and/22-4
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
E-ISSN: 2587-2524
Cilt/ Volume 22 | Sayı/ Issue 4 | Aralık/ December 2020
www.androlojibulten.org
Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
i
ULAKBİM TR DİZİN’de
Dizinlenmektedir.
Cilt/ Volume 22 | Sayı/ Issue 4 | Aralık/ December 2020
E-ISSN: 2587-2524
ANDROLOJİ BÜLTENİ TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ YAYIN ORGANIDIR
Andrology Bulletin is the Periodical Journal of the Turkish Society of Andrology
Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda 4 sayı yayınlanır.
Four issues annually; March, June, September, December
TÜRK ANDROLOJİ DERNEĞİ ADINA SAHİBİ / Owner on Behalf of the Turkish Society of Andrology
Prof. Dr. Barış Altay
YÖNETİM KURULU / Board of Directors
Ateş Kadıoğlu (Onursal Başkan)
Barış Altay (Başkan)
Mustafa F. Usta (Genel Sekreter)
Memduh Aydın (Sayman)
Sefa Resim (Üye)
Murat Çakan (Üye)
Fikret Erdemir (Üye)
Metin Öztürk (Üye)
EDİTÖR / Editor
Prof. Dr. Fikret Erdemir
YARDIMCI EDİTÖR / Associate Editor
Prof. Dr. Cüneyt Adayener
YAYIN TÜRÜ / Publication Category
Süreli Yayın
YÖNETİM YERİ/ Executive Office
Türk Androloji Derneği
Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.
B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul
Tel: +90 212 288 50 99
Faks: +90 212 288 50 98
E-posta: androloji@androloji.org.tr
Web: www.androloji.org.tr
Yayın Hizmetleri / Publishing Services
BAYT Bilimsel Araştırmalar
Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti.
Ziya Gökalp Cd. 30/31, 06420 Kızılay, Ankara
Tel (0-312) 431 30 62, Faks: (0-312) 431 36 02
E-posta: info@bayt.com.tr
www.bayt.com.tr
Androloji Bülteni’nin tarandığı indeksler/ Indexing the Andrology Bulletin
ULAKBİM TR Dizin/ ULAKBIM TR Index
Türkiye Atıf Dizini/ Turkey Citation Index
Türk Medline/ Turkish Medline
EBSCO
The control of conformity with the journal standards and the typesetting of the articles in this journal, the control of the English/Turkish abstracts
and references and the preparation of the journal for publishing were performed by bayt publishing.
Bu dergideki yazıların dergi standartlarına uygunluğu, dizimi, İngilizce/Türkçe özetlerin ve kaynakların denetimi, derginin yayına hazırlanması bayt
tarafından gerçekleştirilmiştir
www.androlojibulten.org
DANIŞMA KURULU / REVIEWERS
ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
Prof. Dr. Ramazan AŞCI
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,
Samsun
Prof. Dr. Ali ATAN
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara
Doç. Dr. Memduh AYDIN
Gaziosmanpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji
Kliniği, İstanbul
Doç. Dr. Önder CANGÜVEN
Department of Urology, Hamad Medical Corporation,
Doha, Qatar
Prof. Dr. Murat ÇAKAN
SB Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 2. Üroloji Kliniği, Ankara
Prof. Dr. Melih ÇULHA
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmit
Prof. Dr. Oğuz EKMEKÇİOĞLU
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kayseri
Prof. Dr. Fikret ERDEMİR
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat
Prof. Dr. Haluk EROL
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,
Androloji BD, Aydın
Prof. Dr. Ahmet GÖKÇE
Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sakarya
Prof. Dr. Bilal GÜMÜŞ
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Manisa
Prof. Dr. Ateş KADIOĞLU
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji AD /
Androloji BD, İstanbul
Doç. Dr. Zafer KOZACIOĞLU
Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, İzmir
Prof. Dr. Muammer KENDİRCİ
Liv Hospital-Üroloji Kliniği, İstanbul
Prof. Dr. Hakan KILIÇARSLAN
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bursa
Prof. Dr. Ahmet METİN
İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Bolu
Prof. Dr. Bekir Süha PARLAKTAŞ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Tokat
Prof. Dr. Bülent SEMERCİ
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir
Doç. Dr. Altuğ TUNCEL
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Üroloji Kliniği, Ankara
Prof. Dr. Tahir TURAN
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Denizli
Prof. Dr. Mustafa Faruk USTA
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Androloji BD,
Antalya
Prof. Dr. M. Önder YAMAN
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Ankara
ERKEK ÜREME SAĞLIĞI
Prof. Dr. Barış ALTAY
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, İzmir
Prof. Dr. Kaan AYDOS
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD ve Kısırlık
Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara
Prof. Dr. Selahittin ÇAYAN
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Mersin
Prof. Dr. Sadık GÖRÜR
Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Hatay
Prof. Dr. Engin KANDIRALI
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği,
İstanbul
Prof. Dr. Ayhan KARABULUT
Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Kırşehir
Prof. Dr. İrfan ORHAN
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Elazığ
Prof. Dr. İsa ÖZBEY
Atatürk Üniversitesi Aziziye Araştırma Hastanesi Üroloji AD,
Erzurum
Uzm. Dr. A. Arman ÖZDEMİR
T.C.Sağlık Bakanlığı Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji
Kliniği,İstanbul
Prof. Dr. Sefa RESİM
Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,
Kahramanmaraş
Prof. Dr. Tarkan SOYGÜR
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Çocuk Ürolojisi
BD, Ankara
Prof. Dr. Nihan Erginel-UNALTUNA
İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü
Genetik AD, İstanbul
KADIN CİNSEL SAĞLIĞI
Prof. Dr. Abdullah ARMAĞAN
Bahçelievler Medicalpark Hastanesi Üroloji Kliniği, İstanbul
Prof. Dr. Halil ÇİFTÇİ
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD, Şanlıurfa
Doç. Dr. Esat KORGALI
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Sivas
Prof. Dr. Ercan YENİ
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Şanlıurfa
KADIN - ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI
VE ERKEK İNFERTİLİTESİ HEMŞİRE
ÇALIŞMA GRUBU
Prof. Dr. Dilek AYGİN
Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sakarya
Prof. Dr. Sevim BUZLU
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Gülbeyaz CAN
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Nezihe KIZILKAYA BEJİ
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Nuran KÖMÜRCÜ
Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu, İstanbul
Doç. Dr. Leyla KÜÇÜK
İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, İstanbul
Prof. Dr. Rukiye PINAR BÖLÜKTAŞ
Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ve
Sağlık Hizmetleri, İstanbul
Doç. Dr. Hicran YILDIZ
Uludağ Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Bursa
TÜRK CUMHURİYETLERİNDE
ANDROLOJİ
Prof. Dr. İlham AHMEDOV
Bakixanov.23 Azerbaycan Tiib Universiteteti Baku-370022,
Azerbaycan
Uzm. Dr. Firdovsi MAMMADOV
Zeferan Hospital Üroloji Kliniği, Azerbaycan
Uzm. Dr. Zarifcan MURODOV
Taşkent Diploma Sonrası Eğitim Enstitüsü - Taşkent Üroloji
Merkezi, Özbekistan
Uzm. Dr. Shavkat SHAVAKHABOV
State Specialized Center Of Urulogy (Uzbekistan) Chief of
Andrology Department, Özbekistan
Uzm. Dr. Erol UÇANER
Özel Başkent Hastanesi Üroloji Kliniği, Kıbrıs
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI
VE KONGRE TAKVİMİ
Prof. Dr. Fikret ERDEMİR
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD,Tokat
Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
iii
AMAÇ ve KAPSAM
Androloji Bülteni Türk Androloji Derneği’nin resmi yayın organıdır.
Dergi androloji alanındaki araştırmaları, olguları, derlemeleri ve
editöryal yorumların yayımlandığı danışman denetimli bilimsel bir
dergidir. Dergi yılda 4 sayı olarak yayımlanmaktadır. Derginin hedef
kitlesi androloji alanlarında çalışan veya bu alanlara ilgi duyan
araştırmacı ve hekimlerdir.
Derginin yazı dili Türkçe ve İngilizce’dir. Türkçe yazıların Türk Dil
Kurumu’nun Türkçe sözlüğüne ve imla kılavuzuna uygun olması
gerekir.
Derginin editöryal ve yayın süreçleri International Committee
of Medical Journal Editors (ICMJE), World Association of Medical
Editors (WAME), Council of Science Editors (CSE), Committee
on Publication Ethics (COPE), European Association of Science
Editors (EASE) ve National Information Standards Organization
(NISO) organizasyonlarının kılavuzlarına uygun olarak
biçimlendirilir. Androloji Bülteni, Principles of Transparency and
Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice)
ilkelerini benimsemiştir.
Tüm makaleler http://www.androlojibulten.org/ sayfasındaki
online makale değerlendirme sistemi kullanılarak dergiye
gönderilmelidir. Derginin yazım kurallarına, gerekli formlara ve
dergiyle ilgili diğer bilgilere web sayfasından erişilebilir.
Derginin tüm masrafları Türk Androloji Derneği tarafından
karşılanmaktadır.
Dergide yayımlanan makalelerde ifade edilen bilgi, fikir ve görüşler
Türk Androloji Derneği, Editörler, Yayın Kurulu ve Yayıncı’nın
değil, yazar(lar)ın bilgi ve görüşlerini yansıtır. Baş Editör, Editörler,
Yayın Kurulu ve Yayıncı, yazarlara ait bilgi ve görüşler için hiçbir
sorumluluk ya da yükümlülük kabul etmemektedir.
Androloji Bülteni TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizin, Türkiye Atıf Dizini ve
Türk Medline vertabanlarında dizinlenmektedir.
Yayımlanan tüm içeriğe www.androlojibulten.org adresinden
ücretsiz olarak erişilebilir.
Dergide yayımlanan içeriğin tüm telif hakları Türk Androloji
Derneği’ne aittir.
Editoryal Ofis
Androloji Bülteni
Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.
B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Türkiye
Tel: 0212 288 50 99
Faks: 0212 288 50 98
E-posta: androloji@androloji.org.tr
Web: www.androlojibulten.org/
Yayın Hizmetleri: BAYT
Adres: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Türkiye
Tel: +90 431 30 62
Faks: +90 431 36 02
E-posta: info@bayt.com.tr
Web: www.bayt.com.tr
iv Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
PURPOSE and SCOPE
Andrology Bulletin is the official publication of the Turkish
Andrology Association. The journal is a supervised scientific journal
which publishes original research articles, case studies, reviews,
and editorial comments on the science of andrology. The journal
is published in four issues per year. The target population of the
journal is researchers and physicians who work in or interested in
the field of andrology.
The journal’s language is both Turkish and English. The Turkish
language should conform to the Turkish language dictionary and
the Turkish spelling guide.
The editorial and publication processes of the journal conform
the guidelines of the International Committee of Medical Journal
Editors (ICMJE), the World Association of Medical Editors (WAME),
the Council of Science Editors (CSE), and the Committee on
Publication Ethics (COPE). It is formatted in accordance with the
National Information Standards Organization (NISO) guidelines.
The Andrology Bulletin adopts the Principles of Transparency and
Best Practice in Scholarly Publishing (doaj.org/bestpractice).
All articles should be sent to the journal using the online article
evaluation system at http://www.androlojibulten.org/. Writing
rules of the journal, necessary forms, and other information about
the journal can be accessed from the web page.
All expenditure of the journal is covered by the Turkish Andrology
Association.
The information, ideas and opinions expressed in the articles
published in the journal reflect the views and opinions of the
author(s), not the editors of the Turkish Andrology Association, the
editorial board, or publisher. The Editor-in-Chief, Editors, Editorial
Board, and Publisher do not accept any responsibility or liability for
the given information and opinions of the author(s).
The Andrology Bulletin has been indexed by TUBITAK ULAKBIM TR
Index, Turkey Citation Index and Turkish Medline.
All published content is freely available at www.androlojibulten.org.
All copyrighted content published in the journal belongs to the
Turkish Andrology Association.
Editorial Office
Andrology Bullettin
Address: Cemil Aslan Güder Sok. İdil Ap.
B Blok D.1 Gayrettepe 34349 Beşiktaş, İstanbul, Turkey
Phone: +90 212 288 50 99
Fax: +90 212 288 50 98
E-mail: androloji@androloji.org.tr
Web: www.androlojibulten.org/
Publishing Services: BAYT
Address: Ziya Gökalp Cad., 30/31, 06420 Kızılay, Ankara, Turkey
Phone: +90 431 30 62
Fax: +90 431 36 02
E-mail: info@bayt.com.tr
Web: www.bayt.com.tr
Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
v
YAZARLARA AÇIKLAMA
Dergiye gönderilen makaleler, özgünlük ve bilimsel kalite
bakımından değerlendirilir. Gönderilen yazıların daha önce başka
bir elektronik ya da basılı dergide, kitapta veya farklı bir mecrada
sunulmamış ya da yayımlanmamış olması ve Türk Androloji
Derneği Yönetim Kurulu’nun seçtiği Yayın Kurulu tarafından uygun
görülmesi gerekir.
Androloji Bülteni’ne gönderilen makalelerin değerlendirilmesinde
bağımsız, tarafsız, çift-kör hakem değerlendirme raporları temel
alınmaktadır. Yazıların değerlendirmeye alınması için, gönderilen
yazıya tüm yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir
Formu” başlıklı imzalı bir yazının eklenmesi gerekir (Formun hazır
hali http://www.androlojibulten.org ve https://www.journalagent.
com/androloji/ adreslerinden indirilebilir).
Androloji Bülteni; gönderilen makalelerin değerlendirme sürecine
dahil olan yazarların ve bireylerin, potansiyel çıkar çatışmasına ya
da önyargıya yol açabilecek finansal, kurumsal ve diğer ilişkiler
dahil mevcut ya da potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmelerini
talep ve teşvik eder. Bir çalışma için bir birey ya da kurumdan alınan
her türlü finansal destek ya da diğer destekler Yayın Kurulu’na
beyan edilmeli ve potansiyel çıkar çatışmalarını beyan etmek
amacıyla ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu katkı sağlayan
tüm yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır (form için www.
androlojibulten.org). Editörler, yazarlar ve hakemler ile ilgili
potansiyel çıkar çatışması vakaları derginin Yayın Kurulu tarafından
COPE ve ICMJE rehberleri kapsamında çözülmektedir.
Yayın için uygun bulunan yazıların dizgi ve hazırlık işlemleri
sırasında, sorumlu yazara yazar katkılarının da açıklanmasının
isteneceği Yazar Onay Formu gönderilecektir.
Sadece yazarlık niteliğini hak eden kişiler yazar olarak gösterilmelidir.
Yazar olarak listelenen herkesin ICMJE (www.icmje.org) tarafından
önerilen yazarlık kriterlerini karşılaması gerekmektedir. ICMJE,
yazarların aşağıdaki dört kriteri karşılamasını önermektedir:
1. Çalışmanın konseptine/tasarımına; ya da çalışma için verilerin
toplanmasına, analiz edilmesine ve yorumlanmasına önemli
katkı sağlamış olmak,
2. Yazı taslağını hazırlamış ya da önemli fikirsel içeriğin eleştirel
incelemelerini yapmış olmak;
3. Yazının yayından önceki son halini gözden geçirmiş ve
onaylamış olmak;
4. Çalışmanın herhangi bir bölümünün geçerliliği ve doğruluğuna
ilişkin soruların uygun şekilde soruşturulduğunun ve
çözümlendiğinin garantisini vermek amacıyla çalışmanın her
yönünden sorumlu olmayı kabul etmek.
Bir yazar, çalışmada katkı sağladığı kısımların sorumluluğunu
almasına ek olarak, diğer yazarların çalışmanın hangi kısımlarından
sorumlu olduğunu da teşhis edebilmelidir. Ayrıca, yazarlar
birbirlerinin katkılarının bütünlüğüne güven duymalıdırlar.
Klinik ve deneysel çalışmalar, ilaç araştırmaları ve bazı olgu
sunumları için World Medical Association Declaration of
Helsinki “Ethical Principles for Medical Research Involving
Human Subjects”, (amended in October 2013, www.wma.net)
çerçevesinde hazırlanmış Etik Kurul raporu gerekmektedir. Gerekli
görülmesi halinde, Etik Kurul raporu veya eş değeri olan resmi
bir yazı, yazarlardan talep edilebilir. İnsanlar üzerinde yapılmış
deneysel çalışmaların sonuçlarını bildiren yazılarda, çalışmanın
yapıldığı kişilere uygulanan prosedürlerin niteliği tümüyle
açıklandıktan sonra, onaylarının alındığına ilişkin bir açıklamaya
metin içerisinde yer verilmelidir. Hayvanlar üzerinde yapılan
çalışmalarda ise ağrı, acı ve rahatsızlık verilmemesi için yapılmış
olanlar açık olarak makalede belirtilmelidir. Hasta onamları, Etik
Kurul raporunun alındığı kurumun adı, onay belgesinin numarası
ve tarihi ana metin dosyasında yer alan Yöntemler başlığı altında
belirtilmelidir. Hastaların kimliklerinin gizliliğini korumak yazarların
sorumluluğundadır. Hastaların kimliğini açığa çıkarabilecek
fotoğraflar için hastadan ya da yasal temsilcilerinden alınan imzalı
izinlerin de gönderilmesi gereklidir.
Bütün makalelerin benzerlik tespiti denetimi, iThenticate yazılımı
aracılığıyla yapılmaktadır.
Yayın Kurulu, dergimize gönderilen çalışmalar hakkındaki intihal,
atıf manipülasyonu ve veri sahteciliği iddia ve şüpheleri karşısında
COPE kurallarına uygun olarak hareket edecektir. Yayımlanan içerik
ile ilgili tüm sorumluluk yazarlara aittir
Yazıların online gönderilmesi
Tüm yazılar derginin Internet adresi üzerinden online
gönderilmelidir. (https://www.journalagent.com/androloji/).
Yazının gönderilmeden önce kontrol listesi ile son bir kez gözden
geçirilmesi önerilir. Yazım kurallarına uygun yazılmayan yazılar
bilimsel kurul değerlendirmesine alınmamaktadır. Daha detaylı
bilgiler https://www.journalagent.com/androloji/ adresinden
alınabilir.
YAZILARIN HAZIRLANMASI
Araştırma yazıları 3000, olgu sunumları 1500 ve derlemeler 5000
kelimeyi geçmemelidir.
Makaleler, ICMJE-Recommendations for the Conduct, Reporting,
Editing and Publication of Scholarly Work in Medical Journals
(updated in December 2017 - http://www.icmje. org/icmjerecommendations.
pdf) ile uyumlu olarak hazırlanmalıdır.
Randomize çalışmalar CONSORT, gözlemsel çalışmalar STROBE,
tanısal değerli çalışmalar STARD, sistematik derleme ve metaanalizler
PRISMA, hayvan deneyli çalışmalar ARRIVE ve randomize
olmayan davranış ve halk sağlığıyla ilgili çalışmalar TREND
kılavuzlarına uyumlu olmalıdır.
Yazarların, Yayın Hakkı Devir Formu, Yazar Katkı Formu ve
ICMJE Potansiyel Çıkar Çatışmaları Formu’nu (bu form, tüm
vi Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
yazarlar tarafından ayrı ayrı doldurulmalıdır) ilk gönderim sırasında
online makale sistemine yüklemeleri gerekmektedir. Bu formlara
http://www.androlojibulten.org/ adresinde yazarlara açıklama
kısmından ulaşılabilir.
Yazılar, bilgisayar dosyası üzerinde standart A4 kağıdı
boyutlarındaki bir sayfaya, sağ ve sol kenarlarda yaklaşık 2,5
cm boşluk kalacak şekilde ve iki satır aralıklı olarak yazılmalıdır.
Her sayfa numaralandırılmalıdır. Metin Times New Roman yazı
karakterinde 12 punto ile yazılmalıdır. Yazılarda bulunması gereken
bölümler sırasıyla şunlardır: (Yazar adları (ünvan, ad, soyadı),
çalışmanın yapıldığı kurum (Makaledeki yazarların çalışma yerleri,
yayının yapıldığı kurum şeklinde olmalıdır), iletişim adresi, telefon
ve faks numaraları, e-posta adresi journal agent programında 3, 4
ve 5. adımlarda online olarak girilmelidir.
“Telif Hakkı Devir Formu” dışında yüklenecek diğer dosyalarda
yazarların isimleri, çalıştıkları yerler bulunmamalıdır!). (i) Türkçe
ve İngilizce başlıklar (online olarak istenen yere yapıştırılacak), (ii)
Türkçe ve İngilizce özetler (online olarak istenen yere yapıştırılacak);
Makalenin tam metninde (tam metin dosyası online olarak istenen
yere eklenmelidir) (iii) Giriş; (iv) Gereç ve Yöntem; (v) Bulgular; (vi)
Tartışma; (vii) Kaynaklar bölümleri bulunur. Yöntemler, bulgular
ve tartışma bölümlerinin gerektiğinde alt başlıklarla ele alınması
tercih edilir. Olgu sunumları, özetlerden sonra giriş, olgu sunumu
ve tartışma başlıkları altında düzenlenmelidir. İnceleme yazılarında,
yazının gelişimine uygun başlıklandırma yapılabilir.
Özetler: Özet çalışmanın amacını, ana bulguları ve temel
sonuçlarını Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular, Sonuç (İngilizce
özette Objectives, Material and Methods, Results, and Conclusion)
başlıkları altında bildirmelidir.
Anahtar kelimeler: Yazı düzeninde özetlerden sonra yer alacak
şekilde Türkçe ve İngilizce olarak en az 3, en fazla 5 anahtar kelime
(alfabetik sıra ile) belirtilmelidir. Bu amaçla Index Medicus Medical
Subjects Headings (MeSH)’den yararlanılabilir. http://www.ncbi.
nlm.nih.gov/pubmed/.
Makalenin tam metninde Giriş paragrafından sonra Gereç
ve Yöntem’de çalışma başlangıcı ve bitiş tarihleri, hastaların
özellikleri ve kullanılan yöntemler, hasta seçimi ayrıntılı biçimde
belirtilmelidir. İstatistiksel yöntem yeterli ayrıntı ile açıklanmalıdır.
Bulgular: Metinde olabildiğince ayrıntılı yazılmalı, şekil ve tablolar
ile desteklenmeli; şekil ve tablolarda verilen bilgiler, metinde
tekrarlanmamalıdır.
Tartışma: Ağırlıklı olarak çalışma ile ilgili veriler tartışılmalı, yerli
ve yabancı kaynaklarla desteklenmelidir. Konu ile doğrudan ilgisi
olmayan genel bilgilere uzun uzun yer vermekten kaçınılmalıdır.
Kısaltmalar: Kısaltılmış sözcük sayısının sınırlı tutulması gerekir.
Şekil ve Tablolar: Yazı ile birlikte sunulan fotoğraf ve tablolar
sisteme ayrı ayrı yüklenmelidir. Resim dosyalarının formatı JPEG
veya TIFF olabilir. Tablolar ve şekil altyazıları ayrı sayfalara ve iki
satır aralıklı yazılmalı; şekil ve tablolar yazıda görünme sırasına göre
numaralandırılmalı ve başlıkları olmalıdır. Mikroskobik resimlerde
büyütme oranı ve boyama tekniği açıklanmalıdır. Kısaltmalar her
şeklin ve tablonun altında açıklanmalıdır.
KAYNAKLAR
Kaynaklar metin içinde anılma sırasına göre noktadan sonra üst
simge olarak köşeli parantez içerisinde ve nokta işaretinden sonra
boşluk bırakmadan dizilmeli (örnek: ...lenf nodu diseksiyonu
önerilmektedir. [1] ); yayımlanmamış sonuçlar ve kişisel görüşmeler
kaynak olarak gösterilmemelidir. Yazarların yalnızca doğrudan
yararlandıkları çalışmaları kaynak olarak göstermeleri gerekir; yazımı
doğrulanamayan kaynaklar yayın hazırlığı sırasında yazarlardan
istenecektir. Dergi isimleri Index Medicus’a göre kısaltılmalıdır;
bunun mümkün olmadığı durumlarda dergi adının tamamı
verilmelidir. Altı ya da daha az sayıda olduğunda tüm yazarlar
belirtilmeli, altıdan fazla yazar durumunda, altıncı yazarın arkasından
“et al.” eklenmelidir. Kaynakların dizilme şekli ve noktalamalar için
aşağıdaki örneklere uyulmalıdır (basım ayı, parentez içinde derginin
basım sayısı yazılmamalıdır !) :
Dergi:
Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu
AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji
Dergisi 2006;32:240-7.
Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA et
al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic ileal
neobladder performed completely intracorporeally: the initial
experience. J Urol 2002;168:13-8.
Kitap:
Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3.Baskı. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Basımevi; 1993.
Kitap içinde bölüm:
Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting
during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;
2003. p. 288-307.
Önemli Not: Yayın Kurulu, gerekli gördüğü durumlarda yazıların
özünü değiştirmeden metinde düzeltme yapmakla yetkilidir.
Online makale gönderiminde sırası ile:
1. Yazarların onay verdiklerine dair “Telif Hakkı Devir Formu “ başlığı
altında imzalı bir mektup (tarayıcıdan geçirdikten sonra diğer
dosyalarla gibi online olarak sisteme yüklenmelidir).
2. Ana metin (Kaynaklar dahil) (Özet ve Yazar isimleri
bulunmamalıdır !)
3. Resimler (Mümkün ise açıklanan yerler okla belirtilmelidir)
4. Tablolar yüklenmelidir.
Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
vii
INSTRUCTION TO AUTHORS
Articles submitted to the journal are evaluated in terms of originality
and scientific quality. Submitted manuscripts must not have been
previously published, or presented in another electronic or printed
journal, in a book or in a different medium, and must be approved
by the Editorial Board of the Turkish Andrology Association’s Board
of Directors.
Independent, unbiased, double-blinded arbitration evaluation
reports of referees are used in the evaluation of the articles
submitted to the Andrology Bulletin. In order for the articles to be
evaluated, a signed letter entitled “Copyright Transfer Form” must be
attached to the submitted article, confirming the authors’ approval
(a copy of the form is available at: http://www.androlojibulten.org
and https://www.journalagent.com/androloji/).
Andrology Bulletin encourage authors and individuals involved
in the evaluation process of submitted articles to present their
current or potential conflicts of interest, including financial,
institutional, and other relationships that may lead to potential
conflicts of interest or prejudice. Any financial or any other kind
of support received from an individual or institution for a study
must be declared to the Editorial Board, and the ICMJE Potential
Conflicts of Interest Form must be filled in separately by all authors
contributing to the declaration of potential conflicts of interest (see
the form in: http://www.androlojibulten.org). Potential conflicts of
interest with editors, writers and arbitrators are resolved by the
Editorial Board of the journal under the COPE and ICMJE guidelines.
The Author Approval Form will be sent to the responsible author,
who will be required to explain the author’s contributions during
the typesetting and preparation of the articles suitable for
publication.
Only those who deserve authorship should be shown as authors.
Everyone listed as a writer must meet the authorship criteria
recommended by ICMJE (www.icmje.org). The ICMJE suggests that
authors meet the following four criteria:
1. To have contributed significantly to the gathering, analysis,
and interpretation of data for concept/design of the study;
2. To have drafted the writing of the essay, or have done critical
review of important intellectual content;
3. To have reviewed and approved the last version of the article
before its publication;
4. To accept the responsibility for all aspects of the work in order
to ensure that questions concerning the validity and accuracy
of any part of the work are properly investigated and resolved.
A writer should be able to identify the parts of the work which other
authors are responsible for, in addition to taking responsibility for
the parts he contributed. In addition, authors should trust the
integrity of each other’s contributions.
For the clinical and experimental studies, drug studies, and some
case reports, the Ethics Committee report prepared under the
World Medical Association Declaration of Helsinki (amended
in October 2013, www.wma.net) is required. If necessary, the
author(s) may be requested an Ethics Committee report, or an
official letter of equal value. An explanatory note on the results of
experimental studies on humans should be included in the text
to the effect that approvals have been received, once the nature
of the procedures applied to the subject has been fully explained.
In the case of studies on animals, those made for the avoidance
of pain, suffering, and discomfort should be clearly stated in
the article. Patient approvals, the name of the institution from
which the Ethics Committee report is received, and the number
and date of the approval document should be stated in the main
text file under the title of Methods. It is the responsibility of the
authors to protect the confidentiality of the identities of patients.
Signed permits from the patient or legal representatives must
also be sent for photographs that may reveal the identity of the
patients.
Similarity checking of all the articles is done via iThenticate
software.
The Editorial Board will act in accordance with the COPE rules
against claims and suspicions of plagiarism, citation manipulation,
and data fraud involving work submitted to the journal. All
responsibility for the published content belongs to the authors.
Submitting articles online
All manuscripts must be submitted online via the internet address
of the journal (https://www.journalagent.com/androloji/). It is
recommended that the manuscript be reviewed one last time
with the checklist before submission. Manuscripts not written in
accordance with the writing rules are not accepted for Scientific
Board evaluation. More information can be found at https://www.
journalagent.com/androloji/.
PREPARATION OF ARTICLES
The research articles should not exceed 3000 words, the case
presentations should be at most 1500 words, and the compilations
should not exceed 5000 words.
The articles should be prepared in accordance with the ICMJE -
Recommendations for the Conduct, Reporting, and Publication
of the Scholarly Work in Medical Journals (http://www.icmje.
org/icmje-recommendations.pdf –updated in December 2017).
Randomized studies should be consistent with CONSORT,
observational studies with STROBE, diagnostic value studies with
STARD, systematic review and meta-analyses with PRISMA, animal
trials with ARRIVE, and non-randomized behavioral and public
health studies with TREND guidelines.
The authors are required to upload the Publication Submission
Form, the Author Contribution Form and the ICMJE Potential
Conflicts Form (this form must be filled out by all authors
separately) to the online system during the initial submission of the
viii Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
article. These forms are available at http://www.androlojibulten.
org/ and can be found in the instruction to authors section.
Manuscripts should be typed on a standard A4 paper size on a
computer text file, spaced about 2.5 cm on the right and left sides,
and with double spaced lines. Every page should be numbered.
The text should be written in Times New Roman font with 12
points. The sections to be included in the manuscripts are: author
names (academic title, name, surname), the institution in which the
study was conducted (work place of the author and the institution
where the publication is prepared), contact address, telephone
and fax numbers, e-mail address. All these should be entered in
the JournalAgent program online in steps 3, 4, and 5.
The files to be uploaded should not contain the names of the
authors and places where they work, except the “Copyright Transfer
Form”. The submitted work should include: (i) Turkish and English
titles (to be posted online), (ii) Turkish and English abstracts (to be
posted online); in the full text of the article (the full text file must be
added to the desired location online) (iii) Introduction; (iv) Materials
and Methods; (v) Findings; (vi) Discussion; (vii) References sections.
It is preferred that methods, findings, and discussion sections
be handled with subtitles when necessary. Case presentations
should be organized under the headings of introduction, case
presentation and discussion after the summaries. In the review
articles, appropriate titles can be preferred for the development
of the article.
Abstract (Summary): The main findings and the main results
should be reported under the headings of Objectives, Material and
Methods, Findings, Conclusion.
Key words: At least 3 and at most 5 key words (in alphabetical
order) should be indicated in Turkish and English, under the
heading “Key words” after the Abstract section. Index Medicus
Medical Headings (MeSH) can be used for this purpose (http://
www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/).
In the full text of the article, in the Materials and Methods after
the Introduction paragraph, start and end dates of the study, the
characteristics of the patients and the methods used, the patient
selection should be specified in detail. The statistical method
utilized should be explained with sufficient detail.
Findings: Findings should be written as detailed as possible in the
text, supported by figures and tables; information given in figures
and tables should not be repeated in the text.
Discussion: Mainly the data related to the study should be
discussed and supported with domestic and foreign resources.
General information that is not directly related to the subject
should be avoided from occupying too much space.
Abbreviations: The number of abbreviated words must be limited.
Figures and Tables: Photographs and tables presented with the
text should be uploaded separately to the system. The format of
the image files can be JPEG or TIFF. Tables and shape subtitles must
be written on separate pages with double spacing; figures and
tables should be numbered according to the order in which they
appear in the text, and should have titles. Magnification ratio and
dyeing technique should be explained in microscopic pictures.
Each abbreviation used should be noted under the related figure
and table with an explanation.
REFERENCES
The references given in the text should be arranged in square
brackets as superscripts, and if at the end of the sentence after
the punctuation, without spacing (eg: ... lymph node [1] dissection
is recommended. [2] ); unpublished results and personal interviews
should not be shown as sources. Authors should only present
studies that they directly benefit from; unauthorized sources
will be requested from the authors during the preparation of the
publication. Journal names should be abbreviated according to
Index Medicus; where this is not possible, the full name of the journal
should be given. All authors should be listed if there are seven or
fewer, followed by “, et al.” after the sixth author in case of more than
seven authors. The following examples should be followed for the
endnote reference list and the punctuation style (the month and
the issue number in parentheses must be avoided!).
Journal:
Tefekli A, Tepeler A, Altunrende F, Tok A, Sarılar Ö, Müslümanoğlu
AY. Seçilmiş olgularda tüpsüz perkütan nefrolitotomi. Türk Üroloji
Dergisi 2006;32:240–7.
Gill IS, Kaouk JH, Meraney AM, Desai MM, Ulchaker JC, Klein EA,
et al. Laparoscopic radical cystectomy and continent orthotopic
ileal neobladder performed completely intracorporeally: the initial
experience. J Urol 2002;168:13–8.
Book:
Korkud G, Karabay K. Böbrek tüberkülozu. 3. Baskı. İstanbul:
İstanbul Üniversitesi Basımevi; 1993.
Section of a book:
Anderson JL, Muhlestein JB. Extracorporeal ureteric stenting
during laparoscopic pyeloplasty. Philadelphia: W. B. Saunders;
2003. p.288–307.
Important Note: The Editorial Board is authorized to make
amendments to the text, if necessary, without modifying the text of
the text.
Online article submission order:
1. A signed letter under the heading of “Copyright Transfer Form”
(a scanned copy which must be uploaded to the system online
with other files) from the authors,
2. Main text (including reference list) (abstract should not be
included, and author names must be blinded!),
3. Pictures (where possible, the explanations should be indicated
by an arrow), and
4. Tables must be loaded.
Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
ix
BAŞKAN’DAN / FROM THE PRESIDENT
Değerli Meslektaşlarım,
Hepimiz için zorlu geçmekte olan bir yılı geride bırakmaktayız. Tüm güçlüklere rağmen, verilen
emeklerin karşılığını bulacağını düşünüyorum. Günlük yoğun çalışma temposuna rağmen, bilimsel
olarak uzaktan yapılan toplantılar sayesinde, birlikte gelişmeleri takip etme fırsatı bulduk. 14-17
Ekim’de yapılan Güncel Androloji Sempozyumu 800’e yakın katılım ile oldukça başarılı geçti. Yurtiçi
ve yurtdışından yapılan bağlantılarla, teknik olarak da aksamalar yaşamadan, oldukça pozitif geri
bildirimler aldık. Bazen uzayan toplantı saatlerine rağmen, sizlerin eksilmeyen ilgisi ve desteği ile
salonlarımız uzaktan da olsa hep doluydu. Androloji Derneği yönetim kurulu adına sempozyumda
emeği geçen herkese tekrar teşekkür ediyorum. 17-21 Kasım tarihlerinde Türk Üroloji Kongresi ise
2000 civarında katılımcısı ile bizleri gururlandırdı. Androloji alanında yapılan toplantılar da yine
oldukça ilgi çekici başlıkları ile programda yer aldı. Androloji Bülteni Aralık sayısı ile yeniden
karşınızdayız.
Sizlere yeni yılın sağlık ve mutluluk dolu günler getirmesini diliyorum.
Saygılarımla,
Türk Androloji Derneği Yönetim Kurulu adına,
Prof. Dr. Barış ALTAY
Türk Androloji Derneği Başkanı
x Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
EDİTÖR’DEN / FROM THE EDITOR
Değerli Meslektaşlarımız,
Pandemi nedeniyle ülkemizde ve tüm dünyada bilimsel etkinliklerin uzaktan ve nispeten sınırlı
sayıda yapıldığı 2020 yılını geride bırakırken Androloji Bülteni’nin 4. sayısını da araştırmacı ve
bilime gönül vermiş insanların katkılarıyla sizlere ulaştırmaktan büyük gurur duyuyoruz. Androloji
Bülteni’nin bu yıla ait son sayısında daha önceki sayılarda olduğu gibi 5 adet derleme ve 4 adet
orijinal araştırma makalesi yer almaktadır. Bu sayıda kadın cinselliği alanında “Aksoy ve arkadaşları
tarafından “Kadın Sünnetinin Alt Üriner Sistem Semptomlarına Etkisi ve Hemşirelik Bakımı” başlıklı
oldukça nadir işlenen bir konu ele alınmıştır. Benign prostatik hiperplazi tedavisinde ilk sırada
yıllardır kullanılan alfa blokerlerin etkinlik ve yeni kullanım alanları ise sayın Atan tarafından
“Alfa -1 Reseptör Blokeri İlaçların Benign Prostat Hiperplazisi Tedavisindeki Kullanımlarının
Önemli Noktaları ve Yeni Klinik Kullanım Alanları” başlıklı çalışma ile sunulmaktadır. Bir başka
derlemede ise Bekmezci ve arkadaşları tarafından” Kadın Cinsel İşlev Bozukluğu Yönetiminde
Güncel Yaklaşımlar ve Kanıt Temelli Uygulamalar” ayrıntıları ile ele alınmıştır. Günlük pratiğimizde
neredeyse çok az dikkate aldığımız adölesan cinselliği yine Bekmezci ve arkadaşları tarafından
“Adölesan Cinselliği: Uluslararası ve Ulusal Durum” isimli derlemede incelenmiştir. Yukarıda da
belirttiğimiz üzere 2020 yılı COVİD-19 pandemisinin etkilerinin yoğun görüldüğü bir yıl olmaktadır.
Tüm dünyada giderek artan hasta sayıları sonrası bu hastalığın vücutta pek çok sistemleri
etkilediği ve buna bağlı olarak elde edilen verilerin bilim dünyası ile paylaşıldığı görülmektedir.
Bununla ilişkili olarak Şahin ve arkadaşları tarafından “COVID-19 Pandemisinde Cinsellik” başlıklı
derlemede güncel inceleme ve değerlendirmeler araştırılmıştır. Androloji Bülteni’nin 4. sayısında
yer alan orijinal makalelerin biri erkek cinsel işlev bozukluğu, biri kadın cinsel işlev bozukluğu
ikisi de erkek infertilitesi ile ilişkilidir. Karabay ve arkadaşları tarafından yapılan prospektif klinik
bir çalışmada “Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkinin incelenmesi”
başlıklı araştırma yapılmıştır. Dal ve arkadaşlarının yaptıkları retrospektif çalışmada ise “Kadın
Doğum ve Psikiyatri Polikliniklerinde Cinsel Sağlık Sorunları” incelenmiştir. Kadın yaşının fertilite
ile ilişkisi oldukça iyi bilinmektedir. Erkek yaşının fertilite parametreleri üzerine olan etkisi ile
ilgili çalışmalar ise giderek artmaktadır. Bu konuda ülkemizde yeterli çalışma bulunmamaktadır.
Bu anlamda Yıldırım ve arkadaşları tarafından yapılan “Erkek Yaşı Sperm Parametrelerini Etkiliyor
mu? Türk Popülasyonuna Ait İlk Seri” başlıklı çalışma son derece önemlidir. Yine erkek infertilitesi
konusunda yapılan bir diğer araştırma Aşcı ve arkadaşları tarafından “Erkeklerde fertiliteyi
etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi” başlığıyla sizlere sunulmaktadır.
Androloji Bülteni ailesi olarak yeni yılın hepimiz için sağlık ve mutluluk getirmesini temenni
ederek ulusal ve uluslararası anlamda bilimsel etkinliklerin üst düzeyde olduğu günler dileriz…
Prof. Dr. Fikret ERDEMİR
Editör
Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
xi
Cilt/ Volume 22 | Sayı/ Issue 4 | Aralık/ December 2020
İÇİNDEKİLER /CONTENTS
ARAŞTIRMA YAZILARI | ORIGINAL ARTICLES
204 Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkinin incelenmesi: Prospektif, olgu-kontrol çalışması
Evaluation of the association between plasma D-dimer level and erectile dysfunction: A prospective case-control study
Emre Karabay, Serdar Duvar
209 Kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerinde cinsel sağlık sorunları: Retrospektif bir çalışma
Sexual health problems in obstetrics and gynecology outpatient clinics: A retrospective study
Nursel Alp Dal, Çagdaş Özdemir
213 Erkek yaşı sperm parametrelerini etkiliyor mu? Türk popülasyonuna ait ilk seri
Does male age affect sperm parameters? First series from Turkish population
Berna Yıldırım, İlknur Keskin Yusuf Sağıroğlu, Seda Karabulut
219 Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi
Determination of risky lifestyle behaviors that may affect fertility in men
Özlem Aşcı, Fulya Gökdemir
DERLEME | REVIEW
226 Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına etkisi ve hemşirelik bakımı
The effect of female circumcision on lower urinary tract symptoms and nursing care
Ömercan Aksoy, Ergül Aslan
233 Kadın cinsel işlev bozukluğu yönetiminde güncel yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamalar
Current approaches and evidence based practices in female sexual dysfunction management
Ebru Bekmezci, Halime Esra Meram
238 Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli noktaları ve
yeni klinik kullanım alanları
Important points of usage of alpha-1 receptor blocker drugs in the treatment of BPH and new areas of clinical usage
Ali Atan
244 Adölesan cinselliği: Uluslararası ve ulusal durum
Adolescent sexuality: International and national situation
Ebru Bekmezci, Halime Esra Meram
249 COVID-19 pandemisinde cinsellik ve cinsel sağlık
Sexuality and sexual health in the COVID-19 pandemic
Ezgi Şahin, İlkay Güngör Satılmış
254 TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
258 KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR
xii Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2020;22:204−208
https://doi.org/10.24898/tandro.2020.14471
Erkek Cinsel Sağlığı
Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon
arasındaki ilişkinin incelenmesi: Prospektif,
olgu-kontrol çalışması
Evaluation of the association between plasma D-dimer level and
erectile dysfunction: A prospective case-control study
Emre Karabay , Serdar Duvar
ÖZ
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon
(ED) arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ocak 2019 – Haziran 2019 tarihleri arasında
Üroloji polikliniğine ED şikayetleri ile başvuran ve çalışmaya katılmak için
gönüllü olan hastalara Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi (IIEF-15) formu
doldurularak, IIEF– Erektil fonksiyon (IIEF-EF) skoru <26 olan hastalar
çalışmaya sıralı şekilde alındı. Kontrol grubu yaşa göre +/– 1 eşleştirilerek
gönüllü ve IIEF-EF skoru ≥26 olan hastalardan oluşturuldu. Katılımcıların
demografik özellikleri ve laboratuvar bulguları kayıt altına alındı.
BULGULAR: Çalışmaya 37 ED (Grup 1) hastası ve 35 ED olmayan
(Grup 2) gönüllü dâhil edildi. Grup 1 yaş ortalaması 51,97±9,97 iken,
Grup 2 yaş ortalaması 52,94±10,50 olarak saptandı. Grup 1 ve Grup 2
laboratuvar sonuçlarının değerlendirilmesinde; gruplar arasında plazma
D-dimer düzeyleri açısından istatistiksel anlamlı farklılık saptanmazken
(p=0,207), kontrol grubundaki plazma düşük yoğunluklu lipoprotein
kolesterol (LDL-K) düzeylerinin hasta grubuna göre anlamlı olarak düşük
olduğu gözlendi (p<0,05).
