08.08.2016 Views

Bu Sayının Teması Korku ve Kaygılarımız

5wus4E1rs

5wus4E1rs

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

1989<br />

TÜRK PSİKOLOJİK DANIŞMA<br />

<strong>ve</strong> REHBERLİK BÜLTENİ<br />

TURKISH PSYCHOLOGICAL<br />

COUNSELING and<br />

GUIDANCE BULLETIN<br />

Cilt / Volume: 4 Sayı / No: 28 Temmuz / July 2016<br />

ISSN 1304 - 5008<br />

Yadigar hocamızın anısına<br />

Dernekten Haberler<br />

<strong>Bu</strong> <strong>Sayının</strong> <strong>Teması</strong>: <strong>Korku</strong> <strong>ve</strong> <strong>Kaygılarımız</strong>


1989<br />

TÜRK PSİKOLOJİK DANIŞMA <strong>ve</strong> REHBERLİK BÜLTENİ<br />

TURKISH PSYCHOLOGICAL COUNSELING and GUIDANCE BULLETIN<br />

CİLT 4, SAYI 28, TEMMUZ 2016<br />

Volume 4, No 28, July 2016<br />

TÜRK PSİKOLOJİK DANIŞMA <strong>ve</strong> REHBERLİK DERNEĞİ YAYINIDIR<br />

Publication of Turkish Psychological Counseling and Guidance Association<br />

Sahibi<br />

Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği Adına<br />

Prof. Dr. Filiz BİLGE<br />

Genel Basın Yayın Sekreteri<br />

Sümeyye DERİN<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

Nurten KARACAN ÖZDEMİR<br />

Yayın Komisyonu<br />

Ayşegül ARACI İYİAYDIN<br />

Ümre KAYACI<br />

Gökhan KABACAOĞLU<br />

Semih KAYNAK<br />

Sayfa-Kapak Tasarımı<br />

İbrahim SAĞLAM<br />

Dernek Adresi:<br />

Öncebeci Mah. Umut Sokak No: 50/4 Kolej/Ankara<br />

Tel - Faks:<br />

0312 430 36 74<br />

İnternet Adresi:<br />

www.pdr.org.tr<br />

pdrder@yahoo.com<br />

Basım Tarihi <strong>ve</strong> Yeri:<br />

2016 / Ankara<br />

Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.<br />

Tel: 0312 384 41 82<br />

Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />

Rehberlik Bülteni Türk PDR-DER<br />

Üyelerine Ücretsiz Olarak Gönderilir.<br />

Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Bülteni<br />

Yılda İki defa Yayınlanır.<br />

Bültende Yer Alan Yazıların<br />

Sorumluluğu Yazarlarına Aittir.


İÇİNDEKİLER<br />

Yayın Yönetmeni Yrd. Doç. Dr. Nurten KARACAN ÖZDEMİR’den......................................... 2<br />

Genel Başkan Prof. Dr. Filiz BİLGE’den................................................................................. 3<br />

Genel Basın Yayın Sekreteri Sümeyye DERİN’den................................................................. 4<br />

Dernekten Haberler<br />

Derneğimizin Olağan Genel Kurul Toplantısını Gerçekleştirdik........................................... 5<br />

Genel Merkez Yönetim Kurulu Devir Teslim Toplantısı Yapıldı............................................. 7<br />

Okul Psikolojik Danışmanlığı Sempozyumu İstanbul Aydın Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde<br />

Gerçekleştirildi......................................................................................................................... 8<br />

Özel Eğitim Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü İle Görüştük........................................... 10<br />

Bireysel <strong>ve</strong> Grupla Danışma Teknikleri................................................................................ 10<br />

TÜRK PDR-DER Yönetim Kurulu Olarak 25. Ulusal Eğitim Bilimleri<br />

Kongresi’ne Katıldık............................................................................................................... 11<br />

TÜRK PDR Derneği Olarak Meslek Tanıtım Gününe Katıldık............................................. 12<br />

Meb Müsteşar Yardımcısı Doç. Dr. Hilmi Çolakoğlu’nu Ziyaret Ettik................................ 12<br />

Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Öğrencileriyle Bir Aradaydık…............................................................. 13<br />

Derneğimiz <strong>ve</strong> Bal Arıları Mühendis Oluyor Projesi............................................................. 14<br />

Ankara PDR Günleri: Bir Meslek Elemanı Olarak Psikolojik Danışman............................ 15<br />

TÜRK PDR Derneği Merkez Yönetim Kurulu <strong>ve</strong> Travma Birimi Üyeleri<br />

Nor<strong>ve</strong>ç’e Gidiyor..................................................................................................................... 16<br />

ULED Platformu 26. Uluslararası Eğitim Bilimleri Kongresi İçin Bir Arada...................... 16<br />

PDR Öğrencileri Muğla’da <strong>Bu</strong>luşacak…............................................................................... 17<br />

VI. PDR Uygulamaları Kongresi Gaziantep’te Yapılacak...................................................... 17<br />

Acı Kaybımız Prof. Dr. Yadigar Kılıçcı.................................................................................... 18<br />

<strong>Bu</strong> <strong>Sayının</strong> <strong>Teması</strong>: <strong>Korku</strong> <strong>ve</strong> <strong>Kaygılarımız</strong><br />

Bizi Esir Eden <strong>Korku</strong> <strong>ve</strong> <strong>Kaygılarımız</strong>.................................................................................... 19<br />

<strong>Korku</strong> Üzerine Bir Yaşar Kemal Romanı İncelemesi: “Tek Kanatlı Bir Kuş”..................... 23<br />

“<strong>Korku</strong> Avcısı Çalışma Kitabı” <strong>ve</strong> “<strong>Korku</strong> Avcısı Anksiyete Bozukluğu Olan Çocuklar<br />

İçin Bilişsel Davranışçı Terapi Rehberi” Tanıtımı................................................................. 26<br />

Başarı <strong>Korku</strong>su: Kendini Sabote Etme Davranışına Psikanalitik Açıdan Bakış................. 28<br />

<strong>Korku</strong>yu Arzulamak: <strong>Korku</strong> Filmleri, Oyunları <strong>ve</strong> Romanları Üzerine Kısa Bir Analiz...... 30<br />

“<strong>Korku</strong>lacak Ne Var?” Demeden <strong>Korku</strong>ları Anlamak.......................................................... 32<br />

Fobiler..................................................................................................................................... 34<br />

<strong>Korku</strong>m <strong>Bu</strong>raya -da- Sığar mı?............................................................................................. 36<br />

Sessiz Çığlıklara Ses Olabilmek............................................................................................ 37<br />

Okul <strong>Korku</strong>sunun Bilişsel-Davranışçı Terapi Yöntemi İle Çözümlenmesi......................... 40<br />

‘Beyaz Yaka’ Çalışanlar Arasında Yaygın <strong>Korku</strong>lar.............................................................. 42<br />

Yaşamın Farklı Dönemlerinde <strong>Korku</strong>ların Görünümleri..................................................... 43<br />

<strong>Korku</strong>ları Umuda Çevirmek................................................................................................... 44<br />

Kocasinan Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma Merkezi......................................................................... 46<br />

1989<br />

Dernek Yayınları..................................................................................................................... 48


YAYIN<br />

YÖNETMENİNDEN<br />

Yrd. Doç. Dr. Nurten KARACAN ÖZDEMİR<br />

Psikolojik Danışman<br />

pdrbulteni@gmail.com<br />

Sevgili Meslektaşlarım<br />

<strong>ve</strong> Okurlarımız,<br />

Yeni yayın komisyonu olarak yeni bir sayıda, yeni bir konuyu sizlerle buluşturmanın heyecanı <strong>ve</strong><br />

mutluluğuyla sizleri selamlıyorum.<br />

Öncelikle başta eski yayın yönetmeni Uzm. Psi. Dan. Fatma Arıcı-Şahin olmak üzere, Büşra<br />

AKÇABOZAN, Feyza DİNÇEL, Gökçen AYDIN, Mine MUYAN, Pınar ÇAĞ, <strong>ve</strong> Zeynep ERKAN ATİK’e<br />

öz<strong>ve</strong>rili çalışmaları, emekleri <strong>ve</strong> yolumuza ışık tutan örnekler bıraktıkları için çok teşekkür<br />

ediyorum.<br />

<strong>Bu</strong>ndan sonraki sayılarda birlikte çalışacağım ekip arkadaşlarım Uzm. Psi. Dan. Ayşegül ARACI<br />

İYİAYDIN, Ümre KAYACI, Gökhan KABACAOĞLU <strong>ve</strong> Semih KAYNAK’a hem bu sayıdaki etkin<br />

çalışmaları, çabaları <strong>ve</strong> bitmeyen enerjileri için hem de gösterdikleri işbirliği ile ekip ruhunu<br />

besledikleri için çok teşekkür ediyorum. Ayrıca, bu sayıya yazıları ile katkı sağlayan tüm yazarlara<br />

<strong>ve</strong> Türk PDR Derneği Yönetim Kurulu’na teşekkür ederim.<br />

Acı tatlı gündemler, deneyimler <strong>ve</strong> kazanımlarla bir akademik yılı daha geride bıraktık. <strong>Bu</strong><br />

sayının gündemini belirlerken bütün bunların bizlerde bıraktığı izleri <strong>ve</strong> etkileri göz ardı etmedik<br />

<strong>ve</strong> konumuzu “korku <strong>ve</strong> kaygılar” olarak belirledik. <strong>Korku</strong>, insanlık tarihi kadar eski <strong>ve</strong> evrensel<br />

bir duygu! İlk insanlar hayatta kalabilmek için doğaya karşı giriştikleri mücadelede korkularıyla<br />

yüzleşirken, günümüzde ne yazık ki insan eliyle yaratılmış korkularla mücadele ediyoruz.<br />

Gündemden düşmeyen şiddet, cinayetler, terör… İnsanların insanlardan korktuğu dönemlerden<br />

geçiyoruz! Ancak çaresiz <strong>ve</strong> umutsuz değiliz! <strong>Korku</strong>ların, kaygıların ağına takılmayı, yılgınlığın<br />

esaretinde yaşamayı kabul etmiyoruz!<br />

Bizler psikolojik danışmanlar olarak bütün bunlarla mücadelede iç kaynaklarımız olduğunu<br />

biliyoruz <strong>ve</strong> bu kaynakları danışanlarımızda da harekete geçirebilme gücümüze inanıyoruz!<br />

<strong>Bu</strong> dönemlerde diğer insanlara karşı toplumsal sorumluluğumuz olduğunun da farkındayız!<br />

<strong>Bu</strong>rada içsel <strong>ve</strong> dışsal kaynaklarımız konusuna girmeden çoğumuzun bildiği Yunan mitolojinden<br />

bir hikâyeyi kısaca paylaşmak istiyorum. Efsaneye göre Epimetheus eşsiz bir güzelliğe sahip<br />

Pandora’ya aşık olur. Pandora, yanında açıldığında insanlara ızdırap <strong>ve</strong>ren tüm kötülüklerin<br />

içinde bulunduğu bir kutu taşımaktadır. Merakına yenik düşen Epimetheus kutuyu açar <strong>ve</strong><br />

bütün kötülükler dünyaya yayılır. Geriye sadece “umut” kalır! O gün bu gündür insanlar içlerinde<br />

taşıdıkları bu umut ile yaşama tutunurlar <strong>ve</strong> mücadelesini sürdürürler.<br />

Son olarak, belki de başta söylenmesi gereken bir noktaya dikkat çekerek bitirmek istiyorum.<br />

<strong>Korku</strong> kelimesinin kökenine bakıldığında Latince’de “to try” (denemek); Yunanca’da (Greek) “trial,<br />

attempt, experience” (deneme, çaba, deneyim) gibi anlamlar taşıdığını görmek mümkün. O halde,<br />

Mark Twain’in “Cesaret korkuya direnmek <strong>ve</strong> korkuyu alt etmektir, korkusuzluk değildir.” sözünü<br />

aklımızda tutarak korkularımıza karşı harekete geçmeyi öneriyorum. Keza, Dale Carneige’nin de<br />

vurguladığı gibi “Hareketsizlik şüpheyi <strong>ve</strong> korkuyu besler. Hareket ise, özgü<strong>ve</strong>ni <strong>ve</strong> cesareti besler.”<br />

Keyifle <strong>ve</strong> umutla okuyacağınız bir sayı olması dileklerimle…<br />

2


GENEL<br />

BAŞKANDAN<br />

Prof. Dr. Filiz BİLGE<br />

Türk PDR DER Genel Başkanı<br />

fbilge@hacettepe.edu.tr<br />

Sevgili Psikolojik Danışmanlar,<br />

Yeni bir sayı, yeni bir Bülten Yayın Komisyonu <strong>ve</strong> yeni bir içerikle karşınızdayız sevgili<br />

meslektaşlarım. Daha önceki 27. sayımızda değişen komisyonumuzdan söz etmiştik. <strong>Bu</strong><br />

sayı bu komisyonumuzun ürünü oldu. Temayı “<strong>Korku</strong> <strong>ve</strong> Kaygı” olarak seçen <strong>ve</strong> sizlerin<br />

eline geçecek aşamaya getiren başta yayın Yönetmenimiz Yrd. Doç. Dr. Nurten KARACAN<br />

ÖZDEMİR olmak üzere Uzman Psikolojik Danışman Ümre KAYACI, Uzman Psikolojik<br />

Danışman Gökhan KABACAOĞLU, Uzm. Psikolojik Danışman Ayşegül ARACI İYİAYDIN <strong>ve</strong><br />

Uzman Psikolojik Danışman Semih KAYNAK’a emekleri, katkıları <strong>ve</strong> çabaları için teşekkür<br />

ediyorum.<br />

Sizlerle üzüntümü paylaşmak isterim. Benim için çok önemli bir rol model olan <strong>ve</strong><br />

mesleki gelişimimi borçlu olduğum hocamı Prof. Dr. Yadigar KILIÇCI’yı kaybettim. Acım<br />

sonsuz. Kendisine Allahtan rahmet, benim gibi onun elinden yetişmiş akademisyenler <strong>ve</strong><br />

uygulamacılarla tüm se<strong>ve</strong>nlerine, ailesine sabır diliyorum.<br />

Sevgili meslektaşlarımız <strong>ve</strong> öğrencilerimiz 28. sayının sponsorluğunu PEGEM Akademi<br />

yaptı. Kendilerine alanımıza sundukları pek çok değerli katkının yanı sıra Bültenin bu<br />

sayısının basımını da üstlendikleri için teşekkürlerimi sunuyorum.<br />

Derneğimiz yeni Yönetim Kurulu üyelerinden Uzman Psikolojik Danışman Sümeyye DERİN<br />

Genel Basın Yayın Sekreteri görevini üstlendi <strong>ve</strong> Bülten çalışmalarına hemen başladı.<br />

Süreçte daha önce bu görevi titizlikle yerine getiren meslektaşımız Hayal DEMİRCİ de 28.<br />

sayının basılmasında katkılarını sundu. Her ikisine de teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.<br />

Bültenin bu sayısında yer alan yazarlarımıza teşekkür ediyor, katkılarının sürmesini tüm<br />

meslektaşlarım adına diliyorum. Emeğinize sağlık.<br />

Derneğimizin çalışmalarına ilişkin olarak <strong>ve</strong>rilen haberlerin giderek zenginleşmesi <strong>ve</strong><br />

daha fazla sayıda meslektaşımızı kucaklayarak etkinlikler yapıp bunları sizlerle paylaşmak<br />

dileğimiz.<br />

Sevgili meslektaşlarımız bültenle ilgili çalışmalar devam ederken 15 Temmuz 2016<br />

tarihinde ülke olarak hepimizi çok korkutan, kaygılandıran <strong>ve</strong> çok üzen bir darbe<br />

girişimiyle karşı karşıya geldik. Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği mensupları<br />

olarak ülkemize <strong>ve</strong> milletimize karşı tüm darbe girişimlerini kınıyor, bu süreçte yaşamını<br />

yitiren vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, ailelerine baş sağlığı, yaralılarımıza acil şifalar<br />

diliyoruz. <strong>Bu</strong> hain saldırılardan etkilenen <strong>ve</strong> gönüllü olarak psiko-sosyal destek almak<br />

isteyen tüm vatandaşlarımız için elimizden geleni yapacağımızı okurlarımızın bilgisine<br />

sunmak isteriz.<br />

3


YÖNETİM<br />

KURULUNDAN<br />

Sümeyye DERİN<br />

Genel Basın Yayın Sekreteri<br />

sumeyyederin@gmail.com<br />

Sevgili Meslektaşlarım,<br />

Türk PDR Derneği Bülten çalışması aracılığıyla alanımızda gerçekleşen gelişmeler,<br />

etkinlikler, derneğimizde yapılan çalışmalar hakkında sizleri bilgilendirmeye <strong>ve</strong> haberdar<br />

etmeye çalışıyoruz. Tahmin edileceği üzere bunu gerçekleştirmek bir ekip işidir. <strong>Bu</strong><br />

ekip zaman zaman gerçekleşen görev değişimi ile işe kalınan yerden devam eder. Biz<br />

de bültenimizin bu sayısında görevi arkadaşlarımızdan devralarak yeni merkez yönetim<br />

kurulu ile karşınızdayız. <strong>Bu</strong> bültende Genel Basın Yayın Sekreteri olarak karşınızda<br />

olmanın heyecanını yaşıyorum. Daha önceki sayılarda büyük bir öz<strong>ve</strong>ri ile bülten yayınlarını<br />

gerçekleştiren eski yönetim kurulu üyelerimizden Psikolojik Danışman Hayal DEMİRCİ’ye<br />

teşekkür ediyoruz.<br />

<strong>Bu</strong> sayıda ayrıca yayın komisyonumuzda da bir devir teslim gerçekleşti. Önceki yayın<br />

komisyonunda yer alan Fatma ARICI ŞAHİN, Büşra AKÇABOZAN, E. Feyza DİNÇEL,<br />

Mine MUYAN, Pınar ÇAĞ <strong>ve</strong> Zeynep ERKAN ATİK’e de çalışmalarından ötürü teşekkür<br />

ediyoruz. Her ne kadar görevlerini başarıyla tamamlasalar da bundan sonraki çalışmalarda<br />

desteklerini yanımızda hissedeceğimize inanıyoruz. Yeni yayın komisyonunda yer alan Yrd.<br />

Doç. Dr. Nurten KARACAN ÖZDEMİR, Uzm. Psikolojik Danışman Ayşegül ARACI İYİAYDIN,<br />

Arş. Gör. Ümre KAYACI, Arş. Gör. Gökhan KABACAOĞLU, Arş. Gör. Semih KAYNAK ‘a<br />

çalışmalarında başarılar diliyoruz.<br />

4


DERNEKTEN HABERLER<br />

DERNEĞİMİZİN OLAĞAN<br />

GENEL KURUL TOPLANTISINI<br />

GERÇEKLEŞTİRDİK<br />

Genel Kurul; Divan Kurulunun oluşumundan<br />

sonra, Üyemiz, MHP Aydın Millet<strong>ve</strong>kili Sayın Deniz<br />

DEPBOYLU’nun konuşması ile devam etti. Sayın<br />

Deniz DEPBOYLU’ya Genel Kurulumuza katılımları <strong>ve</strong><br />

konuşmaları için çok teşekkür ederiz.<br />

Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneğinin<br />

Olağan Genel Kurulu 20 Mart 2016 Pazar günü<br />

09.30-18.30 saatleri arasında Ankara Bera Otel’de<br />

yapıldı. Genel Kurul 165 üye, sekiz öğrenci üye,<br />

15 misafir olmak üzere toplam 188 katılımcı ile<br />

gerçekleştirildi.<br />

Dernek Genel Başkanı Prof. Dr. Filiz BİLGE,<br />

Yönetim Kurulu <strong>ve</strong> Denetleme Kurulu’nda iki yıl<br />

boyunca öz<strong>ve</strong>riyle görev yapan meslektaşlarına<br />

<strong>ve</strong> Genel kurula gelen psikolojik danışmanlara<br />

teşekkür ederek konuşmasına başladı. Daha sonra<br />

Prof. Dr. Filiz BİLGE 2014-2016 dönemi faaliyet<br />

raporunu genel kurula sundu. Katılımcılar Prof.<br />

Dr. Filiz BİLGE tarafından yapılan sunumun yanı<br />

sıra faaliyet raporuyla şube yönetimleri, Soma<br />

destek grubu, ödüller, dönem içindeki asli <strong>ve</strong> fahri<br />

üyeliklere ilişkin artış, kongreler, toplantılar,<br />

yayınlar, projeler, protokoller konusunda<br />

bilgilendirildi.<br />

5


DERNEKTEN HABERLER<br />

faaliyet raporu oybirliği ile ibra edildi.<br />

İl Dernekler Müdürlüğü tarafından zorunlu olarak<br />

değiştirilmesi gereken tüzük maddeleri değiştirildi.<br />

Değiştirilen maddelerin yeni hali Genel Kurulun<br />

onayına sunularak oybirliği ile kabul edildi.<br />

2016-2018 Dönemi için Dernek Yönetim Kurulu <strong>ve</strong><br />

Denetleme Kurulu için yapılan seçimde;<br />

Ardından Genel Başkan Yardımcısı Hakkı EKEN,<br />

2014-2016 dönemi mali raporu genel kurulun<br />

bilgisine sundu. Dernek yönetiminin devraldıkları <strong>ve</strong><br />

dönem içinde yaşanan mali duruma ilişkin gelişmeler<br />

ayrıntılarıyla Genel Başkan Yardımcısı Hakkı EKEN<br />

tarafından sunuldu. Bağışlar <strong>ve</strong> sponsorluklar için<br />

teşekkür edildi.<br />

Genel Kurul faaliyet raporu üzerine sırası ile söz alan;<br />

Esin TÜRKOĞLU, Özden BİLGİN, Hüseyin ŞEN, Prof.<br />

Dr. Tuncay ERGENE, Doç. Dr. Birol ALVER, İsmail SAV<br />

<strong>ve</strong> Prof. Dr. Ragıp ÖZYÜREK; faaliyet raporu ile ilgili<br />

olarak görüş, öneri <strong>ve</strong> eleştirilerini sundular.<br />

Genel Başkan Prof. Dr. Filiz BİLGE raporla ilgili<br />

eleştirilere yanıt <strong>ve</strong>rdi. Prof. Dr. Filiz BİLGE Türk<br />

Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Dergisi konusunda<br />

gelen eleştirinin yanıtlanması için dergi editörlerinden<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet PALANCI’yı da<strong>ve</strong>t etti. Yrd. Doç.<br />

Dr. Mehmet PALANCI dergi süreci hakkında bilgiler<br />

<strong>ve</strong>rerek katılımcıları aydınlattı.<br />

Genel Kurul raporunun ibrasına geçildi. Rapor<br />

oybirliği ile ibra edildi.<br />

Denetleme Kurulu Raporu, Denetleme Kurulu üyesi<br />

Melike DOĞAN tarafından sunuldu. Denetleme<br />

Kurulu raporunun ibrasına geçildi, Denetleme Kurulu<br />

Yönetim Kurulu’na<br />

Prof. Dr. Filiz BİLGE<br />

Psi. Dan. Ali ERDOĞAN<br />

Yard. Doç. Dr. Mehmet PALANCI<br />

Dr. İdil AKSÖZ EFE<br />

Psi. Danışman Şenol DEMİRHAN<br />

Psi. Dan. Ali AYDIN<br />

Uzm. Psi. Dan. Sümeyye DERİN<br />

Denetleme Kurulu’na;<br />

Psi. Dan. Zehra DOĞRUOĞLU<br />

Psi. Dan. Yüksel BAYRAKTAR<br />

Psi. Dan. Ferhat YILMAZ<br />

seçildi.<br />

Yeni seçilen Yönetim Kurulu <strong>ve</strong> Denetleme Kurulunu<br />

tebrik eder, çalışmalarında başarılar dileriz.<br />

Genel Kurula katılan, katkı sunan, aday olan tüm<br />

üyelerimize katılım <strong>ve</strong> katkılarından dolayı çok<br />

teşekkür ederiz.<br />

Genel Kurula katılarak bizi onurlandıran,<br />

Millet<strong>ve</strong>kilimiz Sayın Deniz DEPBOYLU <strong>ve</strong> tüm<br />

misafirlerimize şükranlarımızı sunarız.<br />

Prof. Dr. Filiz BİLGE<br />

Yönetim Kurulu Adına<br />

6


DERNEKTEN HABERLER<br />

GENEL MERKEZ YÖNETİM<br />

KURULU DEVİR TESLİM<br />

TOPLANTISI YAPILDI<br />

Toplantıda alınan karara göre yeni yönetim kurulundaki<br />

görev dağılımı şöyledir:<br />

Prof. Dr. Filiz BİLGE<br />

Genel Başkan<br />

Yrd. Doç. Dr. Mehmet PALANCI<br />

Genel Başkan Yardımcısı<br />

20 Mart 2016 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul<br />

Toplantısı sonucu bir önceki genel merkez yönetim<br />

kurulunun görev süresinin dolması nedeniyle eski <strong>ve</strong><br />

yeni yönetim kurulu üyeleri 28 Mart 2016 tarihinde devir<br />

teslimi gerçekleştirmek için bir araya geldi. <strong>Bu</strong> toplantıda<br />

hem yeni yönetim kurulu üyelerinin görev dağılımı<br />

yapıldı hem de eski yönetim kurulu üyelerine şimdiye<br />

kadar olan emek <strong>ve</strong> desteklerinden dolayı plaket takdim<br />

edildi. Eski yönetim kurulu üyelerimiz, resmi olarak<br />

bu görevlerinden ayrılsalar da derneğimize her zaman<br />

desteklerini sunacaklarını belirttiler. Üyelerimize şimdiye<br />

kadar sundukları <strong>ve</strong> bundan sonra sunacakları destekler<br />

için tekrar teşekkür ederiz.<br />

Psikolojik Danışman Ali ERDOĞAN<br />

Genel Sekreter<br />

Psikolojik Danışman Şenol DEMİRHAN<br />

Genel Mali Sekreter<br />

Dr. İdil AKSÖZ EFE<br />

Genel Eğitim Sekreteri<br />

Psikolojik Danışman Ali AYDIN<br />

Genel Örgütlenme Sekreteri<br />

Uzm. Psikolojik Danışman Sümeyye DERİN<br />

Genel Basın Yayın Sekreteri<br />

7


DERNEKTEN HABERLER<br />

OKUL PSİKOLOJİK<br />

DANIŞMANLIĞI SEMPOZYUMU<br />

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ’NDE<br />

GERÇEKLEŞTİRİLDİ<br />

Okul Psikolojik Danışmanlığı Sempozyumu İstanbul<br />

Aydın Üni<strong>ve</strong>rsitesi (İAÜ) <strong>ve</strong> Türk PDR-Derneği<br />

işbirliğiyle yapıldı. Yaklaşık 350 kişinin katıldığı<br />

sempozyum 08.04.2016 tarihinde saat 9.30’da İAÜ<br />

Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Bölümü Öğretim<br />

Üyesi Prof. Dr. Ragıp ÖZYÜREK, Türk PDR-Der<br />

Genel Başkanı Prof. Dr. Filiz BİLGE <strong>ve</strong> İAÜ Rektörü<br />

Prof. Dr. Yadigar İZMİRLİ’nin açılış konuşmalarıyla<br />

başladı. Ardından Türk PDR-DER Genel Sekreteri<br />

Ali ERDOĞAN, MEB Temel Eğitim Genel Müdürü<br />

Yrd. Doç. Dr. Cem GENÇOĞLU, MEB Özel Eğitim <strong>ve</strong><br />

Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Celil GÜNGÖR<br />

bilgilendirici sunumlar yaptılar.<br />

MEB Özel Eğitim <strong>ve</strong> Rehberlik Hizmetleri Genel<br />

Müdürü Celil Güngör: “Sempozyumla beraber<br />

okullardaki öğretmenlerin görev alanlarıyla ilgili<br />

ne tür sorunlar yaşadığını birbirimizden birincil<br />

ağızdan dinleme fırsatımız oldu <strong>ve</strong> bu sayede de<br />

karşılıklı olarak ortak sorunlarımızı paylaştık. Aynı<br />

zamanda okul danışmanlığı, okullardaki rehberlik<br />

hizmetlerinin daha nitelikli hale getirebilmesi<br />

için neler yapılmalı diye bu sempozyumla birlikte<br />

konuşup tartışma imkânı bulduk. Yapılan akademik<br />

<strong>ve</strong> bilimsel yaklaşımlar okullarda <strong>ve</strong> eğitim<br />

ortamlarındaki işimizi daha nitelikli yapmamıza<br />

ışık tutacak.” sözleriyle sempozyumun önemine <strong>ve</strong><br />

katkısına dikkat çekti.<br />

Prof. Dr. Ragıp ÖZYÜREK “Önleyici <strong>ve</strong> Çözüm<br />

<strong>Bu</strong>lucu Yaklaşımlar” başlıklı ilk panelin<br />

moderatörlüğünü yürüttü. Prof. Dr. Ragıp<br />

ÖZYÜREK konuşmalarına “Sempozyumla<br />

birlikte okullarımızdaki psikoloji danışmanlık <strong>ve</strong><br />

rehberlik hizmetlerinin kalitesini yükseltmeyi,<br />

öğrencilerimize <strong>ve</strong> öğretmenlerimize daha etkili bir<br />

hizmet sunabilmeyi amaçladık. <strong>Bu</strong>nların yanısıra<br />

ilerleyen zamanlarda da hem Milli Eğitim Bakanlığı<br />

hem de üni<strong>ve</strong>rsitelerle böyle bir ortak işbirliğine<br />

girmeyi ümit ediyoruz.” diyerek başladı. <strong>Bu</strong><br />

oturumda Yrd. Doç. Dr. Ezgi ÖZEKE KOCABAŞ, Yrd.<br />

Doç. Dr. Yıldız KURTYILMAZ ile Yrd. Doç. Dr. Bircan<br />

ERGÜN BAŞAK sunumlarını gerçekleştirdiler <strong>ve</strong><br />

ardından sorulara yanıt <strong>ve</strong>rdiler.<br />

8


DERNEKTEN HABERLER<br />

Öğleden sonra ise Prof. Dr. Filiz BİLGE’nin<br />

moderatörlüğünü yaptığı “Okul Psikolojik<br />

Danışmanlarının Gelişimi” başlıklı ikinci<br />

panel gerçekleştirildi. Sempozyum hakkında<br />

değerlendirmelerde bulunan Bilge, PDR mesleğinin<br />

geliştirilmesi <strong>ve</strong> mesleki yeterlilikler konusunda bazı<br />

noktalara dikkat çekti. Bilge: “Bir mesleğin gelişmesi<br />

için standartların oluşturulması, akreditasyonunun<br />

sağlanmasıyla birlikte programlarla uygulama<br />

alanının bütünleştirilmesi gerekiyor. <strong>Bu</strong>nun için de<br />

programlarının geliştirilmesi <strong>ve</strong> farklılaştırılması<br />

için uygulamacıların bir araya gelmesi lazım.<br />

Programların geliştirilmesinde üni<strong>ve</strong>rsiteler,<br />

bakanlık <strong>ve</strong> meslektaşlarımızın tek mesleki örgütü<br />

olan <strong>ve</strong> akademisyeni <strong>ve</strong> uygulayıcıyı buluşturan<br />

derneğimizin bir arada çalışmalar yapması<br />

bekleniyor. Tabi bizden beklenen şu, standartların<br />

oluşturulmasından sonra akreditasyon <strong>ve</strong><br />

yeterlikler, yetkinliklerle ilgili çalışmalarımızın bir<br />

düzleme oturtulması, bunun başarılı bir şekilde<br />

sonuçlandırılması en büyük temennimiz. Dolayısıyla<br />

tek taraflı iyileştirildiği sanılan programlar değil her<br />

şeyden önce bütün paydaşların işin içine katıldığı,<br />

görüşlerinin alındığı, çalıştayların panellerin yapıldığı<br />

bir şekilde mesleklerin ele alınması gerekiyor”<br />

sözleriyle gerekli birimlere işbirliği çağrısı yaptı.<br />

Panelde Uzman Psikolojik Danışman Meltem ASLAN<br />

GÖRDESLİ, Prof. Dr. Zeynep HAMAMCI, Yrd. Doç.<br />

Dr. Nevin DÖLEK ile Prof. Dr. Şermin KÜLAHOĞLU<br />

sunumlarını yapıp yöneltilen sorulara yanıt <strong>ve</strong>rdiler.<br />

Sempozyumun kapanış toplantısında okul psikolojik<br />

danışmanlarının <strong>ve</strong>rdikleri hizmetlerin kalitesinin<br />

artırılması için Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Yüksek<br />

