Bu Sayının Teması Korku ve Kaygılarımız
5wus4E1rs
5wus4E1rs
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
1989<br />
TÜRK PSİKOLOJİK DANIŞMA<br />
<strong>ve</strong> REHBERLİK BÜLTENİ<br />
TURKISH PSYCHOLOGICAL<br />
COUNSELING and<br />
GUIDANCE BULLETIN<br />
Cilt / Volume: 4 Sayı / No: 28 Temmuz / July 2016<br />
ISSN 1304 - 5008<br />
Yadigar hocamızın anısına<br />
Dernekten Haberler<br />
<strong>Bu</strong> <strong>Sayının</strong> <strong>Teması</strong>: <strong>Korku</strong> <strong>ve</strong> <strong>Kaygılarımız</strong>
1989<br />
TÜRK PSİKOLOJİK DANIŞMA <strong>ve</strong> REHBERLİK BÜLTENİ<br />
TURKISH PSYCHOLOGICAL COUNSELING and GUIDANCE BULLETIN<br />
CİLT 4, SAYI 28, TEMMUZ 2016<br />
Volume 4, No 28, July 2016<br />
TÜRK PSİKOLOJİK DANIŞMA <strong>ve</strong> REHBERLİK DERNEĞİ YAYINIDIR<br />
Publication of Turkish Psychological Counseling and Guidance Association<br />
Sahibi<br />
Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği Adına<br />
Prof. Dr. Filiz BİLGE<br />
Genel Basın Yayın Sekreteri<br />
Sümeyye DERİN<br />
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />
Nurten KARACAN ÖZDEMİR<br />
Yayın Komisyonu<br />
Ayşegül ARACI İYİAYDIN<br />
Ümre KAYACI<br />
Gökhan KABACAOĞLU<br />
Semih KAYNAK<br />
Sayfa-Kapak Tasarımı<br />
İbrahim SAĞLAM<br />
Dernek Adresi:<br />
Öncebeci Mah. Umut Sokak No: 50/4 Kolej/Ankara<br />
Tel - Faks:<br />
0312 430 36 74<br />
İnternet Adresi:<br />
www.pdr.org.tr<br />
pdrder@yahoo.com<br />
Basım Tarihi <strong>ve</strong> Yeri:<br />
2016 / Ankara<br />
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.<br />
Tel: 0312 384 41 82<br />
Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />
Rehberlik Bülteni Türk PDR-DER<br />
Üyelerine Ücretsiz Olarak Gönderilir.<br />
Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Bülteni<br />
Yılda İki defa Yayınlanır.<br />
Bültende Yer Alan Yazıların<br />
Sorumluluğu Yazarlarına Aittir.
İÇİNDEKİLER<br />
Yayın Yönetmeni Yrd. Doç. Dr. Nurten KARACAN ÖZDEMİR’den......................................... 2<br />
Genel Başkan Prof. Dr. Filiz BİLGE’den................................................................................. 3<br />
Genel Basın Yayın Sekreteri Sümeyye DERİN’den................................................................. 4<br />
Dernekten Haberler<br />
Derneğimizin Olağan Genel Kurul Toplantısını Gerçekleştirdik........................................... 5<br />
Genel Merkez Yönetim Kurulu Devir Teslim Toplantısı Yapıldı............................................. 7<br />
Okul Psikolojik Danışmanlığı Sempozyumu İstanbul Aydın Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde<br />
Gerçekleştirildi......................................................................................................................... 8<br />
Özel Eğitim Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü İle Görüştük........................................... 10<br />
Bireysel <strong>ve</strong> Grupla Danışma Teknikleri................................................................................ 10<br />
TÜRK PDR-DER Yönetim Kurulu Olarak 25. Ulusal Eğitim Bilimleri<br />
Kongresi’ne Katıldık............................................................................................................... 11<br />
TÜRK PDR Derneği Olarak Meslek Tanıtım Gününe Katıldık............................................. 12<br />
Meb Müsteşar Yardımcısı Doç. Dr. Hilmi Çolakoğlu’nu Ziyaret Ettik................................ 12<br />
Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Öğrencileriyle Bir Aradaydık…............................................................. 13<br />
Derneğimiz <strong>ve</strong> Bal Arıları Mühendis Oluyor Projesi............................................................. 14<br />
Ankara PDR Günleri: Bir Meslek Elemanı Olarak Psikolojik Danışman............................ 15<br />
TÜRK PDR Derneği Merkez Yönetim Kurulu <strong>ve</strong> Travma Birimi Üyeleri<br />
Nor<strong>ve</strong>ç’e Gidiyor..................................................................................................................... 16<br />
ULED Platformu 26. Uluslararası Eğitim Bilimleri Kongresi İçin Bir Arada...................... 16<br />
PDR Öğrencileri Muğla’da <strong>Bu</strong>luşacak…............................................................................... 17<br />
VI. PDR Uygulamaları Kongresi Gaziantep’te Yapılacak...................................................... 17<br />
Acı Kaybımız Prof. Dr. Yadigar Kılıçcı.................................................................................... 18<br />
<strong>Bu</strong> <strong>Sayının</strong> <strong>Teması</strong>: <strong>Korku</strong> <strong>ve</strong> <strong>Kaygılarımız</strong><br />
Bizi Esir Eden <strong>Korku</strong> <strong>ve</strong> <strong>Kaygılarımız</strong>.................................................................................... 19<br />
<strong>Korku</strong> Üzerine Bir Yaşar Kemal Romanı İncelemesi: “Tek Kanatlı Bir Kuş”..................... 23<br />
“<strong>Korku</strong> Avcısı Çalışma Kitabı” <strong>ve</strong> “<strong>Korku</strong> Avcısı Anksiyete Bozukluğu Olan Çocuklar<br />
İçin Bilişsel Davranışçı Terapi Rehberi” Tanıtımı................................................................. 26<br />
Başarı <strong>Korku</strong>su: Kendini Sabote Etme Davranışına Psikanalitik Açıdan Bakış................. 28<br />
<strong>Korku</strong>yu Arzulamak: <strong>Korku</strong> Filmleri, Oyunları <strong>ve</strong> Romanları Üzerine Kısa Bir Analiz...... 30<br />
“<strong>Korku</strong>lacak Ne Var?” Demeden <strong>Korku</strong>ları Anlamak.......................................................... 32<br />
Fobiler..................................................................................................................................... 34<br />
<strong>Korku</strong>m <strong>Bu</strong>raya -da- Sığar mı?............................................................................................. 36<br />
Sessiz Çığlıklara Ses Olabilmek............................................................................................ 37<br />
Okul <strong>Korku</strong>sunun Bilişsel-Davranışçı Terapi Yöntemi İle Çözümlenmesi......................... 40<br />
‘Beyaz Yaka’ Çalışanlar Arasında Yaygın <strong>Korku</strong>lar.............................................................. 42<br />
Yaşamın Farklı Dönemlerinde <strong>Korku</strong>ların Görünümleri..................................................... 43<br />
<strong>Korku</strong>ları Umuda Çevirmek................................................................................................... 44<br />
Kocasinan Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma Merkezi......................................................................... 46<br />
1989<br />
Dernek Yayınları..................................................................................................................... 48
YAYIN<br />
YÖNETMENİNDEN<br />
Yrd. Doç. Dr. Nurten KARACAN ÖZDEMİR<br />
Psikolojik Danışman<br />
pdrbulteni@gmail.com<br />
Sevgili Meslektaşlarım<br />
<strong>ve</strong> Okurlarımız,<br />
Yeni yayın komisyonu olarak yeni bir sayıda, yeni bir konuyu sizlerle buluşturmanın heyecanı <strong>ve</strong><br />
mutluluğuyla sizleri selamlıyorum.<br />
Öncelikle başta eski yayın yönetmeni Uzm. Psi. Dan. Fatma Arıcı-Şahin olmak üzere, Büşra<br />
AKÇABOZAN, Feyza DİNÇEL, Gökçen AYDIN, Mine MUYAN, Pınar ÇAĞ, <strong>ve</strong> Zeynep ERKAN ATİK’e<br />
öz<strong>ve</strong>rili çalışmaları, emekleri <strong>ve</strong> yolumuza ışık tutan örnekler bıraktıkları için çok teşekkür<br />
ediyorum.<br />
<strong>Bu</strong>ndan sonraki sayılarda birlikte çalışacağım ekip arkadaşlarım Uzm. Psi. Dan. Ayşegül ARACI<br />
İYİAYDIN, Ümre KAYACI, Gökhan KABACAOĞLU <strong>ve</strong> Semih KAYNAK’a hem bu sayıdaki etkin<br />
çalışmaları, çabaları <strong>ve</strong> bitmeyen enerjileri için hem de gösterdikleri işbirliği ile ekip ruhunu<br />
besledikleri için çok teşekkür ediyorum. Ayrıca, bu sayıya yazıları ile katkı sağlayan tüm yazarlara<br />
<strong>ve</strong> Türk PDR Derneği Yönetim Kurulu’na teşekkür ederim.<br />
Acı tatlı gündemler, deneyimler <strong>ve</strong> kazanımlarla bir akademik yılı daha geride bıraktık. <strong>Bu</strong><br />
sayının gündemini belirlerken bütün bunların bizlerde bıraktığı izleri <strong>ve</strong> etkileri göz ardı etmedik<br />
<strong>ve</strong> konumuzu “korku <strong>ve</strong> kaygılar” olarak belirledik. <strong>Korku</strong>, insanlık tarihi kadar eski <strong>ve</strong> evrensel<br />
bir duygu! İlk insanlar hayatta kalabilmek için doğaya karşı giriştikleri mücadelede korkularıyla<br />
yüzleşirken, günümüzde ne yazık ki insan eliyle yaratılmış korkularla mücadele ediyoruz.<br />
Gündemden düşmeyen şiddet, cinayetler, terör… İnsanların insanlardan korktuğu dönemlerden<br />
geçiyoruz! Ancak çaresiz <strong>ve</strong> umutsuz değiliz! <strong>Korku</strong>ların, kaygıların ağına takılmayı, yılgınlığın<br />
esaretinde yaşamayı kabul etmiyoruz!<br />
Bizler psikolojik danışmanlar olarak bütün bunlarla mücadelede iç kaynaklarımız olduğunu<br />
biliyoruz <strong>ve</strong> bu kaynakları danışanlarımızda da harekete geçirebilme gücümüze inanıyoruz!<br />
<strong>Bu</strong> dönemlerde diğer insanlara karşı toplumsal sorumluluğumuz olduğunun da farkındayız!<br />
<strong>Bu</strong>rada içsel <strong>ve</strong> dışsal kaynaklarımız konusuna girmeden çoğumuzun bildiği Yunan mitolojinden<br />
bir hikâyeyi kısaca paylaşmak istiyorum. Efsaneye göre Epimetheus eşsiz bir güzelliğe sahip<br />
Pandora’ya aşık olur. Pandora, yanında açıldığında insanlara ızdırap <strong>ve</strong>ren tüm kötülüklerin<br />
içinde bulunduğu bir kutu taşımaktadır. Merakına yenik düşen Epimetheus kutuyu açar <strong>ve</strong><br />
bütün kötülükler dünyaya yayılır. Geriye sadece “umut” kalır! O gün bu gündür insanlar içlerinde<br />
taşıdıkları bu umut ile yaşama tutunurlar <strong>ve</strong> mücadelesini sürdürürler.<br />
Son olarak, belki de başta söylenmesi gereken bir noktaya dikkat çekerek bitirmek istiyorum.<br />
<strong>Korku</strong> kelimesinin kökenine bakıldığında Latince’de “to try” (denemek); Yunanca’da (Greek) “trial,<br />
attempt, experience” (deneme, çaba, deneyim) gibi anlamlar taşıdığını görmek mümkün. O halde,<br />
Mark Twain’in “Cesaret korkuya direnmek <strong>ve</strong> korkuyu alt etmektir, korkusuzluk değildir.” sözünü<br />
aklımızda tutarak korkularımıza karşı harekete geçmeyi öneriyorum. Keza, Dale Carneige’nin de<br />
vurguladığı gibi “Hareketsizlik şüpheyi <strong>ve</strong> korkuyu besler. Hareket ise, özgü<strong>ve</strong>ni <strong>ve</strong> cesareti besler.”<br />
Keyifle <strong>ve</strong> umutla okuyacağınız bir sayı olması dileklerimle…<br />
2
GENEL<br />
BAŞKANDAN<br />
Prof. Dr. Filiz BİLGE<br />
Türk PDR DER Genel Başkanı<br />
fbilge@hacettepe.edu.tr<br />
Sevgili Psikolojik Danışmanlar,<br />
Yeni bir sayı, yeni bir Bülten Yayın Komisyonu <strong>ve</strong> yeni bir içerikle karşınızdayız sevgili<br />
meslektaşlarım. Daha önceki 27. sayımızda değişen komisyonumuzdan söz etmiştik. <strong>Bu</strong><br />
sayı bu komisyonumuzun ürünü oldu. Temayı “<strong>Korku</strong> <strong>ve</strong> Kaygı” olarak seçen <strong>ve</strong> sizlerin<br />
eline geçecek aşamaya getiren başta yayın Yönetmenimiz Yrd. Doç. Dr. Nurten KARACAN<br />
ÖZDEMİR olmak üzere Uzman Psikolojik Danışman Ümre KAYACI, Uzman Psikolojik<br />
Danışman Gökhan KABACAOĞLU, Uzm. Psikolojik Danışman Ayşegül ARACI İYİAYDIN <strong>ve</strong><br />
Uzman Psikolojik Danışman Semih KAYNAK’a emekleri, katkıları <strong>ve</strong> çabaları için teşekkür<br />
ediyorum.<br />
Sizlerle üzüntümü paylaşmak isterim. Benim için çok önemli bir rol model olan <strong>ve</strong><br />
mesleki gelişimimi borçlu olduğum hocamı Prof. Dr. Yadigar KILIÇCI’yı kaybettim. Acım<br />
sonsuz. Kendisine Allahtan rahmet, benim gibi onun elinden yetişmiş akademisyenler <strong>ve</strong><br />
uygulamacılarla tüm se<strong>ve</strong>nlerine, ailesine sabır diliyorum.<br />
Sevgili meslektaşlarımız <strong>ve</strong> öğrencilerimiz 28. sayının sponsorluğunu PEGEM Akademi<br />
yaptı. Kendilerine alanımıza sundukları pek çok değerli katkının yanı sıra Bültenin bu<br />
sayısının basımını da üstlendikleri için teşekkürlerimi sunuyorum.<br />
Derneğimiz yeni Yönetim Kurulu üyelerinden Uzman Psikolojik Danışman Sümeyye DERİN<br />
Genel Basın Yayın Sekreteri görevini üstlendi <strong>ve</strong> Bülten çalışmalarına hemen başladı.<br />
Süreçte daha önce bu görevi titizlikle yerine getiren meslektaşımız Hayal DEMİRCİ de 28.<br />
sayının basılmasında katkılarını sundu. Her ikisine de teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.<br />
Bültenin bu sayısında yer alan yazarlarımıza teşekkür ediyor, katkılarının sürmesini tüm<br />
meslektaşlarım adına diliyorum. Emeğinize sağlık.<br />
Derneğimizin çalışmalarına ilişkin olarak <strong>ve</strong>rilen haberlerin giderek zenginleşmesi <strong>ve</strong><br />
daha fazla sayıda meslektaşımızı kucaklayarak etkinlikler yapıp bunları sizlerle paylaşmak<br />
dileğimiz.<br />
Sevgili meslektaşlarımız bültenle ilgili çalışmalar devam ederken 15 Temmuz 2016<br />
tarihinde ülke olarak hepimizi çok korkutan, kaygılandıran <strong>ve</strong> çok üzen bir darbe<br />
girişimiyle karşı karşıya geldik. Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği mensupları<br />
olarak ülkemize <strong>ve</strong> milletimize karşı tüm darbe girişimlerini kınıyor, bu süreçte yaşamını<br />
yitiren vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, ailelerine baş sağlığı, yaralılarımıza acil şifalar<br />
diliyoruz. <strong>Bu</strong> hain saldırılardan etkilenen <strong>ve</strong> gönüllü olarak psiko-sosyal destek almak<br />
isteyen tüm vatandaşlarımız için elimizden geleni yapacağımızı okurlarımızın bilgisine<br />
sunmak isteriz.<br />
3
YÖNETİM<br />
KURULUNDAN<br />
Sümeyye DERİN<br />
Genel Basın Yayın Sekreteri<br />
sumeyyederin@gmail.com<br />
Sevgili Meslektaşlarım,<br />
Türk PDR Derneği Bülten çalışması aracılığıyla alanımızda gerçekleşen gelişmeler,<br />
etkinlikler, derneğimizde yapılan çalışmalar hakkında sizleri bilgilendirmeye <strong>ve</strong> haberdar<br />
etmeye çalışıyoruz. Tahmin edileceği üzere bunu gerçekleştirmek bir ekip işidir. <strong>Bu</strong><br />
ekip zaman zaman gerçekleşen görev değişimi ile işe kalınan yerden devam eder. Biz<br />
de bültenimizin bu sayısında görevi arkadaşlarımızdan devralarak yeni merkez yönetim<br />
kurulu ile karşınızdayız. <strong>Bu</strong> bültende Genel Basın Yayın Sekreteri olarak karşınızda<br />
olmanın heyecanını yaşıyorum. Daha önceki sayılarda büyük bir öz<strong>ve</strong>ri ile bülten yayınlarını<br />
gerçekleştiren eski yönetim kurulu üyelerimizden Psikolojik Danışman Hayal DEMİRCİ’ye<br />
teşekkür ediyoruz.<br />
<strong>Bu</strong> sayıda ayrıca yayın komisyonumuzda da bir devir teslim gerçekleşti. Önceki yayın<br />
komisyonunda yer alan Fatma ARICI ŞAHİN, Büşra AKÇABOZAN, E. Feyza DİNÇEL,<br />
Mine MUYAN, Pınar ÇAĞ <strong>ve</strong> Zeynep ERKAN ATİK’e de çalışmalarından ötürü teşekkür<br />
ediyoruz. Her ne kadar görevlerini başarıyla tamamlasalar da bundan sonraki çalışmalarda<br />
desteklerini yanımızda hissedeceğimize inanıyoruz. Yeni yayın komisyonunda yer alan Yrd.<br />
Doç. Dr. Nurten KARACAN ÖZDEMİR, Uzm. Psikolojik Danışman Ayşegül ARACI İYİAYDIN,<br />
Arş. Gör. Ümre KAYACI, Arş. Gör. Gökhan KABACAOĞLU, Arş. Gör. Semih KAYNAK ‘a<br />
çalışmalarında başarılar diliyoruz.<br />
4
DERNEKTEN HABERLER<br />
DERNEĞİMİZİN OLAĞAN<br />
GENEL KURUL TOPLANTISINI<br />
GERÇEKLEŞTİRDİK<br />
Genel Kurul; Divan Kurulunun oluşumundan<br />
sonra, Üyemiz, MHP Aydın Millet<strong>ve</strong>kili Sayın Deniz<br />
DEPBOYLU’nun konuşması ile devam etti. Sayın<br />
Deniz DEPBOYLU’ya Genel Kurulumuza katılımları <strong>ve</strong><br />
konuşmaları için çok teşekkür ederiz.<br />
Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneğinin<br />
Olağan Genel Kurulu 20 Mart 2016 Pazar günü<br />
09.30-18.30 saatleri arasında Ankara Bera Otel’de<br />
yapıldı. Genel Kurul 165 üye, sekiz öğrenci üye,<br />
15 misafir olmak üzere toplam 188 katılımcı ile<br />
gerçekleştirildi.<br />
Dernek Genel Başkanı Prof. Dr. Filiz BİLGE,<br />
Yönetim Kurulu <strong>ve</strong> Denetleme Kurulu’nda iki yıl<br />
boyunca öz<strong>ve</strong>riyle görev yapan meslektaşlarına<br />
<strong>ve</strong> Genel kurula gelen psikolojik danışmanlara<br />
teşekkür ederek konuşmasına başladı. Daha sonra<br />
Prof. Dr. Filiz BİLGE 2014-2016 dönemi faaliyet<br />
raporunu genel kurula sundu. Katılımcılar Prof.<br />
Dr. Filiz BİLGE tarafından yapılan sunumun yanı<br />
sıra faaliyet raporuyla şube yönetimleri, Soma<br />
destek grubu, ödüller, dönem içindeki asli <strong>ve</strong> fahri<br />
üyeliklere ilişkin artış, kongreler, toplantılar,<br />
yayınlar, projeler, protokoller konusunda<br />
bilgilendirildi.<br />
5
DERNEKTEN HABERLER<br />
faaliyet raporu oybirliği ile ibra edildi.<br />
İl Dernekler Müdürlüğü tarafından zorunlu olarak<br />
değiştirilmesi gereken tüzük maddeleri değiştirildi.<br />
Değiştirilen maddelerin yeni hali Genel Kurulun<br />
onayına sunularak oybirliği ile kabul edildi.<br />
2016-2018 Dönemi için Dernek Yönetim Kurulu <strong>ve</strong><br />
Denetleme Kurulu için yapılan seçimde;<br />
Ardından Genel Başkan Yardımcısı Hakkı EKEN,<br />
2014-2016 dönemi mali raporu genel kurulun<br />
bilgisine sundu. Dernek yönetiminin devraldıkları <strong>ve</strong><br />
dönem içinde yaşanan mali duruma ilişkin gelişmeler<br />
ayrıntılarıyla Genel Başkan Yardımcısı Hakkı EKEN<br />
tarafından sunuldu. Bağışlar <strong>ve</strong> sponsorluklar için<br />
teşekkür edildi.<br />
Genel Kurul faaliyet raporu üzerine sırası ile söz alan;<br />
Esin TÜRKOĞLU, Özden BİLGİN, Hüseyin ŞEN, Prof.<br />
Dr. Tuncay ERGENE, Doç. Dr. Birol ALVER, İsmail SAV<br />
<strong>ve</strong> Prof. Dr. Ragıp ÖZYÜREK; faaliyet raporu ile ilgili<br />
olarak görüş, öneri <strong>ve</strong> eleştirilerini sundular.<br />
Genel Başkan Prof. Dr. Filiz BİLGE raporla ilgili<br />
eleştirilere yanıt <strong>ve</strong>rdi. Prof. Dr. Filiz BİLGE Türk<br />
Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Dergisi konusunda<br />
gelen eleştirinin yanıtlanması için dergi editörlerinden<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet PALANCI’yı da<strong>ve</strong>t etti. Yrd. Doç.<br />
Dr. Mehmet PALANCI dergi süreci hakkında bilgiler<br />
<strong>ve</strong>rerek katılımcıları aydınlattı.<br />
Genel Kurul raporunun ibrasına geçildi. Rapor<br />
oybirliği ile ibra edildi.<br />
Denetleme Kurulu Raporu, Denetleme Kurulu üyesi<br />
Melike DOĞAN tarafından sunuldu. Denetleme<br />
Kurulu raporunun ibrasına geçildi, Denetleme Kurulu<br />
Yönetim Kurulu’na<br />
Prof. Dr. Filiz BİLGE<br />
Psi. Dan. Ali ERDOĞAN<br />
Yard. Doç. Dr. Mehmet PALANCI<br />
Dr. İdil AKSÖZ EFE<br />
Psi. Danışman Şenol DEMİRHAN<br />
Psi. Dan. Ali AYDIN<br />
Uzm. Psi. Dan. Sümeyye DERİN<br />
Denetleme Kurulu’na;<br />
Psi. Dan. Zehra DOĞRUOĞLU<br />
Psi. Dan. Yüksel BAYRAKTAR<br />
Psi. Dan. Ferhat YILMAZ<br />
seçildi.<br />
Yeni seçilen Yönetim Kurulu <strong>ve</strong> Denetleme Kurulunu<br />
tebrik eder, çalışmalarında başarılar dileriz.<br />
Genel Kurula katılan, katkı sunan, aday olan tüm<br />
üyelerimize katılım <strong>ve</strong> katkılarından dolayı çok<br />
teşekkür ederiz.<br />
Genel Kurula katılarak bizi onurlandıran,<br />
Millet<strong>ve</strong>kilimiz Sayın Deniz DEPBOYLU <strong>ve</strong> tüm<br />
misafirlerimize şükranlarımızı sunarız.<br />
Prof. Dr. Filiz BİLGE<br />
Yönetim Kurulu Adına<br />
6
DERNEKTEN HABERLER<br />
GENEL MERKEZ YÖNETİM<br />
KURULU DEVİR TESLİM<br />
TOPLANTISI YAPILDI<br />
Toplantıda alınan karara göre yeni yönetim kurulundaki<br />
görev dağılımı şöyledir:<br />
Prof. Dr. Filiz BİLGE<br />
Genel Başkan<br />
Yrd. Doç. Dr. Mehmet PALANCI<br />
Genel Başkan Yardımcısı<br />
20 Mart 2016 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul<br />
Toplantısı sonucu bir önceki genel merkez yönetim<br />
kurulunun görev süresinin dolması nedeniyle eski <strong>ve</strong><br />
yeni yönetim kurulu üyeleri 28 Mart 2016 tarihinde devir<br />
teslimi gerçekleştirmek için bir araya geldi. <strong>Bu</strong> toplantıda<br />
hem yeni yönetim kurulu üyelerinin görev dağılımı<br />
yapıldı hem de eski yönetim kurulu üyelerine şimdiye<br />
kadar olan emek <strong>ve</strong> desteklerinden dolayı plaket takdim<br />
edildi. Eski yönetim kurulu üyelerimiz, resmi olarak<br />
bu görevlerinden ayrılsalar da derneğimize her zaman<br />
desteklerini sunacaklarını belirttiler. Üyelerimize şimdiye<br />
kadar sundukları <strong>ve</strong> bundan sonra sunacakları destekler<br />
için tekrar teşekkür ederiz.<br />
Psikolojik Danışman Ali ERDOĞAN<br />
Genel Sekreter<br />
Psikolojik Danışman Şenol DEMİRHAN<br />
Genel Mali Sekreter<br />
Dr. İdil AKSÖZ EFE<br />
Genel Eğitim Sekreteri<br />
Psikolojik Danışman Ali AYDIN<br />
Genel Örgütlenme Sekreteri<br />
Uzm. Psikolojik Danışman Sümeyye DERİN<br />
Genel Basın Yayın Sekreteri<br />
7
DERNEKTEN HABERLER<br />
OKUL PSİKOLOJİK<br />
DANIŞMANLIĞI SEMPOZYUMU<br />
İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ’NDE<br />
GERÇEKLEŞTİRİLDİ<br />
Okul Psikolojik Danışmanlığı Sempozyumu İstanbul<br />
Aydın Üni<strong>ve</strong>rsitesi (İAÜ) <strong>ve</strong> Türk PDR-Derneği<br />
işbirliğiyle yapıldı. Yaklaşık 350 kişinin katıldığı<br />
sempozyum 08.04.2016 tarihinde saat 9.30’da İAÜ<br />
Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Bölümü Öğretim<br />
Üyesi Prof. Dr. Ragıp ÖZYÜREK, Türk PDR-Der<br />
Genel Başkanı Prof. Dr. Filiz BİLGE <strong>ve</strong> İAÜ Rektörü<br />
Prof. Dr. Yadigar İZMİRLİ’nin açılış konuşmalarıyla<br />
başladı. Ardından Türk PDR-DER Genel Sekreteri<br />
Ali ERDOĞAN, MEB Temel Eğitim Genel Müdürü<br />
Yrd. Doç. Dr. Cem GENÇOĞLU, MEB Özel Eğitim <strong>ve</strong><br />
Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Celil GÜNGÖR<br />
bilgilendirici sunumlar yaptılar.<br />
MEB Özel Eğitim <strong>ve</strong> Rehberlik Hizmetleri Genel<br />
Müdürü Celil Güngör: “Sempozyumla beraber<br />
okullardaki öğretmenlerin görev alanlarıyla ilgili<br />
