ÇevirWomen Dergisi Eylül Sayısı
ÇevirWomen Dergisi Eylül Sayısı çıktı!
ÇevirWomen Dergisi Eylül Sayısı çıktı!
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Portekiz-Douro Nehri
Eylül 2021/ Yıl: 1 / Sayı: 7
..........................................................................................................................................
Yayın Sahibi
ÇevirWomen
Genel Yayın Yönetmeni ve
Sorumlu İşler Müdürü
Kevser Taşlık
Editörler
Hayranur Çetinkaya
Nafiye Mercan
Nehir Gürbüz
Kurumsal İletişim ve
Projeler Koordinatörü
Sümeyye Topal
Kapak ve Sayfa Tasarımı
Kevser Taşlık
..........................................................................................................................................
İletişim Adresi
cevirwomendergi@gmail.com
Reklam ve İşbirliği için
info@cevirwomen.com
Web Sitesi
https://cevirwomen.wixsite.com/cevirwomendergi
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazara aittir. Gönderilen
yazılarda editoryal değişiklikler yapılabilir.
Yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
@cevirwomendergi
2 | ÇevirWomen
Portekiz-Fatıma
ÇevirWomen | 3
İçindekiler
Ünlü Çevirmenler: Sabiha Sertel
Uluslararası Çeviri Günü
Yurtdışı Eğitim Bursları
Köşe Yazısı
Ayın Etkinliği
Köşe Yazısı
Burçlar: Hindistan
Bir Ülke Tanıyalım: Portekiz
Köşe Yazısı
Bu Ay: Film/Kitap/ Dizi Önerisi
Çeviri Bülteni
Çeviri Meselesi Üzerine: Hasan Ali Yücel
6 | ÇevirWomen
Yazan: Nehir Gürbüz
“Haklı bir davayı savunanlar mahkum olmaktan korkmazlar,”
der Sabiha Sertel. Belki de bu sözleri yaşadığı
o cesur hayatın özeti olarak söylemiştir, kim bilir?
Burada boyun eğmek nedir bilmeyen, kendi
inandığı yolda iki eli kanda bile olsa ilerleyebilen
ve aldığı gücün damarlarında akan
kanda olan bir kadının hayat hikayesini okuyacaksınız.
O kadının hikayesini: Sabiha Sertel’in…
Gazeteciliği meslek edinmiş ilk kadın yazar olan
Sabiha Sertel 1895 yılında Selanik’te doğmuştur.
“Selanik Terraki İnas Lisesi”nde eğitim gören Sertel,
orta öğrenimini bir Fransız okulunda tamamladı.
Balkan Savaşları (1912) yüzünden göç etmek
zorunda kalan Sertel, ailesiyle birlikte İstanbul’a
gitti ve orada 1915 yılında gazeteci yazar Mehmet
Zekeriya Sertel’le evlendi. Çiftin evliliklerinin ikinci
yılında çocukları Sevim Sertel dünyaya geldi.
Tam adı Sabiha Derviş Sertel olup, Türkiye’de
feminizmin ilk öncülerinden olan Sabiha Sertel;
gazetecilik kariyerine eşiyle birlikte “Büyük
Mecmua” adlı haftada bir çıkan dergiyle başladı.
(1919) Halide Edip Adıvar’ın başyazar olduğu ve
Ömer Seyfettin’den Reşat Nuri Güntekin’e yazarların
yer aldığı “Büyük Mecmua”da kadın hakları,
sorunları gibi konulara değinen yazılar yazdı.
1919 yılında Halide Edip Adıvar’ın önermesiyle birlikte
eşi ile burs yardımıyla Amerika’ya Yükseköğrenim
yapmak için gitti ve orada Columbia Üniversitesi’nde
Sosyoloji öğrenimi gördü. Amerika’da kaldığı
sürece orada bulunan Türklerle bir ekip kurarak, Himaye-i
Eftal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu)’ne
çok yüksek miktarlarda bağışlar toplanmasını sağladı.
1922 yılında dünyaya gelen ve şu anda Doçent
Doktor unvanının sahibi Yıldız Sertel çiftin ikinci
çocuklarıdır. Yıldız’ın doğumlarından bir sene sonra
eğitimlerini tamamlayıp Türkiye’ye dönmüşlerdir.
1924-31 yılları arasında eşiyle birlikte “Resimli
Ay” dergisini çıkaran Sertel’in, orada yayınladığı
makalelerinde işçi sınıfının haklarını savunan ve
toplumu eleştiren konular vardı. Dergide yayınlanan
ve Cevat Şakir’e ait olan Halikarnas Balıkçısı
sebebiyle Sinop’ta üç yıl hapis cezasına çarptırılan
eşi gittiğinde dergiyi tek başına yürüttü. Ama haksızlık
karşısında susmak nedir bilmeyen Sabiha
Sertel, 1929 yılında dergide yayınladığı “Savulun
Geliyorum!” adlı yazısından dolayı mahkemeye verildi ve basın
suçu nedeniyle mahkemeye verilen ilk Türk kadın gazeteci-yazar
oldu. Ama bu adaletin izinden yürümesi için bir engel değildi ki.
Takvimler 1927 yılını gösterdiğinde Sabiha Sertel, eşi Mehmet Zekeriya
Bey ve Faik Sabri Bey ile “Çocuk Ansiklopedisi”ni hazırladı
ama yıl 1931’de resimli ay dergisi kapandığında bir süre yazı yayınlayamadı.
Çevirmenliğe tam da burada başlayan Sertel çeşitli sosyalist
makaleleri çevirdi. Yazarlarının Nazım Hikmet ve arkadaşlarından
oluştuğu ve 1935 yılında yayınlanan “Resimli Her Şey” adlı
haftalık bir dergi çıkardı. Bu dergi de kapatıldığında 1936 yılında
“Projektör” adlı bir dergi daha çıkardı ama o da daha ilk sayısında
kapatıldı. “İnsanlar susması için üzerine gelse de o çıkardığı dergilerle
daha da haykırıyordu.” Her seferinde daha güçlü
bir şekilde geri geldi, pes ediş onun için bir sondu.
Yine eşiyle birlikte 1936’da çıkardığı “Tan” gazetesinde,
“Muvafakatin Feryadı” adlı yazısı sebebiyle
tutuklandı. ”Bedenini esir edebilirlerdi ama
ruhunu asla. Hoş haykırdığı sesleri de ruhundan geliyordu
zaten. Bu yüzdendir ki sesi hiç kesilemedi
Sabiha Sertel’in. Tan gazetesini yaktılar, dergilerini
kapattılar ama fikirlerini silemediler. En sağır
olan insan bile duydu Sabiha Sertel’in çığlıklarını.
İnceleme kitaplarıyla da dikkat çekerdi, Tevfik Fikret-Mehmet
Akif Kavgası (1940), Tevfik Fikret
İdeolojisi ve Felsefesi (1946) adlı inceleme kitapları
en büyük örneklerinden biriydi. Çeşitli yabancı
yazarların eserlerini Türkçeye çevirdi, pek çok
çocuk kitabının yazılmasına da katkı sağlamıştı.
1950 yılında baskılardan, esir alınmaktan, seslerinin
kesilmeye çalışılmasından oldukça yorulan Sertel
ailesi ülkeyi terk etti. Sabiha Sertel’in sürgün yılları
Paris, Moskova, Budapeşte ve Bakü’de geçti.
Takvimin yaprakları 2 Eylül 1968’i gösterdiğinde yaşama
gözlerini yumdu Sabiha Sertel. Anılarının yer
aldığı “Roman Gibi” kitabı 1969’da yayınlandı ve
1998 yılında Nilgün Eroğlu Maktav tarafından belgeseli
yapıldı. Bu belgesel Sertel’in 30. Yıldönümünde
TRT 2 televizyonunda yayınlandı ve bu güçlü kadının
hayat hikayesi otuz yıl sonra tekrardan yankılandı.
Hem kulaklarda hem de hissedenlerin yüreklerinde.
Eminim ki şu anda anlamışsınızdır “Haklı bir davayı
savunanlar mahkum olmaktan korkmazlar.” sözünün
anlamını. Şayet hiçbir mahkumluk sesini kesemedi
Sabiha Sertel’in ve yıllar sonra bugün bile fikirleri
dolaşıyor etrafımızda, hiç yok olmamak üzere.
“Hayattaki güçlükleri azmin ve iradenle yeneceksin.”
der Sabiha Sertel. Bu tam da kendisinin yaptığı şey
değil midir? Eğer tek dileği buysa yıllarca vatanından
ayrı bırakılan bu ölene kadar hakkın yolunu savunmuş
kadının, bizlere de bunu uygulamak düşmez mi?
İşte Sabiha Sertel’in hikayesini okudunuz. Kiminiz
mısralarında Sertel’in haykıran sesini duydu, kiminiz
ise dökülen gözyaşlarını gördü. Ama pes ettiğine
hiçbiriniz şahit olmadınız. Son bir kez ben diyorum
şimdi Sabiha Sertel’in ömrü boyunca bizlere
aşılamaya çalıştığı ilkeyi: Haklıysanız Susmayın!
ÇevirWomen | 7
8 | ÇevirWomen
Kültür her şeyi okuyup unuttuktan
sonra, aklınızda kalanlardır.
Andre Gide
ÇevirWomen | 9
ULUSLARARASI DÜNYA ÇEVİRİ GÜNÜ (30 EYLÜL)
10 | ÇevirWomen
Uluslararası Çeviri Günü 1953’ten beri FIT-International Federation of Translation (Uluslararası
Çevirmenler Federasyonu) tarafından her yıl 30 Eylül’de tüm dünyada çevirmenleri desteklemek,
bu alanda emek veren kişileri, bilime, sanata, edebiyata, sinemaya ve günümüzde
internet alanında çevirilere katkılarından dolayı onurlandırmak amacıyla kutlanır. Peki neden
30 Eylül?
3. yüzyılda yaşamış olan Aziz Hieronymus, daha yaygın bilinen adıyla St. Jerome anısına
kutlanan bir gündür. Jerome dört büyük Latin Kilise Babasından biriydi. 30 yaşında vaftiz
olana dek pagan bir yaşam sürmüş ve kitaplar yoluyla pagan geleneğinin edebî ve felsefî temelini
öğrenmiştir. Gramer, Felsefe ve Retorik gibi eğitim almak için gittiği Roma’da arkadaşı
Bonosus ile tanışmış ve onun etkisiyle Hristiyan olmuştur.
