaştığım ve sohbeti güzel insanlarla<br />
karşılaştım ilk andan itibaren. Tur<br />
buluşma noktasına gidene dek zamanım bol<br />
olduğundan geniş yolların keyfini çıkardım<br />
bol bol. Buluşma noktası merkezde bulunan<br />
Mimar Sinan Parkı idi. Kayseri’nin Selçuklu<br />
geçmişi kümbetler, kale duvarları, Gevher<br />
Nesibe Müzesi, Selçuklu Müzesi gibi yerlerle<br />
kendini sergiliyor. Selçuklu mimarisinin mütevaziliğini<br />
sevdiğimden şehri pedallarken ayrı<br />
bir huzur hissediyorum. Buluşma noktasına<br />
varınca kayıt için bekliyorum. Başka başka<br />
şehirlerden 250’ye yakın bisikletçiyle buluşuluyor.<br />
Kayıtlar yapılıyor. “Gökyüzüne En Yakın<br />
Bisikletçi” ifadesinin altına yazılı isimliklerimizi<br />
de bisikletlerimize iliştirip şehri turluyoruz<br />
ilk gün. Daha ilk dakikalarda Eskişehir<br />
Velespid Evi Bisiklet Turu’nun düzenleyicilerinden<br />
Rahime Çelen ile tanışmak çok güzel<br />
bir şans. Onunla ve İsmail abiyle çok güzel bir<br />
tur arkadaşlığı yapacağız tur süresince. İlk<br />
gün Eşpedal ile tekrar karşılaşmak da ayrı bir<br />
keyif. Bursa’da uzaktan tanıştığım Eşpedal<br />
üyeleriyle bu turda daha yakından tanışma<br />
fırsatım oluyor. Bir tura yalnız çıkmanın en iyi<br />
yanı bu. Yeni insanlarla tanışıyor, bambaşka<br />
şeyler öğreniyorsunuz. Grupla tura çıktığınızda<br />
ise çoğu zaman başka insanlarla iletişim<br />
daha sınırlı kalıyor. Nerde kalmıştım? Eveet<br />
Eşpedal bisikletçileri. Tandem bisiklette eş<br />
pedallayan iki bisikletçi düşünün öndeki<br />
arkadaki arkadaşa yolu betimliyor, bir yandan<br />
da değişen vites ya da bir takım gerekli<br />
hareketler için hatırlatma yapıyor. Herkes<br />
için eşit ve erişilebilir bir dünya hayalini birlikte<br />
inşa ediyor gibiler. Çok eğleniyorlar,<br />
hatta eşzamanlı ayağa kalkıp eşpedal bale<br />
yaptıklarını bile gördüm.<br />
Kayseri turunun ardından belediye otobüsleriyle<br />
kamp yerine taşınıyoruz. Kıvrıla<br />
kıvrıla çıktığımız yol oldukça yokuş elbette.<br />
Her gün bu tırmanışta vakit kaybetmeyelim<br />
diye kamp yerine çıkışlar böyle düzenlenmiş.<br />
Akşam altı civarı kamp yerine varıyoruz,<br />
yaklaşık yarım saatlik bir otobüs yolculuğunun<br />
ardından. Erciyes ile ilk görüşte aşk<br />
yaşıyorum. Zirve noktasında çoğu zaman bir<br />
bulutla sarılı oluyor, karlar da orada. Kamp<br />
yeri zemininde ara ara minik delikle var.<br />
Gelengiler yaşıyor oralarda. Minik sincapvari<br />
canlılar. Mirket gibi ani çıkıp kaçıveriyorlar.<br />
Duşlar ve tuvaletler çadır yerlerinin yakınına<br />
kurulu. Ayrıca ses düzeni oldukça iyi olan<br />
bir sahne de sabitlenmiş çadırların yakınına.<br />
Ve elbette güneş çekilince bizler de soğukla<br />
buluşuyoruz. Temmuz ayında 6 kat kalın<br />
ne varsa giyip yine de titreyeceksin deseler<br />
gülerdim ama buzz gibi gerçek. Neyse<br />
ki yemekler güzel ve sıcak çorba hep var.<br />
Ayrıca her akşam müzik ve sahne karşısında<br />
yakılan ateşler de orada. Fakat ilk gece<br />
gerçekten çok üşüyorum çok.<br />
2. gün tertemiz bir havaya uyanmak<br />
harika bir duygu. Çadırlar kamp yerinde<br />
sabit, bu oldukça konforlu bir durum. Zira<br />
hem bağımsız turlarda hem de Bursa’da<br />
her gün bir başka yerde kamp attığımız için<br />