ne tür sorunlar yaşadığını birbirimizden birincil<br />
ağızdan dinleme fırsatımız oldu <strong>ve</strong> bu sayede de<br />
karşılıklı olarak ortak sorunlarımızı paylaştık. Aynı<br />
zamanda okul danışmanlığı, okullardaki rehberlik<br />
hizmetlerinin daha nitelikli hale getirebilmesi<br />
için neler yapılmalı diye bu sempozyumla birlikte<br />
konuşup tartışma imkânı bulduk. Yapılan akademik<br />
<strong>ve</strong> bilimsel yaklaşımlar okullarda <strong>ve</strong> eğitim<br />
ortamlarındaki işimizi daha nitelikli yapmamıza<br />
ışık tutacak.” sözleriyle sempozyumun önemine <strong>ve</strong><br />
katkısına dikkat çekti.<br />
Prof. Dr. Ragıp ÖZYÜREK “Önleyici <strong>ve</strong> Çözüm<br />
<strong>Bu</strong>lucu Yaklaşımlar” başlıklı ilk panelin<br />
moderatörlüğünü yürüttü. Prof. Dr. Ragıp<br />
ÖZYÜREK konuşmalarına “Sempozyumla<br />
birlikte okullarımızdaki psikoloji danışmanlık <strong>ve</strong><br />
rehberlik hizmetlerinin kalitesini yükseltmeyi,<br />
öğrencilerimize <strong>ve</strong> öğretmenlerimize daha etkili bir<br />
hizmet sunabilmeyi amaçladık. <strong>Bu</strong>nların yanısıra<br />
ilerleyen zamanlarda da hem Milli Eğitim Bakanlığı<br />
hem de üni<strong>ve</strong>rsitelerle böyle bir ortak işbirliğine<br />
girmeyi ümit ediyoruz.” diyerek başladı. <strong>Bu</strong><br />
oturumda Yrd. Doç. Dr. Ezgi ÖZEKE KOCABAŞ, Yrd.<br />
Doç. Dr. Yıldız KURTYILMAZ ile Yrd. Doç. Dr. Bircan<br />
ERGÜN BAŞAK sunumlarını gerçekleştirdiler <strong>ve</strong><br />
ardından sorulara yanıt <strong>ve</strong>rdiler.<br />
8
DERNEKTEN HABERLER<br />
Öğleden sonra ise Prof. Dr. Filiz BİLGE’nin<br />
moderatörlüğünü yaptığı “Okul Psikolojik<br />
Danışmanlarının Gelişimi” başlıklı ikinci<br />
panel gerçekleştirildi. Sempozyum hakkında<br />
değerlendirmelerde bulunan Bilge, PDR mesleğinin<br />
geliştirilmesi <strong>ve</strong> mesleki yeterlilikler konusunda bazı<br />
noktalara dikkat çekti. Bilge: “Bir mesleğin gelişmesi<br />
için standartların oluşturulması, akreditasyonunun<br />
sağlanmasıyla birlikte programlarla uygulama<br />
alanının bütünleştirilmesi gerekiyor. <strong>Bu</strong>nun için de<br />
programlarının geliştirilmesi <strong>ve</strong> farklılaştırılması<br />
için uygulamacıların bir araya gelmesi lazım.<br />
Programların geliştirilmesinde üni<strong>ve</strong>rsiteler,<br />
bakanlık <strong>ve</strong> meslektaşlarımızın tek mesleki örgütü<br />
olan <strong>ve</strong> akademisyeni <strong>ve</strong> uygulayıcıyı buluşturan<br />
derneğimizin bir arada çalışmalar yapması<br />
bekleniyor. Tabi bizden beklenen şu, standartların<br />
oluşturulmasından sonra akreditasyon <strong>ve</strong><br />
yeterlikler, yetkinliklerle ilgili çalışmalarımızın bir<br />
düzleme oturtulması, bunun başarılı bir şekilde<br />
sonuçlandırılması en büyük temennimiz. Dolayısıyla<br />
tek taraflı iyileştirildiği sanılan programlar değil her<br />
şeyden önce bütün paydaşların işin içine katıldığı,<br />
görüşlerinin alındığı, çalıştayların panellerin yapıldığı<br />
bir şekilde mesleklerin ele alınması gerekiyor”<br />
sözleriyle gerekli birimlere işbirliği çağrısı yaptı.<br />
Panelde Uzman Psikolojik Danışman Meltem ASLAN<br />
GÖRDESLİ, Prof. Dr. Zeynep HAMAMCI, Yrd. Doç.<br />
Dr. Nevin DÖLEK ile Prof. Dr. Şermin KÜLAHOĞLU<br />
sunumlarını yapıp yöneltilen sorulara yanıt <strong>ve</strong>rdiler.<br />
Sempozyumun kapanış toplantısında okul psikolojik<br />
danışmanlarının <strong>ve</strong>rdikleri hizmetlerin kalitesinin<br />
artırılması için Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Yüksek<br />
Öğretim Kurulu’nun, PDR Anabilim Dallarının,<br />
akademisyenlerle uygulamacıları birleştiren Türk<br />
PDR-Der’in işbirliğinin sağlanmasının önemi<br />
üzerinde duruldu. Eğitim Fakültelerinin sadece<br />
öğretmen yetiştirmediği, aynı zamanda PDR<br />
gibi uzmanlık alanlarını içinde barındırdığının<br />
unutulmaması gerekliliği vurgulandı.<br />
9
DERNEKTEN HABERLER<br />
ÖZEL EĞİTİM<br />
REHBERLİK<br />
HİZMETLERİ<br />
GENEL MÜDÜRÜ<br />
İLE GÖRÜŞTÜK<br />
çalışmaların içinde derneğimizle birlikte yer<br />
alabileceklerini ifade ettiler.<br />
Sayın Celil GÜNGÖR Genel Müdürlük olarak bu<br />
çalışmaları destekleyeceklerini bildirdi. Görüşme<br />
karşılıklı iyi niyet <strong>ve</strong> dileklerle sona erdi. <strong>Bu</strong><br />
görüşmenin ardından Rehberlik Hizmetleri Daire<br />
Başkanı Sayın Veysel ÖZTÜRK ziyaret edildi. Sayın<br />
Veysel ÖZTÜRK ile meslektaşlarımızın çalışmaları,<br />
iyi uygulamalar <strong>ve</strong> karşılaşılan sorunlar üzerinde<br />
duruldu. Daire Başkanlığından yapılacak çalışmalarla<br />
ilgili işbirliği <strong>ve</strong> destek beklendiği ifade edildi. Genel<br />
Müdür <strong>ve</strong> Daire Başkanımıza misafirper<strong>ve</strong>rlikleri,<br />
değerli hocalarımıza destekleri için teşekkür ederiz.<br />
BİREYSEL VE GRUPLA<br />
DANIŞMA TEKNİKLERİ<br />
Türk PDR-DER yeni yönetim kurulu üyeleri Milli<br />
Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim <strong>ve</strong> Rehberlik Hizmetleri<br />
Genel Müdürü Sayın Celil GÜNGÖR ile görüştü.<br />
Türk PDR-DER Genel Başkanımız Prof. Dr. Filiz<br />
BİLGE, Genel Sekreterimiz Ali ERDOĞAN, Genel<br />
Eğitim Sekreterimiz Dr. İdil AKSÖZ EFE <strong>ve</strong> Genel Mali<br />
Sekreterimiz Şenol DEMİRHAN Milli Eğitim Bakanlığı<br />
Özel Eğitim <strong>ve</strong> Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü<br />
Sayın Celil GÜNGÖR’ü makamında 15 Nisan 2016<br />
Cuma günü saat 15.00’de ziyaret etti. Görüşmede<br />
değerli hocalarımız Prof. Dr. Ragıp ÖZYÜREK <strong>ve</strong> Prof.<br />
Dr. Mehmet GÜVEN de hazır bulundu.<br />
15-19 Şubat 2016 tarihleri arasında Derneğimiz<br />
<strong>ve</strong> MEB Özel Eğitim <strong>ve</strong> Rehberlik Genel<br />
Müdürlüğü Çankaya Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma<br />
Merkezi işbirliğiyle “Bireysel <strong>ve</strong> Grupla<br />
Danışma Teknikleri” eğitimi gerçekleştirildi.<br />
Eğitim, alanda çalışan rehber öğretmenlere<br />
yönelik olarak Prof. Dr. Mehmet GÜVEN <strong>ve</strong><br />
Yrd. Doç. Dr. Özlem HASKAN AVCI tarafından<br />
yapılandırıldı.<br />
Çankaya Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma Merkezi’nde<br />
yapılan eğitim Genel Başkanımız Prof. Dr. Filiz<br />
BİLGE’nin açılış konuşmasıyla başladı. Yukarıda<br />
adı geçen hocalarımız tarafından <strong>ve</strong>rilen <strong>ve</strong> beş<br />
gün süen hizmet içi eğitim sonunda kursiyerlere<br />
katılım belgesi takdim edildi. Eğitimi <strong>ve</strong>ren<br />
hocalarımıza teşekkür ederiz.<br />
Görüşmede ağırlıklı olarak Milli Eğitim Bakanlığı<br />
Özel Eğitim <strong>ve</strong> Rehberlik Genel Müdürlüğü’nün<br />
gereksinimleri <strong>ve</strong> meslektaşlarımızdan beklentileri<br />
üzerinde duruldu. Genel Başkan Prof. Dr. Filiz<br />
BİLGE resmin bütününün görülebilmesi için<br />
öğretmenlerin, <strong>ve</strong>lilerin, öğrencilerin, yöneticilerin<br />
algıları ile gereksinimlerini içine alacak şekilde<br />
araştırmalar yapılması gerekliliğini ifade etti<br />
<strong>ve</strong> yapılacak araştırmaların bulgularından yola<br />
çıkılarak yeni düzenlemelere gidilebileceğini<br />
sözlerine ekledi. Değerli hocalarımız da yapılacak<br />
10
DERNEKTEN HABERLER<br />
TÜRK PDR-DER YÖNETİM KURULU OLARAK<br />
25. ULUSAL EĞİTİM BİLİMLERİ<br />
KONGRESİ’NE KATILDIK<br />
“Eğitim Bilimlerinde Yenilikler <strong>ve</strong> Nitelik Arayışı”<br />
temalı 25. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi 21-<br />
24 Nisan 2016 tarihleri arasında İstanbul Kültür<br />
Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Derneğimizin de içinde yer aldığı Ulusal<br />
Eğitim Dernekleri (ULED) Platformu <strong>ve</strong> PEGEM<br />
Akademi işbirliğiyle Antalya’da gerçekleştirilmiştir.<br />
Genel Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE, Genel<br />
Başkan Yardımcımız Yrd. Doç. Dr. Mehmet PALANCI,<br />
Genel Sekreterimiz Ali ERDOĞAN <strong>ve</strong> Genel Eğitim<br />
Sekreterimiz Dr. İdil AKSÖZ EFE standımızı açarak<br />
kongreye katılmışlardır.<br />
Eğitim bilimleri alanında çalışan 800 kişinin katıldığı<br />
kongrede üç panel <strong>ve</strong> iki çalıştay düzenlenmiştir.<br />
Panellerde “Eğitim Bilimlerinde Araştırma <strong>ve</strong> Yayın<br />
Sorunu”, “Akademik Etik” <strong>ve</strong> “Göç <strong>ve</strong> Eğitim” konuları<br />
ele alınmıştır. “Akademik Etik” temalı olan panelin<br />
moderatörlüğü Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK<br />
tarafından yapılmıştır. Meslektaşlarımız Psikolojik<br />
Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik için düzenlenen 11 oturumda 46<br />
sözlü bildiri <strong>ve</strong> iki poster bildiri sunumu yapmışlardır.<br />
Kongrede ikinci panel öncesinde 23 Nisan Ulusal<br />
Egemenlik <strong>ve</strong> Çocuk Bayramı kutlanmıştır. Kutlamalar<br />
Beldibi İlkokulu <strong>ve</strong> Ortaokulu öğrencileri <strong>ve</strong><br />
öğretmenleriyle yapılmıştır.<br />
Kongrenin sonuç bildirgesi kapanış oturumunda<br />
katılımcılara sunulmak üzere Düzenleme Kurulu<br />
tarafından hazırlanmıştır. Kongrenin üçüncü günü<br />
yapılan Kapanış <strong>ve</strong> değerlendirme oturumunda ULED<br />
Platformu Sözcüsü Prof. Dr. Özcan DEMİREL, İstanbul<br />
Kültür Üni<strong>ve</strong>rsitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan<br />
ŞİMŞEK, Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK <strong>ve</strong> Prof. Dr.<br />
Filiz BİLGE yer almışlardır. Değerlendirmeler <strong>ve</strong> sonuç<br />
bildirgesinin oylanması ile kongre sona ermiştir.<br />
Kongrenin düzenlenmesinde önemli rol oynayan İstanbul<br />
Kültür Üni<strong>ve</strong>rsitesi, ULED Platformu <strong>ve</strong> aylar öncesinden<br />
başlayarak son derece titiz bir şekilde hazırlıkları<br />
gerçekleştiren PEGEM Akademi’ye çok teşekkür ederiz.<br />
Ayrıca Akdeniz Üni<strong>ve</strong>rsitesi öğrenci grubunun da emeği<br />
unutulamaz, onların da ellerine sağlık.<br />
11
DERNEKTEN HABERLER<br />
TÜRK PDR DERNEĞİ OLARAK<br />
MESLEK TANITIM GÜNÜNE KATILDIK<br />
<strong>Bu</strong> yıl üçüncüsü düzenlenen “Özde-Bir Üni<strong>ve</strong>rsite <strong>ve</strong><br />
Meslek Tanıtım Günü”ne Türk PDR Derneği olarak<br />
stant açarak katıldık. Program 30 Nisan 2016 Cuma<br />
günü Congresium Ankara ATO Uluslararası Kongre<br />
<strong>ve</strong> Sergi Sarayı’nda gerçekleştirildi.<br />
Etkinliğe Derneğimiz Merkez Yönetim Kurulu<br />
Başkanı Sn. Prof. Dr. Filiz BİLGE, Genel<br />
Sekreterimiz Ali ERDOĞAN, Eğitim Sekreterimiz<br />
Dr. İdil AKSÖZ EFE, Örgütlenme Sekreterimiz Ali<br />
AYDIN, bir önceki yönetim kurulu üyelerimizden<br />
Hakkı EKEN <strong>ve</strong> Şakir CANÖZ katılmışlardır. Etkinlik<br />
kapsamında üni<strong>ve</strong>rsiteye hazırlık yapan öğrencilere<br />
psikolojik danışma <strong>ve</strong> rehberlik mesleğini tanıtan<br />
broşür dağıtılmış <strong>ve</strong> ayrıca mesleğimiz hakkında<br />
da bilgilendirmeler yapılmıştır. <strong>Bu</strong> etkinliğe<br />
katılımımızı sağlayan değerli meslektaşımız Hakkı<br />
EKEN’e teşekkür ederiz.<br />
MEB MÜSTEŞAR YARDIMCISI<br />
DOÇ. DR. HİLMİ ÇOLAKOĞLU’NU ZİYARET ETTİK<br />
MEB Müsteşar Yardımcısı Sayın Doç. Dr. Hilmi<br />
ÇOLAKOĞLU’nu 29 Nisan 2016 tarihinde saat<br />
16.30’da makamında ziyaret ettik. Randevuya<br />
derneğimiz merkez yönetim kurulundan Genel<br />
Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE, Genel Sekreterimiz<br />
Ali ERDOĞAN, Genel Mali Sekreterimiz Şenol<br />
DEMİRHAN, Denetleme Kurulu’ndan Zehra<br />
DOĞRUOĞLU <strong>ve</strong> Türk PDR Derneği Eski Genel<br />
Başkan Yardımcımız Hakkı EKEN katıldı.<br />
Ziyarette Doç. Dr. Hilmi ÇOLAKOĞLU’na derneğimiz<br />
<strong>ve</strong> yapılan çalışmalar hakkında bilgi <strong>ve</strong>rildi. Ayrıca<br />
MEB <strong>ve</strong> Türk PDR Derneği işbirliği ile yapılabilecek<br />
çalışmalar hakkında görüş alış<strong>ve</strong>rişinde bulunuldu.<br />
12
DERNEKTEN HABERLER<br />
ANKARA ÜNİVERSİTESİ<br />
ÖĞRENCİLERİYLE BİR ARADAYDIK…<br />
Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />
Rehberlik Topluluğu tarafından 30 Nisan<br />
2016 tarihinde organize edilen Sinir Bilim<br />
Çalışmalarının Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik<br />
Alanına Yansımaları” konulu çalışmasına Türk<br />
Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği Genel<br />
Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE <strong>ve</strong> Genel Eğitim<br />
Sekreterimiz İdil AKSÖZ EFE katıldılar. Etkinlikte<br />
Genel Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE açılış<br />
konuşmasını gerçekleştirdi. Çalışmada ayrıca<br />
Prof. Dr. Müge Artar “Ergen beyni neden riskleri<br />
se<strong>ve</strong>r?”, Uzman Psikolojik Danışman Öykü MANÇE<br />
ÇALIŞIR “Nöropsikoloji <strong>ve</strong> Danışmanlık”, Doç. Dr.<br />
Bora BASKAK “Karmaşık İnsan Davranışlarının<br />
Nörobiyolojisi”, Yrd. Doç. Dr. Murat BOYSAN ise<br />
“Psikolojik Danışma uygulamalarının nörobilimi:<br />
Bütünleşme <strong>ve</strong> Dönüşüm yolları” konulu<br />
konferansları gerçekleştirdiler. Daha sonra<br />
çalışma katılım belgelerinin takdim edilmesiyle<br />
sonlandırıldı.<br />
13
DERNEKTEN HABERLER<br />
DERNEĞİMİZ VE<br />
BAL ARILARI<br />
MÜHENDİS OLUYOR<br />
PROJESİ<br />
Ford Otosan tarafından Koç Holding’in Ülkem İçin<br />
projesi kapsamında, Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />
Rehberlik Derneği, Uçan Süpürge Kadın İletişim<br />
<strong>ve</strong> Araştırma Derneği <strong>ve</strong> T.C. Milli Eğitim Bakanlığı<br />
işbirliğiyle 81 ilde <strong>ve</strong> en az 81 okulda uygulanacak<br />
olan “Bal Arıları Mühendis Oluyor” kurumsal<br />
sosyal sorumluluk projesi devam ediyor. Projede<br />
görevli olan Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik<br />
Derneği’nin uzmanları (Psikolojik Danışmanlar),<br />
Uçan Süpürge toplumsal cinsiyet uzmanları <strong>ve</strong><br />
Ford Otosan’ın gönüllü mühendisleri il il gezerek<br />
mühendislik alanında toplumsal cinsiyet eşitliğine<br />
dikkat çekiyor. Gönüllü Ford Otosan mühendisleri<br />
rol model olarak mühendislik mesleğini, çalışma<br />
koşullarını <strong>ve</strong> kendi tecrübelerini öğrencilere <strong>ve</strong><br />
ailelerine aktarıyor.<br />
24 ay sürecek olan proje ile 81 ildeki en az 81 lisede,<br />
8.100 kız <strong>ve</strong> 8.100 erkek lise öğrencisi, <strong>ve</strong>lileri <strong>ve</strong><br />
öğretmenlerine ulaşılması hedefleniyor. Projedeki<br />
hedef, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda<br />
kamuoyunda farkındalık yaratmak, iş kültüründe <strong>ve</strong><br />
sosyal hayatta daha eşitlikçi bir yaklaşım geliştirmek.<br />
<strong>Bu</strong> kapsamda gerçekleştirilen toplantılarda kız <strong>ve</strong><br />
erkek öğrencilerin yanı sıra, öğretmenlere de meslek<br />
seçiminde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olumsuz<br />
sonuçları anlatılıyor. Eğitime katılan öğrencilere<br />
mühendislik mesleğinin tanıtılmasının yanı sıra,<br />
projenin sonunda üni<strong>ve</strong>rsitelerin mühendislik<br />
bölümlerini tercih eden kız öğrencilere, Ford<br />
Otosan’da staj imkânı sunulacağına ilişkin bilgi<br />
<strong>ve</strong>riliyor. Proje kapsamında şimdiye kadar bir çok<br />
şehre gidildi. <strong>Bu</strong> şehirlerden bazıları; Şanlıurfa,<br />
Kars, Bilecik, <strong>Bu</strong>rsa, Çanakkale, Eskişehir, Kırşehir,<br />
Kütahya, Sakarya, Tekirdağ, Kocaeli, Yalova,<br />
Kırklareli’dir.<br />
Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği’nin<br />
bu projeye <strong>ve</strong>rdiği destek konusunda Genel<br />
Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE şunları ifade<br />
etmiştir: “Bal Arıları Mühendis Oluyor projesinin de<br />
diğer çalışmalar gibi toplumsal cinsiyet eşitliğinin<br />
desteklenmesi sürecine çok önemli katkılar<br />
sağlayacağını düşünüyor, ağırlıkla kız çocuklarımız<br />
aslında tüm öğrencilerimiz <strong>ve</strong> ülkemiz için böylesine<br />
önemli bir çalışmayı başlatmalarından dolayı Ford<br />
Otosan <strong>ve</strong> Uçan Süpürge’ye teşekkür ediyoruz.”<br />
Derneğimizle irtibata geçen <strong>ve</strong> projede gönüllü<br />
olarak görev yapan psikolojik danışmanlara çok<br />
teşekkür ederiz.<br />
14
DERNEKTEN HABERLER<br />
ANKARA PDR GÜNLERİ:<br />
BİR MESLEK ELEMANI OLARAK<br />
PSİKOLOJİK DANIŞMAN<br />
Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Psikolojik Danışma Topluluğu<br />
(HÜPDAT) tarafından 16 Mayıs 2016 tarihinde<br />
düzenlenen “Ankara PDR Günleri: Bir Meslek<br />
Elemanı Olarak Psikolojik Danışman” programı<br />
ile hem Ankara’daki PDR öğrencileri hem de<br />
akademisyenler bir araya geldi.<br />
Sabah 9.30’da başlayan programın açılış konuşmaları<br />
HÜPDAT Başkanı PDR 3.sınıf öğrencisi Büşra<br />
BAYRAM, HÜPDAT Akademik Danışmanı Doç. Dr.<br />
Arif ÖZER <strong>ve</strong> Türk PDR Derneği Genel Başkanımız<br />
Prof. Dr. Filiz BİLGE tarafından yapıldı. Toplantıya<br />
Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof.<br />
Dr. Celal BAYRAK katılarak onur <strong>ve</strong>rdi. Programda<br />
Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK, Prof. Dr. Tuncay<br />
ERGENE, Mobbing Derneği Başkanı Hüseyin GÜN<br />
<strong>ve</strong> Gaye ÖNSEL konuşmalar yaptılar. Öğrenciler<br />
tarafından ilgiyle izlenen programda; “Erasmus<br />
Hakkında Bilinmesi Gerekenler”, “Mezuniyet<br />
<strong>ve</strong> Mezuniyet Sonrası Kariyer”, “CV Hazırlama”,<br />
“Mobbingle Mücadele” <strong>ve</strong> “Meslek Etiği” konuları ele<br />
alındı. Program saat 15.00’da katılım belgesi takdimi<br />
ile sona erdi.<br />
15
DERNEKTEN HABERLER<br />
TÜRK PDR DERNEĞİ<br />
MERKEZ YÖNETİM KURULU VE TRAVMA BİRİMİ<br />
ÜYELERİ NORVEÇ’E GİDİYOR<br />
Türk PDR Derneği olarak Öğretim Görevlisi Seval<br />
APAYDIN’ın çabası <strong>ve</strong> emeğiyle derneğimiz adına<br />
almış olduğumuz Erasmus+ Yetişkin Eğitimi Personel<br />
Hareketliliği kapsamında derneğimiz yönetim<br />
kurulundan üç kişi <strong>ve</strong> travma birimi üyelerinden<br />
oluşan on beş kişilik ekip 11-18 Eylül tarihleri<br />
arasında Nor<strong>ve</strong>ç’te olacak. Proje çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />
gidecek olan ekip Nor<strong>ve</strong>ç’te “Center for Crisis<br />
Psychology” tarafından organize edilen yapılandırılmış<br />
kursa katılacaklardır. <strong>Bu</strong> kursta bireysel travma<br />
müdahaleleri, kendi kendine yardım yöntemleri,<br />
afetler, savaş <strong>ve</strong> bireysel travmadan etkilenen<br />
çocuklar için grup müdahale yöntemleri gibi değişik<br />
konu başlık altında eğitim <strong>ve</strong>rilecektir. Eğitimlere<br />
katılan kişiler de Nor<strong>ve</strong>ç dönüşünde projenin<br />
materyallerinin oluşturulmasını <strong>ve</strong> kurslarda edindikleri<br />
bilgileri meslektaşlarımıza yaygınlaştırılmasını<br />
sağlayacaklardır. Birçok travmanın yaşanabildiği<br />
ülkemizde bu alanda çalışanlara gerekli bilgi <strong>ve</strong> kaynak<br />
temini, travmaya maruz kalanlara da daha etkili yardım<br />
ulaştırılması konusunda bu projenin önemli çıktılarının<br />
olacağı düşünülmektedir.<br />
Projenin hazırlanması konusunda emekleri bulunan<br />
değerli Öğretim Görevlisi Seval APAYDIN’a <strong>ve</strong> Yrd.<br />
Doç. Dr. Gülfem ÇAKIR’a çok teşekkür ederiz.<br />
ULED<br />
PLATFORMU<br />
26. ULUSLARARASI<br />
EĞİTİM BİLİMLERİ<br />
KONGRESİ İÇİN<br />
BİR ARADA..<br />
DEMİREL, ULED Platformu Yürütme Kurulu üyesi<br />
Genel Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE, Dernekler<br />
<strong>ve</strong> Pegem Akademi temsilcileri katıldılar. Ana<br />
temanın “Küreselleşen Dünyada Eğitim” olarak<br />
belirlendiği kongrenin düzenlenmesine ilişkin<br />
esaslar ele alınıp tartışılarak protokol imzalandı.<br />
Toplantıya ULED Platformu ile ilgili görüşülmesi<br />
gereken bazı konularla ilgili olarak devam edildi.<br />
İyi niyet <strong>ve</strong> dileklerle toplantı sona erdi.<br />
Ulusal Eğitim Dernekleri (ULED) Platformu’nda<br />
yer alan Dernek temsilcileri, Karadeniz Teknik<br />
Üni<strong>ve</strong>rsitesi (KTÜ) <strong>ve</strong> Pegem Akademi 20-23<br />
Nisan 2017 tarihleri arasında Antalya’da yapılacak<br />
olan 26. Uluslararası Eğitim Bilimleri Kongresi<br />
hazırlıkları için 4 Haziran 2016 Cumartesi<br />
günü saat 13.30’da bir araya geldi. Toplantıya<br />
KTÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Rıza<br />
AKDENİZ, KTÜ Uzaktan Eğitim Uygulama <strong>ve</strong><br />
Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan<br />
KARAL, ULED Platform Başkanı Prof. Dr. Özcan<br />
16
DERNEKTEN HABERLER<br />
PDR ÖĞRENCİLERİ<br />
MUĞLA’DA BULUŞACAK….<br />
Türk PDR Derneği <strong>ve</strong> Muğla Sıtkı<br />
Koçman Üni<strong>ve</strong>rsitesi işbirliği ile 13.<br />
Ulusal PDR Öğrencileri Kongresi 1-2-<br />
3 Ağustos 2016 tarihlerinde mavinin<br />
<strong>ve</strong> yeşilin bir arada olduğu bir şehirde,<br />
Muğla’da gerçekleştirilecek.<br />
Farklı nesillerin iş yaşamına,<br />
teknolojiye <strong>ve</strong> hatta hayata<br />
uyum sağlamaları değişiklik<br />
göstermektedir. <strong>Bu</strong> değişim nesiller<br />
arasında önemli bir farklılığa işaret<br />
etmekte <strong>ve</strong> bir matematik denklemini<br />
anımsatan X, Y, Z neslinin ortaya<br />
çıkışına neden olmaktadır. <strong>Bu</strong><br />
kuşakların duyguları birbirinden<br />
farklılık göstermektedir. X kuşağının zemin duygusu<br />
“yokluk, zorluk” iken Y kuşağında, “talep, acele<br />
<strong>ve</strong> sosyalleşme”, Z kuşağında ise<br />
“dönüşüm <strong>ve</strong> koşulsuz sevgi” olarak<br />
görülüyor.<br />
13. Ulusal PDR Kongresi’nde de<br />
doğan bu farklılığın bireylere,<br />
topluma <strong>ve</strong> doğal olarak PDR<br />
alanına nasıl yansıdığı ele alınacak.<br />
<strong>Bu</strong> kapsamda yeni nesil PDR<br />
öğrencilerinin ufkunu genişletmek<br />
<strong>ve</strong> günümüzden geleceğe bir vizyon<br />
öngörüsünde bulunmak amacıyla<br />
kongrenin teması “PDR’nin Z<br />
Kuşağı” olarak belirlenmiştir.<br />
Şimdiden emeği geçen hocalarımıza,<br />
uygulamacılarımıza <strong>ve</strong> öğrencilerimize teşekkür<br />
ederiz.<br />
VI. PDR UYGULAMALARI KONGRESİ<br />
GAZİANTEP’TE YAPILACAK<br />
Gaziantep Üni<strong>ve</strong>rsitesi Psikolojik Danışma<br />