SONUÇ: Yüksek plazma D-dimer düzeylerinin koroner arter hastalarında
uzun dönem arteryal ve venöz olayların prediktörü olduğu gösterilmiştir.
Vasküler ED’nin koroner hastalıkların gelişiminde risk faktörlerinden biri
olduğu bilinmektedir. Çalışmamızın ilk sonuçlarında plazma D-dimer
düzeyi ile ED arasında anlamlı ilişki olmasa da geniş örneklem gruplu ileri
çalışmaların yapılmasının bu alanda gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: D-dimer, erektil disfonksiyon, IIEF
ABSTRACT
OBJECTIVE: The aim of this study is to evaluate the relationship between
levels of plasma D-dimer and erectile dysfunction (ED).
MATRERIAL and METHODS: International Index of Erectile Function-15
(IIEF-15) has been applied to patients referred to Urology outpatient
clinic with the presence of ED. Patients with the score <26 of IIEF –EF
were included in the study. Controls consisted of subjects +/– 1 age
matched and with the IIEF-EF scores ≥26. Demographic features and
laboratory findings of the participants were recorded.
RESULTS: 37 patients with ED (Group 1) and 35 subjects without
ED (Group 2) as the control group were included. The mean age was
51.97±9.97 in Group 1 and 52.94±10.50 in Group 2. No statistical
significant difference was observed between Group 1 and Group 2
in terms of plasma D-dimer levels (p=0.207), while plasma LDLcholesterol
levels was significantly lower in controls than in ED patients
(p<0.05).
CONCLUSION: Plasma D-dimer levels were shown to be predictor in
the development of long term arterial and venous events in coronary
artery syndrome. Vascular ED is known to be one of the risk factors in
the development of the coronary artery diseases. Although preliminary
results of our study did not demonstrate a significant association between
plasma D-dimer and ED presence, we believe that further studies with
larger sample sizes are necessary.
Keywords: D-dimer, erectile dysfunction, IIEF
GIRIŞ
Erektil disfonksiyon (ED) en sık görülen erkek cinsel fonksiyon
bozukluklarından biri olup “bir erkeğin en az 6 ay
süre ile seksüel ilişki için yeterli penis ereksiyonunu sağlama
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Haydarpaşa Numune SUAM, Üroloji Kliniği, İstanbul,
Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Uzm. Dr. Emre Karabay
Haydarpaşa Numune SUAM,Üroloji Kliniği 34688 İstanbul, Türkiye
Tel: +90 505 385 89 65
E-mail: emrekarabay@gmail.com
Geliş/ Received: 14.06.2020
Kabul/ Accepted: 02.07.2020
ve/veya sürdürmede yetersizlik” olarak tanımlanmaktadır.
[1]
Ülkemizden yapılan bir prevelans çalışmasında ≥40 yaş
erkeklerin %33’ünde ED saptandığı bildirilmiştir. [2] ED
klasik olarak altta yatan patolojiye göre organik, psikojenik
ya da nörojenik kökenli olmak üzere üç ana kategoride
sınıflandırılmaktadır. Yapılan çalışmalar organik ED’nin
çoğunlukla vasküler bir hastalık olduğunu ve endotelyal
disfonksiyonun ED gelişmesindeki ana patolojik neden
olduğunu desteklemektedir. [3] Kardiyovasküler hastalık
(KVH) ve ED sıklıkla bir arada var olan iki durum olup
her iki hastalık da diyabetes mellitus (DM), hipertansiyon,
obezite ve dislipidemi gibi yaygın risk faktörlerini paylaşan
sistemik vasküler hastalığın sonuçlarıdır. [4] Sıklıkla bir arada
görülmesinin yanı sıra ED’nin kardiyovasküler olay için
204 ©2020 Androloji Bülteni
bir prediktör olduğu gösterilmiş ve kardiyovasküler olay
geçiren erkeklerde ED sıklığında artış olduğu bildirilmiştir.
[5,6]
Bir fibrin yıkım ürünü olan plazma D-dimer, akut ven
trombozunu tespit etmek için değerli bir klinik testtir.
Genel bir tromboz işareti olduğundan, bazal D-dimer konsantrasyonu
ayrıca koroner kalp hastalığı ve venöz tromboembolizm
de dahil olmak üzere gelecekteki KVH riskinin
epidemiyolojik bir göstergesi olarak hizmet eder. [7] Plazma
D-dimer yüksekliği artmış olan hastalarda koroner arter
hastalık (KAH) görülme sıklığının arttığı bildirilmiş, bu
hasta grubunda periferal damarlarda da ateroskleroz düzeyinde
artış olduğu gösterilmiştir. [8] Ateroskleroz patogenezinde
inflamasyon, oksidatif stres ve kontrolsüz hücre proliferasyonu
da dahil olmak üzere tromboz gelişimi ile ortak
birkaç moleküler yolak olduğu bilinmekte ve trombozun
bir belirteci olarak plazma D-dimer düzeylerinin, bu patolojik
yolaklardaki artan aktiviteyi yansıtıyor olabileceği
düşünülmektedir. [9]
Bu çalışmanın amacı erkek hastalarda plazma D-dimer düzeyleri
ile ED arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEMLER
Çalışma Popülasyonu
Bu prospektif olgu-kontrol çalışması, Ocak 2019 – Haziran
2019 tarihleri arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi,
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Üroloji Kliniği’ne ereksiyon yetmezliği şikayeti ile başvuran
18 – 75 yaş arası 37 erkek hasta ve yaşa göre +/– 1 olarak
eşleştirilmiş 35 gönüllü erkek dahil edilerek toplam 72
erkek katılımcı ile gerçekleştirildi. Çalışmanın tüm aşamalarında
Helsinki Bildirgesi ilkelerine uyuldu. Tüm hastalardan
çalışmada kullanılmak üzere verilerinin kullanımına
izin verdiğini belirten yazılı bilgilendirilmiş gönüllü onamı
alındı.
Çalışmaya 18–75 yaş arası tek eşli, heteroseksüel, son altı
aydır düzenli ilişkisi olan ve partnerinde gebelik durumu
olmayan gönüllü erkekler dahil edildi. Bilinen böbrek yetmezliği,
karaciğer sirozu, tiroid hastalığı, geçirilmiş akut
miyokart infarktüsü, nörolojik veya psikiyatrik hastalık,
malignite, pelvik ve/veya perineal travma, benign prostat
hiperplazisi, üretral cerrahi, hipospadias öyküsü olan ve
düzenli cinsel ilişkisi olmayan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Ek olarak, α-bloker, 5-α redüktaz inhibitörü (5-ARi),
fosfodiesteraz tip-5 inhibitörü (PDE-5i), antidepresan ve
antipsikotik ilaç kullanmakta olan hastalar da çalışma dışı
bırakıldı.
Katılımcıların değerlendirilmesi
Deneyimli bir ürolog tarafından bütün katılımcıların yüz
yüze görüşme ile cinsel ve tıbbi geçmişleri, yaşam tarzı faktörleri
ve eşlik eden hastalıkları kayıt altına alındı. Standart
bir seksüel anamnez formu hazırlanarak bütün katılımcıların
demografik özellikleri, tıbbi ve cinsel öyküsü sözel
olarak soruldu ve cevaplar standardize edilmiş seksüel
anamnez formuna kaydedildi. Erektil ve cinsel fonksiyonların
objektif bir şekilde değerlendirebilmesi için hastalara
Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi-15 [International
Index of Erectile Function-15 (IIEF-15)] formu hakkında
kısaca bilgi verildi ve formu cevaplamaları istendi. IIEF-
15 ile hastaların son 4 hafta içerisindeki cinsel fonksiyonları;
erektil fonksiyon (6 soru) skorları kayıt edildi. IIEF-
EF skorundan elde edilen ED derecesine göre hastalar iki
gruba ayrıldı; 0–25 aralığında skoru olan hastalar ED ve
26–30 arası skoru olan hastalar ED olmayan gruba alındı.
Katılımcıların sekonder cinsiyet özellikleri, testislerin kıvamı
ve boyutu, penis deformiteleri, rektal dijital muayene
sonuçları fizik muayene rapor formuna kaydedildi.
Katılımcıların ağırlık ve boyları da kaydedilerek ve her katılımcı
için vücut kitle indeksi (VKİ) ağırlık/boy 2 olarak
(kg/m 2 ) hesaplandı. Avrupa Üroloji kılavuzlarında önerildiği
üzere bütün katılımcıların açlık kan şekeri (AKŞ)
düzeyleri, lipid profillleri, total testesteron düzeyleri ve
çalışma nedeniyle plazma D-dimer düzeyleri ölçüldü. [10]
Katılımcıların kan örnekleri gece açlığı sonrası sabah 08,00
ve 10,00 saatleri arasında antekubital venden elde edildi.
D-dimer için sitratlı tüpe alınan kan örnekleri 4000 rpm’de
15 dakika santrifüj edildikten sonra enzim linked fluoresan
assey (ELFA) metoduyla VİDAS cihazında çalışıldı.
İstatistiksel Analiz
Çalışmada elde edilen bulguların istatistiksel analizi NCSS
(Number Cruncher Statistical System) 2007 (Kaysville,
Utah, USA) programı ile yapıldı. Değişkenlerin normal
dağılıma uygunluğu Shapiro-Wilk testi ile incelendi.
Tanımlayıcı veriler, ortalama (± standart sapma), medyan
(minimum – maksimum) olarak ifade edildi. Dağılım özelliklerine
göre iki grup arasında fark bulunup bulunmadığı
Student t-test ve Mann-Whitney U-testlerinden uygun
olanı ile değerlendirildi. İstatistiksel alfa anlamlılık düzeyi
iki yönlü p değerinin 0,05’ten küçük olması olarak kabul
edildi.
BULGULAR
Çalışmaya yaş ortalaması 52,37±10,23 yıl olan toplam
72 erkek olgu dâhil edildi. Çalışma popülasyonunun VKİ
Karabay ve Duvar • Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkinin incelenmesi: Prospektif, olgu-kontrol çalışması
205
ölçümleri ortalama değeri 27,31±3,24 kg/m 2 olarak hesaplandı.
Olguların 37 (%51,3)’si ED grubunda (Grup 1) yer
alırken, 35 (%48,7)’i kontrol grubunda (Grup 2) yer aldı.
Gruplara göre hipertansiyon varlığı, KAH ve DM varlığı
açısından istatistiksel anlamlı fark saptanmazken (p>0,05)
Grup 1’de yer alan hastaların VKİ ortalama değerinin
Grup 2’de yer alan hastalara göre istatistiksel olarak anlamlı
şekilde daha yüksek olduğu izlendi (p=0,018). Çalışma
popülasyonunda bulunan hastaların demografik özellikleri
Tablo 1’de özetlendi.
Gruplar arasında AKŞ ortanca değerleri ve total testesteron
ortanca düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı
farklılık saptanmadı (p>0,05). Grup 1’de plazma D-dimer
ortanca değeri [320 (140 – 1340)] Grup 2’deki plazma
D-dimer ortanca değerinden [260 (120 – 680)] daha yüksek
olmasına rağmen gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı farklılık görülmedi (p>0,05). Grup 1’de yer alan
hastaların ortalama düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol
(LDL– K) değerinin Grup 2’de yer alan hastalara göre
istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksek olduğu izlendi
(p=0,021). Biyokimyasal parametrelerin her iki gruptaki
ölçüm sonuçları ve iki grup arasındaki karşılaştırmalar
Tablo 2’de özetlendi.
TARTIŞMA
Bu çalışmada ED tanısı alan erkek hastalarda plazma
D-dimer ortanca değerleri kontrol grubuna göre yüksek
bulunsa da gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmamıştır.
Bununla beraber ED tanısı alan erkek hastaların
VKİ değerlerinin ve LDL-K düzeylerinin kontrol grubundaki
kişilerden istatistiksel anlamlı olarak daha yüksek
olduğu izlenmiştir.
Angelis ve ark. [11] , Tip 2 DM’li hastalarda ED ile endotelyal
disfonksiyon arasındaki ilişkiyi araştırdıkları
Tablo 1. Çalışma popülasyonunun bazal demografik ve klinik özellikleri
Grup 1
[ED (+)]
(n=37, %51,3)
Grup 2
[ED (-)]
(n=35, %48,7)
p-değeri
Yaş (yıl) (Ort ± SS) 51,97±9,97 52,94±10,50 a
0,689
VKİ (kg/m2) (Ort ± SS) 28,32±3,94 26,28±3,09 a
0,018*
Sigara (paket/yıl)[Min-Maks (Medyan)] 0–50 (10) 0–45 (10) b
0,760
Hipertansiyon; n (%)
Yok 24 (64,8) 28 (80)
Var 13 (35,2) 7 (20)
c
0,152
DM; n (%)
Yok 26 (70,2) 31 (88,5)
Var 11 (29,8) 4 (11,5)
c
0,056
KAH; n (%)
Yok 29 (78,3) 31 (88,5)
Var 8 (21,7) 4 (11,5)
c
0,246
a
Student t Test, b Mann Whitney U Test, c Pearson Chi-Square Test, *p<0,05
Ort: Ortalama, SS: Standart sapma, Min: Minimum, Mak: Maksimum, VKİ: Vücut kitle indeksi, DM: Diabetes mellitus KAH: Koroner arter hastalığı
Tablo 2. Gruplar arasında biyokimyasal parametrelerin karşılaştırılması
Grup 1
[ED (+)]
(n=37, %51,3)
Grup 2
[ED (-)]
(n=35, %48,7)
p– değeri
AKŞ (mg/dL), [Min-Maks (Medyan)] 49–223 (99) 80–243 (98) b
0,710
Trigliserid (ng/dL), [Min-Maks (Medyan)] 50–467 (117) 66–567 (135) b
0,133
Total Kolesterol (ng/dL) (Ort ± SS) 187,76±47,24 168,94±43,69 a
0,084
HDL-Kolesterol (ng/dL) (Ort ± SS) 40,84±10,21 42,31±9,33 a
0,525
LDL-Kolesterol (ng/dL) (Ort ± SS) 118,40±37,49 95,74±43,02 a
0,021*
VLDL-Kolesterol (ng/dL), [Min-Maks (Medyan)] 10–97 (24) 14–109 (27) b
0,177
Total Testosteron (ng/dL), [Min-Maks (Medyan)] 1,56–9,77 (4,64) 1,42–9,55 (4,66) b
0,632
D-Dimer (ng/mL)
[Min-Maks (Medyan)]
140–1340 (320) 120–680 (260) b
0,207
a
Student t Test, b Mann-Whitney U Test, *p<0,05
Ort: Ortalama, SS: Standart sapma, Min: Minimum, Mak: Maksimum, AKŞ: Açlık kan şekeri, HDL: Yüksek yoğunluklu lipoprotein, LDL: Düşük yoğunluklu lipoprotein, VLDL: Çok
Düşük Yoğunluklu Lipoproteinler
206 Androl Bul 2020;22:204-208
çalışmalarında, ED grubundaki hastalarda koagülasyon
aktivatörü olan plazma D-dimer düzeylerinin yüksek olduğunu
bildirmişlerdir. Esansiyel hipertansiyonlu 178 hasta
ve 48 sağlıklı gönüllünün karşılaştırıldığı ve endotelyal
disfonsksiyon göstergesi olarak von Willebrand faktörünün
(vWf) değerlendirildiği bir diğer çalışmada da plazma
D-dimer düzeyleri hipertansiyon grubunda yüksek bulunmuştur.
Ayrıca yine aynı çalışmada vWf düzeyleri ile plazma
D-dimer düzeyleri arasında istatistiksel olarak güçlü bir
korelasyon olduğu bildirilmiştir. [12] Bunlara ek olarak koagülasyon
sistemi aktivasyonunun ve fibrinolizin malignite
ile ilişkili olabileceği öne sürülmüş fakat altta yatan patoloji
henüz tam olarak aydınlatılmamıştır. LİPİD çalışması sonuçlarına
göre yükselmiş plazma D-dimer düzeyleri uzun
dönem arteryal ve venöz olaylar, KVH’ların gelişimi için
bağımsız bir risk faktörü olarak saptanmıştır. Aynı zamanda
kanser insidansı ve mortalitesi için bağımsız bir faktör
olduğu yazarlar tarafından bildirilmiştir. [9] KVH ve endotelyal
disfonksiyonla doğrudan ilişkisi olan ED’de plazma
D-dimer düzeylerinin henüz araştırılmamış olmasını ilginç
buluyoruz. Çalışma sonuçlarımızda gruplar arasında istatistiksel
anlam farkı saptanmamış olsa da, ED grubunun
plazma D-dimer düzeylerinin yüksekliği dikkat çekicidir.
Çalışmamızın ilk sonuçları olarak yayınladığımız bu makalede
örneklem sayımızın küçük olmasının bu sonucu
doğurabileceğini düşünüyoruz.
VKİ ile ED arasındaki ilişki, üroloji literatüründe çok yer
bulan konulardan biridir. Kratzık ve ark. [13] , yaş, VKİ ve serum
testesteron düzeylerinin ED ile ilişkisini araştırdıkları
çalışmalarında VKİ’de 1 kg/m 2’ lik artışın yaştan bağımsız
olarak IIEF-5’i, 0,141 oranında düşürdüğünü bildirmişlerdir.
22086 katılımcıyla 14 yıllık takip sonuçlarını bildiren
bir diğer çalışmada obezite ve sigara kullanımı artmış
ED sıklığı ile ilişkili olarak bulunmuşken, düzenli fiziksel
aktivitenin ED riskini azalttığı vurgulanmıştır. [14] Ayrıca
artmış VKİ düzeylerinin androjen metabolizması üzerine
etkisi ile birlikte serum testosteron düzeylerinde azalmaya
neden olduğu bilinmektedir. [15] Bizim çalışmamızda da
ED grubunun VKİ düzeyleri kontrol grubundan yüksek
bulunmuştur. Çalışma sonuçlarımızın mevcut literatürü
destekler nitelikte olduğu söylenebilir.
Kolesterol, hücre zarı akışkanlığının önemli bir düzenleyicisidir
ve steroid hormonlarının öncüsüdür. Anormal kan
lipidleri endotel disfonksiyonu için önemli bir risk faktörüdür
ve endotelyal disfonksiyon ile ilgili hastalıklara neden
olabilir. [16] LDL-K düzeyindeki artışın ateroskleroz oluşumunu
teşvik ederek endotelyal disfonskiyonda artışa neden
olduğu bilinse de LDL-K partikülleri, kolesterolü steroidojenik
dokulara taşımak için önemli bir dağıtım aracı işlevi
gördüğü de bilinmektedir. [17] Bu nedenle düşük LDL-K
seviyelerinin androjen seviyesinde azalmaya neden olabileceği
düşünülebilir. Literatürde LDL-K düzeyleri ve serum
testosteron düzeyleri arasındaki ilişki ile ilgili birbirine karşıt
sonuçlar içeren yazılar mevcuttur. [17,18] Roumeguere ve
ark. [19] , hiperlipidemi ile ED arasındaki ilişkiyi inceledikleri
çalışmalarında yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol
(HDL-K) ve total kolesterol/HDL-K düzeylerinin ED
prediktörleri olduğunu bildirmişlerdir. Bu çalışmada ED
grubundaki hastaların %13,5’inde HDL-K düzeyleri <35
ng/dL olarak ölçülürken, kontrol kolunda katılımcıların
%5’inde HDL-K düzeyleri <35 ng/dL olarak gözlenmiştir.
Yazarlar belirtilen yazıda gruplar arasında LDL-K düzeyinde
anlamlı farklılık gözlememişlerdir. Arteryojenik ED
hastaları ile venöz yetmezliğe bağlı ED hastalarının karşılaştırıldığı
bir diğer çalışmada, arteryojenik ED hastalarında
serum LDL-K düzeylerinin vaskülojenik ED grubuna
göre yüksek ve HDL-K düzeylerinin düşük olduğu bildirilmiştir.
[20] Bizim çalışma popülasyonumuzda da LDL-K
düzeyleri ED grubunda kontrol grubuna yüksek gözlenmiş
olsa da LDL-K, ED ve testosteron yetmezliği arasındaki
ilişki hala açıklamaya değer sorular barındırmaktadır.
Çalışmamızın bazı kısıtlılıkları bulunmaktadır. Örneklem
hacminin küçüklüğü çalışmanın temel kısıtlılığını oluşturmaktadır.
İkinci kısıtlılık olarak, erektil fonksiyonların
değerlendirildiği bir çalışmada katılımcıların eşlerinin
seksüel yakınma veya tatminlerinin değerlendirilmemiş
olması sayılabilir. Son olarak hastaların depresyon ve anksiyete
ölçümlerinin kayıt altına alınmamış olması bir diğer
kısıtlılıktır. Ürolojik literatürde ana amacı plazma D-dimer
düzeyi ile erektil fonksiyonlar arasındaki ilişkiyi sorgulamak
olan ilk çalışma olması çalışmamızın güçlü yanını
oluşturmaktadır.
Sonuç olarak ED şikâyeti ile başvuran erkeklerde plazma
D-dimer ortanca değerleri, ED’si olmayan hastalara göre
daha yüksek izlense de gruplar arasında istatistiksel anlamlı
bir fark saptanmamıştır. Yüksek plazma D-dimer düzeylerinin
KAH’larda uzun dönem arteryal ve venöz olayların
prediktörü olduğu gösterilmiştir. Vasküler ED’nin koroner
hastalıkların gelişiminde risk faktörlerinden biri olduğu
bilinmektedir. Çalışmamızın ilk sonuçlarında plazma
D-dimer düzeyi ile ED arasında anlamlı ilişki olmasa da
geniş örneklem gruplu ileri çalışmaların yapılmasının bu
alanda gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
Karabay ve Duvar • Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkinin incelenmesi: Prospektif, olgu-kontrol çalışması
207
Etik Kurul Onayı
Çalışmanın tüm aşamalarında Helsinki Bildirgesi ilkeleri takip edildi. Tüm hastalara
gelecekte çalışmada kullanılmak üzere verilerinin kullanımına izin verdiğini belirten
bilgilendirilmiş gönüllü onamı imzalatıldı. Çalışma için yerel etik kurul onayı alındı. (onay
tarihi ve sayısı: 01.04.2019 HNEAH-KAEK 2019/13).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The Helsinki Declaration principles were followed at all stages of the study. Informed
consent was obtained from all patients stating that they consented to the use of their data
for future evaluations in the study. Local ethics committee approval was obtained for the
study. (date and number of approval: 01.04.2019 HNEAH-KAEK 2019/13).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. NIH Consensus Conference. Impotence. NIH Consensus
Development Panel on Impotence. JAMA 1993;270:83–90.
[CrossRef]
2. Çayan S, Kendirci M, Yaman Ö, Aşçı R, Orhan İ, Usta MF, et al.
Prevalence of erectile dysfunction in men over 40 years of age in
Turkey: Results from the Turkish Society of Andrology Male Sexual
Health Study Group. Turk J Urol 2017;43:122–9. [CrossRef]
3. Vlachopoulos C, Ioakeimidis N, Terentes-Printzios D, Stefanadis
C. The triad: erectile dysfunction-endothelial dysfunctioncardiovascular
disease. Curr Pharm Des 2008;14:3700–14.
[CrossRef]
4. Jackson G, Boon N, Eardley I, Kirby M, Dean J, Hackett G, et
al. Erectile dysfunction and coronary artery disease prediction:
Evidence‐based guidance and consensus. Int J Clin Pract
2010;64:848–57. [CrossRef]
5. Blumentals W, Gomez-Caminero A, Joo S, Vannappagari V.
Should erectile dysfunction be considered as a marker for acute
myocardial infarction? Results from a retrospective cohort study.
Int J Impot Res 2004;16:350–3. [CrossRef]
6. Karabay E, Karsiyakali N, Cinier G, Zeren G, Duvar S, Simsek B,
et al. Change in Frequency and Predictors of Erectile Dysfunction
With Changes in the International Index of Erectile Function-
Erectile Function Domain Score in Patients With ST-Elevation
Myocardial Infarction: A Prospective, Longitudinal Study. J Sex
Med 2020;17:1101–8. [CrossRef]
7. Willeit P, Thompson A, Aspelund T, Rumley A, Eiriksdottir G,
Lowe G, et al. Hemostatic factors and risk of coronary heart disease
in general populations: new prospective study and updated metaanalyses.
PloS One 2013;8:e55175. [CrossRef]
8. Heinrich J, Schulte H, Schönfeld R, Köhler E, Assmann G.
Association of variables of coagulation, fibrinolysis and acutephase
with atherosclerosis in coronary and peripheral arteries
and those arteries supplying the brain. Thrombosis Haemostasis
1995;73:374–9. [CrossRef]
9. Simes J, Robledo KP, White HD, Espinoza D, Stewart RA,
Sullivan DR, et al. D-Dimer Predicts Long-Term Cause-Specific
Mortality, Cardiovascular Events, and Cancer in Patients With
Stable Coronary Heart Disease: LIPID Study. Circulation
2018;138:712–23. [CrossRef]
10. Salonia A, Bettocchi C, Carvalho J, Corona G, Jones T, Kadioglu
A, et al. EAU Guidelines on Sexual and Reproductive Health.
https://uroweb.org/guideline/sexual-and-reproductive-health/
11. De Angelis L, Marfella M, Siniscalchi M, Marino L, Nappo F,
Giugliano F, et al. Erectile and endothelial dysfunction in type
II diabetes: a possible link. Diabetologia 2001;44:1155–60.
[CrossRef]
12. Lip GYH, Blann AD, Jones AF, Lip PL, Beevers DG. Relation
of endothelium, thrombogenesis, and hemorheology in systemic
hypertension to ethnicity and left ventricular hypertrophy. Am J
Cardiol 1997;80:1566–71. [CrossRef]
13. Kratzik CW, Schatzl G, Lunglmayr G, Rücklinger E, Huber J.
The impact of age, body mass index and testosterone on erectile
dysfunction. J Urol 2005;174:240–3. [CrossRef]
14. Bacon CG, Mittleman MA, Kawachi I, Giovannucci E, Glasser
DB, Rimm EB. A prospective study of risk factors for erectile
dysfunction. J Urol 2006;176:217–21. [CrossRef]
15. Corona G, Vignozzi L, Sforza A, Mannucci E, Maggi M.
Obesity and late-onset hypogonadism. Mol Cell Endocrinol
2015;418:120–33. [CrossRef]
16. Ghosh A, Gao L, Thakur A, Siu PM, Lai CWK. Role of free
fatty acids in endothelial dysfunction. J Biomed Sci 2017;24:50.
[CrossRef]
17. Chen C, Zhai H, Huang G, Cheng J, Xia F, Zhao L, et al. Is lower
low-density lipoprotein cholesterol associated with lower androgen
and erectile dysfunction in men? Nutr Metab Cardiovasc Dis
2018;28:1304–10. [CrossRef]
18. Zhao J, Jiang C, Lam TH, Liu B, Cheng KK, Xu L, et al.
Genetically predicted testosterone and cardiovascular risk factors
in men: a Mendelian randomization analysis in the Guangzhou
Biobank Cohort Study. Int J Epidemiol 2014;43:140–8. [CrossRef]
19. Roumeguère T, Wespes E, Carpentier Y, Hoffmann P, Schulman
CC. Erectile dysfunction is associated with a high prevalence
of hyperlipidemia and coronary heart disease risk. Eur Urol
2003;44:355–9. [CrossRef]
20. Li M, Ma Z, Zhang XL, Guo LQ, Yuan MZ. Significance of
blood lipid parameters as effective markers for arteriogenic erectile
dysfunction. Andrology 2020;8:1086–94. [CrossRef]
208 Androl Bul 2020;22:204-208
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2020;22:209−212
https://doi.org/10.24898/tandro.2020.00018
Kadın Cinsel Sağlığı
Kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerinde cinsel
sağlık sorunları: Retrospektif bir çalışma
Sexual health problems in obstetrics and gynecology outpatient clinics:
A retrospective study
Nursel Alp Dal , Çagdaş Özdemir
ÖZ
AMAÇ: Bu çalışma ile, 2007–2019 tarihleri arasında bir devlet hastanesinin
kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerine cinsel sağlık sorunları
nedeniyle başvuran bireylerin retrospektif olarak incelenmesi
amaçlanmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmaya 2007–2019 tarihleri arasında kadın
doğum ve psikiyatri polikliniklerine cinsel sağlık sorunları nedeniyle
başvuran tüm bireylerin tıbbı kayıtları dâhil edilmiştir. Bireylerin sosyo-demografik
ve tıbbı özelliklerini değerlendiren bir form kullanılarak
toplam 428 hastanın tıbbi kaydı incelenmiştir.
BULGULAR: Başvuranların %89,3’ü erkek olup erkeklerin %42,9’u, kadınların
%50’si 32–42 yaşları arasındadır. Kadınların %65,2’si organik
olmayan vajinismus nedeniyle başvururken erkeklerin %51,6’sı prematür
ejakülasyon tanısıyla başvurmuştur. Kadınların başvuru tarihine bakıldığında
%47,8’i 2011–2014 yılları arasında başvururken, erkeklerin
%66,5’i 2015–2019 yılları arasında başvurmuştur. Kadınların %69,6’sı
il merkezinden başvuru yaparken, erkeklerin %58,4’ü il merkezinden
başvurmuştur. Kadınların %80,4’ünde sonuç belirtilmemişken, erkelerin
%91,1’inde sonuç belirtilmemiştir.
SONUÇ: Cinsel sağlık sorunları kadınlarda en fazla organik olmayan vajinismus
iken erkeklerde prematür ejakülasyondur. Cinsel sağlık sorunları
nedeniyle başvuruların incelenmesi daha sonra ortaya çıkabilecek problemleri
tanımak, formüle etmek ve tedavi açısından önem taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: cinsellik, cinsel sağlık sorunları, kadın cinsellik,
erkek cinsellik
ABSTRACT
OBJECTIVE: With this study, it was aimed to retrospectively examine the
individuals who applied to obstetrics and psychiatry outpatient clinics
of a public hospital between 2007–2019 due to sexual health problems.
MATRERIAL and METHODS: Medical records of all individuals who
applied to obstetrics and gynecology outpatient clinics between 2007–
2019 for sexual health problems were included in the study. Medical
records of a total of 428 patients were examined using a form that assesses
the socio-demographic and medical characteristics of individuals.
RESULTS: 89.3% of the applicants were male, 42.9% of the men and
50% of the women were between the ages of 32–42. While 65.2% of
women applied for non-organic vaginusmus, 51.6% of men applied
with the diagnosis of premature ejaculation. Considering the application
date of women, 47.8% applied between 2011 and 2014, while 66.5% of
men applied between 2015 and 2019. While 69.6% of women applied
from the city center, 58.4% of men applied from the city center. While
no result was specified in 80.4% of women, no result was reported in
91.1% of men.
CONCLUSION: Sexual health problems are the most non-organic
vaginismus in women, while premature ejaculation in men. Examining
the applications due to sexual health problems is important in terms of
recognizing, formulating and treatment problems that may arise later.
Keywords: sexuality, sexual health problems, female sexuality, male
sexuality
GİRİŞ
Cinsel sağlık, toplumu en çok ilgilendiren konulardan biridir
ve cinsel sağlık sorunları bireyleri mutsuz eden sağlık
sorunlarının başında gelmektedir. [1] Yaşam boyunca birçok
faktör cinselliği etkileyerek cinsel sağlık sorununun ortaya
Munzur Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü Ebelik Anabilim Dalı,
Tunceli, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Dr. Öğr. Üyesi Nursel Alp Dal
Munzur Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Aktuluk Tunceli, Türkiye
Tel: +90 537 646 58 16
E-mail: nurselalpdal@gmail.com
Geliş/ Received: 17.04.2020
Kabul/ Accepted: 02.07.2020
çıkmasına neden olur. Cinsel sağlık sorunları fiziksel, ruhsal
sağlık durumu ve sosyo-demografik özelliklerle ilişkili
olmakla birlikte [2] , kadınlarda gebelik, doğum, menopoz,
ileri yaş, infertilite ile de ilişkilidir. [3,4] Ayrıca cinsel sağlık
sorunları, bireylerin yaşam tarzı, sigara, alkol ve diğer madde
kötüye kullanımından da etkilenmektedir. Kadınlarda
en sık görülen cinsel sağlık sorunu cinsel istek azlığı, erkeklerde
ise prematüre ejakülasyondur. [2] Amerika Birleşik
Devletleri’nde yapılan bir çalışmada cinsel ilgi bozukluğu
prevalansı 18–44 yaş aralığında %8,9, 45–64 yaş aralığında
%12,3, 65 yaş ve üzerinde %7,4 olarak saptanmıştır. [5]
Prematüre ejakülasyon prevalansı %20–30 olarak bildirilmektedir.
[6] Ayrıca 150 milyon erkeğin erektil disfonksiyon
sorunu yaşadığı, 2025 yılında bu rakamın 320 milyon
©2020 Androloji Bülteni 209
olacağı tahmin edilmiştir. [7] Türkiye’de yapılan çalışmalarda;
kadınlarda cinsel sağlık sorunu prevalansı %45,6 olarak
[8] , erkelerde prematür ejakülasyon %29 [9] , erektil disfonksiyon
%69,2 olarak bildirilmiştir. [2]
Cinsellik dile getirilmesi ve bunu sağlık sorunu olarak
değerlendirip hastaneye başvurması oldukça zor olan bir
durumdur. [2,10] Bu nedenle bireyler cinsel sorunların çözümüne
yönelik ya hiçbir girişimde bulunmamakta ya da
yardım arama sürecini geciktirerek tedavi sürecini uzatmakta
ve hastalığın kronikleşmesine neden olabilmektedir.
Diğer taraftan cinsel sorunlar sağlık çalışanları tarafından
da yeterli bir şekilde ele alınmamakta ve genellikle
göz ardı edilmektedir. [11] Bu nedenle bireyler tarafından
cinsel sorunların ifade edilememesi bir cinsel sağlık sorunu
yaşamadığı ya da mevcut bir cinsel sağlık sorunu
olmadığını düşündürmemelidir. Tüm bunlardan yola
çıkılarak bu araştırma ile 2007–2019 tarihleri arasında
bir devlet hastanesinin kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerine
cinsel sağlık sorunları nedeniyle başvuran bireylerin
tıbbı kayıtlarının retrospektif olarak incelenmesi
amaçlanmıştır.
ARAŞTIRMA MATERYAL VE YÖNTEMİ
Araştırmanın Tasarımı
Bu çalışma retrospektif bir çalışmadır.
Araştırmanın Evren ve Örneklemi
Çalışmaya 2007–2019 tarihleri arasında bir hastanenin kadın
doğum ve psikiyatri polikliniklerine (cinsel sağlık sorunları
nedeniyle hastalar ya kadın doğum ya da psikiyatri
polikliniklerine başvurdukları için bu poliklinikler seçildi)
cinsel sağlık sorunları nedeniyle başvuran tüm bireylerin
tıbbı kayıtları dahil edildi. Belirtilen yıllar arasında cinsel
sağlık sorunu nedeniyle toplam 428 birey başvurmuştur.
Hastalara ait kayıtlar, bireylerin sosyo-demografik ve tıbbı
özelliklerini içeren bir form kullanılarak incelendi.
Araştırmada Kullanılan Araçlar
Hastalara ait kayıtlar; hastaya ait tanıtıcı ve tıbbı özellikleri
irdeleyen soru formu kullanılarak incelendi.
Etik ve Onam
Araştırmanın uygulanabilmesi için Munzur Üniversitesi
Girişimsel Olmayan Etik Kurulundan (05.11.2019 tarih
ve karar no: 1) etik kurul izni ve araştırmanın yürütüldüğü
hastaneden kurum izin alındı.
Verilerin Analizi
Verilerin analizinde sayı, yüzde hesaplamaları kullanıldı.
BULGULAR
2007–2019 tarihleri arasında elde edilen toplam kayıt
428’dir. Bu kayıtlardan %89,3’ü erkeklere ait iken %10,7’si
kadınlara aittir.
Başvuru kayıtlarında yer alan erkeklerin %38,1’inin 32–42
yaş aralığında olduğu görülmektedir. Erkeklerin en fazla
prematür ejakülasyon (%51,6) ile başvurduğu, %91,1’nin
başvuru sonucunun ne olduğunun belli olmadığı, %69,6’sının
il merkezinde yaşadığı ve %47,8’inin 2011–2014 yılları
arasında hastaneye başvurduğu tespit edildi (Tablo 1).
Başvuru kayıtlarında yer alan kadınların %50,0’sinin
32–42 yaş aralığında olduğu görülmektedir. Kadınların
en fazla organik olmayan vajinismus (%65,3) ile başvurduğu,
%80,4’ünün başvuru sonucunun belirtilmediği,
%58,4’ünün il merkezinde yaşadığı ve %66,5’inin 2015–
2019 yılları arasında hastaneye başvurduğu tespit edildi
(Tablo 2).
Tablo 1. Erkek hastalara ait tanıtıcı bilgilerin dağılımı
Değişken n %
Yaş
21–31 Yaş 74 19,4
32–42 Yaş 164 42,9
43–53 Yaş 92 24,1
54–64 Yaş 28 7,3
65–75 Yaş 24 6,3
Tanı
Prematür ejakülasyon 197 51,6
Organik hastalık veya bozukluğun sebep
olmadığı diğer seksüel disfonksiyon
160 41,9
Psikolojik ve davranışsal bozukluklar,
cinsel gelişim ve oryantasyon bağlantılı
1 0,2
Cinsel ilişki bozukluğu 7 1,8
Psikojenik impotans 17 4,5
Sonuç
Şifa ile Taburcu 15 3,59
Sevk 19 5,0
Belirtilmeyen 348 91,1
Hastanın Yaşadığı Yer
İlçe 98 25,6
İl Merkezi 223 58,4
İl Dışı 61 16,0
Hastanın Başvuru Tarihi
2007–2010 yılları 35 9,2
2011–2014 yılları 93 24,3
2015–2019 yılları 254 66,5
Toplam 382 100,0
210 Androl Bul 2020;22:209-212
Tablo 2. Kadın hastalara ait tanıtıcı bilgilerin dağılımı
Değişken n %
Yaş
21–31 Yaş 11 23,9
32–42 Yaş 23 50,0
43–53 Yaş 7 15,2
54–64 Yaş 4 8,7
65–75 Yaş 1 2,2
Tanı
Organik olmayan vajinismus 30 65,3
Cinsel eğilim, davranış ve uyumla ilgili
danışma
1 2,2
Cinsel ilişki bozukluğu 3 6,5
Vajinismus 10 21,7
Seksüel tiksinti (aversiyon) ve seksüel
zevkin yokluğu
2 4,3
Sonuç
Sevk 9 19,6
Belirtilmeyen 37 80,4
Toplam 46 100,0
Hastanın Yaşadığı Yer
İlçe 7 15,2
İl Merkezi 32 69,6
İl Dışı 7 15,2
Hastanın Başvuru Tarihi
2007–2010 yılları 12 26,1
2011–2014 yılları 22 47,8
2015–2019 yılları 12 26,1
Toplam 46 100,0
TARTIŞMA
İncelenen kayıtlarda erkeklerin %38,1’inin 32–42 yaş aralığında
olduğu saptandı. Çalışmamızla benzerlik gösteren
bir çalışmada ortalama yaşı 36 olan erkeklerin cinsel sağlık
sorunu ile hastaneye başvurduğu bildirilmiştir. [12] Başka bir
çalışmada ise ortalama 50 yaş grubundaki erkek hastaların
cinsel sağlık sorunu nedeniyle hastaneye başvurduğu görülmektedir.
[13]
Çalışmamızda, erkeklerin prematür ejakülasyon %51,6,
organik hastalık veya bozukluğun sebep olmadığı diğer
seksüel disfonksiyon %41,9, cinsel ilişki bozukluğu %1,8,
psikojenik impotans (erektil disfonksiyon) %4,5 nedeniyle
hastaneye başvurduğu saptandı. Yapılan çalışmalarda da
erkeklerde en sık görülen cinsel sorunların prematür ejekülasyon
ve erektil disfonksiyon olduğu belirlenmiştir. [12–14]
Ülkemizde prematür ejakülasyon ile ilgili yapılan çalışma
sonuçları; 603 kişi ile %36,5 [14] , 1,412 kişi ile %25,7 [15] ,
945 kişi ile %29,3’dür. [16] Ayrıca 945 kişi ile yapılan çalışmada
erektil disfonksiyon ise %14,5 olarak bildirilmiştir.
[16] Erektil disfonksiyon sorunun 40 yaş altı erkeklerde
%1–10, 40–49 yaş aralığında %2–9, 60–69 yaş arasında
%20–40, 70 yaş ve üzerinde ise %50–100 arasında görüldüğü
ileri sürülmüştür. [16] Literatürde prematür ejakülasyon
ile ilgili diğer çalışma sonuçları; 4997 kişi ile %16 [17] ,
3016 kişi ile %25,8 [18] , 3695 kişi ile %10,9 [19] , 443 kişi ile
%14,6. [20] olarak bildirilmiştir. Çalışma sonuçlarımız literatürle
benzerlik göstermektedir.
Başvuru kayıtlarında yer alan kadınların %50,0’sinin
32–42 yaş aralığında olduğu görülmektedir. Yıldırım’ın
(2017) yaptığı çalışmada cinsel sağlık sorunu ile başvuran
kadınların yaş ortalamasının 26 olduğu bildirilmiştir. [21]
Bu durumun, çalışmamızın retrospektif bir çalışma olması
nedeniyle son 12 yıldaki kayıtlara göre değerlendirme
yapılmış olmasından ve araştırmaların yürütüldüğü yerlerin
sosyokültürel yapılarının farklılığından kaynaklandığı
düşünülmektedir.
Çalışmamızda kadınların en fazla organik olmayan vajinismus
(%65,3) ile başvurduğu tespit edildi. Ülkemizde yapılan
çalışmalarda; Yüksel ve arkadaşları kadınların %9,2’sinin
[21] , Yılmaz ve arkadaşları kadınların %15,3’ünün [16] ,
Yıldırım, kadınların %73’ünün [22] , Yıldırım ve arkadaşları
ise kadınların %41’inin vajinismus yaşadıklarını bildirmişlerdir.
[23] Çalışma sonuçlarımız literatürle benzerlik
göstermektedir. Literatürde kadınların yaşadıkları cinsel
sağlık sorunları Hayes ve arkadaşlarının (2006) derlemelerinde
bildirdiklerine göre; cinsel istek bozukluğu %64,
uyarılma bozukluğu %31, orgazm bozukluğu %35 bulunmuştur.
[16] Ayrıca menopoz dönemindeki kadınların
%62,6’sında cinsel istek bozukluğu, %56,2’sinde vajinismus
bildirilmiştir. [24]
Çalışmamızda erkek hastaların %91,1’nin, kadın hastaların
%80,4’ünün tedavi sonuçlarına ilişkin veri bulunamadı.
Bu durum, kayıtlarının düzenli bir şekilde tutulmamasının
yanı sıra bireylerin tedaviden yarar sağlayamadıklarına
inanmaları vb. nedenlerle tedaviyi yarıda kesmelerinden
kaynaklanıyor olabilir.
