07.10.2016 Views

TUZAK

FILE_242930-0a102e-d0b9b2-b2d1ff-19afe1-0a6f4e

FILE_242930-0a102e-d0b9b2-b2d1ff-19afe1-0a6f4e

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

106 EKİM 2016 PERŞEMBE Gündem haber@yenibirlikgazetesi.com<br />

MUSUL OPERASYONLARI-1 IRAK PARLEMENTO KARARI<br />

ÜZERİNDEN “İRAN - TÜRKİYE GERİLİMİ”<br />

Ekim ayı içerisinde Musul<br />

operasyonunun başlayacağı<br />

konuşuluyordu.<br />

Bunun Rakka operasyonu ile<br />

“Eş Zamanlı” yapılıp yapılamayacağı<br />

bir başka odak<br />

noktası idi.<br />

Musul ya da Rakka ya da<br />

her ikisi de birden... Her ne<br />

olursa olsun DAİŞ (IŞİD-İLTÖ-Irak<br />

Levant Terör Örgütü)’ün<br />

her iki ülkede de ürettiği etkinin<br />

(-düşmanlı ve kırılmaların) öyle<br />

kolay kolay ortadan kalkmayacağı<br />

temel bir gerçek. Hatta<br />

ürettiği düşmanlıklarla asrımıza<br />

damgasını vuracağı, tetiklediği rekabet,<br />

düşmanlık ve araya giren kanlarla birlikte DAİŞ<br />

(IŞİD-İLTÖ) sorununun çok başka boyutlarda,<br />

farklı alanlarda, çok daha sert ve çok daha<br />

büyük boyutlarda yaşanabileceği de sorunun<br />

asıl boyutu.<br />

Musul’la gündemimize oturan radikal DAİŞ<br />

(IŞİD-İLTÖ) gerçeği büyük bir vakum etkisi<br />

üreterek günümüzü etkilerken, ürettiği diğer<br />

kırılma ve savaşlarla birlikte bütün coğrafyayı<br />

ve dünyayı içine çekebilecek başka başka anaforların<br />

oluşmasına neden oluyor.<br />

Tam bu noktada Irak Temsilciler Meclisinin,<br />

Erdoğan’ın yaptığı açıklamaları, Başika’daki<br />

Türk askeri varlığını ve TBMM’de kabul edilen<br />

Irak ve Suriye tezkerelerini merkeze oturtarak<br />

ve hedef alarak, diplomatik temayülleri fazlasıyla<br />

zorlayan açıklaması, bu konularla ilgili pek<br />

çok gerçeğin konuşulmasını zorunlu kılıyor.<br />

ITM, Başika’daki Türk askeri varlığını<br />

“İşgalci Güçler” olarak tanımlaması, gerekirse<br />

karadan ve havadan müdahale edileceğine<br />

dair bir vurgu yapması ise bir başka çok önemli<br />

boyut.<br />

Olası böyle bir hamle, bütün coğrafyanın<br />

kırılması demek.<br />

Peki Türkiye’ye yönelik bu hasmane (!)<br />

tutum, Irak Temsilciler Meclisine ait özgür bir<br />

irade mi?<br />

Yoksa bir yönlendirme var mı?<br />

Bu sorunun yanıtı IŞİD (DAİŞ-İLTÖ) sonrası<br />

Irak’ta oluşan-oluşturulan siyasi-askeri ve<br />

paramiliter yapılarda gizli.<br />

Irak’ta Haziran 2014’de Musul’da kendini<br />

gösteren ve Irak’ın yaklaşık % 40’ı ele geçirmesiyle<br />

zirve noktasına ulaşan IŞİD travması<br />

sırasında oluşturulan Irak kabinesini doğrudan<br />

doğruya İran-İngiltere ve ABD etkisi ve güdümü<br />

altında.<br />

İran ürettiği mezhebi etkiyle, Irak’a<br />

Abdullah AĞAR<br />

+ ARTI<br />

STRATEJİ<br />

abdullahagar@gmail.com<br />

tamamıyla girmiş durumda.<br />

Elde ettiği siyasi erk ve yurtdışı<br />

operasyonlarını yapan Kudüs<br />

Tugayları ve angajmanındaki<br />

Bedir Örgütü-Hadi el Amiri<br />

başta olmak üzere yüzü aşan<br />

Şii Haşdi Şabi milis örgütü<br />

