TUZAK

More documents

Recommendations

Info

86 EKİM 2016 PERŞEMBE Gündem haber@yenibirlikgazetesi.com Muhalefet de bize kaldı! Murat BAŞARAN ARAYIŞ mbasaran@gmail.com Benim adalete inancımı niye sarsıyorsunuz? İstanbul’un talan edilmesine niye göz yumuyorsunuz? Destek mi vermedik? Arkanızda mı durmadık? Tankın önüne mi yatmadık? Beraber yürüdüğünüz arkadaşların patır patır dökülmesi karşısında hesap mı sorduk? Alkollü araba kullanacaksın. Bir polisi öldürüp diğerini yaralayacaksın. Üstelik bu ilk vukuatın olmayacak. Sonra sadece sekiz ay yatıp çıkacaksın. Bunun adı “adalet” olacak! Ve sonra çıkıp “Türk adaletine güvenin” diyeceksiniz. Kusura bakmayın. Sözün bittiği, ümidin hak ile yeksan olduğu yerdeyiz. Tıpkı Yedikule’den Bakırköy’e doğru giderken, sahil yolunun talan edilmesi gibi bu da içimize sinecek bir durum değil. Sen Marmaray’ı yap… Tüp geçişi yap… Köprüler yap… Fakat trafiği rahatlatmak için yaptıklarının üstüne tüy diker gibi ana arterlerde vahşi yapılaşmaya izin ver. İstanbul’a zulmediliyor. Gözümüzün içine baka baka… Üstelik Cumhurbaşkanımız bu hatayı ifade etmişken… Dikey yapılaşmanın artık sona ermesi gerektiğinin altını çizmişken… Çelişkinin daniskası. Akşam trafiğinde geçin sahil yolundan… Veya E-5’ten… Ucuz zengin imalinin nasıl haldır haldır işlediğini görün. Bu rezil yapılaşma sonucudur ki, müteahhitlik göğsünü gere gere söylenecek bir iş olmaktan çıkmıştır. Niye sanayici olasın ki? Niye üretimi düşünesin ki? Enayi misin? Müteahhit ol. Malı götür. En fazla mesleğini itiraf ederken zorlanırsın. Şortlu kıza saldıran manyak için ortalığı ayağa kaldıranlar ve hukuka alelacele yorum ve hüküm müdahalesi ile provokatörleri susturmaya çalışanlar bakalım sarhoş bir caninin salıverilmesi için ne yapacaklar? (Hiçbir saldırıyı elbette onaylamıyorum.) Sela okuduğu için müezzine saldıranlara ceza var mı? Adalet var mı? Belediyelerde “imar” işlerinin hakka, hukuka, vicdana uygun yürüdüğüne inanan var mı? Ak Parti içindeki FETÖ’cülerin temizlendiğine inanan var mı? Kimse bana iç ve dış problemlerle uğraşırken bu dozda bir muhalefetin sırası mı demesin. İç ve dış problemlere sebep olan hainlerle mücadele ancak millet desteği ile olur. Benim adalete inancımı niye sarsıyorsunuz? İstanbul’un talan edilmesine niye göz yumuyorsunuz? Destek mi vermedik? Arkanızda mı durmadık? Tankın önüne mi yatmadık? Beraber yürüdüğünüz arkadaşların patır patır dökülmesi karşısında hesap mı sorduk? Bu vatanın ve milletin selameti için kefenimiz hazır bekleyenler biz değil miyiz? Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Başbakanım! Sizin bildiğiniz devlet sırlarına elbette vakıf değiliz. Bin farklı açıklamanız olabilir… Siz ki, içimizden insanlarsınız diye… Dik duruşunuzdan dolayı… “Ölüm”ü göze aldığınız için… Her türlü “yandaş”lık ithamına rağmen açıkça ve yüksek sesle, zulme meydan okuyuşunuza destek verdik. Şimdi “hata” olduğuna inandığımız uygulamaları gördükçe de, bu hataya hem üzülüyor, hem de “hata”nın müsebbibi gibi suçluluk duyuyoruz. Kalkınmanın ahlaki boyutu için artık bahane ve zaman yok. Lütfen… “GENÇLIK KOLLARI SAHADA ulaşılmadık genç bırakmayacak” BAŞBAKANLIK kaynaklarından alınan bilgiye göre, Yıldırım, parti genel merkezinde gerçekleştirilen AK Parti Gençlik Kolları Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısına katıldı. Toplantı öncesinde, “Gençlik kolları sahada ulaşılmadık genç bırakmayacak.” çağrısında bulunan Yıldırım, Gençlik Kolları MKYK üyelerine çalışmalarında başarı diledi. ‘Türkiye’de demokratik anayasal rejimin koruyucusu millettir’ Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Anayasa Mahkemesi üyeliklerine seçilen Recai Akyel ile Yusuf Şevki Hakyemez’in ant içme töreninde konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı törende Arslan, “Darbelerin ve darbe girişimlerinin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Hiç kimse veya hiçbir kurum şu ya da bu metinden, seküler ya da dini kökenli herhangi bir ideolojiden darbelere gerekçe Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan: Darbelerin ve darbe