Öğretim Kurulu’nun, PDR Anabilim Dallarının,<br />

akademisyenlerle uygulamacıları birleştiren Türk<br />

PDR-Der’in işbirliğinin sağlanmasının önemi<br />

üzerinde duruldu. Eğitim Fakültelerinin sadece<br />

öğretmen yetiştirmediği, aynı zamanda PDR<br />

gibi uzmanlık alanlarını içinde barındırdığının<br />

unutulmaması gerekliliği vurgulandı.<br />

9


DERNEKTEN HABERLER<br />

ÖZEL EĞİTİM<br />

REHBERLİK<br />

HİZMETLERİ<br />

GENEL MÜDÜRÜ<br />

İLE GÖRÜŞTÜK<br />

çalışmaların içinde derneğimizle birlikte yer<br />

alabileceklerini ifade ettiler.<br />

Sayın Celil GÜNGÖR Genel Müdürlük olarak bu<br />

çalışmaları destekleyeceklerini bildirdi. Görüşme<br />

karşılıklı iyi niyet <strong>ve</strong> dileklerle sona erdi. <strong>Bu</strong><br />

görüşmenin ardından Rehberlik Hizmetleri Daire<br />

Başkanı Sayın Veysel ÖZTÜRK ziyaret edildi. Sayın<br />

Veysel ÖZTÜRK ile meslektaşlarımızın çalışmaları,<br />

iyi uygulamalar <strong>ve</strong> karşılaşılan sorunlar üzerinde<br />

duruldu. Daire Başkanlığından yapılacak çalışmalarla<br />

ilgili işbirliği <strong>ve</strong> destek beklendiği ifade edildi. Genel<br />

Müdür <strong>ve</strong> Daire Başkanımıza misafirper<strong>ve</strong>rlikleri,<br />

değerli hocalarımıza destekleri için teşekkür ederiz.<br />

BİREYSEL VE GRUPLA<br />

DANIŞMA TEKNİKLERİ<br />

Türk PDR-DER yeni yönetim kurulu üyeleri Milli<br />

Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim <strong>ve</strong> Rehberlik Hizmetleri<br />

Genel Müdürü Sayın Celil GÜNGÖR ile görüştü.<br />

Türk PDR-DER Genel Başkanımız Prof. Dr. Filiz<br />

BİLGE, Genel Sekreterimiz Ali ERDOĞAN, Genel<br />

Eğitim Sekreterimiz Dr. İdil AKSÖZ EFE <strong>ve</strong> Genel Mali<br />

Sekreterimiz Şenol DEMİRHAN Milli Eğitim Bakanlığı<br />

Özel Eğitim <strong>ve</strong> Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü<br />

Sayın Celil GÜNGÖR’ü makamında 15 Nisan 2016<br />

Cuma günü saat 15.00’de ziyaret etti. Görüşmede<br />

değerli hocalarımız Prof. Dr. Ragıp ÖZYÜREK <strong>ve</strong> Prof.<br />

Dr. Mehmet GÜVEN de hazır bulundu.<br />

15-19 Şubat 2016 tarihleri arasında Derneğimiz<br />

<strong>ve</strong> MEB Özel Eğitim <strong>ve</strong> Rehberlik Genel<br />

Müdürlüğü Çankaya Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma<br />

Merkezi işbirliğiyle “Bireysel <strong>ve</strong> Grupla<br />

Danışma Teknikleri” eğitimi gerçekleştirildi.<br />

Eğitim, alanda çalışan rehber öğretmenlere<br />

yönelik olarak Prof. Dr. Mehmet GÜVEN <strong>ve</strong><br />

Yrd. Doç. Dr. Özlem HASKAN AVCI tarafından<br />

yapılandırıldı.<br />

Çankaya Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma Merkezi’nde<br />

yapılan eğitim Genel Başkanımız Prof. Dr. Filiz<br />

BİLGE’nin açılış konuşmasıyla başladı. Yukarıda<br />

adı geçen hocalarımız tarafından <strong>ve</strong>rilen <strong>ve</strong> beş<br />

gün süen hizmet içi eğitim sonunda kursiyerlere<br />

katılım belgesi takdim edildi. Eğitimi <strong>ve</strong>ren<br />

hocalarımıza teşekkür ederiz.<br />

Görüşmede ağırlıklı olarak Milli Eğitim Bakanlığı<br />

Özel Eğitim <strong>ve</strong> Rehberlik Genel Müdürlüğü’nün<br />

gereksinimleri <strong>ve</strong> meslektaşlarımızdan beklentileri<br />

üzerinde duruldu. Genel Başkan Prof. Dr. Filiz<br />

BİLGE resmin bütününün görülebilmesi için<br />

öğretmenlerin, <strong>ve</strong>lilerin, öğrencilerin, yöneticilerin<br />

algıları ile gereksinimlerini içine alacak şekilde<br />

araştırmalar yapılması gerekliliğini ifade etti<br />

<strong>ve</strong> yapılacak araştırmaların bulgularından yola<br />

çıkılarak yeni düzenlemelere gidilebileceğini<br />

sözlerine ekledi. Değerli hocalarımız da yapılacak<br />

10


DERNEKTEN HABERLER<br />

TÜRK PDR-DER YÖNETİM KURULU OLARAK<br />

25. ULUSAL EĞİTİM BİLİMLERİ<br />

KONGRESİ’NE KATILDIK<br />

“Eğitim Bilimlerinde Yenilikler <strong>ve</strong> Nitelik Arayışı”<br />

temalı 25. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi 21-<br />

24 Nisan 2016 tarihleri arasında İstanbul Kültür<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Derneğimizin de içinde yer aldığı Ulusal<br />

Eğitim Dernekleri (ULED) Platformu <strong>ve</strong> PEGEM<br />

Akademi işbirliğiyle Antalya’da gerçekleştirilmiştir.<br />

Genel Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE, Genel<br />

Başkan Yardımcımız Yrd. Doç. Dr. Mehmet PALANCI,<br />

Genel Sekreterimiz Ali ERDOĞAN <strong>ve</strong> Genel Eğitim<br />

Sekreterimiz Dr. İdil AKSÖZ EFE standımızı açarak<br />

kongreye katılmışlardır.<br />

Eğitim bilimleri alanında çalışan 800 kişinin katıldığı<br />

kongrede üç panel <strong>ve</strong> iki çalıştay düzenlenmiştir.<br />

Panellerde “Eğitim Bilimlerinde Araştırma <strong>ve</strong> Yayın<br />

Sorunu”, “Akademik Etik” <strong>ve</strong> “Göç <strong>ve</strong> Eğitim” konuları<br />

ele alınmıştır. “Akademik Etik” temalı olan panelin<br />

moderatörlüğü Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK<br />

tarafından yapılmıştır. Meslektaşlarımız Psikolojik<br />

Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik için düzenlenen 11 oturumda 46<br />

sözlü bildiri <strong>ve</strong> iki poster bildiri sunumu yapmışlardır.<br />

Kongrede ikinci panel öncesinde 23 Nisan Ulusal<br />

Egemenlik <strong>ve</strong> Çocuk Bayramı kutlanmıştır. Kutlamalar<br />

Beldibi İlkokulu <strong>ve</strong> Ortaokulu öğrencileri <strong>ve</strong><br />

öğretmenleriyle yapılmıştır.<br />

Kongrenin sonuç bildirgesi kapanış oturumunda<br />

katılımcılara sunulmak üzere Düzenleme Kurulu<br />

tarafından hazırlanmıştır. Kongrenin üçüncü günü<br />

yapılan Kapanış <strong>ve</strong> değerlendirme oturumunda ULED<br />

Platformu Sözcüsü Prof. Dr. Özcan DEMİREL, İstanbul<br />

Kültür Üni<strong>ve</strong>rsitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan<br />

ŞİMŞEK, Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK <strong>ve</strong> Prof. Dr.<br />

Filiz BİLGE yer almışlardır. Değerlendirmeler <strong>ve</strong> sonuç<br />

bildirgesinin oylanması ile kongre sona ermiştir.<br />

Kongrenin düzenlenmesinde önemli rol oynayan İstanbul<br />

Kültür Üni<strong>ve</strong>rsitesi, ULED Platformu <strong>ve</strong> aylar öncesinden<br />

başlayarak son derece titiz bir şekilde hazırlıkları<br />

gerçekleştiren PEGEM Akademi’ye çok teşekkür ederiz.<br />

Ayrıca Akdeniz Üni<strong>ve</strong>rsitesi öğrenci grubunun da emeği<br />

unutulamaz, onların da ellerine sağlık.<br />

11


DERNEKTEN HABERLER<br />

TÜRK PDR DERNEĞİ OLARAK<br />

MESLEK TANITIM GÜNÜNE KATILDIK<br />

<strong>Bu</strong> yıl üçüncüsü düzenlenen “Özde-Bir Üni<strong>ve</strong>rsite <strong>ve</strong><br />

Meslek Tanıtım Günü”ne Türk PDR Derneği olarak<br />

stant açarak katıldık. Program 30 Nisan 2016 Cuma<br />

günü Congresium Ankara ATO Uluslararası Kongre<br />

<strong>ve</strong> Sergi Sarayı’nda gerçekleştirildi.<br />

Etkinliğe Derneğimiz Merkez Yönetim Kurulu<br />

Başkanı Sn. Prof. Dr. Filiz BİLGE, Genel<br />

Sekreterimiz Ali ERDOĞAN, Eğitim Sekreterimiz<br />

Dr. İdil AKSÖZ EFE, Örgütlenme Sekreterimiz Ali<br />

AYDIN, bir önceki yönetim kurulu üyelerimizden<br />

Hakkı EKEN <strong>ve</strong> Şakir CANÖZ katılmışlardır. Etkinlik<br />

kapsamında üni<strong>ve</strong>rsiteye hazırlık yapan öğrencilere<br />

psikolojik danışma <strong>ve</strong> rehberlik mesleğini tanıtan<br />

broşür dağıtılmış <strong>ve</strong> ayrıca mesleğimiz hakkında<br />

da bilgilendirmeler yapılmıştır. <strong>Bu</strong> etkinliğe<br />

katılımımızı sağlayan değerli meslektaşımız Hakkı<br />

EKEN’e teşekkür ederiz.<br />

MEB MÜSTEŞAR YARDIMCISI<br />

DOÇ. DR. HİLMİ ÇOLAKOĞLU’NU ZİYARET ETTİK<br />

MEB Müsteşar Yardımcısı Sayın Doç. Dr. Hilmi<br />

ÇOLAKOĞLU’nu 29 Nisan 2016 tarihinde saat<br />

16.30’da makamında ziyaret ettik. Randevuya<br />

derneğimiz merkez yönetim kurulundan Genel<br />

Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE, Genel Sekreterimiz<br />

Ali ERDOĞAN, Genel Mali Sekreterimiz Şenol<br />

DEMİRHAN, Denetleme Kurulu’ndan Zehra<br />

DOĞRUOĞLU <strong>ve</strong> Türk PDR Derneği Eski Genel<br />

Başkan Yardımcımız Hakkı EKEN katıldı.<br />

Ziyarette Doç. Dr. Hilmi ÇOLAKOĞLU’na derneğimiz<br />

<strong>ve</strong> yapılan çalışmalar hakkında bilgi <strong>ve</strong>rildi. Ayrıca<br />

MEB <strong>ve</strong> Türk PDR Derneği işbirliği ile yapılabilecek<br />

çalışmalar hakkında görüş alış<strong>ve</strong>rişinde bulunuldu.<br />

12


DERNEKTEN HABERLER<br />

ANKARA ÜNİVERSİTESİ<br />

ÖĞRENCİLERİYLE BİR ARADAYDIK…<br />

Ankara Üni<strong>ve</strong>rsitesi Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />

Rehberlik Topluluğu tarafından 30 Nisan<br />

2016 tarihinde organize edilen Sinir Bilim<br />

Çalışmalarının Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik<br />

Alanına Yansımaları” konulu çalışmasına Türk<br />

Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği Genel<br />

Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE <strong>ve</strong> Genel Eğitim<br />

Sekreterimiz İdil AKSÖZ EFE katıldılar. Etkinlikte<br />

Genel Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE açılış<br />

konuşmasını gerçekleştirdi. Çalışmada ayrıca<br />

Prof. Dr. Müge Artar “Ergen beyni neden riskleri<br />

se<strong>ve</strong>r?”, Uzman Psikolojik Danışman Öykü MANÇE<br />

ÇALIŞIR “Nöropsikoloji <strong>ve</strong> Danışmanlık”, Doç. Dr.<br />

Bora BASKAK “Karmaşık İnsan Davranışlarının<br />

Nörobiyolojisi”, Yrd. Doç. Dr. Murat BOYSAN ise<br />

“Psikolojik Danışma uygulamalarının nörobilimi:<br />

Bütünleşme <strong>ve</strong> Dönüşüm yolları” konulu<br />

konferansları gerçekleştirdiler. Daha sonra<br />

çalışma katılım belgelerinin takdim edilmesiyle<br />

sonlandırıldı.<br />

13


DERNEKTEN HABERLER<br />

DERNEĞİMİZ VE<br />

BAL ARILARI<br />

MÜHENDİS OLUYOR<br />

PROJESİ<br />

Ford Otosan tarafından Koç Holding’in Ülkem İçin<br />

projesi kapsamında, Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />

Rehberlik Derneği, Uçan Süpürge Kadın İletişim<br />

<strong>ve</strong> Araştırma Derneği <strong>ve</strong> T.C. Milli Eğitim Bakanlığı<br />

işbirliğiyle 81 ilde <strong>ve</strong> en az 81 okulda uygulanacak<br />

olan “Bal Arıları Mühendis Oluyor” kurumsal<br />

sosyal sorumluluk projesi devam ediyor. Projede<br />

görevli olan Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik<br />

Derneği’nin uzmanları (Psikolojik Danışmanlar),<br />

Uçan Süpürge toplumsal cinsiyet uzmanları <strong>ve</strong><br />

Ford Otosan’ın gönüllü mühendisleri il il gezerek<br />

mühendislik alanında toplumsal cinsiyet eşitliğine<br />

dikkat çekiyor. Gönüllü Ford Otosan mühendisleri<br />

rol model olarak mühendislik mesleğini, çalışma<br />

koşullarını <strong>ve</strong> kendi tecrübelerini öğrencilere <strong>ve</strong><br />

ailelerine aktarıyor.<br />

24 ay sürecek olan proje ile 81 ildeki en az 81 lisede,<br />

8.100 kız <strong>ve</strong> 8.100 erkek lise öğrencisi, <strong>ve</strong>lileri <strong>ve</strong><br />

öğretmenlerine ulaşılması hedefleniyor. Projedeki<br />

hedef, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda<br />

kamuoyunda farkındalık yaratmak, iş kültüründe <strong>ve</strong><br />

sosyal hayatta daha eşitlikçi bir yaklaşım geliştirmek.<br />

<strong>Bu</strong> kapsamda gerçekleştirilen toplantılarda kız <strong>ve</strong><br />

erkek öğrencilerin yanı sıra, öğretmenlere de meslek<br />

seçiminde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin olumsuz<br />

sonuçları anlatılıyor. Eğitime katılan öğrencilere<br />

mühendislik mesleğinin tanıtılmasının yanı sıra,<br />

projenin sonunda üni<strong>ve</strong>rsitelerin mühendislik<br />

bölümlerini tercih eden kız öğrencilere, Ford<br />

Otosan’da staj imkânı sunulacağına ilişkin bilgi<br />

<strong>ve</strong>riliyor. Proje kapsamında şimdiye kadar bir çok<br />

şehre gidildi. <strong>Bu</strong> şehirlerden bazıları; Şanlıurfa,<br />

Kars, Bilecik, <strong>Bu</strong>rsa, Çanakkale, Eskişehir, Kırşehir,<br />

Kütahya, Sakarya, Tekirdağ, Kocaeli, Yalova,<br />

Kırklareli’dir.<br />

Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği’nin<br />

bu projeye <strong>ve</strong>rdiği destek konusunda Genel<br />

Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE şunları ifade<br />

etmiştir: “Bal Arıları Mühendis Oluyor projesinin de<br />

diğer çalışmalar gibi toplumsal cinsiyet eşitliğinin<br />

desteklenmesi sürecine çok önemli katkılar<br />

sağlayacağını düşünüyor, ağırlıkla kız çocuklarımız<br />

aslında tüm öğrencilerimiz <strong>ve</strong> ülkemiz için böylesine<br />

önemli bir çalışmayı başlatmalarından dolayı Ford<br />

Otosan <strong>ve</strong> Uçan Süpürge’ye teşekkür ediyoruz.”<br />

Derneğimizle irtibata geçen <strong>ve</strong> projede gönüllü<br />

olarak görev yapan psikolojik danışmanlara çok<br />

teşekkür ederiz.<br />

14


DERNEKTEN HABERLER<br />

ANKARA PDR GÜNLERİ:<br />

BİR MESLEK ELEMANI OLARAK<br />

PSİKOLOJİK DANIŞMAN<br />

Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Psikolojik Danışma Topluluğu<br />

(HÜPDAT) tarafından 16 Mayıs 2016 tarihinde<br />

düzenlenen “Ankara PDR Günleri: Bir Meslek<br />

Elemanı Olarak Psikolojik Danışman” programı<br />

ile hem Ankara’daki PDR öğrencileri hem de<br />

akademisyenler bir araya geldi.<br />

Sabah 9.30’da başlayan programın açılış konuşmaları<br />

HÜPDAT Başkanı PDR 3.sınıf öğrencisi Büşra<br />

BAYRAM, HÜPDAT Akademik Danışmanı Doç. Dr.<br />

Arif ÖZER <strong>ve</strong> Türk PDR Derneği Genel Başkanımız<br />

Prof. Dr. Filiz BİLGE tarafından yapıldı. Toplantıya<br />

Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof.<br />

Dr. Celal BAYRAK katılarak onur <strong>ve</strong>rdi. Programda<br />

Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK, Prof. Dr. Tuncay<br />

ERGENE, Mobbing Derneği Başkanı Hüseyin GÜN<br />

<strong>ve</strong> Gaye ÖNSEL konuşmalar yaptılar. Öğrenciler<br />

tarafından ilgiyle izlenen programda; “Erasmus<br />

Hakkında Bilinmesi Gerekenler”, “Mezuniyet<br />

<strong>ve</strong> Mezuniyet Sonrası Kariyer”, “CV Hazırlama”,<br />

“Mobbingle Mücadele” <strong>ve</strong> “Meslek Etiği” konuları ele<br />

alındı. Program saat 15.00’da katılım belgesi takdimi<br />

ile sona erdi.<br />

15


DERNEKTEN HABERLER<br />

TÜRK PDR DERNEĞİ<br />

MERKEZ YÖNETİM KURULU VE TRAVMA BİRİMİ<br />

ÜYELERİ NORVEÇ’E GİDİYOR<br />

Türk PDR Derneği olarak Öğretim Görevlisi Seval<br />

APAYDIN’ın çabası <strong>ve</strong> emeğiyle derneğimiz adına<br />

almış olduğumuz Erasmus+ Yetişkin Eğitimi Personel<br />

Hareketliliği kapsamında derneğimiz yönetim<br />

kurulundan üç kişi <strong>ve</strong> travma birimi üyelerinden<br />

oluşan on beş kişilik ekip 11-18 Eylül tarihleri<br />

arasında Nor<strong>ve</strong>ç’te olacak. Proje çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

gidecek olan ekip Nor<strong>ve</strong>ç’te “Center for Crisis<br />

Psychology” tarafından organize edilen yapılandırılmış<br />

kursa katılacaklardır. <strong>Bu</strong> kursta bireysel travma<br />

müdahaleleri, kendi kendine yardım yöntemleri,<br />

afetler, savaş <strong>ve</strong> bireysel travmadan etkilenen<br />

çocuklar için grup müdahale yöntemleri gibi değişik<br />

konu başlık altında eğitim <strong>ve</strong>rilecektir. Eğitimlere<br />

katılan kişiler de Nor<strong>ve</strong>ç dönüşünde projenin<br />

materyallerinin oluşturulmasını <strong>ve</strong> kurslarda edindikleri<br />

bilgileri meslektaşlarımıza yaygınlaştırılmasını<br />

sağlayacaklardır. Birçok travmanın yaşanabildiği<br />

ülkemizde bu alanda çalışanlara gerekli bilgi <strong>ve</strong> kaynak<br />

temini, travmaya maruz kalanlara da daha etkili yardım<br />

ulaştırılması konusunda bu projenin önemli çıktılarının<br />

olacağı düşünülmektedir.<br />

Projenin hazırlanması konusunda emekleri bulunan<br />

değerli Öğretim Görevlisi Seval APAYDIN’a <strong>ve</strong> Yrd.<br />

Doç. Dr. Gülfem ÇAKIR’a çok teşekkür ederiz.<br />

ULED<br />

PLATFORMU<br />

26. ULUSLARARASI<br />

EĞİTİM BİLİMLERİ<br />

KONGRESİ İÇİN<br />

BİR ARADA..<br />

DEMİREL, ULED Platformu Yürütme Kurulu üyesi<br />

Genel Başkanımız Prof. Dr. Filiz BİLGE, Dernekler<br />

<strong>ve</strong> Pegem Akademi temsilcileri katıldılar. Ana<br />

temanın “Küreselleşen Dünyada Eğitim” olarak<br />

belirlendiği kongrenin düzenlenmesine ilişkin<br />

esaslar ele alınıp tartışılarak protokol imzalandı.<br />

Toplantıya ULED Platformu ile ilgili görüşülmesi<br />

gereken bazı konularla ilgili olarak devam edildi.<br />

İyi niyet <strong>ve</strong> dileklerle toplantı sona erdi.<br />

Ulusal Eğitim Dernekleri (ULED) Platformu’nda<br />

yer alan Dernek temsilcileri, Karadeniz Teknik<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi (KTÜ) <strong>ve</strong> Pegem Akademi 20-23<br />

Nisan 2017 tarihleri arasında Antalya’da yapılacak<br />

olan 26. Uluslararası Eğitim Bilimleri Kongresi<br />

hazırlıkları için 4 Haziran 2016 Cumartesi<br />

günü saat 13.30’da bir araya geldi. Toplantıya<br />

KTÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Rıza<br />

AKDENİZ, KTÜ Uzaktan Eğitim Uygulama <strong>ve</strong><br />

Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan<br />

KARAL, ULED Platform Başkanı Prof. Dr. Özcan<br />

16


DERNEKTEN HABERLER<br />

PDR ÖĞRENCİLERİ<br />

MUĞLA’DA BULUŞACAK….<br />

Türk PDR Derneği <strong>ve</strong> Muğla Sıtkı<br />

Koçman Üni<strong>ve</strong>rsitesi işbirliği ile 13.<br />

Ulusal PDR Öğrencileri Kongresi 1-2-<br />

3 Ağustos 2016 tarihlerinde mavinin<br />

<strong>ve</strong> yeşilin bir arada olduğu bir şehirde,<br />

Muğla’da gerçekleştirilecek.<br />

Farklı nesillerin iş yaşamına,<br />

teknolojiye <strong>ve</strong> hatta hayata<br />

uyum sağlamaları değişiklik<br />

göstermektedir. <strong>Bu</strong> değişim nesiller<br />

arasında önemli bir farklılığa işaret<br />

etmekte <strong>ve</strong> bir matematik denklemini<br />

anımsatan X, Y, Z neslinin ortaya<br />

çıkışına neden olmaktadır. <strong>Bu</strong><br />

kuşakların duyguları birbirinden<br />

farklılık göstermektedir. X kuşağının zemin duygusu<br />

“yokluk, zorluk” iken Y kuşağında, “talep, acele<br />

<strong>ve</strong> sosyalleşme”, Z kuşağında ise<br />

“dönüşüm <strong>ve</strong> koşulsuz sevgi” olarak<br />

görülüyor.<br />

13. Ulusal PDR Kongresi’nde de<br />

doğan bu farklılığın bireylere,<br />

topluma <strong>ve</strong> doğal olarak PDR<br />

alanına nasıl yansıdığı ele alınacak.<br />

<strong>Bu</strong> kapsamda yeni nesil PDR<br />

öğrencilerinin ufkunu genişletmek<br />

<strong>ve</strong> günümüzden geleceğe bir vizyon<br />

öngörüsünde bulunmak amacıyla<br />

kongrenin teması “PDR’nin Z<br />

Kuşağı” olarak belirlenmiştir.<br />

Şimdiden emeği geçen hocalarımıza,<br />

uygulamacılarımıza <strong>ve</strong> öğrencilerimize teşekkür<br />

ederiz.<br />

VI. PDR UYGULAMALARI KONGRESİ<br />

GAZİANTEP’TE YAPILACAK<br />

Gaziantep Üni<strong>ve</strong>rsitesi Psikolojik Danışma<br />

<strong>ve</strong> Rehberlik Anabilim Dalı <strong>ve</strong> Türk Psikolojik<br />

Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği’nin işbirliği ile<br />

gerçekleştirilecek olan VI. Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />

Rehberlik Uygulamaları Kongresi’nin yapılacağı<br />

adres görüşmeler sonucunda belirlendi. Kongre,<br />

1-3 Aralık tarihleri arasında Gaziantep Divan Otel’de<br />

gerçekleştirilecek.<br />

Kongrenin ana teması son yıllarda gündemde olan<br />

“göç” olarak belirlendi. Göç’ün psikolojik danışma<br />

boyutuyla ele alınacağı kongrede bilimsel çalışmalar,<br />

paneller, konferanslar <strong>ve</strong> tartışmalar yoluyla<br />

katılımcılara ışık tutulacağı beklenmektedir.<br />

Sözel <strong>ve</strong>ya poster bildiri ile katılmak isteyenlerin<br />

kongre sayfasında yer alan bildiri kriterlerine<br />

uygun olarak hazırladıkları çalışmalarını 17 Ekim<br />

2016 tarihine kadar kongre web sayfası (http://<br />

pdruygulamalari2016.com) üzerinden göndermeleri<br />

gerekmektedir. Şimdiden kongrede emeği geçen<br />

herkese teşekkür ederiz.<br />

17


DERNEKTEN HABERLER<br />

ACI KAYBIMIZ<br />

Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Anabilim Dalı<br />

Emekli Öğretim Üyesi sevgili hocamız Prof. Dr. Yadigar KILIÇCI’yı 29<br />

Haziran 2016 Çarşamba günü kaybettik <strong>ve</strong> 30 Haziran Perşembe günü<br />

sonsuzluğa uğurladık.<br />

Prof. Dr. Yadigar KILIÇCI hocamızın PDR alanına çok önemli katkıları<br />

bulunmaktadır. <strong>Bu</strong>nlardan bazıları; birçok öğrenci yetiştirerek<br />

onları alanımıza değerli akademisyenler <strong>ve</strong> uygulamacılar olarak<br />

kazandırması, kitapları <strong>ve</strong> bilimsel çalışmalarıyla PDR programının<br />

gelişimine katkı sunması, Türk PDR Derneğinin kurucuları arasında<br />

yer alması <strong>ve</strong> derneğimizin ilk genel başkan yardımcılığını yürütmesi,<br />

üç dönem üs üste merkez yönetim kurulunda yer alarak öz<strong>ve</strong>rili<br />

çalışmalarda bulunmasıdır.<br />

Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik ailesinin başı sağ olsun. Hocamızın<br />

anısı önünde saygı ile eğiliyor, ailesine, öğrencilerine, tüm<br />

se<strong>ve</strong>nlerine sabırlar diliyoruz.<br />

18


BİZİ ESİR EDEN<br />

KORKU VE KAYGILARIMIZ<br />

Yrd. Doç. Dr.<br />

Nurten KARACAN ÖZDEMİR<br />

Hasan Kalyoncu Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

<strong>Korku</strong>, kişinin bütünlüğünü tehdit edeceğini<br />

düşündüğü bir durum karşısında yaşadığı duygudur.<br />

Dolayısıyla korku, içinde bulunduğumuz duruma<br />

değil, bu durum için geliştirdiğimiz düşüncelerimize<br />

<strong>ve</strong>rdiğimiz bir reaksiyondur. Örneğin; köpek ısırır,<br />

yılan sokar, deprem öldürür gibi.<br />

Kaygı ise, kaynağı net bir şekilde bilinemeyen,<br />

kişinin kendi atıflarına bağlı gelişen bir tepkidir.<br />

Çoğu zaman, net bir ayrım yapılamadığı için korku<br />

<strong>ve</strong> kaygı birbirinin yerine <strong>ve</strong>ya bir arada kullanılır.<br />

Her ikisi de tehlike düşüncesinden kaynaklı bir<br />

duygudur.<br />

NEDEN KAYNAKLANIR?<br />

<strong>Korku</strong> tepkileri olayın kendisinden değil, olayla<br />

ilgili düşüncelerden kaynaklanmaktadır. Geçmiş<br />

deneyimlerimiz, işittiklerimiz, ailemiz <strong>ve</strong> çevremizin<br />

yaklaşımları, medya vb. birçok unsur korkularımızın<br />

gelişmesine kaynaklık edebilirler.<br />

Bir diğer kaynak yukarıda da değinildiği üzere<br />

olayları değerlendirme biçimi yani yanlış <strong>ve</strong><br />

çarpık zihinsel şemalardır (Aktaran: Gençöz,<br />

t.y.). <strong>Bu</strong> durum kendini gerçekleştiren kehanet<br />

olarak işlev görebilir, yani kişinin korktuğunun<br />

başına gelmesine yol açabilir. Örneğin, sürekli<br />

olarak bir takım bedensel yakınmalarla hasta<br />

olduğundan korkan bir kişi sonunda panik atak<br />

krizi geçirebilir.<br />

Psikoanalitik açıdan ise korkunun kaynağı id ile<br />

ego arasındaki uyumsuzluktur. Diğer bir deyişle,<br />

doyurulmayı bekleyen cinsellik ya da saldırganlık<br />

dürtüleri ego üzerinde baskı yapar <strong>ve</strong> bastırma<br />

savunma mekanizması yetersiz kaldığında anksiyete<br />

ortaya çıkar.<br />

Adler, korkuları organik açıdan tüm canlıların<br />

yaşadığı “ilk korku”nun devamı olarak<br />

değerlendirirken bu durumu sürdüren etkenleri<br />

“bilgi eksikliği” <strong>ve</strong> “yetersizlik duygusu” olarak<br />

belirtir. Çocuklukta dış dünyanın tehlikelerinin<br />

farkına varılması <strong>ve</strong> bunlarla mücadelede yetersiz<br />

olunduğunun hissedilmesi ile gü<strong>ve</strong>nsizlik, çaresizlik<br />

<strong>ve</strong> kötümser bir dünya görüşü egemen olur <strong>ve</strong> kişi<br />

çevresindekilere bağımlı hale gelmeye başlar. Sürekli<br />

ihtiyatlı davranma, yaşama anlam <strong>ve</strong> amaç katan<br />

ödevlerin farkında olmama <strong>ve</strong> bunlardan uzaklaşma<br />

<strong>ve</strong> sürekli kendine odaklılık ile toplumsallık<br />

duygusunun azalması sonucu kişi hayatla bağlantı<br />

kuramayan, bağımsızlığını yitirmiş bir hale gelir.<br />

Diğer yandan da çevresini egemenlik altına almış,<br />

yaşamın zorunluluklarından sıyrılmış <strong>ve</strong> başkalarını<br />

kendi emrine amade etmiş bir tablo çizer.<br />

Varoluşçu yaklaşımın penceresinden kaygı,<br />

yaşamın anlamsızlığına ilişkin farkındalık sonrası<br />

yaşanılan hiçlik duygusudur. <strong>Bu</strong> boşluk kişide ölüm<br />

korkusundan daha güçlü bir kaygıya neden olmakta<br />

<strong>ve</strong> yaygın anksiyete bozukluğunun ortaya çıkmasına<br />

neden olabilmektedir. Eric Fromm (1993) bu durumu<br />

evrimleşmiş insan aklının kendi yalnızlığını fark<br />

etmesinin bir sonucu olarak açıklamaktadır. İnsan,<br />

aklını kullanarak doğayı okur, doğadaki döngüselliği<br />

görür, yaşam süresinin kısalığını fark eder, ayrılığı,<br />

çaresizliği, utanma <strong>ve</strong> suçluluğu yaşar. <strong>Bu</strong>nları<br />

yönetmeyi başaramayan insan kendi hapishanesinde<br />

dayanılmaz bir acı çeker.<br />

<strong>Korku</strong>ların kaynağı olarak çevresel <strong>ve</strong> psikolojik<br />

açıklamaların yanı sıra organik nedenlerden de<br />

bahsedilebilir. New Scientist Eylül sayısında Gregory<br />

Quirk (2003) anksiyete bozukluklarının oluşumunu,<br />

amigdalanın filtreleme işlevini etkin bir şekilde<br />

19


yapamamasına bağlar. Amigdala, uyaranları tehdit<br />

yaratan ya da zararsız olarak filtreler <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rilen<br />

tepkiler buna göre belirlenir. Bazı kişilerde ise<br />

amigdala filtreleme işlevini etkin yapamaz <strong>ve</strong> her<br />

durum bir tehdit olarak görülür <strong>ve</strong> korku günlük<br />

hayatın bir parçası haline gelir. Böylece anksiyete<br />

bozuklukları oluşmaya başlar (Aktaran: Bozkurt, 2015).<br />

Biyolojik açıklamalardan bir diğeri de genetiğin<br />

etkisi üzerine odaklanır. Herhangi bir anksiyete<br />

bozukluğu olan bireylerin ailelerinde de bu<br />

bozukluğun yaygın olarak görüldüğü araştırmalarla<br />

ortaya konulmuştur.<br />

NASIL ETKİLER?<br />

Clark, Beck <strong>ve</strong> Brown (1989) kaygı bozukluğu olan<br />

kişilerin yaşamlarını sürekli bir tehlike beklentisi<br />

içinde sürdürdüklerini belirtmişlerdir. <strong>Bu</strong> durum<br />

kişilerin çaresizlik duyguları içinde yaşamasına,<br />

hayattan keyif alma duygusunun azalmasına,<br />

kendilerine duydukları gü<strong>ve</strong>n <strong>ve</strong> yeterlilik hislerinin<br />

zedelenmesine, hayattan geri çekilmelerine,<br />

kısıtlanmalarına, kendilerini geri çektikleri için<br />

yalnızlaşmalarına <strong>ve</strong> depresif duygu durumlarının<br />

artmasına neden olabilmektedir. <strong>Bu</strong> şekilde bir<br />

yaşam ise umutsuz, anlamsız, değersiz, kısır <strong>ve</strong><br />

zevksiz olacaktır. Diğer boyutunda ise başkalarına<br />

bağlanma, bir kişiye yanaşma, kendini destekleyecek<br />

birinin emirlerine hazır olmasını isteme şeklinde<br />

bir koruyucu mekanizma geliştirmeye çalışır ki bu<br />

durum yakındakilerin bunalmasına <strong>ve</strong> kişinin daha<br />

çok itilmesine yol açabilir.<br />

BİZİ ESİR EDEN KORKU VE KAYGILARIMIZ<br />

Panik Atak <strong>ve</strong> Bozukluğu: Algılanan tehlikeye karşı<br />

terleme, titreme, çarpıntı gibi bedensel duyumlar<br />

ile kontrolü kaybetmekten, delirmekten, ölmekten<br />

korkmak gibi düşüncelerin eşlik ettiği yoğun korku<br />

<strong>ve</strong> rahatsızlık durumudur. <strong>Bu</strong>nların tekrarlanacağı<br />

düşüncesi kişide yoğun kaygı yaratır; kişi kendini<br />

sosyal etkinliklerden kısıtlamaya başlar, kaçınır,<br />

kendine olan gü<strong>ve</strong>nini kaybeder. <strong>Bu</strong> durum bir<br />

yandan yalnızlaşmaya diğer yandan da yakınlarına<br />

sıkı sıkı yapışmaya neden olur. Panik bozukluğu<br />

ise panik atakların beklenmedik yer <strong>ve</strong> zamanlarda<br />

görünür bir neden <strong>ve</strong>ya tetikleyici olmaksızın<br />

yaşanmaya başlaması durumudur.<br />

Agorafobi: Sanıldığının aksine açık alanlarda<br />

bulunma <strong>ve</strong>ya evden çıkma korkusu değil, panik<br />

atak yaşayan kişilerin atak yaşadığı sırada kendisine<br />

yardımın ulaşamayacağı <strong>ve</strong>ya kendisinin yardım<br />

almak için kaçamayacağını düşündüğü tünel, metro<br />

gibi kalabalık <strong>ve</strong> kapalı ortamlarda olmaktan ya da<br />

araba kullanma, tek başına olma gibi durumlardan<br />

korkma olarak tanımlanabilir.<br />

Genel Kaygı Bozukluğu: Hayatın çeşitli alanlarına<br />

yayılmış, birçok olay ya da etkinlik hakkında aşırı <strong>ve</strong><br />

gerçekçi olmayan bir kaygı hali <strong>ve</strong> kuruntu duymadır.<br />

Yorgunluk, huzursuzluk, sinirlilik, odaklanmada<br />

zorluk, kaslarda gerginlik <strong>ve</strong> uyku bozuklukları<br />

yaşanabilir. Günlük sıradan olaylara <strong>ve</strong>ya gelecekte<br />

ortaya çıkacağı düşünülen durumlara dair sürekli bir<br />

üzüntü <strong>ve</strong> endişe hali görülür. Herhangi bir durum ya<br />

da olay kaygı için tetikleyici olabilir, örneğin çalışırken<br />

bilgisayarınızın birden bozulacağından <strong>ve</strong> bütün<br />

dosyalarınızın yok olacağından kaygılanmak, havaya<br />

bakarken yağmur yağacağını <strong>ve</strong> yeni silinen camların<br />

kirleneceğinden endişe duymak, çiçeklerinize<br />

bakarken yeterince büyümediklerinden endişelenmek<br />

gibi… <strong>Bu</strong>rada tetikleyicinin kendisinden ziyade<br />

ona ilişkin negatif <strong>ve</strong> işlevsel olmayan düşünceler<br />

kaygıya yol açmaktadır. <strong>Bu</strong> düşüncelere genellikle,<br />

ortaya çıkabilecek bu durumlardan korunmaya <strong>ve</strong>ya<br />

kaçınmaya yönelik zihinsel hazırlıklar <strong>ve</strong> tasarılar<br />

eşlik eder. Zihin bir ondan bir ötekine zıplar durur <strong>ve</strong><br />

bu durum kişi için çok yorucu hale gelir. Beden de<br />

peşi sıra tepkilerini gösterir; çarpıntılar, titremeler,<br />

ateş basması, ağrılar, sızılar ile. Bedensel belirtileri<br />

izleyen kişi ya bu durumlardan korunmak için aşırı bir<br />

çaba <strong>ve</strong> kontrol içine girer ya da kaçma, kaçınma ya<br />

da donakalma gibi tepkiler <strong>ve</strong>rir.<br />

20


Obsesif-Kompülsif Bozukluk: Kişide kaygı<br />

uyandırmasına rağmen kendini yapmaktan<br />

alamadığı ısrarcı <strong>ve</strong> rahatsız edici düşünce, dürtü,<br />

imgelem ya da imajların olması durumuna takıntı<br />

bozukluğu (obsesif bozukluk) denir. Kişinin bu<br />

takıntılı düşüncelerin yarattığı kaygı <strong>ve</strong> rahatsızlığı<br />

gidermek için yaptığı tekrarlanan törensel<br />

davranışlar ise zorlantı (kompülsif) bozukluğudur.<br />

<strong>Bu</strong> rahatsızlığın görünümleri sürekli bir şeyleri<br />

yıkama ya da yıkanma, başlarına kötü bir şey<br />

geleceği endişesi ile kapı, pencere vb. kapalı olup<br />

olmadığını denetleme, eşyaları kendine uygun bir<br />

şekilde düzene koyma, yineleyici düşünceleri taşıma,<br />

ya da önemsiz nesneleri biriktirip saklama şeklinde<br />

olabilir. Kişi yaptığı davranışın uygunsuzluğunu<br />

bilmesine rağmen içindeki kaygıdan kurtulmak için<br />

bunları yapmak zorunda olduğunu düşünür.<br />

Fobiler: Özgül fobi belli bir canlı, nesne ya<br />

da duruma karşı aşırı <strong>ve</strong> mantık dışı korku <strong>ve</strong><br />

bunlardan kaçınma (örn., asansör, örümcek, uçak<br />

vb.) durumudur. Böyle bir durumun fobi olarak<br />

adlandırılabilmesi için kişinin işlevselliğini <strong>ve</strong> sosyal<br />

yaşamını olumsuz etkiliyor olması gerekir. Örneğin,<br />

uçak korkusu nedeniyle önemli bir toplantıyı<br />

iptal etme gibi. Fobilerin oluşumu çocukluk<br />

döneminde yaşanılan olumsuz bir yaşantı sonrası<br />

koşullanma aracılığıyla olabileceği gibi ergenlik<br />

<strong>ve</strong>ya yetişkinlikte birden bire de başlayabilir.<br />

Görünümleri; hayvan fobileri, yükseklik, asansör,<br />

uçak, doktor ya da diş hekimi, kan-yara, doğa<br />

olayları (yıldırım, ateş vb.), hastalık <strong>ve</strong> durumsal<br />

(kapana kısılmış hissettiren durumlar, örneğin<br />

metroya binme gibi) fobiler olabilmektedir.<br />

Sosyal Fobi: Başkalarının önünde küçük düşeceği,<br />

utanç duyacağı endişesiyle başkalarıyla girilecek<br />

etkileşimlere karşı duyulan aşırı, belirgin <strong>ve</strong> sürekli<br />

korkudur. Örneğin, başkalarının önünde yemek<br />

yeme, topluluk önünde konuşma, toplantıya katılma<br />

vb. durumlardan kaçınma gibi. <strong>Bu</strong> duruma terleme,<br />

yüz kızarması, panik atak gibi fiziksel yakınmalar<br />

eşlik eder. Kişinin işlevselliğini bozduğu durumlarda<br />

patoloji kabul edilir.<br />

Travma Sonrası Stres Bozukluğu: Kişinin yaşadığı<br />

ya da şahit olduğu travmatik olay sonrasındaki<br />

yoğun korku, çaresizlik <strong>ve</strong> dehşet hissidir. Travmalar<br />

ani <strong>ve</strong> beklenmedik bir biçimde gerçekleşir<br />

<strong>ve</strong> kişinin gü<strong>ve</strong>nlik duygusunun kaybolmasına<br />

<strong>ve</strong> bütünlük algısının darmadağın olmasına<br />

neden olabilir. Travma esnasında nasıl tepki<br />

<strong>ve</strong>rileceği, bu durumla nasıl başa çıkılacağına<br />

dair zihinsel bir hazırlık yapılamaz. <strong>Bu</strong> nedenle<br />

kişi bu durumlarda en hızlı <strong>ve</strong> en iyi şekilde başa<br />

çıkmak zorundadır. İdareyi bedenimizin hayatta<br />

kalma sistemi ele alır. <strong>Bu</strong> nedenle kişi travmatik<br />

yaşantıdan sonra yaşadıklarına anlam <strong>ve</strong>rmeye,<br />

deneyimi kopuk olmaktan ziyade yaşantı bütünün<br />

içine yerleştirmeye <strong>ve</strong> yeniden uyum sağlamaya<br />

çalışır. Eğer kişi bunları yapamazsa iyileşme<br />

gerçekleşemez <strong>ve</strong> bazı tepki <strong>ve</strong> belirtiler ortaya<br />

çıkar. <strong>Bu</strong>nlar; rahatsız edici yaşantının tekrar tekrar<br />

hatırlanması, travma sırasında farklı davransaydım<br />

neler olurdu şeklindeki düşünceler <strong>ve</strong> bunların<br />

yarattığı rahatsızlık, rahatsız edici rüyalar <strong>ve</strong><br />

kabuslar, travma anına geri-dönüşler, donuklaşma<br />

<strong>ve</strong> duyguların yitirilmiş gibi olması, kaçınma <strong>ve</strong>ya<br />

kişinin kendisi <strong>ve</strong> yakınları için artan endişe durumu,<br />

uykuya dalmada güçlük, huzursuzluk <strong>ve</strong> öfke<br />

patlamaları, konsantre olmada güçlük gibi artmış<br />

uyarılmışlık tepkileri görülebilir.<br />

NE YAPILABİLİR?<br />

Lazarus (1993) baş etmede problem-çözme<br />

odaklı <strong>ve</strong> duygusal rahatlama odaklı problem<br />

çözme yöntemlerinden bahsetmiştir. Problem<br />

çözme odaklı hareket eden kişiler korku <strong>ve</strong> kaygı<br />

yaratan durumlarla yüzleşme, bunları yeniden<br />

değerlendirme, çözüm için planlar yapma <strong>ve</strong><br />

uygulama yollarını kullanırlar. Duygusal rahatlama<br />

odaklı problem çözücüler ise korku <strong>ve</strong> kaygıları<br />

yaratan durum <strong>ve</strong> olayların neden olduğu rahatsız<br />

edici duygulardan kurtulmak için kaçma <strong>ve</strong> kaçınma<br />

yollarını seçerler. Kişilerin olay ya da durumların<br />

kendi kontrolleri dışında olduğunu düşündüklerinde<br />

duygusal rahatlamaya ulaşmaya çalıştıkları<br />

görülmüştür (Folkman <strong>ve</strong> Lazarus, 1980). <strong>Bu</strong><br />

nedenle daha etkin bir yöntem olan problem çözme<br />

odaklı yaklaşımın benimsenmesi için düşünce<br />

kontrolünün önemi bir kez daha öne çıkmaktadır.<br />

Psikolojik danışma sürecinde kullanılan belli başlı<br />

yaklaşımlar ise aşağıda kısaca aktarılmıştır.<br />

Bilişsel Terapiler: Anksiyete yaşayan kişilerin<br />

çevresindeki her şeyi tehdit edici olarak algılaması,<br />

abartması, genelleştirmesi, kişiselleştirmesi,<br />

olaylara ya siyah ya da beyaz şeklinde kategorik<br />

yaklaşması, tehdit içermeyen unsurlar da<br />

bulunmasına rağmen dikkatini tehdit içeren<br />

unsurlara odaklaması <strong>ve</strong> seçici algılaması gibi<br />

21


zihinsel şemalarıyla çalışılır. <strong>Bu</strong> bağlamda, öncelikle<br />

iyi bir danışman-danışan ilişkisi kurularak başlanır<br />

<strong>ve</strong> psiko-eğitim <strong>ve</strong> bilişsel yeniden yapılandırma gibi<br />

yöntemler kullanılarak işlevsel olmayan düşünce<br />

kalıpları değiştirilmeye çalışılır.<br />

Davranışçı Yöntemler: Genellikle bilişsel terapilerle<br />

birlikte kullanılır. Gevşeme <strong>ve</strong> nefes kontrolü<br />

tekniklerinin öğretilmesi, maruz bırakma, taşırma,<br />

sistematik duyarsızlaştırma <strong>ve</strong> yüzleşme gibi teknik<br />

<strong>ve</strong> yöntemlerle süreç desteklenir.<br />

Destekleyici Terapiler: Çoğu kez bilişsel davranışçı<br />

yaklaşımlarla anılan Destekleyici Terapide amaç,<br />

çevresel etkenleri ortadan kaldırmaktır. Anksiyete<br />

bozukluklarında uygulanma biçimi, stres yaratan<br />

çevresel unsurların azaltılması, aile rehberliği, kaygı<br />

<strong>ve</strong> korkuya yol açan sıkıntılı durumların düzeltilmesi<br />

şeklinde olmaktadır.<br />

Gevşeme <strong>ve</strong> Nefes Teknikleri: Çoğunlukla diğer<br />

yaklaşımlarla birlikte kullanılır. Bazı kaygı yaratan<br />

durumlarda kişi kendi kendisine bu yöntemleri<br />

uygulayarak hızlı gevşeme sağlayabilir. <strong>Bu</strong> nedenle<br />

gevşeme <strong>ve</strong> nefes tekniklerinin yardım sürecinde<br />

kullanılması kadar danışana öğretilmesi de<br />

tedavinin bir parçasıdır. Gevşeme egzersizleri, kas<br />

gruplarının aşamalı olarak gerilip gevşetilmesini<br />

içerirken bu sürece doğru nefes alma teknikleri de<br />

eklenir.<br />

Medikal çözümler: Özellikle kansızlık, kalsiyum<br />

eksikliği, şeker hastalığı, tiroit rahatsızlıkları<br />

gibi bazı fizyolojik hastalıkların da kaygı <strong>ve</strong> korku<br />

tepkilerine neden olması, madde <strong>ve</strong> alkol kullanımı,<br />

uyku bozuklukları gibi eşlik eden başka problemlerin<br />

olması medikal tedaviyi gerekli kılabilmektedir.<br />

Kendi kendine yardım teknikleri: Günlük tutma,<br />

konuyla ilgili kitaplar okuma, düzenli spor yapma,<br />

sağlıklı beslenme gibi yöntemlerle kişi kendi kendine<br />

yardım sürecini gerçekleştirebilir.<br />

SONUÇ OLARAK KAYGI HANGİ ŞEKLİYLE<br />

YAŞANIYOR OLURSA OLSUN ÇÖZÜMSÜZ DEĞİLDİR!<br />

<strong>Korku</strong>ların köpek gibi olduğu söylenir. Siz ondan<br />

korkup geriledikçe o sizin üzerinize gelir. Siz onun<br />

üzerine doğru gittiğinizde ise o geri adım atar.<br />

<strong>Bu</strong> nedenle korkularla baş etmek için onlarla<br />

“yüzleşmek” önemlidir. Yüzleşme, korku yaratan<br />

düşüncelerin <strong>ve</strong> zihinsel kalıpların kabul edilmesi,<br />

gözden geçirilmesi <strong>ve</strong> yeniden yapılandırılması<br />

ile başlar. Yeni beceriler kazanılması <strong>ve</strong> bunların<br />

kararlılıkla uygulanması ile devam eder. <strong>Bu</strong> “sürekli<br />

bir mücadeledir <strong>ve</strong> cesaretle atılan ilk adımlarla<br />

başlar!” der Guzman (2005).<br />

Geçtan (2004) kaygıdan kurtuluşun insanın kendi<br />

varoluş sorumluluğunu alabilmesi ile mümkün<br />

olacağını belirtiyor. <strong>Bu</strong>nun için kişinin, gerektiğinde<br />

yardım <strong>ve</strong> destek alabilmeyi bilmesi gerektiği gibi<br />

yeri geldiğinde de başkalarına <strong>ve</strong>rebilmeyi bilmesi<br />

gerekir. <strong>Bu</strong>, ne tamamen başkalarına yaslanmayı<br />

gerektirir ne de çaresizlik içinde insanlardan<br />

uzaklaşmayı. <strong>Bu</strong>, yaşam karşısında “kendi<br />

sorumluluğunu üstlenme” demektir!<br />

Adler’in de vurguladığı gibi “toplumsallık duygusu”<br />

iyileştirebilir! Acı çekenlere yardım etmek,<br />

insanları ayrıştırmak yerine birleştirmek, sevginin<br />

bütünleştirici <strong>ve</strong> iyileştirici gücünü fark etmek…<br />

Son olarak, Guzman’ın sözü ile bitirmek istiyorum:<br />

“Bilinç durumları bulaşıcıdır!” (2005). Hoşgörü <strong>ve</strong><br />

saygı bulaşıcıdır <strong>ve</strong> ilk seninle başlar!<br />

KAYNAKLAR<br />

Adler, A. (2001). İnsanı Tanıma Sanatı (K. Şipal, Çev.)<br />

İstanbul:Say<br />

Bozkurt, R. (2015). “İnsanları Güç Değil, <strong>Korku</strong> Yozlaştırır”.<br />

Erişim Tarihi: 10 Haziran 2016, http://www.<br />

gunlukkoseyazilari.com/<br />

Clark, D. A., Beck, T. A, Brown, G. (1989) Cogniti<strong>ve</strong> mediation<br />

in general psychiatric outpatients: A test of the content<br />

specificity hypothesis. Journal of Personality and Social<br />

Pschology, 56, 958-964.<br />

Folkman, S., <strong>ve</strong> Lazarus, R. S. (1980). An analysis of coping in<br />

a middleaged community sample. Journal of Health and<br />

Social Behavior, 21, 219-239.<br />

Fromm, E. (1993). Sevme Sanatı (E. Özkan, Edt.). İstanbul:<br />

Ekol Basım Yayın<br />

Geçtan, E. (2004). İnsan Olmak. İstanbul: Metis<br />

Gençöz, T. (t.y.) <strong>Korku</strong>: Sebepleri, Sonuçları <strong>ve</strong> Baş etme<br />

Yolları. Kriz Dergisi, 6(2), 9-16<br />

Guzman, D. S. (2005). Özgürlüğe Uçuş (Z. Elkırmış, F. Örücü,<br />

Çev.). Ankara: Yeni Yüksektepe Yayınları<br />

Herbert, C. (2016 ). Travma Sonrası Ortaya Çıkan Psikolojik<br />

Tepkileri Anlamak (M. Z. Sungur, E. Cömert, Çev.)<br />

İstanbul: Psikonet Yayınları<br />

Köroğlu, E. (2012). <strong>Kaygılarımız</strong> <strong>Korku</strong>larımız. Nedir? Nasıl<br />

Baş Edilir? Ankara: Hekimler Yayın Birliği<br />

Lazarus, R. (1993). Coping Theory and Research: Past,<br />

Present, and Future, Psychosomatic Medicine 55, 234-247.<br />

Özakkaş, T. (Ed.). (2014). Anksiyete Bozuklukları <strong>ve</strong> Tedavisi.<br />

İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları<br />

Tural, Ü. Kocaeli Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri<br />

Anabilim Dalı Dönem 5 Ders Notları. Erişim Tarihi: 2<br />

Mayıs 2016, http://tip.kocaeli.edu.tr/docs/ders_notlari/u_<br />

tural/anksiyete.pdf<br />

22


KORKU ÜZERİNE BİR YAŞAR KEMAL<br />

ROMANI İNCELEMESİ:<br />

“TEK KANATLI BİR KUŞ”<br />

Uzm. Psi. Dan. Pınar ÇAĞ<br />

Orta Doğu Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Öğrenme <strong>ve</strong> Öğrenci Gelişim Birimi<br />

“...çünkü derdi korku değil, korkuyu beklemekti. Ve korkuyu beklemek, korkudan<br />

beterdi. Bir zamanlar birinin yazdığı gibi.” Hakan Günday<br />

“...ne zamandı bilmiyorum. Yaşadıklarından sana kalan tortu, seni olduğun yere<br />

çakan, olduğun yerde fırtına koparan korku.” Birhan Keskin<br />

Yaşar Kemal’in ölümünden önce son yayımlanan<br />

bu kitabında temel nokta yine Anadolu insanı. Yaşar<br />

Kemal bu romanında odak noktası olan korku<br />

duygusuna ilişkin şöyle diyor:<br />

“Ben hep korkudan korktum. <strong>Korku</strong>dan çok<br />

korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir<br />

korku istemezdim. O yüzden bu kitapta da<br />

korkuyu anlattım. Kayseri’de askerlik yaptığım<br />

kasabanın üzerinde büyük bir taş vardı <strong>ve</strong><br />

bütün kasaba bu taşın üzerlerine düşeceğinden<br />

korkuyor, taşı üzerlerine düşmesin diye demir<br />

zincirlerle bağlıyorlardı. Madem korkuyorsunuz<br />

o zaman çekin gidin diyordum. Seneler senesi bu<br />

korkuyu yazmak istedim.”<br />

Romanda posta müdürü olarak Trabzon’un ıssız,<br />

sessiz, terk edilmiş Yokuşlu kasabasına atanan<br />

Remzi Tavdemir <strong>ve</strong> eşi Melek Hanım başkarakterler.<br />

<strong>Bu</strong> ikilinin atandıkları kasabaya doğru çıktıkları tren<br />

yolculuğuyla başlayan roman, kasabaya giremeyip<br />

bir ceviz ağacının altında korkuyu bekledikleri<br />

sonsuz anların içinde sonlanmaktadır. Roman,<br />

durmadan, hızlıca, nedeni bilinmez bir şekilde,<br />

koşullanılmış bir hal gibi bireylerin içinde büyüyen,<br />

gelişen <strong>ve</strong> önü alınamayıp kişileri hareketsiz bırakan<br />

korkuyu <strong>ve</strong> yayılımını anlatıyor.<br />

“Dağ düşüyor Yokuşlu’nun üstüne. Kimse<br />

yaklaşamıyor oraya. Dağ evleri, kayaları ezip<br />

geçiyor her gün her gün. Kimse yaklaşamıyor o<br />

kasabaya” (ss.22).<br />

“Şimdi iyice merak ediyordu bu kasabayı.<br />

<strong>Korku</strong>ya benzer, yılgınlığı, yarı uyku haline benzer<br />

bir duyguda bunalarak” (ss.30).<br />

Remzi Bey <strong>ve</strong> Melek Hanım, Remzi Bey’in atandığı<br />

kasabaya varmak için uzun bir tren yolculuğundan<br />

geçerler, ardından kasabaya ulaşıncaya kadar bin<br />

bir insandan oraya gitmemeleri, orada “bir şey”<br />

olduğu, bu şeyin korkulası “bir şey” olduğu, oradan<br />

uzak durmaları gerektiği <strong>ve</strong> hatta geldikleri yere;<br />

Ankara’ya, dönmeleri gerektiği söylenip durur. “Bir<br />

şey olmuş ki kasabaya, kimse bilmiyor, söylemiyor”<br />

(ss.71). Öyle ki bütün insanları kasabaya girmekten,<br />

yakınından geçmekten, kasabanın ufkuna dahi<br />

bakmaktan alıkoyan bir tür kronik korku hali.<br />

Ancak Remzi Bey dirayetli biridir <strong>ve</strong> kasabayı gidip<br />

gözleriyle görmeden bu yoldan vazgeçebilecek<br />

gibi değildir. Remzi Bey ısrarcıdır ancak minibüs<br />

şoförü de en az onun kadar ısrarcı olunca eşiyle onu<br />

kasabanın girişindeki bir ceviz ağacından bir milim<br />

öteye götürmeyi kabul etmez. Remzi Bey <strong>ve</strong> Melek<br />

Hanım diğerlerine ait korkuyu kendi bünyelerine<br />

hızlıca çektiklerinden artık onlar da kasabaya<br />

gitmekten ürperir <strong>ve</strong> o ceviz ağacının altında,<br />

birilerinin gelmesini beklerler ya da kasabaya<br />

giden birilerinin geçmesini. Çok geçmeden bir<br />

minibüs daha gelir <strong>ve</strong> dört kişi iner içinden. Şoför<br />

yine kasabaya girmeyi reddedip onları da Remzi<br />

23


Bey <strong>ve</strong> eşinin yanına bırakır. <strong>Bu</strong> son yolcuların<br />

dördü de Almanya’dan ailelerini ziyaret etmek<br />

için gelmişlerdir. <strong>Bu</strong>nların içerisinde bu kasabada<br />

yaşayan annesini ziyaret etmeye gelen Zeliha <strong>ve</strong> eşi<br />

Hüsam da vardır.<br />

“Tanışmadan, konuşup görüşmeden bir insan<br />

korkuludur, başka bir şeydir. Yani herhangi bir<br />

şeydir. Konuşup görüşüncedir ki işte o zaman<br />

insan insan olur.” (ss.12)<br />

<strong>Korku</strong>yla var olan insan, nicedir insan olmaktan<br />

çıkıyor. Toplumların afyonlarından bahsedilirken<br />

gerilerde kalan <strong>ve</strong> aslında çok da öne alınmayan<br />

ögelerden biri de “korku”. Büyüdükçe önü alınamayan,<br />

efsaneleşen, destansı bir hale gelen korku; kişiyi insani<br />

becerilerinden <strong>ve</strong> diğer anlamlı tüm duygularından<br />

bir çırpıda, tek seferde koparabilmektedir. <strong>Bu</strong> korku<br />

halinin uzun sürmesi, devamlı olması ise bireyin hem<br />

ruhsal hem de fizyolojik gelişimini ziyadesiyle sekteye<br />

uğratabilmektedir. Oysa birey çocukluğundan <strong>ve</strong> hatta<br />

bebekliğinden itibaren korkularını yenerek gelişir,<br />

büyür.<br />

“Remzi Bey yorulmuştu. Dizleri sızlıyordu.<br />

İçinde bir karamsarlık vardı, elini ayağını kesen.<br />

<strong>Korku</strong>ya, umutsuzluğa benzer.” (ss.11)<br />

<strong>Korku</strong>, doğası gereği akıl ya da zihin kontrolü ile<br />

baş edilemeyen <strong>ve</strong> kişinin iç huzursuzluğuna neden<br />

olan, aslında beklendik <strong>ve</strong> olağan bir duygudur. Tüm<br />

insanların deneyimlediği evrensel bir duygu olan<br />

korku; aniden ortaya çıkan bir durum karşısında,<br />

tehdit olarak algıladığımız anlar silsilesine<br />

<strong>ve</strong>rdiğimiz reaktif bir tepkiyi içermektedir. Dozunda<br />

hissedildiğinde bireyi tehlikelerden koruma gibi<br />

temel bir işlevi olsa da, artan boyuta vardığında<br />

psikolojik anlamda kişinin zihninin alev almasına<br />

neden olabilir. <strong>Bu</strong> nedenle aşırıya varanı, kişiyi<br />

ruhsal açıdan zinde <strong>ve</strong> doyumlu bir hayatın içerisinde<br />

var etmekten git gide uzaklaştırmaktadır.<br />

“Her gün giriyorum kasabaya, bomboş. Boşluk<br />

korkutuyor adamı. Boş bir kasaba, aman Allah<br />

kardaş, düşman başına. <strong>Bu</strong> kasabanın insanları<br />

boşluktan korkup kaçmışlar, başlarını alıp<br />

gitmişler. Ben de başımı aldım kaçtım” (ss.39).<br />

Kitapta da benzer biçimde yayılan <strong>ve</strong> toplumsal<br />

anlamda giderek salgın haline gelen bir korkudan<br />

bahsedilmektedir. Kitabın kahramanları –özellikle<br />

Remzi Bey <strong>ve</strong> eşi Melek Hanım- korkuyu <strong>ve</strong> onu<br />

yaratan kasabanın o uzak, ıssız <strong>ve</strong> kimsenin<br />

gitmediği halini düşünmeden duramazlar. Ceviz<br />

ağacı altı halkı olarak durmadan bu korkuyu<br />

konuşurlar. Aslında korkuyu durmadan mevzu<br />

bahis ediyor olmak da unutma <strong>ve</strong>ya kabul etmeyi<br />

engellediğinden, korkuyu düşünerek, seslendirerek<br />

<strong>ve</strong> durmadan konuşarak aslında daha büyük <strong>ve</strong><br />

“korkunç” bir hale getirmişlerdir.<br />

“Hava kararıyor, iri yıldızlar gökyüzüne dökülüyor,<br />

uzaklardan çakal pavkırmaları geliyordu.<br />

Korkmamak, kendini kavi tutmak için Zeliha var<br />

gücünü harcıyordu.” (ss.51)<br />

Oysa bu kadar söz edilen bir şeyi normalleştirmek,<br />

üstelik bu olumsuz bir duygu ise, epey güçleşebiliyor<br />

zaman içinde. Zeliha tüm söylenenlere rağmen,<br />

cesaretini toplayarak kasabaya gitmek için bir<br />

girişimde bulunur; ancak bunun neticesinde fenalık<br />

geçirerek ceviz ağacının altına geri döner. Ertesi gün<br />

de ne olduğunu bilmediği, neden korktuğuna dair<br />

24


en ufak bir fikri olmadığı halde, kasabaya girmenin<br />

mümkün olmayacağına dair keskin <strong>ve</strong> net bir inançla<br />

eşini de yanına alarak geri döner. <strong>Korku</strong>, hareket<br />

kabiliyetini azaltan, hatta zaman zaman sıfırlayan <strong>ve</strong><br />

birey olmanın sınırlılığı konusunda bize ültimatomlar<br />

<strong>ve</strong>rebilen bir duygudur! Zeliha’nın da, Remzi Bey’in<br />

de, Melek Hanım’ın da hareketsizliğinin nedeni<br />

herkesin tek gerçek olduğuna inandığı “korkulması<br />

gereken bir şey var” düşüncesidir.<br />

“Hiçbir şey duymuyor, düşünmüyordu. <strong>Korku</strong>nun<br />

ötesinde bir korku, ürküntünün ötesinde bir<br />

ürküntüdeydi”(ss.51). /“<strong>Korku</strong>yorum, içime<br />

değiyor, başımıza bir iş gelecek... <strong>Korku</strong>yorum”<br />

(ss.62).<br />

Kitapta aktarımı sağlanan duygu, temelde korku<br />

gibi görünse de, yer yer sözcüklerin <strong>ve</strong> cümlelerin<br />

gelişinden kaygı ya da anksiyetenin içerisine de<br />

girebilmektedir. <strong>Korku</strong> daha çok kişinin içinde<br />

bulunduğu anda iken, kaygının daha çok geleceğe<br />

ilişkin algılarımızdan kaynaklı olabileceği <strong>ve</strong><br />

kaynağının bilinmesinin genellikle güç olduğu<br />

söylenebilir. Kitapta da korku ögesinin belirsiz olması<br />

bir yandan kaygıyı andırırken, bir yandan da içinde<br />

bulunulan anın içinde cereyan etmesi onu korku<br />

odağında tutmaktadır. Yaşar Kemal bu anlatımlarıyla<br />

kişinin zihninde yarattığı korku zincirinin somut bir<br />

tehlikeden ya da durumdan; bir timsahtan ya da bir<br />

depremden daha beter olabileceğini göstermeye<br />

çalışmıştır. <strong>Bu</strong> aşamada işin içine bilinçdışı süreçlerin<br />

de dâhil olduğunu, kitaptaki kahramanların aslında<br />

farkında olmadan bu korku sarmalına nasıl<br />

girdiklerini görebilmek de mümkün.<br />

“Üstümde kuşların ağırlığı, kanatları bir hoş, bir<br />

deli. Bir kokuyorlar deli deli. Bir öylesine yanıma<br />

yönüme doldular ki soluk alamıyorum. Soluksuz<br />

kaldım. Birden aklıma tıp etti. Aklıma tıp edince<br />

aklım başıma geldi, her şeyi anladım, hiç insan<br />

yok. <strong>Bu</strong> kasabanın insanları bu kuşlar. Hiç insan<br />

yok” (ss.60).<br />

<strong>Korku</strong> yüksek düzeylerde hissedildiğinde gerçeği<br />

çarpıtma riski de giderek çoğalmaktadır. Daha doğru<br />

bir ifadeyle; aslında bireyler kafalarında korkuya<br />

dair şemaları katı sınırlar içinde <strong>ve</strong> gerçekdışı bir<br />

düzeyde şekillendirdiklerinde, yani korkunun somut<br />

anlamda ortada oluşuna dair sağlıksız düşünceleri<br />

çoğaldığında bu duygu daha güçlü <strong>ve</strong> yıkıcı bir şekilde<br />

hissedilebilmekte <strong>ve</strong> yaşanabilmektedir. Romanda<br />

da benzer şekilde bir güruh insanın gerçekliğine dair<br />

en ufak bir fikirleri olmadığı bir konuda sağlıksız<br />

düşünceler <strong>ve</strong> inançların etkisiyle nasıl bir korku<br />

selinde yüzdüklerini görebiliyoruz. İçlerinden biri<br />

dahi çıkıp “<strong>Bu</strong> kasabada aslında ne olduğuna dair<br />

hiçbir fikrimiz yok, sadece varsayımlarımızdan yola<br />

çıkıp korkudan tir tir titriyoruz. Bir durup düşünelim.”<br />

demiyor, diyemiyor. Çünkü korkunun esaretinde ilk<br />

akıllarına gelene inanmayı tercih ederek, tek bir<br />

alternatif düşünce dahi bulmadan ya da bulamadan,<br />

kaskatı zihinsel sınırlar içerisinde, sorgulamaksızın<br />

bir hayale inanıyorlar.<br />

Çok sonralar kulağımıza ne çalınıyor biliyor<br />

musunuz? Bir kanadı olmayan bir kuş olduğumuz!<br />

İki kanadımız olmasına rağmen ya biz inanıyoruz<br />

ya da inandırılıyoruz; <strong>ve</strong>lhasıl diyoruz ki: “Benim bir<br />

kanadım yok. Olsaydı korkmazdım, uçardım. Ancak<br />

şimdi uçamam çünkü bir kanatla uçulduğu nerede,<br />

hangi zamanda görülmüş Allah’ını se<strong>ve</strong>rsen? Hem ben<br />

uçmayı denesem bile; düşeceksem, düşeceğimden<br />

bunca eminsem neden böyle bir yola sevdalanayım ki?<br />

Hem ben uçmak da istemiyorum, yürüsem de olur...”<br />

Bizler bir bir uzaklaşıyoruz içimizden; korktukça,<br />

ürperdikçe uzaklaşıyoruz kendimizden,<br />

yapabileceklerimizden; aslında yaratabileceğimiz<br />

belki de bir ihtimal dahi olsa mucizelerimizden,<br />

olumlu olan kalp ritmimizden, nefesimizdeki çiçek<br />

kokusundan, bacağımızdaki koşma isteğinden,<br />

kolumuzdaki yazma kabiliyetinden, dilimizdeki yeşilli<br />

sözcüklerden… Biz çok korktukça çok uzaklaşıyoruz,<br />

yapamayız zannediyoruz her şeyi, olmaz diyoruz,<br />

mümkün değil! Oysa korkunun olmadığı diyarlarda,<br />

masallara olan inancımızı çocuklukta bırakmaktan<br />

vazgeçebilirsek eğer, yaşamın da toplumun da<br />

bireyin de yeniden kendini evrimleştirebileceği bir<br />

ütopya olamaz! <strong>Bu</strong> deli bir gerçektir! Saf bir gerçek!<br />

Sonunu beylik laflarla bitirmeyeceğim bu yazının.<br />

Mesela korkmayınız, korkularınızın üstüne gidiniz<br />

filan da demeyeceğim, hatta mümkünse korkunuz.<br />

Bir tek şey fısıldayacağım; korkularınızdan<br />

korkmayınız, onlara gülünüz! Hep böyle sesler gelip<br />

duruyor bir süredir kulağıma: Gülmenin ziyadesiyle<br />

devrimci bir eylem olup, kaotik bütün duygularımızı,<br />

elbette buna korku da dâhil, tahtından ettiğini...<br />

Biliyorum korku bir cehennemdir, inancımızı sarsıp<br />

sorgularsak tatlı bir yola dönebilir... Belki!<br />

“Ceviz ağacı çok değerlidir, ama altında<br />

uyumayacaksın gölgesi ağırdır”(ss.25).<br />

25


“KORKU AVCISI ÇALIŞMA KİTABI”<br />

VE “KORKU AVCISI ANKSİYETE<br />

BOZUKLUĞU OLAN ÇOCUKLAR İÇİN<br />

BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ<br />

REHBERİ” TANITIMI<br />

Doç. Dr. Serap TEKİNSAV SÜTCÜ<br />

Ege Üni<strong>ve</strong>rsitesi Psikoloji Bölümü<br />

<strong>Korku</strong> Avcısı terapi programı çocuklarda, yaygın<br />

anksiyete, ayrılma anksiyetesi, basit fobiler <strong>ve</strong><br />

sosyal fobi gibi anksiyete bozukluklarını ya da bu<br />

alanlarda bozukluk düzeyine varmamış belirtileri<br />

Bilişsel Davranışçı Terapi yaklaşımıyla tedavi etmeyi<br />

amaçlayan bir programdır. Ancak Obsesif Kompulsif<br />

Bozukluk (OKB) ya da Travma Sonrası Stres<br />

Bozukluğu (TSSB) gibi anksiyete bozukluklarının<br />

tedavisini kapsamamaktadır. Çünkü ortak noktaları<br />

olsa da OKB <strong>ve</strong> TSSB’nin tedavisinin farklı<br />

bileşenleri vardır. <strong>Korku</strong> Avcısı programı çocuklar<br />

ile çalışan psikoterapistlerin kullanması amacıyla<br />

hazırlanmış olup iki kitaptan oluşmaktadır.<br />

Kitaplardan biri “<strong>Korku</strong> Avcısı Çalışma Kitabı”dır. <strong>Bu</strong><br />

kitap anksiyetenin ne olduğunu, düşüncelerden nasıl<br />

etkilendiğini <strong>ve</strong> bilişsel-davranışçı tekniklerle nasıl<br />

baş edilebileceğini çocuğa anlatan çeşitli etkinlik<br />

<strong>ve</strong> görevleri içermektedir. Çocuklarla çalışan<br />

pek çok uzmanın bildiği gibi çocuklarla etkin bir<br />

şekilde çalışmanın anahtarlardan biri çalışmanın<br />

eğlenceli <strong>ve</strong> heyecan <strong>ve</strong>rici olmasıdır. <strong>Korku</strong> Avcısı<br />

Çalışma Kitabının hazırlanma amacı da budur.<br />

Kitapta pek çok teknik “Korki” adını <strong>ve</strong>rdiğimiz bir<br />

çizgi kahramanın ağzından anlatılarak terapistin<br />

öğretici rolü azaltılmaya <strong>ve</strong> terapi süreci daha<br />

çekici hale getirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca çocuğun<br />

terapi süresince kazanması beklenen becerileri<br />

desteklemek için bu kitapta bulmaca, hikaye <strong>ve</strong><br />

resimlerin kullanıldığı pek çok eğlenceli aktivite <strong>ve</strong><br />

oyuna yer <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

<strong>Korku</strong> Avcısı Programının ikinci kitabı, “<strong>Korku</strong> Avcısı<br />

Anksiyete Bozukluğu Olan Çocuklar için Bilişsel<br />

Davranışçı Terapi Rehberi”dir. Kısaca ‘Terapi<br />

Rehberi’ diyebileceğimiz kitap terapi süresince<br />

terapiste yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır. Her<br />

seansın gündem maddelerini, bu maddelerin <strong>ve</strong><br />

kullanılacak tekniklerin rasyonelini <strong>ve</strong> uygulama<br />

biçimini anlatmaktadır. Yani çalışma kitabındaki<br />

etkinliklerin nasıl uygulanacağı <strong>ve</strong> uygulamalarda<br />

karşılaşılabilecek güçlükler için nasıl önlemler<br />

alınacağı, başka bir deyişle tüm terapi süreci bu<br />

kitapta anlatılmaktadır. Anlaşılacağı üzere bu iki<br />

kitap birbirini tamamlamakta <strong>ve</strong> terapi süresince<br />

birlikte kullanılmaktadır.<br />

<strong>Korku</strong> Avcısı terapi programı çocuklarla yürütülen<br />

13 seans <strong>ve</strong> anne-babalarla yapılan 3 görüşmeden<br />

oluşmaktadır. 13 seanslık terapi programı temel<br />

olarak psikoeğitim, gevşeme eğitimi, bilişsel yeniden<br />

yapılandırma, problem çözme <strong>ve</strong> yüzleştirme<br />

(exposure) tekniklerini içermektedir. Anne babalarla<br />

çalışmak çocuklarla yürütülen psikoterapilerin<br />

vazgeçilmez bir parçasıdır. Anne babaların terapi<br />

süresince çocuğu terapiye düzenli getirmeleri,<br />

terapiye katılım <strong>ve</strong> görevleri yerine getirmeleri için<br />

çocuğu desteklemeleri, terapide öğrenilen becerileri<br />

terapi dışındaki ortamlara genellemelerine yardımcı<br />

olmaları gibi pek çok konuda terapiye katkıları<br />

olabilir. Ancak bunun için anne babaların uygun<br />

biçimde bilgilendirilmeleri gerekmektedir. <strong>Korku</strong><br />

Avcısı programındaki anne baba seanslarında<br />

anksiyetenin ne olduğu, ne zaman sorun<br />

oluşturduğu, hangi anne baba tutumlarının<br />

anksiyeteyi artırdığı, bilişsel davranışçı terapinin<br />

nasıl bir tedavi olduğu, anksiyeteyle daha iyi baş<br />

edebilmeleri için çocuklarına neler öğretildiği, terapi<br />

süresince anne babalara ne gibi görevler düştüğü<br />

gibi konularda bilgi <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

Program 8-14 yaş aralığındaki çocuklara<br />

uygulanmak üzere hazırlanmıştır. Çalışma<br />

kitabındaki çizgi karakterli anlatımlar <strong>ve</strong> eğlenceli<br />

26


özellikle ABD’de <strong>ve</strong> genel olarak pek çok ülkede<br />

son yıllarda artarak kullanılmaktadır. <strong>Bu</strong> tip<br />

programlar terapistin danışana terapi programını<br />

nasıl tanıtacağından, hangi seansta hangi tekniklerin<br />

kullanılacağı <strong>ve</strong> bu tekniklerin nasıl uygulanacağı<br />

gibi pek çok konuda rehberlik yapmaktadır. <strong>Bu</strong><br />

açıdan özellikle çok deneyimli olmayan terapistler<br />

için terapiyi kolaylaştırdığı düşünülmektedir. <strong>Korku</strong><br />

Avcısı programının hazırlanma nedenlerinden biri<br />

de budur. Deneyimlerimiz programın genel olarak<br />

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) uygulama deneyimi<br />

sınırlı ya da özel olarak anksiyete bozukluğu olan<br />

çocuklarla BDT uygulama deneyimi sınırlı olan<br />

terapistlerin terapi uygulamasını kolaylaştırdığını<br />

göstermiştir. <strong>Bu</strong>nunla birlikte program, Bilişsel<br />

Davranışçı Terapi konusunda hiç eğitim almamış<br />

<strong>ve</strong> terapi deneyimi olmayan kişilerin uygulaması<br />

için uygun değildir. BDT eğitimi <strong>ve</strong> terapi yürütme<br />

deneyimi olmayan kişilerin BDT’nin rasyoneline<br />

uygun bir terapi süreci yönetme, çocukla uygun<br />

terapötik ilişkiyi kurma, teknikleri ya da görevleri<br />

çocuğun özelliklerine (tanı, eş tanı, gelişim düzeyi<br />

vb) uyarlama, karşılaşılacak güçlüklerde yeni yollar<br />

geliştirme gibi konularda sorun yaşayacakları<br />

aşikardır. <strong>Bu</strong>nunla birlikte deneyimli terapistler<br />

hem programa sadık kalıp hem de programı<br />

çocuğun gereksinimlerini en iyi karşılayacak şekilde<br />

esnetebilirler.<br />

<strong>Korku</strong> Avcısı programının etkililiği üzerine yaptığımız<br />

çalışmalar programın anksiyete belirtilerini <strong>ve</strong> eşlik<br />

eden bilişsel hataları azaltmada etkili olduğunu<br />

göstermiştir (Tekinsav Sütcü <strong>ve</strong> ark., 2010; Sevi-<br />

Tok <strong>ve</strong> ark., basımda). <strong>Bu</strong> çalışmalarda program<br />