<strong>ve</strong> Rehberlik Anabilim Dalı <strong>ve</strong> Türk Psikolojik<br />
Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği’nin işbirliği ile<br />
gerçekleştirilecek olan VI. Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />
Rehberlik Uygulamaları Kongresi’nin yapılacağı<br />
adres görüşmeler sonucunda belirlendi. Kongre,<br />
1-3 Aralık tarihleri arasında Gaziantep Divan Otel’de<br />
gerçekleştirilecek.<br />
Kongrenin ana teması son yıllarda gündemde olan<br />
“göç” olarak belirlendi. Göç’ün psikolojik danışma<br />
boyutuyla ele alınacağı kongrede bilimsel çalışmalar,<br />
paneller, konferanslar <strong>ve</strong> tartışmalar yoluyla<br />
katılımcılara ışık tutulacağı beklenmektedir.<br />
Sözel <strong>ve</strong>ya poster bildiri ile katılmak isteyenlerin<br />
kongre sayfasında yer alan bildiri kriterlerine<br />
uygun olarak hazırladıkları çalışmalarını 17 Ekim<br />
2016 tarihine kadar kongre web sayfası (http://<br />
pdruygulamalari2016.com) üzerinden göndermeleri<br />
gerekmektedir. Şimdiden kongrede emeği geçen<br />
herkese teşekkür ederiz.<br />
17
DERNEKTEN HABERLER<br />
ACI KAYBIMIZ<br />
Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Anabilim Dalı<br />
Emekli Öğretim Üyesi sevgili hocamız Prof. Dr. Yadigar KILIÇCI’yı 29<br />
Haziran 2016 Çarşamba günü kaybettik <strong>ve</strong> 30 Haziran Perşembe günü<br />
sonsuzluğa uğurladık.<br />
Prof. Dr. Yadigar KILIÇCI hocamızın PDR alanına çok önemli katkıları<br />
bulunmaktadır. <strong>Bu</strong>nlardan bazıları; birçok öğrenci yetiştirerek<br />
onları alanımıza değerli akademisyenler <strong>ve</strong> uygulamacılar olarak<br />
kazandırması, kitapları <strong>ve</strong> bilimsel çalışmalarıyla PDR programının<br />
gelişimine katkı sunması, Türk PDR Derneğinin kurucuları arasında<br />
yer alması <strong>ve</strong> derneğimizin ilk genel başkan yardımcılığını yürütmesi,<br />
üç dönem üs üste merkez yönetim kurulunda yer alarak öz<strong>ve</strong>rili<br />
çalışmalarda bulunmasıdır.<br />
Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik ailesinin başı sağ olsun. Hocamızın<br />
anısı önünde saygı ile eğiliyor, ailesine, öğrencilerine, tüm<br />
se<strong>ve</strong>nlerine sabırlar diliyoruz.<br />
18
BİZİ ESİR EDEN<br />
KORKU VE KAYGILARIMIZ<br />
Yrd. Doç. Dr.<br />
Nurten KARACAN ÖZDEMİR<br />
Hasan Kalyoncu Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />
<strong>Korku</strong>, kişinin bütünlüğünü tehdit edeceğini<br />
düşündüğü bir durum karşısında yaşadığı duygudur.<br />
Dolayısıyla korku, içinde bulunduğumuz duruma<br />
değil, bu durum için geliştirdiğimiz düşüncelerimize<br />
<strong>ve</strong>rdiğimiz bir reaksiyondur. Örneğin; köpek ısırır,<br />
yılan sokar, deprem öldürür gibi.<br />
Kaygı ise, kaynağı net bir şekilde bilinemeyen,<br />
kişinin kendi atıflarına bağlı gelişen bir tepkidir.<br />
Çoğu zaman, net bir ayrım yapılamadığı için korku<br />
<strong>ve</strong> kaygı birbirinin yerine <strong>ve</strong>ya bir arada kullanılır.<br />
Her ikisi de tehlike düşüncesinden kaynaklı bir<br />
duygudur.<br />
NEDEN KAYNAKLANIR?<br />
<strong>Korku</strong> tepkileri olayın kendisinden değil, olayla<br />
ilgili düşüncelerden kaynaklanmaktadır. Geçmiş<br />
deneyimlerimiz, işittiklerimiz, ailemiz <strong>ve</strong> çevremizin<br />
yaklaşımları, medya vb. birçok unsur korkularımızın<br />
gelişmesine kaynaklık edebilirler.<br />
Bir diğer kaynak yukarıda da değinildiği üzere<br />
olayları değerlendirme biçimi yani yanlış <strong>ve</strong><br />
çarpık zihinsel şemalardır (Aktaran: Gençöz,<br />
t.y.). <strong>Bu</strong> durum kendini gerçekleştiren kehanet<br />
olarak işlev görebilir, yani kişinin korktuğunun<br />
başına gelmesine yol açabilir. Örneğin, sürekli<br />
olarak bir takım bedensel yakınmalarla hasta<br />
olduğundan korkan bir kişi sonunda panik atak<br />
krizi geçirebilir.<br />
Psikoanalitik açıdan ise korkunun kaynağı id ile<br />
ego arasındaki uyumsuzluktur. Diğer bir deyişle,<br />
doyurulmayı bekleyen cinsellik ya da saldırganlık<br />
dürtüleri ego üzerinde baskı yapar <strong>ve</strong> bastırma<br />
savunma mekanizması yetersiz kaldığında anksiyete<br />
ortaya çıkar.<br />
Adler, korkuları organik açıdan tüm canlıların<br />
yaşadığı “ilk korku”nun devamı olarak<br />
değerlendirirken bu durumu sürdüren etkenleri<br />
“bilgi eksikliği” <strong>ve</strong> “yetersizlik duygusu” olarak<br />
belirtir. Çocuklukta dış dünyanın tehlikelerinin<br />
farkına varılması <strong>ve</strong> bunlarla mücadelede yetersiz<br />
olunduğunun hissedilmesi ile gü<strong>ve</strong>nsizlik, çaresizlik<br />
<strong>ve</strong> kötümser bir dünya görüşü egemen olur <strong>ve</strong> kişi<br />
çevresindekilere bağımlı hale gelmeye başlar. Sürekli<br />
ihtiyatlı davranma, yaşama anlam <strong>ve</strong> amaç katan<br />
ödevlerin farkında olmama <strong>ve</strong> bunlardan uzaklaşma<br />
<strong>ve</strong> sürekli kendine odaklılık ile toplumsallık<br />
duygusunun azalması sonucu kişi hayatla bağlantı<br />
kuramayan, bağımsızlığını yitirmiş bir hale gelir.<br />
Diğer yandan da çevresini egemenlik altına almış,<br />
yaşamın zorunluluklarından sıyrılmış <strong>ve</strong> başkalarını<br />
kendi emrine amade etmiş bir tablo çizer.<br />
Varoluşçu yaklaşımın penceresinden kaygı,<br />
yaşamın anlamsızlığına ilişkin farkındalık sonrası<br />
yaşanılan hiçlik duygusudur. <strong>Bu</strong> boşluk kişide ölüm<br />
korkusundan daha güçlü bir kaygıya neden olmakta<br />
<strong>ve</strong> yaygın anksiyete bozukluğunun ortaya çıkmasına<br />
neden olabilmektedir. Eric Fromm (1993) bu durumu<br />
evrimleşmiş insan aklının kendi yalnızlığını fark<br />
etmesinin bir sonucu olarak açıklamaktadır. İnsan,<br />
aklını kullanarak doğayı okur, doğadaki döngüselliği<br />
görür, yaşam süresinin kısalığını fark eder, ayrılığı,<br />
çaresizliği, utanma <strong>ve</strong> suçluluğu yaşar. <strong>Bu</strong>nları<br />
yönetmeyi başaramayan insan kendi hapishanesinde<br />
dayanılmaz bir acı çeker.<br />
<strong>Korku</strong>ların kaynağı olarak çevresel <strong>ve</strong> psikolojik<br />
açıklamaların yanı sıra organik nedenlerden de<br />
bahsedilebilir. New Scientist Eylül sayısında Gregory<br />
Quirk (2003) anksiyete bozukluklarının oluşumunu,<br />
amigdalanın filtreleme işlevini etkin bir şekilde<br />
19
yapamamasına bağlar. Amigdala, uyaranları tehdit<br />
yaratan ya da zararsız olarak filtreler <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rilen<br />
tepkiler buna göre belirlenir. Bazı kişilerde ise<br />
amigdala filtreleme işlevini etkin yapamaz <strong>ve</strong> her<br />
durum bir tehdit olarak görülür <strong>ve</strong> korku günlük<br />
hayatın bir parçası haline gelir. Böylece anksiyete<br />
bozuklukları oluşmaya başlar (Aktaran: Bozkurt, 2015).<br />
Biyolojik açıklamalardan bir diğeri de genetiğin<br />
etkisi üzerine odaklanır. Herhangi bir anksiyete<br />
bozukluğu olan bireylerin ailelerinde de bu<br />
bozukluğun yaygın olarak görüldüğü araştırmalarla<br />
ortaya konulmuştur.<br />
NASIL ETKİLER?<br />
Clark, Beck <strong>ve</strong> Brown (1989) kaygı bozukluğu olan<br />
kişilerin yaşamlarını sürekli bir tehlike beklentisi<br />
içinde sürdürdüklerini belirtmişlerdir. <strong>Bu</strong> durum<br />
kişilerin çaresizlik duyguları içinde yaşamasına,<br />
hayattan keyif alma duygusunun azalmasına,<br />
kendilerine duydukları gü<strong>ve</strong>n <strong>ve</strong> yeterlilik hislerinin<br />
zedelenmesine, hayattan geri çekilmelerine,<br />
kısıtlanmalarına, kendilerini geri çektikleri için<br />
yalnızlaşmalarına <strong>ve</strong> depresif duygu durumlarının<br />
artmasına neden olabilmektedir. <strong>Bu</strong> şekilde bir<br />
yaşam ise umutsuz, anlamsız, değersiz, kısır <strong>ve</strong><br />
zevksiz olacaktır. Diğer boyutunda ise başkalarına<br />
bağlanma, bir kişiye yanaşma, kendini destekleyecek<br />
birinin emirlerine hazır olmasını isteme şeklinde<br />
bir koruyucu mekanizma geliştirmeye çalışır ki bu<br />
durum yakındakilerin bunalmasına <strong>ve</strong> kişinin daha<br />
çok itilmesine yol açabilir.<br />
BİZİ ESİR EDEN KORKU VE KAYGILARIMIZ<br />
Panik Atak <strong>ve</strong> Bozukluğu: Algılanan tehlikeye karşı<br />
terleme, titreme, çarpıntı gibi bedensel duyumlar<br />
ile kontrolü kaybetmekten, delirmekten, ölmekten<br />
korkmak gibi düşüncelerin eşlik ettiği yoğun korku<br />
<strong>ve</strong> rahatsızlık durumudur. <strong>Bu</strong>nların tekrarlanacağı<br />
düşüncesi kişide yoğun kaygı yaratır; kişi kendini<br />
sosyal etkinliklerden kısıtlamaya başlar, kaçınır,<br />
kendine olan gü<strong>ve</strong>nini kaybeder. <strong>Bu</strong> durum bir<br />
yandan yalnızlaşmaya diğer yandan da yakınlarına<br />
sıkı sıkı yapışmaya neden olur. Panik bozukluğu<br />
ise panik atakların beklenmedik yer <strong>ve</strong> zamanlarda<br />
görünür bir neden <strong>ve</strong>ya tetikleyici olmaksızın<br />
yaşanmaya başlaması durumudur.<br />
Agorafobi: Sanıldığının aksine açık alanlarda<br />
bulunma <strong>ve</strong>ya evden çıkma korkusu değil, panik<br />
atak yaşayan kişilerin atak yaşadığı sırada kendisine<br />
yardımın ulaşamayacağı <strong>ve</strong>ya kendisinin yardım<br />
almak için kaçamayacağını düşündüğü tünel, metro<br />
gibi kalabalık <strong>ve</strong> kapalı ortamlarda olmaktan ya da<br />
araba kullanma, tek başına olma gibi durumlardan<br />
korkma olarak tanımlanabilir.<br />
Genel Kaygı Bozukluğu: Hayatın çeşitli alanlarına<br />
yayılmış, birçok olay ya da etkinlik hakkında aşırı <strong>ve</strong><br />
gerçekçi olmayan bir kaygı hali <strong>ve</strong> kuruntu duymadır.<br />
Yorgunluk, huzursuzluk, sinirlilik, odaklanmada<br />
zorluk, kaslarda gerginlik <strong>ve</strong> uyku bozuklukları<br />
yaşanabilir. Günlük sıradan olaylara <strong>ve</strong>ya gelecekte<br />
ortaya çıkacağı düşünülen durumlara dair sürekli bir<br />
üzüntü <strong>ve</strong> endişe hali görülür. Herhangi bir durum ya<br />
da olay kaygı için tetikleyici olabilir, örneğin çalışırken<br />
bilgisayarınızın birden bozulacağından <strong>ve</strong> bütün<br />
dosyalarınızın yok olacağından kaygılanmak, havaya<br />
bakarken yağmur yağacağını <strong>ve</strong> yeni silinen camların<br />
kirleneceğinden endişe duymak, çiçeklerinize<br />
bakarken yeterince büyümediklerinden endişelenmek<br />
gibi… <strong>Bu</strong>rada tetikleyicinin kendisinden ziyade<br />
ona ilişkin negatif <strong>ve</strong> işlevsel olmayan düşünceler<br />
kaygıya yol açmaktadır. <strong>Bu</strong> düşüncelere genellikle,<br />
ortaya çıkabilecek bu durumlardan korunmaya <strong>ve</strong>ya<br />
kaçınmaya yönelik zihinsel hazırlıklar <strong>ve</strong> tasarılar<br />
eşlik eder. Zihin bir ondan bir ötekine zıplar durur <strong>ve</strong><br />
bu durum kişi için çok yorucu hale gelir. Beden de<br />
peşi sıra tepkilerini gösterir; çarpıntılar, titremeler,<br />
ateş basması, ağrılar, sızılar ile. Bedensel belirtileri<br />
izleyen kişi ya bu durumlardan korunmak için aşırı bir<br />
çaba <strong>ve</strong> kontrol içine girer ya da kaçma, kaçınma ya<br />
da donakalma gibi tepkiler <strong>ve</strong>rir.<br />
20
Obsesif-Kompülsif Bozukluk: Kişide kaygı<br />
uyandırmasına rağmen kendini yapmaktan<br />
alamadığı ısrarcı <strong>ve</strong> rahatsız edici düşünce, dürtü,<br />
imgelem ya da imajların olması durumuna takıntı<br />
bozukluğu (obsesif bozukluk) denir. Kişinin bu<br />
takıntılı düşüncelerin yarattığı kaygı <strong>ve</strong> rahatsızlığı<br />
gidermek için yaptığı tekrarlanan törensel<br />
davranışlar ise zorlantı (kompülsif) bozukluğudur.<br />
<strong>Bu</strong> rahatsızlığın görünümleri sürekli bir şeyleri<br />
yıkama ya da yıkanma, başlarına kötü bir şey<br />
geleceği endişesi ile kapı, pencere vb. kapalı olup<br />
olmadığını denetleme, eşyaları kendine uygun bir<br />
şekilde düzene koyma, yineleyici düşünceleri taşıma,<br />
ya da önemsiz nesneleri biriktirip saklama şeklinde<br />
olabilir. Kişi yaptığı davranışın uygunsuzluğunu<br />
bilmesine rağmen içindeki kaygıdan kurtulmak için<br />
bunları yapmak zorunda olduğunu düşünür.<br />
Fobiler: Özgül fobi belli bir canlı, nesne ya<br />
da duruma karşı aşırı <strong>ve</strong> mantık dışı korku <strong>ve</strong><br />
bunlardan kaçınma (örn., asansör, örümcek, uçak<br />
vb.) durumudur. Böyle bir durumun fobi olarak<br />
adlandırılabilmesi için kişinin işlevselliğini <strong>ve</strong> sosyal<br />
yaşamını olumsuz etkiliyor olması gerekir. Örneğin,<br />
uçak korkusu nedeniyle önemli bir toplantıyı<br />
iptal etme gibi. Fobilerin oluşumu çocukluk<br />
döneminde yaşanılan olumsuz bir yaşantı sonrası<br />
koşullanma aracılığıyla olabileceği gibi ergenlik<br />
<strong>ve</strong>ya yetişkinlikte birden bire de başlayabilir.<br />
Görünümleri; hayvan fobileri, yükseklik, asansör,<br />
uçak, doktor ya da diş hekimi, kan-yara, doğa<br />
olayları (yıldırım, ateş vb.), hastalık <strong>ve</strong> durumsal<br />
(kapana kısılmış hissettiren durumlar, örneğin<br />
metroya binme gibi) fobiler olabilmektedir.<br />
Sosyal Fobi: Başkalarının önünde küçük düşeceği,<br />
utanç duyacağı endişesiyle başkalarıyla girilecek<br />
etkileşimlere karşı duyulan aşırı, belirgin <strong>ve</strong> sürekli<br />
korkudur. Örneğin, başkalarının önünde yemek<br />
yeme, topluluk önünde konuşma, toplantıya katılma<br />
vb. durumlardan kaçınma gibi. <strong>Bu</strong> duruma terleme,<br />
yüz kızarması, panik atak gibi fiziksel yakınmalar<br />
eşlik eder. Kişinin işlevselliğini bozduğu durumlarda<br />
patoloji kabul edilir.<br />
Travma Sonrası Stres Bozukluğu: Kişinin yaşadığı<br />
ya da şahit olduğu travmatik olay sonrasındaki<br />
yoğun korku, çaresizlik <strong>ve</strong> dehşet hissidir. Travmalar<br />
ani <strong>ve</strong> beklenmedik bir biçimde gerçekleşir<br />
<strong>ve</strong> kişinin gü<strong>ve</strong>nlik duygusunun kaybolmasına<br />
<strong>ve</strong> bütünlük algısının darmadağın olmasına<br />
neden olabilir. Travma esnasında nasıl tepki<br />
<strong>ve</strong>rileceği, bu durumla nasıl başa çıkılacağına<br />
dair zihinsel bir hazırlık yapılamaz. <strong>Bu</strong> nedenle<br />
kişi bu durumlarda en hızlı <strong>ve</strong> en iyi şekilde başa<br />
çıkmak zorundadır. İdareyi bedenimizin hayatta<br />
kalma sistemi ele alır. <strong>Bu</strong> nedenle kişi travmatik<br />
yaşantıdan sonra yaşadıklarına anlam <strong>ve</strong>rmeye,<br />
deneyimi kopuk olmaktan ziyade yaşantı bütünün<br />
içine yerleştirmeye <strong>ve</strong> yeniden uyum sağlamaya<br />
çalışır. Eğer kişi bunları yapamazsa iyileşme<br />
gerçekleşemez <strong>ve</strong> bazı tepki <strong>ve</strong> belirtiler ortaya<br />
çıkar. <strong>Bu</strong>nlar; rahatsız edici yaşantının tekrar tekrar<br />
hatırlanması, travma sırasında farklı davransaydım<br />
neler olurdu şeklindeki düşünceler <strong>ve</strong> bunların<br />
yarattığı rahatsızlık, rahatsız edici rüyalar <strong>ve</strong><br />
kabuslar, travma anına geri-dönüşler, donuklaşma<br />
<strong>ve</strong> duyguların yitirilmiş gibi olması, kaçınma <strong>ve</strong>ya<br />
kişinin kendisi <strong>ve</strong> yakınları için artan endişe durumu,<br />
uykuya dalmada güçlük, huzursuzluk <strong>ve</strong> öfke<br />
patlamaları, konsantre olmada güçlük gibi artmış<br />
uyarılmışlık tepkileri görülebilir.<br />
NE YAPILABİLİR?<br />
Lazarus (1993) baş etmede problem-çözme<br />
odaklı <strong>ve</strong> duygusal rahatlama odaklı problem<br />
çözme yöntemlerinden bahsetmiştir. Problem<br />
çözme odaklı hareket eden kişiler korku <strong>ve</strong> kaygı<br />
yaratan durumlarla yüzleşme, bunları yeniden<br />
değerlendirme, çözüm için planlar yapma <strong>ve</strong><br />
uygulama yollarını kullanırlar. Duygusal rahatlama<br />
odaklı problem çözücüler ise korku <strong>ve</strong> kaygıları<br />
yaratan durum <strong>ve</strong> olayların neden olduğu rahatsız<br />
edici duygulardan kurtulmak için kaçma <strong>ve</strong> kaçınma<br />
yollarını seçerler. Kişilerin olay ya da durumların<br />
kendi kontrolleri dışında olduğunu düşündüklerinde<br />
duygusal rahatlamaya ulaşmaya çalıştıkları<br />
görülmüştür (Folkman <strong>ve</strong> Lazarus, 1980). <strong>Bu</strong><br />
nedenle daha etkin bir yöntem olan problem çözme<br />
odaklı yaklaşımın benimsenmesi için düşünce<br />
kontrolünün önemi bir kez daha öne çıkmaktadır.<br />
Psikolojik danışma sürecinde kullanılan belli başlı<br />
yaklaşımlar ise aşağıda kısaca aktarılmıştır.<br />
Bilişsel Terapiler: Anksiyete yaşayan kişilerin<br />
çevresindeki her şeyi tehdit edici olarak algılaması,<br />
abartması, genelleştirmesi, kişiselleştirmesi,<br />
olaylara ya siyah ya da beyaz şeklinde kategorik<br />
yaklaşması, tehdit içermeyen unsurlar da<br />
bulunmasına rağmen dikkatini tehdit içeren<br />
unsurlara odaklaması <strong>ve</strong> seçici algılaması gibi<br />
21
zihinsel şemalarıyla çalışılır. <strong>Bu</strong> bağlamda, öncelikle<br />
iyi bir danışman-danışan ilişkisi kurularak başlanır<br />
<strong>ve</strong> psiko-eğitim <strong>ve</strong> bilişsel yeniden yapılandırma gibi<br />
yöntemler kullanılarak işlevsel olmayan düşünce<br />
kalıpları değiştirilmeye çalışılır.<br />
Davranışçı Yöntemler: Genellikle bilişsel terapilerle<br />
birlikte kullanılır. Gevşeme <strong>ve</strong> nefes kontrolü<br />
tekniklerinin öğretilmesi, maruz bırakma, taşırma,<br />
sistematik duyarsızlaştırma <strong>ve</strong> yüzleşme gibi teknik<br />
<strong>ve</strong> yöntemlerle süreç desteklenir.<br />
Destekleyici Terapiler: Çoğu kez bilişsel davranışçı<br />
yaklaşımlarla anılan Destekleyici Terapide amaç,<br />
çevresel etkenleri ortadan kaldırmaktır. Anksiyete<br />
bozukluklarında uygulanma biçimi, stres yaratan<br />
çevresel unsurların azaltılması, aile rehberliği, kaygı<br />
<strong>ve</strong> korkuya yol açan sıkıntılı durumların düzeltilmesi<br />
şeklinde olmaktadır.<br />
Gevşeme <strong>ve</strong> Nefes Teknikleri: Çoğunlukla diğer<br />
yaklaşımlarla birlikte kullanılır. Bazı kaygı yaratan<br />
durumlarda kişi kendi kendisine bu yöntemleri<br />
uygulayarak hızlı gevşeme sağlayabilir. <strong>Bu</strong> nedenle<br />
gevşeme <strong>ve</strong> nefes tekniklerinin yardım sürecinde<br />
kullanılması kadar danışana öğretilmesi de<br />
tedavinin bir parçasıdır. Gevşeme egzersizleri, kas<br />
gruplarının aşamalı olarak gerilip gevşetilmesini<br />
içerirken bu sürece doğru nefes alma teknikleri de<br />
eklenir.<br />
Medikal çözümler: Özellikle kansızlık, kalsiyum<br />
eksikliği, şeker hastalığı, tiroit rahatsızlıkları<br />
gibi bazı fizyolojik hastalıkların da kaygı <strong>ve</strong> korku<br />
tepkilerine neden olması, madde <strong>ve</strong> alkol kullanımı,<br />
uyku bozuklukları gibi eşlik eden başka problemlerin<br />
olması medikal tedaviyi gerekli kılabilmektedir.<br />
Kendi kendine yardım teknikleri: Günlük tutma,<br />
konuyla ilgili kitaplar okuma, düzenli spor yapma,<br />
sağlıklı beslenme gibi yöntemlerle kişi kendi kendine<br />
yardım sürecini gerçekleştirebilir.<br />
SONUÇ OLARAK KAYGI HANGİ ŞEKLİYLE<br />
YAŞANIYOR OLURSA OLSUN ÇÖZÜMSÜZ DEĞİLDİR!<br />
<strong>Korku</strong>ların köpek gibi olduğu söylenir. Siz ondan<br />
korkup geriledikçe o sizin üzerinize gelir. Siz onun<br />
üzerine doğru gittiğinizde ise o geri adım atar.<br />
<strong>Bu</strong> nedenle korkularla baş etmek için onlarla<br />
“yüzleşmek” önemlidir. Yüzleşme, korku yaratan<br />
düşüncelerin <strong>ve</strong> zihinsel kalıpların kabul edilmesi,<br />
gözden geçirilmesi <strong>ve</strong> yeniden yapılandırılması<br />
ile başlar. Yeni beceriler kazanılması <strong>ve</strong> bunların<br />
kararlılıkla uygulanması ile devam eder. <strong>Bu</strong> “sürekli<br />
bir mücadeledir <strong>ve</strong> cesaretle atılan ilk adımlarla<br />
başlar!” der Guzman (2005).<br />
Geçtan (2004) kaygıdan kurtuluşun insanın kendi<br />
varoluş sorumluluğunu alabilmesi ile mümkün<br />
olacağını belirtiyor. <strong>Bu</strong>nun için kişinin, gerektiğinde<br />
yardım <strong>ve</strong> destek alabilmeyi bilmesi gerektiği gibi<br />
yeri geldiğinde de başkalarına <strong>ve</strong>rebilmeyi bilmesi<br />
gerekir. <strong>Bu</strong>, ne tamamen başkalarına yaslanmayı<br />
gerektirir ne de çaresizlik içinde insanlardan<br />
uzaklaşmayı. <strong>Bu</strong>, yaşam karşısında “kendi<br />
sorumluluğunu üstlenme” demektir!<br />
Adler’in de vurguladığı gibi “toplumsallık duygusu”<br />
iyileştirebilir! Acı çekenlere yardım etmek,<br />
insanları ayrıştırmak yerine birleştirmek, sevginin<br />
bütünleştirici <strong>ve</strong> iyileştirici gücünü fark etmek…<br />
Son olarak, Guzman’ın sözü ile bitirmek istiyorum:<br />
“Bilinç durumları bulaşıcıdır!” (2005). Hoşgörü <strong>ve</strong><br />
saygı bulaşıcıdır <strong>ve</strong> ilk seninle başlar!<br />
KAYNAKLAR<br />
Adler, A. (2001). İnsanı Tanıma Sanatı (K. Şipal, Çev.)<br />
İstanbul:Say<br />
Bozkurt, R. (2015). “İnsanları Güç Değil, <strong>Korku</strong> Yozlaştırır”.<br />
Erişim Tarihi: 10 Haziran 2016, http://www.<br />
gunlukkoseyazilari.com/<br />
Clark, D. A., Beck, T. A, Brown, G. (1989) Cogniti<strong>ve</strong> mediation<br />
in general psychiatric outpatients: A test of the content<br />
specificity hypothesis. Journal of Personality and Social<br />
Pschology, 56, 958-964.<br />
Folkman, S., <strong>ve</strong> Lazarus, R. S. (1980). An analysis of coping in<br />
a middleaged community sample. Journal of Health and<br />
Social Behavior, 21, 219-239.<br />
Fromm, E. (1993). Sevme Sanatı (E. Özkan, Edt.). İstanbul:<br />
Ekol Basım Yayın<br />
Geçtan, E. (2004). İnsan Olmak. İstanbul: Metis<br />
Gençöz, T. (t.y.) <strong>Korku</strong>: Sebepleri, Sonuçları <strong>ve</strong> Baş etme<br />
Yolları. Kriz Dergisi, 6(2), 9-16<br />
Guzman, D. S. (2005). Özgürlüğe Uçuş (Z. Elkırmış, F. Örücü,<br />
Çev.). Ankara: Yeni Yüksektepe Yayınları<br />
Herbert, C. (2016 ). Travma Sonrası Ortaya Çıkan Psikolojik<br />
Tepkileri Anlamak (M. Z. Sungur, E. Cömert, Çev.)<br />
İstanbul: Psikonet Yayınları<br />
Köroğlu, E. (2012). <strong>Kaygılarımız</strong> <strong>Korku</strong>larımız. Nedir? Nasıl<br />
Baş Edilir? Ankara: Hekimler Yayın Birliği<br />
Lazarus, R. (1993). Coping Theory and Research: Past,<br />
Present, and Future, Psychosomatic Medicine 55, 234-247.<br />
Özakkaş, T. (Ed.). (2014). Anksiyete Bozuklukları <strong>ve</strong> Tedavisi.<br />
İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları<br />
Tural, Ü. Kocaeli Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri<br />
Anabilim Dalı Dönem 5 Ders Notları. Erişim Tarihi: 2<br />
Mayıs 2016, http://tip.kocaeli.edu.tr/docs/ders_notlari/u_<br />
tural/anksiyete.pdf<br />
22
KORKU ÜZERİNE BİR YAŞAR KEMAL<br />
ROMANI İNCELEMESİ:<br />
“TEK KANATLI BİR KUŞ”<br />
Uzm. Psi. Dan. Pınar ÇAĞ<br />
Orta Doğu Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />
Öğrenme <strong>ve</strong> Öğrenci Gelişim Birimi<br />
“...çünkü derdi korku değil, korkuyu beklemekti. Ve korkuyu beklemek, korkudan<br />
beterdi. Bir zamanlar birinin yazdığı gibi.” Hakan Günday<br />
“...ne zamandı bilmiyorum. Yaşadıklarından sana kalan tortu, seni olduğun yere<br />
çakan, olduğun yerde fırtına koparan korku.” Birhan Keskin<br />
Yaşar Kemal’in ölümünden önce son yayımlanan<br />
bu kitabında temel nokta yine Anadolu insanı. Yaşar<br />
Kemal bu romanında odak noktası olan korku<br />
duygusuna ilişkin şöyle diyor:<br />
“Ben hep korkudan korktum. <strong>Korku</strong>dan çok<br />
korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir<br />
korku istemezdim. O yüzden bu kitapta da<br />
korkuyu anlattım. Kayseri’de askerlik yaptığım<br />
kasabanın üzerinde büyük bir taş vardı <strong>ve</strong><br />
bütün kasaba bu taşın üzerlerine düşeceğinden<br />
korkuyor, taşı üzerlerine düşmesin diye demir<br />
zincirlerle bağlıyorlardı. Madem korkuyorsunuz<br />
o zaman çekin gidin diyordum. Seneler senesi bu<br />
korkuyu yazmak istedim.”<br />
Romanda posta müdürü olarak Trabzon’un ıssız,<br />
sessiz, terk edilmiş Yokuşlu kasabasına atanan<br />
Remzi Tavdemir <strong>ve</strong> eşi Melek Hanım başkarakterler.<br />
<strong>Bu</strong> ikilinin atandıkları kasabaya doğru çıktıkları tren<br />
yolculuğuyla başlayan roman, kasabaya giremeyip<br />
bir ceviz ağacının altında korkuyu bekledikleri<br />
sonsuz anların içinde sonlanmaktadır. Roman,<br />
durmadan, hızlıca, nedeni bilinmez bir şekilde,<br />
koşullanılmış bir hal gibi bireylerin içinde büyüyen,<br />
gelişen <strong>ve</strong> önü alınamayıp kişileri hareketsiz bırakan<br />
korkuyu <strong>ve</strong> yayılımını anlatıyor.<br />
“Dağ düşüyor Yokuşlu’nun üstüne. Kimse<br />
yaklaşamıyor oraya. Dağ evleri, kayaları ezip<br />
geçiyor her gün her gün. Kimse yaklaşamıyor o<br />
kasabaya” (ss.22).<br />
“Şimdi iyice merak ediyordu bu kasabayı.<br />
<strong>Korku</strong>ya benzer, yılgınlığı, yarı uyku haline benzer<br />
bir duyguda bunalarak” (ss.30).<br />
Remzi Bey <strong>ve</strong> Melek Hanım, Remzi Bey’in atandığı<br />
kasabaya varmak için uzun bir tren yolculuğundan<br />
geçerler, ardından kasabaya ulaşıncaya kadar bin<br />
bir insandan oraya gitmemeleri, orada “bir şey”<br />
olduğu, bu şeyin korkulası “bir şey” olduğu, oradan<br />
uzak durmaları gerektiği <strong>ve</strong> hatta geldikleri yere;<br />
Ankara’ya, dönmeleri gerektiği söylenip durur. “Bir<br />
şey olmuş ki kasabaya, kimse bilmiyor, söylemiyor”<br />
(ss.71). Öyle ki bütün insanları kasabaya girmekten,<br />
yakınından geçmekten, kasabanın ufkuna dahi<br />
bakmaktan alıkoyan bir tür kronik korku hali.<br />
Ancak Remzi Bey dirayetli biridir <strong>ve</strong> kasabayı gidip<br />
gözleriyle görmeden bu yoldan vazgeçebilecek<br />
gibi değildir. Remzi Bey ısrarcıdır ancak minibüs<br />
şoförü de en az onun kadar ısrarcı olunca eşiyle onu<br />
kasabanın girişindeki bir ceviz ağacından bir milim<br />
öteye götürmeyi kabul etmez. Remzi Bey <strong>ve</strong> Melek<br />
Hanım diğerlerine ait korkuyu kendi bünyelerine<br />
hızlıca çektiklerinden artık onlar da kasabaya<br />
gitmekten ürperir <strong>ve</strong> o ceviz ağacının altında,<br />
birilerinin gelmesini beklerler ya da kasabaya<br />
giden birilerinin geçmesini. Çok geçmeden bir<br />
minibüs daha gelir <strong>ve</strong> dört kişi iner içinden. Şoför<br />
yine kasabaya girmeyi reddedip onları da Remzi<br />
23
Bey <strong>ve</strong> eşinin yanına bırakır. <strong>Bu</strong> son yolcuların<br />
dördü de Almanya’dan ailelerini ziyaret etmek<br />
için gelmişlerdir. <strong>Bu</strong>nların içerisinde bu kasabada<br />
yaşayan annesini ziyaret etmeye gelen Zeliha <strong>ve</strong> eşi<br />
Hüsam da vardır.<br />
“Tanışmadan, konuşup görüşmeden bir insan<br />
korkuludur, başka bir şeydir. Yani herhangi bir<br />
şeydir. Konuşup görüşüncedir ki işte o zaman<br />
insan insan olur.” (ss.12)<br />
<strong>Korku</strong>yla var olan insan, nicedir insan olmaktan<br />
çıkıyor. Toplumların afyonlarından bahsedilirken<br />
gerilerde kalan <strong>ve</strong> aslında çok da öne alınmayan<br />
ögelerden biri de “korku”. Büyüdükçe önü alınamayan,<br />
efsaneleşen, destansı bir hale gelen korku; kişiyi insani<br />
becerilerinden <strong>ve</strong> diğer anlamlı tüm duygularından<br />
bir çırpıda, tek seferde koparabilmektedir. <strong>Bu</strong> korku<br />
halinin uzun sürmesi, devamlı olması ise bireyin hem<br />
ruhsal hem de fizyolojik gelişimini ziyadesiyle sekteye<br />
uğratabilmektedir. Oysa birey çocukluğundan <strong>ve</strong> hatta<br />
bebekliğinden itibaren korkularını yenerek gelişir,<br />
büyür.<br />
“Remzi Bey yorulmuştu. Dizleri sızlıyordu.<br />
İçinde bir karamsarlık vardı, elini ayağını kesen.<br />
<strong>Korku</strong>ya, umutsuzluğa benzer.” (ss.11)<br />
<strong>Korku</strong>, doğası gereği akıl ya da zihin kontrolü ile<br />
baş edilemeyen <strong>ve</strong> kişinin iç huzursuzluğuna neden<br />
olan, aslında beklendik <strong>ve</strong> olağan bir duygudur. Tüm<br />
insanların deneyimlediği evrensel bir duygu olan<br />
korku; aniden ortaya çıkan bir durum karşısında,<br />
tehdit olarak algıladığımız anlar silsilesine<br />
<strong>ve</strong>rdiğimiz reaktif bir tepkiyi içermektedir. Dozunda<br />
hissedildiğinde bireyi tehlikelerden koruma gibi<br />
temel bir işlevi olsa da, artan boyuta vardığında<br />
psikolojik anlamda kişinin zihninin alev almasına<br />
neden olabilir. <strong>Bu</strong> nedenle aşırıya varanı, kişiyi<br />
ruhsal açıdan zinde <strong>ve</strong> doyumlu bir hayatın içerisinde<br />
var etmekten git gide uzaklaştırmaktadır.<br />
“Her gün giriyorum kasabaya, bomboş. Boşluk<br />
korkutuyor adamı. Boş bir kasaba, aman Allah<br />
kardaş, düşman başına. <strong>Bu</strong> kasabanın insanları<br />
boşluktan korkup kaçmışlar, başlarını alıp<br />
gitmişler. Ben de başımı aldım kaçtım” (ss.39).<br />
Kitapta da benzer biçimde yayılan <strong>ve</strong> toplumsal<br />
anlamda giderek salgın haline gelen bir korkudan<br />
bahsedilmektedir. Kitabın kahramanları –özellikle<br />
Remzi Bey <strong>ve</strong> eşi Melek Hanım- korkuyu <strong>ve</strong> onu<br />
yaratan kasabanın o uzak, ıssız <strong>ve</strong> kimsenin<br />
gitmediği halini düşünmeden duramazlar. Ceviz<br />
ağacı altı halkı olarak durmadan bu korkuyu<br />
konuşurlar. Aslında korkuyu durmadan mevzu<br />
bahis ediyor olmak da unutma <strong>ve</strong>ya kabul etmeyi<br />
engellediğinden, korkuyu düşünerek, seslendirerek<br />
<strong>ve</strong> durmadan konuşarak aslında daha büyük <strong>ve</strong><br />
“korkunç” bir hale getirmişlerdir.<br />
“Hava kararıyor, iri yıldızlar gökyüzüne dökülüyor,<br />
uzaklardan çakal pavkırmaları geliyordu.<br />
Korkmamak, kendini kavi tutmak için Zeliha var<br />
gücünü harcıyordu.” (ss.51)<br />
Oysa bu kadar söz edilen bir şeyi normalleştirmek,<br />
üstelik bu olumsuz bir duygu ise, epey güçleşebiliyor<br />
zaman içinde. Zeliha tüm söylenenlere rağmen,<br />
cesaretini toplayarak kasabaya gitmek için bir<br />
girişimde bulunur; ancak bunun neticesinde fenalık<br />
geçirerek ceviz ağacının altına geri döner. Ertesi gün<br />
de ne olduğunu bilmediği, neden korktuğuna dair<br />
24
en ufak bir fikri olmadığı halde, kasabaya girmenin<br />
mümkün olmayacağına dair keskin <strong>ve</strong> net bir inançla<br />
eşini de yanına alarak geri döner. <strong>Korku</strong>, hareket<br />
kabiliyetini azaltan, hatta zaman zaman sıfırlayan <strong>ve</strong><br />
birey olmanın sınırlılığı konusunda bize ültimatomlar<br />
<strong>ve</strong>rebilen bir duygudur! Zeliha’nın da, Remzi Bey’in<br />
de, Melek Hanım’ın da hareketsizliğinin nedeni<br />
herkesin tek gerçek olduğuna inandığı “korkulması<br />
gereken bir şey var” düşüncesidir.<br />
“Hiçbir şey duymuyor, düşünmüyordu. <strong>Korku</strong>nun<br />
ötesinde bir korku, ürküntünün ötesinde bir<br />
ürküntüdeydi”(ss.51). /“<strong>Korku</strong>yorum, içime<br />
değiyor, başımıza bir iş gelecek... <strong>Korku</strong>yorum”<br />
(ss.62).<br />
Kitapta aktarımı sağlanan duygu, temelde korku<br />
gibi görünse de, yer yer sözcüklerin <strong>ve</strong> cümlelerin<br />
gelişinden kaygı ya da anksiyetenin içerisine de<br />
girebilmektedir. <strong>Korku</strong> daha çok kişinin içinde<br />
bulunduğu anda iken, kaygının daha çok geleceğe<br />
ilişkin algılarımızdan kaynaklı olabileceği <strong>ve</strong><br />
kaynağının bilinmesinin genellikle güç olduğu<br />
söylenebilir. Kitapta da korku ögesinin belirsiz olması<br />
bir yandan kaygıyı andırırken, bir yandan da içinde<br />
bulunulan anın içinde cereyan etmesi onu korku<br />
odağında tutmaktadır. Yaşar Kemal bu anlatımlarıyla<br />
kişinin zihninde yarattığı korku zincirinin somut bir<br />
tehlikeden ya da durumdan; bir timsahtan ya da bir<br />
depremden daha beter olabileceğini göstermeye<br />
çalışmıştır. <strong>Bu</strong> aşamada işin içine bilinçdışı süreçlerin<br />
de dâhil olduğunu, kitaptaki kahramanların aslında<br />
farkında olmadan bu korku sarmalına nasıl<br />
girdiklerini görebilmek de mümkün.<br />
“Üstümde kuşların ağırlığı, kanatları bir hoş, bir<br />
deli. Bir kokuyorlar deli deli. Bir öylesine yanıma<br />
yönüme doldular ki soluk alamıyorum. Soluksuz<br />
kaldım. Birden aklıma tıp etti. Aklıma tıp edince<br />
aklım başıma geldi, her şeyi anladım, hiç insan<br />
yok. <strong>Bu</strong> kasabanın insanları bu kuşlar. Hiç insan<br />
yok” (ss.60).<br />
<strong>Korku</strong> yüksek düzeylerde hissedildiğinde gerçeği<br />
çarpıtma riski de giderek çoğalmaktadır. Daha doğru<br />
bir ifadeyle; aslında bireyler kafalarında korkuya<br />
dair şemaları katı sınırlar içinde <strong>ve</strong> gerçekdışı bir<br />
düzeyde şekillendirdiklerinde, yani korkunun somut<br />
anlamda ortada oluşuna dair sağlıksız düşünceleri<br />
çoğaldığında bu duygu daha güçlü <strong>ve</strong> yıkıcı bir şekilde<br />
hissedilebilmekte <strong>ve</strong> yaşanabilmektedir. Romanda<br />
da benzer şekilde bir güruh insanın gerçekliğine dair<br />
en ufak bir fikirleri olmadığı bir konuda sağlıksız<br />
düşünceler <strong>ve</strong> inançların etkisiyle nasıl bir korku<br />
selinde yüzdüklerini görebiliyoruz. İçlerinden biri<br />
dahi çıkıp “<strong>Bu</strong> kasabada aslında ne olduğuna dair<br />
hiçbir fikrimiz yok, sadece varsayımlarımızdan yola<br />
çıkıp korkudan tir tir titriyoruz. Bir durup düşünelim.”<br />
demiyor, diyemiyor. Çünkü korkunun esaretinde ilk<br />
akıllarına gelene inanmayı tercih ederek, tek bir<br />
alternatif düşünce dahi bulmadan ya da bulamadan,<br />
kaskatı zihinsel sınırlar içerisinde, sorgulamaksızın<br />
bir hayale inanıyorlar.<br />
Çok sonralar kulağımıza ne çalınıyor biliyor<br />
musunuz? Bir kanadı olmayan bir kuş olduğumuz!<br />
İki kanadımız olmasına rağmen ya biz inanıyoruz<br />
ya da inandırılıyoruz; <strong>ve</strong>lhasıl diyoruz ki: “Benim bir<br />
kanadım yok. Olsaydı korkmazdım, uçardım. Ancak<br />
şimdi uçamam çünkü bir kanatla uçulduğu nerede,<br />
hangi zamanda görülmüş Allah’ını se<strong>ve</strong>rsen? Hem ben<br />
uçmayı denesem bile; düşeceksem, düşeceğimden<br />
bunca eminsem neden böyle bir yola sevdalanayım ki?<br />
Hem ben uçmak da istemiyorum, yürüsem de olur...”<br />
Bizler bir bir uzaklaşıyoruz içimizden; korktukça,<br />
ürperdikçe uzaklaşıyoruz kendimizden,<br />
yapabileceklerimizden; aslında yaratabileceğimiz<br />
belki de bir ihtimal dahi olsa mucizelerimizden,<br />
olumlu olan kalp ritmimizden, nefesimizdeki çiçek<br />
kokusundan, bacağımızdaki koşma isteğinden,<br />
kolumuzdaki yazma kabiliyetinden, dilimizdeki yeşilli<br />
sözcüklerden… Biz çok korktukça çok uzaklaşıyoruz,<br />
yapamayız zannediyoruz her şeyi, olmaz diyoruz,<br />
mümkün değil! Oysa korkunun olmadığı diyarlarda,<br />
masallara olan inancımızı çocuklukta bırakmaktan<br />
vazgeçebilirsek eğer, yaşamın da toplumun da<br />
bireyin de yeniden kendini evrimleştirebileceği bir<br />
ütopya olamaz! <strong>Bu</strong> deli bir gerçektir! Saf bir gerçek!<br />
Sonunu beylik laflarla bitirmeyeceğim bu yazının.<br />
Mesela korkmayınız, korkularınızın üstüne gidiniz<br />
filan da demeyeceğim, hatta mümkünse korkunuz.<br />
Bir tek şey fısıldayacağım; korkularınızdan<br />
korkmayınız, onlara gülünüz! Hep böyle sesler gelip<br />
duruyor bir süredir kulağıma: Gülmenin ziyadesiyle<br />
devrimci bir eylem olup, kaotik bütün duygularımızı,<br />
elbette buna korku da dâhil, tahtından ettiğini...<br />
Biliyorum korku bir cehennemdir, inancımızı sarsıp<br />
sorgularsak tatlı bir yola dönebilir... Belki!<br />
“Ceviz ağacı çok değerlidir, ama altında<br />
uyumayacaksın gölgesi ağırdır”(ss.25).<br />
25
“KORKU AVCISI ÇALIŞMA KİTABI”<br />
VE “KORKU AVCISI ANKSİYETE<br />
BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLAR İÇİN<br />
BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ<br />
REHBERİ” TANITIMI<br />
Doç. Dr. Serap TEKİNSAV SÜTCÜ<br />
Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi Psikoloji Bölümü<br />
<strong>Korku</strong> Avcısı terapi programı çocuklarda, yaygın<br />
anksiyete, ayrılma anksiyetesi, basit fobiler <strong>ve</strong><br />
sosyal fobi gibi anksiyete bozukluklarını ya da bu<br />
alanlarda bozukluk düzeyine varmamış belirtileri<br />
Bilişsel Davranışçı Terapi yaklaşımıyla tedavi etmeyi<br />
amaçlayan bir programdır. Ancak Obsesif Kompulsif<br />
Bozukluk (OKB) ya da Travma Sonrası Stres<br />
Bozukluğu (TSSB) gibi anksiyete bozukluklarının<br />
tedavisini kapsamamaktadır. Çünkü ortak noktaları<br />
olsa da OKB <strong>ve</strong> TSSB’nin tedavisinin farklı<br />
bileşenleri vardır. <strong>Korku</strong> Avcısı programı çocuklar<br />
ile çalışan psikoterapistlerin kullanması amacıyla<br />
hazırlanmış olup iki kitaptan oluşmaktadır.<br />
Kitaplardan biri “<strong>Korku</strong> Avcısı Çalışma Kitabı”dır. <strong>Bu</strong><br />
kitap anksiyetenin ne olduğunu, düşüncelerden nasıl<br />
etkilendiğini <strong>ve</strong> bilişsel-davranışçı tekniklerle nasıl<br />
baş edilebileceğini çocuğa anlatan çeşitli etkinlik<br />
<strong>ve</strong> görevleri içermektedir. Çocuklarla çalışan<br />
pek çok uzmanın bildiği gibi çocuklarla etkin bir<br />
şekilde çalışmanın anahtarlardan biri çalışmanın<br />
eğlenceli <strong>ve</strong> heyecan <strong>ve</strong>rici olmasıdır. <strong>Korku</strong> Avcısı<br />
Çalışma Kitabının hazırlanma amacı da budur.<br />
Kitapta pek çok teknik “Korki” adını <strong>ve</strong>rdiğimiz bir<br />
çizgi kahramanın ağzından anlatılarak terapistin<br />
öğretici rolü azaltılmaya <strong>ve</strong> terapi süreci daha<br />
çekici hale getirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca çocuğun<br />
terapi süresince kazanması beklenen becerileri<br />
desteklemek için bu kitapta bulmaca, hikaye <strong>ve</strong><br />
resimlerin kullanıldığı pek çok eğlenceli aktivite <strong>ve</strong><br />
oyuna yer <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
<strong>Korku</strong> Avcısı Programının ikinci kitabı, “<strong>Korku</strong> Avcısı<br />
Anksiyete Bozukluğu Olan Çocuklar için Bilişsel<br />
Davranışçı Terapi Rehberi”dir. Kısaca ‘Terapi<br />
Rehberi’ diyebileceğimiz kitap terapi süresince<br />
terapiste yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır. Her<br />
seansın gündem maddelerini, bu maddelerin <strong>ve</strong><br />
kullanılacak tekniklerin rasyonelini <strong>ve</strong> uygulama<br />
biçimini anlatmaktadır. Yani çalışma kitabındaki<br />
etkinliklerin nasıl uygulanacağı <strong>ve</strong> uygulamalarda<br />
karşılaşılabilecek güçlükler için nasıl önlemler<br />
alınacağı, başka bir deyişle tüm terapi süreci bu<br />
kitapta anlatılmaktadır. Anlaşılacağı üzere bu iki<br />
kitap birbirini tamamlamakta <strong>ve</strong> terapi süresince<br />
birlikte kullanılmaktadır.<br />
<strong>Korku</strong> Avcısı terapi programı çocuklarla yürütülen<br />
13 seans <strong>ve</strong> anne-babalarla yapılan 3 görüşmeden<br />
oluşmaktadır. 13 seanslık terapi programı temel<br />
olarak psikoeğitim, gevşeme eğitimi, bilişsel yeniden<br />
yapılandırma, problem çözme <strong>ve</strong> yüzleştirme<br />
(exposure) tekniklerini içermektedir. Anne babalarla<br />
çalışmak çocuklarla yürütülen psikoterapilerin<br />
vazgeçilmez bir parçasıdır. Anne babaların terapi<br />
süresince çocuğu terapiye düzenli getirmeleri,<br />
terapiye katılım <strong>ve</strong> görevleri yerine getirmeleri için<br />
çocuğu desteklemeleri, terapide öğrenilen becerileri<br />
terapi dışındaki ortamlara genellemelerine yardımcı<br />
olmaları gibi pek çok konuda terapiye katkıları<br />
olabilir. Ancak bunun için anne babaların uygun<br />
biçimde bilgilendirilmeleri gerekmektedir. <strong>Korku</strong><br />
Avcısı programındaki anne baba seanslarında<br />
anksiyetenin ne olduğu, ne zaman sorun<br />
oluşturduğu, hangi anne baba tutumlarının<br />
anksiyeteyi artırdığı, bilişsel davranışçı terapinin<br />
nasıl bir tedavi olduğu, anksiyeteyle daha iyi baş<br />
edebilmeleri için çocuklarına neler öğretildiği, terapi<br />
süresince anne babalara ne gibi görevler düştüğü<br />
gibi konularda bilgi <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
Program 8-14 yaş aralığındaki çocuklara<br />
uygulanmak üzere hazırlanmıştır. Çalışma<br />
kitabındaki çizgi karakterli anlatımlar <strong>ve</strong> eğlenceli<br />
26
özellikle ABD’de <strong>ve</strong> genel olarak pek çok ülkede<br />
son yıllarda artarak kullanılmaktadır. <strong>Bu</strong> tip<br />
programlar terapistin danışana terapi programını<br />
nasıl tanıtacağından, hangi seansta hangi tekniklerin<br />
kullanılacağı <strong>ve</strong> bu tekniklerin nasıl uygulanacağı<br />
gibi pek çok konuda rehberlik yapmaktadır. <strong>Bu</strong><br />
açıdan özellikle çok deneyimli olmayan terapistler<br />
için terapiyi kolaylaştırdığı düşünülmektedir. <strong>Korku</strong><br />
Avcısı programının hazırlanma nedenlerinden biri<br />
de budur. Deneyimlerimiz programın genel olarak<br />
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) uygulama deneyimi<br />
sınırlı ya da özel olarak anksiyete bozukluğu olan<br />
çocuklarla BDT uygulama deneyimi sınırlı olan<br />
terapistlerin terapi uygulamasını kolaylaştırdığını<br />
göstermiştir. <strong>Bu</strong>nunla birlikte program, Bilişsel<br />
Davranışçı Terapi konusunda hiç eğitim almamış<br />
<strong>ve</strong> terapi deneyimi olmayan kişilerin uygulaması<br />
için uygun değildir. BDT eğitimi <strong>ve</strong> terapi yürütme<br />
deneyimi olmayan kişilerin BDT’nin rasyoneline<br />
uygun bir terapi süreci yönetme, çocukla uygun<br />
terapötik ilişkiyi kurma, teknikleri ya da görevleri<br />
çocuğun özelliklerine (tanı, eş tanı, gelişim düzeyi<br />
vb) uyarlama, karşılaşılacak güçlüklerde yeni yollar<br />
geliştirme gibi konularda sorun yaşayacakları<br />
aşikardır. <strong>Bu</strong>nunla birlikte deneyimli terapistler<br />
hem programa sadık kalıp hem de programı<br />
çocuğun gereksinimlerini en iyi karşılayacak şekilde<br />
esnetebilirler.<br />
<strong>Korku</strong> Avcısı programının etkililiği üzerine yaptığımız<br />
çalışmalar programın anksiyete belirtilerini <strong>ve</strong> eşlik<br />
eden bilişsel hataları azaltmada etkili olduğunu<br />
göstermiştir (Tekinsav Sütcü <strong>ve</strong> ark., 2010; Sevi-<br />
Tok <strong>ve</strong> ark., basımda). <strong>Bu</strong> çalışmalarda program<br />
BDT eğitimi <strong>ve</strong> hatta <strong>Korku</strong> Avcısı programı<br />
için süpervizyon almış terapistler tarafından<br />
uygulanmıştır. Sonuçları terapi eğitimi olmayan<br />
kişilerin yaptığı uygulamalara genellemek mümkün<br />
değildir. <strong>Bu</strong> nedenle yapılandırılmış programları<br />
etkin biçimde uygulamak için bile terapi eğitiminin<br />
çok önemli olduğunu hatırlatmakta fayda<br />
görüyorum.<br />
aktiviteler genellikle çocukların çok hoşuna gitse<br />
de 12-14 yaşlarındaki daha büyük çocuklar bazen<br />
bunu çocuksu bulabilmektedirler. <strong>Bu</strong> durumda<br />
programdaki çizgi kahramanlar kullanılmadan da<br />
programının genel mantığı <strong>ve</strong> tekniklerine sadık<br />
kalınarak program uygulanabilir.<br />
El kitabı olan yapılandırılmış terapi programları<br />
KAYNAKLAR<br />
Sevi-Tok, S., Arkar, H. & Bildik, T. (basımda) . Çocukluk<br />
çağı kaygı bozukluklarında bilişsel davranışçı<br />
terapi, ilaç tedavisi <strong>ve</strong> kombine tedavinin etkililiğinin<br />
karşılaştırılması. Türk Psikiyatri Dergisi.<br />
Tekinsav-Sütcü S, Aydın A, Sorias O <strong>ve</strong> ark. (2010) Evaluating<br />
the fearhunter program: an individual cogniti<strong>ve</strong> behaviora<br />
therapy program for children with anxiety. XL Congress<br />
of European Association for Behavioral and Cogniti<strong>ve</strong><br />
Therapies, Milan-Italy.<br />
27
BAŞARI KORKUSU:<br />
KENDİNİ SABOTE ETME DAVRANIŞINA<br />
PSİKANALİTİK AÇIDAN BAKIŞ<br />
Ayşegül ARACI İYİAYDIN<br />
Uzm. Psikolojik Danışman<br />
ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi<br />
Başarı korkusu, kişinin başarı motivasyonunu<br />
olumsuz yönde etkileyen bir ketlenme durumu<br />
olarak tanımlanabilir. Psikanalitik açıdan<br />
etiyolojisine bakıldığında, başarı korkusunun ortaya<br />
çıkışında kişinin ödipal dönem deneyimlerinin<br />
rolü oldukça aşikârdır. Elbette ki başka birçok<br />
faktör kişinin başarı korkusuna zemin hazırlamış<br />
olabilir. Ödipal öncesi dönem, kardeş rekabeti <strong>ve</strong><br />
kültüre özgü tutumlar bunlardan bazılarıdır. <strong>Bu</strong> yazı<br />
kapsamında, daha çok ödipal dönemin etkilerinden<br />
söz etmek amaçlanmıştır.<br />
Kazanma, kaybetme, başarma <strong>ve</strong> rekabet gibi<br />
kavramların kökeni ödipal döneme dayanır. Çocuk<br />
bu dönemde karşı cins ebe<strong>ve</strong>ynin sonsuz onayını,<br />
