01.10.2021 Views

ÇevirWomen Dergisi Ekim Sayısı

ÇevirWomen Dergisi Eylül Sayısı çıktı!

ÇevirWomen Dergisi Eylül Sayısı çıktı!

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.


Ekim 2021/ Yıl: 1 / Sayı: 8

..........................................................................................................................................

Yayın Sahibi

ÇevirWomen

Genel Yayın Yönetmeni ve

Sorumlu İşler Müdürü

Kevser Taşlık

Editörler

Ayhan Öykü Taşdemiroğlu

Hayranur Çetinkaya

Nafiye Mercan

Fatma Kayaoğlu

Sena Somunkıran

Kurumsal İletişim ve

Projeler Koordinatörü

Sümeyye Topal

Kapak ve Sayfa Tasarımı

Kevser Taşlık

..........................................................................................................................................

İletişim Adresi

cevirwomendergi@gmail.com

Reklam ve İşbirliği için

info@cevirwomen.com

Web Sitesi

https://cevirwomen.wixsite.com/cevirwomendergi

Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın

Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazara aittir. Gönderilen

yazılarda

editoryal değişiklikler yapılabilir.

Yazılardan kaynak gösterilerek alıntı

yapılabilir.

@cevirwomendergi

2 | ÇevirWomen


Pão de Açúcar veya Türkçesiyle Kesme Şeker Dağı


İçindekiler

Ünlü Çevirmenler: Mina Urgan

Bir Ülke Tanıyalım: Brezilya

Söyleşi: Seray Güldane

Moda

Köşe Yazısı

Çeviri



6 | ÇevirWomen


Mina Urgan’ın, “Benim gibi bir kocakarının

hayatını kim merak eder ki” çekincesiyle

kaleme aldığı ‘’Bir Dinozorun Anıları’’

başta kendisi olmak üzere herkesi şaşırtarak

yüzbinlerce okura ulaşmıştır. Burada hem alçakgönüllülüğü

hem olayları çarpıtmadan anlatması

hem de eğlenceli üslubu belki de biz

okurların uzun zamandır aradığı anlatımdı.

Bir bahar gününde, 1 Mayıs 1915’te gözlerini açmış

dünyaya Mina Urgan. Babası Fecr-i Ati şairlerinden

Tahsin Nihat Bey, annesi Şefika Hanımdı.

Henüz dört yaşındayken kaybetmiş babasını.

Annesinin ikinci evliliği olunca Türk Edebiyatı’nın

önemli yazarlarından Falih Rıfkı Atay’ın

yanında büyümüş. Mina Urgan ‘Bir Dinozorun

Anıları’ kitabında bu durumu şu şekilde anlatmış:

“Falih Rıfkı annemden boşandıktan sonra da

bana kızıymışım gibi davrandı. 27 Mayıs 1960’da

Üniversiteden atıldığım sırada, çok da komik bir

durum oldu bu yüzden: Millî Birlik Komitesinin

bazı üyeleri, 147’ler olayının çok olumsuz karşılandığını

görünce, neden bu operasyonu yapmak

zorunda kaldıklarını açıklayarak, kamuoyunu

kendilerinden yana çekmek istediler. Bu amaçla

çeşitli gazetelerin yöneticileriyle görüştüler. Bu

arada Dünya gazetesine de gittiler. Onlar, ‘bu

profesör hırsızdır, şu profesör eşcinseldir, ötekisi

asistanıyla yatmak istemiştir’ diye uydurup uydurup

bir şeyler anlatırken, sessizce dinleyen Falih

Rıfkı, ‘peki, Mina Urgan’ın suçu nedir?’ diye

sorar. ‘Aman efendim, o sicilli bir komünisttir’

derler. O zaman Bedii Faik’in bana anlattığına

göre, Falih Rıfkı ansızın parlar. Ayağa fırlayıp,

şöyle bağırır: ‘O komünist filan değil! Bu rezil

memlekette hâlâ sosyal adalete ve gerçek bir

eşitliğe inanan bir budaladır! Benden daha mı iyi

bileceksiniz? Benim kızımdır o!” Buradan hem

dolu dolu bir hayatın nasıl geçtiğini hem de bizim

uzaktan tanıdığımız insanların Mina Urgan’

ın hayatının tam merkezinde olduklarını görmekteyiz.

Hem deli dolu hem de bilgili bir genç kadının

büyüme serüvenine de tanıklık etmekteyiz.

Lise eğitimini bugünkü adı Robert Koleji olan Arnavutköy

Amerikan Kız Koleji’nde yatılı olarak

tamamlamış. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Fransız Filolojisi

okuyan Urgan, yine İstanbul Üniversitesi’nde, bu sefer İngiliz

Filolojisinde doktorasını tamamlamış. 1949’da doçentlik unvanını

“Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar” adlı çalışmasıyla alan yazar,

on bir yıl sonrasında profesör olmuş ve İstanbul Üniversitesi’nde

uzun yıllar akademisyenlik yapmış. 1977’de ise buradan emekli olmuş.

Zengin ve renkli çocukluğu, annesi ve babası, dadısı, kolej eğitimi,

üniversite, sanatçı çevresi gibi birçok konu sırası ile öyküde

yerlerini alırlar. Mina Urgan’ın yaşamının merkezinde annesi

Şefika vardır. Yazar’ın da annesine, “anne” diye değil de

“”Şefika” diye hitap etmesi ilk başta biz okuyucuları şaşırtsa da

daha sonraları eğlenceli, deli dolu Şefika’ ya hayran oluyoruz.

Servetini yiyip bitirdikten sonra “Artık param yok; Falih Rıfkı’ya

(kocası) tahammül etmek zorundayım. Ama etmeyeceğim” diyerek

kocasını boşayan cesur ve özgür bu kadını çok seviyoruz.

On beş yaşına kadar hiçbir maddi zorluk çekmeyen Mina Urgan ve

ailesi ansızın yoksul oluverir. O çalışıp para kazanıncaya kadar geçim

kaynakları evdeki eşyalar olmuş. Üniversiteden atıldıktan sonra

ise bu durumu kitapta şöyle anlatmaktadır: “Bu zamana kadar

devlet bana her ay düzenli maaş bağlamasa aç kalacağımı

hatta geçinemeyeceğimi düşünürdüm. Ama daha

sonra verdiğim özel dersler, yaptığım çeviriler geçinmeme

yardımcı olmuştu.” Burada hem genç bir kadın

akademisyenin daha önce zengin olan çalışmak nedir

bilmeyen ailesine nasıl destek olduğunu, hem de üniversitede

çalışırken bizim kitaplardan okuduğumuz Halide

Edip Adıvar ile birlikte üniversite sıralarında dirsek çürüterek

yaptıkları katkılara okuyarak tanıklık ediyoruz.

Mina Urgan sadece kendi ile ilgilenen bir insan olmadığı

için çevresini gözlemleyen ve farkındalığı çok yüksek birisi

olduğunu bu farkındalık sürecini bir kulübenin önünde

gördüğü köylü kızıyla kendini karşılaştırarak şöyle

anlatır: “Benim ben olmam, yabancı diller bilmem, üniversitede

okumam, kültürlü sayılmam kendi marifetim

değil, bir rastlantının sonucuydu sadece. O talihsizdi, ben

talihliydim, işte o kadar. Kendimi bir şey sanan ben, toplumsal

ve ekonomik düzenin korkunç haksızlığının bir

ürünüydüm sadece. Öğrencileri tarafından neden bu kadar

çok sevildiğini ‘Bir Dinozorun Anıları’ kitabının neden

bu kadar çok ilgi duyulduğunu da bir kez daha anlıyoruz.

Seksen beş yıllık ömründe sadece bir kişiyle birleştirmiş

hayatını: aktör ve film yapımcısı Cahit Irgat.

Bu evliliğinden çocukları Zeynep Irgat ve Mustafa Irgat

olmuştur. Ancak Mina Urgan ve Cahit Irgat bir

süre sonra bu evliliğe son vermeye karar vermişler.