sabah erken çadır toplamaya alışkınım.<br />
Çadır toplamak gerekmediğinden hazırlık<br />
seri gidiyor, kahvaltı yapıp yola düşüyoruz.<br />
Erciyes’ten Develi’ye iniş yapıyoruz. Kamp<br />
yerinde Erciyes manzarası bir takım binalarla<br />
kesiliyor. Fakat Develi iniş yolunda<br />
muhteşem manzaralar var. Dağ, bulut ve<br />
yalın doğa. Gözümü dağdan alamadan<br />
yokuşları döne döne iniyorum. Çoluk çocuk,<br />
tecrübeli, tecrübesiz bir dolu demir atlı heyecanla<br />
süzülüyoruz. Dağ zirvesinde yavaşça<br />
süzülen kuşlar gibi hissediyorum. Kır çiçekleri<br />
ile renklenen bozkır dağın şehre inen etekleri.<br />
Bazen yalnız bir ağaç beliriyor sarı sıcakta.<br />
İnişlerde ara ara durup geriye, Erciyes’e<br />
bakıyorum hala orada mı diye J Çünkü dağ<br />
çok etkileyici. Neden bu kadar etkileyici diye<br />
düşünüp bir daha bakıyorum. Bisiklet tepesinde<br />
olmanın verdiği aşki hallere bir de<br />
dağın cazibesi ekleniyor. Eve dönmek zor<br />
olacak…<br />
8 9
Arka sayfadan devam kayserİ bİsİklet festİVALİ<br />
Develi’ye indiğimizde meydanda karşılanıyoruz. Havlu ve su konmuş minik çantacıklar ve güzel<br />
bir karşılama. Önyargılarım kaçışıyor. Sonrasında çamur banyosu yapılan, yanından yöresinden<br />
dereler akan bir yerde Develi cıvıklısı tadıyoruz. Her şey çok güzel. Yemyeşil çay bahçesinde mola<br />
verirken Antakya’dan iki çocuğuyla katılan bir öğretmenin bisikletle Kıbrıs gezisini anlattığı tatlı<br />
sohbetini dinliyorum. Bu güzel molanın ardından otobüslerle yine Erciyes’e çıkıyoruz. Çok kararlıyım,<br />
soğuğa rağmen duş almaya koşuyorum. Ve inanmazsınız seri hareket edince saçlarımı<br />
güneşli hafif rüzgarlı dağ havasında kurutuyorum. Güneş çekilir çekilmez soğuk geliyor. Hiç vakit<br />
kaybetmeden hem de. Fakat bu kez öyle iyi şarkı söyleyen bir grup var ki sahnede. Rahime abla,<br />
İsmail abi ve Mehmet ile sahnenin önünde yerimizi alıp şarkılara eşlik edip delicesine dans ederek<br />
tadını çıkarıyoruz Rock-ı the Band’in. Dans ederken lahana katlarımızı yanımızdaki sandalyeye<br />
yığıp durduğumuz an tekrar sarınarak Erciyes’le baş ediyoruz <br />
Ertesi sabah yine güzel bir kahvaltı ile başlıyor. Yılkı atları ile birlikte süreceğiz bugün. Sabahtan<br />
bunun heyecanı tüm konuşmalara sirayet ediyor. Bu kez bir önceki günün ters yönünde iniş<br />
yapıyoruz. Hürmetçi Sazlık alanının yakınında yılkı atlarını görünce heyecanlanmamak elde<br />
değil. Taylar annelerinin peşinde, daha başına buyruk olanlar sürüden ayrılmaya yeltendiğinde<br />
köpekler onları yönlendirip sürüye yeniden katıyor. Sürü yanımızdan topluca koştuğunda zemin<br />
sarsılıyor. Fotoğraf çekmekten yorulmuyoruz çoğumuz. Neyse ki arkadan bize bakan Erciyes’in<br />
“benmerkezliğinizden yıldım ey insanlar” uyarısı kulağımıza geliyor da atları rahat bırakalım<br />
artık demeyi becerip ayrılıyoruz sürünün yanından. Yine otobüslerle kamp alanına çıkıyoruz.<br />
Gece yine soğuk. Çorbalar, salepler, ateş başları ve müzik geceyi güzelleştiriyor. Bir sonraki sabah<br />
vedanın hüznü ile yorgunluklar birbirine karışıyor. Kamp yerinin yakınındaki Tekir göletinin<br />
etrafını turladıktan sonra teleferiklerle zirveye çıkıyoruz. Zirve umduğum gibi soğuk değil neyse<br />
ki. Kahvelerimizi içerken bir yandan da Eşpedal’dan Nevin, Hüseyin, Deniz, Şevket ve Mehmet ile<br />