sevgisini <strong>ve</strong> hayranlığını kazanmak amacıyla aynı<br />
cins ebe<strong>ve</strong>yni ile rekabet etme ihtiyacı duyar. Ancak<br />
burada bir çelişki de yaşar. Karşı cins ebe<strong>ve</strong>ynin<br />
sevgisini kazanma, aynı cins ebe<strong>ve</strong>ynin ona yönelik<br />
yıkıcılığını, zarar <strong>ve</strong>rme ihtimalini de beraberinde<br />
getirebilir. Dolayısıyla bu tehditten kurtulmanın<br />
en garanti yolu aynı cins ebe<strong>ve</strong>ynle özdeşleşmek<br />
<strong>ve</strong> rekabeti sonlandırmaktır. Ancak ödipal<br />
dönem her zaman böyle bir seyir izlemeyebilir.<br />
Çocuk aynı cins ebe<strong>ve</strong>ynle girdiği rekabetten<br />
dolayı zarar görmüş de olabilir. <strong>Bu</strong> durumda<br />
çocuk için kazanmak, tehlikeye sebep olan bir<br />
deneyim olarak kodlanabilir. Böyle bir mental<br />
kategori, çocuğun gelecekte kendi cinsinden<br />
kişilerle gireceği rekabet ilişkilerinde başarıyı<br />
kazanmakla, kazanmayı da tehlike ile bilinçdışı bir<br />
şekilde özdeşleştirmesine yol açabilir. Aynı cins<br />
ebe<strong>ve</strong>ynle ilişkide rekabetçi <strong>ve</strong> atılgan bir tutum<br />
sergilemek hadım edilme (kastrasyon) riskini taşır.<br />
Dolayısıyla da rekabeti kazanma fantazisi ya da<br />
düşüncesi çocukta yoğun suçluluk duygularına<br />
sebebiyet <strong>ve</strong>rebilir. Kaçınılmaz olarak, kişinin ileriki<br />
yaşamda karşılaştığı rekabet <strong>ve</strong> başarı durumları,<br />
çocuklukta bitirilmemiş ödipal meselenin aktarım<br />
nesneleri olarak karşısına çıkacaktır. <strong>Bu</strong> durumun<br />
yaratacağı kaygıyı engellemenin en ekonomik<br />
yolu da savunma amaçlı ketlenme (inhibisyon)<br />
olacaktır. Kimi zaman da ortada bir rakip ya da<br />
tehlike olmasa bile, ödipal dönemin bilinçdışı<br />
aktarımı olan ketlenme aracılığı ile kendini<br />
sabote edici davranışlarda bulunabilecektir.<br />
Kişinin kendini sabote edici davranışlarından<br />
en çok etkilenmeye meyilli yaşam alanları;<br />
romantik ilişkileri, akademik ya da iş hayatı <strong>ve</strong><br />
rekabete dayalı uğraşlarıdır (spor, oyun vb.).<br />
<strong>Bu</strong> alanlardaki ketlenmeler, başarı korkusunun<br />
temel göstergeleridir. Ketlenmelerin yol açtığı<br />
ikincil sonuçlar (semptomlar) da söz konusu<br />
olabilir. İkincil semptomlar; kişinin başına gelen<br />
bu duruma bir açıklama getirmesi <strong>ve</strong> bu durumla<br />
başa çıkabilmesine hizmet eden çabalarıdır.<br />
Depresyon, madde kullanımı, yansıtma <strong>ve</strong> inkâr<br />
mekanizmalarına başvurma, kendini değersiz<br />
hissetme, düşük özsaygı, ketlenmelerin ortaya<br />
çıkardığı ikincil sonuçlara örnek olabilir.<br />
Romantik ilişkiler ödipal olguyu hatırlatan,<br />
canlandıran bir nitelik taşır. <strong>Bu</strong> sebepten dolayı,<br />
kendini sabote etme davranışı bu alanda daha sık<br />
görülür. Örneğin romantik ilişkilerde ulaşılması<br />
mümkün olmayan yüksek standartlar koyarak,<br />
kendini daha önemli gördüğü işlerle meşgul ederek,<br />
uygunsuz bir şekilde davranarak terkedilmeye<br />
da<strong>ve</strong>tiye çıkararak ya da karşı tarafta sürekli kusur<br />
bulmaya meyilli olarak tatmin edici olabilecek<br />
yakın bir ilişkiyi sabote edebilir. Ancak kişi bunları<br />
bilinçdışı düzeyde yaptığı için farkında değildir<br />
<strong>ve</strong> gelecekte ideal romantik ilişkiyi bulacağına<br />
inanmakla yetinebilir.<br />
28
İş yaşamında <strong>ve</strong> rekabete dayalı alanlarda da başarı<br />
korkusuna karşı geliştirilen kendini sabote etme<br />
davranışlarına rastlanabilir. Örneğin bir kişinin<br />
akademik ya da iş hayatında tam potansiyelini<br />
kullanamaması onun ketlenme yaşadığının bir<br />
göstergesi olabilir. Örneği daha da somutlaştırmak<br />
gerekirse, kişi bazı durumlarda iş hayatında iyi bir<br />
performans gösterebilir. Fakat terfi alabileceği bir<br />
fırsatı farkında olmadan geçiştirebilir. <strong>Bu</strong> fırsattan<br />
kaçınmak için çok meşgul olduğunu, başvurmak için<br />
geç kaldığını, daha fazla paraya ihtiyacı olmadığını<br />
düşünebilir. <strong>Bu</strong>rada işleyen savunma mekanizması<br />
mantığa bürümedir (rasyonalizasyon). Kişi bilinç<br />
düzeyinde terfinin getireceği kaygının farkındadır<br />
ancak sebebini anlamlandıramamaktadır. Tam tersi<br />
durumda da başarıyı yakaladığında huzursuzluk,<br />
kaygı, depresyon, baş ağrıları gibi ruhsal <strong>ve</strong><br />
fiziksel semptomlar geliştirebilir. İş ya da okul<br />
arkadaşlarını kendisine karşı kıskanç, gücenmiş<br />
<strong>ve</strong> öfke dolu algılamaya başlayabilir <strong>ve</strong> bu durumu<br />
bertaraf etmek için başarısını küçümsemeye, onlara<br />
aşırı itaatkâr davranmaya başlayabilir. Böylesine<br />
savunmacı davranışlar kişinin <strong>ve</strong>rimliliğini tehlikeye<br />
atabilir <strong>ve</strong> kapasitesinin altında performans<br />
göstermesine sebep olabilir.<br />
Ödipal misilleme korkusu dışında başka bilinçdışı<br />
güçler de başarı ketlenmesine neden olabilir. Pek<br />
çok kişi kendi başarısını muhtemel ya da hayali<br />
bir rakip tarafından mağlup edilme ya da zarar<br />
görme ile eşdeğer algılayabilir. Böyle bir inancın<br />
yol açtığı suçluluk duygusu bu kişilerin ketlenme<br />
<strong>ve</strong> kendini sabote edici davranışlara yönelmesi<br />
için yeterli olabilir. <strong>Bu</strong>nun yanı sıra ebe<strong>ve</strong>yn <strong>ve</strong><br />
kardeşlerin açık <strong>ve</strong> örtük mesajları ile onlardan<br />
daha başarılı olmanın yanlış ya da nezaketsiz bir<br />
davranış olacağını öğrenmiş, başarılı olmaları<br />
<strong>ve</strong> yükselmelerinin onlara zarar <strong>ve</strong>rebileceğine<br />
inandırılmış olabilirler. Freud’a göre suçluluk<br />
duygusu, başarıya tolerans gösteremeyen bireylerin<br />
temel problemidir. <strong>Bu</strong> kişiler bilinçdışı olarak cinsel<br />
ödipal başarıyı deneyimler <strong>ve</strong> ensest tabusunun<br />
ihlalinin yarattığı suçluluktan dolayı da hasta olurlar.<br />
Melanie Klein’e göre bebek, ödipal dönem öncesinde<br />
annesinin memesiyle iyi bir ilişki kurabildiyse, bu<br />
durum daha sonrasında çocuğun kendi içindeki <strong>ve</strong><br />
başkalarındaki iyiliğin varlığına inanmasına olanak<br />
sağlayacaktır. Ancak, anne-bebek arasındaki erken<br />
dönem ilişki kötü deneyimlerden oluşmuşsa, o<br />
zaman çocuk kendini değersizleştirecek, hayatındaki<br />
iyi şeyleri bozmaya meyilli olacaktır. Melani<br />
Klein, başarı korkusunun kökenini ödipal dönem<br />
öncesindeki deneyimlere dayandırarak bu noktada<br />
pek çok psikanalistten farklı düşünmektedir.<br />
Sonuç olarak, “başarı” her ne kadar arzulanan,<br />
bireysel <strong>ve</strong> toplumsal boyutta yüceltilen bir değer<br />
olarak görülse de, insan ruhsallığının karmaşık<br />
yapısı içerisinde kimi zaman korkulan, kaçınılan bir<br />
olgu olarak da karşımıza çıkabilir.<br />
KAYNAKLAR<br />
Bryan, C. M. (1986). Fear of success: The impact of<br />
ambivalance in the early mother/daughter relationship<br />
(Doctoral dissertation, The Wright Institute, Berkeley).<br />
Klein, M. (1957). Envy & gratitude: A study of unconscious<br />
sources. Basic Books, N. Y.<br />
Mallinger, A. E. (1978). Fear of success and oedipal<br />
experience. The Journal of Psychology, 100, 91-106.<br />
29
KORKUYU ARZULAMAK:<br />
KORKU FİLMLERİ, OYUNLARI VE<br />
ROMANLARI ÜZERİNE KISA BİR ANALİZ<br />
Arş. Gör. Gökhan KABACAOĞLU<br />
Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />
Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Anabilim Dalı<br />
Marion yağmurlu bir gecede arabasıyla ilerliyordu.<br />
Patronundan çaldığı 40 bin dolarla hayatında yeni bir<br />
başlangıç yapıp yapamayacağı belirsizdi. Hem uzun<br />
süren yolculuk hem de son birkaç gündür yaşadığı<br />
heyecan onu yorgun düşürmüştü. Kafasında bin bir<br />
türlü soru işareti dolanırken kendini bir anda Bates<br />
Motel’in kapısında buldu. <strong>Bu</strong> küçük <strong>ve</strong> izbe mekân<br />
yorgunluğunu gidermesi için iyi bir fırsat olabilirdi.<br />
İçeri girdi, motelin sahibi Norman’la tanıştı. Norman<br />
“tuhaf” biriydi ama aynı zamanda yardımse<strong>ve</strong>r<br />
olması nedeniyle Marion ona gü<strong>ve</strong>nmekte herhangi<br />
bir sakınca görmedi. Kısa sohbetlerinin ardından<br />
Marion odasına geçti, kıyafetlerini çıkardı <strong>ve</strong> duşa<br />
girdi. Musluğu çevirdiğinde birkaç gündür yaşadığı<br />
korkuların suyla birlikte akıp gittiğini hissetti. Ancak<br />
bu huzurlu an çok kısa sürecekti. Gözleri kapalı<br />
duşun keyfini çıkarırken birden banyonun kapısı<br />
aralandı, katil içeri sızdı <strong>ve</strong> elindeki bıçağı havaya<br />
kaldırdı. Marion perdenin ardındaki silüeti fark<br />
ettiğinde artık her şey için çok geçti…<br />
1960 yapımı Psycho (Sapık) filminde geçen bu sahne,<br />
sinema tarihinin en bilindik <strong>ve</strong> kült sahnelerinden<br />
biri. Filmin yönetmeni Alfred Hitchcock, günümüzde<br />
sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden biri<br />
olarak kabul edilmekte. <strong>Korku</strong>-gerilim türündeki<br />
filmleriyle sinemaya damgasını vuran Hitchocock’un<br />
bu başarısı, insanların korku filmlerine olan ilgisini<br />
de açık biçimde ortaya koyuyor. Günümüze kadar<br />
The Exorcist’ten (Şeytan) The Blair Witch Project’e<br />
(Blair Cadısı), A Nightmare On Elm Street’ten (Elm<br />
Sokağında Kâbus) The Shining’e (Cinnet) sayısız<br />
korku filmi kitlelerin ilgilisini çekmeyi <strong>ve</strong> isimlerini<br />
sinema tarihine altın harflerle kazımayı başardı.<br />
<strong>Bu</strong> tür filmlerin her yıl yenileri çekilmeye de devam<br />
ediyor. 2015 yılında korku filmleri sadece ABD’de<br />
46 milyon izleyiciye <strong>ve</strong> yaklaşık 400 milyon dolar<br />
hasılata ulaştı (www.the-numbers.com, 2016). <strong>Bu</strong><br />
miktar sinema sektörünün geneli düşünüldüğünde<br />
ufak görünse de, korku filmlerinin ciddi bir izleyici<br />
kitlesine sahip olduğuna dair önemli bir gösterge.<br />
Türkiye’de de benzer bir kitlenin varlığından<br />
bahsetmek mümkün. <strong>Korku</strong> türü çok eskilerden<br />
beri Türk sinemasının içinde varlığını sürdürmekle<br />
birlikte, özellikle 2000’li yılların başından itibaren<br />
dini <strong>ve</strong> paranormal motifler içeren korku filmleri<br />
oldukça popüler hale geldi. Muska, Musallat,<br />
Şeytan-ı Racim gibi yapımlar korku se<strong>ve</strong>rlerden<br />
olumlu yorumlar aldı. Genellikle kalitesiz bir film<br />
olmasıyla adından söz ettiren 2006 yapımı Dabbe<br />
dahi, 2015 yılında altıncı filmiyle vizyona girdi. <strong>Bu</strong><br />
durum Türkiye’de korku filmlerine olan talebe dair<br />
önemli bir ipucu sunmakta.<br />
Eğlence sektöründe korkunun yeri yalnızca sinema<br />
ile sınırlı değil. Edebiyatta da korku türü önemli<br />
bir yer tutmakta. Yazının başında bahsettiğimiz<br />
Psycho (Sapık) da dâhil olmak üzere pek çok önemli<br />
korku filmi aslında birer kitap uyarlaması. <strong>Korku</strong> <strong>ve</strong><br />
edebiyat deyince akla ilk gelen isim hiç kuşkusuz<br />
Stephan King. 1974 yılından bu yana 50’nin üzerinde<br />
roman yazan King, oldukça üretken <strong>ve</strong> korku<br />
edebiyatına yön <strong>ve</strong>ren bir isim. Edgar Allan Poe, H.<br />
P. Lo<strong>ve</strong>craft, Bram Stoker, Ray Bradbury de korku<br />
türünde eserler <strong>ve</strong>ren önemli yazarlar arasında.<br />
Edebiyatın yanı sıra son yıllarda teknolojinin<br />
ilerlemesiyle popülerliği artan video oyun<br />
sektöründe de korku teması fazlasıyla ele<br />
alınmakta. Video oyunları etkileşimli bir<br />
içerik sunması sayesinde, korku dâhil pek çok<br />
duyguyu filmlere göre daha etkili biçimde kişiye<br />
yansıtabilme avantajına sahip. <strong>Bu</strong> nedenle her<br />
yıl daha fazla sayıda insan, eğlenceye ayırdığı<br />
30
zamanı video oyunlarıyla geçiriyor. 90’lı yıllarda<br />
ortaya çıkan Silent Hill <strong>ve</strong> Resident Evil gibi oyun<br />
serileri, günümüzde artık video oyun klasikleri<br />
arasına girmiş durumda. 2013 yılında yayınlanan<br />
Outlast <strong>ve</strong> 2015 yılında yayınlanan SOMA ise son<br />
yıllarda eğlenmek için korkuyu tercih edenlerin<br />
gözdelerinden.<br />
İnsanların bilinçli korku arayışlarını sinema,<br />
edebiyat <strong>ve</strong> video oyunları ile sınırlı görmemek<br />
gerek. Ekstrem sporlardan tutun da Ouija (ruh<br />
çağırma) tahtasına, kulaktan kulağa anlatılan cin,<br />
hayalet hikâyelerinden tutun da eğlence parklarında<br />
yer alan korku tünellerine sayısız öğe, insanlığın<br />
sosyal <strong>ve</strong> kültürel alanının ayrılmaz bir parçası<br />
haline gelmiş durumda. Dahası insanlar her geçen<br />
gün daha fazla bu korku öğelerini talep ediyor. Eğer<br />
siz de bu satırların yazarı gibi “İnsan eğlenmek<br />
için korku filmi izler mi ya? Ne kadar saçma!”<br />
diyenlerdenseniz, yazının kalan bölümünü de<br />
okumanızı tavsiye ederim.<br />
Konuyla ilgili araştırmalar, “İnsanlar neden korkuyu<br />
se<strong>ve</strong>r?” sorusunun tek bir cevabı olmadığını<br />
gösteriyor. Sosyal psikolog Jeffrey Goldstein’ın<br />
editörlüğünü üstlendiği Why We Watch: The<br />
Attractions of Violent Entertainment (Neden İzleriz:<br />
Şiddet İçerikli Eğlencenin Cazibesi) isimli çalışmada<br />
insanları korku filmleri, şiddet içeren video oyunları<br />
<strong>ve</strong> sporlar gibi eğlence öğelerine yönelten motivasyon<br />
kaynaklarının neler olduğuna dair ayrıntılı bir<br />
analiz mevcut. <strong>Bu</strong>na göre şiddet içerikli imgelere<br />
yönelmemizin temel nedenlerinden biri içinde<br />
yaşadığımız uygarlık. Modern toplum yapısının<br />
bizlere planlı, önceden kestirilebilir <strong>ve</strong> heyecan<br />
duygusundan uzak bireysel yaşantılar sunduğunu<br />
söylemek mümkün. <strong>Bu</strong> durum birey için heyecan<br />
arayışını beraberinde getirmekte. <strong>Korku</strong> içeren<br />
eğlence araçlarına yönelme ise bireyin heyecan<br />
arayışının bir sonucu olarak görülmekte (Goldstein,<br />
1998). Elbette dünyanın dört bir yanında insanlar,<br />
terör gibi nedenlerle kendilerini her geçen gün daha<br />
az gü<strong>ve</strong>nde hissederken, heyecan arayışının ne kadar<br />
geçerli bir argüman olduğu tartışılabilir. Ancak bir<br />
korku filminden övgüyle bahsedenlerin, çoğunlukla<br />
“filmin ne kadar heyecanlı olduğuna” vurgu yaptığını<br />
unutmamak gerek.<br />
Goldstein’ın (1998) üzerinde durduğu noktalardan<br />
bir diğeri, şiddet içeren eğlence öğelerinin bireyin<br />
duygularını açık bir biçimde sergilemesine yardımcı<br />
olması. <strong>Korku</strong> filmi izlerken korkmak <strong>ve</strong> bu korkuyu<br />
titreyerek, çığlık atarak dışa vurmak elbette doğal<br />
bir tepki olarak görülecektir. <strong>Bu</strong> sayede korku filmini<br />
izleyen kişinin sadece korku duygusunu değil, aynı<br />
zamanda korkusunu açıkça ifade ederek rahatlama<br />
duygusunu da yaşadığı söylenebilir. Bireyin sadece<br />
film esnasında değil, film bittikten sonra yaşadıkları<br />
da oldukça önemli. Sparks (1991) korku filmi izleyen<br />
kişinin kalp atış hızının <strong>ve</strong> kan basıncının arttığını;<br />
bu durumun yaşanan duyguların yoğunluğunun da<br />
artmasına sebep olduğunu belirtiyor. Ancak kişi film<br />
bittikten sonra filmdeki korkutucu sahnelere değil,<br />
eğlenceli sahnelere ya da arkadaşlarla iyi zaman<br />
geçirmek gibi olumlu yaşantılara odaklandığından,<br />
aynı yoğun <strong>ve</strong> olumlu duyguları tekrar yaşamak için<br />
korku filmleri izlemeye devam edebiliyor.<br />
Eğlence amacıyla maruz kalınan korkunun,<br />
kontrollü bir korku olduğunu unutmamak gerek.<br />
Başka bir deyişle, korku filmi izlerken ya da korku<br />
oyunu oynarken bu korkuyu istediğimiz zaman<br />
sonlandırabilme imkânına sahibiz. Aynı zamanda<br />
hikâyenin nasıl sonuçlandığının da korku filmlerine<br />
bakışımızı etkilediği söylenebilir. Zillmann <strong>ve</strong><br />
Wea<strong>ve</strong>r’a (1996) göre film boyunca ana karakterin<br />
başına gelen korkunç <strong>ve</strong> üzücü olayların olumlu<br />
bir şekilde çözümlenmesi, filmden aldığımız keyfi<br />
arttırıyor. Eğer hikaye olumlu noktalanmazsa bu,<br />
izleyen kişide rahatsızlık duygusu uyandırıyor.<br />
Ama bu hipotez sonu kötü biten korku filmlerinin<br />
varlığını açıklamak için yetersiz. Yüksek empati<br />
düzeyine sahip kişilerin korku filmlerinden pek<br />
hoşlanmadığı bilinen bir durum. Zira başkalarının<br />
acı çektiğini görmek bu kişilerde olumsuz duygular<br />
uyandırıyor (Tamborini, 1996). <strong>Bu</strong>, elbette korku filmi<br />
izleyen kişilerin empati becerisinden yoksun olduğu<br />
anlamına gelmiyor. Ancak filmdeki karakterlerle<br />
31
empati kurmak yerine kendini onlardan<br />
ayrıştırabilen kişiler için, sonu kötü bitse dahi, filmin<br />
eğlenceli bir içeriğe sahip olduğu söylenebilir.<br />
<strong>Korku</strong>, zaman zaman bir sosyalleşme <strong>ve</strong> sosyal<br />
kimlik edinme aracı olarak da işlev görebilir.<br />
Özellikle ergenlik dönemindeki bireyler için korku<br />
<strong>ve</strong> şiddet içerikli filmlerle ya da oyunlarla ilgilenmek<br />
bir “yetişkinlik” göstergesi (Goldstein, 1998). Bir<br />
diğer ifadeyle bu film ya da oyunlar ergen birey için<br />
korku <strong>ve</strong> şiddete maruz kalabilme <strong>ve</strong> dayanabilme<br />
cesaretine sahip olduğunu ispatlamanın bir aracı.<br />
<strong>Bu</strong> noktada ergenlik dönemindeki erkeklerin kızlara<br />
göre korku içerikli film <strong>ve</strong> oyunlarla daha fazla haşır<br />
neşir olduğunu eklemek gerek (Zillmann <strong>ve</strong> Wea<strong>ve</strong>r,<br />
1996). Cinsiyetler arasındaki bu farklılık, kalıplaşmış<br />
toplumsal cinsiyet rolleriyle yakından ilişkili.<br />
<strong>Korku</strong>yu neden sevdiğimize dair açıklamalar elbette<br />
yukarıdakilerle sınırlı değil. <strong>Korku</strong> öğelerinin<br />
gerçekçiliğinden içinde yaşadığımız tarihsel döneme<br />
<strong>ve</strong> kültüre, o anki duygu durumumuzdan geçmiş<br />
yaşantılarımıza kadar pek çok etken bir korku filmini,<br />
romanını ya da oyununu sevip sevmeyeceğimizi<br />
etkilemekte. <strong>Bu</strong>nun yanında meselenin bir de sanatsal<br />
kısmı var. Örneğin özünde ürkütücü bir hikâyeye sahip<br />
olsa da kötü kurgulanmış bir korku filmi, izleyicinin<br />
belleğinde kötü bir film olarak kalacaktır. Tam aksine,<br />
her açıdan iyi hazırlanmış bir korku filmi ise türü<br />
sevmeyenlerin dahi ilgisini çekebilir. Sözün özü, insan<br />
psikolojisiyle ilgili pek çok konuda olduğu gibi, bazı<br />
insanların neden korkuyu sevdiğinin şimdilik kesin<br />
bir yanıtı yok. Kesin olan şey, korkunun eğlenceyle<br />
birlikteliğinin hayatın her alanında devam edeceği.<br />
Tüm korkularınızın istendik olması dileğiyle.<br />
KAYNAKLAR<br />
Goldstein, J. (Ed.). (1998). Why we watch: The attractions of<br />
violent entertainment. London: Oxford Uni<strong>ve</strong>rsity Press.<br />
Sparks, G. G. (1991). The relationship between distress and<br />
delight in males’ and females’ reactions to frightening<br />
films. Human Communication Research,17(4), 625-637.<br />
Tamborini, R. (1996). A model of empathy and emotional<br />
reactions to horror. J. B. Wea<strong>ve</strong>r & R. Tamborini (Ed.),<br />
Horror films: Current research on audience preferences<br />
and reactions içinde, (103-123). New York: Routledge.<br />
Zillmann, D., & Wea<strong>ve</strong>r, J. B. (1996). Gender-socialization<br />
theory of reactions to horror. J. B. Wea<strong>ve</strong>r & R. Tamborini<br />
(Ed.), Horror films: Current research on audience<br />
preferences and reactions içinde, (81-101). New York:<br />
Routledge.<br />
http://www.the-numbers.com/market/2015/genre/Horror<br />
adresinden 28.06.2016 tarihinde erişilmiştir.<br />
“KORKULACAK<br />
NE VAR?”<br />
DEMEDEN<br />
KORKULARI<br />
ANLAMAK<br />
Uzm. Psi. Dan. Pınar KESKİNER<br />
Özel Üsküdar SEV Okulları<br />
İlkokul öğrencileri ile çalışırken korkular<br />
ele alınması gereken bir durum olarak<br />
sıklıkla karşımıza çıkar. <strong>Bu</strong> durumlarla<br />
karşılaşıldığında çocuğa “<strong>Bu</strong>nda korkacak<br />
ne var?” demek durumu geçiştirmeye işaret<br />
ederken, gerçekte çocukların bunlarla<br />
baş edebilmesine yardımcı olmak gerekir.<br />
Duygulanımı sözcüklere dökmek öğretilirse<br />
duygulanım somutlaşır <strong>ve</strong> baş edilebilir<br />
hale gelir. Çocuklar korkularının kabul<br />
edilebileceğinden emin olursa paylaşırlar. <strong>Bu</strong><br />
nedenle, çocuklar, yaşadıkları tüm korkuları<br />
dile getirmeleri için yüreklendirilmelidir.<br />
“Acaba seni korkutan ne olabilir?”, “Nasıl<br />
bir şey, anlatır mısın?” gibi açık uçlu<br />
sorular korkulan nesne ya da olaya ilişkin<br />
kapıları aralar. Çocuğu dinlerken sık tekrar<br />
edilen kelime <strong>ve</strong> temaları yakalamak ise<br />
anlamlandırma sürecini başlatır.<br />
PDR Servisi olarak korkularla çalışırken<br />
izlediğimiz <strong>ve</strong> başarılı sonuçlar aldığımız yol<br />
<strong>ve</strong> yöntemleri aşağıda paylaştık.<br />
<strong>Korku</strong>lar üzerine çalışırken aile ile işbirliği<br />
çok önemlidir. Zarar görmeye dair endişeleri<br />
yoğun olan bir çocuğun babasının tehditkâr<br />
<strong>ve</strong> yaklaşılması zor bir baba olması çocuğun<br />
hayatındaki bu korkuyu sürekli canlı<br />
32
tutacaktır. Anne-babanın kapsayan, sakinleştirebilen<br />
yapısı ise tüm korkuları azaltabilir. Aile bunu<br />
çocuğun şımarıklığı, korkaklığı olarak yorumlarsa<br />
çocukta kaygı <strong>ve</strong> suçluluk hissi artar. <strong>Bu</strong> nedenle<br />
korkunun aile sistemindeki yerini incelemek<br />
önemlidir. Örneğin; yalnız yatmaktan korktuğu<br />
söylenen bir çocuğun anne-babasının çift olarak<br />
ilişkisi nasıldır?<br />
<strong>Bu</strong> nedenle aile ile yapılan görüşmede ailenin bu<br />
korku ile ilgili düşünceleri nedir, ailede bu korkunun<br />
benzerini yaşayan aile bireyleri var mı, gerçek bir<br />
geçmişi var mı (yaşanan bir olay, travma, medyada<br />
maruz kalınan bir örnek vb.), korku ebe<strong>ve</strong>ynden<br />
kaynaklanan bir korku mu? (başarısızlık korkusu vb.)<br />
sorularının üstünde dururuz.<br />
Sonrasında “Çocuk Çizim Testleri” kullanarak<br />
çocuğun iç dünyasını anlamaya çalışıyoruz. <strong>Bu</strong> test,<br />