370 yılında Aquileia’daki bir manastıra girmiş ve Yunan eserlerini Latince’ye çevirmesiyle
tanınan bir keşiş olan Rufinis ile tanışarak tercümanlık becerilerini geliştirmeye başlamıştır.
Aquileia’da geçirdiği zamanın ardından arkadaşı Bonosus ile yolları ayırır Atina yolu ile Antakya’ya
gelir ve burada bir keşiş olarak yaşamaya başlar. Jerome Antakya Kilisesi’nde uzun
yıllar çalışmalar yapar. Bitmek tükenmek bilmeyen öğrenme istediği sayesinde Aziz Jerome
bütün hayatını kutsal metinleri İbranice ve Eski Latince’den çevirerek geçiren St. Jerome,
Kutsal Kitap’ın Latinceye tam olarak çevirisini de yapar.
Yaptığı bu çeviride birkaç önemli hata barındırsa da düzeltişmiş versiyonu ile hala geçerli bir
konuma sahiptir. Ayrıca 1546 yılında Katolik Kilisesi Aziz Jerome’nin çevirisini resmi tercüme
ilan etmesiyle de resmiyet kazanmıştır.
Latince, Yunanca ve İbranice’de uzmanlaşan Jerome’un artık tüm dil çalışmasının odağında
İsa’nın yaşamı ve öğretisi yer alır. Bethlehem’e gidip manastıra kapanan ve kendini sadece
okuma/yazmaya adayan Jerome 30 Eylül 420 hayatını kaybeder.
İşte Kitab-ı Mukaddes’in vulgata olarak çevrilmesini sağlayan, “(Word-for-word)kelimesi
kelimesine” çeviriyi savunan, kelimelerin kutsallığına inanmış olan St. Jerome ya da Aziz
Hieronymus, resmi olarak kabulü çok uzun sürse de başarısı nedeniyle arkeologların, İncil
alimlerinin, kütüphanecilerin, öğrencilerin ve özellikle çevirmenlerin koruyucu azizi sıfatını
almıştır.
İşte baştaki soruya gelecek olursak, çevirmenlerin koruyucu azizi St. Jerome 30 Eylül’de hayata
gözlerini yumduğu için onun anısına Uluslararası Çeviri Günü 30 Eylül’de kutlanmaktadır.
Ülkemizde de Uluslararası Çeviri Günü; Çeviri Derneği, Türkiye Konferans Tercümanları
Derneği, Çevirmenler Meslek Birliği, Çeviri İşletmeleri Derneği, Türkiye Çeviri Öğrencileri
Birliği ve bağımsız çevirmenlerin ortak katılımı ile her yıl 30 Eylül’de kutlanmaktadır.
Bu sene Uluslararası Çeviri Günü 30 Eylül Perşembe’ye denk gelmektedir. Bütün çevirmen
ve çevirmen adaylarının Çeviri Günü kutlu olsun!
ÇevirWomen | 11
12 | ÇevirWomen
Kültür; mükemmelliğe ulaşmak,
çalışmak, fazilet ve idrak nuru
peşinde gitmektir...
Matthew Arnold
ÇevirWomen | 13
Yurtdışı Eğitim Bursları
Birçoğumuzun hayali yurtdışına eğitim ya da farklı amaçalar için gitmektir. Ancak ortak bir noktada takılır, maddiyat... Böyle
durumlarda imdadımıza burslar yetişir, hayallerimizi gerçekleştirmek için bir araç... Bu sayımızda sizler için yurdışında eğitim
görebilmeniz için maddi destek sağlayan burs programlarını derledik. Umarız sizin için faydalı olur... Keyifli okumlar!
Avrupa Birliği Jean Monnet Bursu
Ülkemizde en prestijli burslardan görülen Jean Monnet Bursu,
Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde AB konusunda
uzmanlaşmış çalışan sayısını arttırmak amacıyla 1989
yılından bu yana kamu kurumları ve özel sektör çalışanları ile
Üniversite öğrencilerine verilen bir burstur. En fazla 12 aylık
bir program için verilen burs AB müktesebatında yer alan
konu başlıklarında yapılacak yüksek lisans ve diğer akademik
çalışmalar için verilmektedir.
Che-
Burs Programı
vening
Detaylı bilgi için: http://www.jeanmonnet.org.tr/tr/
British Council GREAT Yüksek Öğrenim Burs Programı
British Council ve Birleşik Krallık’tan dokuz Üniversite’nin
işbirliği ile Türk vatandaşı olan öğrencilere yönelik başlatılan
burs programı kapsamında önümüzdeki akademik eğitim
yılına yönelik 17 adet lisans ve lisansüstü bursu verilmesi
hedeflenmektedir. Burs programına iştirak eden Üniversiteler
arasında Warwick, Swansea, Coventry, Bristol ve Loughborough
gibi akademik başarısı yüksek kurumlar da bulunmaktadır.
Önümüzdeki sene de devam edilmesi planlanan burs programı
kapsamında öğrencilerden bir senelik üniversite harç ücreti
alınmayacaktır. Her Üniversite için burs programı şartları değişiklik
göstermektedir. Burs programı ile hukuk, mühendislik,
işletme ve sanat gibi birçok alanda burs imkânı sunulmaktadır.
Chevening Burs Programı İngiltere Hükümeti tarafından finanse
edilen ve dünya çapında 147 ülkede 1984’den bu yana
devam eden prestijli bir burs programıdır. Bursiyerlere Birleşik
Krallıktaki Üniversitelerde bir yıllık yüksek lisans eğitimi
imkanı sağlanmaktadır. Üniversite ücreti, yaşam masrafları ve
vize ücreti gibi tüm temel masraflar burs kapsamında karşılanmaktadır.
Yüksek lisansını tamamlıyan bursiyerden iki yıl boyunca
kendi ülkesinde (bursiyer Türk ise Türkiye’de) kalması
istenmektedir.
Detaylı bilgi için: http://www.chevening.org/turkey
Detaylı bilgi için: https://www.britishcouncil.org.tr/study-uk/
scholarships-financial-support/great-scholarships-2019
Milli Eğitim Bakanlığı YLSY Bursu
Milli Eğitim Bakanlığı kamu kurumlarının ihtiyaç duyduğu
nitelikli insan gücünü karşılamak amacıyla her sene çok sayıda
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını yurtdışına yüksek lisans
14 | ÇevirWomen
ve doktora eğitimleri için göndermektedir. 2018 yılında bu
kapsamda 1224 öğrenci kontenjanı açılmıştır. Burs başvuru
şartları 1988 yılı ve sonrasında doğmak, 2.5/4.00 ortalaması
ile lisans mezunu olmak, ALES sınavından asgari 75 puan
almak ve mülakat sınavında başarı sağlamak gibi kriterlerden
oluşmaktadır. Bursiyerlerin yurtdışındaki eğitimlerini tamamladıktan
sonra seçtikleri devlet kurumunda belirli süre çalışma
yükümlülükleri da bulunmaktadır.
YLSY hakkında detaylı bilgi için: http://yyegm.meb.gov.tr/
KGSP: Güney Kore Hükümet Burs Programı
Bu burs Güney Kore’de eğitim görmek isteyen öğrencilere
Kore Hükümeti tarafından sunulan bir tam burstur. Bu burs ile
okul ücretiniz ödenirken aynı zamanda aylık da olarak eğitim
ücreti de sunulmaktadır. Burs hakkında detaylı bilgiye Kore
Kültür Merkezi’nden ulaşabilirsiniz.
Türk Eğitim Vakfı (TEV)
TEV 1969 yılından bu yana ülkemizin yetişmiş insan gücü
kaynağını arttırmak için hem yurt içi hem de yurt dışı eğitim
bursları vermektedir. TEV’in lisans, yüksek lisans ve doktora
bursu seçenekleri bulunmaktadır. Yüksek lisans burs başvuru
şartları arasında T.C vatandaşı olmak, 30 yaşından büyük olmamak
ve başvuran öğrencinin lisans not ortalamasının asgari
3.00/4.00 veya 75/100 olmasıdır. Vakıf bursiyerlerine ücretsiz
İngilizce kursu da sağlayabilmektedir.
Detaylı bilgi için: http://yurtdisi.tev.org.tr/
Belçika Hükümet Bursu
Bu burs Belçika’da eğitim görmek isteyen öğrencilere Belçika
Hükümeti tarafından sunulmaktadır.
Detaylı bilgi için: www.wbi.be/bourses
Fulbright Türk Öğrenci Burs Programı
Bu burs Amerika’da eğitim görmek isteyen öğrencilere 1946
yılından beri verilmektedir. Tıpkı YLSY ve Chevening burslarında
olduğu gibi bu bursda da bursiyer öğrenim gördüğü yılın
iki katı kadar kendi ülkesinde yaşama zorunluluğu vardır.
Detaylı bilgi için: https://fulbright.org.tr
Ayrıca;
Başvurmak istediğiniz üniversitelerin de yanbancı öğrencilere
ve bazılarının da Türk öğrencilerine verdiği burslar bulunmaktadır.
Bunları da detaylı araştırmakta hatta okullara mail atarak
bu konu hakkında detyalı bilgi istemede fayda var. Bizden
şimdilik bu kadar. Umarız ki bu bilgiler size yardımcı olmuştur.
ÇevirWomen | 15
16 | ÇevirWomen
Kültürlü bir kafa, bilgi kaynaklarına
açık ve tahammül edilebilir bir derecede
de yeteneklerini kullanabilmesini
öğrenmiş bir kafadır.