sohbet ediyoruz. Sonra veda zamanı. Bir başka turda görüşmek üzere vedalaşıp Rahime abla ve<br />
İsmail abiyle kendi Talas keşfimize doğru pedallıyoruz.<br />
İniş bu kez benim için biraz tedirgin edici çünkü bisikletimin arkası hayli yüklü. Bu nedenle ara<br />
ara duruyorum. Ve nefis manzaranın da keyfini çıkarıyorum tabii. Bir noktada önümüze düşen<br />
araca Talas yolunu soruyoruz. İyi ki soruyoruz çünkü ilk gün benim gittiğim şehir içi rotadan çok<br />
farklı olan köy yollarından giriyoruz Talas’a onun sayesinde. Meyve koparıp gölgede ferahlayarak<br />
ilerlerken İsmail abinin tekeri patlıyor. İsmail abi tamir yaparken biz rotayı netleştiriyoruz.<br />
Eski Ermeni Evi’ni bulunca Talas’ın geçmişinin güzelliğini ortaya seren mahallelerine erişmeyi<br />
başarıyoruz. Ali Dağının arkasına saklanmış dahası Kayserililerin kendilerine sakladıkları pırıltılı<br />
bir hazinecik Talas. Taş evleri, kiliseden dönme camileri, yemyeşil vadisinin tepeleri ve etekleri,<br />
kafede ya da sokakta bize buraları anlatan yerlileriyle bizi çok etkiliyor. Eski Ermeni Evi’nin<br />
bulunduğu sokaklardan vadimsi bir yarığı olan tepeye ilerleyince bir yerde Gülbenkyan’ın mahallesine<br />
giriyoruz. Lizbon’da Gülbenkyan Müzesi’ne gitmiştim 3 yıl önce, 2016’da. Müzenin bir<br />
Anadolu Ermenisi tarafından yapıldığını, Lizbon’u Karaköy’e olan benzerliği nedeniyle tercih<br />
ettiğini okumuştum. Çok etkilenmiştim fakat Talas’ın orta yerinde onun mahallesini bulacağımı<br />
hiç düşünmemiştim. Aynı mahallede Yaman Dede Kültür Evi de ziyaret edilebilecek bir diğer<br />
yapı. Kapısı açık. İçeriye girip alt katları, tahta işlemeleri görünce Anadolu’nun herhangi bir yerinde<br />
böylesine derinlik bulmak yine yeniden insanı kadimliğe hayran bırakıyor. Talas uzun, Talas<br />
bitimsiz ve sürprizli. Mutlaka tekrar gelmek gerek. Biz dönüş için yola düşüp dümdüz yollardan<br />
otogara pedallıyoruz. Berlin gibi yollar akşama doğru trafik hızı yüksek birer İstanbul’a dönüşmüş<br />
ama hızla varıyoruz otogara. Kayseri güzel, biz yorgun.<br />
İÇİNDEN BİSİKLET<br />
GEÇEN kİtaplar<br />
Aytaç Aksoy<br />
Velosipet ile Bir Cevelan 1900’e Doğru<br />
İstanbul’dan Bursaya Bisikletli Bir Gezi<br />
Kitap, 1890’lı yılların sonunda, bisiklet meraklısı<br />
istanbullu bir genç tarafından Bursa ve çevresine<br />
yapılmış bir bisiklet yolculuğunu anlatıyor. Açıkçası<br />
bu kitabı sadece bisiklet meraklıları okumamalı.<br />
O tarihlerde İstanbul’u, Bursa’yı, Mudanya’yı<br />
merak edenlerde bu kitabı okumalı. O zamanların<br />
mekanlarına ışık tutarken aynı zamanda insanların<br />
yaşayışlarını da bir nebze olsa bize gösteriyor. Bu<br />
kitabın bize gösterdiği başka bir şey daha var ki o da<br />
şu an bile bir çok bisiklet gezgininin yapması gerektiği<br />
ama yapmadığı bir şey; not tutmak. Fotoğraf çekmek<br />
tamam ama belki de zor geldiğinden bir çok bisiklet<br />
turcusu not tutmayı yapmıyor. Ama not tutmak,<br />
yaşadığın çok küçük bir anı bile not defterine işlemek<br />
onu tur bitiminde ya da yıllar sonra açıp baktığımızda<br />
bize dönemin ruhunu anlatmak açısından çok<br />
yardımcı oluyor. Bu kitabın bisiklet turcusunun<br />
günlüğünden hazırlandığını düşünürsek eğer bu<br />
zamana kadar yapmadıysak bile bundan sonrası için<br />