Çalışmamızda hastaların %69,6’sının il merkezinden hastaneye
başvurduğu görülmektedir. Bu durumun, il merkezindeki
hastanede uzman doktora ulaşımın daha kolay
olmasından, ilçeden (köyler de dahil) gelecek hastaların
cinsel sağlık sorunlarını dile getiremediklerinden ya da
yardım arama sürecini ertelemelerinden kaynaklandığı
düşünülmektedir.
Bu çalışmada yaptığımız tarama sonucunda cinsel sağlık
sorunlarına yönelik son beş yılda hatta son on yılda sınırlı
sayıda çalışmanın yapıldığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda
ise hem kadın hem de erkeklerde hangi kültürel
yapıya sahip olunursa olunsun cinsel sağlık sorunlarının
Alp Dal ve Özdemir • Kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerinde cinsel sağlık sorunları: Retrospektif bir çalışma
211
azımsanmayacak oranlarda yaşandığı gözlemlenmiştir. Bu
durum, cinsel sağlık sorunlarının temelinde fiziksel, ruhsal
sağlık durumu, sosyo-demografik özellikler ve gelişimsel
durumların etkili olduğu düşüncesiyle açıklanabilir. [2–4]
SONUÇ VE ÖNERİLER
Yapılan inceleme sonucunda hem kadınlarda hem de erkeklerde
birden fazla cinsel sağlık sorununun değişen
oranlarda görüldüğü saptanmıştır. Dile getirilmesi kolay
olmayan cinsellik ve cinsel sağlık sorunlarına yönelik tanımlayıcı
ve aynı zamanda tedavi edici çalışmaların planlanması
önerilmektedir.
Araştırmanın Sınırlılıkları
Araştırma sırasında hastane kayıtlarının yeterli olmadığı
fark edilmiştir. Bu nedenle arşiv bilgileri/kayıtları oluşturulan
değerlendirme soru formuna göre değerlendirilememiştir.
Hastane kayıtlarında hastaya ait tüm bilgiler çalışma
kapsamına alınmıştır.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, Munzur Üniversitesi Girişimsel Olmayan Etik Kurulu tarafından onaylandı.
(onay tarihi ve sayısı: 05.11.2019/1).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Munzur University Non-Interventional Ethics Committee.
(date and number of approval: 05.11.2019/1).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Akarsu RH, Beji NK. Kadın cinsel fonksiyon bozuklukları
sınıflandırılmasında DSM-V kapsamında yapılan değişiklikler.
Androloji Bülteni 2016;18:134–7. https://jag.journalagent.com/
androloji/pdfs/AND_18_65_134_137.pdf
2. İncesu C. DSM-5 ve cinsel işlev bozuklukları. Nöropsikiyatri
Arşivi 2011;48:1–6. [CrossRef]
3. Basson R. Human Sexual response. Handb Clin Neurol
2015;130:11–8. [CrossRef]
4. Nappi RE, Cucinella L, Martella S, Rossi M, Tiranini L, Martini
E. Female sexual dysfunction (FSD): Prevalence and impact on
quality of life (QoL). Maturitas 2016;94:87–91. [CrossRef]
5. Clayton AH, Valladares Juarez EM. Female sexual dysfunction.
Med Clin N Am 2019;103:681–98. [CrossRef]
6. Laumann EO, Paik A, Rosen RC. Sexual dysfunction in the
United States: prevalence and predictors. JAMA 1999;281:537–
44. [CrossRef]
7. Edward D. Sexual health and dysfunction in men and women with
diabetes. Diabetes & Primary Care 2016;18:288–96.
8. Ege E, Akın B, Yaralı Arslan S, Bilgili N. Sağlıklı kadınlarda cinsel
fonksiyon bozukluğu ve risk faktörleri. TUBAV Bilim Dergisi
2010;3:137–44. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/200874
9. Doğan S. Cinsel işlev bozuklukları, depresyon ve antidepresanlar. J
Mood Disord 2011;1:81–6. [CrossRef]
10. Yıldırım EA. Cinselliği Konuşmak ve Cinsel Öykü. Türkiye
Klinikleri Psikiyatri Özel Dergisi 2009;2:1–5.
11. Dahir M. A sexual medicine health care model and nurse
practitioner role. Urol Nurs 2011;31:359–62. [CrossRef]
12. Altınoluk B, Bağcıoğlu E, Efe E, Bahçeci B, Söylemez H,
Prematür ejakülasyon hastalarında mizaç ve karakter farklılıkları.
Nöropsikiyatri Arşivi 2013;50:332–6. [CrossRef]
13. Demir Ö, Cihan A, Kefi A, Esen AA. Prematür ejakülasyon
hastalarının klinik ve demografik özelliklerinin değerlendirilmesi.
DEÜ Tıp Fakültesi Dergisi 2009;23:123–8. https://dergipark.org.
tr/tr/download/article-file/53488
14. Tekdoğan ÜY, Güngör S, Aslan Y, Çanaklı F, Aksüt H, Atan
A. Türk erkeklerinde cinsel fonksiyon bozukluğu taraması.
Üroloji Bülteni 2003;14:188–92. https://app.trdizin.gov.tr/
makale/TWpNME5EZzQ/turk-erkeklerinde-cinsel-fonksiyonbozuklugu-taramasi
15. Aslan Y, Aydın AÖ, Balcı M, Nalçacıoğlu V, Tekdoğan ÜY, Atan
A. Türk erkeklerinde cinsel fonksiyon bozukluğu taraması: Anket
çalışması. Sözlü Bildiri 8. Ulusal Androloji Kongresi, Mayıs 2009,
İzmir, Sözlü. Bildiri no: 09.
16. Yılmaz E, Zeytinci IE, Sarı S, Karababa IF, Çilli AS, Kucur R.
Investigation of sexual problems in married people living in the
center of Konya. Türk Psikiyatri Dergisi 2010;21:1–7. http://www.
turkpsikiyatri.com/PDF/C21S2/en/04.pdf
17. McMahon CG, Lee G, Park JK, Adaikan PG. Premature
ejaculation and erectile dysfunction prevalence and attitudes in the
Asia-Pacific region. J Sex Med 2012;9:454–65. [CrossRef]
18. Gao J, Zhang X, Su P, Liu J, Shi K, Hao Z, et al. Relationship
between sexual dysfunction and psychological burden in men
with infertility: a large observational study in China. J Sex Med
2013;10:1935–42. [CrossRef]
19. Akre C, Berchtold A, Gmel G, Suris JC. The evolution of sexual
dysfunction in young men aged 18–25 years. J Adolesc Health
2014;55:736–43. [CrossRef]
20. Song SH, Choi WS, Son H, Paick JS. Validity of the Premature
Ejaculation Diagnostic Tool in four subgroups of premature
ejaculation syndrome: data from the Korean Internet Sexuality
Survey - part 1. Sex Health 2014;11:73–80. [CrossRef]
21. Yüksel Ş, Cindoğlu D, Şimşek F, Seyisoğlu H, editör. Kadın
cinselliği. İstanbul: Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği;
2006.
22. Yıldırım MH. Vajinismusun sosyo-demografik ve klinik özellikleri
açısından diğer cinsel işlev bozuklukları ile karşılaştırılması. Klinik
Psikiyatri 2017;20:37–44. [CrossRef]
23. Yıldırım EA, Akyüz F, Hacıoğlu M, Eşsizoğlu A, Çakmak AC,
Çakmak E, Erdiman S,. Cinsel işlev bozuklukları kliniğine
başvuran olgularda başvuru yakınması ile klinik tanı arasındaki
ilişki. Nöropsikiyatri Arşivi 2011;48:24–30. [CrossRef]
24. Beigi M, Fahami F. A comparative study on sexual dysfunctions
before and after menopause. Iranian J Nurs Midwifery Res
2012;17:S72–5. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/
PMC3696979/
212 Androl Bul 2020;22:209-212
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2020;22:213−218
https://doi.org/10.24898/tandro.2020.01069
Erkek Üreme Sağlığı
Erkek yaşı sperm parametrelerini etkiliyor mu?
Türk popülasyonuna ait ilk seri
Does male age affect sperm parameters? First series from
Turkish population
Berna Yıldırım 1 , İlknur Keskin 1 , Yusuf Sağıroğlu 2 , Seda Karabulut 1
ÖZ
AMAÇ: Çalışmanın amacı, infertilite araştırma amacıyla elde edilmiş
1402 semen örneğinde, baba yaşı ile semen parametreleri (konsantrasyon,
motilite, progresif motilite, morfoloji, akrozomal indeks, semen
hacmi) arasındaki ilişkiyi araştırmak ve baba yaşının infertilite üzerine
olası etkisinin araştırılmasına katkı sağlamaktır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışma, Ocak 2017-Mayıs 2019 tarihleri arasında,
İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, Tüp Bebek Merkezi’ne
başvuran ve semen analizi yapılan 1402 hastayı kapsamaktadır.
Hastaların semen örnekleri WHO kriterlerine göre değerlendirilmiştir.
Örnekler 40 yaş altı ve 40 yaş üstü olacak şekilde iki gruba ayrılmıştır.
İki grupta sperm konsantrasyonu (mil/mL), toplam motilite (%),
progresif motilite (%), normal morfoloji (%) ve akrozomal indeks (%)
parametreleri karşılaştırılmıştır.
BULGULAR: İki grup birbiriyle karşılaştırıldığında toplam motilite,
progresif motilite, morfoloji ve akrozom indeks parametreleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamasına rağmen sperm konsantrasyonunun
40 yaş üstü grupta istatistiksel olarak anlamlı derecede
yüksek olduğu gözlemlenmiştir (p<0,05).
SONUÇ: İleri anne yaşının infertiliteyi etkilediği daha açık olmakla birlikte,
ileri baba yaşının infertiliteyle olan ilişkisi günümüzde araştırılmaya
devam edilmektedir. Bu çalışma, Türkiye’de bu konuda yapılmış
en büyük örneklem kümesine sahip ilk çalışmadır. Bulgular, ileri yaşla
birlikte, semen parametrelerinden sperm konsantrasyonunun erkek yaşı
ile birlikte arttığını, diğer parametrelerin ise değişmediğini göstermektedir.
İleri baba yaşının infertiliteyle ilişkisini anlamak için genetik ve
biyokimyasal seviyede daha ileri araştırmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: ileri baba yaşı, semen analizi, infertilite
ABSTRACT
OBJECTIVE: The aim of the study is to investigate the relationship
between father age and semen parameters (concentration, motility,
progressive motility, morphology, acrosomal index, semen volume) in
1402 semen samples obtained for infertility research and to contribute
to the investigation of the possible effect of father age on infertility.
MATRERIAL and METHODS: In our study, 1402 patients who applied
to the IVF Center of Istanbul Florence Nightingale Hospital between
January 2017 and May 2019 were examined. Semen samples were
evaluated according to WHO criteria. Samples were divided into two
groups as 40 and over 40 years. Sperm concentration (miles/mL), total
motility (%), progressive motility (%), normal morphology (%) and
acrosomal index (%) were compared in two groups.
RESULTS: There was no statistically significant difference between
total motility, progressive motility, morphology and acrosome index
parameters when the two groups were compared (p>0.05). However,
sperm concentration was found to be statistically significant in the
group over 40 years of age (p<0.05).
CONCLUSION: Although it is clear that advanced maternal age affects
infertility, the relationship between advanced paternal age and infertility
continues to be investigated. Our study includes the largest population
from Turkey in this regard. Our results show that, with advanced age,
sperm concentration increases with male age, while other parameters do
not change. However, further investigations at genetic and biochemical
levels are needed to investigate the relationship between advanced age
and infertility.
Keywords: advanced male age, semen analysis, infertility
GİRİŞ
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) infertiliteyi, herhangi bir
korunma yöntemi olmadan, çiftlerin düzenli ilişkiye girmelerine
rağmen en az bir yıl boyunca gebeliğin meydana
1
İstanbul Medipol Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,
İstanbul, Türkiye
2
İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, IVF Merkezi, İstanbul, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Dr. Öğr. Üyesi Seda Karabulut
Kavacık Mah. Ekinciler Cad. No.19 Kavacık Kavşağı 34810 Beykoz İstanbul 34810
İstanbul, Türkiye
Tel: 444 85 44
E-mail: sedakarabulut@medipol.edu.tr
Geliş/ Received: 27.04.2020
Kabul/ Accepted: 13.07.2020
gelmemesi olarak tanımlamaktadır. [1] Herhangi bir korunma
yöntemine başvurmayan çiftlerin %15’i bu durumdan
etkilenmektedir. [2] Erkekler, infertilitenin %20–30’undan
tek başına sorumluyken bütün vakaların %50’sine katılmaktadır.
[3]
Çağımızda kariyer, eğitim, ekonomik ve sosyal nedenlerden
dolayı insanlar, daha geç evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya
yönelmektedir. Son yıllarda erkek infertilitesindeki artışın
bir kısmı çevresel faktörler, sağlık durumu ve yaşam tarzına
atfedilmektedir. [4] Stres, yaşlanma, sağlıksız beslenme,
fiziksel aktivite yokluğu, kafein, katkı maddeleri ve psikolojik
faktörlerin erkek infertilitesini arttırdığı belirtilmiştir. [5]
Dizüstü bilgisayar ve cep telefonu vb. teknolojik cihazların
sık kullanımı gibi çalışma şartlarına bağlı olarak skrotumun
©2020 Androloji Bülteni 213
ısıya maruz kalması da günümüzde infertilitenin sebepleri
arasında gösterilmektedir. [5,6] Erkek infertilitesinin dünya
çapında oranı %2,5 ile %12 arasında değişmektedir. [3]
İleri anne yaşının, infertilite ile olan ilişkisiyle ilgili çok
sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmalar, ileri anne
yaşının fertiliteyi olumsuz etkilediğini belirtmektedir. [7,8]
Ancak ileri baba yaşının, fertilite ile ilişkisi henüz tam
olarak ortaya konulamamıştır. [7,9–11] Erkek yaşının infertiliteye
neden olmadığı yönünde genel bir görüş olmasına
rağmen [9] , özellikle son yıllarda erkek yaşı ile sperm parametreleri,
sperm fonksiyonu ve genetiği arasındaki ilişkiyi
araştıran yayınların sayısında bir artış gözlenmektedir. [11–15]
Bu değişikliklerin fertilite üzerindeki olumsuz etkisi ya da
gebelik oluşsa bile yeni doğan bebeklerde ortaya çıkarabileceği
sorunlar tartışılmaya başlanmıştır. [8,11,16]
Semen analizi; erkeğin fertil olup olmadığının değerlendirilmesinde
ilk önemli basamaklardan biridir. [11] Semen analiziyle
ele alınan sperm sayısı, sperm morfolojisi ve diğer semen
parametrelerinin fertilite ile sıkı bir ilişkisi olduğu bilinmektedir.
[17,18] Baba yaşının sperm parametrelerine olan etkisini
araştıran çalışmaların bir kısmı, ileri baba yaşının sperm hareketliliği,
sperm canlılığı ve normal sperm morfolojisi üzerinde
negatif etkisi olduğunu ileri sürmüştür. [7,11,19] Yapılan bir
çalışmada, WHO kriterlerine en uygun sperm parametrelerinin
30–35 yaş arasında gözlendiği, parametrelerdeki en belirgin
azalmanın ise 55 yaşından sonra meydana geldiği ileri sürülmüştür.
[20] İleri baba yaşının moleküler boyutta en önemli
dezavantajları; spermatogenezin fonksiyonunu değiştirerek
DNA hasarı ve kusurlu protamin paketlemesini arttırmak
olduğu bildirilmiştir. [11–13,21–24] Ancak, bu bulguların tersine
sperm parametrelerinde yaşla birlikte anlamlı bir değişimin
olmadığını öne süren çalışmalar da bulunmaktadır. [9,15] Dain
ve ark., erkek yaşı ile fertilite ilişkisini ele alan 10 çalışmanın
derlemesini yaparak, baba yaşı ile döllenme, implantasyon,
gebelik, düşük ve canlı doğum oranları arasında açık bir ilişki
olmadığını belirtmişlerdir. [9] Nijs ve ark., IVF ve ICSI tedavisi
gören erkeklerde yaptıkları çalışmada, sperm konsantrasyonu,
motilite veya morfoloji üzerinde yaşa bağlı herhangi bir
değişiklik gözlemediklerini belirtmişlerdir. [15]
Bu çalışmanın amacı, infertilite araştırma amacıyla elde
edilmiş 1402 semen örneğinde, baba yaşı ile semen parametreleri
(konsantrasyon, motilite, progresif motilite, morfoloji,
akrozomal indeks, semen hacmi) arasındaki ilişkiyi
araştırmak ve baba yaşının infertilite üzerine olası etkisinin
araştırılmasına katkı sağlamaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada, Ocak 2017-Mayıs 2019 tarihleri arasında
infertilite araştırması nedeniyle Kadıköy Florence
Nightingale Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’ne başvuran
ve semen analizi yapılan 1402 hasta, retrospektif
olarak değerlendirilmişlerdir. Hastalar, Vücut Kitle İndeksi
(BMI), meslek vs. gibi herhangi bir elemeye tabi tutulmayıp
başvuran tüm hastalar çalışmaya dahil edilmiştir.
Azoospermik ve kriptozoospermik hastalar çalışmaya dahil
edilmemiştir. Varikosel gibi daha önce herhangi bir testis
operasyonu geçirmiş hastalar çalışmanın dışında tutulmuştur.
Tüm deneyler aynı (bir) kişi tarafından yapılmıştır.
Hastaların semen örnekleri 3–5 günlük cinsel perhiz süresinin
ardından, mastürbasyon yöntemiyle toplanmış ve
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2010 kriterlerine göre
bir saat içinde değerlendirilmiştir. [25] Amerikan Üreme
Tıbbı Derneği (ASRM), erkekler fertilitesinde 40 yaşı üst
sınır olarak belirlemiştir. [26] Ek olarak, literatürde bulunan
birçok çalışmada da 40 yaş sınır kabul edilmiştir. [27-
32]
Bu nedenle, çalışmaya alınan hastalar 40 yaş ve altı ve
40 yaş üstü olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Çalışmanın
etik kurul onayı, İstanbul Medipol Üniversitesi Girişimsel
Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan alınmıştır
(19/08/2019–10840098–604,01,01-E. 41146).
Semen Analizlerinin Yapılması
Semen örnekleri steril toplama kabına alınıp, 10–30 dakikalık
likefaksiyon süresini takiben bir saat içinde Dünya
Sağlık Örgütü’nün WHO 2010 kriterlerine göre analiz
edilmiştir. [25] Öncelikle sperm hacmi (mL) ile pH’sı ölçülmüş
ve görünümü not edilmiştir.
Sperm Konsantrasyonu
Makler sperm sayma kamarasına 10 µL semen örneği koyulmuştur.
Faz kontrast mikroskobunda 20X objektif altında
100 karedeki sperm hücreleri sayılarak, sonuç mil/
mL olarak verilmiştir.
Motilite Parametreleri
Makler sperm sayma kamarasına 10 µl semen örneği koyulmuştur.
Faz kontrast mikroskobunda 40X objektif altında
en az 100 sperm sayılarak spermler dört gruba ayrılmıştır.
A motilite progresif motil (ileri hızlı hareketli)
spermler için, B motilite yavaş hareketli spermler için, C
motilite yerinde hareketli spermler için ve D motilite hareketsiz
spermler için olacak şekilde gruplanmış ve sonuçlar
yüzde (%) olarak verilmiştir. A, B ve C motilite oranları
toplamı toplam motiliteyi, A motilite oranı ise progresif
motil sperm oranı olarak verilmiştir.
Morfoloji ve Akrozomal İndeks
10 µl semen örneği yayma şeklinde lama yayılarak kurutulmuş
ve Diff-3 boyası ile boyanmıştır. Boyama işleminden
önce yayma örnekleri fikse edilmiştir. Hemen ardından
iki farklı boyama solüsyonunda 30 saniye bekletilerek
214 Androl Bul 2020;22:213-218
boyanmış ve kurutulmuştur. Çalışılan örnek, boyamanın
ardından 100X immersiyon yağlı objektif altında Kruger’s
Strict Criteria kullanılarak analiz edilmiştir. En az 100
sperm hücresi sayılarak morfolojik olarak normal spermler
ile anormal spermler ayrılmış ve sonuç yüzde (%) şeklinde
normal sperm oranı olarak verilmiştir. Akrozomal indeks
için akrozomlar değerlendirilmiş ve en az 100 sperm hücresi
sayılmıştır. Morfolojik olarak normal akrozomlar ile
anormal akrozomlar ayrılmış, sonuç ise normal akrozomal
indeks oranı yüzde (%) olarak verilmiştir.
İstatistiksel Analiz
Veriler, SPSS 22,0 software for Windows kullanılarak
Mann-Whitney U Test ile karşılaştırılmıştır. p<0,05 değeri
anlamlılık seviyesi olarak kabul edilmiştir. Sonuçlar ortalama
± SD olarak verilmiştir.
BULGULAR
Semen parametreleri istatistiksel olarak değerlendirildiğinde;
40 yaş altı ve 41 yaş üstü hastaların semen parametreleri
Tablo 1’de gösterilmiştir. Toplam motilite,
progresif motilite, normal morfoloji ve akrozom indeksi
parametrelerinde iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı
derecede bir farklılık gözlenmemiş (p>0,05), sperm
konsantrasyonunun 40 yaş üstünde, istatistiksel olarak
anlamlı derecede arttığı gözlenmiştir (p<0,05) (Şekil 1).
Tablo 1. Her iki yaş grubunun sperm parametreleri
Gruplar
Sperm
konsantrasyonu
(mil / mL)
Toplam
motilite (%)
Progresif
motilite
(%)
Normal
morfoloji
(%)
Akrozomal
indeks (%)
≤ 40 yaş 76,09±38,4 66,20±18 11,37±8,5 2,30±0,9 79,54±12,1
> 41 yaş 85,35±51,4 65,92±22,1 11,69±10,6 2,31±0,72 79,26±19,4
p değeri <0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05
≤40 yaş ve >41 yaş gruplarının sperm parametreleri. Değerler, ortalama ± SD olarak
verilmiştir.
Şekil 1. Erkek yaşının, sperm parametrelerine etkisi (Konsantrasyon: mil/mL,
Toplam Motilite: %, Progresif Motilite: %, Morfoloji: %, Akrozom İndeksi: %
olarak verilmiştir).
Şekil 2. Sperm parametrelerinin yaş alt gruplarına göre ayrılması.
Çalışmaya alınan hastalar dekatlara göre tekrar gruplandırıldığında,
sperm konsantrasyonunun yaşla birlikte arttığı
gözlenmiştir (Şekil 2).
TARTIŞMA
Son yıllarda, sperm parametreleri ile ileri baba yaşı arasındaki
ilişkiyi araştıran çalışmaların sonuçları tartışmalıdır.
[33-38]
Yapılan bir çalışmada, semen parametrelerinin 34 yaşına
dek değişmediği, 34 yaşından sonra ise sperm sayısının
azaldığı bildirilmiştir. [27] Aynı çalışmada sperm konsantrasyonunun,
normal morfolojili sperm yüzdesinin ve ileri hareketli
sperm yüzdesinin 40 yaşında azaldığı, toplam motilitenin
43 yaşında azaldığı ve semen hacminin 45 yaşında
azaldığı ileri sürülmüştür. [27] Başka bir çalışmada ise 21–50
yaş arası grupta sperm üretiminin 51 yaş sonrası gruba göre
%30 daha yüksek olduğu gözlenmiştir. [39] Bu çalışmaların
ortak noktaları ise ilerleyen erkek yaşıyla birlikte semen
parametrelerinin infertiliteyle doğru orantılı olacak şekilde
olumsuz yönde değişim görülmesidir.
Sperm parametreleri sırayla ele alındığında; akrozom indeksi
ve progresif motilitenin ileri yaş ile ilişkisini ele alan
çalışmaların birinde 25–55 yaş arası erkeklerde akrozom
indeksinin artan yaşa bağlı olarak değişmediği ancak progresif
motilitenin artan yaş ile azaldığı bildirilmiştir. [20]
Erkeklerin yaş ortalamaları 50,3 ve 32,2 olacak şekilde iki
farklı gruba ayrıldığı bir başka çalışmada; akrozom indeksi
ve progresif motilitenin gruplar arasında istatistiksel olarak
farklı olmadıkları belirtilmiştir. [40] Yaptığımız çalışmada,
iki grup arasında progresif motilite ve akrozom indeksi
parametrelerinde farklılık gözlenmemiştir (Şekil 1). 40 yaş
altı hasta grubunun yaş ortalaması 34,2 ve 41 yaş üstü hasta
grubunun yaş ortalaması 45’tir. Bu sonuç, iki grubun yaş
ortalamalarının birbirine yakın olması sebebiyle akrozom
indeksi ve progresif motilite parametrelerinde fark gözlenmediğini
düşündürmektedir.
Toplam motilite incelendiğinde; 18–76 yaş aralığında
5.000’den fazla erkeğin semen parametrelerinin değerlendirildiği
bir çalışmada, toplam motilite ile yaş arasında
Yıldırım ve ark. • Erkek yaşı sperm parametrelerini etkiliyor mu? Türk popülasyonuna ait ilk seri
215
negatif korelasyon olduğu belirtilmiştir. [28] Dahası, semen
parametrelerinin 40 yaşından sonra istatistiksel olarak anlamlı
bir şekilde olumsuz yönde değiştiğini öne sürmüşlerdir.
[41] Bahsi geçen çalışmada, değerlendirmeye alınan
hastaların yaş aralığının bizim çalışmamızın aksine çok
geniş tutulması ve 5000’den fazla hasta bulunması, toplam
motilitenin yaşla birlikte azaldığı sonucuna varılmasına
sebep olmuş olabilir. Çalışmamızın sonucunda iki grup
arasındaki toplam motilite karşılaştırıldığında fark gözlenmemiştir
(Şekil 1). Çalışmaya alınan hastaların yaşları
22–51 yaş arasında değişmektedir. Çalışmaya alınan tüm
hastaların yaşlarının birbirine yakın olması sebebiyle fark
gözlenmediği düşünülmektedir.
Başka bir parametre olan sperm morfolojisi ele alındığında,
IVF veya ICSI tedavisi gören 278 hastanın semen parametrelerinin
incelendiği bir çalışmada, sperm morfolojisi
ile yaş arasında anlamlı bir ilişki gözlemlenmediği belirtilmiştir.
[15] Semen parametrelerinin yaş ile ilişkisini araştıran
başka çalışmalar ileri erkek yaşı ve sperm morfolojisinin
yaşla birlikte azalmadığı görüşü öne sürülmüştür. [9] Bazı
çalışmalarda ise erkek yaşı arttıkça semen hacminin, sperm
hareketliliğinin ve normal morfoloji sperm yüzdesinin
düşme eğiliminde olduğu belirtilmiştir. [10,41] Çalışmamızın
sonucunda iki grup arasında normal sperm morfolojisi açısından
fark gözlenmemiştir (Şekil 1). Hastaların yaşlarının
yakın olması sebebiyle, spermlerinin benzer bir morfolojiye
sahip olduğu ve anormal morfolojili sperm yüzdesinin
düşük olduğu düşünülmektedir.
Sperm konsantrasyonu ele alındığında, Levitas ve ekibi, yaşlanma
ile ilgili sperm konsantrasyonunda kademeli bir artış
gösterdiğini ve her 5 yaş için sperm konsantrasyonunda %3
ile %8,3 arasında bir artış olduğunu iddia etmişlerdir. [42]
Brahem ve ekibi, yaptıkları çalışmada hasta grubunda sperm
hacmi ve canlılığı yaşla birlikte istatistiksel olarak anlamlı
derecede azalırken, sperm konsantrasyonunun yaşla birlikte
istatistiksel olarak anlamlı derecede arttığını ileri sürmüşlerdir.
[10] Bu çalışmada ise sperm konsantrasyonunun erkek
yaşıyla birlikte arttığı tespit edilmiştir (Şekil 1). Bu sonuç,
literatürde bulunan bir kaç çalışmanın sonuçlarını doğrular
niteliktedir. [10,11,20] Her ne kadar sperm konsantrasyonunun
yaş ile birlikte arttığı tespit edilse de literatürde sperm konsantrasyonunun
azaldığını söyleyen, [40,43,44] hatta artan yaş
ile sperm konsantrasyonu arasında tutarlı bir ilişki bulunmadığı
sonucuna varan çalışmalar da mevcuttur. [9,19,33,45,46]
Fakat, literatürde sperm konsantrasyonunun yaş ile arttığı
sonucunu destekleyen çalışmalar sayıca daha fazladır. [34,47–52]
Her ne kadar ulaşılan sonuç literatürü desteklese de yaş
gruplarının ve etnik kökenlerin farklı olması, örneklem büyüklüğünün
değişken olması ve cinsel yoksunluk süresi yapılan
çalışmaların sonuçlarının kısmen değişmesine neden
olabilmektedir. [53,54] Bu çalışmanın sperm konsantrasyonu
için elde edilen verileri diğer çalışmaların sonuçlarını destekler
nitelikte olsa da çalışılan grupların, yaş aralıkları ve
hasta sayıları çalışmalar arasında değişkenlik göstermektedir.
Farklı yaş ortalamalarına sahip, farklı coğrafik bölgelere
ait daha fazla sayıda örnekleme üzerinde çalışmaya ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu çalışma, Türkiye’de bu konuda yapılmış
en geniş hasta sayısına sahip çalışma olması açısından
önem arz etmektedir. Fakat hastaların herhangi bir sınıflandırma
yapılmadan tümünün çalışmaya alınması çalışmanın
kısıtlılığıdır.
Elde edilen bulgular doğrultusunda, semen parametrelerinden
en önemlilerinden biri olan sperm konsantrasyonunun
erkek yaşı ile birlikte arttığı, diğer parametrelerin
ise değişmediği belirlenmiştir. Bu doğrultuda baba yaşının
semen parametreleri üzerine olumsuz etki etmediği görülmektedir.
Ancak, semen parametrelerinin erkek infertilitesinde
tek etken olmadığı bilindiğinden konunun moleküler
ve genetik seviyede yapılan daha ileri çalışmalarla
araştırılması gerekmektedir. Ayrıca farklı yaş aralıkları ve
farklı demografik özelliklere göre sınıflandırılmış gruplarla
yapılacak çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, İstanbul Medipol Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu
tarafından onaylandı. (onay tarihi ve sayısı: 19/08/2019–10840098–604,01,01-E. 41146).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Istanbul Medipol University Non-Interventional Clinical
Research Ethics Committee. (date and number of approval: 219/08/2019–10840098–
604,01,01-E. 41146).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Zegers-Hochschild F, Adamson GD, de Mouzon J, Ishihara O,
Mansour R, Nygren K, et al. The international committee for
monitoring assisted reproductive technology (ICMART) and the
World Health Organization (WHO) revised glossary on ART
terminology, 2009. Hum Reprod 2009;24:2683–7. [CrossRef]
2. Sharlip ID, Jarow JP, Belker AM, Lipshultz LI, Sigman M, Thomas
AJ, et al. Best practice policies for male infertility. Fertil Steril
2002;77:873–82. [CrossRef]
3. Agarwal A, Mulgund A, Hamada A, Chyatte MR. A unique view
on male infertility around the globe. Reprod Biol Endocrinol
2015;13:37. [CrossRef]
4. Kesari KK, Agarwal A, Henkel R. Radiations and male fertility.
Reproductive Biology and Endocrinology 2018;16:118. [CrossRef]
216 Androl Bul 2020;22:213-218
5. Ilacqua A, Izzo G, Emerenziani GP, Baldari C, Aversa A. Life style
and fertility: the influence of stress and quality of life on male
fertility. Reprod Biol Endocrinol 2018;16:115. [CrossRef]
6. Du Plessis SS, Agarwal A, Sabanegh ES Jr, editors. Male infertility:
a complete guide to life style and environmental factors. Cleveland,
OH, USA: Springer ;2014. [CrossRef]
7. Humm KC, Sakkas D. Role of increased male age in IVF and egg
donation: is sperm DNA fragmentation responsible? Fertil Steril
2013;99:30–6. [CrossRef]
8. Jenkins TG, Aston KI, Pflueger C, Cairns BR, Carrell DT.
Age-associated sperm DNA methylation alterations: possible
implications in offspring disease susceptibility PLoS Genet
2014;10:e1004458. [CrossRef]
9. Dain L, Auslander R, Dirnfeld M. The effect of paternal age
on assisted reproduction outcome. Fertil Steril 2011;95:1–8.
[CrossRef]
10. Brahem S, Mehdi M, Elghezal H, Saad A. The effects of male aging
on semen quality, sperm DNA fragmentation and chromosomal
abnormalities in an infertile population. J Assist Reprod Genet
2011;28:425–32. [CrossRef]
11. Sharma R, Agarwal A, Rohra VK, Assidi M, Abu-Elmagd M, Turki
RF. Effects of increased paternal age on sperm quality, reproductive
outcome and associated epigenetic risks to offspring. Reprod Biol
Endocrinol 2015;13:35. [CrossRef]
12. Singh NP, Muller CH, Berger RE. Effects of age on DNA
double-strand breaks and apoptosis in human sperm. Fertil Steril
2003;80:1420–30. [CrossRef]
13. Simon L, Castillo J, Oliva R, Lewis SE. Relationships between
human sperm protamines, DNA damage and assisted reproduction
outcomes. Reprod Biomed Online 2011;23:724–34. [CrossRef]
14. Das M, Al-Hathal N, San-Gabriel M, Phillips S, Kadoch IJ,
Bissonnette F, et al. High prevalence of isolated sperm DNA
damage in infertile men with advanced paternal age. J Assist
Reprod Genet 2013;30:843–8. [CrossRef]
15. Nijs M, De Jonge C, Cox A, Janssen M, Bosmans E, Ombelet
W. Correlation between male age, WHO sperm parameters, DNA
fragmentation, chromatin packaging and outcome in assisted
reproduction technology. Andrologia 2011;43:174–9. [CrossRef]
16. Milekic MH, Xin Y, A O’Donnell, Kumar KK, Bradley-Moore M,
Malaspina D, et al. Age-related sperm DNA methylation changes
are transmitted to offspring and associated with abnormal behavior
and dysregulated gene expression. Mol Psychiatry 2015;20:995–
1001. [CrossRef]
17. Colasante A, Minasi MG, Scarselli F, Casciani V, Zazzaro V, Ruberti
A, et al. The aging male: Relationship between male age, sperm
quality and sperm DNA damage in an unselected population of
3124 men attending the fertility centre for the first time. Arch Ital
Urol Androl 2018;90:254–9. [CrossRef]
18. Ok E, Özyurt D, Gülekli B. Asthenozoospermia olgularında sperm
morfolojisi değerlendirmede Spermac ve Diff-quik boya yöntemlerinin
karşılaştırılması. Gülhane Tıp Derg 2008;50:23–6. http://cms.galenos.
com.tr/Uploads/Article_33204/GMJ-50-23-En.pdf
19. Kidd SA, Eskenazi B, Wyrobek AJ. Effects of male age on
semen quality and fertility: a review of the literature. Fertil Steril
2001;75:237–48. [CrossRef]
20. Levitas E, Lunenfeld E, Weisz N, Friger M, Potashnik G.
Relationship between age and semen parameters in men with
normal sperm concentration: analysis of 6022 semen samples.
Andrologia 2007;39:45–50. [CrossRef]
21. Carrell DT, Liu L. Altered protamine 2 expression is uncommon
in donors of known fertility, but common among men with
poor fertilizing capacity, and may reflect other abnormalities of
spermiogenesis. J Androl 2001;22:604–10. [CrossRef]
22. Aoki VW, Moskovtsev SI, Willis J, Liu L, Mullen JBM, Carrell
DT. DNA integrity is compromised in protamine‐deficient human
sperm. J Androl 2005;26:741–8. [CrossRef]
23. Aoki VW, Emery BR, Liu L, Carrell DT. Protamine levels vary
between individual sperm cells of infertile human males and
correlate with viability and DNA integrity. J Androl 2006;27:890–
8. [CrossRef]
24. Zubkova EV, Wade M, Robaire B. Changes in spermatozoal
chromatin packaging and susceptibility to oxidative challenge
during aging. Fertil Steril 2005;84:1191–8. [CrossRef]
25. Cooper TG, Noonan E, von Eckardstein S, Auger J, Baker HWG,
Behre HM, et al. World Health Organization reference values for
human semen characteristics. Hum Reprod Update 2010;16:231–
45. [CrossRef]
25. Gray A, Feldman HA, Mckinlay JB, Longcope C. Age disease
and changing sex hormone levels in middle-aged men: results of
the Massachusetts Male Aging Study. J Clin Endocrinol Metab
1991;73:1016–25. [CrossRef]
26. The American Society for Reproductive Medicine. Guidelines for
Sperm Donation. Fertil Steril 2002;77:2–5. [CrossRef]
27. Stone BA, Alex A, Werlin LB, Marrs RP. Age thresholds for changes
in semen parameters in men. Fertil Steril 2013;100:952–8. [CrossRef]
28. Verón GL, Tissera AD, Bello R, Beltramone F, Estofan G, Molina
RI, Vazquez-Levin MH. Impact of age, clinical conditions, and
lifestyle on routine semen parameters and sperm kinematics. Fertil
Steril 2018;110:68–75.e4. [CrossRef]
29. Ford WCL, North K, Taylor H, Farrow A, Hull MGR, Golding
J; the ALSPAC StudyTeam. Increasing paternal age is associated
with delayed conception in a large population of fertile couples:
evidence for declining fecundity in older men. Hum Reproduction
2000;15:1703–8. [CrossRef]
30. Zhu QX, Meads C, Lu ML, Wu JQ, Zhou WJ, Gao ES. Turning
point of age for semen quality: a population-based study in Chinese
men. Fertil Steril 2011;96:572–6. [CrossRef]
31. Marcon L, Boissonneault G. Transient DNA strand breaks during
mouse and human spermiogenesis: new insights in stage specificity and
link to chromatin remodeling. Biol Reprod 2004;70:910–8. [CrossRef]
32. de la Rochebrochard E, Mcelreavey K, Thonneau P. Paternal age
over 40 years: the “amber light” in the reproductive life of men?
2003;24:459–65. [CrossRef]
33. Schwartz D, Mayaux MJ, Spira A, Moscato ML, Jouannet P,
Françoise Czyglik, David G. Semen characteristics as a function of
age in 833 fertile men. Fertil Steril 1983;39:530–5. [CrossRef]
34. Irvine S, Cawood E, Richardson D, MacDonald E, Aitken J.
Evidence of deteriorating semen quality in the United Kingdom:
birth cohort study in 577 men in Scotland over 11 years. BMJ
1996;312:467–71. [CrossRef]
35. Spandorfer SD, Avrech OM, Colombero LT, Palermo GD,
Rosenwaks Z. Effect of parental age on fertilization and pregnancy
characteristics in couples treated by intracytoplasmic sperm
injection. Hum Reprod 1998;13:334–8. [CrossRef]
36. Berling S, Wölner-Hanssen P. No evidence of deteriorating semen
quality among men in infertile relationships during the last decade:
a study of males from Southern Sweden. Hum Reprod (Oxford,
England) 1997;12:1002–5. [CrossRef]
37. Wang C, Chan SYW, Leung A, Ng RP, Ng M, Tang LCH, et al.
Cross‐sectional study of semen parameters in a large group of
normal Chinese men. Int J Androl 1985;8:257–74. [CrossRef]
38. Auger J, Kunstmann JM, Czyglik F, Jouannet P. Decline in semen
quality among fertile men in Paris during the past 20 years. New
Engl J Med 1995;332:281–5. [CrossRef]
Yıldırım ve ark. • Erkek yaşı sperm parametrelerini etkiliyor mu? Türk popülasyonuna ait ilk seri
217
39. Johnson L, Petty CS, Neaves WB. Influence of age on sperm
production and testicular weights in men. Reproduction
1984;70:211–8. [CrossRef]
40. Haidl G, Jung A, Schill WB. Ageing and sperm function. Hum
Reprod 1996;11:558–60. [CrossRef]
41. Agarwal A, Sekhon LH. Oxidative stress and antioxidants for
idiopathic oligoasthenoteratospermia: is it justified? Indian J Urol
2011;27 1:74. [CrossRef]
42. Levitas E, Lunenfeld E, Weiss N, Friger M, Har-Vardi I, Koifman
A, Potashnik G. Relationship between the duration of sexual
abstinence and semen quality: analysis of 9,489 semen samples.
Fertil Steril 2005;83:1680–6. [CrossRef]
43. Eskenazi B, Wyrobek AJ, Sloter E, Kidd SA, Moore L, Young S,
Moore D. The association of age and semen quality in healthy
men. Hum Reprod 2003;18:447–54. [CrossRef]
44. Centola GM, Eberly S. Seasonal variations and age-related changes
in human sperm count, motility, motion parameters, morphology,
and white blood cell concentration. Fertil Steril 1999;72:803–8.
[CrossRef]
45. Gallardo E, Simón C, Levy M, Guanes PP, Remohí J, Pellicer A.
Effect of age on sperm fertility potential: oocyte donation as a
model. Fertil Steril 1996;66:260–4. [CrossRef]
46. Aboulghar M, Mansour R, Al-Inany H, Abou-Setta AM,
Aboulghar M, Mourad L, Serour G. Paternal age and outcome
of intracytoplasmic sperm injection. Reprod Biomed Online
2007;14:588–92. [CrossRef]
47. Fisch H, Goluboff ET, Olson JH, Feldshuh J, Broder SJ, Barad
DH. Semen analyses in 1,283 men from the United States over a
25-year period: no decline in quality. Fertil Steril 1996;65:1009–
14. [CrossRef]
48. Rolf C, Behre HM, Nieschlag E. Reproductive parameters of
older compared to younger men of infertile couples. Int J Androl
1996;19:135–42. [CrossRef]
49. Nieschlag E, Lammers U, Freischem CW, Langer K, Wickings EJ.
Reproductive functions in young fathers and grandfathers. J Clin
Endocrinol Metab 1982;55:676–81. [CrossRef]
50. Singer R, Sagiv M, Levinsky H, Allalouf D. Andrological
parameters in men with high sperm counts and possible correlation
with age. Arch Androl 1990;24:107–11. [CrossRef]
51. Andolz P, Bielsa MA, Vila J. Evolution of semen quality in Northeastern
Spain: a study in 22 759 infertile men over a 36 year period.
Hum Reprod 1999;14:731–5. [CrossRef]
52. Bujan L, Mansat A, Pontonnier F, Mieusset R. Time series analysis
of sperm concentration in fertile men in Toulouse, France between
1977 and 1992. BMJ 1996;312:471–2. [CrossRef]
53. Guzick DS, Overstreet JW, Factor-Litvak P, Brazil CK, Nakajima
ST, Coutifaris C, et al. Sperm morphology, motility, and
concentration in fertile and infertile men. New Engl J Med
2001;345:1388–93.
54. Keel BA. Within and between subject variation in semen
parameters in infertile men and normal semen donors. Fertil Steril
2006;85:128–34. [CrossRef]
218 Androl Bul 2020;22:213-218
ARAŞTIRMA YAZISI | ORIGINAL ARTICLE
Androl Bul 2020;22:219−225
https://doi.org/10.24898/tandro.2020.56833
Erkek Üreme Sağlığı
Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli
yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi
Determination of risky lifestyle behaviors that may affect fertility in men
Özlem Aşcı 1 , Fulya Gökdemir 2
ÖZ
AMAÇ: Bu araştırmada, erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam
biçimi davranışlarının yaygınlığının belirlenmesi amaçlandı.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı türdeki bu araştırma, kamuya bağlı
bir hastanede Mayıs 2017 – Kasım 2017 tarihleri arasında 547 erkeğin katılımı
ile gerçekleştirildi. Veriler araştırmacılar tarafından anket formu ile
toplandı ve tanımlayıcı istatistiksel yöntemler kullanılarak değerlendirildi.