üzerinden Irak’ın ve coğrafyanın<br />

geleceğine doğrudan ve etkili bir<br />

şekilde müdahale ediyor.<br />

Sahadaki kaynaklar; “İran’ın<br />

Irak’ta her istediğini yaptıramasa<br />

bile, istemediği hiç bir şeyin<br />

yapılamadığını...” ifade ediyor.<br />

Öte tarafıyla, Irak kabinesindeki<br />

en az 10 bakanın İngiliz pasaportu<br />

taşıdığı, Cumhurbaşkanı Fuat Masum<br />

pasaportunu iade etmiş olsa bile İngiliz kimliğini<br />

taşımaya devam ettiği biliniyor.<br />

Peki o zaman ITM’nin bu tavrı, öfkesi,<br />

cüreti ve hoyratlığı neden, nasıl ve kimden<br />

etkilenerek ortaya çıkıyor?<br />

n Öncelikle bu etkinin İran’dan kaynaklandığını<br />

ifade etmek gerekiyor.<br />

n Diğer bir boyutuyla da İngiltere ve<br />

ABD’nin bu duruma pek fazla ses etmediği de<br />

anlaşılıyor.<br />

Böylece; kadim bir hastalığın (Mezhebi kırılganlığın)<br />

tekrar hortladığı günümüz coğrafyasında<br />

Türkiye ile İran arasındaki rekabet gün be<br />

gün kendisini daha çok göstermeye başladığı<br />

ve etki üretmesinin istendiği anlaşılıyor.<br />

Neden Mezhebi Kırılganlık, Husumet ve<br />

Olası Çatışma?<br />

Konunun iyi anlaşılması için İran’ın yakın<br />

zamanda aldığı pozisyonlara bakmak gerekiyor.<br />

n 2003 işgali ve sonrasında özellikle Bedir<br />

Tugayları üzerinden işgale verdiği dozajlı destek<br />

ve neden olduğu mezhebi kırılma özel önem<br />

taşıyor.<br />

n Irak’ta 2006-2008 yıllarında yaşanan<br />

mezhep kökenli iç savaşta aldığı İran’ın aldığı<br />

Şii orijinli pozisyon ve etki çok bilinmiyor.<br />

n 2015 Tikrit’in kurtarılması sonrasında<br />

Yemen’de Suudi Arabistan ve İran arasında<br />

yaşanan Vahhabi ve Şii savaşı gözümüzün<br />

önünde, tam yorumlanamadan öylece duruyor.<br />

n Suriye iç savaşına İran’ın Şiilik üzerinden<br />

tüm gücüyle müdahil olduğunun bilinmesi<br />

gerekiyor.<br />

n 2014 Musul IŞİD kaosuna kadar Irak’ta<br />

varlık ve etki üreten İran güdümündeki 30<br />

kadar Şii paramiliter örgüte, yine İran güdümünde<br />

onlarcası eklendi. Başbakan Abadi’nin<br />

açıklamasına göre bu milis örgütlerinin sayısı şu<br />

an 103!<br />

‘Başika tartışma konusu yapılamaz’<br />

Irak kabinesindeki<br />

en az 10<br />

bakanın İngiliz<br />

pasaportu<br />

taşıdığı, Cumhurbaşkanı<br />

Fuat Masum<br />

pasaportunu<br />

iade etmiş olsa<br />

bile İngiliz kimliğini<br />

taşımaya<br />

devam ettiği<br />

biliniyor.<br />

n Bu örgütler<br />

mezhebi eksen<br />

ve etki ile hareket<br />

ediyor ve çatışma<br />

alanlarında yaptıklarıyla<br />

mezhebi ve<br />

etnik kırılganlık ve<br />

düşmanlığı büyüttükleri<br />

görülüyor.<br />

n Suriye iç<br />

savaşına üzere - Şii<br />

ve Nusayri kanat üzerinden- başta Hizbullah<br />

olmak Zeynebiyyun-Fatimiyyun-Abu’l Fazl el<br />

Abbas tugaylarının, Ashab-ül Ehlül Hakk’ın,<br />

Nuceba Birliklerinin, Hawsilerin hatta Feyli<br />

Kürtlerinin dahil olması İran ve Kudüs Tugayları<br />

etkisinin bilinmesi gerekiyor. Sahadan gelen<br />

