22.12.2020 Views

and/22-4

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

E-ISSN: 2587-2524

Cilt/ Volume 22 | Sayı/ Issue 4 | Aralık/ December 2020

www.androlojibulten.org

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020

i

ULAKBİM TR DİZİN’de

Dizinlenmektedir.


Cilt/ Volume 22 | Sayı/ Issue 4 | Aralık/ December 2020

E-ISSN: 2587-2524

ANDROLOJİ BÜLTENİ TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ YAYIN ORGANIDIR

Andrology Bulletin is the Periodical Journal of the Turkish Society of Andrology

Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda 4 sayı yayınlanır.

Four issues annually; March, June, September, December

TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ ADINA SAHİBİ / Owner on Behalf of the Turkish Society of Andrology

Prof. Dr. Barış Altay

YÖNETİM KURULU / Board of Directors

Ateş Kadıoğlu (Onursal Başkan)

Barış Altay (Başkan)

Mustafa F. Usta (Genel Sekreter)

Memduh Aydın (Sayman)

Sefa Resim (Üye)

Murat Çakan (Üye)

Fikret Erdemir (Üye)

Metin Öztürk (Üye)

EDİTÖR / Editor

Prof. Dr. Fikret Erdemir

YARDIMCI EDİTÖR / Associate Editor

Prof. Dr. Cüneyt Adayener

YAYIN TÜRÜ / Publication Category

Süreli Yayın

YÖNETİM YERİ/ Executive Office

Türk Androloji Derneği

Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.

B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul

Tel: +90 212 288 50 99

Faks: +90 212 288 50 98

E-posta: androloji@androloji.org.tr

Web: www.androloji.org.tr

Yayın Hizmetleri / Publishing Services

BAYT Bilimsel Araştırmalar

Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti.

Ziya Gökalp Cd. 30/31, 06420 Kızılay, Ankara

Tel (0-312) 431 30 62, Faks: (0-312) 431 36 02

E-posta: info@bayt.com.tr

www.bayt.com.tr

Androloji Bülteni’nin tarandığı indeksler/ Indexing the Andrology Bulletin

ULAKBİM TR Dizin/ ULAKBIM TR Index

Türkiye Atıf Dizini/ Turkey Citation Index

Türk Medline/ Turkish Medline

EBSCO

The control of conformity with the journal standards and the typesetting of the articles in this journal, the control of the English/Turkish abstracts

and references and the preparation of the journal for publishing were performed by bayt publishing.

Bu dergideki yazıların dergi standartlarına uygunluğu, dizimi, İngilizce/Türkçe özetlerin ve kaynakların denetimi, derginin yayına hazırlanması bayt

tarafından gerçekleştirilmiştir

www.androlojibulten.org


DANIŞMA KURULU / REVIEWERS

ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI

Prof. Dr. Ramazan AŞCI

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,

Samsun

Prof. Dr. Ali ATAN

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara

Doç. Dr. Memduh AYDIN

Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji

Kliniği, İstanbul

Doç. Dr. Önder CANGÜVEN

Department of Urology, Hamad Medical Corporation,

Doha, Qatar

Prof. Dr. Murat ÇAKAN

SB Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma

Hastanesi 2. Üroloji Kliniği, Ankara

Prof. Dr. Melih ÇULHA

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmit

Prof. Dr. Oğuz EKMEKÇİOĞLU

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kayseri

Prof. Dr. Fikret ERDEMİR

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat

Prof. Dr. Haluk EROL

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,

Androloji BD, Aydın

Prof. Dr. Ahmet GÖKÇE

Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sakarya

Prof. Dr. Bilal GÜMÜŞ

Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Manisa

Prof. Dr. Ateş KADIOĞLU

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji AD /

Androloji BD, İstanbul

Doç. Dr. Zafer KOZACIOĞLU

Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İzmir

Prof. Dr. Muammer KENDİRCİ

Liv Hospital-Üroloji Kliniği, İstanbul

Prof. Dr. Hakan KILIÇARSLAN

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bursa

Prof. Dr. Ahmet METİN

İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bolu

Prof. Dr. Bekir Süha PARLAKTAŞ

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat

Prof. Dr. Bülent SEMERCİ

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir

Doç. Dr. Altuğ TUNCEL

Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Üroloji Kliniği, Ankara

Prof. Dr. Tahir TURAN

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Denizli

Prof. Dr. Mustafa Faruk USTA

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Androloji BD,

Antalya

Prof. Dr. M. Önder YAMAN

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara

ERKEK ÜREME SAĞLIĞI

Prof. Dr. Barış ALTAY

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir

Prof. Dr. Kaan AYDOS

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD ve Kısırlık

Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara

Prof. Dr. Selahittin ÇAYAN

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Mersin

Prof. Dr. Sadık GÖRÜR

Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Hatay

Prof. Dr. Engin KANDIRALI

Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,

İstanbul

Prof. Dr. Ayhan KARABULUT

Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kırşehir

Prof. Dr. İrfan ORHAN

Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Elazığ

Prof. Dr. İsa ÖZBEY

Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi Üroloji AD,

Erzurum

Uzm. Dr. A. Arman ÖZDEMİR

T.C.Sağlık Bakanlığı Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk

Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji

Kliniği,İstanbul

Prof. Dr. Sefa RESİM

Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,

Kahramanmaraş

Prof. Dr. Tarkan SOYGÜR

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Çocuk Ürolojisi

BD, Ankara

Prof. Dr. Nihan Erginel-UNALTUNA

İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü

Genetik AD, İstanbul

KADIN CİNSEL SAĞLIĞI

Prof. Dr. Abdullah ARMAĞAN

Bahçelievler Medicalpark Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul

Prof. Dr. Halil ÇİFTÇİ

Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD, Şanlıurfa

Doç. Dr. Esat KORGALI

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sivas

Prof. Dr. Ercan YENİ

Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Şanlıurfa

KADIN - ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI

VE ERKEK İNFERTİLİTESİ HEMŞİRE

ÇALIŞMA GRUBU

Prof. Dr. Dilek AYGİN

Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sakarya

Prof. Dr. Sevim BUZLU

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Gülbeyaz CAN

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Nuran KÖMÜRCÜ

Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul

Doç. Dr. Leyla KÜÇÜK

İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik

Fakültesi, İstanbul

Prof. Dr. Rukiye PINAR BÖLÜKTAŞ

Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ve

Sağlık Hizmetleri, İstanbul

Doç. Dr. Hicran YILDIZ

Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa

TÜRK CUMHURİYETLERİNDE

ANDROLOJİ

Prof. Dr. İlham AHMEDOV

Bakixanov.23 Azerbaycan Tiib Universiteteti Baku-370022,

Azerbaycan

Uzm. Dr. Firdovsi MAMMADOV

Zeferan Hospital Üroloji Kliniği, Azerbaycan

Uzm. Dr. Zarifcan MURODOV

Taşkent Diploma Sonrası Eğitim Enstitüsü - Taşkent Üroloji

Merkezi, Özbekistan

Uzm. Dr. Shavkat SHAVAKHABOV

State Specialized Center Of Urulogy (Uzbekistan) Chief of

Andrology Department, Özbekistan

Uzm. Dr. Erol UÇANER

Özel Başkent Hastanesi Üroloji Kliniği, Kıbrıs

TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI

VE KONGRE TAKVİMİ

Prof. Dr. Fikret ERDEMİR

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,Tokat

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020

iii


AMAÇ ve KAPSAM

Androloji Bülteni Türk Androloji Derneği’nin resmi yayın organıdır.

Dergi androloji alanındaki araştırmaları, olguları, derlemeleri ve

editöryal yorumların yayımlandığı danışman denetimli bilimsel bir

dergidir. Dergi yılda 4 sayı olarak yayımlanmaktadır. Derginin hedef

kitlesi androloji alanlarında çalışan veya bu alanlara ilgi duyan

araştırmacı ve hekimlerdir.

Derginin yazı dili Türkçe ve İngilizce’dir. Türkçe yazıların Türk Dil

Kurumu’nun Türkçe sözlüğüne ve imla kılavuzuna uygun olması

gerekir.

Derginin editöryal ve yayın süreçleri International Committee

of Medical Journal Editors (ICMJE), World Association of Medical

Editors (WAME), Council of Science Editors (CSE), Committee

on Publication Ethics (COPE), European Association of Science

Editors (EASE) ve National Information Standards Organization

(NISO) organizasyonlarının kılavuzlarına uygun olarak

biçimlendirilir. Androloji Bülteni, Principles of Transparency and

Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice)

ilkelerini benimsemiştir.

Tüm makaleler http://www.androlojibulten.org/ sayfasındaki

online makale değerlendirme sistemi kullanılarak dergiye

gönderilmelidir. Derginin yazım kurallarına, gerekli formlara ve

dergiyle ilgili diğer bilgilere web sayfasından erişilebilir.

Derginin tüm masrafları Türk Androloji Derneği tarafından

karşılanmaktadır.

Dergide yayımlanan makalelerde ifade edilen bilgi, fikir ve görüşler

Türk Androloji Derneği, Editörler, Yayın Kurulu ve Yayıncı’nın

değil, yazar(lar)ın bilgi ve görüşlerini yansıtır. Baş Editör, Editörler,

Yayın Kurulu ve Yayıncı, yazarlara ait bilgi ve görüşler için hiçbir

sorumluluk ya da yükümlülük kabul etmemektedir.

Androloji Bülteni TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizin, Türkiye Atıf Dizini ve

Türk Medline vertabanlarında dizinlenmektedir.

Yayımlanan tüm içeriğe www.androlojibulten.org adresinden

ücretsiz olarak erişilebilir.

Dergide yayımlanan içeriğin tüm telif hakları Türk Androloji

Derneği’ne aittir.

Editoryal Ofis

Androloji Bülteni

Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.

B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Türkiye

Tel: 0212 288 50 99

Faks: 0212 288 50 98

E-posta: androloji@androloji.org.tr

Web: www.androlojibulten.org/

Yayın Hizmetleri: BAYT

Adres: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Türkiye

Tel: +90 431 30 62

Faks: +90 431 36 02

E-posta: info@bayt.com.tr

Web: www.bayt.com.tr

iv Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020


PURPOSE and SCOPE

Andrology Bulletin is the official publication of the Turkish

Andrology Association. The journal is a supervised scientific journal

which publishes original research articles, case studies, reviews,

and editorial comments on the science of andrology. The journal

is published in four issues per year. The target population of the

journal is researchers and physicians who work in or interested in

the field of andrology.

The journal’s language is both Turkish and English. The Turkish

language should conform to the Turkish language dictionary and

the Turkish spelling guide.

The editorial and publication processes of the journal conform

the guidelines of the International Committee of Medical Journal

Editors (ICMJE), the World Association of Medical Editors (WAME),

the Council of Science Editors (CSE), and the Committee on

Publication Ethics (COPE). It is formatted in accordance with the

National Information Standards Organization (NISO) guidelines.

The Andrology Bulletin adopts the Principles of Transparency and

Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice).

All articles should be sent to the journal using the online article

evaluation system at http://www.androlojibulten.org/. Writing

rules of the journal, necessary forms, and other information about

the journal can be accessed from the web page.

All expenditure of the journal is covered by the Turkish Andrology

Association.

The information, ideas and opinions expressed in the articles

published in the journal reflect the views and opinions of the

author(s), not the editors of the Turkish Andrology Association, the

editorial board, or publisher. The Editor-in-Chief, Editors, Editorial

Board, and Publisher do not accept any responsibility or liability for

the given information and opinions of the author(s).

The Andrology Bulletin has been indexed by TUBITAK ULAKBIM TR

Index, Turkey Citation Index and Turkish Medline.

All published content is freely available at www.androlojibulten.org.

All copyrighted content published in the journal belongs to the

Turkish Andrology Association.

Editorial Office

Andrology Bullettin

Address: Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.

B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Turkey

Phone: +90 212 288 50 99

Fax: +90 212 288 50 98

E-mail: androloji@androloji.org.tr

Web: www.androlojibulten.org/

Publishing Services: BAYT

Address: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Turkey

Phone: +90 431 30 62

Fax: +90 431 36 02

E-mail: info@bayt.com.tr

Web: www.bayt.com.tr

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020

v


YAZARLARA AÇIKLAMA

Dergiye gönderilen makaleler, özgünlük ve bilimsel kalite

bakımından değerlendirilir. Gönderilen yazıların daha önce başka

bir elektronik ya da basılı dergide, kitapta veya farklı bir mecrada

sunulmamış ya da yayımlanmamış olması ve Türk Androloji

Derneği Yönetim Kurulu’nun seçtiği Yayın Kurulu tarafından uygun

görülmesi gerekir.

Androloji Bülteni’ne gönderilen makalelerin değerlendirilmesinde

bağımsız, tarafsız, çift-kör hakem değerlendirme raporları temel

alınmaktadır. Yazıların değerlendirmeye alınması için, gönderilen

yazıya tüm yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir

Formu” başlıklı imzalı bir yazının eklenmesi gerekir (Formun hazır

hali http://www.androlojibulten.org ve https://www.journalagent.

com/androloji/ adreslerinden indirilebilir).

Androloji Bülteni; gönderilen makalelerin değerlendirme sürecine

dahil olan yazarların ve bireylerin, potansiyel çıkar çatışmasına ya

da önyargıya yol açabilecek finansal, kurumsal ve diğer ilişkiler

dahil mevcut ya da potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmelerini

talep ve teşvik eder. Bir çalışma için bir birey ya da kurumdan alınan

her türlü finansal destek ya da diğer destekler Yayın Kurulu’na

beyan edilmeli ve potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmek

amacıyla ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu katkı sağlayan

tüm yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır (form için www.

androlojibulten.org). Editörler, yazarlar ve hakemler ile ilgili

potansiyel çıkar çatışması vakaları derginin Yayın Kurulu tarafından

COPE ve ICMJE rehberleri kapsamında çözülmektedir.

Yayın için uygun bulunan yazıların dizgi ve hazırlık işlemleri

sırasında, sorumlu yazara yazar katkılarının da açıklanmasının

isteneceği Yazar Onay Formu gönderilecektir.

Sadece yazarlık niteliğini hak eden kişiler yazar olarak gösterilmelidir.

Yazar olarak listelenen herkesin ICMJE (www.icmje.org) tarafından

önerilen yazarlık kriterlerini karşılaması gerekmektedir. ICMJE,

yazarların aşağıdaki dört kriteri karşılamasını önermektedir:

1. Çalışmanın konseptine/tasarımına; ya da çalışma için verilerin

toplanmasına, analiz edilmesine ve yorumlanmasına önemli

katkı sağlamış olmak,

2. Yazı taslağını hazırlamış ya da önemli fikirsel içeriğin eleştirel

incelemelerini yapmış olmak;

3. Yazının yayından önceki son halini gözden geçirmiş ve

onaylamış olmak;

4. Çalışmanın herhangi bir bölümünün geçerliliği ve doğruluğuna

ilişkin soruların uygun şekilde soruşturulduğunun ve

çözümlendiğinin garantisini vermek amacıyla çalışmanın her

yönünden sorumlu olmayı kabul etmek.

Bir yazar, çalışmada katkı sağladığı kısımların sorumluluğunu

almasına ek olarak, diğer yazarların çalışmanın hangi kısımlarından

sorumlu olduğunu da teşhis edebilmelidir. Ayrıca, yazarlar

birbirlerinin katkılarının bütünlüğüne güven duymalıdırlar.

Klinik ve deneysel çalışmalar, ilaç araştırmaları ve bazı olgu

sunumları için World Medical Association Declaration of

Helsinki “Ethical Principles for Medical Research Involving

Human Subjects”, (amended in October 2013, www.wma.net)

çerçevesinde hazırlanmış Etik Kurul raporu gerekmektedir. Gerekli

görülmesi halinde, Etik Kurul raporu veya eş değeri olan resmi

bir yazı, yazarlardan talep edilebilir. İnsanlar üzerinde yapılmış

deneysel çalışmaların sonuçlarını bildiren yazılarda, çalışmanın

yapıldığı kişilere uygulanan prosedürlerin niteliği tümüyle

açıklandıktan sonra, onaylarının alındığına ilişkin bir açıklamaya

metin içerisinde yer verilmelidir. Hayvanlar üzerinde yapılan

çalışmalarda ise ağrı, acı ve rahatsızlık verilmemesi için yapılmış

olanlar açık olarak makalede belirtilmelidir. Hasta onamları, Etik

Kurul raporunun alındığı kurumun adı, onay belgesinin numarası

ve tarihi ana metin dosyasında yer alan Yöntemler başlığı altında

belirtilmelidir. Hastaların kimliklerinin gizliliğini korumak yazarların

sorumluluğundadır. Hastaların kimliğini açığa çıkarabilecek

fotoğraflar için hastadan ya da yasal temsilcilerinden alınan imzalı

izinlerin de gönderilmesi gereklidir.

Bütün makalelerin benzerlik tespiti denetimi, iThenticate yazılımı

aracılığıyla yapılmaktadır.

Yayın Kurulu, dergimize gönderilen çalışmalar hakkındaki intihal,

atıf manipülasyonu ve veri sahteciliği iddia ve şüpheleri karşısında

COPE kurallarına uygun olarak hareket edecektir. Yayımlanan içerik

ile ilgili tüm sorumluluk yazarlara aittir

Yazıların online gönderilmesi

Tüm yazılar derginin Internet adresi üzerinden online

gönderilmelidir. (https://www.journalagent.com/androloji/).

Yazının gönderilmeden önce kontrol listesi ile son bir kez gözden

geçirilmesi önerilir. Yazım kurallarına uygun yazılmayan yazılar

bilimsel kurul değerlendirmesine alınmamaktadır. Daha detaylı

bilgiler https://www.journalagent.com/androloji/ adresinden

alınabilir.

YAZILARIN HAZIRLANMASI

Araştırma yazıları 3000, olgu sunumları 1500 ve derlemeler 5000

kelimeyi geçmemelidir.

Makaleler, ICMJE-Recommendations for the Conduct, Reporting,

Editing and Publication of Scholarly Work in Medical Journals

(updated in December 2017 - http://www.icmje. org/icmjerecommendations.

pdf) ile uyumlu olarak hazırlanmalıdır.

Randomize çalışmalar CONSORT, gözlemsel çalışmalar STROBE,

tanısal değerli çalışmalar STARD, sistematik derleme ve metaanalizler

PRISMA, hayvan deneyli çalışmalar ARRIVE ve randomize

olmayan davranış ve halk sağlığıyla ilgili çalışmalar TREND

kılavuzlarına uyumlu olmalıdır.

Yazarların, Yayın Hakkı Devir Formu, Yazar Katkı Formu ve

ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu’nu (bu form, tüm

vi Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020


yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır) ilk gönderim sırasında

online makale sistemine yüklemeleri gerekmektedir. Bu formlara

http://www.androlojibulten.org/ adresinde yazarlara açıklama

kısmından ulaşılabilir.

Yazılar, bilgisayar dosyası üzerinde standart A4 kağıdı

boyutlarındaki bir sayfaya, sağ ve sol kenarlarda yaklaşık 2,5

cm boşluk kalacak şekilde ve iki satır aralıklı olarak yazılmalıdır.

Her sayfa numaralandırılmalıdır. Metin Times New Roman yazı

karakterinde 12 punto ile yazılmalıdır. Yazılarda bulunması gereken

bölümler sırasıyla şunlardır: (Yazar adları (ünvan, ad, soyadı),

çalışmanın yapıldığı kurum (Makaledeki yazarların çalışma yerleri,

yayının yapıldığı kurum şeklinde olmalıdır), iletişim adresi, telefon

ve faks numaraları, e-posta adresi journal agent programında 3, 4

ve 5. adımlarda online olarak girilmelidir.

“Telif Hakkı Devir Formu” dışında yüklenecek diğer dosyalarda

yazarların isimleri, çalıştıkları yerler bulunmamalıdır!). (i) Türkçe

ve İngilizce başlıklar (online olarak istenen yere yapıştırılacak), (ii)

Türkçe ve İngilizce özetler (online olarak istenen yere yapıştırılacak);

Makalenin tam metninde (tam metin dosyası online olarak istenen

yere eklenmelidir) (iii) Giriş; (iv) Gereç ve Yöntem; (v) Bulgular; (vi)

Tartışma; (vii) Kaynaklar bölümleri bulunur. Yöntemler, bulgular

ve tartışma bölümlerinin gerektiğinde alt başlıklarla ele alınması

tercih edilir. Olgu sunumları, özetlerden sonra giriş, olgu sunumu

ve tartışma başlıkları altında düzenlenmelidir. İnceleme yazılarında,

yazının gelişimine uygun başlıklandırma yapılabilir.

Özetler: Özet çalışmanın amacını, ana bulguları ve temel

sonuçlarını Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular, Sonuç (İngilizce

özette Objectives, Material and Methods, Results, and Conclusion)

başlıkları altında bildirmelidir.

Anahtar kelimeler: Yazı düzeninde özetlerden sonra yer alacak

şekilde Türkçe ve İngilizce olarak en az 3, en fazla 5 anahtar kelime

(alfabetik sıra ile) belirtilmelidir. Bu amaçla Index Medicus Medical

Subjects Headings (MeSH)’den yararlanılabilir. http://www.ncbi.

nlm.nih.gov/pubmed/.

Makalenin tam metninde Giriş paragrafından sonra Gereç

ve Yöntem’de çalışma başlangıcı ve bitiş tarihleri, hastaların

özellikleri ve kullanılan yöntemler, hasta seçimi ayrıntılı biçimde

belirtilmelidir. İstatistiksel yöntem yeterli ayrıntı ile açıklanmalıdır.

Bulgular: Metinde olabildiğince ayrıntılı yazılmalı, şekil ve tablolar

ile desteklenmeli; şekil ve tablolarda verilen bilgiler, metinde

tekrarlanmamalıdır.

Tartışma: Ağırlıklı olarak çalışma ile ilgili veriler tartışılmalı, yerli

ve yabancı kaynaklarla desteklenmelidir. Konu ile doğrudan ilgisi

olmayan genel bilgilere uzun uzun yer vermekten kaçınılmalıdır.

Kısaltmalar: Kısaltılmış sözcük sayısının sınırlı tutulması gerekir.

Şekil ve Tablolar: Yazı ile birlikte sunulan fotoğraf ve tablolar

sisteme ayrı ayrı yüklenmelidir. Resim dosyalarının formatı JPEG

veya TIFF olabilir. Tablolar ve şekil altyazıları ayrı sayfalara ve iki

satır aralıklı yazılmalı; şekil ve tablolar yazıda görünme sırasına göre

numaralandırılmalı ve başlıkları olmalıdır. Mikroskobik resimlerde

büyütme oranı ve boyama tekniği açıklanmalıdır. Kısaltmalar her

şeklin ve tablonun altında açıklanmalıdır.

KAYNAKLAR

Kaynaklar metin içinde anılma sırasına göre noktadan sonra üst

simge olarak köşeli parantez içerisinde ve nokta işaretinden sonra

boşluk bırakmadan dizilmeli (örnek: ...lenf nodu diseksiyonu

önerilmektedir. [1] ); yayımlanmamış sonuçlar ve kişisel görüşmeler

kaynak olarak gösterilmemelidir. Yazarların yalnızca doğrudan

yararlandıkları çalışmaları kaynak olarak göstermeleri gerekir; yazımı

doğrulanamayan kaynaklar yayın hazırlığı sırasında yazarlardan

istenecektir. Dergi isimleri Index Medicus’a göre kısaltılmalıdır;

bunun mümkün olmadığı durumlarda dergi adının tamamı

verilmelidir. Altı ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazarlar

belirtilmeli, altıdan fazla yazar durumunda, altıncı yazarın arkasından

“et al.” eklenmelidir. Kaynakların dizilme şekli ve noktalamalar için

aşağıdaki örneklere uyulmalıdır (basım ayı, parentez içinde derginin

basım sayısı yazılmamalıdır !) :

Dergi:

Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu

AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji

Dergisi 2006;32:240-7.

Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA et

al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic ileal

neobladder performed completely intracorporeally: the initial

experience. J Urol 2002;168:13-8.

Kitap:

Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3.Baskı. İstanbul: İstanbul

Üniversitesi Basımevi; 1993.

Kitap içinde bölüm:

Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting

during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;

2003. p. 288-307.

Önemli Not: Yayın Kurulu, gerekli gördüğü durumlarda yazıların

özünü değiştirmeden metinde düzeltme yapmakla yetkilidir.

Online makale gönderiminde sırası ile:

1. Yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir Formu “ başlığı

altında imzalı bir mektup (tarayıcıdan geçirdikten sonra diğer

dosyalarla gibi online olarak sisteme yüklenmelidir).

2. Ana metin (Kaynaklar dahil) (Özet ve Yazar isimleri

bulunmamalıdır !)

3. Resimler (Mümkün ise açıklanan yerler okla belirtilmelidir)

4. Tablolar yüklenmelidir.

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020

vii


INSTRUCTION TO AUTHORS

Articles submitted to the journal are evaluated in terms of originality

and scientific quality. Submitted manuscripts must not have been

previously published, or presented in another electronic or printed

journal, in a book or in a different medium, and must be approved

by the Editorial Board of the Turkish Andrology Association’s Board

of Directors.

Independent, unbiased, double-blinded arbitration evaluation

reports of referees are used in the evaluation of the articles

submitted to the Andrology Bulletin. In order for the articles to be

evaluated, a signed letter entitled “Copyright Transfer Form” must be

attached to the submitted article, confirming the authors’ approval

(a copy of the form is available at: http://www.androlojibulten.org

and https://www.journalagent.com/androloji/).

Andrology Bulletin encourage authors and individuals involved

in the evaluation process of submitted articles to present their

current or potential conflicts of interest, including financial,

institutional, and other relationships that may lead to potential

conflicts of interest or prejudice. Any financial or any other kind

of support received from an individual or institution for a study

must be declared to the Editorial Board, and the ICMJE Potential

Conflicts of Interest Form must be filled in separately by all authors

contributing to the declaration of potential conflicts of interest (see

the form in: http://www.androlojibulten.org). Potential conflicts of

interest with editors, writers and arbitrators are resolved by the

Editorial Board of the journal under the COPE and ICMJE guidelines.

The Author Approval Form will be sent to the responsible author,

who will be required to explain the author’s contributions during

the typesetting and preparation of the articles suitable for

publication.

Only those who deserve authorship should be shown as authors.

Everyone listed as a writer must meet the authorship criteria

recommended by ICMJE (www.icmje.org). The ICMJE suggests that

authors meet the following four criteria:

1. To have contributed significantly to the gathering, analysis,

and interpretation of data for concept/design of the study;

2. To have drafted the writing of the essay, or have done critical

review of important intellectual content;

3. To have reviewed and approved the last version of the article

before its publication;

4. To accept the responsibility for all aspects of the work in order

to ensure that questions concerning the validity and accuracy

of any part of the work are properly investigated and resolved.

A writer should be able to identify the parts of the work which other

authors are responsible for, in addition to taking responsibility for

the parts he contributed. In addition, authors should trust the

integrity of each other’s contributions.

For the clinical and experimental studies, drug studies, and some

case reports, the Ethics Committee report prepared under the

World Medical Association Declaration of Helsinki (amended

in October 2013, www.wma.net) is required. If necessary, the

author(s) may be requested an Ethics Committee report, or an

official letter of equal value. An explanatory note on the results of

experimental studies on humans should be included in the text

to the effect that approvals have been received, once the nature

of the procedures applied to the subject has been fully explained.

In the case of studies on animals, those made for the avoidance

of pain, suffering, and discomfort should be clearly stated in

the article. Patient approvals, the name of the institution from

which the Ethics Committee report is received, and the number

and date of the approval document should be stated in the main

text file under the title of Methods. It is the responsibility of the

authors to protect the confidentiality of the identities of patients.

Signed permits from the patient or legal representatives must

also be sent for photographs that may reveal the identity of the

patients.

Similarity checking of all the articles is done via iThenticate

software.

The Editorial Board will act in accordance with the COPE rules

against claims and suspicions of plagiarism, citation manipulation,

and data fraud involving work submitted to the journal. All

responsibility for the published content belongs to the authors.

Submitting articles online

All manuscripts must be submitted online via the internet address

of the journal (https://www.journalagent.com/androloji/). It is

recommended that the manuscript be reviewed one last time

with the checklist before submission. Manuscripts not written in

accordance with the writing rules are not accepted for Scientific

Board evaluation. More information can be found at https://www.

journalagent.com/androloji/.

PREPARATION OF ARTICLES

The research articles should not exceed 3000 words, the case

presentations should be at most 1500 words, and the compilations

should not exceed 5000 words.

The articles should be prepared in accordance with the ICMJE -

Recommendations for the Conduct, Reporting, and Publication

of the Scholarly Work in Medical Journals (http://www.icmje.

org/icmje-recommendations.pdf –updated in December 2017).

Randomized studies should be consistent with CONSORT,

observational studies with STROBE, diagnostic value studies with

STARD, systematic review and meta-analyses with PRISMA, animal

trials with ARRIVE, and non-randomized behavioral and public

health studies with TREND guidelines.

The authors are required to upload the Publication Submission

Form, the Author Contribution Form and the ICMJE Potential

Conflicts Form (this form must be filled out by all authors

separately) to the online system during the initial submission of the

viii Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020


article. These forms are available at http://www.androlojibulten.

org/ and can be found in the instruction to authors section.

Manuscripts should be typed on a standard A4 paper size on a

computer text file, spaced about 2.5 cm on the right and left sides,

and with double spaced lines. Every page should be numbered.

The text should be written in Times New Roman font with 12

points. The sections to be included in the manuscripts are: author

names (academic title, name, surname), the institution in which the

study was conducted (work place of the author and the institution

where the publication is prepared), contact address, telephone

and fax numbers, e-mail address. All these should be entered in

the JournalAgent program online in steps 3, 4, and 5.

The files to be uploaded should not contain the names of the

authors and places where they work, except the “Copyright Transfer

Form”. The submitted work should include: (i) Turkish and English

titles (to be posted online), (ii) Turkish and English abstracts (to be

posted online); in the full text of the article (the full text file must be

added to the desired location online) (iii) Introduction; (iv) Materials

and Methods; (v) Findings; (vi) Discussion; (vii) References sections.

It is preferred that methods, findings, and discussion sections

be handled with subtitles when necessary. Case presentations

should be organized under the headings of introduction, case

presentation and discussion after the summaries. In the review

articles, appropriate titles can be preferred for the development

of the article.

Abstract (Summary): The main findings and the main results

should be reported under the headings of Objectives, Material and

Methods, Findings, Conclusion.

Key words: At least 3 and at most 5 key words (in alphabetical

order) should be indicated in Turkish and English, under the

heading “Key words” after the Abstract section. Index Medicus

Medical Headings (MeSH) can be used for this purpose (http://

www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/).

In the full text of the article, in the Materials and Methods after

the Introduction paragraph, start and end dates of the study, the

characteristics of the patients and the methods used, the patient

selection should be specified in detail. The statistical method

utilized should be explained with sufficient detail.

Findings: Findings should be written as detailed as possible in the

text, supported by figures and tables; information given in figures

and tables should not be repeated in the text.

Discussion: Mainly the data related to the study should be

discussed and supported with domestic and foreign resources.

General information that is not directly related to the subject

should be avoided from occupying too much space.

Abbreviations: The number of abbreviated words must be limited.

Figures and Tables: Photographs and tables presented with the

text should be uploaded separately to the system. The format of

the image files can be JPEG or TIFF. Tables and shape subtitles must

be written on separate pages with double spacing; figures and

tables should be numbered according to the order in which they

appear in the text, and should have titles. Magnification ratio and

dyeing technique should be explained in microscopic pictures.

Each abbreviation used should be noted under the related figure

and table with an explanation.

REFERENCES

The references given in the text should be arranged in square

brackets as superscripts, and if at the end of the sentence after

the punctuation, without spacing (eg: ... lymph node [1] dissection

is recommended. [2] ); unpublished results and personal interviews

should not be shown as sources. Authors should only present

studies that they directly benefit from; unauthorized sources

will be requested from the authors during the preparation of the

publication. Journal names should be abbreviated according to

Index Medicus; where this is not possible, the full name of the journal

should be given. All authors should be listed if there are seven or

fewer, followed by “, et al.” after the sixth author in case of more than

seven authors. The following examples should be followed for the

endnote reference list and the punctuation style (the month and

the issue number in parentheses must be avoided!).

Journal:

Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu

AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji

Dergisi 2006;32:240–7.

Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA,

et al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic

ileal neobladder performed completely intracorporeally: the initial

experience. J Urol 2002;168:13–8.

Book:

Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3. Baskı. İstanbul:

İstanbul Üniversitesi Basımevi; 1993.

Section of a book:

Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting

during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;

2003. p.288–307.

Important Note: The Editorial Board is authorized to make

amendments to the text, if necessary, without modifying the text of

the text.

Online article submission order:

1. A signed letter under the heading of “Copyright Transfer Form”

(a scanned copy which must be uploaded to the system online

with other files) from the authors,

2. Main text (including reference list) (abstract should not be

included, and author names must be blinded!),

3. Pictures (where possible, the explanations should be indicated

by an arrow), and

4. Tables must be loaded.

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020

ix


BAŞKAN’DAN / FROM THE PRESIDENT

Değerli Meslektaşlarım,

Hepimiz için zorlu geçmekte olan bir yılı geride bırakmaktayız. Tüm güçlüklere rağmen, verilen

emeklerin karşılığını bulacağını düşünüyorum. Günlük yoğun çalışma temposuna rağmen, bilimsel

olarak uzaktan yapılan toplantılar sayesinde, birlikte gelişmeleri takip etme fırsatı bulduk. 14-17

Ekim’de yapılan Güncel Androloji Sempozyumu 800’e yakın katılım ile oldukça başarılı geçti. Yurtiçi

ve yurtdışından yapılan bağlantılarla, teknik olarak da aksamalar yaşamadan, oldukça pozitif geri

bildirimler aldık. Bazen uzayan toplantı saatlerine rağmen, sizlerin eksilmeyen ilgisi ve desteği ile

salonlarımız uzaktan da olsa hep doluydu. Androloji Derneği yönetim kurulu adına sempozyumda

emeği geçen herkese tekrar teşekkür ediyorum. 17-21 Kasım tarihlerinde Türk Üroloji Kongresi ise

2000 civarında katılımcısı ile bizleri gururlandırdı. Androloji alanında yapılan toplantılar da yine

oldukça ilgi çekici başlıkları ile programda yer aldı. Androloji Bülteni Aralık sayısı ile yeniden

karşınızdayız.

Sizlere yeni yılın sağlık ve mutluluk dolu günler getirmesini diliyorum.

Saygılarımla,

Türk Androloji Derneği Yönetim Kurulu adına,

Prof. Dr. Barış ALTAY

Türk Androloji Derneği Başkanı

x Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020


EDİTÖR’DEN / FROM THE EDITOR

Değerli Meslektaşlarımız,

Pandemi nedeniyle ülkemizde ve tüm dünyada bilimsel etkinliklerin uzaktan ve nispeten sınırlı

sayıda yapıldığı 2020 yılını geride bırakırken Androloji Bülteni’nin 4. sayısını da araştırmacı ve

bilime gönül vermiş insanların katkılarıyla sizlere ulaştırmaktan büyük gurur duyuyoruz. Androloji

Bülteni’nin bu yıla ait son sayısında daha önceki sayılarda olduğu gibi 5 adet derleme ve 4 adet

orijinal araştırma makalesi yer almaktadır. Bu sayıda kadın cinselliği alanında “Aksoy ve arkadaşları

tarafından “Kadın Sünnetinin Alt Üriner Sistem Semptomlarına Etkisi ve Hemşirelik Bakımı” başlıklı

oldukça nadir işlenen bir konu ele alınmıştır. Benign prostatik hiperplazi tedavisinde ilk sırada

yıllardır kullanılan alfa blokerlerin etkinlik ve yeni kullanım alanları ise sayın Atan tarafından

“Alfa -1 Reseptör Blokeri İlaçların Benign Prostat Hiperplazisi Tedavisindeki Kullanımlarının

Önemli Noktaları ve Yeni Klinik Kullanım Alanları” başlıklı çalışma ile sunulmaktadır. Bir başka

derlemede ise Bekmezci ve arkadaşları tarafından” Kadın Cinsel İşlev Bozukluğu Yönetiminde

Güncel Yaklaşımlar ve Kanıt Temelli Uygulamalar” ayrıntıları ile ele alınmıştır. Günlük pratiğimizde

neredeyse çok az dikkate aldığımız adölesan cinselliği yine Bekmezci ve arkadaşları tarafından

“Adölesan Cinselliği: Uluslararası ve Ulusal Durum” isimli derlemede incelenmiştir. Yukarıda da

belirttiğimiz üzere 2020 yılı COVİD-19 pandemisinin etkilerinin yoğun görüldüğü bir yıl olmaktadır.

Tüm dünyada giderek artan hasta sayıları sonrası bu hastalığın vücutta pek çok sistemleri

etkilediği ve buna bağlı olarak elde edilen verilerin bilim dünyası ile paylaşıldığı görülmektedir.

Bununla ilişkili olarak Şahin ve arkadaşları tarafından “COVID-19 Pandemisinde Cinsellik” başlıklı

derlemede güncel inceleme ve değerlendirmeler araştırılmıştır. Androloji Bülteni’nin 4. sayısında

yer alan orijinal makalelerin biri erkek cinsel işlev bozukluğu, biri kadın cinsel işlev bozukluğu

ikisi de erkek infertilitesi ile ilişkilidir. Karabay ve arkadaşları tarafından yapılan prospektif klinik

bir çalışmada “Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkinin incelenmesi”

başlıklı araştırma yapılmıştır. Dal ve arkadaşlarının yaptıkları retrospektif çalışmada ise “Kadın

Doğum ve Psikiyatri Polikliniklerinde Cinsel Sağlık Sorunları” incelenmiştir. Kadın yaşının fertilite

ile ilişkisi oldukça iyi bilinmektedir. Erkek yaşının fertilite parametreleri üzerine olan etkisi ile

ilgili çalışmalar ise giderek artmaktadır. Bu konuda ülkemizde yeterli çalışma bulunmamaktadır.

Bu anlamda Yıldırım ve arkadaşları tarafından yapılan “Erkek Yaşı Sperm Parametrelerini Etkiliyor

mu? Türk Popülasyonuna Ait İlk Seri” başlıklı çalışma son derece önemlidir. Yine erkek infertilitesi

konusunda yapılan bir diğer araştırma Aşcı ve arkadaşları tarafından “Erkeklerde fertiliteyi

etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi” başlığıyla sizlere sunulmaktadır.

Androloji Bülteni ailesi olarak yeni yılın hepimiz için sağlık ve mutluluk getirmesini temenni

ederek ulusal ve uluslararası anlamda bilimsel etkinliklerin üst düzeyde olduğu günler dileriz…

Prof. Dr. Fikret ERDEMİR

Editör

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020

xi


Cilt/ Volume 22 | Sayı/ Issue 4 | Aralık/ December 2020

İÇİNDEKİLER /CONTENTS

ARAŞTIRMA YAZILARI | ORIGINAL ARTICLES

204 Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkinin incelenmesi: Prospektif, olgu-kontrol çalışması

Evaluation of the association between plasma D-dimer level and erectile dysfunction: A prospective case-control study

Emre Karabay, Serdar Duvar

209 Kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerinde cinsel sağlık sorunları: Retrospektif bir çalışma

Sexual health problems in obstetrics and gynecology outpatient clinics: A retrospective study

Nursel Alp Dal, Çagdaş Özdemir

213 Erkek yaşı sperm parametrelerini etkiliyor mu? Türk popülasyonuna ait ilk seri

Does male age affect sperm parameters? First series from Turkish population

Berna Yıldırım, İlknur Keskin Yusuf Sağıroğlu, Seda Karabulut

219 Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi

Determination of risky lifestyle behaviors that may affect fertility in men

Özlem Aşcı, Fulya Gökdemir

DERLEME | REVIEW

226 Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına etkisi ve hemşirelik bakımı

The effect of female circumcision on lower urinary tract symptoms and nursing care

Ömercan Aksoy, Ergül Aslan

233 Kadın cinsel işlev bozukluğu yönetiminde güncel yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamalar

Current approaches and evidence based practices in female sexual dysfunction management

Ebru Bekmezci, Halime Esra Meram

238 Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli noktaları ve

yeni klinik kullanım alanları

Important points of usage of alpha-1 receptor blocker drugs in the treatment of BPH and new areas of clinical usage

Ali Atan

244 Adölesan cinselliği: Uluslararası ve ulusal durum

Adolescent sexuality: International and national situation

Ebru Bekmezci, Halime Esra Meram

249 COVID-19 pandemisinde cinsellik ve cinsel sağlık

Sexuality and sexual health in the COVID-19 pandemic

Ezgi Şahin, İlkay Güngör Satılmış

254 TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

258 KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR

xii Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020



ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2020;22:204−208

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.14471

Erkek Cinsel Sağlığı

Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon

arasındaki ilişkinin incelenmesi: Prospektif,

olgu-kontrol çalışması

Evaluation of the association between plasma D-dimer level and

erectile dysfunction: A prospective case-control study

Emre Karabay , Serdar Duvar

ÖZ

AMAÇ: Bu çalışmanın amacı plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon

(ED) arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktır.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ocak 2019 – Haziran 2019 tarihleri arasında

Üroloji polikliniğine ED şikayetleri ile başvuran ve çalışmaya katılmak için

gönüllü olan hastalara Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi (IIEF-15) formu

doldurularak, IIEF– Erektil fonksiyon (IIEF-EF) skoru <26 olan hastalar

çalışmaya sıralı şekilde alındı. Kontrol grubu yaşa göre +/– 1 eşleştirilerek

gönüllü ve IIEF-EF skoru ≥26 olan hastalardan oluşturuldu. Katılımcıların

demografik özellikleri ve laboratuvar bulguları kayıt altına alındı.

BULGULAR: Çalışmaya 37 ED (Grup 1) hastası ve 35 ED olmayan

(Grup 2) gönüllü dâhil edildi. Grup 1 yaş ortalaması 51,97±9,97 iken,

Grup 2 yaş ortalaması 52,94±10,50 olarak saptandı. Grup 1 ve Grup 2

laboratuvar sonuçlarının değerlendirilmesinde; gruplar arasında plazma

D-dimer düzeyleri açısından istatistiksel anlamlı farklılık saptanmazken

(p=0,207), kontrol grubundaki plazma düşük yoğunluklu lipoprotein

kolesterol (LDL-K) düzeylerinin hasta grubuna göre anlamlı olarak düşük

olduğu gözlendi (p<0,05).

SONUÇ: Yüksek plazma D-dimer düzeylerinin koroner arter hastalarında

uzun dönem arteryal ve venöz olayların prediktörü olduğu gösterilmiştir.

Vasküler ED’nin koroner hastalıkların gelişiminde risk faktörlerinden biri

olduğu bilinmektedir. Çalışmamızın ilk sonuçlarında plazma D-dimer

düzeyi ile ED arasında anlamlı ilişki olmasa da geniş örneklem gruplu ileri

çalışmaların yapılmasının bu alanda gerekli olduğunu düşünmekteyiz.

Anahtar Kelimeler: D-dimer, erektil disfonksiyon, IIEF

ABSTRACT

OBJECTIVE: The aim of this study is to evaluate the relationship between

levels of plasma D-dimer and erectile dysfunction (ED).

MATRERIAL and METHODS: International Index of Erectile Function-15

(IIEF-15) has been applied to patients referred to Urology outpatient

clinic with the presence of ED. Patients with the score <26 of IIEF –EF

were included in the study. Controls consisted of subjects +/– 1 age

matched and with the IIEF-EF scores ≥26. Demographic features and

laboratory findings of the participants were recorded.

RESULTS: 37 patients with ED (Group 1) and 35 subjects without

ED (Group 2) as the control group were included. The mean age was

51.97±9.97 in Group 1 and 52.94±10.50 in Group 2. No statistical

significant difference was observed between Group 1 and Group 2

in terms of plasma D-dimer levels (p=0.207), while plasma LDLcholesterol

levels was significantly lower in controls than in ED patients

(p<0.05).

CONCLUSION: Plasma D-dimer levels were shown to be predictor in

the development of long term arterial and venous events in coronary

artery syndrome. Vascular ED is known to be one of the risk factors in

the development of the coronary artery diseases. Although preliminary

results of our study did not demonstrate a significant association between

plasma D-dimer and ED presence, we believe that further studies with

larger sample sizes are necessary.

Keywords: D-dimer, erectile dysfunction, IIEF

GIRIŞ

Erektil disfonksiyon (ED) en sık görülen erkek cinsel fonksiyon

bozukluklarından biri olup “bir erkeğin en az 6 ay

süre ile seksüel ilişki için yeterli penis ereksiyonunu sağlama

Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Numune SUAM, Üroloji Kliniği, İstanbul,

Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Uzm. Dr. Emre Karabay

Haydarpaşa Numune SUAM,Üroloji Kliniği 34688 İstanbul, Türkiye

Tel: +90 505 385 89 65

E-mail: emrekarabay@gmail.com

Geliş/ Received: 14.06.2020

Kabul/ Accepted: 02.07.2020

ve/veya sürdürmede yetersizlik” olarak tanımlanmaktadır.

[1]

Ülkemizden yapılan bir prevelans çalışmasında ≥40 yaş

erkeklerin %33’ünde ED saptandığı bildirilmiştir. [2] ED

klasik olarak altta yatan patolojiye göre organik, psikojenik

ya da nörojenik kökenli olmak üzere üç ana kategoride

sınıflandırılmaktadır. Yapılan çalışmalar organik ED’nin

çoğunlukla vasküler bir hastalık olduğunu ve endotelyal

disfonksiyonun ED gelişmesindeki ana patolojik neden

olduğunu desteklemektedir. [3] Kardiyovasküler hastalık

(KVH) ve ED sıklıkla bir arada var olan iki durum olup

her iki hastalık da diyabetes mellitus (DM), hipertansiyon,

obezite ve dislipidemi gibi yaygın risk faktörlerini paylaşan

sistemik vasküler hastalığın sonuçlarıdır. [4] Sıklıkla bir arada

görülmesinin yanı sıra ED’nin kardiyovasküler olay için

204 ©2020 Androloji Bülteni


bir prediktör olduğu gösterilmiş ve kardiyovasküler olay

geçiren erkeklerde ED sıklığında artış olduğu bildirilmiştir.

[5,6]

Bir fibrin yıkım ürünü olan plazma D-dimer, akut ven

trombozunu tespit etmek için değerli bir klinik testtir.

Genel bir tromboz işareti olduğundan, bazal D-dimer konsantrasyonu

ayrıca koroner kalp hastalığı ve venöz tromboembolizm

de dahil olmak üzere gelecekteki KVH riskinin

epidemiyolojik bir göstergesi olarak hizmet eder. [7] Plazma

D-dimer yüksekliği artmış olan hastalarda koroner arter

hastalık (KAH) görülme sıklığının arttığı bildirilmiş, bu

hasta grubunda periferal damarlarda da ateroskleroz düzeyinde

artış olduğu gösterilmiştir. [8] Ateroskleroz patogenezinde

inflamasyon, oksidatif stres ve kontrolsüz hücre proliferasyonu

da dahil olmak üzere tromboz gelişimi ile ortak

birkaç moleküler yolak olduğu bilinmekte ve trombozun

bir belirteci olarak plazma D-dimer düzeylerinin, bu patolojik

yolaklardaki artan aktiviteyi yansıtıyor olabileceği

düşünülmektedir. [9]

Bu çalışmanın amacı erkek hastalarda plazma D-dimer düzeyleri

ile ED arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktır.