BDT eğitimi <strong>ve</strong> hatta <strong>Korku</strong> Avcısı programı<br />

için süpervizyon almış terapistler tarafından<br />

uygulanmıştır. Sonuçları terapi eğitimi olmayan<br />

kişilerin yaptığı uygulamalara genellemek mümkün<br />

değildir. <strong>Bu</strong> nedenle yapılandırılmış programları<br />

etkin biçimde uygulamak için bile terapi eğitiminin<br />

çok önemli olduğunu hatırlatmakta fayda<br />

görüyorum.<br />

aktiviteler genellikle çocukların çok hoşuna gitse<br />

de 12-14 yaşlarındaki daha büyük çocuklar bazen<br />

bunu çocuksu bulabilmektedirler. <strong>Bu</strong> durumda<br />

programdaki çizgi kahramanlar kullanılmadan da<br />

programının genel mantığı <strong>ve</strong> tekniklerine sadık<br />

kalınarak program uygulanabilir.<br />

El kitabı olan yapılandırılmış terapi programları<br />

KAYNAKLAR<br />

Sevi-Tok, S., Arkar, H. & Bildik, T. (basımda) . Çocukluk<br />

çağı kaygı bozukluklarında bilişsel davranışçı<br />

terapi, ilaç tedavisi <strong>ve</strong> kombine tedavinin etkililiğinin<br />

karşılaştırılması. Türk Psikiyatri Dergisi.<br />

Tekinsav-Sütcü S, Aydın A, Sorias O <strong>ve</strong> ark. (2010) Evaluating<br />

the fearhunter program: an individual cogniti<strong>ve</strong> behaviora<br />

therapy program for children with anxiety. XL Congress<br />

of European Association for Behavioral and Cogniti<strong>ve</strong><br />

Therapies, Milan-Italy.<br />

27


BAŞARI KORKUSU:<br />

KENDİNİ SABOTE ETME DAVRANIŞINA<br />

PSİKANALİTİK AÇIDAN BAKIŞ<br />

Ayşegül ARACI İYİAYDIN<br />

Uzm. Psikolojik Danışman<br />

ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi<br />

Başarı korkusu, kişinin başarı motivasyonunu<br />

olumsuz yönde etkileyen bir ketlenme durumu<br />

olarak tanımlanabilir. Psikanalitik açıdan<br />

etiyolojisine bakıldığında, başarı korkusunun ortaya<br />

çıkışında kişinin ödipal dönem deneyimlerinin<br />

rolü oldukça aşikârdır. Elbette ki başka birçok<br />

faktör kişinin başarı korkusuna zemin hazırlamış<br />

olabilir. Ödipal öncesi dönem, kardeş rekabeti <strong>ve</strong><br />

kültüre özgü tutumlar bunlardan bazılarıdır. <strong>Bu</strong> yazı<br />

kapsamında, daha çok ödipal dönemin etkilerinden<br />

söz etmek amaçlanmıştır.<br />

Kazanma, kaybetme, başarma <strong>ve</strong> rekabet gibi<br />

kavramların kökeni ödipal döneme dayanır. Çocuk<br />

bu dönemde karşı cins ebe<strong>ve</strong>ynin sonsuz onayını,<br />

sevgisini <strong>ve</strong> hayranlığını kazanmak amacıyla aynı<br />

cins ebe<strong>ve</strong>yni ile rekabet etme ihtiyacı duyar. Ancak<br />

burada bir çelişki de yaşar. Karşı cins ebe<strong>ve</strong>ynin<br />

sevgisini kazanma, aynı cins ebe<strong>ve</strong>ynin ona yönelik<br />

yıkıcılığını, zarar <strong>ve</strong>rme ihtimalini de beraberinde<br />

getirebilir. Dolayısıyla bu tehditten kurtulmanın<br />

en garanti yolu aynı cins ebe<strong>ve</strong>ynle özdeşleşmek<br />

<strong>ve</strong> rekabeti sonlandırmaktır. Ancak ödipal<br />

dönem her zaman böyle bir seyir izlemeyebilir.<br />

Çocuk aynı cins ebe<strong>ve</strong>ynle girdiği rekabetten<br />

dolayı zarar görmüş de olabilir. <strong>Bu</strong> durumda<br />

çocuk için kazanmak, tehlikeye sebep olan bir<br />

deneyim olarak kodlanabilir. Böyle bir mental<br />

kategori, çocuğun gelecekte kendi cinsinden<br />

kişilerle gireceği rekabet ilişkilerinde başarıyı<br />

kazanmakla, kazanmayı da tehlike ile bilinçdışı bir<br />

şekilde özdeşleştirmesine yol açabilir. Aynı cins<br />

ebe<strong>ve</strong>ynle ilişkide rekabetçi <strong>ve</strong> atılgan bir tutum<br />

sergilemek hadım edilme (kastrasyon) riskini taşır.<br />

Dolayısıyla da rekabeti kazanma fantazisi ya da<br />

düşüncesi çocukta yoğun suçluluk duygularına<br />

sebebiyet <strong>ve</strong>rebilir. Kaçınılmaz olarak, kişinin ileriki<br />

yaşamda karşılaştığı rekabet <strong>ve</strong> başarı durumları,<br />

çocuklukta bitirilmemiş ödipal meselenin aktarım<br />

nesneleri olarak karşısına çıkacaktır. <strong>Bu</strong> durumun<br />

yaratacağı kaygıyı engellemenin en ekonomik<br />

yolu da savunma amaçlı ketlenme (inhibisyon)<br />

olacaktır. Kimi zaman da ortada bir rakip ya da<br />

tehlike olmasa bile, ödipal dönemin bilinçdışı<br />

aktarımı olan ketlenme aracılığı ile kendini<br />

sabote edici davranışlarda bulunabilecektir.<br />

Kişinin kendini sabote edici davranışlarından<br />

en çok etkilenmeye meyilli yaşam alanları;<br />

romantik ilişkileri, akademik ya da iş hayatı <strong>ve</strong><br />

rekabete dayalı uğraşlarıdır (spor, oyun vb.).<br />

<strong>Bu</strong> alanlardaki ketlenmeler, başarı korkusunun<br />

temel göstergeleridir. Ketlenmelerin yol açtığı<br />

ikincil sonuçlar (semptomlar) da söz konusu<br />

olabilir. İkincil semptomlar; kişinin başına gelen<br />

bu duruma bir açıklama getirmesi <strong>ve</strong> bu durumla<br />

başa çıkabilmesine hizmet eden çabalarıdır.<br />

Depresyon, madde kullanımı, yansıtma <strong>ve</strong> inkâr<br />

mekanizmalarına başvurma, kendini değersiz<br />

hissetme, düşük özsaygı, ketlenmelerin ortaya<br />

çıkardığı ikincil sonuçlara örnek olabilir.<br />

Romantik ilişkiler ödipal olguyu hatırlatan,<br />

canlandıran bir nitelik taşır. <strong>Bu</strong> sebepten dolayı,<br />

kendini sabote etme davranışı bu alanda daha sık<br />

görülür. Örneğin romantik ilişkilerde ulaşılması<br />

mümkün olmayan yüksek standartlar koyarak,<br />

kendini daha önemli gördüğü işlerle meşgul ederek,<br />

uygunsuz bir şekilde davranarak terkedilmeye<br />

da<strong>ve</strong>tiye çıkararak ya da karşı tarafta sürekli kusur<br />

bulmaya meyilli olarak tatmin edici olabilecek<br />

yakın bir ilişkiyi sabote edebilir. Ancak kişi bunları<br />

bilinçdışı düzeyde yaptığı için farkında değildir<br />

<strong>ve</strong> gelecekte ideal romantik ilişkiyi bulacağına<br />

inanmakla yetinebilir.<br />

28


İş yaşamında <strong>ve</strong> rekabete dayalı alanlarda da başarı<br />

korkusuna karşı geliştirilen kendini sabote etme<br />

davranışlarına rastlanabilir. Örneğin bir kişinin<br />

akademik ya da iş hayatında tam potansiyelini<br />

kullanamaması onun ketlenme yaşadığının bir<br />

göstergesi olabilir. Örneği daha da somutlaştırmak<br />

gerekirse, kişi bazı durumlarda iş hayatında iyi bir<br />

performans gösterebilir. Fakat terfi alabileceği bir<br />

fırsatı farkında olmadan geçiştirebilir. <strong>Bu</strong> fırsattan<br />

kaçınmak için çok meşgul olduğunu, başvurmak için<br />

geç kaldığını, daha fazla paraya ihtiyacı olmadığını<br />

düşünebilir. <strong>Bu</strong>rada işleyen savunma mekanizması<br />

mantığa bürümedir (rasyonalizasyon). Kişi bilinç<br />

düzeyinde terfinin getireceği kaygının farkındadır<br />

ancak sebebini anlamlandıramamaktadır. Tam tersi<br />

durumda da başarıyı yakaladığında huzursuzluk,<br />

kaygı, depresyon, baş ağrıları gibi ruhsal <strong>ve</strong><br />

fiziksel semptomlar geliştirebilir. İş ya da okul<br />

arkadaşlarını kendisine karşı kıskanç, gücenmiş<br />

<strong>ve</strong> öfke dolu algılamaya başlayabilir <strong>ve</strong> bu durumu<br />

bertaraf etmek için başarısını küçümsemeye, onlara<br />

aşırı itaatkâr davranmaya başlayabilir. Böylesine<br />

savunmacı davranışlar kişinin <strong>ve</strong>rimliliğini tehlikeye<br />

atabilir <strong>ve</strong> kapasitesinin altında performans<br />

göstermesine sebep olabilir.<br />

Ödipal misilleme korkusu dışında başka bilinçdışı<br />

güçler de başarı ketlenmesine neden olabilir. Pek<br />

çok kişi kendi başarısını muhtemel ya da hayali<br />

bir rakip tarafından mağlup edilme ya da zarar<br />

görme ile eşdeğer algılayabilir. Böyle bir inancın<br />

yol açtığı suçluluk duygusu bu kişilerin ketlenme<br />

<strong>ve</strong> kendini sabote edici davranışlara yönelmesi<br />

için yeterli olabilir. <strong>Bu</strong>nun yanı sıra ebe<strong>ve</strong>yn <strong>ve</strong><br />

kardeşlerin açık <strong>ve</strong> örtük mesajları ile onlardan<br />

daha başarılı olmanın yanlış ya da nezaketsiz bir<br />

davranış olacağını öğrenmiş, başarılı olmaları<br />

<strong>ve</strong> yükselmelerinin onlara zarar <strong>ve</strong>rebileceğine<br />

inandırılmış olabilirler. Freud’a göre suçluluk<br />

duygusu, başarıya tolerans gösteremeyen bireylerin<br />

temel problemidir. <strong>Bu</strong> kişiler bilinçdışı olarak cinsel<br />

ödipal başarıyı deneyimler <strong>ve</strong> ensest tabusunun<br />

ihlalinin yarattığı suçluluktan dolayı da hasta olurlar.<br />

Melanie Klein’e göre bebek, ödipal dönem öncesinde<br />

annesinin memesiyle iyi bir ilişki kurabildiyse, bu<br />

durum daha sonrasında çocuğun kendi içindeki <strong>ve</strong><br />

başkalarındaki iyiliğin varlığına inanmasına olanak<br />

sağlayacaktır. Ancak, anne-bebek arasındaki erken<br />

dönem ilişki kötü deneyimlerden oluşmuşsa, o<br />

zaman çocuk kendini değersizleştirecek, hayatındaki<br />

iyi şeyleri bozmaya meyilli olacaktır. Melani<br />

Klein, başarı korkusunun kökenini ödipal dönem<br />

öncesindeki deneyimlere dayandırarak bu noktada<br />

pek çok psikanalistten farklı düşünmektedir.<br />

Sonuç olarak, “başarı” her ne kadar arzulanan,<br />

bireysel <strong>ve</strong> toplumsal boyutta yüceltilen bir değer<br />

olarak görülse de, insan ruhsallığının karmaşık<br />

yapısı içerisinde kimi zaman korkulan, kaçınılan bir<br />

olgu olarak da karşımıza çıkabilir.<br />

KAYNAKLAR<br />

Bryan, C. M. (1986). Fear of success: The impact of<br />

ambivalance in the early mother/daughter relationship<br />

(Doctoral dissertation, The Wright Institute, Berkeley).<br />

Klein, M. (1957). Envy & gratitude: A study of unconscious<br />

sources. Basic Books, N. Y.<br />

Mallinger, A. E. (1978). Fear of success and oedipal<br />

experience. The Journal of Psychology, 100, 91-106.<br />

29


KORKUYU ARZULAMAK:<br />

KORKU FİLMLERİ, OYUNLARI VE<br />

ROMANLARI ÜZERİNE KISA BİR ANALİZ<br />

Arş. Gör. Gökhan KABACAOĞLU<br />

Hacettepe Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Anabilim Dalı<br />

Marion yağmurlu bir gecede arabasıyla ilerliyordu.<br />

Patronundan çaldığı 40 bin dolarla hayatında yeni bir<br />

başlangıç yapıp yapamayacağı belirsizdi. Hem uzun<br />

süren yolculuk hem de son birkaç gündür yaşadığı<br />

heyecan onu yorgun düşürmüştü. Kafasında bin bir<br />

türlü soru işareti dolanırken kendini bir anda Bates<br />

Motel’in kapısında buldu. <strong>Bu</strong> küçük <strong>ve</strong> izbe mekân<br />

yorgunluğunu gidermesi için iyi bir fırsat olabilirdi.<br />

İçeri girdi, motelin sahibi Norman’la tanıştı. Norman<br />

“tuhaf” biriydi ama aynı zamanda yardımse<strong>ve</strong>r<br />

olması nedeniyle Marion ona gü<strong>ve</strong>nmekte herhangi<br />

bir sakınca görmedi. Kısa sohbetlerinin ardından<br />

Marion odasına geçti, kıyafetlerini çıkardı <strong>ve</strong> duşa<br />

girdi. Musluğu çevirdiğinde birkaç gündür yaşadığı<br />

korkuların suyla birlikte akıp gittiğini hissetti. Ancak<br />

bu huzurlu an çok kısa sürecekti. Gözleri kapalı<br />

duşun keyfini çıkarırken birden banyonun kapısı<br />

aralandı, katil içeri sızdı <strong>ve</strong> elindeki bıçağı havaya<br />

kaldırdı. Marion perdenin ardındaki silüeti fark<br />

ettiğinde artık her şey için çok geçti…<br />

1960 yapımı Psycho (Sapık) filminde geçen bu sahne,<br />

sinema tarihinin en bilindik <strong>ve</strong> kült sahnelerinden<br />

biri. Filmin yönetmeni Alfred Hitchcock, günümüzde<br />

sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden biri<br />

olarak kabul edilmekte. <strong>Korku</strong>-gerilim türündeki<br />

filmleriyle sinemaya damgasını vuran Hitchocock’un<br />

bu başarısı, insanların korku filmlerine olan ilgisini<br />

de açık biçimde ortaya koyuyor. Günümüze kadar<br />

The Exorcist’ten (Şeytan) The Blair Witch Project’e<br />

(Blair Cadısı), A Nightmare On Elm Street’ten (Elm<br />

Sokağında Kâbus) The Shining’e (Cinnet) sayısız<br />

korku filmi kitlelerin ilgilisini çekmeyi <strong>ve</strong> isimlerini<br />

sinema tarihine altın harflerle kazımayı başardı.<br />

<strong>Bu</strong> tür filmlerin her yıl yenileri çekilmeye de devam<br />

ediyor. 2015 yılında korku filmleri sadece ABD’de<br />

46 milyon izleyiciye <strong>ve</strong> yaklaşık 400 milyon dolar<br />

hasılata ulaştı (www.the-numbers.com, 2016). <strong>Bu</strong><br />

miktar sinema sektörünün geneli düşünüldüğünde<br />

ufak görünse de, korku filmlerinin ciddi bir izleyici<br />

kitlesine sahip olduğuna dair önemli bir gösterge.<br />

Türkiye’de de benzer bir kitlenin varlığından<br />

bahsetmek mümkün. <strong>Korku</strong> türü çok eskilerden<br />

beri Türk sinemasının içinde varlığını sürdürmekle<br />

birlikte, özellikle 2000’li yılların başından itibaren<br />

dini <strong>ve</strong> paranormal motifler içeren korku filmleri<br />

oldukça popüler hale geldi. Muska, Musallat,<br />

Şeytan-ı Racim gibi yapımlar korku se<strong>ve</strong>rlerden<br />

olumlu yorumlar aldı. Genellikle kalitesiz bir film<br />

olmasıyla adından söz ettiren 2006 yapımı Dabbe<br />

dahi, 2015 yılında altıncı filmiyle vizyona girdi. <strong>Bu</strong><br />

durum Türkiye’de korku filmlerine olan talebe dair<br />

önemli bir ipucu sunmakta.<br />

Eğlence sektöründe korkunun yeri yalnızca sinema<br />

ile sınırlı değil. Edebiyatta da korku türü önemli<br />

bir yer tutmakta. Yazının başında bahsettiğimiz<br />

Psycho (Sapık) da dâhil olmak üzere pek çok önemli<br />

korku filmi aslında birer kitap uyarlaması. <strong>Korku</strong> <strong>ve</strong><br />

edebiyat deyince akla ilk gelen isim hiç kuşkusuz<br />

Stephan King. 1974 yılından bu yana 50’nin üzerinde<br />

roman yazan King, oldukça üretken <strong>ve</strong> korku<br />

edebiyatına yön <strong>ve</strong>ren bir isim. Edgar Allan Poe, H.<br />

P. Lo<strong>ve</strong>craft, Bram Stoker, Ray Bradbury de korku<br />

türünde eserler <strong>ve</strong>ren önemli yazarlar arasında.<br />

Edebiyatın yanı sıra son yıllarda teknolojinin<br />

ilerlemesiyle popülerliği artan video oyun<br />

sektöründe de korku teması fazlasıyla ele<br />

alınmakta. Video oyunları etkileşimli bir<br />

içerik sunması sayesinde, korku dâhil pek çok<br />

duyguyu filmlere göre daha etkili biçimde kişiye<br />

yansıtabilme avantajına sahip. <strong>Bu</strong> nedenle her<br />

yıl daha fazla sayıda insan, eğlenceye ayırdığı<br />

30


zamanı video oyunlarıyla geçiriyor. 90’lı yıllarda<br />

ortaya çıkan Silent Hill <strong>ve</strong> Resident Evil gibi oyun<br />

serileri, günümüzde artık video oyun klasikleri<br />

arasına girmiş durumda. 2013 yılında yayınlanan<br />

Outlast <strong>ve</strong> 2015 yılında yayınlanan SOMA ise son<br />

yıllarda eğlenmek için korkuyu tercih edenlerin<br />

gözdelerinden.<br />

İnsanların bilinçli korku arayışlarını sinema,<br />

edebiyat <strong>ve</strong> video oyunları ile sınırlı görmemek<br />

gerek. Ekstrem sporlardan tutun da Ouija (ruh<br />

çağırma) tahtasına, kulaktan kulağa anlatılan cin,<br />

hayalet hikâyelerinden tutun da eğlence parklarında<br />

yer alan korku tünellerine sayısız öğe, insanlığın<br />

sosyal <strong>ve</strong> kültürel alanının ayrılmaz bir parçası<br />

haline gelmiş durumda. Dahası insanlar her geçen<br />

gün daha fazla bu korku öğelerini talep ediyor. Eğer<br />

siz de bu satırların yazarı gibi “İnsan eğlenmek<br />

için korku filmi izler mi ya? Ne kadar saçma!”<br />

diyenlerdenseniz, yazının kalan bölümünü de<br />

okumanızı tavsiye ederim.<br />

Konuyla ilgili araştırmalar, “İnsanlar neden korkuyu<br />

se<strong>ve</strong>r?” sorusunun tek bir cevabı olmadığını<br />

gösteriyor. Sosyal psikolog Jeffrey Goldstein’ın<br />

editörlüğünü üstlendiği Why We Watch: The<br />

Attractions of Violent Entertainment (Neden İzleriz:<br />

Şiddet İçerikli Eğlencenin Cazibesi) isimli çalışmada<br />

insanları korku filmleri, şiddet içeren video oyunları<br />

<strong>ve</strong> sporlar gibi eğlence öğelerine yönelten motivasyon<br />

kaynaklarının neler olduğuna dair ayrıntılı bir<br />

analiz mevcut. <strong>Bu</strong>na göre şiddet içerikli imgelere<br />

yönelmemizin temel nedenlerinden biri içinde<br />

yaşadığımız uygarlık. Modern toplum yapısının<br />

bizlere planlı, önceden kestirilebilir <strong>ve</strong> heyecan<br />

duygusundan uzak bireysel yaşantılar sunduğunu<br />

söylemek mümkün. <strong>Bu</strong> durum birey için heyecan<br />

arayışını beraberinde getirmekte. <strong>Korku</strong> içeren<br />

eğlence araçlarına yönelme ise bireyin heyecan<br />

arayışının bir sonucu olarak görülmekte (Goldstein,<br />

1998). Elbette dünyanın dört bir yanında insanlar,<br />

terör gibi nedenlerle kendilerini her geçen gün daha<br />

az gü<strong>ve</strong>nde hissederken, heyecan arayışının ne kadar<br />

geçerli bir argüman olduğu tartışılabilir. Ancak bir<br />

korku filminden övgüyle bahsedenlerin, çoğunlukla<br />

“filmin ne kadar heyecanlı olduğuna” vurgu yaptığını<br />

unutmamak gerek.<br />

Goldstein’ın (1998) üzerinde durduğu noktalardan<br />

bir diğeri, şiddet içeren eğlence öğelerinin bireyin<br />

duygularını açık bir biçimde sergilemesine yardımcı<br />

olması. <strong>Korku</strong> filmi izlerken korkmak <strong>ve</strong> bu korkuyu<br />

titreyerek, çığlık atarak dışa vurmak elbette doğal<br />

bir tepki olarak görülecektir. <strong>Bu</strong> sayede korku filmini<br />

izleyen kişinin sadece korku duygusunu değil, aynı<br />

zamanda korkusunu açıkça ifade ederek rahatlama<br />

duygusunu da yaşadığı söylenebilir. Bireyin sadece<br />

film esnasında değil, film bittikten sonra yaşadıkları<br />

da oldukça önemli. Sparks (1991) korku filmi izleyen<br />

kişinin kalp atış hızının <strong>ve</strong> kan basıncının arttığını;<br />

bu durumun yaşanan duyguların yoğunluğunun da<br />

artmasına sebep olduğunu belirtiyor. Ancak kişi film<br />

bittikten sonra filmdeki korkutucu sahnelere değil,<br />

eğlenceli sahnelere ya da arkadaşlarla iyi zaman<br />

geçirmek gibi olumlu yaşantılara odaklandığından,<br />

aynı yoğun <strong>ve</strong> olumlu duyguları tekrar yaşamak için<br />

korku filmleri izlemeye devam edebiliyor.<br />

Eğlence amacıyla maruz kalınan korkunun,<br />

kontrollü bir korku olduğunu unutmamak gerek.<br />

Başka bir deyişle, korku filmi izlerken ya da korku<br />

oyunu oynarken bu korkuyu istediğimiz zaman<br />

sonlandırabilme imkânına sahibiz. Aynı zamanda<br />

hikâyenin nasıl sonuçlandığının da korku filmlerine<br />

bakışımızı etkilediği söylenebilir. Zillmann <strong>ve</strong><br />

Wea<strong>ve</strong>r’a (1996) göre film boyunca ana karakterin<br />

başına gelen korkunç <strong>ve</strong> üzücü olayların olumlu<br />

bir şekilde çözümlenmesi, filmden aldığımız keyfi<br />

arttırıyor. Eğer hikaye olumlu noktalanmazsa bu,<br />

izleyen kişide rahatsızlık duygusu uyandırıyor.<br />

Ama bu hipotez sonu kötü biten korku filmlerinin<br />

varlığını açıklamak için yetersiz. Yüksek empati<br />

düzeyine sahip kişilerin korku filmlerinden pek<br />

hoşlanmadığı bilinen bir durum. Zira başkalarının<br />

acı çektiğini görmek bu kişilerde olumsuz duygular<br />

uyandırıyor (Tamborini, 1996). <strong>Bu</strong>, elbette korku filmi<br />

izleyen kişilerin empati becerisinden yoksun olduğu<br />

anlamına gelmiyor. Ancak filmdeki karakterlerle<br />

31


empati kurmak yerine kendini onlardan<br />

ayrıştırabilen kişiler için, sonu kötü bitse dahi, filmin<br />

eğlenceli bir içeriğe sahip olduğu söylenebilir.<br />

<strong>Korku</strong>, zaman zaman bir sosyalleşme <strong>ve</strong> sosyal<br />

kimlik edinme aracı olarak da işlev görebilir.<br />

Özellikle ergenlik dönemindeki bireyler için korku<br />

<strong>ve</strong> şiddet içerikli filmlerle ya da oyunlarla ilgilenmek<br />

bir “yetişkinlik” göstergesi (Goldstein, 1998). Bir<br />

diğer ifadeyle bu film ya da oyunlar ergen birey için<br />

korku <strong>ve</strong> şiddete maruz kalabilme <strong>ve</strong> dayanabilme<br />

cesaretine sahip olduğunu ispatlamanın bir aracı.<br />

<strong>Bu</strong> noktada ergenlik dönemindeki erkeklerin kızlara<br />

göre korku içerikli film <strong>ve</strong> oyunlarla daha fazla haşır<br />

neşir olduğunu eklemek gerek (Zillmann <strong>ve</strong> Wea<strong>ve</strong>r,<br />

1996). Cinsiyetler arasındaki bu farklılık, kalıplaşmış<br />

toplumsal cinsiyet rolleriyle yakından ilişkili.<br />

<strong>Korku</strong>yu neden sevdiğimize dair açıklamalar elbette<br />

yukarıdakilerle sınırlı değil. <strong>Korku</strong> öğelerinin<br />

gerçekçiliğinden içinde yaşadığımız tarihsel döneme<br />

<strong>ve</strong> kültüre, o anki duygu durumumuzdan geçmiş<br />

yaşantılarımıza kadar pek çok etken bir korku filmini,<br />

romanını ya da oyununu sevip sevmeyeceğimizi<br />

etkilemekte. <strong>Bu</strong>nun yanında meselenin bir de sanatsal<br />

kısmı var. Örneğin özünde ürkütücü bir hikâyeye sahip<br />

olsa da kötü kurgulanmış bir korku filmi, izleyicinin<br />

belleğinde kötü bir film olarak kalacaktır. Tam aksine,<br />

her açıdan iyi hazırlanmış bir korku filmi ise türü<br />

sevmeyenlerin dahi ilgisini çekebilir. Sözün özü, insan<br />

psikolojisiyle ilgili pek çok konuda olduğu gibi, bazı<br />

insanların neden korkuyu sevdiğinin şimdilik kesin<br />

bir yanıtı yok. Kesin olan şey, korkunun eğlenceyle<br />

birlikteliğinin hayatın her alanında devam edeceği.<br />

Tüm korkularınızın istendik olması dileğiyle.<br />

KAYNAKLAR<br />

Goldstein, J. (Ed.). (1998). Why we watch: The attractions of<br />

violent entertainment. London: Oxford Uni<strong>ve</strong>rsity Press.<br />

Sparks, G. G. (1991). The relationship between distress and<br />

delight in males’ and females’ reactions to frightening<br />

films. Human Communication Research,17(4), 625-637.<br />

Tamborini, R. (1996). A model of empathy and emotional<br />

reactions to horror. J. B. Wea<strong>ve</strong>r & R. Tamborini (Ed.),<br />

Horror films: Current research on audience preferences<br />

and reactions içinde, (103-123). New York: Routledge.<br />

Zillmann, D., & Wea<strong>ve</strong>r, J. B. (1996). Gender-socialization<br />

theory of reactions to horror. J. B. Wea<strong>ve</strong>r & R. Tamborini<br />