çocuğun korkularını, iyi <strong>ve</strong> kötü olduğunu düşündüğü<br />
yanlarını kendinden uzakta bir resim üzerinden<br />
anlatmasını sağlamaktadır.<br />
İlkokul çocuklarıyla çalışırken etkili yöntemlerden<br />
biri olan oyun terapisi tekniklerini kullanıyoruz.<br />
Canavarlarla ilgili ya da zarar görme konusunda<br />
endişeleri artan çocuklar oyunlar aracılığıyla bu<br />
korkuları daha kolay açığa çıkarabilmektedir.<br />
Ayrıca oyunun içinde kendini güçlü görüp, korktuğu<br />
nesneleri kendi kontrolündeki rollerle yeniden<br />
canlandırmak çocuklara iyi gelmektedir.<br />
Resimler korkuyu somutlaştırmak için etkili<br />
yöntemlerdendir. Biz bu yöntemi, çocuktan<br />
önce korktuğu nesneyi çizmesini isteyerek <strong>ve</strong><br />
ardından bu resmi giderek küçük boyutlarda<br />
çizmesini sağlayarak kullanıyoruz.<br />
Masallar <strong>ve</strong> mitolojik hikâyelerden<br />
faydalanıyoruz. Korkan çocuk kendini yalnız<br />
<strong>ve</strong> çaresiz hisseder, oysa masallar <strong>ve</strong> mitoloji<br />
kitaplarında bunlar “bir varmış bir yokmuş”<br />
şeklinde başlar. Masallar da çocuğun korkuyla<br />
yüzleşmesini sağlar. Masalı okuyup hislerimiz<br />
üzerinde konuşuruz. Masalların içinde en ilkel<br />
korkular <strong>ve</strong> bu korkuların üstesinden gelen<br />
güçlü kahramanlar vardır. <strong>Bu</strong> kahramanlar<br />
çocuğun yaşadığı korkuları açığa vurması için<br />
bir araç olabilir.<br />
Son olarak, korkuyu <strong>ve</strong> anlamını çocuğa<br />
<strong>ve</strong> aileye anlatmak gerekiyor. Çocuk bu<br />
korkusunun neye tekabül ettiğini bilmelidir.<br />
“Anladığım kadarıyla senin yalnız kalmakla<br />
ilgili bir endişen var.” gibi. İlkokul döneminde<br />
her çocuğun korkuyla ilgili deneyimlerinin<br />
gelişimlerinin bir parçası olduğunu aileler<br />
anlatmak gerekiyor. <strong>Bu</strong> noktada, gelişim<br />
süreçleri içinde bazı korkuların doğal şekilde<br />
kaybolacağını akılda tutmak <strong>ve</strong> herhangi bir<br />
müdahale gerekip gerekmediğine korkuların<br />
şiddetine <strong>ve</strong> hayatın normal akışına olan<br />
etkisine göre karar <strong>ve</strong>rmek önemlidir.<br />
33
FOBİLER<br />
Araş. Gör. Semih KAYNAK<br />
Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />
Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Bölümü<br />
Zaman zaman korkabilir ya da kaygı duyabiliriz.<br />
Ancak korku ya da kaygı yoğun bir biçimde<br />
yaşandığında yahut açık bir tehdit ya da uyaran<br />
olmadan ortaya çıktığı durumlarda fobilerin<br />
varlığından söz edilebilir.<br />
Bir tür kaygı bozukluğu türü olan fobi, kişinin<br />
belirli bir durum, canlı-cansız varlık <strong>ve</strong>ya mekâna<br />
yönelik olarak hissettiği ileri düzeydeki korku hali<br />
olarak tanımlanmaktadır. Fobisi olan kişiler belirli<br />
tehlikeleri gerçekte duyulması gerekenden daha<br />
fazla tehdit edici olarak algılar <strong>ve</strong> bu durumlardan<br />
önemli ölçüde kaçınırlar. Bireylerin kendileri için<br />
fobi oluşturan durumlarla karşı karşıya kalmaları<br />
ise onlarda yoğun panik hali <strong>ve</strong> dehşet hissi<br />
yaratabilir.<br />
Freud’a göre fobiler, cinsel itilimlerin önce<br />
bastırıldığı, sonra kaygıya dönüştürüldüğü <strong>ve</strong><br />
en sonunda bazı dış nesnelere bağlandığı özel<br />
bir tür histeridir. Fobik kişi, bu sayede korkulan<br />
libidoyu temsil eden, karşılaşmaktan kaçınılan<br />
nesneyi uzakta tutacak bir ortam yaratmış olur.<br />
Davranışçı kuramlara göre ise fobiler, kökleri<br />
klasik koşullanmaya dayanır. Kaçınma koşullaması<br />
modeline göre korkular, nötr uyarıcıların korku ya<br />
da acı <strong>ve</strong>ren bir uyarıcıyla eşleşmesi sonucunda<br />
öğrenilir (edimsel koşullanma). Model alma<br />
yaklaşımı korkuların oluşumunu başkalarının<br />
davranışlarının taklit edilerek öğrenilmesi ile<br />
açıklanmaktadır. Son olarak, bilişsel kuramlara<br />
göre fobiler negatif uyaranlara daha fazla dikkat<br />
etmeyle <strong>ve</strong> negatif olayların gelecekte daha fazla<br />
yaşanacağına ilişkin inançla ortaya çıkmaktadır.<br />
Özgül fobi, özgül <strong>ve</strong> belirli nitelikteki canlı-cansız<br />
cisim, mekân <strong>ve</strong>ya aktiviteye yönelik olarak<br />
aşırı korkulu olma durumudur. Tanı ölçütleri şu<br />
şekildedir:<br />
A. Özgül bir nesne ya da durumlu ilgili olarak<br />
belirgin bir korku ya da kaygı duyma (örn. uçağa<br />
binme, yükseklikler, hayvanlar, iğne yapılması, kan<br />
görme).<br />
B. Fobi kaynağı nesne <strong>ve</strong>ya durum, neredeyse her<br />
zaman, doğrudan kaygı <strong>ve</strong> korku doğurur.<br />
Toplumsal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi) ise kişinin<br />
belirli sosyal şartlarda ileri düzeyde kaygılı olması<br />
durumu olarak tanımlanır. Tanı ölçütlerine şu<br />
şekilde ifade edilebilir:<br />
A. Kişinin başkalarınca değerlendirilebilecek olduğu<br />
bir ya da birden çok toplumsal durumda belirgin<br />
bir korku ya da kaygı duyması. Örnekleri arasında<br />
toplumsal etkileşmeler (örn. karşılıklı konuşma,<br />
Ruhsal Bozuklukların Tanısal <strong>ve</strong> Sayımsal El Kitabı<br />
(DSM) 5’te fobiler kaygı (anksiyete) bozuklukları<br />
çatısı altında yer almakta <strong>ve</strong> özgül fobi, sosyal fobi<br />
<strong>ve</strong> agorafobi olarak kendi içinde ayrılmaktadır. Tanı<br />
ölçüleri4 bu üç kategori için ayrı ayrı belirlenmiştir:<br />
34
tanımadık insanlarla karşılaşma), gözlenme (örn.<br />
yemek yerken ya da içerken) <strong>ve</strong> başkalarının önünde<br />
bir eylemi gerçekleştirme (örn. bir konuşma yapma)<br />
vardır.<br />
B. Kişi, olumsuz olarak değerlendirilecek bir<br />
biçimde davranmaktan ya da kaygı duyduğuna ilişkin<br />
belirtiler göstermekten korkar (küçük düşeceği<br />
ya da utanç duyacağı bir biçimde; başkalarınca<br />
dışlanacağı ya da başkalarının kırılmasına yol<br />
açacak biçimde).<br />
C. Söz konusu toplumsal durumlar, neredeyse her<br />
zaman, korku ya da kaygı doğurur.<br />
D. <strong>Korku</strong>, kaygı ya da kaçınma, bir maddenin (örn.<br />
kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç) ya da başka<br />
bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili bir etkilerine<br />
bağlanamaz.<br />
Agorafobi kişinin kolayca kaçıp kurtulamayacağını<br />
düşündüğü mekânlarda bulunmaktan kaçınması <strong>ve</strong><br />
bu mekânlarda bulunduğunda ileri düzeyde korku<br />
yaşaması olarak tanımlanabilir. Tanı ölçütleri şu<br />
şekilde ifade edilebilir:<br />
A. Aşağıdaki beş durumdan ikisi (ya da daha çoğu)<br />
ile ilgili olarak belirgin korku ya da kaygı duyma.<br />
1. Toplu taşıma araçlarını kullanma<br />
2. Açık yerlerde bulunma<br />
3. Kapalı yerlerde bulunma<br />
4. Sırada bekleme ya da kalabalık bir yerde<br />
bulunma.<br />
5. Tek başına evin dışında olma.<br />
B. Kişi, kaçmanın güç olabileceği ya da panik<br />
benzeri ya da yetersizleştiren ya da utanç <strong>ve</strong>ren<br />
(örn. yaşlılarda düşme korkusu; altına kaçırma<br />
korkusu) diğer belirtilerin olması durumunda<br />
yardım alamayabileceğini düşündüğü için bu tür<br />
durumlardan korkar ya da kaçınır.<br />
C. Sağlığı ilgilendiren başka bir durum varsa<br />
(örn. inflamatuvar bağırsak hastalığı, Parkinson<br />
hastalığı), korku, kaygı ya da kaçınma açıkça aşırı bir<br />
düzeydedir.<br />
Üç fobi kategorisi için ortak tanı ölçütleri ise şu<br />
şekilde ifade sıralanabilir:<br />
1. Özgül fobi için fobi kaynağı nesne ya da<br />
durumdan, sosyal fobi için söz konusu toplumsal<br />
durumlardan <strong>ve</strong> agorafobi için ise agorafobi<br />
kaynağı durumlardan etkin biçimde kaçınılır ya<br />
da yoğun bir korku ya da kaygı ile buna katlanılır.<br />
2. Duyulan korku ya da kaygı, özgül fobi için özgül<br />
nesne ya da durumun yarattığı gerçek tehlikeye,<br />
sosyal fobi için söz konusu toplumsal ortamda<br />
çekinilecek duruma <strong>ve</strong> agorafobi için ise<br />
agorafobi kaynağı durumların yarattığı gerçek<br />
tehlikeye göre toplumsal-kültürel anlamda<br />
orantısızdır.<br />
3. <strong>Korku</strong>, kaygı ya da kaçınma sürekli bir durumdur,<br />
altı ay ya da daha uzun sürer.<br />
4. <strong>Korku</strong>, kaygı ya da kaçınma, klinik açıdan belirgin<br />
bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda<br />
ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında<br />
işlevsellikte düşmeye neden olur.<br />
İLGİNÇ FOBİLER<br />
Bilinen 400’ün üzerinde fobi olmakla birlikte en<br />
ilginç olanları şunlardır:<br />
Dekatriaparaskevifobi (ayın 13’nün Cuma’ya<br />
gelme korkusu), fobofobi (korkmaktan korkmak),<br />
deipnofobi (akşam yemeğinde sohbet etme<br />
korkusu), arakibutirofob (fıstık ezmesinin damağa<br />
yapışma korkusu), anatidaefobi (ördekler tarafından<br />
izleniyor olma korkusu), teratofobi (hamile bir<br />
kadının, şekilsiz, çirkin bir çocuk doğurmaktan<br />
korkması), <strong>ve</strong>nüstrafobi (güzel kadınlardan korkma),<br />
hexakosıoıhexekontahexafobi (666 sayısından<br />
korkma), chirofobi (kendi vücudundan korkma),<br />
pentherafobi (kaynana fobisi).<br />
KAYNAKLAR<br />
Amerikan Psikiyatri Birliği, (2013) Ruhsal Bozuklukların<br />
Tanısal <strong>ve</strong> Sayımsal Elkitabı (DSM-5) Tanı Ölçütleri<br />
Başvuru Kitabı, Ertuğrul Köroğlu (Çev.). Ankara:<br />
Hekimler Yayın Birliği.<br />
Davison, G. C., Neale, J. M., & Dağ, İ. (2004). Anormal<br />
psikolojisi:(Abnormal psychology). Ankara: Türk<br />
Psikologlar Derneği.<br />
LeBeau, R. T., Glenn, D., Liao, B., Wittchen, H. U., Beesdo‐<br />
Baum, K., Ollendick, T., & Craske, M. G. (2010). Specific<br />
phobia: A review of DSM‐IV specific phobia and<br />
preliminary recommendations for DSM‐V. Depression<br />
and anxiety, 27(2), 148-167.<br />
Marks, I. M. (2013). Fears and phobias. London: Academic.<br />
http://www.nursingdegreeguide.org/2010/100-weirdphobias-that-really-exist/<br />
Erişim Tarihi: 05.07.2016<br />
http://phobialist.com/ Erişim Tarihi: 15.06.2016<br />
35
KORKUM BURAYA<br />
-DA- SIĞAR MI?<br />
Uzm. Psi. Dan. Seçil AKAYGÜN CÜNTAY<br />
Günce Psikolojik Danışma Merkezi<br />
Büyümenin alametidir okul. Büyüyünce “okullu”<br />
olursunuz. “Okul”a gider, “okul”da kalır, 24 saatlik<br />
dilimin üçte birini “okul”da yaşarsınız. Sizinle olan<br />
her şey de okulun kapısından giri<strong>ve</strong>rir; bazen coşku<br />
ile bazen sessizce. Duygular da okulun olmazsa<br />
olmaz misafirleridir. Nasıl her duygu doğalsa, bu<br />
duygulara okul koridorlarında rastlamak da o kadar<br />
doğaldır. Duyguların içinden, koridorun köşesinden<br />
bakı<strong>ve</strong>ren “korku” ise adeta seslenir: “Bana burada<br />
yer var mı?” <strong>ve</strong>ya “Beni burada kim taşır?”<br />
İster okula başlarken duyulan hıçkırıklar olsun, ister<br />
tatil sonrası bırakılamayan anne kolları, ya da sınav<br />
dönemi esi<strong>ve</strong>ren rüzgârlarda bulsun kendini korku;<br />
duymamız, görmemiz fark etmemiz gerekir. Peki,<br />
kimdir bu korku dolu çocuk?<br />
- Gü<strong>ve</strong>nde hissetmeyen,<br />
- Kendini yatıştırmakta zorlanan,<br />
- Sosyal-duygusal gelişiminde zorluk yaşayan,<br />
- Dönemsel özellikler <strong>ve</strong>ya travmatik deneyimler<br />
nedeni ile okulda “kalmakta” zorlanan,<br />
- Öğrenme, dikkat, algı farklılıkları nedeni ile<br />
anlaşılamamaktan korkan,<br />
- Kaygı düzeyi, zihninin <strong>ve</strong> kalbinin idare<br />
edebileceğinden daha yükseğe çıkmış çocuklardır.<br />
Sebebi ne olursa olsun korkan, korkmuş, korktuğunu<br />
belli eden/etmeyen tüm çocuklar için rehberlik<br />
biriminin en temel rolü kapsayıcı olmaktır. <strong>Korku</strong>nun<br />
nedeni, zamanı, tetiklendiği etmeni, çocuğun<br />
bağlanma süreçleri, aile özellikleri çoğu zaman<br />
bizim gündemimize takılabilir. Nedenini bulursak<br />
çözebileceğimize dair iyi niyetli ancak telaşlı bir<br />
tavır çocuğun yaşadığını kaçırmamıza <strong>ve</strong> en temel<br />
rolümüz olan kapsayıcılığı atlamamıza neden olabilir.<br />
Çocuğu kapsamanın yolu ise onunla terapötik ilişki<br />
kurmak olabileceği gibi (kimi okul ortamları artık<br />
bu tür klinik müdahalelere göre ayarlanabiliyor)<br />
çocuğun -sadece rehberlik biriminin yer minderleri<br />
<strong>ve</strong> oyun hamurları ile değil- okulun canlı-cansız tüm<br />
yapıları ile kucaklanabilmesidir. <strong>Bu</strong> da;<br />
- <strong>Korku</strong>nun nedenini önemsemekle birlikte, esas<br />
odağa çocuğun hislerini koymak,<br />
- Eğitimciler tarafından yatıştırılmak,<br />
- Duyguyu yok saymamak, “geçmesi-bitmesi” için<br />
acele etmemek ile mümkündür.<br />
Olumlu <strong>ve</strong> kapsayan ilişkisi, gü<strong>ve</strong>nde hissettiren<br />
varlığı, şartsız kabulü ile psikolojik danışman,<br />
çocuğun zihninde korkusuna eşlik edebilecek bir<br />
forma sahip olur <strong>ve</strong> çocuk korkusunu <strong>ve</strong> bununla ilgili<br />
her türlü deneyimini açmaya, paylaşmaya yanaşabilir.<br />
Böylece korkunun atlatıldığı bir zeminde değil,<br />
korkunun eşlikle geçildiği bir zeminde buluşulabilir.<br />
Masallar, öyküler, resimler, kuklalar, oyuncaklar, nefes<br />
alıştırmaları, canlandırmalar, provalar hepsi bu sağlam<br />
zemini oluştururken eşlik edebilir size. Birlikte taşıma<br />
sürecinde tüm bu malzemelere başvurabileceğiniz gibi,<br />
olumlu okul iklimine yapacağınız katkı, öğrenci ile bire<br />
bir temasta olan öğretmenleri bu kapsayıcı halkaya<br />
dâhil etmek <strong>ve</strong> okulun tüm düzenli-kaotik yapısını<br />
çocuk için tahmin edilebilir/anlaşılabilir bir yapıya<br />
getirmek de yardımcı olabilir.<br />
36
SESSİZ<br />
ÇIĞLIKLARA<br />
SES OLABİLMEK<br />
Uzm. Psi. Dan. Cennet ERDOĞMUŞ ZORVER<br />
Kemal Yurtbilir Özel Eğitim Meslek Lisesi<br />
2010 yılı Ağustos ayı.... Heyecanla baktığım bilgisayar<br />
ekranı <strong>ve</strong> yeni görev yeriniz: Kemal Yurtbilir Özel<br />
Eğitim Meslek Lisesi- Altındağ-Ankara... Nasıl bir<br />
mutluluk <strong>ve</strong> rahatlama... Ardından hafif bir korku<br />
“<strong>Bu</strong>rada nasıl çalışacağım?” Tabi ki hemen ardından<br />
yükselen diğer iç seslerim “Ne var canım, 2 yıl<br />
RAM’da özel eğitim bölümünde çalıştın. Engellileri<br />
biliyorsun, tanıyorsun. Lisansta ders aldın... İşitme<br />
engellilerle çalışırken niye zorlanasın ki... Alırsın<br />
odana bir yazı tahtası, yazarak anlaşırsın...” <strong>ve</strong> tekrar<br />
bir rahatlama...<br />
Mezuniyetin ardından işe koyulduğumuz ilk yıllarda<br />
yaşadığımız çok normal karşılanabilecek gelgitler<br />
bunlar. Ancak baş etme konusunda neler<br />
yapılabilir, nasıl hazırlıklı olunabilir, “Başarabilecek<br />
miyim?” kaygı-korkusuyla nasıl mücadele edilebilir<br />
gibi sorulara da hazırlıklı olmakta fayda var diye<br />
düşünmekteyim.<br />
Ve okulda ilk günüm.. Heyecanlıyım ama<br />
göstermemeye çalışıyorum. Sanki yurtdışındayım <strong>ve</strong><br />
dilini bilmediğim bir ülkede göre<strong>ve</strong> başlamışım. Ama<br />
onlar, benim onları anladığımı düşünmekte... Ben<br />
de öyleymişim gibi görünüyorum. Tabi ki ilk iletişim<br />
denemelerinin ardından her şey netleşmişti... E<strong>ve</strong>t,<br />
korkulan başa gelmişti; ne ben onları anlamaktaydım<br />
ne de onlar beni...<br />
İşte iyi bir üni<strong>ve</strong>rsite eğitiminin getirilerinden birisi:<br />
“İşitme engelliler ile nasıl çalışılır?”ı öğretmemiş<br />
olsa da, “İşitme engelliler ile çalışmayı nasıl<br />
öğrenirsin?”i öğretmişti... En büyük şansım 11<br />
yıldır orada çalışan <strong>ve</strong> oldukça deneyimli bir<br />
psikolojik danışmanın varlığı idi; işe başlandığında<br />
görev yaptığın yerdeki meslektaşın ile eşgüdümlü<br />
çalışabilmek de ayrıca önemli bir konu! Hem<br />
onun yardım <strong>ve</strong> deneyimleriyle hem de okuyup<br />
araştırarak işitme engellilerle nasıl çalışılabileceğim<br />
konusunda etkili adımlar atabilmiştim. İlk iş olarak<br />
işaret dili öğrenmeye başlamış <strong>ve</strong> öğrencilerin de<br />
yardımıyla hızla iletişim kurmaya başlamıştım.<br />
Hatta anladığımdan o kadar hızlı emin olmuştum ki,<br />
yatılı kız öğrencilerin “Eğer hafta sonu izinlerimizi<br />
uzatmazsanız biz Ulus’taki İşitme Engelliler<br />
Derneğine gidip şikâyet edeceğiz!” dediklerini<br />
anlamayıp “Tamam, sorun değil, konuşuruz…”<br />
dememle öğrencilerin okuldan kaçması bir olmuştu!<br />
Neyse ki başlarına olumsuz bir durum gelmeden<br />
okula geri dönmüşlerdi. Peki neydi bu olumsuz<br />
durumlar?<br />
İŞİTME ENGELLİ OLMAK...<br />
Tam da bu noktadan yola çıkarak işitme engellilerin<br />
en büyük sorununun “iletişim” olduğunu<br />
söyleyebiliriz. Ancak altını çizmemiz gereken bazı<br />
noktalar var! İşaret dilini biliyor olmak onlarla<br />
iletişim kurabilmeyi sağlayacaktır diyemeyiz. Yani<br />
iyi derecede İngilizce biliyorsak herhangi bir engeli<br />
olmayan bir İngiliz’le ya da iyi derecede İngilizce<br />
bilen biriyle rahat anlaşabiliriz. İşitme engellilerin<br />
engelinin de bunun gibi bir dil <strong>ve</strong> anlaşma problemi<br />
olduğunu sanmaktan vazgeçmeliyiz. İnsan<br />
yavrusu doğduğu andan itibaren duyduğu sesleri<br />
defalarca duya duya <strong>ve</strong> görseller ile eşleyerek<br />
anlamlandırmaya, dili öğrenmeye, ardından da<br />
konuşmaya başlar.<br />
Tüm bunları yapamayan işitme engelliler öğrenmede<br />
yaşadıkları gecikmeler, yetersizlikler göz önünde<br />
bulundurulduğunda işiten diğer insanlardan oldukça<br />
farklı olarak çok sınırlı bir kavram haritasına<br />
sahiptirler. Sınırlı sayıda kelime ile anlaşırlar. Soyut<br />
kavramları anlamaları, anlamlandırmaları oldukça<br />
güçtür. Onlar için düşünceyi <strong>ve</strong> duyguyu ayırt etmek<br />
üst düzey bir beceridir. Duygulardan belli başlı duygu<br />
durumlarının ne olduğunu bilebilirler. İşaret dilinde<br />
duygu ifadeleri yer alsa da, pek çok işitme engelli o<br />
duygu ifadelerinin ne anlama geldiğini, ne olduğunda<br />
o duygunun hissedilebileceğini bilmemektedir. 6<br />
yıllık deneyimlerimden yola çıkarak hemen hemen<br />
tüm işitme engellilerin bildiği başlıca duygu ifadeleri;<br />
olumlu duygu olarak sevmek, hoşlanmak, mutlu<br />
olmak, olumsuz duygu olarak ise korkmak, üzülmek,<br />
kırılmak <strong>ve</strong> kızmakla sınırlıdır. Psikolojik danışma<br />
servisinde yaptığımız görüşmelerin içerik analizini<br />
yapsak belli başlı duygu ifadeleri olarak bunları<br />
duyabiliriz.<br />
37
İşitme engellilere ilişkin bu temel birkaç bilginin<br />
ardından bu sayının teması olan “korku” kavramını<br />
hem öğrenci hem <strong>ve</strong>li hem de işitme engellilerle<br />
çalışan profesyoneller (psikolojik danışman,<br />
öğretmen, yönetici) açısından ele alacağım.<br />
AYNI DİLİ KONUŞANLAR DEĞİL AYNI DUYGULARI<br />
PAYLAŞANLAR ANLAŞABİLİRLER!<br />
Hemen hemen her yıl engelliler haftasında toplumun<br />
dikkatini çekmesi için kamu spotları hazırlanır,<br />
empati yapmamız istenir. “Ya görmeseydiniz,<br />
yürüyemeseydiniz, duymasaydınız”... Belki<br />
çoğumuz gündemden etkilenip bir an hayal<br />
etmişizdir görmediğimizi, duymadığımızı <strong>ve</strong>ya<br />
yürüyemediğimizi... Peki gerçekten duymayan<br />
birinden birebir dinlediniz mi? Aslında soyut<br />
düşünme <strong>ve</strong> neden sonuç ilişkisi kurabilme gibi<br />
yetileri tam gelişmediği için işiten yaşıtlarına göre<br />
daha korkusuzdurlar. Takvim yaşına göre yaşıtlarının<br />
riskli durumlarda ortaya koydukları korku ya da<br />
kaygı tepkilerini işitme engellilerde görmemiz<br />
güçtür. Örneğin, gece tekin olmayan bir sokakta tek<br />
başına yürüyen herhangi bir genç olası risklerin <strong>ve</strong><br />
sonuçlarının farkında olduğundan korku hisseder ya<br />
da korkacağını bilerek geç bir saatte tekin olmayan<br />
bir sokakta yürüme davranışından kaçınır. İşitme<br />
engelli genç ise durumu muhakeme etme yetisine<br />
yaşıtları kadar sahip olmadığı için korkusuzca tek<br />
başına dolaşabilir. Gerçeklik algıları farklıdır. Daha<br />
çok soyut (dini, felsefi vb.) konuları anlamlandırmakta<br />
zorlandıkları durumlarda korkarlar <strong>ve</strong> bu korku<br />
tepkileri duygusal gelişimleri yine yaşıtlarına göre<br />
geride olduğu için bu korku tepkilerinin yaşıtlarına<br />
göre daha çocuksu olduğu söylenebilir. Örneğin 16<br />
yaşındaki işitme engelli bir lise öğrencisi bir filmde<br />
gördüğü canavar karakterinden ya da kendisine<br />
anlatılan bir hikâyeden 5 yaşındaki anaokulu<br />
öğrencisinin korktuğu gibi korkabilir, ağlayarak<br />
tepki <strong>ve</strong>rebilir <strong>ve</strong>ya gece kabuslar görebilir. İşitme<br />
engellilerle aşama kaydedebilmek için mümkün<br />
olduğunca somut örnekler <strong>ve</strong> yaşantılar üzerinden<br />
gitmek iyi bir yoldur. Soyut kavramları, korku gibi<br />
duyguları somut örneklerle anlatmak, canlandırmak,<br />
“okulda bir yangın çıksa ne hissedersin?- E<strong>ve</strong>t<br />
hissettiğin duygunun adı ‘korku’dur.” gibi<br />
anlatımlarla sunmak işlevsel olabilir.<br />
SİZE ANNE-BABA DİYE SESLENEMEYEN BİR<br />
ÇOCUĞUN EBEVEYNİ OLMAK....<br />
Sadece işitme engellilerde değil diğer engel<br />
gruplarıyla da çalışırken, öğrencilerle çalışmanın<br />
güçlüğü kadar <strong>ve</strong>lilerle çalışmak da güçtür.<br />
Çocuklarının işitme engelli olduğunu öğrendikleri<br />
andan itibaren ailelerin yaşadıkları başat duygunun<br />
“korku” olduğu söylenebilir. “Peki, şimdi ne olacak?”<br />
bilinmezinin getirdiği içlerine sığmayan bir korku...<br />
Aileler çocukları ergenliğe ulaşana kadar genelde;<br />
“Nasıl bir tıbbi tedavi olacak, duyabilme şansı<br />
var mı, tamam, duyamayacaksa iletişim kurmak<br />
için neleri öğrenmemiz gerekiyor, çocuğum diğer<br />
çocuklar gibi duyamasa da konuşabilecek mi,<br />
kendini koruyabilecek mi, çevremizdekiler bizim bu<br />
farklılığımızı kabul etmeyip bizi dışlar mı, çocuğum<br />
okumayı öğrenebilecek mi, normal okula gidebilecek<br />
mi?” gibi soruların cevaplarını arayarak korkularıyla<br />
baş etmeye çalışırlar.<br />
Ancak işitme engelli çocuk büyüdükçe pek çok aile,<br />
çocuklarının bireysel hareket etmeye başladığında<br />
başına bir şey gelip gelmeyeceğinden korkar.<br />
Çocuklarının tek başına dışarıda kaybolması, derdini<br />
anlatamaması <strong>ve</strong> başına kötü bir şey gelmesi<br />
korkusu taşırlar. <strong>Bu</strong> korkularından dolayı çocuğunu<br />
bireysel hareket etmesi için yüreklendirmek<br />
38