GEREÇ VE YÖNTEMLER

Çalışma Popülasyonu

Bu prospektif olgu-kontrol çalışması, Ocak 2019 – Haziran

2019 tarihleri arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi,

Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Üroloji Kliniği’ne ereksiyon yetmezliği şikayeti ile başvuran

18 – 75 yaş arası 37 erkek hasta ve yaşa göre +/– 1 olarak

eşleştirilmiş 35 gönüllü erkek dahil edilerek toplam 72

erkek katılımcı ile gerçekleştirildi. Çalışmanın tüm aşamalarında

Helsinki Bildirgesi ilkelerine uyuldu. Tüm hastalardan

çalışmada kullanılmak üzere verilerinin kullanımına

izin verdiğini belirten yazılı bilgilendirilmiş gönüllü onamı

alındı.

Çalışmaya 18–75 yaş arası tek eşli, heteroseksüel, son altı

aydır düzenli ilişkisi olan ve partnerinde gebelik durumu

olmayan gönüllü erkekler dahil edildi. Bilinen böbrek yetmezliği,

karaciğer sirozu, tiroid hastalığı, geçirilmiş akut

miyokart infarktüsü, nörolojik veya psikiyatrik hastalık,

malignite, pelvik ve/veya perineal travma, benign prostat

hiperplazisi, üretral cerrahi, hipospadias öyküsü olan ve

düzenli cinsel ilişkisi olmayan hastalar çalışma dışı bırakıldı.

Ek olarak, α-bloker, 5-α redüktaz inhibitörü (5-ARi),

fosfodiesteraz tip-5 inhibitörü (PDE-5i), antidepresan ve

antipsikotik ilaç kullanmakta olan hastalar da çalışma dışı

bırakıldı.

Katılımcıların değerlendirilmesi

Deneyimli bir ürolog tarafından bütün katılımcıların yüz

yüze görüşme ile cinsel ve tıbbi geçmişleri, yaşam tarzı faktörleri

ve eşlik eden hastalıkları kayıt altına alındı. Standart

bir seksüel anamnez formu hazırlanarak bütün katılımcıların

demografik özellikleri, tıbbi ve cinsel öyküsü sözel

olarak soruldu ve cevaplar standardize edilmiş seksüel

anamnez formuna kaydedildi. Erektil ve cinsel fonksiyonların

objektif bir şekilde değerlendirebilmesi için hastalara

Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi-15 [International

Index of Erectile Function-15 (IIEF-15)] formu hakkında

kısaca bilgi verildi ve formu cevaplamaları istendi. IIEF-

15 ile hastaların son 4 hafta içerisindeki cinsel fonksiyonları;

erektil fonksiyon (6 soru) skorları kayıt edildi. IIEF-

EF skorundan elde edilen ED derecesine göre hastalar iki

gruba ayrıldı; 0–25 aralığında skoru olan hastalar ED ve

26–30 arası skoru olan hastalar ED olmayan gruba alındı.

Katılımcıların sekonder cinsiyet özellikleri, testislerin kıvamı

ve boyutu, penis deformiteleri, rektal dijital muayene

sonuçları fizik muayene rapor formuna kaydedildi.

Katılımcıların ağırlık ve boyları da kaydedilerek ve her katılımcı

için vücut kitle indeksi (VKİ) ağırlık/boy 2 olarak

(kg/m 2 ) hesaplandı. Avrupa Üroloji kılavuzlarında önerildiği

üzere bütün katılımcıların açlık kan şekeri (AKŞ)

düzeyleri, lipid profillleri, total testesteron düzeyleri ve

çalışma nedeniyle plazma D-dimer düzeyleri ölçüldü. [10]

Katılımcıların kan örnekleri gece açlığı sonrası sabah 08,00

ve 10,00 saatleri arasında antekubital venden elde edildi.

D-dimer için sitratlı tüpe alınan kan örnekleri 4000 rpm’de

15 dakika santrifüj edildikten sonra enzim linked fluoresan

assey (ELFA) metoduyla VİDAS cihazında çalışıldı.

İstatistiksel Analiz

Çalışmada elde edilen bulguların istatistiksel analizi NCSS

(Number Cruncher Statistical System) 2007 (Kaysville,

Utah, USA) programı ile yapıldı. Değişkenlerin normal

dağılıma uygunluğu Shapiro-Wilk testi ile incelendi.

Tanımlayıcı veriler, ortalama (± standart sapma), medyan

(minimum – maksimum) olarak ifade edildi. Dağılım özelliklerine

göre iki grup arasında fark bulunup bulunmadığı

Student t-test ve Mann-Whitney U-testlerinden uygun

olanı ile değerlendirildi. İstatistiksel alfa anlamlılık düzeyi

iki yönlü p değerinin 0,05’ten küçük olması olarak kabul

edildi.

BULGULAR

Çalışmaya yaş ortalaması 52,37±10,23 yıl olan toplam

72 erkek olgu dâhil edildi. Çalışma popülasyonunun VKİ

Karabay ve Duvar • Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkinin incelenmesi: Prospektif, olgu-kontrol çalışması

205


ölçümleri ortalama değeri 27,31±3,24 kg/m 2 olarak hesaplandı.

Olguların 37 (%51,3)’si ED grubunda (Grup 1) yer

alırken, 35 (%48,7)’i kontrol grubunda (Grup 2) yer aldı.

Gruplara göre hipertansiyon varlığı, KAH ve DM varlığı

açısından istatistiksel anlamlı fark saptanmazken (p>0,05)

Grup 1’de yer alan hastaların VKİ ortalama değerinin

Grup 2’de yer alan hastalara göre istatistiksel olarak anlamlı

şekilde daha yüksek olduğu izlendi (p=0,018). Çalışma

popülasyonunda bulunan hastaların demografik özellikleri

Tablo 1’de özetlendi.

Gruplar arasında AKŞ ortanca değerleri ve total testesteron

ortanca düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı

farklılık saptanmadı (p>0,05). Grup 1’de plazma D-dimer

ortanca değeri [320 (140 – 1340)] Grup 2’deki plazma

D-dimer ortanca değerinden [260 (120 – 680)] daha yüksek

olmasına rağmen gruplar arasında istatistiksel olarak

anlamlı farklılık görülmedi (p>0,05). Grup 1’de yer alan

hastaların ortalama düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol

(LDL– K) değerinin Grup 2’de yer alan hastalara göre

istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek olduğu izlendi

(p=0,021). Biyokimyasal parametrelerin her iki gruptaki

ölçüm sonuçları ve iki grup arasındaki karşılaştırmalar

Tablo 2’de özetlendi.

TARTIŞMA

Bu çalışmada ED tanısı alan erkek hastalarda plazma

D-dimer ortanca değerleri kontrol grubuna göre yüksek

bulunsa da gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmamıştır.

Bununla beraber ED tanısı alan erkek hastaların

VKİ değerlerinin ve LDL-K düzeylerinin kontrol grubundaki

kişilerden istatistiksel anlamlı olarak daha yüksek

olduğu izlenmiştir.

Angelis ve ark. [11] , Tip 2 DM’li hastalarda ED ile endotelyal

disfonksiyon arasındaki ilişkiyi araştırdıkları

Tablo 1. Çalışma popülasyonunun bazal demografik ve klinik özellikleri

Grup 1

[ED (+)]

(n=37, %51,3)

Grup 2

[ED (-)]

(n=35, %48,7)

p-değeri

Yaş (yıl) (Ort ± SS) 51,97±9,97 52,94±10,50 a

0,689

VKİ (kg/m2) (Ort ± SS) 28,32±3,94 26,28±3,09 a

0,018*

Sigara (paket/yıl)[Min-Maks (Medyan)] 0–50 (10) 0–45 (10) b

0,760

Hipertansiyon; n (%)

Yok 24 (64,8) 28 (80)

Var 13 (35,2) 7 (20)

c

0,152

DM; n (%)

Yok 26 (70,2) 31 (88,5)

Var 11 (29,8) 4 (11,5)

c

0,056

KAH; n (%)

Yok 29 (78,3) 31 (88,5)

Var 8 (21,7) 4 (11,5)

c

0,246

a

Student t Test, b Mann Whitney U Test, c Pearson Chi-Square Test, *p<0,05

Ort: Ortalama, SS: Standart sapma, Min: Minimum, Mak: Maksimum, VKİ: Vücut kitle indeksi, DM: Diabetes mellitus KAH: Koroner arter hastalığı

Tablo 2. Gruplar arasında biyokimyasal parametrelerin karşılaştırılması

Grup 1

[ED (+)]

(n=37, %51,3)

Grup 2

[ED (-)]

(n=35, %48,7)

p– değeri

AKŞ (mg/dL), [Min-Maks (Medyan)] 49–223 (99) 80–243 (98) b

0,710

Trigliserid (ng/dL), [Min-Maks (Medyan)] 50–467 (117) 66–567 (135) b

0,133

Total Kolesterol (ng/dL) (Ort ± SS) 187,76±47,24 168,94±43,69 a

0,084

HDL-Kolesterol (ng/dL) (Ort ± SS) 40,84±10,21 42,31±9,33 a

0,525

LDL-Kolesterol (ng/dL) (Ort ± SS) 118,40±37,49 95,74±43,02 a

0,021*

VLDL-Kolesterol (ng/dL), [Min-Maks (Medyan)] 10–97 (24) 14–109 (27) b

0,177

Total Testosteron (ng/dL), [Min-Maks (Medyan)] 1,56–9,77 (4,64) 1,42–9,55 (4,66) b

0,632

D-Dimer (ng/mL)

[Min-Maks (Medyan)]

140–1340 (320) 120–680 (260) b

0,207

a

Student t Test, b Mann-Whitney U Test, *p<0,05

Ort: Ortalama, SS: Standart sapma, Min: Minimum, Mak: Maksimum, AKŞ: Açlık kan şekeri, HDL: Yüksek yoğunluklu lipoprotein, LDL: Düşük yoğunluklu lipoprotein, VLDL: Çok

Düşük Yoğunluklu Lipoproteinler

206 Androl Bul 2020;22:204-208


çalışmalarında, ED grubundaki hastalarda koagülasyon

aktivatörü olan plazma D-dimer düzeylerinin yüksek olduğunu

bildirmişlerdir. Esansiyel hipertansiyonlu 178 hasta

ve 48 sağlıklı gönüllünün karşılaştırıldığı ve endotelyal

disfonsksiyon göstergesi olarak von Willebrand faktörünün

(vWf) değerlendirildiği bir diğer çalışmada da plazma

D-dimer düzeyleri hipertansiyon grubunda yüksek bulunmuştur.

Ayrıca yine aynı çalışmada vWf düzeyleri ile plazma

D-dimer düzeyleri arasında istatistiksel olarak güçlü bir

korelasyon olduğu bildirilmiştir. [12] Bunlara ek olarak koagülasyon

sistemi aktivasyonunun ve fibrinolizin malignite

ile ilişkili olabileceği öne sürülmüş fakat altta yatan patoloji

henüz tam olarak aydınlatılmamıştır. LİPİD çalışması sonuçlarına

göre yükselmiş plazma D-dimer düzeyleri uzun

dönem arteryal ve venöz olaylar, KVH’ların gelişimi için

bağımsız bir risk faktörü olarak saptanmıştır. Aynı zamanda

kanser insidansı ve mortalitesi için bağımsız bir faktör

olduğu yazarlar tarafından bildirilmiştir. [9] KVH ve endotelyal

disfonksiyonla doğrudan ilişkisi olan ED’de plazma

D-dimer düzeylerinin henüz araştırılmamış olmasını ilginç

buluyoruz. Çalışma sonuçlarımızda gruplar arasında istatistiksel

anlam farkı saptanmamış olsa da, ED grubunun

plazma D-dimer düzeylerinin yüksekliği dikkat çekicidir.

Çalışmamızın ilk sonuçları olarak yayınladığımız bu makalede

örneklem sayımızın küçük olmasının bu sonucu

doğurabileceğini düşünüyoruz.

VKİ ile ED arasındaki ilişki, üroloji literatüründe çok yer

bulan konulardan biridir. Kratzık ve ark. [13] , yaş, VKİ ve serum

testesteron düzeylerinin ED ile ilişkisini araştırdıkları

çalışmalarında VKİ’de 1 kg/m 2’ lik artışın yaştan bağımsız

olarak IIEF-5’i, 0,141 oranında düşürdüğünü bildirmişlerdir.

22086 katılımcıyla 14 yıllık takip sonuçlarını bildiren

bir diğer çalışmada obezite ve sigara kullanımı artmış

ED sıklığı ile ilişkili olarak bulunmuşken, düzenli fiziksel

aktivitenin ED riskini azalttığı vurgulanmıştır. [14] Ayrıca

artmış VKİ düzeylerinin androjen metabolizması üzerine

etkisi ile birlikte serum testosteron düzeylerinde azalmaya

neden olduğu bilinmektedir. [15] Bizim çalışmamızda da

ED grubunun VKİ düzeyleri kontrol grubundan yüksek

bulunmuştur. Çalışma sonuçlarımızın mevcut literatürü

destekler nitelikte olduğu söylenebilir.

Kolesterol, hücre zarı akışkanlığının önemli bir düzenleyicisidir

ve steroid hormonlarının öncüsüdür. Anormal kan

lipidleri endotel disfonksiyonu için önemli bir risk faktörüdür

ve endotelyal disfonksiyon ile ilgili hastalıklara neden

olabilir. [16] LDL-K düzeyindeki artışın ateroskleroz oluşumunu

teşvik ederek endotelyal disfonskiyonda artışa neden

olduğu bilinse de LDL-K partikülleri, kolesterolü steroidojenik

dokulara taşımak için önemli bir dağıtım aracı işlevi

gördüğü de bilinmektedir. [17] Bu nedenle düşük LDL-K

seviyelerinin androjen seviyesinde azalmaya neden olabileceği

düşünülebilir. Literatürde LDL-K düzeyleri ve serum

testosteron düzeyleri arasındaki ilişki ile ilgili birbirine karşıt

sonuçlar içeren yazılar mevcuttur. [17,18] Roumeguere ve

ark. [19] , hiperlipidemi ile ED arasındaki ilişkiyi inceledikleri

çalışmalarında yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol

(HDL-K) ve total kolesterol/HDL-K düzeylerinin ED

prediktörleri olduğunu bildirmişlerdir. Bu çalışmada ED

grubundaki hastaların %13,5’inde HDL-K düzeyleri <35

ng/dL olarak ölçülürken, kontrol kolunda katılımcıların

%5’inde HDL-K düzeyleri <35 ng/dL olarak gözlenmiştir.

Yazarlar belirtilen yazıda gruplar arasında LDL-K düzeyinde

anlamlı farklılık gözlememişlerdir. Arteryojenik ED

hastaları ile venöz yetmezliğe bağlı ED hastalarının karşılaştırıldığı

bir diğer çalışmada, arteryojenik ED hastalarında

serum LDL-K düzeylerinin vaskülojenik ED grubuna

göre yüksek ve HDL-K düzeylerinin düşük olduğu bildirilmiştir.

[20] Bizim çalışma popülasyonumuzda da LDL-K

düzeyleri ED grubunda kontrol grubuna yüksek gözlenmiş

olsa da LDL-K, ED ve testosteron yetmezliği arasındaki

ilişki hala açıklamaya değer sorular barındırmaktadır.

Çalışmamızın bazı kısıtlılıkları bulunmaktadır. Örneklem

hacminin küçüklüğü çalışmanın temel kısıtlılığını oluşturmaktadır.

İkinci kısıtlılık olarak, erektil fonksiyonların

değerlendirildiği bir çalışmada katılımcıların eşlerinin

seksüel yakınma veya tatminlerinin değerlendirilmemiş

olması sayılabilir. Son olarak hastaların depresyon ve anksiyete

ölçümlerinin kayıt altına alınmamış olması bir diğer

kısıtlılıktır. Ürolojik literatürde ana amacı plazma D-dimer

düzeyi ile erektil fonksiyonlar arasındaki ilişkiyi sorgulamak

olan ilk çalışma olması çalışmamızın güçlü yanını

oluşturmaktadır.

Sonuç olarak ED şikâyeti ile başvuran erkeklerde plazma

D-dimer ortanca değerleri, ED’si olmayan hastalara göre

daha yüksek izlense de gruplar arasında istatistiksel anlamlı

bir fark saptanmamıştır. Yüksek plazma D-dimer düzeylerinin

KAH’larda uzun dönem arteryal ve venöz olayların

prediktörü olduğu gösterilmiştir. Vasküler ED’nin koroner

hastalıkların gelişiminde risk faktörlerinden biri olduğu

bilinmektedir. Çalışmamızın ilk sonuçlarında plazma

D-dimer düzeyi ile ED arasında anlamlı ilişki olmasa da

geniş örneklem gruplu ileri çalışmaların yapılmasının bu

alanda gerekli olduğunu düşünmekteyiz.

Karabay ve Duvar • Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkinin incelenmesi: Prospektif, olgu-kontrol çalışması

207


Etik Kurul Onayı

Çalışmanın tüm aşamalarında Helsinki Bildirgesi ilkeleri takip edildi. Tüm hastalara

gelecekte çalışmada kullanılmak üzere verilerinin kullanımına izin verdiğini belirten

bilgilendirilmiş gönüllü onamı imzalatıldı. Çalışma için yerel etik kurul onayı alındı. (onay

tarihi ve sayısı: 01.04.2019 HNEAH-KAEK 2019/13).

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Ethics Committee Approval

The Helsinki Declaration principles were followed at all stages of the study. Informed

consent was obtained from all patients stating that they consented to the use of their data

for future evaluations in the study. Local ethics committee approval was obtained for the

study. (date and number of approval: 01.04.2019 HNEAH-KAEK 2019/13).

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. NIH Consensus Conference. Impotence. NIH Consensus

Development Panel on Impotence. JAMA 1993;270:83–90.

[CrossRef]

2. Çayan S, Kendirci M, Yaman Ö, Aşçı R, Orhan İ, Usta MF, et al.

Prevalence of erectile dysfunction in men over 40 years of age in

Turkey: Results from the Turkish Society of Andrology Male Sexual

Health Study Group. Turk J Urol 2017;43:122–9. [CrossRef]

3. Vlachopoulos C, Ioakeimidis N, Terentes-Printzios D, Stefanadis

C. The triad: erectile dysfunction-endothelial dysfunctioncardiovascular

disease. Curr Pharm Des 2008;14:3700–14.

[CrossRef]

4. Jackson G, Boon N, Eardley I, Kirby M, Dean J, Hackett G, et

al. Erectile dysfunction and coronary artery disease prediction:

Evidence‐based guidance and consensus. Int J Clin Pract

2010;64:848–57. [CrossRef]

5. Blumentals W, Gomez-Caminero A, Joo S, Vannappagari V.

Should erectile dysfunction be considered as a marker for acute

myocardial infarction? Results from a retrospective cohort study.

Int J Impot Res 2004;16:350–3. [CrossRef]

6. Karabay E, Karsiyakali N, Cinier G, Zeren G, Duvar S, Simsek B,

et al. Change in Frequency and Predictors of Erectile Dysfunction

With Changes in the International Index of Erectile Function-

Erectile Function Domain Score in Patients With ST-Elevation

Myocardial Infarction: A Prospective, Longitudinal Study. J Sex

Med 2020;17:1101–8. [CrossRef]

7. Willeit P, Thompson A, Aspelund T, Rumley A, Eiriksdottir G,

Lowe G, et al. Hemostatic factors and risk of coronary heart disease

in general populations: new prospective study and updated metaanalyses.

PloS One 2013;8:e55175. [CrossRef]

8. Heinrich J, Schulte H, Schönfeld R, Köhler E, Assmann G.

Association of variables of coagulation, fibrinolysis and acutephase

with atherosclerosis in coronary and peripheral arteries

and those arteries supplying the brain. Thrombosis Haemostasis

1995;73:374–9. [CrossRef]

9. Simes J, Robledo KP, White HD, Espinoza D, Stewart RA,

Sullivan DR, et al. D-Dimer Predicts Long-Term Cause-Specific

Mortality, Cardiovascular Events, and Cancer in Patients With

Stable Coronary Heart Disease: LIPID Study. Circulation

2018;138:712–23. [CrossRef]

10. Salonia A, Bettocchi C, Carvalho J, Corona G, Jones T, Kadioglu

A, et al. EAU Guidelines on Sexual and Reproductive Health.

https://uroweb.org/guideline/sexual-and-reproductive-health/

11. De Angelis L, Marfella M, Siniscalchi M, Marino L, Nappo F,

Giugliano F, et al. Erectile and endothelial dysfunction in type

II diabetes: a possible link. Diabetologia 2001;44:1155–60.

[CrossRef]

12. Lip GYH, Blann AD, Jones AF, Lip PL, Beevers DG. Relation

of endothelium, thrombogenesis, and hemorheology in systemic

hypertension to ethnicity and left ventricular hypertrophy. Am J

Cardiol 1997;80:1566–71. [CrossRef]

13. Kratzik CW, Schatzl G, Lunglmayr G, Rücklinger E, Huber J.

The impact of age, body mass index and testosterone on erectile

dysfunction. J Urol 2005;174:240–3. [CrossRef]

14. Bacon CG, Mittleman MA, Kawachi I, Giovannucci E, Glasser

DB, Rimm EB. A prospective study of risk factors for erectile

dysfunction. J Urol 2006;176:217–21. [CrossRef]

15. Corona G, Vignozzi L, Sforza A, Mannucci E, Maggi M.

Obesity and late-onset hypogonadism. Mol Cell Endocrinol

2015;418:120–33. [CrossRef]

16. Ghosh A, Gao L, Thakur A, Siu PM, Lai CWK. Role of free

fatty acids in endothelial dysfunction. J Biomed Sci 2017;24:50.

[CrossRef]

17. Chen C, Zhai H, Huang G, Cheng J, Xia F, Zhao L, et al. Is lower

low-density lipoprotein cholesterol associated with lower androgen

and erectile dysfunction in men? Nutr Metab Cardiovasc Dis

2018;28:1304–10. [CrossRef]

18. Zhao J, Jiang C, Lam TH, Liu B, Cheng KK, Xu L, et al.

Genetically predicted testosterone and cardiovascular risk factors

in men: a Mendelian randomization analysis in the Guangzhou

Biobank Cohort Study. Int J Epidemiol 2014;43:140–8. [CrossRef]

19. Roumeguère T, Wespes E, Carpentier Y, Hoffmann P, Schulman

CC. Erectile dysfunction is associated with a high prevalence

of hyperlipidemia and coronary heart disease risk. Eur Urol

2003;44:355–9. [CrossRef]

20. Li M, Ma Z, Zhang XL, Guo LQ, Yuan MZ. Significance of

blood lipid parameters as effective markers for arteriogenic erectile

dysfunction. Andrology 2020;8:1086–94. [CrossRef]

208 Androl Bul 2020;22:204-208


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2020;22:209−212

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.00018

Kadın Cinsel Sağlığı

Kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerinde cinsel

sağlık sorunları: Retrospektif bir çalışma

Sexual health problems in obstetrics and gynecology outpatient clinics:

A retrospective study

Nursel Alp Dal , Çagdaş Özdemir

ÖZ

AMAÇ: Bu çalışma ile, 2007–2019 tarihleri arasında bir devlet hastanesinin

kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerine cinsel sağlık sorunları

nedeniyle başvuran bireylerin retrospektif olarak incelenmesi

amaçlanmıştır.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmaya 2007–2019 tarihleri arasında kadın

doğum ve psikiyatri polikliniklerine cinsel sağlık sorunları nedeniyle

başvuran tüm bireylerin tıbbı kayıtları dâhil edilmiştir. Bireylerin sosyo-demografik

ve tıbbı özelliklerini değerlendiren bir form kullanılarak

toplam 428 hastanın tıbbi kaydı incelenmiştir.

BULGULAR: Başvuranların %89,3’ü erkek olup erkeklerin %42,9’u, kadınların

%50’si 32–42 yaşları arasındadır. Kadınların %65,2’si organik

olmayan vajinismus nedeniyle başvururken erkeklerin %51,6’sı prematür

ejakülasyon tanısıyla başvurmuştur. Kadınların başvuru tarihine bakıldığında

%47,8’i 2011–2014 yılları arasında başvururken, erkeklerin

%66,5’i 2015–2019 yılları arasında başvurmuştur. Kadınların %69,6’sı

il merkezinden başvuru yaparken, erkeklerin %58,4’ü il merkezinden

başvurmuştur. Kadınların %80,4’ünde sonuç belirtilmemişken, erkelerin

%91,1’inde sonuç belirtilmemiştir.

SONUÇ: Cinsel sağlık sorunları kadınlarda en fazla organik olmayan vajinismus

iken erkeklerde prematür ejakülasyondur. Cinsel sağlık sorunları

nedeniyle başvuruların incelenmesi daha sonra ortaya çıkabilecek problemleri

tanımak, formüle etmek ve tedavi açısından önem taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: cinsellik, cinsel sağlık sorunları, kadın cinsellik,

erkek cinsellik

ABSTRACT

OBJECTIVE: With this study, it was aimed to retrospectively examine the

individuals who applied to obstetrics and psychiatry outpatient clinics

of a public hospital between 2007–2019 due to sexual health problems.

MATRERIAL and METHODS: Medical records of all individuals who

applied to obstetrics and gynecology outpatient clinics between 2007–

2019 for sexual health problems were included in the study. Medical

records of a total of 428 patients were examined using a form that assesses

the socio-demographic and medical characteristics of individuals.

RESULTS: 89.3% of the applicants were male, 42.9% of the men and

50% of the women were between the ages of 32–42. While 65.2% of

women applied for non-organic vaginusmus, 51.6% of men applied

with the diagnosis of premature ejaculation. Considering the application

date of women, 47.8% applied between 2011 and 2014, while 66.5% of

men applied between 2015 and 2019. While 69.6% of women applied

from the city center, 58.4% of men applied from the city center. While

no result was specified in 80.4% of women, no result was reported in

91.1% of men.

CONCLUSION: Sexual health problems are the most non-organic

vaginismus in women, while premature ejaculation in men. Examining

the applications due to sexual health problems is important in terms of

recognizing, formulating and treatment problems that may arise later.

Keywords: sexuality, sexual health problems, female sexuality, male

sexuality

GİRİŞ

Cinsel sağlık, toplumu en çok ilgilendiren konulardan biridir

ve cinsel sağlık sorunları bireyleri mutsuz eden sağlık

sorunlarının başında gelmektedir. [1] Yaşam boyunca birçok

faktör cinselliği etkileyerek cinsel sağlık sorununun ortaya

Munzur Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü Ebelik Anabilim Dalı,

Tunceli, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Öğr. Üyesi Nursel Alp Dal

Munzur Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Aktuluk Tunceli, Türkiye

Tel: +90 537 646 58 16

E-mail: nurselalpdal@gmail.com

Geliş/ Received: 17.04.2020

Kabul/ Accepted: 02.07.2020

çıkmasına neden olur. Cinsel sağlık sorunları fiziksel, ruhsal

sağlık durumu ve sosyo-demografik özelliklerle ilişkili

olmakla birlikte [2] , kadınlarda gebelik, doğum, menopoz,

ileri yaş, infertilite ile de ilişkilidir. [3,4] Ayrıca cinsel sağlık

sorunları, bireylerin yaşam tarzı, sigara, alkol ve diğer madde

kötüye kullanımından da etkilenmektedir. Kadınlarda

en sık görülen cinsel sağlık sorunu cinsel istek azlığı, erkeklerde

ise prematüre ejakülasyondur. [2] Amerika Birleşik

Devletleri’nde yapılan bir çalışmada cinsel ilgi bozukluğu

prevalansı 18–44 yaş aralığında %8,9, 45–64 yaş aralığında

%12,3, 65 yaş ve üzerinde %7,4 olarak saptanmıştır. [5]

Prematüre ejakülasyon prevalansı %20–30 olarak bildirilmektedir.

[6] Ayrıca 150 milyon erkeğin erektil disfonksiyon

sorunu yaşadığı, 2025 yılında bu rakamın 320 milyon

©2020 Androloji Bülteni 209


olacağı tahmin edilmiştir. [7] Türkiye’de yapılan çalışmalarda;

kadınlarda cinsel sağlık sorunu prevalansı %45,6 olarak

[8] , erkelerde prematür ejakülasyon %29 [9] , erektil disfonksiyon

%69,2 olarak bildirilmiştir. [2]

Cinsellik dile getirilmesi ve bunu sağlık sorunu olarak

değerlendirip hastaneye başvurması oldukça zor olan bir

durumdur. [2,10] Bu nedenle bireyler cinsel sorunların çözümüne

yönelik ya hiçbir girişimde bulunmamakta ya da

yardım arama sürecini geciktirerek tedavi sürecini uzatmakta

ve hastalığın kronikleşmesine neden olabilmektedir.

Diğer taraftan cinsel sorunlar sağlık çalışanları tarafından

da yeterli bir şekilde ele alınmamakta ve genellikle

göz ardı edilmektedir. [11] Bu nedenle bireyler tarafından

cinsel sorunların ifade edilememesi bir cinsel sağlık sorunu

yaşamadığı ya da mevcut bir cinsel sağlık sorunu

olmadığını düşündürmemelidir. Tüm bunlardan yola

çıkılarak bu araştırma ile 2007–2019 tarihleri arasında

bir devlet hastanesinin kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerine

cinsel sağlık sorunları nedeniyle başvuran bireylerin

tıbbı kayıtlarının retrospektif olarak incelenmesi

amaçlanmıştır.

ARAŞTIRMA MATERYAL VE YÖNTEMİ

Araştırmanın Tasarımı

Bu çalışma retrospektif bir çalışmadır.

Araştırmanın Evren ve Örneklemi

Çalışmaya 2007–2019 tarihleri arasında bir hastanenin kadın

doğum ve psikiyatri polikliniklerine (cinsel sağlık sorunları

nedeniyle hastalar ya kadın doğum ya da psikiyatri

polikliniklerine başvurdukları için bu poliklinikler seçildi)

cinsel sağlık sorunları nedeniyle başvuran tüm bireylerin

tıbbı kayıtları dahil edildi. Belirtilen yıllar arasında cinsel

sağlık sorunu nedeniyle toplam 428 birey başvurmuştur.

Hastalara ait kayıtlar, bireylerin sosyo-demografik ve tıbbı

özelliklerini içeren bir form kullanılarak incelendi.

Araştırmada Kullanılan Araçlar

Hastalara ait kayıtlar; hastaya ait tanıtıcı ve tıbbı özellikleri

irdeleyen soru formu kullanılarak incelendi.

Etik ve Onam

Araştırmanın uygulanabilmesi için Munzur Üniversitesi

Girişimsel Olmayan Etik Kurulundan (05.11.2019 tarih

ve karar no: 1) etik kurul izni ve araştırmanın yürütüldüğü

hastaneden kurum izin alındı.

Verilerin Analizi

Verilerin analizinde sayı, yüzde hesaplamaları kullanıldı.

BULGULAR

2007–2019 tarihleri arasında elde edilen toplam kayıt

428’dir. Bu kayıtlardan %89,3’ü erkeklere ait iken %10,7’si

kadınlara aittir.

Başvuru kayıtlarında yer alan erkeklerin %38,1’inin 32–42

yaş aralığında olduğu görülmektedir. Erkeklerin en fazla

prematür ejakülasyon (%51,6) ile başvurduğu, %91,1’nin

başvuru sonucunun ne olduğunun belli olmadığı, %69,6’sının

il merkezinde yaşadığı ve %47,8’inin 2011–2014 yılları

arasında hastaneye başvurduğu tespit edildi (Tablo 1).

Başvuru kayıtlarında yer alan kadınların %50,0’sinin

32–42 yaş aralığında olduğu görülmektedir. Kadınların

en fazla organik olmayan vajinismus (%65,3) ile başvurduğu,

%80,4’ünün başvuru sonucunun belirtilmediği,

%58,4’ünün il merkezinde yaşadığı ve %66,5’inin 2015–

2019 yılları arasında hastaneye başvurduğu tespit edildi

(Tablo 2).

Tablo 1. Erkek hastalara ait tanıtıcı bilgilerin dağılımı

Değişken n %

Yaş

21–31 Yaş 74 19,4

32–42 Yaş 164 42,9

43–53 Yaş 92 24,1

54–64 Yaş 28 7,3

65–75 Yaş 24 6,3

Tanı

Prematür ejakülasyon 197 51,6

Organik hastalık veya bozukluğun sebep

olmadığı diğer seksüel disfonksiyon

160 41,9

Psikolojik ve davranışsal bozukluklar,

cinsel gelişim ve oryantasyon bağlantılı

1 0,2

Cinsel ilişki bozukluğu 7 1,8

Psikojenik impotans 17 4,5

Sonuç

Şifa ile Taburcu 15 3,59

Sevk 19 5,0

Belirtilmeyen 348 91,1

Hastanın Yaşadığı Yer

İlçe 98 25,6

İl Merkezi 223 58,4

İl Dışı 61 16,0

Hastanın Başvuru Tarihi

2007–2010 yılları 35 9,2

2011–2014 yılları 93 24,3

2015–2019 yılları 254 66,5

Toplam 382 100,0

210 Androl Bul 2020;22:209-212


Tablo 2. Kadın hastalara ait tanıtıcı bilgilerin dağılımı

Değişken n %

Yaş

21–31 Yaş 11 23,9

32–42 Yaş 23 50,0

43–53 Yaş 7 15,2

54–64 Yaş 4 8,7

65–75 Yaş 1 2,2

Tanı

Organik olmayan vajinismus 30 65,3

Cinsel eğilim, davranış ve uyumla ilgili

danışma

1 2,2

Cinsel ilişki bozukluğu 3 6,5

Vajinismus 10 21,7

Seksüel tiksinti (aversiyon) ve seksüel

zevkin yokluğu

2 4,3

Sonuç

Sevk 9 19,6

Belirtilmeyen 37 80,4

Toplam 46 100,0

Hastanın Yaşadığı Yer

İlçe 7 15,2

İl Merkezi 32 69,6

İl Dışı 7 15,2

Hastanın Başvuru Tarihi

2007–2010 yılları 12 26,1

2011–2014 yılları 22 47,8

2015–2019 yılları 12 26,1

Toplam 46 100,0

TARTIŞMA

İncelenen kayıtlarda erkeklerin %38,1’inin 32–42 yaş aralığında

olduğu saptandı. Çalışmamızla benzerlik gösteren

bir çalışmada ortalama yaşı 36 olan erkeklerin cinsel sağlık

sorunu ile hastaneye başvurduğu bildirilmiştir. [12] Başka bir

çalışmada ise ortalama 50 yaş grubundaki erkek hastaların

cinsel sağlık sorunu nedeniyle hastaneye başvurduğu görülmektedir.

[13]

Çalışmamızda, erkeklerin prematür ejakülasyon %51,6,

organik hastalık veya bozukluğun sebep olmadığı diğer

seksüel disfonksiyon %41,9, cinsel ilişki bozukluğu %1,8,

psikojenik impotans (erektil disfonksiyon) %4,5 nedeniyle

hastaneye başvurduğu saptandı. Yapılan çalışmalarda da

erkeklerde en sık görülen cinsel sorunların prematür ejekülasyon

ve erektil disfonksiyon olduğu belirlenmiştir. [12–14]

Ülkemizde prematür ejakülasyon ile ilgili yapılan çalışma

sonuçları; 603 kişi ile %36,5 [14] , 1,412 kişi ile %25,7 [15] ,

945 kişi ile %29,3’dür. [16] Ayrıca 945 kişi ile yapılan çalışmada

erektil disfonksiyon ise %14,5 olarak bildirilmiştir.

[16] Erektil disfonksiyon sorunun 40 yaş altı erkeklerde

%1–10, 40–49 yaş aralığında %2–9, 60–69 yaş arasında

%20–40, 70 yaş ve üzerinde ise %50–100 arasında görüldüğü

ileri sürülmüştür. [16] Literatürde prematür ejakülasyon

ile ilgili diğer çalışma sonuçları; 4997 kişi ile %16 [17] ,

3016 kişi ile %25,8 [18] , 3695 kişi ile %10,9 [19] , 443 kişi ile

%14,6. [20] olarak bildirilmiştir. Çalışma sonuçlarımız literatürle

benzerlik göstermektedir.

Başvuru kayıtlarında yer alan kadınların %50,0’sinin

32–42 yaş aralığında olduğu görülmektedir. Yıldırım’ın

(2017) yaptığı çalışmada cinsel sağlık sorunu ile başvuran

kadınların yaş ortalamasının 26 olduğu bildirilmiştir. [21]

Bu durumun, çalışmamızın retrospektif bir çalışma olması

nedeniyle son 12 yıldaki kayıtlara göre değerlendirme

yapılmış olmasından ve araştırmaların yürütüldüğü yerlerin

sosyokültürel yapılarının farklılığından kaynaklandığı

düşünülmektedir.

Çalışmamızda kadınların en fazla organik olmayan vajinismus

(%65,3) ile başvurduğu tespit edildi. Ülkemizde yapılan

çalışmalarda; Yüksel ve arkadaşları kadınların %9,2’sinin

[21] , Yılmaz ve arkadaşları kadınların %15,3’ünün [16] ,

Yıldırım, kadınların %73’ünün [22] , Yıldırım ve arkadaşları

ise kadınların %41’inin vajinismus yaşadıklarını bildirmişlerdir.

[23] Çalışma sonuçlarımız literatürle benzerlik

göstermektedir. Literatürde kadınların yaşadıkları cinsel

sağlık sorunları Hayes ve arkadaşlarının (2006) derlemelerinde

bildirdiklerine göre; cinsel istek bozukluğu %64,

uyarılma bozukluğu %31, orgazm bozukluğu %35 bulunmuştur.

[16] Ayrıca menopoz dönemindeki kadınların

%62,6’sında cinsel istek bozukluğu, %56,2’sinde vajinismus

bildirilmiştir. [24]

Çalışmamızda erkek hastaların %91,1’nin, kadın hastaların

%80,4’ünün tedavi sonuçlarına ilişkin veri bulunamadı.

Bu durum, kayıtlarının düzenli bir şekilde tutulmamasının

yanı sıra bireylerin tedaviden yarar sağlayamadıklarına

inanmaları vb. nedenlerle tedaviyi yarıda kesmelerinden

kaynaklanıyor olabilir.

Çalışmamızda hastaların %69,6’sının il merkezinden hastaneye

başvurduğu görülmektedir. Bu durumun, il merkezindeki

hastanede uzman doktora ulaşımın daha kolay

olmasından, ilçeden (köyler de dahil) gelecek hastaların

cinsel sağlık sorunlarını dile getiremediklerinden ya da

yardım arama sürecini ertelemelerinden kaynaklandığı

düşünülmektedir.

Bu çalışmada yaptığımız tarama sonucunda cinsel sağlık

sorunlarına yönelik son beş yılda hatta son on yılda sınırlı

sayıda çalışmanın yapıldığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda

ise hem kadın hem de erkeklerde hangi kültürel

yapıya sahip olunursa olunsun cinsel sağlık sorunlarının

Alp Dal ve Özdemir • Kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerinde cinsel sağlık sorunları: Retrospektif bir çalışma

211


azımsanmayacak oranlarda yaşandığı gözlemlenmiştir. Bu

durum, cinsel sağlık sorunlarının temelinde fiziksel, ruhsal

sağlık durumu, sosyo-demografik özellikler ve gelişimsel

durumların etkili olduğu düşüncesiyle açıklanabilir. [2–4]

SONUÇ VE ÖNERİLER

Yapılan inceleme sonucunda hem kadınlarda hem de erkeklerde

birden fazla cinsel sağlık sorununun değişen

oranlarda görüldüğü saptanmıştır. Dile getirilmesi kolay

olmayan cinsellik ve cinsel sağlık sorunlarına yönelik tanımlayıcı

ve aynı zamanda tedavi edici çalışmaların planlanması

önerilmektedir.

Araştırmanın Sınırlılıkları

Araştırma sırasında hastane kayıtlarının yeterli olmadığı

fark edilmiştir. Bu nedenle arşiv bilgileri/kayıtları oluşturulan

değerlendirme soru formuna göre değerlendirilememiştir.

Hastane kayıtlarında hastaya ait tüm bilgiler çalışma

kapsamına alınmıştır.

Etik Kurul Onayı

Çalışma, Munzur Üniversitesi Girişimsel Olmayan Etik Kurulu tarafından onaylandı.

(onay tarihi ve sayısı: 05.11.2019/1).

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Ethics Committee Approval

The study was approved by Munzur University Non-Interventional Ethics Committee.

(date and number of approval: 05.11.2019/1).

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Akarsu RH, Beji NK. Kadın cinsel fonksiyon bozuklukları

sınıflandırılmasında DSM-V kapsamında yapılan değişiklikler.

Androloji Bülteni 2016;18:134–7. https://jag.journalagent.com/

androloji/pdfs/AND_18_65_134_137.pdf

2. İncesu C. DSM-5 ve cinsel işlev bozuklukları. Nöropsikiyatri

Arşivi 2011;48:1–6. [CrossRef]

3. Basson R. Human Sexual response. Handb Clin Neurol

2015;130:11–8. [CrossRef]

4. Nappi RE, Cucinella L, Martella S, Rossi M, Tiranini L, Martini

E. Female sexual dysfunction (FSD): Prevalence and impact on

quality of life (QoL). Maturitas 2016;94:87–91. [CrossRef]

5. Clayton AH, Valladares Juarez EM. Female sexual dysfunction.

Med Clin N Am 2019;103:681–98. [CrossRef]

6. Laumann EO, Paik A, Rosen RC. Sexual dysfunction in the

United States: prevalence and predictors. JAMA 1999;281:537–

44. [CrossRef]

7. Edward D. Sexual health and dysfunction in men and women with

diabetes. Diabetes & Primary Care 2016;18:288–96.

8. Ege E, Akın B, Yaralı Arslan S, Bilgili N. Sağlıklı kadınlarda cinsel

fonksiyon bozukluğu ve risk faktörleri. TUBAV Bilim Dergisi

2010;3:137–44. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/200874

9. Doğan S. Cinsel işlev bozuklukları, depresyon ve antidepresanlar. J

Mood Disord 2011;1:81–6. [CrossRef]

10. Yıldırım EA. Cinselliği Konuşmak ve Cinsel Öykü. Türkiye

Klinikleri Psikiyatri Özel Dergisi 2009;2:1–5.

11. Dahir M. A sexual medicine health care model and nurse

practitioner role. Urol Nurs 2011;31:359–62. [CrossRef]

12. Altınoluk B, Bağcıoğlu E, Efe E, Bahçeci B, Söylemez H,

Prematür ejakülasyon hastalarında mizaç ve karakter farklılıkları.

Nöropsikiyatri Arşivi 2013;50:332–6. [CrossRef]

13. Demir Ö, Cihan A, Kefi A, Esen AA. Prematür ejakülasyon

hastalarının klinik ve demografik özelliklerinin değerlendirilmesi.

DEÜ Tıp Fakültesi Dergisi 2009;23:123–8. https://dergipark.org.

tr/tr/download/article-file/53488

14. Tekdoğan ÜY, Güngör S, Aslan Y, Çanaklı F, Aksüt H, Atan

A. Türk erkeklerinde cinsel fonksiyon bozukluğu taraması.

Üroloji Bülteni 2003;14:188–92. https://app.trdizin.gov.tr/

makale/TWpNME5EZzQ/turk-erkeklerinde-cinsel-fonksiyonbozuklugu-taramasi

15. Aslan Y, Aydın AÖ, Balcı M, Nalçacıoğlu V, Tekdoğan ÜY, Atan

A. Türk erkeklerinde cinsel fonksiyon bozukluğu taraması: Anket

çalışması. Sözlü Bildiri 8. Ulusal Androloji Kongresi, Mayıs 2009,

İzmir, Sözlü. Bildiri no: 09.

16. Yılmaz E, Zeytinci IE, Sarı S, Karababa IF, Çilli AS, Kucur R.

Investigation of sexual problems in married people living in the

center of Konya. Türk Psikiyatri Dergisi 2010;21:1–7. http://www.

turkpsikiyatri.com/PDF/C21S2/en/04.pdf

17. McMahon CG, Lee G, Park JK, Adaikan PG. Premature

ejaculation and erectile dysfunction prevalence and attitudes in the

Asia-Pacific region. J Sex Med 2012;9:454–65. [CrossRef]

18. Gao J, Zhang X, Su P, Liu J, Shi K, Hao Z, et al. Relationship

between sexual dysfunction and psychological burden in men

with infertility: a large observational study in China. J Sex Med

2013;10:1935–42. [CrossRef]

19. Akre C, Berchtold A, Gmel G, Suris JC. The evolution of sexual

dysfunction in young men aged 18–25 years. J Adolesc Health

2014;55:736–43. [CrossRef]

20. Song SH, Choi WS, Son H, Paick JS. Validity of the Premature

Ejaculation Diagnostic Tool in four subgroups of premature

ejaculation syndrome: data from the Korean Internet Sexuality

Survey - part 1. Sex Health 2014;11:73–80. [CrossRef]

21. Yüksel Ş, Cindoğlu D, Şimşek F, Seyisoğlu H, editör. Kadın

cinselliği. İstanbul: Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği;

2006.

22. Yıldırım MH. Vajinismusun sosyo-demografik ve klinik özellikleri

açısından diğer cinsel işlev bozuklukları ile karşılaştırılması. Klinik

Psikiyatri 2017;20:37–44. [CrossRef]

23. Yıldırım EA, Akyüz F, Hacıoğlu M, Eşsizoğlu A, Çakmak AC,

Çakmak E, Erdiman S,. Cinsel işlev bozuklukları kliniğine

başvuran olgularda başvuru yakınması ile klinik tanı arasındaki

ilişki. Nöropsikiyatri Arşivi 2011;48:24–30. [CrossRef]

24. Beigi M, Fahami F. A comparative study on sexual dysfunctions

before and after menopause. Iranian J Nurs Midwifery Res

2012;17:S72–5. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/

PMC3696979/

212 Androl Bul 2020;22:209-212


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2020;22:213−218

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.01069

Erkek Üreme Sağlığı

Erkek yaşı sperm parametrelerini etkiliyor mu?

Türk popülasyonuna ait ilk seri

Does male age affect sperm parameters? First series from

Turkish population

Berna Yıldırım 1 , İlknur Keskin 1 , Yusuf Sağıroğlu 2 , Seda Karabulut 1

ÖZ

AMAÇ: Çalışmanın amacı, infertilite araştırma amacıyla elde edilmiş

1402 semen örneğinde, baba yaşı ile semen parametreleri (konsantrasyon,

motilite, progresif motilite, morfoloji, akrozomal indeks, semen

hacmi) arasındaki ilişkiyi araştırmak ve baba yaşının infertilite üzerine

olası etkisinin araştırılmasına katkı sağlamaktır.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışma, Ocak 2017-Mayıs 2019 tarihleri arasında,

İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, Tüp Bebek Merkezi’ne

başvuran ve semen analizi yapılan 1402 hastayı kapsamaktadır.

Hastaların semen örnekleri WHO kriterlerine göre değerlendirilmiştir.

Örnekler 40 yaş altı ve 40 yaş üstü olacak şekilde iki gruba ayrılmıştır.

İki grupta sperm konsantrasyonu (mil/mL), toplam motilite (%),

progresif motilite (%), normal morfoloji (%) ve akrozomal indeks (%)

parametreleri karşılaştırılmıştır.

BULGULAR: İki grup birbiriyle karşılaştırıldığında toplam motilite,

progresif motilite, morfoloji ve akrozom indeks parametreleri arasında

istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamasına rağmen sperm konsantrasyonunun

40 yaş üstü grupta istatistiksel olarak anlamlı derecede

yüksek olduğu gözlemlenmiştir (p<0,05).