Murat Ertan
ÇevirWomen | 17
VERDIK ASTROLOJISI
Yazan: Pelin İskender
Bu ayın burç köşesinde Hindistan yer alıyor. Burçlara geçmeden önce biraz
Hindistan’ı tanıyalım.
300-400 yılları arasında altın çağını yaşayan Hindistan, 1000 yılından itibaren
Arapların eline geçmiştir. 12. Yüzyılda Gazneliler ülkenin önemli bölümünü
egemenliği altına almıştır. 1400 yılında Timur, ardından Babür ülkeyi fethettikten
sonra uzun süre Babür İmparatorluğu’nun merkezi olan ülke, 1757 yılında
İngilizlerin sömürgesi olmuştur.
Hindistan Mahatma Gandhi liderliğinde 1947 yılında İngililere karşı bağımsızlığını
kazanan ülke bu sürecin sonunda ikiye bölünmüş ve Müslümanların bölgesinde
Pakistan, Hinduların bölgesinde Hindistan olmak üzere iki devlet ortaya
çıkmıştır.
Şimdi dilerseniz burçlarımıza geçelim…
18 | ÇevirWomen
Mesha (14 Nisan - 13 Mayıs)
Yönetici gezegen: Mars
Şanslı günler: Salı, Cumartesi ve Cuma
Şanslı renk: Mavi
Şanslı rakamlar: 9,8,6
Değerli taşları: Kırmızı mercan, yakut ve sarı safir
Güçlü yanları: Liderlik özelliğine sahiptir, cesurdur. Üretkenliğiyle
göze çarpar.
Zayıf yanları: İnatçı, başına buyruk, mantığının yerine kalbinin sesini
dinlemeyi tercih eder. Cilt ve kan hastalıklarına yatkınlık görülebilir.
Vrishibha (14 Mayıs - 13 Haziran)
Yönetici gezegen: Venüs
Şanslı günler: Cuma, Çarşamba ve Perşembe
Şanslı renkler: Pembe, mavi ve beyaz
Şanslı rakamlar: 2 ve 8
Değerli taşları: Mavi safir, zümrüt
Güçlü yanları: İletişimi kuvvetli, arkadaş canlısıdır. Genelde konuşmak
yerine gözlemlemeyi tercih eder ve sabırlıdır.
Zayıf yanları: İnatçı olmasıyla tanınır. Düzenli geliri olsa ve yatırım
yapsa bile şans oyunları oynamaya yatkındır.
Mithun (14 Haziran - 13 Temmuz)
Yönetici gezegen: Merkür
Şanslı günler: Çarşamba ve Perşembe
Şanslı renkler: Sarı ve yeşil
Şanslı rakamlar: 5 ve 3
Değerli taşları: Zümrüt ve sarı safir
Güçlü yanları: Etkileyici, zekasını gösteren ve tedbirli bir doğası vardır.
Tedbirli, düşünceli ve farklı koşullara kolaylıkla adapte olabilir.
Değişimi sever ve ileri görüşlüdür.
Zayıf yanları: Ruh halinde ani değişimler gözlemlenebilir. İnsanlar
tarafından güven kazanmakta zorluk çekebilir. İletişimde yüzeysel
olmayı tercih eder.
Kartaka (14 Temmuz - 13 Ağustos)
Yönetici gezegen: Ay
Şanslı günler: Pazar ve Pazartesi
Şanslı renk: Beyaz, krem, kırmızı ve sarı
Şanslı rakamlar: 2,7 ve 9
Değerli taşları: İnci ve yakut
Güçlü yanları: Hassas, sempatik, enerjik ve hayal gücü geniştir. İçe
dönük olma olasılığı yüksektir. Empati yeteneği bir fazla olan kişilerdir.
Zayıf yanları: Geçmişe takılı kalır. İyi ya da kötü anıları onunla sonsuza
dek yaşar. İlişkilerinde ilgi meraklısı biri gibi görünebilir.
Simba (14 Ağustos - 13 Eylül)
Yönetici gezegen: Güneş
Şanslı günler: Pazar ve Salı
Şanslı renkler: Kırmızı, turuncu ve yeşil
Şanslı rakamlar: 1,4,5,6 ve 9
Değerli taşları: Yakut ve zümrüt
Güçlü yanları: Cesaretin simgesi olan Aslan, doğuştan liderdir. Hırslı,
bağımısızlığına düşkün ve şüpheci kişiliklerdir.
Zayıf yanları: Başkalarının istekleri ve fikirleri karşısında duyarsız
olabilir. Eleştiriyi kişisel algılar. İlişkilerinde fazla otoriter olabilir.
Kanya (14 Eylül - 13 Ekim)
Yönetici gezegen: Merkür
Şanslı günler: Pazartesi, Çarşamba, Perşembe ve Cuma
Şanslı renkler: Yeşil, beyaz ve sarı
Şanslı rakamlar: 2,3,5,6 ve 7
Değerli taşları: Zümrüt ve sarı safir
Güçlü yanları: Hassas, pratik düşünen ve zeki insanlardır. Doğuştan
sanatçı olmaya yatkındır. Sabırlı ve mantıklıdır, nadiren sinirlenir.
Zayıf yanları: Utangaç ve içe dönük olmasıyla bilinir. Ketumdur ve
kolay kolay sırlarını kimseyle paylaşamaz.
Tula (14 Ekim - 13 Kasım)
Yönetici gezegen: Venüs
Şanslı günler: Pazar, Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi
Şanslı renkler: Beyaz, kırmızı ve turuncu
Şanslı rakamlar: 1,2,4 ve 7
Değerli taşları: Mavi saifr ve elmas
Güçlü yanları: Mantıklı ve dengeli bir doğası vardır. Hassas, meraklı,
prensip sahibi ve nazik kişilerdir. Renkli bir hayal gücüne sahiptirler
ve insanların kalbini kolaylıkla kazanırlar.
Zayıf yanları: Tahammül eşiği düşüktür. Olumsuz düşünceleri onları
depresyona sürükleyebilir. İşleri ertelemeyi severler.
Vrishchika (14 Kasım - 13 Aralık)
Yönetici gezegen: Mars
Şanslı günler: Salı, Cuma ve Cumartesi
Şanslı renk: Mavi
Şanslı rakamlar: 6,8 ve 9
Değerli taşları: Kırmızı mercan, yakut ve sarı safir
Güçlü yanları: Güvenilir, dürüst ve içten kişilerdir. Kendilerine güvenirler
ve cesurlardır. Dobra olmaktan çekinmezler.
Zayıf yanları: Zararlı alışkanlıkları sağlıklarına zarar verebilir. İnsanları
manipüle etmeyi severler ve kıskançlardır.
Dhanus (14 Aralık - 13 Ocak)
Yönetici gezegen: Jüpiter
Şanslı günler: Çarşamba, Perşembe ve Pazar
Şanslı renkler: Sarı, yeşil ve açık mavi
Şanslı rakamlar: 3,5,6 ve 8
Değerli taşları: Sarı safir ve zümrüt
Güçlü yanları: Hayatları boyunca neşeli ve şanslı olma olasılıkları
yüksektir. Girişimci ve lider ruhludurlar. Mantıklı, optimist, güvenilir
ve cesur olmakla bilinirler.
Zayıf yanları: Gelecek üzerine fazla düşünmeden hareket ederler.
Kelimelerini tartmadan konuşurlar.
Makara (14 Ocak - 13 Şubat)
Yönetici gezegen: Satürn
Şanslı günler: Çarşamba, Cuma ve Cumartesi
Şanslı renkler: Beyaz, yeşil ve açık mavi
Şanslı rakamlar: 6,8 ve 9
Değerli taşları: Elmas, zümrüt ve mavi safir
Güçlü yanları: Durağan ve ciddi bir doğası vardır. Yüksek standartlara
sahip kişilerdir. Cesaretli, hırslı ve kontrolcü olmalarıyla tanınırlar.
Zayıf yanları: İşkolik olmaları ve duygularını ifade etmekten kaçınmaları
özel ilişkilerine zarar verebilir.
Kumbha (14 Şubat - 13 Mart)
Yönetici gezegen: Satürn
Şanslı günler: Salı, Perşembe ve Cuma
Şanslı renkler: Sarı, kırmızı ve beyaz
Şanslı rakamlar: 2,3,7 ve 9
Değerli taşları: Elmas, sarı safir ve yakut
Güçlü yanları: Özgürlüğüne düşkün, duygusal ve sadık kişilerdir.
Pratik, girişimci ve hayal gücü yüksek olurlar.
Zayıf yanları: Sıklıkla baş ağrısı çekebilirler, sindirim ve karınla ilgili
sağlık problemleri yaşamaları olasıdır.
Mina (14 Mart - 13 Nisan)
Yönetici gezegen: Jüpiter
Şanslı günler: Salı, Perşembe ve Pazar
Şanslı renkler: Kırmızı, turuncu ve sarı
Şanslı rakamlar: 1,3,4 ve 9
Değerli taşları: Sarı safir, inci ve zümrüt
Güçlü yanları: Sakin, açık sözlü, pratik ve hayal gücünü kullanmayı
bilen kişilerdir. Ömürleri boyunca çok fazla seyahat ederler ve birden
fazla çocuk sahibi olmaları yüksek olasılıklıdır.
Zayıf yanları: Gerçeklerle yüzleşmek yerine hayal dünyasında yaşamaya
devam etmeyi tercih ederler. Olaylar karşısında pasif bir tutum
sergilerler.
ÇevirWomen | 19
20 | ÇevirWomen
En kültürlü kişi, kendini en çok sayıda
insanın yerine koyabilendir.
Jane Adams
ÇevirWomen | 21
2020 TOKYO OLIMPIYAT
OYUNLARI
Yazan: Sümeyye Topal
Merhaba Sevgili ÇevirWomen okuyucuları!