BULGULAR: Araştırmaya katılan erkeklerin yaş ortalaması 29,80±9,5 idi
ve %66,4’ü bekardı. Araştırmada, erkeklerin %36,0’ında pre-obezite,
%13’ünde obezite, %15,9’unda ≥102 cm bel çevresi ve %76,4’ünde
fiziksel inaktivite saptandı. Erkekler arasında sigara içme oranı %44,6,
günlük 3–4 kadeh alkol tüketme oranı %2,0 ve uyuşturucu madde kullanma
oranı %2,0 idi. Erkeklerin yaklaşık yarısı kendini yoğun stres
altında hissettiğini bildirdi (%49,4). Erkekler arasında günde ≥2 fincan
çay veya kahve tüketme (%48,4), uzun süreli olarak cep telefonunu
(%62,3) ve diz üstü bilgisayarı kullanma alışkanlığı (%43,9) yaygındı.
Ayrıca erkeklerin %2,9–16,8’i yüksek çevre ısısına, kimyasal maddeye,
ağır metale ya da radyasyona maruz bırakan ve uzun süre oturmaya neden
olan işlerde çalıştığını beyan etti.
SONUÇ: Birçok erkek, fertilitesini ve genel sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek
yaşam biçimi ve çalışma hayatı ile ilgili riskli durum ve
davranışlara sahiptir. Sağlıklı bir yaşam biçimi geliştirmenin önemi ve
yaşam biçiminin fertilite üzerindeki olası etkileri konusunda hekim, ebe
ve hemşire tarafından erkeklere yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin
sağlanması önerilir.
Anahtar Kelimeler: erkek fertilitesi, infertilite, riskli davranış, üreme
sağlığı, yaşam biçimi
ABSTRACT
OBJECTIVE: In this study, it was aimed to determine the prevalence of
risky lifestyle behaviors that may affect fertility in men.
MATRERIAL and METHODS: This descriptive study was carried out
in a public hospital between May 2017 and November 2017 with the
participation of 547 men aged 18–55. The data were collected by the
researchers through questionnaire form and evaluated using descriptive
statistical methods.
RESULTS: The mean age of the men participating in the study
was 29.80±9.5 and 66.4% were single. In the study, pre-obesity
was determined in 36.0% of men, obesity in 13%, having a waist
circumference of ≥102 cm in% 15.9 and physical inactivity in 76.4%.
The smoking rate among men was 44.6%, the rate of consuming 3–4
glasses of alcohol per day was 2.0% and the rate of drug use was 2.0%.
About half of the men reported feeling under intense stres (% 49.4). The
consumption of more than two cups of tea or coffee per day (48.4%),
long-term mobile phone (62.3%) and laptop use (43.9%) were common
among men. In addition, 2.9–16.8% of men stated that they work in
jobs that expose them to high environmental heat, chemicals, heavy
metal or radiation and cause a long sitting.
CONCLUSION: Many men have risky situations and behaviors related to
lifestyle and working life, which can adversely affect their fertility and
overall health. It is recommended that healthcare professionals provide
training and counselling services for men on the importance of developing
a healthy lifestyle and the possible effects of lifestyle on fertility.
Keywords: male fertility, infertility, risky behavior, reproductive health,
lifestyle
GİRİŞ
İnfertilite, 12 ay boyunca düzenli ve korunmasız cinsel ilişkiye
rağmen gebelik elde edilememesi ile karakterize bir
hastalıktır. [1] Üreme çağındaki çiftlerin %8–15’i infertiliteden
etkilenmektedir [1,2] ve vakalarının yaklaşık yarısı erkek
1
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Ebelik
Anabilim Dalı, Niğde, Türkiye
2
Artvin Çoruh Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Doğum, Kadın Sağlığı ve
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, Artvin, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Dr. Öğr. Üyesi Özlem Aşcı
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Derbent Yerleşkesi, Atatürk Bulvarı, Niğde
Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, 51100 Merkez, Niğde, Türkiye
Tel: +90 388 225 27 04
E-mail: asci.s.ozlem@gmail.com
Geliş/ Received: 12.07.2020
Kabul/ Accepted: 25.07.2020
faktörüne bağlı olarak gelişmektedir. [3] Küresel düzeyde,
erkeklerin %2,5–12’sinin infertil olduğu ve erkek faktörüne
bağlı infertilite oranlarının %20–70 arasında değiştiği
bildirilmektedir. [2] Türkiye’de yapılan bir çalışmada çiftlerin
%45,6’sında tek başına erkek faktörlü infertilite bulunduğunu
göstermektedir. [4] Ayrıca son elli yılda erkek semen
kalitesinin düşme eğiliminde olduğu ve bu nedenle erkek
fertilitesi ile ilgili problemlerin daha da artabileceği bildirilmektedir.
[5–7] Erkek üreme performansındaki değişimde
genetik yapı, çevresel faktörler, endokrin yıkıcılar ve kanser
gibi pek çok faktör sorumlu tutulmaktadır. [4] Yaşam biçimi
değiştirilebilir ve kontrol edilebilir olması nedeniyle, erkek
fertilitesi ile sıklıkla ilişkilendirilen faktörlerden biridir. [5,7–10]
Sağlıklı yaşam biçiminin, erkeklerde genel iyilik halini yükseltmede,
fertilite yeteneğini ideal düzeye getirmede ve infertiliteyi
önlemede fayda sağlayabildiği bildirilmektedir. [7–10]
©2020 Androloji Bülteni 219
Daha önce yapılan çalışmalarda erkek fertilitesini olumsuz
yönde etkileyebilecek yaşam biçimi ile ilgili çeşitli alışkanlık,
davranış ve durumlar tanımlanmıştır. Fiziksel inaktivite, [9,10]
sağlıksız beslenme, [9,10] sigara, alkol ve uyuşturucu madde
kullanımı, [8–12] zayıflık, [9,10] obezite, [7,8,13] aşırı kahve/kafein
tüketimi [7–9,14,15] ve psikolojik stres [8,10] erkek fertilitesi ile ilgili
en çok araştırılan yaşam biçimi davranışlarıdır. Bunun
yanı sıra çevresel ve mesleki maruziyetlerin (hava kirliliği,
radyasyon, ağır metal vb.), [8,16,17] sağlıklı yaşam biçimi olarak
düşünülen bazı davranışların (sauna, hamam vb. kullanımı)
[7] teknolojik cihazların (telefon, diz üstü bilgisayar vb.)
uzun süreli olarak kullanımının, [7,8,16] seyahat ve giyim tarzı
ile ilgili bazı alışkanlıkların (uzun süreli bisiklet ya da araba
kullanma, sıkı iç çamaşırı/dar pantolon giyme vb.) [8,9,17] erkek
fertilitesi için potansiyel risk oluşturabileceği rapor edilmektedir.
Ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH) ve
genital enfeksiyonlar [10] ile paternal yaş ve uyku problemlerine
[8] önceden kontrol edilebilir ya da önlenebilir olmaları
nedeniyle yaşam biçimi ile ilgili faktörler arasında yer veren
çalışmalarda bulunmaktadır.
Literatürde, sağlıklı yaşam biçimi geliştirmenin fertilitedeki
önemi ve erkek infertilitesi açısından riskli yaşam
biçimi davranışları tanımlanmıştır. [7–16] Ancak erkeklerin
infertiliteye ve önlenebilir risk faktörlerine yönelik farkındalık
düzeyleri ve davranışları hakkında nispeten az sayıda
çalışmaya rastlanmaktadır. [18–22] Erkeklerin üreme sağlığı
gereksinimlerinin ve risklerinin sıklıkla göz ardı edildiği, [17]
çoğu demografik grupta paternal risk faktörleri, infertilite
ve üreme sağlığı konularında kadınlara kıyasla erkeklerin
nispeten daha az bilgili olduğu rapor edilmektedir. [18–20]
Ayrıca yapılan bir sistematik derlemede prekonsepsiyonel
dönemde erkek sağlığının önemine dair güçlü kanıtlar olmasına
rağmen, araştırmaların sadece %11’inde erkek katılımcılara
yer verildiği bildirilmektedir. [21] Türkiye’de ise
fertiliteye yönelik görüşleri ve/veya riskli davranış biçimlerini
üniversite öğrencilerinde [22,23] ve infertil çiftlerde [24]
ele alan bazı çalışmalar bulunmaktadır. Ancak erkeklerde
fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarını
değerlendiren bir araştırmaya rastlanmamıştır.
Sağlık risklerinin azaltılması ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının
geliştirilmesinde hekim, ebe ve hemşirelerin
önemli sorumlulukları bulunmaktadır. [10,25] Erkeklerde
genel sağlığı ve fertilite potansiyelini korumaya yönelik
eğitim ve danışmalık girişimlerinde sağlık ekibi üyelerine
gösterebileceği düşünülen bu araştırmada; erkeklerde fertiliteyi
etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının
yaygınlığının belirlenmesi amaçlanmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Tanımlayıcı türdeki bu araştırma, Türkiye’nin kuzeydoğusundaki
kamuya bağlı bir devlet hastanesinde Mayıs 2017
– Kasım 2017 tarihleri arasında yapıldı. Araştırma evrenini,
araştırmanın yürütüldüğü sağlık kurumuna çeşitli nedenlerle
(hasta ziyareti, poliklinik hizmeti gibi) başvuran 18 ile
55 yaş arasındaki erkekler oluşturdu. Araştırma olasılıksız
rastlantısal örnekleme yöntemi kullanılarak ulaşılan 547
erkek ile tamamlandı. Bu araştırma için bir devlet üniversitesinden
Etik Kurul Kararı (20,03,2017 tarih ve E. 5264
sayılı) ve katılımcılardan yazılı onam alındı. Araştırmada
veri toplama aracı olarak literatür [7,9–12,15,21] doğrultusunda
geliştirilen bir anket formu kullanıldı. Anket formunda
sosyodemografik özellikleri, fertiliteye ve çocuk sahibi olmaya
verilen önemi, üreme sağlığı/cinsel sağlık ile ilgili bazı
özellikleri ve fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi
davranışlarını değerlendirmeye yönelik toplam 64 adet
soru yer aldı. Veriler araştırmacılar tarafından mahremiyet
ilkesine dikkat edilerek yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak
toplandı. Katılımcıların anket formlarını doldurması
15–20 dakika sürdü. Araştırmaya katılan erkeklerin ağırlık
ve boy verileri beyana dayalı olarak elde edilirken, bel çevreleri
araştırmacılar tarafından mezura ile ölçüldü. Veriler
SPSS (24,0) programı kullanılarak sayı, yüzde, ortalama ve
standart sapma gibi tanımlayıcı istatistiksel yöntemler ile
değerlendirildi. Riskli yaşam biçimi davranışlarının değerlendirilmesi
ile ilgili veriler literatür doğrultusunda gruplandırılarak
sunuldu. [7,9,11–14,17]
BULGULAR
Araştırmaya katılan erkeklerin yaş ortalamasının 29,80±9,5
(Min-Max: 18–55) olduğu ve çoğunluğunun (%66,4) bekar
olduğu belirlendi. Erkeklerin %59,2’si il merkezinde
yaşadığını, %66,0’sı ekonomisinin orta düzey olduğunu,
%61,8’i lise düzeyinde eğitim aldığını, %24,3’ü sağlık güvencesinin
olmadığını ve %75,9’u çekirdek bir aileye mensup
olduğunu bildirdi. Erkeklerin %75,7’si fertil olmanın
kendisi için çok önemli olduğunu, %50,2’si çocuk sahibi
olmayı evliliğin/birlikteliğin devam edebilmesi için çok
önemli bulduğunu ve %72’si çocuğunun olmadığını beyan
etti (Tablo 1). Çalışmaya katılan erkekler, çocuk sahibi
olmak için yaş ortalamasının ilk çocuk için 24,19±3,48
(Min-max: 15–35) ve son çocuk için 37,01±7,33 olmasının
ideal olduğunu düşünmekteydi.
Araştırmaya katılan erkeklerin %55,0’i daha önce tam bir
cinsel birleşme yaşadığını beyan etti. Erkeklerin erken yaşta
(18 yaş ve altında) cinsel ilişki yaşama oranı %16,3, birden
fazla cinsel partnere sahip olma oranı %28,2 ve kondom
kullanma oranı %60,1 olarak belirlendi. Araştırma esnasında
erkeklerin bir kısmı üreme ve cinsel sağlık ile ilgili
bazı şikâyetlerinin olduğunu bildirdi. En çok bildirilen ilk
beş şikayet sırasıyla kasıkta/testiste ağrı (%18,3), ereksiyon
olamama ya da erken boşalma (%17,2), genital bölgede kaşıntı
(%11,3), idrar yaparken yanma, ağrı (%7,3) ve penisten
akıntı gelmesiydi (%3,7). Ayrıca erkeklerin %91,6’sı
220 Androl Bul 2020;22:219-225
Tablo 1. Çalışmaya katılan erkeklerin tanıtıcı özellikleri
(n=547)
n %
Yaş
(X ± SS: 29,80±9,5; Min-Max: 18–55)
18–24 239 43,7
30–34 133 24,3
35–39 72 13,2
40 ve üzeri 103 18,8
Medeni durum
Bekar 363 66,4
Evli 184 33,6
Eğitim düzeyi
İlk ve orta öğretim 52 9,5
Lise 338 61,8
Üniversite ve üzeri 157 28,7
Sosyal sağlık güvencesi
Yok 133 24,3
Var 414 75,7
Yaşanılan yer
İl 324 59,2
İlçe 138 25,2
Köy 85 15,5
Ekonomik durum algısı
İyi 100 18,3
Orta 361 66,0
Kötü 86 15,7
Aile tipi
Çekirdek 415 75,9
Geniş 131 24,1
Herhangi bir hastalık varlığı
Hayır 502 91,8
Evet 45 8,2
Fertil olmaya verilen bireysel önem
Önemi yok/az önemli 33 6,0
Önemli 100 18,3
Çok önemli 414 75,7
Evlilik/birliktelik devamı için çocuk
sahibi olmaya verilen önem
Önemi yok/az önemli 68 12,4
Önemli 150 27,4
Çok önemli 329 50,2
Yaşayan çocuk sayısı
Hiç çocuğu yok 394 72,0
Bir 34 6,2
İki 54 9,9
Üç ve üzeri 65 11,9
*X: Ortalama. SS: Standart Sapma
üreme organları ile ilgili olarak kontrol ya da tedavi amaçlı
daha önce hiç doktora gitmediğini, %88,5’i erkek fertilitesi
ve fertiliteyi etkileyen riskli yaşam biçimi davranışları
hakkında daha önce hiç bilgi almadığını belirtti (Tablo 2).
Tablo 2. Çalışmaya katılan erkeklerin üreme sağlığı ve
cinsel sağlık ile ilgili bazı özellikleri (n=547)
Evet Hayır
n % n %
Daha önce cinsel birliktelik yaşama 301 55,0 246 45,0
Erken yaşta (18 yaş ve altı)
89 16,3 458 83,7
cinsel ilişki yaşama öyküsü
Birden fazla cinsel eş/partner varlığı 154 28,2 393 71,8
Kondom kullanma (n: 301) 181 60,1 120 39,9
Üreme/cinsel sağlık problemlerinin varlığı
Kasıkta/testiste ağrı 100 18,3 447 81,7
Ereksiyon olamama ya da
94 17,2 453 82,8
erken boşalma
Genital bölgede kaşıntı 62 11,3 485 88,7
İdrar yaparken yanma, ağrı 40 7,3 507 92,7
Penisten gelen akıntı 20 3,7 527 96,3
Fertilite ile ilişkili problemleri
14 2,6 533 97,4
(gebelik elde etmede zorluk, sperm
sayısında azalma gibi)
Genital bölge uçuk, siğil veya kitle 7 1,3 540 98,7
Varikosel 3 0,5 544 99,5
Daha önce üreme organları ile ilgili 46 8,4 501 91,6
olarak kontrol ya da tedavi amaçlı
doktora gitme
Daha önce erkek fertilitesi ve
fertiliteyi etkileyen riskli yaşam
biçimi davranışları hakkında bilgi
alma durumu
63 11,5 484 88,5
Fertiliteyi etkileyecek riskli yaşam biçimi davranışları açısından
yapılan değerlendirmede (Tablo 3); erkeklerin
%1,5’inde zayıflık, %36’sında pre-obezite, %13’ünde
obezite tespit edildi. Erkekler arasında fiziksel inaktivitenin
(%76,4) yaygın olduğu ve bel çevresinin erkeklerin
%11,5’inde ≥102 cm olduğu belirlendi. Erkeklerin
%44,6’sının her gün en az bir sigara içtiği, %2,0’sinin
günlük 3–4 kadeh alkol aldığı veya keyif verici ilaç (uyuşturucu
madde) kullandığı saptandı. Sigara içen erkeklerin
%47,5’i (n=119) günde 1–9 adet, %34,4’ü (n=84) günde
10–19 adet ve %16,8’i (n=44) günde ≥20 adet sigara içtiğini
belirtti. Erkeklerin %48,4’ü günlük 2 fincandan fazla
çay veya kahve içtiğini, %28,2’si her gün kafein içeren
alkolsüz ve gazlı içecek (kola, enerji içeceği gibi) tüketme
alışkanlığı olduğunu bildirdi. Erkeklerin %16,8’inin uzun
süre oturmaya, %7,7’sinin kimyasal maddeye, %2,9’unun
ağır metal ya da radyasyona, %4,6’sının yüksek çevre ısısına
maruz kalmaya neden olabilecek işlerde çalıştığı saptandı.
Erkeklerin %49,4’ü kendini yoğun stres altında hissettiğini
bildirdi. Erkeklerin %32,2’si uzun süreli bisiklet ya
Aşcı ve Gökdemir • Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi
221
da araba kullanma, %43,9’u diz üstü bilgisayarı >30 dakika
kullanma, %62,3’ü günde 1 saatten fazla cep telefonu
konuşma, %89,2’si cep telefonunu bel ve kalça bölgesinde
taşıma, %11’i sauna/jakuzi vb. sıcak yerlerde >30 dakika
kalma ve %25,2’si sıkı iç çamaşırı/dar pantolon giyme alışkanlığı
olduğunu ifade etti.
Tablo 3. Çalışmaya katılan erkeklerin fertiliteyi etkileyecek
riskli yaşam biçimi davranışları (n=547)
Özellikler
Evet
(Risk var)
Hayır
(Risk Yok)
n % n %
Düşük [9] ya da yüksek [7,8,13] vücut
kitle indeksi [kg/m 2 ]
Zayıflık[ <18,50] 8 1,5 539 98,5
Pre-obezite[25,00–29,99] 197 36,0 350 64,0
Obezite[30,0 ve üzeri] 71 13,0 476 87,0
[13]
Bel çevresinin ≥102 cm olması 63 11,5 484 88,5
Düzenli fiziksel aktivitenin olmaması [9]
Haftalık orta şiddette ≥150 dakika veya
şiddetli >75 dakika süren yürüyüş, koşu
gibi aerobik egzersiz [26] 418 76,4 129 23,6
[7,8,11,12]
Sigara içme 244 44,6 303 55,4
[7,11,12]
Günlük 3–4 kadeh alkol tüketme 11 2,0 536 98,0
Keyif verici ilaç (uyuşturucu madde) 11 2,0 536 98,0
kullanımı [7–9]
Günlük 2 fincandan fazla çay veya 265 48,4 282 51,6
kahve tüketme [7]
Günlük olarak kafein içeren alkolsüz 154 28,2 393 71,8
gibi) tüketimi [14]
ve gazlı içecek (kola, enerji içeceği
Kimyasal maddeye (pestisitler, 42 7,7 505 92,3
neden olan bir işte çalışma [7,9,17]
dioksin, fitalatvb) maruz kalmaya
Ağır metal (kurşun, cıva vb) ya da 16 2,9 531 97,1
olan bir işte çalışma [7,9,17]
radyasyona maruz kalmaya neden
Çevre ısısının yüksek olduğu yerlerde 25 4,6 522 95,4
gibi) çalışma [17]
bulunmayı gerektiren bir işte (fırıncılık
Uzun süre oturmaya neden olan bir 92 16,8 455 83,2
işte çalışma [17]
Psikolojik stres [8,17]
270 49,4 277 50,6
(kendini yoğun stres altında hissetme
bildirimi)
Uzun süreli bisiklet [8,9] ya da araba 176 32,2 371 67,8
kullanma [17]
Diz üstü bilgisayarı >30 dakika 240 43,9 307 56,1
kullanma [7]
Günde 1 saatten fazla cep telefonu 341 62,3 206 37,7
kullanma [7,8]
Cep telefonunu bel ve kaçla
488 89,2 59 10,8
bölgesinde taşıma [16,17]
Sauna/jakuzi vb yerleri >30 dakika
kalma [17] 60 11,0 487 89,0
[7]
Sıkı iç çamaşırı/dar pantolon giyme 138 25,2 409 74,8
*Satır yüzdesi alınmıştır.
TARTIŞMA
Sağlıklı yaşam biçimi, sağlığı etkileyebilecek davranışları
kontrol etmeyi, günlük aktivitelerde bireysel sağlık durumuna
uygun davranışları seçmeyi ve kendi sağlık sorumluluğunu
üstlenmeyi ifade eder. [25] Düzenli doktor kontrolüne
gitme, erken tanı ve tedavi şansını artırarak erkek
fertilitesini ve genel sağlığı olumlu yönde etkileyebilecek
bir davranıştır. [9] Buna karşın araştırmaya katılan yaklaşık
her 10 erkekten 9’u üreme organlarını ilgilendiren herhangi
bir konuda daha önce kontrol ya da tedavi amaçlı
hiç doktora gitmemiştir. Ayrıca araştırmadaki erkeklerin
bazılarında CYBH’a yol açabilecek riskli cinsel davranışlar
(erken yaşta cinsel birliktelik yaşama, kondom kullanmama
gibi), CYBH ya da cinsel disfonksiyonu düşündüren
bir takım şikayetler (penisten gelen akıntı, erken boşalma
gibi) tespit edilmiştir. Bu bulgular erkeklerin sadece
%10,5–20,5’inin üreme sağlığı sorunlarında (cinsel işlev
bozuklukları, genital enfeksiyonlar gibi) tıbbi tedavi aldığını
bildiren çalışmaları destekler niteliktedir. [9] Erkeklerin
üreme sağlığı hizmetlerini talep etme ve erken tanının
önemi konusundaki bilgilendirilmelerinin önemli olduğu
düşünülmektedir.
Literatürde obezite, alkol tüketimi, sigara içme, diyet ve
fiziksel aktivite ile ilgili riskli yaşam biçimi davranışlarının
mortalite oranları ile ilişkili olduğu, sağlıklı davranışların
varlığında ise mortalitenin %66 oranında azaldığı rapor
edilmiştir. [26] Bu nedenle araştırmada ele alınan yaşam biçimi
davranışları, hem erkek fertilitesi hem de erkek genel
sağlığı açısından oldukça önemlidir. Daha önceki araştırmalara
[10,13,27–29] ve bu araştırmaya göre fiziksel inaktivitenin
ve obezitenin, erkek üreme sağlığındaki öncelikli
müdahale alanları arasında yer alması gerektiği söylenebilir.
Hareketsiz yaşamın, bulaşıcı olmayan hastalıkların yol
açtığı ölümlerin temel risk faktörlerinden olduğu bilinmektedir.
[27] Fiziksel aktivite yetersizliği ve yanlış beslenme
ise sıklıkla metabolik bir hastalık olan obeziteye yol açabilmektedir.
[28] Obez erkeklerde artmış yağ dokusu; testis bölgesindeki
ısının ve östrojenin salınımının artmasına, kanda
FSH, LH ve testesteron azalmasına neden olmaktadır. [7,29]
Bu da erkeklerde sperm üretimini ve kalitesini önemli ölçüde
düşürmektedir. [7] Ayrıca santral obezite, erkekte artmış
kardiyometabolik problemler [28] ve fertilite sorunları
ile ilişkilidir. [13] Küresel düzeyde 15 yaş ve üzeri yetişkinlerin
%31’inin yeterince hareketli olmadığı ve Türkiye genelinde
erkeklerin %77’sinin yeterli ölçüde fiziksel aktivite
yapmadığı belirtilmektedir. [27] Yetişkin erkeklerde obezite
oranının %12,3–33,6 arasında değiştiği ve santral obezite
riskini yansıtan önemli bir parametre olan bel çevresi
ölçümünün erkeklerin %35’inde ≥102 cm olduğu bildirilmektedir.
[28] Yapılan bir çalışmada, görece olarak sedanter
olan bir grupta semen parametrelerinin fiziksel aktiviteden
222 Androl Bul 2020;22:219-225
anlamlı olarak etkilenmediği, ancak vücut kitle indeksi
(VKİ) ve bel çevresinin semen hacmi ile ilişkili olduğu ve
fazla kilolu/obez erkeklerde ejekülat hacminin, sperm konsantrasyonunun
ve toplam sperm sayısının daha düşük olduğu
saptanmıştır. [13] Aynı çalışmada santral obezite riskini
yansıtan önemli bir parametre olan bel çevresi ölçümünün
>101,6 cm olması ise 7 kat artmış oligospermi insidansı ile
ilişkili bulunmuştur. [13] Farklı bir çalışmada da obezitenin;
sigara, alkol, hava kirliliği gibi diğer çevresel ya da yaşam
biçimi faktörleri ile birlikte antioksidan aktivitesinde azalmaya,
serbest radikallerin aşırı üretilmesine neden olarak
oksidatif stres yolu ile erkek üreme sistemini olumsuz etkilediği
belirtilmiştir. [7] Literatür ile uyumlu olarak, [27,28] bu
araştırmada erkeklerin %76,4’ünün düzenli fiziksel aktivite
yapmadığı, %36,0’sının fazla kilolu ve %13,0’ünün obez
olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca erkeklerin %11,5’inde bel
çevresi ölçümünün fertiliyi etkileyebilecek düzeyde olduğu
saptanmıştır. Orta seviyedeki egzersizin, mikro besin eksikliklerini
iyileştirmenin ve iyi ayarlanmış diyetin (Akdeniz
diyeti veya benzeri) genel sağlığı ve fertiliteyi olumlu yönde
etkileyebileceği, [10,27,29] VKİ >29 kg/m 2 olan ve <20 kg/
m 2 ile >25 kg/m 2 arasında olan erkeklerde fertilite şansının
azalabileceği, [7] VKİ >25 kg/m²’in üzerinde olan ve çocuk
sahibi olmak isteyen çiftlerde kilo vermenin önemli [10] olduğu
konusunda çiftlerin bilgilendirilmesi önerilebilir.
Son yıllarda sosyal bir sorun haline gelen stres, [30] birçok
şekliyle erkek üreme potansiyeline zarar verebilmektedir.
[8]
Psikolojik stresin testosteron sekresyonunda bozulmaya
yol açarak spermatogenez üzerinde zararlı etkilerinin olduğu
bildirilmektedir. [8] Yapılan bir çalışmada algılanan stres
skoru ile sperm konsantrasyonu, motilitesi ve morfolojisi
arasında ters bir ilişki bulunmuştur. Aynı çalışmada bir yılda
iki veya daha fazla stresli yaşam olayı ile karşılaşan erkeklerde
karşılaşmayanlara kıyasla hareketli sperm yüzdesinin
ve morfolojik olarak normal sperm yüzdesinin daha düşük
olduğu saptanmıştır. [31] Bu araştırmada erkeklerin yaklaşık
yarısı kendini yoğun stres altında hissettiğini bildirmiştir.
Bireyin stresi iyi yönetmesinin ve etkili baş etme yöntemlerini
kullanmasının, iç ve dış etkenlerden kaynaklardan
stres ve çatışma durumunu azaltabileceği belirtilmektedir.
[30]
Erkeklerin stres yaratan durumları fark etmelerine ve
kendilerine uygun stresle baş etme yöntemlerini belirlemelerine
yardımcı olmak fertilite ve genel sağlıkla ilgili riskleri
azaltmada faydalı olabilir.
Fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal açıdan ciddi etkileri
olan tütün, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılıkları ise
toplum sağlığı [32] ve fertilite için en büyük tehditlerden
biridir. [29] Sigara içme ve alkol tüketme sperm motilitesini,
canlılığını, konsantrasyonu ve morfolojisini olumsuz
yönde etkilemekte, seminal lökositlerde artışa ve sperm
DNA’sında parçalanmaya yol açabilmektedir. [8,29] Esrar,
kokain, afyon, metamfetamin vb. diğer bağımlılıklar
ise semen parametrelerinde (konsantrasyon, motilite,
sperm fonksiyonu) bozulmaya neden olabilmektedir. [8,29]
Sigaranın içilen miktara bağlı olmaksızın ciddi bir reprodüktif
toksin olduğu ve ağır sigara içicilerinde (>20 sigara/
gün) infertilite riskinin önemli ölçüde arttığı belirtilmektedir.
[7,8] Alkolün erkek üreme fonksiyonu üzerindeki etkileri
ise tüketim miktarına bağlı olarak değişebilmektedir.
İnfertiliteye neden olacak eşik alkol miktarı henüz belirlenebilmiş
değildir. [8] Dünya geneline kıyasla bağımlılık
oranlarının Türkiye’de daha düşük olduğu, buna karşın
ülke genelinde erkeklerin %40,1’inin tütün ve %17,2’sinin
alkol kullandığı bildirilmektedir. [32] Bölgesel düzeyde yürütülmüş
çalışmalarda erkekler için bildirilen sigara içme
oranları %27,5 ile %63,8 arasında değişmektedir. [33] Bir
çalışmada da erkeklerin %3,9’unun hayatları boyunca en
az bir yatıştırıcı ve sakinleştirici ilaç kullandığını saptanmıştır.
[34] Literatür ile uyumlu olarak, [32–34] bu araştırmadaki
erkeklerin %44,6’sının sigara içtiği ve %2,0’sinin keyif
verici ilaç (uyuşturucu madde) kullandığı tespit edilmiştir.
Ek olarak araştırmada erkeklerin %16,8’inde (>20 sigara/
gün) sigara ve %2,0’sinde alkol kullanımı ağır düzey madde
bağımlılığını düşündürebilecek ve semen kalitesinde
azalmaya yol açabilecek düzeyde bulunmuştur. Bu bulgular
ve günümüzde madde bağımlılıklarının arttığı dikkate
alınarak, bağımlılık yapıcı maddelerin fertilite şansını
düşürebileceği, infertilite tedavi başarısını azaltabileceği ve
genel sağlığı olumsuz etkileyebileceği konusunda erkekler
bilgilendirilmelidir. Bağımlı olan erkeklere uygun danışmanlık
ve sağlık bakım desteği sağlanmalı ve bu erkeklerin
bağımlılıktan kurtulma çabaları desteklenmelidir. [10]
Kafein alımının muhtemelen sperm DNA hasarı yoluyla
erkek üreme fonksiyonunu olumsuz yönde etkileyebileceği
ileri sürülmektedir. [7,8,14,29] Buna karşın kafein alımı ile
semen parametreleri ve doğurganlık üzerine yapılan epidemiyolojik
çalışmalardan elde edilen kanıtların tutarsız
olduğu bildirilmektedir. [14] Ancak kafeinin özellikle sigara
ile birlikte kullanılmasının canlı ve hareketli sperm sayısını
azalttığı belirtilmektedir. [7] Bu araştırmada erkeklerin
önemli bir kısmı (%44,8) önerilen düzeyin üzerinde çay
veya kahve tüketmektedir. Ayrıca araştırmaya katılan yaklaşık
her dört erkekten biri her gün kafein içeren alkolsüz ve
gazlı içecek tüketmektedir. Semen parametrelerinin kahve,
çay ve kakaolu içeceklerden gelen kafeinden ciddi şekilde
etkilenmezken kafein içeren alkolsüz içeceklerin ve kolanın
semen hacmi, sayısı ve konsantrasyonu üzerinde olumsuz
bir etki gösterdiği bildirilmektedir. [14] Çocuk sahibi olmayı
planlayan erkeklerin iki fincandan fazla çay veya kahve
tüketmemesi, [7] erkeklerin özellikle şeker oranı yüksek kola
ve kafein içeren diğer alkolsüz içeceklerin tüketiminin fertilite
üzerine olan olası etkilerine yönelik bilgilendirilmesi
ve günlük kafein tüketiminin erkek üreme sağlığına etkilerinin
daha fazla araştırılması önerilebilir.
Aşcı ve Gökdemir • Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi
223
Bu araştırma, erkeklerin çalışma yaşamlarında üreme sağlığını
ve üreyebilme yeteneğini etkileyen ciddi riskler ile
karşılaştıklarını bildiren araştırmaları desteklemektedir.
[8,9,17,29]
Tehlikeli etken maruziyetlerin kısıtlamaya ve olası
sağlık sorunlarını erken zamanda tanılamaya yönelik bireyin
ve iş yerinin koşulları doğrultusunda maske takmak,
koruyucu ekipman kullanmak, sağlıklı beslenmek ve düzenli
sağlık kontrollerinin yapılması gibi koruyucu tedbirler
alınmalıdır. [7,17] Ayrıca mesleğini uzun süre oturarak
yapan erkeklerde, çalışma saatlerinin periyodik ara verecek
şekilde düzenlenmesi testiküler ısı artışına buna bağlı gelişebilecek
fertilite sorunlarını önlemede faydalı olabilir. [17]
Uzun süre cep telefonu kullanma, sperm hareketliliğini,
canlılığını ve morfolojisini süre, mesafe ve GSM frekans
bandı farkı olmaksızın olumsuz yönde etkiler. [16] Cep telefonunu
pantolon cebinde [16] ya da bel ve kalça bölgesinde
taşıma [16] ise azalmış sperm hareketliliğine veya sperm
DNA hasarına yol açar. Ayrıca erkeklerde boş zamanları
değerlendirme şeklinin (telefon, diz üstü bilgisayar kullanımı
vb.), sauna ve jakuzi gibi 38 0 C’nin üzerinde sıcak
ortamlarda 30 dakikadan fazla durma alışkanlığının, [7]
uzun süre oturmanın, bisiklet [8,9] ya da araba kullanmanın
[17] , sıkı iç çamaşırı ya da dar pantolon giymenin testiküler
ısı artışına, testis tahribatına, apoptozise ve anormal
sperm üretimine neden olabileceği belirtilmektedir. [7,8,29]
Bu araştırmaya katılan yaklaşık her 10 erkekten; 6’sında
uzun süreli cep telefonu kullanma, 9’unda cep telefonunu
bel ve kalça bölgesinde taşıma, 4’ünde diz üstü bilgisayarı
>30 dakikadan fazla kullanma ve 3’ünde uzun süreli bisiklet
ya da araba kullanma öyküsü vardı. Sauna/jakuzi vb
yerleri >30 dakika kalma alışkanlığı ise nispeten daha azdı.
Bahsedilen bu risklerin erkeklerin önemli bir kısmında
tespit edilmiş olması ve erkeklerin sadece %11,5’inin fertiliteyi
etkileyen riskli yaşam biçimi davranışları hakkında
bilgi aldığını beyan etmesi; erkeklerin fertilite ile ilgili değiştirilebilir
ya da önlenebilir potansiyel risk faktörlerine
yönelik bilgi ve farkındalık geliştirmeye ihtiyaçları olduğunun
bir kanıtı olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca bu
araştırmada erkeklerin büyük çoğunluğunun fertil olmayı
çok önemli bulmaları ve çocuk sahibi olmayı evlilik/ilişki
devamı için önemli bir unsur olarak algılamaları, onların
davranış değişikliği için hazır oluşluklarının yüksek
olabileceğini düşündürmektedir. Sağlık ekibi üyelerinin
mevcut tüm fırsatları değerlendirerek erkeklerin bu konudaki
farkındalıklarını arttırması infertilite sorunlarının
azaltılması açısından önemlidir.
Sınırlılıklar
Bu araştırma tek bir ilde yürütüldüğünden sonuçlar benzer
evrenlere genellenmelidir. Araştırmada beslenme ve
uyku gibi kapsamlı değerlendirmede gerektiren diğer yaşam
biçimi davranışlarının ele alınamamış olması önemli bir sınırlılıktır.
Erkek fertilitesini etkileyebilecek riskli yaşam biçimlerini
değerlendirmeye imkan sunan geçeli ve güvenilir
veri toplama araçlarına gereksinim olduğu düşünülmektedir.
Ayrıca Türkiye’de erkeklerin dahil edildiği çalışmaların azlığı
nedeniyle verilerin karşılaştırmalarında zorluk yaşanmıştır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi
davranışlarının yaygınlığının belirlenmesi amacıyla yapılan
bu araştırma, sırasıyla fiziksel aktivite yetersizliğinin,
uzun süreli cep telefonu kullanımının, yoğun stres algısının,
aşırı kafein alımının, yüksek VKİ’nin, sigara içmenin
ve uzun süreli diz üstü bilgisayar kullanımının erkeklerde
en sık karşılaşılan riskli yaşam biçimi davranışları olduğunu
gösterdi. Sağlık ekibi üyeleri erkek sağlığını ve üreme
potansiyelini korumak için özellikle yaygın görülen riskli
davranışlara yönelik olarak stratejiler üreterek toplumdaki
bireylerin bilgisini ve farkındalığını artırmalıdır.
Etik Kurul Onayı
Çalışma, Artvin Çoruh Üniversitesi Etik Kurulu tarafından onaylandı (onay tarihi ve sayısı:
20.03.2017/E. 5264).
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Ethics Committee Approval
The study was approved by Artvin Çoruh University Ethics Committee. (date and number of
approval: 20.03.2017/E. 5264).
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial support has been received.
KAYNAKLAR
1. Vander Borght M, Wyns C. Fertility and infertility: Definition and
epidemiology. Clin Biochem 2018;62:2–10. [CrossRef]
2. Agarwal A, Mulgund A, Hamada A, Chyatte MR. A unique view
on male infertility around the globe. Reprod Biol Endocrinol
2015;13:37. [CrossRef]
3. Sharlip ID, Jarow JP, Belker AM, Lipshultz LI, Sigman M, Thomas
AJ, et al. Best practice policies for male infertility. Fertil Steril
2002;77:873–82. [CrossRef]
4. Oztekin U, Caniklioglu M, Sari S, Selmi V, Gurel A, Isikay L.
Evaluation of male infertility prevalence with clinical outcomes in
middle anatolian region. Cureus 2019;11:5122. [CrossRef]
5. Aitken JR. Falling sperm counts twenty years on: where are we
now? Asian J Androl 2013;15:204–07. [CrossRef]
6. Levine H, Jørgensen N, Martino-Andrade A, Mendiola J, Weksler-
Derri D, Mindlis I, et al. Temporal trends in sperm count: a
systematic review and meta-regression analysis. Hum Reprod
Update 2017;23:646–59. [CrossRef]
224 Androl Bul 2020;22:219-225
7. Demirci N, Potur Coşkuner D. Erkek fertilitesi ve riskli yaşam
biçimi davranışları. Florence Nightingale Hemşirelik Derg
2014;22:39–45. https://app.trdizin.gov.tr/publication/paper/
detail/TVRVMk5UVTNOdz09
8. Durairajanayagam D. Lifestyle causes of male infertility. Arab J
Urol 2018;16:10–20. [CrossRef]
9. Sharma R, Biedenharn KR, Fedor JM. Agarwal A. Lifestyle factors
and reproductive health: taking control of your fertility. Reprod
Biol Endocrinol 2013;11:66. [CrossRef]
10. Demir S, Kızılkaya Beji N. İnfertil çiftlerde sağlıklı yaşam biçimi
davranışları. Androloji Bülteni 2015;17:136–9. https://jag.
journalagent.com/androloji/pdfs/AND_17_61_136_139.pdf
11. Bundhun PK, Janoo G, Bhurtu A, Teeluck AR, Soogund MZS,
Pursun M, Huang F. Tobacco smoking and semen quality in
infertile males: a systematic review and meta-analysis. BMC Public
Health 2019;19:36. [CrossRef]
12. Gaur DS, Talekar MS, Pathak VP. Alcohol intake and cigarette
smoking: impact of two major lifestyle factors on male fertility.
Indian J Pathol Microbiol 2010;53:35. [CrossRef]
13. Ergün KE, Altay B. Erkek vücut kitle indeksi ve bel çevresi ile
semen kalitesi ilişkisi: LIFE çalışması verileri (Çeviri) [Eisenberg
ML, Kim S, Chen Z, Sundaram R, Schisterman EF, Louis GMB.
The relationship between male BMI and waist circumference
on semen quality: data from the LIFE study. Hum Reprod
2014;29:193–200. https://doi.org/10.1093/humrep/det428].
Androloji Bülteni 2014;16;133. https://jag.journalagent.com/
androloji/pdfs/AND_2014_57_133.pdf
14. Ricci E, Viganò P, Cipriani S, Somigliana E, Chiaffarino F, Bulfoni
A, Parazzini F. Coffee and caffeine intake and male infertility:
systematic review. Nutr J 2017;16:37. [CrossRef]
15. Salas-Huetos A, Bulló M, Salas-Salvadó J. Dietary patterns, foods
and nutrients in male fertility parameters and fecundability: a
systematic review of observational studies. Hum Reprod Update
2017;23:371–89. [CrossRef]
16. Yiğitoğlu S, Ertem G. Cep telefonu kullanımının sperm kalitesi
üzerine etkisi: bir sistematik derleme. Uluslararası Hakemli
Hemşirelik Araştırmaları Derg 2016;8:186–205. [CrossRef]
17. Hamlacı Y, Yılmaz B, Özerdoğan N. Çalışma hayatının erkek üreme
sağlığına etkisi. Androloji Bülteni 2017;19:16–21. [CrossRef]
18. Daumler D, Chan P, Lo KC, Takefman J, Zelkowitz P. Men’s
knowledge of their own fertility: a population-based survey
examining the awareness of factors that are associated with male
infertility. Hum Reprod 2016;31:2781–90. [CrossRef]
19. Pedro J, Brandão T, Schmidt L, Costa ME, Martins MV. What
do people know about fertility? A systematic review on fertility
awareness and its associated factors. Ups J Med Sci 2018;123:71–
81. [CrossRef]
20. Bodin M, Tydén T, Käll L, Larsson M. Can reproductive life planbased
counselling increase men’sfertility awareness? Ups J Med Sci
2018;123:255–63. [CrossRef]
21. Toivonen KI, Oinonen KA, Duchene KM. Preconception health
behaviours: A scoping review. Prev Med 2017;96:1–15. [CrossRef]
22. Gungor I, Rathfisch G, Kizilkaya Beji N, Yarar M, Karamanoglu
F. Risk‐taking behaviours and beliefs about fertility in university
students. J Clin Nurs 2013;22:3418–27. [CrossRef]
23. Özerdoğan N, Yilmaz B. Turkish university seniors’ knowledge of
and opinions on fertility and expectations of having children. Afr
Health Sci 2018;18:172‐79. [CrossRef]
24. Teskereci G, Öncel S. The effect of the life style on quality of
life of couples receiving infertility treatment. J Sex Marital Ther
2013;39:476–92. [CrossRef]
25. Bozhüyük A, Özcan S, Kurdak H, Akpınar E, Saatçı E, Bozdemir
N. Sağlıklı yaşam biçimi ve aile hekimliği. TJFMPC 2012;6:13–
21. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/719148
26. Loef M, Walach H. The combined effects of healthy lifestyle
behaviors on all cause mortality: a systematic review and metaanalysis.