SONUÇ: İleri anne yaşının infertiliteyi etkilediği daha açık olmakla birlikte,

ileri baba yaşının infertiliteyle olan ilişkisi günümüzde araştırılmaya

devam edilmektedir. Bu çalışma, Türkiye’de bu konuda yapılmış

en büyük örneklem kümesine sahip ilk çalışmadır. Bulgular, ileri yaşla

birlikte, semen parametrelerinden sperm konsantrasyonunun erkek yaşı

ile birlikte arttığını, diğer parametrelerin ise değişmediğini göstermektedir.

İleri baba yaşının infertiliteyle ilişkisini anlamak için genetik ve

biyokimyasal seviyede daha ileri araştırmalara ihtiyaç vardır.

Anahtar Kelimeler: ileri baba yaşı, semen analizi, infertilite

ABSTRACT

OBJECTIVE: The aim of the study is to investigate the relationship

between father age and semen parameters (concentration, motility,

progressive motility, morphology, acrosomal index, semen volume) in

1402 semen samples obtained for infertility research and to contribute

to the investigation of the possible effect of father age on infertility.

MATRERIAL and METHODS: In our study, 1402 patients who applied

to the IVF Center of Istanbul Florence Nightingale Hospital between

January 2017 and May 2019 were examined. Semen samples were

evaluated according to WHO criteria. Samples were divided into two

groups as 40 and over 40 years. Sperm concentration (miles/mL), total

motility (%), progressive motility (%), normal morphology (%) and

acrosomal index (%) were compared in two groups.

RESULTS: There was no statistically significant difference between

total motility, progressive motility, morphology and acrosome index

parameters when the two groups were compared (p>0.05). However,

sperm concentration was found to be statistically significant in the

group over 40 years of age (p<0.05).

CONCLUSION: Although it is clear that advanced maternal age affects

infertility, the relationship between advanced paternal age and infertility

continues to be investigated. Our study includes the largest population

from Turkey in this regard. Our results show that, with advanced age,

sperm concentration increases with male age, while other parameters do

not change. However, further investigations at genetic and biochemical

levels are needed to investigate the relationship between advanced age

and infertility.

Keywords: advanced male age, semen analysis, infertility

GİRİŞ

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) infertiliteyi, herhangi bir

korunma yöntemi olmadan, çiftlerin düzenli ilişkiye girmelerine

rağmen en az bir yıl boyunca gebeliğin meydana

1

İstanbul Medipol Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,

İstanbul, Türkiye

2

İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, IVF Merkezi, İstanbul, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Öğr. Üyesi Seda Karabulut

Kavacık Mah. Ekinciler Cad. No.19 Kavacık Kavşağı 34810 Beykoz İstanbul 34810

İstanbul, Türkiye

Tel: 444 85 44

E-mail: sedakarabulut@medipol.edu.tr

Geliş/ Received: 27.04.2020

Kabul/ Accepted: 13.07.2020

gelmemesi olarak tanımlamaktadır. [1] Herhangi bir korunma

yöntemine başvurmayan çiftlerin %15’i bu durumdan

etkilenmektedir. [2] Erkekler, infertilitenin %20–30’undan

tek başına sorumluyken bütün vakaların %50’sine katılmaktadır.

[3]

Çağımızda kariyer, eğitim, ekonomik ve sosyal nedenlerden

dolayı insanlar, daha geç evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya

yönelmektedir. Son yıllarda erkek infertilitesindeki artışın

bir kısmı çevresel faktörler, sağlık durumu ve yaşam tarzına

atfedilmektedir. [4] Stres, yaşlanma, sağlıksız beslenme,

fiziksel aktivite yokluğu, kafein, katkı maddeleri ve psikolojik

faktörlerin erkek infertilitesini arttırdığı belirtilmiştir. [5]

Dizüstü bilgisayar ve cep telefonu vb. teknolojik cihazların

sık kullanımı gibi çalışma şartlarına bağlı olarak skrotumun

©2020 Androloji Bülteni 213


ısıya maruz kalması da günümüzde infertilitenin sebepleri

arasında gösterilmektedir. [5,6] Erkek infertilitesinin dünya

çapında oranı %2,5 ile %12 arasında değişmektedir. [3]

İleri anne yaşının, infertilite ile olan ilişkisiyle ilgili çok

sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmalar, ileri anne

yaşının fertiliteyi olumsuz etkilediğini belirtmektedir. [7,8]

Ancak ileri baba yaşının, fertilite ile ilişkisi henüz tam

olarak ortaya konulamamıştır. [7,9–11] Erkek yaşının infertiliteye

neden olmadığı yönünde genel bir görüş olmasına

rağmen [9] , özellikle son yıllarda erkek yaşı ile sperm parametreleri,

sperm fonksiyonu ve genetiği arasındaki ilişkiyi

araştıran yayınların sayısında bir artış gözlenmektedir. [11–15]

Bu değişikliklerin fertilite üzerindeki olumsuz etkisi ya da

gebelik oluşsa bile yeni doğan bebeklerde ortaya çıkarabileceği

sorunlar tartışılmaya başlanmıştır. [8,11,16]

Semen analizi; erkeğin fertil olup olmadığının değerlendirilmesinde

ilk önemli basamaklardan biridir. [11] Semen analiziyle

ele alınan sperm sayısı, sperm morfolojisi ve diğer semen

parametrelerinin fertilite ile sıkı bir ilişkisi olduğu bilinmektedir.

[17,18] Baba yaşının sperm parametrelerine olan etkisini

araştıran çalışmaların bir kısmı, ileri baba yaşının sperm hareketliliği,

sperm canlılığı ve normal sperm morfolojisi üzerinde

negatif etkisi olduğunu ileri sürmüştür. [7,11,19] Yapılan bir

çalışmada, WHO kriterlerine en uygun sperm parametrelerinin

30–35 yaş arasında gözlendiği, parametrelerdeki en belirgin

azalmanın ise 55 yaşından sonra meydana geldiği ileri sürülmüştür.

[20] İleri baba yaşının moleküler boyutta en önemli

dezavantajları; spermatogenezin fonksiyonunu değiştirerek

DNA hasarı ve kusurlu protamin paketlemesini arttırmak

olduğu bildirilmiştir. [11–13,21–24] Ancak, bu bulguların tersine

sperm parametrelerinde yaşla birlikte anlamlı bir değişimin

olmadığını öne süren çalışmalar da bulunmaktadır. [9,15] Dain

ve ark., erkek yaşı ile fertilite ilişkisini ele alan 10 çalışmanın

derlemesini yaparak, baba yaşı ile döllenme, implantasyon,

gebelik, düşük ve canlı doğum oranları arasında açık bir ilişki

olmadığını belirtmişlerdir. [9] Nijs ve ark., IVF ve ICSI tedavisi

gören erkeklerde yaptıkları çalışmada, sperm konsantrasyonu,

motilite veya morfoloji üzerinde yaşa bağlı herhangi bir

değişiklik gözlemediklerini belirtmişlerdir. [15]

Bu çalışmanın amacı, infertilite araştırma amacıyla elde

edilmiş 1402 semen örneğinde, baba yaşı ile semen parametreleri

(konsantrasyon, motilite, progresif motilite, morfoloji,

akrozomal indeks, semen hacmi) arasındaki ilişkiyi

araştırmak ve baba yaşının infertilite üzerine olası etkisinin

araştırılmasına katkı sağlamaktır.

GEREÇ VE YÖNTEM

Bu çalışmada, Ocak 2017-Mayıs 2019 tarihleri arasında

infertilite araştırması nedeniyle Kadıköy Florence

Nightingale Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’ne başvuran

ve semen analizi yapılan 1402 hasta, retrospektif

olarak değerlendirilmişlerdir. Hastalar, Vücut Kitle İndeksi

(BMI), meslek vs. gibi herhangi bir elemeye tabi tutulmayıp

başvuran tüm hastalar çalışmaya dahil edilmiştir.

Azoospermik ve kriptozoospermik hastalar çalışmaya dahil

edilmemiştir. Varikosel gibi daha önce herhangi bir testis

operasyonu geçirmiş hastalar çalışmanın dışında tutulmuştur.

Tüm deneyler aynı (bir) kişi tarafından yapılmıştır.

Hastaların semen örnekleri 3–5 günlük cinsel perhiz süresinin

ardından, mastürbasyon yöntemiyle toplanmış ve

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2010 kriterlerine göre

bir saat içinde değerlendirilmiştir. [25] Amerikan Üreme

Tıbbı Derneği (ASRM), erkekler fertilitesinde 40 yaşı üst

sınır olarak belirlemiştir. [26] Ek olarak, literatürde bulunan

birçok çalışmada da 40 yaş sınır kabul edilmiştir. [27-

32]

Bu nedenle, çalışmaya alınan hastalar 40 yaş ve altı ve

40 yaş üstü olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Çalışmanın

etik kurul onayı, İstanbul Medipol Üniversitesi Girişimsel

Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan alınmıştır

(19/08/2019–10840098–604,01,01-E. 41146).

Semen Analizlerinin Yapılması

Semen örnekleri steril toplama kabına alınıp, 10–30 dakikalık

likefaksiyon süresini takiben bir saat içinde Dünya

Sağlık Örgütü’nün WHO 2010 kriterlerine göre analiz

edilmiştir. [25] Öncelikle sperm hacmi (mL) ile pH’sı ölçülmüş

ve görünümü not edilmiştir.

Sperm Konsantrasyonu

Makler sperm sayma kamarasına 10 µL semen örneği koyulmuştur.

Faz kontrast mikroskobunda 20X objektif altında

100 karedeki sperm hücreleri sayılarak, sonuç mil/

mL olarak verilmiştir.

Motilite Parametreleri

Makler sperm sayma kamarasına 10 µl semen örneği koyulmuştur.

Faz kontrast mikroskobunda 40X objektif altında

en az 100 sperm sayılarak spermler dört gruba ayrılmıştır.

A motilite progresif motil (ileri hızlı hareketli)

spermler için, B motilite yavaş hareketli spermler için, C

motilite yerinde hareketli spermler için ve D motilite hareketsiz

spermler için olacak şekilde gruplanmış ve sonuçlar

yüzde (%) olarak verilmiştir. A, B ve C motilite oranları

toplamı toplam motiliteyi, A motilite oranı ise progresif

motil sperm oranı olarak verilmiştir.

Morfoloji ve Akrozomal İndeks

10 µl semen örneği yayma şeklinde lama yayılarak kurutulmuş

ve Diff-3 boyası ile boyanmıştır. Boyama işleminden

önce yayma örnekleri fikse edilmiştir. Hemen ardından

iki farklı boyama solüsyonunda 30 saniye bekletilerek

214 Androl Bul 2020;22:213-218


boyanmış ve kurutulmuştur. Çalışılan örnek, boyamanın

ardından 100X immersiyon yağlı objektif altında Kruger’s

Strict Criteria kullanılarak analiz edilmiştir. En az 100

sperm hücresi sayılarak morfolojik olarak normal spermler

ile anormal spermler ayrılmış ve sonuç yüzde (%) şeklinde

normal sperm oranı olarak verilmiştir. Akrozomal indeks

için akrozomlar değerlendirilmiş ve en az 100 sperm hücresi

sayılmıştır. Morfolojik olarak normal akrozomlar ile

anormal akrozomlar ayrılmış, sonuç ise normal akrozomal

indeks oranı yüzde (%) olarak verilmiştir.

İstatistiksel Analiz

Veriler, SPSS 22,0 software for Windows kullanılarak

Mann-Whitney U Test ile karşılaştırılmıştır. p<0,05 değeri

anlamlılık seviyesi olarak kabul edilmiştir. Sonuçlar ortalama

± SD olarak verilmiştir.

BULGULAR

Semen parametreleri istatistiksel olarak değerlendirildiğinde;

40 yaş altı ve 41 yaş üstü hastaların semen parametreleri

Tablo 1’de gösterilmiştir. Toplam motilite,

progresif motilite, normal morfoloji ve akrozom indeksi

parametrelerinde iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı

derecede bir farklılık gözlenmemiş (p>0,05), sperm

konsantrasyonunun 40 yaş üstünde, istatistiksel olarak

anlamlı derecede arttığı gözlenmiştir (p<0,05) (Şekil 1).

Tablo 1. Her iki yaş grubunun sperm parametreleri

Gruplar

Sperm

konsantrasyonu

(mil / mL)

Toplam

motilite (%)

Progresif

motilite

(%)

Normal

morfoloji

(%)

Akrozomal

indeks (%)

≤ 40 yaş 76,09±38,4 66,20±18 11,37±8,5 2,30±0,9 79,54±12,1

> 41 yaş 85,35±51,4 65,92±22,1 11,69±10,6 2,31±0,72 79,26±19,4

p değeri <0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05

≤40 yaş ve >41 yaş gruplarının sperm parametreleri. Değerler, ortalama ± SD olarak

verilmiştir.

Şekil 1. Erkek yaşının, sperm parametrelerine etkisi (Konsantrasyon: mil/mL,

Toplam Motilite: %, Progresif Motilite: %, Morfoloji: %, Akrozom İndeksi: %

olarak verilmiştir).

Şekil 2. Sperm parametrelerinin yaş alt gruplarına göre ayrılması.

Çalışmaya alınan hastalar dekatlara göre tekrar gruplandırıldığında,

sperm konsantrasyonunun yaşla birlikte arttığı

gözlenmiştir (Şekil 2).

TARTIŞMA

Son yıllarda, sperm parametreleri ile ileri baba yaşı arasındaki

ilişkiyi araştıran çalışmaların sonuçları tartışmalıdır.

[33-38]

Yapılan bir çalışmada, semen parametrelerinin 34 yaşına

dek değişmediği, 34 yaşından sonra ise sperm sayısının

azaldığı bildirilmiştir. [27] Aynı çalışmada sperm konsantrasyonunun,

normal morfolojili sperm yüzdesinin ve ileri hareketli

sperm yüzdesinin 40 yaşında azaldığı, toplam motilitenin

43 yaşında azaldığı ve semen hacminin 45 yaşında

azaldığı ileri sürülmüştür. [27] Başka bir çalışmada ise 21–50

yaş arası grupta sperm üretiminin 51 yaş sonrası gruba göre

%30 daha yüksek olduğu gözlenmiştir. [39] Bu çalışmaların

ortak noktaları ise ilerleyen erkek yaşıyla birlikte semen

parametrelerinin infertiliteyle doğru orantılı olacak şekilde

olumsuz yönde değişim görülmesidir.

Sperm parametreleri sırayla ele alındığında; akrozom indeksi

ve progresif motilitenin ileri yaş ile ilişkisini ele alan

çalışmaların birinde 25–55 yaş arası erkeklerde akrozom

indeksinin artan yaşa bağlı olarak değişmediği ancak progresif

motilitenin artan yaş ile azaldığı bildirilmiştir. [20]

Erkeklerin yaş ortalamaları 50,3 ve 32,2 olacak şekilde iki

farklı gruba ayrıldığı bir başka çalışmada; akrozom indeksi

ve progresif motilitenin gruplar arasında istatistiksel olarak

farklı olmadıkları belirtilmiştir. [40] Yaptığımız çalışmada,

iki grup arasında progresif motilite ve akrozom indeksi

parametrelerinde farklılık gözlenmemiştir (Şekil 1). 40 yaş

altı hasta grubunun yaş ortalaması 34,2 ve 41 yaş üstü hasta

grubunun yaş ortalaması 45’tir. Bu sonuç, iki grubun yaş

ortalamalarının birbirine yakın olması sebebiyle akrozom

indeksi ve progresif motilite parametrelerinde fark gözlenmediğini

düşündürmektedir.

Toplam motilite incelendiğinde; 18–76 yaş aralığında

5.000’den fazla erkeğin semen parametrelerinin değerlendirildiği

bir çalışmada, toplam motilite ile yaş arasında

Yıldırım ve ark. • Erkek yaşı sperm parametrelerini etkiliyor mu? Türk popülasyonuna ait ilk seri

215


negatif korelasyon olduğu belirtilmiştir. [28] Dahası, semen

parametrelerinin 40 yaşından sonra istatistiksel olarak anlamlı

bir şekilde olumsuz yönde değiştiğini öne sürmüşlerdir.

[41] Bahsi geçen çalışmada, değerlendirmeye alınan

hastaların yaş aralığının bizim çalışmamızın aksine çok

geniş tutulması ve 5000’den fazla hasta bulunması, toplam

motilitenin yaşla birlikte azaldığı sonucuna varılmasına

sebep olmuş olabilir. Çalışmamızın sonucunda iki grup

arasındaki toplam motilite karşılaştırıldığında fark gözlenmemiştir

(Şekil 1). Çalışmaya alınan hastaların yaşları

22–51 yaş arasında değişmektedir. Çalışmaya alınan tüm

hastaların yaşlarının birbirine yakın olması sebebiyle fark

gözlenmediği düşünülmektedir.

Başka bir parametre olan sperm morfolojisi ele alındığında,

IVF veya ICSI tedavisi gören 278 hastanın semen parametrelerinin

incelendiği bir çalışmada, sperm morfolojisi

ile yaş arasında anlamlı bir ilişki gözlemlenmediği belirtilmiştir.

[15] Semen parametrelerinin yaş ile ilişkisini araştıran

başka çalışmalar ileri erkek yaşı ve sperm morfolojisinin

yaşla birlikte azalmadığı görüşü öne sürülmüştür. [9] Bazı

çalışmalarda ise erkek yaşı arttıkça semen hacminin, sperm

hareketliliğinin ve normal morfoloji sperm yüzdesinin

düşme eğiliminde olduğu belirtilmiştir. [10,41] Çalışmamızın

sonucunda iki grup arasında normal sperm morfolojisi açısından

fark gözlenmemiştir (Şekil 1). Hastaların yaşlarının

yakın olması sebebiyle, spermlerinin benzer bir morfolojiye

sahip olduğu ve anormal morfolojili sperm yüzdesinin

düşük olduğu düşünülmektedir.

Sperm konsantrasyonu ele alındığında, Levitas ve ekibi, yaşlanma

ile ilgili sperm konsantrasyonunda kademeli bir artış

gösterdiğini ve her 5 yaş için sperm konsantrasyonunda %3

ile %8,3 arasında bir artış olduğunu iddia etmişlerdir. [42]

Brahem ve ekibi, yaptıkları çalışmada hasta grubunda sperm

hacmi ve canlılığı yaşla birlikte istatistiksel olarak anlamlı

derecede azalırken, sperm konsantrasyonunun yaşla birlikte

istatistiksel olarak anlamlı derecede arttığını ileri sürmüşlerdir.

[10] Bu çalışmada ise sperm konsantrasyonunun erkek

yaşıyla birlikte arttığı tespit edilmiştir (Şekil 1). Bu sonuç,

literatürde bulunan bir kaç çalışmanın sonuçlarını doğrular

niteliktedir. [10,11,20] Her ne kadar sperm konsantrasyonunun

yaş ile birlikte arttığı tespit edilse de literatürde sperm konsantrasyonunun

azaldığını söyleyen, [40,43,44] hatta artan yaş

ile sperm konsantrasyonu arasında tutarlı bir ilişki bulunmadığı

sonucuna varan çalışmalar da mevcuttur. [9,19,33,45,46]

Fakat, literatürde sperm konsantrasyonunun yaş ile arttığı

sonucunu destekleyen çalışmalar sayıca daha fazladır. [34,47–52]

Her ne kadar ulaşılan sonuç literatürü desteklese de yaş

gruplarının ve etnik kökenlerin farklı olması, örneklem büyüklüğünün

değişken olması ve cinsel yoksunluk süresi yapılan

çalışmaların sonuçlarının kısmen değişmesine neden

olabilmektedir. [53,54] Bu çalışmanın sperm konsantrasyonu

için elde edilen verileri diğer çalışmaların sonuçlarını destekler

nitelikte olsa da çalışılan grupların, yaş aralıkları ve

hasta sayıları çalışmalar arasında değişkenlik göstermektedir.

Farklı yaş ortalamalarına sahip, farklı coğrafik bölgelere

ait daha fazla sayıda örnekleme üzerinde çalışmaya ihtiyaç

duyulmaktadır. Bu çalışma, Türkiye’de bu konuda yapılmış

en geniş hasta sayısına sahip çalışma olması açısından

önem arz etmektedir. Fakat hastaların herhangi bir sınıflandırma

yapılmadan tümünün çalışmaya alınması çalışmanın

kısıtlılığıdır.

Elde edilen bulgular doğrultusunda, semen parametrelerinden

en önemlilerinden biri olan sperm konsantrasyonunun

erkek yaşı ile birlikte arttığı, diğer parametrelerin

ise değişmediği belirlenmiştir. Bu doğrultuda baba yaşının

semen parametreleri üzerine olumsuz etki etmediği görülmektedir.

Ancak, semen parametrelerinin erkek infertilitesinde

tek etken olmadığı bilindiğinden konunun moleküler

ve genetik seviyede yapılan daha ileri çalışmalarla

araştırılması gerekmektedir. Ayrıca farklı yaş aralıkları ve

farklı demografik özelliklere göre sınıflandırılmış gruplarla

yapılacak çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Etik Kurul Onayı

Çalışma, İstanbul Medipol Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu

tarafından onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 19/08/2019–10840098–604,01,01-E. 41146).

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Ethics Committee Approval

The study was approved by Istanbul Medipol University Non-Interventional Clinical

Research Ethics Committee. (date and number of approval: 219/08/2019–10840098–

604,01,01-E. 41146).

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Zegers-Hochschild F, Adamson GD, de Mouzon J, Ishihara O,

Mansour R, Nygren K, et al. The international committee for

monitoring assisted reproductive technology (ICMART) and the

World Health Organization (WHO) revised glossary on ART

terminology, 2009. Hum Reprod 2009;24:2683–7. [CrossRef]

2. Sharlip ID, Jarow JP, Belker AM, Lipshultz LI, Sigman M, Thomas

AJ, et al. Best practice policies for male infertility. Fertil Steril

2002;77:873–82. [CrossRef]

3. Agarwal A, Mulgund A, Hamada A, Chyatte MR. A unique view

on male infertility around the globe. Reprod Biol Endocrinol

2015;13:37. [CrossRef]

4. Kesari KK, Agarwal A, Henkel R. Radiations and male fertility.

Reproductive Biology and Endocrinology 2018;16:118. [CrossRef]

216 Androl Bul 2020;22:213-218


5. Ilacqua A, Izzo G, Emerenziani GP, Baldari C, Aversa A. Life style

and fertility: the influence of stress and quality of life on male

fertility. Reprod Biol Endocrinol 2018;16:115. [CrossRef]

6. Du Plessis SS, Agarwal A, Sabanegh ES Jr, editors. Male infertility:

a complete guide to life style and environmental factors. Cleveland,

OH, USA: Springer ;2014. [CrossRef]

7. Humm KC, Sakkas D. Role of increased male age in IVF and egg

donation: is sperm DNA fragmentation responsible? Fertil Steril

2013;99:30–6. [CrossRef]

8. Jenkins TG, Aston KI, Pflueger C, Cairns BR, Carrell DT.

Age-associated sperm DNA methylation alterations: possible

implications in offspring disease susceptibility PLoS Genet

2014;10:e1004458. [CrossRef]

9. Dain L, Auslander R, Dirnfeld M. The effect of paternal age

on assisted reproduction outcome. Fertil Steril 2011;95:1–8.

[CrossRef]

10. Brahem S, Mehdi M, Elghezal H, Saad A. The effects of male aging

on semen quality, sperm DNA fragmentation and chromosomal

abnormalities in an infertile population. J Assist Reprod Genet

2011;28:425–32. [CrossRef]

11. Sharma R, Agarwal A, Rohra VK, Assidi M, Abu-Elmagd M, Turki

RF. Effects of increased paternal age on sperm quality, reproductive

outcome and associated epigenetic risks to offspring. Reprod Biol

Endocrinol 2015;13:35. [CrossRef]

12. Singh NP, Muller CH, Berger RE. Effects of age on DNA

double-strand breaks and apoptosis in human sperm. Fertil Steril

2003;80:1420–30. [CrossRef]

13. Simon L, Castillo J, Oliva R, Lewis SE. Relationships between

human sperm protamines, DNA damage and assisted reproduction

outcomes. Reprod Biomed Online 2011;23:724–34. [CrossRef]

14. Das M, Al-Hathal N, San-Gabriel M, Phillips S, Kadoch IJ,

Bissonnette F, et al. High prevalence of isolated sperm DNA

damage in infertile men with advanced paternal age. J Assist

Reprod Genet 2013;30:843–8. [CrossRef]

15. Nijs M, De Jonge C, Cox A, Janssen M, Bosmans E, Ombelet

W. Correlation between male age, WHO sperm parameters, DNA

fragmentation, chromatin packaging and outcome in assisted

reproduction technology. Andrologia 2011;43:174–9. [CrossRef]

16. Milekic MH, Xin Y, A O’Donnell, Kumar KK, Bradley-Moore M,

Malaspina D, et al. Age-related sperm DNA methylation changes

are transmitted to offspring and associated with abnormal behavior

and dysregulated gene expression. Mol Psychiatry 2015;20:995–

1001. [CrossRef]

17. Colasante A, Minasi MG, Scarselli F, Casciani V, Zazzaro V, Ruberti

A, et al. The aging male: Relationship between male age, sperm

quality and sperm DNA damage in an unselected population of

3124 men attending the fertility centre for the first time. Arch Ital

Urol Androl 2018;90:254–9. [CrossRef]

18. Ok E, Özyurt D, Gülekli B. Asthenozoospermia olgularında sperm

morfolojisi değerlendirmede Spermac ve Diff-quik boya yöntemlerinin

karşılaştırılması. Gülhane Tıp Derg 2008;50:23–6. http://cms.galenos.

com.tr/Uploads/Article_33204/GMJ-50-23-En.pdf

19. Kidd SA, Eskenazi B, Wyrobek AJ. Effects of male age on

semen quality and fertility: a review of the literature. Fertil Steril

2001;75:237–48. [CrossRef]

20. Levitas E, Lunenfeld E, Weisz N, Friger M, Potashnik G.

Relationship between age and semen parameters in men with

normal sperm concentration: analysis of 6022 semen samples.

Andrologia 2007;39:45–50. [CrossRef]

21. Carrell DT, Liu L. Altered protamine 2 expression is uncommon

in donors of known fertility, but common among men with

poor fertilizing capacity, and may reflect other abnormalities of

spermiogenesis. J Androl 2001;22:604–10. [CrossRef]

22. Aoki VW, Moskovtsev SI, Willis J, Liu L, Mullen JBM, Carrell

DT. DNA integrity is compromised in protamine‐deficient human

sperm. J Androl 2005;26:741–8. [CrossRef]

23. Aoki VW, Emery BR, Liu L, Carrell DT. Protamine levels vary

between individual sperm cells of infertile human males and

correlate with viability and DNA integrity. J Androl 2006;27:890–

8. [CrossRef]

24. Zubkova EV, Wade M, Robaire B. Changes in spermatozoal

chromatin packaging and susceptibility to oxidative challenge

during aging. Fertil Steril 2005;84:1191–8. [CrossRef]

25. Cooper TG, Noonan E, von Eckardstein S, Auger J, Baker HWG,

Behre HM, et al. World Health Organization reference values for

human semen characteristics. Hum Reprod Update 2010;16:231–

45. [CrossRef]

25. Gray A, Feldman HA, Mckinlay JB, Longcope C. Age disease

and changing sex hormone levels in middle-aged men: results of

the Massachusetts Male Aging Study. J Clin Endocrinol Metab

1991;73:1016–25. [CrossRef]

26. The American Society for Reproductive Medicine. Guidelines for

Sperm Donation. Fertil Steril 2002;77:2–5. [CrossRef]

27. Stone BA, Alex A, Werlin LB, Marrs RP. Age thresholds for changes

in semen parameters in men. Fertil Steril 2013;100:952–8. [CrossRef]

28. Verón GL, Tissera AD, Bello R, Beltramone F, Estofan G, Molina

RI, Vazquez-Levin MH. Impact of age, clinical conditions, and

lifestyle on routine semen parameters and sperm kinematics. Fertil

Steril 2018;110:68–75.e4. [CrossRef]

29. Ford WCL, North K, Taylor H, Farrow A, Hull MGR, Golding

J; the ALSPAC StudyTeam. Increasing paternal age is associated

with delayed conception in a large population of fertile couples:

evidence for declining fecundity in older men. Hum Reproduction

2000;15:1703–8. [CrossRef]

30. Zhu QX, Meads C, Lu ML, Wu JQ, Zhou WJ, Gao ES. Turning

point of age for semen quality: a population-based study in Chinese

men. Fertil Steril 2011;96:572–6. [CrossRef]

31. Marcon L, Boissonneault G. Transient DNA strand breaks during

mouse and human spermiogenesis: new insights in stage specificity and

link to chromatin remodeling. Biol Reprod 2004;70:910–8. [CrossRef]

32. de la Rochebrochard E, Mcelreavey K, Thonneau P. Paternal age

over 40 years: the “amber light” in the reproductive life of men?

2003;24:459–65. [CrossRef]

33. Schwartz D, Mayaux MJ, Spira A, Moscato ML, Jouannet P,

Françoise Czyglik, David G. Semen characteristics as a function of

age in 833 fertile men. Fertil Steril 1983;39:530–5. [CrossRef]

34. Irvine S, Cawood E, Richardson D, MacDonald E, Aitken J.

Evidence of deteriorating semen quality in the United Kingdom:

birth cohort study in 577 men in Scotland over 11 years. BMJ

1996;312:467–71. [CrossRef]

35. Spandorfer SD, Avrech OM, Colombero LT, Palermo GD,

Rosenwaks Z. Effect of parental age on fertilization and pregnancy

characteristics in couples treated by intracytoplasmic sperm

injection. Hum Reprod 1998;13:334–8. [CrossRef]

36. Berling S, Wölner-Hanssen P. No evidence of deteriorating semen

quality among men in infertile relationships during the last decade:

a study of males from Southern Sweden. Hum Reprod (Oxford,

England) 1997;12:1002–5. [CrossRef]

37. Wang C, Chan SYW, Leung A, Ng RP, Ng M, Tang LCH, et al.

Cross‐sectional study of semen parameters in a large group of

normal Chinese men. Int J Androl 1985;8:257–74. [CrossRef]

38. Auger J, Kunstmann JM, Czyglik F, Jouannet P. Decline in semen

quality among fertile men in Paris during the past 20 years. New

Engl J Med 1995;332:281–5. [CrossRef]

Yıldırım ve ark. • Erkek yaşı sperm parametrelerini etkiliyor mu? Türk popülasyonuna ait ilk seri

217


39. Johnson L, Petty CS, Neaves WB. Influence of age on sperm

production and testicular weights in men. Reproduction

1984;70:211–8. [CrossRef]

40. Haidl G, Jung A, Schill WB. Ageing and sperm function. Hum

Reprod 1996;11:558–60. [CrossRef]

41. Agarwal A, Sekhon LH. Oxidative stress and antioxidants for

idiopathic oligoasthenoteratospermia: is it justified? Indian J Urol

2011;27 1:74. [CrossRef]

42. Levitas E, Lunenfeld E, Weiss N, Friger M, Har-Vardi I, Koifman

A, Potashnik G. Relationship between the duration of sexual

abstinence and semen quality: analysis of 9,489 semen samples.

Fertil Steril 2005;83:1680–6. [CrossRef]

43. Eskenazi B, Wyrobek AJ, Sloter E, Kidd SA, Moore L, Young S,

Moore D. The association of age and semen quality in healthy

men. Hum Reprod 2003;18:447–54. [CrossRef]

44. Centola GM, Eberly S. Seasonal variations and age-related changes

in human sperm count, motility, motion parameters, morphology,

and white blood cell concentration. Fertil Steril 1999;72:803–8.

[CrossRef]

45. Gallardo E, Simón C, Levy M, Guanes PP, Remohí J, Pellicer A.

Effect of age on sperm fertility potential: oocyte donation as a

model. Fertil Steril 1996;66:260–4. [CrossRef]

46. Aboulghar M, Mansour R, Al-Inany H, Abou-Setta AM,

Aboulghar M, Mourad L, Serour G. Paternal age and outcome

of intracytoplasmic sperm injection. Reprod Biomed Online

2007;14:588–92. [CrossRef]

47. Fisch H, Goluboff ET, Olson JH, Feldshuh J, Broder SJ, Barad

DH. Semen analyses in 1,283 men from the United States over a

25-year period: no decline in quality. Fertil Steril 1996;65:1009–

14. [CrossRef]

48. Rolf C, Behre HM, Nieschlag E. Reproductive parameters of

older compared to younger men of infertile couples. Int J Androl

1996;19:135–42. [CrossRef]

49. Nieschlag E, Lammers U, Freischem CW, Langer K, Wickings EJ.

Reproductive functions in young fathers and grandfathers. J Clin

Endocrinol Metab 1982;55:676–81. [CrossRef]

50. Singer R, Sagiv M, Levinsky H, Allalouf D. Andrological

parameters in men with high sperm counts and possible correlation

with age. Arch Androl 1990;24:107–11. [CrossRef]

51. Andolz P, Bielsa MA, Vila J. Evolution of semen quality in Northeastern

Spain: a study in 22 759 infertile men over a 36 year period.

Hum Reprod 1999;14:731–5. [CrossRef]

52. Bujan L, Mansat A, Pontonnier F, Mieusset R. Time series analysis

of sperm concentration in fertile men in Toulouse, France between

1977 and 1992. BMJ 1996;312:471–2. [CrossRef]

53. Guzick DS, Overstreet JW, Factor-Litvak P, Brazil CK, Nakajima

ST, Coutifaris C, et al. Sperm morphology, motility, and

concentration in fertile and infertile men. New Engl J Med

2001;345:1388–93.

54. Keel BA. Within and between subject variation in semen

parameters in infertile men and normal semen donors. Fertil Steril

2006;85:128–34. [CrossRef]

218 Androl Bul 2020;22:213-218


ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE

Androl Bul 2020;22:219−225

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.56833

Erkek Üreme Sağlığı

Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli

yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi

Determination of risky lifestyle behaviors that may affect fertility in men

Özlem Aşcı 1 , Fulya Gökdemir 2

ÖZ

AMAÇ: Bu araştırmada, erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam

biçimi davranışlarının yaygınlığının belirlenmesi amaçlandı.

GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı türdeki bu araştırma, kamuya bağlı

bir hastanede Mayıs 2017 – Kasım 2017 tarihleri arasında 547 erkeğin katılımı

ile gerçekleştirildi. Veriler araştırmacılar tarafından anket formu ile

toplandı ve tanımlayıcı istatistiksel yöntemler kullanılarak değerlendirildi.

BULGULAR: Araştırmaya katılan erkeklerin yaş ortalaması 29,80±9,5 idi

ve %66,4’ü bekardı. Araştırmada, erkeklerin %36,0’ında pre-obezite,

%13’ünde obezite, %15,9’unda ≥102 cm bel çevresi ve %76,4’ünde

fiziksel inaktivite saptandı. Erkekler arasında sigara içme oranı %44,6,

günlük 3–4 kadeh alkol tüketme oranı %2,0 ve uyuşturucu madde kullanma

oranı %2,0 idi. Erkeklerin yaklaşık yarısı kendini yoğun stres

altında hissettiğini bildirdi (%49,4). Erkekler arasında günde ≥2 fincan

çay veya kahve tüketme (%48,4), uzun süreli olarak cep telefonunu

(%62,3) ve diz üstü bilgisayarı kullanma alışkanlığı (%43,9) yaygındı.

Ayrıca erkeklerin %2,9–16,8’i yüksek çevre ısısına, kimyasal maddeye,

ağır metale ya da radyasyona maruz bırakan ve uzun süre oturmaya neden

olan işlerde çalıştığını beyan etti.

SONUÇ: Birçok erkek, fertilitesini ve genel sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek

yaşam biçimi ve çalışma hayatı ile ilgili riskli durum ve

davranışlara sahiptir. Sağlıklı bir yaşam biçimi geliştirmenin önemi ve

yaşam biçiminin fertilite üzerindeki olası etkileri konusunda hekim, ebe

ve hemşire tarafından erkeklere yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin

sağlanması önerilir.

Anahtar Kelimeler: erkek fertilitesi, infertilite, riskli davranış, üreme

sağlığı, yaşam biçimi

ABSTRACT

OBJECTIVE: In this study, it was aimed to determine the prevalence of

risky lifestyle behaviors that may affect fertility in men.

MATRERIAL and METHODS: This descriptive study was carried out

in a public hospital between May 2017 and November 2017 with the

participation of 547 men aged 18–55. The data were collected by the

researchers through questionnaire form and evaluated using descriptive

statistical methods.

RESULTS: The mean age of the men participating in the study

was 29.80±9.5 and 66.4% were single. In the study, pre-obesity

was determined in 36.0% of men, obesity in 13%, having a waist

circumference of ≥102 cm in% 15.9 and physical inactivity in 76.4%.

The smoking rate among men was 44.6%, the rate of consuming 3–4

glasses of alcohol per day was 2.0% and the rate of drug use was 2.0%.

About half of the men reported feeling under intense stres (% 49.4). The

consumption of more than two cups of tea or coffee per day (48.4%),

long-term mobile phone (62.3%) and laptop use (43.9%) were common

among men. In addition, 2.9–16.8% of men stated that they work in

jobs that expose them to high environmental heat, chemicals, heavy

metal or radiation and cause a long sitting.

CONCLUSION: Many men have risky situations and behaviors related to

lifestyle and working life, which can adversely affect their fertility and

overall health. It is recommended that healthcare professionals provide

training and counselling services for men on the importance of developing

a healthy lifestyle and the possible effects of lifestyle on fertility.

Keywords: male fertility, infertility, risky behavior, reproductive health,

lifestyle

GİRİŞ

İnfertilite, 12 ay boyunca düzenli ve korunmasız cinsel ilişkiye

rağmen gebelik elde edilememesi ile karakterize bir

hastalıktır. [1] Üreme çağındaki çiftlerin %8–15’i infertiliteden

etkilenmektedir [1,2] ve vakalarının yaklaşık yarısı erkek

1

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Ebelik

Anabilim Dalı, Niğde, Türkiye

2

Artvin Çoruh Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Doğum, Kadın Sağlığı ve

Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Artvin, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Dr. Öğr. Üyesi Özlem Aşcı

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Derbent Yerleşkesi, Atatürk Bulvarı, Niğde

Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, 51100 Merkez, Niğde, Türkiye

Tel: +90 388 225 27 04

E-mail: asci.s.ozlem@gmail.com

Geliş/ Received: 12.07.2020

Kabul/ Accepted: 25.07.2020

faktörüne bağlı olarak gelişmektedir. [3] Küresel düzeyde,

erkeklerin %2,5–12’sinin infertil olduğu ve erkek faktörüne

bağlı infertilite oranlarının %20–70 arasında değiştiği

bildirilmektedir. [2] Türkiye’de yapılan bir çalışmada çiftlerin

%45,6’sında tek başına erkek faktörlü infertilite bulunduğunu

göstermektedir. [4] Ayrıca son elli yılda erkek semen

kalitesinin düşme eğiliminde olduğu ve bu nedenle erkek

fertilitesi ile ilgili problemlerin daha da artabileceği bildirilmektedir.

[5–7] Erkek üreme performansındaki değişimde

genetik yapı, çevresel faktörler, endokrin yıkıcılar ve kanser

gibi pek çok faktör sorumlu tutulmaktadır. [4] Yaşam biçimi

değiştirilebilir ve kontrol edilebilir olması nedeniyle, erkek

fertilitesi ile sıklıkla ilişkilendirilen faktörlerden biridir. [5,7–10]

Sağlıklı yaşam biçiminin, erkeklerde genel iyilik halini yükseltmede,

fertilite yeteneğini ideal düzeye getirmede ve infertiliteyi

önlemede fayda sağlayabildiği bildirilmektedir. [7–10]

©2020 Androloji Bülteni 219


Daha önce yapılan çalışmalarda erkek fertilitesini olumsuz

yönde etkileyebilecek yaşam biçimi ile ilgili çeşitli alışkanlık,

davranış ve durumlar tanımlanmıştır. Fiziksel inaktivite, [9,10]

sağlıksız beslenme, [9,10] sigara, alkol ve uyuşturucu madde

kullanımı, [8–12] zayıflık, [9,10] obezite, [7,8,13] aşırı kahve/kafein

tüketimi [7–9,14,15] ve psikolojik stres [8,10] erkek fertilitesi ile ilgili

en çok araştırılan yaşam biçimi davranışlarıdır. Bunun

yanı sıra çevresel ve mesleki maruziyetlerin (hava kirliliği,

radyasyon, ağır metal vb.), [8,16,17] sağlıklı yaşam biçimi olarak

düşünülen bazı davranışların (sauna, hamam vb. kullanımı)

[7] teknolojik cihazların (telefon, diz üstü bilgisayar vb.)

uzun süreli olarak kullanımının, [7,8,16] seyahat ve giyim tarzı

ile ilgili bazı alışkanlıkların (uzun süreli bisiklet ya da araba

kullanma, sıkı iç çamaşırı/dar pantolon giyme vb.) [8,9,17] erkek

fertilitesi için potansiyel risk oluşturabileceği rapor edilmektedir.

Ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH) ve

genital enfeksiyonlar [10] ile paternal yaş ve uyku problemlerine

[8] önceden kontrol edilebilir ya da önlenebilir olmaları

nedeniyle yaşam biçimi ile ilgili faktörler arasında yer veren

çalışmalarda bulunmaktadır.

Literatürde, sağlıklı yaşam biçimi geliştirmenin fertilitedeki

önemi ve erkek infertilitesi açısından riskli yaşam

biçimi davranışları tanımlanmıştır. [7–16] Ancak erkeklerin

infertiliteye ve önlenebilir risk faktörlerine yönelik farkındalık

düzeyleri ve davranışları hakkında nispeten az sayıda

çalışmaya rastlanmaktadır. [18–22] Erkeklerin üreme sağlığı

gereksinimlerinin ve risklerinin sıklıkla göz ardı edildiği, [17]

çoğu demografik grupta paternal risk faktörleri, infertilite

ve üreme sağlığı konularında kadınlara kıyasla erkeklerin

nispeten daha az bilgili olduğu rapor edilmektedir. [18–20]

Ayrıca yapılan bir sistematik derlemede prekonsepsiyonel

dönemde erkek sağlığının önemine dair güçlü kanıtlar olmasına

rağmen, araştırmaların sadece %11’inde erkek katılımcılara

yer verildiği bildirilmektedir. [21] Türkiye’de ise

fertiliteye yönelik görüşleri ve/veya riskli davranış biçimlerini

üniversite öğrencilerinde [22,23] ve infertil çiftlerde [24]

ele alan bazı çalışmalar bulunmaktadır. Ancak erkeklerde

fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarını

değerlendiren bir araştırmaya rastlanmamıştır.

Sağlık risklerinin azaltılması ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının

geliştirilmesinde hekim, ebe ve hemşirelerin

önemli sorumlulukları bulunmaktadır. [10,25] Erkeklerde

genel sağlığı ve fertilite potansiyelini korumaya yönelik

eğitim ve danışmalık girişimlerinde sağlık ekibi üyelerine

gösterebileceği düşünülen bu araştırmada; erkeklerde fertiliteyi

etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının

yaygınlığının belirlenmesi amaçlanmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM

Tanımlayıcı türdeki bu araştırma, Türkiye’nin kuzeydoğusundaki

kamuya bağlı bir devlet hastanesinde Mayıs 2017

– Kasım 2017 tarihleri arasında yapıldı. Araştırma evrenini,

araştırmanın yürütüldüğü sağlık kurumuna çeşitli nedenlerle

(hasta ziyareti, poliklinik hizmeti gibi) başvuran 18 ile

55 yaş arasındaki erkekler oluşturdu. Araştırma olasılıksız

rastlantısal örnekleme yöntemi kullanılarak ulaşılan 547

erkek ile tamamlandı. Bu araştırma için bir devlet üniversitesinden

Etik Kurul Kararı (20,03,2017 tarih ve E. 5264

sayılı) ve katılımcılardan yazılı onam alındı. Araştırmada

veri toplama aracı olarak literatür [7,9–12,15,21] doğrultusunda

geliştirilen bir anket formu kullanıldı. Anket formunda

sosyodemografik özellikleri, fertiliteye ve çocuk sahibi olmaya

verilen önemi, üreme sağlığı/cinsel sağlık ile ilgili bazı

özellikleri ve fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi

davranışlarını değerlendirmeye yönelik toplam 64 adet

soru yer aldı. Veriler araştırmacılar tarafından mahremiyet

ilkesine dikkat edilerek yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak

toplandı. Katılımcıların anket formlarını doldurması

15–20 dakika sürdü. Araştırmaya katılan erkeklerin ağırlık

ve boy verileri beyana dayalı olarak elde edilirken, bel çevreleri

araştırmacılar tarafından mezura ile ölçüldü. Veriler

SPSS (24,0) programı kullanılarak sayı, yüzde, ortalama ve

standart sapma gibi tanımlayıcı istatistiksel yöntemler ile

değerlendirildi. Riskli yaşam biçimi davranışlarının değerlendirilmesi

ile ilgili veriler literatür doğrultusunda gruplandırılarak

sunuldu. [7,9,11–14,17]

BULGULAR

Araştırmaya katılan erkeklerin yaş ortalamasının 29,80±9,5

(Min-Max: 18–55) olduğu ve çoğunluğunun (%66,4) bekar

olduğu belirlendi. Erkeklerin %59,2’si il merkezinde

yaşadığını, %66,0’sı ekonomisinin orta düzey olduğunu,

%61,8’i lise düzeyinde eğitim aldığını, %24,3’ü sağlık güvencesinin

olmadığını ve %75,9’u çekirdek bir aileye mensup

olduğunu bildirdi. Erkeklerin %75,7’si fertil olmanın

kendisi için çok önemli olduğunu, %50,2’si çocuk sahibi

olmayı evliliğin/birlikteliğin devam edebilmesi için çok

önemli bulduğunu ve %72’si çocuğunun olmadığını beyan

etti (Tablo 1). Çalışmaya katılan erkekler, çocuk sahibi

olmak için yaş ortalamasının ilk çocuk için 24,19±3,48

(Min-max: 15–35) ve son çocuk için 37,01±7,33 olmasının

ideal olduğunu düşünmekteydi.

Araştırmaya katılan erkeklerin %55,0’i daha önce tam bir

cinsel birleşme yaşadığını beyan etti. Erkeklerin erken yaşta

(18 yaş ve altında) cinsel ilişki yaşama oranı %16,3, birden

fazla cinsel partnere sahip olma oranı %28,2 ve kondom

kullanma oranı %60,1 olarak belirlendi. Araştırma esnasında

erkeklerin bir kısmı üreme ve cinsel sağlık ile ilgili

bazı şikâyetlerinin olduğunu bildirdi. En çok bildirilen ilk

beş şikayet sırasıyla kasıkta/testiste ağrı (%18,3), ereksiyon

olamama ya da erken boşalma (%17,2), genital bölgede kaşıntı

(%11,3), idrar yaparken yanma, ağrı (%7,3) ve penisten

akıntı gelmesiydi (%3,7). Ayrıca erkeklerin %91,6’sı

220 Androl Bul 2020;22:219-225


Tablo 1. Çalışmaya katılan erkeklerin tanıtıcı özellikleri

(n=547)

n %

Yaş

(X ± SS: 29,80±9,5; Min-Max: 18–55)

18–24 239 43,7

30–34 133 24,3

35–39 72 13,2

40 ve üzeri 103 18,8

Medeni durum

Bekar 363 66,4

Evli 184 33,6

Eğitim düzeyi

İlk ve orta öğretim 52 9,5

Lise 338 61,8

Üniversite ve üzeri 157 28,7

Sosyal sağlık güvencesi

Yok 133 24,3

Var 414 75,7

Yaşanılan yer

İl 324 59,2

İlçe 138 25,2

Köy 85 15,5

Ekonomik durum algısı

İyi 100 18,3

Orta 361 66,0

Kötü 86 15,7

Aile tipi

Çekirdek 415 75,9

Geniş 131 24,1

Herhangi bir hastalık varlığı

Hayır 502 91,8

Evet 45 8,2

Fertil olmaya verilen bireysel önem

Önemi yok/az önemli 33 6,0

Önemli 100 18,3

Çok önemli 414 75,7

Evlilik/birliktelik devamı için çocuk

sahibi olmaya verilen önem

Önemi yok/az önemli 68 12,4

Önemli 150 27,4

Çok önemli 329 50,2

Yaşayan çocuk sayısı

Hiç çocuğu yok 394 72,0

Bir 34 6,2

İki 54 9,9

Üç ve üzeri 65 11,9

*X: Ortalama. SS: Standart Sapma

üreme organları ile ilgili olarak kontrol ya da tedavi amaçlı

daha önce hiç doktora gitmediğini, %88,5’i erkek fertilitesi

ve fertiliteyi etkileyen riskli yaşam biçimi davranışları

hakkında daha önce hiç bilgi almadığını belirtti (Tablo 2).