Türk Edebiyatı’na birçok önemli eser kazandırdı Mina

Urgan. Edebiyatımızda: “Edebiyatta Ütopya Kavramı ve

Thomas More” eseri çoğu akademisyene göre bir edebiyat

çalışması değildir sadece, hayata farklı bir açıdan baktıran,

sorgulatan, düşündüren bir başyapıttır. Mina Urgan

için Thomas More çok ayrı bir yerdedir. Öyle ki onun için

“sevgilim” diye bahseder Urgan. Daha birçok eseri vardır

Mina Urgan’ın. Thomas More’dan başka Shakespeare,

D. H. Lawrence ve Virginia Woolf’la ilgili incelemeleri

de çok önemli kitaplarıdır. Ayrıca Sineklerin Tanrısı’ndan

Moby Dick’e kadar bir sürü kitabın çevirmenliğini

yaparak büyük bir katkı sağlamıştır Türk Edebiyatı’na.

Ancak biz onu bu edebiyat harikalarıyla değil de

hep bahsettiğimiz gibi hayatını yazdığı “Bir Dinozorun

Anıları” otobiyografi niteliğindeki kitabıyla

tanıdık. Mina Urgan, anılarının bulunduğu kitabı

kaleme alırken “Benim gibi bir kocakarının hayatını kim

merak eder ki?” demiştir. Hiçbir beklentisi yoktu onun. Bir Dinozorun

Anıları 60 baskı yaparak ve uzun bir süre çok satanlar listesindeki

yerini korumuş. “Acaba çok mu bayağı yazıyorum?

Yanlış bir şey mi yaptım, kötü mü yazdım ki bu kadar çok satıldı?”

Bu kitabın bu kadar çok satılmasının nedenlerinden biri

bence Mina Urgan’ın anılarındaki birçok kişinin bizim uzaktan

tanıdığımız ama Mina Urgan’ ın yakından tanımasıdır, Atatürk’ten

Halide Edip’e, daha birçok kişi ile ilgili birçok güzel

anıyı anlatır. Birçoğuyla ilgili pek kimsenin bilmediği şeyler…

Atatürk öyküleri de anılarda yerini almış yapıtta. Kitapta Atatürk

ile dans ettiğini, Atatürk hakkında yaptığı gözlemleri, belki

de hiç duymadığımız anekdotları bazen açık yüreklilikle eğlenceli

bir şekilde ama çoğu zaman hayranlıkla anlattığını görüyoruz.

Seksen üç yıllık ömrüne birçok şeyi sığdıran Mina Urgan 2000 senesinde

kaldırıldığı hastanede hayata gözlerini yumdu. Ondan geriye

muhteşem anılarla dolu bir yaşam, yaşamını anlattığı kitabı ve ölümünün

ardından arkadaşlarının onun hakkında söylediği, anlattığı

hikâyeler kaldı.

ÇevirWomen | 7


FRIDA KAHLO’NUN

GÖRÜLMEMIŞ

ŞAHESERLERI

Çeviri: Fatma Kayaoğlu

Meksikalı sanatçının kayıp veya az bilinen eserleri, hayatının ve işinin

iç yüzünü anlamamızı sağlıyor. Holly Williams, tamamlanmış tablolardan

oluşan yeni bir kitapta görülmemiş sanat eserlerini inceliyor.

Frida Kahlo’yu biliyorsun -elbette ki biliyorsun. O, tüm zamanların en

ünlü kadın sanatçıdır ve onun imajı her yerde ayırt edilebilir ve kaçınılmazdır.

Kahlo, her yerde karşımıza çıkabilir örneğin tişörtler, defterler

ve kupalar. Bu yazıyı yazdığım sırada, evime belki üç dakikalık bir mesafedeki

bir dükkanın vitrininde Kahlo karikatürü içeren şirin bir bölüme

rastladım. Eminim ki pek çok okuyucu, onun tek kaşlı, geleneksel

Meksika kıyafetleri içerisinde, çiçekli saç bandı ve kırmızı rujuyla temsili

haline gelen fotoğrafına aşinadır. Bu aşinalığın nedeni kendi imajının

Kahlo için önemli bir yerinin olmasıdır - eserlerinin yaklaşık üçte

biri kendi portrelerinden oluşmaktadır. 1954 yılında ölmesine rağmen

eserleri hala taptazedir: kendi portreleri kimlik, kendi imajını ustalıkla

yaratma ve kendi hikayeni anlatma konusunda çok fazla şey söylüyor.

Kendisini izleyiciye keskin,zorlu ve şiddetli bakarken resmediyor.

8 | ÇevirWomen


A new book Frida Kahlo: The Complete Paintings includes previously

unseen or overlooked works by the artist (Credit: Taschen)

ÇevirWomen | 9


Tüm bunlar, Kahlo’nun kendini öznesi haline getirebilen, kadın

olmanın karmaşık, çetin ve acı veren yönlerini yılmadan keşfeden

güçlü ve bağımsız bir kadın olarak çağdaş ve feminist anlatılara

kolaylıkla uyduğu anlamına geliyor. Eserleri dramatik

bir hayatın dramatik yönlerini yoğun bir şekilde içeriyor: düşük

yapma ve sonrasında çocuk doğuramaz hale gelme; fiziksel acı

(18 yaşında korkunç bir kaza ve tüm hayatı boyunca acı çekti);

büyük aşk (Meksikalı sanatçı Diego Rivera ve Leon Troçki dahil

erkek ve kadın pek çok sevgilisiyle doludizgin bir aşk hayatı

vardı) ve büyük kıskançlık (Rivera, kendi kız kardeşi dahil onu

pek çok kere aldattı).

Ancak gösterilen yalnızca bundan ibaret değil, eserleri yalnızca

hayatı ile ilgili değildi fakat böyle olduğunu tahmin ettiğiniz

için sizi affediyorum. Kitaplar onun travmaları ve aşk hayatı ile

ilgili yazılıyor; başrolünde Selma Hayek’in yer aldığı bir Hollywood

filmine konu oldu. Kahlo, sanatından ziyade kadınlıkla

ilgili olsa da gelen ziyaretçileri galerilerin kapısının ardına geçirmeyi

garanti eden, sağlam oldukça başarılı bir konu haline

geldi.

Mexico City’den bir görüntülü aramada Lozano ile konuştuğum

sırada, tüm dünyada hakkında bu kadar sergilenmesine rağmen,

çalışmalarının kapsamlı bir araştırmasının gecikmiş olup olmadığını

soruyorum.

Lozano, “Bir sanat tarihçisi olarak, benim asıl ilgilendiğim Kahlo’nun

bir sanatçı olarak yaptığı işler oldu. Eğer ki son yıllardaki

çoğu projenin asıl hedefi bu olsaydı belki de bu kitabın böyle

olmasına dair hiçbir neden sunmazdım. Ama gerçek şu ki; bu

şekilde olmadı” diyor. Sergilerdeki çoğu insan onun kişiliği ile

ilgileniyor -o kim, nasıl giyiniyor kiminle yatıyor, sevgilileri,

hayat hikayesi…

Bu nedenle, sergiler ve kataloglar genellikle bununla ilgilendiler

ve “aynı resimleri ve bu aynı resimlerle ilgili aynı fikirleri

tekrar etme eğilimindeydiler.” Pek çok eseri bir kenara bıraktılar.

Kitaplar da aynı durumda; “Aynı şeyleri tekrarlarsınız ve

satar –çünkü Kahlo ile ilgili her şey çok satar. Ne yazık ki Kahlo

bir ticari mal haline geldi. Fakat bu neden bunun ötesine geçemediklerini

de açıklıyor –çünkü buna ihtiyaçları yok.”

Peki ya eserleri ne olacak? Bazı sanat tarihçilerine göre, eserlerinden

ziyade acımasızca kişiye odaklanmak bezdirici bir hal

aldı. Bundan kaynaklı olarak, Taschen, Kahlo’nun tüm eserlerini

okuyuculara sunan devasa kitap Frida Kahlo: The Complete

Paintings’i yayınlamıştır. Andrea Kettenmann ve Marina

Vazquez ile birlikte çalışan Meksikalı sanat tarihçisi Luis-Martin

Lozano, yalnızca fotoğraflardan görmüş olduğumuz pek çok

kayıp eserleri de dahil olmak üzere toplamda 152 eserin her biri

ile ilgili notlar sağlıyor.