bilgilere göre Suriye iç savaşında 40 kadar<br />

üst düzey Kudüs komutanının ve 500’e yakın<br />

pastar’ın hayatını kaybettiği ifade ediliyor.<br />

Bütün bunlarla birlikte;<br />

n Irak’taki Alevi-Bektaşi Türkmenlerin<br />

Şiileştirilmesinde,<br />

n Şii Türkmenlerin İran güdümüne girmesinde<br />

ve Şiilik adına silahlı bir şekilde organize<br />

edilmesinde,<br />

n Irak’taki Sünni Türkmenlere İran’ın el<br />

atmasında,<br />

n Goran ve KYB üzerinde ve coğrafyasında<br />

kırılganlık üzerinden etki üretmesinde,<br />

n Ve PKK ile girdiği angajmanlar nedeniyle...<br />

Türkiye ve İran arasında adı konmamış çok<br />

büyük bir rekabet ve gerilim yaşanıyor. Ve bütün<br />

bunlar, Musul’la yapacak harekat öncesinde<br />

kendisini göstermeye başlıyor.<br />

Sahada Başika’daki Türk askeri varlığı,<br />

Musul operasyonuna sağlanacak ateş ve hava<br />

gücü desteği, koalisyon uçaklarına sağlanacak<br />

üs desteği (TSAA-Zaman hassasiyetli hava<br />

akınları-Time Sensetive Air Attack), eğitim ve<br />

lojistik imkan kabiliyetlerinin kullandırması, Musul<br />

operasyonuna Türk etkisini ortaya koyuyor.<br />

Bununla birlikte PKK konusunda düğümlenen<br />

bu ve olası diğer destekler, IŞİD’le<br />

mücadele konusunda Türkiye’nin sağlayacağı<br />

KAVRAMSAL KATKI, her şeyin ötesinde çok<br />

büyük bir anlam ve önem taşıyor.<br />

Türkiye’nin Irak politikasının merkezinde<br />

‘konuyla ilgili olan kısmıyla’ Irak’tan üreyen<br />

PKK ve IŞİD tehdidi başta olmak üzere demografik<br />

kırılmalara (mezhepsel olarak Sünni-Şii,<br />

etnik olarak Türkmen-Kürt-Arap) kalıcı bir<br />

çözüm üretilmesini istediği, bu coğrafyadan<br />

kendisine tehdit üremesine ve üretilmesine<br />

engel olmaya çalıştığı biliniyor.<br />

IŞİD’le mücadele adı altında üreyen gerekçelerle<br />

coğrafyanın dizayn edildiği bir süreçte,<br />

Türkiye’de kendi bekası adına:<br />

n Kendisini tehdit edecek oluşumlara<br />

engellemek ve yok etmek,<br />

n Tehditleri sınır ötesi alanlarda domine<br />

etmek,<br />

n Partnerlerini korumak ve kollamak,<br />

n Tehditlerin kendisini ulaşmasına, yakıcı<br />

ve kırıcı etki üretmesine engel olmak,<br />

n Olası müzakere masasında kartlarını<br />

güçlü tutmak adına...<br />

bazı hamleler yapıyor.<br />

Bunu yaparken de kendi jeopolitiğini, jeostratejisini<br />

ve kendi hinterland’ını esas almaya<br />

çalışıyor.<br />

Öyle anlaşılıyor ki;<br />

n Türkiye’nin son dönemde ortaya koyduğu<br />

sahadaki etki (Fırat Kalkanı ve Başika)<br />

n Bölgesel ve yerel partnerleriyle ilişkileri<br />

ve ürettiği etki,<br />

n Uluslararası ilişkilerindeki açılım (Rusya -<br />

özellikle İsrail)<br />

n Diplomatik hamleler: (Biden ve Barzani’nin<br />

Türkiye ziyaretinde ve Erdoğan’ın son<br />

ABD ziyaretinde konuşulan konular ve üreyecek<br />

olası etki)<br />

Başta İran ve diğer bazı ülkeleri(!) fazlasıyla<br />

rahatsız etmiş ve tetiklemiş durumda.<br />

Irak’tan üreyen ve etki üreten kadim<br />