yapacağımız günlük turlarımızda bile not tutmak,<br />
anılarımızı yazmak olmalıdır.<br />
Kitap Türkiye İş Bankası Kültür yayınları tarafından<br />
Ekim 2006 tarihinde yayınlandı. Kitaın çevirisini Cahit<br />
Kaya yaptı. 113 sayfa.<br />
“Hamamlardan çalgılı gazinolara, mesirelerden<br />
köylere, derbentçilerden Boşnak ve Gürcü<br />
göçmenlere, otelcilerden demircilere, buz gibi<br />
kayaklardan bereketli meyve bahçelerine pek çok<br />
renk ve ayrıntıyla…” (arka kapak yazısından alıntı)<br />
10 11
İÇİNDEN BİSİKLET<br />
GEÇEN FİLMLER<br />
Bahadır Özer<br />
BOY AND BICYCLE (1965)<br />
“Dünya üstündeki tek insan mısınız?”<br />
Özgürlüğe düşkün olan kişiler çevresinde<br />
hep “sanki dünya üzerinde yaşayan tek insan”<br />
kendileriymiş gibi hissettirip o şekilde tanınırlar.<br />
Hoş, böyle düşünülmesinin haklı tarafları çoktur.<br />
Tek başınıza bir tren yolculuğu yaptığınızda, bir<br />
dağ silsilesine çıkmak için hazırlandığınızda<br />
veya kafanızı kaldırıp yukarı bir bisiklet ile şehir<br />
gezisi gerçekleştirdiğinizde aklınızda var olan<br />
bu özgürlük duygusunun tarifi inanılmazdır<br />
ve ayrıca anlatılmazdır. Aklınızda yer eden<br />
düşünceler bu duyguyla birlikte iyice ayyuka<br />
çıkar ve birden patlama yaşarsınız, çevrenizdeki<br />
insanları çoğu zaman görmez, doğanın sesini<br />
duyarsınız defalarca… Belki de dünyanın sadece<br />
sizin etrafınızda döndüğüne de inanabilirsiniz.<br />
Boy And Bicycle işte bu duygularla başlıyor<br />
ve kısmen bu duygunun görüntülere aktarılışı<br />
ve şiirselliğin resmedilişi sizi izlerken direkt<br />
olarak filmin içerisine çekiyor. Bunun nedeni de<br />
kendinizi o film içerisinde görmeniz hissetmeniz.<br />
Siyah Beyaz ve 27 dakika olarak 16mm bir Bolex<br />
kamera ile çekilen bu kısa filmin yönetmeni<br />
Ridley Scott. Scott 1961-1962 yıllarında öğrencilik<br />
hayatında kurgulamış çekmiş bu filmi. Daha<br />
önce tanımak için gittiği İngiltere’nin kuzeyinde<br />
yer alan şirin liman kenti Hartlepool’da kardeşi<br />
Tony Scott’ı oynatarak bu durumu bir nevi aile<br />
başarısına dönüştürmüş. Ridley Scott’ın bu filmi<br />
çekerken elinde çok geniş bir materyal yoktu,<br />
aksine maliyetler artmasın diye sadece kısıtlı<br />
birkaç film malzemesiyle gitmişti bu kıyı kentine.<br />
Scott’ın geçmişi başarılarla doludur.<br />
Daha da öncesine gidersek kendisinin görsel<br />
sanatlardaki ustalığı daha gençlik yıllarından<br />
başlar. Bu filmin çekimleri sırasında da ışıkların<br />
ve filtrelerin kullanımı, fotoğraf çekimleri ve liman<br />
alanının geniş açı ile kaydedilmesi konusunda<br />
ustalarından yani Kurosawa, Ingmar Bergman<br />
ve David Lean gibi isimlerden oldukça feyz<br />
aldığını yazabiliriz. Bu yönetmenlerin ışığında<br />
Boy And Bicycle gerçekten de çok başarılı bir<br />
ilkti.<br />
Scott’ın yaşadığı yerde bir film okulu yoktu.<br />
Ancak Royal Kolejinde Film ve Tiyatro tasarımı<br />
konusunda yüksek lisans kursu vardı. Oraya ait<br />
dolapta tek bir ışık ölçer ve bir sarma anahtarı<br />
olan Bolex bir kamera vardı. Ancak böyle<br />
bir ekipman ile filmi oluşturabilirdi ve bunu<br />
başardı. Bir film okulu olmaya çalıştıklarının da<br />
tek göstergesi buydu. 6 hafta boyunca kardeşi<br />