Geçtiğimiz ay #PrayForTurkey diyerek ülkemizde yaşanılan yangın felaketlerine değinmiştik. İzninizle bu ayki sayımızda bizleri
yaşadığımız o cehennem çukurlarında gönlümüzde çiçek açmasına sebep olan milli gururlarımızdan ve Tokyo olimpiyatlarında
yaşanılan olaylardan bahsetmek istiyorum.
Tokyo Olimpiyatlarına katılan Almanya’nın Kadın Jimnastik
takımı yıllardır alışagelmiş mayo şeklinde olan giyim tarzına
karşı vücudu ve bacaklarını tamamen saran elbiselerle yarışmaya
katıldılar.
Sporcular ‘cinsel nesneleştirmeye’ karşı olduklarını dile getirdiler.
Aynı zamanda Almanya’nın kadın jimnastikçileri Nisan
ayında Avrupa Artistik Jimnastik Şampiyonası’nda da tam boy
kıyafet giymeyi seçmişti.
Alman Jimnastik Federasyonu, bu seçimin, ‘jimnastikte cinselleştirmeye
karşı’ bir hareket olduğu şeklinde açıklama yapmıştı.
Elisabeth Seitz, takım arkadaşlarıyla birlikte Tokyo kıyafetleri
içinde verdikleri pozu Instagram sayfasında paylaştı.
Seitz, “Podyum antrenmanımız çok iyi geçti. Performansımızı
sergileyebildik ve şimdiden kendimizi jüriye tanıtabildik,”
dedi.
Takım arkadaşlarıyla birlikte bugün Tokyo Olimpiyat sahnesine
çıkacak olan sporcu, takipçilerine, “Yeni kıyafetimizi beğendiniz
mi?” diye sormadan da geçmedi.
Alman sporculardan Sarah Voss da kıyafet kararlarını açıklarken,
“Umuyoruz ki normal kıyafetler içinde rahatsız olan jimnastikçiler,
bizim örneğimizi takip etmek için cesaretlenirler”
diye konuştu.
Her kadının, kendi giyeceği kıyafeti kendisi seçmesi gerektiğini
düşünen takımı sonuna kadar destekliyorum çünkü yaptıkları
iş onların kendilerini oldukça rahat etmeleri ve hissetmeleri
22 | ÇevirWomen
adına çok önemli bu yüzden dilerim sporcular ve kadınlarımız diledikleri kıyafetleri diledikleri yerlerde giyebilirler.
TOKYO OLİMPİYATLARINDA TAKDİRE ŞAYAN ÇEKİLME
Tüm zamanların en başarılı Amerikalı jimnastikçisi Simone Biles, 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları kapsamında yapılacak bireysel
finallerden çekildiğini açıkladı.
ÇevirWomen | 23
Dört altın madalya sahibi Biles, kadınlar takımı finalinden de
çekilmiş ve ruh sağlığına odaklanmak istediğini ifade etmişti.
ABD Olimpiyat ekibi başkanı ve ekip arkadaşları, ruh sağlığına
öncelik verme kararından dolayı Biles’ı desteklediklerini
belirttiler.
24 yaşındaki atlet, Tokyo’da beş dalda finale kalmıştı.
Biles, “Kendime eskisi kadar güvenmiyorum. Belki yaşın
ilerlemesiyle ilgili. Bazı günler herkes tweet atıyor ve dünyanın
ağırlığını üzerinizde hissediyorsunuz. Biz sadece birer atlet
değiliz. Nihayetinde insanız ABD Olimpiyat ve Paralimpik
Komitesi başkanı Sarah Hirshland, Biles’in “gurur kaynağı”
olduğunu belirterek, “Ruh sağlığına öncelik verme kararını
alkışlıyor ve alacağın yolda ABD ekibi olarak tam desteğimizi
sunuyoruz” dedi. ve bazen bir adım geri çekilmek gerekiyor”
ifadesini kullandı.
Belki Bile’s yapmış olduğu başarıları ve gideceği yolu düşününce
içinizden ona nasıl olurda çekilir demiş olabilirsiniz.
Bazen bizler önümüze, yapacaklarımıza öyle çok odaklanıyoruz
ki zaman içerisinde asıl benliğimizi, ruhumuzun derinliklerinde
yaşadığımız o sorunları genelde öteliyoruz veyahut
görmezden geliyoruz. Halbuki bizler birer robot değiliz ve
bunu ne yazık ki çoğu zaman unutabiliyoruz. Evet, uzun bir
maratonda yorulduğumuzu kabul etmek ve daha çok koşacağımız
yollar olduğunu bile bile yolun yarısından dönmek ya da
bir mola verme düşüncesi zor ya da imkansız geliyor değil mi
fakat bizler öncelikle kendimize bakmalıyız sonrasında koşacağımız
yolları çok daha rahat koşacağınızdan şüpheniz olmasın.
Ünlü sporcu Simone Biles’ın vermiş olduğu bu zorlu ama
doğru karara ve kendine onca başarıya ve gitmesi gereken yola
rağmen kendini dinlemesine sonuna kadar doğru buluyor onu
bu cesaretinden dolayı kutluyorum. Sizlerde eğer vermeniz
gereken molalarınız var ise ve kendinizi bir türlü o molaya
sokamıyorsanız Simone’dan ilham almanızı dilerim.
ZORLU GÜNLERDE GÖNLÜMÜZDE ÇİÇEK AÇTI-
RAN MİLLİLERİMİZ
Geçtiğimiz aylarda ülkemizde yaşanılan üzücü felaket haberlerinin
üzerine Tokyo 2020 Olimpiyatlarından milli sporcularımızın
üst üste kazandıkları madalyonlar ve başarıları ve tabii
ki yine bizlere büyük gurur yaşatan A Milli Kadın Voleybol
takımı bizlerde büyük mutluluk yarattı. Biraz olsun içimize su
serptiler.
2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda tekvandoda bronz madalya
kazanan milli sporcu Hakan Reçber, Türkiye’ye organizasyondaki
ilk derecesini getirdi. Ardından 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda
57 kiloda mücadele eden milli tekvandocu Hatice
Kübra İlgün de , bronz madalya kazandı.
2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda milli atıcı Ömer Akgün,
10 metre havalı tüfek finalinde 4. oldu ve atıcılıkta olimpiyat
tarihimizin en büyük başarısını elde etti.
Busenaz Sürmeneli, Olimpiyatlarda ülkemize boksta ikinci altın
madalyayı kazanarak bize gurur dolu anlar yaşattı. Türkiye
tarihinde olimpiyatlarda galibiyet alan ilk kadın boksörümüz
oldu. Milli sporcunun lisanslı tekvandocu olan annesi Songül
Sürmeneli ise madalya için günlerce uykusuz kaldıklarını
belirterek, “Uyumadığımız gecelerin son gecesi oldu. Olimpik
bir anne olarak Türk halkına selam gönderiyorum. Dualarını
eksik etmediler. Bu madalya için 13 yılımızı verdik. Şampiyon
olup elini havaya kaldırdığı an ‘Allah La ilahe illallah’ diye
bağırdım” ifadelerini kullandı.
Yumenoshima Park Archery Field’da düzenlenen karşılaşmalarda
Mete Gazoz 1/8 turunda Avustralyalı rakibi Tyler Worth’u
7-1, çeyrek finalde dünya 1 numarası ABD’li Brady Ellison’u
7-3, yarı finalde Japon rakibi Takaharu Furukawa’yı 7-3
mağlup etti. Mete Gazoz finalde İtalyan rakibi Mauro Nespoli’yi
6-4 yenerek şampiyon oldu ve okçuluk tarihimizin ilk
24 | ÇevirWomen
Olimpiyat madalyasını elde etti. Mete Gazoz, madalya töreni
sonrası yaptığı açıklamada “Türkiye’de meydana gelen orman
yangınları nedeniyle üzgün olan Türk halkının gönlüne bu madalya
ile bir nebze de olsa su serptiysem ne mutlu bana” dedi.
Voleybolda yüz akımız olan Kadın Milli Takımımız grubundaki
dördüncü maçında Arjantin karşısında 3-0’lık skorla net bir
galibiyet alarak adını çeyrek finale yazdırdı. Londra 2012’den
sonra ikinci kez katıldığımız Olimpiyatlarda milli takımımız
ilk kez çeyrek finale çıkmış olduk. Programa göre 4 farklı
branşta yerlerini alan sporcularımız atletizm, boks, yelken ve
cimnastikte madalya kovaladı. Türkiye sporu için yine bir ilkin
gerçekleştiği günde Ferhat Arıcan cimnastik tarihimizin ilk
olimpiyat madalyasını alan sporcumuz oldu.
Millilerimizden gelen güzel haberler onların bize bu yaşattığı
gurur inanılmaz özel ve güzel. Sizler için derlediğimiz bu
başarı öykülerini bir kez daha yakından araştırırken sporcularımızın
o yüzlerindeki o mutluluk ifadesi ailelerinin onların güzel
haberlerini aldıkları anlar, öyle içimi sızlattı ki anlatamam.
Onların bizleri ülkemizi temsil ederek orada bulunmaları ayrı
bir sevinç ve gurur kaynağı iken bir de verdikleri mücadeleler
ve kazandıkları ödüllerle bizim bir kez daha gururlanmamıza
ve mutlu olmamıza sebep oldular.
Orada bulunup bütün var gücüyle ülkemizi temsil eden ve
ödül alan tüm sporcularımızı bir kez daha tebrik ediyor, onlara
bizlere böylesine güzel gururlar yaşattıkları için çok teşekkür
ediyoruz. İyi ki varsınız!
Bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle! Kendinize çok iyi bakın…
Sevgilerimle
Türkiye, Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları’nda şu ana kadar 1
altın ve 5 bronz madalya kazandı.
Mete Gazoz okçulukta Türkiye’ye tarihindeki ilk olimpiyat
altın madalyasını kazandırdı.
Olimpiyatlarda Türkiye’yi temsil edip bronz madalya kazanan
sporcular ise tekvandoda Hakan Reçber ve Hatice Kübra İlgün,
güreşte Rıza Kayaalp ve Yasemin Adar, cimnastikte Ferhat
Arıcan oldu.
