You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Arka sayfadan devam kayserİ bİsİklet festİVALİ<br />
Develi’ye indiğimizde meydanda karşılanıyoruz. Havlu ve su konmuş minik çantacıklar ve güzel<br />
bir karşılama. Önyargılarım kaçışıyor. Sonrasında çamur banyosu yapılan, yanından yöresinden<br />
dereler akan bir yerde Develi cıvıklısı tadıyoruz. Her şey çok güzel. Yemyeşil çay bahçesinde mola<br />
verirken Antakya’dan iki çocuğuyla katılan bir öğretmenin bisikletle Kıbrıs gezisini anlattığı tatlı<br />
sohbetini dinliyorum. Bu güzel molanın ardından otobüslerle yine Erciyes’e çıkıyoruz. Çok kararlıyım,<br />
soğuğa rağmen duş almaya koşuyorum. Ve inanmazsınız seri hareket edince saçlarımı<br />
güneşli hafif rüzgarlı dağ havasında kurutuyorum. Güneş çekilir çekilmez soğuk geliyor. Hiç vakit<br />
kaybetmeden hem de. Fakat bu kez öyle iyi şarkı söyleyen bir grup var ki sahnede. Rahime abla,<br />
İsmail abi ve Mehmet ile sahnenin önünde yerimizi alıp şarkılara eşlik edip delicesine dans ederek<br />
tadını çıkarıyoruz Rock-ı the Band’in. Dans ederken lahana katlarımızı yanımızdaki sandalyeye<br />
yığıp durduğumuz an tekrar sarınarak Erciyes’le baş ediyoruz <br />
Ertesi sabah yine güzel bir kahvaltı ile başlıyor. Yılkı atları ile birlikte süreceğiz bugün. Sabahtan<br />
bunun heyecanı tüm konuşmalara sirayet ediyor. Bu kez bir önceki günün ters yönünde iniş<br />
yapıyoruz. Hürmetçi Sazlık alanının yakınında yılkı atlarını görünce heyecanlanmamak elde<br />
değil. Taylar annelerinin peşinde, daha başına buyruk olanlar sürüden ayrılmaya yeltendiğinde<br />
köpekler onları yönlendirip sürüye yeniden katıyor. Sürü yanımızdan topluca koştuğunda zemin<br />
sarsılıyor. Fotoğraf çekmekten yorulmuyoruz çoğumuz. Neyse ki arkadan bize bakan Erciyes’in<br />
“benmerkezliğinizden yıldım ey insanlar” uyarısı kulağımıza geliyor da atları rahat bırakalım<br />
artık demeyi becerip ayrılıyoruz sürünün yanından. Yine otobüslerle kamp alanına çıkıyoruz.<br />
Gece yine soğuk. Çorbalar, salepler, ateş başları ve müzik geceyi güzelleştiriyor. Bir sonraki sabah<br />
vedanın hüznü ile yorgunluklar birbirine karışıyor. Kamp yerinin yakınındaki Tekir göletinin<br />
etrafını turladıktan sonra teleferiklerle zirveye çıkıyoruz. Zirve umduğum gibi soğuk değil neyse<br />
ki. Kahvelerimizi içerken bir yandan da Eşpedal’dan Nevin, Hüseyin, Deniz, Şevket ve Mehmet ile<br />
sohbet ediyoruz. Sonra veda zamanı. Bir başka turda görüşmek üzere vedalaşıp Rahime abla ve<br />
İsmail abiyle kendi Talas keşfimize doğru pedallıyoruz.<br />
İniş bu kez benim için biraz tedirgin edici çünkü bisikletimin arkası hayli yüklü. Bu nedenle ara<br />
ara duruyorum. Ve nefis manzaranın da keyfini çıkarıyorum tabii. Bir noktada önümüze düşen<br />
araca Talas yolunu soruyoruz. İyi ki soruyoruz çünkü ilk gün benim gittiğim şehir içi rotadan çok<br />
farklı olan köy yollarından giriyoruz Talas’a onun sayesinde. Meyve koparıp gölgede ferahlayarak<br />
ilerlerken İsmail abinin tekeri patlıyor. İsmail abi tamir yaparken biz rotayı netleştiriyoruz.<br />