Prev Med 2012;55:163–70. [CrossRef]
27. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu. Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi.
Sağlık Bakanlığı Yayın No. 940, 2. Baskı: Kuban Matbaacılık
Yayıncılık: Ankara, 2014. https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/
birimler/saglikli-beslenme-hareketli-hayat-db/Fiziksel_Aktivite_
Rehberi/Turkiye_Fiziksel_Aktivite_Rehberi.pdf
28. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD); TEMD
Obezite, Lipid Metabolizması, Hipertansiyon Çalışma Grubu.
Obezite Tanı ve Tedavi Kılavuzu 6. Baskı: Miki Matbaacılık:
Ankara, 2019. http://www.temd.org.tr/admin/uploads/tbl_
gruplar/20200930134828-2020tbl_gruplar74acba4245.pdf
29. Mann U, Shiff B, Patel P. Reasons for worldwide decline in male
fertility. Curr Opin Urol 2020;30:296–301. [CrossRef]
30. Özel Y, Karabulut BA. Günlük yaşam ve stres yönetimi. Türkiye
Sağlık Bilimleri ve Araştırmaları Derg 2018;1:48–56. https://
dergipark.org.tr/tr/download/article-file/524810
31. Janevic T, Kahn LG, Landsbergis P, Cirillo PM, Cohn BA, Liu X,
Factor-Litvak P. Effects of work and life stress on semen quality.
Fertil Steril 2014;102:530–38. [CrossRef]
32. T. C. Kalkınma Bakanlığı On Birinci Kalkınma Planı (2019–2023).
Sağlıklı Yaşam ve Bağımlılıkla Mücadele Grubu. Bağımlılıkla
Mücadele Alt Çalışma Grubu Raporu. Yayın No: KB:3024 -
ÖİK:805. Ankara, 2018. [Erişim]
33. Doğanay S, Sözmen K, Kalaça S, Ünal B. Türkiye’de toplumda
sigara içme sıklığı nasıl değişiyor? Türkiye Halk Sağlığı Derg
2012;10:93–115. [CrossRef]
34. T. C. İçişleri Bakanlığı. Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik
Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı. Türkiye’de Genel Nüfusta
Tütün, Alkol ve Madde Kullanımına Yönelik Tutum ve Davranış
Araştırması, Ankara, 2018. http://www.narkotik.pol.tr/turkiyedegenel-nufusta-tutun-alkol-ve-madde-kullanimina-yonelik-tutumve-davranis-arastirmasi-raporu-yayimlanmistir
Aşcı ve Gökdemir • Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi
225
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2020;22:226−232
https://doi.org/10.24898/tandro.2020.81489
Kadın Cinsel Sağlığı
Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına
etkisi ve hemşirelik bakımı
The effect of female circumcision on lower urinary tract symptoms and
nursing care
Ömercan Aksoy 1 , Ergül Aslan 2
ÖZ
Kadın sünneti (genital mutilasyonu), tıbbi olmayan nedenlerle kadının
dış genital organlarının kısmen ya da tamamen çıkarılmasını veya genital
organlara zarar verilmesini içeren işlemlerdir. Kadın sünnetinin akut
ve kronik olmak üzere birçok riski bulunmaktadır. Dünya üzerindeki
çoğu ülke bu uygulamayı yasaklamıştır. Doğrudan alt üriner sisteme zarar
veren bir uygulama olmasından dolayı bu sistemde rahatsızlıklar görülmektedir.
Akut idrar retansiyonu, üriner sistem enfeksiyonları ve ağrılı
veya zor idrar yapma problemleri en sık görülen sorunlardır. Üriner
inkontinans problemleri kadın sünneti olan bireylerde daha fazla oranda
görülmektedir. Konunun mahrem olması, coğrafi olarak ulaşımın zor
olması ve sağlık merkezlerine uzaklık nedeniyle özellikle akut dönemde
oluşan ürojinekolojik problemler fark edilmemektedir. Hemşireler,
özellikle risk altındaki kızların belirlenmesinde ve tanılanmasında toplum
katmanlarında bireye en yakın sağlık profesyoneli olması nedeniyle
büyük rol oynamaktadır.
Anahtar Kelimeler: alt üriner sistem semptomları, infibülasyon, kadın
sünneti, klitoridektomi
ABSTRACT
Female circumcision (genital mutilation) is the procedure involving
partial or complete removal of the woman’s external genital organs
or damage to the genital organs for non-medical reasons. Female
circumcision has many risks, including acute and chronic. Most
countries in the world have banned this practice. As it is an application
that directly damages the lower urinary system, discomfort is observed
in this system. Acute urinary retention, urinary tract infections and
painful or difficult urination problems are the most common problems.
Urinary incontinence problems are more common in individuals with
female circumcision. Urogynecological problems, especially in the acute
period, are not noticed due to the fact that the subject is confidential,
geographically difficult to reach and the distance to health centers.
Nurses play a major role in identifying and diagnosing girls at risk,
especially because nurses are the closest healthcare professionals to
community.
Keywords: lower urinary tract symptoms, infibulation, female
circumcision, clitoridectomy
GİRİŞ
Kadın sünneti (genital mutilasyonu), tıbbi olmayan nedenlerle
kadının dış genital organlarının kısmen ya da tamamen
çıkarılmasını veya genital organlara zarar verilmesini
içeren işlemlerdir. [1] Birçok ülke kadın sünnetini insan
hakları ihlali ve yasal açıdan yasak olarak tanımlamasına
rağmen, halen 30’dan fazla Afrika ülkesinde ve birkaç Asya
ve Orta Doğu ülkesinde rapor edilmektedir. [2] Uluslararası
göçün sonucu olarak Avrupa ve Kuzey Amerika’da çeşitli
1
İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Kadın Sağlığı ve
Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
2
İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa, Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, Kadın
Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Hemşire Ömercan Aksoy
İzzetpaşa Mahallesi, Abide-i Hürriyet Cd, 34381 Şişli 34381 İstanbul, Türkiye
Tel. +90 545 647 14 04
E-mail: omercan.aksoy@ogr.iu.edu.tr
Geliş/ Received: 24.01.2020
Kabul/ Accepted: 10.05.2020
azınlık gruplarında da bu işlemi geçirmiş veya geçirme ihtimali
olan kadın bulunmaktadır. [3] Dünya genelinde 200
milyondan fazla kişinin kadın sünnetine maruz kaldığı tahmin
edilmektedir. Uygulama ortadan kaldırılmasına yönelik
çabalara rağmen her yıl yaklaşık 3 milyon kız çocuğu
kadın sünneti olma riski altındadır. Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ) temel sağlık hizmetlerinin bir parçası olarak 2008
yılında kadın sünnetinin ortadan kaldırılması konusunda
beyanat yayınlamıştır. [4] Kadın sünnetinin çeşitli tipleri,
akut ve uzun dönem sağlık sorunları bulunmaktadır.
Hemşireler başta olmak üzere sağlık profesyonelleri kadın
sünnetinin önlenmesi ve bu uygulamaya maruz kalan kişileri
ortaya çıkararak bakımının sürdürülmesinde etkin rol
almalıdır. Bu derlemenin amacı kadın sünnetinin alt üriner
sistem semptomlarına etkisini incelemektir.
KADIN SÜNNETININ TIPLERI
Kadın sünnetinin dört tipi ve açıklamaları, Tablo 1’de tanımlanmıştır.
[5]
226 ©2020 Androloji Bülteni
Tablo 1. Kadın Sünnetinin Tipleri
Tip I
Klitorisin (klitoridektomi) ve/veya klitoral
örtünün tamamının veya bir kısmının çıkarılması
[5]
Tip Ia Klitoral örtünün çıkarılması (sünnet) (Şekil 1)
Tip Ib
Klitoral örtü ile klitorisin çıkarılması (klitoridektomi)
(Şekil 1)
Tip II
Klitorisin ve labia minörün kısmen veya tamamen
çıkarılması, labia majörün eksizyonu eşlik
edebilir veya etmeyebilir [5]
Tip IIa Sadece labia minörün çıkarılması (Şekil 2)
Tip IIb
Labia minör ve klitorisin kısmen veya tamamen
çıkarılması (Şekil 2)
Tip IIc
Labia majör, labia minör ve klitorisin kısmen
veya tamamen çıkarılması (Şekil 2)
Tip III (İnfibülasyon)
Tip IIIa
Tip IIIb
Reinfibülasyon
Tip IV
Klitorisin çıkartılarak ya da çıkartılmadan, labia
minör ve labia majörün kapatılarak vajinal
açıklığın daraltılmasıdır. Bu uygulamada idrar
ve menstrual kan akımını sağlayacak küçük bir
delik oluşturulur [5]
Klitorisin çıkartılarak ya da çıkartılmadan, labia
minörün çıkarılması ve sütur atılarak bir araya
getirilmesi (Şekil 3)
Klitorisin çıkartılarak ya da çıkartılmadan, labia
majörün çıkarılması ve sütur atılarak bir araya
getirilmesi (Şekil 3)
İnfibulasyonun bozulduğu durumlarda (örneğin
vajinal doğum) tekrar yapılması, yeniden sütur
atma işlemi
Kadın cinsel organlarına tıbbi olmayan amaçlar
için uygulanan diğer tüm zararlı prosedürler,
örneğin: iğneleme, piercing, delme, soyma,
kazıma ve koterizasyon [5]
Şekil 3. Kadın Sünneti Tip IIIa ve IIIb. Bu işlem esnasında çıkartılan (pembe)
veya etkilenen dokular (sarı) farklı renkte gösterilmiştir (WHO guidelines on
the management of health complications from female genital mutilation.
2016:47).
KADIN SÜNNETININ SAĞLIK RISKLERI
Kadın sünneti yapılan kadınların yaşamları boyunca
komplikasyonlara maruz kalma riskleri büyüktür. İşlem acı
verici ve travmatiktir. Genellikle kadın anatomisi veya olası
komplikasyonların nasıl yönetileceği konusunda yetersiz
bilgiye sahip uygulayıcılar tarafından ve steril olmayan koşullarda
gerçekleştirilir. Kadın sünnetinin doğrudan sağlık
etkileriyle ilgili kesin veriler sağlamak mevcut çalışmaların
küçük örneklem ile yapılması ve metodolojik kısıtlamaları
nedeniyle zordur. [2,4]
Akut Riskler: Hemoraji, hematom, ağrı, şok, genital dokuda
ödem, enfeksiyon, miksiyon problemleri, yara iyileşme
problemleri ve ölüm. [2]
Obstetrik Riskler: Sezaryen, postpartum hemoraji, uzamış
doğum eylemi, epizyotomi, deşüri ve laserasyonlar,
müdahaleli doğum, zor doğum/distosi, hastanede fazla
kalma süresi, ölü doğum ve erken yenidoğan ölümü, yenidoğan
resüsitasyonu. [2]
Cinsel İşlev Riskleri: Disparoni, cinsel memnuniyet, cinsel
istek ve uyarılma, lubrikasyon ve orgazmda azalma veya
anorgazmi. [2]
Psikolojik Riskler: Travma sonrası stres bozukluğu
(TSSB), anksiyete bozuklukları ve depresyon. [2]
Şekil 1. Kadın Sünneti Tip Ia ve Ib. Bu işlem esnasında çıkartılan (pembe)
veya etkilenen dokular (sarı) farklı renkte gösterilmiştir (WHO guidelines on
the management of health complications from female genital mutilation.
2016:47).
Uzun Dönem Riskleri: Genital doku hasarı, vajinal akıntı,
vajinal kaşıntı, menstrual problemler, üreme sistemi
enfeksiyonları, kronik genital enfeksiyonlar, üriner sistem
enfeksiyonları ve dizüri. [2]
Şekil 2. Kadın Sünneti Tip IIa, IIb ve IIc. Bu işlem esnasında çıkartılan (pembe)
veya etkilenen dokular (sarı) farklı renkte gösterilmiştir (WHO guidelines
on the management of health complications from female genital mutilation.
2016:47).
KADIN SÜNNETI VE ALT ÜRINER SISTEM
SORUNLARI
Kadın sünnetinin akut döneminde miksiyon problemleri
görülse de üriner sistemi etkileyen sorunlar uzun dönem
riskler arasında yer almaktadır. Kadın sünneti olan bireylere
ulaşmanın ve takibini sağlamanın güç olması nedeniyle
üriner sistem sorunları üzerinde çok fazla çalışılmamıştır.
Aksoy ve Aslan • Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına etkisi ve hemşirelik bakımı
227
Zambon ve ark.’nın (2018) yaptıkları sistematik derleme
sonucunda, kadın sünneti olan bireylerde üriner sistem
sorunlarının genel prevalansı %20 – %30 arasında değiştiğini
bulmuşlardır. Bu sorunlar arasında; tekrarlayan üriner
sistem enfeksiyonları, alt üriner sistem semptomları, üriner
retansiyon, ürogenital fistül, meatüs darlığı, üretral taş ve
megaüretra en sık görülen semptomlardır. [6]
Kadın sünneti geçiren özellikle Tip III olanlar arasında
tekrarlayan üriner sistem enfeksiyonları (ÜSE) de dahil
olmak üzere idrar yolu enfeksiyonları gelişme riski daha
yüksektir. Kadın sünneti olanlarda ÜSE genellikle idrarın
obstrüksiyonu ve üriner staz nedeniyle ortaya çıkar. Bu
durum, daha çok infinbule kadınlarda veya üretral açıklığın
yaralandığı durumlarda ortaya çıkabilir. Bu tıkanıklık,
normal idrar akışını etkiler ve bu durum sonucunda
kadın idrar yaparken damlalar halinde gelmesine neden
olur. Bunun sonucunda, idrar durgunlaşarak ÜSE’ya neden
olabilecek bakterilerin çoğalmasına ortam hazırlar ve
bu durum tekrar edebilir. [7] Millet ve ark.’nın (2019) kadın
sünneti olan bireylerde AÜSS belirlemek üzere yaptıkları
sistematik derlemeye göre, akut üriner retansiyon
oranını %3–12 arasında bulmuştur. Uzun dönem komplikasyonlar
açısından kadın sünneti olanlarda AÜSS prevalansı
anlamlı şekilde yüksektir. Örn. kadın sünneti olan
grupta miks üriner inkontinans 5,17 kat artmıştır. Kadın
sünnetinin doku hasarı arttıkça AÜSS görülme sıklığı da
o derece artmaktadır. [8]
Geynisman-Tan ve ark.’nın Amerika Birleşik Devletleri’nde
kadın sünneti olan bireylerin AÜSS incelemek için kadın
sünneti geçirmiş 30 kadını dahil ettikleri çalışmada, kadınların
%73’ü AÜSS varlığını bildirmiştir. %53’ü sıkışma
tip üriner inkontinans ve %43’ü stres üriner inkontinansı
bildirmiştir. %47’si kesik kesik idrar yapma, %40’ı idrar
yapmada zorlanma ve %30’u duraksama problemi bildirmiştir.
[9]
Berg ve ark.’nın (2014) kadın sünneti olan bireylerin fiziksel
sağlık sorunlarını incelemek için yaptıkları sistematik
derleme ve meta-analizde, ürogenital sorunlar başlığı altında,
idrar yaparken ağrı ve yanma şikayetlerinin kadın
sünneti olmayanlara göre iki çalışmada 2,56 kat ve 1,66
kat daha fazla risk altında olduğunu göstermiştir. Kadın
sünneti olan bireylerde uzun dönemde ÜSE’nin daha fazla
görüldüğü saptanmıştır. [10]
Amin, Rasheed ve Salem’in 2013’de AÜSS’nı belirlemek
için Mısır’da 251 kadın sünneti olan ve 181 olmayan bireyi
çalışmaya dahil etmiştir. Kadın sünneti olanlarda en
az bir tane AÜSS bildirmiştir. Mesane dolum semptomları
açısından kadın sünneti olanlarda daha fazla semptom gösterilmiştir.
Kadın sünneti olanlarda %38,6 noktüri, %23,5
kesik kesik idrar yapma, %22,7 mesanenin tam boşaltılamadığı
hissi olduğu bulunmuştur. Kadın sünneti olan bireylerde
miks üriner inkontinans, sıkışma tip üriner inkontinans
ve stres üriner inkontinans sırasıyla %19,1, %11,5
ve %10,7 olarak bulunmuştur. Aynı çalışmada idrar yaptıktan
sonra damlama şikâyeti %19,1, idrar yaparken zorlanma
%13,9 ve yavaş akım %12,3 olarak bulunmuştur. En
az üç AÜSS bildiren kadınların oranı %16,3 olarak bulunmuştur.
Tip II ve III’de tüm AÜSS açısından Tip I’e göre
daha fazla semptom bulunmuştur. Bunun nedeni olarak
özellikle Tip III’de üretral meatüsü kapatacak girişim yapılması
üriner sorunlara yol açabilmektedir. [11] Obermeyer’in
yaptığı sistematik derlemede kadın sünneti sonucu dizüri
(%58–64), üriner retansiyon (%12–70), tekrarlayan ÜSE
(%2–38) ve inkontinans (%6) raporlanmıştır. [12] Iavazzo,
Sardi ve Gkegkes tarafından kadın sünneti ve enfeksiyon
durumunu belirlemek amacı ile yapılan 22.052 kadın sünneti
vakasını içeren sistematik derlemede, üriner sistem
enfeksiyonlarının kadın sünneti olanlarda özellikle de Tip
III’de daha yüksek oranda bulunduğu vurgulanmıştır. [13]
Benzer şekilde Kaplan ve ark.’nın Gambia’da kadın sünneti
komplikasyonlarını belirlemek için 871 kadınla yaptığı
çalışmada 291’inin kadın sünnetine bağlı komplikasyon
geçirdiği belirlenmiştir. Ürogenital enfeksiyon %36,8 ile
en yaygın komplikasyon olduğu ve Tip III kadın sünneti
olanlarda diğer tiplere oranla daha fazla enfeksiyon görüldüğü
belirlenmiştir. [14]
Elnashar ve Abdelhady’in Mısır’da yeni evli kadınlar üzerinde
yaptıkları çalışmada, üriner problemler açısından, idrar
yaparken yanma ve üriner inkontinans açısından kadın
sünneti olan kadınlar ile olmayanlar arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. [15]
Aldulcadir ve Dällenbach’ın vaka çalışmasında Tip III a/b
kadın sünneti olan ve aşırı aktif mesane tanısı konulan bir
olgu incelenmiştir. Başvuru şikayetleri, yavaş idrar yapma,
idrar yaparken ıkınma, sıkışma ve sıkışma tip inkontinans
olarak belirlenmiştir. İncelenen vaka, Tip III a/b olduğu
için defibülasyon (infibüle labiaların cerrahi olarak açılması)
operasyonu geçirmiş ve biofeedback tedavisi uygulanmıştır.
Tedavi sonrası yaşam kalitesinde anlamlı derecede
artış saptanmış ve idrar yapma güçlüğü önemli ölçüde ortadan
kaldırılmıştır. [16]
Kadın sünneti konusunda yapılan çalışmaların kanıt düzeyi
düşük olup, çok az sayıda randomize kontrollü çalışma
bulunmaktadır. [8,11,15] Alt üriner semptomlarını da ele
alan vaka çalışmaları daha fazla yapılmıştır. [16–23] Konunun
hassas olması, ulaşımı güç bölgelerde uygulamanın yapılması,
iletişim sorunları, mahremiyet kaygıları ve toplumsal
baskı geniş örneklemde ve kanıt temelli araştırma yapmayı
228 Androl Bul 2020;22:226-232
güçleştirmektedir. Coğrafi konum açısından Akdeniz bölgesi
özellikle Afrika’dan gelen göçlere çok açık olan bir bölgedir.
Türkiye de Avrupa’ya göçlerde bir köprü olarak görülmekte
ve giderek göç yoğunluğu artmaktadır. Büyüyen
göç tehlikesi açısından kadın sünneti konusunda sağlık
profesyonellerinin bilgilenmesi oldukça önemlidir.
KADIN SÜNNETI, ALT ÜRINER SISTEM
SEMPTOMLARI VE HEMŞIRELIK
YAKLAŞIMI
Kadın sünneti geçirenlerle iletişimde hemşireler kullandıkları
dile özen göstermeli, yargılayıcı ifadelerden uzak
durmalı ve kadını küçük düşürücü “kesme” gibi kelimeler
kullanılmamalıdır. Kadınlar, yargılayıcı tutumdan korktuğu
için sağlık sorunları hakkında konuşmaktan kaçınabilmektedir.
[24]
Kadın sünneti olanlar, vajinal ve rektal muayene konusunda
da çekince yaşayabilir, cinsel yolla bulaşan enfeksiyon
açısından taramaları reddedebilir. Özellikle üriner kateterizasyon
ve servikal smear testi gibi girişimsel uygulamalar
sağlık profesyoneli açısından çok zor olabilir. Hemşireler
genital bölgeyi gördüğünde şok, tiksinme ve korku gibi
tepkiler göstermemelidir. [24]
Hemşireler özellikle risk altındaki genç kızları tespit
etme açısından önemli bir görev üstlenmektedirler. [25]
Hemşirelerin hangi alanda çalıştıklarına bakılmaksızın
kadın sünneti olan bireylerle ilk karşılaşan ve ortaya çıkaran
sağlık profesyoneli olduğu bildirilmiştir. Hemşirelerin
kadın sünneti olan bireyler ile çalışırken en iyi uygulamaların
farkında olmaları, özellikle kadın sünnetinin ne
olduğu, nerede gerçekleştirildiği, nasıl önleneceği ve maruz
kalan kadınların fiziksel ve duygusal olarak nasıl desteklenebileceğini
bilmeleri gerekmektedir. [26] Hemşireler
kadın sünnetini gündeme getirme ve önleme potansiyeli
olan öncü hizmetlerde rol alabilmesi için konunun hemşirelik
temel eğitim ve mezuniyet sonrası programlarına
dahil edilmesi gerekmektedir. [27] DSÖ kadın sünneti yapılan
kadınların bakımı için yayınladığı klinik el kitabında,
ürolojik ve ürojinekolojik semptomlar için yapılması
gerekenleri bildirmiştir [7] ;
Anamnez
Kadın sünneti olanlar ürolojik veya ürojinekolojik semptomlar
için ileri duruma veya saklanamayacak duruma gelinceye
kadar bakım yardımı aramamaktadır. Bakım almak
istediklerinde ise doğrudan genitoüriner sistemle ilgili olmayan
semptomlardan bahsedebilirler. [7] Hemşirelik yaklaşımında
izlenecek adımlar;
– Kadınla tanışın ve kendinizi tanıtın.
– Şu anki şikâyetini sorun. Şikâyeti hakkında mümkün
olduğunca fazla bilgi edinin.
– Eğer şikâyetinin kadın sünnetinden kaynaklı olduğunu
düşünüyorsanız, uygulanan kadın sünneti de dâhil tüm
işlemleri nazikçe sorun. Kendisinin de anlayabileceği
bir terminoloji kullanın.
– Kadına sağlığı ve kadın sünnetinden kaynaklanabilecek
sorunları hakkında bilgi paylaşmak isteyip istemediğini
sorun.
– Doğrudan kadın sünneti ile ilişkili ürolojik veya ürojinekolojik
komplikasyonları araştırın.
– Kadın sünnetinin onunla ilgilenmenize engel bir durum
olmadığının ve aynı zamanda sağlık hizmetlerine
erişimine engellemeyeceğinin güvenini verin.
– Kadının duygularını ifade etmesine ve paylaşmak istediği
bilgiyi vermesine izin verin. Ağlamaya başlarsa,
sabırlı olun ve destek verin.
– Dikkatlice dinleyin ve onunla empati kurun. Hastaya
ilgi gösterin ve ona yardım edebileceğinizi belirtin.
Kadın sünnetinin herhangi bir tipini geçirdiğinden
emin olduktan sonra klinik muayene titizlikle ve profesyonel
şekilde ele alınmalıdır.
– Kadın sünnetinin tipi ve komplikasyonları sağlık kurumunun
politikası gereği kaydedilmelidir. [7]
Klinik Muayene
– Gizlilik ve mahremiyeti sağlayın.
– Kadına onu muayene edeceğinizi ve bunun genital muayeneyi
içereceğini açıklayın.
– Bacaklarını ayırıp dizlerini bükerek sırt üstü yatmasını
isteyin.
– Muayene ve inspeksiyon için yeterli alan açın. Klinik
muayene hazırlığı aşamasında hastayı örtün.
– Ellerinizi iyice yıkayın ve eldiven giyin.
– Dış genitalleri açın ve inspeksiyon yapın.
– Her durum için aşağıda açıklanan yönetim prosedürlerini
takip edin.
– Eldivenlerinizi çıkarın ve ellerinizi yıkayın.
– İşlemi tamamladıktan sonra iş birliğinden dolayı kadına
teşekkür edin.
– Hastaya oturma pozisyonuna geçmesinde, giyinmesinde
yardım edin ve işlemin bir sonraki adımı için rahatça
oturmasını sağlayın.
– Bulgularınızı hasta ile paylaşın.
– Bulgularınızı kaydedin. [7]
Aksoy ve Aslan • Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına etkisi ve hemşirelik bakımı
229
Akut İdrar Retansiyonunun Yönetimi
İdrar retansiyonu, yaralanma sonucu idrar akışı esnasında
oluşan korku, ağrı veya infibülasyona bağlı oklüzyon nedeniyle
oluşabilmektedir. Akut idrar retansiyonu ise genital
bölgede enflamasyon nedeniyle oluşur. [7] Hemşirelik yaklaşımında
izlenecek adımlar;
– İdrar retansiyonunun nedenini belirlemek için değerlendirme
yapın.
– Akan su sesi dinletmek gibi idrar yapmaya teşvik edici
hemşirelik becerilerini ve tekniklerini kullanın.
– Eğer ağrı ve korku nedeniyle idrar yapma güçlüğü devam
ediyorsa hekim istemine göre analjezik verin ve kişisel
destek sağlayın.
– Eğer halen idrar yapma güçlüğü devam ediyorsa foley
kateter takın. Kateteri iki veya üç gün boyunca
çekmeyin.
– Eğer infibülasyona bağlı idrar yapma zorluğu varsa defibülasyon
cerrahisi için hekime yönlendirin. [7]
Üriner Sistem Enfeksiyonlarının Yönetimi
– ÜSE’nin nedenini anamnez alarak veya genital muayene
yaparak tespit etmeye çalışın. Genital muayene için
kadından izin alın.
• Kadına geçen yıl içinde benzer semptomları yaşayıp
yaşamadığını ve tanı konulmuş bir ÜSE olup olmadığını
sorun.
• Enfeksiyon nedenini belirlemek için vulva bölgesini
dikkatlice inceleyin.
– Laboratuvar olanağı varsa tedaviye başlamadan önce idrar
analizi için bir idrar örneği gönderin.
– Hekim istemine göre yerel, ulusal rehberler veya laboratuvar
koşullarına göre farklı protokollerde antibiyotik
tedavisine başlayın.
– Kadına bol su içmesini tavsiye edin.
– Belirtiler düzelmez ve kötüleşirse veya tekrarlarsa kadına
bakım için tekrar gelmesini önerin. [7]
Kadın tekrarlayan ÜSE yaşarsa ileri bir bakım merkezine
sevk edin. Üretral açıklıkta bir zarar görülürse ÜSE için
tedavi sağladıktan sonra cerrahi revizyon için yönlendirin.
Eğer ÜSE nedeni infibülasyon ise, defibülasyon konusunda
kadını bilgilendirin ve danışmanlık yapın. Defibülasyon
yapılmadığı sürece durumun daha kötüye gidebileceği, enfeksiyonun
mesane ve böbreklere ilerleyebileceğini bildirin.
Defibülasyon için bilgilendirilmiş onamını alın ve işlemi
başlatmak için başvurusunu yapın. Tip III kadın sünneti
olanlarda özellikle ürolojik komplikasyonların önlenmesi ve
tedavisinde defibülasyon önerilmektedir [7] .
Ağrılı veya Zor İdrar Yapmanın Yönetimi
Ağrılı veya zor idrar yapma, ÜSE ve üretral açıklığın hasar
görmesi veya kısmen tıkanması nedeniyle idrar akışında
zorluk yaşamasıyla ortaya çıkar. Kadın sünneti olanlarda
tıkanmanın nedeni genellikle skar dokusudur. Özellikle
Tip III infibülasyon uygulanan kadınlarda infibüle labia
idrar geçişini engeller. Bu tıkanma mesanenin boşaltılmasını
zorlaştırır, idrar damla damla akar ve sonrasında sızıntı
olabilir, mesanenin tamamen boşalmadığı hissi olur. [7]
Hemşirelik yaklaşımında izlenecek adımlar;
– Tıbbi öykü alarak ağrılı veya zor idrar yapma nedenini
belirlemeye çalışın. Kadına nasıl idrar yaptığını sorun.
Aşağıdaki sorular, hastanın kısmi bir tıkanıklığı olup
olmadığını belirlemenize yardımcı olabilir;
• Mesanenizi ne kadar sürede boşaltıyorsunuz?
• Damla damla idrar yapar mısınız?
• Mesanenizin tamamen boşalmadığını hissettiğiniz
oluyor mu?
• Günlük aktiviteleriniz sırasında idrar kaçırdığınız
oluyor mu?
– Öykü aldıktan sonra kadının iznini alarak genital muayene
yapın. Enfeksiyon nedenini belirlemek için vulva
bölgesini dikkatlice inceleyin.
– Ağrının sebebi ÜSE ise gerekli prosedürleri uygulayın. [7]
Üretral açıklıkta bir hasar görürseniz kadını cerrahi revizyon
için yönlendirmelisiniz. Eğer sorunun nedeni infibülasyon
ise defibülasyon konusunda kadını bilgilendirin ve danışmanlık
yapın. Defibülasyon için bilgilendirilmiş onamını
alın ve işlemi başlatmak için başvurusunu yapın. [7]
Kadın sünnetinin kültürel yönünü düşünerek hemşirelerin
kadın sünnetine yönelik incelemeleri kolaylaştırmak amacıyla
Madeleine Leininger’in oluşturduğu Gün Doğuşu
(Rising Sun) Transkültürel hemşirelik modeline dayanarak
adaptasyon oluşturulmuştur. Bu model kapsamında olguyu
araştırmak, olası risklere karşı koruyucu yaklaşımlarda
bulunmak ve yeni kadın sünneti vakalarında palyatif önlemler
almak mümkün olmaktadır. [28] Bu model dört seviyede
bakım yaklaşımı içerir;
Seviye I. En temel seviye olup, kadın sünnetinin kökenini
ve doğasını kültürel bakım kapsamında inceler. Bu
geleneğin kadın sünnetini uygulayan kültürlerin dünya
görüşü bu düzeyde temsil edilir. [28]
Seviye II. Bu seviye, kadın sünnetini kadınların için koruyucu
bir faktör olarak gören birey, aile ve kurumlar
hakkında bilgi sağlar (kültürel bakım). [28]
Seviye III. Bu seviye, sağlık hizmetlerinde çeşitliliği teşvik
etmek ve topluma bir bütün olarak sağlık hizmeti
230 Androl Bul 2020;22:226-232
vermek için geleneksel ve profesyonel sistemleri ifade
eder. Bu seviye disiplinler arası, sistemler arası girişimler,
zararlı geleneksel uygulamalar ve kadın sünnetine
karşı mücadelede hayati öneme sahiptir. [28]
Seviye IV. Bu daha spesifik bir seviye olup, kadın sünneti
uygulamasının kademeli olarak terk edilmesini ve/
veya kadının ablasyonundan kaynaklanan komplikasyonların
palyatif bakımını sağlamak için hemşirelik bakım
planı geliştirilmesini içerir. [28]
IVa. Kültürel bakımı koruma veya sürdürme eylemleri:
hem bireysel hem de toplumsal refah için yarar
sağlayan uygulamalar ve değerleri içerir. [28]
IVb. Kültürel bakımı uygulama ve müzakere etme
eylemleri: bireysel ve toplumsal refah açısından zararsız
olan kültürel uygulama ve değerleri korumak
ve uyarlamak için alınan kararları içerir. [28]
IVc Kültürel bakımın yeniden yönlendirilmesine
veya yeniden yapılandırılmasına yönelik eylemler:
Kadın sünneti gibi bireysel ya da toplumsal refah
için zararlı yaşam tarzlarını, değerlerini ve uygulamalarını
değiştirmeyi amaçlar. [28]
SONUÇ
Kadın sünneti global ölçekte önemini koruyan bir sorundur.
Bu uygulamaya maruz kalan kadınları hemşireler
başta olmak üzere ortaya çıkarmak tüm sağlık profesyonellerinin
görevidir. Kadın sünneti, bir insanlık suçu olarak
sayılmaktadır ve kadın sağlığına herhangi bir yararı
bulunmamaktadır. Doğrudan genital bölgeye uygulanan
travmatik işlem özellikle Tip III kadın sünnetinde ürolojik
yönden hem akut hem de kronik problemlere yol açabilmektedir.
Akut idrar retansiyonu, üriner sistem enfeksiyonları
ve ağrılı/zor idrar yapma en önemli problemler
arasındadır. Ürojinekolojik problemler konusunda çalışmalar
bulunmaktadır ve üriner inkontinans problemlerinin
kadın sünneti olan kadınlarda daha fazla ortaya
çıktığı gösterilmiştir, ancak klinik kanıtlar çok sınırlıdır.
Hemşirelik bakımında da en önemli konu, mahremiyet
ve kadın hakları savunucusu rolü ile ortaya çıkmaktadır.
Kadın sünneti açısından riskli bölgelerden gelen kız çocukları
daha sünnet olmadan tanılanarak gerekli girişimlerde
bulunulmalıdır. Aileyi bakımın merkezine alarak
bütüncü yaklaşım ile uygulamanın olası yan etkileri ve zararları
anlatılmalıdır. Kadın sünneti olmuş bir vaka mutlaka
ürogenital problemler açısından değerlendirilmeli ve
gerekli bakım girişimleri uygulanmalıdır. Transkültürel
hemşirelik bakımının bir parçası olarak Leininger’in modelinden
kadın sünneti olmuş bireylere uygulanabilecek
bir model olarak yararlanılabilir.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız.
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial disclosure was received.
KAYNAKLAR
1. WHO. Female genital mutilation, 2018. https://www.who.int/
news-room/fact-sheets/detail/female-genital-mutilation
2. UNICEF. Female Genital Mutilation/Cutting: a Global
Concern. 2016. https://data.unicef.org/resources/
female-genital-mutilationcutting-global-concern/
3. Zurynski Y, Sureshkumar P, Phu A, Elliott E. Female genital mutilation
and cutting: A systematic literature review of health professionals’
knowledge, attitudes and clinical practice. BMC Int Health Hum Rights
2015;15:1–18. [CrossRef]
4. OHCHR, UNAIDS, UNDP, UNECA, UNESCO, UNFPA, UNHCR, UNICEF,
UNIFEM, WHO. Eliminating Female genital mutilation. An interagency
statement. Geneva: WHO; 2008. https://www.refworld.org/
pdfid/47c6aa6e2.pdf
5. WHO. WHO guidelines on the management of health complications
from female genital mutilation. 2016. http://apps.who.int/iris/
bitstream/10665/206437/1/9789241549646_eng.pdf?ua=1%0Ahttp://
www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27359024%0Ahttp://
www.who.int/reproductivehealth/topics/fgm/
management-health-complications-fgm/en/
6. Zambon JP, Mihai B, Ivan CA, Magalhaes SR, Karakci A, Zhao S.
Urological complications in women with genital mutilation. Clin Med
Rep 2018;1:1–4. [CrossRef]
7. WHO. Care of Girls and Women Living with Female Genital Mutilation
–A clinical handbook; 2018. http://www.who.int/reproductivehealth/
publications/health-care-girls-women-living-with-FGM/en/
8. Millet P, Vinchant M, Sharifzadehgan S, Vieillefosse S, Hatem-Gantzer
G, Deffieux X. Troubles fonctionnels du bas appareil urinaire après
mutilation sexuelle féminine : revue de la littérature. Progrès Urol
2019;29:209–15. [CrossRef]
9. Geynisman-Tan J, Milewski A, Dahl C, Collins S, Mueller M, Kenton
K, Lewicky-Gaupp C. Lower Urinary Tract Symptoms in Women
With Female Genital Mutilation. Female Pelvic Med Reconstr Surg
2019;25:157–60. [CrossRef]
10. Berg RC, Underland V, Odgaard-Jensen J, Fretheim A, Vist GE. Effects
of female genital cutting on physical health outcomes: A systematic
review and meta-analysis. BMJ Open 2014;4:e006316. [CrossRef]
11. Amin MM, Rasheed S, Salem E. Lower urinary tract symptoms following
female genital mutilation. Int J Gynecol Obstet 2013;123:21–3.
[CrossRef]
12. Obermeyer CM. The consequences of female circumcision for health
and sexuality: An update on the evidence. Cult Heal Sex 2005;7:443–
61. [CrossRef]
13. Iavazzo C, Sardi TA, Gkegkes ID. Female genital mutilation and
infections: A systematic review of the clinical evidence. Arch Gynecol
Obstet 2013;287:1137–49. [CrossRef]
14. Kaplan A, Hechavarría S, Martín M, Bonhoure I. Health consequences of
female genital mutilation/cutting in the Gambia, evidence into action.
Reprod Health 2011;8:26. [CrossRef]
15. Elnashar A, Abdelhady R. The impact of female genital cutting on
health of newly married women. Int J Gynecol Obstet 2007;97:238–44.
[CrossRef]
Aksoy ve Aslan • Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına etkisi ve hemşirelik bakımı
231
16. Abdulcadir J, Dällenbach P. Overactive bladder after female genital
mutilation/cutting (FGM/C) type III. BMJ Case Rep 2013:bcr2012008155.
[CrossRef]
17. Birge O, Erkan MM, Serin AN. Case report: epidermoid inclusion cyst of
the clitoris as a long-term complication of female genital mutilation. J
Med Case Rep 2019;13:109. [CrossRef]
18. Rouzi AA, Sahly N, Alhachim E, Abduljabbar H. Type I Female
Genital Mutilation: A Cause of Completely Closed Vagina. J Sex Med
2014;11:2351–3. [CrossRef]
19. Sow A, Diagne G, Keita Y, Sow O, Ndiath A, Ouattara A, et al. Mutilation
génitale féminine fatale chez une fille de 10 ans. Arch Pédiatrie
2017;24:991–4. [CrossRef]
20. Jaleel H, Huengsberg M, Luesley D. Female genital mutilation –case
report and discussion. Int J STD AIDS 2002;13:850–1. [CrossRef]
21. Craven S, Kavanagh A, Khavari R. Female genital mutilation
management in the ambulatory clinic setting: a case study and review
of the literature. J Surg Case Rep 2016;2016:rjw104. [CrossRef]
22. Arslan D, Bozkurt O, Birge Ö, Demir Ö, Esen A, Türk H, et al. A Complication
of Female Circumcision: Vaginal Stenosis and Total Incontinence Due
to Urethral Intercourse. J Urol Surg 2015;2:91–3. [CrossRef]
23. Okwudili O, Chukwudi O. Urinary and genital tract obstruction as a
complication of female genital mutilation: case report and literature
review. J Surg Tech Case Rep 2012;4:64. [CrossRef]
24. Momoh C, Olufade O, Redman-Pinard P. What nurses need to know
about female genital mutilation. Br J Nurs 2016;25:S30–4. [CrossRef]
25. EduCare. Multi-agency statutory guidance on female
genital mutilation, 2016. https://www.educare.co.uk/news/
multi-agency-statutory-guidance-on-female-genital-mutilation
26. Royal College of Nursing. Female Genital Mutilation –An RCN Resource
for Nursing and Midwifery Practice: Acknowledgements, 2nd ed.
London; 2016.
27. Rose B. Female genital mutilation in the UK: Considerations for best
nursing practice. Br J Nurs 2019;28:788–91. [CrossRef]
28. Jiménez-Ruiz I, Martínez AP. Female genital mutilation and
transcultural nursing: adaptation of the Rising Sun Model. Contemp
Nurs 2017;53:196–202. [CrossRef]
232 Androl Bul 2020;22:226-232
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2020;22:233−237
https://doi.org/10.24898/tandro.2020.44977
Kadın Cinsel Sağlığı
Kadın cinsel işlev bozukluğu yönetiminde güncel
yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamalar
Current approaches and evidence based practices in female sexual
dysfunction management
Ebru Bekmezci , Halime Esra Meram
ÖZ
Kadın cinsel işlev bozukluğu genellikle cinsel ilgi/uyarılmada azalma,
orgazmik bozukluk ve cinsel ilişki sırasında ortaya çıkan ağrı ile karakterize
psikofizyolojik bozukluklar olarak tanımlanmaktadır. Kadınlar üzerinde
ekonomik, psikolojik, kişilerarası zorlukluğa neden olan, yaşamın
tüm yönleri üzerinde olumsuz sonuçları olan çok faktörlü bir sorundur.
Etiyolojisinin çeşitliliği nedeniyle standart bir tedavi uygulanamamaktadır.
Tedavinin yönünü belirlemek amacıyla altta yatan nedenlerin incelenmesi
ve kanıta dayalı uygulamalar çerçevesinde en uygun tedaviye
karar verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle derleme kadınlarda cinsel
işlev bozukluğunun yönetiminde kullanılan güncel yaklaşımlar ve kanıt
temelli uygulamaların incelenmesi amacıyla yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: cinsellik, cinsel işlev bozuklukları, kadın cinsel işlev
bozukluğu
ABSTRACT
Female sexual dysfunction is defined generally as psychophysiological
disorders characterized by decreased sexual interest/arousal, orgasmic
disorder, and pain during sexual intercourse. It is a multi-factor problem
that causes economic, psychological, interpersonal difficulties for
women and has negative consequences on all aspects of life. Due to the
diversity of its etiology, a standard treatment is not available. In order
to determine the direction of treatment, the underlying causes should
be examined and the most appropriate treatment should be decided
within the framework of evidence based practices. This review aims to
examine current approaches and evidence based practices used in the
management of sexual dysfunction in women.
Keywords: sexuality, sexual dysfunctions, female sexual dysfunctions
GİRİŞ
Cinsellik, doğum öncesi dönemden başlayıp yaşam boyu
devam eden, üremeyi ve cinsel zevk almayı da içeren hayatın
önemli bir bileşenidir. [1,2] Cinsel sağlık ise bireyin cinselliğine
ilişkin fiziksel, zihinsel ve sosyal refah durumudur.
[3]
Sağlıklı bir cinsel yaşam bütüncül sağlığın önemli parçası
olup yaşam kalitesi ile arasında güçlü bir ilişki vardır.
[4,5]
Cinsel sağlıkta görülebilecek herhangi bir problem bireyi,
eşini, ailesini hatta toplumu etkileyebilecek bir sorun
haline gelebilmektedir. [6] Cinsel sağlık sorunları içerisinde
cinsel işlev bozukluğu, cinsel kimlik bozukluğu, diğer çeşitli
kaygı ve endişeleri içeren önemli sağlık sorunları yer
almaktadır. [7]
Selçuk Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Konya, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Hemşire Ebru Bekmezci
Selçuk Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Konya, Türkiye
E-mail: ebrubekmezci42@gmail.com
Geliş/ Received: 10.04.2020
Kabul/ Accepted: 17.05.2020
Cinsel işlev bozuklukları cinsel istek ve uyarılmada belirgin
azalmaya neden olan, bireylerin yaşamını olumsuz
yönde etkileyen, önemli cinsel sağlık sorunları arasında yer
alan psikofizyolojik bozukluklar olarak tanımlanmaktadır.