Tablo 2. Çalışmaya katılan erkeklerin üreme sağlığı ve

cinsel sağlık ile ilgili bazı özellikleri (n=547)

Evet Hayır

n % n %

Daha önce cinsel birliktelik yaşama 301 55,0 246 45,0

Erken yaşta (18 yaş ve altı)

89 16,3 458 83,7

cinsel ilişki yaşama öyküsü

Birden fazla cinsel eş/partner varlığı 154 28,2 393 71,8

Kondom kullanma (n: 301) 181 60,1 120 39,9

Üreme/cinsel sağlık problemlerinin varlığı

Kasıkta/testiste ağrı 100 18,3 447 81,7

Ereksiyon olamama ya da

94 17,2 453 82,8

erken boşalma

Genital bölgede kaşıntı 62 11,3 485 88,7

İdrar yaparken yanma, ağrı 40 7,3 507 92,7

Penisten gelen akıntı 20 3,7 527 96,3

Fertilite ile ilişkili problemleri

14 2,6 533 97,4

(gebelik elde etmede zorluk, sperm

sayısında azalma gibi)

Genital bölge uçuk, siğil veya kitle 7 1,3 540 98,7

Varikosel 3 0,5 544 99,5

Daha önce üreme organları ile ilgili 46 8,4 501 91,6

olarak kontrol ya da tedavi amaçlı

doktora gitme

Daha önce erkek fertilitesi ve

fertiliteyi etkileyen riskli yaşam

biçimi davranışları hakkında bilgi

alma durumu

63 11,5 484 88,5

Fertiliteyi etkileyecek riskli yaşam biçimi davranışları açısından

yapılan değerlendirmede (Tablo 3); erkeklerin

%1,5’inde zayıflık, %36’sında pre-obezite, %13’ünde

obezite tespit edildi. Erkekler arasında fiziksel inaktivitenin

(%76,4) yaygın olduğu ve bel çevresinin erkeklerin

%11,5’inde ≥102 cm olduğu belirlendi. Erkeklerin

%44,6’sının her gün en az bir sigara içtiği, %2,0’sinin

günlük 3–4 kadeh alkol aldığı veya keyif verici ilaç (uyuşturucu

madde) kullandığı saptandı. Sigara içen erkeklerin

%47,5’i (n=119) günde 1–9 adet, %34,4’ü (n=84) günde

10–19 adet ve %16,8’i (n=44) günde ≥20 adet sigara içtiğini

belirtti. Erkeklerin %48,4’ü günlük 2 fincandan fazla

çay veya kahve içtiğini, %28,2’si her gün kafein içeren

alkolsüz ve gazlı içecek (kola, enerji içeceği gibi) tüketme

alışkanlığı olduğunu bildirdi. Erkeklerin %16,8’inin uzun

süre oturmaya, %7,7’sinin kimyasal maddeye, %2,9’unun

ağır metal ya da radyasyona, %4,6’sının yüksek çevre ısısına

maruz kalmaya neden olabilecek işlerde çalıştığı saptandı.

Erkeklerin %49,4’ü kendini yoğun stres altında hissettiğini

bildirdi. Erkeklerin %32,2’si uzun süreli bisiklet ya

Aşcı ve Gökdemir • Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi

221


da araba kullanma, %43,9’u diz üstü bilgisayarı >30 dakika

kullanma, %62,3’ü günde 1 saatten fazla cep telefonu

konuşma, %89,2’si cep telefonunu bel ve kalça bölgesinde

taşıma, %11’i sauna/jakuzi vb. sıcak yerlerde >30 dakika

kalma ve %25,2’si sıkı iç çamaşırı/dar pantolon giyme alışkanlığı

olduğunu ifade etti.

Tablo 3. Çalışmaya katılan erkeklerin fertiliteyi etkileyecek

riskli yaşam biçimi davranışları (n=547)

Özellikler

Evet

(Risk var)

Hayır

(Risk Yok)

n % n %

Düşük [9] ya da yüksek [7,8,13] vücut

kitle indeksi [kg/m 2 ]

Zayıflık[ <18,50] 8 1,5 539 98,5

Pre-obezite[25,00–29,99] 197 36,0 350 64,0

Obezite[30,0 ve üzeri] 71 13,0 476 87,0

[13]

Bel çevresinin ≥102 cm olması 63 11,5 484 88,5

Düzenli fiziksel aktivitenin olmaması [9]

Haftalık orta şiddette ≥150 dakika veya

şiddetli >75 dakika süren yürüyüş, koşu

gibi aerobik egzersiz [26] 418 76,4 129 23,6

[7,8,11,12]

Sigara içme 244 44,6 303 55,4

[7,11,12]

Günlük 3–4 kadeh alkol tüketme 11 2,0 536 98,0

Keyif verici ilaç (uyuşturucu madde) 11 2,0 536 98,0

kullanımı [7–9]

Günlük 2 fincandan fazla çay veya 265 48,4 282 51,6

kahve tüketme [7]

Günlük olarak kafein içeren alkolsüz 154 28,2 393 71,8

gibi) tüketimi [14]

ve gazlı içecek (kola, enerji içeceği

Kimyasal maddeye (pestisitler, 42 7,7 505 92,3

neden olan bir işte çalışma [7,9,17]

dioksin, fitalatvb) maruz kalmaya

Ağır metal (kurşun, cıva vb) ya da 16 2,9 531 97,1

olan bir işte çalışma [7,9,17]

radyasyona maruz kalmaya neden

Çevre ısısının yüksek olduğu yerlerde 25 4,6 522 95,4

gibi) çalışma [17]

bulunmayı gerektiren bir işte (fırıncılık

Uzun süre oturmaya neden olan bir 92 16,8 455 83,2

işte çalışma [17]

Psikolojik stres [8,17]

270 49,4 277 50,6

(kendini yoğun stres altında hissetme

bildirimi)

Uzun süreli bisiklet [8,9] ya da araba 176 32,2 371 67,8

kullanma [17]

Diz üstü bilgisayarı >30 dakika 240 43,9 307 56,1

kullanma [7]

Günde 1 saatten fazla cep telefonu 341 62,3 206 37,7

kullanma [7,8]

Cep telefonunu bel ve kaçla

488 89,2 59 10,8

bölgesinde taşıma [16,17]

Sauna/jakuzi vb yerleri >30 dakika

kalma [17] 60 11,0 487 89,0

[7]

Sıkı iç çamaşırı/dar pantolon giyme 138 25,2 409 74,8

*Satır yüzdesi alınmıştır.

TARTIŞMA

Sağlıklı yaşam biçimi, sağlığı etkileyebilecek davranışları

kontrol etmeyi, günlük aktivitelerde bireysel sağlık durumuna

uygun davranışları seçmeyi ve kendi sağlık sorumluluğunu

üstlenmeyi ifade eder. [25] Düzenli doktor kontrolüne

gitme, erken tanı ve tedavi şansını artırarak erkek

fertilitesini ve genel sağlığı olumlu yönde etkileyebilecek

bir davranıştır. [9] Buna karşın araştırmaya katılan yaklaşık

her 10 erkekten 9’u üreme organlarını ilgilendiren herhangi

bir konuda daha önce kontrol ya da tedavi amaçlı

hiç doktora gitmemiştir. Ayrıca araştırmadaki erkeklerin

bazılarında CYBH’a yol açabilecek riskli cinsel davranışlar

(erken yaşta cinsel birliktelik yaşama, kondom kullanmama

gibi), CYBH ya da cinsel disfonksiyonu düşündüren

bir takım şikayetler (penisten gelen akıntı, erken boşalma

gibi) tespit edilmiştir. Bu bulgular erkeklerin sadece

%10,5–20,5’inin üreme sağlığı sorunlarında (cinsel işlev

bozuklukları, genital enfeksiyonlar gibi) tıbbi tedavi aldığını

bildiren çalışmaları destekler niteliktedir. [9] Erkeklerin

üreme sağlığı hizmetlerini talep etme ve erken tanının

önemi konusundaki bilgilendirilmelerinin önemli olduğu

düşünülmektedir.

Literatürde obezite, alkol tüketimi, sigara içme, diyet ve

fiziksel aktivite ile ilgili riskli yaşam biçimi davranışlarının

mortalite oranları ile ilişkili olduğu, sağlıklı davranışların

varlığında ise mortalitenin %66 oranında azaldığı rapor

edilmiştir. [26] Bu nedenle araştırmada ele alınan yaşam biçimi

davranışları, hem erkek fertilitesi hem de erkek genel

sağlığı açısından oldukça önemlidir. Daha önceki araştırmalara

[10,13,27–29] ve bu araştırmaya göre fiziksel inaktivitenin

ve obezitenin, erkek üreme sağlığındaki öncelikli

müdahale alanları arasında yer alması gerektiği söylenebilir.

Hareketsiz yaşamın, bulaşıcı olmayan hastalıkların yol

açtığı ölümlerin temel risk faktörlerinden olduğu bilinmektedir.

[27] Fiziksel aktivite yetersizliği ve yanlış beslenme

ise sıklıkla metabolik bir hastalık olan obeziteye yol açabilmektedir.

[28] Obez erkeklerde artmış yağ dokusu; testis bölgesindeki

ısının ve östrojenin salınımının artmasına, kanda

FSH, LH ve testesteron azalmasına neden olmaktadır. [7,29]

Bu da erkeklerde sperm üretimini ve kalitesini önemli ölçüde

düşürmektedir. [7] Ayrıca santral obezite, erkekte artmış

kardiyometabolik problemler [28] ve fertilite sorunları

ile ilişkilidir. [13] Küresel düzeyde 15 yaş ve üzeri yetişkinlerin

%31’inin yeterince hareketli olmadığı ve Türkiye genelinde

erkeklerin %77’sinin yeterli ölçüde fiziksel aktivite

yapmadığı belirtilmektedir. [27] Yetişkin erkeklerde obezite

oranının %12,3–33,6 arasında değiştiği ve santral obezite

riskini yansıtan önemli bir parametre olan bel çevresi

ölçümünün erkeklerin %35’inde ≥102 cm olduğu bildirilmektedir.

[28] Yapılan bir çalışmada, görece olarak sedanter

olan bir grupta semen parametrelerinin fiziksel aktiviteden

222 Androl Bul 2020;22:219-225


anlamlı olarak etkilenmediği, ancak vücut kitle indeksi

(VKİ) ve bel çevresinin semen hacmi ile ilişkili olduğu ve

fazla kilolu/obez erkeklerde ejekülat hacminin, sperm konsantrasyonunun

ve toplam sperm sayısının daha düşük olduğu

saptanmıştır. [13] Aynı çalışmada santral obezite riskini

yansıtan önemli bir parametre olan bel çevresi ölçümünün

>101,6 cm olması ise 7 kat artmış oligospermi insidansı ile

ilişkili bulunmuştur. [13] Farklı bir çalışmada da obezitenin;

sigara, alkol, hava kirliliği gibi diğer çevresel ya da yaşam

biçimi faktörleri ile birlikte antioksidan aktivitesinde azalmaya,

serbest radikallerin aşırı üretilmesine neden olarak

oksidatif stres yolu ile erkek üreme sistemini olumsuz etkilediği

belirtilmiştir. [7] Literatür ile uyumlu olarak, [27,28] bu

araştırmada erkeklerin %76,4’ünün düzenli fiziksel aktivite

yapmadığı, %36,0’sının fazla kilolu ve %13,0’ünün obez

olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca erkeklerin %11,5’inde bel

çevresi ölçümünün fertiliyi etkileyebilecek düzeyde olduğu

saptanmıştır. Orta seviyedeki egzersizin, mikro besin eksikliklerini

iyileştirmenin ve iyi ayarlanmış diyetin (Akdeniz

diyeti veya benzeri) genel sağlığı ve fertiliteyi olumlu yönde

etkileyebileceği, [10,27,29] VKİ >29 kg/m 2 olan ve <20 kg/

m 2 ile >25 kg/m 2 arasında olan erkeklerde fertilite şansının

azalabileceği, [7] VKİ >25 kg/m²’in üzerinde olan ve çocuk

sahibi olmak isteyen çiftlerde kilo vermenin önemli [10] olduğu

konusunda çiftlerin bilgilendirilmesi önerilebilir.

Son yıllarda sosyal bir sorun haline gelen stres, [30] birçok

şekliyle erkek üreme potansiyeline zarar verebilmektedir.

[8]

Psikolojik stresin testosteron sekresyonunda bozulmaya

yol açarak spermatogenez üzerinde zararlı etkilerinin olduğu

bildirilmektedir. [8] Yapılan bir çalışmada algılanan stres

skoru ile sperm konsantrasyonu, motilitesi ve morfolojisi

arasında ters bir ilişki bulunmuştur. Aynı çalışmada bir yılda

iki veya daha fazla stresli yaşam olayı ile karşılaşan erkeklerde

karşılaşmayanlara kıyasla hareketli sperm yüzdesinin

ve morfolojik olarak normal sperm yüzdesinin daha düşük

olduğu saptanmıştır. [31] Bu araştırmada erkeklerin yaklaşık

yarısı kendini yoğun stres altında hissettiğini bildirmiştir.

Bireyin stresi iyi yönetmesinin ve etkili baş etme yöntemlerini

kullanmasının, iç ve dış etkenlerden kaynaklardan

stres ve çatışma durumunu azaltabileceği belirtilmektedir.

[30]

Erkeklerin stres yaratan durumları fark etmelerine ve

kendilerine uygun stresle baş etme yöntemlerini belirlemelerine

yardımcı olmak fertilite ve genel sağlıkla ilgili riskleri

azaltmada faydalı olabilir.

Fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal açıdan ciddi etkileri

olan tütün, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılıkları ise

toplum sağlığı [32] ve fertilite için en büyük tehditlerden

biridir. [29] Sigara içme ve alkol tüketme sperm motilitesini,

canlılığını, konsantrasyonu ve morfolojisini olumsuz

yönde etkilemekte, seminal lökositlerde artışa ve sperm

DNA’sında parçalanmaya yol açabilmektedir. [8,29] Esrar,

kokain, afyon, metamfetamin vb. diğer bağımlılıklar

ise semen parametrelerinde (konsantrasyon, motilite,

sperm fonksiyonu) bozulmaya neden olabilmektedir. [8,29]

Sigaranın içilen miktara bağlı olmaksızın ciddi bir reprodüktif

toksin olduğu ve ağır sigara içicilerinde (>20 sigara/

gün) infertilite riskinin önemli ölçüde arttığı belirtilmektedir.

[7,8] Alkolün erkek üreme fonksiyonu üzerindeki etkileri

ise tüketim miktarına bağlı olarak değişebilmektedir.

İnfertiliteye neden olacak eşik alkol miktarı henüz belirlenebilmiş

değildir. [8] Dünya geneline kıyasla bağımlılık

oranlarının Türkiye’de daha düşük olduğu, buna karşın

ülke genelinde erkeklerin %40,1’inin tütün ve %17,2’sinin

alkol kullandığı bildirilmektedir. [32] Bölgesel düzeyde yürütülmüş

çalışmalarda erkekler için bildirilen sigara içme

oranları %27,5 ile %63,8 arasında değişmektedir. [33] Bir

çalışmada da erkeklerin %3,9’unun hayatları boyunca en

az bir yatıştırıcı ve sakinleştirici ilaç kullandığını saptanmıştır.

[34] Literatür ile uyumlu olarak, [32–34] bu araştırmadaki

erkeklerin %44,6’sının sigara içtiği ve %2,0’sinin keyif

verici ilaç (uyuşturucu madde) kullandığı tespit edilmiştir.

Ek olarak araştırmada erkeklerin %16,8’inde (>20 sigara/

gün) sigara ve %2,0’sinde alkol kullanımı ağır düzey madde

bağımlılığını düşündürebilecek ve semen kalitesinde

azalmaya yol açabilecek düzeyde bulunmuştur. Bu bulgular

ve günümüzde madde bağımlılıklarının arttığı dikkate

alınarak, bağımlılık yapıcı maddelerin fertilite şansını

düşürebileceği, infertilite tedavi başarısını azaltabileceği ve

genel sağlığı olumsuz etkileyebileceği konusunda erkekler

bilgilendirilmelidir. Bağımlı olan erkeklere uygun danışmanlık

ve sağlık bakım desteği sağlanmalı ve bu erkeklerin

bağımlılıktan kurtulma çabaları desteklenmelidir. [10]

Kafein alımının muhtemelen sperm DNA hasarı yoluyla

erkek üreme fonksiyonunu olumsuz yönde etkileyebileceği

ileri sürülmektedir. [7,8,14,29] Buna karşın kafein alımı ile

semen parametreleri ve doğurganlık üzerine yapılan epidemiyolojik

çalışmalardan elde edilen kanıtların tutarsız

olduğu bildirilmektedir. [14] Ancak kafeinin özellikle sigara

ile birlikte kullanılmasının canlı ve hareketli sperm sayısını

azalttığı belirtilmektedir. [7] Bu araştırmada erkeklerin

önemli bir kısmı (%44,8) önerilen düzeyin üzerinde çay

veya kahve tüketmektedir. Ayrıca araştırmaya katılan yaklaşık

her dört erkekten biri her gün kafein içeren alkolsüz ve

gazlı içecek tüketmektedir. Semen parametrelerinin kahve,

çay ve kakaolu içeceklerden gelen kafeinden ciddi şekilde

etkilenmezken kafein içeren alkolsüz içeceklerin ve kolanın

semen hacmi, sayısı ve konsantrasyonu üzerinde olumsuz

bir etki gösterdiği bildirilmektedir. [14] Çocuk sahibi olmayı

planlayan erkeklerin iki fincandan fazla çay veya kahve

tüketmemesi, [7] erkeklerin özellikle şeker oranı yüksek kola

ve kafein içeren diğer alkolsüz içeceklerin tüketiminin fertilite

üzerine olan olası etkilerine yönelik bilgilendirilmesi

ve günlük kafein tüketiminin erkek üreme sağlığına etkilerinin

daha fazla araştırılması önerilebilir.

Aşcı ve Gökdemir • Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi

223


Bu araştırma, erkeklerin çalışma yaşamlarında üreme sağlığını

ve üreyebilme yeteneğini etkileyen ciddi riskler ile

karşılaştıklarını bildiren araştırmaları desteklemektedir.

[8,9,17,29]

Tehlikeli etken maruziyetlerin kısıtlamaya ve olası

sağlık sorunlarını erken zamanda tanılamaya yönelik bireyin

ve iş yerinin koşulları doğrultusunda maske takmak,

koruyucu ekipman kullanmak, sağlıklı beslenmek ve düzenli

sağlık kontrollerinin yapılması gibi koruyucu tedbirler

alınmalıdır. [7,17] Ayrıca mesleğini uzun süre oturarak

yapan erkeklerde, çalışma saatlerinin periyodik ara verecek

şekilde düzenlenmesi testiküler ısı artışına buna bağlı gelişebilecek

fertilite sorunlarını önlemede faydalı olabilir. [17]

Uzun süre cep telefonu kullanma, sperm hareketliliğini,

canlılığını ve morfolojisini süre, mesafe ve GSM frekans

bandı farkı olmaksızın olumsuz yönde etkiler. [16] Cep telefonunu

pantolon cebinde [16] ya da bel ve kalça bölgesinde

taşıma [16] ise azalmış sperm hareketliliğine veya sperm

DNA hasarına yol açar. Ayrıca erkeklerde boş zamanları

değerlendirme şeklinin (telefon, diz üstü bilgisayar kullanımı

vb.), sauna ve jakuzi gibi 38 0 C’nin üzerinde sıcak

ortamlarda 30 dakikadan fazla durma alışkanlığının, [7]

uzun süre oturmanın, bisiklet [8,9] ya da araba kullanmanın

[17] , sıkı iç çamaşırı ya da dar pantolon giymenin testiküler

ısı artışına, testis tahribatına, apoptozise ve anormal

sperm üretimine neden olabileceği belirtilmektedir. [7,8,29]

Bu araştırmaya katılan yaklaşık her 10 erkekten; 6’sında

uzun süreli cep telefonu kullanma, 9’unda cep telefonunu

bel ve kalça bölgesinde taşıma, 4’ünde diz üstü bilgisayarı

>30 dakikadan fazla kullanma ve 3’ünde uzun süreli bisiklet

ya da araba kullanma öyküsü vardı. Sauna/jakuzi vb

yerleri >30 dakika kalma alışkanlığı ise nispeten daha azdı.

Bahsedilen bu risklerin erkeklerin önemli bir kısmında

tespit edilmiş olması ve erkeklerin sadece %11,5’inin fertiliteyi

etkileyen riskli yaşam biçimi davranışları hakkında

bilgi aldığını beyan etmesi; erkeklerin fertilite ile ilgili değiştirilebilir

ya da önlenebilir potansiyel risk faktörlerine

yönelik bilgi ve farkındalık geliştirmeye ihtiyaçları olduğunun

bir kanıtı olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca bu

araştırmada erkeklerin büyük çoğunluğunun fertil olmayı

çok önemli bulmaları ve çocuk sahibi olmayı evlilik/ilişki

devamı için önemli bir unsur olarak algılamaları, onların

davranış değişikliği için hazır oluşluklarının yüksek

olabileceğini düşündürmektedir. Sağlık ekibi üyelerinin

mevcut tüm fırsatları değerlendirerek erkeklerin bu konudaki

farkındalıklarını arttırması infertilite sorunlarının

azaltılması açısından önemlidir.

Sınırlılıklar

Bu araştırma tek bir ilde yürütüldüğünden sonuçlar benzer

evrenlere genellenmelidir. Araştırmada beslenme ve

uyku gibi kapsamlı değerlendirmede gerektiren diğer yaşam

biçimi davranışlarının ele alınamamış olması önemli bir sınırlılıktır.

Erkek fertilitesini etkileyebilecek riskli yaşam biçimlerini

değerlendirmeye imkan sunan geçeli ve güvenilir

veri toplama araçlarına gereksinim olduğu düşünülmektedir.

Ayrıca Türkiye’de erkeklerin dahil edildiği çalışmaların azlığı

nedeniyle verilerin karşılaştırmalarında zorluk yaşanmıştır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi

davranışlarının yaygınlığının belirlenmesi amacıyla yapılan

bu araştırma, sırasıyla fiziksel aktivite yetersizliğinin,

uzun süreli cep telefonu kullanımının, yoğun stres algısının,

aşırı kafein alımının, yüksek VKİ’nin, sigara içmenin

ve uzun süreli diz üstü bilgisayar kullanımının erkeklerde

en sık karşılaşılan riskli yaşam biçimi davranışları olduğunu

gösterdi. Sağlık ekibi üyeleri erkek sağlığını ve üreme

potansiyelini korumak için özellikle yaygın görülen riskli

davranışlara yönelik olarak stratejiler üreterek toplumdaki

bireylerin bilgisini ve farkındalığını artırmalıdır.

Etik Kurul Onayı

Çalışma, Artvin Çoruh Üniversitesi Etik Kurulu tarafından onaylandı (onay tarihi ve sayısı:

20.03.2017/E. 5264).

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Ethics Committee Approval

The study was approved by Artvin Çoruh University Ethics Committee. (date and number of

approval: 20.03.2017/E. 5264).

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial support has been received.

KAYNAKLAR

1. Vander Borght M, Wyns C. Fertility and infertility: Definition and

epidemiology. Clin Biochem 2018;62:2–10. [CrossRef]

2. Agarwal A, Mulgund A, Hamada A, Chyatte MR. A unique view

on male infertility around the globe. Reprod Biol Endocrinol

2015;13:37. [CrossRef]

3. Sharlip ID, Jarow JP, Belker AM, Lipshultz LI, Sigman M, Thomas

AJ, et al. Best practice policies for male infertility. Fertil Steril

2002;77:873–82. [CrossRef]

4. Oztekin U, Caniklioglu M, Sari S, Selmi V, Gurel A, Isikay L.

Evaluation of male infertility prevalence with clinical outcomes in

middle anatolian region. Cureus 2019;11:5122. [CrossRef]

5. Aitken JR. Falling sperm counts twenty years on: where are we

now? Asian J Androl 2013;15:204–07. [CrossRef]

6. Levine H, Jørgensen N, Martino-Andrade A, Mendiola J, Weksler-

Derri D, Mindlis I, et al. Temporal trends in sperm count: a

systematic review and meta-regression analysis. Hum Reprod

Update 2017;23:646–59. [CrossRef]

224 Androl Bul 2020;22:219-225


7. Demirci N, Potur Coşkuner D. Erkek fertilitesi ve riskli yaşam

biçimi davranışları. Florence Nightingale Hemşirelik Derg

2014;22:39–45. https://app.trdizin.gov.tr/publication/paper/

detail/TVRVMk5UVTNOdz09

8. Durairajanayagam D. Lifestyle causes of male infertility. Arab J

Urol 2018;16:10–20. [CrossRef]

9. Sharma R, Biedenharn KR, Fedor JM. Agarwal A. Lifestyle factors

and reproductive health: taking control of your fertility. Reprod

Biol Endocrinol 2013;11:66. [CrossRef]

10. Demir S, Kızılkaya Beji N. İnfertil çiftlerde sağlıklı yaşam biçimi

davranışları. Androloji Bülteni 2015;17:136–9. https://jag.

journalagent.com/androloji/pdfs/AND_17_61_136_139.pdf

11. Bundhun PK, Janoo G, Bhurtu A, Teeluck AR, Soogund MZS,

Pursun M, Huang F. Tobacco smoking and semen quality in

infertile males: a systematic review and meta-analysis. BMC Public

Health 2019;19:36. [CrossRef]

12. Gaur DS, Talekar MS, Pathak VP. Alcohol intake and cigarette

smoking: impact of two major lifestyle factors on male fertility.

Indian J Pathol Microbiol 2010;53:35. [CrossRef]

13. Ergün KE, Altay B. Erkek vücut kitle indeksi ve bel çevresi ile

semen kalitesi ilişkisi: LIFE çalışması verileri (Çeviri) [Eisenberg

ML, Kim S, Chen Z, Sundaram R, Schisterman EF, Louis GMB.

The relationship between male BMI and waist circumference

on semen quality: data from the LIFE study. Hum Reprod

2014;29:193–200. https://doi.org/10.1093/humrep/det428].

Androloji Bülteni 2014;16;133. https://jag.journalagent.com/

androloji/pdfs/AND_2014_57_133.pdf

14. Ricci E, Viganò P, Cipriani S, Somigliana E, Chiaffarino F, Bulfoni

A, Parazzini F. Coffee and caffeine intake and male infertility:

systematic review. Nutr J 2017;16:37. [CrossRef]

15. Salas-Huetos A, Bulló M, Salas-Salvadó J. Dietary patterns, foods

and nutrients in male fertility parameters and fecundability: a

systematic review of observational studies. Hum Reprod Update

2017;23:371–89. [CrossRef]

16. Yiğitoğlu S, Ertem G. Cep telefonu kullanımının sperm kalitesi

üzerine etkisi: bir sistematik derleme. Uluslararası Hakemli

Hemşirelik Araştırmaları Derg 2016;8:186–205. [CrossRef]

17. Hamlacı Y, Yılmaz B, Özerdoğan N. Çalışma hayatının erkek üreme

sağlığına etkisi. Androloji Bülteni 2017;19:16–21. [CrossRef]

18. Daumler D, Chan P, Lo KC, Takefman J, Zelkowitz P. Men’s

knowledge of their own fertility: a population-based survey

examining the awareness of factors that are associated with male

infertility. Hum Reprod 2016;31:2781–90. [CrossRef]

19. Pedro J, Brandão T, Schmidt L, Costa ME, Martins MV. What

do people know about fertility? A systematic review on fertility

awareness and its associated factors. Ups J Med Sci 2018;123:71–

81. [CrossRef]

20. Bodin M, Tydén T, Käll L, Larsson M. Can reproductive life planbased

counselling increase men’sfertility awareness? Ups J Med Sci

2018;123:255–63. [CrossRef]

21. Toivonen KI, Oinonen KA, Duchene KM. Preconception health

behaviours: A scoping review. Prev Med 2017;96:1–15. [CrossRef]

22. Gungor I, Rathfisch G, Kizilkaya Beji N, Yarar M, Karamanoglu

F. Risk‐taking behaviours and beliefs about fertility in university

students. J Clin Nurs 2013;22:3418–27. [CrossRef]

23. Özerdoğan N, Yilmaz B. Turkish university seniors’ knowledge of

and opinions on fertility and expectations of having children. Afr

Health Sci 2018;18:172‐79. [CrossRef]

24. Teskereci G, Öncel S. The effect of the life style on quality of

life of couples receiving infertility treatment. J Sex Marital Ther

2013;39:476–92. [CrossRef]

25. Bozhüyük A, Özcan S, Kurdak H, Akpınar E, Saatçı E, Bozdemir

N. Sağlıklı yaşam biçimi ve aile hekimliği. TJFMPC 2012;6:13–

21. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/719148

26. Loef M, Walach H. The combined effects of healthy lifestyle

behaviors on all cause mortality: a systematic review and metaanalysis.

Prev Med 2012;55:163–70. [CrossRef]

27. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu. Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi.

Sağlık Bakanlığı Yayın No. 940, 2. Baskı: Kuban Matbaacılık

Yayıncılık: Ankara, 2014. https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/

birimler/saglikli-beslenme-hareketli-hayat-db/Fiziksel_Aktivite_

Rehberi/Turkiye_Fiziksel_Aktivite_Rehberi.pdf

28. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD); TEMD

Obezite, Lipid Metabolizması, Hipertansiyon Çalışma Grubu.

Obezite Tanı ve Tedavi Kılavuzu 6. Baskı: Miki Matbaacılık:

Ankara, 2019. http://www.temd.org.tr/admin/uploads/tbl_

gruplar/20200930134828-2020tbl_gruplar74acba4245.pdf

29. Mann U, Shiff B, Patel P. Reasons for worldwide decline in male

fertility. Curr Opin Urol 2020;30:296–301. [CrossRef]

30. Özel Y, Karabulut BA. Günlük yaşam ve stres yönetimi. Türkiye

Sağlık Bilimleri ve Araştırmaları Derg 2018;1:48–56. https://

dergipark.org.tr/tr/download/article-file/524810

31. Janevic T, Kahn LG, Landsbergis P, Cirillo PM, Cohn BA, Liu X,

Factor-Litvak P. Effects of work and life stress on semen quality.

Fertil Steril 2014;102:530–38. [CrossRef]

32. T. C. Kalkınma Bakanlığı On Birinci Kalkınma Planı (2019–2023).

Sağlıklı Yaşam ve Bağımlılıkla Mücadele Grubu. Bağımlılıkla

Mücadele Alt Çalışma Grubu Raporu. Yayın No: KB:3024 -

ÖİK:805. Ankara, 2018. [Erişim]

33. Doğanay S, Sözmen K, Kalaça S, Ünal B. Türkiye’de toplumda

sigara içme sıklığı nasıl değişiyor? Türkiye Halk Sağlığı Derg

2012;10:93–115. [CrossRef]

34. T. C. İçişleri Bakanlığı. Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik

Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı. Türkiye’de Genel Nüfusta

Tütün, Alkol ve Madde Kullanımına Yönelik Tutum ve Davranış

Araştırması, Ankara, 2018. http://www.narkotik.pol.tr/turkiyedegenel-nufusta-tutun-alkol-ve-madde-kullanimina-yonelik-tutumve-davranis-arastirmasi-raporu-yayimlanmistir

Aşcı ve Gökdemir • Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi

225


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2020;22:226−232

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.81489

Kadın Cinsel Sağlığı

Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına

etkisi ve hemşirelik bakımı

The effect of female circumcision on lower urinary tract symptoms and

nursing care

Ömercan Aksoy 1 , Ergül Aslan 2

ÖZ

Kadın sünneti (genital mutilasyonu), tıbbi olmayan nedenlerle kadının

dış genital organlarının kısmen ya da tamamen çıkarılmasını veya genital

organlara zarar verilmesini içeren işlemlerdir. Kadın sünnetinin akut

ve kronik olmak üzere birçok riski bulunmaktadır. Dünya üzerindeki

çoğu ülke bu uygulamayı yasaklamıştır. Doğrudan alt üriner sisteme zarar

veren bir uygulama olmasından dolayı bu sistemde rahatsızlıklar görülmektedir.

Akut idrar retansiyonu, üriner sistem enfeksiyonları ve ağrılı

veya zor idrar yapma problemleri en sık görülen sorunlardır. Üriner

inkontinans problemleri kadın sünneti olan bireylerde daha fazla oranda

görülmektedir. Konunun mahrem olması, coğrafi olarak ulaşımın zor

olması ve sağlık merkezlerine uzaklık nedeniyle özellikle akut dönemde

oluşan ürojinekolojik problemler fark edilmemektedir. Hemşireler,

özellikle risk altındaki kızların belirlenmesinde ve tanılanmasında toplum

katmanlarında bireye en yakın sağlık profesyoneli olması nedeniyle

büyük rol oynamaktadır.

Anahtar Kelimeler: alt üriner sistem semptomları, infibülasyon, kadın

sünneti, klitoridektomi

ABSTRACT

Female circumcision (genital mutilation) is the procedure involving

partial or complete removal of the woman’s external genital organs

or damage to the genital organs for non-medical reasons. Female

circumcision has many risks, including acute and chronic. Most

countries in the world have banned this practice. As it is an application

that directly damages the lower urinary system, discomfort is observed

in this system. Acute urinary retention, urinary tract infections and

painful or difficult urination problems are the most common problems.

Urinary incontinence problems are more common in individuals with

female circumcision. Urogynecological problems, especially in the acute

period, are not noticed due to the fact that the subject is confidential,

geographically difficult to reach and the distance to health centers.

Nurses play a major role in identifying and diagnosing girls at risk,

especially because nurses are the closest healthcare professionals to

community.

Keywords: lower urinary tract symptoms, infibulation, female

circumcision, clitoridectomy

GİRİŞ

Kadın sünneti (genital mutilasyonu), tıbbi olmayan nedenlerle

kadının dış genital organlarının kısmen ya da tamamen

çıkarılmasını veya genital organlara zarar verilmesini

içeren işlemlerdir. [1] Birçok ülke kadın sünnetini insan

hakları ihlali ve yasal açıdan yasak olarak tanımlamasına

rağmen, halen 30’dan fazla Afrika ülkesinde ve birkaç Asya

ve Orta Doğu ülkesinde rapor edilmektedir. [2] Uluslararası

göçün sonucu olarak Avrupa ve Kuzey Amerika’da çeşitli

1

İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Kadın Sağlığı ve

Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

2

İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa, Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, Kadın

Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Hemşire Ömercan Aksoy

İzzetpaşa Mahallesi, Abide-i Hürriyet Cd, 34381 Şişli 34381 İstanbul, Türkiye

Tel. +90 545 647 14 04

E-mail: omercan.aksoy@ogr.iu.edu.tr

Geliş/ Received: 24.01.2020

Kabul/ Accepted: 10.05.2020

azınlık gruplarında da bu işlemi geçirmiş veya geçirme ihtimali

olan kadın bulunmaktadır. [3] Dünya genelinde 200

milyondan fazla kişinin kadın sünnetine maruz kaldığı tahmin

edilmektedir. Uygulama ortadan kaldırılmasına yönelik

çabalara rağmen her yıl yaklaşık 3 milyon kız çocuğu

kadın sünneti olma riski altındadır. Dünya Sağlık Örgütü

(DSÖ) temel sağlık hizmetlerinin bir parçası olarak 2008

yılında kadın sünnetinin ortadan kaldırılması konusunda

beyanat yayınlamıştır. [4] Kadın sünnetinin çeşitli tipleri,

akut ve uzun dönem sağlık sorunları bulunmaktadır.

Hemşireler başta olmak üzere sağlık profesyonelleri kadın

sünnetinin önlenmesi ve bu uygulamaya maruz kalan kişileri

ortaya çıkararak bakımının sürdürülmesinde etkin rol

almalıdır. Bu derlemenin amacı kadın sünnetinin alt üriner

sistem semptomlarına etkisini incelemektir.

KADIN SÜNNETININ TIPLERI

Kadın sünnetinin dört tipi ve açıklamaları, Tablo 1’de tanımlanmıştır.

[5]

226 ©2020 Androloji Bülteni


Tablo 1. Kadın Sünnetinin Tipleri

Tip I

Klitorisin (klitoridektomi) ve/veya klitoral

örtünün tamamının veya bir kısmının çıkarılması

[5]

Tip Ia Klitoral örtünün çıkarılması (sünnet) (Şekil 1)

Tip Ib

Klitoral örtü ile klitorisin çıkarılması (klitoridektomi)

(Şekil 1)

Tip II

Klitorisin ve labia minörün kısmen veya tamamen

çıkarılması, labia majörün eksizyonu eşlik

edebilir veya etmeyebilir [5]

Tip IIa Sadece labia minörün çıkarılması (Şekil 2)

Tip IIb

Labia minör ve klitorisin kısmen veya tamamen

çıkarılması (Şekil 2)

Tip IIc

Labia majör, labia minör ve klitorisin kısmen

veya tamamen çıkarılması (Şekil 2)

Tip III (İnfibülasyon)

Tip IIIa

Tip IIIb

Reinfibülasyon

Tip IV

Klitorisin çıkartılarak ya da çıkartılmadan, labia

minör ve labia majörün kapatılarak vajinal

açıklığın daraltılmasıdır. Bu uygulamada idrar

ve menstrual kan akımını sağlayacak küçük bir

delik oluşturulur [5]

Klitorisin çıkartılarak ya da çıkartılmadan, labia

minörün çıkarılması ve sütur atılarak bir araya

getirilmesi (Şekil 3)

Klitorisin çıkartılarak ya da çıkartılmadan, labia

majörün çıkarılması ve sütur atılarak bir araya

getirilmesi (Şekil 3)

İnfibulasyonun bozulduğu durumlarda (örneğin

vajinal doğum) tekrar yapılması, yeniden sütur

atma işlemi

Kadın cinsel organlarına tıbbi olmayan amaçlar

için uygulanan diğer tüm zararlı prosedürler,

örneğin: iğneleme, piercing, delme, soyma,

kazıma ve koterizasyon [5]

Şekil 3. Kadın Sünneti Tip IIIa ve IIIb. Bu işlem esnasında çıkartılan (pembe)

veya etkilenen dokular (sarı) farklı renkte gösterilmiştir (WHO guidelines on

the management of health complications from female genital mutilation.

2016:47).

KADIN SÜNNETININ SAĞLIK RISKLERI

Kadın sünneti yapılan kadınların yaşamları boyunca

komplikasyonlara maruz kalma riskleri büyüktür. İşlem acı

verici ve travmatiktir. Genellikle kadın anatomisi veya olası

komplikasyonların nasıl yönetileceği konusunda yetersiz

bilgiye sahip uygulayıcılar tarafından ve steril olmayan koşullarda

gerçekleştirilir. Kadın sünnetinin doğrudan sağlık

etkileriyle ilgili kesin veriler sağlamak mevcut çalışmaların

küçük örneklem ile yapılması ve metodolojik kısıtlamaları

nedeniyle zordur. [2,4]

Akut Riskler: Hemoraji, hematom, ağrı, şok, genital dokuda

ödem, enfeksiyon, miksiyon problemleri, yara iyileşme

problemleri ve ölüm. [2]

Obstetrik Riskler: Sezaryen, postpartum hemoraji, uzamış

doğum eylemi, epizyotomi, deşüri ve laserasyonlar,

müdahaleli doğum, zor doğum/distosi, hastanede fazla

kalma süresi, ölü doğum ve erken yenidoğan ölümü, yenidoğan

resüsitasyonu. [2]

Cinsel İşlev Riskleri: Disparoni, cinsel memnuniyet, cinsel

istek ve uyarılma, lubrikasyon ve orgazmda azalma veya

anorgazmi. [2]

Psikolojik Riskler: Travma sonrası stres bozukluğu

(TSSB), anksiyete bozuklukları ve depresyon. [2]

Şekil 1. Kadın Sünneti Tip Ia ve Ib. Bu işlem esnasında çıkartılan (pembe)

veya etkilenen dokular (sarı) farklı renkte gösterilmiştir (WHO guidelines on

the management of health complications from female genital mutilation.

2016:47).

Uzun Dönem Riskleri: Genital doku hasarı, vajinal akıntı,

vajinal kaşıntı, menstrual problemler, üreme sistemi

enfeksiyonları, kronik genital enfeksiyonlar, üriner sistem

enfeksiyonları ve dizüri. [2]

Şekil 2. Kadın Sünneti Tip IIa, IIb ve IIc. Bu işlem esnasında çıkartılan (pembe)

veya etkilenen dokular (sarı) farklı renkte gösterilmiştir (WHO guidelines

on the management of health complications from female genital mutilation.

2016:47).

KADIN SÜNNETI VE ALT ÜRINER SISTEM

SORUNLARI

Kadın sünnetinin akut döneminde miksiyon problemleri

görülse de üriner sistemi etkileyen sorunlar uzun dönem

riskler arasında yer almaktadır. Kadın sünneti olan bireylere

ulaşmanın ve takibini sağlamanın güç olması nedeniyle

üriner sistem sorunları üzerinde çok fazla çalışılmamıştır.

Aksoy ve Aslan • Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına etkisi ve hemşirelik bakımı

227


Zambon ve ark.’nın (2018) yaptıkları sistematik derleme

sonucunda, kadın sünneti olan bireylerde üriner sistem

sorunlarının genel prevalansı %20 – %30 arasında değiştiğini

bulmuşlardır. Bu sorunlar arasında; tekrarlayan üriner

sistem enfeksiyonları, alt üriner sistem semptomları, üriner

retansiyon, ürogenital fistül, meatüs darlığı, üretral taş ve

megaüretra en sık görülen semptomlardır. [6]

Kadın sünneti geçiren özellikle Tip III olanlar arasında

tekrarlayan üriner sistem enfeksiyonları (ÜSE) de dahil

olmak üzere idrar yolu enfeksiyonları gelişme riski daha

yüksektir. Kadın sünneti olanlarda ÜSE genellikle idrarın

obstrüksiyonu ve üriner staz nedeniyle ortaya çıkar. Bu

durum, daha çok infinbule kadınlarda veya üretral açıklığın

yaralandığı durumlarda ortaya çıkabilir. Bu tıkanıklık,

normal idrar akışını etkiler ve bu durum sonucunda

kadın idrar yaparken damlalar halinde gelmesine neden

olur. Bunun sonucunda, idrar durgunlaşarak ÜSE’ya neden

olabilecek bakterilerin çoğalmasına ortam hazırlar ve

bu durum tekrar edebilir. [7] Millet ve ark.’nın (2019) kadın

sünneti olan bireylerde AÜSS belirlemek üzere yaptıkları

sistematik derlemeye göre, akut üriner retansiyon

oranını %3–12 arasında bulmuştur. Uzun dönem komplikasyonlar

açısından kadın sünneti olanlarda AÜSS prevalansı

anlamlı şekilde yüksektir. Örn. kadın sünneti olan

grupta miks üriner inkontinans 5,17 kat artmıştır. Kadın

sünnetinin doku hasarı arttıkça AÜSS görülme sıklığı da

o derece artmaktadır. [8]

Geynisman-Tan ve ark.’nın Amerika Birleşik Devletleri’nde

kadın sünneti olan bireylerin AÜSS incelemek için kadın

sünneti geçirmiş 30 kadını dahil ettikleri çalışmada, kadınların

%73’ü AÜSS varlığını bildirmiştir. %53’ü sıkışma

tip üriner inkontinans ve %43’ü stres üriner inkontinansı

bildirmiştir. %47’si kesik kesik idrar yapma, %40’ı idrar

yapmada zorlanma ve %30’u duraksama problemi bildirmiştir.

[9]

Berg ve ark.’nın (2014) kadın sünneti olan bireylerin fiziksel

sağlık sorunlarını incelemek için yaptıkları sistematik

derleme ve meta-analizde, ürogenital sorunlar başlığı altında,

idrar yaparken ağrı ve yanma şikayetlerinin kadın

sünneti olmayanlara göre iki çalışmada 2,56 kat ve 1,66

kat daha fazla risk altında olduğunu göstermiştir. Kadın

sünneti olan bireylerde uzun dönemde ÜSE’nin daha fazla

görüldüğü saptanmıştır. [10]

Amin, Rasheed ve Salem’in 2013’de AÜSS’nı belirlemek

için Mısır’da 251 kadın sünneti olan ve 181 olmayan bireyi

çalışmaya dahil etmiştir. Kadın sünneti olanlarda en

az bir tane AÜSS bildirmiştir. Mesane dolum semptomları

açısından kadın sünneti olanlarda daha fazla semptom gösterilmiştir.

Kadın sünneti olanlarda %38,6 noktüri, %23,5

kesik kesik idrar yapma, %22,7 mesanenin tam boşaltılamadığı

hissi olduğu bulunmuştur. Kadın sünneti olan bireylerde

miks üriner inkontinans, sıkışma tip üriner inkontinans

ve stres üriner inkontinans sırasıyla %19,1, %11,5

ve %10,7 olarak bulunmuştur. Aynı çalışmada idrar yaptıktan

sonra damlama şikâyeti %19,1, idrar yaparken zorlanma

%13,9 ve yavaş akım %12,3 olarak bulunmuştur. En

az üç AÜSS bildiren kadınların oranı %16,3 olarak bulunmuştur.

Tip II ve III’de tüm AÜSS açısından Tip I’e göre

daha fazla semptom bulunmuştur. Bunun nedeni olarak

özellikle Tip III’de üretral meatüsü kapatacak girişim yapılması

üriner sorunlara yol açabilmektedir. [11] Obermeyer’in

yaptığı sistematik derlemede kadın sünneti sonucu dizüri

(%58–64), üriner retansiyon (%12–70), tekrarlayan ÜSE

(%2–38) ve inkontinans (%6) raporlanmıştır. [12] Iavazzo,

Sardi ve Gkegkes tarafından kadın sünneti ve enfeksiyon

durumunu belirlemek amacı ile yapılan 22.052 kadın sünneti

vakasını içeren sistematik derlemede, üriner sistem

enfeksiyonlarının kadın sünneti olanlarda özellikle de Tip

III’de daha yüksek oranda bulunduğu vurgulanmıştır. [13]

Benzer şekilde Kaplan ve ark.’nın Gambia’da kadın sünneti

komplikasyonlarını belirlemek için 871 kadınla yaptığı

çalışmada 291’inin kadın sünnetine bağlı komplikasyon

geçirdiği belirlenmiştir. Ürogenital enfeksiyon %36,8 ile

en yaygın komplikasyon olduğu ve Tip III kadın sünneti

olanlarda diğer tiplere oranla daha fazla enfeksiyon görüldüğü

belirlenmiştir. [14]

Elnashar ve Abdelhady’in Mısır’da yeni evli kadınlar üzerinde

yaptıkları çalışmada, üriner problemler açısından, idrar

yaparken yanma ve üriner inkontinans açısından kadın

sünneti olan kadınlar ile olmayanlar arasında istatistiksel

olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. [15]

Aldulcadir ve Dällenbach’ın vaka çalışmasında Tip III a/b

kadın sünneti olan ve aşırı aktif mesane tanısı konulan bir

olgu incelenmiştir. Başvuru şikayetleri, yavaş idrar yapma,

idrar yaparken ıkınma, sıkışma ve sıkışma tip inkontinans

olarak belirlenmiştir. İncelenen vaka, Tip III a/b olduğu

için defibülasyon (infibüle labiaların cerrahi olarak açılması)

operasyonu geçirmiş ve biofeedback tedavisi uygulanmıştır.