Eski Ermeni Evi’ni bulunca Talas’ın geçmişinin güzelliğini ortaya seren mahallelerine erişmeyi<br />
başarıyoruz. Ali Dağının arkasına saklanmış dahası Kayserililerin kendilerine sakladıkları pırıltılı<br />
bir hazinecik Talas. Taş evleri, kiliseden dönme camileri, yemyeşil vadisinin tepeleri ve etekleri,<br />
kafede ya da sokakta bize buraları anlatan yerlileriyle bizi çok etkiliyor. Eski Ermeni Evi’nin<br />
bulunduğu sokaklardan vadimsi bir yarığı olan tepeye ilerleyince bir yerde Gülbenkyan’ın mahallesine<br />
giriyoruz. Lizbon’da Gülbenkyan Müzesi’ne gitmiştim 3 yıl önce, 2016’da. Müzenin bir<br />
Anadolu Ermenisi tarafından yapıldığını, Lizbon’u Karaköy’e olan benzerliği nedeniyle tercih<br />
ettiğini okumuştum. Çok etkilenmiştim fakat Talas’ın orta yerinde onun mahallesini bulacağımı<br />
hiç düşünmemiştim. Aynı mahallede Yaman Dede Kültür Evi de ziyaret edilebilecek bir diğer<br />
yapı. Kapısı açık. İçeriye girip alt katları, tahta işlemeleri görünce Anadolu’nun herhangi bir yerinde<br />
böylesine derinlik bulmak yine yeniden insanı kadimliğe hayran bırakıyor. Talas uzun, Talas<br />
bitimsiz ve sürprizli. Mutlaka tekrar gelmek gerek. Biz dönüş için yola düşüp dümdüz yollardan<br />
otogara pedallıyoruz. Berlin gibi yollar akşama doğru trafik hızı yüksek birer İstanbul’a dönüşmüş<br />
ama hızla varıyoruz otogara. Kayseri güzel, biz yorgun.<br />
İÇİNDEN BİSİKLET<br />
GEÇEN kİtaplar<br />
Aytaç Aksoy<br />
Velosipet ile Bir Cevelan 1900’e Doğru<br />
İstanbul’dan Bursaya Bisikletli Bir Gezi<br />
Kitap, 1890’lı yılların sonunda, bisiklet meraklısı<br />
istanbullu bir genç tarafından Bursa ve çevresine<br />
yapılmış bir bisiklet yolculuğunu anlatıyor. Açıkçası<br />
bu kitabı sadece bisiklet meraklıları okumamalı.<br />
O tarihlerde İstanbul’u, Bursa’yı, Mudanya’yı<br />
merak edenlerde bu kitabı okumalı. O zamanların<br />
mekanlarına ışık tutarken aynı zamanda insanların<br />
yaşayışlarını da bir nebze olsa bize gösteriyor. Bu<br />
kitabın bize gösterdiği başka bir şey daha var ki o da<br />
şu an bile bir çok bisiklet gezgininin yapması gerektiği<br />
ama yapmadığı bir şey; not tutmak. Fotoğraf çekmek<br />
tamam ama belki de zor geldiğinden bir çok bisiklet<br />
turcusu not tutmayı yapmıyor. Ama not tutmak,<br />
yaşadığın çok küçük bir anı bile not defterine işlemek<br />
onu tur bitiminde ya da yıllar sonra açıp baktığımızda<br />
bize dönemin ruhunu anlatmak açısından çok<br />
yardımcı oluyor. Bu kitabın bisiklet turcusunun<br />
günlüğünden hazırlandığını düşünürsek eğer bu<br />
zamana kadar yapmadıysak bile bundan sonrası için<br />
yapacağımız günlük turlarımızda bile not tutmak,<br />
anılarımızı yazmak olmalıdır.<br />
Kitap Türkiye İş Bankası Kültür yayınları tarafından<br />
Ekim 2006 tarihinde yayınlandı. Kitaın çevirisini Cahit<br />
Kaya yaptı. 113 sayfa.<br />
“Hamamlardan çalgılı gazinolara, mesirelerden<br />
köylere, derbentçilerden Boşnak ve Gürcü<br />
göçmenlere, otelcilerden demircilere, buz gibi<br />
kayaklardan bereketli meyve bahçelerine pek çok<br />
renk ve ayrıntıyla…” (arka kapak yazısından alıntı)<br />
10 11