Si Adelita (Los Cachuchas), c1927, is one of the lost works – its sharp Modernist

lines are striking (Credit: Rafael Doniz/ photo by Guillermo Kahlo)

Still Life (with Roses), 1925, has not been exhibited since 1954, and shows

the influence of the artist’s father (Private collection. Courtesy Sotheby’s, New

York)

Sonuçta, bazı keskin hatalar yapıldı - resimler yanlış başlıklandı,

yanlış tarihlendirildi veya aynı düşük kaliteli, renksiz fotoğraflar

çoğaltıldı. Ancak, çalışmalarının ne anlama geldiğine dair

fikirlerin sonsuza kadar tekrarlandığı anlamına gelir. Lozano,

“Yorum dengesi bozulmuş” diyor. “Resimler hakkında tekrar

tekrar söyledikleri tek şey, ‘Oh, Rivera’yı sevdiğinden’, ‘çünkü

çocuk sahibi olamaz’, ‘çünkü o hastanede’. Bazı durumlarda,

bu doğru - ama bundan çok daha fazlası var.”

Resimlerin sayısı -152- büyük bir sanatçı için tatmin edici de-

10 | ÇevirWomen


ğil. Ancak şaşırtıcı şekilde bunlardan bazılarıyla ilgili daha önce

hiçbir şey yazılmamış: Lozano “asla, tek bir cümle dahi” der ve

güler. “Bu, sanat tarihi açısından bir çeşit karmaşa”.

önemleri de gün yüzüne çıktı. O, bunu babasından öğrendi ve

Margarita adındaki daha sonra rahibe olan üvey kız kardeşiyle

bunu mektuplar aracılığıyla tartıştı.

Çalışmalarının kapsamlı bir incelemesi teklifi, son on yılda müzayedelerde

gün ışığına çıkanlar ve özel koleksiyoncular tarafından

nadiren ödünç verilen ve bu nedenle belirsiz kalanlar da

dahil olmak üzere, kayıp veya az bilinen eserleri bir araya getirmek

anlamına geliyor. Lozano, Kahlo’yu anlama yelpazemizi

genişletmeyi umuyor “Öncelikle o sanatçı olarak kimdi? Kendi

çalışmaları hakkında ne düşündü? Bir sanatçı olarak neyi hedefliyordu?

Bu çalışmalara tek başlarına ne ifade ediyor?”

The influence of the Renaissance Old Masters is evident in Kahlo’s 1928 painting

Two Women (Portrait of Salvadora and Herminia) (Credit: Alamy)

Kahlo ile bağlantı kurduğumuz şey olmasa dahi bu onun profesyonel

fotoğrafçı ve amatör bir çiçekli natürmort ressamı olan

babası Gullermo’dan ne kadar esinlendiğini gözler önüne seren

erken dönem işlerine tekrar bakmak anlamına geliyor. 1925 yılından

ve 1953 yılından beri sergilenmeyen az bilinen Still Life

gibi eserler babasının stiline oldukça benzer.

Kahlo, halk tarafından kendi portrelerinden daha az bilinen,

daha az koleksiyon edilen ve üzerinde daha az çalışılan tablolar

olsa da şaşırtıcı bir şekilde tüm hayatı boyunca tablo çizmeye

devam etti. Lozano ve Kahlo’nun bitkilerin sembolik anlamlarına

olan ilgisini anlatan belgelerin ortaya çıkmasıyla bu eserlerin

Kaynak: https://www.bbc.com/culture/article/20210719-the-unseen-masterpieces-of-frida-kahlo

ÇevirWomen | 11


GREETINGS

FROM

Yazar: Hayranur Çetinkaya

12 | ÇevirWomen


BRAZIL

ÇevirWomen | 13


Rengarenk Rio Karnavalının ev sahibi, sambanın ve

Capoeira savaş ve savunma sanatının anavatanı, dünya

futbolunun öncülerinden biri olan ve birbirinden

farklı doğal güzelliklere sahip Brezilya ya da resmi

adıyla Brezilya Federal Cumhuriyeti, Güney Amerika’da

yer alır. Başkenti Brasília, resmi dili ise

Portekizce olan Brezilya, Güney Amerika’nın en

büyük ve en kalabalık, dünyanın ise en kalabalık

altıncı ülkesidir. Ayrıca yüzölçümü bakımından

dünyanın en büyük beşinci ülkesi

konumundadır.

Ülkenin tarihi bulunan kalıntılarla birlikte

11.000 yıl öncesine kadar dayanmaktadır. İlk önce

göçebe daha sonra yerleşik hayata geçmiş topluluklar bu topraklarda

yaşamıştır. 1500 yılında amaçları Hindistan’a gitmek olan

kaşifler pusulanın yönünü şaşırınca tesadüfen Güney Amerika kıtasını

keşfetmişlerdir. Daha sonra bugünkü Brezilya topraklarını Portekiz adına

almışlardır.

1822 yılına gelindiğinde Brezilya, Portekiz’in kolonisi olmaktan çıktı ve Brezilya

İmparatorluğu kuruldu. Bölgede bulunan kahveler sayesinde yapılan ticaret

ülkenin kalkınmasını ve refahını sağladı. Günümüzde Brezilya, federal başkanlık

cumhuriyet sistemiyle yönetilmektedir.

Brezilya’nın tarihçesini öğrendiğimize göre şimdi ülkeyi daha yakından tanıma zamanı,

vamos lá!

CORCOVADO TEPESİ

Listemize bir klasikle başlayalım. Corcovado

Tepesi 710 metre yüksekliğinde Rio

de Janeiro şehrinde bulunan bir dağdır.

Ülkenin simgelerinden biri olan Kurtarıcı

İsa heykeli burada yer almaktadır. Dünyanın

Yeni Yedi Harikası’ndan biri olarak

seçilen heykel 1931 yılında ziyaretçilerine

açılmıştır. Heykel 1.145 ton ağırlığında

olup 30 metre yüksekliğe sahiptir. Heykelin

bulunduğu Corcovado Tepesi’nden

Rio’yu panoramik olarak izleyebilir, favelaları

görebilirsiniz.

BREZİLYA VE ARJANTİN ARASINDAKİ DOĞAL

SINIR

Arjantin ve Brezilya’daki iki farklı nehrin birleşip burada

akmasıyla oluşan Iguazú Şelalesi 1.320 kilometre uzunluğa

sahiptir. 275 kademeli şelale, deniz seviyesinden

195 metre yükseklikte yer alır. Bu harika doğa güzelliği

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alır ve ziyaretçilerine

unutamayacakları harika bir görüntü oluşturur.

14 | ÇevirWomen


KAYIP DÜNYA

Brezilya, Venezuela ve Guyana’nın birleştiği noktada

yer alan ve 2 milyar yıl önce meydana gelen Roraima

Dağı, Amazon Ormanları’nın ortasında bulunuyor.

Bilim insanları tarafından “Kayıp Dünya” olarak

adlandırılan ve bulutların üzerinde yer alan dağ, 2 bin

770 metre yüksekliğinde. Dağı farklı kılan özelliklerden

biri dağın zirvesinin olmamasıdır, dağın zirvesi

bir platodur. Dünya üzerinde göremeyeceğiniz canlılar

burada yaşıyor ve dünyanın en küçük kurbağası

da burada yer alıyor. Dağ birçok şelaleye ev sahipliği

yapıyor. Bu kadar sert bir dağda şelale bulunması da

dağı ilginç ve gizemli yapan bir diğer özellik.

SELARON MERDİVENLERİ

Selaron Merdivenleri veya orijinal adıyla Escadaria Selarón, Rio de Janeiro’da bulunan dünyaca ünlü merdivenlerdir. 1990 yılında Jorge

Selarón evinin önündeki merdivenleri onarmaya başlar. En başta merdivenlerin bir kısmını Brezilya bayrağının renkleri olan yeşil, sarı

ve maviye boyayan Selarón, daha sonra merdivenleri rengarenk boyalarla, fayanslarla ve kendi çizimleriyle süsler. 125 metre uzunluğundaki

215 basamağı dünya üzerinde 60’tan fazla ülkeden getirdiği 2000 fayansla kaplamıştır. Selarón bu yapıtını Brezilya halkına adamıştır.

Brezilya’ya gelip bu şahane eseri görmeden geri dönmeyin.

KESME ŞEKER DAĞI

Pão de Açúcar veya Türkçesiyle Kesme

Şeker Dağı, Atlas Okyanusu’na açılan ve

Rio’da yer alan 396 metre yüksekliğinde bir

dağdır. Dağ kesme şekere benzediğinden

dolayı bu isim verilmiştir. Şehri, buradan kuş

bakışı olarak izleyebilirsiniz. Ayrıca ünlü

plajlardan biri olan Copacabana Plajı, bu

dağ kıyısınca uzanmaktadır. Dağa teleferikle

ulaşabilirsiniz.