Tedavi sonrası yaşam kalitesinde anlamlı derecede

artış saptanmış ve idrar yapma güçlüğü önemli ölçüde ortadan

kaldırılmıştır. [16]

Kadın sünneti konusunda yapılan çalışmaların kanıt düzeyi

düşük olup, çok az sayıda randomize kontrollü çalışma

bulunmaktadır. [8,11,15] Alt üriner semptomlarını da ele

alan vaka çalışmaları daha fazla yapılmıştır. [16–23] Konunun

hassas olması, ulaşımı güç bölgelerde uygulamanın yapılması,

iletişim sorunları, mahremiyet kaygıları ve toplumsal

baskı geniş örneklemde ve kanıt temelli araştırma yapmayı

228 Androl Bul 2020;22:226-232


güçleştirmektedir. Coğrafi konum açısından Akdeniz bölgesi

özellikle Afrika’dan gelen göçlere çok açık olan bir bölgedir.

Türkiye de Avrupa’ya göçlerde bir köprü olarak görülmekte

ve giderek göç yoğunluğu artmaktadır. Büyüyen

göç tehlikesi açısından kadın sünneti konusunda sağlık

profesyonellerinin bilgilenmesi oldukça önemlidir.

KADIN SÜNNETI, ALT ÜRINER SISTEM

SEMPTOMLARI VE HEMŞIRELIK

YAKLAŞIMI

Kadın sünneti geçirenlerle iletişimde hemşireler kullandıkları

dile özen göstermeli, yargılayıcı ifadelerden uzak

durmalı ve kadını küçük düşürücü “kesme” gibi kelimeler

kullanılmamalıdır. Kadınlar, yargılayıcı tutumdan korktuğu

için sağlık sorunları hakkında konuşmaktan kaçınabilmektedir.

[24]

Kadın sünneti olanlar, vajinal ve rektal muayene konusunda

da çekince yaşayabilir, cinsel yolla bulaşan enfeksiyon

açısından taramaları reddedebilir. Özellikle üriner kateterizasyon

ve servikal smear testi gibi girişimsel uygulamalar

sağlık profesyoneli açısından çok zor olabilir. Hemşireler

genital bölgeyi gördüğünde şok, tiksinme ve korku gibi

tepkiler göstermemelidir. [24]

Hemşireler özellikle risk altındaki genç kızları tespit

etme açısından önemli bir görev üstlenmektedirler. [25]

Hemşirelerin hangi alanda çalıştıklarına bakılmaksızın

kadın sünneti olan bireylerle ilk karşılaşan ve ortaya çıkaran

sağlık profesyoneli olduğu bildirilmiştir. Hemşirelerin

kadın sünneti olan bireyler ile çalışırken en iyi uygulamaların

farkında olmaları, özellikle kadın sünnetinin ne

olduğu, nerede gerçekleştirildiği, nasıl önleneceği ve maruz

kalan kadınların fiziksel ve duygusal olarak nasıl desteklenebileceğini

bilmeleri gerekmektedir. [26] Hemşireler

kadın sünnetini gündeme getirme ve önleme potansiyeli

olan öncü hizmetlerde rol alabilmesi için konunun hemşirelik

temel eğitim ve mezuniyet sonrası programlarına

dahil edilmesi gerekmektedir. [27] DSÖ kadın sünneti yapılan

kadınların bakımı için yayınladığı klinik el kitabında,

ürolojik ve ürojinekolojik semptomlar için yapılması

gerekenleri bildirmiştir [7] ;

Anamnez

Kadın sünneti olanlar ürolojik veya ürojinekolojik semptomlar

için ileri duruma veya saklanamayacak duruma gelinceye

kadar bakım yardımı aramamaktadır. Bakım almak

istediklerinde ise doğrudan genitoüriner sistemle ilgili olmayan

semptomlardan bahsedebilirler. [7] Hemşirelik yaklaşımında

izlenecek adımlar;

– Kadınla tanışın ve kendinizi tanıtın.

– Şu anki şikâyetini sorun. Şikâyeti hakkında mümkün

olduğunca fazla bilgi edinin.

– Eğer şikâyetinin kadın sünnetinden kaynaklı olduğunu

düşünüyorsanız, uygulanan kadın sünneti de dâhil tüm

işlemleri nazikçe sorun. Kendisinin de anlayabileceği

bir terminoloji kullanın.

– Kadına sağlığı ve kadın sünnetinden kaynaklanabilecek

sorunları hakkında bilgi paylaşmak isteyip istemediğini

sorun.

– Doğrudan kadın sünneti ile ilişkili ürolojik veya ürojinekolojik

komplikasyonları araştırın.

– Kadın sünnetinin onunla ilgilenmenize engel bir durum

olmadığının ve aynı zamanda sağlık hizmetlerine

erişimine engellemeyeceğinin güvenini verin.

– Kadının duygularını ifade etmesine ve paylaşmak istediği

bilgiyi vermesine izin verin. Ağlamaya başlarsa,

sabırlı olun ve destek verin.

– Dikkatlice dinleyin ve onunla empati kurun. Hastaya

ilgi gösterin ve ona yardım edebileceğinizi belirtin.

Kadın sünnetinin herhangi bir tipini geçirdiğinden

emin olduktan sonra klinik muayene titizlikle ve profesyonel

şekilde ele alınmalıdır.

– Kadın sünnetinin tipi ve komplikasyonları sağlık kurumunun

politikası gereği kaydedilmelidir. [7]

Klinik Muayene

– Gizlilik ve mahremiyeti sağlayın.

– Kadına onu muayene edeceğinizi ve bunun genital muayeneyi

içereceğini açıklayın.

– Bacaklarını ayırıp dizlerini bükerek sırt üstü yatmasını

isteyin.

– Muayene ve inspeksiyon için yeterli alan açın. Klinik

muayene hazırlığı aşamasında hastayı örtün.

– Ellerinizi iyice yıkayın ve eldiven giyin.

– Dış genitalleri açın ve inspeksiyon yapın.

– Her durum için aşağıda açıklanan yönetim prosedürlerini

takip edin.

– Eldivenlerinizi çıkarın ve ellerinizi yıkayın.

– İşlemi tamamladıktan sonra iş birliğinden dolayı kadına

teşekkür edin.

– Hastaya oturma pozisyonuna geçmesinde, giyinmesinde

yardım edin ve işlemin bir sonraki adımı için rahatça

oturmasını sağlayın.

– Bulgularınızı hasta ile paylaşın.

– Bulgularınızı kaydedin. [7]

Aksoy ve Aslan • Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına etkisi ve hemşirelik bakımı

229


Akut İdrar Retansiyonunun Yönetimi

İdrar retansiyonu, yaralanma sonucu idrar akışı esnasında

oluşan korku, ağrı veya infibülasyona bağlı oklüzyon nedeniyle

oluşabilmektedir. Akut idrar retansiyonu ise genital

bölgede enflamasyon nedeniyle oluşur. [7] Hemşirelik yaklaşımında

izlenecek adımlar;

– İdrar retansiyonunun nedenini belirlemek için değerlendirme

yapın.

– Akan su sesi dinletmek gibi idrar yapmaya teşvik edici

hemşirelik becerilerini ve tekniklerini kullanın.

– Eğer ağrı ve korku nedeniyle idrar yapma güçlüğü devam

ediyorsa hekim istemine göre analjezik verin ve kişisel

destek sağlayın.

– Eğer halen idrar yapma güçlüğü devam ediyorsa foley

kateter takın. Kateteri iki veya üç gün boyunca

çekmeyin.

– Eğer infibülasyona bağlı idrar yapma zorluğu varsa defibülasyon

cerrahisi için hekime yönlendirin. [7]

Üriner Sistem Enfeksiyonlarının Yönetimi

– ÜSE’nin nedenini anamnez alarak veya genital muayene

yaparak tespit etmeye çalışın. Genital muayene için

kadından izin alın.

• Kadına geçen yıl içinde benzer semptomları yaşayıp

yaşamadığını ve tanı konulmuş bir ÜSE olup olmadığını

sorun.

• Enfeksiyon nedenini belirlemek için vulva bölgesini

dikkatlice inceleyin.

– Laboratuvar olanağı varsa tedaviye başlamadan önce idrar

analizi için bir idrar örneği gönderin.

– Hekim istemine göre yerel, ulusal rehberler veya laboratuvar

koşullarına göre farklı protokollerde antibiyotik

tedavisine başlayın.

– Kadına bol su içmesini tavsiye edin.

– Belirtiler düzelmez ve kötüleşirse veya tekrarlarsa kadına

bakım için tekrar gelmesini önerin. [7]

Kadın tekrarlayan ÜSE yaşarsa ileri bir bakım merkezine

sevk edin. Üretral açıklıkta bir zarar görülürse ÜSE için

tedavi sağladıktan sonra cerrahi revizyon için yönlendirin.

Eğer ÜSE nedeni infibülasyon ise, defibülasyon konusunda

kadını bilgilendirin ve danışmanlık yapın. Defibülasyon

yapılmadığı sürece durumun daha kötüye gidebileceği, enfeksiyonun

mesane ve böbreklere ilerleyebileceğini bildirin.

Defibülasyon için bilgilendirilmiş onamını alın ve işlemi

başlatmak için başvurusunu yapın. Tip III kadın sünneti

olanlarda özellikle ürolojik komplikasyonların önlenmesi ve

tedavisinde defibülasyon önerilmektedir [7] .

Ağrılı veya Zor İdrar Yapmanın Yönetimi

Ağrılı veya zor idrar yapma, ÜSE ve üretral açıklığın hasar

görmesi veya kısmen tıkanması nedeniyle idrar akışında

zorluk yaşamasıyla ortaya çıkar. Kadın sünneti olanlarda

tıkanmanın nedeni genellikle skar dokusudur. Özellikle

Tip III infibülasyon uygulanan kadınlarda infibüle labia

idrar geçişini engeller. Bu tıkanma mesanenin boşaltılmasını

zorlaştırır, idrar damla damla akar ve sonrasında sızıntı

olabilir, mesanenin tamamen boşalmadığı hissi olur. [7]

Hemşirelik yaklaşımında izlenecek adımlar;

– Tıbbi öykü alarak ağrılı veya zor idrar yapma nedenini

belirlemeye çalışın. Kadına nasıl idrar yaptığını sorun.

Aşağıdaki sorular, hastanın kısmi bir tıkanıklığı olup

olmadığını belirlemenize yardımcı olabilir;

• Mesanenizi ne kadar sürede boşaltıyorsunuz?

• Damla damla idrar yapar mısınız?

• Mesanenizin tamamen boşalmadığını hissettiğiniz

oluyor mu?

• Günlük aktiviteleriniz sırasında idrar kaçırdığınız

oluyor mu?

– Öykü aldıktan sonra kadının iznini alarak genital muayene

yapın. Enfeksiyon nedenini belirlemek için vulva

bölgesini dikkatlice inceleyin.

– Ağrının sebebi ÜSE ise gerekli prosedürleri uygulayın. [7]

Üretral açıklıkta bir hasar görürseniz kadını cerrahi revizyon

için yönlendirmelisiniz. Eğer sorunun nedeni infibülasyon

ise defibülasyon konusunda kadını bilgilendirin ve danışmanlık

yapın. Defibülasyon için bilgilendirilmiş onamını

alın ve işlemi başlatmak için başvurusunu yapın. [7]

Kadın sünnetinin kültürel yönünü düşünerek hemşirelerin

kadın sünnetine yönelik incelemeleri kolaylaştırmak amacıyla

Madeleine Leininger’in oluşturduğu Gün Doğuşu

(Rising Sun) Transkültürel hemşirelik modeline dayanarak

adaptasyon oluşturulmuştur. Bu model kapsamında olguyu

araştırmak, olası risklere karşı koruyucu yaklaşımlarda

bulunmak ve yeni kadın sünneti vakalarında palyatif önlemler

almak mümkün olmaktadır. [28] Bu model dört seviyede

bakım yaklaşımı içerir;

Seviye I. En temel seviye olup, kadın sünnetinin kökenini

ve doğasını kültürel bakım kapsamında inceler. Bu

geleneğin kadın sünnetini uygulayan kültürlerin dünya

görüşü bu düzeyde temsil edilir. [28]

Seviye II. Bu seviye, kadın sünnetini kadınların için koruyucu

bir faktör olarak gören birey, aile ve kurumlar

hakkında bilgi sağlar (kültürel bakım). [28]

Seviye III. Bu seviye, sağlık hizmetlerinde çeşitliliği teşvik

etmek ve topluma bir bütün olarak sağlık hizmeti

230 Androl Bul 2020;22:226-232


vermek için geleneksel ve profesyonel sistemleri ifade

eder. Bu seviye disiplinler arası, sistemler arası girişimler,

zararlı geleneksel uygulamalar ve kadın sünnetine

karşı mücadelede hayati öneme sahiptir. [28]

Seviye IV. Bu daha spesifik bir seviye olup, kadın sünneti

uygulamasının kademeli olarak terk edilmesini ve/

veya kadının ablasyonundan kaynaklanan komplikasyonların

palyatif bakımını sağlamak için hemşirelik bakım

planı geliştirilmesini içerir. [28]

IVa. Kültürel bakımı koruma veya sürdürme eylemleri:

hem bireysel hem de toplumsal refah için yarar

sağlayan uygulamalar ve değerleri içerir. [28]

IVb. Kültürel bakımı uygulama ve müzakere etme

eylemleri: bireysel ve toplumsal refah açısından zararsız

olan kültürel uygulama ve değerleri korumak

ve uyarlamak için alınan kararları içerir. [28]

IVc Kültürel bakımın yeniden yönlendirilmesine

veya yeniden yapılandırılmasına yönelik eylemler:

Kadın sünneti gibi bireysel ya da toplumsal refah

için zararlı yaşam tarzlarını, değerlerini ve uygulamalarını

değiştirmeyi amaçlar. [28]

SONUÇ

Kadın sünneti global ölçekte önemini koruyan bir sorundur.

Bu uygulamaya maruz kalan kadınları hemşireler

başta olmak üzere ortaya çıkarmak tüm sağlık profesyonellerinin

görevidir. Kadın sünneti, bir insanlık suçu olarak

sayılmaktadır ve kadın sağlığına herhangi bir yararı

bulunmamaktadır. Doğrudan genital bölgeye uygulanan

travmatik işlem özellikle Tip III kadın sünnetinde ürolojik

yönden hem akut hem de kronik problemlere yol açabilmektedir.

Akut idrar retansiyonu, üriner sistem enfeksiyonları

ve ağrılı/zor idrar yapma en önemli problemler

arasındadır. Ürojinekolojik problemler konusunda çalışmalar

bulunmaktadır ve üriner inkontinans problemlerinin

kadın sünneti olan kadınlarda daha fazla ortaya

çıktığı gösterilmiştir, ancak klinik kanıtlar çok sınırlıdır.

Hemşirelik bakımında da en önemli konu, mahremiyet

ve kadın hakları savunucusu rolü ile ortaya çıkmaktadır.

Kadın sünneti açısından riskli bölgelerden gelen kız çocukları

daha sünnet olmadan tanılanarak gerekli girişimlerde

bulunulmalıdır. Aileyi bakımın merkezine alarak

bütüncü yaklaşım ile uygulamanın olası yan etkileri ve zararları

anlatılmalıdır. Kadın sünneti olmuş bir vaka mutlaka

ürogenital problemler açısından değerlendirilmeli ve

gerekli bakım girişimleri uygulanmalıdır. Transkültürel

hemşirelik bakımının bir parçası olarak Leininger’in modelinden

kadın sünneti olmuş bireylere uygulanabilecek

bir model olarak yararlanılabilir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız.

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. WHO. Female genital mutilation, 2018. https://www.who.int/

news-room/fact-sheets/detail/female-genital-mutilation

2. UNICEF. Female Genital Mutilation/Cutting: a Global

Concern. 2016. https://data.unicef.org/resources/

female-genital-mutilationcutting-global-concern/

3. Zurynski Y, Sureshkumar P, Phu A, Elliott E. Female genital mutilation

and cutting: A systematic literature review of health professionals’

knowledge, attitudes and clinical practice. BMC Int Health Hum Rights

2015;15:1–18. [CrossRef]

4. OHCHR, UNAIDS, UNDP, UNECA, UNESCO, UNFPA, UNHCR, UNICEF,

UNIFEM, WHO. Eliminating Female genital mutilation. An interagency

statement. Geneva: WHO; 2008. https://www.refworld.org/

pdfid/47c6aa6e2.pdf

5. WHO. WHO guidelines on the management of health complications

from female genital mutilation. 2016. http://apps.who.int/iris/

bitstream/10665/206437/1/9789241549646_eng.pdf?ua=1%0Ahttp://

www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27359024%0Ahttp://

www.who.int/reproductivehealth/topics/fgm/

management-health-complications-fgm/en/

6. Zambon JP, Mihai B, Ivan CA, Magalhaes SR, Karakci A, Zhao S.

Urological complications in women with genital mutilation. Clin Med

Rep 2018;1:1–4. [CrossRef]

7. WHO. Care of Girls and Women Living with Female Genital Mutilation

–A clinical handbook; 2018. http://www.who.int/reproductivehealth/

publications/health-care-girls-women-living-with-FGM/en/

8. Millet P, Vinchant M, Sharifzadehgan S, Vieillefosse S, Hatem-Gantzer

G, Deffieux X. Troubles fonctionnels du bas appareil urinaire après

mutilation sexuelle féminine : revue de la littérature. Progrès Urol

2019;29:209–15. [CrossRef]

9. Geynisman-Tan J, Milewski A, Dahl C, Collins S, Mueller M, Kenton

K, Lewicky-Gaupp C. Lower Urinary Tract Symptoms in Women

With Female Genital Mutilation. Female Pelvic Med Reconstr Surg

2019;25:157–60. [CrossRef]

10. Berg RC, Underland V, Odgaard-Jensen J, Fretheim A, Vist GE. Effects

of female genital cutting on physical health outcomes: A systematic

review and meta-analysis. BMJ Open 2014;4:e006316. [CrossRef]

11. Amin MM, Rasheed S, Salem E. Lower urinary tract symptoms following

female genital mutilation. Int J Gynecol Obstet 2013;123:21–3.

[CrossRef]

12. Obermeyer CM. The consequences of female circumcision for health

and sexuality: An update on the evidence. Cult Heal Sex 2005;7:443–

61. [CrossRef]

13. Iavazzo C, Sardi TA, Gkegkes ID. Female genital mutilation and

infections: A systematic review of the clinical evidence. Arch Gynecol

Obstet 2013;287:1137–49. [CrossRef]

14. Kaplan A, Hechavarría S, Martín M, Bonhoure I. Health consequences of

female genital mutilation/cutting in the Gambia, evidence into action.

Reprod Health 2011;8:26. [CrossRef]

15. Elnashar A, Abdelhady R. The impact of female genital cutting on

health of newly married women. Int J Gynecol Obstet 2007;97:238–44.

[CrossRef]

Aksoy ve Aslan • Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına etkisi ve hemşirelik bakımı

231


16. Abdulcadir J, Dällenbach P. Overactive bladder after female genital

mutilation/cutting (FGM/C) type III. BMJ Case Rep 2013:bcr2012008155.

[CrossRef]

17. Birge O, Erkan MM, Serin AN. Case report: epidermoid inclusion cyst of

the clitoris as a long-term complication of female genital mutilation. J

Med Case Rep 2019;13:109. [CrossRef]

18. Rouzi AA, Sahly N, Alhachim E, Abduljabbar H. Type I Female

Genital Mutilation: A Cause of Completely Closed Vagina. J Sex Med

2014;11:2351–3. [CrossRef]

19. Sow A, Diagne G, Keita Y, Sow O, Ndiath A, Ouattara A, et al. Mutilation

génitale féminine fatale chez une fille de 10 ans. Arch Pédiatrie

2017;24:991–4. [CrossRef]

20. Jaleel H, Huengsberg M, Luesley D. Female genital mutilation –case

report and discussion. Int J STD AIDS 2002;13:850–1. [CrossRef]

21. Craven S, Kavanagh A, Khavari R. Female genital mutilation

management in the ambulatory clinic setting: a case study and review

of the literature. J Surg Case Rep 2016;2016:rjw104. [CrossRef]

22. Arslan D, Bozkurt O, Birge Ö, Demir Ö, Esen A, Türk H, et al. A Complication

of Female Circumcision: Vaginal Stenosis and Total Incontinence Due

to Urethral Intercourse. J Urol Surg 2015;2:91–3. [CrossRef]

23. Okwudili O, Chukwudi O. Urinary and genital tract obstruction as a

complication of female genital mutilation: case report and literature

review. J Surg Tech Case Rep 2012;4:64. [CrossRef]

24. Momoh C, Olufade O, Redman-Pinard P. What nurses need to know

about female genital mutilation. Br J Nurs 2016;25:S30–4. [CrossRef]

25. EduCare. Multi-agency statutory guidance on female

genital mutilation, 2016. https://www.educare.co.uk/news/

multi-agency-statutory-guidance-on-female-genital-mutilation

26. Royal College of Nursing. Female Genital Mutilation –An RCN Resource

for Nursing and Midwifery Practice: Acknowledgements, 2nd ed.

London; 2016.

27. Rose B. Female genital mutilation in the UK: Considerations for best

nursing practice. Br J Nurs 2019;28:788–91. [CrossRef]

28. Jiménez-Ruiz I, Martínez AP. Female genital mutilation and

transcultural nursing: adaptation of the Rising Sun Model. Contemp

Nurs 2017;53:196–202. [CrossRef]

232 Androl Bul 2020;22:226-232


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2020;22:233−237

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.44977

Kadın Cinsel Sağlığı

Kadın cinsel işlev bozukluğu yönetiminde güncel

yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamalar

Current approaches and evidence based practices in female sexual

dysfunction management

Ebru Bekmezci , Halime Esra Meram

ÖZ

Kadın cinsel işlev bozukluğu genellikle cinsel ilgi/uyarılmada azalma,

orgazmik bozukluk ve cinsel ilişki sırasında ortaya çıkan ağrı ile karakterize

psikofizyolojik bozukluklar olarak tanımlanmaktadır. Kadınlar üzerinde

ekonomik, psikolojik, kişilerarası zorlukluğa neden olan, yaşamın

tüm yönleri üzerinde olumsuz sonuçları olan çok faktörlü bir sorundur.

Etiyolojisinin çeşitliliği nedeniyle standart bir tedavi uygulanamamaktadır.

Tedavinin yönünü belirlemek amacıyla altta yatan nedenlerin incelenmesi

ve kanıta dayalı uygulamalar çerçevesinde en uygun tedaviye

karar verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle derleme kadınlarda cinsel

işlev bozukluğunun yönetiminde kullanılan güncel yaklaşımlar ve kanıt

temelli uygulamaların incelenmesi amacıyla yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler: cinsellik, cinsel işlev bozuklukları, kadın cinsel işlev

bozukluğu

ABSTRACT

Female sexual dysfunction is defined generally as psychophysiological

disorders characterized by decreased sexual interest/arousal, orgasmic

disorder, and pain during sexual intercourse. It is a multi-factor problem

that causes economic, psychological, interpersonal difficulties for

women and has negative consequences on all aspects of life. Due to the

diversity of its etiology, a standard treatment is not available. In order

to determine the direction of treatment, the underlying causes should

be examined and the most appropriate treatment should be decided

within the framework of evidence based practices. This review aims to

examine current approaches and evidence based practices used in the

management of sexual dysfunction in women.

Keywords: sexuality, sexual dysfunctions, female sexual dysfunctions

GİRİŞ

Cinsellik, doğum öncesi dönemden başlayıp yaşam boyu

devam eden, üremeyi ve cinsel zevk almayı da içeren hayatın

önemli bir bileşenidir. [1,2] Cinsel sağlık ise bireyin cinselliğine

ilişkin fiziksel, zihinsel ve sosyal refah durumudur.

[3]

Sağlıklı bir cinsel yaşam bütüncül sağlığın önemli parçası

olup yaşam kalitesi ile arasında güçlü bir ilişki vardır.

[4,5]

Cinsel sağlıkta görülebilecek herhangi bir problem bireyi,

eşini, ailesini hatta toplumu etkileyebilecek bir sorun

haline gelebilmektedir. [6] Cinsel sağlık sorunları içerisinde

cinsel işlev bozukluğu, cinsel kimlik bozukluğu, diğer çeşitli

kaygı ve endişeleri içeren önemli sağlık sorunları yer

almaktadır. [7]

Selçuk Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği

Anabilim Dalı, Konya, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Hemşire Ebru Bekmezci

Selçuk Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Konya, Türkiye

E-mail: ebrubekmezci42@gmail.com

Geliş/ Received: 10.04.2020

Kabul/ Accepted: 17.05.2020

Cinsel işlev bozuklukları cinsel istek ve uyarılmada belirgin

azalmaya neden olan, bireylerin yaşamını olumsuz

yönde etkileyen, önemli cinsel sağlık sorunları arasında yer

alan psikofizyolojik bozukluklar olarak tanımlanmaktadır.

[8]

Dünya genelinde cinsel problemlerin kadınların %22–

43’ünü etkilemekte olduğu ve 45–64 yaş arasında sık görüldüğü

belirtilmektedir. [4] Türkiye’de ise yapılan çalışmalara

bakıldığında yaygın olarak görüldüğü ve önemli sağlık

problemlerine neden olduğu anlaşılmaktadır. [9–12] Kadında

cinsel işlev bozukluğu, cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu, orgazma

ulaşmada zorluk, ilişki sırasında ağrı ve penetrasyon

bozukluğu dâhil olmak üzere bireyler için sıkıntı yaratabilecek

çeşitli cinsel sağlık endişelerini içermektedir. [10]

Cinsel işlev bozukluğu kadınların yaşamında belirgin rahatsızlığa

neden olan çok faktörlü bir sorun olması nedeniyle

standart bir tedavi uygulanamamaktadır. [13,14] Multidisipliner

bir yaklaşım gerektiren cinsel işlev bozukluğu tedavisi bireyin

durumuna göre terapiler ile başlayıp, ilaç tedavileri ile

devam edebilmekte ve cerrahi uygulamalara kadar gidebilmektedir.

[1] Tedaviye genellikle hekimin uzmanlık düzeyine,

cinsel işlev bozukluğunun karmaşıklığına ve etiyolojiye bağlı

olarak karar verilir. Tedavide yönetim psikoseksüel işlevin

©2020 Androloji Bülteni 233


değerlendirilmesi ve cinsel konular hakkında iletişim kurma

yeteneğine dayanmaktadır. [15] Tedavinin yönünü belirlemek

amacıyla altta yatan nedenlerin dikkatli bir şekilde ele alınması

ve kanıta dayalı uygulamalar çerçevesinde en uygun

tedaviye karar verilmesi gerekmektedir. [13,16] Bu nedenle

derleme kadınlarda cinsel işlev bozukluğunun yönetiminde

güncel yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamaların incelenmesi

amacıyla yapılmıştır.

KADIN CINSEL İŞLEV BOZUKLUĞU

Kadın cinsel işlev bozukluğu cinsel ilgi/uyarılmada azalma,

orgazmik bozukluk ve cinsel ilişki sırasında ağrı olarak tanımlanmaktadır.

[17,18] Her iki cinste sık görülse de kadınları

daha çok etkilediği belirtilmektedir. [6,19] 2016 yılında

yapılan çalışmada üreme çağındaki kadınların %41’inde

bir çeşit cinsel işlev bozukluğu olduğu tespit edilmiştir. [20]

Kadınlar üzerinde ekonomik, psikolojik, kişilerarası zorluğa

neden olan, yaşamın tüm yönleri üzerinde olumsuz sonuçlar

doğuran çok faktörlü bir sorundur. [13] Bireyde var olan

cinsel sağlık sorunları, sıkıntıya neden olmadıkça işlev bozukluğu

olarak kabul edilmemektedir. [21] Kadın cinsel işlev

bozukluğunun etiyolojisi biyolojik, psikolojik ve sosyokültürel

faktörlerden etkilenmektedir. [18,22] Vasküler hastalıklar,

bazı kronik hastalıklar, nörolojik hastalıklar ve malignite,

cinsel fonksiyonu doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilmektedir.

[21] Kadının psikolojik durumu, geçmiş yaşam öyküsü,

yaşam tarzı, sosyokültürel özelliklerinin de cinsel işlev

bozukluğuna katkıda bulunduğu belirtilmektedir. [13] Kadın

cinsel işlevini etkileyen en yaygın psikolojik faktörlerin

depresyon, anksiyete, negatif beden imgesi, cinsel istismar

ve duygusal ihmal olduğu belirtilmektedir. Sosyokültürel

faktörler arasında ise ilişki uyuşmazlığı, eş cinsel işlev bozukluğu,

yaşam evresi stresörleri, cinselliği engelleyen kültürel

veya dini uygulamalar bulunmaktadır. [21] Amerikan

Psikiyatri Birliği (American Psyhiatric Association) DSM-V

(Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders –

Fourth Edition) Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayısal El

Kitabında cinsel işlev bozukluklarını; cinsel ilgi/uyarılma

bozukluğu, orgazm bozukluğu, genital pelvik ağrı/penetresyon

bozukluğu, madde ve ilaç kullanımına bağlı cinsel

işlev bozuklukları, diğer tanımlanmış ve tanımlanmamış

cinsel işlev bozuklukları olarak yeniden sınıflandırmıştır.

[5,23]

Tanılamada bu sorunların kişinin çevresiyle olan ilişkisinde

sorun yaratması, stres düzeyini artırması, sürekli ve

tekrarlayıcı olması koşulları aranmaktadır. [24]

CINSEL İLGI/UYARILMA BOZUKLUĞU

Kadın cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu, cinsel ilgi/uyarılmanın

eksikliği yada önemli ölçüde azalması ile karakterizedir.

[25] Amerikan Psikiyatri Birliği DSM V’te cinsel ilgi/

uyarılma bozukluğunu kadın hipoaktif cinsel istek bozukluğu

ve cinsel uyarılma bozukluğu tanılarının birleşimi olarak

güncellenmiştir. [26] Cinsel ilgi seks yapma motivasyonu

iken, cinsel uyarılma vajinal yağlanma ve genital sıcaklığın

kan akışıyla ilgili fizyolojik süreçlerini ifade etmektedir.

Klinik uygulama da ilgi/isteğin uyarılma ile birlikte ele

alınmasının nedeni kadınların ilgiyi öznel uyarılmadan

tam olarak ayıramamaları olarak gösterilmektedir. [21] Genel

olarak, ilgi/istek şikayetlerinin yaygınlığı, çalışma metodolojisine,

katılımcılara ve coğrafi konuma bağlı olarak

%10–40 arasında, uyarılma bozukluklarının ise %10–30

arasında değiştiği belirtilmektedir. [27]

Etiyolojisinde tek bir nedeni tespit edilmemiş olsa da risk

faktörleri arasında biyolojik, psikolojik, kişilerarası ve sosyokültürel

faktörler bulunmaktadır. [28] Cinsel istismar,

depresyon, travma sonrası stres bozukluğu ve çocuklukta

kötü seks eğitimi öyküsü ile de ilişkili olduğu belirtilmektedir.

[26] Tanı koymada, aşağıda belirtilen semptomların en

az 3 veya daha fazlasının düşük seviyede olması, en 6 ay

boyunca devam etmesi, kişide belirgin klinik sıkıntıya neden

olması ve başka bir patolojik durumla ilişkili olmaması

gerekmektedir. [23] Bu semptomlar;

· Cinsel aktiviteye ilginin olmaması/azalması,

· Cinsel düşüncelerin olmaması/azalması,

· Cinsel aktivitenin başlatılmasında sorun yaşanması,

· Cinsel aktivite sırasında, cinsel heyecan ve zevkin

olmaması/azalması,

· Herhangi bir cinsel uyarana yanıtın olmaması/azalması,

· Cinsel aktivite sırasında genital veya non-genital duyumların

olmaması/azalmasıdır. [21,23]

Klinik uygulamada cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu genellikle

sürekli cinsel ilişki içinde olan kadınların eşleriyle

aralarındaki cinsel istek farklılıkları nedeniyle olduğu görülmektedir.

Tanı koymak için bu farklılığın yanında cinsel

düşüncelerde meydana gelen düşüş ve yaş faktörünün de

dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir. [25] Kadınların

düşük cinsel isteği için farmakolojik seçenekler büyük ilgi

görmesine rağmen, psikolojik tedavi ön plana çıkmaktadır.

[28] Tıbbi, psikolojik ve ilişkili sorunlarının tedavi

edilmesi, bireyin sosyokültürel sorunlarının çözülmesinin

yarar sağlayacağı yüksek kanıt düzeyi ile belirtilmektedir.

[29]

Tedavide cinsel isteğin artırılabilmesi için çiftin cinsel

ilişkilerinde yapabileceği değişiklikler hakkında danışmanlık

verilmelidir. [2] Farkındalık temelli tedavilerin cinsel ilgi/

uyarılma bozukluklarına olumlu etki gösterdiği belirtilmektedir.

[30] Sadece uyarılma bozukluğu olan kadınlar için

ise tıbbi ve cinsel öykü alarak vajinal yağlanma ve vibratörler

ile ortadan kaldırılabilen semptomların öncelikle giderilmesi

gerektiği vurgulanmaktadır. [31]

234 Androl Bul 2020;22:233-237


Farmakolojik olarak östrojen ve testesteronun yararlı etkileri

olduğu bildirilmiştir. [32] Postmenopozal dönemde

daha önce tatmin edici bir cinsel yaşamı olan ve herhangi

bir kontrendikasyonu olmayan kadınlar için, östrojenin

menopozal semptomları hafifletmesiyle cinsel problemlere

yarar sağlayabileceği belirtilmektedir. [2,14,16,33] Bunun

yanında özellikle postmenopozal kadınlarda testesteron

hormonunun klitoral duyarlılığı ve cinsel uyarılmayı artırarak

cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu olan kadınlar için

sık kullanıldığı belirtilmektedir. [14,16] Fakat uzun süreli

kullanımına yönelik faydaları ve riskleri hakkında yeterli

kanıt yoktur. [21] Tibolonunda postmenopozal kadınlarda

östrojenik ve androjenik özelliklerinden dolayı cinsel isteği

artırdığı belirtilmektedir. [14] Amerikan Food and Drug

Administration (FDA) onaylı flibanserinin premenopozal

kadınlarda hipoaktif cinsel istek bozukluğuna yarar sağladığı

belirtilmektedir. [34]

GENITAL PELVIK AĞRI/PENETRASYON

BOZUKLUĞU

Genital pelvik ağrı/penetrasyon bozukluğu DSM V’te disparoni

ve vajinismus tanılarının birleştirilmiş hali olarak karşımıza

çıkmaktadır. Cinsel ağrı disparoni olarak da bilinmekte

olup, cinsel ilişki sırasında veya sonrasında ortaya çıkan pelvik

bölgedeki ağrı olarak tanımlanmaktadır. [35] Kadınlarda

görülen cinsel ağrının en yaygın üç nedeni, hipoöstrojenik

vulvovajinal atrofiyi içeren menopoz genitoüriner sendromu,

provoke pelvik taban hipertonusu (vajinismus) ve vulvodinidir.

[2] Genellikle psikolojik travma veya fizyolojik pelvik hastalıklarla

ilişkili olduğu belirtilse de [35] , etiyolojisinde sosyal,

kültürel ve çeşitli yaşam olaylarının yer aldığı görülmektedir.

[36]

Özellikle uyku düzenindeki değişiklikler, stres, vücut yapısında

meydana gelen değişiklikler, gebelik, emzirme, sedanter

yaşam tarzı, alkol ve madde kullanımı ile de ilişkili

olduğu belirtilmektedir. Tanı koymak için aşağıda belirtilen

semptomların bir veya daha fazlasının en az 6 ay boyunca

kalıcı olması ve klinik olarak bireyde anlamlı sıkıntıya neden

olması gerektiği belirtilmektedir. [23] Bu semptomlar:

· Cinsel ilişki sırasında vajinal penetrasyon ile ilgili

zorluklar,

· Cinsel ilişki sırasında görülen genito-pelvik ağrı,

· Genito-pelvik ağrının neden olduğu korku/endişe,

· Vajinal penetrasyon girişimi sırasında pelvik taban kaslarının

çok sıkı olmasıdır. [23,36]

Kadınların cinsel yaşamları üzerinde birçok olumsuz etkisi

olduğu belirtilmektedir. [37] Bu nedenle tedavisinde kapsamlı

bir bütünleştirici tedavi yaklaşımı gereklidir. Temel hedef sadece

cinsel ilişki sırasında ortaya çıkan ağrı, anksiyete, kas sıkılığı

olmayıp bunun yanında cinsel tatmininde arttırılması

amaçlanmaktadır. [36] Hipoöstrojenik vajinal atrofi nedeniyle

oluşan disparoni için vajinal yağlayıcılar, nemlendiriciler,

vajinal östrojen tedavisi, vajinal dehidroepiandrosteron

veya ospemifenin yarar sağlayabileceği belirtilmektedir.

[2,38]

Psikolojik tedavi için cinsel terapi, biofeedback, bilişsel

davranışçı terapi ve vajinal dilatasyonlar önerilmektedir. [39]

Özellikle bilişsel davranışçı terapinin vajinismusta ve kronik

cinsel ağrısı olan kadınlarda yarar sağladığı belirtilmektedir.

[14]

Günzler ve Berner’de yaptıkları sistematik derleme ile bilişsel

davranışçı terapilerin cinsel işlev bozuklukları üzerinde

etkili olduklarını kanıtlamışlardır. [40]

KADIN ORGAZM BOZUKLUĞU

Kadın orgazm bozukluğu normal bir cinsel ilişkiden sonra

orgazmda kalıcı/tekrarlayan gecikme veya yokluk olarak tanımlanmaktadır.

[27] Tanılamada; orgazmda belirgin gecikme,

seyreklik/yokluk ve orgazmik hislerin yoğunluğunun

önemli ölçüde azalması semptomlarının en az birinin olması,

yaklaşık altı ay devam etmesi, kişide belirgin sıkıntıya

neden olması ve başka bir patoloji varlığı ile açıklanamıyor

olması gerekmektedir. [23,41] Genellikle orgazmik bozukluk,

cinsel ilgi/uyarılma bozuklukları veya genital pelvik ağrı/

penetrasyon bozuklukları ile birlikte ortaya çıkmaktadır.

Bazen de nörolojik durumlara, genital/pelvik cerrahiyle

ilişkili değişikliklere veya ilaç kullanımına bağlı ortaya çıkabilmektedir.

[42] En sık görülen nedenlerine bakıldığında

ise eşler arası uyumsuzluk, yaşanan cinsel travmalar, var

olan hastalıklar, menopoz ve geçmiş cinsel yaşantılarında

yer aldığı görülmektedir. [43]

Kadın orgazmik bozukluğunun tedavisinde temel amaç

stimülasyonu artırmak ve inhibisyonu azaltmaktır. [34]

Temel olarak tedavi eğitim, psikososyal müdahaleler ve

vibratörlerin kullanımını içerir. [2] Psikolojik tedavide kişideki

cinsel ilişkiye ait düşüncelerde değişiklik yaratmaya,

anksiyeteyi azaltmaya ve orgazm olma yeteneğini arttırmaya

odaklanan bilişsel davranışçı terapinin ön plana çıktığı

belirtilmektedir. [39] Pelvik taban egzersizlerininde orgazmı

sağlama üzerinde olumlu etki gösterdiği belirtilmektedir. [14]

Piassarolli ve Hardy, yaptıkları çalışmada da benzer şekilde

pelvik taban egzersizlerinin orgazm bozukluğuda dahil olmak

üzere cinsel şikayetler üzerine olumlu etki gösterdiğini

bulmuşlardır. [44] Farmakolojik olarak ise hem sistemik hem

de lokal östrojen tedavisinin vajinal kan akımını artırarak

orgazm kapasitesini etkileyebileceği belirtilmektedir. [45]

SONUÇ

Cinsel sorunlar kadınlarda oldukça yaygın olup tedavi cinsel

işlev bozukluğunun altta yatan nedenlerine göre ayarlanmalıdır.

Tedavide öncelikle yaşam tarzı değişiklikleri,

Bekmezci ve Meram • Kadın cinsel işlev bozukluğu yönetiminde güncel yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamalar

235


psikolojik ve farkındalık temelli tedaviler ele alınırken bunlara

yanıt alınamayan bireyler için farmakolojik tedaviye

geçildiği görülmektedir. Tedavilerin kanıta dayalı uygulamalar

kapsamında belirlenmesinin bakım kalitesinin artırılmasına

büyük katkı sağlayacağı düşünülse de özellikle

farmakolojik tedavi seçeneklerinin kanıtlarının yetersiz

olduğu görülmektedir. Bu nedenle konuyla ilgili çalışmaların

artırılması, uygulamaların kanıtlara dayandırılması ve

alanda uzman kişilerin yetiştirilmesi önem arz etmektedir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Bilgin Z, Kömürcü N. Kadın cinselliği ve kanıt temelli yaklaşımlar.

Androloji Bülteni 2016;18:48–55. https://jag.journalagent.com/

androloji/pdfs/AND_18_64_48_55.pdf

2. Shifren JL. Overview of sexual dysfunction in women:

Management. UpToDate 2019. https://www.uptodate.com/

contents/overview-of-sexual-dysfunction-in-women-management

3. WHO. Sexual health 2019. https://www.who.int/topics/sexual_

health/en/

4. Thomas HN, Thurston RC. A biopsychosocial approach to

women’s sexual function and dysfunction at midlife: A narrative

review. Maturitas 2016;87:49–60. [CrossRef]

5. Akarsu R, Beji NK. Kadın cinsel fonksiyon bozuklukları

sınıflandırılmasında DSM-V kapsamında yapılan değişiklikler.

Androloji Bülteni 2016;18:134–7. https://jag.journalagent.com/

androloji/pdfs/AND_18_65_134_137.pdf

6. Yilmaz BA, Sonmez Y, Sezik M. Prevalence and risk factors for

sexual dysfunction in reproductive-aged married women: A

cross-sectional epidemiological study. J Obstet Gynaecol Res

2020;46:507–16. [CrossRef]

7. Uslu E, İnfal S, Ulusoy MN. Cinsel sorunların çözümünde Plissit

modelinin etkisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar 2016;8:52–63.

[CrossRef]

8. Tehrani FR, Farahmand M, Simbar M, Afzali HM. Factors

associated with sexual dysfunction; a population based study in

Iranian reproductive age women. Arch Iran Med 2014;17:679–84.

http://www.ams.ac.ir/AIM/NEWPUB/14/17/10/008.pdf

9. Çayan S, Akbay E, Bozlu M, Canpolat B, Acar D, Ulusoy E. The

prevalence of female sexual dysfunction and potential risk factors

that may impair sexual function in Turkish women. Urol Int

2004;72:52–57. [CrossRef]

10. Cayan, S, Yaman Ö, Orhan İ, Usta M, Başar M, Resim S, et al.

Prevalence of sexual dysfunction and urinary incontinence and

associated risk factors in Turkish women. Eur J Obstet Gynecol

Reprod Biol 2016;203:303–8. [CrossRef]

11. Küçükdurmaz F, Efe E, Malkoc O, Kolus E, Amasyali AS, Resim

S. Prevalence and correlates of female sexual dysfunction among

Turkish pregnant women. Turk J Urol 2016;42:178–83. [CrossRef]

12. Oksuz E, Malhan S. Prevalence and risk factors for female

sexual dysfunction in Turkish women. J Urol 2006;175:654–58.

[CrossRef]

13. Khajehei M, Doherty M, Tilley PJM. An update on sexual

function and dysfunction in women. Arch Women’s Ment Health

2015;18:423–33. [CrossRef]

14. Lowth M. Female Sexual Dysfunction. NICE (National Institute

for Health and Care Excellence). Patient 2017. https://patient.

info/doctor/female-sexual-dysfunction-pro

15. Jha S, Thakar R. Female sexual dysfunction. Eur J Obstet Gynecol

Reprod Biol 2010;153:117–23. [CrossRef]

16. Raina R, Pahlajani G, Khan S, Gupta S, Agarwal A, Zippe CD.

Female sexual dysfunction: classification, pathophysiology, and

management. Fertil Steril 2007;88:1273–84. [CrossRef]

17. Sharma JB, Kalra B. Female sexual dysfunction: Assessment. J Pak

Med Assoc 2016;66:623–6.

18. Starc A, Jukić T, Poljšak B, Dahmane R. Female Sexual Function

and Dysfunction: A Cross-National Prevalence Study in Slovenia.

Acta Clinica Croatica 2018;57:52–60. [CrossRef]

19. Safdar F, Eng CLJ, Wai KL, Tey WS, Ang SB. Prevalence of female

sexual dysfunction in allied health workers: a cross-sectional pilot

study in a tertiary hospital in Singapore. BMC Women’s Health

2019;19:137. [CrossRef]

20. McCool ME, Zuelke A, Theurich MA, Knuettel H, Ricci C,

Apfelbacher C. Prevalence of Female Sexual Dysfunction Among

Premenopausal Women: A Systematic Review and Meta-Analysis

of Observational Studies. Sex Med Rev 2016;4:197–212. [CrossRef]

21. Faubion SS, Rullo JE. Sexual Dysfunction in Women: A Practical

Approach. Am Fam Physician 2015;92:281–8. https://www.aafp.

org/afp/2015/0815/afp20150815p281.pdf

22. McCool-Myers M, Theurich M, Zuelke A, Knuettel H, Apfelbacher

C. Predictors of female sexual dysfunction: a systematic review and

qualitative analysis through gender inequality paradigms. BMC

Women’s Health 2018;18:108. [CrossRef]

23. American Psychiatric Association. Diagnostic and statistical

manual of mental disorders (DSM-5 ® ) 2013: American Psychiatric

Publications. https://www.psychiatry.org/psychiatrists/practice/

dsm

24. Tuğut N. Cinsel İşlev Bozukluğu ve Güncel Yaklaşımlar.

Turkiye Klinikleri J Obstet Women’s Health Dis Nurs -

Special Topics 2016;2:70–5. https://www.researchgate.net/

publication/322303560_Cinsel_Islev_Bozuklugu_ve_Guncel_

Yaklasimlar

25. Both S. Recent Developments in Psychopharmaceutical Approaches

to Treating Female Sexual Interest and Arousal Disorder. Curr Sex

Health Rep 2017;9:192–9. [CrossRef]

26. Dubé JP, Corsini-Munt S, Muise A, Rosen NO. Emotion

Regulation in Couples Affected by Female Sexual Interest/Arousal

Disorder. Arch Sex Behav 2019;48:2491–506. [CrossRef]

27. Brotto LA, Bitzer J, Laan E, Leiblum S, Luria M. Women’s sexual

desire and arousal disorders. J Sex Med 2010;7:586–614. [CrossRef]

28. Brotto LA, Chivers ML, Millman RD, Albert A. Mindfulnessbased

sex therapy improves genital-subjective arousal concordance

in women with sexual desire/arousal difficulties. Arch Sex Behav

2016;45:1907–21. [CrossRef]

29. Lamont J, Bajzak K, Bouchard C, Burnett M, Byers S, Cohen T, et

al. No 279-Female Sexual Health Consensus Clinical Guidelines. J

Obstet Gynaecol Canada 2018;40:e451–503. [CrossRef]

236 Androl Bul 2020;22:233-237


30. Jaderek I, Lew-Starowicz M. A Systematic Review on Mindfulness

Meditation-Based Interventions for Sexual Dysfunctions. J Sex

Med 2019;16:1581–96. [CrossRef]

31. Krakowsky Y, Grober ED. A practical guide to female sexual

dysfunction: An evidence-based review for physicians in Canada.