yerine sınırlar. Ancak ergenlik döneminde bu<br />
sınırlamaları reddeden işitme engelli bir çocukla<br />
baş etmek oldukça güçtür <strong>ve</strong> ailelerin çoğu<br />
çaresizce “Hocam ne yapabiliriz, bize yardım edin!”<br />
diye PDR servislerine gelir. Çocuklarını özellikle<br />
internet üzerinden görüntülü görüşmeyi kullanan<br />
kötü niyetli insanlardan koruma konusunda kaygı<br />
duyarlar. Bir önceki kısımda söz ettiğimiz gibi<br />
işitme engelli bireyler muhakeme yetilerindeki<br />
yetersizlik nedeniyle internet üzerinden başlarına<br />
gelebilecek herhangi bir tehdit ya da tehlikeyi<br />
öngörememektedirler. Örneğin; tanımadıkları<br />
kişilerle buluşarak göze aldığı risklerin farkında<br />
değildirler. Aileler bu tip sorunlarla <strong>ve</strong> korkularla<br />
uğraşmalarının yanı sıra en büyük korkularını<br />
ise şu şekilde ifade ederler: “Biz öldükten sonra<br />
çocuğumuzla kim ilgilenecek, çocuğumuzu kim<br />
koruyacak?” Tüm bu süreçte psikolojik danışman<br />
olarak aileleri desteklemek, onlara bağımsız<br />
yaşam becerilerinin işitme engelli öğrencilere<br />
kazandırılmasının önemini vurgulamak, işitme<br />
engellilere özgü gereksinimlerin karşılanmasına<br />
yönelik aile eğitimleri <strong>ve</strong>rmek yerinde <strong>ve</strong> işlevsel<br />
çalışmalar olabilmektedir.<br />
İŞİTME ENGELLİLERLE ÇALIŞMAK...<br />
MEB atama <strong>ve</strong> yer değiştirme mevzuatına göre<br />
engelli okullarında çalışmak için (özel eğitim<br />
öğretmeni dışında) herhangi bir ön koşul (sertifika,<br />
eğitim <strong>ve</strong> deneyim gibi) bulunmamaktadır. <strong>Bu</strong><br />
bağlamda bir psikolojik danışman ya da coğrafya<br />
öğretmeni tayin döneminde açık görülen herhangi<br />
bir özel eğitim okuluna tayin isteyebilir <strong>ve</strong> atanabilir;<br />
ben <strong>ve</strong> okulumdaki tüm diğer branş öğretmenleri <strong>ve</strong><br />
yöneticiler gibi. İşitme engelli okuluna başvurmak<br />
için işaret dilini, işitme engellilere dönük öğretme<br />
yöntem <strong>ve</strong> tekniklerini, işitme engellilerin kişisel<br />
<strong>ve</strong> sosyal özelliklerini <strong>ve</strong>ya işitme engellilerle<br />
iletişim becerilerini bilmeniz şart değil. Ancak bu<br />
kazanımların tümünü eğer istekli <strong>ve</strong> öğrenmeye<br />
açık bir eğitimciyseniz göre<strong>ve</strong> başlamadan<br />
önce öğrenmeniz <strong>ve</strong> göre<strong>ve</strong> başladıktan sonra<br />
geliştirmeniz önemli!<br />
Eğer değilseniz, yazının başında aktardığım,<br />
sudan çıkmış balık misali yaşantımın benzerini<br />
pek çok eğitimci arkadaşımızın yaşayabileceğini<br />
söyleyebilirim. Pek çok yetersizlikle bu tip okullarda<br />
çalışmaya başlayan eğitimciler neyi nasıl yapacağını<br />
bilememekte, başarısız <strong>ve</strong> mutsuz olacağından<br />
korkmaktadır.<br />
<strong>Bu</strong> korkuları ile baş edebilmek için ya kendilerini<br />
tamamen geri çekmekte (öğrencilere bilgi<br />
aktarımının <strong>ve</strong> iletişimin olmadığı bir yaklaşım ki<br />
bu istenmeyen bir durumdur), ya kendi branşları<br />
dışında uzman olmadıkları alanlara kayabilmekte (ki<br />
çoğunlukla bu, PDR alanıdır!) ya da işlevsel olan bir<br />
yaklaşımla faydalı olma <strong>ve</strong> işini başarılı bir şekilde<br />
yapabilme amacıyla canla başla kendini geliştirme<br />
çabasına girmektedirler. Tüm bunlarla bireysel<br />
olarak baş etmeye çalışırken eş zamanlı olarak<br />
öğrenci <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>lilerle iletişim kurması gerekmektedir.<br />
Süreç böyle devam ederken iş doyumu<br />
azalabilmektedir. İşitme engellilerin eğitiminde aynı<br />
bilgilerin tekrar <strong>ve</strong> tekrar aktarılması gerekmekte,<br />
lise düzeyinde olsalar da bilgi dağarcıklarının geriden<br />
gelmesi nedeniyle basit düzeyde farklı <strong>ve</strong> görsel<br />
anlatımların gerçekleştirilmesi gerekmedir. <strong>Bu</strong> süreç<br />
özel eğitim gereksinimi olan öğrencilerle daha önce<br />
hiç çalışmamış, yeterli donanıma sahip olmayan<br />
eğitimciler için yıpratıcı olabilmekte <strong>ve</strong> tükenmişlik<br />
düzeylerinin artmasına neden olabilmektedir. <strong>Bu</strong><br />
sıkıntı ile baş edebilmek için bu tip okullarda göre<strong>ve</strong><br />
başlayan eğitimcilerin, eğitim öğretim dönemi<br />
başlamadan önce okulun niteliği <strong>ve</strong> gereksinimlerine<br />
göre bir hizmet içi eğitimden geçirilmeleri faydalı<br />
olacaktır. Böylece eğitimcinin yeni işine ilişkin<br />
yaşadığı korku <strong>ve</strong> kaygısı azalacak, hem özel<br />
eğitim gereksinimli engelli bireyler hem de eğitim<br />
<strong>ve</strong>recek profesyoneller açısından olumlu sonuçlar<br />
doğuracaktır.<br />
Sonuç olarak PDR alanından pek çok beceri <strong>ve</strong><br />
yeterlilik ile mezun olsak da, ülkemizdeki çalışma<br />
alanları <strong>ve</strong> karşılaşacağımız zorluklar açısından her<br />
an öğrenmeye açık olmak bizlerin en önemli özelliği<br />
olmalı diye düşünüyorum. Ne kadar çok bilgi <strong>ve</strong><br />
deneyim, o kadar az korku <strong>ve</strong> kaygı!<br />
39
OKUL KORKUSUNUN<br />
BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI<br />
TERAPİ YÖNTEMİ<br />
İLE<br />
ÇÖZÜMLENMESİ<br />
Uzm. Psi. Dan. Recep ÖZER<br />
Rize Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma Merkezi<br />
<strong>Bu</strong> yazıda, Rize Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma Merkezine<br />
okul fobisi problemi ile başvuran 10 yaşındaki<br />
danışan ile bilişsel-davranışçı terapi teknikleri<br />
kullanarak 6 seans olarak yürüttüğüm psikolojik<br />
danışma süreci, kullanılan teknik <strong>ve</strong> yöntemler<br />
paylaşılmıştır.<br />
Psikolojik danışma sürecinin birinci oturumuna<br />
çocukla ilişki (rapport) kurularak başlandı. Aile <strong>ve</strong><br />
çocuk oyun terapi odasına alındı, karşılandı, hitap<br />
edildi, iletişim başlatıldı, gü<strong>ve</strong>n sağlayıcı konuşmalar<br />
yapıldı. Danışan (çocuk) başka bir etkinlik <strong>ve</strong>rilerek<br />
(resim yapması istenebilir) bekleme salonuna alındı.<br />
<strong>Bu</strong> sırada aileden problem hakkında bilgi alındı <strong>ve</strong><br />
aileye rehberlik yapıldı.<br />
Aileye <strong>ve</strong>rilen rehberlik hizmetine problem<br />
hakkında bilgi <strong>ve</strong>rilerek başlandı. <strong>Korku</strong>nun nasıl<br />
oluştuğu, koruyucu tutumların etkisi, anneye<br />
bağlanma <strong>ve</strong> bu bağlanmanın ayrılık anksiyetesi ile<br />
ilişkisi, bu korkunun aile içinde de olası yaşanma<br />
şekilleri anlatıldı. Aileden koruyucu tutumları terk<br />
etmesi <strong>ve</strong> çocuğun bağımsız hareket etmesinin<br />
teşvik edilmesi istendi. Ayrıca tutarlı <strong>ve</strong> kararlı<br />
yaklaşımlar göstermeleri, beden dilinin de bu<br />
yaklaşımı desteklemesi belirtildi. Okula gitmesi<br />
gerektiği konusunda asla taviz <strong>ve</strong>rilmeyeceğinin<br />
çocuğa gösterilmesi <strong>ve</strong> ertesi gün çocuğun okula<br />
götürülmesi istendi. Çocuğun direnci fazla ise<br />
bunu aşama aşama yapabilecekleri anlatıldı. Aileye<br />
çocuğun durumu hakkında okula bilgi <strong>ve</strong>rmeleri,<br />
onlarla işbirliği yapmaları <strong>ve</strong> okul idaresinden<br />
yardım talep etmeleri söylendi.<br />
Danışma sürecinin her seansında aile ile görüşülüp<br />
yapmaları gerekenler konusundaki bilgiler<br />
tekrarlandı. Her defasında, çocuğu mutlaka okula<br />
götürmeleri kararlılıkla paylaşıldı.<br />
Sonraki aşamada aile dışarı alındı, çocuk da<strong>ve</strong>t edildi<br />
<strong>ve</strong> destekleyici terapi uygulandı. Çocuktan okulda<br />
yaptıklarını anlatması istendi, okulu, arkadaşları,<br />
öğretmenleri soruldu. <strong>Bu</strong> paylaşımlarda korkunun<br />
kaynağı araştırıldı. <strong>Bu</strong>rada açığa çıkan unsurlar;<br />
okul ortamının yabancı <strong>ve</strong> tehdit edici gelmesi,<br />
arkadaş edinemeyeceğine dair düşünceler, annenin<br />
koruyucu tutumu <strong>ve</strong> ondan ayrılmak istememe oldu.<br />
Tespit edilen noktalara ilişkin içgörü kazandırılmaya<br />
çalışıldı. Ardından üstüne gitme-maruz bırakmakorkuyu<br />
da<strong>ve</strong>t etme yöntemi kullanıldı. Danışanın<br />
bunaltı duyduğu durumları zihninde canlandırması<br />
için danışanda korku yaratan evden okula gidiş<br />
süreci aşama aşama yaşatıldı. Sonra rahat bir<br />
şekilde sandalyesinde oturması istendi <strong>ve</strong> nefes<br />
egzersizi yaptırıldı. Birinci oturum danışanın “aferin<br />
başarıyorsun” şeklinde sözel destek <strong>ve</strong>rilerek<br />
cesaretlendirilmesi ile sonlandırıldı.<br />
İlk oturumda olduğu gibi bundan sonrakilere de<br />
destekleyici terapi uygulanarak başlandı. İkinci<br />
oturuma bilişsel yapılandırma yapılarak devam<br />
edildi. Danışman tarafından, danışanın okulla<br />
ilgili yanlış bilişleri (düşünceleri) anlatıldı <strong>ve</strong><br />
düzeltildi. “Okulda kalacağını, hiç ayrılamayacağını<br />
40
düşünüyorsun, oysaki izin alarak çok rahatlıkla<br />
okuldan ayrılabilirsin. Dersleri başaramayacağın<br />
düşüncesi seni korkutuyor; çalışırsan başarırsın,<br />
daha önce yaptığın gibi. Bazı öğretmenlerin<br />
tutumları seni korkutuyor, öğretmenler çocukları<br />
teşvik etmek için bazen sert konuşurlar.” şeklinde<br />
yanlış bilişler anlatıldı <strong>ve</strong> düzeltme yapıldı.<br />
Süreç sistematik duyarsızlaştırma uygulanması<br />
ile devam etti. Danışana bir günlük okul yaşantısı,<br />
danışman tarafından anlatıldı, danışanın olayı<br />
yaşaması, olay içinde olması istendi. “Şimdi sana,<br />
senin yaşadığın bir gününü anlatacağım, gözlerini<br />
kapa <strong>ve</strong> olayı yaşa, olayın içinde ol!” denildi <strong>ve</strong><br />
aşağıdaki belirtildiği şekilde sürdürüldü.<br />
“Sabah kalktın, kendini iyi hissetmiyorsun, karnın da<br />
ağrıyor, canın hiç okula gitmek istemiyor! Babanın<br />
kararlı tutumundan dolayı okula gitmek zorunda<br />
olduğunu düşünerek mutsuz bir şekilde yola<br />
koyuldun. Yolda giderken “okulda az kalır, ayrılırım”<br />
diye düşündün. Okula gittin, bahçeye yaklaştın,<br />
canın okula hiç girmek istemediği halde içeri girdin.<br />
Bahçede oynayan çocukları gördün, sınıfın en<br />
yaramazı Ahmet de oradaydı. Bir an bu çocukla nasıl<br />
uğraşacağım diye düşündün. Sınıfa doğru yürüdün,<br />
sınıfa girdin. İlk ders matematik, “ya öğretmen bana<br />
bir soru sorar, bilemezsem” diye düşündün, korktun.<br />
Öğretmen geldi ders başladı, çok sıkıldın. Korktuğun<br />
başına geldi öğretmen sana bir soru sordu.<br />
Terlemeye başladın, soruyu bilemedin üzüldün.<br />
<strong>Bu</strong> arada annen aklına geldi, ya annem evde<br />
hasta olursa diye düşündün, korkun daha da arttı,<br />
terledin. Okuldan ayrılıp e<strong>ve</strong> gitsem diye düşündün,<br />
okuldan ayrılmanın mümkün olmayacağını fark<br />
ettin. Teneffüs oldu dışarı çıktın, okulun bahçesinin<br />
bir köşesinde oturdun, çok tedirgin oldun. Zil çaldı<br />
derse girmek üzere sınıfa yöneldin. Tüm gün bu<br />
duyguları yaşadın <strong>ve</strong> nihayet dersler bitti <strong>ve</strong> e<strong>ve</strong><br />
gitmek üzere yola koyuldun.”<br />
Bir dakika sonra “Sandalyene rahat otur, üç kez<br />
derin nefes alıp <strong>ve</strong>r.” denilerek gevşeme egzersizi<br />
uygulandı. Danışan cesaretlendirildi, randevu<br />
<strong>ve</strong>rilerek ikinci oturum sonlandırıldı.<br />
Üçüncü oturuma aile rehberlik hizmeti <strong>ve</strong>rilerek<br />
başlandı, sonra çocuk danışma ortamına alındı,<br />
destekleyici terapi, içgörü kazandırma, üstüne<br />
gitme-maruz bırakma-korkuyu da<strong>ve</strong>t etme<br />
çalışmaları uygulandı. Ayrıca resimle ifade-resimle<br />
anlatım çalışması yapıldı. <strong>Bu</strong> tekniğin kullanılması ile<br />
ev - okul ilişkisi kuruldu. Evden okula gidişi; ev, yol,<br />
servis, okul, okul bahçesi, kendisi <strong>ve</strong> diğer çocukların<br />
resimleri yaptırıldı. Önce çocuğun bu yaşantılarla<br />
ilgili yaşadığı duygular danışman tarafından çocuğa<br />
resim üzerinden anlatıldı <strong>ve</strong> sonra danışana (çocuğa)<br />
anlattırıldı <strong>ve</strong> yazdırılırdı. Çalışmanın devamında<br />
destekleyici sağaltım amacıyla çocuğa aynı resim<br />
üzerinde okul ortamında yapabildiği olumlu becerileri<br />
ifade ettirildi <strong>ve</strong> yazdırıldı. Üçüncü oturum bilişsel<br />
yapılandırma çalışması <strong>ve</strong> karşılıklı ketleme<br />
yönteminin uygulanması ile sürdürüldü. Okula<br />
gitmeme davranışının olumsuz sonuçları gösterilerek<br />
davranış önlenmeye çalışıldı. “Okula gittin, okuldasın<br />
<strong>ve</strong> anne-babanın seni bırakıp gittiğini düşünüyorsun,<br />
dersi bırakıp gitmek istiyorsun, fakat bırakıp gidersen<br />
bir daha hiç okula dönme şansının olmadığı daha<br />
önce sana söylendiği için, okulda kalıyorsun. Okula<br />
devam hakkını kaybetmen seni çok üzer değil mi? Bir<br />
düşün.” ifadeleri kullanıldı. Cesaretlendirme <strong>ve</strong> aile<br />
rehberliğ ile üçüncü oturum sonlandırıldı.<br />
Dördüncü oturum aynı yöntem <strong>ve</strong> içeriğin<br />
uygulanması ile tekrarlandı.<br />
Beşinci oturuma da destekleyici terapi uygulanarak<br />
başlandı. Sonra yüzleştirme yapıldı. Danışman<br />
tarafından, danışanın korkusunun asıl kaynağı ile<br />
yüzleşmesi sağlandı: “Aslında okuldan korktuğun<br />
için değil annenden ayrılamadığından okula gitmek<br />
istemiyorsun. Annenin hastalanacağı <strong>ve</strong>ya onu evde<br />
bulamayacağını düşünüyorsun. Okula gitmeyerek<br />
bebek gibi davranıyorsun, oysa sen bebek değilsin!”<br />
şeklinde uygulandı. Oturum, üstüne gitme-maruz<br />
bırakma-korkuyu da<strong>ve</strong>t etme, resimle ifaderesimle<br />
anlatım, sistematik duyarsızlaştırma,<br />
bilişsel yapılandırma, cesaretlendirme, aile<br />
rehberliği teknikleri uygulanarak sonlandırıldı.<br />
Altıncı oturum aynı yöntem <strong>ve</strong> içeriğin uygulanması<br />
ile tekrarlandı.<br />
Çocuğun tek başına okula gitmeye başlaması<br />
nedeniyle danışma (terapi) ilişkisi altıncı oturum<br />
sonunda sonlandırılmıştır. Danışanın yaşı<br />
<strong>ve</strong> yaşadığı korkunun düzeyine göre oturum<br />
sayısının değişebileceği dikkate alınmalıdır. <strong>Bu</strong><br />
örnekte, okul, idaresi <strong>ve</strong> sınıf öğretmeni ile de<br />
aileyle birlikte hareket etmeleri <strong>ve</strong> destekleyici<br />
yaklaşımlar kullanmaları konularında işbirliği<br />
sağlanmıştır.<br />
41
‘BEYAZ YAKA’<br />
ÇALIŞANLAR ARASINDA<br />
YAYGIN KORKULAR<br />
Yasemin ÇETİNGÖZ<br />
Psikolojik Danışman / Pazarlama Müdürü<br />
Günümüzde ‘beyaz yaka’ kavramı, iş hayatında,<br />
zihinsel gücüyle masa başı görevlerde çalışan<br />
profesyonel kesimi ifade etmek için kullanılan bir<br />
tanım olmaktan öteye geçerek, özellikle sosyal<br />
medyada <strong>ve</strong> kitap raflarında sık sık karşımıza çıkan<br />
popüler bir tema haline geldi. Profesyonel kesimin<br />
ortak yaşam tarzını, gündemlerini, hayallerini <strong>ve</strong><br />
mücadelelerini konu alan bu içeriklerin özüne<br />
inildiğinde, çalışanlar arasındaki yaygın korku <strong>ve</strong><br />
endişelere dair mutlak izler bulmak mümkün.<br />
Performans kaygısı, terfi edememe <strong>ve</strong>ya işini <strong>ve</strong><br />
beraberinde kurmuş olduğu hayat standartlarını<br />
kaybetme korkusu gibi ‘fonksiyonel’ korkulara, iş<br />
hayatının yoğun temposu ile kendini gösteren ‘hayatı<br />
ıskalama’ kaygısı, kişinin neredeyse birincil sosyal<br />
çevresi haline gelen işyerindeki ‘başkaları’ tarafından<br />
beğenilmeme <strong>ve</strong> yargılanma endişesi ile mevcut işine<br />
muhtaç olduğu <strong>ve</strong> istenildiğinde alternatif bir hedefe<br />
doğru yola çıkılamayacağı inancı gibi daha derin<br />
korkular eşlik eder.<br />
Derindeki bu korkular ele alınmadığı takdirde kişide<br />
aşırı <strong>ve</strong> anlık tüketim eğilimleri gibi davranışsal<br />
problemlerin yanı sıra, uyku problemleri, yaygın<br />
anksiyete bozukluğu, depresyon gibi duygu durumu<br />
bozukluklarına yol açabilir, kişinin ailesi <strong>ve</strong> sosyal<br />
çevresiyle olan ilişkilerine zarar <strong>ve</strong>rebilir, işi ile<br />
olan anlam ilişkisini etkileyerek performansında<br />
olumsuzluklara yol açabilir.<br />
NASIL MÜCADELE EDİLEBİLİR?<br />
Öncelikli olarak bireyin özkimliklerinin <strong>ve</strong> iç<br />
referanslarının gelişmesi, iç pusulalarının net olarak<br />
belirlenmesi elzemdir. Kişi,‘kültür robotluğu’ndan<br />
çıkarak, yaşamını bir ‘şahsiyet’ olma yolculuğuna<br />
dönüştürmelidir*. Dış etkenler tarafından belirlenmiş<br />
göstermelik hedefler doğrultusunda yaşamını<br />
sürdürmek yerine, kişi kendi içi dünyasına yönelmeli<br />
<strong>ve</strong> yalnızca kendi iradesinden yola çıkarak, kendisi<br />
için yaşamının temelini oluşturacak yaşam vizyonunu<br />
oluşturmalıdır.<br />
<strong>Korku</strong> <strong>ve</strong> endişelerle baş etmede bilişsel-davranışçı<br />
psikoterapi sürecinin yanı sıra, günlük hayata entegre<br />
edilecek fiziksel aktivite <strong>ve</strong> rahatlama egzersizleri,<br />
sosyal destek kanallarının güçlendirilmesi, iş yaşamı<br />
dışında çeşitli ilgi alanlarının geliştirilmesi, yaşamı<br />
zenginleştirecek deneyimler <strong>ve</strong> hobiler için kaliteli<br />
zaman yaratılması gibi bütüncül yaklaşımlar da<br />
önem taşır.<br />
Günümüzde bazı işyerleri, çalışanlarına yönelik<br />
sağlıklı beslenme danışmanlığı, nefes egzersizleri,<br />
meditasyon eğitimleri gibi ‘iyi yaşam’ hakkında<br />
farkındalık <strong>ve</strong> alışkanlık kazandırmaya yönelik<br />
olanaklar sağlamaktadır. <strong>Bu</strong> programlar ile<br />
çalışanlarda zihinsel, bedensel <strong>ve</strong> duygusal<br />
dayanıklılığın güçlendirilmesi hedeflenir. Yoğun <strong>ve</strong><br />
talepkâr iş hayatının beraberinde getirdiği kaygı<br />
<strong>ve</strong> korkularla mücadele etme ihtiyacı, çalışanlara<br />
yönelik bütünsel sağlık programları sunan<br />
uzmanlara yönelik giderek artan bir talep doğurmaya<br />
devam etmektedir.<br />
KAYNAKLAR<br />
* Cüceloğlu, D. (2014). Gerçek Özgürlük. İstanbul: Remzi<br />
Kitabevi.<br />
42
YAŞAMIN FARKLI DÖNEMLERİNDE<br />
KORKULARIN GÖRÜNÜMLERİ<br />
BIR ERGEN GÖZÜNDEN<br />
Görkem, 18<br />
“En güzel yaşlarındasın, tadını çıkar. Büyüyünce bu<br />
zamanları çok özleyeceksin.”<br />
Büyüklerimiz tarafından bana <strong>ve</strong> benim<br />
yaşlarımdakilere sıkça tekrarlanan sözler bunlar.<br />
Amaç masumane bir öğüt <strong>ve</strong>rmek olsa da ben,<br />
benim <strong>ve</strong> benim yaşımdakilerin büyük bir korkusunu<br />
işaret ettiğini düşünüyorum. Gençken çok çalışmış<br />
anneannelerimizin dedelerimizin dediği gibi<br />
“gençliğini yaşayamamak” olarak nitelendirebiliriz<br />
bu korkuyu. Bizler doğar doğmaz sahip olduğumuz<br />
aileyle şekilleniyoruz. Hepimizin hedefleri gerek<br />
kendi ilgisi gerek aile <strong>ve</strong> çevrenin etkisiyle oluşuyor.<br />
Daha sonra bu hedeflere ulaşmak için günlerce<br />
hatta aylarca çalışıyoruz. Hem fiziksel olarak hem<br />
de ruhsal olarak yoruluyoruz. <strong>Bu</strong>nu en çok da<br />
lisede, kendimizi bulmaya en çok yaklaştığımız<br />
bu dönemlerde fark ediyoruz. Hepimizi bir kimlik<br />
korkusu sarıyor <strong>ve</strong> aynı zamanda merak ediyoruz:<br />
Acaba küçükken hayalini kurduğumuz o insan<br />
mı olacağız? Yoksa hayatın telaşı <strong>ve</strong> birtakım<br />
yönlendirmeler sebebiyle bambaşka biri olup çıkacak<br />
mıyız? Kişinin içine bu korku bir kez düştü mü attığı<br />
her adımda tereddüt ediyor. Vazgeçmek düşüncesi<br />
biraz daha aklına giriyor ama çok geç olduğunu<br />
düşünmekten de kendini alamıyor. İşte bu durum<br />
benim <strong>ve</strong> bence birçok yaşıtımın da bazen kendine<br />
bile itiraf edemediği korkulu rüyası. Küçükken<br />
hayal ettiğimiz insanlar olamamak, hayatın hiç de<br />
düşlediğimiz gibi bir seyri olmadığını görmek bizi<br />
korkutuyor. Çocukluktan kalma o pembe gözlükler<br />
rafa kaldırılıyor <strong>ve</strong> tercihlere yoğunlaşılıyor. Haliyle<br />
insanı insan yapan düşünme, eğlenme, sevme gibi<br />
aksiyonlar da geri plana atılıyor. Tam bu noktada<br />
da geleceği düşünürken içinde bulunduğumuz<br />
anı kaçırıyoruz. İleride mutlu olabilmek için şu<br />
an kendimizi kapatıyoruz. Sistemin döngüsünün<br />
bu şekilde olduğunu fark edince ister istemez<br />
boyun eğiyoruz. Oysa gençlik boyun eğmek değil<br />
başkaldırmaktır. <strong>Bu</strong> şekilde harcanmış üç dört yıl<br />
bana göre ortalama altmış yıllık bir insan hayatında<br />
büyük kayıptır.<br />
BIR ÜNIVERSITE ÖĞRENCISI GÖZÜNDEN: “BANA GÖRE KORKU”<br />
Selma TEKİN / 4.Sınıf Öğrencisi / Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Anabilim Dalı<br />
Bana göre korku, en ilkel duygudur. Her canlının<br />
korku hafızası olduğuna inanırım. Bebeği<br />
annesinden uzaklaşınca ağlatan, ceylanı tehlikeden<br />
koruyan korkudur. <strong>Korku</strong>yu bir şehrin mimarisinde<br />
bulabilirsiniz. Kaleler, surlar, şehir merkezinin<br />
konumu korkudan temelini almıştır. Nesillerin<br />
korku hikâyeleri vardır, göçmen bir ailenin yerleşik<br />
yaşama tutkusu, sevgiden yoksun bir aile bireyinin<br />
sevgiye özlemi korkudan nemalanır. <strong>Korku</strong> yaşatır<br />
insanı. Varlığını tehdit eden şeyleri bulmasına, onu<br />
var eden amaçları keşfetmesine imkân tanır. <strong>Korku</strong><br />
hem harekete geçirir hem de durdurur. Kişi kendini<br />
korktuğundan uzaklaştıracak tercihler yapar.<br />
Bebekliğinde gü<strong>ve</strong>nli bir bağlanma geliştiremeyen<br />
birey, bütün yaşamını varoluşunu tehdit eden bu<br />
korku duygusundan uzaklaştırarak, kendini bu<br />
duygudan koruyarak geçirir. <strong>Korku</strong> aynı zamanda<br />
bir sinyaldir. Bireyin kırılma noktalarının nerede,<br />
ne zaman, nasıl oluştuğunun sinyalini <strong>ve</strong>rir. <strong>Bu</strong><br />
sinyaller doğru tespit edilir, korkunun temelindeki<br />
durumlar keşfedilirse bireyin bilinçli davranışları<br />
artacak, birey korku duygusuna teslim olmayacaktır.<br />
İnsanların korkusunu diğer canlılardan ayıran da<br />
budur. İnsan isterse korkusunu şekillendirebilir,<br />
korkusunun nasıl ortaya çıkacağını belirleyebilir.<br />
Ben düşündüğümü olduğu gibi aktaramama korkusu<br />
taşıyorum. Yanlış anlaşılmış olduğumu fark etmek<br />
onun doğrusunu anlatabilmek için bir fırsattır<br />