Tony Scott ile konuşup anlaşarak ve kardeşinin<br />
biraz da tatilinden çalarak gerçekleştirdi bu<br />
yapımı. Zaman zaman da film ekipmanlarını<br />
taşıma konusunda da kardeşinden epey yardım<br />
almıştı.<br />
Kardeşi Tony Scott Boy And Bicycle’da<br />
oynadığında daha 16 yaşındaydı. Filmde<br />
okuldan kaçışı, bisiklet ile sokaklarda oradan<br />
oraya özgürce kendini savuruşu, yetişkinler<br />
hakkındaki komik yorumları, ölüm hakkındaki<br />
düşünceleri, çocukluk hatıralarını oluşturan<br />
ikonik öğelerin kendi hayatını anlamlandırması,<br />
deniz kıyısında iç sesiyle içinden geçen<br />
düşünceleri anlatması ve yine kumsalda o<br />
bisikletiyle birlikte koşuşu filmdeki şiirselliğin<br />
de resmedilişidir. Stilize sahnelerle birlikte film<br />
size birkaç soru da bırakıyor cevaplamanız için.<br />
Ridley Scott’ın gelecek zamanda oluşturacağı<br />
filmlerindeki görsel başarısının ilk meyvesi<br />
Boy And Bicycle’da atılıyor ve buradan da<br />
senaryo kısmından daha çok fotoğraflar,<br />
derin düşüncelere iten gerçekçi sahneler ve<br />
farklı kurgu anlayışının kendisini daha çok<br />
ilgilendirdiğini düşünüyoruz. Bu yapı ileride<br />
kendisine çok başarı getirecekti ve kendisinin<br />
farklı kulvarlara geçişini de sağlayacaktı.<br />
Birden öğleden sonra başlayan yağmur<br />
kahramanımızı nerelere sürükleyecekti? Acaba<br />
hangi keşifleri bize sunacaktı?<br />
Hepsi Boy And Bicycle’da.<br />
BİR UYGULAMA:<br />
Aytaç Aksoy<br />
Wikiloc uygulaması 7 Nisan 2006<br />
yılında Jordi Ramot tarafından geliştirilmiş<br />
neredeyse tüm doğa sporlarının rota<br />
kayıtlarının tutulduğu web, telefon ve<br />
akıllı saat uygulaması olan yardımcı bir<br />
uygulamadır. Uygulamayı size anlatırken tek<br />
tek web’de, mobil uygulamada ve akıllı saatte<br />
nasıl kullanılır kısmını anlatmayacağım. Onun<br />
yerine genel olarak uygulama nasıl çalışıyor<br />
ve bisiklet turlarınızda nasıl kullanabileceğiniz<br />
hakkında genel bilgiler vereceğim.<br />
Uygulamayı kullanmak için diğer sosyal<br />
medya uygulamalarında olduğu gibi<br />
hesap oluşturmanıza gerek yok. İnternet<br />
sitesinden uygulamaya girdiğinizde etkinlikler<br />
kısmından size uygun bir etkinliğin içine girip<br />
kullanıcıların daha önce oluşturduğu rotalara<br />
göz atabilirsiniz. Görüntülediğiniz herhangi bir<br />
etkinlikte harita bilgisine, kilometre bilgisine,<br />
tırmanış ve eğim bilgisine ulaşabilir ve en<br />
önemlisi rotayı daha önce deneyimlemiş ve<br />
uygulamaya yüklemiş olan kullanıcının<br />
rota hakkında yazdığı notlarını okuyup<br />
rota hakkında detaylı bilgiye sahip olabilir<br />
ve eklenen fotoğraflara bakıp o bölgeye<br />
gitmeden ön bilgiye sahip olabilirsiniz. Ve<br />
eğer yine kullanıcı rota üzerinde kamp<br />
alanı, su kaynağı, manzara noktası gibi<br />
bilgileri eklemişse bunlar hakkında da bilgi<br />
edinebilir ve rotanın kaçıncı kilometresinde<br />
bulunduklarını görebilirsiniz.<br />
Eğer uygulama üzerinde kendine bir<br />
hesap oluşturursanız yaptığınız bir bisiklet<br />
turu rotanızı yine siteye ekleyebilirsiniz. Cep<br />
telefonunuzda uygulamayı başlattığınız anda<br />
kayıt seçeceği ile rotanızı kaydedebilirsiniz.<br />
Hesabınıza daha önce oluşturulmuş rotaları<br />
görüntüleyip bu rotaları favori listenize<br />