Canadian Urol Assoc J 2018;12:211–6. [CrossRef]

32. Weinberger JM, Houman J, Caron AT, Anger J. Female Sexual

Dysfunction: A Systematic Review of Outcomes Across Various

Treatment Modalities. Sex Med Rev 2018;7:223–50. [CrossRef]

33. Phillips NA. Female sexual dysfunction: evaluation and treatment.

Am Fam Physician 2000;62:127–36. https://www.aafp.org/

afp/2000/0701/p127.html

34. Yeni E. Kadın cinsel fonksiyon bozukluklarında kanıta dayalı

tedavi seçenekleri. Androloji Bülteni 2019;21:185–9. [CrossRef]

35. Chen CH, Lin YC, Chiu LH, Chu YH, Ruan FF, Liu WM, Wang

PH. Female sexual dysfunction: definition, classification, and

debates. Taiwanese J Obstet Gynecol 2013;52:3–7. [CrossRef]

36. Zarski AC, Berking M, Ebert DD. Efficacy of Internet-Based

Guided Treatment for Genito-Pelvic Pain/Penetration Disorder:

Rationale, Treatment Protocol, and Design of a Randomized

Controlled Trial. Front Psychiatry 2018;8:260. [CrossRef]

37. Ponte M, Klemperer E, Sahay A, Chren MM. Effects of vulvodynia

on quality of life. J Am Acad Dermatol 2009;60:70–6. [CrossRef]

38. ACOG, Female Sexual Dysfunction: ACOG Practice Bulletin

Clinical Management Guidelines for Obstetrician-Gynecologists,

Number 213. Obstet Gynecol 2019;134:e1–18. [CrossRef]

39. Öztürk CŞ. Cinsel İşlev Bozukluklarına Yönelik Psikolojik

Müdahaleler. Yeni Symposium 2019;57:18–28. http://

yenisymposium.com/Pdf/TR-YeniSempozyum-71be9fc8.pdf

40. Berner MM, Günzler C. Efficacy of psychosocial interventions in

men and women with sexual dysfunctions--a systematic review

of controlled clinical trials: part 2--the efficacy of psychosocial

interventions for female sexual dysfunction. J Sex Med

2012;9:3108–25. [CrossRef]

41. Bradford A. Female orgasmic disorder: Epidemiology,

pathogenesis, clinical manifestations, course, assessment, and

diagnosis. UpToDate 2017. https://www.uptodate.com/contents/

female-orgasmic-disorder-epidemiology-pathogenesis-clinicalmanifestations-course-assessment-and-diagnosis

42. Rellini AH, Clifton J. Female Orgasmic Disorder. Adv Psychosom

Med 2011;31:35–56. [CrossRef]

43. İncesu C. Cinsel işlevler ve cinsel işlev bozuklukları. Klinik

Psikiyatri Derg 2004;7:3–13. https://www.journalagent.com/kpd/

pdfs/KPD_7_70_3_13.pdf

44. Piassarolli VP, Hardy E, de Andrade NF, de Oliveira Ferreira N, Osis

MJD. Pelvic floor muscle training in female sexual dysfunctions.

Rev Bras Ginecol Obstet 2010;32:234–40. [CrossRef]

45. Fooladi E, Davis SR. An update on the pharmacological

management of female sexual dysfunction. Expert Opin

Pharmacother 2012;13:2131–42. [CrossRef]

Bekmezci ve Meram • Kadın cinsel işlev bozukluğu yönetiminde güncel yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamalar

237


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2020;22:238−243

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.24582

Erkek Cinsel Sağlığı

Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat

hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli

noktaları ve yeni klinik kullanım alanları

Important points of usage of alpha-1 receptor blocker drugs in the

treatment of BPH and new areas of clinical usage

Ali Atan

ÖZ

Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar elli yıla yakın bir süredir BPH ile ilişkili

AÜSY tedavisinde üroloji pratiği içerisindedir. Yaygın olarak kullanılan

alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar alfuzosin, doksazosin, terazosin,

tamsulosin ve silodosindir. Bu ilaçlar BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde

ilk basamak tedavi olarak kabul edilmektedir. Tüm alfa-1 reseptör

blokerler benzer etkinliktedir ve aralarında etkinlik açısından belirgin

bir fark bulunmamıştır. Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar ile idrar akım

hızında %20–40 düzeyinde bir artış ve semptomlarda %30–50 düzeyinde

bir azalma sağlanmıştır. Son yıllarda alfa-1 reseptör blokeri

ilaçların yeni klinik kullanım alanları geliştirilmiştir. Bu yeni klinik

kullanım alanları akut üriner retansiyon ve üriner sistem taş hastalığıdır.

Tüm klinik kullanım alanlarında, alfa-1 reseptör bloker seçimi

kardiyovasküler sistem ve cinsel fonksiyonlar üzerindeki yan etkileri

dikkate alınarak yapılmalıdır.

Anahtar Kelimeler: BPH, alfa bloker, medikal ekspulsif tedavi, üriner

retansiyon

ABSTRACT

In the urology practice, alpha-1 receptor blocker drugs have been for

the treatment of LUTS associated with BPH for about fifty years. The

commonly used alpha-1 receptor blocker drugs are alfuzosin, doxazosin,

terazosin, tamsulosin and silodosin. These drugs are considered as

first-line therapy for the treatment of LUTS associated with BPH.

All alpha-1 receptor blockers have similar efficacy and there was no

significant difference in terms of the efficacy among them. With alpha-1

receptor blocker drugs, a 20–40% increase in urine flow rate and a 30–

50% decrease in symptoms were achieved. In recent years, new areas of

clinical usage of alpha-1 receptor blocker drugs have been developed.

These new areas of the clinical usage are acute urinary retention and

urinary tract stone disease. In all areas of clinical usage, the choice of

alpha-1 receptor blockers should be made considering the side effects on

the cardiovascular system and sexual functions.

Keywords: BPH, alpha blocker, medical expulsive treatment, urinary

retention

GIRIŞ

Benign Prostat Hiperplazisi (BPH) ile ilişkili alt üriner sistem

yakınmalarının (AÜSY) oluşumunda prostatın dinamik

ve statik komponentleri ile beraber mesanenin etkili

olduğunu biliyoruz. BPH ile ilişkili AÜSY oluşumunda

prostatın dinamik komponenti denildiğinde prostat stromasında

bulunan düz kas tonusunun çıkım üzerindeki etkisi

kastedilmektedir. BPH ile ilişkili AÜSY oluşumunda

prostatın statik komponenti ise büyümüş prostatın prostatik

uretraya olan kitlesel etkisini ifade etmektedir. BPH

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Prof. Dr. Ali Atan

Birlik mahallesi, 396 sokak, 14/11, Çankaya Ankara, Türkiye

Tel. +90 532 424 20 82

E-mail: aliatanpitt@hotmail.com

Geliş/ Received: 15.05.2020

Kabul/ Accepted: 02.06.2020

ile ilişkili AÜSY oluşumunda mesanenin özellikle depolama

ile ilişkili yakınmaların oluşumundan sorumlu olduğu

kabul edilmektedir. Günümüzde BPH ile ilişkili AÜSY

tedavisi de bu hedeflere göre planlanmaktadır. Alfa-1 reseptör

blokeri ilaçların üroloji pratiğinde ilk ve en sık olan

kullanım alanı BPH ile ilişkili AÜSY tedavisidir. Prostat

stromasının ve mesane boynunun, alfa reseptörlerden zengin

olduğunun saptanmasından sonra alfa-1 reseptör blokeri

ilaçların BPH ile ilişkili AÜSY tedavinde kullanımı

gündeme gelmiştir. [1] Normal bir prostat içerisinde stroma/epitel

oranı 2/1 iken BPH’nin erken döneminde bu

oran 4/1’e değişmektedir. [2] BPH hastalarında stromanın

gevşetilmesi ile prostatik uretradaki direncin azaltılacağı

ve yakınmaların düzeleceği düşüncesiyle ilk kullanılan alfa

reseptör blokeri ilaç, alfa-1 ve alfa-2 reseptörleri etkileyen

Fenoksibenzamindir. Fenoksibenzaminin her iki alfa reseptör

grubunu etkilemesine bağlı ortaya çıkan yan etkilerden

dolayı bu ajanın BPH tedavisinde uzun süreli klinik

kullanımı mümkün olmamıştır. Daha sonra selektif olarak

238 ©2020 Androloji Bülteni


adlandırılan yani sadece alfa-1 reseptörleri etkileyen ilaçlar

geliştirilmiştir. İlk olarak kısa etkili Prazosin, BPH ile ilişkili

AÜSY tedavisinde kullanılmıştır. Ancak sık dozaj nedeni

ile bu ajanda uzun süreli kullanım alanı bulamamıştır. Daha

sonra hem selektif hem de uzun etkili olan ajanlar geliştirilmiştir.

Günümüzde sıklıkla kullandığımız Terazosin (5

mg/gün), Doksazosin (4 ve 8 mg/gün), Alfuzosin (10 mg/

gün), Tamsulosin (0,4 mg/gün) ve Silodosin (8 mg/gün)

bu gruba ait ilaçlardır. Daha ileri çalışmalar ile alfa-1 reseptör

blokeri ilaçlarda kendi içerisinde üroselektif ve üroselektif

olmayanlar olarak iki gruba ayrılmıştır. Farmakolojik

çalışmalarda alfa-1 reseptörlerin, alfa-1a, alfa-1b ve alfa-1 d

gibi bazı alt tiplerinin olduğu da saptanmıştır. Alfa-1a reseptörlerin

özellikle prostat içerisinde, alfa-1b reseptörlerin

vasküler sistem, santral sinir sistemi, dalak ve akciğerde ve

alfa-1 d reseptörlerin mesane ve spinal kordda bulunduğu

gösterilmiştir. Çoğunlukla alfa-1a reseptörünü bloke eden

tamsulosin ve silodosin farmakolojik üroselektif olarak kabul

edilmektedir. [3]

Yapılan kapsamlı çalışmalar sonucunda alfa-1 reseptör bloker

tedavisi, BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde ilk basamak

tedavi olarak kabul edilmektedir. Bu ilaçların etkinliği birkaç

günde başlamakta, 1–2 haftada maksimuma ulaşmaktadır.

Bu nedenle hastaların ilk kontrollerinin 4–6 hafta

sonra, ardışık kontrollerin ise 6–12 aylık aralarla yapılmasının

uygun olduğu belirtilmektedir. [4] Tüm alfa-1 reseptör

blokerlerinin benzer etkinlikte olduğu ve aralarında etkinlik

açısından belirgin bir farkın bulunmadığı belirtilmektedir.

Meta-analiz çalışmalarının sonuçlarına göre alfa-1 reseptör

blokeri ilaçlar ile idrar akım hızında %20–40 (2–3

mL/sn) düzeyinde bir artış olduğu saptanmıştır. Bu artış

plasebo kullanımı ile olan düzelmenin 10–15 kat daha

fazlasıdır. Semptomatik düzelme açısından değerlendirme

yapıldığında ise alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar ile %30–50

(4–6 puan) düzelme olur iken plasebo ile bu düzelme sadece

%10–20 dir. [5–7]

Alfa-1 reseptör blokeri ilaçların etkisinin BPH ile ilişkili

AÜSY’nın şiddeti arttıkça daha fazla olduğu gösterilmiştir.

[8] Ancak etkinliğin mesane çıkım tıkanıklığı ile korele

olmadığı bulunmuştur. [4] Bu ilaçlar küratif değildir, semptomatik

düzelme sağlamaktadır. Bu nedenle kullanıldığı

süre içerisinde faydalı olmaları beklenir. Ancak uzun süreli

kullanım ile etkinlik kaybı endişe konusudur. Klinik çalışmalarda

bu ilaçların en uzun kullanıldığı süre 4 yıldır. Bu

süreye kadar hem IPSS hem de idrar akım hızı üzerinde bu

ilaçların faydalı olduğu gösterilmiştir. [6]

Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar ile ilgili bazı tartışmalı konular

vardır. Bu konulardan bir tanesi, bir alfa-1 reseptör

blokeri başarısız olduğunda başka bir alfa-1 reseptör

blokerinin fayda sağlayıp sağlamadığıdır. Ülkemizde yapılmış

ve uluslararası dergilerde yayımlanmış çalışmalarda bu

konuda farklı sonuçlar vardır. Şamlı ve Dinçel’in çalışmasında

BPH ile ilişkili AÜSY olan 25 hastaya Doksazosin,

25 hastaya Terazosin 3 ay süreyle verilmiştir. Bu tedavi

süresi sonrasında semptom düzeyinde ve maksimum idrar

akım hızında %20’den az düzelmenin olduğu hastalarda

ilaç değişimi yapılmıştır. [9] Bir diğer çalışmada ise BPH ile

ilişkili AÜSY olan hastalara 3 ay süre ile Terazosin verilmiş,

sonra 1 ay ilaçsız bırakılarak sonraki 3 ayda Alfuzosin kullanılmıştır.

İlk 3 ay ile ikinci 3 ay sonuçları karşılaştırılmıştır.

[10] Bu 2 çalışmada ilaç değişiminin ek fayda sağlamadığı

bulunmuştur. Ancak Karadağ ve ark.’nın daha yeni bir

çalışmasında ise ilk 8 hafta bir grup hastaya Tamsulosin,

diğer grup hastaya ise Alfuzosin verilmiştir. Arada boşluk

olmadan ikinci 8 haftada iki grup arasında ilaç değişimi

yapılmıştır. Yani ilk olarak tamsulosin alanlar alfuzosin,

ilk olarak alfuzosin alanlar tamsulosin kullanmışlardır.

Araştırıcılar ilaç değişiminin %25 ek fayda sağladığını belirtmektedirler.

[11] Bir diğer tartışmalı konu hasta yaşının

alfa-1 reseptör bloker tedavisi üzerindeki etkisidir. Atan

ve ark.’nın bir çalışmasında alfa-1 reseptör blokeri ilaç 60

yaş altı ve 60 yaş üzeri BPH ile ilişkili AÜSY olan hastalarda

karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada 60 yaş altında alfa-1

reseptör blokeri ilacın daha etkili olduğu bulunmuştur. [12]

Ancak bu çalışma sonucu diğer çalışmalar ile desteklenmemiştir

ve Avrupa Üroloji Derneği kılavuzunun son versiyonunda

alfa-1 reseptör blokeri ilaçların her yaş grubunda

benzer etkinlikte olduğu belirtilmektedir. [6,13]

Prostat volümü ile alfa-1 reseptör blokerlerinin etkinliği

arasındaki ilişki de tartışmalı bir diğer konudur. Bazı çalışmalarda

alfa-1 reseptör blokerlerinin prostat volümünden

bağımsız etki yaptığı saptanmıştır. [14] Ancak Avrupa

Üroloji Derneği kılavuzunun son versiyonunda alfa-1 reseptör

blokeri ilaçların 1 yıldan kısa süre kullanımlarında

etkinlik için prostat volümünün önemli olmadığı, daha

uzun süreli kullanımlarda prostat volümü 40 mL altında

ise daha etkin olduğu belirtilmektedir. [6]

Alfa-1 reseptör blokeri BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde ilk

ve genelde faydalı bir seçenek olmalarına karşın bir grup hastada

ilaç bırakılması söz konusudur. Bu ilaçları bırakmanın

ilk nedeni küçük bir grup hastada ilaçların beklenen kadar

fayda sağlayamamalarıdır. Yaklaşık %25–30 hastada tedavi

başarısızlığı görülebilmektedir. [15] Bir diğer ilacı bırakma nedeni

hastalığın progresyonudur. Bu durum tedavi esnasında

hastaların yaklaşık %7’sinde görülebilir. Alfa-1 reseptör bloker

tedavisi altında iken progresyon riski fazla olan hastalar

yüksek semptom düzeyi ve büyük prostat varlığı ile 100

mm’den uzun intra-vezikal prostatik protrüzyondur. [16–20]

Bu durumlar hekimlerin kontrolü dışındaki nedenlerdir. Bir

Atan • Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli noktaları ve yeni klinik kullanım alanları

239


grup hastada ise yan etki fazlalığı nedeniyle bu ilaçların kullanımı

bırakılmaktadır. [21,22] Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar

ile ilgili en önemli yan etkiler kardiovasküler tolerabilite ve

cinsel fonksiyonlar ile ilgilidir. Bu ilaçların yan etkileri etkiledikleri

alfa-1 reseptör alt tipleri ile direk ilişkilidir. Bu nedenle

seçilecek ajana göre yan etki düzeyi kontrol edilebilir.

BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde alfa-1 reseptör blokerlerinin

yaygın olarak kullanımı sonrasında elde edilen deneyimler

sonucu yıllar içerisinde yeni kullanım alanları

gündeme gelmiştir. Alfa-1 reseptör blokeri ilaçların yeni

kullanım alanları, akut üriner retansiyon (AÜR) (BPH

ile ilişkili AÜR ve postoperatif AÜR) ve üriner sistem taş

hastalığıdır (medikal ekspulsif tedavi için [MET] kullanımı,

ekstrakorporeal şok dalga litoripsisi [RIRS] sonrası

kullanım, retrograd intrarenal cerrahi [RIRS] öncesi kullanım,

D-J stent rahatsızlığı için kullanım). AÜR, BPH’e

bağlı veya cerrahi sonrası meydana gelebilmektedir. AÜR

geliştiğinde uygulanan tedaviler uretral kateterizasyon ve

alfa-1 bloker ilaç kullanımıdır. Uretral kateterizasyon çok

etkin bir yöntem olmasına karşın enfeksiyon oluşumu,

ağrı, uretral darlık gelişmesi ve maliyet artışı açısından bazı

dezavantajlara sahiptir. [23] Bu nedenle kateter süresinin

azaltılması ve etkinliğin devamı için alfa-1 reseptör blokeri

ilaçların kullanımı denenmiştir. Kateter alındıktan sonra

Alfa-1 bloker ilaç kullanımının spontan miksiyon yapmayı

kolaylaştırdığı ve arttırdığı saptanmıştır. [24–26] Çok yeni bir

sistemik derleme ve meta-analizde Alfuzosin, Tamsulosin,

Silodosin ve Doksazosin’in kateter sonrası spontan miksiyon

yapma üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Bu makalede

Alfuzosin ve Tamsulosinin kateter alındıktan sonra daha iyi

spontan miksiyon sağladıkları saptanmıştır. [27] AÜR sonrası

alfa-1 bloker kullanımının acil cerrahi ihtiyacını azalttığı

da gösterilmiştir. ALFOUR faz çalışmasında alfa-2 reseptör

blokeri ilaç kullanımı altında iken kateter alındığında

BPH ile ilişkili cerrahi tedavi ihtiyacında azalma ilk ayda

%61, üçüncü ayda %52 ve altıncı ayda ise %29 azaldığı

saptanmıştır. [24] BPH ile ilişkili AÜR sonrası acil prostat

cerrahisi ihtiyacının azalması çok önemlidir. Çünkü acil

BPH cerrahisi elektif prostatektomiye göre daha morbid

ve mortaldir. [28]

Kateter alındıktan sonra tekrar AÜR gelişmesini ve cerrahi

tedavi ihtiyacını öngörmede bazı yardımcı parametreler

vardır. Eğer intravezikal prostatik protrüzyon (IPP)

>10 mm ise tekrar AÜR gelişmesi ve cerrahi tedavi ihtiyacı

büyük oranda meydana gelecektir. [29] Hasta yaşının 65

yaş altında olması, alfa-1 reseptör bloker ilaç ile ≥4 puan

semptomatik düzelmesinin sağlanması, AÜR esnasında

mesane kapasitesinin 1 litreden az olduğunun saptanması,

PVR’nin 100 mL altında ölçülmesi tekrar AÜR ve cerrahi

ihtiyacının az olacağının göstergeleridir. [4,24]

AÜR, ürolojik veya üroloji dışı geçirilmiş cerrahilere bağlı

da meydana gelebilir. Buna postoperatif üriner retansiyon

(POÜR) adı verilir. POÜR, kompleks ve çok faktörlü bir

durumdur. Bunlar hastaya ait risk faktörleri (yaş, cinsiyet),

cerrahinin tipi ve süresi, anestezinin tipi, anestezi ve cerrahi

esnasında verilen ilaçlar, cerrahi sonrası immobilizasyon,

narkotik analjezik kullanımı, intravenöz fazla sıvı verilmesidir.

[30,31] Proflaktik alfa-1 reseptör bloker kullanımının

POÜR riskini %20–30 azalttığı gösterilmiştir. Ancak çalışmalarda

alfa-1 reseptör blokerlerinin kullanım ile ilgili

bir standart uygulama yoktur. [23,32]

Akkoç ve ark.’nın yeni bir çalışmasında spinal anestezi altında

ürolojik cerrahiye gitmiş hastalarda POÜR’u önlemek

için alfa bloker kullanımının etkisi incelenmiştir. Bu

çalışmada hastalar üç gruba ayrılmıştır. Grup 1’e cerrahiden

2 ve 12 saat önce Plasebo PO 2 defa verilmiştir. Grup

2’e cerrahiden 2 ve 14 saat önce Tamsulosin 0,4 mg PO

iki defa verilmiştir. Grup 3’e cerrahiden 2 ve 10 saat önce

Alfuzosin (ER) 10 mg PO iki defa verilmiştir. Uygulanan

cerrahiler hidroselektomi, spermatoselektomi, epididimal

kist eksizyonu, skrotal orşiektomi, inguinal orşiektomi, orşiopeksi,

peyroni hastalığı, konjenital penil kurvatür, perienal

ektopik testis cerrahisi, perineal kitle cerrahisi, lenfanjioma

sirkumskriptum (inguinal ve perineal) cerrahisidir.

Bu çalışmada Alfuzosin ve Tamsulosin’in spinal anestezi

sonrası AÜR oluşmasını ve kateterizasyon ihtiyacını azalttığı

bulunmuştur. [33]

POÜR tedavisinde proflaktik alfa-1 bloker kullanımının

gerçek etkisini değerlendirmek için anestezinin tipi (spinal,

epidural, genel) ve preoperatif kullanılan ilacın tipi,

dozu, verilme zamanının standart hale getirilmesi için

kapsamlı çalışmalara gerek vardır. AÜR sonrası kateterizasyon

süresi tartışmalıdır. Çalışmalarda AÜR sonrası 3

günlük kateterizasyonun yeterli olduğu görüşü hakimdir.

Daha uzun kateterizasyonun komplikasyonları arttırdığı

ve spontan miksiyon üzerine ise anlamlı etkisinin olmadığı

saptanmıştır. [34] Kateter alınmadan önce ne süre alfa-1

bloker verileceği konusu da tartışmalıdır. Cochrane veri

tabanında, kateter alınmadan önce 3 gün alfa-1 bloker

alınması kateter sonrası spontan miksiyon başarısını arttırdığı

belirtilmektedir. [35]

Alfa-1 reseptör blokerlerinin giderek artan yeni bir kullanım

alanı üriner sistem taş hastalığında MET amacıyla

kullanımıdır. Hem Cochrane sistemik analizinde hem de

Avrupa Üroloji Derneği kılavuzunun en son versiyonunda

erişkin hastalarda 5 mm’den büyük ureter taşlarının tedavisinde

MET amacıyla kullanımı önerilmektedir. Avrupa

Üroloji Derneği kılavuzunda kanıt düzey 1a, öneri düzeyi

güçlüdür. [6,36]

240 Androl Bul 2020;22:238-243


Üriner sistem taş hastalığında bir diğer endikasyon alfa-1

reseptör blokerlerinin ESWL sonrası kullanımıdır. Bu konuda

yapılmış çalışmalarda taşın düşme oranı, taşın düşme

süresi, az analjezik kullanımı konusunda faydalı olduğu

gösterilmiştir. [37–39] Ayrıca bir diğer çalışmada alfa-1 reseptör

blokeri ilaçların ESWL sonrası endoskopik işlem ihtiyacında

azalma sağladığı da saptanmıştır. [40] Son yıllarda

alfa-1 reseptör blokeri ilaçların RIRS öncesinde kullanıldığı

çalışmalarda vardır. Erturhan ve ark.’nın çalışmasında

RIRS öncesi 25 hastaya 2 hafta alfa-1 reseptör blokeri

ilaç verilmiştir, 25 hastaya alfa-1 reseptör bloker bir ilaç

verilmemiştir. Araştırıcılar, alfa-1 reseptör blokeri verilen

ve verilmeyen gruplar arasında ilk denemede ureteral akses

kılıfının başarılı şekilde takılıp takılmadığını karşılaştırmışlardır.

Alfa-1 reseptör bloker ilaç alan grupta başarılı kılıf

takılması %65,2 iken ilaç verilmeyen grupta bu oran %44

bulunmuştur Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı olmasa

da rakamsal olarak alfa-1 reseptör blokeri kullanan

grupta ilk denemede başarılı akses kılıf takılmasının daha

yüksek oranda yapıldığı görülmektedir. [41] Bir diğer çalışmada

preoperatif alfa-1 reseptör blokeri kullanımının akses

kılıf takılması esnasında uygulanan güç üzerine etkisi incelenmiştir.

Alfa-1 reseptör bloker alanlarda kılıf takılması

esnasında uygulanan gücün önceden stent takılmış olanlara

benzer olduğu ve ayrıca ureter hasarının daha az olduğu

saptanmıştır. [42]

Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar D-J rahatsızlığını azaltmak

için de denenmiştir. Yapılmış çalışmalarda D-J stent takılmış

hastalarda stentin rahatsızlığını gidermek için en çok

çalışılan alfa-1 reseptör blokerler alfuzosin ve tamsulosindir.

Bu çalışmalarda alfa-1 reseptör blokeri ilaçların ciddi

fayda sağladıkları saptanmıştır. [43–45] Alfa-1 reseptör blokeri

ilaçların bu faydayı nasıl sağladığı konusu tartışmalıdır. D-J

stentin oluşturduğu rahatsızlığın, mesanenin glikozaminoglikan

(GAG) tabakasında azalmaya yol açması ile ilişkili

olduğu belirtilmiştir. Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar GAG

tabakasındaki bu kaybı azaltarak fayda sağladığı düşünülmektedir.

[46] Çok yeni randomize kontrollü çalışmaların

değerlendirildiği bir sistematik derleme ve meta-analizde

ureteroskopi öncesi alfa-1 reseptör kullanımının ureteral

orifis dilatasyon ihtiyacını azalttığı, takiplerde taşsızlık oranını

arttırdığı, ureteroskop ile taşa ulaşımı kolaylaştırdığı

ve buna bağlı operasyon süresini kısalttığı belirtilmektedir.

[47]

Stente bağlı yakınmaların giderilmesinde sadece alfa-1

reseptör blokerler yeterli olmaz ise alfa-1 reseptör bloker ve

antimuskarinik kombinasyon tedavisi de verilebilir. [48–50]

Alfa-1 reseptör blokeri ilaçların eski ve yeni tüm endikasyonlarında

dikkate alınması gerekli bazı konular vardır.

Bunlar hastanın yaşı, mobilite durumu ve artmış düşme

riskinin varlığı, kardiyovasküler hastalık, antihipertansif

ilaç kullanımı, ereksiyon bozukluğu nedeniyle vazodilatasyon

yapan ilaç alımı ve cinsel fonksiyonlardır. [51] Yaşı 66

üzeri olan erkeklerde, alfa-1 reseptör blokere bağlı hipotansiyon

gelişmesinden dolayı düşme ve kırık olma riskinin

arttığı saptanmıştır. [52] Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar ile

ilgili çok önemli bir sorun kardiyovasküler tolerabilitedir.

Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar içerisinde en fazla vazodilatasyon

yapıcı etki doksazosin ve terazosinde görülür iken

bu yan etkinin en az olduğu ilaçlar ise alfuzosin ve tamsulosindir.

[53] Tamsulosin, Silodosin ve Alfuzosin, Terazosin

ve Doksazosin’e göre daha az hipotansiyon ve senkop yaptığı

gösterilmiştir. [14,54–56] Zhang ve ark.’nın bir çalışmasında

Alfuzosin 10 mg’ın kan basıncı üzerinde klinik olarak

anlamlı bir etkisi olmadığı için antihipertansif ilaç alanlar

ve hipotansiyon riski olan kişiler tarafından kullanabileceği

saptanmıştır. [57]

Alfa-1 reseptör blokeri ilaçların cinsel fonksiyon üzerindeki

etkileri de hastalar tarafından dikkate alınan bir diğer

konudur. Yapılan çalışmalarda bu ilaçların libido üzerine

etki yapmadıkları, ereksiyon açısından etkilerinin net olmadığı

ancak ejakulasyon bozukluğu (EjB) oluşturdukları

(retrograd ejakulasyon, emisyon yokluğu) saptanmıştır. [58]

EjB açısından tamsulosin (%35) ve silodosin (%28) en fazla

bu yan etkiyi oluşturur iken doksazosin ve terazosinin

çok az EjB yaptığı belirtilmektedir. [54,59,60] Alfuzosinin ise

EjB yapmadığı saptanmıştır. [61] Amerikan Üroloji Derneği

Kılavuz komitesi tüm alfa-1 blokerlerin benzer bir klinik

etkinliğe sahip olduğunu ancak alfuzosinin ejakulasyon

bozukluğu oluşturmadığını belirtmektedir. [62]

Erekiyon bozukluğu için fosfodiesteraz tip-5 inhibitörü

(PDE-5i) ilaç kullanan hastalarda alfa-1 reseptör blokeri

ilaçların da gerekli hale gelebileceği bilinmektedir. Bu hastalarda

kombinasyon tedavisi için dikkate alınması gereken

konu iki ilacın artmış hipotansif etkisidir. PDE-5i ilaç ile

beraber terazosin ve doksazosin kullanımının hipotansif etkiyi

arttırabileceği endişesi vardır. Bu hastalarda alfuzosin,

tamsulosin ve silodosin kullanımının daha uygun olduğu

belirtilmektedir. Bu ilaçlar tercih edildiğinde bile iki ilaç

alımı arasında en az 4 saatlik bir sürenin olmasının gerekli

olduğu da belirtilmektedir. [63]

Sonuç olarak, BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde alfa-1 reseptör

blokeri ilaçlar yaştan bağımsız olarak etkili ilk tercih

edilen tıbbi tedavi seçeneğidir. Buna ek olarak AÜR tedavisinde

de alfa-1 reseptör blokerler faydalı olmaktadır. Diğer

klinik kullanım alanları için standart uygulamalar geliştirmek

amacıyla geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.

Ancak tüm kullanımlarda hangi alfa-1 reseptör blokeri ilacın

seçileceği kararı kardiyovasküler sistem ve cinsel fonksiyonlar

üzerindeki yan etkileri dikkate alınarak verilmelidir.

Atan • Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli noktaları ve yeni klinik kullanım alanları

241


Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Caine M, Raz S, Zeigler M. Adrenergic and cholinergic receptors in the

human prostate, prostatic capsule and bladder neck. BJU 1975;47:193–

202. [CrossRef]

2. Bartsch G, Müller HR, Oberholzer M, Rohr HP. Light microscopic

stereological analysis of the normal human prostate and of benign

prostatic hyperplasia. J Urol 1979;122:487–9. [CrossRef]

3. Roehrborn CG, Schwinn DA. Alpha1-adrenergic receptors and their

inhibitors in lower urinary tract symptoms and benign prostatic

hyperplasia. J Urol 2004;171:1029–35. [CrossRef]

4. Emberton M, Fitzpatrick JM, Rees J. Risk stratification for benign

prostatic hyperplasia (BPH) treatment. BJU Int 2011;107:876–80.

[CrossRef]

5. Gül ZG, Kaplan SA. BPH. Why Do Patients Fail Medical Therapy? Curr

Urol Rep 2019;20:40. [CrossRef]

6. Gravas S, Cornu JN, Gacci MC, Gratzke C, Herrmann TRW, Mamoulakis

C, et al. Management of Non-neurogenic Male LUTS, 2020. https://

uroweb.org/guideline/treatment-of-non-neurogenic-male-luts/

7. McVary KT, Roehrborn CG, Avins AL, Barry MJ, Bruskewitz RC, Donnell

RF, et al. Update on AUA guideline on the management of benign

prostatic hyperplasia. J Urol 185:1793–803. [CrossRef]

8. Roehrborn CG and Siegel RL. Safety and efficacy of doxazosin in benign

prostatic hyperplasia: a pooled analysis of three double-blind, placebocontrolled

studies. Urology 1996;48:404–15. [CrossRef]

9. Samli MM and Dincel C. Terazosin and doxazosin in the treatment of

BPH. results of a randomized study with crossover in non-responders.

Urol Int 2004;73:125–9. [CrossRef]

10. Senkul T, Yilmaz O, Iseri C, Adayener C, Akyol I, Ates F. Comparing the

therapeutic outcome of different alpha-blocker treatments for BPH in

the same individuals. Int Urol Nephrol 2008;40:663–6. [CrossRef]

11. Karadağ E, Öner S, Budak YU, Atahan Ö. Randomized crossover

comparison of tamsulosin and alfuzosin in patients with urinary

disturbances caused by benign prostatic hyperplasia. Int Urol Nephrol

2011;43:949–54. [CrossRef]

12. Atan A, Başar MM, Yıldız M, Akalın Z. The effect of age in the usage of

alpha receptor blocker treatment in prostate patients. Arch Ital Urol

Androl 1997;69:299–301. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/9477614/

13. Michel MC, Mehlburger L, Bressel HU, Goepel M. Comparison of

tamsulosin efficacy in subgroups of patients with lower urinary tract

symptoms. Prostate Cancer Prostatic Dis 1998;1:332–5. [CrossRef]

14. Roehrborn CG, Van Kerrebroeck P, Nordling J. Safety and efficacy

of alfuzosin 10 mg once-daily in the treatment of lower urinary

tract symptoms and clinical benign prostatic hyperplasia: a pooled

analysis of three double-blind, placebo-controlled studies. BJU Int

2003;92:257–61. [CrossRef]

15. Shapiro E, Hartanto V, Lepor H. The response to alpha blockade in

benign prostatic hyperplasia is related to the percent area density of

prostate smooth muscle. Prostate 1992;21:297–307. [CrossRef]

16. Hong SJ, Ko WJ, Kim SI, Chung BH. Identification of baseline clinical

factors which predict medical treatment failure of benign prostatic

hyperplasia: an observational cohort study. Eur Urol 2003;44:94–100.

[CrossRef]

17. Hong KP, Byun YJ, Yoon H, Park YY, Chung WS. Prospective factor

analysis of alpha blocker monotherapy failure in benign prostatic

hyperplasia. Korean J Urol 2010;51:488–91. [CrossRef]

18. Hirayama K, Masui K, Hamada A, Shichiri Y, Masuzawa N, Hamada

S. Evaluation of Intravesical Prostatic Protrusion as a Predictor of

Dutasteride-Resistant Lower Urinary Tract Symptoms/Benign Prostatic

Enlargement With a High Likelihood of Surgical Intervention. Urology

2015;86:565–9. [CrossRef]

19. Kalkanli A, Tandogdu Z, Aydin M, Karaca AS, Hazar AI, Balci MB, et al.

Intravesical Prostatic Protrusion: A Potential Marker of Alpha-blocker

Treatment Success in Patients With Benign Prostatic Enlargement.

Urology 2016;88:161–5. [CrossRef]

20. Topazio L, Perugia C, De Nunzio C, Gaziev G, Lacovelli V, Bianchi D, et

al. Intravescical prostatic protrusion is a predictor of alpha blockers

response: results from an observational study. BMC Urol 2018;18:6.

[CrossRef]

21. McConnell JD, Roehrborn CG, Bautista OM, Andriole GL Jr, Dixon CM,

Kusek JW, et al. The long-term effect of doxazosin, finasteride, and

combination therapy on the clinical progression of benign prostatic

hyperplasia. N Engl J Med 2003;349:2387–98. [CrossRef]

22. Verhamme KM, Dieleman JP, Bleumink GS, Bosch JL, Stricker BH,

Sturkenboom MC. Treatment strategies, patterns of drug use and

treatment discontinuation in men with LUTS suggestive of benign

prostatic hyperplasia: the Triumph project. Eur Urol 2003;44:539–45.

[CrossRef]

23. Ghuman A, de Jonge SW, Dryden SD. Feeney T, Buitrago DH, Phang PT.

Prophylactic use of alpha-1 adrenergic blocking agents for prevention

of postoperative urinary retention: A review & meta-analysis of

randomized clinical trials. Am J Surg 2018;215:973–9. [CrossRef]

24. McNeill SA, Hargreave TB, Roehrborn CG; Alfaur Study Group. Alfuzosin

10 mg once daily in the management of acute urinary retention: results

of a double-blind placebo-controlled study. Urology 2005;65:83–9.

[CrossRef]

25. Desgrandchamps F, De La Taille A, Doublet JD; RetenFrance Study

Group. The management of acute urinary retention in France: a crosssectional

survey in 2618 men with benign prostatic hyperplasia. BJU

Int 2006;97:727–33. [CrossRef]

26. Guang-Jun D, Feng-Bin G, Xun-Bo J. Α1-blockers in the management

of acute urinary retention secondary to benign prostatic hyperplasia:

a systematic review and meta-analysis. Ir J Med Sci 2015;184:23–30.

[CrossRef]

27. Karavitakis M, Kyriazis I, Omar MI, Gravas S, Cornu JN, Drake MJ, et al.

Management of urinary retention in patients with Benign Prostatic

Obstruction: A systematic review and meta-analysis. Eur Urol

2019;75:788–98. [CrossRef]

28. Pickard R, Emberton M, Neal DE; National Prostatectomy Audit Steering

Group. The management of men with acute urinary retention. Br J Urol

1998;81:712–20. [CrossRef]

29. Tiong HY, Tibung MJ, Macalalag M, Li MK, Consigliere D. Alfuzosin

10 mg once daily increases the chances of successful trial without

catheter after acute urinary retention secondary to benign prostate

hyperplasia. Urol Int 2009;83:44–8. [CrossRef]

30. Baldini G, Bagry H, Aprikian A, Carli F, Warner DS, Warner MA.

Postoperative urinary retention: anesthetic and perioperative

considerations. Anesthesiology 2009;110:1139–57. [CrossRef]

31. Chen J, Matzkin H, Lazauskas T, Lelcuk S, Braf Z. Posthernioplasty

urinary retention: a noninvasive work-up for prediction. Urol Int

1993;51:243–5. [CrossRef]

32. Clancy C, Coffey JC, O’Riordain MG, Burke JP. A meta-analysis of the

efficacy of prophylactic alpha-blockade for the prevention of urinary

retention following primary unilateral inguinal hernia repair. Am J Surg

2018;216:337–41. [CrossRef]

33. Akkoc A, Aydin C, Topaktas R, Kartalmis M, Altin S, Isen K, Metin A.

Prophylactic effects of alpha-blockers, Tamsulosin and Alfuzosin, on

postoperative urinary retention in male patients undergoing urologic

surgery under spinal anaesthesia. Int Braz J Urol 2016;42:578–84.

[CrossRef]

242 Androl Bul 2020;22:238-243


34. Yoon PD, Chalasani V, Woo HH. Systematic review and meta-analysis

on management of acute urinary retention. Prostate Cancer Prostat Dis

2015;18:297–302. [CrossRef]

35. Fisher E, Subramonian K, Omar MI. The role of alpha blockers prior

to removal of urethral catheter for acute urinary retention in men.

Cochrane Database Syst Rev 2014;6:CD 006744. [CrossRef]

36. Campschroer T, Zhu X, Vernooij RWM, Lock TMTW. α-blockers as

medical expulsive therapy for ureteric stones: a Cochrane systematic

review. BJU Int 2018;122:932–45. [CrossRef]

37. Seitz C, Liatsikos E, Porpiglia F, Tiselius HG, Zwergel U. Medical therapy

to facilitate the passage of stones: what is the evidence? Eur Urol

2009;56:455–71. [CrossRef]

38. Kobayashi M, Naya Y, Kino M, Awa Y, Nagata M, Suzuki H, et al. Low

dose tamsulosin for stone expulsion after extracorporeal shock wave

lithotripsy: efficacy in Japanese male patients with ureteral stone. Int J

Urol 2008;15:495–8. [CrossRef]

39. Küpeli B, Irkilata L, Gürocak S, Tunç L, Kiraç M, Karaoglan U, Bozkirli

I. Does tamsulosin enhance lower ureteral stone clearance with or

without shock wave lithotripsy? Urology 2004;64:1111–5. [CrossRef]

40. El Said NO, El Wakeel L, Kamal KM, Morad AER. Alfuzosin treatment

improves the rate and time for stone expulsion in patients with

distal uretral stones: a prospective randomized controlled study.

Pharmacotherapy 2015;35:470–6. [CrossRef]

41. Erturhan S, Bayrak Ö, Şen H, Yılmaz AE, Seçkiner İ. Can alpha blockers

facilitate the placement of ureteral access sheaths in retrograde

intrarenal surgery? Turk J Urol 2019;45:108–12. [CrossRef]

42. Koo KC, Yoon JH, Park NC, Lee HS, Ahn HK, Lee KS, et al. The impact

of preoperative α-adrenergic antagonists on ureteral access sheath

insertion force and the upper limit of force required to avoid ureteral

mucosal injury: A randomized controlled study. J Urol 2018;199:1622–

30. [CrossRef]

43. Lamb AD, Vowler SL, Johnston R, Dunn N, Wiseman OJ. Meta-analysis

showing the beneficial effect of α-blockers on ureteric stent discomfort.

BJU Int 2011;108:1894–902. [CrossRef]

44. He F, Man LB, Li GZ, Liu N. Efficacy of α-blocker in improving ureteral

stent-related symptoms: a meta-analysis of both direct and indirect

comparison. Drug Des Devel Ther 2016;10:1783–93. [CrossRef]

45. Fischer KM, Louie M, Mucksavage P. Ureteral stent discomfort and its

management. Curr Urol Rep 2018;19:64. [CrossRef]

46. Liu S, Yu Y, Gao Y, Yang X, Pang Z. Decreased urinary glycosaminoglycan

excretion following alfuzosin treatment on ureteral stent-related

symptoms: a prospective, randomized, placebo-controlled study.

Urolithiasis 2016;44:185–90. [CrossRef]

47. Alsaikhan B, Koziarz A, Lee JY, Pace KT. Preoperative Alpha-Blockers

for Ureteroscopy for Ureteral Stones: A Systematic Review and Meta-

Analysis of Randomized Controlled Trials. J Endourol 2020;34:33–41.

[CrossRef]

48. Zhou L, Cai X, Li H, Wang KJ. Effects of α-Blockers, Antimuscarinics, or

Combination Therapy in Relieving Ureteral Stent-Related Symptoms: A

Meta-Analysis. J Endourol 2015;29:650–6. [CrossRef]

49. Zhang YM, Chu P, Wang WJ. PRISMA-combined α-blockers and

antimuscarinics for ureteral stent-related symptoms: A meta-analysis.

Medicine 2017;96:e6098. [CrossRef]

50. Yan H, Wang Y, Sun R, Cui Y. The Efficacy of Antimuscarinics Alone or in

Combination with Alpha-Blockers for the Treatment of Ureteral Stent-

Related Symptoms: A Systematic Review and Meta-Analysis. Urol Int

2017;99:6–13. [CrossRef]

51. Fine SR, Ginberg P. Alpha-adrenergic receptor antagonists in older

patients with benign prostatic hyperplasia: issues and potential

complications. J Am Osteopath Assoc 2008;108:333–7. https://jaoa.

org/article.aspx?articleid=2093615

52. Welk B, McArthur E, Fraser LA, Hayward J, Dixon S, Hwang YJ, Ordon M.

The risk of fall and fracture with the initiation of a prostate-selective

α antagonist: a population based cohort study. BMJ 2015;351:h5398.

[CrossRef]

53. Nickel JC, Sander S, Moon TD. A meta-analysis of the vascular-related

safety profile and efficacy of alpha-adrenergic blockers for symptoms

related to benign prostatic hyperplasia. Int J Clin Pract 2008;62:1547–

59. [CrossRef]

54. Lee M. Tamsulosin for the treatment of benign prostatic hypertrophy.

Ann Pharmacother 2000;34:188–99. [CrossRef]

55. Marks LS, Gittelman MC, Hill LA, Volinn W, Hoel G. Rapid efficacy of the

highly selective alpha1A-adrenoceptor antagonist silodosin in men

with signs and symptoms of benign prostatic hyperplasia: pooled

results of 2 phase 3 studies. J Urol 2009;181:2634–40. [CrossRef]

56. Rees J, Bultitude M, Challacombe B. The management of lower urinary

tract symptoms in men. BMJ 2014;348:g3861. [CrossRef]

57. Zhang LT, Lee SW, Park K, Chung WS, Kim SW, Hyun JS, et al. Multicenter,

prospective, comparative cohort study evaluating the efficacy and

safety of alfuzosin 10 mg with regard to blood pressure in men

with lower urinary tract symptoms suggestive of benign prostatic

hyperplasia with or without antihypertensive medications. Clin Interv

Aging 2015;10:277–86. [CrossRef]

58. van Dijk MM, de la Rosette JJ, Michel MC. Effects of alpha(1)-

adrenoceptor antagonists on male sexual function. Drugs 2006;66:287–

301. [CrossRef]

59. Gacci M, Ficarra V, Sebastianelli A, Corona G, Serni S, Shariat SF, et al.

Impact of medical treatments for male lower urinary tract symptoms

due to benign prostatic hyperplasia on ejaculatory function: a

systematic review and meta-analysis. J Sex Med 2014;11:1554–66.

[CrossRef]

60. Lepor H, Kazzazi A, Djavan B. α-Blockers for benign prostatic

hyperplasia: the new era. Curr Opin Urol 2012;22:7–15. [CrossRef]

61. Giuliano F. Impact of medical treatments for benign prostatic

hyperplasia on sexual function. BJU Int 2006;97:34–8. [CrossRef]

62. Roehrborn and the AUA BPH Guideline Update Panel. Guideline on the

management of benign prostatic hyperplasia (BPH). 2003; chapters

1–23. http://www.auanet.org/guidelines/bph.cfm

63. Cunningham GR and Kadmon D, 2020.

https://www.uptodate.com/contents/

medical-treatment-of-benign-prostatic-hyperplasia#H239931225

Atan • Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli noktaları ve yeni klinik kullanım alanları

243


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2020;22:244−248

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.35492

Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji

Adölesan cinselliği: Uluslararası ve ulusal durum

Adolescent sexuality: International and national situation

Ebru Bekmezci , Halime Esra Meram

ÖZ

Adölesan dönem gençlerin fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal açıdan

değişimler yaşadığı gelişimsel bir evredir. Adölesanlar, nüfusun önemli

bir bölümünü oluşturan, kendilerini yetişkin gibi hisseden, fizyolojik

ve psikolojik olarak henüz gelişimini tamamlayamamış bir gruptur. Bu

özellikleri nedeniyle adölesanların cinsel olarak aktif olmaya başlaması

bir takım cinsel sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Günümüzde cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, istenmeyen gebelikler,

birçok cinsel sağlık sorunu açısından adölesanların risk teşkil etmesi ve

küresel anlamda cinsel olarak aktif adölesan sayısının artması nedeniyle

üzerinde durulması gereken önemli bir grup olduğu anlaşılmaktadır. Bu

makale adölesan cinselliğinin uluslararası ve ulusal durumunu incelemek

amacıyla yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler: adölesan, adölesan gebeliği, cinsel yolla bulaşan

hastalıklar, cinsel eğitim

ABSTRACT

Adolescent period is a developmental stage in which young people

experience physical, emotional, cognitive and social changes. Adolescents

are a group that constitutes a significant part of the population, feel like

adults, and have not yet completed their development physiologically

and psychologically. Because of these features, the fact that adolescents

become sexually active causes a number of sexual health problems.