Olimpiyat da millilerimizin başarı hikayelerini almak ne güzel
öyle değil mi!
ÇevirWomen | 25
GREETINGS FROM PORTUGAL!
Yazan: Hayranur Çetinkaya
Deniz mahsüllü yemeklerinden hamur işlerine, futbolundan eski ve görkemli kültürünü yansıtan kaleleri ve sokaklarıyla Portekiz
veya resmi adıyla Portekiz Cumhuriyeti, İber Yarımadası’nda yer alır. Başkenti ve en büyük şehri Lizbon olan ülkenin resmi
dili Portekizcedir. Kuzeyden ve doğudan İspanya ile kara komşusu olan Portekiz, güneyden ve batıdan ise Atlas Okyanusu ile
çevrilidir. Portekiz, Avrupa kıtasında en batıda yer alan bir ülkedir.
Keltler, Fenikeliler, Kartacalılar gibi çeşitli kavimlere ev sahipliği yapmış olan Portekiz MÖ 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun
bir parçası oldu. İmparatorluk yıkıldıktan sonra Cermenler ve Vizigotlar bölgeyi hakimiyetleri altına almıştı. 711 yılına
gelindiğinde Müslümanların bu toprakları almasıyla Portekiz, Endülüs Emevi Devleti’nin bir parçası haline geldi. Devletin
parçalanmasıyla bölgede büyüklü küçüklü birçok devlet ortaya çıktı. 1143 yılında Portekiz ilk defa bağımsız bir ülke olarak
tanındı ve kuruldu. Ülke, 14. yüzyılda Dünya’nın keşfi için öncülük yapmış ve Keşif Çağı’nı başlatmıştır. 1415 yılında Kuzey
Afrika’da bir bölgeyi ele geçiren Portekiz bu yıldan sonra Portekiz İmparatorluğu olarak anılmaya başlanmıştır. İmparatorluk,
sömürgecilik ve keşif hareketleriyle birlikte Hindistan’dan Brezilya’ya okyanustaki önemli ticaret merkezlerini ele geçirdi.
1910 yılında Portekiz monarşisi ortadan kalktı ve 1976 yılında kabul edilen anayasa ile birlikte Portekiz demokratik bir cumhuriyet
haline geldi.
Hadi o zaman Portekiz’i daha yakından tanıyalım, vamos lá!
26 | ÇevirWomen
ÇevirWomen | 27
CASTELO DE SÃO JORGE
Lizbon’da şehrin en yüksek noktasında bulunan São Jorge Kalesi ülkenin en eski kalelerinden biridir. MÖ 6. yüzyılda kullanılmaya başlandığı
tahmin ediliyor. Portekiz’e gelen turistlerin ilk olarak ziyaret ettiği yer olan bu kale şehri tam tepeden görüyor ve eşsiz bir manzara
sunuyor. Ayrıca kale şehrin her tarafından görülebiliyor.
MASALSI PENA SARAYI
Sintra kasabasının tepesinde yer alan Pena Sarayı’nın tarihi Orta Çağ’a uzanıyor. Şapel olarak inşa edilen ve yıllarca manastır olarak
kullanılan yapı, 1838 yılında saraya dönüştürülmüş. Saray, Atlas Okyanusu’na bakıyor ve ziyaretçilerine büyüleyici bir manzara sunuyor.
Rengarenk ve farklı mimari yapısıyla Palácio da Pena, UNESCO Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor ve Portekiz’in yedi harikasından
biri olarak sayılıyor. Eğer yolunuz Portekiz’e düşerse Palácio da Pena’yı ziyaret etmeyi unutmayın.
28 | ÇevirWomen
AVRUPA’NIN EN BATI UCU
Avrupa’nın en batısındaki ülkeye kadar gelmişken
Avrupa’nın en batı ucunu görmemek olmaz.
Roca Burnu Lizbon, Sintra’da yer alıyor. Atlas
Okyanusu’nun büyüleyici manzarasına karşı 1772
yılından beri kullanılmakta olan bir deniz feneri
bulunuyor. Yeşil ve mavinin bir arada bulunduğu
bu yeri görmemek hata olur.
FANTASTİK VE GİZEMLİ BİR SARAY
1697 yılında yapılan Quinta da Regaleira değişik
mimarisiyle kesinlikle görülmesi gereken yerlerden
biri. Sarayın bahçesinde yer alan kuyu ters bir
mimariye sahip. Kuyu dokuz katlı sarmal merdivenden
oluşan ters bir kule görüntüsü veriyor. Bu
kuyu törenlerde kullanılmak üzere inşa edilmiş.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan birbirinden
farklı gizli yer altı tünelleri ve duvarlarda
farklı semboller olan saray keşfedilmek üzere Sintra’da
yer alıyor. İçeriye daha ilk adımınızı attığınızda
fantastik bir dünyaya girdiğinizi fark edeceksiniz.
Ayrıca J.K Rowling’in, Harry Potter’ı yazarken bu
saraydan ilham aldığı söyleniyor.
LIVRARIA LELLO
Porto’da yer alan ünlü kitapçı Livraria Lello, José ve
António Lello kardeşler tarafından 1881 yılında açılmıştır.
Başınızı döndürecek güzellikte bir mimariye
sahiptir. Lonely Planet ve The Guardian tarafından
hazırlanan dünya üzerindeki en iyi kitapçılar listesinde
üçüncü sırada yer almaktadır. J.K. Rowling,
Harry Potter’ı yazarken bu kitapçıdan ve kitapçının
yakınında bulunan Porto Üniversitesi öğrencilerinin
giydikleri pelerinli üniformalardan esinlenmiştir.
SANTA JUSTA ASANSÖRÜ
Lizbon’un tepeleri eskiden beri hep bir ulaşım problemi olmuş.
Asansör, alçakta bulunan Baixa’nın caddeleriyle yüksekte bulunan
Carmo Meydanı’ndaki caddeleri birleştirmek için 1900’lü yıllarda
inşa edilmiş. Santa Justa Lizbon’da bulunuyor ve aynı zamanda
Carmo Lift olarak da biliniyor. Turistlerin uğrak noktalarından biridir.
Lizbon manzarasını kuşbakışı görmek isteyenler Elevador de
Santa Justa’ya uğramadan gitmemeliler.
ÇevirWomen | 29
30 | ÇevirWomen
DİZİ/FİLM/KİTAP ÖNERİLERİ
ÇevirWomen | 31
32 | ÇevirWomen
İsmi: Frankie
Puan: 5.4/10
Frankie, tarihi bir şehir olan Sintra’da,
sıradan bir tatil gününde hayatlarının
değişmesine neden olacak bir deneyim
yaşayan bir ailenin hikayesini konu
ediyor. Üç neslin bir arada yaşadığı bir
ailenin hayatı, güzel bahçeleri, destansı
konakları ve sarayları ile bilinen
Sintra’nın sıradan bir tatil gününde
başlarına gelen olaylarla bambaşka bir
hal alır. Ira Sachs’ın yönetmen koltuğunda
oturduğu ve Mauricio Zacharias
ile birlikte senaryosunu kaleme aldığı
İsmi: Night Train to Lisbon
Puan: 6.8/10
İsveçli bir klasik diller profesörü olan
Raimund Gregorius’ın hayatı alabildiğine
tekdüze ve sıkıcıdır. Bu durum Portekizli
çekici bir kadını intihar etmekten
kurtarmasıyla birlikte tersine döner.
Sebepsizce kadının bindiği trene atlayan
Gregory kendini Lizbon’da bulur.
Burada sürükleneceği ilginç uğraşı ise
kadının okuduğu kitabı edinmekle başlar.
Bu, eski bir fizikçi ve şair olan Portekizli
bir yazarın kaleme almış olduğu son
derece ilginç bir kitaptır. Yazar hayatı
boyunca birçok şeyi tecrübe etmiş, Portekiz diktatörüne karşı savaşmıştır.
Gregory yazarın heyecan verici hayatından oldukça etkilenir ve
yazara sonrasında ne olduğunu öğrenmek için araştırma yapmaya başlar.
Yazarın kimliğine dair en ufak ayrıntıları birleştirerek çıktığı bu yolculukta
tarihin tozlu sayfalarını aralayacak, sıradışı bir hikayenin ortasında
hayatın gerçek anlamını sorgulayacaktır.
Pascal Mercier’in ünlü romanından beyazperdeye uyarlanan filmin
yönetmeni, daha önce de çeşitli edebi eserleri sinemaya uyarlamış olan
Bille August.
dram türündeki filmin oyuncu kadrosunda Isabelle Huppert, Marisa Tomei,
Greg Kinnear, Jérémie Renier gibi isimler yer alıyor.
İsim: Dünyanın Başlangıcına Yolculuk
Puan: 6.8/10
Film, biyografik bir takım ayrıntılar
taşıyan bir yapım. Aslen Manoel adındaki
yönetmenin Portekiz’de üzerinde
çalıştığı filme odaklanıyor. Bu süreçte
yaşadıklarını mercek altına alıyor. Film
çekimi sırasında bir aktör, babasının
dünyaya geldiği yere gitmeye karar
verir. Yönetmeni ve diğer iki oyuncu
ile birlikte yola çıkarlar. Hiç şüphesiz
böylesi bir yolculuk herkes için geride
kalan bir takım anıların gözler önüne
gelmesine neden olacak ve bir tür içsel yolculuğa dönüşecektir. Film
1997’de Cannes’da yarışma harici olarak gösterilmiş ve Uluslararası
Eleştirmenler Ödülü’na layık görülmüştür. 1997’de, Haifa’da Altın Çapa
Ödülü ile Avrupa Film Akademisinin Avrupa Eleştirmenler Ödülüne
sahip olmuştur.