(Ed.), Horror films: Current research on audience<br />

preferences and reactions içinde, (81-101). New York:<br />

Routledge.<br />

http://www.the-numbers.com/market/2015/genre/Horror<br />

adresinden 28.06.2016 tarihinde erişilmiştir.<br />

“KORKULACAK<br />

NE VAR?”<br />

DEMEDEN<br />

KORKULARI<br />

ANLAMAK<br />

Uzm. Psi. Dan. Pınar KESKİNER<br />

Özel Üsküdar SEV Okulları<br />

İlkokul öğrencileri ile çalışırken korkular<br />

ele alınması gereken bir durum olarak<br />

sıklıkla karşımıza çıkar. <strong>Bu</strong> durumlarla<br />

karşılaşıldığında çocuğa “<strong>Bu</strong>nda korkacak<br />

ne var?” demek durumu geçiştirmeye işaret<br />

ederken, gerçekte çocukların bunlarla<br />

baş edebilmesine yardımcı olmak gerekir.<br />

Duygulanımı sözcüklere dökmek öğretilirse<br />

duygulanım somutlaşır <strong>ve</strong> baş edilebilir<br />

hale gelir. Çocuklar korkularının kabul<br />

edilebileceğinden emin olursa paylaşırlar. <strong>Bu</strong><br />

nedenle, çocuklar, yaşadıkları tüm korkuları<br />

dile getirmeleri için yüreklendirilmelidir.<br />

“Acaba seni korkutan ne olabilir?”, “Nasıl<br />

bir şey, anlatır mısın?” gibi açık uçlu<br />

sorular korkulan nesne ya da olaya ilişkin<br />

kapıları aralar. Çocuğu dinlerken sık tekrar<br />

edilen kelime <strong>ve</strong> temaları yakalamak ise<br />

anlamlandırma sürecini başlatır.<br />

PDR Servisi olarak korkularla çalışırken<br />

izlediğimiz <strong>ve</strong> başarılı sonuçlar aldığımız yol<br />

<strong>ve</strong> yöntemleri aşağıda paylaştık.<br />

<strong>Korku</strong>lar üzerine çalışırken aile ile işbirliği<br />

çok önemlidir. Zarar görmeye dair endişeleri<br />

yoğun olan bir çocuğun babasının tehditkâr<br />

<strong>ve</strong> yaklaşılması zor bir baba olması çocuğun<br />

hayatındaki bu korkuyu sürekli canlı<br />

32


tutacaktır. Anne-babanın kapsayan, sakinleştirebilen<br />

yapısı ise tüm korkuları azaltabilir. Aile bunu<br />

çocuğun şımarıklığı, korkaklığı olarak yorumlarsa<br />

çocukta kaygı <strong>ve</strong> suçluluk hissi artar. <strong>Bu</strong> nedenle<br />

korkunun aile sistemindeki yerini incelemek<br />

önemlidir. Örneğin; yalnız yatmaktan korktuğu<br />

söylenen bir çocuğun anne-babasının çift olarak<br />

ilişkisi nasıldır?<br />

<strong>Bu</strong> nedenle aile ile yapılan görüşmede ailenin bu<br />

korku ile ilgili düşünceleri nedir, ailede bu korkunun<br />

benzerini yaşayan aile bireyleri var mı, gerçek bir<br />

geçmişi var mı (yaşanan bir olay, travma, medyada<br />

maruz kalınan bir örnek vb.), korku ebe<strong>ve</strong>ynden<br />

kaynaklanan bir korku mu? (başarısızlık korkusu vb.)<br />

sorularının üstünde dururuz.<br />

Sonrasında “Çocuk Çizim Testleri” kullanarak<br />

çocuğun iç dünyasını anlamaya çalışıyoruz. <strong>Bu</strong> test,<br />

çocuğun korkularını, iyi <strong>ve</strong> kötü olduğunu düşündüğü<br />

yanlarını kendinden uzakta bir resim üzerinden<br />

anlatmasını sağlamaktadır.<br />

İlkokul çocuklarıyla çalışırken etkili yöntemlerden<br />

biri olan oyun terapisi tekniklerini kullanıyoruz.<br />

Canavarlarla ilgili ya da zarar görme konusunda<br />

endişeleri artan çocuklar oyunlar aracılığıyla bu<br />

korkuları daha kolay açığa çıkarabilmektedir.<br />

Ayrıca oyunun içinde kendini güçlü görüp, korktuğu<br />

nesneleri kendi kontrolündeki rollerle yeniden<br />

canlandırmak çocuklara iyi gelmektedir.<br />

Resimler korkuyu somutlaştırmak için etkili<br />

yöntemlerdendir. Biz bu yöntemi, çocuktan<br />

önce korktuğu nesneyi çizmesini isteyerek <strong>ve</strong><br />

ardından bu resmi giderek küçük boyutlarda<br />

çizmesini sağlayarak kullanıyoruz.<br />

Masallar <strong>ve</strong> mitolojik hikâyelerden<br />

faydalanıyoruz. Korkan çocuk kendini yalnız<br />

<strong>ve</strong> çaresiz hisseder, oysa masallar <strong>ve</strong> mitoloji<br />

kitaplarında bunlar “bir varmış bir yokmuş”<br />

şeklinde başlar. Masallar da çocuğun korkuyla<br />

yüzleşmesini sağlar. Masalı okuyup hislerimiz<br />

üzerinde konuşuruz. Masalların içinde en ilkel<br />

korkular <strong>ve</strong> bu korkuların üstesinden gelen<br />

güçlü kahramanlar vardır. <strong>Bu</strong> kahramanlar<br />

çocuğun yaşadığı korkuları açığa vurması için<br />

bir araç olabilir.<br />

Son olarak, korkuyu <strong>ve</strong> anlamını çocuğa<br />

<strong>ve</strong> aileye anlatmak gerekiyor. Çocuk bu<br />

korkusunun neye tekabül ettiğini bilmelidir.<br />

“Anladığım kadarıyla senin yalnız kalmakla<br />

ilgili bir endişen var.” gibi. İlkokul döneminde<br />

her çocuğun korkuyla ilgili deneyimlerinin<br />

gelişimlerinin bir parçası olduğunu aileler<br />

anlatmak gerekiyor. <strong>Bu</strong> noktada, gelişim<br />

süreçleri içinde bazı korkuların doğal şekilde<br />

kaybolacağını akılda tutmak <strong>ve</strong> herhangi bir<br />

müdahale gerekip gerekmediğine korkuların<br />

şiddetine <strong>ve</strong> hayatın normal akışına olan<br />

etkisine göre karar <strong>ve</strong>rmek önemlidir.<br />

33


FOBİLER<br />

Araş. Gör. Semih KAYNAK<br />

Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Bölümü<br />

Zaman zaman korkabilir ya da kaygı duyabiliriz.<br />

Ancak korku ya da kaygı yoğun bir biçimde<br />

yaşandığında yahut açık bir tehdit ya da uyaran<br />

olmadan ortaya çıktığı durumlarda fobilerin<br />

varlığından söz edilebilir.<br />

Bir tür kaygı bozukluğu türü olan fobi, kişinin<br />

belirli bir durum, canlı-cansız varlık <strong>ve</strong>ya mekâna<br />

yönelik olarak hissettiği ileri düzeydeki korku hali<br />

olarak tanımlanmaktadır. Fobisi olan kişiler belirli<br />

tehlikeleri gerçekte duyulması gerekenden daha<br />

fazla tehdit edici olarak algılar <strong>ve</strong> bu durumlardan<br />

önemli ölçüde kaçınırlar. Bireylerin kendileri için<br />

fobi oluşturan durumlarla karşı karşıya kalmaları<br />

ise onlarda yoğun panik hali <strong>ve</strong> dehşet hissi<br />

yaratabilir.<br />

Freud’a göre fobiler, cinsel itilimlerin önce<br />

bastırıldığı, sonra kaygıya dönüştürüldüğü <strong>ve</strong><br />

en sonunda bazı dış nesnelere bağlandığı özel<br />

bir tür histeridir. Fobik kişi, bu sayede korkulan<br />

libidoyu temsil eden, karşılaşmaktan kaçınılan<br />

nesneyi uzakta tutacak bir ortam yaratmış olur.<br />

Davranışçı kuramlara göre ise fobiler, kökleri<br />

klasik koşullanmaya dayanır. Kaçınma koşullaması<br />

modeline göre korkular, nötr uyarıcıların korku ya<br />

da acı <strong>ve</strong>ren bir uyarıcıyla eşleşmesi sonucunda<br />

öğrenilir (edimsel koşullanma). Model alma<br />

yaklaşımı korkuların oluşumunu başkalarının<br />

davranışlarının taklit edilerek öğrenilmesi ile<br />

açıklanmaktadır. Son olarak, bilişsel kuramlara<br />

göre fobiler negatif uyaranlara daha fazla dikkat<br />

etmeyle <strong>ve</strong> negatif olayların gelecekte daha fazla<br />

yaşanacağına ilişkin inançla ortaya çıkmaktadır.<br />

Özgül fobi, özgül <strong>ve</strong> belirli nitelikteki canlı-cansız<br />

cisim, mekân <strong>ve</strong>ya aktiviteye yönelik olarak<br />

aşırı korkulu olma durumudur. Tanı ölçütleri şu<br />

şekildedir:<br />

A. Özgül bir nesne ya da durumlu ilgili olarak<br />

belirgin bir korku ya da kaygı duyma (örn. uçağa<br />

binme, yükseklikler, hayvanlar, iğne yapılması, kan<br />

görme).<br />

B. Fobi kaynağı nesne <strong>ve</strong>ya durum, neredeyse her<br />

zaman, doğrudan kaygı <strong>ve</strong> korku doğurur.<br />

Toplumsal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi) ise kişinin<br />

belirli sosyal şartlarda ileri düzeyde kaygılı olması<br />

durumu olarak tanımlanır. Tanı ölçütlerine şu<br />

şekilde ifade edilebilir:<br />

A. Kişinin başkalarınca değerlendirilebilecek olduğu<br />

bir ya da birden çok toplumsal durumda belirgin<br />

bir korku ya da kaygı duyması. Örnekleri arasında<br />

toplumsal etkileşmeler (örn. karşılıklı konuşma,<br />

Ruhsal Bozuklukların Tanısal <strong>ve</strong> Sayımsal El Kitabı<br />

(DSM) 5’te fobiler kaygı (anksiyete) bozuklukları<br />

çatısı altında yer almakta <strong>ve</strong> özgül fobi, sosyal fobi<br />

<strong>ve</strong> agorafobi olarak kendi içinde ayrılmaktadır. Tanı<br />

ölçüleri4 bu üç kategori için ayrı ayrı belirlenmiştir:<br />

34


tanımadık insanlarla karşılaşma), gözlenme (örn.<br />

yemek yerken ya da içerken) <strong>ve</strong> başkalarının önünde<br />

bir eylemi gerçekleştirme (örn. bir konuşma yapma)<br />

vardır.<br />

B. Kişi, olumsuz olarak değerlendirilecek bir<br />

biçimde davranmaktan ya da kaygı duyduğuna ilişkin<br />

belirtiler göstermekten korkar (küçük düşeceği<br />

ya da utanç duyacağı bir biçimde; başkalarınca<br />

dışlanacağı ya da başkalarının kırılmasına yol<br />

açacak biçimde).<br />

C. Söz konusu toplumsal durumlar, neredeyse her<br />

zaman, korku ya da kaygı doğurur.<br />

D. <strong>Korku</strong>, kaygı ya da kaçınma, bir maddenin (örn.<br />

kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç) ya da başka<br />

bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili bir etkilerine<br />

bağlanamaz.<br />

Agorafobi kişinin kolayca kaçıp kurtulamayacağını<br />

düşündüğü mekânlarda bulunmaktan kaçınması <strong>ve</strong><br />

bu mekânlarda bulunduğunda ileri düzeyde korku<br />

yaşaması olarak tanımlanabilir. Tanı ölçütleri şu<br />

şekilde ifade edilebilir:<br />

A. Aşağıdaki beş durumdan ikisi (ya da daha çoğu)<br />

ile ilgili olarak belirgin korku ya da kaygı duyma.<br />

1. Toplu taşıma araçlarını kullanma<br />

2. Açık yerlerde bulunma<br />

3. Kapalı yerlerde bulunma<br />

4. Sırada bekleme ya da kalabalık bir yerde<br />

bulunma.<br />

5. Tek başına evin dışında olma.<br />

B. Kişi, kaçmanın güç olabileceği ya da panik<br />

benzeri ya da yetersizleştiren ya da utanç <strong>ve</strong>ren<br />

(örn. yaşlılarda düşme korkusu; altına kaçırma<br />

korkusu) diğer belirtilerin olması durumunda<br />

yardım alamayabileceğini düşündüğü için bu tür<br />

durumlardan korkar ya da kaçınır.<br />

C. Sağlığı ilgilendiren başka bir durum varsa<br />

(örn. inflamatuvar bağırsak hastalığı, Parkinson<br />

hastalığı), korku, kaygı ya da kaçınma açıkça aşırı bir<br />

düzeydedir.<br />

Üç fobi kategorisi için ortak tanı ölçütleri ise şu<br />

şekilde ifade sıralanabilir:<br />

1. Özgül fobi için fobi kaynağı nesne ya da<br />

durumdan, sosyal fobi için söz konusu toplumsal<br />

durumlardan <strong>ve</strong> agorafobi için ise agorafobi<br />

kaynağı durumlardan etkin biçimde kaçınılır ya<br />

da yoğun bir korku ya da kaygı ile buna katlanılır.<br />

2. Duyulan korku ya da kaygı, özgül fobi için özgül<br />

nesne ya da durumun yarattığı gerçek tehlikeye,<br />

sosyal fobi için söz konusu toplumsal ortamda<br />

çekinilecek duruma <strong>ve</strong> agorafobi için ise<br />

agorafobi kaynağı durumların yarattığı gerçek<br />

tehlikeye göre toplumsal-kültürel anlamda<br />

orantısızdır.<br />

3. <strong>Korku</strong>, kaygı ya da kaçınma sürekli bir durumdur,<br />

altı ay ya da daha uzun sürer.<br />

4. <strong>Korku</strong>, kaygı ya da kaçınma, klinik açıdan belirgin<br />

bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda<br />

ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında<br />

işlevsellikte düşmeye neden olur.<br />

İLGİNÇ FOBİLER<br />

Bilinen 400’ün üzerinde fobi olmakla birlikte en<br />

ilginç olanları şunlardır:<br />

Dekatriaparaskevifobi (ayın 13’nün Cuma’ya<br />

gelme korkusu), fobofobi (korkmaktan korkmak),<br />

deipnofobi (akşam yemeğinde sohbet etme<br />

korkusu), arakibutirofob (fıstık ezmesinin damağa<br />

yapışma korkusu), anatidaefobi (ördekler tarafından<br />

izleniyor olma korkusu), teratofobi (hamile bir<br />

kadının, şekilsiz, çirkin bir çocuk doğurmaktan<br />

korkması), <strong>ve</strong>nüstrafobi (güzel kadınlardan korkma),<br />

hexakosıoıhexekontahexafobi (666 sayısından<br />

korkma), chirofobi (kendi vücudundan korkma),<br />

pentherafobi (kaynana fobisi).<br />

KAYNAKLAR<br />

Amerikan Psikiyatri Birliği, (2013) Ruhsal Bozuklukların<br />

Tanısal <strong>ve</strong> Sayımsal Elkitabı (DSM-5) Tanı Ölçütleri<br />

Başvuru Kitabı, Ertuğrul Köroğlu (Çev.). Ankara:<br />

Hekimler Yayın Birliği.<br />

Davison, G. C., Neale, J. M., & Dağ, İ. (2004). Anormal<br />

psikolojisi:(Abnormal psychology). Ankara: Türk<br />

Psikologlar Derneği.<br />

LeBeau, R. T., Glenn, D., Liao, B., Wittchen, H. U., Beesdo‐<br />

Baum, K., Ollendick, T., & Craske, M. G. (2010). Specific<br />

phobia: A review of DSM‐IV specific phobia and<br />

preliminary recommendations for DSM‐V. Depression<br />

and anxiety, 27(2), 148-167.<br />

Marks, I. M. (2013). Fears and phobias. London: Academic.<br />

http://www.nursingdegreeguide.org/2010/100-weirdphobias-that-really-exist/<br />

Erişim Tarihi: 05.07.2016<br />

http://phobialist.com/ Erişim Tarihi: 15.06.2016<br />

35


KORKUM BURAYA<br />

-DA- SIĞAR MI?<br />

Uzm. Psi. Dan. Seçil AKAYGÜN CÜNTAY<br />

Günce Psikolojik Danışma Merkezi<br />

Büyümenin alametidir okul. Büyüyünce “okullu”<br />

olursunuz. “Okul”a gider, “okul”da kalır, 24 saatlik<br />

dilimin üçte birini “okul”da yaşarsınız. Sizinle olan<br />

her şey de okulun kapısından giri<strong>ve</strong>rir; bazen coşku<br />

ile bazen sessizce. Duygular da okulun olmazsa<br />

olmaz misafirleridir. Nasıl her duygu doğalsa, bu<br />

duygulara okul koridorlarında rastlamak da o kadar<br />

doğaldır. Duyguların içinden, koridorun köşesinden<br />

bakı<strong>ve</strong>ren “korku” ise adeta seslenir: “Bana burada<br />

yer var mı?” <strong>ve</strong>ya “Beni burada kim taşır?”<br />

İster okula başlarken duyulan hıçkırıklar olsun, ister<br />

tatil sonrası bırakılamayan anne kolları, ya da sınav<br />

dönemi esi<strong>ve</strong>ren rüzgârlarda bulsun kendini korku;<br />

duymamız, görmemiz fark etmemiz gerekir. Peki,<br />

kimdir bu korku dolu çocuk?<br />

- Gü<strong>ve</strong>nde hissetmeyen,<br />

- Kendini yatıştırmakta zorlanan,<br />

- Sosyal-duygusal gelişiminde zorluk yaşayan,<br />

- Dönemsel özellikler <strong>ve</strong>ya travmatik deneyimler<br />

nedeni ile okulda “kalmakta” zorlanan,<br />

- Öğrenme, dikkat, algı farklılıkları nedeni ile<br />

anlaşılamamaktan korkan,<br />

- Kaygı düzeyi, zihninin <strong>ve</strong> kalbinin idare<br />

edebileceğinden daha yükseğe çıkmış çocuklardır.<br />

Sebebi ne olursa olsun korkan, korkmuş, korktuğunu<br />

belli eden/etmeyen tüm çocuklar için rehberlik<br />

biriminin en temel rolü kapsayıcı olmaktır. <strong>Korku</strong>nun<br />

nedeni, zamanı, tetiklendiği etmeni, çocuğun<br />

bağlanma süreçleri, aile özellikleri çoğu zaman<br />

bizim gündemimize takılabilir. Nedenini bulursak<br />

çözebileceğimize dair iyi niyetli ancak telaşlı bir<br />

tavır çocuğun yaşadığını kaçırmamıza <strong>ve</strong> en temel<br />

rolümüz olan kapsayıcılığı atlamamıza neden olabilir.<br />

Çocuğu kapsamanın yolu ise onunla terapötik ilişki<br />

kurmak olabileceği gibi (kimi okul ortamları artık<br />

bu tür klinik müdahalelere göre ayarlanabiliyor)<br />

çocuğun -sadece rehberlik biriminin yer minderleri<br />

<strong>ve</strong> oyun hamurları ile değil- okulun canlı-cansız tüm<br />

yapıları ile kucaklanabilmesidir. <strong>Bu</strong> da;<br />

- <strong>Korku</strong>nun nedenini önemsemekle birlikte, esas<br />

odağa çocuğun hislerini koymak,<br />

- Eğitimciler tarafından yatıştırılmak,<br />

- Duyguyu yok saymamak, “geçmesi-bitmesi” için<br />

acele etmemek ile mümkündür.<br />

Olumlu <strong>ve</strong> kapsayan ilişkisi, gü<strong>ve</strong>nde hissettiren<br />

varlığı, şartsız kabulü ile psikolojik danışman,<br />

çocuğun zihninde korkusuna eşlik edebilecek bir<br />

forma sahip olur <strong>ve</strong> çocuk korkusunu <strong>ve</strong> bununla ilgili<br />

her türlü deneyimini açmaya, paylaşmaya yanaşabilir.<br />

Böylece korkunun atlatıldığı bir zeminde değil,<br />

korkunun eşlikle geçildiği bir zeminde buluşulabilir.<br />

Masallar, öyküler, resimler, kuklalar, oyuncaklar, nefes<br />

alıştırmaları, canlandırmalar, provalar hepsi bu sağlam<br />

zemini oluştururken eşlik edebilir size. Birlikte taşıma<br />

sürecinde tüm bu malzemelere başvurabileceğiniz gibi,<br />

olumlu okul iklimine yapacağınız katkı, öğrenci ile bire<br />

bir temasta olan öğretmenleri bu kapsayıcı halkaya<br />

dâhil etmek <strong>ve</strong> okulun tüm düzenli-kaotik yapısını<br />

çocuk için tahmin edilebilir/anlaşılabilir bir yapıya<br />

getirmek de yardımcı olabilir.<br />

36


SESSİZ<br />

ÇIĞLIKLARA<br />

SES OLABİLMEK<br />

Uzm. Psi. Dan. Cennet ERDOĞMUŞ ZORVER<br />

Kemal Yurtbilir Özel Eğitim Meslek Lisesi<br />

2010 yılı Ağustos ayı.... Heyecanla baktığım bilgisayar<br />

ekranı <strong>ve</strong> yeni görev yeriniz: Kemal Yurtbilir Özel<br />

Eğitim Meslek Lisesi- Altındağ-Ankara... Nasıl bir<br />

mutluluk <strong>ve</strong> rahatlama... Ardından hafif bir korku<br />

“<strong>Bu</strong>rada nasıl çalışacağım?” Tabi ki hemen ardından<br />

yükselen diğer iç seslerim “Ne var canım, 2 yıl<br />

RAM’da özel eğitim bölümünde çalıştın. Engellileri<br />

biliyorsun, tanıyorsun. Lisansta ders aldın... İşitme<br />

engellilerle çalışırken niye zorlanasın ki... Alırsın<br />

odana bir yazı tahtası, yazarak anlaşırsın...” <strong>ve</strong> tekrar<br />

bir rahatlama...<br />

Mezuniyetin ardından işe koyulduğumuz ilk yıllarda<br />

yaşadığımız çok normal karşılanabilecek gelgitler<br />

bunlar. Ancak baş etme konusunda neler<br />

yapılabilir, nasıl hazırlıklı olunabilir, “Başarabilecek<br />

miyim?” kaygı-korkusuyla nasıl mücadele edilebilir<br />

gibi sorulara da hazırlıklı olmakta fayda var diye<br />

düşünmekteyim.<br />

Ve okulda ilk günüm.. Heyecanlıyım ama<br />

göstermemeye çalışıyorum. Sanki yurtdışındayım <strong>ve</strong><br />

dilini bilmediğim bir ülkede göre<strong>ve</strong> başlamışım. Ama<br />

onlar, benim onları anladığımı düşünmekte... Ben<br />

de öyleymişim gibi görünüyorum. Tabi ki ilk iletişim<br />

denemelerinin ardından her şey netleşmişti... E<strong>ve</strong>t,<br />

korkulan başa gelmişti; ne ben onları anlamaktaydım<br />

ne de onlar beni...<br />

İşte iyi bir üni<strong>ve</strong>rsite eğitiminin getirilerinden birisi:<br />

“İşitme engelliler ile nasıl çalışılır?”ı öğretmemiş<br />

olsa da, “İşitme engelliler ile çalışmayı nasıl<br />

öğrenirsin?”i öğretmişti... En büyük şansım 11<br />

yıldır orada çalışan <strong>ve</strong> oldukça deneyimli bir<br />

psikolojik danışmanın varlığı idi; işe başlandığında<br />

görev yaptığın yerdeki meslektaşın ile eşgüdümlü<br />

çalışabilmek de ayrıca önemli bir konu! Hem<br />

onun yardım <strong>ve</strong> deneyimleriyle hem de okuyup<br />

araştırarak işitme engellilerle nasıl çalışılabileceğim<br />

konusunda etkili adımlar atabilmiştim. İlk iş olarak<br />

işaret dili öğrenmeye başlamış <strong>ve</strong> öğrencilerin de<br />

yardımıyla hızla iletişim kurmaya başlamıştım.<br />

Hatta anladığımdan o kadar hızlı emin olmuştum ki,<br />

yatılı kız öğrencilerin “Eğer hafta sonu izinlerimizi<br />

uzatmazsanız biz Ulus’taki İşitme Engelliler<br />

Derneğine gidip şikâyet edeceğiz!” dediklerini<br />

anlamayıp “Tamam, sorun değil, konuşuruz…”<br />

dememle öğrencilerin okuldan kaçması bir olmuştu!<br />

Neyse ki başlarına olumsuz bir durum gelmeden<br />

okula geri dönmüşlerdi. Peki neydi bu olumsuz<br />

durumlar?<br />

İŞİTME ENGELLİ OLMAK...<br />

Tam da bu noktadan yola çıkarak işitme engellilerin<br />

en büyük sorununun “iletişim” olduğunu<br />

söyleyebiliriz. Ancak altını çizmemiz gereken bazı<br />

noktalar var! İşaret dilini biliyor olmak onlarla<br />

iletişim kurabilmeyi sağlayacaktır diyemeyiz. Yani<br />

iyi derecede İngilizce biliyorsak herhangi bir engeli<br />

olmayan bir İngiliz’le ya da iyi derecede İngilizce<br />

bilen biriyle rahat anlaşabiliriz. İşitme engellilerin<br />

engelinin de bunun gibi bir dil <strong>ve</strong> anlaşma problemi<br />

olduğunu sanmaktan vazgeçmeliyiz. İnsan<br />

yavrusu doğduğu andan itibaren duyduğu sesleri<br />

defalarca duya duya <strong>ve</strong> görseller ile eşleyerek<br />

anlamlandırmaya, dili öğrenmeye, ardından da<br />

konuşmaya başlar.<br />

Tüm bunları yapamayan işitme engelliler öğrenmede<br />

yaşadıkları gecikmeler, yetersizlikler göz önünde<br />

bulundurulduğunda işiten diğer insanlardan oldukça<br />

farklı olarak çok sınırlı bir kavram haritasına<br />

sahiptirler. Sınırlı sayıda kelime ile anlaşırlar. Soyut<br />

kavramları anlamaları, anlamlandırmaları oldukça<br />

güçtür. Onlar için düşünceyi <strong>ve</strong> duyguyu ayırt etmek<br />

üst düzey bir beceridir. Duygulardan belli başlı duygu<br />

durumlarının ne olduğunu bilebilirler. İşaret dilinde<br />

duygu ifadeleri yer alsa da, pek çok işitme engelli o<br />

duygu ifadelerinin ne anlama geldiğini, ne olduğunda<br />

o duygunun hissedilebileceğini bilmemektedir. 6<br />

yıllık deneyimlerimden yola çıkarak hemen hemen<br />

tüm işitme engellilerin bildiği başlıca duygu ifadeleri;<br />

olumlu duygu olarak sevmek, hoşlanmak, mutlu<br />

olmak, olumsuz duygu olarak ise korkmak, üzülmek,<br />

kırılmak <strong>ve</strong> kızmakla sınırlıdır. Psikolojik danışma<br />

servisinde yaptığımız görüşmelerin içerik analizini<br />

yapsak belli başlı duygu ifadeleri olarak bunları<br />

duyabiliriz.<br />

37


İşitme engellilere ilişkin bu temel birkaç bilginin<br />

ardından bu sayının teması olan “korku” kavramını<br />

hem öğrenci hem <strong>ve</strong>li hem de işitme engellilerle<br />

çalışan profesyoneller (psikolojik danışman,<br />

öğretmen, yönetici) açısından ele alacağım.<br />

AYNI DİLİ KONUŞANLAR DEĞİL AYNI DUYGULARI<br />

PAYLAŞANLAR ANLAŞABİLİRLER!<br />

Hemen hemen her yıl engelliler haftasında toplumun<br />

dikkatini çekmesi için kamu spotları hazırlanır,<br />

empati yapmamız istenir. “Ya görmeseydiniz,<br />

yürüyemeseydiniz, duymasaydınız”... Belki<br />

çoğumuz gündemden etkilenip bir an hayal<br />

etmişizdir görmediğimizi, duymadığımızı <strong>ve</strong>ya<br />

yürüyemediğimizi... Peki gerçekten duymayan<br />

birinden birebir dinlediniz mi? Aslında soyut<br />

düşünme <strong>ve</strong> neden sonuç ilişkisi kurabilme gibi<br />

yetileri tam gelişmediği için işiten yaşıtlarına göre<br />

daha korkusuzdurlar. Takvim yaşına göre yaşıtlarının<br />

riskli durumlarda ortaya koydukları korku ya da<br />

kaygı tepkilerini işitme engellilerde görmemiz<br />

güçtür. Örneğin, gece tekin olmayan bir sokakta tek<br />

başına yürüyen herhangi bir genç olası risklerin <strong>ve</strong><br />

sonuçlarının farkında olduğundan korku hisseder ya<br />

da korkacağını bilerek geç bir saatte tekin olmayan<br />

bir sokakta yürüme davranışından kaçınır. İşitme<br />

engelli genç ise durumu muhakeme etme yetisine<br />

yaşıtları kadar sahip olmadığı için korkusuzca tek<br />

başına dolaşabilir. Gerçeklik algıları farklıdır. Daha<br />

çok soyut (dini, felsefi vb.) konuları anlamlandırmakta<br />

zorlandıkları durumlarda korkarlar <strong>ve</strong> bu korku<br />

tepkileri duygusal gelişimleri yine yaşıtlarına göre<br />

geride olduğu için bu korku tepkilerinin yaşıtlarına<br />

göre daha çocuksu olduğu söylenebilir. Örneğin 16<br />

yaşındaki işitme engelli bir lise öğrencisi bir filmde<br />

gördüğü canavar karakterinden ya da kendisine<br />

anlatılan bir hikâyeden 5 yaşındaki anaokulu<br />

öğrencisinin korktuğu gibi korkabilir, ağlayarak<br />

tepki <strong>ve</strong>rebilir <strong>ve</strong>ya gece kabuslar görebilir. İşitme<br />

engellilerle aşama kaydedebilmek için mümkün<br />

olduğunca somut örnekler <strong>ve</strong> yaşantılar üzerinden<br />

gitmek iyi bir yoldur. Soyut kavramları, korku gibi<br />

duyguları somut örneklerle anlatmak, canlandırmak,<br />

“okulda bir yangın çıksa ne hissedersin?- E<strong>ve</strong>t<br />

hissettiğin duygunun adı ‘korku’dur.” gibi<br />

anlatımlarla sunmak işlevsel olabilir.<br />

SİZE ANNE-BABA DİYE SESLENEMEYEN BİR<br />

ÇOCUĞUN EBEVEYNİ OLMAK....<br />

Sadece işitme engellilerde değil diğer engel<br />

gruplarıyla da çalışırken, öğrencilerle çalışmanın<br />

güçlüğü kadar <strong>ve</strong>lilerle çalışmak da güçtür.<br />

Çocuklarının işitme engelli olduğunu öğrendikleri<br />

andan itibaren ailelerin yaşadıkları başat duygunun<br />

“korku” olduğu söylenebilir. “Peki, şimdi ne olacak?”<br />

bilinmezinin getirdiği içlerine sığmayan bir korku...<br />

Aileler çocukları ergenliğe ulaşana kadar genelde;<br />

“Nasıl bir tıbbi tedavi olacak, duyabilme şansı<br />

var mı, tamam, duyamayacaksa iletişim kurmak<br />

için neleri öğrenmemiz gerekiyor, çocuğum diğer<br />

çocuklar gibi duyamasa da konuşabilecek mi,<br />

kendini koruyabilecek mi, çevremizdekiler bizim bu<br />

farklılığımızı kabul etmeyip bizi dışlar mı, çocuğum<br />

okumayı öğrenebilecek mi, normal okula gidebilecek<br />

mi?” gibi soruların cevaplarını arayarak korkularıyla<br />

baş etmeye çalışırlar.<br />

Ancak işitme engelli çocuk büyüdükçe pek çok aile,<br />

çocuklarının bireysel hareket etmeye başladığında<br />

başına bir şey gelip gelmeyeceğinden korkar.<br />

Çocuklarının tek başına dışarıda kaybolması, derdini<br />

anlatamaması <strong>ve</strong> başına kötü bir şey gelmesi<br />

korkusu taşırlar. <strong>Bu</strong> korkularından dolayı çocuğunu<br />

bireysel hareket etmesi için yüreklendirmek<br />

38


yerine sınırlar. Ancak ergenlik döneminde bu<br />

sınırlamaları reddeden işitme engelli bir çocukla<br />

baş etmek oldukça güçtür <strong>ve</strong> ailelerin çoğu<br />

çaresizce “Hocam ne yapabiliriz, bize yardım edin!”<br />

diye PDR servislerine gelir. Çocuklarını özellikle<br />

internet üzerinden görüntülü görüşmeyi kullanan<br />

kötü niyetli insanlardan koruma konusunda kaygı<br />

duyarlar. Bir önceki kısımda söz ettiğimiz gibi<br />

işitme engelli bireyler muhakeme yetilerindeki<br />

yetersizlik nedeniyle internet üzerinden başlarına<br />

gelebilecek herhangi bir tehdit ya da tehlikeyi<br />

öngörememektedirler. Örneğin; tanımadıkları<br />

kişilerle buluşarak göze aldığı risklerin farkında<br />

değildirler. Aileler bu tip sorunlarla <strong>ve</strong> korkularla<br />

uğraşmalarının yanı sıra en büyük korkularını<br />

ise şu şekilde ifade ederler: “Biz öldükten sonra<br />

çocuğumuzla kim ilgilenecek, çocuğumuzu kim<br />

koruyacak?” Tüm bu süreçte psikolojik danışman<br />

olarak aileleri desteklemek, onlara bağımsız<br />

yaşam becerilerinin işitme engelli öğrencilere<br />

kazandırılmasının önemini vurgulamak, işitme<br />

engellilere özgü gereksinimlerin karşılanmasına<br />

yönelik aile eğitimleri <strong>ve</strong>rmek yerinde <strong>ve</strong> işlevsel<br />

