You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
15 TEMMUZ VARLIK MÜCADELESİ VE KENDİNİ KAYBEDENLER<br />
menin yolunu aramaktır. Normal şartlarda,<br />
bunun yolunun hep kendini eleştirebilmekten<br />
geçtiği düşünülür. Bu, aynı<br />
zamanda doğru bir yoldur. Zira Hadis-i<br />
Şerif’te Hz. Peygamber ‘Ölmeden önce<br />
ölünüz’ buyurmaktadır. Yani, kendinizi<br />
hesaba çekebilin, kendinizle hesaplaşabilin<br />
buyurmaktadır. Ölmeden önce<br />
kendi kendimizi hesaba çekmemizin,<br />
öldükten sonra çekileceğimiz hesaptan<br />
tek farkı, sonunda hüküm verilmesidir.<br />
Biz kendi hakkımızda, ‘ben iyiyim’ ya da<br />
‘ben kötüyüm’ hükmü veremeyecekken,<br />
ahirette bizim hakkımızda ‘sen iyisin’ ya<br />
da ‘sen kötüsün’ hükmü verilecektir. Fakat<br />
kendimizi kaybetmemenin tek yolu<br />
kendimizi eleştirebilmekten geçmemektedir.<br />
Aynı zamanda, kendini kaybetmişlerden<br />
ders çıkarmak, ibret almak<br />
da kendini kaybetmemenin bir yoludur.<br />
İşte 15 Temmuz varlık mücadelesi veren<br />
kahramanların destanı olduğu kadar,<br />
kendini kaybetmişlerin de ibretlik hikâyesini<br />
oluşturmuştur.<br />
Peki, bu ibretlik hikâyenin özneleri,<br />
kendilerini nasıl kaybettiler? Bu sorunun<br />
cevabını bulduğumuzda kendimizi<br />
kaybetmemenin yollarını da bulmuş<br />
oluruz. 15 Temmuz öncesinde Anadolu<br />
topraklarında, kendini kaybetmenin<br />
iki önemli ekolü vardır. Bunlardan<br />
birincisi kendinden utanma, diğerini<br />
kendisinden üstün görme, aşağılık<br />
kompleksine kapılma gibi hastalıklarla<br />
müphemdir. Bu ekolün<br />
en başlıca özelliği hep ötekine<br />
benzemeye çalışmasıdır.<br />
Kendine bir güveni ya<br />
da kendinden<br />
olana bir güveni<br />
olmadığından<br />
ötekini<br />
kendine tercih eder. Kendi yaptığının<br />
yeri geldiğinde estetiğinden, yeri geldiğinde<br />
objektifliğinden, yeri geldiğinde<br />
niteliğinden asla emin olamadığından ve<br />
risk almayı sevmediğinden, hep ötekini<br />
ön plana çıkarmayı yeğler. Bir müddet<br />
sonra, kendini inkara kadar gider ve<br />
redd-i miras yapar. Fakat ilginç bir şekilde<br />
ötekini kendinden üstün gördüğünü de<br />
kabul etmez. Hem kendi olarak kaldığını<br />
iddia eder, hem de kendinden hiçbir şey<br />
barındırmayı istemez. İşte bu ekol, cumhuriyetin<br />
kuruluşundan bu yana önemli<br />
ölçüde Anadolu topraklarında hakimiyetini<br />
sürdürmüştür. Türkiye tarihindeki<br />
bütün darbelerde bu ekolden bir parça<br />
bulmak mümkündür.<br />
İkinci ekol ise, kendini saklama ekolüdür.<br />
Bu ekolün temel dürtüsü, ötekine karşı<br />
mücadele ile başlar. Ötekine karşı mücadele<br />
etmesi gerektiğine kendini tepeden<br />
tırnağa inandırmış ve bu mücadeleden<br />
uzak kaldığı her anı, adeta bir haram gibi<br />
görmüştür. Fakat ötekine karşı mücadele<br />
etmenin en doğru ve en stratejik yolunun<br />
‘kendini saklamak’ olduğuna kanaat<br />
getirir. Zira öteki, onu fark etmez ise<br />
ötekini içeriden yıkabilecektir. Bunun için<br />
yapması gereken tek şey sabretmek ve<br />
öteki ile hesaplaşacağı günü beklemektir.<br />
Zira o, özünde kendisi olarak kaldığı<br />
müddetçe sözde diğeri gibi olmasının<br />
ne zararı olabilir? Nasıl olsa bir gün gelecek<br />
ve öteki kendisinin özü ile karşılaştığında,<br />
mücadeleyi geri dönülemez bir<br />
şekilde kaybetmiş olacak ve o gün kendi<br />
özünü de istediği gibi yaşayabilecektir.<br />
Fakat bu da büyük bir yanılmacadır. Zira<br />
bu ekolün gözden kaçırdığı kendi özündeki<br />
dönüşümdür. Diğerine benzemenin<br />
şekilde kalmayıp, özüne de sirayet<br />
ettiğinin farkına bile varamaz. Bu<br />
yüzden, dönüştükçe dönüşür<br />
ve o da birinci ekol gibi kendi<br />
olmaktan çıkar. Kendi olmaktan<br />
çıktığı zaman da, önceden<br />
kendinden olup kendini<br />
koruyabilmiş olanlara da, adeta<br />
‘siz neden kendinizi korudunuz’<br />
17<br />
aralık ‘16