hastalığın hortladığı (Mezhebi Fitnenin) bu<br />

süreçte Irak’ın en büyük önem ve anlam ürettiğini<br />

unutmadan, kavramsal çözümün orada<br />

(Irak’ta) olduğunu da bilerek, İran-Türkiye-Irak-Suriye<br />

başta olmak üzere insanlığın lehine<br />

üretilecek ortak akıl-ortak strateji ve ortak<br />

eylem, eskisinden çok daha büyük bir önem<br />

taşıyor.<br />

Yoksa DAİŞ (IŞİD-İLTÖ)’nün ürettiğinden<br />

çok daha büyük vakum, dibi bilinmez bir karadelik<br />

bütün dünyayı içine çekecek.<br />

Kaynayan cadı kazanı Musul’la birlikte artık<br />

fokurdamaya başlamış durumda.<br />

İstanbul’da gazetecilerin sorularını<br />

yanıtlayan Başbakan Yardımcısı ve<br />

Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş,<br />

Irak’la yeniden tırmanan Başika<br />

krizine değindi. Başbakan Yardımcısı<br />

Kurtulmuş, “Başika meselesinde<br />

biliyorsunuz başından itibaren Kuzey<br />

Irak’taki yerel yönetimin, Barzani<br />

yönetiminin de Türk birliklerinden<br />

özellikle yerel güçlerin Musul’u<br />

kurtarmak için eğitilmesi konusunda<br />

destek istediği, yardım istediği de<br />

açıktır. Bu konu herhangi bir tartışma<br />

konusu değildir. Türkiye, Başika’nın<br />

tartışma konusu yapılmasına müsaade<br />

etmeyecektir” dedi.<br />

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş,<br />

Yeşilay Danışmanlık Merkezi’nin<br />

(YEDAM) Cerrahpaşa’daki hizmet<br />

binasının açılışına katılan Kurtulmuş, gazetecilerin<br />

sorularını yanıtladı.<br />

Bir basın mensubunun, “Irak Meclisi<br />

tartışılacak bir karar verdi. ‘Türk askerinin<br />

varlığını Başika’da istemiyoruz’ dediler.<br />

Türkiye’nin bu konudaki tavrı ne olacak, ne<br />

gibi adımlar atılacak?” şeklindeki sorusu<br />

üzerine Kurtulmuş, Türkiye’nin Başika’daki<br />

varlığının, oradaki özellikle Musul’un DAEŞ<br />

tarafından işgalinden sonra ortaya çıkan bir<br />

zorunluluk dolayısıyla olduğunu söyledi.<br />

Türkiye’nin, Başika’da ve Suriye topraklarındaki<br />

operasyon dolayısıyla varlığının<br />

işgalci bir amaçla olmadığına dikkati çeken<br />

Kurtulmuş, şöyle konuştu:<br />

“Orada terör örgütlerinin ortaya çıkarmış<br />

olduğu siyasi belirsizliklerin ortadan kaldırılması<br />

ve özellikle Musul halkının korunmasıyla<br />

ilgili olarak Türkiye Başika’da yer<br />

almaktadır. Oradaki yerel unsurlarla, oradaki<br />

Peşmergelerle, Musul halkının oluşturmuş<br />

olduğu birliklerle, birimlerle de son derece<br />

yakın temas içinde Musul’un kurtarılması<br />

meselesine Türkiye başından itibaren kafa<br />

yormaktadır, bununla ilgili neler yapılabilir<br />

bunları ortaya koymaktadır. Dolayısıyla<br />

bu kararı anlamakta zorluk çektiğimizi, bu<br />

kararı doğru bir karar olarak görmediğimizi,<br />

Türkiye’nin hem Irak’ın toprak bütünlüğünün<br />

sağlanması hem Suriye’nin toprak<br />

bütünlüğünün korunması bakımından<br />

üzerine düşen her türlü sorumluluğu yerine<br />

getirdiğinin de açık olduğunu ifade etmek<br />

istiyorum.”<br />

