Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
şartlara karşı özgürleştiren, insanı ahlâki bir varlık haline getiren özgürlüğünü<br />
hakiki manada hissetmesinin esasıdır. Bu yönden her şeyin, rahmeti ile her<br />
şeyi ihata eden ve insana hayat ve yaşaması için gerekli olan her şeyi vermiş,<br />
rahman ve rahim olan Cenab-ı Hakk’ın kudreti içinde ve onun takdir ettiği<br />
gibi cereyan ettiğinin farkında olmak, insan özgürlüğünün ön şartıdır. Bunun<br />
farkında olunca, hayatta karşılaşılan haksızlıklar ve zorbalıkların daimi<br />
olamayıp, bir şekilde üstesinden gelinebilecek meseleler olduğunun farkında<br />
olmak, insanlara kendilerini çevreleyen şartlara teslim olmayıp, mücadele<br />
etme yönünde bir esas teşkil eder. Bu “hayatı aktif bir şekilde yaşamak” veya<br />
“ahlâki bir hayat yaşamak” anlamına gelmektedir.<br />
Kısaca İslâm, doğrudan ahlâki olarak nitelenemeyecek akidevi unsurlarında<br />
bile, insanın ahlâki ciheti ile doğrudan ilgilidir.<br />
DİN<br />
İnsan muhtaç bir varlıktır; canlılığını muhafaza edebilmek için gıdaya,<br />
akciğerinin kanı temizleyebilmesi için belirli özellikleri taşıyan havaya,<br />
kendisini soğuktan ve sıcaktan koruyacak konut ve elbiselere ve nihayet<br />
doğduktan sonra kendi ayakları üstünde duruncaya kadar etrafındaki<br />
insanların, özellikle de anne ve babasının, ailesinin, nihayet parçası<br />
bulunduğu toplumun ve güvenliğini sağlayan devletin himayesine muhtaçtır.<br />
İnsanın ve insanlığın varlığını sürdürebilmesi için bu ihtiyacın belirli bir<br />
düzen içerisinde karşılanması gerekmektedir. Cenab-ı Hakk insanı ihtiyaçları<br />
ve ihtiyaçları karşılama imkanı ile birlikte yaratmıştır. Yani insanları<br />
ihtiyaçları ile birlikte yaratan Cenab-ı Hakk, onlara bu ihtiyaçları nasıl<br />
karşılayacaklarını ve bunun düzenini de bildirmiştir. İnsanları ve insanların<br />
varlığını/varoluşunu sürdürmesinde muhtaç olunan şeyleri temin etme ve<br />
kullanmada belirli bir düzenin dikkate alınması ve bu düzenin öğretilmesi,<br />
Peygamberlerin vazifesi olmuş; bu vazifeyi ifa eden Peygamberlerin<br />
insanlığa öğrettikleri hayat düzenine “din” denilmiştir.<br />
Hakiki din, Elmalı’lı Hamdi Yazır’ın dediği gibi, insanların uydurduğu<br />
birbirine muhalif hayali kurgular değil, hakiki mebdei/Yaratıcıyı tanımak,<br />
O’nun kanun ve emirlerine uygun davranmayı vazife (görev) edinmektir.<br />
Bunu kendi ifadelerinden okuyalım:<br />
“Dîn-i İslâm, tam manasıyla vahdaniyet-i ilâhiye esasına müstenid ve fıtrat-ı<br />
asliye-i insâniyyeye muntabık olup; dini, beşerin mevzûât-ı mücerredesi ve<br />
mütehalif temenniyât-ı muhayyelesi kabilinden addetmeyip, bir mebde-i<br />
hakîkîyi tanımak ve O’nun kavânin ve evamirine Tevfik-i hareketi vazife<br />
ittihaz eylemek, hâsılı beşerin ef’âl ve harekât-ı tabîiyye ve ıztırarıyyesiyle,<br />
efâl ve harekât-ı ihtiyariye ve iradiyyesi kanunlarının ahengini te’min eder bir<br />
hakîkat-i hâkimeye, yani Cenab-ı Hakk’a cidden inkiyâdı vazîfe bilmek ve<br />
bütün sa’âdeti bu vazifenin ifasından beklemek mâhiyetinde icmal<br />
eylemiştir.” (Elmalılı Hamdi Yazır (1997), s. 20.)<br />
Diğer taraftan dinin klasik tanımı, “akıl sahiplerini hüsn-i ihtiyarları ile<br />
bizzat hayırlara sevk eden ilahi vaz” şeklindedir. Ahlâk ve ahlâkilik ile ilgili<br />
bütün tanımlarda ve tanımlamalarda irade ve hayr vazgeçilmez unsurlardır.<br />
Ahlâki olanın, iradi olması zorunlu olduğu gibi hayra yönelik olması da<br />
zorunludur. Bu iki unsur dinin klasik tanımının da mütemmim cüz’üdür.<br />
Kısaca İslâm’ı dikkate alarak yapılmış olan klasik din tanımı, ahlâki bir boyut<br />
taşımaktadır.<br />
6