ÇevirWomen | 15


16 | ÇevirWomen

SAO PAULO KATEDRALİ

Güney Amerika’nın en büyük katedrali

olan Sao Paulo Katedrali, 16. yüzyıl

sonunda inşa edilmiştir. O yıldan 1913

yılına gelene kadar birçok kez yıkılıp inşa

edilmiştir. Bugünkü görünümünü 1913

yılında almıştır. Dünyanın en büyük dördüncü

neo-gotik tarzda katedralidir. 111

metre uzunluğunda olan katedralin yapımında

800 tondan fazla mermer kullanılmıştır.

Katedralin içi kahve, ananas ve

yerli hayvanlar gibi yontulmuş Brezilya’ya

özgü ürünlerle süslenmiştir.


ÇevirWomen | 17


BREZİLYA:

KARNAVALDA BIR YERLI GIBI GIYINME REHBERI

Yazar: Nafiye Mercan

18 | ÇevirWomen


ÇevirWomen | 19


Genel olarak Brezilyalılar rahat ama

rengarenk, sofistike kıyafetler giymeyi

tercih ederler. Ancak giyim tarzlarının

bölgeden bölgeye değişiklik gösterdiğini

söyleyebiliriz. Örneğin, bir çiftlik alanı

olan güney ovalarında yaşayanların gaucho

tipi giysiler giydiğini görmekteyiz:

bol pantolonlar veya bombachalar (külot),

kovboy şapkaları ve kovboy çizmeleri

gaucho tipi giysilerden birkaçı.

Fakat bugün sıradan kombin parçalarından

değil, Brezilya’yı renk cümbüşüne

ve coşkuya boğan meşhur karnavallarından

ve partilerinden bahsedeceğiz.

Sokak Partileri

Resmi geçit törenleri genellikle turistlere daha çekici gelirken,

yerel halk blocos olarak bilinen sokak partilerine katılmayı

tercih ediyor. Bloco’lar, bir hafta süren karnaval boyunca

şehrin her köşesini bir minibüs ile dolduruyor, önceden

belirlenmiş bir rota boyunca yavaşça dolaşarak, onun peşinden

giden büyük kalabalığa ise bol miktarda samba dağıtıyor.

İşte burası, bireysel yaratıcılığın hayat bulduğu ve kostümlerin

basitten şaşırtıcıya kadar uzandığı yerdir. Sokak

partilerinde bir yerli gibi giyinmek için bazı ipuçları verelim!

Hawaii Gömleğinizi Evde Bırakın

Gringo görünümü olarak bilinen Hawaii

gömleği, hasır şapka ve sandalet kombininden

bu etkinliklerde kaçınılmalıdır. Çoğu

erkek yelek üstü veya üstsüz bir şekilde blocolara

gider. Yakıcı yaz sıcağı ve kalabalıktan

eklenen vücut ısısı ile aslında ne kadar

az giyerseniz, sizin için o kadar iyi olur.

20 | ÇevirWomen


Az Ama Öz

Bloco olarak adlandırılan bloklara pantolonlu gitme gafletinde

bulunursanız kendinizi dışlanmış hissedeceksiniz.

Özellikle kalabalığın ortasındaysanız, bloklar oldukça

sıcak olur. Erkekler etkinlikte bermuda veya boardie

şort giyip, üstlerine bir şey giymezler. Kadınları ise blocolarda

genellikle kısa şort ve bikini üstleriyle görürsünüz.

Seksi Görünün

Karnaval, bir hafta sürecek özgür partide saçınızı ve kendinizi

serbest ve akışa bırakma zamanıdır aslında! Bekarlar için

karnaval diğer insanlarla tanışma ortamıdır ve seksi giyinmek

de eğlencenin bir parçasıdır. “Az ama öz” yaklaşımı halihazırda

seksi bir tarz olsa da çoğu kişi aşırı havalı kostümler tercih

ederek karnaval havasına yeni bir soluk getirmekte. Cariocas

(Rio sakinleri), Projeto Verao (Yaz Projesi) ile Karnavala aylar

öncesinden hazırlanıyor. Projeto Verao, sokak partilerinde

gösteriş yapmaya hazır hale gelmek, güçlü ve fit bir vücuda

sahip olmak adına haftalarca diyet ve egzersiz yapmayı içeren

bir projedir. Partilerde birçok güzel insanı görmeye hazır olun.

Şık Elbiseler Tercih Edebilirsiniz

Süslü ve şık elbiseler, sokak partilerindeki en yaygın kıyafet

seçeneklerinden biri. Bunlardan en çok tercih edilenler arasında

polis, denizci, korsan, Hintli ve deniz kızı kostümleri bulunmakta.

Birkaç satır önce bahsettiğim “az ama öz” kuralı hala geçerli!

Bir kadın veya erkek polis kılığına siyah şort, siyah bikini

üstü giyerek, polis şapkası ve kelepçe de takarak girebilirsiniz.

Rahat Ayakkabılar Tercih Edin

Karnavalın esaslarından birini dans oluşturmakta. Samba yapamasanız

bile blokların arkasından çok yürüyeceksiniz. Yerdeki

kırık camlardan veya ayak parmaklarınıza basan insanlardan korunmak

için spor ayakkabı tercih etmeniz yerinde olacaktır. Topukluları

da evde bırakın çünkü sokak partileri rahatlıktan ibaret!

ÇevirWomen | 21


SÖYLEŞİSöyleşi: Sümeyye Topal

Her ay birbirinden farklı sektörün önemli isimleri, ünlü çevirmenlerimiz

ve ilgili bölümlerden mezun arkadaşlarımız ile sizleri

bir araya getirdiğimiz köşemizin bu ayki konuğu İngilizce

Tercüman Seray Güldane. Gerçekleştirmiş olduğumuz bu söyleşide

İngilizce öğrenmeye nasıl başladığına ve bu yolda nasıl bir

yol izlediğine, eğitim hayatına ve sektöre dair birçok konudan

bahsettik. Seray Hanım’a bizlerle bu güzel, keyifli söyleşiyi gerçekleştirdiği

ve verdiği içten cevaplar için çok teşekkür ediyor

ve kendisine başarılar diliyoruz. Dilersiniz bu keyifli söyleşimize

daha fazla sizleri bekletmeden geçelim.

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

24 yaşında, taze mezun sıfatından sıyrılma evresini doldurmuş bir

iş insanıyım. Şu an kamuda çalışmaktayım, bir yandan Savaş Araştırmaları

alanında yüksek lisansıma devam ediyorum. Hayatının her

anını kurslarla, eğitimlerle dolduran, en büyük hobisi dil öğrenmek

olan birisiyim.

İngilizceye olan ilginiz ne zaman başladı?

Lisedeyken ilk yılımda yoğun bir İngilizce programımız vardı.

Derslere çok fazla ilgimin olduğunu fark ettim, bütün derslerim çok

zayıfken İngilizce söz konusu olunca koşarak gidiyordum. Sonra

öğretmenim bu konuda yetenekli olduğumu ve kesinlikle değerlendirmem

gerektiğini söyleyince dil sınıfında okumaya karar vermiştim.

Çevirmen olmaya ne zaman karar verdiniz?

İngilizce okumaya karar verdiğimde aslında çevirmenlik aklıma

düşmüştü. Öğretmen olamayacağımı en başından biliyordum, bana

göre değildi. Yine lise döneminde her duyduğumu aklımda çevirmeye

başlamıştım, hatta bir ara her duyduğumu İngilizce düşünmekten

aklımı yitirdiğimi zannetmiştim. Bunun kesinleştiği dönemse

çok saçma bir şekilde gerçekleşti: lise ikinci sınıfta Ankara seyahati

olmuştu. Hacettepe kampüsüne gezi düzenlenmişti, ben otobüsle

kampüse girdiğimde uyuyordum ve uyandığımda ilk gördüğüm

yer mezun olduğum bölüme açılan fakülte kapısıydı. İnsan neden

bir kapının hayatından yer edineceğine inanır bilmem ama o zaman

kapı aklıma kazınmıştı ve “buradan bir gün gireceğim” demiştim,

ben bunu üniversiteye gittiğim ilk gün fark etmiştim tabi. O kapı, o

kapıydı.