“Türk ordusunun varlığına kimsenin karşı<br />

çıkma hakkı yok” Irak ve Suriye topraklarının<br />

paramparça hale geldiğine işaret eden<br />

Kurtulmuş, şunları kaydetti:<br />

“Irak merkezi hükümeti eğer bir konu<br />

etrafında çalışacaksa, nasıl olur da Irak’ın<br />

toprak bütünlüğü sağlanabilir, nasıl olur da<br />

Irak’taki DAEŞ başta olmak üzere terör örgütlerinin<br />

faaliyetlerine son verilebilir, buna<br />

kafa yorması lazım, bu konunun üzerinde çalışması<br />

lazım. Türkiye, Irak merkezi hükümetiyle<br />

terör örgütlerinin Irak’tan temizlenmesi<br />

için her türlü iş birliği yapmaya hazırdır.<br />

Türkiye bu anlamda Irak’ın büyük şehirlerinden<br />

birisi olan Musul’un da DAEŞ’in ve diğer<br />

terör örgütlerinin tehdidi altında bulunmasına<br />

karşı olduğunu başından beri ifade<br />

etmektedir. Musul, Musul halkına aittir.<br />

Rakka, Rakka halkına aittir. Irak Iraklılarındır,<br />

Suriye Suriyelilerindir ama hiçbir terör<br />

örgütünün oradaki etnik yapıyı değiştirmek,<br />

oradaki demografik yapıyı değiştirmek gibi<br />

bir eylemin içinde olmasına ne Türkiye<br />

olarak bizim müsaade etmemiz mümkündür<br />

ne de Irak’ın ya da başka bir ülkenin buna<br />

müsaade etmesi lazım. Dolayısıyla burada<br />

eğer beraber çalışılacaksa, nasıl Musul’u<br />

DAEŞ’ten temizleyeceğiz, nasıl herhangi PYD<br />

başta olmak üzere diğer terör örgütlerinin<br />

Irak toprakları içinde faaliyette bulunmasına<br />

mani olacağız... Biz bu konularda Irak<br />

hükümetiyle iş birliğine hazırız ama kusura<br />

bakmasınlar Irak bu kadar bölünüp parçalanmışken<br />

durup orada bir istikrar unsuru<br />

olarak bulunan Başika’daki Türk ordusunun<br />

varlığına da oradaki üssümüzün, oradaki<br />

yerel unsurlarla iş birliği halinde varlığına da<br />

kimsenin karşı çıkma hakkı yok.”<br />

Kurtulmuş, “Tabii yine Başika meselesinde<br />

biliyorsunuz başından itibaren Kuzey<br />

Irak’taki yerel yönetimin, Barzani yönetiminin<br />

de Türkiye’deki Türk birliklerinden özellikle<br />

yerel güçlerin Musul’u kurtarmak için<br />

eğitilmesi konusunda destek istediği, yardım<br />

istediği de açıktır, dolayısıyla bu konu herhangi<br />

bir tartışma konusu değildir. Türkiye,<br />

Başika’nın tartışma konusu yapılmasına<br />

müsaade etmeyecektir.” diye konuştu.<br />

BILDIRI KRIZI<br />

Irak Parlamentosu, Türk askerinin<br />

ülkedeki varlığını sonlandırmasını istediği<br />

bir bildiri yayınlamıştı. Bildiriye gerekçe<br />

olarak Ankara’nın Başika Kampı’yla ilgili son<br />

dönemdeki açıklamaları ve Irak’a yönelik<br />

tezkere kararının 1 Ekim’de TBMM’de uzatılması<br />

gösterilmişti.<br />

Parlamento ayrıca, Türkiye’nin Bağdat<br />

Büyükelçisi’ne nota verilmesi, Türk güçlerinin<br />

‘işgâlci güçler’ olarak nitelenmesi,<br />

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının<br />

kınanması ve Türkiye ile ticari ve<br />

ekonomik ilişkilerin gözden geçirilmesi gibi<br />

Irak hükümetinden bir dizi talepte bulunmuştu.<br />