girişimlerinin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Türkiye’de demokratik anayasal rejimin asıl koruyucusu milletin kendisidir çıkaramaz. Türkiye’de demokratik anayasal rejimin asıl koruyucusu milletin kendisidir.” dedi. “Hiçbir anayasa, demokratik anayasal düzeni ortadan kaldırmaya kasteden eylemler karşısında kayıtsız kalamaz. Modern demokratik anayasaların neredeyse tamamında bu tür durumlarda temel hak ve özgürlüklerin daha fazla sınırlanmasına izin veren olağanüstü yönetim usulleri öngörülmüştür. Bunun nedeni olağanüstü rejimlerin temelinde ‘zaruret’ olgusunun bulunmasıdır. Devlet ve milletin varlığına yönelik ağır tehditler hiç kuşkusuz bir zaruret hali oluşturur.” ‘OLAĞANÜSTÜ HAL HUKUKSUZLUK HALI DEĞILDIR’ Arslan, “Demokratik olağanüstü yönetim usulü anlayışı, anayasaların bütünüyle askıya alınmasını, temel hak ve hürriyetlerin tamamen kullanılamaz hale getirilmesini reddeder. Bu nedenle, olağanüstü hal hukuksuzluk hali değildir. Nitekim olağanüstü hal hukuku Anayasa’da detaylı bir şekilde düzenlenmiş, olağanüstü durumlarda temel hak ve hürriyetlere yönelik müdahalenin şartları ve sınırları açıkça belirlenmiştir.” diye konuştu. ‘15 TEMMUZ’A VERILECEK EN GÜZEL CEVAP DEMOKRATIK BIR ANAYASADIR’ Zühtü Arslan, “15 Temmuz’da bir kez daha hortlayan darbeci zihniyete milletçe verilecek en güzel cevap, demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasa yapmaktır. Darbelerin ve darbe teşebbüslerinin arkasındaki vesayetçi anlayışı tamamen tasfiye eden, milletin siyasi özne olduğunu ilan eden ve insan haklarına dayanan demokratik hukuk devletini tüm kurum ve kurallarıyla tesis eden yeni bir anayasa, hepimizin, özelikle de demokratik siyasetin 15 Temmuz şehitlerine ve gazilerine olan vicdan borcudur.” dedi. ‘Bylock örgütün iletişim yazılımı ve en güçlü delilimiz’ Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının kullandığı ortaya çıkan Bylock programının örgütün iletişim yazılımı olduğunu belirterek, “Bylock bizim en güçlü delilimiz. Bylock’un örgüt elemanları dışında başkaları tarafından kullanılabilen bir program olmadığı net. Bylock kullandığı belirlenenler arasında, Danıştay, Yargıtay üyeleri de var, eski HSYK üyesi de var.” dedi. Makamında gazetecilere açıklama yapan Yılmaz, daha önce açığa alınıp hakkında karar verilemeyen 254 hakim savcının durumunun görüşülmeye devam ettiğini, bu kapsamda 66 hakim savcının daha meslekten ihraç edildiğini bildirdi. Daha önce 3 bin 390 kişinin ihraç edildiğini hatırlatan Yılmaz, ihraç edilen hakim ve Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü’nde Singapur Dışişleri Bakanı Vivian Balakrishnan’ı kabul etti. TELEFONDA SURIYE’YI GÖRÜŞTÜLER BOZDAĞ: KAMUOYUNDA ALGI OPERASYONU VAR Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Anadolu Yayıncılar Derneği Başkanı Sinan Burhan ve Yönetim Kurulu üyelerini kabul etti. Bakan Bozdağ’a dernek tarafından hazırlanan Anadolu medyasının sorunları ve gerçekleştirdikleri çalışmalarla ilgili bir rapor sunuldu. Bozdağ kabulde terör örgütü propagandası yaptığı için kapatılan yayın kuruluşlarına değindi. FETÖ üyesi olduğu ya da irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin kamuyla ilişkisinin kesildiğine de dikkati çeken Bozdağ, “Kamuoyunda sanki yanlış yapılıyormuş gibi algı operasyonu var. Bunu FETÖ yapıyor. Bunu AK Parti’ye muhalif olanlar, bazı çevrelerde bunu yaygınlaştırmak istiyor. Böyle bir hava yayıyorlar.” dedi. “FETÖ’NÜN PROPAGANDASI” Adalet Bakanı Bozdağ, FETÖ’nün propagandasına ilişkin şunları kaydetti: “CHP’ye gidiyorlar diyorlar ki, ‘Bunlar FETÖ mensubu diye CHP’lileri, kemalistleri, laikleri tasfiye ediyorlar.’ MHP’ye gidiyorlar, ‘Bunlar FETÖ’cü diye ülkücüleri, milliyetçileri tasfiye ediyor’ diyorlar. AK Parti’ye geliyorlar. Bunlar FETÖ’cü diye muhafazakarları tasfiye ediyorlar’ diyorlar. ‘Kendi ayağına kurşun sıkıyor’ diyorlar. Çok net söylüyorum FETÖ’nün 15 Temmuz darbe teşebbüsünün başarısızlığının getirdiği korku ve paniği atlatmasından sonra geliştirdiği bir propaganda. Şimdi darbe teşebbüsünü kimse konuşmuyor. HSYK Başkanvekili Yılmaz: Bylock örgütün iletişim yazılımı ve bizim en güçlü delilimiz. Bylock’un örgüt elemanları dışında başkaları tarafından kullanılabilen bir program olmadığı net Irak Meclisi’nin Türk askeriyle ilgili kararının ardından Türkiye’den yeni bir açıklama geldi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Sırp mevkidaşı Dacic ile düzenlediği ortak basın toplantısında Irak’tan gelen mesajlara yanıt verdi. Açıklamalardan satırbaşları; n Irak’ın açıklamasını iyi niyetli bulmuyoruz ve Irak halkını tamamını temsil etmediğini biliyoruz.2007’den bu yana bu tezkere yenileniyor. Bu son tezkereye PKK ile beraber DAEŞ de eklendi. n Biz istiyoruz ki Irak bu tür terör örgütlerini ülkesinde barındırmasın. Maliki’nin mezhepçi politikaları Irak’taki bugünkü tabloyu oluşturmuştur. n Biz her şeyden önce Irak’tan kaynaklanan terör nedeniyle uluslararası hukuktan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin telefonlar yaptıkları görüşmede Suriye’deki gelişmeleri ele aldı. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarının verdiği bilgiye göre, iki lider Dünya Enerji Kongresi vesilesiyse İstanbul’da gerçekleştirecekleri görüşme hakkında da fikir teatisinde bulundular. Görüşmede, Akkuyu Nükleer Güç Santrali ve Türk Akımı projelerine de değinildiği kaydedildi. İki ülke arasında çeşitli sektörlerdeki işbirliğinin güçlendirilmesi konusunda kararlılıklarını ifade eden iki lider, Suriye’de çatışmaların durdurulmasına ve insani yardımların ulaştırılmasına yönelik çabaları yoğunlaştırmanın önemini vurguladı. MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU’NDAN IRAK’A SERT TEPKI doğan tedbirleri almak zorundayız. n Bağdat yetkilileri gelip bu kampı ziyaret ettiler ve hatta maddi destek sağladılar. Şimdi neden birdenbire böyle oldu. n Biz güçlü istikrarlı Irak istiyoruz. Irak’ın toprak bütünlüğüne herkesten fazla önem veriyoruz. n Irak’a her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. Irak’ın güvenliği için üzerimize düşeni yapacağız.İyi niyetli olumlu yaklaşımımızı ve çabalarımızı devam ettireceğiz. SURIYE ATEŞKESI n Bu konuda çok görüşme yaptık. Bugün Sayın Kerry ile de ayaküstü toplantımızda bunu değerlendirdik. İnsani yardımlar konusunda engellemeler nedeniyle başarısız olduk. Koordinasyon konusunda üzerimize düşeni yaptık. savcı sayısının son ihraç kararıyla 3 bin 456 olduğunu aktardı. Çalışmaların gelecek hafta da devam edeceğini belirten Yılmaz, itirafların ve Bylock kullanımının çalışmalarına yön verdiğini kaydetti. Bylock kullandığı belirlenen hakim-savcı sayısının şu anda bin 800 civarında olduğunu dile getiren Yılmaz, bu konudaki incelemenin de sürdüğünü ve bu sayının artabileceğini söyledi. Mehmet Yılmaz, şöyle devam etti: “Bylock örgütün iletişim yazılımı ve bizim en güçlü delilimiz. Bylock’un örgüt elemanları dışında başkaları tarafından kullanılabilen bir program olmadığı net. Bylock çalışmaları da devam ediyor. Elimize gelen listede daha önce ihraç ettiğimiz bin hakimin bylock kullandığı sonradan tespit edildi. Bu programı kullandığını bilmeden, diğer delillerle ihraç etmişiz bu kişileri. Bylock kullandığı belirlenenler arasında Danıştay, Yargıtay üyeleri de var, eski HSYK üyesi de var. İhraç edilen 5 HSYK üyesi arasında da Bylock kullanıcısı bulunuyor. Eski kurul üyelerinden Nesibe Özer, Ahmet Kaya, Kerim Tosun’un da çıktı. Ergenekon hakimlerinden de bylock kullananlar olduğu belirlendi.” HSYK Başkanı Yılmaz, “tasfiyeler muhaliflere yöneldi” yönünde eleştiriler geldiğini belirterek, terör örgütü üyesi olduğu konusunda net bilgi bulunmayan kimsenin süreçten zarar görmeyeceğini vurguladı. Bu konuda çok titiz çalıştıklarını dile getiren Yılmaz, “FETÖ konusunda veya başka terör örgütleriyle ilgili inandırıcı, ikna edici, kesin delillere ulaştığımızda ihraç kararları veriyoruz. İsimler üzerinde hiçbir şekilde durmuyoruz, bizim için önemli olan deliller.” diye konuştu. İhraçlarla ilgili yeniden incelemeleri gelecek hafta yapacaklarını bildiren Yılmaz, tetkik hakimleri, müfettişler ve üyelerden oluşan 35 kişilik ön inceleme ekibinin bütün bilgileri kontrol ettiğini, delilleri değerlendirdiğini ve son olarak heyete sunduğunu anlattı.