[8]
Dünya genelinde cinsel problemlerin kadınların %22–
43’ünü etkilemekte olduğu ve 45–64 yaş arasında sık görüldüğü
belirtilmektedir. [4] Türkiye’de ise yapılan çalışmalara
bakıldığında yaygın olarak görüldüğü ve önemli sağlık
problemlerine neden olduğu anlaşılmaktadır. [9–12] Kadında
cinsel işlev bozukluğu, cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu, orgazma
ulaşmada zorluk, ilişki sırasında ağrı ve penetrasyon
bozukluğu dâhil olmak üzere bireyler için sıkıntı yaratabilecek
çeşitli cinsel sağlık endişelerini içermektedir. [10]
Cinsel işlev bozukluğu kadınların yaşamında belirgin rahatsızlığa
neden olan çok faktörlü bir sorun olması nedeniyle
standart bir tedavi uygulanamamaktadır. [13,14] Multidisipliner
bir yaklaşım gerektiren cinsel işlev bozukluğu tedavisi bireyin
durumuna göre terapiler ile başlayıp, ilaç tedavileri ile
devam edebilmekte ve cerrahi uygulamalara kadar gidebilmektedir.
[1] Tedaviye genellikle hekimin uzmanlık düzeyine,
cinsel işlev bozukluğunun karmaşıklığına ve etiyolojiye bağlı
olarak karar verilir. Tedavide yönetim psikoseksüel işlevin
©2020 Androloji Bülteni 233
değerlendirilmesi ve cinsel konular hakkında iletişim kurma
yeteneğine dayanmaktadır. [15] Tedavinin yönünü belirlemek
amacıyla altta yatan nedenlerin dikkatli bir şekilde ele alınması
ve kanıta dayalı uygulamalar çerçevesinde en uygun
tedaviye karar verilmesi gerekmektedir. [13,16] Bu nedenle
derleme kadınlarda cinsel işlev bozukluğunun yönetiminde
güncel yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamaların incelenmesi
amacıyla yapılmıştır.
KADIN CINSEL İŞLEV BOZUKLUĞU
Kadın cinsel işlev bozukluğu cinsel ilgi/uyarılmada azalma,
orgazmik bozukluk ve cinsel ilişki sırasında ağrı olarak tanımlanmaktadır.
[17,18] Her iki cinste sık görülse de kadınları
daha çok etkilediği belirtilmektedir. [6,19] 2016 yılında
yapılan çalışmada üreme çağındaki kadınların %41’inde
bir çeşit cinsel işlev bozukluğu olduğu tespit edilmiştir. [20]
Kadınlar üzerinde ekonomik, psikolojik, kişilerarası zorluğa
neden olan, yaşamın tüm yönleri üzerinde olumsuz sonuçlar
doğuran çok faktörlü bir sorundur. [13] Bireyde var olan
cinsel sağlık sorunları, sıkıntıya neden olmadıkça işlev bozukluğu
olarak kabul edilmemektedir. [21] Kadın cinsel işlev
bozukluğunun etiyolojisi biyolojik, psikolojik ve sosyokültürel
faktörlerden etkilenmektedir. [18,22] Vasküler hastalıklar,
bazı kronik hastalıklar, nörolojik hastalıklar ve malignite,
cinsel fonksiyonu doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilmektedir.
[21] Kadının psikolojik durumu, geçmiş yaşam öyküsü,
yaşam tarzı, sosyokültürel özelliklerinin de cinsel işlev
bozukluğuna katkıda bulunduğu belirtilmektedir. [13] Kadın
cinsel işlevini etkileyen en yaygın psikolojik faktörlerin
depresyon, anksiyete, negatif beden imgesi, cinsel istismar
ve duygusal ihmal olduğu belirtilmektedir. Sosyokültürel
faktörler arasında ise ilişki uyuşmazlığı, eş cinsel işlev bozukluğu,
yaşam evresi stresörleri, cinselliği engelleyen kültürel
veya dini uygulamalar bulunmaktadır. [21] Amerikan
Psikiyatri Birliği (American Psyhiatric Association) DSM-V
(Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders –
Fourth Edition) Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayısal El
Kitabında cinsel işlev bozukluklarını; cinsel ilgi/uyarılma
bozukluğu, orgazm bozukluğu, genital pelvik ağrı/penetresyon
bozukluğu, madde ve ilaç kullanımına bağlı cinsel
işlev bozuklukları, diğer tanımlanmış ve tanımlanmamış
cinsel işlev bozuklukları olarak yeniden sınıflandırmıştır.
[5,23]
Tanılamada bu sorunların kişinin çevresiyle olan ilişkisinde
sorun yaratması, stres düzeyini artırması, sürekli ve
tekrarlayıcı olması koşulları aranmaktadır. [24]
CINSEL İLGI/UYARILMA BOZUKLUĞU
Kadın cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu, cinsel ilgi/uyarılmanın
eksikliği yada önemli ölçüde azalması ile karakterizedir.
[25] Amerikan Psikiyatri Birliği DSM V’te cinsel ilgi/
uyarılma bozukluğunu kadın hipoaktif cinsel istek bozukluğu
ve cinsel uyarılma bozukluğu tanılarının birleşimi olarak
güncellenmiştir. [26] Cinsel ilgi seks yapma motivasyonu
iken, cinsel uyarılma vajinal yağlanma ve genital sıcaklığın
kan akışıyla ilgili fizyolojik süreçlerini ifade etmektedir.
Klinik uygulama da ilgi/isteğin uyarılma ile birlikte ele
alınmasının nedeni kadınların ilgiyi öznel uyarılmadan
tam olarak ayıramamaları olarak gösterilmektedir. [21] Genel
olarak, ilgi/istek şikayetlerinin yaygınlığı, çalışma metodolojisine,
katılımcılara ve coğrafi konuma bağlı olarak
%10–40 arasında, uyarılma bozukluklarının ise %10–30
arasında değiştiği belirtilmektedir. [27]
Etiyolojisinde tek bir nedeni tespit edilmemiş olsa da risk
faktörleri arasında biyolojik, psikolojik, kişilerarası ve sosyokültürel
faktörler bulunmaktadır. [28] Cinsel istismar,
depresyon, travma sonrası stres bozukluğu ve çocuklukta
kötü seks eğitimi öyküsü ile de ilişkili olduğu belirtilmektedir.
[26] Tanı koymada, aşağıda belirtilen semptomların en
az 3 veya daha fazlasının düşük seviyede olması, en 6 ay
boyunca devam etmesi, kişide belirgin klinik sıkıntıya neden
olması ve başka bir patolojik durumla ilişkili olmaması
gerekmektedir. [23] Bu semptomlar;
· Cinsel aktiviteye ilginin olmaması/azalması,
· Cinsel düşüncelerin olmaması/azalması,
· Cinsel aktivitenin başlatılmasında sorun yaşanması,
· Cinsel aktivite sırasında, cinsel heyecan ve zevkin
olmaması/azalması,
· Herhangi bir cinsel uyarana yanıtın olmaması/azalması,
· Cinsel aktivite sırasında genital veya non-genital duyumların
olmaması/azalmasıdır. [21,23]
Klinik uygulamada cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu genellikle
sürekli cinsel ilişki içinde olan kadınların eşleriyle
aralarındaki cinsel istek farklılıkları nedeniyle olduğu görülmektedir.
Tanı koymak için bu farklılığın yanında cinsel
düşüncelerde meydana gelen düşüş ve yaş faktörünün de
dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir. [25] Kadınların
düşük cinsel isteği için farmakolojik seçenekler büyük ilgi
görmesine rağmen, psikolojik tedavi ön plana çıkmaktadır.
[28] Tıbbi, psikolojik ve ilişkili sorunlarının tedavi
edilmesi, bireyin sosyokültürel sorunlarının çözülmesinin
yarar sağlayacağı yüksek kanıt düzeyi ile belirtilmektedir.
[29]
Tedavide cinsel isteğin artırılabilmesi için çiftin cinsel
ilişkilerinde yapabileceği değişiklikler hakkında danışmanlık
verilmelidir. [2] Farkındalık temelli tedavilerin cinsel ilgi/
uyarılma bozukluklarına olumlu etki gösterdiği belirtilmektedir.
[30] Sadece uyarılma bozukluğu olan kadınlar için
ise tıbbi ve cinsel öykü alarak vajinal yağlanma ve vibratörler
ile ortadan kaldırılabilen semptomların öncelikle giderilmesi
gerektiği vurgulanmaktadır. [31]
234 Androl Bul 2020;22:233-237
Farmakolojik olarak östrojen ve testesteronun yararlı etkileri
olduğu bildirilmiştir. [32] Postmenopozal dönemde
daha önce tatmin edici bir cinsel yaşamı olan ve herhangi
bir kontrendikasyonu olmayan kadınlar için, östrojenin
menopozal semptomları hafifletmesiyle cinsel problemlere
yarar sağlayabileceği belirtilmektedir. [2,14,16,33] Bunun
yanında özellikle postmenopozal kadınlarda testesteron
hormonunun klitoral duyarlılığı ve cinsel uyarılmayı artırarak
cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu olan kadınlar için
sık kullanıldığı belirtilmektedir. [14,16] Fakat uzun süreli
kullanımına yönelik faydaları ve riskleri hakkında yeterli
kanıt yoktur. [21] Tibolonunda postmenopozal kadınlarda
östrojenik ve androjenik özelliklerinden dolayı cinsel isteği
artırdığı belirtilmektedir. [14] Amerikan Food and Drug
Administration (FDA) onaylı flibanserinin premenopozal
kadınlarda hipoaktif cinsel istek bozukluğuna yarar sağladığı
belirtilmektedir. [34]
GENITAL PELVIK AĞRI/PENETRASYON
BOZUKLUĞU
Genital pelvik ağrı/penetrasyon bozukluğu DSM V’te disparoni
ve vajinismus tanılarının birleştirilmiş hali olarak karşımıza
çıkmaktadır. Cinsel ağrı disparoni olarak da bilinmekte
olup, cinsel ilişki sırasında veya sonrasında ortaya çıkan pelvik
bölgedeki ağrı olarak tanımlanmaktadır. [35] Kadınlarda
görülen cinsel ağrının en yaygın üç nedeni, hipoöstrojenik
vulvovajinal atrofiyi içeren menopoz genitoüriner sendromu,
provoke pelvik taban hipertonusu (vajinismus) ve vulvodinidir.
[2] Genellikle psikolojik travma veya fizyolojik pelvik hastalıklarla
ilişkili olduğu belirtilse de [35] , etiyolojisinde sosyal,
kültürel ve çeşitli yaşam olaylarının yer aldığı görülmektedir.
[36]
Özellikle uyku düzenindeki değişiklikler, stres, vücut yapısında
meydana gelen değişiklikler, gebelik, emzirme, sedanter
yaşam tarzı, alkol ve madde kullanımı ile de ilişkili
olduğu belirtilmektedir. Tanı koymak için aşağıda belirtilen
semptomların bir veya daha fazlasının en az 6 ay boyunca
kalıcı olması ve klinik olarak bireyde anlamlı sıkıntıya neden
olması gerektiği belirtilmektedir. [23] Bu semptomlar:
· Cinsel ilişki sırasında vajinal penetrasyon ile ilgili
zorluklar,
· Cinsel ilişki sırasında görülen genito-pelvik ağrı,
· Genito-pelvik ağrının neden olduğu korku/endişe,
· Vajinal penetrasyon girişimi sırasında pelvik taban kaslarının
çok sıkı olmasıdır. [23,36]
Kadınların cinsel yaşamları üzerinde birçok olumsuz etkisi
olduğu belirtilmektedir. [37] Bu nedenle tedavisinde kapsamlı
bir bütünleştirici tedavi yaklaşımı gereklidir. Temel hedef sadece
cinsel ilişki sırasında ortaya çıkan ağrı, anksiyete, kas sıkılığı
olmayıp bunun yanında cinsel tatmininde arttırılması
amaçlanmaktadır. [36] Hipoöstrojenik vajinal atrofi nedeniyle
oluşan disparoni için vajinal yağlayıcılar, nemlendiriciler,
vajinal östrojen tedavisi, vajinal dehidroepiandrosteron
veya ospemifenin yarar sağlayabileceği belirtilmektedir.
[2,38]
Psikolojik tedavi için cinsel terapi, biofeedback, bilişsel
davranışçı terapi ve vajinal dilatasyonlar önerilmektedir. [39]
Özellikle bilişsel davranışçı terapinin vajinismusta ve kronik
cinsel ağrısı olan kadınlarda yarar sağladığı belirtilmektedir.
[14]
Günzler ve Berner’de yaptıkları sistematik derleme ile bilişsel
davranışçı terapilerin cinsel işlev bozuklukları üzerinde
etkili olduklarını kanıtlamışlardır. [40]
KADIN ORGAZM BOZUKLUĞU
Kadın orgazm bozukluğu normal bir cinsel ilişkiden sonra
orgazmda kalıcı/tekrarlayan gecikme veya yokluk olarak tanımlanmaktadır.
[27] Tanılamada; orgazmda belirgin gecikme,
seyreklik/yokluk ve orgazmik hislerin yoğunluğunun
önemli ölçüde azalması semptomlarının en az birinin olması,
yaklaşık altı ay devam etmesi, kişide belirgin sıkıntıya
neden olması ve başka bir patoloji varlığı ile açıklanamıyor
olması gerekmektedir. [23,41] Genellikle orgazmik bozukluk,
cinsel ilgi/uyarılma bozuklukları veya genital pelvik ağrı/
penetrasyon bozuklukları ile birlikte ortaya çıkmaktadır.
Bazen de nörolojik durumlara, genital/pelvik cerrahiyle
ilişkili değişikliklere veya ilaç kullanımına bağlı ortaya çıkabilmektedir.
[42] En sık görülen nedenlerine bakıldığında
ise eşler arası uyumsuzluk, yaşanan cinsel travmalar, var
olan hastalıklar, menopoz ve geçmiş cinsel yaşantılarında
yer aldığı görülmektedir. [43]
Kadın orgazmik bozukluğunun tedavisinde temel amaç
stimülasyonu artırmak ve inhibisyonu azaltmaktır. [34]
Temel olarak tedavi eğitim, psikososyal müdahaleler ve
vibratörlerin kullanımını içerir. [2] Psikolojik tedavide kişideki
cinsel ilişkiye ait düşüncelerde değişiklik yaratmaya,
anksiyeteyi azaltmaya ve orgazm olma yeteneğini arttırmaya
odaklanan bilişsel davranışçı terapinin ön plana çıktığı
belirtilmektedir. [39] Pelvik taban egzersizlerininde orgazmı
sağlama üzerinde olumlu etki gösterdiği belirtilmektedir. [14]
Piassarolli ve Hardy, yaptıkları çalışmada da benzer şekilde
pelvik taban egzersizlerinin orgazm bozukluğuda dahil olmak
üzere cinsel şikayetler üzerine olumlu etki gösterdiğini
bulmuşlardır. [44] Farmakolojik olarak ise hem sistemik hem
de lokal östrojen tedavisinin vajinal kan akımını artırarak
orgazm kapasitesini etkileyebileceği belirtilmektedir. [45]
SONUÇ
Cinsel sorunlar kadınlarda oldukça yaygın olup tedavi cinsel
işlev bozukluğunun altta yatan nedenlerine göre ayarlanmalıdır.
Tedavide öncelikle yaşam tarzı değişiklikleri,
Bekmezci ve Meram • Kadın cinsel işlev bozukluğu yönetiminde güncel yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamalar
235
psikolojik ve farkındalık temelli tedaviler ele alınırken bunlara
yanıt alınamayan bireyler için farmakolojik tedaviye
geçildiği görülmektedir. Tedavilerin kanıta dayalı uygulamalar
kapsamında belirlenmesinin bakım kalitesinin artırılmasına
büyük katkı sağlayacağı düşünülse de özellikle
farmakolojik tedavi seçeneklerinin kanıtlarının yetersiz
olduğu görülmektedir. Bu nedenle konuyla ilgili çalışmaların
artırılması, uygulamaların kanıtlara dayandırılması ve
alanda uzman kişilerin yetiştirilmesi önem arz etmektedir.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial disclosure was received.
KAYNAKLAR
1. Bilgin Z, Kömürcü N. Kadın cinselliği ve kanıt temelli yaklaşımlar.
Androloji Bülteni 2016;18:48–55. https://jag.journalagent.com/
androloji/pdfs/AND_18_64_48_55.pdf
2. Shifren JL. Overview of sexual dysfunction in women:
Management. UpToDate 2019. https://www.uptodate.com/
contents/overview-of-sexual-dysfunction-in-women-management
3. WHO. Sexual health 2019. https://www.who.int/topics/sexual_
health/en/
4. Thomas HN, Thurston RC. A biopsychosocial approach to
women’s sexual function and dysfunction at midlife: A narrative
review. Maturitas 2016;87:49–60. [CrossRef]
5. Akarsu R, Beji NK. Kadın cinsel fonksiyon bozuklukları
sınıflandırılmasında DSM-V kapsamında yapılan değişiklikler.
Androloji Bülteni 2016;18:134–7. https://jag.journalagent.com/
androloji/pdfs/AND_18_65_134_137.pdf
6. Yilmaz BA, Sonmez Y, Sezik M. Prevalence and risk factors for
sexual dysfunction in reproductive-aged married women: A
cross-sectional epidemiological study. J Obstet Gynaecol Res
2020;46:507–16. [CrossRef]
7. Uslu E, İnfal S, Ulusoy MN. Cinsel sorunların çözümünde Plissit
modelinin etkisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar 2016;8:52–63.
[CrossRef]
8. Tehrani FR, Farahmand M, Simbar M, Afzali HM. Factors
associated with sexual dysfunction; a population based study in
Iranian reproductive age women. Arch Iran Med 2014;17:679–84.
http://www.ams.ac.ir/AIM/NEWPUB/14/17/10/008.pdf
9. Çayan S, Akbay E, Bozlu M, Canpolat B, Acar D, Ulusoy E. The
prevalence of female sexual dysfunction and potential risk factors
that may impair sexual function in Turkish women. Urol Int
2004;72:52–57. [CrossRef]
10. Cayan, S, Yaman Ö, Orhan İ, Usta M, Başar M, Resim S, et al.
Prevalence of sexual dysfunction and urinary incontinence and
associated risk factors in Turkish women. Eur J Obstet Gynecol
Reprod Biol 2016;203:303–8. [CrossRef]
11. Küçükdurmaz F, Efe E, Malkoc O, Kolus E, Amasyali AS, Resim
S. Prevalence and correlates of female sexual dysfunction among
Turkish pregnant women. Turk J Urol 2016;42:178–83. [CrossRef]
12. Oksuz E, Malhan S. Prevalence and risk factors for female
sexual dysfunction in Turkish women. J Urol 2006;175:654–58.
[CrossRef]
13. Khajehei M, Doherty M, Tilley PJM. An update on sexual
function and dysfunction in women. Arch Women’s Ment Health
2015;18:423–33. [CrossRef]
14. Lowth M. Female Sexual Dysfunction. NICE (National Institute
for Health and Care Excellence). Patient 2017. https://patient.
info/doctor/female-sexual-dysfunction-pro
15. Jha S, Thakar R. Female sexual dysfunction. Eur J Obstet Gynecol
Reprod Biol 2010;153:117–23. [CrossRef]
16. Raina R, Pahlajani G, Khan S, Gupta S, Agarwal A, Zippe CD.
Female sexual dysfunction: classification, pathophysiology, and
management. Fertil Steril 2007;88:1273–84. [CrossRef]
17. Sharma JB, Kalra B. Female sexual dysfunction: Assessment. J Pak
Med Assoc 2016;66:623–6.
18. Starc A, Jukić T, Poljšak B, Dahmane R. Female Sexual Function
and Dysfunction: A Cross-National Prevalence Study in Slovenia.
Acta Clinica Croatica 2018;57:52–60. [CrossRef]
19. Safdar F, Eng CLJ, Wai KL, Tey WS, Ang SB. Prevalence of female
sexual dysfunction in allied health workers: a cross-sectional pilot
study in a tertiary hospital in Singapore. BMC Women’s Health
2019;19:137. [CrossRef]
20. McCool ME, Zuelke A, Theurich MA, Knuettel H, Ricci C,
Apfelbacher C. Prevalence of Female Sexual Dysfunction Among
Premenopausal Women: A Systematic Review and Meta-Analysis
of Observational Studies. Sex Med Rev 2016;4:197–212. [CrossRef]
21. Faubion SS, Rullo JE. Sexual Dysfunction in Women: A Practical
Approach. Am Fam Physician 2015;92:281–8. https://www.aafp.
org/afp/2015/0815/afp20150815p281.pdf
22. McCool-Myers M, Theurich M, Zuelke A, Knuettel H, Apfelbacher
C. Predictors of female sexual dysfunction: a systematic review and
qualitative analysis through gender inequality paradigms. BMC
Women’s Health 2018;18:108. [CrossRef]
23. American Psychiatric Association. Diagnostic and statistical
manual of mental disorders (DSM-5 ® ) 2013: American Psychiatric
Publications. https://www.psychiatry.org/psychiatrists/practice/
dsm
24. Tuğut N. Cinsel İşlev Bozukluğu ve Güncel Yaklaşımlar.
Turkiye Klinikleri J Obstet Women’s Health Dis Nurs -
Special Topics 2016;2:70–5. https://www.researchgate.net/
publication/322303560_Cinsel_Islev_Bozuklugu_ve_Guncel_
Yaklasimlar
25. Both S. Recent Developments in Psychopharmaceutical Approaches
to Treating Female Sexual Interest and Arousal Disorder. Curr Sex
Health Rep 2017;9:192–9. [CrossRef]
26. Dubé JP, Corsini-Munt S, Muise A, Rosen NO. Emotion
Regulation in Couples Affected by Female Sexual Interest/Arousal
Disorder. Arch Sex Behav 2019;48:2491–506. [CrossRef]
27. Brotto LA, Bitzer J, Laan E, Leiblum S, Luria M. Women’s sexual
desire and arousal disorders. J Sex Med 2010;7:586–614. [CrossRef]
28. Brotto LA, Chivers ML, Millman RD, Albert A. Mindfulnessbased
sex therapy improves genital-subjective arousal concordance
in women with sexual desire/arousal difficulties. Arch Sex Behav
2016;45:1907–21. [CrossRef]
29. Lamont J, Bajzak K, Bouchard C, Burnett M, Byers S, Cohen T, et
al. No 279-Female Sexual Health Consensus Clinical Guidelines. J
Obstet Gynaecol Canada 2018;40:e451–503. [CrossRef]
236 Androl Bul 2020;22:233-237
30. Jaderek I, Lew-Starowicz M. A Systematic Review on Mindfulness
Meditation-Based Interventions for Sexual Dysfunctions. J Sex
Med 2019;16:1581–96. [CrossRef]
31. Krakowsky Y, Grober ED. A practical guide to female sexual
dysfunction: An evidence-based review for physicians in Canada.
Canadian Urol Assoc J 2018;12:211–6. [CrossRef]
32. Weinberger JM, Houman J, Caron AT, Anger J. Female Sexual
Dysfunction: A Systematic Review of Outcomes Across Various
Treatment Modalities. Sex Med Rev 2018;7:223–50. [CrossRef]
33. Phillips NA. Female sexual dysfunction: evaluation and treatment.
Am Fam Physician 2000;62:127–36. https://www.aafp.org/
afp/2000/0701/p127.html
34. Yeni E. Kadın cinsel fonksiyon bozukluklarında kanıta dayalı
tedavi seçenekleri. Androloji Bülteni 2019;21:185–9. [CrossRef]
35. Chen CH, Lin YC, Chiu LH, Chu YH, Ruan FF, Liu WM, Wang
PH. Female sexual dysfunction: definition, classification, and
debates. Taiwanese J Obstet Gynecol 2013;52:3–7. [CrossRef]
36. Zarski AC, Berking M, Ebert DD. Efficacy of Internet-Based
Guided Treatment for Genito-Pelvic Pain/Penetration Disorder:
Rationale, Treatment Protocol, and Design of a Randomized
Controlled Trial. Front Psychiatry 2018;8:260. [CrossRef]
37. Ponte M, Klemperer E, Sahay A, Chren MM. Effects of vulvodynia
on quality of life. J Am Acad Dermatol 2009;60:70–6. [CrossRef]
38. ACOG, Female Sexual Dysfunction: ACOG Practice Bulletin
Clinical Management Guidelines for Obstetrician-Gynecologists,
Number 213. Obstet Gynecol 2019;134:e1–18. [CrossRef]
39. Öztürk CŞ. Cinsel İşlev Bozukluklarına Yönelik Psikolojik
Müdahaleler. Yeni Symposium 2019;57:18–28. http://
yenisymposium.com/Pdf/TR-YeniSempozyum-71be9fc8.pdf
40. Berner MM, Günzler C. Efficacy of psychosocial interventions in
men and women with sexual dysfunctions--a systematic review
of controlled clinical trials: part 2--the efficacy of psychosocial
interventions for female sexual dysfunction. J Sex Med
2012;9:3108–25. [CrossRef]
41. Bradford A. Female orgasmic disorder: Epidemiology,
pathogenesis, clinical manifestations, course, assessment, and
diagnosis. UpToDate 2017. https://www.uptodate.com/contents/
female-orgasmic-disorder-epidemiology-pathogenesis-clinicalmanifestations-course-assessment-and-diagnosis
42. Rellini AH, Clifton J. Female Orgasmic Disorder. Adv Psychosom
Med 2011;31:35–56. [CrossRef]
43. İncesu C. Cinsel işlevler ve cinsel işlev bozuklukları. Klinik
Psikiyatri Derg 2004;7:3–13. https://www.journalagent.com/kpd/
pdfs/KPD_7_70_3_13.pdf
44. Piassarolli VP, Hardy E, de Andrade NF, de Oliveira Ferreira N, Osis
MJD. Pelvic floor muscle training in female sexual dysfunctions.
Rev Bras Ginecol Obstet 2010;32:234–40. [CrossRef]
45. Fooladi E, Davis SR. An update on the pharmacological
management of female sexual dysfunction. Expert Opin
Pharmacother 2012;13:2131–42. [CrossRef]
Bekmezci ve Meram • Kadın cinsel işlev bozukluğu yönetiminde güncel yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamalar
237
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2020;22:238−243
https://doi.org/10.24898/tandro.2020.24582
Erkek Cinsel Sağlığı
Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat
hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli
noktaları ve yeni klinik kullanım alanları
Important points of usage of alpha-1 receptor blocker drugs in the
treatment of BPH and new areas of clinical usage
Ali Atan
ÖZ
Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar elli yıla yakın bir süredir BPH ile ilişkili
AÜSY tedavisinde üroloji pratiği içerisindedir. Yaygın olarak kullanılan
alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar alfuzosin, doksazosin, terazosin,
tamsulosin ve silodosindir. Bu ilaçlar BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde
ilk basamak tedavi olarak kabul edilmektedir. Tüm alfa-1 reseptör
blokerler benzer etkinliktedir ve aralarında etkinlik açısından belirgin
bir fark bulunmamıştır. Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar ile idrar akım
hızında %20–40 düzeyinde bir artış ve semptomlarda %30–50 düzeyinde
bir azalma sağlanmıştır. Son yıllarda alfa-1 reseptör blokeri
ilaçların yeni klinik kullanım alanları geliştirilmiştir. Bu yeni klinik
kullanım alanları akut üriner retansiyon ve üriner sistem taş hastalığıdır.
Tüm klinik kullanım alanlarında, alfa-1 reseptör bloker seçimi
kardiyovasküler sistem ve cinsel fonksiyonlar üzerindeki yan etkileri
dikkate alınarak yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: BPH, alfa bloker, medikal ekspulsif tedavi, üriner
retansiyon
ABSTRACT
In the urology practice, alpha-1 receptor blocker drugs have been for
the treatment of LUTS associated with BPH for about fifty years. The
commonly used alpha-1 receptor blocker drugs are alfuzosin, doxazosin,
terazosin, tamsulosin and silodosin. These drugs are considered as
first-line therapy for the treatment of LUTS associated with BPH.
All alpha-1 receptor blockers have similar efficacy and there was no
significant difference in terms of the efficacy among them. With alpha-1
receptor blocker drugs, a 20–40% increase in urine flow rate and a 30–
50% decrease in symptoms were achieved. In recent years, new areas of
clinical usage of alpha-1 receptor blocker drugs have been developed.
These new areas of the clinical usage are acute urinary retention and
urinary tract stone disease. In all areas of clinical usage, the choice of
alpha-1 receptor blockers should be made considering the side effects on
the cardiovascular system and sexual functions.
Keywords: BPH, alpha blocker, medical expulsive treatment, urinary
retention
GIRIŞ
Benign Prostat Hiperplazisi (BPH) ile ilişkili alt üriner sistem
yakınmalarının (AÜSY) oluşumunda prostatın dinamik
ve statik komponentleri ile beraber mesanenin etkili
olduğunu biliyoruz. BPH ile ilişkili AÜSY oluşumunda
prostatın dinamik komponenti denildiğinde prostat stromasında
bulunan düz kas tonusunun çıkım üzerindeki etkisi
kastedilmektedir. BPH ile ilişkili AÜSY oluşumunda
prostatın statik komponenti ise büyümüş prostatın prostatik
uretraya olan kitlesel etkisini ifade etmektedir. BPH
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Prof. Dr. Ali Atan
Birlik mahallesi, 396 sokak, 14/11, Çankaya Ankara, Türkiye
Tel. +90 532 424 20 82
E-mail: aliatanpitt@hotmail.com
Geliş/ Received: 15.05.2020
Kabul/ Accepted: 02.06.2020
ile ilişkili AÜSY oluşumunda mesanenin özellikle depolama
ile ilişkili yakınmaların oluşumundan sorumlu olduğu
kabul edilmektedir. Günümüzde BPH ile ilişkili AÜSY
tedavisi de bu hedeflere göre planlanmaktadır. Alfa-1 reseptör
blokeri ilaçların üroloji pratiğinde ilk ve en sık olan
kullanım alanı BPH ile ilişkili AÜSY tedavisidir. Prostat
stromasının ve mesane boynunun, alfa reseptörlerden zengin
olduğunun saptanmasından sonra alfa-1 reseptör blokeri
ilaçların BPH ile ilişkili AÜSY tedavinde kullanımı
gündeme gelmiştir. [1] Normal bir prostat içerisinde stroma/epitel
oranı 2/1 iken BPH’nin erken döneminde bu
oran 4/1’e değişmektedir. [2] BPH hastalarında stromanın
gevşetilmesi ile prostatik uretradaki direncin azaltılacağı
ve yakınmaların düzeleceği düşüncesiyle ilk kullanılan alfa
reseptör blokeri ilaç, alfa-1 ve alfa-2 reseptörleri etkileyen
Fenoksibenzamindir. Fenoksibenzaminin her iki alfa reseptör
grubunu etkilemesine bağlı ortaya çıkan yan etkilerden
dolayı bu ajanın BPH tedavisinde uzun süreli klinik
kullanımı mümkün olmamıştır. Daha sonra selektif olarak
238 ©2020 Androloji Bülteni
adlandırılan yani sadece alfa-1 reseptörleri etkileyen ilaçlar
geliştirilmiştir. İlk olarak kısa etkili Prazosin, BPH ile ilişkili
AÜSY tedavisinde kullanılmıştır. Ancak sık dozaj nedeni
ile bu ajanda uzun süreli kullanım alanı bulamamıştır. Daha
sonra hem selektif hem de uzun etkili olan ajanlar geliştirilmiştir.
Günümüzde sıklıkla kullandığımız Terazosin (5
mg/gün), Doksazosin (4 ve 8 mg/gün), Alfuzosin (10 mg/
gün), Tamsulosin (0,4 mg/gün) ve Silodosin (8 mg/gün)
bu gruba ait ilaçlardır. Daha ileri çalışmalar ile alfa-1 reseptör
blokeri ilaçlarda kendi içerisinde üroselektif ve üroselektif
olmayanlar olarak iki gruba ayrılmıştır. Farmakolojik
çalışmalarda alfa-1 reseptörlerin, alfa-1a, alfa-1b ve alfa-1 d
gibi bazı alt tiplerinin olduğu da saptanmıştır. Alfa-1a reseptörlerin
özellikle prostat içerisinde, alfa-1b reseptörlerin
vasküler sistem, santral sinir sistemi, dalak ve akciğerde ve
alfa-1 d reseptörlerin mesane ve spinal kordda bulunduğu
gösterilmiştir. Çoğunlukla alfa-1a reseptörünü bloke eden
tamsulosin ve silodosin farmakolojik üroselektif olarak kabul
edilmektedir. [3]
Yapılan kapsamlı çalışmalar sonucunda alfa-1 reseptör bloker
tedavisi, BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde ilk basamak
tedavi olarak kabul edilmektedir. Bu ilaçların etkinliği birkaç
günde başlamakta, 1–2 haftada maksimuma ulaşmaktadır.
Bu nedenle hastaların ilk kontrollerinin 4–6 hafta
sonra, ardışık kontrollerin ise 6–12 aylık aralarla yapılmasının
uygun olduğu belirtilmektedir. [4] Tüm alfa-1 reseptör
blokerlerinin benzer etkinlikte olduğu ve aralarında etkinlik
açısından belirgin bir farkın bulunmadığı belirtilmektedir.
Meta-analiz çalışmalarının sonuçlarına göre alfa-1 reseptör
blokeri ilaçlar ile idrar akım hızında %20–40 (2–3
mL/sn) düzeyinde bir artış olduğu saptanmıştır. Bu artış
plasebo kullanımı ile olan düzelmenin 10–15 kat daha
fazlasıdır. Semptomatik düzelme açısından değerlendirme
yapıldığında ise alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar ile %30–50
(4–6 puan) düzelme olur iken plasebo ile bu düzelme sadece
%10–20 dir. [5–7]
Alfa-1 reseptör blokeri ilaçların etkisinin BPH ile ilişkili
AÜSY’nın şiddeti arttıkça daha fazla olduğu gösterilmiştir.
[8] Ancak etkinliğin mesane çıkım tıkanıklığı ile korele
olmadığı bulunmuştur. [4] Bu ilaçlar küratif değildir, semptomatik
düzelme sağlamaktadır. Bu nedenle kullanıldığı
süre içerisinde faydalı olmaları beklenir. Ancak uzun süreli
kullanım ile etkinlik kaybı endişe konusudur. Klinik çalışmalarda
bu ilaçların en uzun kullanıldığı süre 4 yıldır. Bu
süreye kadar hem IPSS hem de idrar akım hızı üzerinde bu
ilaçların faydalı olduğu gösterilmiştir. [6]
Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar ile ilgili bazı tartışmalı konular
vardır. Bu konulardan bir tanesi, bir alfa-1 reseptör
blokeri başarısız olduğunda başka bir alfa-1 reseptör
blokerinin fayda sağlayıp sağlamadığıdır. Ülkemizde yapılmış
ve uluslararası dergilerde yayımlanmış çalışmalarda bu
konuda farklı sonuçlar vardır. Şamlı ve Dinçel’in çalışmasında
BPH ile ilişkili AÜSY olan 25 hastaya Doksazosin,
25 hastaya Terazosin 3 ay süreyle verilmiştir. Bu tedavi
süresi sonrasında semptom düzeyinde ve maksimum idrar
akım hızında %20’den az düzelmenin olduğu hastalarda
ilaç değişimi yapılmıştır. [9] Bir diğer çalışmada ise BPH ile
ilişkili AÜSY olan hastalara 3 ay süre ile Terazosin verilmiş,
sonra 1 ay ilaçsız bırakılarak sonraki 3 ayda Alfuzosin kullanılmıştır.
İlk 3 ay ile ikinci 3 ay sonuçları karşılaştırılmıştır.
[10] Bu 2 çalışmada ilaç değişiminin ek fayda sağlamadığı
bulunmuştur. Ancak Karadağ ve ark.’nın daha yeni bir
çalışmasında ise ilk 8 hafta bir grup hastaya Tamsulosin,
diğer grup hastaya ise Alfuzosin verilmiştir. Arada boşluk
olmadan ikinci 8 haftada iki grup arasında ilaç değişimi
yapılmıştır. Yani ilk olarak tamsulosin alanlar alfuzosin,
ilk olarak alfuzosin alanlar tamsulosin kullanmışlardır.
Araştırıcılar ilaç değişiminin %25 ek fayda sağladığını belirtmektedirler.
[11] Bir diğer tartışmalı konu hasta yaşının
alfa-1 reseptör bloker tedavisi üzerindeki etkisidir. Atan
ve ark.’nın bir çalışmasında alfa-1 reseptör blokeri ilaç 60
yaş altı ve 60 yaş üzeri BPH ile ilişkili AÜSY olan hastalarda
karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada 60 yaş altında alfa-1
reseptör blokeri ilacın daha etkili olduğu bulunmuştur. [12]
Ancak bu çalışma sonucu diğer çalışmalar ile desteklenmemiştir
ve Avrupa Üroloji Derneği kılavuzunun son versiyonunda
alfa-1 reseptör blokeri ilaçların her yaş grubunda
benzer etkinlikte olduğu belirtilmektedir. [6,13]
Prostat volümü ile alfa-1 reseptör blokerlerinin etkinliği
arasındaki ilişki de tartışmalı bir diğer konudur. Bazı çalışmalarda
alfa-1 reseptör blokerlerinin prostat volümünden
bağımsız etki yaptığı saptanmıştır. [14] Ancak Avrupa
Üroloji Derneği kılavuzunun son versiyonunda alfa-1 reseptör
blokeri ilaçların 1 yıldan kısa süre kullanımlarında
etkinlik için prostat volümünün önemli olmadığı, daha
uzun süreli kullanımlarda prostat volümü 40 mL altında
ise daha etkin olduğu belirtilmektedir. [6]
Alfa-1 reseptör blokeri BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde ilk
ve genelde faydalı bir seçenek olmalarına karşın bir grup hastada
ilaç bırakılması söz konusudur. Bu ilaçları bırakmanın
ilk nedeni küçük bir grup hastada ilaçların beklenen kadar
fayda sağlayamamalarıdır. Yaklaşık %25–30 hastada tedavi
başarısızlığı görülebilmektedir. [15] Bir diğer ilacı bırakma nedeni
hastalığın progresyonudur. Bu durum tedavi esnasında
hastaların yaklaşık %7’sinde görülebilir. Alfa-1 reseptör bloker
tedavisi altında iken progresyon riski fazla olan hastalar
yüksek semptom düzeyi ve büyük prostat varlığı ile 100
mm’den uzun intra-vezikal prostatik protrüzyondur. [16–20]
Bu durumlar hekimlerin kontrolü dışındaki nedenlerdir. Bir
Atan • Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli noktaları ve yeni klinik kullanım alanları
239
grup hastada ise yan etki fazlalığı nedeniyle bu ilaçların kullanımı
bırakılmaktadır. [21,22] Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar
ile ilgili en önemli yan etkiler kardiovasküler tolerabilite ve
cinsel fonksiyonlar ile ilgilidir. Bu ilaçların yan etkileri etkiledikleri
alfa-1 reseptör alt tipleri ile direk ilişkilidir. Bu nedenle
seçilecek ajana göre yan etki düzeyi kontrol edilebilir.
BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde alfa-1 reseptör blokerlerinin
yaygın olarak kullanımı sonrasında elde edilen deneyimler
sonucu yıllar içerisinde yeni kullanım alanları
gündeme gelmiştir. Alfa-1 reseptör blokeri ilaçların yeni
kullanım alanları, akut üriner retansiyon (AÜR) (BPH
ile ilişkili AÜR ve postoperatif AÜR) ve üriner sistem taş
hastalığıdır (medikal ekspulsif tedavi için [MET] kullanımı,
ekstrakorporeal şok dalga litoripsisi [RIRS] sonrası
kullanım, retrograd intrarenal cerrahi [RIRS] öncesi kullanım,
D-J stent rahatsızlığı için kullanım). AÜR, BPH’e
bağlı veya cerrahi sonrası meydana gelebilmektedir. AÜR
geliştiğinde uygulanan tedaviler uretral kateterizasyon ve
alfa-1 bloker ilaç kullanımıdır. Uretral kateterizasyon çok
etkin bir yöntem olmasına karşın enfeksiyon oluşumu,
ağrı, uretral darlık gelişmesi ve maliyet artışı açısından bazı
dezavantajlara sahiptir. [23] Bu nedenle kateter süresinin
azaltılması ve etkinliğin devamı için alfa-1 reseptör blokeri
ilaçların kullanımı denenmiştir. Kateter alındıktan sonra
Alfa-1 bloker ilaç kullanımının spontan miksiyon yapmayı
kolaylaştırdığı ve arttırdığı saptanmıştır. [24–26] Çok yeni bir
sistemik derleme ve meta-analizde Alfuzosin, Tamsulosin,
Silodosin ve Doksazosin’in kateter sonrası spontan miksiyon
yapma üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Bu makalede
Alfuzosin ve Tamsulosinin kateter alındıktan sonra daha iyi
spontan miksiyon sağladıkları saptanmıştır. [27] AÜR sonrası
alfa-1 bloker kullanımının acil cerrahi ihtiyacını azalttığı
da gösterilmiştir. ALFOUR faz çalışmasında alfa-2 reseptör
blokeri ilaç kullanımı altında iken kateter alındığında
BPH ile ilişkili cerrahi tedavi ihtiyacında azalma ilk ayda
%61, üçüncü ayda %52 ve altıncı ayda ise %29 azaldığı
saptanmıştır. [24] BPH ile ilişkili AÜR sonrası acil prostat
cerrahisi ihtiyacının azalması çok önemlidir. Çünkü acil
BPH cerrahisi elektif prostatektomiye göre daha morbid
ve mortaldir. [28]
Kateter alındıktan sonra tekrar AÜR gelişmesini ve cerrahi
tedavi ihtiyacını öngörmede bazı yardımcı parametreler
vardır. Eğer intravezikal prostatik protrüzyon (IPP)
>10 mm ise tekrar AÜR gelişmesi ve cerrahi tedavi ihtiyacı
büyük oranda meydana gelecektir. [29] Hasta yaşının 65
yaş altında olması, alfa-1 reseptör bloker ilaç ile ≥4 puan
semptomatik düzelmesinin sağlanması, AÜR esnasında
mesane kapasitesinin 1 litreden az olduğunun saptanması,
PVR’nin 100 mL altında ölçülmesi tekrar AÜR ve cerrahi
ihtiyacının az olacağının göstergeleridir. [4,24]
AÜR, ürolojik veya üroloji dışı geçirilmiş cerrahilere bağlı
da meydana gelebilir. Buna postoperatif üriner retansiyon
(POÜR) adı verilir. POÜR, kompleks ve çok faktörlü bir
durumdur. Bunlar hastaya ait risk faktörleri (yaş, cinsiyet),
cerrahinin tipi ve süresi, anestezinin tipi, anestezi ve cerrahi
esnasında verilen ilaçlar, cerrahi sonrası immobilizasyon,
narkotik analjezik kullanımı, intravenöz fazla sıvı verilmesidir.