BÜYÜKELÇI ÇAĞRILDI<br />

Bunun üzerine Irak’ın Ankara Büyükelçisi<br />

Hişam Ali Ekber İbrahim el-Alevi, Dışişleri<br />

Bakanlığı’na çağrıldı ve kendisine bildiriden<br />

duyulan rahatsızlık iletildi.<br />

DIŞIŞLERI’NDEN TEPKI<br />

Türk Dışişleri Bakanlığı, bildiriye sert tepki<br />

göstermişti. Bakanlığın yazılı açıklamasında,<br />

“Irak Temsilciler Meclisi’nin 4 Ekim 2016<br />

tarihinde aldığı kararı kınıyoruz. Özellikle<br />

sözkonusu kararın Sayın Cumhurbaşkanımıza<br />

yönelik çirkin ithamlar içeren bölümünü<br />

şiddetle protesto ediyor ve kabul edilemez<br />

buluyoruz. Bu kararın, Türkiye’nin yıllardır<br />

her konuda yanında durduğu ve elindeki<br />

tüm imkânlarla destek olmaya çalıştığı Irak<br />

halkının büyük bölümünün görüşlerini<br />

yansıtmadığını düşünüyoruz” ifadeleri yer<br />

almıştı.<br />

ERDOĞAN NE DEMIŞTI?<br />

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Ekim’de<br />

TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmada<br />

şunları söylemişti: “Musul’a yapılacak bir<br />

operasyonun Telaferi de etkileyeceğini hatırlatmak<br />

isterim. Musul’un DAEŞ’ten kurtulabileceğine<br />

inanıyoruz. Türkiye olarak masanın<br />

dışında kalamayız. Diğerlerinin böyle bir<br />

sınırı yok. Ama onlar orada sonuç belirlemek<br />

istiyor, biz buna seyirci kalamayız. Bunun<br />

kararını da burası verecek. Türkiye olarak<br />

kendi sınırlarımız içerisinde huzur ve güven<br />

içerisinde yaşamak istiyorsak, bu doğrultuda<br />

ilerlemek zorundayız.”<br />

Erdoğan, 28 Ağustos’ta Gaziantep’te<br />

düzenlenen mitingde ise konuyla ilgili şu<br />

ifadeleri kullanmıştı:<br />

“DAEŞ’in Suriye ve Irak’tan temizlenmesi<br />

için yürütülen çalışmalara her türlü<br />

katkıyı vereceğiz. Cerablus’ta bunun için<br />

varız, Başika’da bunun için varız. Gerekirse<br />

diğer bölgelerde de aynı şekilde sorumluluk<br />

üstlenmekten kaçınmayacağız.”<br />

Cumhurbaşkanı, aralık ayında Al Jazeera’ye<br />

verdiği mülâkatta da Başika’ya Irak’ın<br />

talebiyle Türk askerinin gittiğini söylemişti:<br />

“DAEŞ, Musul’a mâlum girmişti. Daha<br />

sonra bir yayılma politikasıyla DAEŞ Kuzey<br />

Irak’ta ağırlıklı olarak bir yayılma içerisine<br />

girdi. Ve 2014’te sayın İbadi Türkiye ziyaretinde<br />

bizimle bunları konuştuğunda, bizden<br />

kendileri için eğitim amaçlı talepleri oldu.<br />

Ve bu talepler sebebiyle de biz bu Başika<br />

Kampı’nı kurduk. Bunların hepsinden bilgileri<br />

var, haberleri var. Şimdi adama sormazlar<br />

mı, ‘O Başika Kampı kurulduğunda siz<br />

neredeydiniz?’ O günden bugüne hiç sesiniz<br />

çıkmadı. Ve şimdi yeni, bölgedeki bazı gelişmeler<br />

üzerine böyle bir adım atıyorsunuz. Ve<br />

biz Başika Kampı’nı güçlendirmek üzere buradaki<br />

eğitim ekiplerimizi daha da artırmış<br />

olduk. Ve bunlar tamamıyla bir muharip güç<br />

olarak orada değiller. Daha çok eğitici olarak<br />

oradalar.”

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!