22 | ÇevirWomen


Aldığınız eğitimde ve meslek seçiminizde kendinize örnek aldığınız

birisi ya da birileri var mıydı?

Üniversite son sınıfa başlarken sektörde adını çok duyduğum, üst

düzey bir diplomatik çevirmene ulaştım. Kendisine beni yanına alıp

yetiştirmesi için dil döktüm, neticede beni yanına aldı ve konferanslara

götürdü, işin bütün inceliklerini öğretti. Kendime meslek adabı

olarak örnek aldığım kişi odur, bugün mesleki bir vasfım varsa yine

bunu kendisine borçluyum. Halen daha arkadaş gibiyiz, sık sık görüşüyoruz.

Mezun olduktan sonraki süreciniz nasıl geçti? Siz mezun olduğu

gibi iş bulabilen şanslı ekipten miydiniz yoksa mezun olduktan

bir süre sonra iş bulanlardan mı? Mezun olacaklara ve yeni mezunlara

bu bağlamda ne tavsiye edersiniz?

Bu konuda şanslıydım, çünkü mezun olur olmaz canlı yayın çevirmenliği

teklifi geldi. İş bulmak konusundan hiçbir sorun yaşamadım.

Pandemi öncesi son mezunlardan olmanın da şansı vardı, imkanlar

biraz daha fazlaydı tabi. Fakat öneri noktasına gelecek olursam, benim

mottom “her zaman benden daha iyilerinin olduğu” idi. Neticede

her yıl piyasaya benim gibi birçok kişinin eklendiğini ve kişi sayısı

arttıkça rekabetin arttığının farkındaydım, bu nedenle öğrencilik

hayatım stajlarla, iş için kapı kapı gezmekle geçti. Kariyer kurmak

isteyen arkadaşlar, diploma aldıkları güne kadar gurur yapmaktan

vazgeçsinler çünkü onlar bir şeylere burun kıvırdıkça birileri o işleri

almak için öne atılıyor olacak. Akademisyenler “Sakın ama sakın

kendinizden ödün vermeyin, piyasayı düşürmeyin” derlerse umursamasınlar,

çeviri alanında ders veren akademisyenlerin çoğu özel

sektörden uzak. Siz her ay düzenli maaş alan, garantili bir işe şu an

için muhtemelen sahip değilsiniz. Bu nedenle, gerekirse bedavaya

iş alın ama yeter ki alın. Her yere mail atın, kapı kapı dolaşın gerekirse.

El uzatan birileri illaki oluyor. Kurduğunuz iş ağı sayesinde

iş teklifi alıyorsunuz, tanınıyorsunuz. Ve en önemlisi bütün stajlara

koşun.

İş hayatınıza sözlü çeviri ile başladınız. Bize sözlü çevirinin zorluklarını

nasıl aştığınızı söyler misiniz? Bize önerileriniz neler

olurdu?

Sözlü çeviri, yazılı çeviriye göre çok daha sınırlı imkanların olduğu

bir sektör. Ne elinizden tutan olur, ne yol gösteren. Kimse ekmeğini

paylaşmak istemez. Bu nedenle kendi yolunuzu kendiniz çizeceksiniz.

Ben, beni yetiştirmesi için birçok sözlü çevirmene ulaştım.

Çoğu umursamadı, kimisi de vaatlerde bulundu ama devam etmedi.

Fakat pes etmedim, bildiğim bütün yolları denedim ve en son aşamada

usta-çırak ilişkisi kurabildim ve bütün zorlukları bu sayede,

işi pirinden öğrenerek aştım. Gerçek kabine girmek sizi doğrudan

işin ortasına atar fakat bunun mümkün olmadığı durumlarda önerim

konferans deryasına düşmeniz. Bunu aşama aşama yapmak gerek.

Her gün, online birçok konferans yayınlanıyor veya siyasi liderler

sürekli demeç veriyor. Bu konferans veya demeçlerin yazılı metinleri

üzerinden sight translation yaparak başlamanın faydalı olacağını

düşünüyorum. Yazılı metinden yapılan sözlü çevirinin mantığını

kavradıktan sonra ardıl çeviriye geçilebilir, buradaki altın kural kendi

not alma tekniğinizi bulmanız. Bunun bir standardı yok, okulda

öğrendiğinizi uygulayacaksınız diye bir kaide de yok. Kısa aralıklardan

başlayarak süreyi uzatmak şartıyla her defasında daha uzun

çeviri pratikleri yapılmalı. Daha sonra özellikle “speech repository”

gibi kaynaklarla başlayarak ve çevirinin zorluğunu, süresini arttırarak

simultane çevirir alıştırmalarına geçilebilir. Burada en önemli

iki husus: süreyi ve zorluk seviyesini arttırarak gitmek, bir nevi spor

yapmak gibi. Bu pratikler kesinlikle ses kaydı alınmalı, ses kayıtlarındaki

noktalama, vurgulama ve telaffuz gibi hataları tespit edip

düzeltmek çok önemli. İyi bir sözlü çevirmen olmak için iyi bir diksiyon

şart. Son aşama ise sahalara dalmak.

İleride sözlü çevirmen olmak isteyen arkadaşlarımız mezun olana

kadar sizce nasıl hazırlanmalılar?

Sözlü çevirmen olmak isteyen birisi yürüyen kütüphane olmalıdır

bence, çünkü karşısına hiç beklemediği alanlardan hiç beklemediği

çeviri konuları gelecektir. Bu nedenle, çok okumalı ve araştırmalılar.

Tıp ve diplomasi öncelikli olmak üzere her alan hakkında fikir sahibi

olmak önemli, gündemi çok sıkı takip etmeliler. Anadolu Ajansı,

Dışişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı gibi kurumların resmi sitelerindeki

İngilizce ve Türkçe haberlerin paralel olarak okunması, siyasilerin

yaptıkları konuşmaların Türkçe olarak dinlenmesi ve Presser

Watch gibi hesaplardan İngilizce simultane çevirilerinin de dinlenerek

terminolojiyi kapmak için yapılabilecek alıştırmalardan bazıları.

Elbette bu meslekte öğrenmenin sınırı yok, fakat yeni başlayan birisi

için öğrencilikte atılan temeller birçok şeyi değiştirecektir. Ek olarak,

daha önce sözünü ettiğim sözlü çeviri alıştırmalarının yanı sıra

tiyatral bir meslek olduğundan ses tonu, vurgulama, diksiyon ve du-

ÇevirWomen | 23


ruş gibi hususlara da çalışılmalı. Öğrencilik

döneminde profesyonel çeviriden ziyade bu

hususlar öne çıkarıyor, çünkü profesyonellik

kısmında tecrübe kazanmak gerekli. Fakat

temelde mesleki bir albeni yaratmak tercih

sebebi. Son olarak maddi karşılık beklemeden

kazanabildikleri kadar deneyim kazansınlar.

Çevirmenlerin kazançları hakkında ne

düşünüyorsunuz? Sözlü çevirinin çok kazandırdığı

söylenir gerçekten de durum

böyle mi?

Yazılı çeviri piyasasının hali ortada, her eline

çeviri alan bir şekilde kendini sıyırıyor. Tanıdığım

çoğu çeviri büro sahibi başka mesleklerden

ve çevirmen etiğinden uzaklar. Bu

nedenle özel sektörde ödemeler düşük. Sözlü

çeviri biraz daha başka, pandemi buna ket

vurmuş olsa da yeni mezun biri olarak bile

piyasa üstünde kazandırdığı doğru. Burada

önemli olan çevirmenin kalitesi elbette, ne

kadar iyiyseniz o kadar iyi kazancınız olur. Fakat yazılı çeviriden

çok daha fazla kazandırdığı kesin, yazılı çeviri yapanların ise emeklerinin

karşılığını aldıklarına kesinlikle inanmıyorum.

Genç çevirmenlere ya da öğrencilere çeviri işletmeleri veya sektörün

yardımcı olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu konuda acı deneyimlere sahip biri olarak çoğunlukla hayır. Ben

birileri elimden tutsun diye kapı kapı dolaştım, on yerden biri ancak

yardımcı oldu veya en azından dönüş yaptı. Profesyonellerin daha

fazla tecrübe aktarması gerektiğini düşünüyorum, neticede onlar da

bizimle aynı yollardan geçti. Yeni mezun birisi de birilerinden öğrenmeli

ki sektör dönsün. Sektördeki kurumsallaşma sorunu yüzünden

yük maalesef yeni mezuna veya öğrenciye kalıyor.