çalışmalar olabilmektedir.<br />

İŞİTME ENGELLİLERLE ÇALIŞMAK...<br />

MEB atama <strong>ve</strong> yer değiştirme mevzuatına göre<br />

engelli okullarında çalışmak için (özel eğitim<br />

öğretmeni dışında) herhangi bir ön koşul (sertifika,<br />

eğitim <strong>ve</strong> deneyim gibi) bulunmamaktadır. <strong>Bu</strong><br />

bağlamda bir psikolojik danışman ya da coğrafya<br />

öğretmeni tayin döneminde açık görülen herhangi<br />

bir özel eğitim okuluna tayin isteyebilir <strong>ve</strong> atanabilir;<br />

ben <strong>ve</strong> okulumdaki tüm diğer branş öğretmenleri <strong>ve</strong><br />

yöneticiler gibi. İşitme engelli okuluna başvurmak<br />

için işaret dilini, işitme engellilere dönük öğretme<br />

yöntem <strong>ve</strong> tekniklerini, işitme engellilerin kişisel<br />

<strong>ve</strong> sosyal özelliklerini <strong>ve</strong>ya işitme engellilerle<br />

iletişim becerilerini bilmeniz şart değil. Ancak bu<br />

kazanımların tümünü eğer istekli <strong>ve</strong> öğrenmeye<br />

açık bir eğitimciyseniz göre<strong>ve</strong> başlamadan<br />

önce öğrenmeniz <strong>ve</strong> göre<strong>ve</strong> başladıktan sonra<br />

geliştirmeniz önemli!<br />

Eğer değilseniz, yazının başında aktardığım,<br />

sudan çıkmış balık misali yaşantımın benzerini<br />

pek çok eğitimci arkadaşımızın yaşayabileceğini<br />

söyleyebilirim. Pek çok yetersizlikle bu tip okullarda<br />

çalışmaya başlayan eğitimciler neyi nasıl yapacağını<br />

bilememekte, başarısız <strong>ve</strong> mutsuz olacağından<br />

korkmaktadır.<br />

<strong>Bu</strong> korkuları ile baş edebilmek için ya kendilerini<br />

tamamen geri çekmekte (öğrencilere bilgi<br />

aktarımının <strong>ve</strong> iletişimin olmadığı bir yaklaşım ki<br />

bu istenmeyen bir durumdur), ya kendi branşları<br />

dışında uzman olmadıkları alanlara kayabilmekte (ki<br />

çoğunlukla bu, PDR alanıdır!) ya da işlevsel olan bir<br />

yaklaşımla faydalı olma <strong>ve</strong> işini başarılı bir şekilde<br />

yapabilme amacıyla canla başla kendini geliştirme<br />

çabasına girmektedirler. Tüm bunlarla bireysel<br />

olarak baş etmeye çalışırken eş zamanlı olarak<br />

öğrenci <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>lilerle iletişim kurması gerekmektedir.<br />

Süreç böyle devam ederken iş doyumu<br />

azalabilmektedir. İşitme engellilerin eğitiminde aynı<br />

bilgilerin tekrar <strong>ve</strong> tekrar aktarılması gerekmekte,<br />

lise düzeyinde olsalar da bilgi dağarcıklarının geriden<br />

gelmesi nedeniyle basit düzeyde farklı <strong>ve</strong> görsel<br />

anlatımların gerçekleştirilmesi gerekmedir. <strong>Bu</strong> süreç<br />

özel eğitim gereksinimi olan öğrencilerle daha önce<br />

hiç çalışmamış, yeterli donanıma sahip olmayan<br />

eğitimciler için yıpratıcı olabilmekte <strong>ve</strong> tükenmişlik<br />

düzeylerinin artmasına neden olabilmektedir. <strong>Bu</strong><br />

sıkıntı ile baş edebilmek için bu tip okullarda göre<strong>ve</strong><br />

başlayan eğitimcilerin, eğitim öğretim dönemi<br />

başlamadan önce okulun niteliği <strong>ve</strong> gereksinimlerine<br />

göre bir hizmet içi eğitimden geçirilmeleri faydalı<br />

olacaktır. Böylece eğitimcinin yeni işine ilişkin<br />

yaşadığı korku <strong>ve</strong> kaygısı azalacak, hem özel<br />

eğitim gereksinimli engelli bireyler hem de eğitim<br />

<strong>ve</strong>recek profesyoneller açısından olumlu sonuçlar<br />

doğuracaktır.<br />

Sonuç olarak PDR alanından pek çok beceri <strong>ve</strong><br />

yeterlilik ile mezun olsak da, ülkemizdeki çalışma<br />

alanları <strong>ve</strong> karşılaşacağımız zorluklar açısından her<br />

an öğrenmeye açık olmak bizlerin en önemli özelliği<br />

olmalı diye düşünüyorum. Ne kadar çok bilgi <strong>ve</strong><br />

deneyim, o kadar az korku <strong>ve</strong> kaygı!<br />

39


OKUL KORKUSUNUN<br />

BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI<br />

TERAPİ YÖNTEMİ<br />

İLE<br />

ÇÖZÜMLENMESİ<br />

Uzm. Psi. Dan. Recep ÖZER<br />

Rize Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma Merkezi<br />

<strong>Bu</strong> yazıda, Rize Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma Merkezine<br />

okul fobisi problemi ile başvuran 10 yaşındaki<br />

danışan ile bilişsel-davranışçı terapi teknikleri<br />

kullanarak 6 seans olarak yürüttüğüm psikolojik<br />

danışma süreci, kullanılan teknik <strong>ve</strong> yöntemler<br />

paylaşılmıştır.<br />

Psikolojik danışma sürecinin birinci oturumuna<br />

çocukla ilişki (rapport) kurularak başlandı. Aile <strong>ve</strong><br />

çocuk oyun terapi odasına alındı, karşılandı, hitap<br />

edildi, iletişim başlatıldı, gü<strong>ve</strong>n sağlayıcı konuşmalar<br />

yapıldı. Danışan (çocuk) başka bir etkinlik <strong>ve</strong>rilerek<br />

(resim yapması istenebilir) bekleme salonuna alındı.<br />

<strong>Bu</strong> sırada aileden problem hakkında bilgi alındı <strong>ve</strong><br />

aileye rehberlik yapıldı.<br />

Aileye <strong>ve</strong>rilen rehberlik hizmetine problem<br />

hakkında bilgi <strong>ve</strong>rilerek başlandı. <strong>Korku</strong>nun nasıl<br />

oluştuğu, koruyucu tutumların etkisi, anneye<br />

bağlanma <strong>ve</strong> bu bağlanmanın ayrılık anksiyetesi ile<br />

ilişkisi, bu korkunun aile içinde de olası yaşanma<br />

şekilleri anlatıldı. Aileden koruyucu tutumları terk<br />

etmesi <strong>ve</strong> çocuğun bağımsız hareket etmesinin<br />

teşvik edilmesi istendi. Ayrıca tutarlı <strong>ve</strong> kararlı<br />

yaklaşımlar göstermeleri, beden dilinin de bu<br />

yaklaşımı desteklemesi belirtildi. Okula gitmesi<br />

gerektiği konusunda asla taviz <strong>ve</strong>rilmeyeceğinin<br />

çocuğa gösterilmesi <strong>ve</strong> ertesi gün çocuğun okula<br />

götürülmesi istendi. Çocuğun direnci fazla ise<br />

bunu aşama aşama yapabilecekleri anlatıldı. Aileye<br />

çocuğun durumu hakkında okula bilgi <strong>ve</strong>rmeleri,<br />

onlarla işbirliği yapmaları <strong>ve</strong> okul idaresinden<br />

yardım talep etmeleri söylendi.<br />

Danışma sürecinin her seansında aile ile görüşülüp<br />

yapmaları gerekenler konusundaki bilgiler<br />

tekrarlandı. Her defasında, çocuğu mutlaka okula<br />

götürmeleri kararlılıkla paylaşıldı.<br />

Sonraki aşamada aile dışarı alındı, çocuk da<strong>ve</strong>t edildi<br />

<strong>ve</strong> destekleyici terapi uygulandı. Çocuktan okulda<br />

yaptıklarını anlatması istendi, okulu, arkadaşları,<br />

öğretmenleri soruldu. <strong>Bu</strong> paylaşımlarda korkunun<br />

kaynağı araştırıldı. <strong>Bu</strong>rada açığa çıkan unsurlar;<br />

okul ortamının yabancı <strong>ve</strong> tehdit edici gelmesi,<br />

arkadaş edinemeyeceğine dair düşünceler, annenin<br />

koruyucu tutumu <strong>ve</strong> ondan ayrılmak istememe oldu.<br />

Tespit edilen noktalara ilişkin içgörü kazandırılmaya<br />

çalışıldı. Ardından üstüne gitme-maruz bırakmakorkuyu<br />

da<strong>ve</strong>t etme yöntemi kullanıldı. Danışanın<br />

bunaltı duyduğu durumları zihninde canlandırması<br />

için danışanda korku yaratan evden okula gidiş<br />

süreci aşama aşama yaşatıldı. Sonra rahat bir<br />

şekilde sandalyesinde oturması istendi <strong>ve</strong> nefes<br />

egzersizi yaptırıldı. Birinci oturum danışanın “aferin<br />

başarıyorsun” şeklinde sözel destek <strong>ve</strong>rilerek<br />

cesaretlendirilmesi ile sonlandırıldı.<br />

İlk oturumda olduğu gibi bundan sonrakilere de<br />

destekleyici terapi uygulanarak başlandı. İkinci<br />

oturuma bilişsel yapılandırma yapılarak devam<br />

edildi. Danışman tarafından, danışanın okulla<br />

ilgili yanlış bilişleri (düşünceleri) anlatıldı <strong>ve</strong><br />

düzeltildi. “Okulda kalacağını, hiç ayrılamayacağını<br />

40


düşünüyorsun, oysaki izin alarak çok rahatlıkla<br />

okuldan ayrılabilirsin. Dersleri başaramayacağın<br />

düşüncesi seni korkutuyor; çalışırsan başarırsın,<br />

daha önce yaptığın gibi. Bazı öğretmenlerin<br />

tutumları seni korkutuyor, öğretmenler çocukları<br />

teşvik etmek için bazen sert konuşurlar.” şeklinde<br />

yanlış bilişler anlatıldı <strong>ve</strong> düzeltme yapıldı.<br />

Süreç sistematik duyarsızlaştırma uygulanması<br />

ile devam etti. Danışana bir günlük okul yaşantısı,<br />

danışman tarafından anlatıldı, danışanın olayı<br />

yaşaması, olay içinde olması istendi. “Şimdi sana,<br />

senin yaşadığın bir gününü anlatacağım, gözlerini<br />

kapa <strong>ve</strong> olayı yaşa, olayın içinde ol!” denildi <strong>ve</strong><br />

aşağıdaki belirtildiği şekilde sürdürüldü.<br />

“Sabah kalktın, kendini iyi hissetmiyorsun, karnın da<br />

ağrıyor, canın hiç okula gitmek istemiyor! Babanın<br />

kararlı tutumundan dolayı okula gitmek zorunda<br />

olduğunu düşünerek mutsuz bir şekilde yola<br />

koyuldun. Yolda giderken “okulda az kalır, ayrılırım”<br />

diye düşündün. Okula gittin, bahçeye yaklaştın,<br />

canın okula hiç girmek istemediği halde içeri girdin.<br />

Bahçede oynayan çocukları gördün, sınıfın en<br />

yaramazı Ahmet de oradaydı. Bir an bu çocukla nasıl<br />

uğraşacağım diye düşündün. Sınıfa doğru yürüdün,<br />

sınıfa girdin. İlk ders matematik, “ya öğretmen bana<br />

bir soru sorar, bilemezsem” diye düşündün, korktun.<br />

Öğretmen geldi ders başladı, çok sıkıldın. Korktuğun<br />

başına geldi öğretmen sana bir soru sordu.<br />

Terlemeye başladın, soruyu bilemedin üzüldün.<br />

<strong>Bu</strong> arada annen aklına geldi, ya annem evde<br />

hasta olursa diye düşündün, korkun daha da arttı,<br />

terledin. Okuldan ayrılıp e<strong>ve</strong> gitsem diye düşündün,<br />

okuldan ayrılmanın mümkün olmayacağını fark<br />

ettin. Teneffüs oldu dışarı çıktın, okulun bahçesinin<br />

bir köşesinde oturdun, çok tedirgin oldun. Zil çaldı<br />

derse girmek üzere sınıfa yöneldin. Tüm gün bu<br />

duyguları yaşadın <strong>ve</strong> nihayet dersler bitti <strong>ve</strong> e<strong>ve</strong><br />

gitmek üzere yola koyuldun.”<br />

Bir dakika sonra “Sandalyene rahat otur, üç kez<br />

derin nefes alıp <strong>ve</strong>r.” denilerek gevşeme egzersizi<br />

uygulandı. Danışan cesaretlendirildi, randevu<br />

<strong>ve</strong>rilerek ikinci oturum sonlandırıldı.<br />

Üçüncü oturuma aile rehberlik hizmeti <strong>ve</strong>rilerek<br />

başlandı, sonra çocuk danışma ortamına alındı,<br />

destekleyici terapi, içgörü kazandırma, üstüne<br />

gitme-maruz bırakma-korkuyu da<strong>ve</strong>t etme<br />

çalışmaları uygulandı. Ayrıca resimle ifade-resimle<br />

anlatım çalışması yapıldı. <strong>Bu</strong> tekniğin kullanılması ile<br />

ev - okul ilişkisi kuruldu. Evden okula gidişi; ev, yol,<br />

servis, okul, okul bahçesi, kendisi <strong>ve</strong> diğer çocukların<br />

resimleri yaptırıldı. Önce çocuğun bu yaşantılarla<br />

ilgili yaşadığı duygular danışman tarafından çocuğa<br />

resim üzerinden anlatıldı <strong>ve</strong> sonra danışana (çocuğa)<br />

anlattırıldı <strong>ve</strong> yazdırılırdı. Çalışmanın devamında<br />

destekleyici sağaltım amacıyla çocuğa aynı resim<br />

üzerinde okul ortamında yapabildiği olumlu becerileri<br />

ifade ettirildi <strong>ve</strong> yazdırıldı. Üçüncü oturum bilişsel<br />

yapılandırma çalışması <strong>ve</strong> karşılıklı ketleme<br />

yönteminin uygulanması ile sürdürüldü. Okula<br />

gitmeme davranışının olumsuz sonuçları gösterilerek<br />

davranış önlenmeye çalışıldı. “Okula gittin, okuldasın<br />

<strong>ve</strong> anne-babanın seni bırakıp gittiğini düşünüyorsun,<br />

dersi bırakıp gitmek istiyorsun, fakat bırakıp gidersen<br />

bir daha hiç okula dönme şansının olmadığı daha<br />

önce sana söylendiği için, okulda kalıyorsun. Okula<br />

devam hakkını kaybetmen seni çok üzer değil mi? Bir<br />

düşün.” ifadeleri kullanıldı. Cesaretlendirme <strong>ve</strong> aile<br />

rehberliğ ile üçüncü oturum sonlandırıldı.<br />

Dördüncü oturum aynı yöntem <strong>ve</strong> içeriğin<br />

uygulanması ile tekrarlandı.<br />

Beşinci oturuma da destekleyici terapi uygulanarak<br />

başlandı. Sonra yüzleştirme yapıldı. Danışman<br />

tarafından, danışanın korkusunun asıl kaynağı ile<br />

yüzleşmesi sağlandı: “Aslında okuldan korktuğun<br />

için değil annenden ayrılamadığından okula gitmek<br />

istemiyorsun. Annenin hastalanacağı <strong>ve</strong>ya onu evde<br />

bulamayacağını düşünüyorsun. Okula gitmeyerek<br />

bebek gibi davranıyorsun, oysa sen bebek değilsin!”<br />

şeklinde uygulandı. Oturum, üstüne gitme-maruz<br />

bırakma-korkuyu da<strong>ve</strong>t etme, resimle ifaderesimle<br />

anlatım, sistematik duyarsızlaştırma,<br />

bilişsel yapılandırma, cesaretlendirme, aile<br />

rehberliği teknikleri uygulanarak sonlandırıldı.<br />

Altıncı oturum aynı yöntem <strong>ve</strong> içeriğin uygulanması<br />

ile tekrarlandı.<br />

Çocuğun tek başına okula gitmeye başlaması<br />

nedeniyle danışma (terapi) ilişkisi altıncı oturum<br />

sonunda sonlandırılmıştır. Danışanın yaşı<br />

<strong>ve</strong> yaşadığı korkunun düzeyine göre oturum<br />

sayısının değişebileceği dikkate alınmalıdır. <strong>Bu</strong><br />

örnekte, okul, idaresi <strong>ve</strong> sınıf öğretmeni ile de<br />

aileyle birlikte hareket etmeleri <strong>ve</strong> destekleyici<br />

yaklaşımlar kullanmaları konularında işbirliği<br />

sağlanmıştır.<br />

41


‘BEYAZ YAKA’<br />

ÇALIŞANLAR ARASINDA<br />

YAYGIN KORKULAR<br />

Yasemin ÇETİNGÖZ<br />

Psikolojik Danışman / Pazarlama Müdürü<br />

Günümüzde ‘beyaz yaka’ kavramı, iş hayatında,<br />

zihinsel gücüyle masa başı görevlerde çalışan<br />

profesyonel kesimi ifade etmek için kullanılan bir<br />

tanım olmaktan öteye geçerek, özellikle sosyal<br />

medyada <strong>ve</strong> kitap raflarında sık sık karşımıza çıkan<br />

popüler bir tema haline geldi. Profesyonel kesimin<br />

ortak yaşam tarzını, gündemlerini, hayallerini <strong>ve</strong><br />

mücadelelerini konu alan bu içeriklerin özüne<br />

inildiğinde, çalışanlar arasındaki yaygın korku <strong>ve</strong><br />

endişelere dair mutlak izler bulmak mümkün.<br />

Performans kaygısı, terfi edememe <strong>ve</strong>ya işini <strong>ve</strong><br />

beraberinde kurmuş olduğu hayat standartlarını<br />

kaybetme korkusu gibi ‘fonksiyonel’ korkulara, iş<br />

hayatının yoğun temposu ile kendini gösteren ‘hayatı<br />

ıskalama’ kaygısı, kişinin neredeyse birincil sosyal<br />

çevresi haline gelen işyerindeki ‘başkaları’ tarafından<br />

beğenilmeme <strong>ve</strong> yargılanma endişesi ile mevcut işine<br />

muhtaç olduğu <strong>ve</strong> istenildiğinde alternatif bir hedefe<br />

doğru yola çıkılamayacağı inancı gibi daha derin<br />

korkular eşlik eder.<br />

Derindeki bu korkular ele alınmadığı takdirde kişide<br />

aşırı <strong>ve</strong> anlık tüketim eğilimleri gibi davranışsal<br />

problemlerin yanı sıra, uyku problemleri, yaygın<br />

anksiyete bozukluğu, depresyon gibi duygu durumu<br />

bozukluklarına yol açabilir, kişinin ailesi <strong>ve</strong> sosyal<br />

çevresiyle olan ilişkilerine zarar <strong>ve</strong>rebilir, işi ile<br />

olan anlam ilişkisini etkileyerek performansında<br />

olumsuzluklara yol açabilir.<br />

NASIL MÜCADELE EDİLEBİLİR?<br />

Öncelikli olarak bireyin özkimliklerinin <strong>ve</strong> iç<br />

referanslarının gelişmesi, iç pusulalarının net olarak<br />

belirlenmesi elzemdir. Kişi,‘kültür robotluğu’ndan<br />

çıkarak, yaşamını bir ‘şahsiyet’ olma yolculuğuna<br />

dönüştürmelidir*. Dış etkenler tarafından belirlenmiş<br />

göstermelik hedefler doğrultusunda yaşamını<br />

sürdürmek yerine, kişi kendi içi dünyasına yönelmeli<br />

<strong>ve</strong> yalnızca kendi iradesinden yola çıkarak, kendisi<br />

için yaşamının temelini oluşturacak yaşam vizyonunu<br />

oluşturmalıdır.<br />

<strong>Korku</strong> <strong>ve</strong> endişelerle baş etmede bilişsel-davranışçı<br />

psikoterapi sürecinin yanı sıra, günlük hayata entegre<br />

edilecek fiziksel aktivite <strong>ve</strong> rahatlama egzersizleri,<br />

sosyal destek kanallarının güçlendirilmesi, iş yaşamı<br />

dışında çeşitli ilgi alanlarının geliştirilmesi, yaşamı<br />

zenginleştirecek deneyimler <strong>ve</strong> hobiler için kaliteli<br />

zaman yaratılması gibi bütüncül yaklaşımlar da<br />

önem taşır.<br />

Günümüzde bazı işyerleri, çalışanlarına yönelik<br />

sağlıklı beslenme danışmanlığı, nefes egzersizleri,<br />

meditasyon eğitimleri gibi ‘iyi yaşam’ hakkında<br />

farkındalık <strong>ve</strong> alışkanlık kazandırmaya yönelik<br />

olanaklar sağlamaktadır. <strong>Bu</strong> programlar ile<br />

çalışanlarda zihinsel, bedensel <strong>ve</strong> duygusal<br />

dayanıklılığın güçlendirilmesi hedeflenir. Yoğun <strong>ve</strong><br />

talepkâr iş hayatının beraberinde getirdiği kaygı<br />

<strong>ve</strong> korkularla mücadele etme ihtiyacı, çalışanlara<br />

yönelik bütünsel sağlık programları sunan<br />

uzmanlara yönelik giderek artan bir talep doğurmaya<br />

devam etmektedir.<br />

KAYNAKLAR<br />

* Cüceloğlu, D. (2014). Gerçek Özgürlük. İstanbul: Remzi<br />

Kitabevi.<br />

42


YAŞAMIN FARKLI DÖNEMLERİNDE<br />

KORKULARIN GÖRÜNÜMLERİ<br />

BIR ERGEN GÖZÜNDEN<br />

Görkem, 18<br />

“En güzel yaşlarındasın, tadını çıkar. Büyüyünce bu<br />

zamanları çok özleyeceksin.”<br />

Büyüklerimiz tarafından bana <strong>ve</strong> benim<br />

yaşlarımdakilere sıkça tekrarlanan sözler bunlar.<br />

Amaç masumane bir öğüt <strong>ve</strong>rmek olsa da ben,<br />

benim <strong>ve</strong> benim yaşımdakilerin büyük bir korkusunu<br />

işaret ettiğini düşünüyorum. Gençken çok çalışmış<br />

anneannelerimizin dedelerimizin dediği gibi<br />

“gençliğini yaşayamamak” olarak nitelendirebiliriz<br />

bu korkuyu. Bizler doğar doğmaz sahip olduğumuz<br />

aileyle şekilleniyoruz. Hepimizin hedefleri gerek<br />

kendi ilgisi gerek aile <strong>ve</strong> çevrenin etkisiyle oluşuyor.<br />

Daha sonra bu hedeflere ulaşmak için günlerce<br />

hatta aylarca çalışıyoruz. Hem fiziksel olarak hem<br />

de ruhsal olarak yoruluyoruz. <strong>Bu</strong>nu en çok da<br />

lisede, kendimizi bulmaya en çok yaklaştığımız<br />

bu dönemlerde fark ediyoruz. Hepimizi bir kimlik<br />

korkusu sarıyor <strong>ve</strong> aynı zamanda merak ediyoruz:<br />

Acaba küçükken hayalini kurduğumuz o insan<br />

mı olacağız? Yoksa hayatın telaşı <strong>ve</strong> birtakım<br />

yönlendirmeler sebebiyle bambaşka biri olup çıkacak<br />

mıyız? Kişinin içine bu korku bir kez düştü mü attığı<br />

her adımda tereddüt ediyor. Vazgeçmek düşüncesi<br />

biraz daha aklına giriyor ama çok geç olduğunu<br />

düşünmekten de kendini alamıyor. İşte bu durum<br />

benim <strong>ve</strong> bence birçok yaşıtımın da bazen kendine<br />

bile itiraf edemediği korkulu rüyası. Küçükken<br />

hayal ettiğimiz insanlar olamamak, hayatın hiç de<br />

düşlediğimiz gibi bir seyri olmadığını görmek bizi<br />

korkutuyor. Çocukluktan kalma o pembe gözlükler<br />

rafa kaldırılıyor <strong>ve</strong> tercihlere yoğunlaşılıyor. Haliyle<br />

insanı insan yapan düşünme, eğlenme, sevme gibi<br />

aksiyonlar da geri plana atılıyor. Tam bu noktada<br />

da geleceği düşünürken içinde bulunduğumuz<br />

anı kaçırıyoruz. İleride mutlu olabilmek için şu<br />

an kendimizi kapatıyoruz. Sistemin döngüsünün<br />

bu şekilde olduğunu fark edince ister istemez<br />

boyun eğiyoruz. Oysa gençlik boyun eğmek değil<br />

başkaldırmaktır. <strong>Bu</strong> şekilde harcanmış üç dört yıl<br />

bana göre ortalama altmış yıllık bir insan hayatında<br />

büyük kayıptır.<br />

BIR ÜNIVERSITE ÖĞRENCISI GÖZÜNDEN: “BANA GÖRE KORKU”<br />

Selma TEKİN / 4.Sınıf Öğrencisi / Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Anabilim Dalı<br />

Bana göre korku, en ilkel duygudur. Her canlının<br />

korku hafızası olduğuna inanırım. Bebeği<br />

annesinden uzaklaşınca ağlatan, ceylanı tehlikeden<br />

koruyan korkudur. <strong>Korku</strong>yu bir şehrin mimarisinde<br />

bulabilirsiniz. Kaleler, surlar, şehir merkezinin<br />

konumu korkudan temelini almıştır. Nesillerin<br />

korku hikâyeleri vardır, göçmen bir ailenin yerleşik<br />

yaşama tutkusu, sevgiden yoksun bir aile bireyinin<br />

sevgiye özlemi korkudan nemalanır. <strong>Korku</strong> yaşatır<br />

insanı. Varlığını tehdit eden şeyleri bulmasına, onu<br />

var eden amaçları keşfetmesine imkân tanır. <strong>Korku</strong><br />

hem harekete geçirir hem de durdurur. Kişi kendini<br />

korktuğundan uzaklaştıracak tercihler yapar.<br />

Bebekliğinde gü<strong>ve</strong>nli bir bağlanma geliştiremeyen<br />

birey, bütün yaşamını varoluşunu tehdit eden bu<br />

korku duygusundan uzaklaştırarak, kendini bu<br />

duygudan koruyarak geçirir. <strong>Korku</strong> aynı zamanda<br />

bir sinyaldir. Bireyin kırılma noktalarının nerede,<br />

ne zaman, nasıl oluştuğunun sinyalini <strong>ve</strong>rir. <strong>Bu</strong><br />

sinyaller doğru tespit edilir, korkunun temelindeki<br />

durumlar keşfedilirse bireyin bilinçli davranışları<br />

artacak, birey korku duygusuna teslim olmayacaktır.<br />

İnsanların korkusunu diğer canlılardan ayıran da<br />

budur. İnsan isterse korkusunu şekillendirebilir,<br />

korkusunun nasıl ortaya çıkacağını belirleyebilir.<br />

Ben düşündüğümü olduğu gibi aktaramama korkusu<br />

taşıyorum. Yanlış anlaşılmış olduğumu fark etmek<br />

onun doğrusunu anlatabilmek için bir fırsattır<br />

43


elbette ama bunu fark etmeden, başkalarının<br />

zihninde istediğimden farklı olarak kalma düşüncesi<br />

beni korkutuyor. Aslında yaşadığım bu korku,<br />

gerçek olmayan sebeplerden bazı ilişkilerin sona<br />

ermesi, insanların olmayan sebeplerden üzülmesi,<br />

benim varoluşumu oluşturan düşüncelerimi<br />

olduğu gibi aktaramamış olmam gibi ihtimallerden<br />

kaynaklanıyor.<br />

Yaşamımın içine işlemiş bu korku dışında,<br />

anlık korkularım da oluyor elbette. Bir patlama<br />

sesi duyduğumda, ölümün nefesini yakınımda<br />

hissettiğimde, doğrudan yaşamımı tehdit eden<br />

unsurlarla karşılaştığımda korku dolu anlar<br />

yaşıyorum. Ancak son zamanlarda bu unsurlar<br />

arttığı için korku duygusu yerini üzüntü, kabul<br />

ediş <strong>ve</strong> çaresizliğe bırakıyor. <strong>Bu</strong>nu fark ettiğimde<br />

korkumu canlı tutmaya çalışıyorum. Çünkü korku<br />

insanı güçlendirir, hatta cesaretlendirir. Hala<br />

korkacak bir şeyler olduğunun <strong>ve</strong> onları korumanın<br />

gerekliliğini hatırlatır bana. Kaybedecek bir şeyi<br />

olmayan insan korkmaz, korkmak iyi bir şeydir.<br />

<strong>Korku</strong> yeterince kabul edilir <strong>ve</strong> anlaşılırsa yerini<br />