İsim: At Parası
Puan: 8.0/10
Portekizli yönetmen Pedro Costa, ülkenin savaş döneminden kalan
travmalarını anlattığı filmlerine bir yenisini daha ekliyor. Üçlemenin
ardından gelen bu filmde Ventura’nın arayışını ve Fontainhas bölgesinin
İsim:Yamyamlar (Portekizce: Os
Canibais)
Puan:
Manoel de Oliveira tarafından
yönetilen 1988 Portekiz filmi. Film
intihar eden damatlarının ölüsünü
yedikten sonra mirasına konan akrabalarının
öyküsünü konu edindi.
İsim: Alice
Puan:
Alice, kocası ve oğluyla mutlu bir
yaşam süren genç bir kadındır. Ancak kocası bankadaki tüm birikimlerini
alıp evi terk edince Alice’in hayatı altüst olur. Çaresiz ve
parasız kalan Alice, oğluna bakmak için para kazanmak zorundadır.
İş arasa da bir türlü bulamayan Alice, iyi para kazanmanın tek yolunun
hayat kadını olmak olduğunu fark eder.
Hiç istemese de para kazanmak için başka bir dünyaya adım atan
Alice, burada hayatta kalmak için mücadele etmek zorundadır.
İsim: Wellington Hatıraları
Puan: 3/5
27 Eylül 1810 günü, Mareşal
Massena komutasındaki Fransız
birlikleri general Wellington komutasındaki
Anglo-Portekiz ordusu
tarafından Serra do Bucaco’da
yeniliyor.
Fakat zafere rağmen, düşman geri
çekilmek zorunda kalıyor. Savaştan
zarar görmüş halk ve bu savaş alanları
arasında bu düşmanlığın ve
savaşın burada bulunan tüm halkların kaderini nasıl belirlediğini
anlatan filmin yönetmenliğini Valeria Sarmiento üstleniyor. Filmin
başrollerini ise Nuno Lopes, Soraia Chaves ve Marisa Paredes
paylaşıyor.
İsim: Hard Times
Puan: 6.8/10
Hard Times, João Botelho’nun yönettiği, Charles Dickens’in 1854
tarihli romanının 1988 Portekizli film uyarlamasıdır. Ancak hikaye
modern zamanlarda geçmektedir. Film, 61. Akademi Ödülleri’nde
En İyi Yabancı Film dalında Portekizli aday seçildi, ancak aday
olarak kabul edilmedi.
İsim: Porto
Puan: 6.1/10
Jake ve Mati, Portekiz’in kuzeyinde
yer alan Porto şehrinde yaşayan
iki yabancıdır. Aralarında gizemli
bir temas oluşmuştur. Paylaştıkları
anların ve hatıraların sırrı üzerine
düşünürken, zamanın örtmediği
bir gecenin derinliklerine dalarlar.
Gabe Klinger’in yönetmenliğini
üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda
Lucie Lucas, Anton Yelchin, Paulo
Calatré ve Françoise Lebrun yer
alıyor.
ÇevirWomen | 33
HUZURSUZLUĞUN KİTABI:
Fernando Pessoa, 1935’te öldüğünde,
sandığında bıraktığı yapıtlarının sayısını
kimse tahmin edemezdi. Onun
elinden çıkmış şiirlerin, yazıların
altında genellikle başka imzalar vardı.
Ama bunlar yalnızca birer takma ad
değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya
görüşü olan farklı kişiliklerdi. Pessoa’nın
ölümünden sonra elyazmaları
derlenmeye başladığında, bitmemiş
yapıtlar da bulundu içlerinde. Bernardo
Soares imzalı Huzursuzluğun
Kitabı da bunlardan biriydi. Tarihten,
mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20. yüzyıl
insanının gerçekliği yadsıyışının, kendini hayallere hapsedişinin
güncesiydi bu. Gündüzleri bir kumaş mağazasında çalışan, geceleri
yağmurun sesinde, ayak seslerinde yalnızlığını duyumsayan
bir Lizbonluydu Bernardo Soares ya da Fernando Pessoa. Bugün
Portekiz edebiyatının en önemli yapıtı sayılan Huzursuzluğun Kitabı’ndaki
her metin, kırık bir aynanın, gerçekliğin bir yanını yansıtan
ve sonsuzca çoğaltan bir parçası.
DÜNYANIN SONUNDAKİ YER:
Doktor ve kan, doktor ve kan, doktor
ve kan diyordu radyo, sağlık
kulübesinin önünde askerler kollarını
sıvamış kan vermek için bekliyorlardı,
sedyelerde hareketsiz yaralıların
gözleri kapalı, ağızlarının
kenarından yavaşça nefes alıyorlardı,
gece olunca vahşi köpekler
tel örgünün etrafında havlıyordu.
Hayvanları duyuyor musun, diye
mırıldandı teğmen, sıcak nefesi kulağıma
çarpıyordu; kibrit olmadığı
için sigara arka arkaya yakılıyordu,
Bize somut sonuçlar gösterin,
diyordu albay ve bizim gösterecek yalnızca takma bacaklarımız,
tabutlarımız, sarılık, sıtma, cesetler, harap olmuş araçlarımız vardı.
Bu Berliet kamyonları altın değerinde, iki yana üç adam yerleştirip
arabaların önündeki alanı önce kontrol edin diyordu Luso’dan
arayan general çünkü kamyon, beş dakikada bedavaya yapılan bir
adamdan daha gerekli ve daha pahalıydı ki bir aracın yapımı, vidalarının
sıkılması haftalar ve aylar sürüyordu....
34 | ÇevirWomen
ŞEKER PORTAKALI:
Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve
heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan
gece kulüplerinde garsonluğa
kadar çeşitli işlerde çalışan Jose
Mauro de Vasconcelos’un başyapıtı
Şeker Portakalı, “günün birinde
acıyı keşfeden küçük bir çocuğun
öyküsü”dür. Çok yoksul bir ailenin
oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz
yaşında yüzme öğrenirken bir gün
yüzme şampiyonu olmanın hayalini
kuran Vasconcelos’un çocukluğundan
derin izler taşıyan Şeker Portakalı,
yaşamın beklenmedik değişimleri
karşısında büyük sarsıntılar
yaşayan küçük Zeze’nin başından
geçenleri anlatır...
UNUTMANIN GENEL TEORİSİ:
Angola bağımsızlığını kazanmadan
hemen önce, Ludo yaşadığı apartman
dairesinin kapısına bir duvar
örer. Burası onun otuz yıl boyunca
ayrılmayacağı yuvasıdır artık. Terasında
yetiştirdiği birkaç sebze ve
yakaladığı güvercinlerle beslenir.
Isınabilmek için kitapları, mobilyaları
yakar. Ve evin duvarlarını kendi
hikâyesiyle kaplar, satır satır işler
yalnızlığını.
Ancak dış dünya bırakmaz Ludo’nun yakasını, yavaş yavaş sızar
hayatına: Radyoda bir cızırtı, yan daireden bir ses, peşindekilerden
kaçan bir adam, ayağına not bağlı bir güvercin. Ta ki bir gün küçük
Sabalu, yan binaya kurulan inşaat iskelesine tırmanarak Ludo’nun
terasına çıkana kadar...
YÜZ ADIMLIK YOLCULUK:
“Lumiere Bulvarı’nın bir tarafından diğerine yaptığım bu yüz
adımlık yolculuğa bir sürü duygu sığıyordu. Şeker tozuna bulanmış
söğüt ağacı, kurşun kaplı camlar
ve dantel perdeler, eğri ahşap
merdivenlerin bile harika Fransız
gelenekleriyle bezeli olduğu zarif
malikâne karşımda duruyordu.”
Bir göçmen olarak, Fransız mutfağının
en ünlü gurme şeflerinden birine
dönüşen Hasan’ın hikâyesi zorlu
yollar ve dönemeçlerle dolu... Bu
dünyada ayakta kalabilmek adına
babasının verdiği çabalara saygı duyup
onun yolunda ilerleyen Hasan,
tüm içtenliğiyle ve masumluğuyla
kalbimizi fethedecek... Fransız mutfağının tüm inceliklerini öğrenmek
adına adım attığı bu yolculuk bakalım onu nereye götürecek...
PORTEKİZ’E YOLCULUK:
“Tek bir arzusu var, son derece meşru ve insani, o da başkalarının
gözünün değdiğine bakmak, başkalarının adımlarından kalan izlere
basmak.”
José Saramago, 1979 güzünde tek başına, tam altı ay sürecek uzun
bir yolculuğa çıkar. Sadece karşılaşmakla yetinen turistin aksine
keşfetmeyi amaçlayan bir “gezgin”
profiliyle, diktatörlük rejiminin izlerini
üzerinden atmaya çalışan çok
sevdiği ülkesini karış karış gezer.
Sonradan bir kitaba dönüşecek bu notlarında
ise yaşadıklarını yine kendine
has üslubuyla hikâyeleştirirken, aynı
zamanda sanattan mimariye derin
bilgi ve görgü birikimiyle Portekiz
kültürüne, tarihine ve halkına dair
oylumlu bir belge ortaya koyar.
ÇevirWomen | 35
36 | ÇevirWomen
İsim: Nobody’s looking
İsim: Good Morning Veronica
Portekiz yapımı dizinin orijinal
adı olan Ninguém Tá Olhando
Türkçeye Kimse Bakmıyor ( Nobody’s
Looking) olarak çevrilebilir.
Sanırım bu benim hayatımda şu
ana kadar seyrettiğim ilk Portekiz
yapımı dizi. Doğrusu diziyi seyretmeden
önce onun bu kadar
eğlenceli olacağını ve özellikle
de felsefi göndermeler bulunduracağını
düşünmemiştim. Dizi beklediğimden
ya da umduğumdan daha iyi.
İsim: %3
İkiye bölünmüş dünyada
bir taraf modern, zengin
bir yaşam sürerken diğer
taraf ise ekonomik açıdan
oldukça kötü, sefalet ve
yoksulluk içinde hayatta
kalmaya çalışmaktadır.