Bir çevirmen sizce kendini nasıl geliştirebilir veya kişi kendini

çevirmenliğe nasıl hazırlar? Nerelerde eğitim alabilir?

Çevirmen olmak için illaki üniversite bitirmek gerektiğine inanmıyorum,

ülkemizde alanda isim yapmış okullar piyasada güzel bağlantılar

kurulmasına ve vizyon sahibi olmaya katkı sağlayacaktır.

Top yine zamanımızın en büyük klişesinde: kendini geliştirmek.

Çok okumalı, çok metin görmeli, kıyaslama yapmalı ve terminoloji

öğrenmeli.

Çeviride uzmanlık alanı konusunda ne düşünüyorsunuz? Çevirmen

belli bir alanda uzmanlaşmalı mı?

Her çevirmenin üzerinden çalışmayı sevdiği bir alan vardır, fakat

ben ülkemizde bir alanda uzmanlaşmış çevirmenin sayısının çok az

olduğunu düşünüyorum. Bir kamu kurumunda o kurumun faaliyet

gösterdiği alanda çeviriler yaparak uzmanlaşırsınız, fakat bürolarda

veya serbest çalışıyorsanız bu mümkün değil. Teoride, alanında uzman

çevirmenlerin artması elzem çünkü herkesin her alanda uzmanlaşması

imkansız. Terminoloji dediğimiz şey derya deniz.

24 | ÇevirWomen


Hedeflediğiniz/Hayal ettiğiniz noktaya vardığınızı

düşünüyor musunuz?

Daha yolun çok başındayım. Hayallerime giden

yere henüz varmadım, ama bu yolda mücadele

etmeyi hiç de bırakmadım. Hiçbir zaman “son”

olacağını da düşünmüyorum.

En sevdiğiniz dizi, film, kitabınız nedir?

En sevdiğim ve beni ben yapan kitap Yeraltından

Notlar diyebilirim. En sevdiğim film Yüzüklerin

Efendisi serisi. Bir dizi delisi olarak ve çevirmenlik

kariyerimde dizilere çok şey borçlu biri olaraksa

sayı sınırsız. Ama İsrail dizileri çok ilgimi

çekiyor diyebilirim.

Siz bugünkü konumunuza gelene kadar neler yaptınız? Sizin gibi olmak için neler yapabiliriz, nerede okuyup-çalışabiliriz?

Ben de herkes gibi sıfırdan başladım. Üçüncü sınıftayken kendime sıyrılacağıma dair söz vermiştim, nihayetinde kendimi sektöre attım.

Tonlarca mail, telefon trafiğim oldu. Herkese tek tek beni yetiştirmeleri için ulaştım. Stajlardan arta kalan zamanlarımda da daha önce bahsettiğim

kurumların sitelerinde yaşadım diyebilirim. Gündemi çok sıkı takip ettim, her metni paralel okudum ve çevirdim. Terminolojiler

oluşturdum. Tüm bunlar sözlü çeviri alıştırmaları yaparken belleğimin daha az zorlanmasını sağladı. Dinlediğim videoları, konferansları

tekrar tekrar dinleyerek kendim çevirdim ve sesimi kaydettim. Sesimi de defalarca dinleyerek eksiklerimi buldum. Bütün bu alıştırmalar

stajla ve gerçek deneyimlerle birleşince ilerleme kaydettiğimi fark ettim. Son olarak, eğitim hayatım boyunca uluslararası ilişkiler ve güvenlik

çalışmalarına çok ilgi duyduğumu fark ettim. Bu alanda çok fazla teorik okuma yaptım, şu an yüksek lisansımı Milli Savunma Üniversitesi

Savaş Araştırmaları bölümünde yapıyorum. Bir çevirmenin multidisipliner çalışması farklı alanların mantığını kolay kapmasına

çok yardımcı oluyor. Açıkçası lisansüstü eğitimin farklı bir alanda devam ettirilmesini gerektiğini düşünüyorum.

Son olarak çeviri öğrencilerine tavsiyeleriniz nelerdir?

Mezun olduğumda en büyük pişmanlığım ikinci bir dili üst seviyede

öğrenememek oldu. Şu an İbranice öğreniyorum, epey bir yol kat

ettim fakat bunu üniversitede yapmadığım için pişmanım. İkinci bir

dili kesinlikle öğrensinler. Kendilerini çeviri sektörüne kısıtlamasınlar,

ben hangi meslekten olursa olsun herkesin farklı iş alanları

yaratması gerektiğini düşünüyorum. Farklı alanlardan sertifikalar,

eğitimler tamamlamaya baksınlar. Ücretsiz çok fazla fırsat var.

ÇevirWomen | 25


1980’lerin Cinsiyet Rolleri ve

Materyalizminin İncelenmesi:

Madonna ve Material GirlÇeviri: Sena Somunkıran

Bu köşemizde Wakako Masuda yazarın tezi yer almaktadır. Masuda,

Pop müziğin çığır açan sanatçılarından Madonna’yı ve onun

Material Girl (1985) parçasını ele alıyor ve onun toplumsal cinsiyet

rollerini tersine çevirme niyetini ortaya koyuyor. Madonna’nın

klişeleşmiş toplumsal cinsiyet kalıbına meydan okuduğu ve maddi

başarıya odaklanarak cinsiyet sınırını yeniden çizdiğini Masuda’nın

kaleminden inceleyeceğiz.

“Greed Decade” olarak çağrıldı.

Amerikalı müzikolog Susan McClary’nin “Feminine Endings” kitabında

değindiği gibi, bazı akademisyenler Madonna’nın feminist

olup olmadığı açısından analiz ettiler. Material Girl klibinin sözleri

ve hikâyesi, Madonna’nın güçlü bir feminist olduğunu ve Madonna’nın

bu erkeklerden daha çok maddi zenginlik elde ettiği için

zengin erkekler üzerindeki bariz hâkimiyetini ifade ediyor. İronik

bir şekilde, erkekler paralarını kullanarak kızın aşkı için yalvarırlar,

ama kız onların servetiyle ilgilenmez. Maddi olarak başarılı olan erkekler

sırayla ona geldiğinde umursamazca tamam diyerek onları

geçiştirir. O büyük ve materyalist bir kızdır, bu yüzden maddi erkeklerin

çekici olmadığını ve çok kolay olduklarını biliyordur. Aynı zamanda

klip, Marilyn Monroe’nun Gentlemen Prefer Blondes (1953)

albümünden “Diamonds are a Girl’s Best Friend” şarkısının yeniden

çekimidir. Madonna 1950’de Monroe’nun klişeleşmiş cinsiyet rolünü

kullanır.

Müzik tarihçisi Katherine Charlton Madonna’nın daha çok MTV

sayesinde ticari cazibeye ve başarıya ulaştığını söyler (21). MTV,

Amerika’yı kökten uca dramatik olarak değiştirecek şekilde Warner

Communication ve American Express tarafından 1981 yılında

başladı (Woideck 15).1980’lerin Madonna ve Michael Jackson gibi

sanatçıları ideolojilerini görsel medya aracılığıyla ifade ettiler. Otoriteye

veya ırksal ve cinsel azınlıkların toplumsal klişelerine direndiler.

Çünkü sadece müzik değil, aynı zamanda iletilen görüntüler

sanatçıların fikirlerini ifade ediyordu. Madonna ile ilgili daha önceki

çalışmaların çoğu müzik kliplerini, şarkı sözlerini ve konser performanslarını

analiz ediyordu.