çaresizlik değil cesaret duygularına bırakır. Bütün<br />

bunlar şunu gösteriyor: <strong>Korku</strong>yu bir şeylerin yolunda<br />

gitmediğinin habercisi olarak düşünüp önce gü<strong>ve</strong>nle<br />

karşılamalı; sonra gerçek bir merakla, beraberinde<br />

neleri getirdiğini araştırmalı…<br />

BIR YETIŞKIN GÖZÜNDEN<br />

Barış, 32<br />

İnsan hayatta birçok zorluklarla karşılaşıyor<br />

<strong>ve</strong> bir şekilde bunların üstesinden gelerek<br />

yaşamına devam ediyor. <strong>Bu</strong> nedenle çözümü olan<br />

sorunlardan ya da risklerden korkmuyorum.<br />

Örneğin parasız kalmaktan korkmuyorum çünkü<br />

disiplin <strong>ve</strong> gayret göstererek para kazanabilirsiniz.<br />

Kariyerinizi kaybedebilirsiniz bu da tekrar elde<br />

edebileceğiniz bir kayıp. Ancak birçoklarının<br />

farkında bile olmadığı zenginliğinizi yani<br />

sağlığınızı kaybettiğinizde dönüşü olmayan bir<br />

yola girmiş oluyorsunuz. <strong>Bu</strong>nu babam kanser<br />

hastalığına yakalandığında öğrendim. <strong>Bu</strong> süreçte<br />

sizi se<strong>ve</strong>nlerin çabası hiçbir şeyi değiştirmiyor<br />

<strong>ve</strong> çaresiz acı sonu bekliyorsunuz. Sağlığımı<br />

kaybetmek korkularımın başında geliyor.<br />

İkinci <strong>ve</strong> son dönemlerde artan bir başka korkum<br />

ise geleceğe dair endişelerimden kaynaklanıyor.<br />

Hızla tüketilen bir dünyayı izliyorum. Belki dünya<br />

gündemini çok fazla izlediğim için korkularım artıyor<br />

ama doğal kaynakların hesapsızca tüketildiğini <strong>ve</strong><br />

acımasızca bir çevre katliamı olduğunu görmemek<br />

mümkün değil. Dünyada savaşların, açlığın,<br />

hastalığın her gün daha fazla artarak devam ettiğini<br />

görüyorum. Dünya küresel bir köy haline gelirken<br />

insanlar birbirinden hızla uzaklaşıyor. Kültürler<br />

yok oluyor, değerlerimizi yitiriyoruz. Teknoloji<br />

geliştikçe daha da ilkelleşiyoruz gibi hissediyorum.<br />

Bütün bunlar çocuklarımıza kötü bir dünyayı miras<br />

bırakacağımız hissini artırıyor. Çocuklarımızın<br />

geleceği için korkularım olduğunu söyleyebilirim.<br />

KORKULARI<br />

UMUDA<br />

ÇEVİRMEK<br />

Araş. Gör. Ümre KAYACI<br />

Gazi Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Bölümü<br />

Ve güneş doğarken hiç umut yok mu?<br />

Umut... Umut... Umut... Umut insanda!<br />

Nazım Hikmet<br />

<strong>Korku</strong> çok güçlü, çok normal, hayatta kalmayı <strong>ve</strong><br />

yaşamı sürdürmeyi sağlayan yararlı bir duygudur…<br />

Gelecekten beklentisi olan, hayatı se<strong>ve</strong>n, yaşayan<br />

her insan korkar!<br />

Psikiyatr Kemal Arıkan kendisine sorulan “Ruhbeden<br />

ilişkisinden tutun her türlü psikiyatrik<br />

durumu açıklayan bir denklem kursan ne olur?”<br />

sorusuna, “Ruh sağlığı eşittir umut bölü korku.”<br />

diyerek cevaplandırır. Benzer şekilde Mevlana, “Bir<br />

44


DERNEKTEN HABERLER<br />

yandan korkun, bir yandan umudun varsa iki kanatlı<br />

olursun; tek kanatla uçulmaz zaten.” diyerek umut<br />

<strong>ve</strong> korkunun hep iç içe, hep birarada yer aldığını<br />

vurgular. Yani korku her zaman, her yerde vardır,<br />

olmalıdır da... Umutla beslendiği sürece... <strong>Korku</strong>nun<br />

olduğu yerde umut yoksa hayat biter!<br />

Spinoza “Umut, akıbeti hakkında kuşku duyduğumuz<br />

gelecek ya da geçmiş bir olayın imgesinden doğan<br />

istikrarsız bir sevinçten başka bir şey değildir.”<br />

derken korkuyu da “kuşkulu bir olayın imgesinden<br />

doğan istikrarsız bir keder” olarak tanımlamaktadır.<br />

Her iki tanıma da bakacak olursak kuşku ortak<br />

noktadır. Ama umuttan kuşkuyu kaldırdığımızda<br />

gü<strong>ve</strong>n, sevinç açığa çıkarken; korkudan kuşkuyu<br />

kaldırdığımızda çaresizlik açığa çıkar.<br />

İnsan bilmediğinden korkar, korktuğunda ise<br />

ya korkusunu bastırıp kabullenir ya da risk alır<br />

<strong>ve</strong> bilmediğini araştırır. Öğrendiğinde ise artık<br />

korkmaz. Peki, içimizi kemiren, bazen tüm diğer<br />

duyguları bastırabilen bu korkunun üstesinden<br />

nasıl gelinir? <strong>Korku</strong> kadar hatta daha da güçlü olan<br />

başka bir duyguyu, “umudu” kullanarak korkunun<br />

üstesinden gelinebilir. Çünkü umut, korkudan<br />

güçlüdür. Umut ederek, cesaret göstererek <strong>ve</strong><br />

se<strong>ve</strong>rek korkularımızı yenebiliriz. Sevgi umudu<br />

besler, umut ise cesaret <strong>ve</strong>rir.<br />

Nobel Barış Ödülü sahibi çok önemli bir kadın<br />

siyasetçi olan Aung San Suu Kyi, “korkudan<br />

kurtulmak” adlı konuşmasına şöyle başlar:<br />

“Kaybedecek şeyleri olmayan insanlar, hiç<br />

denemedikleri şeyleri korkusuzca deneyebilirler.<br />

<strong>Korku</strong>yla bütünleşmiş, yaşam özgürlükleri<br />

ellerinden alınmış insanlar pekâlâ her şeye sıfırdan<br />

başlayabilirler, hatta bunu tercih ederler. Yeter ki<br />

umutları olsun!”<br />

<strong>Korku</strong>yu umuda çevirmek için ilk önce korkumuzu<br />

bilmemiz, tanımlamamız gerekir. Çünkü kökenini<br />

bilmediğimiz korkunun panzehrini de bulamayız.<br />

<strong>Korku</strong> bir enerji yayar, bizler umutla bu enerjiyi<br />

kendi lehimize çevirebiliriz. Bilgi <strong>ve</strong> bilinç ile bu<br />

enerjiyi korkularımızı yenmek için kullanabiliriz.<br />

Kararlı olmak gereklidir. <strong>Korku</strong>larımızın hayatımızı<br />

yönlendirmesine izin mi <strong>ve</strong>receğiz, korkularımızla<br />

mı yaşayacağız yoksa korkularımızı yönetecek<br />

miyiz? <strong>Bu</strong>na karar <strong>ve</strong>rmek <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rdiğimiz kararı<br />

istikrarla uygulamak gerekir. <strong>Korku</strong>larımızdan<br />

dolayı hareketsiz kalmaktansa eylem halinde olmak<br />

gerekir. Eylem halinde olmak için anahtar kelimeler<br />

“cesaret” <strong>ve</strong> “umut”tur.<br />

Umut konusunda yapılan çalışmalar, umut düzeyi<br />

yüksek insanların akademik <strong>ve</strong> spor başarısının<br />

fazla, fiziksel <strong>ve</strong> ruh sağlığının daha iyi, sorunları<br />

önleme <strong>ve</strong> psikolojik dayanıklılık <strong>ve</strong> iyimserlik<br />

düzeylerinin daha fazla, benlik algılarının daha<br />

olumlu olduğunu göstermiştir (Örn., Snyder, Hoza,<br />

Pelham, Rapoff, Ware, Danovsky, 1997; Snyder,<br />

Feldman, Taylor, Schroeder <strong>ve</strong> Adams 2000; Snyder,<br />

Shorey, Chea<strong>ve</strong>ns, Pul<strong>ve</strong>rs, Adams III <strong>ve</strong> Wiklund,<br />

2002;Vilaythong, Arnau, Rosen <strong>ve</strong> Mascaro, 2003).<br />

Snyder (2002), umut kuramında üç boyuta vurgu<br />

yapmaktadır: Amaca yönelik olma, amaca<br />

güdülenme <strong>ve</strong> amaca ulaşma yollarını düşünme.<br />

<strong>Bu</strong>radan da anladığımız üzere korkularımızı umuda<br />

çevirmek için amacımıza odaklanmak, korkularımızı<br />

yenmek için yapmamız gerekenleri düşünmek <strong>ve</strong><br />

eyleme geçmek gerekmektedir.<br />

Yazımı burada bitirirken son olarak hepimiz Şair<br />

Tagore’nin dizelerini hatırlayalım: “<strong>Korku</strong>lar içinde<br />

kurtarılmayı beklemektense özgürlüğümü kazanma<br />

umudunu taşıyayım…”<br />

KAYNAKLAR<br />

Rabindranath Tagore. (2010). Mey<strong>ve</strong> Zamanı.<br />

Snyder, C.R. (2002). Hope theory: rainbows of the mind.<br />

Pscychological Inquiry, 13, 249-275.<br />

Snyder, C. R. (2004). Hope and the other strengths: Lesson’s<br />

from animal farm. Journal of Clinical and Social<br />

Psychology, 23(5), 624-627.<br />

Snyder, C. R., Hoza, B., Pelham, W. E., Rapoff, M. Ware,<br />

L., Danovsky, M., & et al. (1997). The de<strong>ve</strong>lopment and<br />

validation of the Children’s Hope Scale. Journal of<br />

Pediatric Psychology, 22(3), 399-421.<br />

Snyder, C. R., Feldman, D. B., Taylor, J. D., Schroeder, L.<br />

L., & Adams, V. (2000). The roles of hopeful thinking in<br />

pre<strong>ve</strong>nting problems and enhancing strengths. Applied<br />

and Pre<strong>ve</strong>nti<strong>ve</strong> Psychology, 15, 262-295.<br />

Snyder, C. R., Shorey, H. S., Chea<strong>ve</strong>ns, J., Pul<strong>ve</strong>rs, K. M.,<br />

Adams III, V. H., & Wiklund, C. (2002). Hope and academic<br />

success in college. Journal of Educational Psychology,<br />

94, 820-826.<br />

Spinoza, B D. (2011). Ethica (1. Baskı). (Çev: Çiğdem<br />

Dürüşken). İstanbul: Kabalcı Yayınları.<br />

45


Kocasinan Rehberlik <strong>ve</strong><br />

Araştırma Merkezi<br />

Psi. Dan. Rahmi DANİŞMENT<br />

BİZ KİMİZ?<br />

Kocasinan Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma Merkezi ISO 9001<br />

Kalite Yönetim Sistemleri <strong>ve</strong> ISO 10002 Müşteri<br />

(Hizmet Alan) Memnuniyeti Yönetim Sistemleri<br />

belgelerine sahip Kayseri ilinin ilk Rehberlik <strong>ve</strong><br />

Araştırma Merkezi’dir.<br />

Takım ruhuyla çalışan ekibimiz; bir müdür, bir<br />

müdür yardımcısı, 13 rehberlik uzmanı, 10 özel<br />

eğitim uzmanı, bir bilişim teknolojileri uzmanı,<br />

bir çocuk gelişim uzmanı, bir V.H.K.İ, iki yardımcı<br />

hizmetliden oluşmaktadır.<br />

Misyonumuz; toplumumuzda kendini gerçekleştirme<br />

çabasında olan insan profilini oluşturmak için,<br />

rehberlik <strong>ve</strong> psikolojik danışma hizmetleri ile özel<br />

eğitim hizmetlerinin, eğitim sistemleri içerisinde<br />

etkinliğini artırmak <strong>ve</strong> öğrencilerin, öğretmenlerin<br />

<strong>ve</strong> bölge halkının bu hizmetlerden en üst seviyede<br />

faydalanmasını sağlamaktır.<br />

Vizyonumuz; rehberlik <strong>ve</strong> psikolojik danışma<br />

hizmetleri ile özel eğitim hizmetlerinde kalite<br />

yolculuğuna ara <strong>ve</strong>rmeden alıcı/danışan<br />

memnuniyetini en üst seviyede sağlamak, ülkemizin<br />

yenilikçi, üreten <strong>ve</strong> öncü Rehberlik <strong>ve</strong> Araştırma<br />

Merkezlerinden biri olmaktır.<br />

KOLAY ERİŞİLEBİLİRLİK,<br />

HIZLI İLETİŞİM, ETKİN HİZMET AĞI<br />

(RAMBİS) : Merkezimizin istatiksel <strong>ve</strong>ri takibi,<br />

dosya arşivleme <strong>ve</strong> öğrenci yönlendirme işleyişinde<br />

Rehberlik Araştırma Merkezi Bilgi İşlem Sistemi<br />

(RAMBİS) Kullanılmaktadır.<br />

(RESBİS) : Alanda çalışan meslektaşlarımız için<br />

rehberlik servisi bilgi işletim sistemi (RESBİS)<br />

hazırlanmış, Ortaöğretim Kurumları Problem<br />

Tarama Envanteri Uygulama Sonucu <strong>ve</strong> Çözüm<br />

Önerileri Raporu/2015-2016, ortaöğretim kurumları<br />

tanıtım kılavuzu yayımlanmış <strong>ve</strong> TEOG Tercih Robotu<br />

kullanıma sunulmuştur.<br />

RAMVTS: Merkezimizde kullanmakta olduğumuz<br />

Veri Takip Sistemine tüm kurumlar kendilerine<br />

ait kullanıcı adı <strong>ve</strong> şifreleriyle giriş yaparak<br />

kendilerini ilgilendiren resmi yazı, döküman <strong>ve</strong><br />

belgelere erişebilmektedir. Veri takip sistemi ile<br />

Özel Eğitim Kurul raporları elektronik ortamda<br />

doğrudan okula ulaşmaktadır. Her okul kendine<br />

ait dökümanları görmektedir. Ayrıca istatistiksel<br />

bilgilerin toplanması, önemli duyuruların<br />

gönderilmesi, eğitime katılacak öğretmenlerin<br />

çevrimiçi başvurularının alınması gibi çalışmalarda<br />

da kullanılmaktadır.<br />

RAMBİS- RESBİS <strong>ve</strong> RAMVTS programlarının<br />

yazılımları merkezimiz uzmanlarınca yapılmıştır.<br />

PROJELERİMİZ<br />

Sizin için Sizlerle Projesi: Başta sınavlara girecek<br />

olan (8. <strong>ve</strong> 12. sınıf) öğrenciler <strong>ve</strong> özel eğitim<br />

öğrencileri olmak üzere; öğrenci başarılarına etki<br />

edecek tüm unsurları (<strong>ve</strong>li, öğretmen, okul yöneticisi<br />

vb.) yetkin kılabilmek adına yapılan çalışmaları<br />

(toplantı/seminer, ziyaret, afiş, broşür, TV programı<br />

vb.) kapsamaktadır. Proje kapsamında <strong>ve</strong>lilere<br />

mektup dağıtımı yapılmış, çeşitli konularda afiş <strong>ve</strong><br />

broşürler uzman personellerimizce özgün olarak<br />

hazırlanarak sitemizde yayımlanmıştır.<br />

Kaygısızlar: Öğrencilerin yaşadığı sınav kaygısı<br />

sorununu en aza indirmek amacıyla yapılmış olan<br />

projemizde tüm öğrencilerimize yönelik bir dizi<br />

etkinlik <strong>ve</strong> profesyonel yardım sağlanmıştır.<br />

Eğitim Liderleri Akademisi (ELA): Proje ile<br />

öğretmenlerin <strong>ve</strong> eğitim yöneticilerinin bilgi,<br />

beceri <strong>ve</strong> farkındalık düzeylerini artırmak<br />

amaçlanmaktadır. Proje faaliyetlerinde Prof. Dr.<br />

46


Kemal SAYAR, Doç. Dr. Didem Behice ÖZTOP, Yar.<br />

Doç. Dr. Sevgi ÖZMEN, Protokol Yönetimi Eğitimcisi<br />

İhsan ATAÖV gibi alanında uzman eğitimciler<br />

konuşmacı olarak yer almıştır.<br />

Sağlıklı Gençlik Mutlu Gelecektir: <strong>Bu</strong> projede<br />

hedefimiz; risk grubunda yer alan örgün <strong>ve</strong><br />

yaygın eğitim kapsamındaki 12-18 yaş arasındaki<br />

ergenlerin uyuşturucu kullanmalarını <strong>ve</strong> madde<br />

bağımlısı olmalarını önlemek, öğretmen <strong>ve</strong><br />

yöneticileri önleyici önlemler konularında<br />

bilgilendirmek, bireylerin bilinçli, sağlıklı <strong>ve</strong><br />

mutlu olmalarını sağlamaktır. Yapılan risk analizi<br />

değerlendirmelerine göre belirlenen farklı okullarda<br />

öğrenciler için ‘Madde Bağımlılığı <strong>ve</strong> Korunma<br />

Yolları’ ile ‘Öfke Kontrolü’ konusunda çalışmalar<br />

yapılmıştır. Madde kullanımını önlemeye yönelik<br />

farkındalık yaratmak için öğrencilere yönelik 4<br />

dakikalık <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>lilere yönelik 11 dakikalık 2 spot film<br />

hazırlanarak ilimiz yerel televizyon kanallarında,<br />

sinemalarda <strong>ve</strong> okullarda izletilmesi sağlanmıştır.<br />

Rehberlik Atölyesi (PDR-A): Okullardaki<br />

psikolojik danışman <strong>ve</strong> rehber öğretmenlerin<br />

karşılaştıkları problemlere (vaka, rehberlik servisi<br />

önleyici hizmetleri, eğitim paydaşlarının tutum<br />

<strong>ve</strong> davranışları vb. konularında) farklı bakış açısı<br />

<strong>ve</strong> deneyimlerle çözümler üretmek amacıyla<br />

gerçekleştirilmiş <strong>ve</strong> önemli çıktılar sunmuş olan<br />

etkili bir projedir. Proje kapsamında Prof. Dr.<br />

Ceylan DAŞ, Prof. Dr. Bengi SEMERCİ, Psikodrama<br />

Eğitimcisi <strong>ve</strong> Uzman Psikolojik Danışman Deniz<br />

ALTINAY konuşmacı olarak faaliyetlerimize<br />

katılmıştır.<br />

Okula Hazır mıyım? Proje kapsamında okul öncesi<br />

öğrencilerine Okul Olgunluğu Testi <strong>ve</strong> Gelişimsel<br />

Görsel Algı Testi uygulanmıştır.<br />

Sosyal Entegrasyon Projesi: Özel gereksinimi olan<br />

bireylerin; toplum içindeki rollerini gerçekleştiren,<br />

başkaları ile iyi ilişkiler kuran, iş birliği içinde<br />

çalışabilen, çevresine uyum sağlayabilen bireyler<br />

olması amacıyla gerçekleştirilmiştir.<br />

Not: Bahsi gecen projelerimizin uygulama<br />

kılavuzları; projelerde adı geçen dokümanlar <strong>ve</strong><br />

faaliyet değerlendirmeleri sitemizde yer almaktadır.<br />

ÖZEL EĞİTİM HİZMETLERİ<br />

Özel eğitim gerektiren çocukların tanılanması<br />

sürecinde gerekli her türlü hizmeti <strong>ve</strong>rebilen<br />

kurumumuz, özel eğitim gerektiren bireylerin tespiti<br />

amacıyla yapılacak taramalarda da yer almaktadır.<br />

Özel eğitim alanında hizmet alan öğrencilerimize<br />

ilgili faaliyetleri en iyi şekilde gerçekleştirebilmek<br />

amacıyla kurumumuz <strong>ve</strong> ilimizdeki diğer rehberlik<br />

araştırma merkezi personelinin kişisel gelişimini<br />

destekleyici kurslar, formatörlüğe sahip kurum<br />

uzmanlarımız tarafından <strong>ve</strong>rilmiştir. <strong>Bu</strong> kapsamda<br />

5 uzman Uluslarararası Leither Uluslararası<br />

Performans Testi uygulayıcısı, 5 uzman WNV Testi<br />

uygulayıcısı olmuştur.<br />

Kurumumuz vizyonuna katkı sunması amacıyla<br />

AB Projeleri kapsamında, uzmanlarımız<br />

yurtdışı incelemelerde bulunmuştur. Son olarak<br />

gelişimsel engelli gençlerin serbest zamanlarında<br />

yapabilecekleri etkinlikleri izlemek amacıyla<br />

Polonya’da gerçekleştirilen projeye katılan<br />

kurumumuz uzmanları, düzenlenen etkinlikler<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde faaliyetlerini yürütmüşlerdir.<br />

EĞİTİMLERİMİZ (2015-2016 DÖNEMİ)<br />

Kurumuz Uzmanları Tarafından Düzenlenen<br />

Eğitimler<br />

1- Çözüm Odaklı Terapi Tekniklerinin Psikolojik<br />

Danışmada Kullanımı<br />

2- Çözüm Odaklı İletişim<br />

3- Psikodrama Yaşantı Grubu<br />

4- 0-18 Yaş Aile Eğitimi Programı<br />

5- Danışmanlık Tedbiri Kararları Uygulayıcı Eğitimi<br />

ORAN Kalkınma Ajansı Teknik Destek Programı<br />

Kapsamındaki Eğitimler<br />

1- Çocuk Değerlendirme Testleri<br />

2- Proaktif Liderlik<br />

3- Kariyer Danışmanlığı Eğitimi<br />

4- 4-6 Yaş Çocuklarını Anlama <strong>ve</strong> Sorunlarına<br />

Çözüm Üretebilme Eğitimi<br />

47


DERNEK YAYINLARI<br />

Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik, Psikoloji <strong>ve</strong> Sosyal Hizmetler Yüksek Lisans <strong>ve</strong> Doktora Tez<br />

Bibliyografyası. Yrd.Doç.Dr. Filiz BİLGE Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, Nobel<br />

Yayın Dağıtım, 2001.<br />

Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Alanında Çalışanlar İçin Etik Kurallar. Türk Psikolojik Danışma<br />

<strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, Nobel Yayın Dağıtım, 2006. (Geliştirilmiş 10.Baskı).<br />

İlköğretimde Rehberlik. Editör: Prof.Dr. Yıldız KUZGUN, Nobel Yayın Dağıtım, 2006. (Yenilenmiş<br />

5.Baskı).<br />

Eğitimde Rehberlik Hizmetler - Gelişimsel Yaklaşım. Prof.Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK. Nobel<br />

Yayın Dağıtım, 2012. (Yenilenmiş 20.Baskı).<br />

Çalışan Anne <strong>ve</strong> Çocuk “Siz Başrolü Seçtiniz” (4.Baskı). Prof.Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK. Morpa<br />

Kültür Yayınları, 2007.<br />

VI. Ulusal Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Kongresi Bildiri Özetleri. Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />

Rehberlik Derneği. Nobel Yayın Dağıtım.<br />

VII. Ulusal Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Kongresi Bildiri Özetleri. Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong><br />

Rehberlik Derneği. Pegem A Yayıncılık, 2003.<br />

I. Ulusal Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Uygulamaları Kongresi Bildiri Özetleri. Türk Psikolojik<br />

Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği. Pegem A Yayıncılık, 2006.<br />

III. Ulusal Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Öğrencileri Kongresi Bildiri Özetleri. Türk Psikolojik<br />

Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği. Nobel Yayın Dağıtım, 2006.<br />

İlköğretimde Gelişimsel Rehberlik. Rehberlik. Prof.Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK. Morpa Kültür<br />

Yayınları, 2006.<br />

1989<br />

Sosyal Kaygı ile Başa Çıkma, Yrd. Doç. Dr. Aynur GÜMÜŞ EREN, Editör: Prof.Dr. Uğur ÖNER.<br />

Nobel Yayın Dağıtım, 2006.<br />

Öfke ile Başa Çıkma, Dr. Ahmet ÖZMEN, Editör: Prof.Dr. Uğur ÖNER. Nobel Yayın Dağıtım,<br />

2006.<br />

Stresle Başa Çıkma, Dr. Kamile Bahar AYDIN, Editör: Prof.Dr. Uğur ÖNER. Nobel Yayın<br />

Dağıtım, 2006.<br />

Çatışma Çözme Eğitimi <strong>ve</strong> Akran Arabuluculuğu, Dr. Nuray TAŞTAN, Editör: Prof.Dr. Uğur<br />

ÖNER, Nobel Yayın Dağıtım, 2006.<br />

Duyguları Fark Etme <strong>ve</strong> İfade Etme Psiko-Eğitim Programı. Dr. Yaşar KUZUCU, Editör: Prof.Dr.<br />

Binnur YEŞİLYAPRAK, Nobel Yayın Dağıtım, 2006.<br />

Aile Terapisi: Tarihi, Kuram <strong>ve</strong> Uygulamaları, Çeviri Editörleri: Prof. Dr. İbrahim YILDIRIM,<br />

Doç. Dr. İbrahim KEKLİK, Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, 2013 (2. Baskı)<br />

Gelişimsel Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Terapi: Yaşamboyunca İyilik Halini Arttırmak, Prof.Dr. Fidan<br />

KORKUT-OWEN, Prof.Dr.Dean OWEN, Nobel Yayın Dağıtım,2007.<br />

Gelişen Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Cilt-1, Prof.Dr. Ragıp ÖZYÜREK, Prof.Dr. Fidan<br />

KORKUT-OWEN, Prof.Dr. Dean OWEN, Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, 2013.<br />

Gelişen Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Cilt-2, Prof.Dr. Ragıp ÖZYÜREK, Prof.Dr. Fidan<br />

KORKUT-OWEN, Prof.Dr. Dean OWEN, Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, 2013.<br />

Psikolojik İlk Yardım: Saha Çalışanları için Rehber, Editör: Doç.Dr. Özgür ERDUR BAKER, Türk<br />

Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, 2013.<br />

Afetler, Krizler, Travmalar <strong>ve</strong> Psikolojik Yardım. Editör: Özgür ERDUR-BAKER, Türkan DOĞAN.<br />

Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Derneği, 2014.<br />

Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Dergisi (44 sayı)<br />

Türk Psikolojik Danışma <strong>ve</strong> Rehberlik Bülteni (28 sayı)<br />

Okul Psikolojik Danışmanı e-Bülteni (6 sayı)<br />

<strong>Bu</strong> sayfada dergimiz yayınları <strong>ve</strong> geliri derneğimize<br />

kalmak üzere satışı yapılan yayınlar yer almaktadır.<br />

48


1987'den bugüne eğitim bizim işimiz...<br />

KPSS-ALES-DGS-YDS HAZIRLIK KURSLARI<br />

YAYINEVİ / DAĞITIM / DERSHANE<br />

meşrutiyet cad. karanfil 2 sok.<br />

no: 45 kızılay / ankara<br />

tel: +90 312 430 67 50-51 (pbx)<br />

belgeç: +90 312 435 44 60<br />

e-posta: pegem@pegem.net<br />

internet: pegem.net

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!