‘Milletin iradesine kastedenleri hesap vermeye götüreceğiz’ ROLLS ROYCE CEO’su Warren East çarşamba günü Ankara’da üst düzey görüşmeler yaptı. East’ tam da şirketinin geçen yıl TÜBİTAK ile imzaladığı işbirliği anlaşmasının yıldönümünde geldi. Al Jazeera’ya bilgi veren savunma kaynakları Rolls Royce ile milli silahların üretiminde işbirliği yapılacağını belirtti. Türkiye’nin uluslarlararası savunma ihalelerinden elenmesine neden olan motor konusu ön sırada olacak. Bilinirliği arabadan gelse de aynı zamanda dev bir uzay ve havacılık şirketi olan Rolls Royce’un CEO’su Warren East Çarşamba günü Ankara’da Savunma Bakanı Fikri Işık, Başbakan Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Görüşmelerde Türk bürokrasisinden iki isim daha yer aldı: Savunma Sanayi Müsteşarı İsmail Demir ve Başbakanlık Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı Arda Ermut. Al Jazeera’ya bilgi veren savunma kaynakları, Rolls Royce ile savunma sanayinde birlikte çalışılacağını belirtti. Özellikle helikopter ve tank motoru üretiminde işbirliği planlandığını vurgulayan kaynaklar, “şirket kendi motorumuzu üretecek şekilde bize destek verecek.” dedi. Özellikle savunma araçlarının motoru konusunda işbirliği yapılması büyük önem taşıyor. Çünkü Türkiye bugün savunma sanayindeki üretimlerinde en büyük sorunu bu alanda yaşıyor. Türkiye’nin savunma aracı ihracatçısı olmak için katıldığı uluslararası ihalelerden CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke, “15 Temmuz’da milletin ve Meclisin iradesine kastedenler, vatandaşlarımızı şehit edenler ve onlara bu ülkeyi teslim eden bütün sivil uzantılar ve sivil darbecileri mutlaka hukuk, tarih ve millet önünde hesap vermeye götüreceğiz.” dedi. CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında, parti genel merkezinde toplandı. Toplantının ardından açıklamada bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Selin Sayek Böke, geçen hafta TBMM’nin yeni yasama yılının başladığını ancak OHAL nedeniyle bilinen anlamda bir yasama faaliyetinin başlayamadığını bildirdi. Türkiye’nin terörle ve darbecilerle mücadele etmesi için OHAL’e ihtiyacının olmadığını savunan Böke, bunun için çok acil demokrasiye ihtiyacın olduğunu vurguladı. Böke, “Gazi Meclis eğer eli kolu bağlanmazsa, ayağına prangalar vurulmazsa, terörle de darbeyle de ne kadar iyi mücadele edebileceğini 15 Temmuz gecesinde o bombaların altında gösterdi. Yeter ki Meclis özgür bırakılsın, yeter ki Meclis hak ettiği şekilde milleti temsil ederek işini yapabilsin.” ifadesini kullandı. Rolls Royce milli silah işbirliği için geldi elenmesinde araçların motor lisansının kendisine ait olmaması, başka bir ülkeye ait motoru kullanması en önemli gerekçe. Rolls Royce CEO’sunun ziyareti işbirliği anlaşmasının yıldönümüne denk geldi. Türkiye’nin milli projelerinin temelini oluşturması, endüstriyel beceri ve yeteneklerin geliştirilmesi amacıyla kısa adıyla bir mükemmeliyet merkezi kurulmasına karar verildi. 5 Ekim 2015’de de bunun için İstanbul’da imzalar atıldı. TÜBİTAK Başkan Yardımcısı Mehmet Çelik ve Rolls Royce Küresel Üretimden Sorumlu Direktörü Dr. Hamid Mughal imzaları atan isimler oldu. Gelişmiş Üretim ve Teknoloji Merkezi’nin kamu-özel sektör ortaklığı modeli ile işleyecek başta havacılık olmak üzere bir çok sektöre yönelik teknolojileri imalat ve uygulama kapasitesini artırması hedeflendi. 3 Ekim günü Uluslararası Bilim ve Teknoloji Konferansı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizler bir basit tüfek yapamıyorduk. MİLGEM ile artık kendi gemilerimizi üretiyoruz ama yetmiyor. İnşanının yanı sıra bunun makinesini üretir duruma gelmeliyiz. Artık Türkiye İnsansız Hava Aracı’nı mühimmatlı olarak üretir hale geldi. Amerika’dan istedik ama kongreden geçmemişti. En son İsrail’den 10 tane aldık. Sağolsunlar bu komşular bizi mal sahibi yaptı. Bunlar artık operasyonlarda kullanılıyor” demişti. Yüksekdağ hakkında mahkemeye zorla getirilme kararı ŞANLIURFA 5. Ağır Ceza Mahkemesince, “Terör örgütü propagandası yapmak ve silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi, “terör örgütü propagandası yapmak ve silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan yargılanan HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ’ın “zorla getirilmesine ve SEGBİS aracılığıyla ifadesinin alınmasına” karar verdi. yargılanan HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın mahkemeye zorla getirilmesi, Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla ifadesinin alınması kararlaştırıldı. Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının, Yüksekdağ hakkında, “Sırtımızı YPG’ye, YPJ’ye ve PYD’ye yaslıyoruz.” açıklamaları nedeniyle “terör örgütü propagandası yapmak ve silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilmesi talebiyle hazırladığı iddianamenin kabulünün ardından ilk duruşma Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Duruşmaya sanık Yüksekdağ katılmazken, avukatları Sevda Çelik Özbingöl ile Bekir Benek duruşmada hazır bulundu. Avukat Özbingöl, milletvekili Yüksekdağ’ın mahkemeye zorla getirilemeyeceğini ileri sürerek, ayrıntılı beyanda bulunacaklarını belirtti. Terör içerikli kritik duruşmaya katılmayan Yüksekdağ’ın “zorla getirilmesine ve SEGBİS aracılığıyla ifadesinin alınmasına” karar veren mahkeme, duruşmayı erteledi. Gündem Akın İpek’in de aralarında olduğu 4 sanığa iade talebi Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, “çatı” davasının yurt dışındaki firari sanıklarından, Hamdi Akın İpek’in de aralarında bulunduğu 4 sanığın iadesine ilişkin talep yazısını Adalet Bakanlığına gönderdi. FETULLAHÇI Terör Örgütü/ Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/ PDY) ile ilgili 73 kişi hakkında açılan “çatı” davasını görecek olan Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın yurt dışında bulanan firari sanıklarından Hamdi Akın İpek’in de arasında bulunduğu 4 sanığın iadesine ilişkin talep yazısını Adalet Bakanlığına gönderdi. Alınan bilgiye göre, FETÖ’nün “çatı” davasının görüleceği mahkeme, davanın firari sanıklarından Hamdi Akın İpek, Ahmet Şahinalp, Nejdet Başaran ve Cemil Koca’nın Türkiye’ye iadesi için hazırlanan müzekkere yazısını Emniyet Genel Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığına yolladı. Mahkeme, daha önce FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ve Hamdi Akın İpek’in de arasında bulunduğu 69 sanığın “kırmızı bülten” çıkarılarak uluslararası düzeyde aranmaları veya Türkiye’ye iadeleri için Emniyet Genel Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığına müzekkere yazılmasını kararlaştırmıştı. ÇOK SAYIDA SUÇTAN CEZALANDIRILMALARI ISTENIYOR Davanın iddianamesinde FETÖ/ PDY’nin, devlet kurumlarını ele geçirmek, anayasal düzeni yıkarak yerine otoriter, totaliter bir “cemaat oligarşisi/zümre hakimiyetine dayanan devlet düzeni” kurmak ve hükümeti devirmeye teşebbüs etmek suçlarına ulaşmak için kurulduğu ifade ediliyor. Sanıkların “Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek”, “anayasayı ihlal”, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs”, “siyasi ve askeri casusluk”, “zimmet”, “nitelikli dolandırıcılık”, “resmi belgede sahtecilik”, haber@yenibirlikgazetesi.com ‘Kara propagandaya HABER karşı mücadele edilmeli’ “Kara propagandaya karşı delillerle ve zamanında “Medya manipülasyonları karşısında Türkiye hem açıklamalar vasıtasıyla mücadele edilmelidir. Dedikoduya diplomatik yollarla hem de sivil toplum aracılığıyla mahal vermeyecek şekilde açık ve net olunmalıdır” elinden geleni yapması gerekiyor” Yabancı medya kuruluşlarında Türkiye’yle ilgili gerçek dışı haberlerde artışı değerlendiren uzmanlar, kara propagandaya karşı delillerle ve zamanında açıklamalar vasıtasıyla mücadele edilmesi gerektiğini bildirdi. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Özgen, kara propagandanın, yalana dayalı gerçekleri tamamen gözden kaçıran ve karşısındakini karalamayı amaç edinen bir propaganda yöntemi olduğunu ifade etti. Yalan ve gerçek dışı beyanla göz boyamanın kara propagandanın en çok kullandığı unsur olduğunu ifade eden Özgen, “Kara propagandanın kullanılma amacı karşısındakini tamamen yok etmeye ve bir daha eski haline dönmemesini sağlamaya yöneliktir.” dedi. Özgen, kara propaganda örneklerinin bu dönemde çok görülmesinin nedenini ise şöyle açıkladı: “Toplumsal yapıyı oluşturan bireylerin bu dönemde daha sabırsız bir hal alması, sansasyonel haber ve oluşumların daha çok dikkat çekmesi nedeniyle bu dönemde kara propaganda daha yoğun biçimde görülmektedir. Amaçlanan medya vasıtasıyla etkinin daha da arttırılması ve rakibin kara propaganda vasıtasıyla tamamen yok edilmesi hedeflenmektedir. Çağımızın özelliği budur. İnsani duygular taşımayan kişiler bu özellikleriyle koşut uygulamaları gerçekleştirmektedirler. Ne yazık ki kötülük içselleştirilmiş ve adeta normal görülür hale gelmiştir. Sadece kötülük değil toplumun ahlak değerlerine aykırı olan gerçekler de medyanın normalleştirmesi sayesinde sanki uygun ve normalmiş gibi kabul edilir hale gelmiştir. Renkli basında bunun örnekleri çoktur. Bu yozlaşmaya neden olmak da kara propaganda sayılır. Çünkü topluma doğru olmayan bir hareket tarzı benimsetilmektedir. Kara propagandaya karşı delillerle ve zamanında açıklamalar vasıtasıyla mücadele edilmelidir. Dedikoduya mahal vermeyecek şekilde açık ve net olunmalıdır. Bunu yaparken de olaylara karşı iyi bir takip mekanizması ve entelektüel bir bakış açısı geliştirilmeli ve en az kara propaganda yapanlar kadar mesai harcamak gerekmektedir.” “TÜRKIYE’NIN ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA POLITIKA ÜRETILMESINI KABULLENEMIYORLAR” Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yusuf Özkır da Türkiye’ye karşı kara propaganda örneklerinin geçmişi oldukça eskiye gittiğini anlattı. Taksim Gezi Parkı olaylarından itibaren Batı medyasındaki Türkiye karşıtı söylemlerin daha açıktan yapılmaya başladığını dikkati çeken Yrd. Doç. Dr. Özkır, “Batı medyası özellikle de ana akım medya Türkiye konulu haberlerde objektifliği ve gazeteciliğin temel ilkelerini bir kenara iterek olabildiğince öznel kaygılarla içerik üretiyorlar.” dedi. Fetullahçı Terör Örgütü’nün 15 Temmuz’daki darbe girişimi konusundaki yorum ve haberlere dikkat çeken Özkır, şunları kaydetti: “15 Temmuz darbe girişiminin Türk milleti tarafından püskürtülmesinden sonra biraz da intikam duygusuyla üretiliyor. Başta New York Times, The Guardian, Time, CNN, BBC, Washington Post, The Times ve Der Spiegel gibi yayın organlarında darbe girişimini destekleyecek türden onlarca yayına yer verildi. Normal şartlarda milli iradenin kendini kahramanca savunması karşısında şapka çıkartarak saygıyla eğilmesi gerekenler biraz da panik havasıyla daha yoğun şekilde gerçeğe ateş etmeye başladılar. Yoğunlaşan bu tür kara propagandanın arkasında hedefledikleri veya arzu ettikleri şeyin gerçekleşmemiş olması yatıyor. Onların istediği söyleyecek sözü olmayan, zayıf ve sadece Batı’ya bağımlı bir Türkiye. Kendi çıkarları dışında hareket edilmesine tahammül edemiyorlar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın milletten aldığı güçle Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda politika üretmesini bu yüzden kabullenemiyorlar. “ Türkiye’nin bu tür medya manipülasyonlarına karşı diplomatik yollarla ve sivil toplum aracılığıyla elinden geleni yapması gerektiğine işaret eden Özkır, Türkiye, bir şekilde, Batı’da oluşan bu medya kampanyası ve lobi faaliyetlerine karşılık verecek şekilde dışarıdaki çalışmalarını yeniden gözden geçirmek zorunda olduğunu kaydetti. Özkır, şöyle konuştu: “Medya olgusu kendinden mülhem bir şey değildir. Medya güç parametreleri içinde üretilen bir içeriğe sahiptir. Ülkelerin siyasi, ekonomik ve kültürel yapılarıyla doğrudan ilişkilidir. Kemal İnat’tan ilhamla söylersek Türkiye diplomasi alanında daha aktif bir pozisyon almalı ve dış politikasındaki çeşitliliği üst seviyeye çıkartacak alternatifler üretmelidir. Diplomasiyle koşut şekilde yeni dönemin gözde kavramsallaştırmasıyla söylersek kamu