ekleyebilir ya da navigasyon özelliğini<br />
kullanarak aynı rotayı izleyebilirsiniz.<br />
Uygulamanın ana sayfasında görüntülenen<br />
harita üzerinde görünün bisiklet etkinliği<br />
fotoğrafına tıklayarak etkinliğin tüm<br />
ayrıntılarına ulaşabilirsiniz. Kaydettiğiniz<br />
rotayı tüm sosyal platformlarda<br />
paylaşarak takipçilerinizin görmesini<br />
sağlayabilirsiniz. Görüntülediğiniz rotanın<br />
altına yorum yapabilir ve herkesin görmesini<br />
sağlayabilirsiniz. Eğer bisikletiniz için Garmin<br />
marka bir kilometre saati kullanıyorsanız<br />
bu cihazınızla hesabınızı bağlayarak<br />
oluşturduğunuz rotayı Garmin cihazınıza<br />
gönderebilir ve sürüş sırasında navigasyon<br />
ile yön yardımı alabilirsiniz.<br />
Kısaca özetlemek gerekirse Wikiloc<br />
bisiklet kullanıcıları arasında çok kullanılan<br />
bir uygulama olmasa da bir çok özelliğiyle<br />
birlikte çok kullanışlı bir uygulama olduğunu<br />
kanıtlıyor.<br />
12 13
Bİsİklete bİnmenİn bİr<br />
İdeolojİsİ var mI?<br />
Tanzer Kantık<br />
Aslında bir, iki, üç diye bir yazı dizisi olarak<br />
yazılabilecek bir konu bu. Ancak çok uzatıp<br />
sıkıcı olmamak için daha öz ve net yazmayı<br />
uygun gördüm. Duayen köşe yazarlarından<br />
tavsiyeliyim bu konuda.<br />
Bisiklete binmenin bir ideolojisi olur mu?<br />
Bisiklete binmek insanı bir savunu bütününe<br />
sahip kılar mı? Bisikleti, insanları A noktasından<br />
B noktasına götüren bir araç olarak<br />
tanımlarken o A ve B noktalarına nasıl farklı<br />
bir açıdan bakabilirz? Bu soruların cevabını<br />
vermeye çalışacağım biraz. İdeoloji lafını itici,<br />
tehlikeli bulanlar “ideoloji” kısımlarını “düşünce<br />
bütünlüğü” olarak okuyabilir.<br />
Bisiklete binen bir insanın çeşitli amaçları,<br />
endişeleri ve beklentileri vardır. Bunların<br />
başında eğlence ve hobi gelebilir. Bir insan<br />
“benim bisikletin ideolojisi ile alakam yok<br />
ben eğlenmek için biniyorum” diyebilir. Böyle<br />
düşünenleri bu noktada bırakalım ve yazının<br />
sonunda bu arkadaşlar bisiklete binince<br />
insan aslında nerede konumlanıyor, neye<br />
karşı durmuş, neyi savunmuş oluyor bir daha<br />
bakabilirler. “Yok ben bunlarla ilgili değilim”<br />
diyorlarsa halen amenna.<br />
Bisikleti tanımlarken dile getirdiğimiz temel<br />
kavramların başında çevreci bir “ulaşım aracı”<br />
olması, sağlıklı yaşamın gereklerinden birisi<br />
olan egzersizi kolay ve eğlenceli yoldan size<br />
sağlayan bir araç olması gelir. O zaman bu iki<br />
noktayı açalım.<br />
Otomobil yerine bisiklet ile ulaşımınızı<br />
sağlamaya bağladığınız zaman otomobile<br />
dayalı yaşam tarzını size dayatan herşeyin<br />
karşısına geçmiş oluyorsunuz. Öncelikle<br />
petrol tüketmiyorsunuz. Bu dünya enerji<br />
poltikaları ve enerji kaynaklarına bağlı olarak<br />
dünyada olan bitenleri düşündüğünüzde epey<br />
önemli bir duruş. Petrol tüketmiyor olmayı<br />
düşündüğünüzde, bu tavrınızı genişletme<br />
adına yapabilecekleriniz de aklınıza gelir ve<br />
uygulamaya başlarsınız. Örneğin kendinizi<br />
plastik kullanımı ve plastik atıkların<br />
dönüştürülmesi, bertaraf edilmesi konusunda<br />
daha bilinçli bulabilirsiniz. Çünkü petrol<br />
sadece otomobil yakıtı olarak kullanılmıyor.<br />