Zorlu şartlarda yaşayan insanlara
dünyanın daha iyi
olan tarafına geçmek için
bir şans verilir. Fakat bu
şansı elde etmek h,ç kolay
olmayacaktır. Çünkü aday
olan insanlardan sadece
%3’ü sefaletten kurtulabilecetir.
İsim: Reality Z
Rio de Janeiro, büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Şehir
zombi istilası altındadır.
Zombi saldırılarının
yaşandığı sırada bir grup
insan, Olimpos adlı reality
programının çekimi için
TV stüdyosunda bulunur.
Saldıraya stüdyoda yakalanan
insanlar, burada mahsur
kalır. Ancak kaldıkları
stüdyodaki tek tehdit zombiler
değildir.
İsim: Irmandade
90’larda geçen Brotherhood,
kardeşinin yıllarca
hapiste olduğunu ve yükselen
bir suç grubunun lideri olduğunu öğrenen dürüst ve kendini
adamış bir avukat olan Cristina’nın hikayesini takip ediyor.
Polisin zorlamasıyla muhbir olmaya ve çocukken putlaştırdığı
erkek kardeşine karşı çalışmaya zorlanır. Fakat Cristina
Kardeşler’e sızarken, hukuk ve adaletle ilgili kendi değerlerini
sorgulamaya başlar ve sahip olduğunu hayal etmediği karanlık
bir tarafıyla temas kurar.
Bir intihara tanık olduktan sonra buna neden olanları bulmak
isteyen alçakgönüllü bir polis memuru, reddedilmiş iki suç
dosyasını araştırmaya karar verir. Bu araştırması onu korkunç
bir sır saklayan bir çifte yönlendirir.
İsim: Invisible City
Ailesini sarsan trajedinin ardından, bir adam insanlar arasında
yaşayan efsanevi varlıkları keşfeder ve gizemli geçmişini onlar
sayesinde aydınlatabileceğini anlar.
İsim: Omniscient
Vatandaşların 7/24 izlendiği
bir kentte, bir cinayeti
araştırmak isteyen teknisyen,
gözetleme drone’unu
atlatmak için aklını kullanmak
zorundadır. Ancak bu iş
sanıldığı kadar kolay olmayacaktır.
ÇevirWomen | 37
38 | ÇevirWomen
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek
hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki
orduya ihtiyaç vardır; biri vatanın
hayatını kurtaran asker ordusu,
diğeri milletin geleceğini yoğuran
kültür ordusu.
M. Kemal Atatürk
ÇevirWomen | 39
PANOPTİSİZM VE THE CIRCLE
Yazan: Sena Somunkıran
40 | ÇevirWomen
İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham’ın 1785
yılında tasarlamış olduğu bir inşa modeli olan ‘Panoptikon’
gözetleme görevi gören bir hapishanedir. ‘Bütünü gözlemlemek’
anlamına gelen bu tasarım birkaç katlık tek odalı hücrelerden
oluşan bir çember üzerine kuruludur. Her hücre bu
çemberin iç kısmına açıktı ve halkanın dış cephesindeki duvarda
bir pencere vardır. Çemberin ortasında ise mahkumlardan
tamamen saklanmış konumdaki gözlemcilerin kaldığı bir nöbet
kulesi yer almaktadır. Peki Panoptikon’un temelinde yatan ilke
nedir?
Tek odalı bu hücrede mahkûma saklanacak hiçbir yer bırakmaması
ve buna karşılık duvardan gelen ışığın kuledeki nöbetçilere
mahkûmun her hareketini izleme olanağını sağlamasıdır.
Yani, kulede kimse olmasa bile, amaç mahkûmun her daim izlendiği
fikrine kapılmasıydı. Mahkûm, her an izlenebileceğini
düşünerek kendini daima kontrol etmek durumunda hisseder.
Tıpkı The Circle şirketinin çalışanları gibi.
Panoptisizm, The Circle romanında mükemmel bir şekilde
çalışır. Şirketin çalışanları bir amfi tiyatrodaymış gibi yaşarlar.
Herkes birbirini kolaylıkla gözlemler ve herkes aslında kendi
hareketlerini her daim kollamak durumunda kalır ve bir nevi
kendi kendinin gardiyanı olur. Çünkü daima kontrol etme durumu
vardır ve çalışanlar oto kontrol mekanizmasını geliştirir.
The Circle’da ve Bentham’ın Panoptikon’unda benzer durumlar
söz konusudur. Foucault’nun fikirleri eski ve modası
geçmiş gibi gözükse de, hepsi aslında bugün ve edebiyatla ilgilidir.
Panoptisizmin ilgili olduğu en iyi örnek Dave Egger’ın
The Circle kitabı, her ikisinde de ‘gözlem’ ve ‘ayrılık’ yoluyla
toplumu iyileştirmenin aynı öncülüğe sahip olduğuna dayanmaktadır.
Panoptisizmin temel ilkesinde yatan ilk sebep, veba
ile mücadele ederek bir karantina biçimi tasarlamaktı. ‘Ayrılık’
durumu ‘’saf bir toplum’’ yaratarak ve hastalığı ortadan kaldırarak
bütüne gitmeye yardımcı oldu. Gözetleme kulesi tüm
insanlara bakıyormuş gibi görünebilir, ancak aslında insanlar
arasında bir paranoya yaratmak içindi.
The Circle bizimkinden çok uzak olmayan, teknolojilerin ve
yeniliklerin patladığı bir gelecekte geçiyor. ‘’The Circlers’’
yani The Circle şirketinin çalışanları, dünyaya fayda sağlayabilecek
yeni ürünler ve teknolojiler yaratıyor ve her yenilikle
Çember daha da büyüyor, daha güçlü hale geliyor ve asıl amaç
olan çemberi kapatmaya, tamamlamaya daha da yaklaşıyor.
Şirketin çalışanları gönüllü olarak çalışır ve kendilerini tamamen
şirket için adamışlardır. Bunu etkileyen faktörlerden biri,
şirket sana senin ihtiyacın olan ve olabilecek olan her şeyi
veriyor ve senin bundan fazlasına ihtiyacın yok. Her şey şeffaf
ve her şeye sahipsin ama bundan fazlasını isteme lüksün yok.
Nedir bu şeffaflık felsefesi?
Kitapta ana antagonist karakter olarak karşımıza çıkan şirketin
CEO’su Eamon Bailey, tasarladığı ürünlerden biri olan adı
‘lollipop camera’ olarak geçen kameralarla insanların gizliliğini
giderek sınırlamıştır.
Bu gözetleme kulesinin en iyi yanı, sadece suç oranının düşeceği
değil, aynı zamanda herkesin diğer insanları izleme şansına
sahip olmasından da kaynaklıyor.
Bu kameralar herkesi ve herkesin eylemlerinin dünyanın her
yerinde ve her an izlenebilir olduğu ve hesap verebildiği şeffaflık
felsefesini yaratmıştır. Bu şeffaflık felsefesi Panoptisizm
ilkesine dayanan gözetleme kulesi görevi gören kameralar aracılığıyla
çalışıyor. İzlenebiliyor olma durumu bir insanı rahatsız
etmek için oldukça yeterli ve işte bu düşünce bir insanı en
iyi davranışına sokmaz mı? Dolayısıyla, insan izlenmese bile
ÇevirWomen | 41
her an izlenme potansiyeline sahip olduğu için her iki durumda da ‘daha iyi’ olmaya çalışır. Çalıştığın saatler ve dinlendiğin boş
vakitlerin birbirine geçmiş, bütünleşmiştir. Halka açık paylaşımların ve sana özel olanın birbirine karıştığı bir dünya.
The Circle ‘Çember’ ve panoptisizmin bağlantılı olduğu bir diğer yol ise iş bölümüdür. The Circle’da Annie ve Bailey iş bölümünü
tanımlarken, gerçekte ‘taktik’, herkesi diğerinin gerçekte ne yaptığını bilmekten ayrı tutmak için kullanılır. The Circle’daki
bu fikir insanları karantina sırasında evlerinde kilitli tutarak köydeki diğer insanlarla iletişimini keserek vebanın yayılmasını
durdurabilecekleri Foucault’nun panoptisizminde de sunulmaktadır.
Bu hastalığı durdurarak olumlu gibi görünse de aslında iletişim eksikliği durumundan olumsuzdur. Foucault’nun belirttiği gibi
veba sırasında sorumlu olanlar iktidarı ele geçirecek ve onu kötüye kullanacaktır, çünkü özneler yasalara kilitlenmeye itaat
etmek zorunda kalacaklardır. Her iki çalışmanın da ortak bir temayı paylaştığı yer, insanları ayrı tutmak ve birbirleriyle iletişim
kuramamak; sorumluların çok fazla güç kazanacağı The Circle’da olan ve şirketin nasıl güçlü hale geldiğidir.
Sonuç olarak, panoptisizm sadece The Circle kitabını anlamak için değil, aynı zamanda hikâyenin özüdür. The Circle’ın tüm
amacı, herkesi gözetleyen ve yavaş yavaş dünyayı ele geçiren baskıcı bir şirketle ilgilidir. Çember bir okul, kampüs ya da bir
amfi tiyatro gibi; sanki seni dünyanın merkezinde yaşıyormuşsun gibi hissettirir. Panoptisizm, The Circle için çok önemlidir,
çünkü teori, şirketin romandaki iki ana tema olan ‘gözlem ve ayrılık’ yoluyla nasıl bu kadar etkili hak geldiğini açıklar. Aynı
adlı filme de uyarlanan başrolünde Tom Hanks ve Emma Watson’ın yer aldığı The Circle izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.
42 | ÇevirWomen
AYIN ETKINLIĞI
DigiMarCon UK 2021 – Digital Marketing,
Media and Advertising Conference & Exhibition
Etkinlik: 2-3 Eylül 2021
Yer: Sofitel London Heathrow Hotel T5, London,
İngiltere
TECHSPO Johannesburg 2021 Technology
Expo (Internet ~ Mobile ~ AdTech ~ MarTech
~ SaaS)
Etkinlik: 29-30 Eylül 2021
Yer: 191 Oxford Rd, Houghton Estate, Johannesburg,
Gauteng, 2132, Güney Afrika
Go-To-Market Strategy for Emerging Markets:
focus on Africa, MENA and SE Asia
markets. Featuring Spotify’s latest new
markets launch story in Africa and beyond!