diplomasisi alanına yatırım yapılmalı ve kalıcı işlere imza atacak sağlam bir ekip kurulmalıdır. Hem geleneksel medyayı hem de hem de dijital medyayı etkin şekilde kullanabilecek böylesi bir ekiple Batılı medya organlarının ve kurumlarının ihtiyacı olan bilgi, hızlı ve doğru kaynaklardan muhataplarına ulaştırılabilir. Kamu diplomasisi aynı zamanda kurumlar arasında işbirliğini sağlayarak üretilen içeriğin dışarıyı daha kapsamlı ve organize bir şekilde aktarılmasını sağlayabilir.” “TÜRKIYE, YURTDIŞINDA YAŞAYAN TÜRKLERI ÖRGÜTLEMELI” Kamu diplomasisinin daha etkin olabilmesi için yurtdışında görev yapan TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların daha dinamik ve üretken hale getirilebileceğini belirten ANALiZ Özkır, şöyle devam etti: “Yabancı gazetecilerin ülkemizdeki haber kaynakları neredeyse belirli kesimlerle sınırlıdır. Vakti zamanında kurulan bu ilişkiler, ilgili kişilerin Türkiye’deki siyasi pozisyonları doğrultusunda şekil almaktadır. Dolayısıyla yabancı gazetecilerin haber kaynaklarını çeşitlendirecek bir iletişim ağı kurulmalıdır. Yurtdışına okumaya veya dil öğrenmeye gönderilen akademisyenlerin ve öğrencilerin yabancı medyaya yazı yazması veya yazılan olumsuz yazıların altına gerçekleri anlatacak yorumlar yazması konusunda teşvik edilmesi ve cesaretlendirilmesi gerekiyor. Yurtdışında yaşayan Türklerin örgütlenmesi konusunda nedense beklenen adımlar bir türlü atılamıyor. Halbuki 3-4 milyon Türkün yaşadığı Almanya örneğinden bakıldığında bile sayıca çok daha az olan Türkiye karşıtı marjinal sol hareketin ve PKK’ya yakın grupların kamuoyunun belirlenmesinde daha etkin oldukları görülüyor. Bu gruba FETÖ diasporası da dahil edilebilir. Türkiye, yurtdışında yaşayan Türkleri örgütleyerek bu çarkı kırmak zorundadır.” Kamuoyunu etkileyebilmenin en iyi yollarından birisi düzenli bilgi akışını sağlama ve bilgi kanallarını sürekli açık tutma olduğunu dile getiren Özkır, sözlerini “Çünkü bu yapılmadığında, kamuoyuna bilgi akışını sağlayan gazeteciler bu açığı gidermek için farklı kanallardan bilgi almaya başlarlar. Dolayısıyla Türkiye’deki yabancı medya temsilcilerinin düzenli şekilde bilgilendirilmesi gerekiyor. Hem siyasetin üst kademesi tarafından hem de ilgili alt kademe kurumlar bu konuda yabancı gazetecilerle daha sık bir araya gelebilirler. En önemli konulardan birisi de Türkiye’nin devlet olarak kamu diplomasisi alanına yatırım yapması ve küresel rekabeti kurallarına göre yapacak şekilde bütçe ayırması ve istihdam politikası geliştirmesi gerekiyor.” diye tamamladı. “suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama”, “kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde kaydedilmesi, başkasına verilmesi, yayılması ve ele geçirilmesi” suçlarından cezalandırılmaları isteniyor. İddianamede, 2002’de öldürülen yazar Necip Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu, eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, eski Ankara ve Kayseri Emniyet Müdürü Orhan Özdemir’in de arasında bulunduğu bazı kişiler, “mağdur” ya da “şikayetçi” olarak yer alıyor. 61. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Maliye Hazinesi de iddianamede “mağdur” olarak gösteriliyor. İADESI ISTENEN SANIKLAR İadesi talep edilen sanıklardan eski Koza-İpek Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın İpek ve yakın aile bireyleri hakkında, Fetullahçı Terör Örgütü üyesi ve yöneticisi olmak, terörizmin finansmanı ve terör örgütünün propagandasını yapmak suçlarından yürütülen soruşturma devam ediyor. Firari sanık Cemil Koca’nın FETÖ’nün “Ankara imamı” olduğu belirtiliyor. KPSS başta olmak üzere birçok sınavda usülsüzlük iddialarına ilişkin soruşturmalar kapsamında birçok davada yargılanan Koca’nın, Ankara’daki FETÖ okullardan sorumlu olduğu ve 2014’e kadar “Ankara il imamı” olarak faaliyet göstererek iş adamlarından himmet adı altında yüklü miktarda para toplayarak yurt dışına kaçtığı ifade ediliyor. FETÖ’nün “Almanya imamı” olduğu iddia edilen firari sanıklardan Ahmet Şahinalp, 2014’te, “Hollanda imamı” olduğu iddia edilen Necdet Başaran’ın ise 2013’te yurt dışına kaçtığı belirtiliyor. 