Bu sizi daha geniş bir “atık farkındalığı”na<br />
sürükleyebilir. Tüm atıkların geri dönüşümü<br />
(cam, metal, pil…) , çevreye verdiği tahribat vb.<br />
konularda daha bilinçli olma noktasına sizi<br />
taşıdığını görürsünüz bisikletin böylece.<br />
Daha sonra enerji tüketimi konusu gündeminize<br />
gelir. Enerjinin nasıl elde edildiğ, yenilenebilir<br />
enerji kaynakları, rüzgar enerjisi, güneş<br />
enerjisi… Sonra TES, HES, NES gibi kavramları<br />
sorgularsınız. “Acaba çocuklarımızın geleceği<br />
için hangisini savunmalıyım?” diye düşünürken<br />
bulabilirsiniz kendinizi. Küresel ısınmanın<br />
çevrenize getirdiği tahribatları görünce biraz<br />
daha anlaşılır olur tüm bunlar.<br />
Ağaç gelir akla, hayvanlar gelir… Dünya<br />
üzerindeki özne-nesne ayrımı gelir. Ağaca,<br />
hayvana nesne muamelesi yapan, bu dünyaya<br />
en büyük zararı veren bu düşünce tarzından<br />
sıyrılıp kendinizle birlikte onları da özne yerine<br />
koyan bir dünyada bulursunuz kendinizi.<br />
Tabi siz bu endişeleri taşırken bir başka<br />
cephede bunlar hiç geleceğe dair endişeler<br />
olarak görülmüyor olabilir. Yani o cephe<br />
herşeyi satılacak nesne ve kendisini dünyanın<br />
tek öznesi görüyor olabilir. Bu düşüncenin<br />
varlığı geçenlerde ete kemiğe büründü. Zurich<br />
Insurance Group ve Marsh & McLennan<br />
Companies ortaklaşa bir araştırma yayınladı.<br />
Araştırmada 136 ülkeden 12.411 üst düzey iş<br />
adamına, yöneticiye geleceğe dair ekonomik<br />
ve toplumsal riskleri ve duydukları endişeleri<br />
sordular. Ortaya çıkan listede “Küresel Isınma”<br />
ve “İklim Değişikliği” yok! Hatta ilk onda bile<br />
değil. Yani dünyanın üst düzey ekonomi ve<br />
iş çevresinde görevli yöneticiler “Küresel<br />
Isınma” ve “İklim Değişikliği” ni geleceğe dair<br />
risk olarak görmüyor. İlk üçte ; İşsizlik ve eksik<br />
istihdam, mali krizler ve ulusal yönetişimdeki<br />
başarısızlıklar var.<br />
Öte yandan otomobile dayalı yaşan tarzının<br />
baş aktörlerinin hiç değinmediği şeyleri<br />
farkedebilirsiniz. Trafik kazalarına bağlı<br />
ölümler, harcanan paraları (bizim aparmız) kısa<br />
sürede “hiç” eden köprü, otoyol, kavşak,tünel<br />
yatırımları… Çünkü dikkat ederseniz bu<br />
yatırımların hiç birisi çözülmesi gereken<br />
sorunu (trafik yoğunluğu) çözmüyor. Çünkü<br />
ancak bisiklete binmeye başladıktan sonra<br />
duyabileceğiniz bir laf ile karşılaşıyorsunuz.<br />
“Yol yaparak trafik sorununu dünya üzerinde<br />
çözmüş bir şehir yoktur.“<br />
Otomobile bağlı yaşam tarzının getirisi olarak<br />
bazı toplumsal sağlık sorunları da var. İlki<br />
çevre kirliliğine bağlı sağlık sorunları. Bunu<br />
yukarıda yazdıklarım içerisinde okuyabiliriz.<br />
Bir de kişisel sağlık sorunları var.<br />
Bisiklete binmeye başladıktan sonra motorlu<br />
araçlar ile bisiklet arasında eşit ve demokratik<br />
olmayan bir alan paylaşımı olduğunu<br />
görürsünüz. “Aynı ülkede, aynı bayrak altında,<br />
aynı anayasa ile hepimiz eşit haklara sahibiz”<br />
söyleminin aslında hiç de öyle olmadığını<br />
bisiklet selesi üzerinden daha net görürsünüz.<br />
Çünkü şehirlerde motorlu araçlara daha<br />
fazla alan ve ayrıcalık sağlandığını, bunun<br />
üstelik devlet ve yerel yönetimler tarafından<br />
yapıldığını görürsünüz. En basit anlatımıyla<br />