Material Girl klibi 1985’de yayınlandı. Amerika’da, Reagan Yılları

dediğimiz (Eski Amerikan başkanı Ronald Reagan 1981’de’ 1989

arası dönem), kısaca tartışıldığı gibi, siyasi ve kültürel yaşamında

baskın inanç olarak, “muhafazakârlığın yükselişini” özetleyen bir

dönem başkanlığıyla sembolize edildi. Tarihçi Haynes Johnson’ın

1980’lerin “Reaganomi” si olarak adlandırdığı bu dönem, kurumsal

şirketlere daha çok güç kazandırdığını söyler. 1980’lerin çoğu, sosyal

muhafazakârlık ve feminizme karşı siyasi tepkilerle karakterize

edildi. Küresel telekomünikasyonunun ve liberal market ekonomisinin

yükseldiği bu çağ, aynı zamanda muhafazakâr değerlerin yeni

bir karışımıyla tanımlandı. Buna ek olarak sağ kesim ‘sessiz çoğunluğu’

çekti ve insanların ahlaki değerleri ve sosyal meseleleri üzerine

güçlü bir etki yarattı (140).1980’ler Amerikan liberal karakterini

yeniden gözden geçirecek bir sosyal ve kültürel muhafazakârlık dönemi

olarak ekonomiyi ve sosyal iklimi etkiliyordu (Nachbar and

Lause 4). 1980’ler sık sık Açgözlülük Yılları diye çevirebileceğimiz

26 | ÇevirWomen

Reagan Dönemi boyunca feminizm ivmesini kaybetti. Ve Madonna

bu dönemin ortasında çıkış yaptı. O zamanlar bazı izleyiciler onu

feminizmin bir ikonu olarak tanırken, bazıları öyle düşünmüyordu.

Onun üçüncü single’ı olan Like a Virgin (1984) yayınlandıktan

sonra feministler tarafından saldırıya uğradı, çünkü onun tutumunun

kadınların kurtuluş hareketine zarar vermesinden korkuyorlardı.

Madonna’nın elbisesi, Like a Virgin şarkısının sözleri seksi ve

kadınsıydı, ve klip açıkça kadınların erkeklerle olan cinsel ilişkilerini

vurguluyor. Time dergisinin yazarı Dave Marsh “Madonna kutsal

olmayan bir kutsallığın reklamını yapıyor gibiydi.. O alışveriş

merkezi kültürünün bir ürünüdür.” şeklinde yazmıştır (in Anderson

156). Bilboard’un editörü Paul Grein, “Madonna müzik sektöründen

6 ay içinde yok olacaktır” diye yorum yapmıştı (156). Bu eleştirilere

Madonna, biraz hoşnutsuz ve protesto edici duygularla yanıt verdi;

“Açıkça seksi olduğum için çok kötü baskı alıyorum. Prince, Elvis

ya da [Mick] Jagger gibiler yaptığında dürüst ve çekici insanlar olu-


yor ama ben yaptığımda ‘Madonna kadın hareketini bir milyon yıl

geriye götürüyorsun’ deniyor”(in Anderson 156-7).

Ardından Madonna, “Kendine inan”, ve “Herşeyi kendi irademle

yaparım. Yetkili benim.” gibi feminist mesajlarını defalarca şarkılarıyla

dile getirdi. Mesajı yavaş yavaş hem genel izleyicilere hem de

feministlere ulaştı. Madonna’cı ünlülerden biri olan Camille Paglia,

“Madonna gerçek bir feminist. O genç kadınlara, hayatlarını kontrol

etmeye devam ederken tamamen kadın olabileceklerini ve seksi

olabileceklerini öğretiyor. Madonna kızların nasıl çekici, şehvetli,

enerjik, hırslı, yırtıcı ve neşeli olabildiğini - tümünü aynı anda- gösteriyor.”

(4) O zamandan beri, Madonna ile ilgili önceki çalışmaların

çoğu, onun özgürleştirici bir ikon olduğu gerçeğini vurguladı.

1980’lerin sonuna doğru, Madonna tamamen feminizmle meşguldü.

Akademisyen ve Profesör John Fiske, “Material Girl’ü ” Madonna

ve hayranları arasındaki ilişkiyle ve Madonna’nın “wanna-be”

olarak tabir ettiği “olmak istedikleri” ne yönelik feminist çekiciliği

açısından analiz ediyor. Madonna radikal mesajlar gönderiyor ve

onlar da wanna-bes deneyimlerini Madonna’ya yansıtıyordu. Fiske,

Madonna’nın fanlarının “kültürel uyuşturucular” olmadığını (97) ,

bunun gibi bilgilerin seçildiği ve mesajların onlar için kabul edilebilir

olduğunu iddia eder. Ve eğer kasıtlı olarak Madonna’nın bu

mesajlarını seçerse, bu wanna-bes (olmak istedikleri) muhtemelen

erkeklerin egemenliğine karşı olduğu anlamına gelir.

Fiske aynı zamanda Madonna ve Monroe arasındaki ilişkiye de değinir.

Material Girl için ; “Madonna’nın Monroe ile fiziksel benzerliğine

vurgu yapılmış ve bu başarısını (Madonna’nın) erkeksi fanteziyi

somutlaştırma yeteneğine borçlu olduğu düşünülen başka bir

yıldıza metinlerarası bir göndermedir” (96) der. Ancak ikisi arasında

açık bir fark var. Madonna için seksi ve kadınsı olmak, güçlü ve bağımsız

olmakla çelişmez. O kesinlikle feministtir.

Monroe açıkça Madonna’nın aklındaydı. Onun klibi Monroe’nun

yeni versiyonuydu. (Resim 1 ve Resim 2). İlk bakışta Material Girl

ve Diamonds are a Girl’s Best Friend materyalist bir bakış açısı

paylaşıyor. Ancak Madonna’nın karakterizasyonu özellikle cinsiyet

rolünün işleyişinde Monroe’nunki ile aynı fikirde değil. Monroe

1950’lerin temsili bir aktrisidir. O bir Hollywood ikonuydu, ölümünden

sonra Hollywood’da seks tanrıçası olarak idol olarak Amerikan

kültüründe yer aldı. Monroe köklü bir Amerikan efsanesidir. Yazar

Norman Mailer “Monroe bizim meleğimizdi” der (Hubert 5). Monroe

zamanında kitle izleyici onu bir seks sembolü olarak görüyordu

ve ölümünden sonra Amerikan seks nesnesi bir Amerikan efsanesi

haline geldi. Feminist Gloria Steinem Marilyn ile ilgili 1972’de

bir makale yazdı. Steinem’ın amacı “Monroe’nun hayatını yeniden

yorumlamaktı” (38). Doğrusu Monroe sadece seksi bir aktris değil

aynı zamanda zeki bir kadındı. Cinsel bir imaj çizmesine rağmen,

bununla başa çıkmak için mücadele etti. Cinsel imajını değiştirmeye

çalıştı ama genel halk –özellikle Hollywood- onun hakkındaki görüşlerini

değiştirmedi.

Öte yandan Madonna, kasıtlı olarak cinsel, cinsiyet ve ırkla ilgili

sorunları gündeme getirdiğinden her zaman birçok sosyal sorunun

ortasındadır. Başlangıçta feministler onun cinsel görünümüne saldırmıştı,

ancak Madonna’nın çalışmalarında feminizmi somutlaştırdığını

iddia ederek, onunla ilgili analizlerini yavaş yavaş tersine

çevirdiler. Dolayısıyla, Monroe’nun klişeleşmiş cinsiyet rolünün

Madonna tarafından kullanılması, aralarındaki farkı netleştiriyor.

Monroe’nun Hollywood’un ataerkil sisteminin ve onu melek olarak

kalmaya zorlayan erkeksi arzunun kurbanı olduğu söylenebilir. Madonna,

bir Amerikan seks tanrıçası efsanesine meydan okumak ve

Monroe’nun imajını tersine çevirmek için mücadele ederken Monroe

Madonna’nın dikkatini çekti. Fakat Monroe bir melek değil,

Hollywood’un ataerkil sistemi tarafından sömürülen bir kurbandı.

Madonna, Monroe için “O bir kurbandı ama ben değilim. Bu yüzden

bir karşılaştırma yapılamaz” der (St. Michael 89). Bu yorum Madonna’nın

Monroe’yu kendinden ayır ettiğini gösteriyor.

Material Girl klibinde cinsiyet sınırının yeniden çizilmesine göz atalım.