6 EKİM 2016 PERŞEMBE Semih Terzi’yi kim vurdu? 9 Halil İbrahim İZGİ ARTI +GÜNDEM halilibrahimizgi@yenibirlikgazetesi.com Ömer Halisdemir bir astsubaydı. Özlük hakları açısından subayların ardında gelen bir rütbe yani. Ordunun cefakarıdır astsubaylar. Derviş gibi yaşayanları çoktur. Ordunun yükünü çekerler. Semih Terzi’yi kahraman astsubay Ömer Halisdemir vurdu. Bunda sorulacak ne var diyebilirsiniz. Doğrudur. Ömer Halisdemir, Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı ele geçirmeye çalışan FETÖ mensubu Semih Terzi’yi vurmuştur. Sadece bir kişiyi vurmakla kalmamış milletin kaderinde de önemli bir anın aktörü olmuştur. Emri aldığı komutanının belirttiği üzere kendisini bekleyen şehadete de koşarak gitmiştir. Ömer Halisdemir, 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasında en önemli paya sahip kahramanlarından biridir. Diğer kahramanlarımız gibi. Şehitlerimiz gazilerimiz gibi. Semih Terzi’yi bu memleketin kararlılığı azmi ve rütbe tanımayan vatan sevdası kurtarmıştır Allah’ın izniyle. Ömer Halisdemir bir astsubaydı. Özlük hakları açısından subayların ardında gelen bir rütbe yani. Ordunun cefakarıdır astsubaylar. Derviş gibi yaşayanları çoktur. Ordunun yükünü çekerler. İş fedakarlığa gelince astsubaylar tam görev adamıdır ama nedense bazı subaylar, bazı generaller astsubaylardan hiç hoşlanmazlar. Sınıf olarak kendilerini daha üstte görürler. Ankara’da daha geçen günlerde ortaya çıkan bir video kaydında darbeci albay şöyle diyor teslim olurken: “Rütbemize münasip şekilde tutuklayın. Bizi astsubaya kelepçelettirmeyin.” Kibri görüyor musunuz? Dünyanın en aşağılık işini yaparken başarısız olduğu halde burnundan kıl aldırmamasına dikkatinizi çekerim. FETÖ’cü teröristlerin üç aşağı beş yukarı hepsinin ruh hali aynı. Kendilerinin seçilmiş olduğu, yüksek mertebede olduğu konusunda ortak bir kibre sahipler. Yıllar boyu takiye yapmalarının örtemediği ortak zaafları bu. Elebaşlarının Hz. Cebrail’e sataşmasından her düzeyde yerleşik bir kibrin olduğunu görebiliyoruz. İşte bu kibir kendisini astsubayla yan yana göremeyen küstah terörist albayda ortaya çıkıyor. Kendi yaptığı şeyin normal olduğunu diğerlerinin anormal olduğunu düşünüyor. Hala mı? Evet, hala. Aynı kibir darbe gecesi sela okuyan müezzine saldıran CHP üyesi kişilerde de mevcut. Darbeye karşı direnen müezzini aşağı gören bu şortlu kişiler gidip fiziki saldırıda bulunuyorlar. Müezzinlerin suçu şort giymemesi midir diye düşünüyor insan. Bazı partilerin iktidar yüzü görmemeleri ile FETÖ’nün toplumu yanlış okumasının temelinde aynı temel yanılgı var. Kibir. Gelelim Semih Terzi’ye. Semih Terzi de kibrinin kurbanı olan bir zavallı. Ölümü aynı örgüte mensup kişiler tarafından tahkir edilen astsubaylardan birinin eliyle oldu. Vatan aşkı rütbe tanımaz. Bunu gördük. İhanet de aynı şekilde hangi makamda olursa olsun kendini mutlaka açık eder. Semih Terzi’yi öldüren, sonsuz karanlığa sürükleyen şey nasıl kibirse, Ömer Halisdemir’i vatanın kalbine yerleştiren de tevazusu ve vatan aşkıdır. Semiz Terzi’yi öldüren Ömer Halisdemir’in vatan için yaşama aşkıdır. Aradan yıllar geçecek ve Semih Terzi’nin adı tarihin tozlu sayfaları arasında yerini alacak. Ömer Halisdemir ise Köroğlu gibi kuşaklarca anlatılmaya devam edecek. Selaları minarelerden yükselmeye devam edecek. Kibir sahiplerini zehirlemeye devam edecek. Tevazu ise başlarda bir taç olarak onun kıymetini bilen kişilerle parıldamaya devam edecek. Kibir zararlıdır, öldürücüdür hatta.
Page 1 and 2: Faizi olan Saçma sapan söz Fotoğ
Page 3 and 4: 6 EKİM 2016 PERŞEMBE HABER - BİL
Page 5 and 6: Kültür-Sanat ssezen@yenibirlikgaz
Page 7: BIST 100 haber@yenibirlikgazetesi.c
Page 11 and 12: Dünya 11 6 EKİM 2016 PERŞEMBE ha
Page 13 and 14: Bulmaca haber@yenibirlikgazetesi.co
Page 15 and 16: 2018’de Rusya’da gerçekleştir

TUZAK

Create successful ePaper yourself

Delete template?

Save as template?