devletin otomobil sahibi olan yurttaşları için<br />
daha fazla yatırım yaptığını görürsünüz. Bazen<br />
bazı aklı evvellerin “canım otomobil sahibi<br />
olanlar daha fazla vergi ödüyor” dediğini<br />
duyar gibi oluyorum. Daha fazla vergi ödeyenin<br />
14 15
Arka sayfadan devam Bİsİklete bİnmenİn bİr İdeolojİsİ var MI?<br />
daha çok hakka sahip olduğunu savunmak<br />
ile aynı şey. Savunusuna geçmek bile zul. Hal<br />
böyleyken sadece bisiklet kullanabilir alanların<br />
değil yürünebilir alanların da azlığı gözünüze<br />
çarpar. Konu böylece durağan yaşam/hareketli<br />
yaşam eksenine geliyor. Bu da sağlık konusu<br />
kapsamındadır.<br />
Peki sağlık sorunları, sağlığa dayalı çevrenizde<br />
ve dünyada olup bitenler sizi nasıl bir ideolojik<br />
kapsam içine alabilir ki?<br />
Bisiklete binmeye balşadıktan sonra, bisikletin<br />
size sağladığı egzersiz fırsatı sayesinde bazı<br />
kazanımlar elde etmeye başlarsınız. Dolaşım,<br />
eklem, kas gibi önemli sistemlerinize olumlu<br />
katkısı olmaya başlar bisikletin. Kısacası daha<br />
az hasta olmaya başlarsınız. Sevdiğiniz bir<br />
şeyi yaptığınız ve bu tutkunuzdan mahrum<br />
olmamak için için normalde sizi rahatsız eden<br />
iklime dayalı koşulları yenmeye, onlara karşı<br />
önlem alamaya başlarsınız. Bu da sizi yağmura,<br />
Bisiklet sizi AVM’ye değil semt pazarına götürür,<br />
soğuğa karşı daha bilinçli, dayanıklı ve özgür<br />
kılar. Bu da fiziksel dayanıklılığınızı arttırır. Az<br />
hasta olan insanlar özelleştirilmeye başlanan<br />
sağlık sisteminin karlılığı için, ilaç sanayi için,<br />
yeni hastalıklar icat edip daha çok ilaç satmak<br />
isteyenler için hayal kırıklığı demektir. Siz<br />
böylece o çevreleri hayal kırıklığına uğratan<br />
(kızdıran) insan kategorisine girmiş olursunuz<br />
bisiklete binerek.<br />
Öte yandan besin yolu ile sağlığınızdan olmak<br />
da mümkün. Bugün paketlenmiş ve doğal<br />
olmayan bir çok besin ürünü satılmakta ve<br />
siz bunları almak için süpermarketlere ya da<br />
büyük AVMlere gitmek durumundasınız. Oysa<br />
AVMler siz oraya bisikletiniz ile gelebilesiniz<br />
diye yapılmadı. Otomobil ile gelmeniz için<br />
yapıldı. Bir AVM’ye bisiklet ile giremezsiniz ama<br />
tarladan yeni toplanmış taze ve doğal ürünlerin<br />
satıldığı bir semt ya da kasaba pazarında<br />
bisikletinize iki heybe çanta takıp içinde geze<br />
geze alışverişinizi yapabilirsiniz.<br />
Bisiklet sizi herşey dahil tatile değil tertemiz ormana, koylara, dağlara götürür,<br />
Bisiklet geçip gitmenizi değil durup farketmenizi sağlar,<br />
Bisiklet sizi almaya değil yapmaya yönlendirir,<br />
Bisiklet ile görülmeyi değil görmeyi istersiniz,<br />
Bisiklet ile götürülmeyi değil gitmeyi istersiniz,<br />
Bisiklet ile öğretilmeyi değil öğrenmeyi istersiniz.<br />
İsvİçre Dağlari<br />
Nazım Hikmet<br />
Bu dağlar ne dağları<br />
bizim dağlara benziyor,<br />
bıçak gibi boğazları, parça parça<br />
karları,<br />
bu dağlar ne dağları<br />
bizim dağlara benziyor,<br />
adamı da... Eli ayağı, gözü kaşı var<br />
ama velosipetli<br />
Bizimkiler velosipetsiz,<br />
bitli.<br />
Murat Germen / Cafer Türkmen<br />
Bisikletin insanı A noktasından B noktasına götürmesi dediğimiz şey aslında biraz da budur.<br />
16 17