Today, it is understood that adolescents are an important group that

should be emphasized because of the risk of sexually transmitted

infections, unwanted pregnancies, many sexual health problems and

the increase in the number of sexually active adolescents globally. This

article was made to examine the international and national and situation

of adolescent sexuality.

Keywords: adolescent, adolescent pregnancy, sexually transmitted

diseases, sexual education

GIRIŞ

Bireylerde çocukluktan başlayıp yaşamın sonuna kadar

devam eden cinsellik, hayatın her evresinde sürekli bir

gelişim ve değişim içindedir. Cinsellikte önemli gelişmelerin

yaşandığı bir süreç olan adölesan dönem ise, [1]

bireylerin çocukluktan yetişkinliğe geçiş yaptığı 10–19

yaşları arasındaki dönemi temsil etmektedir. [2,3] Bu dönem

gençlerin fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal açıdan

değişimler yaşadığı gelişimsel bir evreyi temsil etmektedir.

[4] Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Dünya nüfusunun

%20’sinin (yaklaşık 1,2 milyar) adölesan olduğunu ve bu

oranın 2050 yılına kadar artabileceğini belirtmektedir.

[3]

Türkiye’de ise tüm nüfusun %16’sını 10–19 arası yaş

grubu oluşturmaktadır. [5] Nüfusun önemli bir bölümünü

oluşturan, fizyolojik ve psikolojik olarak henüz gelişimini

Selçuk Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği

Anabilim Dalı, Konya, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Hemşire Ebru Bekmezci

Selçuk Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Selçuklu, Konya, Türkiye

E-mail: ebrubekmezci42@gmail.com

Geliş/ Received: 08.06.2020

Kabul/ Accepted: 09.08.2020

tamamlayamamış adölesanların, kendilerini yetişkin

gibi hissederek cinsel olarak aktif olmaya başlaması bir

takım cinsel sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. [6]

Cinselliğin adölesan gelişiminin normal ve gerekli parçası

olduğunu anlamak adölesan cinselliğinin olumlu sağlık

davranışları ile sonuçlanmasını sağlamanın temel noktalarındandır.

[7]

Özellikle bu dönemde artan özerklik, sosyal olgunluk ve

risk alma davranışları adölesanları cinsel sağlık sorunları

açısından bir risk grubu haline getirmektedir. [8,9] Bu riskler

arasında olgunlaşmamış genital bağışıklık sistemi, [10]

daha sık cinsel partner değişimi, korunmasız cinsel ilişkiye

girme, [11] alkol ve madde kullanımı, [9] düşük kontraseptif

kullanımı ve sunulan sağlık hizmetlerine erişimde zorluklar

yer almaktadır. Günümüzde cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar

(CYBE), istenmeyen gebelikler ve birçok cinsel sağlık

sorunu dünya genelinde adölesanların en önemli ölüm

nedenleri arasındadır. [4,8,9,12] Temel olarak adölesanların

cinsel sağlık ve üreme sağlığı açısından risk teşkil etmesi

ve küresel anlamda cinsel olarak aktif adölesan sayısının

artması nedeniyle üzerinde durulması gereken önemli bir

grup olduğu anlaşılmaktadır. [13] Bu makale adölesan cinselliğinin

uluslararası ve ulusal durumunu incelemek amacıyla

yapılmıştır.

244 ©2020 Androloji Bülteni


ADÖLESAN CINSELLIĞI

Cinsellik, ilgi, ve cinsel yönelim adölesan döneminin normal

bir parçasıdır. Adölesanların cinsel gelişimi yaklaşık

olarak on iki yılda başlayıp, yetişkinliğe kadar devam etmektedir.

Kızların adölesan döneme erkeklerden daha önce

girdiği belirtilse de, her iki cinsiyet içinde adölesan dönem;

erken, orta ve geç adölesan dönemlerinden oluşmaktadır.

[4]

Adölesanlığın başlangıcı olan erken adölesan dönemde

(10–13 yaş) adölesan, yaşadığı fiziksel değişikliklere uyum

sağlamaya çalışırken, vücut imajı hakkında çok fazla endişe

duymaktadır. [1] Orta adölesan dönemde (14–16 yaş) adölesan

cinsel kimlik ve yönelim oluştururken, bilinçsizce yapılan

cinsel deneyimlerden dolayı CYBE’ye yakalanma ve

gebe kalma riskiyle karşı karşıyadır. Geç adölesan dönemde

(17–19 yaş) ise adölesanlar gelişen özerklik ve mantıklı düşünebilme

yetisiyle cinsel açıdan sağlıklı kararlar alabilecek

bir yetişkin olma rollerini geliştirme eğilimindedirler. [4]

Dünya genelinde orta ve geç adölesan dönemde çok sayıda

adölesanın cinsel olarak aktif olduğu belirtilmektedir. [14]

Adölesan cinsel gelişimi biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerden

etkilenmektedir. Biyolojik faktörler genetik ve

nöroendokrin faktörlerdir. [15] Adölesan dönemiyle birlikte

kızlarda memelerin gelişimi, genital kıllanma, menstruasyonun

başlaması, erkeklerde ise vücutta kıllanma, penis ve

testislerin boyutunda büyüme biyolojik olarak meydana

gelen ilk değişikliklerdendir. [16] Bireylere cinsellik hakkındaki

ilk izlenimler çocukluk döneminde ebeveynler tarafından

aktarılırken, zaman geçtikçe adölesanların kendi değer

sistemleri gelişmeye başlamaktadır. [7] Adölesan cinselliği

ülkeye ve cinsiyete göre büyük farklılıklar göstermektedir.

Afrika, Asya ve Orta Asya’da kızlar erkeklere göre cinsel

olarak daha aktifken, Latin Amerika ve Karayipler’de erkek

çocukların cinsel olarak daha aktif olduğu belirtilmektedir.

[14]

Sosyal, kültürel ve ekonomik olarak farklılaşmasının

yanında, yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim, yaşanılan

yer, göç, sağlık hizmetlerine ulaşım, bilgi ve destek kaynaklarına

göre de çeşitlilik göstermektedir. [1,17] Adölesanların

cinsel olarak aktif olması beraberinde üreme sağlığı sorunlarınada

neden olmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri

CYBE’ler, istenmeyen gebelikler ve bunlara bağlı gelişen

komplikasyonlardır. [17,18]

CINSEL YOLLA BULAŞAN ENFEKSIYONLAR

CYBE’ler bakteri, virus ve parazitlerin bireyler arasında

vajinal, anal ve oral seks yoluyla bulaşmasını ifade etmektedir.

[8] Cinsel olarak aktif adöleasanlar davranışsal, biyolojik

ve fizyolojik faktörler nedeniyle CYBE alma riski

daha yüksektir. [4,17] Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi

(Centers for Disease Control and Prevention) 15–24 yaş

arasındaki adölesanların cinsel olarak aktif nüfusun dörtte

birinden fazlasını oluşturduğunu bu nedenle CYBE açısından

risk grubu olduklarını belirtmektedir. [19] Özellikle

korunmasız cinsel ilişki gibi davranışsal faktörler adölesanları

CYBE’ye karşı daha savunmasız yapmaktadır. [20] En sık

görülen CYBE arasında human papilloma virüsü (HPV),

human immunodeficiency virus (HIV), herpes simpleks

virüsü, sifiliz, trichomonas, klamidya, hepatit B ve hepatit

C yer almaktadır. [16] HPV’nin adölesanlarda en sık görülen

CYBE olduğu belirtilmektedir. [4,16]

CYBE önlenmesinde birincil yaklaşım bireylerde var olan

riskin değerlendirilmesidir. Bireylerden öncelikle kapsamlı

bir cinsel öykü alınmalıdır. Görüşme sırasında bireylere

saygılı ve yargılayıcı olmayan bir tutumla yaklaşmak doğru

bilgi elde edilmesinde temel noktalardandır. Cinsel öykü

alındıktan sonra ise mevcut risklerin azaltılması gerekmektedir.

[21] Öncelikle cinsel olarak aktif olan adölesanlar için

risk azaltma önlemleri alınmalıdır. Bireylere CYBE ve istenmeyen

gebelikleri önlemede en etkili yöntemin cinsel

ilişkiye girilmemesi olduğu, eğer birliktelik olacaksa prezervatif

kullanımının önemi bireylere mutlaka aktarılmalıdır.

[22] Bu penis ile vajinal, oral ve anal temas için prezervatif

kullanımını içermektedir. [23] CYBE’si olan kişilere

danışmanlık verirken bireylere cinsel organları şekil, renk,

akıntı ve koku açısından iyice gözlemlemeleri anlatılmalıdır.

Normalden sapma durumlarında doğrudan sağlık

kurumuna başvurmaları gerektiği söylenmelidir. Üzerinde

durulması gereken diğer önemli bir nokta ise bireylerin

cinsel partnerinin de değerlendirilmesi gerektiğidir.

Danışmanlıkta özellikle bu konu dikkate alınmalıdır. [24]

CYBE’lerin tedavisi önemlidir çünkü önlenememesi durumunda

servikal kanser, kronik pelvik ağrı, infertilite,

pelvik inflamatuar hastalığı ve ektopik gebelik gibi büyük

komplikasyonlar ve kalıcı hasarlar ortaya çıkabilmektedir.

[9,18]

Bu nedenle kapsamlı bir tedavi yaklaşımının uygulanması

çok önemlidir. [17] CYBE hakkında verilecek eğitimlerin

cinsel birlikteliklerin yaşanmaya başlandığı adölesan

dönemde verilmeye başlanması önem taşımaktadır.

[24]

Adölesanlarda CYBE’lerin önlenmesi, taranması ve

tedavisinde sağlık personelinin kritik rolü vurgulanmaktadır.

Adölesana tutarlı, saygılı, merhametli ve yargılayıcı

olmayan bir tutumla verilecek cinsel sağlık eğitimi ve danışmanlığının

olumsuz sonuçların önlenmesinde anahtar

nokta olduğu belirtilmektedir. [23] Yapılan görüşmelerde

açık uçlu soru sormanın ve anlaşılabilir dil kullanımının

görüşmeyi kolaylaştıracak etkili teknikler arasıda yer aldığı

belirtilmektedir. Sağlık profesyonellerinin yapacağı

kapsamlı tarama, etkin bakım ve kaliteli danışmanlık uygulamaları

ile adölesan dönemde sık görülen CYBE riskinin

azaltılabileceği belirtilmektedir. [21]

Bekmezci ve Meram • Adölesan cinselliği: Uluslararası ve ulusal durum

245


ADÖLESAN GEBELIK

Adölesan cinsel aktivitesinin en önemli sonuçlarından biriside

erken ve plansız gebeliktir. [17] Adölesan gebelikler genellikle

13–19 yaş arası gebelikler olarak tanımlanmakta

olup, [25] 15–19 yaş arası kadınlarda en önemli ikinci ölüm

nedenidir. [14] Ülkemizde adölesan doğurganlık hızı, 2012

yılında binde 31 iken 2017 yılında binde 21’e düşmüştür.

[26]

DSÖ, her yıl gelişmekte olan bölgelerde 15–19 yaş grubundaki

yaklaşık 21 milyon adölesanın hamile kaldığını

ve yaklaşık 12 milyonunun doğum yaptığını belirtmektedir.

Bununla birlikte bölgeler arasında ekonomik, kültürel

ve eğitim açısından büyük farklılıklar gösteren küresel bir

sorun olarak tanımlamaktadır. [27] Türkiye’de bölgeler açısından

farklılıklar incelendiğinde adölesan dönemde çocuk

sahibi olmaya başlayan kadınların Batı’da oranı %2 iken,

Güney’de %7 olduğu görülmektedir. Özellikle ilkokul mezunu

ve düşük refah seviyesine sahip adölesanlarda çocuk

sahibi olma yaşının daha düşük olduğu görülmektedir. [5]

1990 yılından bugüne kadar adölesan gebelikler önemli

azalma göstermiş olsada, [28] Afrika, Asya, Latin Amerika ve

Karayipler’de hala yüksektir. [14] Türkiye’de ise çocuk sahibi

olmaya başlayan adölesan oranlarının 2013 yılından 2018

yılına kadar %4’ten %3’e gerilediği gözlenmiştir. [5]

Fiziksel, ruhsal ve sosyal alanda önemli değişikliklerin yaşandığı

adölesan ve gebelik döneminin bir arada yaşanması

bireylerin sağlığını olumsuz etkilemektedir. İstenmeyen

adölesan gebelik, gebelikte yaşanan komplikasyonlar ve

güvenli olmayan kürtajda dahil olmak üzere çeşitli riskleri

barındırmaktadır. [29] Adölesan gebelerin doğum öncesi bakım

almayı ihmal etme olasılıklarının daha yüksek olması,

doğum kontrol yöntemlerine erişimde sıkıntı yaşamaları ve

vücut gelişimlerinin yeterince tamamlanmamış olması onların

yaşayabilecekleri komplikasyon riskini daha da artırmaktadır.

[7,14] Bu komplikasyonlar arasında anemi, doğum

sonu kanama, depresyon, erken doğum, düşük doğum

ağırlığı ve CYBE’ler yer almaktadır. [17] Bu olumsuz gebelik

sonuçları temelde uterusun yetersiz fiziksel olgunluğu,

adölesanın yetersiz büyüme ve beslenme durumu ile ilişkilendirilmektedir.

[12] Adölesan gebelikler sağlığı olumsuz

etkilemesinin yanında, kızların okula gitmesini engelleyerek,

yoksulluk döngüsünün devam etmesinede neden olabilmektedir.

[30] Bunların yanında yüksek riskli gebeliklerle

ilişkili olduğu için özel bakım almayı gerektirmektedir.

[31]

Gelişmiş ülkelerde adölesan gebeliği ile cinsel ilişkinin

başlama yaşı ve kontraseptif kullanımı arasında yakın ilişki

olduğu belirtilmektedir. [32] Temelde sağlık profesyonelleri

istenmeyen ve erken gebeliklerin önlenmesi için cinsel olarak

aktif adölesanlara hizmet verirken kişiye uygun kontraseptif

yöntemin seçilmesi ve kullanılmasında öncelikli

bakım sağlamalıdır. [23,29] Cinsel sağlığı olumsuz etkileyen

davranışların değiştirilmesinde ve sonuçlarının önlenmesinde

bireylere verilecek cinsel sağlık eğitiminin ve danışmalığının

yarar sağladığı belirtilmektedir. [2]

CINSEL SAĞLIK EĞITIMI

Cinsel sağlık eğitimi bireylerin yaşam boyu cinsel sağlık sonuçlarının

iyileştirilmesini amaçlayan temel stratejik yöntem

olarak tanımlanmaktadır. [33,34] Cinsel sağlık eğitimi ile bireylerin

bilgi sahibi olması, değer, tutum ve inanç geliştirmesi

sağlanırken, cinsel yaşamları hakkında bilinçli tercih yapmalarınada

katkı sağlanmaktadır. [35] İyi planlanmış ve etkin şekilde

bireylere verilen cinsel sağlık eğitiminin olumlu sağlık

sonuçlarıyla ilişkili olduğu belirtilmektedir. [36]

Adölesanların diğer yaş gruplarına kıyasla cinsel sağlıkla

ilgili olumsuz sonuçlar açısından daha fazla risk altında

olması nedeniyle, verilecek eğitimlerin adölesan dönemde

başlaması önemle tavsiye edilmektedir. [34,37] Çünkü

adölesanlar, temel bilgi eksikliği, sosyal damgalanma ve

evli olmayanlara karşı yapılan yargılayıcı tutum nedeniyle

cinsel sağlık konusunda yeterince bilgiye sahip değillerdir.

[9,14]

Adölesanlar, cinsel sağlık davranışlarını anlamak için

mücadele verirken, sağlık profesyonelleri cinsel sağlıklarını

korumalarına yardımcı olmak için öngörülü rehberlik

etmelidir. [7] Bu kapsamda adölesanlara bilimsel olarak doğru,

gerçekçi, yargılayıcı olmayan bilgilerle yaşa ve kültüre

uygun cinsel eğitim sağlanmalıdır. [8]

Adölesanlara verilen cinsel sağlık eğitimi, sağlıklı cinsel gelişimi

teşvik etmenin ve olumsuz cinsel davranışların azaltılmasının

önemli bir yoludur. [38] Etkili ve kapsamlı olarak

verilen adölesan cinsel eğitimlerinin sonucunda riskli cinsel

davranışlarda azalma olduğu belirtilmektedir. [39] Cinsel

eğitimler sağlık veya eğitim hizmetleri aracılığıyla, evlerde,

okullarda, tıbbi ve toplum ortamlarında verilebilir. [9]

Verilen eğitimlerin yaşa uygun olması, mümkün olduğunca

erken başlaması ve adölesanların bilinçli karar almasını

teşvik etmesi gerekmektedir. [39] Eğitim içeriğinde üreme

sisteminin nasıl çalıştığı, kontraseptif kullanımı, cinsel

ilişkiyi geciktirmenin yararları, CYBE’lerin ve istenmeyen

gebeliklerin sonuçları mutlaka anlatılmalıdır. [9]

Adölesanların cinsel eğitim almasının önünde birçok engel

mevcuttur. Bunların başında, cinsel sağlık eğitimine

karşı olumsuz tutumlar, etkisiz iletişim becerileri, yetersiz

öğretim materyalleri ve ebeveynlerin yetersiz farkındalığı

gelmektedir. [12] Yapılan çalışmada adölesanların sağlık

bakım ziyaretlerinde yeterince cinsel sağlık eğitimi almadıkları,

cinsellik konuşulduğu zamanda da konuşmaların

yetersiz ve çok kısa sürdüğü belirtilmektedir. Bu bulgular

cinsel sağlık açısından risk grubunda yer alan adölesanların

cinsel sağlık eğitiminden yeterince yararlanamadıklarını

246 Androl Bul 2020;22:244-248


göstermektedir. [40] Bu amaçla toplumdaki tüm adölesanlara

eğitim verilmeye çalışılmalı, bireysel ve toplumsal farklılıklar

gözetilerek, cinsel sağlık eğitimleri toplum, kültür ve

din boyutunda ele alınarak adölesanlara aktarılmalıdır. [41]

Sonuç olarak adölesanlara etkin ve kaliteli rehberlik sağlamak

olumlu cinsel sağlık davranışları kazanmaları açısından

oldukça önemlidir. [42]

SONUÇ

Adölesan cinsel sağlık konularının yakından incelenmesi

adölesan sağlığının ayrılmaz parçalarındandır. Cinsel

açıdan birçok riski barındıran adölesanlar, özel bakım gerektirmektedirler.

Özellikle adölesan dönemde başlayacak

cinsel sağlık eğitimleri, yaşamlarının gelecek yıllarında sağlıklı

cinsel davranışlarının oluşmasına katkı sağlayacaktır.

Adölesanların fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının bütüncül

bir yaklaşımla, multidisipliner bir ekip tarafından ele alınması

sağlık bakım kalitesinin artmasına katkı sağlayacaktır.

Bu kapsamda bireye özgü eğitim ve danışmanlık verilmesinde

başta hemşireler olmak üzere tüm sağlık profesyonellerine

önemli görevler düşmektedir. Eğitim ve danışmanlık

rolleri hemşirelik mesleğinin başlıca sorumlulukları

arasındadır. Bu bağlamda, hemşireler aktif olarak aile sağlığı

merkezleri, cinsel sağlık ve üreme sağlığı merkezleri,

toplum sağlığı merkezleri, çocuk, ergen, kadın ve üreme

sağlığı birimlerinde eğitim ve danışmanlık rollerini yerine

getirmektedir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Kar SK, Choudhury A, Singh AP. Understanding normal

development of adolescent sexuality: A bumpy ride. J Hum Reprod

Sci 2015;8:70–4. [CrossRef]

2. Kansu Çelik H, Özel Ş, Engin Üstün Y. Adolesanlarda Cinsel

Sağlık ve Üreme Sağlığı. Jinekoloji Obstetrik ve Neonatoloji Tıp

Derg 2018;15:184–8. https://dergipark.org.tr/en/download/

article-file/931947

3. WHO. Maternal, newborn, child and adolescent health. https://

www.who.int/maternal_child_adolescent/adolescence/universalhealth-coverage/en/

4. Tulloch T, Kaufman M. Adolescent sexuality. Pediatr Rev

2013;34:29–37;quiz 38. [CrossRef]

5. TNSA. Nüfus ve Sağlık Araştırması. Ankara: Hacettepe Üniversitesi

Nüfus Etütleri Enstitüsü; 2018. http://www.hips.hacettepe.edu.tr/

tnsa2018/rapor/TNSA2018_ana_Rapor.pdf

6. Özgü E, Yakut Hİ. Adolesan kontrasepsiyon. Jinekoloji Obstetrik

ve Neonatoloji Tıp Derg 2015;12(5):191–3. https://dergipark.org.

tr/tr/download/article-file/933350

7. Forcier M. Adolescent sexuality. UpToDate 2020.

https://www.uptodate.com/contents/adolescentsexuality?search=adolescent%20sexuality

&source=search_

result&selectedTitle=1~12&usage_type=default&display_rank=1

8. Leung H, Shek DTL, Leung E, Shek E. Development of

Contextually-relevant Sexuality Education: Lessons from a

Comprehensive Review of Adolescent Sexuality Education

Across Cultures. Int J Environ Res Public Health 2019;16:621.

[CrossRef]

9. Slater C, Robinson AJ. Sexual health in adolescents. Clin Dermatol

2014;32(2):189–95. [CrossRef]

10. Chinsembu KC. Sexually transmitted infections in adolescents.

Open Infect Dis J 2009;3:107–17. [CrossRef]

11. Gray-Swain MR, Peipert JF. Pelvic inflammatory disease in

adolescents. Curr Opin Obstet Gynecol 2006;18:503–10.

[CrossRef]

12. Askari F, Mirzaiinajmabadi K, Saeedy Rezvani M, Asgharinekah

SM. Sexual health education issues (challenges) for adolescent boys

in Iran: A qualitative study. J Educ Health Promot 2020;9:33.

[CrossRef]

13. Pringle J, Mills KL, McAteer J, Jepson R, Hogg E, Anand N,

Blakemore SJ. The physiology of adolescent sexual behaviour: a

systematic review. Cogent Soc Sci 2017;3:1368858. [CrossRef]

14. Salam RA, Faqqah A, Sajjad N, Lassi ZS, Das JK, Kaufman M,

Bhutta ZA. Improving Adolescent Sexual and Reproductive

Health: A Systematic Review of Potential Interventions. J Adolesc

Health 2016;59:S11–28. [CrossRef]

15. Sandberg DE, Gardner M, Cohen-Kettenis PT. Psychological

aspects of the treatment of patients with disorders of sex

development. Semin Reprod Med 2012;30:443–52. [CrossRef]

16. Benson PA. Patient education: Adolescent sexuality (Beyond the

Basics). UpToDate 2019. https://www.uptodate.com/contents/

adolescent-sexuality-beyond-the-basics?search= adolescent%20

sexuality&source=search_result&selectedTitle=2~10&usage_

type=default&display_rank=2

17. Morris JL, Rushwan H. Adolescent sexual and reproductive health:

The global challenges. Int J Gynecol Obstet 2015;131:S40–2.

[CrossRef]

18. Bilge AGÇ, Beji NK. Adölesan gebelikler ve üreme sağlığı sorunları.

Androloji Bülteni 2015;17:154–6. https://jag.journalagent.com/

androloji/pdfs/AND_17_61_154_156.pdf

19. CDC. Sexually Transmitted Diseases: Adolescents and Young

Adults. https://www.cdc.gov/std/life-stages-populations/

adolescents-youngadults.htm

20. Fuchs E, Dwiggins M, Lokken E, Unger JA, Eckert LO. Influence

of Sexually Transmitted Infections in Pregnant Adolescents on

Preterm Birth and Chorioamnionitis. Infect Dis Obstet Gynecol

2020;2020:1908392. [CrossRef]

21. Workowski KA, Bolan GA, Centers for Disease C, et al. Sexually

transmitted diseases treatment guidelines, 2015. MMWR Recomm

Rep 2015;64:1–137. https://www.cdc.gov/std/tg2015/tg-2015-

print.pdf

22. Widman L, Noar SM, Choukas-Bradley S, Francis DB. Adolescent

sexual health communication and condom use: a meta-analysis.

Health Psychol 2014;33:1113–24. [CrossRef]

Bekmezci ve Meram • Adölesan cinselliği: Uluslararası ve ulusal durum

247


23. Monasterio E, Hwang LY, Shafer MA. Adolescent sexual health.

Curr Probl Pediatr Adolesc Health Care 2007;37:302–25.

[CrossRef]

24. Doğan S, Altındağ E. Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Konusunda

Danışmanlık Vermek. Klinik Tıp Aile Hekimliği 2017;9:32–6.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/728283

25. Keskin U, Kıncı MF. Adolesan Dönemi ve Gebelikler. Turkiye

Klinikleri Family Medicine-Special Topics 2018;9:33–8. https://

www.turkiyeklinikleri.com/article/en-adolesan-donemi-vegebelikler-82989.html

26. TÜİK. Adölesan doğurganlık hızı. https://tuikweb.tuik.gov.tr/

PreHaberBultenleri.do?id=33706#:~:text=Ad%C3%B6lesan%20

d o % C 4 % 9 F u r g a n l % C 4 % B 1 k % 2 0

h%C4%B1z%C4%B1%2C%202001%20

y%C4%B1l%C4%B1nda,y%C4%B1l%C4%B1nda%20

binde%2017’ye%20d%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC.

27. WHO. Adolescent pregnancy. https://www.who.int/en/newsroom/fact-sheets/detail/adolescent-pregnancy

28. United Nations, Department of Economic and Social Affairs

Population Dynamics. World Population Prospects 2019. https://

population.un.org/wpp/

29. Derefinko KJ, Ashby S, Hayes T, Kaplan C, Bursac Z, Salgado

García FI, et al. Sexually Transmitted Infections and Contraceptive

Use in Adolescents. Am J Prev Med 2020;58:536–46. [CrossRef]

30. Michaud PA, Ambresin AE. The health of adolescents around a

world in transition. Georgian Med News 2014:54–9. https://

pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24940858/

31. Malek KA, Abdul-Razak S, Abu Hassan H, Othman S. Managing

adolescent pregnancy: The unique roles and challenges of private

general practitioners in Malaysia. Malays Fam Physician 2019;14:37–

45. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7067509/

32. Scott RH, Wellings K, Lindberg L. Adolescent Sexual Activity,

Contraceptive Use, and Pregnancy in Britain and the US: A

Multidecade Comparison. J Adolesc Health 2020;66:582–8.

[CrossRef]

33. Crocker BCS, Pit SW, Hansen V, John-Leader F, Wright ML.

A positive approach to adolescent sexual health promotion:

a qualitative evaluation of key stakeholder perceptions of the

Australian Positive Adolescent Sexual Health (PASH) Conference.

BMC Public Health 2019;19:681. [CrossRef]

34. Ismail S, Shajahan A, Sathyanarayana Rao TS, Wylie K. Adolescent

sex education in India: Current perspectives. Indian J Psychiatry

2015;57:333–7. [CrossRef]

35. Yücesan A, Alkaya SA. Okullarda Göz Ardı Edilen Bir Konu: Cinsel

Sağlık Eğitimi. Med J Suleyman Demirel Univ 2018;25:200–9.

[CrossRef]

36. O’Sullivan LF, Byers ES, Mitra K. Sexual and reproductive health

education attitudes and experience in India: how much support is

there for comprehensive sex education? Findings from an Internet

survey. Sex Educ 2019;19:145–61. [CrossRef]

37. Brayboy LM, McCoy K, Thamotharan S, Zhu E, Gil G, Houck

C. The use of technology in the sexual health education especially

among minority adolescent girls in the United States. Curr Opin

Obstet Gynecol 2018;30. [CrossRef]

38. Lindberg LD, Maddow-Zimet I, Boonstra H. Changes in

Adolescents’ Receipt of Sex Education, 2006–2013. J Adolesc

Health 2016;58:621–7. [CrossRef]

39. Haberland N, Rogow D. Sexuality Education: Emerging Trends

in Evidence and Practice. J Adolesc Health 2015;56:S15–21.

[CrossRef]

40. Alexander SC, Fortenberry JD, Pollak KI, Bravender T, Davis JK,

Østbye T, et al. Sexuality talk during adolescent health maintenance

visits. JAMA Pediatr 2014;168:163–9. [CrossRef]

41. Çakşak A. Ergenlerde Cinsel Eğitim. J Inst Econ Dev Soc Res

2018;4:498–504. [CrossRef]

42. Bauer M, Hämmerli S, Leeners B. Unmet Needs in Sex Education

–What Adolescents Aim to Understand About Sexuality of the

Other Sex. J Adolesc Health 2020;67:245–52. [CrossRef]

248 Androl Bul 2020;22:244-248


DERLEME | REVIEW

Androl Bul 2020;22:249−253

https://doi.org/10.24898/tandro.2020.24392

Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji

COVID-19 pandemisinde cinsellik ve cinsel sağlık

Sexuality and sexual health in the COVID-19 pandemic

Ezgi Şahin 1 , İlkay Güngör Satılmış 2

ÖZ

Bu derlemenin amacı literatür doğrultusunda COVID-19 pandemisi

nedeniyle öz izolasyon ya da sosyal uzaklaşma sürecinin, cinsellik ve cinsel

sağlık üzerine etkisini açıklamaktır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)

tarafından küresel bir salgın ilan edilen Coronavirus hastalığı 2019

(COVID-19), Şiddetli Akut Solunum Sendromu Coronavirus-2 (SARS-

CoV-2) olarak bilinen yeni bir koronavirüs tarafından ortaya çıkmıştır.

Salgın süresince, bulaşma riskini azaltmak için insanlardan birbirlerine

karşı aralarına sosyal mesafe koymaları beklenmektedir. Ancak sosyal

mesafeden etkilenebilecek davranışlardan biri cinsel aktivitedir. Çünkü

COVID-19, büyük solunum damlacıkları ve enfekte sekresyonlarla doğrudan

temas yoluyla bulaşan bir solunum virüsü olup öpüşme ve fiziksel

temasla geçme riski olan bir enfeksiyon hastalığıdır. Bu risk nedeniyle de

insanların birbirleriyle uzaklaştığı bu dönemde cinsel isteksizlikle birlikte

cinsel aktivite sıklığında da azalma görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Covid-19, (SARS-CoV-2), cinsellik, cinsel akitivite,

cinsel sağlık

ABSTRACT

The purpose of this review is to explain the effect of self-isolation or

social withdrawal on sexuality and sexual health due to the COVID-19

pandemic in line with the literature. Coronavirus disease 2019

(COVID-19), which has been declared a global epidemic by the World

Health Organization (WHO), has been introduced by a new coronavirus

known as Severe Acute Respiratory Syndrome Coronavirus-2 (SARS-

CoV-2). During the epidemic, people are expected to distance

themselves from each other to reduce the risk of transmission. However,

one of the behaviors that can be affected by social distance is sexual

activity. Because COVID-19 is a respiratory virus transmitted through

direct contact with large respiratory droplets and infected secretions, an

infectious disease at risk of kissing and physical contact. Due to this risk,

the frequency of sexual activity decreases along with sexual reluctance

during this period when people are diverging.

Keywords: Covid-19, (SARS-CoV-2), sexuality, sexual activity, sexual

health

GİRİŞ

Coronavirüs enfeksiyonu (COVID-19) 2019 yılının sonlarında

Çin Wuhan’dan dünyaya yayılmıştır. Dünya Sağlık

örgütü (WHO), 2020 Şubat’ta hastalığı COVID-19, etken

virüsü “severe acute respiratory syndrome (Şiddetli Akut

Solunum Sendromu Coronavirus-2 (SARS-CoV-2)) şeklinde

tanımladı. [1,2] Virüs damlacık ve kontamine yüzeylerden

el, göz, burun mukozası ya da ağız yoluyla bulaşmakta

olup, önemli morbidite ve sosyoekonomik etki ile birlikte

ülke çapında kilitlenmeler ve sınır kapanmaları da dahil

olmak üzere tüm kıtalarda sert tedbirler gerektirmiştir.

SARS-CoV-2 virüsü asemptomatik bireylerden izole edilmiştir

ve etkilenen hastalar semptomların kesilmesinden

1

İstanbul Arel Üniversitesi, Tıbbi Hizmetler ve Teknikler Bölümü, İlk ve Acil Yardım

Programı, İstanbul, Türkiye

2İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa, Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, Kadın

Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye

Yazışma Adresi/ Correspondence:

Ezgi Şahin

İstanbul Arel Üniversitesi, Kemalpaşa Mahallesi Halkalı Caddesi Sefaköy-

Küçükçekmece İstanbul, Türkiye

Tel. +90 531 696 17 37

E-mail: ezgishn90@gmail.com

Geliş/ Received: 12.06.2020

Kabul/ Accepted: 29.08.2020

2 hafta sonra bulaşıcı olmaya devam etmektedir. [2] Salgın

süresince, bulaşma riskini azaltmak için insanlardan, insanlara

karşı aralarına sosyal mesafe koymaları beklenmektedir.

Ancak sosyal mesafeden etkilenebilecek davranışlardan

biri cinsel aktivitedir. Sosyal mesafeden dolayı insanların

birbirleriyle uzaklaştığı bu dönemde cinsel isteksizlikle

birlikte cinsel aktivite sıklığında da azalma görülmektedir.

Çünkü bir kişinin virüsü varsa, öpüşme ve fiziksel dokunuşla

COVID-19’u geçme riski olduğu anlamına gelir. [2,3]

Virüsün vajinal sıvılarda olduğuna dair hiçbir kanıt yokken

dışkıda bulunduğuna dair kanıtlar vardır, dolayısıyla oral

ve anal seks yapmak da virüsün geçmesinin bir yolu olabilir.

Cinselliğin sağlıklı yaşanabilmesi için cinsel yakınlığın

bireyin özgür seçimlerine dayalı, hiçbir zorlama olmadan,

mutlu ve zarar görmeden yaşayacağı bir yakınlık olması

gerekmektedir. [4,5] Bu nedenle bu süreçte COVID-19 potansiyel

zararlı sonuçlarını azaltabilmek adına günümüzde

önerilen en güvenli cinsel aktivite ise kendi kendine (solo)

veya uzaktan yapılan aktivitedir. New York Şehri Sağlık ve

Zihinsel Hijyen Departmanı (The NYC Department of

Health and Mental Hygiene) da, daha güvenli cinsel yaşam

için resmi kılavuzunu yayınlayarak en güvenli cinsellik

uygulamasının mastürbasyon olduğunu önermiştir. [4,5] Bu

©2020 Androloji Bülteni 249


derlemenin amacı literatür doğrultusunda COVID-19 öz

izolasyonu/sosyal uzaklaşma sürecinin, cinsellik ve cinsel

sağlık üzerine etkisini açıklamaktır.

COVID-19 VE CINSEL SAĞLIK

Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından

küresel bir salgın ilan edilen Coronavirus hastalığı

2019 (COVID-19), Şiddetli Akut Solunum Sendromu

Coronavirus-2 (SARS-CoV-2) olarak bilinen yeni bir koronavirüs

tarafından ortaya çıkmıştır. COVID-19, büyük

solunum damlacıkları ve enfekte sekresyonlarla doğrudan

temas yoluyla bulaşan bir solunum virüsüdür. [3]

COVID-19 salgın süresince, bulaşma riskini azaltmak için

insanlardan çevresinde ki herkese karşı sosyal mesafe koymaları

beklenmektedir. Ancak bu sosyal mesafe ve temas

kısıtlamaları hem kişilerarası hem de partner ilişkilerini

etkilediği için insanların cinsel aktivitelerini de olumsuz

yönde etkileyecektir. [4] Cinsellik davranışlar, tutumlar,

kimlik, yönelim, inançlar ve faaliyetleri içeren çok sayıda

olguyu kapsar ve özellikle cinsel aktivite, vajinal, anal, oral

seks ve karşılıklı mastürbasyon da dahil olmak üzere çok

sayıda eylemi kapsayabilir. [3–5] Cinsel sağlık ise, sadece hastalık,

fonksiyon bozukluğu veya sakatlığın olmaması değil,

cinselliğe ilişkin fiziksel, duygusal, zihinsel ve sosyal olarak

sağlıklı olma durumu gibi geniş kavramları kapsamaktadır.

[5]

Aynı zamanda cinsel sağlık, cinsellik ve cinsel ilişkilere

yönelik hem olumlu ve saygılı bir yaklaşım, hem de zorlama,

ayrımcılık ve şiddetten arınmış keyifli ve güvenli cinsel

deneyimlere sahip olmayı gerektirir. [5] Mevcut kanıtlara

dayanarak, COVID-19 hastalığına neden olan koronavirüs,

vajinal veya anal ilişkiden geçmez ancak koronavirüs

enfekte olmuş bir kişinin tükürüğü de dahil olmak üzere,

burun ve ağızdan damlacıklar ile temas yoluyla, ortaya çıkabilir.

Bu durum bir kişinin virüsü varsa, öpüşme ve fiziksel

dokunuşla COVID-19’u geçme riski olduğu anlamına

gelir. [3,5] Yapılan birkaç çalışma, COVID-19’dan etkilenen

hastaların dışkısında viral RNA’nın varlığını göstermiştir,

bu da oral fekal yoldan viral bulaşma olasılığını düşündürmektedir,

dolayısıyla oral ve anal seks yapmak virüsün

geçmesinin bir yolu olabilir. Ayrıca test sonuçları negatif

olduktan sonra bile fekal testlerin pozitif olmaya devam

ettiğine dair kanıtlar vardır. [6–9] Virüsün vajinal sıvılarda

olduğuna yönelik hiçbir kanıt yoktur. Ancak yapılan bir

kohort çalışmasında akut enfeksiyon evresinde olan hastaların

semen testi sonuçlarında SARS-CoV-2 için pozitif

sonuca rastlanıldığı saptanmıştır. Ancak bu virüsün meni

yoluyla yani cinsel yolla bulaşabileceği hakkında yeterince

bilgi yoktur. [10] Önceki koronavirüs salgını verilerinde de

erkek cinselliğinin olası etkileri hakkında net bilgi bulunmamaktadır.

Ancak testiküler örnekler üzerinde yapılan

bir çalışmada, SARS korona virüsünün üreme sistemi üzerinde

önemli bir etkisi olduğunu göstermiştir. [11] Ayrıca

SARS nedeniyle ölen 6 hastanın testisinde ki patolojik varyasyonlar

incelenmiş ve SARS’ın testislerde orşite neden

olduğu, seminifer tübüllerde çok az veya hiç spermatozoa

bulunmayan germ hücrelerinde yaygın hasar gösterdiği

bulunmuştur. [11] SARS-CoV-2’den iyileşen 34 Çinli hasta

üzerinde yapılan bir çalışmada ise, 6 hasta aktif hastalık

sırasında skrotal rahatsızlık bildirmiş, ancak kapsamlı bir

genitoüriner muayene yapılmamıştır. [12]

ACE2, anjiyotensin dönüştürücü enzimin (ACE) bilinen

ilk insan homologudur. ACE ekspresyonu çoğunlukla

her yerde bulunurken, ACE2 transkriptleri sadece kalp,

böbrek ve testiste bulunur. [11] Son zamanlarda, yetişkin insan

testisindeki ACE2 ekspresyonunun tek hücreli transkriptom

sekanslaması ile analizi, ACE2 ekspresyonunun

esas olarak insan testisindeki Leydig ve Sertoli hücreleri

ile sınırlı olduğunu ortaya koymuştur. [11] Ayrıca, Gen Set

Zenginleştirme Analizi (GSEA) kullanarak ACE2-pozitif

spermatogoninin, viral üreme ve iletim ile ilişkili daha

fazla sayıda gen ve ACE2-negatif spermatogoniye kıyasla

nispeten daha az sayıda gen sergilediği belirtilmektedir.

Benzer şekilde, ACE2-pozitif Leydig ve Sertoli hücreleri,

hücre-hücre birleşimi ile ilgili daha fazla sayıda gen, üreme

ile ilişkili daha az sayıda gen gösterdi. [11] Ayrıca yaptıkları

bu çalışma ile testisin, spermatojenik başarısızlığa neden

olabilecek SARS ‐ CoV-2 enfeksiyonuna karşı savunmasız

yüksek riskli bir organ olduğu sonucuna varmışlardır.

[11]

Yapılan diğer çalışmada da son zamanlarda, yetişkin

insan testisinin tek hücreli RNA ‐ Sıralaması, ACE2’nin

hem virüs hem de somatik hücreler tarafından eksprese

edildiğini göstermiştir. Bu durum da ACE2’nin aşırı aktifleştirilmesinin

spermatogenezi etkileyebileceğini düşündürmektedir.

[11]

SARS-CoV-2’nin gelecekteki çalışmalarda cinsel yolla

bulaşabileceği kanıtlanabilirse, özellikle iyileşen hastaların

sperminde SARS-CoV-2’nin tespit edildiği göz önüne

alındığında, sperm iletimin önlenmesinin kritik bir parçası

olabilir. Bu nedenle prezervatif gibi bariyer kullanımı bu

hastalar için koruyucu araç olarak düşünülebilir. [10,12,13]

COVID-19 potansiyel zararlı sonuçlarını azaltabilmek

adına günümüzde önerilen en güvenli cinsel aktivite kendi

kendine (solo) veya uzaktan yapılan aktivitedir. Bu süreçte

yalnız kalındığında el yardım ile ya da cinsel oyuncaklar

kullanarak mastürbasyon yapmak hem tatmin edici hem

de güvenli olabilir. Önerilen diğer bir seçenek ise fiziksel

olarak kimse olmadan günümüz teknolojisinin sunduğu

görüntülü sohbetler, popüler flört uygulamaları ve cinsel

içerikli mesajlaşma gibi farklı türde uygulamaların kullanılmasıdır.

[4,9,10] Bir sonraki en güvenli seçenek ise, düzenli

250 Androl Bul 2020;22:249-253


birlikte yaşanılan partnerle yapılan cinsel aktivitedir. Ancak

partnerin diğer insanlarla cinsellik yaşaması COVID-19

olma riskini artırır. Eğer partnerlerden biri; kuru kalıcı

bir öksürük, yüksek ateş veya solunum zorluğu gibi

COVID-19 semptomları sergiliyorsa, virüsün yayılmasını

durdurmak için tüm fiziksel temas sınırlandırılmalıdır. Bu

durum, öpüşme ve sarılma gibi fiziksel yakınlıklardan kaçınmanın

yanı sıra anal, vajinal veya oral seksten kaçınmak

anlamına da gelmektedir. [3,5]

Sosyal mesafeden dolayı insanların birbirleriyle uzaklaştığı

bu dönemde cinsel isteksizlikle birlikte cinsel aktivite

sıklığında da azalma görülmektedir. İngiltere de 868 kişi

ile yapılan bir çalışmada katılımcıların %60,1’inin kendi

kendine izolasyon/sosyal uzaklaşma sırasında cinsel olarak

aktif olmadığı bildirilmiştir. Cinsel aktivite sayısı erkeklerde

kadınlara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu belirtilmiştir

(P=0,002). Cinsel aktivite ile anlamlı olarak ilişkili

değişkenler ise erkek ve genç yaşta olmak, evli veya aile ile

yaşamak, alkol tüketme ve izolasyon günlerinin artmasıdır

(p<0,001). [4] Bu bulgular pandemi olmayan zamanlarda

mevcut literatüre karşılık gelmektedir. [10,14–17] Bu çalışmada

aynı zamanda kendi kendine izolasyon/sosyal uzaklaşmadaki

gün sayısının da cinsel aktivite ile ilişkili olduğu

belirtilmektedir. Bu durum, cinsel aktivitenin, izolasyon

günlerinin uzamasıyla stres ve endişeyi hafifletmek veya

can sıkıntısının üstesinden gelmek için bir araç olarak kullanılması

gerçeğiyle açıklanabilir. Ancak bu süreçte cinsel

yolla bulaşan hastalıkları ve istenmeyen gebeliği önlemek

için prezervatif gibi bariyer kullanmanın kaçınılmaz bir

durumdur. [4,5]

Çin’de yapılan bir çalışmada da katılımcıların %25’i cinsel

istekte azalma yaşadığı, %44’ünün cinsel partner sayısında

azalma olduğu ve erkeklerin kadınlara göre cinsel partner

sayısında azalmanın daha düşük olduğu (%53’e karşı %30)

belirtilmiştir. Ayrıca erkeklerin %32’si ve kadınların %39’u

cinsel tatminde de azalma yaşadığını belirterek, riskli cinsel

deneyimler öyküsü olan katılımcıların çoğu da COVID-19

salgını sonrasında riskli cinsel davranış eylemlerinin de

azaldığını ifade etmişlerdir. [18]

COVID-19’UN CINSELLIĞE İLIŞKIN

PSIKOLOJIK ETKILERI

COVID-19 salgını Dünyadaki yaşam biçimini kökten değiştirdi.

Pandemi durumu, nüfusu evde kalmaya zorlayıp

hem kişilerarası hem de partner ilişkilerini kökten değiştirmektedir.

Bu değişiklikler aynı zamanda insanları, zihinlerinin

ve bedenlerinin yeni sürece alışması için zaman

bırakmadan çok kısa sürede etkilemiştir. Dünyadaki, hastalık

ve ölüm imgelerine sürekli maruz kalmakla birlikte,

her bireyin duygusal durumu da olumsuz bir şekilde etkilenmektedir.

Literatürde, çeşitli çalışmalar genel popülasyonun

ağır akut solunum sendromu salgınına psikososyal

tepkilerini incelemiş olup, inceleme sonucunda psikolojik

tepkilerin daha çok anksiyete, korku, depresyon, öfke,

suçluluk, ağrı ve kayıp, travma sonrası stres bozukluğu ve

damgalanma olduğu belirtilmektedir. [19,23] Bununla birlikte

günlük rutinin değişmesi, herkesin özgürlüğünün

ve bağımsızlığının sınırlandırılması, evden çalışma, sosyal

uzaklaşma, evde çocukların varlığı, enfeksiyon korkusu

ve başkalarıyla fiziksel olarak tanışamamak çoğu insanın

cinsel alışkanlıklarını da değiştirmektedir. Psikolojik, sosyal

ve biyolojik değișkenlerin etkileșimi içinde șekillenen

cinsellik de, bu süreçten olumsuz olarak etkilenmektedir.

[4,20]

Çünkü SARS-CoV-2’nin cinsel yolla bulaşma ile ilgisi

tam olarak tespit edilememiş olup bu durum açıklığa

kavuşana kadar SARS-CoV-2’nin potansiyel olarak bulaşıcı

olduğu düşünülmektedir. Bu süreçten dolayı da cinsel

aktivite sıklığında azalma görülmektedir. [5,10] Cinsel aktivitenin

azalmasında psikolojik faktörler ve belirli ruh hali

durumları da rol oynamaktadır. Ayrıca yaşanan bu psikolojik

sorunların cinsel işlev bozukluğuna da yol açabileceği

belirtilmektedir. Yapılan çalışmalarda da depresyon ve

anksiyete çoğunlukla düşük düzeyde arzu ile ilişkilendirilmiştir.