Etkinlik: 2 Eylül 2021
Yer: Online
DigiMarCon Asia Pacific 2021 – Digital
Marketing, Media and Advertising Conference
Etkinlik: 15-16 Eylül 2021
Yer: Online
Languages & the Media 2021 – 13th International
Conference on Language Transfer
in Audiovisual Media
Etkinlik: 20-22 Eylül 2021
Yer: Radisson Blu Hotel, Berlin, Karl-Liebknecht
Street, Berlin, Almanya
DigiMarCon South Africa 2021 – Digital
Marketing, Media and Advertising Conference
& Exhibition
Etkinlik: 29-30 Eylül 2021
Yer: Johannesburg, Güney Afrika
WLSP: The Women Shaping AI and Data
Science in Localization
Etkinlik: 29 Eylül 2021
Yer: Online
Association of Language Companies Annual
Summit
Etkinlik: 29 Eylül- 1 Ekim 2021
Yer: Online
WLSP: The Women Shaping AI and Data
Science in Localization
Etkinlik: 29 Eylül 2021
Yer: Online
Languages & the Media 2021 – 13th International
Conference on Language Transfer
in Audiovisual Media
Etkinlik: 20-22 Eylül 2021
Yer: Online
KTLC 2021 online
Etkinlik: 30 Eylül- 2 Ekim 2021
Yer: Online
ÇevirWomen | 43
çeviri meselesi üzerine
44 | ÇevirWomen
hasan ali yücel
ÇevirWomen | 45
Hasan Ali Yücel kimdir?
Tam adı Hasan-Âli YÜCEL’dir ve 17 Aralık 1897’de İstanbul’da
doğmuştur. Babası Ali Rıza Bey, annesi Neyire Hanımdır. Soyu,
baba tarafından Giresun-Görele’nin Daylı Köyü’nden Ömer
Efendi’ye , anne tarafından (IILSelim zamanında yaşamış) Kaptan
İsmail Tosun Ağa’ya kadar uzanır.
O’nun gelişiminde de -doğal olarak- içine doğduğu toplumsal
çevrenin etkisi vardır: Anne ve baba ekonomik açıdan iyi koşullara
sahiptir. Evlenmelerinden üç yıl sonra Hasan-Âli dünyaya
gelir. Hem tek çocuk olarak, hem de hayli geniş bir aile ortamında
büyür. Ne var ki, bir süre sonra baba Ali Rıza Bey; iş ortamının
sorunları nedeniyle sık sık görevinden istifa eder; aile, değerli
eşyaların satılmasını gerektirecek kadar sıkıntılı günler yaşar.
Hasan-Âli, çocukluğunun ilk yıllarında, ailesiyle Merkez Efendi
Mahallesi’ndeki Yenikapı Mevlevihanesi ziyaretlerine katılır.
Burada izlediği mistik makam ve fasıllar, dönüş törenleri, O’nun
müzik yeteneğinin belirginleşmesinî sağlar. Çevrede “müzik Üstadı”
olarak tanınan Mehmet Celaleddin Dede Efendi’nin yönettiği
“müzik mektebi”nde eğitim görür.
Yücel, henüz altı yaşındayken ailesiyle birlikte yine ailesinin
Gümüşsuyu’nda yaptırdığı yazlık köşke taşınmıştır. 1906 yılında,
dokuz yaşındayken Mekteb-i Osmanî’ye gönderilmiş ve
burada ilgisini çeken yeniliklerle karşılaşmıştır. 1911 yılında beş
yıl süren eğitimini pek iyi derecesi ile tamamlamıştır.
46 | ÇevirWomen
Okuma tutkusu oldukça gelişen yazar, Beyazıt kitapçılarından aldığı
romanları babasına rağmen yutarcasına okumayı sürdürmüştür.
Mekteb-i Osmanî’den sonra Yücel için Vefa İdadisi dönemi
başlamış, “İntikam Olsun” başlıklı ilk yazısını burada öğrenciyken
yazmıştır. “Mektepli” dergisinin açtığı yarışmaya katılmış ve
yazısı 1913 yılında yayımlanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı nedeniyle askere alınan Yücel, eğitimine
ara vermek zorunda kalmıştır. Önce asteğmen, sonra teğmen olarak
toplam üç buçuk yıl askerlik yapmış ve 1918 yılında terhis
edilmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra, 1938-1946
yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapan Yücel, Cumhuriyet
Döneminin, çok yönlü kişiliğe sahip seçkin bir eğitim, kültür ve
siyaset adamı olarak kabul edilmektedir.
Görevi boyunca; Birinci Eğitim Şürası’nı toplamış, Ankara Fen
ve Tıp fakültelerini, İzmir Yüksek Ticaret ve İktisat Okulu’nu,
Balıkesir ve Edirne öğretmen okullarını eğitime açmış, Yüksek
Mühendis Okulu’nun İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüşmesini
sağlamıştır..
Köy enstitülerini kurarak eğitim ve bilimi Türk köylerine kadar
ulaşmasına yardımcı olmuştur..
Dünya klasiklerinin Türkçe’ye çevrilmesini sağlamıştır..
1950 seçimlerinde parlamentoya girememiş İstanbul’a yerleşmiştir.
Ancak boş durmayıp Akşam ve Cumhuriyet gazetelerinde
makaleler yazmıştır. 1958’de UNESCO Türkiye Milli Komisyonu
üyeliğine atanmış, 1961’de Kurucu Meclis üyesi olmuştur..
Şiirlerini önce aruzla, sonra heceyle yazmıştır. Ancak asıl önemli
yanı Türk kültürü ve eğitimine yaptığı unutulmaz hizmetlerdir.
Medeniyet bir bütündür. Şarkı, Garbı, yeni veya eski dünyası şahsiyet farklarıyla bu bütünün
birer tezahürü sayılabilir. Biz Türkler, Tarihin türlü çağlarında ona yeni unsurlar katmış
ve ondan, bizim yeni olan unsurları hiç taassup göstermeden bol bol almışızdır. Sıklet
merkezini Avrupa’da tutmakta olan medeniyet bütününe Tanzimat ve daha evvelki uyanma
devresinden beri Türk Cemiyeti de teveccüh etmiş bulunuyor. Türk münevveri, pek az istisna
ile başta Latin aleminin en kuvvetli mümessili Fransız sosyetesi olmak üzere, bilhassa
Meşrutiyet’te Cermen alemi ile de sıkı temasa başlayarak, Avrupa cemiyetini kültür cephesinden
tanımaya çalışmıştır.
Kültür tanışkanlığının fikri manzarası, her zaman ve her yerde, dil ve yazılı eser alışverişi
ile olmuştur; bizde de aynı hal vaki olmuştur. Tercüme; zihni, fikri ve medeni bir intıbak olduğuna
göre, gün günden daha mütekamil bir “anadiline nakil” hareketi bizde de tekevvün
etmiştir. Münevverlerimiz, kendi aralarında verimli bir birleşme yapamadıkları ve bu işlerde
başka memleketlerde büyük müessiriyeti olan naşirlerin bilgili önayak oluşlarına imkân
bulunmadığı için tercüme davamız bir türlü rasyonel bir tertibin zincirini takip edemedi.
Hususi teşebbüs ve teşekküllerle vücut bulması temenniye çok layık olan bu büyük kültür
davasının devlet eline intikali, bu sebeple bir zaruret olmuştur.
Maarif Vekilliği’nin tercüme işi ile ciddi suretle meşgul oluşu, bu hareketin Devlet kadrosu
dışında inkişafına bir başlangıç olmak içindir. Bir asırdır nice nice eserleri tercüme ve basma
için emek verildiği halde, dünya şaheserlerinden başlıcalarının Milli Kütüphanemizde
bulunmayışı, gelişigüzel çalışıldığının en kuvvetli fakat en acıklı bir delilidir.
Neşriyat Kongresi’ni topladığımız zaman, diğer ana kültür meseleleri içerisinde, tercüme
işini de bir programa bağlamak, başlıca düşüncelerimizdendi. Maarif Vekilliği, Kongre’nin
verdiği direktiler dahilinde, tercüme işinin organizasyonunu kurmaya muvaffak oldu; davamıza
yardımı ve emeğini katan arkadaşlarıma teşekkür etmeyi borç bilirim.
Tercüme, bizim nazarımızda, mekanik bir nakil hareketi değildir. Herhangi bir eser, ana
dile geçirilmiş sayılabilmek için bu işi yapanın, müellifin zihniyetini benimsemesi, daha
doğrusu müellifin mensup olduğu cemiyetin kültür ruhuna gerçekten nüfuz etmesi lazımdır.
Böyle olunca da o cemiyetten alacağı mefhumlarla kendi cemiyetinin fikir hazinesini zenginleştirmesi
tabiidir. Bunun içindir ki anadilimizin, bu inzibatlı fikir çalışmaları ile, yepyeni
tekâmül imkanları kazanacağına inanmaktayız. Her anlayış bir yaratma olduğuna göre,
iyi bir mütercim, büyük bir müellif kıymetindedir.
Muayyen kitapların tercümesi teşebbüsü yanında tercümenin ne olduğu ve nasıl olması lazım
geleceği hakkında bizden başka milletlerin bu hususta neler yaptıklarını da göstererek
tercüme işine bir istikamet ve hız vermeyi ihmal etmedik. Tercüme mecmuasını bu maksatla
Türk münevverine takdim ediyoruz ve kendilerini bu vasıfta sayanları bize yardıma davet
ediyoruz.
Hasan Ali Yücel
Tercüme, 1, 19 Mayıs 1940
ÇevirWomen | 47