[30,31] Proflaktik alfa-1 reseptör bloker kullanımının
POÜR riskini %20–30 azalttığı gösterilmiştir. Ancak çalışmalarda
alfa-1 reseptör blokerlerinin kullanım ile ilgili
bir standart uygulama yoktur. [23,32]
Akkoç ve ark.’nın yeni bir çalışmasında spinal anestezi altında
ürolojik cerrahiye gitmiş hastalarda POÜR’u önlemek
için alfa bloker kullanımının etkisi incelenmiştir. Bu
çalışmada hastalar üç gruba ayrılmıştır. Grup 1’e cerrahiden
2 ve 12 saat önce Plasebo PO 2 defa verilmiştir. Grup
2’e cerrahiden 2 ve 14 saat önce Tamsulosin 0,4 mg PO
iki defa verilmiştir. Grup 3’e cerrahiden 2 ve 10 saat önce
Alfuzosin (ER) 10 mg PO iki defa verilmiştir. Uygulanan
cerrahiler hidroselektomi, spermatoselektomi, epididimal
kist eksizyonu, skrotal orşiektomi, inguinal orşiektomi, orşiopeksi,
peyroni hastalığı, konjenital penil kurvatür, perienal
ektopik testis cerrahisi, perineal kitle cerrahisi, lenfanjioma
sirkumskriptum (inguinal ve perineal) cerrahisidir.
Bu çalışmada Alfuzosin ve Tamsulosin’in spinal anestezi
sonrası AÜR oluşmasını ve kateterizasyon ihtiyacını azalttığı
bulunmuştur. [33]
POÜR tedavisinde proflaktik alfa-1 bloker kullanımının
gerçek etkisini değerlendirmek için anestezinin tipi (spinal,
epidural, genel) ve preoperatif kullanılan ilacın tipi,
dozu, verilme zamanının standart hale getirilmesi için
kapsamlı çalışmalara gerek vardır. AÜR sonrası kateterizasyon
süresi tartışmalıdır. Çalışmalarda AÜR sonrası 3
günlük kateterizasyonun yeterli olduğu görüşü hakimdir.
Daha uzun kateterizasyonun komplikasyonları arttırdığı
ve spontan miksiyon üzerine ise anlamlı etkisinin olmadığı
saptanmıştır. [34] Kateter alınmadan önce ne süre alfa-1
bloker verileceği konusu da tartışmalıdır. Cochrane veri
tabanında, kateter alınmadan önce 3 gün alfa-1 bloker
alınması kateter sonrası spontan miksiyon başarısını arttırdığı
belirtilmektedir. [35]
Alfa-1 reseptör blokerlerinin giderek artan yeni bir kullanım
alanı üriner sistem taş hastalığında MET amacıyla
kullanımıdır. Hem Cochrane sistemik analizinde hem de
Avrupa Üroloji Derneği kılavuzunun en son versiyonunda
erişkin hastalarda 5 mm’den büyük ureter taşlarının tedavisinde
MET amacıyla kullanımı önerilmektedir. Avrupa
Üroloji Derneği kılavuzunda kanıt düzey 1a, öneri düzeyi
güçlüdür. [6,36]
240 Androl Bul 2020;22:238-243
Üriner sistem taş hastalığında bir diğer endikasyon alfa-1
reseptör blokerlerinin ESWL sonrası kullanımıdır. Bu konuda
yapılmış çalışmalarda taşın düşme oranı, taşın düşme
süresi, az analjezik kullanımı konusunda faydalı olduğu
gösterilmiştir. [37–39] Ayrıca bir diğer çalışmada alfa-1 reseptör
blokeri ilaçların ESWL sonrası endoskopik işlem ihtiyacında
azalma sağladığı da saptanmıştır. [40] Son yıllarda
alfa-1 reseptör blokeri ilaçların RIRS öncesinde kullanıldığı
çalışmalarda vardır. Erturhan ve ark.’nın çalışmasında
RIRS öncesi 25 hastaya 2 hafta alfa-1 reseptör blokeri
ilaç verilmiştir, 25 hastaya alfa-1 reseptör bloker bir ilaç
verilmemiştir. Araştırıcılar, alfa-1 reseptör blokeri verilen
ve verilmeyen gruplar arasında ilk denemede ureteral akses
kılıfının başarılı şekilde takılıp takılmadığını karşılaştırmışlardır.
Alfa-1 reseptör bloker ilaç alan grupta başarılı kılıf
takılması %65,2 iken ilaç verilmeyen grupta bu oran %44
bulunmuştur Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı olmasa
da rakamsal olarak alfa-1 reseptör blokeri kullanan
grupta ilk denemede başarılı akses kılıf takılmasının daha
yüksek oranda yapıldığı görülmektedir. [41] Bir diğer çalışmada
preoperatif alfa-1 reseptör blokeri kullanımının akses
kılıf takılması esnasında uygulanan güç üzerine etkisi incelenmiştir.
Alfa-1 reseptör bloker alanlarda kılıf takılması
esnasında uygulanan gücün önceden stent takılmış olanlara
benzer olduğu ve ayrıca ureter hasarının daha az olduğu
saptanmıştır. [42]
Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar D-J rahatsızlığını azaltmak
için de denenmiştir. Yapılmış çalışmalarda D-J stent takılmış
hastalarda stentin rahatsızlığını gidermek için en çok
çalışılan alfa-1 reseptör blokerler alfuzosin ve tamsulosindir.
Bu çalışmalarda alfa-1 reseptör blokeri ilaçların ciddi
fayda sağladıkları saptanmıştır. [43–45] Alfa-1 reseptör blokeri
ilaçların bu faydayı nasıl sağladığı konusu tartışmalıdır. D-J
stentin oluşturduğu rahatsızlığın, mesanenin glikozaminoglikan
(GAG) tabakasında azalmaya yol açması ile ilişkili
olduğu belirtilmiştir. Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar GAG
tabakasındaki bu kaybı azaltarak fayda sağladığı düşünülmektedir.
[46] Çok yeni randomize kontrollü çalışmaların
değerlendirildiği bir sistematik derleme ve meta-analizde
ureteroskopi öncesi alfa-1 reseptör kullanımının ureteral
orifis dilatasyon ihtiyacını azalttığı, takiplerde taşsızlık oranını
arttırdığı, ureteroskop ile taşa ulaşımı kolaylaştırdığı
ve buna bağlı operasyon süresini kısalttığı belirtilmektedir.
[47]
Stente bağlı yakınmaların giderilmesinde sadece alfa-1
reseptör blokerler yeterli olmaz ise alfa-1 reseptör bloker ve
antimuskarinik kombinasyon tedavisi de verilebilir. [48–50]
Alfa-1 reseptör blokeri ilaçların eski ve yeni tüm endikasyonlarında
dikkate alınması gerekli bazı konular vardır.
Bunlar hastanın yaşı, mobilite durumu ve artmış düşme
riskinin varlığı, kardiyovasküler hastalık, antihipertansif
ilaç kullanımı, ereksiyon bozukluğu nedeniyle vazodilatasyon
yapan ilaç alımı ve cinsel fonksiyonlardır. [51] Yaşı 66
üzeri olan erkeklerde, alfa-1 reseptör blokere bağlı hipotansiyon
gelişmesinden dolayı düşme ve kırık olma riskinin
arttığı saptanmıştır. [52] Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar ile
ilgili çok önemli bir sorun kardiyovasküler tolerabilitedir.
Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar içerisinde en fazla vazodilatasyon
yapıcı etki doksazosin ve terazosinde görülür iken
bu yan etkinin en az olduğu ilaçlar ise alfuzosin ve tamsulosindir.
[53] Tamsulosin, Silodosin ve Alfuzosin, Terazosin
ve Doksazosin’e göre daha az hipotansiyon ve senkop yaptığı
gösterilmiştir. [14,54–56] Zhang ve ark.’nın bir çalışmasında
Alfuzosin 10 mg’ın kan basıncı üzerinde klinik olarak
anlamlı bir etkisi olmadığı için antihipertansif ilaç alanlar
ve hipotansiyon riski olan kişiler tarafından kullanabileceği
saptanmıştır. [57]
Alfa-1 reseptör blokeri ilaçların cinsel fonksiyon üzerindeki
etkileri de hastalar tarafından dikkate alınan bir diğer
konudur. Yapılan çalışmalarda bu ilaçların libido üzerine
etki yapmadıkları, ereksiyon açısından etkilerinin net olmadığı
ancak ejakulasyon bozukluğu (EjB) oluşturdukları
(retrograd ejakulasyon, emisyon yokluğu) saptanmıştır. [58]
EjB açısından tamsulosin (%35) ve silodosin (%28) en fazla
bu yan etkiyi oluşturur iken doksazosin ve terazosinin
çok az EjB yaptığı belirtilmektedir. [54,59,60] Alfuzosinin ise
EjB yapmadığı saptanmıştır. [61] Amerikan Üroloji Derneği
Kılavuz komitesi tüm alfa-1 blokerlerin benzer bir klinik
etkinliğe sahip olduğunu ancak alfuzosinin ejakulasyon
bozukluğu oluşturmadığını belirtmektedir. [62]
Erekiyon bozukluğu için fosfodiesteraz tip-5 inhibitörü
(PDE-5i) ilaç kullanan hastalarda alfa-1 reseptör blokeri
ilaçların da gerekli hale gelebileceği bilinmektedir. Bu hastalarda
kombinasyon tedavisi için dikkate alınması gereken
konu iki ilacın artmış hipotansif etkisidir. PDE-5i ilaç ile
beraber terazosin ve doksazosin kullanımının hipotansif etkiyi
arttırabileceği endişesi vardır. Bu hastalarda alfuzosin,
tamsulosin ve silodosin kullanımının daha uygun olduğu
belirtilmektedir. Bu ilaçlar tercih edildiğinde bile iki ilaç
alımı arasında en az 4 saatlik bir sürenin olmasının gerekli
olduğu da belirtilmektedir. [63]
Sonuç olarak, BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde alfa-1 reseptör
blokeri ilaçlar yaştan bağımsız olarak etkili ilk tercih
edilen tıbbi tedavi seçeneğidir. Buna ek olarak AÜR tedavisinde
de alfa-1 reseptör blokerler faydalı olmaktadır. Diğer
klinik kullanım alanları için standart uygulamalar geliştirmek
amacıyla geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Ancak tüm kullanımlarda hangi alfa-1 reseptör blokeri ilacın
seçileceği kararı kardiyovasküler sistem ve cinsel fonksiyonlar
üzerindeki yan etkileri dikkate alınarak verilmelidir.
Atan • Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli noktaları ve yeni klinik kullanım alanları
241
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial disclosure was received.
KAYNAKLAR
1. Caine M, Raz S, Zeigler M. Adrenergic and cholinergic receptors in the
human prostate, prostatic capsule and bladder neck. BJU 1975;47:193–
202. [CrossRef]
2. Bartsch G, Müller HR, Oberholzer M, Rohr HP. Light microscopic
stereological analysis of the normal human prostate and of benign
prostatic hyperplasia. J Urol 1979;122:487–9. [CrossRef]
3. Roehrborn CG, Schwinn DA. Alpha1-adrenergic receptors and their
inhibitors in lower urinary tract symptoms and benign prostatic
hyperplasia. J Urol 2004;171:1029–35. [CrossRef]
4. Emberton M, Fitzpatrick JM, Rees J. Risk stratification for benign
prostatic hyperplasia (BPH) treatment. BJU Int 2011;107:876–80.
[CrossRef]
5. Gül ZG, Kaplan SA. BPH. Why Do Patients Fail Medical Therapy? Curr
Urol Rep 2019;20:40. [CrossRef]
6. Gravas S, Cornu JN, Gacci MC, Gratzke C, Herrmann TRW, Mamoulakis
C, et al. Management of Non-neurogenic Male LUTS, 2020. https://
uroweb.org/guideline/treatment-of-non-neurogenic-male-luts/
7. McVary KT, Roehrborn CG, Avins AL, Barry MJ, Bruskewitz RC, Donnell
RF, et al. Update on AUA guideline on the management of benign
prostatic hyperplasia. J Urol 185:1793–803. [CrossRef]
8. Roehrborn CG and Siegel RL. Safety and efficacy of doxazosin in benign
prostatic hyperplasia: a pooled analysis of three double-blind, placebocontrolled
studies. Urology 1996;48:404–15. [CrossRef]
9. Samli MM and Dincel C. Terazosin and doxazosin in the treatment of
BPH. results of a randomized study with crossover in non-responders.
Urol Int 2004;73:125–9. [CrossRef]
10. Senkul T, Yilmaz O, Iseri C, Adayener C, Akyol I, Ates F. Comparing the
therapeutic outcome of different alpha-blocker treatments for BPH in
the same individuals. Int Urol Nephrol 2008;40:663–6. [CrossRef]
11. Karadağ E, Öner S, Budak YU, Atahan Ö. Randomized crossover
comparison of tamsulosin and alfuzosin in patients with urinary
disturbances caused by benign prostatic hyperplasia. Int Urol Nephrol
2011;43:949–54. [CrossRef]
12. Atan A, Başar MM, Yıldız M, Akalın Z. The effect of age in the usage of
alpha receptor blocker treatment in prostate patients. Arch Ital Urol
Androl 1997;69:299–301. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/9477614/
13. Michel MC, Mehlburger L, Bressel HU, Goepel M. Comparison of
tamsulosin efficacy in subgroups of patients with lower urinary tract
symptoms. Prostate Cancer Prostatic Dis 1998;1:332–5. [CrossRef]
14. Roehrborn CG, Van Kerrebroeck P, Nordling J. Safety and efficacy
of alfuzosin 10 mg once-daily in the treatment of lower urinary
tract symptoms and clinical benign prostatic hyperplasia: a pooled
analysis of three double-blind, placebo-controlled studies. BJU Int
2003;92:257–61. [CrossRef]
15. Shapiro E, Hartanto V, Lepor H. The response to alpha blockade in
benign prostatic hyperplasia is related to the percent area density of
prostate smooth muscle. Prostate 1992;21:297–307. [CrossRef]
16. Hong SJ, Ko WJ, Kim SI, Chung BH. Identification of baseline clinical
factors which predict medical treatment failure of benign prostatic
hyperplasia: an observational cohort study. Eur Urol 2003;44:94–100.
[CrossRef]
17. Hong KP, Byun YJ, Yoon H, Park YY, Chung WS. Prospective factor
analysis of alpha blocker monotherapy failure in benign prostatic
hyperplasia. Korean J Urol 2010;51:488–91. [CrossRef]
18. Hirayama K, Masui K, Hamada A, Shichiri Y, Masuzawa N, Hamada
S. Evaluation of Intravesical Prostatic Protrusion as a Predictor of
Dutasteride-Resistant Lower Urinary Tract Symptoms/Benign Prostatic
Enlargement With a High Likelihood of Surgical Intervention. Urology
2015;86:565–9. [CrossRef]
19. Kalkanli A, Tandogdu Z, Aydin M, Karaca AS, Hazar AI, Balci MB, et al.
Intravesical Prostatic Protrusion: A Potential Marker of Alpha-blocker
Treatment Success in Patients With Benign Prostatic Enlargement.
Urology 2016;88:161–5. [CrossRef]
20. Topazio L, Perugia C, De Nunzio C, Gaziev G, Lacovelli V, Bianchi D, et
al. Intravescical prostatic protrusion is a predictor of alpha blockers
response: results from an observational study. BMC Urol 2018;18:6.
[CrossRef]
21. McConnell JD, Roehrborn CG, Bautista OM, Andriole GL Jr, Dixon CM,
Kusek JW, et al. The long-term effect of doxazosin, finasteride, and
combination therapy on the clinical progression of benign prostatic
hyperplasia. N Engl J Med 2003;349:2387–98. [CrossRef]
22. Verhamme KM, Dieleman JP, Bleumink GS, Bosch JL, Stricker BH,
Sturkenboom MC. Treatment strategies, patterns of drug use and
treatment discontinuation in men with LUTS suggestive of benign
prostatic hyperplasia: the Triumph project. Eur Urol 2003;44:539–45.
[CrossRef]
23. Ghuman A, de Jonge SW, Dryden SD. Feeney T, Buitrago DH, Phang PT.
Prophylactic use of alpha-1 adrenergic blocking agents for prevention
of postoperative urinary retention: A review & meta-analysis of
randomized clinical trials. Am J Surg 2018;215:973–9. [CrossRef]
24. McNeill SA, Hargreave TB, Roehrborn CG; Alfaur Study Group. Alfuzosin
10 mg once daily in the management of acute urinary retention: results
of a double-blind placebo-controlled study. Urology 2005;65:83–9.
[CrossRef]
25. Desgrandchamps F, De La Taille A, Doublet JD; RetenFrance Study
Group. The management of acute urinary retention in France: a crosssectional
survey in 2618 men with benign prostatic hyperplasia. BJU
Int 2006;97:727–33. [CrossRef]
26. Guang-Jun D, Feng-Bin G, Xun-Bo J. Α1-blockers in the management
of acute urinary retention secondary to benign prostatic hyperplasia:
a systematic review and meta-analysis. Ir J Med Sci 2015;184:23–30.
[CrossRef]
27. Karavitakis M, Kyriazis I, Omar MI, Gravas S, Cornu JN, Drake MJ, et al.
Management of urinary retention in patients with Benign Prostatic
Obstruction: A systematic review and meta-analysis. Eur Urol
2019;75:788–98. [CrossRef]
28. Pickard R, Emberton M, Neal DE; National Prostatectomy Audit Steering
Group. The management of men with acute urinary retention. Br J Urol
1998;81:712–20. [CrossRef]
29. Tiong HY, Tibung MJ, Macalalag M, Li MK, Consigliere D. Alfuzosin
10 mg once daily increases the chances of successful trial without
catheter after acute urinary retention secondary to benign prostate
hyperplasia. Urol Int 2009;83:44–8. [CrossRef]
30. Baldini G, Bagry H, Aprikian A, Carli F, Warner DS, Warner MA.
Postoperative urinary retention: anesthetic and perioperative
considerations. Anesthesiology 2009;110:1139–57. [CrossRef]
31. Chen J, Matzkin H, Lazauskas T, Lelcuk S, Braf Z. Posthernioplasty
urinary retention: a noninvasive work-up for prediction. Urol Int
1993;51:243–5. [CrossRef]
32. Clancy C, Coffey JC, O’Riordain MG, Burke JP. A meta-analysis of the
efficacy of prophylactic alpha-blockade for the prevention of urinary
retention following primary unilateral inguinal hernia repair. Am J Surg
2018;216:337–41. [CrossRef]
33. Akkoc A, Aydin C, Topaktas R, Kartalmis M, Altin S, Isen K, Metin A.
Prophylactic effects of alpha-blockers, Tamsulosin and Alfuzosin, on
postoperative urinary retention in male patients undergoing urologic
surgery under spinal anaesthesia. Int Braz J Urol 2016;42:578–84.
[CrossRef]
242 Androl Bul 2020;22:238-243
34. Yoon PD, Chalasani V, Woo HH. Systematic review and meta-analysis
on management of acute urinary retention. Prostate Cancer Prostat Dis
2015;18:297–302. [CrossRef]
35. Fisher E, Subramonian K, Omar MI. The role of alpha blockers prior
to removal of urethral catheter for acute urinary retention in men.
Cochrane Database Syst Rev 2014;6:CD 006744. [CrossRef]
36. Campschroer T, Zhu X, Vernooij RWM, Lock TMTW. α-blockers as
medical expulsive therapy for ureteric stones: a Cochrane systematic
review. BJU Int 2018;122:932–45. [CrossRef]
37. Seitz C, Liatsikos E, Porpiglia F, Tiselius HG, Zwergel U. Medical therapy
to facilitate the passage of stones: what is the evidence? Eur Urol
2009;56:455–71. [CrossRef]
38. Kobayashi M, Naya Y, Kino M, Awa Y, Nagata M, Suzuki H, et al. Low
dose tamsulosin for stone expulsion after extracorporeal shock wave
lithotripsy: efficacy in Japanese male patients with ureteral stone. Int J
Urol 2008;15:495–8. [CrossRef]
39. Küpeli B, Irkilata L, Gürocak S, Tunç L, Kiraç M, Karaoglan U, Bozkirli
I. Does tamsulosin enhance lower ureteral stone clearance with or
without shock wave lithotripsy? Urology 2004;64:1111–5. [CrossRef]
40. El Said NO, El Wakeel L, Kamal KM, Morad AER. Alfuzosin treatment
improves the rate and time for stone expulsion in patients with
distal uretral stones: a prospective randomized controlled study.
Pharmacotherapy 2015;35:470–6. [CrossRef]
41. Erturhan S, Bayrak Ö, Şen H, Yılmaz AE, Seçkiner İ. Can alpha blockers
facilitate the placement of ureteral access sheaths in retrograde
intrarenal surgery? Turk J Urol 2019;45:108–12. [CrossRef]
42. Koo KC, Yoon JH, Park NC, Lee HS, Ahn HK, Lee KS, et al. The impact
of preoperative α-adrenergic antagonists on ureteral access sheath
insertion force and the upper limit of force required to avoid ureteral
mucosal injury: A randomized controlled study. J Urol 2018;199:1622–
30. [CrossRef]
43. Lamb AD, Vowler SL, Johnston R, Dunn N, Wiseman OJ. Meta-analysis
showing the beneficial effect of α-blockers on ureteric stent discomfort.
BJU Int 2011;108:1894–902. [CrossRef]
44. He F, Man LB, Li GZ, Liu N. Efficacy of α-blocker in improving ureteral
stent-related symptoms: a meta-analysis of both direct and indirect
comparison. Drug Des Devel Ther 2016;10:1783–93. [CrossRef]
45. Fischer KM, Louie M, Mucksavage P. Ureteral stent discomfort and its
management. Curr Urol Rep 2018;19:64. [CrossRef]
46. Liu S, Yu Y, Gao Y, Yang X, Pang Z. Decreased urinary glycosaminoglycan
excretion following alfuzosin treatment on ureteral stent-related
symptoms: a prospective, randomized, placebo-controlled study.
Urolithiasis 2016;44:185–90. [CrossRef]
47. Alsaikhan B, Koziarz A, Lee JY, Pace KT. Preoperative Alpha-Blockers
for Ureteroscopy for Ureteral Stones: A Systematic Review and Meta-
Analysis of Randomized Controlled Trials. J Endourol 2020;34:33–41.
[CrossRef]
48. Zhou L, Cai X, Li H, Wang KJ. Effects of α-Blockers, Antimuscarinics, or
Combination Therapy in Relieving Ureteral Stent-Related Symptoms: A
Meta-Analysis. J Endourol 2015;29:650–6. [CrossRef]
49. Zhang YM, Chu P, Wang WJ. PRISMA-combined α-blockers and
antimuscarinics for ureteral stent-related symptoms: A meta-analysis.
Medicine 2017;96:e6098. [CrossRef]
50. Yan H, Wang Y, Sun R, Cui Y. The Efficacy of Antimuscarinics Alone or in
Combination with Alpha-Blockers for the Treatment of Ureteral Stent-
Related Symptoms: A Systematic Review and Meta-Analysis. Urol Int
2017;99:6–13. [CrossRef]
51. Fine SR, Ginberg P. Alpha-adrenergic receptor antagonists in older
patients with benign prostatic hyperplasia: issues and potential
complications. J Am Osteopath Assoc 2008;108:333–7. https://jaoa.
org/article.aspx?articleid=2093615
52. Welk B, McArthur E, Fraser LA, Hayward J, Dixon S, Hwang YJ, Ordon M.
The risk of fall and fracture with the initiation of a prostate-selective
α antagonist: a population based cohort study. BMJ 2015;351:h5398.
[CrossRef]
53. Nickel JC, Sander S, Moon TD. A meta-analysis of the vascular-related
safety profile and efficacy of alpha-adrenergic blockers for symptoms
related to benign prostatic hyperplasia. Int J Clin Pract 2008;62:1547–
59. [CrossRef]
54. Lee M. Tamsulosin for the treatment of benign prostatic hypertrophy.
Ann Pharmacother 2000;34:188–99. [CrossRef]
55. Marks LS, Gittelman MC, Hill LA, Volinn W, Hoel G. Rapid efficacy of the
highly selective alpha1A-adrenoceptor antagonist silodosin in men
with signs and symptoms of benign prostatic hyperplasia: pooled
results of 2 phase 3 studies. J Urol 2009;181:2634–40. [CrossRef]
56. Rees J, Bultitude M, Challacombe B. The management of lower urinary
tract symptoms in men. BMJ 2014;348:g3861. [CrossRef]
57. Zhang LT, Lee SW, Park K, Chung WS, Kim SW, Hyun JS, et al. Multicenter,
prospective, comparative cohort study evaluating the efficacy and
safety of alfuzosin 10 mg with regard to blood pressure in men
with lower urinary tract symptoms suggestive of benign prostatic
hyperplasia with or without antihypertensive medications. Clin Interv
Aging 2015;10:277–86. [CrossRef]
58. van Dijk MM, de la Rosette JJ, Michel MC. Effects of alpha(1)-
adrenoceptor antagonists on male sexual function. Drugs 2006;66:287–
301. [CrossRef]
59. Gacci M, Ficarra V, Sebastianelli A, Corona G, Serni S, Shariat SF, et al.
Impact of medical treatments for male lower urinary tract symptoms
due to benign prostatic hyperplasia on ejaculatory function: a
systematic review and meta-analysis. J Sex Med 2014;11:1554–66.
[CrossRef]
60. Lepor H, Kazzazi A, Djavan B. α-Blockers for benign prostatic
hyperplasia: the new era. Curr Opin Urol 2012;22:7–15. [CrossRef]
61. Giuliano F. Impact of medical treatments for benign prostatic
hyperplasia on sexual function. BJU Int 2006;97:34–8. [CrossRef]
62. Roehrborn and the AUA BPH Guideline Update Panel. Guideline on the
management of benign prostatic hyperplasia (BPH). 2003; chapters
1–23. http://www.auanet.org/guidelines/bph.cfm
63. Cunningham GR and Kadmon D, 2020.
https://www.uptodate.com/contents/
medical-treatment-of-benign-prostatic-hyperplasia#H239931225
Atan • Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli noktaları ve yeni klinik kullanım alanları
243
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2020;22:244−248
https://doi.org/10.24898/tandro.2020.35492
Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji
Adölesan cinselliği: Uluslararası ve ulusal durum
Adolescent sexuality: International and national situation
Ebru Bekmezci , Halime Esra Meram
ÖZ
Adölesan dönem gençlerin fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal açıdan
değişimler yaşadığı gelişimsel bir evredir. Adölesanlar, nüfusun önemli
bir bölümünü oluşturan, kendilerini yetişkin gibi hisseden, fizyolojik
ve psikolojik olarak henüz gelişimini tamamlayamamış bir gruptur. Bu
özellikleri nedeniyle adölesanların cinsel olarak aktif olmaya başlaması
bir takım cinsel sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Günümüzde cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, istenmeyen gebelikler,
birçok cinsel sağlık sorunu açısından adölesanların risk teşkil etmesi ve
küresel anlamda cinsel olarak aktif adölesan sayısının artması nedeniyle
üzerinde durulması gereken önemli bir grup olduğu anlaşılmaktadır. Bu
makale adölesan cinselliğinin uluslararası ve ulusal durumunu incelemek
amacıyla yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: adölesan, adölesan gebeliği, cinsel yolla bulaşan
hastalıklar, cinsel eğitim
ABSTRACT
Adolescent period is a developmental stage in which young people
experience physical, emotional, cognitive and social changes. Adolescents
are a group that constitutes a significant part of the population, feel like
adults, and have not yet completed their development physiologically
and psychologically. Because of these features, the fact that adolescents
become sexually active causes a number of sexual health problems.
Today, it is understood that adolescents are an important group that
should be emphasized because of the risk of sexually transmitted
infections, unwanted pregnancies, many sexual health problems and
the increase in the number of sexually active adolescents globally. This
article was made to examine the international and national and situation
of adolescent sexuality.
Keywords: adolescent, adolescent pregnancy, sexually transmitted
diseases, sexual education
GIRIŞ
Bireylerde çocukluktan başlayıp yaşamın sonuna kadar
devam eden cinsellik, hayatın her evresinde sürekli bir
gelişim ve değişim içindedir. Cinsellikte önemli gelişmelerin
yaşandığı bir süreç olan adölesan dönem ise, [1]
bireylerin çocukluktan yetişkinliğe geçiş yaptığı 10–19
yaşları arasındaki dönemi temsil etmektedir. [2,3] Bu dönem
gençlerin fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal açıdan
değişimler yaşadığı gelişimsel bir evreyi temsil etmektedir.
[4] Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Dünya nüfusunun
%20’sinin (yaklaşık 1,2 milyar) adölesan olduğunu ve bu
oranın 2050 yılına kadar artabileceğini belirtmektedir.
[3]
Türkiye’de ise tüm nüfusun %16’sını 10–19 arası yaş
grubu oluşturmaktadır. [5] Nüfusun önemli bir bölümünü
oluşturan, fizyolojik ve psikolojik olarak henüz gelişimini
Selçuk Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği
Anabilim Dalı, Konya, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Hemşire Ebru Bekmezci
Selçuk Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Selçuklu, Konya, Türkiye
E-mail: ebrubekmezci42@gmail.com
Geliş/ Received: 08.06.2020
Kabul/ Accepted: 09.08.2020
tamamlayamamış adölesanların, kendilerini yetişkin
gibi hissederek cinsel olarak aktif olmaya başlaması bir
takım cinsel sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. [6]
Cinselliğin adölesan gelişiminin normal ve gerekli parçası
olduğunu anlamak adölesan cinselliğinin olumlu sağlık
davranışları ile sonuçlanmasını sağlamanın temel noktalarındandır.
[7]
Özellikle bu dönemde artan özerklik, sosyal olgunluk ve
risk alma davranışları adölesanları cinsel sağlık sorunları
açısından bir risk grubu haline getirmektedir. [8,9] Bu riskler
arasında olgunlaşmamış genital bağışıklık sistemi, [10]
daha sık cinsel partner değişimi, korunmasız cinsel ilişkiye
girme, [11] alkol ve madde kullanımı, [9] düşük kontraseptif
kullanımı ve sunulan sağlık hizmetlerine erişimde zorluklar
yer almaktadır. Günümüzde cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar
(CYBE), istenmeyen gebelikler ve birçok cinsel sağlık
sorunu dünya genelinde adölesanların en önemli ölüm
nedenleri arasındadır. [4,8,9,12] Temel olarak adölesanların
cinsel sağlık ve üreme sağlığı açısından risk teşkil etmesi
ve küresel anlamda cinsel olarak aktif adölesan sayısının
artması nedeniyle üzerinde durulması gereken önemli bir
grup olduğu anlaşılmaktadır. [13] Bu makale adölesan cinselliğinin
uluslararası ve ulusal durumunu incelemek amacıyla
yapılmıştır.
244 ©2020 Androloji Bülteni
ADÖLESAN CINSELLIĞI
Cinsellik, ilgi, ve cinsel yönelim adölesan döneminin normal
bir parçasıdır. Adölesanların cinsel gelişimi yaklaşık
olarak on iki yılda başlayıp, yetişkinliğe kadar devam etmektedir.
Kızların adölesan döneme erkeklerden daha önce
girdiği belirtilse de, her iki cinsiyet içinde adölesan dönem;
erken, orta ve geç adölesan dönemlerinden oluşmaktadır.
[4]
Adölesanlığın başlangıcı olan erken adölesan dönemde
(10–13 yaş) adölesan, yaşadığı fiziksel değişikliklere uyum
sağlamaya çalışırken, vücut imajı hakkında çok fazla endişe
duymaktadır. [1] Orta adölesan dönemde (14–16 yaş) adölesan
cinsel kimlik ve yönelim oluştururken, bilinçsizce yapılan
cinsel deneyimlerden dolayı CYBE’ye yakalanma ve
gebe kalma riskiyle karşı karşıyadır. Geç adölesan dönemde
(17–19 yaş) ise adölesanlar gelişen özerklik ve mantıklı düşünebilme
yetisiyle cinsel açıdan sağlıklı kararlar alabilecek
bir yetişkin olma rollerini geliştirme eğilimindedirler. [4]
Dünya genelinde orta ve geç adölesan dönemde çok sayıda
adölesanın cinsel olarak aktif olduğu belirtilmektedir. [14]
Adölesan cinsel gelişimi biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerden
etkilenmektedir. Biyolojik faktörler genetik ve
nöroendokrin faktörlerdir. [15] Adölesan dönemiyle birlikte
kızlarda memelerin gelişimi, genital kıllanma, menstruasyonun
başlaması, erkeklerde ise vücutta kıllanma, penis ve
testislerin boyutunda büyüme biyolojik olarak meydana
gelen ilk değişikliklerdendir. [16] Bireylere cinsellik hakkındaki
ilk izlenimler çocukluk döneminde ebeveynler tarafından
aktarılırken, zaman geçtikçe adölesanların kendi değer
sistemleri gelişmeye başlamaktadır. [7] Adölesan cinselliği
ülkeye ve cinsiyete göre büyük farklılıklar göstermektedir.
Afrika, Asya ve Orta Asya’da kızlar erkeklere göre cinsel
olarak daha aktifken, Latin Amerika ve Karayipler’de erkek
çocukların cinsel olarak daha aktif olduğu belirtilmektedir.
[14]
Sosyal, kültürel ve ekonomik olarak farklılaşmasının
yanında, yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim, yaşanılan
yer, göç, sağlık hizmetlerine ulaşım, bilgi ve destek kaynaklarına
göre de çeşitlilik göstermektedir. [1,17] Adölesanların
cinsel olarak aktif olması beraberinde üreme sağlığı sorunlarınada
neden olmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri
CYBE’ler, istenmeyen gebelikler ve bunlara bağlı gelişen
komplikasyonlardır. [17,18]
CINSEL YOLLA BULAŞAN ENFEKSIYONLAR
CYBE’ler bakteri, virus ve parazitlerin bireyler arasında
vajinal, anal ve oral seks yoluyla bulaşmasını ifade etmektedir.
[8] Cinsel olarak aktif adöleasanlar davranışsal, biyolojik
ve fizyolojik faktörler nedeniyle CYBE alma riski
daha yüksektir. [4,17] Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi
(Centers for Disease Control and Prevention) 15–24 yaş
arasındaki adölesanların cinsel olarak aktif nüfusun dörtte
birinden fazlasını oluşturduğunu bu nedenle CYBE açısından
risk grubu olduklarını belirtmektedir. [19] Özellikle
korunmasız cinsel ilişki gibi davranışsal faktörler adölesanları
CYBE’ye karşı daha savunmasız yapmaktadır. [20] En sık
görülen CYBE arasında human papilloma virüsü (HPV),
human immunodeficiency virus (HIV), herpes simpleks
virüsü, sifiliz, trichomonas, klamidya, hepatit B ve hepatit
C yer almaktadır. [16] HPV’nin adölesanlarda en sık görülen
CYBE olduğu belirtilmektedir. [4,16]
CYBE önlenmesinde birincil yaklaşım bireylerde var olan
riskin değerlendirilmesidir. Bireylerden öncelikle kapsamlı
bir cinsel öykü alınmalıdır. Görüşme sırasında bireylere
saygılı ve yargılayıcı olmayan bir tutumla yaklaşmak doğru
bilgi elde edilmesinde temel noktalardandır. Cinsel öykü
alındıktan sonra ise mevcut risklerin azaltılması gerekmektedir.
[21] Öncelikle cinsel olarak aktif olan adölesanlar için
risk azaltma önlemleri alınmalıdır. Bireylere CYBE ve istenmeyen
gebelikleri önlemede en etkili yöntemin cinsel
ilişkiye girilmemesi olduğu, eğer birliktelik olacaksa prezervatif
kullanımının önemi bireylere mutlaka aktarılmalıdır.
[22] Bu penis ile vajinal, oral ve anal temas için prezervatif
kullanımını içermektedir. [23] CYBE’si olan kişilere
danışmanlık verirken bireylere cinsel organları şekil, renk,
akıntı ve koku açısından iyice gözlemlemeleri anlatılmalıdır.
Normalden sapma durumlarında doğrudan sağlık
kurumuna başvurmaları gerektiği söylenmelidir. Üzerinde
durulması gereken diğer önemli bir nokta ise bireylerin
cinsel partnerinin de değerlendirilmesi gerektiğidir.
Danışmanlıkta özellikle bu konu dikkate alınmalıdır. [24]
CYBE’lerin tedavisi önemlidir çünkü önlenememesi durumunda
servikal kanser, kronik pelvik ağrı, infertilite,
pelvik inflamatuar hastalığı ve ektopik gebelik gibi büyük
komplikasyonlar ve kalıcı hasarlar ortaya çıkabilmektedir.
[9,18]
Bu nedenle kapsamlı bir tedavi yaklaşımının uygulanması
çok önemlidir. [17] CYBE hakkında verilecek eğitimlerin
cinsel birlikteliklerin yaşanmaya başlandığı adölesan
dönemde verilmeye başlanması önem taşımaktadır.
[24]
Adölesanlarda CYBE’lerin önlenmesi, taranması ve
tedavisinde sağlık personelinin kritik rolü vurgulanmaktadır.
Adölesana tutarlı, saygılı, merhametli ve yargılayıcı
olmayan bir tutumla verilecek cinsel sağlık eğitimi ve danışmanlığının
olumsuz sonuçların önlenmesinde anahtar
nokta olduğu belirtilmektedir. [23] Yapılan görüşmelerde
açık uçlu soru sormanın ve anlaşılabilir dil kullanımının
görüşmeyi kolaylaştıracak etkili teknikler arasıda yer aldığı
belirtilmektedir. Sağlık profesyonellerinin yapacağı
kapsamlı tarama, etkin bakım ve kaliteli danışmanlık uygulamaları
ile adölesan dönemde sık görülen CYBE riskinin
azaltılabileceği belirtilmektedir. [21]
Bekmezci ve Meram • Adölesan cinselliği: Uluslararası ve ulusal durum
245
ADÖLESAN GEBELIK
Adölesan cinsel aktivitesinin en önemli sonuçlarından biriside
erken ve plansız gebeliktir. [17] Adölesan gebelikler genellikle
13–19 yaş arası gebelikler olarak tanımlanmakta
olup, [25] 15–19 yaş arası kadınlarda en önemli ikinci ölüm
nedenidir. [14] Ülkemizde adölesan doğurganlık hızı, 2012
yılında binde 31 iken 2017 yılında binde 21’e düşmüştür.
[26]
DSÖ, her yıl gelişmekte olan bölgelerde 15–19 yaş grubundaki
yaklaşık 21 milyon adölesanın hamile kaldığını
ve yaklaşık 12 milyonunun doğum yaptığını belirtmektedir.
Bununla birlikte bölgeler arasında ekonomik, kültürel
ve eğitim açısından büyük farklılıklar gösteren küresel bir
sorun olarak tanımlamaktadır. [27] Türkiye’de bölgeler açısından
farklılıklar incelendiğinde adölesan dönemde çocuk
sahibi olmaya başlayan kadınların Batı’da oranı %2 iken,
Güney’de %7 olduğu görülmektedir. Özellikle ilkokul mezunu
ve düşük refah seviyesine sahip adölesanlarda çocuk
sahibi olma yaşının daha düşük olduğu görülmektedir. [5]
1990 yılından bugüne kadar adölesan gebelikler önemli
azalma göstermiş olsada, [28] Afrika, Asya, Latin Amerika ve
Karayipler’de hala yüksektir. [14] Türkiye’de ise çocuk sahibi
olmaya başlayan adölesan oranlarının 2013 yılından 2018
yılına kadar %4’ten %3’e gerilediği gözlenmiştir. [5]
Fiziksel, ruhsal ve sosyal alanda önemli değişikliklerin yaşandığı
adölesan ve gebelik döneminin bir arada yaşanması
bireylerin sağlığını olumsuz etkilemektedir. İstenmeyen
adölesan gebelik, gebelikte yaşanan komplikasyonlar ve
güvenli olmayan kürtajda dahil olmak üzere çeşitli riskleri
barındırmaktadır. [29] Adölesan gebelerin doğum öncesi bakım
almayı ihmal etme olasılıklarının daha yüksek olması,
doğum kontrol yöntemlerine erişimde sıkıntı yaşamaları ve
vücut gelişimlerinin yeterince tamamlanmamış olması onların
yaşayabilecekleri komplikasyon riskini daha da artırmaktadır.
[7,14] Bu komplikasyonlar arasında anemi, doğum
sonu kanama, depresyon, erken doğum, düşük doğum
ağırlığı ve CYBE’ler yer almaktadır. [17] Bu olumsuz gebelik
sonuçları temelde uterusun yetersiz fiziksel olgunluğu,
adölesanın yetersiz büyüme ve beslenme durumu ile ilişkilendirilmektedir.
[12] Adölesan gebelikler sağlığı olumsuz
etkilemesinin yanında, kızların okula gitmesini engelleyerek,
yoksulluk döngüsünün devam etmesinede neden olabilmektedir.
[30] Bunların yanında yüksek riskli gebeliklerle
ilişkili olduğu için özel bakım almayı gerektirmektedir.
[31]
Gelişmiş ülkelerde adölesan gebeliği ile cinsel ilişkinin
başlama yaşı ve kontraseptif kullanımı arasında yakın ilişki
olduğu belirtilmektedir. [32] Temelde sağlık profesyonelleri
istenmeyen ve erken gebeliklerin önlenmesi için cinsel olarak
aktif adölesanlara hizmet verirken kişiye uygun kontraseptif
yöntemin seçilmesi ve kullanılmasında öncelikli
bakım sağlamalıdır. [23,29] Cinsel sağlığı olumsuz etkileyen
davranışların değiştirilmesinde ve sonuçlarının önlenmesinde
bireylere verilecek cinsel sağlık eğitiminin ve danışmalığının
yarar sağladığı belirtilmektedir. [2]
CINSEL SAĞLIK EĞITIMI
Cinsel sağlık eğitimi bireylerin yaşam boyu cinsel sağlık sonuçlarının
iyileştirilmesini amaçlayan temel stratejik yöntem
olarak tanımlanmaktadır. [33,34] Cinsel sağlık eğitimi ile bireylerin
bilgi sahibi olması, değer, tutum ve inanç geliştirmesi
sağlanırken, cinsel yaşamları hakkında bilinçli tercih yapmalarınada
katkı sağlanmaktadır. [35] İyi planlanmış ve etkin şekilde
bireylere verilen cinsel sağlık eğitiminin olumlu sağlık
sonuçlarıyla ilişkili olduğu belirtilmektedir. [36]
Adölesanların diğer yaş gruplarına kıyasla cinsel sağlıkla
ilgili olumsuz sonuçlar açısından daha fazla risk altında
olması nedeniyle, verilecek eğitimlerin adölesan dönemde
başlaması önemle tavsiye edilmektedir. [34,37] Çünkü
adölesanlar, temel bilgi eksikliği, sosyal damgalanma ve
evli olmayanlara karşı yapılan yargılayıcı tutum nedeniyle
cinsel sağlık konusunda yeterince bilgiye sahip değillerdir.