[21,22] Bununla birlikte evlilik dışı cinsel birliktelikler

ve riskli cinsel deneyim öyküsü olan çoğu kişinin riskli

cinsel davranışlarında hızlı bir azalma olduğu görülmektedir.

Bunun nedeni, ülkelerin getirdiği yasal kısıtlamalar,

yeni cinsel partner bulamama, cinsel birliktelik için uygun

bir yer bulamama ve insanların bu dönemde kaygı, korku

ve sıkıntı gibi çok fazla psikolojik stres yaşamaları olabilir.

[18,20,23,25]

Daha önceki salgınlardan ötürü de alınan karantina

önlemlerinin; depresif belirtiler, anksiyete, öfke, stres,

travma sonrası stres bozukluğu, sosyal izolasyon, yalnızlık

ve damgalanma gibi olumsuz psikososyal sonuçlarla tutarlı

bir şekilde ilişkili olduğu bulunmuştur. [18] Sonuç olarak

Covid-19’un hem cinsel yolla bulaşma korkusundan hem

de sürecin getirdiği psikolojik sorunlardan dolayı cinsel

aktivitenin azaldığı yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bazı

kişiler için ise, cinsel aktiviteden tamamen uzak durmak

ulaşılabilir bir hedef değildir. Bu durumlarda, kendi kendine

ya da karantinada kaldıkları kişilerle cinsel birliktelik en

güvenli yaklaşımdır. [24]

COVID 19’DA GÜVENLI CINSELLIK

ÖNERILERI

New York Şehri Sağlık ve Zihinsel Hijyen Departmanı

(The NYC Department of Health and Mental Hygiene)

da Covıd-19 zamanında güvenli cinsellik yaşamak için bazı

önerilerde bulunmuştur. [26]

Şahin ve Güngör Satılmış • COVID-19 pandemisinde cinsellik ve cinsel sağlık

251


• COVID-19’un nasıl yayıldığını öğrenin

• Size “yakın” insanlarla cinsellik yaşayın. Sizin en güvenli

seks partneriniz kendinizsiniz. Mastürbasyon, COVID-

19’u yaymaz, sadece dikkat etmeniz gereken ellerinizi

(ve herhangi bir cinsel oyuncaklar) cinsel ilişkiden önce

ve sonra önce ve sonra en az 20 saniye sabun ve suyla

yıkamalısınız.

• Bir sonraki en güvenli partner, birlikte yaşadığınız kişidir.

Cinsel aktivite dâhil olmak üzere sadece yakın çevre

ile temasta bulunmak COVID-19’un yayılmasını önlemeye

yardımcı olur.

• Haneniz dışındaki herhangi biriyle cinsel aktivite dahil

olmak üzere yakın temastan kaçınmalısınız. Başkalarıyla

da cinsel birliktelik yaşarsanız, mümkün olduğunca az

partneriniz olsun.

• Genellikle seks partnerinizle çevrimiçi olarak tanışıyoranız

veya seks işçisi olarak geçiminizi sağlıyorsanız, yüz

yüze görüşmelere ara vermeyi düşünün. Video aracılığıyla

buluşmalar, cinsel içerikli mesajlaşma veya sohbet

odaları sizin için seçenek olabilir.

• Ev dışında biriyle öpüşmekten kaçının. Öpüşme yoluyla

COVID-19 hızlıca bulaşır

• Tükürük veya dışkı ile teması azaltmak için oral veya

anal seks sırasında prezervatif veya bariyerler kullanın.

• Anüs çevresini oral yolla uyarma içeren (rimming) cinsel

aktivitelerden kaçının.

• Hem cinsel ilişkiden önce hem de ilişkiden sonra duş alın,

ellerinizi ve vücudunuzu sabun ve suyla iyice yıkayın.

• Cinsel oyuncaklar kullanıyorsanız, bunları sabun ve

suyla iyice yıkayın ve kimseyle paylaşmayın.

• Siz veya eşiniz COVID-19’a sahipse, cinsel birliktelikten

ve özellikle öpüşmekten kaçının.

• Kendinizi iyi hissetmezseniz, belirtilerinizi izleyin. Ateş,

öksürük, boğaz ağrısı veya nefes darlığı gibi COVID-19

belirtileriniz olursa, sağlık uzmanınıza başvurun.

• Siz veya eşiniz COVID-19’a yol açabilecek daha ciddi

bir duruma sahipse cinsel birlikteliğe ara verin.

SONUÇ

Pandemi öncesi normal zamanlarda, insanların yoğun yaşamlarından

ötürü eşiyle ya da partneriyle vakit geçirmek

için kısıtlı zamanları olabilir. COVID-19’un getirmiş olduğu

izolasyon süreci günün yarısını bazen de tamamını

alan işe gidip gelmek gibi günlük rutinleri bozmuş olabilir,

ancak bu izolasyon süreci kişilerin partneriyle birlikte

daha çok zaman geçirmesine dolayısıyla da cinsel aktiviteyi

daha düzenli yaşamalarına imkan verebilir gibi görünse de

salgın sürecinde alınan karantina önlemlerinin; insanlarda

anksiyete, öfke, stres, sosyal izolasyon, yalnızlık gibi psikolojik

sorunların cinsel ilişkileri olumsuz etkilediğini söylemek

mümkündür. Genel olarak, yapılan çalışmalarda

COVID-19 salgını sürecinde erkeklerin ve kadınların hem

cinsel faaliyetlerinin hem de cinsel memnuniyetinin azaldığı

belirtilmektedir. Ancak korku veya kaygı nedeniyle

cinsel işlev bozukluğunun artması konusunda psikolojik,

sosyal ve biyolojik faktörler de araştırılmalıdır, çünkü insan

cinselliği birçok durumdan etkilenen karmaşık bir olgudur.

Sonuç olarak COVID-19’un etkisi insanların cinsel

yaşamında da çok önemli olacağı ve önümüzdeki aylarda

veya yıllarda tüm seviyelerdeki ilişkilerde bazı değişikliklere

neden olacağı düşünülmektedir.

Hakem Değerlendirmesi

Dış bağımsız

Çıkar Çatışması

Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.

Finansal Destek

Herhangi bir mali destek alınmamıştır.

Peer-review

Externally peer-reviewed.

Conflict of Interest

No conflict of interest was declared by the authors.

Financial Disclosure

No financial disclosure was received.

KAYNAKLAR

1. Public Health England. COVID-19: epidemiology, virology

and clinical features 2020. https://www.gov.uk/government/

publications/wuhan-novel-coronavirus-background-information/

wuhan-novel-coronavirus-epidemiology-virology-and-clinicalfeatures

2. National Health Service. Advice for everyone - Coronavirus

(COVID-19) 2020. https://www.nhs.uk/conditions/coronaviruscovid-19/

3. World Health Organisation. Coronavirus disease (COVID-19)

pandemic. https://www.who.int/emergencies/diseases/novelcoronavirus-2019

4. Jacob L, Smith L, Butler L, Barnett Y, Grabovac I, McDermott D,

et al. Challenges in the Practice of Sexual Medicine in the Time of

COVID-19 in the United Kingdom. J Sex Med 2020. [CrossRef]

5. World Health Organisation. Sexual and reproductive health and

research including the Special Programme HRP, 2020. https://www.

who.int/reproductivehealth/topics/sexual_health/sh_definitions/en/

6. Nouri-Vaskeh M, Alizadeh L. Fecal transmission in COVID-19: A

potential shedding route. J Med Virol 2020;92:1731–2. [CrossRef]

7. Zhang W, Du R-H, Li B, Zheng X-S, Yang X-L, Hu B, et al.

Molecular and serological investigation of 2019-nCoV infected

patients: Implications of multiple shedding routes. Emerg

Microbes Infect 2020;9:386–9. [CrossRef]

8. Tian Y, Rong L, Nian W, He Y. Review article: Gastrointestinal

features in COVID-19 and the possibility of faecal transmission.

Aliment Pharmacol Ther 2020;51:843–51. [CrossRef]

9. Avert, global information and education on HIV and AIDS. Sex

and Coronavirus (COVID-19). https://www.avert.org/printpdf/

node/4554

252 Androl Bul 2020;22:249-253


10. Li D, Jin M, Bao P, Zhao W, Zhang S. Clinical Characteristics and

Results of Semen Tests Among Men With Coronavirus Disease

2019. 2020;3:e208292. [CrossRef]

11. Donoghue M, Hsieh F, Baronas E, Godbout K, Gosselin M,

Stagliano N, et al. A novel angiotensin‐converting enzyme‐related

carboxypeptidase (ACE2) converts angiotensin I to angiotensin

1–9. Circulation Res 2000;87:1–9. [CrossRef]

12. Pan F, Xiao X, Guo J, Song Y, Li H, Patel DP, et al. No evidence

of SARS-CoV-2 in semen of males recovering from COVID-19.

Fertil Steril 2020;113:1135–9. [CrossRef]

13. Wang Z, Xu X. scRNA‐seq profiling of human testes reveals the

presence of the ACE2 receptor, A target for SARS‐CoV‐2 infection

in spermatogonia, leydig and sertoli cells. Cells 2020;9:920.

[CrossRef]

14. ASHA, American Sexual Health Association. Sex and COVID-19.

Understand the risks of sex and intimate contact in the time of

COVID-19. http://www.ashasexualhealth.org/sex-in-the-time-ofcovid-19/

15. Shen Q, Xiao X, Aierken A, Liao M, Hua J. The ACE2 Expression

in Sertoli cells and Germ cells may cause male reproductive disorder

after SARS-CoV-2 Infection. OSF Preprints 2020;24. [CrossRef]

16. Smith L, Yang L, Veronese N, Soysal P, Stubbs B, Jackson SE.

Sexual Activity is Associated with Greater Enjoyment of Life in

Older Adults. Sex Med 2019;7:11–8. [CrossRef]

17. Lee DM, Nazroo J, O’Connor DB, Blake M, Pendleton N.

Sexual Health and Well-being Among Older Men and Women in

England: Findings from the English Longitudinal Study of Ageing.

Arch Sex Behav 2016;45:133–44. [CrossRef]

18. Grabovac I, Smith L, Yang L, Soysal P, Veronese N, Işık AT, et

al. The relationship between chronic diseases and number of

sexual partners: an exploratory analysis. BMJ Sex Reprod Health

2020;46:100–7. [CrossRef]

19. Grabovac I, Koyanagi A, Yang L, López-Sánchez GF, McDermott

D, Soysal P, et al. Prospective associations between alcohol use,

binge drinking and sexual activity in older adults: the English

Longitudinal Study of Ageing. Psychol Sex 2019:1–9. [CrossRef]

20. Lei L, Huang X, Zhang S, Yang J, Yang L, Xu M. Comparison of

prevalence and associated factors of anxiety and depression among

people affected by versus people unaffected by quarantine during

the COVID-19 epidemic in southwestern China. Med Sci Monit

2020;26:e924609. [CrossRef]

21. Chew QH, Wei KC, Vasoo S, Chua HC, Sim K. Narrative

synthesis of psychological and coping responses towards emerging

infectious disease outbreaks in the general population: practical

considerations for the COVID-19 pandemic. Singapore Med J

2020;61:350–6. [CrossRef]

22. Brooks SK, Webster RK, Smith LE, Woodland L, Wessely S,

Greenberg N, Rubin J. The psychological impact of quarantine

and how to reduce it: rapid review of the evidence. Lancet

2020;395:912–20. [CrossRef]

23. Li W, Li G, Xin C, Wang Y, Yang S. Challenges in the Practice of

Sexual Medicine in the Time of COVID-19 in China. J Sex Med

2020;17:1225–8. [CrossRef]

24. Mieras M. Seksuele lust, de hersenen en ons lichaamsbewustzijn

[Sexual desire, the brain and our interoceptive consciousness]. Ned

Tijdschr Geneeskd 2018;162:D2758. https://pubmed.ncbi.nlm.

nih.gov/30040333/

25. Nimbi FM, Tripodi F, Rossi R, Simonelli C. Expanding the

Analysis of Psychosocial Factors of Sexual Desire in Men. J Sex

Med 2018;15:230–44. [CrossRef]

26. NYC Health. Promoting and Protecting the City’s Health.

Coronavirus Disease 2019 (COVID-19). https://www1.nyc.gov/

site/doh/covid/covid-19-main.page

Şahin ve Güngör Satılmış • COVID-19 pandemisinde cinsellik ve cinsel sağlık

253


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.09.2020-15.12.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların

Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

1. Aglamis E, Ceylan C, Akin MM. Is there a correlation

between the aggressiveness of chronic asymptomatic prostatitis

National Institutes of Health category IV and the Gleason

score in patients with prostate cancer? Can Urol Assoc J. 2020

Nov;14(11):E568-E573.

2. Akar OS, Gunes S, Abur U, Altundag E, Asci R, Onat OE,

Ozcelik T, Ogur G. Multiscale analysis of SRY-positive 46,XX

testicular disorder of sex development: Presentation of nine cases.

Andrologia. 2020 Dec;52(11):e13739. doi: 10.1111/and.13739.

3. Aktaş Karabay E, Karşıyakalı N, Karabay E. Evaluation of sexual

functions in female rosacea patients: a prospective, case-control

study. Int J Impot Res. 2020 Nov;32(6):628-634.

4. Akyüz O. A new perspective on penis length measurement in children:

How healthy are the results obtained with the current techniques?

Andrologia. 2020 Dec;52(11):e13864. doi: 10.1111/and.13864.

5. Alan Dikmen H, Çankaya S. The Effect of Exposure to Sexual

Violence on Sexual Dysfunction and Sexual Distress in Pregnant

Women. J Sex Med. 2020 Nov 13:S1743-6095(20)30927-9. doi:

10.1016/j.jsxm.2020.09.006.

6. Alkan E, Inal HA, Gonen M, Tolu I. The relationship between

saphenofemoral junction insufficiency and varicocele. Andrologia.

2020 Dec;52(11):e13820. doi: 10.1111/and.13820.

7. Aras N. Modafinil Induced Spontaneous Ejaculation Without

Orgasm: A Case Report. Clin Neuropharmacol. 2020 Nov 27. doi:

10.1097/WNF.0000000000000423.

8. Ari BC, Mayda Domac F, Ulutas S. Primary headache associated

with sexual activity: A case series of 13 patients.J Clin Neurosci.

2020 Sep;79:51-53.

9. Arslan MA, Avcı B, Tunçel ÖK, Asci R. Decreased prostatespecific

membrane antigen levels in the seminal plasma of

oligoasthenoteratozoospermic men. Andrologia. 2020 Oct

27:e13840. doi: 10.1111/and.13840.

10. Aslan F. School-Based Sexual Health Education for Adolescents in

Turkey: A Systematic Review. Int Q Community Health Educ. 2020

Nov 25:272684X20974546. doi: 10.1177/0272684X20974546.

11. Asoglu MR, Celik C, Serefoglu EC, Findikli N, Bahceci M.

Preimplantation genetic testing for aneuploidy in severe male factor

infertility. Reprod Biomed Online. 2020 Oct;41(4):595-603.

12. Aydın S, Sönmez FC, Karasu AFG, Gül B, Arıoğlu Ç. Search for

the G spot: microvessel and nerve mapping of the paraurethral

anterior vaginal wall. Int Urogynecol J. 2020 Dec;31(12):2565-

2572.

13. Aydogan Kirmizi D, Baser E, Onat T, Demir Caltekin M, Yalvac

ES, Kara M, Gocmen AY. Sexual function and depression in

polycystic ovary syndrome: Is it associated with inflammation

and neuromodulators? Neuropeptides. 2020 Dec;84:102099. doi:

10.1016/j.npep.2020.102099.

14. Ayribas B, Toprak T. New approach to patients with premature

ejaculation: Do social cognition and attachment profiles play a role

in premature ejaculation? Andrologia. 2020 Nov 3:e13882. doi:

10.1111/and.13882.

15. Ayyildiz V, Aydin F, Baspinar S, Ogul H. Massive penile metastasis

of bladder cancer. Br J Hosp Med (Lond). 2020 Sep 2;81(9):1. doi:

10.12968/hmed.2020.0147.

16. Belhan S, Özkaraca M, Özdek U, Kömüroğlu AU. Protective

role of chrysin on doxorubicin-induced oxidative stress and DNA

damage in rat testes. Andrologia. 2020 Oct;52(9):e13747. doi:

10.1111/and.13747.

17. Bertolotto M, Freeman S, Richenberg J, Belfield J, Dogra V, Huang

DY, Lotti F, Markiet K, Nikolic O, Ramanathan S, Ramchandani

P, Rocher L, Secil M, Sidhu PS, Skrobisz K, Studniarek M, Tsili

A, Turgut AT, Pavlica P, Derchi LE; Members of the ESUR-

SPIWG WG. Ultrasound evaluation of varicoceles: systematic

literature review and rationale of the ESUR-SPIWG Guidelines

and Recommendations. J Ultrasound. 2020 Dec;23(4):487-507.

18. Bestepe EE, Tunali N, Sarıdoğan GE. Sexual Adverse Effects

and Erectile Dysfunction During Buprenorphine/Naloxone

Combination Treatment for Opioid Use Disorders. Neuropsychiatr

Dis Treat. 2020 Nov 12;16:2695-2705.

19. Bolat MS, Kocamanoglu F, Ozbek ML, Buyukalpelli R, Asci

R. Can High Visceral Adiposity Index Be a Risk Factor for

Sexual Dysfunction in Sexually Active Men? J Sex Med. 2020

Oct;17(10):1926-1933.

20. Can O, Özbir S, Atalay HA, Çakır SS, Culha MG, Canat HL.

The relationship between testosterone levels and Peyronie’s disease.

Andrologia. 2020 Oct;52(9):e13727. doi: 10.1111/and.13727.

21. Cayli S, Sahin C, Sanci TO, Nakkas H. Inhibition of p97/VCP

function leads to defective autophagosome maturation, cell cycle

arrest and apoptosis in mouse Sertoli cells. Theriogenology. 2020

Dec;158:196-206.

22. Celikhisar H, Dasdemir Ilkhan G, Irer B. Effects of smoking

cessation on sexual functions and health quality of life in

premenopausal women: A prospective case - Controlled study. Int

J Clin Pract. 2020 Oct 28:e13796. doi: 10.1111/ijcp.13796.

23. Cetin SY, Buyuk A, Ayan A. Investigation of the relationship

between the pelvic floor and sexual dysfunction in women

with Sjogren’s syndrome. Int J Rheum Dis. 2020 Oct 17. doi:

10.1111/1756-185X.13998.

24. Cinislioglu AE, Ozkaya F, Altay MS, Aksoy Y. The incidence of

epididymal anomalies in the bilateral and unilateral cryptorchidism

cases: A comparative study. J Pediatr Urol. 2020 Sep 11:S1477-

5131(20)30527-1. doi: 10.1016/j.jpurol.2020.09.002.

25. Ciydem E, Kackin O, Kutlu FY. Experiences and opinions of

nurses working in psychiatric wards on assessing patients’ sexual

health: A qualitative study. Perspect Psychiatr Care. 2020 Nov 8.

doi: 10.1111/ppc.12677.

26. Coban S, Gunes A, Gul A, Turkoglu AR, Guzelsoy M, Ozturk

M, Akyuz O, Ekici O. Can continuous positive airway pressure

improve lower urinary tract symptoms and erectile dysfunction

in male patients with severe obstructive sleep apnea syndrome?

Investig Clin Urol. 2020 Nov;61(6):607-612.

27. Çaynak S, Boyacıoğlu NE, Temel M. Body perception and sexuality

of bariatric surgery patients. Perspect Psychiatr Care. 2020 Nov 13.

doi: 10.1111/ppc.12683.

28. Çetin B, Dönmez Mİ, Erdem S, Ziylan O, Oktar T. Renal,

Bladder and Sexual Outcomes in Adult Men with History of

Posterior Urethral Valves Treated in Childhood. Urology. 2020

Nov 12:S0090-4295(20)31358-3.

29. Çevikelli-Yakut ZA, Özçelik R, Çevik Ö, Şener TE, Şener G.

Exercise and caloric restriction improve cardiovascular and erectile

function in rats with metabolic syndrome. Int J Impot Res. 2020

Oct 2. doi: 10.1038/s41443-020-00356-w.

30. Demirci A, Ozgur BC, Tuncer SÇ. Comparison of hormone

profile and systemic inflammation in patients presenting with

sexual dysfunction: Which is important? Rev Int Androl. 2020 Sep

2:S1698-031X(20)30031-5. doi: 10.1016/j.androl.2020.04.002.

254 Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.09.2020-15.12.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların

Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

31. Deniz A, Kehribar DY. Evaluation of sexual functions in infertile

Women with Polycystic Ovary Syndrome. Niger J Clin Pract. 2020

Nov;23(11):1548-1554.

32. Dönmez YE, Soylu N. The Relationship between Online Sexual

Solicitation and Internet Addiction in Adolescents. J Child Sex

Abus. 2020 Nov 10:1-13.

33. Ediz C, Tavukcu HH, Akan S, Kizilkan YE, Alcin A, Oz K, Yilmaz

O. Is there any association of COVID-19 with testicular pain and

epididymo-orchitis? Int J Clin Pract. 2020 Oct 16:e13753. doi:

10.1111/ijcp.13753.

34. Erdoğan H, Durmaz MS, Özbakır B, Cebeci H, Özkan D, Gökmen

İE. Experience of using shear wave elastography in evaluation of

testicular stiffness in cases of male infertility. J Ultrasound. 2020

Dec;23(4):529-534.

35. Filizoğlu N, Özgüven S. Myeloid Sarcoma Involving the

Testicular Vein. Turk J Haematol. 2020 Oct 16. doi: 10.4274/tjh.

galenos.2020.2020.0436.

36. Gorukmez O, Gorukmez O. First Infertile Case with CSTF2TGene

Mutation. Mol Syndromol. 2020 Nov;11(4):228-231.

37. Göger YE, Özkent MS, Ünlü MZ, Kocaoğlu C, Madenci H,

Pişkin MM. Evaluation of parental sociocultural background and

education level in response to pediatric testis torsion. J Pediatr

Urol. 2020 Sep 14:S1477-5131(20)30538-6.

38. Görmüş G, Ilgın S, Baysal M, Karaduman AB, Kılıç V, Aydoğan-

Kılıç G, Karagöz O, Atlı-Eklioğlu Ö. Risperidone induced

reproductive toxicity in male rats targeting leydig cells and

hypothalamic-pituitary-gonadal axis by inducing oxidative stress.

Andrologia. 2020 Oct 27:e13813. doi: 10.1111/and.13813.

39. Gözen AS, Tokas T, Tawfick A, Mousa W, Kotb M,

Tzanaki E, Rassweiler J. Robot-assisted vasovasostomy and

vasoepididymostomy: Current status and review of the literature.

Turk J Urol. 2020 Sep;46(5):329-334.

40. Gul M, Carvajal A, Serefoglu EC, Minhas S, Salonia A. European

association of urology guidelines for sexual and reproductive health

2020: what is new? Int J Impot Res. 2020 Sep;32(5):477-479.

41. Gul M, Serefoglu EC. Is Infertility a Predictor of Prostate Cancer?

Eur Urol. 2020 Sep 16:S0302-2838(20)30696-5. doi: 10.1016/j.

eururo.2020.09.005.

42. Guler Y, Erbin A, Ozmerdiven G. Keloid Formation after

Circumcision: A Case Report and Current Literature Review. Folia

Med (Plovdiv). 2020 Sep 30;62(3):601-604.

43. Gur S, Hellstrom WJG. Harnessing Stem Cell Potential for the

Treatment of Erectile Function in Men with Diabetes Mellitus:

From Preclinical/Clinical Perspectives to Penile Tissue Engineering.

Curr Stem Cell Res Ther. 2020;15(4):308-320.

44. Gür H, Çayan S, Akbay E, Dölek EK, Özcan C, Görür K. The

effect of partial and total laryngectomy on couples’ sexual functions

in men with larynx cancer. Eur Arch Otorhinolaryngol. 2020

Dec;277(12):3397-3402.

45. Güven E. Lipid-based nanoparticles in the treatment of erectile

dysfunction. Int J Impot Res. 2020 Nov;32(6):578-586.

46. Hekim N, Gunes S, Asci R, Henkel R, Abur U. Semiquantitative

promoter methylation of MLH1 and MSH2 genes and their impact

on sperm DNA fragmentation and chromatin condensation in infertile

men. Andrologia. 2020 Oct 28:e13827. doi: 10.1111/and.13827.

47. Ilktac A, Hamidli S, Ersoz C, Dogan B, Akcay M. Efficacy

of varicocelectomy in primary infertile patients with isolated

teratozoospermia. A retrospective analysis. Andrologia. 2020 Oct

28:e13875. doi: 10.1111/and.13875.

48. Kabukçu C, Çil N, Çabuş Ü, Alataş E. Effect of ejaculatory

abstinence period on sperm DNA fragmentation and pregnancy

outcome of intrauterine insemination cycles: A prospective

randomized study. Arch Gynecol Obstet. 2020 Sep 9. doi:

10.1007/s00404-020-05783-0.

49. Kadioglu A, Dincer M, Salabas E, Culha MG, Akdere H,

Cilesiz NC. A Population-Based Study of Peyronie’s Disease in

Turkey: Prevalence and Related Comorbidities. Sex Med. 2020

Dec;8(4):679-685.

50. Kalkanli A, Akdere H, Cevik G, Salabas E, Cilesiz NC, Kadioglu A.

Hypergonadotropic Hypogonadism: Management Of Infertility.

Curr Pharm Des. 2020 Nov 1. doi: 10.2174/138161282666620

1102110456.

51. Kara Ö, Teke K, Çiftçi S, Üstüner M, Uslubaş AK, Bosnalı E, Çulha

MM. Buried penis in adults as a complication of circumcision:

Surgical management and long-term outcomes. Andrologia. 2020

Nov 26:e13921. doi: 10.1111/and.13921.

52. Karaisli S, Ezer M. Duplicated vas deferens: A case report and

comprehensive review of the literature. Andrologia. 2020 Nov

9:e13896. doi: 10.1111/and.13896.

53. Karakas LA, Azemi A, Simsek SY, Akilli H, Esin S. Risk factors

for sexual dysfunction in pregnant women during the COVID-19

pandemic. Int J Gynaecol Obstet. 2020 Nov 3. doi: 10.1002/

ijgo.13462.

54. Karsiyakali N, Erkan E, Yucetas U, Koseoglu H, Ates HA,

Kadihasanoglu M, Toktas MG. Shock wave lithotripsy deteriorates

male sexual functions related to the treatment-driven anxiety: A

prospective, non-randomized, self-controlled study. Arch Esp

Urol. 2020 Nov;73(9):826-836.

55. Kaya C, Aykaç A, Kaya Y, Taş M. The effect of modifiable

lifestyle factors on semen quality. Rev Int Androl. 2020 Oct-

Dec;18(4):151-158.

56. Kaya Y, Kaya C, Kartal T, Tahta T, Tokgöz VY. Could LUTS

be Early Symptoms of COVID-19. Int J Clin Pract. 2020 Nov

22:e13850. doi: 10.1111/ijcp.13850.

57. Kizilkan Y, Tohma YA, Senel S, Gunakan E, Oguzulgen AI, Aktas

BK, Bulut S, Gokkaya CS, Ozden C, Ozkardes H, Ayhan A.

The Effects of Transobturator Tape Surgery on Sexual Functions

in Women With Stress Urinary Incontinence. Sex Med. 2020

Dec;8(4):777-782.

58. Kocaman N, Kuloğlu T. Expression of asprosin in rat hepatic,

renal, heart, gastric, testicular and brain tissues and its changes in a

streptozotocin-induced diabetes mellitus model. Tissue Cell. 2020

Oct;66:101397. doi: 10.1016/j.tice.2020.101397.

59. Kölükçü E, Firat F, Deresoy FA, Katar M, Atılgan D. The effects

of pirfenidone on ischaemia-reperfusion injury in testicular

torsion-induced rat model. Andrologia. 2020 Nov 26:e13922. doi:

10.1111/and.13922.

60. Kucukler S, Caglayan C, Darendelioğlu E, Kandemir FM.

Morin attenuates acrylamide-induced testicular toxicity in rats

by regulating the NF-kappaB, Bax/Bcl-2 and PI3K/Akt/mTOR

signaling pathways. Life Sci. 2020 Nov 15;261:118301. doi:

10.1016/j.lfs.2020.118301.

61. Kulacoglu H, Celasin H, Karaca AS. Return to outdoor walking,

car driving, and sexual activity following elective inguinal hernia

repair: surgeons’ perspective versus patients’ reality.Hernia. 2020

Oct;24(5):985-993.

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020

255


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.09.2020-15.12.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların

Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

62. Marchioni M, De Francesco P, Castellucci R, Papalia R, Sarikaya S,

Gomez Rivas J, Schips L, Scarpa RM, Esperto F. Management of

erectile dysfunction following robot-assisted radical prostatectomy:

a systematic review. Minerva Urol Nefrol. 2020 Oct;72(5):543-

554.

63. Menevse E, Sevinc R, Dursunoglu D, Akdam N, Korucu

EN. How does seminal plasma fatty-acid binding protein-9

level change in infertile males? Physiol Int. 2020 Oct 3. doi:

10.1556/2060.2020.00035.

64. Merder E, Bozkurt M, Ariman A, Sezgin MA, Culha MG,

Altunrende F. Comprehensive examination of haematological

parameters of patients operated due to testicular torsion.

Andrologia. 2020 Oct;52(9):e13674. doi: 10.1111/and.13674.

65. Micoogullari U, Karatas OF, Kisa E, Keskin MZ, Atmaca AF,

Neselioglu S, Erel O, Ardicoglu A. Thiol/Disulfide Homeostasis

in Patients With Erectile Dysfunction. J Sex Med. 2020

Oct;17(10):1934-1941.

66. Ok F, Erdogan O, Durmus E. Can preoperative gonadotropin

and testosterone levels predict the success of varicocelectomy?

Andrologia. 2020 Oct 30:e13887. doi: 10.1111/and.13887.

67. Ok F, Kaplan HM, Kizilgok B, Demir E. Protective effect of Alpha-

Linolenic acid on Lipopolysaccharide-Induced Orchitis in mice.

Andrologia. 2020 Oct;52(9):e13667. doi: 10.1111/and.13667.

68. Okcu NT, Gürbüz T, Uysal G. Comparison of patients undergoing

vaginal hysterectomy with sacrospinous ligament fixation,

laparoscopic hysterectomy with sacrocolpopexy and abdominal

hysterectomy with sacrocolpopexy in terms of postoperative

quality of life and sexual function. J Gynecol Obstet Hum Reprod.

2020 Nov 6:101977. doi: 10.1016/j.jogoh.2020.101977.

69. Okçelik S. COVID-19 pneumonia causes lower testosterone levels.

Andrologia. 2020 Nov 19:e13909. doi: 10.1111/and.13909.

70. Orta Yilmaz B, Yildizbayrak N, Erkan M. Sodium arsenite-induced

detriment of cell function in Leydig and Sertoli cells: the potential

relation of oxidative damage and antioxidant defense system. Drug

Chem Toxicol. 2020 Sep;43(5):479-487.

71. Ortac M, Ergul R, Gurcan M, Kalayci T, Palanduz S, Aydin R,

Kadıoğlu A. Indication for Y Chromosome Microdeletion Analysis

in Infertile Men: Is a New Sperm Concentration Threshold

Needed? Urology. 2020 Oct 6:S0090-4295(20)31190-0. doi:

10.1016/j.urology.2020.09.032.

72. Ortaç M, Hıdır M, Çilesiz NC, Kadıoğlu A. Efficacy of follitropinalpha

versus human menopausal gonadotropin for male patients

with congenital hypogonadotropic hypogonadism. Turk J Urol.

2019 Nov 29;46(1):13-17.

73. Ozcan P, Takmaz T, Yazici MGK, Alagoz OA, Yesiladali M, Sevket

O, Ficicioglu C. Does the use of microfluidic sperm sorting for

the sperm selection improve in vitro fertilization success rates in

male factor infertility? J Obstet Gynaecol Res. 2020 Nov 16. doi:

10.1111/jog.14539.

74. Ozkan S, Yıldız H. Premature ejaculation in couples using

contraceptive withdrawal and associations with characteristics of its

use: A cross-sectional study. Premature ejaculation in couples using

contraceptive withdrawal and associations with characteristics of

its use: A cross-sectional study. Androologia. 2020 Aug 19;e13765.

doi: 10.1111/and.13765.

75. Öncel HF, Salar R, Özbay E, Elkan H. Changes in the sexual

functions of male patients and their partners after obesity surgery.

Andrologia. 2020 Oct 27:e13873. doi: 10.1111/and.13873.

76. Özdemir TR, Özyılmaz B, Çakmak Ö, Kaya ÖÖ, Köse C,

Kırbıyık Ö, Keskin MZ, Koç A, Zeyrek T, Kutbay YB, Erdoğan

KM, Güvenç MS. Evaluation of chromosomal abnormalities and

Y-chromosome microdeletions in 1696 Turkish cases with primary

male infertility: A single-center study.Turk J Urol. 2019 Nov

29;46(2):95-100.

77. Özgök Kangal K, Özgök Y. Assisted reproductive treatments with

hyperbaric oxygen therapy in male infertility. Turk J Urol. 2020

Oct 30. doi: 10.5152/tud.2020.20328.

78. Özkent MS, Hamarat MB, Taşkapu HH, Kılınç MT, Göger YE,

Sönmez MG. Is erectile dysfunction related to self-esteem and

depression? A prospective case-control study. Andrologia. 2020

Nov 20:e13910. doi: 10.1111/and.13910.

79. Ölçücü MT, Aydın ME, Avcı S, Koraş Ö, Eren AE, Yılmaz K,

Ateş M. Comparison of a Visual Prostate Symptom Score and

International Prostate Symptom Score: A Prospective Multicenter

Study and Literature Review. Urology. 2020 Sep 16:S0090-

4295(20)31122-5. doi: 10.1016/j.urology.2020.09.001.

80. Özveri H, Eren MT, Kırışoğlu CE, Sarıgüzel N. Atypical

presentation of SARS-CoV-2 infection in male genitalia.

Urol Case Rep. 2020 Nov;33:101349. doi: 10.1016/j.

eucr.2020.101349.

81. Pazir Y, Erdem S, Cilesiz NC, Kadioglu A. Determination of the

time for improvement in semen parameters after varicocelectomy.

Andrologia. 2020 Nov 3:e13895. doi: 10.1111/and.13895.

82. Sahan A, Cubuk A, Ozkaptan O, Toprak T, Ozcan T, Ertas K,

Canguven O, Tarhan F. Comparison of the safety and efficacy

of the on-demand use of sertraline, dapoxetine, and daily use of

sertraline in the treatment of patients with lifelong premature

ejaculation: A prospective randomised study. Andrologia. 2020

Oct 28:e13854. doi: 10.1111/and.13854.

83. Sahan A, Akbal C, Tavukcu HH, Cevik O, Cetinel S, Sekerci CA,

Sener TE, Sener G, Tanidir Y. Melatonin prevents deterioration

of erectile function in streptozotocin-induced diabetic rats via

sirtuin-1 expression. Andrologia. 2020 Oct;52(9):e13639. doi:

10.1111/and.13639.

84. Sahin ME, Madendag IC, Sahin E, Madendag Y, Karakukcu

C. The role of serum progesterone induced blocking factor on

unexplained infertility. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol. 2020

Sep;252:15-18.

85. Salabas E, Ozmez A, Ermec B, Cevik G, Akdere H, Kadioglu

A. Penile curvature after Peyronie’s disease surgery: What are

the risk factors? Andrologia. 2020 Nov 3:e13860. doi: 10.1111/

and.13860.

86. Saylam B, Çayan S. Do antioxidants improve serum sex hormones

and total motile sperm count in idiopathic infertile men? Turk J

Urol. 2020 Nov;46(6):442-448.

87. Selvi I, Baydilli N, Akinsal EC. The effect of cardiovascular

morbidity on clinical response provided by tadalafil in patients

with erectile dysfunction. Andrologia. 2020 Nov 26:e13904. doi:

10.1111/and.13904.

88. Selvi I, Ozturk E, Yikilmaz TN, Sarikaya S, Basar H. Effects of

testicular dysgenesis syndrome components on testicular germ cell

tumor prognosis and oncological outcomes. Int Braz J Urol. 2020

Sep-Oct;46(5):725-740.

89. Selvi I, Baydilli N, Akinsal EC. Can YouTube English Videos

Be Recommended as an Accurate Source for Learning About

Testicular Self-examination? Urology. 2020 Nov;145:181-189.

256 Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020


TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY

Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve

“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.09.2020-15.12.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı

temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların

Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.

90. Serdarogullari M, Coban O, Yarkiner Z, Gulec Yilmaz S, Akdeniz

T, Isbir T. 5-Alfa reductase type 2 (SRD5A2) gene rs523349

polymorphism is not associated with non-obstructive azoospermia

in Turkish patients. Zygote. 2020 Oct 14:1-4. doi: 10.1017/

S0967199420000544.

91. Temiz MZ, Dincer MM, Hacibey I, Yazar RO, Celik C, Kucuk SH,

Alkurt G, Doganay L, Yuruk E, Muslumanoglu AY. Investigation

of SARS-CoV-2 in semen samples and the effects of COVID-19

on male sexual health by using semen analysis and serum male

hormone profile: A cross-sectional, pilot study. Andrologia. 2020

Nov 26:e13912. doi: 10.1111/and.13912.

92. Tanriverdi HI, Şenel U, Gevrek F, Akbaş A. Protective effect of

famotidine on ischemia-reperfusion injury following testicular

torsion in rats.J Pediatr Urol. 2020 Sep 28:S1477-5131(20)30548-

9. doi: 10.1016/j.jpurol.2020.09.019.

93. Temiz MZ, Dincer MM, Hacibey I, Yazar RO, Celik C, Kucuk SH,

Alkurt G, Doganay L, Yuruk E, Muslumanoglu AY. Investigation

of SARS-CoV-2 in semen samples and the effects of COVID-19

on male sexual health by using semen analysis and serum male

hormone profile: A cross-sectional, pilot study. Andrologia. 2020

Nov 26:e13912. doi: 10.1111/and.13912.

94. Tepe NB, Bayrak Ö, Şen H, Uğur MG, Erturhan S, Seçkiner İ.

Comparison of the efficiency of partial versus subtotal mesh removal

on urogenital distress and sexual functions after stress urinary

incontinence surgery. Turk J Urol. 2019 Oct 21;46(2):140-145.

95. Toplu G, Serin M, Unveren T, Altinel D. Patient reported vaginal

laxity, sexual function and stress incontinence improvement

following vaginal rejuvenation with fractional carbon

dioxide laser.J Plast Surg Hand Surg. 2020 Oct 8:1-7. doi:

10.1080/2000656X.2020.1828897.

96. Tuncay G, Karaer A, Tanrikut E, Ozgul O. The effect of seminal

plasma cadmium and lead levels on semen parameters in male subjects

of infertile couples: a prospective cohort study. J Obstet Gynaecol.

2020 Nov 23:1-5. doi: 10.1080/01443615.2020.1820459.

97. Türkben Polat H, Kaplan Serin E. Self-esteem and sexual quality

of life among obese women. Perspect Psychiatr Care. 2020 Oct 27.

doi: 10.1111/ppc.12660.

98. Ucer O, Temeltas G, Gumus B, Muezzinoglu T. Comparison

of pain, quality of life, lower urinary tract symptoms and sexual

function between flexible and rigid cystoscopy in follow-up male

patients with non muscle invasive bladder cancer: a randomized

controlled cross section single blind study. Int J Clin Pract. 2020

Nov 27:e13853. doi: 10.1111/ijcp.13853.

99. Ugurlucan FG, Evruke I, Yasa C, Dural O, Yalcin O. Sexual

functions and quality of life of women over 50 years with urinary

incontinence, lower urinary tract symptoms and/or pelvic organ

prolapse. Int J Impot Res. 2020 Sep;32(5):535-543.

100. Unal E, Karakaya AA, Beştaş A, Yıldırım R, Taş FF, Onay H,

Özkınay F, Haspolat YK. Identification of four novel variant in

the AMHR2 gene in six unrelated Turkish families. J Endocrinol

Invest. 2020 Oct 6. doi: 10.1007/s40618-020-01437-9.

101. Ure I, Ozen A. Intralesional low-dose methylprednisolone for

the treatment of active phase Peyronie’s disease: A single-centre,

preliminary prospective non-randomised study. Int J Clin Pract.

2020 Oct 15:e13754. doi: 10.1111/ijcp.13754.

102. Uysal A, Karaosmanoğlu AD, Karcaaltıncaba M, Akata D, Akdogan

B, Baydar DE, Ozmen MN. Prostatitis, the Great Mimicker

of Prostate Cancer: Can We Differentiate Them Quantitatively

With Multiparametric MRI? AJR Am J Roentgenol. 2020

Nov;215(5):1104-1112.

103. Yağız B, Kara YA, Hancıoğlu S, Demirel BD, Karaman A, Bıçakcı

Ü, Arda N, Karaman İ. Sentinel nubbin: A potential pitfall in

the management of undescended testis secondary to epididymotesticular

nonunion. J Pediatr Urol. 2020 Oct;16(5):635.e1-635.

e7. doi: 10.1016/j.jpurol.2020.08.010.

104. Yalcin Y, Demir Caltekin M, Eris Yalcin S. Quality of life

and sexuality after bilateral sacrospinous fixation with vaginal

hysterectomy for treatment of primary pelvic organ prolapse. Low

Urin Tract Symptoms. 2020 Sep;12(3):206-210.

105. Yardimci A, Akkoc RF, Tektemur A, Ulker N, Kaya Tektemur N,

Erdem Guzel E, Canpolat S, Ozan IE. Chronic Maternal Tobacco

Smoke Exposure and/or Alpha-Lipoic Acid Treatment Causes

Long-Term Deterioration of Testis and Sexual Behavior in Adult

Male Rats. J Sex Med. 2020 Oct;17(10):1835-1847.

106. Yersal N, Köse S, Horzum U, Özkavukcu S, Orwig KE, Korkusuz P.

Leptin promotes proliferation of neonatal mouse stem/progenitor

spermatogonia. J Assist Reprod Genet. 2020 Nov;37(11):2825-

2838.

107. Yilmaz MM, Uzun H, Gudeloglu A, Aksu AE. Robotic-assisted

microsurgical penile replantation. Int J Impot Res. 2020 Oct 6.

doi: 10.1038/s41443-020-00359-7.

108. Yildirim C, Erturk H, Pekkan K, Deniz S, Serefoglu EC. A novel

method for hemodynamic analysis of penile erection. Int J Impot

Res. 2020 Oct 10. doi: 10.1038/s41443-020-00362-y.

109. Yildirim E, Yaba A. Determination of c-Abl tyrosine kinase and

mTERT catalytic subunit of telomerase expression level during

prenatal-postnatal mouse ovary-testis development. Reprod

Biol. 2020 Nov 12:S1642-431X(20)30278-3. doi: 10.1016/j.

repbio.2020.10.004.

110. Yildiz S, Alay I, Eren E, Karaca I, Gultekin G, Kaya C, Cengiz H.

The impact of cryotherapy for symptomatic cervical ectropion on

female sexual function and quality of life. J Obstet Gynaecol. 2020

Oct 19:1-6. doi: 10.1080/01443615.2020.1803243.

111. Yoldemir T, Garibova N, Atasayan K. Sexual function through

decades: association with androgens and cardiometabolic features.

Climacteric. 2020 Oct;23(5):489-495.

112. Yoldemir T, Yassa M, Atasayan K. Comparison of depression

between primary and secondary infertile couples. Gynecol

Endocrinol. 2020 Dec;36(12):1131-1135.

113. Yucel D, Sener S, Turkmen D, Altunisik N, Sarac G, Cumurcu

HB. Evaluation of Dermatological Life Quality Index, Sexual

Dysfunction, and Other Psychiatric Diseases in Patients Diagnosed

with Vitiligo with and without Genital Involvement. Clin Exp

Dermatol. 2020 Nov 15. doi: 10.1111/ced.14511.

114. Yuksel B, Ozgor F. Effect of the COVID-19 pandemic on female

sexual behavior. Int J Gynaecol Obstet. 2020 Jul;150(1):98-102.

115. Wyrwoll MJ, Temel ŞG, Nagirnaja L, Oud MS, Lopes AM,

van der Heijden GW, Heald JS, Rotte N, Wistuba J, Wöste M,

Ledig S, Krenz H, Smits RM, Carvalho F, Gonçalves J, Fietz D,

Türkgenç B, Ergören MC, Çetinkaya M, Başar M, Kahraman S,

McEleny K, Xavier MJ, Turner H, Pilatz A, Röpke A, Dugas M,

Kliesch S, Neuhaus N; GEMINI Consortium, Aston KI, Conrad

DF, Veltman JA, Friedrich C, Tüttelmann F. Bi-allelic Mutations

in M1AP Are a Frequent Cause of Meiotic Arrest and Severely

Impaired Spermatogenesis Leading to Male Infertility. Am J Hum

Genet. 2020 Aug 6;107(2):342-351.

Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020

257


KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR

(December/Aralık 2020 - Kasım/November 2021)

9-12 Aralık 2020

https://www.andrology2020.de/

International Congress of Andrology

Munster/Almanya

16-20 Şubat 2021

https://www.essm-congress.org/

23

Rotterdam-Hollanda

rd Congress of the European Society for Sexual Medicine (ESSM)

5-7 Mart 2021 18 th Biennial Meeting of the Asia Pacific Society for Sexual Medicine (APSSM) http://www.apssm.info/

19-23 Mart 2021

eaucongress.uroweb.org

36

Milan/İtalya

th Annual EAU Congress (EAU21)

20-24 Nisan 2021

Online/ABD

5-7 Mayıs 2021

Floransa/İtalya

28-29 Mayıs 2021

Misk/Belarus

9-12 Haziran 2021

Milan/İtalya

10-13 Haziran 2021

Aalborg/Danimarka

American Society of Andrology 46 th Annual Meeting 2021

European Menopause and Andropause Society Conference 2021

7 th Baltic Meeting in conjunction with the EAU

36 th Annual EAU Congress (EAU21)

15 th Congress of the European Federation of Sexology (EFS)

https://www.andrologysociety.org/

annual-meeting/

https://2021.emas-online.org/

baltic.uroweb.org

eau2021.org

https://europeansexologycongress.

org/

11-17 Haziran 2021 ESU-Weill Cornell Masterclass in General urology 2021 esu-masterclasses.uroweb.org

25-27 Haziran 2021

Tayvan

10-13 Eylül 2021

Las Vegas/ABD

18-21 Eylül 2021

Cape Town/Güney Afrika

23-26 Eylül 2021

Thessaloniki/Yunanistan

21-24 Ekim 2021

Scottsdale, AZ/ABD

15-17 Kasım 2021

Tokyo/Japonya

18 th Biennual Meeting of the APSSM, Kaohsiung

AUA 2021- American Urological Association – Annual Meeting

25 th Congress of the World Association for Sexual Health (WAS)

2 nd Hellenic Urological Association Sections Meeting (HUA)

22 nd Annual Fall Scientific Meeting Of SMSNA

World Meeting on Sexual Medicine, Greater

https://professionals.issm.info/

events/18th-biennual-meeting-of-the-apssm-kaohsiung-taiwan/

www.aua2021.org

worldsexualhealth.net

huasections.gr

www.smsna.org

www.wmsm.org

258 Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!