43
elbette ama bunu fark etmeden, başkalarının<br />
zihninde istediğimden farklı olarak kalma düşüncesi<br />
beni korkutuyor. Aslında yaşadığım bu korku,<br />
gerçek olmayan sebeplerden bazı ilişkilerin sona<br />
ermesi, insanların olmayan sebeplerden üzülmesi,<br />
benim varoluşumu oluşturan düşüncelerimi<br />
olduğu gibi aktaramamış olmam gibi ihtimallerden<br />
kaynaklanıyor.<br />
Yaşamımın içine işlemiş bu korku dışında,<br />
anlık korkularım da oluyor elbette. Bir patlama<br />
sesi duyduğumda, ölümün nefesini yakınımda<br />
hissettiğimde, doğrudan yaşamımı tehdit eden<br />
unsurlarla karşılaştığımda korku dolu anlar<br />
yaşıyorum. Ancak son zamanlarda bu unsurlar<br />
arttığı için korku duygusu yerini üzüntü, kabul<br />
ediş <strong>ve</strong> çaresizliğe bırakıyor. <strong>Bu</strong>nu fark ettiğimde<br />
korkumu canlı tutmaya çalışıyorum. Çünkü korku<br />
insanı güçlendirir, hatta cesaretlendirir. Hala<br />
korkacak bir şeyler olduğunun <strong>ve</strong> onları korumanın<br />
gerekliliğini hatırlatır bana. Kaybedecek bir şeyi<br />
olmayan insan korkmaz, korkmak iyi bir şeydir.<br />
<strong>Korku</strong> yeterince kabul edilir <strong>ve</strong> anlaşılırsa yerini<br />
çaresizlik değil cesaret duygularına bırakır. Bütün<br />
bunlar şunu gösteriyor: <strong>Korku</strong>yu bir şeylerin yolunda<br />
gitmediğinin habercisi olarak düşünüp önce gü<strong>ve</strong>nle<br />
karşılamalı; sonra gerçek bir merakla, beraberinde<br />
neleri getirdiğini araştırmalı…<br />
BIR YETIŞKIN GÖZÜNDEN<br />
Barış, 32<br />
İnsan hayatta birçok zorluklarla karşılaşıyor<br />
<strong>ve</strong> bir şekilde bunların üstesinden gelerek<br />
yaşamına devam ediyor. <strong>Bu</strong> nedenle çözümü olan<br />
sorunlardan ya da risklerden korkmuyorum.<br />
Örneğin parasız kalmaktan korkmuyorum çünkü<br />
disiplin <strong>ve</strong> gayret göstererek para kazanabilirsiniz.<br />
Kariyerinizi kaybedebilirsiniz bu da tekrar elde<br />
edebileceğiniz bir kayıp. Ancak birçoklarının<br />
farkında bile olmadığı zenginliğinizi yani<br />
sağlığınızı kaybettiğinizde dönüşü olmayan bir<br />
yola girmiş oluyorsunuz. <strong>Bu</strong>nu babam kanser<br />
hastalığına yakalandığında öğrendim. <strong>Bu</strong> süreçte<br />
sizi se<strong>ve</strong>nlerin çabası hiçbir şeyi değiştirmiyor<br />
<strong>ve</strong> çaresiz acı sonu bekliyorsunuz. Sağlığımı<br />
kaybetmek korkularımın başında geliyor.<br />
İkinci <strong>ve</strong> son dönemlerde artan bir başka korkum<br />
ise geleceğe dair endişelerimden kaynaklanıyor.<br />
Hızla tüketilen bir dünyayı izliyorum. Belki dünya<br />
gündemini çok fazla izlediğim için korkularım artıyor<br />
ama doğal kaynakların hesapsızca tüketildiğini <strong>ve</strong><br />
acımasızca bir çevre katliamı olduğunu görmemek<br />
mümkün değil. Dünyada savaşların, açlığın,<br />
hastalığın her gün daha fazla artarak devam ettiğini<br />
görüyorum. Dünya küresel bir köy haline gelirken<br />
insanlar birbirinden hızla uzaklaşıyor. Kültürler<br />
yok oluyor, değerlerimizi yitiriyoruz. Teknoloji<br />
geliştikçe daha da ilkelleşiyoruz gibi hissediyorum.<br />
Bütün bunlar çocuklarımıza kötü bir dünyayı miras<br />
bırakacağımız hissini artırıyor. Çocuklarımızın<br />
geleceği için korkularım olduğunu söyleyebilirim.<br />
KORKULARI<br />
UMUDA<br />
ÇEVİRMEK<br />
Araş. Gör. Ümre KAYACI<br />
Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />
Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Bölümü<br />
Ve güneş doğarken hiç umut yok mu?<br />
Umut... Umut... Umut... Umut insanda!<br />
Nazım Hikmet<br />
<strong>Korku</strong> çok güçlü, çok normal, hayatta kalmayı <strong>ve</strong><br />
yaşamı sürdürmeyi sağlayan yararlı bir duygudur…<br />
Gelecekten beklentisi olan, hayatı se<strong>ve</strong>n, yaşayan<br />
her insan korkar!<br />
Psikiyatr Kemal Arıkan kendisine sorulan “Ruhbeden<br />
ilişkisinden tutun her türlü psikiyatrik<br />
durumu açıklayan bir denklem kursan ne olur?”<br />
sorusuna, “Ruh sağlığı eşittir umut bölü korku.”<br />
diyerek cevaplandırır. Benzer şekilde Mevlana, “Bir<br />
44
DERNEKTEN HABERLER<br />
yandan korkun, bir yandan umudun varsa iki kanatlı<br />
olursun; tek kanatla uçulmaz zaten.” diyerek umut<br />
<strong>ve</strong> korkunun hep iç içe, hep birarada yer aldığını<br />
vurgular. Yani korku her zaman, her yerde vardır,<br />
olmalıdır da... Umutla beslendiği sürece... <strong>Korku</strong>nun<br />
olduğu yerde umut yoksa hayat biter!<br />
Spinoza “Umut, akıbeti hakkında kuşku duyduğumuz<br />
gelecek ya da geçmiş bir olayın imgesinden doğan<br />
istikrarsız bir sevinçten başka bir şey değildir.”<br />
derken korkuyu da “kuşkulu bir olayın imgesinden<br />
doğan istikrarsız bir keder” olarak tanımlamaktadır.<br />
Her iki tanıma da bakacak olursak kuşku ortak<br />
noktadır. Ama umuttan kuşkuyu kaldırdığımızda<br />
gü<strong>ve</strong>n, sevinç açığa çıkarken; korkudan kuşkuyu<br />
kaldırdığımızda çaresizlik açığa çıkar.<br />
İnsan bilmediğinden korkar, korktuğunda ise<br />
ya korkusunu bastırıp kabullenir ya da risk alır<br />
<strong>ve</strong> bilmediğini araştırır. Öğrendiğinde ise artık<br />
korkmaz. Peki, içimizi kemiren, bazen tüm diğer<br />
duyguları bastırabilen bu korkunun üstesinden<br />
nasıl gelinir? <strong>Korku</strong> kadar hatta daha da güçlü olan<br />
başka bir duyguyu, “umudu” kullanarak korkunun<br />
üstesinden gelinebilir. Çünkü umut, korkudan<br />
güçlüdür. Umut ederek, cesaret göstererek <strong>ve</strong><br />
se<strong>ve</strong>rek korkularımızı yenebiliriz. Sevgi umudu<br />
besler, umut ise cesaret <strong>ve</strong>rir.<br />
Nobel Barış Ödülü sahibi çok önemli bir kadın<br />
siyasetçi olan Aung San Suu Kyi, “korkudan<br />
kurtulmak” adlı konuşmasına şöyle başlar:<br />
“Kaybedecek şeyleri olmayan insanlar, hiç<br />
denemedikleri şeyleri korkusuzca deneyebilirler.<br />
<strong>Korku</strong>yla bütünleşmiş, yaşam özgürlükleri<br />
ellerinden alınmış insanlar pekâlâ her şeye sıfırdan<br />
başlayabilirler, hatta bunu tercih ederler. Yeter ki<br />
umutları olsun!”<br />
<strong>Korku</strong>yu umuda çevirmek için ilk önce korkumuzu<br />
bilmemiz, tanımlamamız gerekir. Çünkü kökenini<br />
bilmediğimiz korkunun panzehrini de bulamayız.<br />
<strong>Korku</strong> bir enerji yayar, bizler umutla bu enerjiyi<br />
kendi lehimize çevirebiliriz. Bilgi <strong>ve</strong> bilinç ile bu<br />
enerjiyi korkularımızı yenmek için kullanabiliriz.<br />
Kararlı olmak gereklidir. <strong>Korku</strong>larımızın hayatımızı<br />
yönlendirmesine izin mi <strong>ve</strong>receğiz, korkularımızla<br />
mı yaşayacağız yoksa korkularımızı yönetecek<br />
miyiz? <strong>Bu</strong>na karar <strong>ve</strong>rmek <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rdiğimiz kararı<br />
istikrarla uygulamak gerekir. <strong>Korku</strong>larımızdan<br />
dolayı hareketsiz kalmaktansa eylem halinde olmak<br />
gerekir. Eylem halinde olmak için anahtar kelimeler<br />
“cesaret” <strong>ve</strong> “umut”tur.<br />
Umut konusunda yapılan çalışmalar, umut düzeyi<br />
yüksek insanların akademik <strong>ve</strong> spor başarısının<br />
fazla, fiziksel <strong>ve</strong> ruh sağlığının daha iyi, sorunları<br />
önleme <strong>ve</strong> psikolojik dayanıklılık <strong>ve</strong> iyimserlik<br />
düzeylerinin daha fazla, benlik algılarının daha<br />
olumlu olduğunu göstermiştir (Örn., Snyder, Hoza,<br />
Pelham, Rapoff, Ware, Danovsky, 1997; Snyder,<br />
Feldman, Taylor, Schroeder <strong>ve</strong> Adams 2000; Snyder,<br />
Shorey, Chea<strong>ve</strong>ns, Pul<strong>ve</strong>rs, Adams III <strong>ve</strong> Wiklund,<br />
2002;Vilaythong, Arnau, Rosen <strong>ve</strong> Mascaro, 2003).<br />
Snyder (2002), umut kuramında üç boyuta vurgu<br />
yapmaktadır: Amaca yönelik olma, amaca<br />
güdülenme <strong>ve</strong> amaca ulaşma yollarını düşünme.<br />
<strong>Bu</strong>radan da anladığımız üzere korkularımızı umuda<br />
çevirmek için amacımıza odaklanmak, korkularımızı<br />
yenmek için yapmamız gerekenleri düşünmek <strong>ve</strong><br />
eyleme geçmek gerekmektedir.<br />
Yazımı burada bitirirken son olarak hepimiz Şair<br />
Tagore’nin dizelerini hatırlayalım: “<strong>Korku</strong>lar içinde<br />
kurtarılmayı beklemektense özgürlüğümü kazanma<br />
umudunu taşıyayım…”<br />
KAYNAKLAR<br />
Rabindranath Tagore. (2010). Mey<strong>ve</strong> Zamanı.<br />
Snyder, C.R. (2002). Hope theory: rainbows of the mind.<br />
Pscychological Inquiry, 13, 249-275.<br />
Snyder, C. R. (2004). Hope and the other strengths: Lesson’s<br />
from animal farm. Journal of Clinical and Social<br />
Psychology, 23(5), 624-627.<br />
Snyder, C. R., Hoza, B., Pelham, W. E., Rapoff, M. Ware,<br />
L., Danovsky, M., & et al. (1997). The de<strong>ve</strong>lopment and<br />
validation of the Children’s Hope Scale. Journal of<br />
Pediatric Psychology, 22(3), 399-421.<br />
Snyder, C. R., Feldman, D. B., Taylor, J. D., Schroeder, L.<br />
L., & Adams, V. (2000). The roles of hopeful thinking in<br />
pre<strong>ve</strong>nting problems and enhancing strengths. Applied<br />
and Pre<strong>ve</strong>nti<strong>ve</strong> Psychology, 15, 262-295.<br />
Snyder, C. R., Shorey, H. S., Chea<strong>ve</strong>ns, J., Pul<strong>ve</strong>rs, K. M.,<br />
Adams III, V. H., & Wiklund, C. (2002). Hope and academic<br />
success in college. Journal of Educational Psychology,<br />
94, 820-826.<br />
Spinoza, B D. (2011). Ethica (1. Baskı). (Çev: Çiğdem<br />
Dürüşken). İstanbul: Kabalcı Yayınları.<br />
45
Kocasinan Rehberlik <strong>ve</strong><br />
Araştırma Merkezi<br />
Psi. Dan. Rahmi DANİŞMENT<br />
BİZ KİMİZ?<br />
Kocasinan Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma Merkezi ISO 9001<br />
Kalite Yönetim Sistemleri <strong>ve</strong> ISO 10002 Müşteri<br />
(Hizmet Alan) Memnuniyeti Yönetim Sistemleri<br />
belgelerine sahip Kayseri ilinin ilk Rehberlik <strong>ve</strong><br />
Araştırma Merkezi’dir.<br />
Takım ruhuyla çalışan ekibimiz; bir müdür, bir<br />
müdür yardımcısı, 13 rehberlik uzmanı, 10 özel<br />
eğitim uzmanı, bir bilişim teknolojileri uzmanı,<br />
bir çocuk gelişim uzmanı, bir V.H.K.İ, iki yardımcı<br />
hizmetliden oluşmaktadır.<br />
Misyonumuz; toplumumuzda kendini gerçekleştirme<br />
çabasında olan insan profilini oluşturmak için,<br />
rehberlik <strong>ve</strong> psikolojik danışma hizmetleri ile özel<br />
eğitim hizmetlerinin, eğitim sistemleri içerisinde<br />
etkinliğini artırmak <strong>ve</strong> öğrencilerin, öğretmenlerin<br />
<strong>ve</strong> bölge halkının bu hizmetlerden en üst seviyede<br />
faydalanmasını sağlamaktır.<br />
Vizyonumuz; rehberlik <strong>ve</strong> psikolojik danışma<br />
hizmetleri ile özel eğitim hizmetlerinde kalite<br />
yolculuğuna ara <strong>ve</strong>rmeden alıcı/danışan<br />
memnuniyetini en üst seviyede sağlamak, ülkemizin<br />
yenilikçi, üreten <strong>ve</strong> öncü Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma<br />
Merkezlerinden biri olmaktır.<br />
KOLAY ERİŞİLEBİLİRLİK,<br />
HIZLI İLETİŞİM, ETKİN HİZMET AĞI<br />
(RAMBİS) : Merkezimizin istatiksel <strong>ve</strong>ri takibi,<br />
dosya arşivleme <strong>ve</strong> öğrenci yönlendirme işleyişinde<br />
Rehberlik Araştırma Merkezi Bilgi İşlem Sistemi<br />
(RAMBİS) Kullanılmaktadır.<br />
(RESBİS) : Alanda çalışan meslektaşlarımız için<br />
rehberlik servisi bilgi işletim sistemi (RESBİS)<br />
hazırlanmış, Ortaöğretim Kurumları Problem<br />
Tarama Envanteri Uygulama Sonucu <strong>ve</strong> Çözüm<br />
Önerileri Raporu/2015-2016, ortaöğretim kurumları<br />
tanıtım kılavuzu yayımlanmış <strong>ve</strong> TEOG Tercih Robotu<br />
kullanıma sunulmuştur.<br />
RAMVTS: Merkezimizde kullanmakta olduğumuz<br />
Veri Takip Sistemine tüm kurumlar kendilerine<br />
ait kullanıcı adı <strong>ve</strong> şifreleriyle giriş yaparak<br />
kendilerini ilgilendiren resmi yazı, döküman <strong>ve</strong><br />
belgelere erişebilmektedir. Veri takip sistemi ile<br />
Özel Eğitim Kurul raporları elektronik ortamda<br />
doğrudan okula ulaşmaktadır. Her okul kendine<br />
ait dökümanları görmektedir. Ayrıca istatistiksel<br />
bilgilerin toplanması, önemli duyuruların<br />
gönderilmesi, eğitime katılacak öğretmenlerin<br />
çevrimiçi başvurularının alınması gibi çalışmalarda<br />
da kullanılmaktadır.<br />
RAMBİS- RESBİS <strong>ve</strong> RAMVTS programlarının<br />
yazılımları merkezimiz uzmanlarınca yapılmıştır.<br />
PROJELERİMİZ<br />
Sizin için Sizlerle Projesi: Başta sınavlara girecek<br />
olan (8. <strong>ve</strong> 12. sınıf) öğrenciler <strong>ve</strong> özel eğitim<br />
öğrencileri olmak üzere; öğrenci başarılarına etki<br />
edecek tüm unsurları (<strong>ve</strong>li, öğretmen, okul yöneticisi<br />
vb.) yetkin kılabilmek adına yapılan çalışmaları<br />
(toplantı/seminer, ziyaret, afiş, broşür, TV programı<br />
vb.) kapsamaktadır. Proje kapsamında <strong>ve</strong>lilere<br />
mektup dağıtımı yapılmış, çeşitli konularda afiş <strong>ve</strong><br />
broşürler uzman personellerimizce özgün olarak<br />
hazırlanarak sitemizde yayımlanmıştır.<br />
Kaygısızlar: Öğrencilerin yaşadığı sınav kaygısı<br />
sorununu en aza indirmek amacıyla yapılmış olan<br />
projemizde tüm öğrencilerimize yönelik bir dizi<br />
etkinlik <strong>ve</strong> profesyonel yardım sağlanmıştır.<br />
Eğitim Liderleri Akademisi (ELA): Proje ile<br />
öğretmenlerin <strong>ve</strong> eğitim yöneticilerinin bilgi,<br />
beceri <strong>ve</strong> farkındalık düzeylerini artırmak<br />
amaçlanmaktadır. Proje faaliyetlerinde Prof. Dr.<br />
46
Kemal SAYAR, Doç. Dr. Didem Behice ÖZTOP, Yar.<br />
Doç. Dr. Sevgi ÖZMEN, Protokol Yönetimi Eğitimcisi<br />
İhsan ATAÖV gibi alanında uzman eğitimciler<br />
konuşmacı olarak yer almıştır.<br />
Sağlıklı Gençlik Mutlu Gelecektir: <strong>Bu</strong> projede<br />
hedefimiz; risk grubunda yer alan örgün <strong>ve</strong><br />
yaygın eğitim kapsamındaki 12-18 yaş arasındaki<br />
ergenlerin uyuşturucu kullanmalarını <strong>ve</strong> madde<br />
bağımlısı olmalarını önlemek, öğretmen <strong>ve</strong><br />
yöneticileri önleyici önlemler konularında<br />
bilgilendirmek, bireylerin bilinçli, sağlıklı <strong>ve</strong><br />
mutlu olmalarını sağlamaktır. Yapılan risk analizi<br />
değerlendirmelerine göre belirlenen farklı okullarda<br />
öğrenciler için ‘Madde Bağımlılığı <strong>ve</strong> Korunma<br />
Yolları’ ile ‘Öfke Kontrolü’ konusunda çalışmalar<br />
yapılmıştır. Madde kullanımını önlemeye yönelik<br />
farkındalık yaratmak için öğrencilere yönelik 4<br />
dakikalık <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>lilere yönelik 11 dakikalık 2 spot film<br />
hazırlanarak ilimiz yerel televizyon kanallarında,<br />
sinemalarda <strong>ve</strong> okullarda izletilmesi sağlanmıştır.<br />
Rehberlik Atölyesi (PDR-A): Okullardaki<br />
psikolojik danışman <strong>ve</strong> rehber öğretmenlerin<br />
karşılaştıkları problemlere (vaka, rehberlik servisi<br />
önleyici hizmetleri, eğitim paydaşlarının tutum<br />
<strong>ve</strong> davranışları vb. konularında) farklı bakış açısı<br />
<strong>ve</strong> deneyimlerle çözümler üretmek amacıyla<br />
gerçekleştirilmiş <strong>ve</strong> önemli çıktılar sunmuş olan<br />
etkili bir projedir. Proje kapsamında Prof. Dr.<br />
Ceylan DAŞ, Prof. Dr. Bengi SEMERCİ, Psikodrama<br />
Eğitimcisi <strong>ve</strong> Uzman Psikolojik Danışman Deniz<br />
ALTINAY konuşmacı olarak faaliyetlerimize<br />
katılmıştır.<br />
Okula Hazır mıyım? Proje kapsamında okul öncesi<br />
öğrencilerine Okul Olgunluğu Testi <strong>ve</strong> Gelişimsel<br />
Görsel Algı Testi uygulanmıştır.<br />
Sosyal Entegrasyon Projesi: Özel gereksinimi olan<br />
bireylerin; toplum içindeki rollerini gerçekleştiren,<br />
başkaları ile iyi ilişkiler kuran, iş birliği içinde<br />
çalışabilen, çevresine uyum sağlayabilen bireyler<br />
olması amacıyla gerçekleştirilmiştir.<br />
Not: Bahsi gecen projelerimizin uygulama<br />
kılavuzları; projelerde adı geçen dokümanlar <strong>ve</strong><br />
faaliyet değerlendirmeleri sitemizde yer almaktadır.<br />
ÖZEL EĞİTİM HİZMETLERİ<br />
Özel eğitim gerektiren çocukların tanılanması<br />
sürecinde gerekli her türlü hizmeti <strong>ve</strong>rebilen<br />
kurumumuz, özel eğitim gerektiren bireylerin tespiti<br />
amacıyla yapılacak taramalarda da yer almaktadır.<br />
Özel eğitim alanında hizmet alan öğrencilerimize<br />
ilgili faaliyetleri en iyi şekilde gerçekleştirebilmek<br />
amacıyla kurumumuz <strong>ve</strong> ilimizdeki diğer rehberlik<br />
araştırma merkezi personelinin kişisel gelişimini<br />
destekleyici kurslar, formatörlüğe sahip kurum<br />
uzmanlarımız tarafından <strong>ve</strong>rilmiştir. <strong>Bu</strong> kapsamda<br />
5 uzman Uluslarararası Leither Uluslararası<br />
Performans Testi uygulayıcısı, 5 uzman WNV Testi<br />
uygulayıcısı olmuştur.<br />
Kurumumuz vizyonuna katkı sunması amacıyla<br />
AB Projeleri kapsamında, uzmanlarımız<br />
yurtdışı incelemelerde bulunmuştur. Son olarak<br />
gelişimsel engelli gençlerin serbest zamanlarında<br />
yapabilecekleri etkinlikleri izlemek amacıyla<br />
Polonya’da gerçekleştirilen projeye katılan<br />
kurumumuz uzmanları, düzenlenen etkinlikler<br />
çerçe<strong>ve</strong>sinde faaliyetlerini yürütmüşlerdir.<br />
EĞİTİMLERİMİZ (2015-2016 DÖNEMİ)<br />
Kurumuz Uzmanları Tarafından Düzenlenen<br />
Eğitimler<br />
1- Çözüm Odaklı Terapi Tekniklerinin Psikolojik<br />
Danışmada Kullanımı<br />
2- Çözüm Odaklı İletişim<br />
3- Psikodrama Yaşantı Grubu<br />
4- 0-18 Yaş Aile Eğitimi Programı<br />
5- Danışmanlık Tedbiri Kararları Uygulayıcı Eğitimi<br />
ORAN Kalkınma Ajansı Teknik Destek Programı<br />
Kapsamındaki Eğitimler<br />
1- Çocuk Değerlendirme Testleri<br />
2- Proaktif Liderlik<br />
3- Kariyer Danışmanlığı Eğitimi<br />
4- 4-6 Yaş Çocuklarını Anlama <strong>ve</strong> Sorunlarına<br />
Çözüm Üretebilme Eğitimi<br />
47
DERNEK YAYINLARI<br />
Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik, Psikoloji <strong>ve</strong> Sosyal Hizmetler Yüksek Lisans <strong>ve</strong> Doktora Tez<br />
Bibliyografyası. Yrd.Doç.Dr. Filiz BİLGE Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, Nobel<br />
Yayın Dağıtım, 2001.<br />
Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Alanında Çalışanlar İçin Etik Kurallar. Türk Psikolojik Danışma<br />
<strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, Nobel Yayın Dağıtım, 2006. (Geliştirilmiş 10.Baskı).<br />
İlköğretimde Rehberlik. Editör: Prof.Dr. Yıldız KUZGUN, Nobel Yayın Dağıtım, 2006. (Yenilenmiş<br />
5.Baskı).<br />
Eğitimde Rehberlik Hizmetler - Gelişimsel Yaklaşım. Prof.Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK. Nobel<br />
Yayın Dağıtım, 2012. (Yenilenmiş 20.Baskı).<br />
Çalışan Anne <strong>ve</strong> Çocuk “Siz Başrolü Seçtiniz” (4.Baskı). Prof.Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK. Morpa<br />
Kültür Yayınları, 2007.<br />
VI. Ulusal Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Kongresi Bildiri Özetleri. Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />
Rehberlik Derneği. Nobel Yayın Dağıtım.<br />
VII. Ulusal Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Kongresi Bildiri Özetleri. Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />
Rehberlik Derneği. Pegem A Yayıncılık, 2003.<br />
I. Ulusal Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Uygulamaları Kongresi Bildiri Özetleri. Türk Psikolojik<br />
Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği. Pegem A Yayıncılık, 2006.<br />
III. Ulusal Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Öğrencileri Kongresi Bildiri Özetleri. Türk Psikolojik<br />
Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği. Nobel Yayın Dağıtım, 2006.<br />
İlköğretimde Gelişimsel Rehberlik. Rehberlik. Prof.Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK. Morpa Kültür<br />
Yayınları, 2006.<br />
1989<br />
Sosyal Kaygı ile Başa Çıkma, Yrd. Doç. Dr. Aynur GÜMÜŞ EREN, Editör: Prof.Dr. Uğur ÖNER.<br />
Nobel Yayın Dağıtım, 2006.<br />
Öfke ile Başa Çıkma, Dr. Ahmet ÖZMEN, Editör: Prof.Dr. Uğur ÖNER. Nobel Yayın Dağıtım,<br />
2006.<br />
Stresle Başa Çıkma, Dr. Kamile Bahar AYDIN, Editör: Prof.Dr. Uğur ÖNER. Nobel Yayın<br />
Dağıtım, 2006.<br />
Çatışma Çözme Eğitimi <strong>ve</strong> Akran Arabuluculuğu, Dr. Nuray TAŞTAN, Editör: Prof.Dr. Uğur<br />
ÖNER, Nobel Yayın Dağıtım, 2006.<br />
Duyguları Fark Etme <strong>ve</strong> İfade Etme Psiko-Eğitim Programı. Dr. Yaşar KUZUCU, Editör: Prof.Dr.<br />
Binnur YEŞİLYAPRAK, Nobel Yayın Dağıtım, 2006.<br />
Aile Terapisi: Tarihi, Kuram <strong>ve</strong> Uygulamaları, Çeviri Editörleri: Prof. Dr. İbrahim YILDIRIM,<br />
Doç. Dr. İbrahim KEKLİK, Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, 2013 (2. Baskı)<br />
Gelişimsel Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Terapi: Yaşamboyunca İyilik Halini Arttırmak, Prof.Dr. Fidan<br />
KORKUT-OWEN, Prof.Dr.Dean OWEN, Nobel Yayın Dağıtım,2007.<br />
Gelişen Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Cilt-1, Prof.Dr. Ragıp ÖZYÜREK, Prof.Dr. Fidan<br />
KORKUT-OWEN, Prof.Dr. Dean OWEN, Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, 2013.<br />
Gelişen Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Cilt-2, Prof.Dr. Ragıp ÖZYÜREK, Prof.Dr. Fidan<br />
KORKUT-OWEN, Prof.Dr. Dean OWEN, Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, 2013.<br />
Psikolojik İlk Yardım: Saha Çalışanları için Rehber, Editör: Doç.Dr. Özgür ERDUR BAKER, Türk<br />
Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, 2013.<br />
Afetler, Krizler, Travmalar <strong>ve</strong> Psikolojik Yardım. Editör: Özgür ERDUR-BAKER, Türkan DOĞAN.<br />
Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, 2014.<br />
Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Dergisi (44 sayı)<br />
Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Bülteni (28 sayı)<br />
Okul Psikolojik Danışmanı e-Bülteni (6 sayı)<br />
<strong>Bu</strong> sayfada dergimiz yayınları <strong>ve</strong> geliri derneğimize<br />
kalmak üzere satışı yapılan yayınlar yer almaktadır.<br />
48
1987'den bugüne eğitim bizim işimiz...<br />
KPSS-ALES-DGS-YDS HAZIRLIK KURSLARI<br />
YAYINEVİ / DAĞITIM / DERSHANE<br />
meşrutiyet cad. karanfil 2 sok.<br />
no: 45 kızılay / ankara<br />
tel: +90 312 430 67 50-51 (pbx)<br />
belgeç: +90 312 435 44 60<br />
e-posta: pegem@pegem.net<br />
internet: pegem.net