Klibi ana hatlarıyla belirtirsek aslında zengin bir yapımcı olan

çalışan kesimi taklit eden bir adam ve film endüstrisinde başarılı olmuş

kadın performans sanatçısı Madonna arasında geçiyor. Yapımcı

Madonna tarafından canlandırılan bir klibi izliyor ve onun harika

olduğu konusunda ısrarcı. Onu yakından görmek istiyor ve Madonna’yı

kulis yakınında bekliyor. O sırada Madonna şık bir adamla

geçiyor sonra telefona geçip birine şunları söylüyor “Pahalı hediyeler

almaktan etkileneceğimi düşünüyor (dansçı hakkında). Sen ister

misin onları (hediyeleri)?”. Birçok hediyeye sahiptir fakat onlardan

hiç memnun görünmüyordur. Yapımcı ise bu konuşmaları duyduktan

hemen sonra aldığı hediyeyi çöpe atar ve bunun yerine Madonna’ya

yabani beyaz papatyalar verir. Sahne Madonna ve yapımcının

pencere kenarında yağmur yağarken öpüşmesiyle son bulur.

Bir diğer sahnede, Monroe’ya benzeyen Madonna erkek sanatçılarla

dans ediyordur. Dansçılar mücevherler ve hediyeler vererek Madonna’yı

büyülemeye çalışır ama o komik bir şekilde onları reddeder.

Çünkü Madonna bir film yıldızıdır, onları almaya yetecek kadar parası

vardır ve erkeğin ekonomik durumuyla ilgili olan “maddiyat”

tarafından kontrol edilemezdir. O yedi dansçıyla birden dans ediyor

ve tüm dansçılar onun dikkatini çekebilmek için her türlü şeyi yaparlar.

Onlar tıpkı Madonna’nın hizmetçileri gibi gözükürler. Hedi-

ÇevirWomen | 27


yelere sanki ilgisi varmış gibi gözükse de, asla onları kabul etmez

ve dans partnerlerini sırayla değiştirir. Buna ek olarak Madonna’nın

bir dansçıyı yere düşmeye zorladığı ve onun üzerine bastığı düşündürücü

bir sahne var. Sahne erkek dansçılar üzerindeki hâkimiyetini

ifade ediyor. Madonna’nın, erkek dansçıları sürekli olarak kontrol

etme gücüne sahip olduğu söylenebilir. Ona para ve ekonomik başarılarını

gösterirler, ancak Madonna’nın serveti onlarınkinin ötesindedir.

Kontrol ondadır ve kiminle dans edip kiminle randevuya

çıkmak istediğini seçebilir. Diğer bir deyişle, ekonomik başarı elde

ederek erkeklerle birlikte üstünlük alıyor ve muhafazakâr ama refah

1980’lerde kadınların ekonomik olarak ilerlemesini ve bağımsızlığını

yansıtıyor gibi görünüyor.

Madonna’nın cinsiyet rollerini tersine çevirmek için kriteri “refah”

tır. Şarkı sözlerinde bunu görebiliriz;

28 | ÇevirWomen

Some boys kiss me

Some boys hug me

I think they’re ok

If they don’t give me proper credit

I just walk away

İlk dörtlük Madonna’nın erkek üzerindeki otoritesini gösteriyor. Onlara

karşı özel bir ilgisi yok, sadece uygun kredi istediğini söylüyor.

Bundan bağımsızlığını garanti eden sosyal saygı ve prestij istediği

anlaşılabilir.

They can beg and they can plead

But they can’t see the light (that’s right)

‘Cause the boy with the cold hard cash

Is always Mister Right

‘Cause we are living in a material world

And I am a material girl

You know that we are living in a material world

And I am a material girl

İkinci ve üçüncü kıtalar, zengin adamların eleştirisel bir görünümünü

ifade eder. Onlar İngilizce’de “cold hard cash” olarak ifade edilen

“soğuk nakit para” elde etseler bile Madonna’nın sevgisini ve ilgisini

kazanamazlar. Bu satırlar şarkı söyleyen Monroe’yu çağrıştırıyor:

Men grow cold

As girls grow old

And we all lose our charms in the end

But square-cut or pear-shaped

These rocks don’t lose their shape

Diamonds are a girl’s best friend

Şarkı sözleri, erkeklerin maddi başarı yoluyla kadınlar üzerinde hâkimiyet

kurduğunu iddia ediyor. Kadınlar yaşlanırsa erkekler ona

olan ilgisini kaybeder. Monroe, Hollywood’da cinsel bir simge olarak

ün ve bir film yıldızı olarak maddi başarı elde edebilirdi. Ama

yaşlanmaktan ve cinsel çekiciliğini kaybetmekten korkuyordu. Şarkıda

kadınların içsel olgunluğu değerlendirilmemiştir. Madonna,

1950’lerin Hollywood’unda basmakalıp cinsiyet rolünü temsil etti.

Ancak, Madonna kapitalist sistem tarafından sömürülmez; maddi

başarı elde eder ve kendi başına istediği kadar elmas elde eder.

Some boys romance, some boys slow dance

That’s all right with me

If they can’t raise my interest, then I have to let them be

Some boys try, and some boys lie

But I don’t let them play, no way

Only boys that save their pennies make my rainy day


‘Cause we are living in a material world

Bu dörtlükler Madonna’nın kendisini herhangi bir erkek tarafından

kaybetmeyi reddettiğini açıklıyor. Klipteki adamların hepsi zengin

görünüyor ve onlar materyalizmin kendi kimliklerini kapsadığını

gösterirler. Madonna onları çekici bile bulmadığını söylüyor, hatta

onu etkileyebilecek şeyin sadece ‘sosyal saygı’ olduğuna inanıyor;

bu yüzden zengin erkeklerle dans bile etmiyor. Yalnızca yapımcı

ona maddi değerleri olmayan alçakgönüllülük, doğallık, dürüstlük

ve sadeliği temsil eden, beyaz yabani papatyalar veriyor. Böyle değerler

Madonna’yı etkiliyordu. Manevi değerleri olan ve onu yeni

deneyimlerle zenginleştirecek bir erkeğe ilgi duyuyordu.

Sonuç olarak Madonna sınırları yeniden çizer ve cinsiyet rollerini

tersine çevirir. 1980’lerde “Açgözlülük Yılları” olarak çağırılan dönemde,

orta sınıfa, işçi sınıfına ve beyaz olmayan kadınlara odaklanarak

feminizm hareketine farklı bir boyut kazandırır. Madonna

tam da bu dönemde Material Girl parçasını yayınladı. Ve bu parça

sadece bir şarkı olarak kalmadı, tüm kadınları güçlü olmaya teşvik

etti. Ayrıca şarkının sözlerine ve klibine refah yıllarının ruhunu yansıttı.

Bu bölüm, onu maddi başarısına dayalı olarak toplumsal cinsiyet

rolleri açısından analiz etmiştir. Kendi deneyimleri tarafından

onaylanan egemenliğini tasvir ediyor. Kadınların pozitif ve güçlü

olması gerektiğine inanıyor. Dahası Hollywood’un ataerkil sistemi

tarafından basmakalıp cinsiyet rollerini üstlenmiş 1950’lerin ikonu

Monroe’ya atfedilmiştir. Monroe bununla mücadele etse de, ataerkil

sisteme gücü yetemedi. O sömürülmüş ve onun klişeleşmiş kadın

imajını reddedemezken; Madonna klip ve şarkı sözlerinde tahakküm

kurar ve maddi başarıya odaklanarak cinsiyet dinamiklerini yeniden

tanımlar.

Kaynak: Analyzing 1980s’ Gender and Materiality:

Madonna’s Material Girl by Wakako Masuda

Boys may come and boys may go

And that’s alright you see

Experience has made me rich

And now they’re after me

‘Cause everybody’s living in a material world Madonna’nın mesajı

“Tecrübe beni zenginleştirdi” idi. Maddi olarak başarılı olan erkekler

sırayla ona gelir ama Madonna sadece “Herşey yolunda” şarkısıyla

cevap verir. Şarkının sözleri, bu zengin adamların onun sevgisi için

yalvarmalarına rağmen, ona uygun değerleri ve inançları vermediklerinden

onları reddettiğini anlatır. Çünkü o aynı zamanda büyük ve

Material Girl’dür. Bu yüzden materyalist ve zengin erkeklerin her

yerde olduğunu biliyor. Maddi olarak başarılıdır, böylece erkekler

üzerinde hâkimiyet kurabilir. Aynı zamanda sadece zengin değil, deneyimli

ve tecrübesiyle erkekleri cezbeder. Monroe güç ve maddi

başarı açısından erkeklere boyun eğiyordu ama Madonna öyle değildi.

Madonna üstünlüğü elinde tutar ve istediği erkeği seçer. Böylece

cinsiyet rolü sınırlarını yeniden çizer.

ÇevirWomen | 29


Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!