[9,14]
Adölesanlar, cinsel sağlık davranışlarını anlamak için
mücadele verirken, sağlık profesyonelleri cinsel sağlıklarını
korumalarına yardımcı olmak için öngörülü rehberlik
etmelidir. [7] Bu kapsamda adölesanlara bilimsel olarak doğru,
gerçekçi, yargılayıcı olmayan bilgilerle yaşa ve kültüre
uygun cinsel eğitim sağlanmalıdır. [8]
Adölesanlara verilen cinsel sağlık eğitimi, sağlıklı cinsel gelişimi
teşvik etmenin ve olumsuz cinsel davranışların azaltılmasının
önemli bir yoludur. [38] Etkili ve kapsamlı olarak
verilen adölesan cinsel eğitimlerinin sonucunda riskli cinsel
davranışlarda azalma olduğu belirtilmektedir. [39] Cinsel
eğitimler sağlık veya eğitim hizmetleri aracılığıyla, evlerde,
okullarda, tıbbi ve toplum ortamlarında verilebilir. [9]
Verilen eğitimlerin yaşa uygun olması, mümkün olduğunca
erken başlaması ve adölesanların bilinçli karar almasını
teşvik etmesi gerekmektedir. [39] Eğitim içeriğinde üreme
sisteminin nasıl çalıştığı, kontraseptif kullanımı, cinsel
ilişkiyi geciktirmenin yararları, CYBE’lerin ve istenmeyen
gebeliklerin sonuçları mutlaka anlatılmalıdır. [9]
Adölesanların cinsel eğitim almasının önünde birçok engel
mevcuttur. Bunların başında, cinsel sağlık eğitimine
karşı olumsuz tutumlar, etkisiz iletişim becerileri, yetersiz
öğretim materyalleri ve ebeveynlerin yetersiz farkındalığı
gelmektedir. [12] Yapılan çalışmada adölesanların sağlık
bakım ziyaretlerinde yeterince cinsel sağlık eğitimi almadıkları,
cinsellik konuşulduğu zamanda da konuşmaların
yetersiz ve çok kısa sürdüğü belirtilmektedir. Bu bulgular
cinsel sağlık açısından risk grubunda yer alan adölesanların
cinsel sağlık eğitiminden yeterince yararlanamadıklarını
246 Androl Bul 2020;22:244-248
göstermektedir. [40] Bu amaçla toplumdaki tüm adölesanlara
eğitim verilmeye çalışılmalı, bireysel ve toplumsal farklılıklar
gözetilerek, cinsel sağlık eğitimleri toplum, kültür ve
din boyutunda ele alınarak adölesanlara aktarılmalıdır. [41]
Sonuç olarak adölesanlara etkin ve kaliteli rehberlik sağlamak
olumlu cinsel sağlık davranışları kazanmaları açısından
oldukça önemlidir. [42]
SONUÇ
Adölesan cinsel sağlık konularının yakından incelenmesi
adölesan sağlığının ayrılmaz parçalarındandır. Cinsel
açıdan birçok riski barındıran adölesanlar, özel bakım gerektirmektedirler.
Özellikle adölesan dönemde başlayacak
cinsel sağlık eğitimleri, yaşamlarının gelecek yıllarında sağlıklı
cinsel davranışlarının oluşmasına katkı sağlayacaktır.
Adölesanların fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının bütüncül
bir yaklaşımla, multidisipliner bir ekip tarafından ele alınması
sağlık bakım kalitesinin artmasına katkı sağlayacaktır.
Bu kapsamda bireye özgü eğitim ve danışmanlık verilmesinde
başta hemşireler olmak üzere tüm sağlık profesyonellerine
önemli görevler düşmektedir. Eğitim ve danışmanlık
rolleri hemşirelik mesleğinin başlıca sorumlulukları
arasındadır. Bu bağlamda, hemşireler aktif olarak aile sağlığı
merkezleri, cinsel sağlık ve üreme sağlığı merkezleri,
toplum sağlığı merkezleri, çocuk, ergen, kadın ve üreme
sağlığı birimlerinde eğitim ve danışmanlık rollerini yerine
getirmektedir.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial disclosure was received.
KAYNAKLAR
1. Kar SK, Choudhury A, Singh AP. Understanding normal
development of adolescent sexuality: A bumpy ride. J Hum Reprod
Sci 2015;8:70–4. [CrossRef]
2. Kansu Çelik H, Özel Ş, Engin Üstün Y. Adolesanlarda Cinsel
Sağlık ve Üreme Sağlığı. Jinekoloji Obstetrik ve Neonatoloji Tıp
Derg 2018;15:184–8. https://dergipark.org.tr/en/download/
article-file/931947
3. WHO. Maternal, newborn, child and adolescent health. https://
www.who.int/maternal_child_adolescent/adolescence/universalhealth-coverage/en/
4. Tulloch T, Kaufman M. Adolescent sexuality. Pediatr Rev
2013;34:29–37;quiz 38. [CrossRef]
5. TNSA. Nüfus ve Sağlık Araştırması. Ankara: Hacettepe Üniversitesi
Nüfus Etütleri Enstitüsü; 2018. http://www.hips.hacettepe.edu.tr/
tnsa2018/rapor/TNSA2018_ana_Rapor.pdf
6. Özgü E, Yakut Hİ. Adolesan kontrasepsiyon. Jinekoloji Obstetrik
ve Neonatoloji Tıp Derg 2015;12(5):191–3. https://dergipark.org.
tr/tr/download/article-file/933350
7. Forcier M. Adolescent sexuality. UpToDate 2020.
https://www.uptodate.com/contents/adolescentsexuality?search=adolescent%20sexuality
&source=search_
result&selectedTitle=1~12&usage_type=default&display_rank=1
8. Leung H, Shek DTL, Leung E, Shek E. Development of
Contextually-relevant Sexuality Education: Lessons from a
Comprehensive Review of Adolescent Sexuality Education
Across Cultures. Int J Environ Res Public Health 2019;16:621.
[CrossRef]
9. Slater C, Robinson AJ. Sexual health in adolescents. Clin Dermatol
2014;32(2):189–95. [CrossRef]
10. Chinsembu KC. Sexually transmitted infections in adolescents.
Open Infect Dis J 2009;3:107–17. [CrossRef]
11. Gray-Swain MR, Peipert JF. Pelvic inflammatory disease in
adolescents. Curr Opin Obstet Gynecol 2006;18:503–10.
[CrossRef]
12. Askari F, Mirzaiinajmabadi K, Saeedy Rezvani M, Asgharinekah
SM. Sexual health education issues (challenges) for adolescent boys
in Iran: A qualitative study. J Educ Health Promot 2020;9:33.
[CrossRef]
13. Pringle J, Mills KL, McAteer J, Jepson R, Hogg E, Anand N,
Blakemore SJ. The physiology of adolescent sexual behaviour: a
systematic review. Cogent Soc Sci 2017;3:1368858. [CrossRef]
14. Salam RA, Faqqah A, Sajjad N, Lassi ZS, Das JK, Kaufman M,
Bhutta ZA. Improving Adolescent Sexual and Reproductive
Health: A Systematic Review of Potential Interventions. J Adolesc
Health 2016;59:S11–28. [CrossRef]
15. Sandberg DE, Gardner M, Cohen-Kettenis PT. Psychological
aspects of the treatment of patients with disorders of sex
development. Semin Reprod Med 2012;30:443–52. [CrossRef]
16. Benson PA. Patient education: Adolescent sexuality (Beyond the
Basics). UpToDate 2019. https://www.uptodate.com/contents/
adolescent-sexuality-beyond-the-basics?search= adolescent%20
sexuality&source=search_result&selectedTitle=2~10&usage_
type=default&display_rank=2
17. Morris JL, Rushwan H. Adolescent sexual and reproductive health:
The global challenges. Int J Gynecol Obstet 2015;131:S40–2.
[CrossRef]
18. Bilge AGÇ, Beji NK. Adölesan gebelikler ve üreme sağlığı sorunları.
Androloji Bülteni 2015;17:154–6. https://jag.journalagent.com/
androloji/pdfs/AND_17_61_154_156.pdf
19. CDC. Sexually Transmitted Diseases: Adolescents and Young
Adults. https://www.cdc.gov/std/life-stages-populations/
adolescents-youngadults.htm
20. Fuchs E, Dwiggins M, Lokken E, Unger JA, Eckert LO. Influence
of Sexually Transmitted Infections in Pregnant Adolescents on
Preterm Birth and Chorioamnionitis. Infect Dis Obstet Gynecol
2020;2020:1908392. [CrossRef]
21. Workowski KA, Bolan GA, Centers for Disease C, et al. Sexually
transmitted diseases treatment guidelines, 2015. MMWR Recomm
Rep 2015;64:1–137. https://www.cdc.gov/std/tg2015/tg-2015-
print.pdf
22. Widman L, Noar SM, Choukas-Bradley S, Francis DB. Adolescent
sexual health communication and condom use: a meta-analysis.
Health Psychol 2014;33:1113–24. [CrossRef]
Bekmezci ve Meram • Adölesan cinselliği: Uluslararası ve ulusal durum
247
23. Monasterio E, Hwang LY, Shafer MA. Adolescent sexual health.
Curr Probl Pediatr Adolesc Health Care 2007;37:302–25.
[CrossRef]
24. Doğan S, Altındağ E. Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Konusunda
Danışmanlık Vermek. Klinik Tıp Aile Hekimliği 2017;9:32–6.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/728283
25. Keskin U, Kıncı MF. Adolesan Dönemi ve Gebelikler. Turkiye
Klinikleri Family Medicine-Special Topics 2018;9:33–8. https://
www.turkiyeklinikleri.com/article/en-adolesan-donemi-vegebelikler-82989.html
26. TÜİK. Adölesan doğurganlık hızı. https://tuikweb.tuik.gov.tr/
PreHaberBultenleri.do?id=33706#:~:text=Ad%C3%B6lesan%20
d o % C 4 % 9 F u r g a n l % C 4 % B 1 k % 2 0
h%C4%B1z%C4%B1%2C%202001%20
y%C4%B1l%C4%B1nda,y%C4%B1l%C4%B1nda%20
binde%2017’ye%20d%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC.
27. WHO. Adolescent pregnancy. https://www.who.int/en/newsroom/fact-sheets/detail/adolescent-pregnancy
28. United Nations, Department of Economic and Social Affairs
Population Dynamics. World Population Prospects 2019. https://
population.un.org/wpp/
29. Derefinko KJ, Ashby S, Hayes T, Kaplan C, Bursac Z, Salgado
García FI, et al. Sexually Transmitted Infections and Contraceptive
Use in Adolescents. Am J Prev Med 2020;58:536–46. [CrossRef]
30. Michaud PA, Ambresin AE. The health of adolescents around a
world in transition. Georgian Med News 2014:54–9. https://
pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24940858/
31. Malek KA, Abdul-Razak S, Abu Hassan H, Othman S. Managing
adolescent pregnancy: The unique roles and challenges of private
general practitioners in Malaysia. Malays Fam Physician 2019;14:37–
45. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7067509/
32. Scott RH, Wellings K, Lindberg L. Adolescent Sexual Activity,
Contraceptive Use, and Pregnancy in Britain and the US: A
Multidecade Comparison. J Adolesc Health 2020;66:582–8.
[CrossRef]
33. Crocker BCS, Pit SW, Hansen V, John-Leader F, Wright ML.
A positive approach to adolescent sexual health promotion:
a qualitative evaluation of key stakeholder perceptions of the
Australian Positive Adolescent Sexual Health (PASH) Conference.
BMC Public Health 2019;19:681. [CrossRef]
34. Ismail S, Shajahan A, Sathyanarayana Rao TS, Wylie K. Adolescent
sex education in India: Current perspectives. Indian J Psychiatry
2015;57:333–7. [CrossRef]
35. Yücesan A, Alkaya SA. Okullarda Göz Ardı Edilen Bir Konu: Cinsel
Sağlık Eğitimi. Med J Suleyman Demirel Univ 2018;25:200–9.
[CrossRef]
36. O’Sullivan LF, Byers ES, Mitra K. Sexual and reproductive health
education attitudes and experience in India: how much support is
there for comprehensive sex education? Findings from an Internet
survey. Sex Educ 2019;19:145–61. [CrossRef]
37. Brayboy LM, McCoy K, Thamotharan S, Zhu E, Gil G, Houck
C. The use of technology in the sexual health education especially
among minority adolescent girls in the United States. Curr Opin
Obstet Gynecol 2018;30. [CrossRef]
38. Lindberg LD, Maddow-Zimet I, Boonstra H. Changes in
Adolescents’ Receipt of Sex Education, 2006–2013. J Adolesc
Health 2016;58:621–7. [CrossRef]
39. Haberland N, Rogow D. Sexuality Education: Emerging Trends
in Evidence and Practice. J Adolesc Health 2015;56:S15–21.
[CrossRef]
40. Alexander SC, Fortenberry JD, Pollak KI, Bravender T, Davis JK,
Østbye T, et al. Sexuality talk during adolescent health maintenance
visits. JAMA Pediatr 2014;168:163–9. [CrossRef]
41. Çakşak A. Ergenlerde Cinsel Eğitim. J Inst Econ Dev Soc Res
2018;4:498–504. [CrossRef]
42. Bauer M, Hämmerli S, Leeners B. Unmet Needs in Sex Education
–What Adolescents Aim to Understand About Sexuality of the
Other Sex. J Adolesc Health 2020;67:245–52. [CrossRef]
248 Androl Bul 2020;22:244-248
DERLEME | REVIEW
Androl Bul 2020;22:249−253
https://doi.org/10.24898/tandro.2020.24392
Gelişimsel Üreme ve Seksüel Biyoloji
COVID-19 pandemisinde cinsellik ve cinsel sağlık
Sexuality and sexual health in the COVID-19 pandemic
Ezgi Şahin 1 , İlkay Güngör Satılmış 2
ÖZ
Bu derlemenin amacı literatür doğrultusunda COVID-19 pandemisi
nedeniyle öz izolasyon ya da sosyal uzaklaşma sürecinin, cinsellik ve cinsel
sağlık üzerine etkisini açıklamaktır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
tarafından küresel bir salgın ilan edilen Coronavirus hastalığı 2019
(COVID-19), Şiddetli Akut Solunum Sendromu Coronavirus-2 (SARS-
CoV-2) olarak bilinen yeni bir koronavirüs tarafından ortaya çıkmıştır.
Salgın süresince, bulaşma riskini azaltmak için insanlardan birbirlerine
karşı aralarına sosyal mesafe koymaları beklenmektedir. Ancak sosyal
mesafeden etkilenebilecek davranışlardan biri cinsel aktivitedir. Çünkü
COVID-19, büyük solunum damlacıkları ve enfekte sekresyonlarla doğrudan
temas yoluyla bulaşan bir solunum virüsü olup öpüşme ve fiziksel
temasla geçme riski olan bir enfeksiyon hastalığıdır. Bu risk nedeniyle de
insanların birbirleriyle uzaklaştığı bu dönemde cinsel isteksizlikle birlikte
cinsel aktivite sıklığında da azalma görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Covid-19, (SARS-CoV-2), cinsellik, cinsel akitivite,
cinsel sağlık
ABSTRACT
The purpose of this review is to explain the effect of self-isolation or
social withdrawal on sexuality and sexual health due to the COVID-19
pandemic in line with the literature. Coronavirus disease 2019
(COVID-19), which has been declared a global epidemic by the World
Health Organization (WHO), has been introduced by a new coronavirus
known as Severe Acute Respiratory Syndrome Coronavirus-2 (SARS-
CoV-2). During the epidemic, people are expected to distance
themselves from each other to reduce the risk of transmission. However,
one of the behaviors that can be affected by social distance is sexual
activity. Because COVID-19 is a respiratory virus transmitted through
direct contact with large respiratory droplets and infected secretions, an
infectious disease at risk of kissing and physical contact. Due to this risk,
the frequency of sexual activity decreases along with sexual reluctance
during this period when people are diverging.
Keywords: Covid-19, (SARS-CoV-2), sexuality, sexual activity, sexual
health
GİRİŞ
Coronavirüs enfeksiyonu (COVID-19) 2019 yılının sonlarında
Çin Wuhan’dan dünyaya yayılmıştır. Dünya Sağlık
örgütü (WHO), 2020 Şubat’ta hastalığı COVID-19, etken
virüsü “severe acute respiratory syndrome (Şiddetli Akut
Solunum Sendromu Coronavirus-2 (SARS-CoV-2)) şeklinde
tanımladı. [1,2] Virüs damlacık ve kontamine yüzeylerden
el, göz, burun mukozası ya da ağız yoluyla bulaşmakta
olup, önemli morbidite ve sosyoekonomik etki ile birlikte
ülke çapında kilitlenmeler ve sınır kapanmaları da dahil
olmak üzere tüm kıtalarda sert tedbirler gerektirmiştir.
SARS-CoV-2 virüsü asemptomatik bireylerden izole edilmiştir
ve etkilenen hastalar semptomların kesilmesinden
1
İstanbul Arel Üniversitesi, Tıbbi Hizmetler ve Teknikler Bölümü, İlk ve Acil Yardım
Programı, İstanbul, Türkiye
2İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa, Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, Kadın
Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, İstanbul, Türkiye
Yazışma Adresi/ Correspondence:
Ezgi Şahin
İstanbul Arel Üniversitesi, Kemalpaşa Mahallesi Halkalı Caddesi Sefaköy-
Küçükçekmece İstanbul, Türkiye
Tel. +90 531 696 17 37
E-mail: ezgishn90@gmail.com
Geliş/ Received: 12.06.2020
Kabul/ Accepted: 29.08.2020
2 hafta sonra bulaşıcı olmaya devam etmektedir. [2] Salgın
süresince, bulaşma riskini azaltmak için insanlardan, insanlara
karşı aralarına sosyal mesafe koymaları beklenmektedir.
Ancak sosyal mesafeden etkilenebilecek davranışlardan
biri cinsel aktivitedir. Sosyal mesafeden dolayı insanların
birbirleriyle uzaklaştığı bu dönemde cinsel isteksizlikle
birlikte cinsel aktivite sıklığında da azalma görülmektedir.
Çünkü bir kişinin virüsü varsa, öpüşme ve fiziksel dokunuşla
COVID-19’u geçme riski olduğu anlamına gelir. [2,3]
Virüsün vajinal sıvılarda olduğuna dair hiçbir kanıt yokken
dışkıda bulunduğuna dair kanıtlar vardır, dolayısıyla oral
ve anal seks yapmak da virüsün geçmesinin bir yolu olabilir.
Cinselliğin sağlıklı yaşanabilmesi için cinsel yakınlığın
bireyin özgür seçimlerine dayalı, hiçbir zorlama olmadan,
mutlu ve zarar görmeden yaşayacağı bir yakınlık olması
gerekmektedir. [4,5] Bu nedenle bu süreçte COVID-19 potansiyel
zararlı sonuçlarını azaltabilmek adına günümüzde
önerilen en güvenli cinsel aktivite ise kendi kendine (solo)
veya uzaktan yapılan aktivitedir. New York Şehri Sağlık ve
Zihinsel Hijyen Departmanı (The NYC Department of
Health and Mental Hygiene) da, daha güvenli cinsel yaşam
için resmi kılavuzunu yayınlayarak en güvenli cinsellik
uygulamasının mastürbasyon olduğunu önermiştir. [4,5] Bu
©2020 Androloji Bülteni 249
derlemenin amacı literatür doğrultusunda COVID-19 öz
izolasyonu/sosyal uzaklaşma sürecinin, cinsellik ve cinsel
sağlık üzerine etkisini açıklamaktır.
COVID-19 VE CINSEL SAĞLIK
Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından
küresel bir salgın ilan edilen Coronavirus hastalığı
2019 (COVID-19), Şiddetli Akut Solunum Sendromu
Coronavirus-2 (SARS-CoV-2) olarak bilinen yeni bir koronavirüs
tarafından ortaya çıkmıştır. COVID-19, büyük
solunum damlacıkları ve enfekte sekresyonlarla doğrudan
temas yoluyla bulaşan bir solunum virüsüdür. [3]
COVID-19 salgın süresince, bulaşma riskini azaltmak için
insanlardan çevresinde ki herkese karşı sosyal mesafe koymaları
beklenmektedir. Ancak bu sosyal mesafe ve temas
kısıtlamaları hem kişilerarası hem de partner ilişkilerini
etkilediği için insanların cinsel aktivitelerini de olumsuz
yönde etkileyecektir. [4] Cinsellik davranışlar, tutumlar,
kimlik, yönelim, inançlar ve faaliyetleri içeren çok sayıda
olguyu kapsar ve özellikle cinsel aktivite, vajinal, anal, oral
seks ve karşılıklı mastürbasyon da dahil olmak üzere çok
sayıda eylemi kapsayabilir. [3–5] Cinsel sağlık ise, sadece hastalık,
fonksiyon bozukluğu veya sakatlığın olmaması değil,
cinselliğe ilişkin fiziksel, duygusal, zihinsel ve sosyal olarak
sağlıklı olma durumu gibi geniş kavramları kapsamaktadır.
[5]
Aynı zamanda cinsel sağlık, cinsellik ve cinsel ilişkilere
yönelik hem olumlu ve saygılı bir yaklaşım, hem de zorlama,
ayrımcılık ve şiddetten arınmış keyifli ve güvenli cinsel
deneyimlere sahip olmayı gerektirir. [5] Mevcut kanıtlara
dayanarak, COVID-19 hastalığına neden olan koronavirüs,
vajinal veya anal ilişkiden geçmez ancak koronavirüs
enfekte olmuş bir kişinin tükürüğü de dahil olmak üzere,
burun ve ağızdan damlacıklar ile temas yoluyla, ortaya çıkabilir.
Bu durum bir kişinin virüsü varsa, öpüşme ve fiziksel
dokunuşla COVID-19’u geçme riski olduğu anlamına
gelir. [3,5] Yapılan birkaç çalışma, COVID-19’dan etkilenen
hastaların dışkısında viral RNA’nın varlığını göstermiştir,
bu da oral fekal yoldan viral bulaşma olasılığını düşündürmektedir,
dolayısıyla oral ve anal seks yapmak virüsün
geçmesinin bir yolu olabilir. Ayrıca test sonuçları negatif
olduktan sonra bile fekal testlerin pozitif olmaya devam
ettiğine dair kanıtlar vardır. [6–9] Virüsün vajinal sıvılarda
olduğuna yönelik hiçbir kanıt yoktur. Ancak yapılan bir
kohort çalışmasında akut enfeksiyon evresinde olan hastaların
semen testi sonuçlarında SARS-CoV-2 için pozitif
sonuca rastlanıldığı saptanmıştır. Ancak bu virüsün meni
yoluyla yani cinsel yolla bulaşabileceği hakkında yeterince
bilgi yoktur. [10] Önceki koronavirüs salgını verilerinde de
erkek cinselliğinin olası etkileri hakkında net bilgi bulunmamaktadır.
Ancak testiküler örnekler üzerinde yapılan
bir çalışmada, SARS korona virüsünün üreme sistemi üzerinde
önemli bir etkisi olduğunu göstermiştir. [11] Ayrıca
SARS nedeniyle ölen 6 hastanın testisinde ki patolojik varyasyonlar
incelenmiş ve SARS’ın testislerde orşite neden
olduğu, seminifer tübüllerde çok az veya hiç spermatozoa
bulunmayan germ hücrelerinde yaygın hasar gösterdiği
bulunmuştur. [11] SARS-CoV-2’den iyileşen 34 Çinli hasta
üzerinde yapılan bir çalışmada ise, 6 hasta aktif hastalık
sırasında skrotal rahatsızlık bildirmiş, ancak kapsamlı bir
genitoüriner muayene yapılmamıştır. [12]
ACE2, anjiyotensin dönüştürücü enzimin (ACE) bilinen
ilk insan homologudur. ACE ekspresyonu çoğunlukla
her yerde bulunurken, ACE2 transkriptleri sadece kalp,
böbrek ve testiste bulunur. [11] Son zamanlarda, yetişkin insan
testisindeki ACE2 ekspresyonunun tek hücreli transkriptom
sekanslaması ile analizi, ACE2 ekspresyonunun
esas olarak insan testisindeki Leydig ve Sertoli hücreleri
ile sınırlı olduğunu ortaya koymuştur. [11] Ayrıca, Gen Set
Zenginleştirme Analizi (GSEA) kullanarak ACE2-pozitif
spermatogoninin, viral üreme ve iletim ile ilişkili daha
fazla sayıda gen ve ACE2-negatif spermatogoniye kıyasla
nispeten daha az sayıda gen sergilediği belirtilmektedir.
Benzer şekilde, ACE2-pozitif Leydig ve Sertoli hücreleri,
hücre-hücre birleşimi ile ilgili daha fazla sayıda gen, üreme
ile ilişkili daha az sayıda gen gösterdi. [11] Ayrıca yaptıkları
bu çalışma ile testisin, spermatojenik başarısızlığa neden
olabilecek SARS ‐ CoV-2 enfeksiyonuna karşı savunmasız
yüksek riskli bir organ olduğu sonucuna varmışlardır.
[11]
Yapılan diğer çalışmada da son zamanlarda, yetişkin
insan testisinin tek hücreli RNA ‐ Sıralaması, ACE2’nin
hem virüs hem de somatik hücreler tarafından eksprese
edildiğini göstermiştir. Bu durum da ACE2’nin aşırı aktifleştirilmesinin
spermatogenezi etkileyebileceğini düşündürmektedir.
[11]
SARS-CoV-2’nin gelecekteki çalışmalarda cinsel yolla
bulaşabileceği kanıtlanabilirse, özellikle iyileşen hastaların
sperminde SARS-CoV-2’nin tespit edildiği göz önüne
alındığında, sperm iletimin önlenmesinin kritik bir parçası
olabilir. Bu nedenle prezervatif gibi bariyer kullanımı bu
hastalar için koruyucu araç olarak düşünülebilir. [10,12,13]
COVID-19 potansiyel zararlı sonuçlarını azaltabilmek
adına günümüzde önerilen en güvenli cinsel aktivite kendi
kendine (solo) veya uzaktan yapılan aktivitedir. Bu süreçte
yalnız kalındığında el yardım ile ya da cinsel oyuncaklar
kullanarak mastürbasyon yapmak hem tatmin edici hem
de güvenli olabilir. Önerilen diğer bir seçenek ise fiziksel
olarak kimse olmadan günümüz teknolojisinin sunduğu
görüntülü sohbetler, popüler flört uygulamaları ve cinsel
içerikli mesajlaşma gibi farklı türde uygulamaların kullanılmasıdır.
[4,9,10] Bir sonraki en güvenli seçenek ise, düzenli
250 Androl Bul 2020;22:249-253
birlikte yaşanılan partnerle yapılan cinsel aktivitedir. Ancak
partnerin diğer insanlarla cinsellik yaşaması COVID-19
olma riskini artırır. Eğer partnerlerden biri; kuru kalıcı
bir öksürük, yüksek ateş veya solunum zorluğu gibi
COVID-19 semptomları sergiliyorsa, virüsün yayılmasını
durdurmak için tüm fiziksel temas sınırlandırılmalıdır. Bu
durum, öpüşme ve sarılma gibi fiziksel yakınlıklardan kaçınmanın
yanı sıra anal, vajinal veya oral seksten kaçınmak
anlamına da gelmektedir. [3,5]
Sosyal mesafeden dolayı insanların birbirleriyle uzaklaştığı
bu dönemde cinsel isteksizlikle birlikte cinsel aktivite
sıklığında da azalma görülmektedir. İngiltere de 868 kişi
ile yapılan bir çalışmada katılımcıların %60,1’inin kendi
kendine izolasyon/sosyal uzaklaşma sırasında cinsel olarak
aktif olmadığı bildirilmiştir. Cinsel aktivite sayısı erkeklerde
kadınlara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu belirtilmiştir
(P=0,002). Cinsel aktivite ile anlamlı olarak ilişkili
değişkenler ise erkek ve genç yaşta olmak, evli veya aile ile
yaşamak, alkol tüketme ve izolasyon günlerinin artmasıdır
(p<0,001). [4] Bu bulgular pandemi olmayan zamanlarda
mevcut literatüre karşılık gelmektedir. [10,14–17] Bu çalışmada
aynı zamanda kendi kendine izolasyon/sosyal uzaklaşmadaki
gün sayısının da cinsel aktivite ile ilişkili olduğu
belirtilmektedir. Bu durum, cinsel aktivitenin, izolasyon
günlerinin uzamasıyla stres ve endişeyi hafifletmek veya
can sıkıntısının üstesinden gelmek için bir araç olarak kullanılması
gerçeğiyle açıklanabilir. Ancak bu süreçte cinsel
yolla bulaşan hastalıkları ve istenmeyen gebeliği önlemek
için prezervatif gibi bariyer kullanmanın kaçınılmaz bir
durumdur. [4,5]
Çin’de yapılan bir çalışmada da katılımcıların %25’i cinsel
istekte azalma yaşadığı, %44’ünün cinsel partner sayısında
azalma olduğu ve erkeklerin kadınlara göre cinsel partner
sayısında azalmanın daha düşük olduğu (%53’e karşı %30)
belirtilmiştir. Ayrıca erkeklerin %32’si ve kadınların %39’u
cinsel tatminde de azalma yaşadığını belirterek, riskli cinsel
deneyimler öyküsü olan katılımcıların çoğu da COVID-19
salgını sonrasında riskli cinsel davranış eylemlerinin de
azaldığını ifade etmişlerdir. [18]
COVID-19’UN CINSELLIĞE İLIŞKIN
PSIKOLOJIK ETKILERI
COVID-19 salgını Dünyadaki yaşam biçimini kökten değiştirdi.
Pandemi durumu, nüfusu evde kalmaya zorlayıp
hem kişilerarası hem de partner ilişkilerini kökten değiştirmektedir.
Bu değişiklikler aynı zamanda insanları, zihinlerinin
ve bedenlerinin yeni sürece alışması için zaman
bırakmadan çok kısa sürede etkilemiştir. Dünyadaki, hastalık
ve ölüm imgelerine sürekli maruz kalmakla birlikte,
her bireyin duygusal durumu da olumsuz bir şekilde etkilenmektedir.
Literatürde, çeşitli çalışmalar genel popülasyonun
ağır akut solunum sendromu salgınına psikososyal
tepkilerini incelemiş olup, inceleme sonucunda psikolojik
tepkilerin daha çok anksiyete, korku, depresyon, öfke,
suçluluk, ağrı ve kayıp, travma sonrası stres bozukluğu ve
damgalanma olduğu belirtilmektedir. [19,23] Bununla birlikte
günlük rutinin değişmesi, herkesin özgürlüğünün
ve bağımsızlığının sınırlandırılması, evden çalışma, sosyal
uzaklaşma, evde çocukların varlığı, enfeksiyon korkusu
ve başkalarıyla fiziksel olarak tanışamamak çoğu insanın
cinsel alışkanlıklarını da değiştirmektedir. Psikolojik, sosyal
ve biyolojik değișkenlerin etkileșimi içinde șekillenen
cinsellik de, bu süreçten olumsuz olarak etkilenmektedir.
[4,20]
Çünkü SARS-CoV-2’nin cinsel yolla bulaşma ile ilgisi
tam olarak tespit edilememiş olup bu durum açıklığa
kavuşana kadar SARS-CoV-2’nin potansiyel olarak bulaşıcı
olduğu düşünülmektedir. Bu süreçten dolayı da cinsel
aktivite sıklığında azalma görülmektedir. [5,10] Cinsel aktivitenin
azalmasında psikolojik faktörler ve belirli ruh hali
durumları da rol oynamaktadır. Ayrıca yaşanan bu psikolojik
sorunların cinsel işlev bozukluğuna da yol açabileceği
belirtilmektedir. Yapılan çalışmalarda da depresyon ve
anksiyete çoğunlukla düşük düzeyde arzu ile ilişkilendirilmiştir.
[21,22] Bununla birlikte evlilik dışı cinsel birliktelikler
ve riskli cinsel deneyim öyküsü olan çoğu kişinin riskli
cinsel davranışlarında hızlı bir azalma olduğu görülmektedir.
Bunun nedeni, ülkelerin getirdiği yasal kısıtlamalar,
yeni cinsel partner bulamama, cinsel birliktelik için uygun
bir yer bulamama ve insanların bu dönemde kaygı, korku
ve sıkıntı gibi çok fazla psikolojik stres yaşamaları olabilir.
[18,20,23,25]
Daha önceki salgınlardan ötürü de alınan karantina
önlemlerinin; depresif belirtiler, anksiyete, öfke, stres,
travma sonrası stres bozukluğu, sosyal izolasyon, yalnızlık
ve damgalanma gibi olumsuz psikososyal sonuçlarla tutarlı
bir şekilde ilişkili olduğu bulunmuştur. [18] Sonuç olarak
Covid-19’un hem cinsel yolla bulaşma korkusundan hem
de sürecin getirdiği psikolojik sorunlardan dolayı cinsel
aktivitenin azaldığı yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bazı
kişiler için ise, cinsel aktiviteden tamamen uzak durmak
ulaşılabilir bir hedef değildir. Bu durumlarda, kendi kendine
ya da karantinada kaldıkları kişilerle cinsel birliktelik en
güvenli yaklaşımdır. [24]
COVID 19’DA GÜVENLI CINSELLIK
ÖNERILERI
New York Şehri Sağlık ve Zihinsel Hijyen Departmanı
(The NYC Department of Health and Mental Hygiene)
da Covıd-19 zamanında güvenli cinsellik yaşamak için bazı
önerilerde bulunmuştur. [26]
Şahin ve Güngör Satılmış • COVID-19 pandemisinde cinsellik ve cinsel sağlık
251
• COVID-19’un nasıl yayıldığını öğrenin
• Size “yakın” insanlarla cinsellik yaşayın. Sizin en güvenli
seks partneriniz kendinizsiniz. Mastürbasyon, COVID-
19’u yaymaz, sadece dikkat etmeniz gereken ellerinizi
(ve herhangi bir cinsel oyuncaklar) cinsel ilişkiden önce
ve sonra önce ve sonra en az 20 saniye sabun ve suyla
yıkamalısınız.
• Bir sonraki en güvenli partner, birlikte yaşadığınız kişidir.
Cinsel aktivite dâhil olmak üzere sadece yakın çevre
ile temasta bulunmak COVID-19’un yayılmasını önlemeye
yardımcı olur.
• Haneniz dışındaki herhangi biriyle cinsel aktivite dahil
olmak üzere yakın temastan kaçınmalısınız. Başkalarıyla
da cinsel birliktelik yaşarsanız, mümkün olduğunca az
partneriniz olsun.
• Genellikle seks partnerinizle çevrimiçi olarak tanışıyoranız
veya seks işçisi olarak geçiminizi sağlıyorsanız, yüz
yüze görüşmelere ara vermeyi düşünün. Video aracılığıyla
buluşmalar, cinsel içerikli mesajlaşma veya sohbet
odaları sizin için seçenek olabilir.
• Ev dışında biriyle öpüşmekten kaçının. Öpüşme yoluyla
COVID-19 hızlıca bulaşır
• Tükürük veya dışkı ile teması azaltmak için oral veya
anal seks sırasında prezervatif veya bariyerler kullanın.
• Anüs çevresini oral yolla uyarma içeren (rimming) cinsel
aktivitelerden kaçının.
• Hem cinsel ilişkiden önce hem de ilişkiden sonra duş alın,
ellerinizi ve vücudunuzu sabun ve suyla iyice yıkayın.
• Cinsel oyuncaklar kullanıyorsanız, bunları sabun ve
suyla iyice yıkayın ve kimseyle paylaşmayın.
• Siz veya eşiniz COVID-19’a sahipse, cinsel birliktelikten
ve özellikle öpüşmekten kaçının.
• Kendinizi iyi hissetmezseniz, belirtilerinizi izleyin. Ateş,
öksürük, boğaz ağrısı veya nefes darlığı gibi COVID-19
belirtileriniz olursa, sağlık uzmanınıza başvurun.
• Siz veya eşiniz COVID-19’a yol açabilecek daha ciddi
bir duruma sahipse cinsel birlikteliğe ara verin.
SONUÇ
Pandemi öncesi normal zamanlarda, insanların yoğun yaşamlarından
ötürü eşiyle ya da partneriyle vakit geçirmek
için kısıtlı zamanları olabilir. COVID-19’un getirmiş olduğu
izolasyon süreci günün yarısını bazen de tamamını
alan işe gidip gelmek gibi günlük rutinleri bozmuş olabilir,
ancak bu izolasyon süreci kişilerin partneriyle birlikte
daha çok zaman geçirmesine dolayısıyla da cinsel aktiviteyi
daha düzenli yaşamalarına imkan verebilir gibi görünse de
salgın sürecinde alınan karantina önlemlerinin; insanlarda
anksiyete, öfke, stres, sosyal izolasyon, yalnızlık gibi psikolojik
sorunların cinsel ilişkileri olumsuz etkilediğini söylemek
mümkündür. Genel olarak, yapılan çalışmalarda
COVID-19 salgını sürecinde erkeklerin ve kadınların hem
cinsel faaliyetlerinin hem de cinsel memnuniyetinin azaldığı
belirtilmektedir. Ancak korku veya kaygı nedeniyle
cinsel işlev bozukluğunun artması konusunda psikolojik,
sosyal ve biyolojik faktörler de araştırılmalıdır, çünkü insan
cinselliği birçok durumdan etkilenen karmaşık bir olgudur.
Sonuç olarak COVID-19’un etkisi insanların cinsel
yaşamında da çok önemli olacağı ve önümüzdeki aylarda
veya yıllarda tüm seviyelerdeki ilişkilerde bazı değişikliklere
neden olacağı düşünülmektedir.
Hakem Değerlendirmesi
Dış bağımsız
Çıkar Çatışması
Yazarlar çıkar ilişkisi olmadığını beyan etmişlerdir.
Finansal Destek
Herhangi bir mali destek alınmamıştır.
Peer-review
Externally peer-reviewed.
Conflict of Interest
No conflict of interest was declared by the authors.
Financial Disclosure
No financial disclosure was received.
KAYNAKLAR
1. Public Health England. COVID-19: epidemiology, virology
and clinical features 2020. https://www.gov.uk/government/
publications/wuhan-novel-coronavirus-background-information/
wuhan-novel-coronavirus-epidemiology-virology-and-clinicalfeatures
2. National Health Service. Advice for everyone - Coronavirus
(COVID-19) 2020. https://www.nhs.uk/conditions/coronaviruscovid-19/
3. World Health Organisation. Coronavirus disease (COVID-19)
pandemic. https://www.who.int/emergencies/diseases/novelcoronavirus-2019
4. Jacob L, Smith L, Butler L, Barnett Y, Grabovac I, McDermott D,
et al. Challenges in the Practice of Sexual Medicine in the Time of
COVID-19 in the United Kingdom. J Sex Med 2020. [CrossRef]
5. World Health Organisation. Sexual and reproductive health and
research including the Special Programme HRP, 2020. https://www.
who.int/reproductivehealth/topics/sexual_health/sh_definitions/en/
6. Nouri-Vaskeh M, Alizadeh L. Fecal transmission in COVID-19: A
potential shedding route. J Med Virol 2020;92:1731–2. [CrossRef]
7. Zhang W, Du R-H, Li B, Zheng X-S, Yang X-L, Hu B, et al.
Molecular and serological investigation of 2019-nCoV infected
patients: Implications of multiple shedding routes. Emerg
Microbes Infect 2020;9:386–9. [CrossRef]
8. Tian Y, Rong L, Nian W, He Y. Review article: Gastrointestinal
features in COVID-19 and the possibility of faecal transmission.
Aliment Pharmacol Ther 2020;51:843–51. [CrossRef]
9. Avert, global information and education on HIV and AIDS. Sex
and Coronavirus (COVID-19). https://www.avert.org/printpdf/
node/4554
252 Androl Bul 2020;22:249-253
10. Li D, Jin M, Bao P, Zhao W, Zhang S. Clinical Characteristics and
Results of Semen Tests Among Men With Coronavirus Disease
2019. 2020;3:e208292. [CrossRef]
11. Donoghue M, Hsieh F, Baronas E, Godbout K, Gosselin M,
Stagliano N, et al. A novel angiotensin‐converting enzyme‐related
carboxypeptidase (ACE2) converts angiotensin I to angiotensin
1–9. Circulation Res 2000;87:1–9. [CrossRef]
12. Pan F, Xiao X, Guo J, Song Y, Li H, Patel DP, et al. No evidence
of SARS-CoV-2 in semen of males recovering from COVID-19.
Fertil Steril 2020;113:1135–9. [CrossRef]
13. Wang Z, Xu X. scRNA‐seq profiling of human testes reveals the
presence of the ACE2 receptor, A target for SARS‐CoV‐2 infection
in spermatogonia, leydig and sertoli cells. Cells 2020;9:920.
[CrossRef]
14. ASHA, American Sexual Health Association. Sex and COVID-19.
Understand the risks of sex and intimate contact in the time of
COVID-19. http://www.ashasexualhealth.org/sex-in-the-time-ofcovid-19/
15. Shen Q, Xiao X, Aierken A, Liao M, Hua J. The ACE2 Expression
in Sertoli cells and Germ cells may cause male reproductive disorder
after SARS-CoV-2 Infection. OSF Preprints 2020;24. [CrossRef]
16. Smith L, Yang L, Veronese N, Soysal P, Stubbs B, Jackson SE.
Sexual Activity is Associated with Greater Enjoyment of Life in
Older Adults. Sex Med 2019;7:11–8. [CrossRef]
17. Lee DM, Nazroo J, O’Connor DB, Blake M, Pendleton N.
Sexual Health and Well-being Among Older Men and Women in
England: Findings from the English Longitudinal Study of Ageing.
Arch Sex Behav 2016;45:133–44. [CrossRef]
18. Grabovac I, Smith L, Yang L, Soysal P, Veronese N, Işık AT, et
al. The relationship between chronic diseases and number of
sexual partners: an exploratory analysis. BMJ Sex Reprod Health
2020;46:100–7. [CrossRef]
19. Grabovac I, Koyanagi A, Yang L, López-Sánchez GF, McDermott
D, Soysal P, et al. Prospective associations between alcohol use,
binge drinking and sexual activity in older adults: the English
Longitudinal Study of Ageing. Psychol Sex 2019:1–9. [CrossRef]
20. Lei L, Huang X, Zhang S, Yang J, Yang L, Xu M. Comparison of
prevalence and associated factors of anxiety and depression among
people affected by versus people unaffected by quarantine during
the COVID-19 epidemic in southwestern China. Med Sci Monit
2020;26:e924609. [CrossRef]
21. Chew QH, Wei KC, Vasoo S, Chua HC, Sim K. Narrative
synthesis of psychological and coping responses towards emerging
infectious disease outbreaks in the general population: practical
considerations for the COVID-19 pandemic. Singapore Med J
2020;61:350–6. [CrossRef]
22. Brooks SK, Webster RK, Smith LE, Woodland L, Wessely S,
Greenberg N, Rubin J. The psychological impact of quarantine
and how to reduce it: rapid review of the evidence. Lancet
2020;395:912–20. [CrossRef]
23. Li W, Li G, Xin C, Wang Y, Yang S. Challenges in the Practice of
Sexual Medicine in the Time of COVID-19 in China. J Sex Med
2020;17:1225–8. [CrossRef]
24. Mieras M. Seksuele lust, de hersenen en ons lichaamsbewustzijn
[Sexual desire, the brain and our interoceptive consciousness]. Ned
Tijdschr Geneeskd 2018;162:D2758. https://pubmed.ncbi.nlm.
nih.gov/30040333/
25. Nimbi FM, Tripodi F, Rossi R, Simonelli C. Expanding the
Analysis of Psychosocial Factors of Sexual Desire in Men. J Sex
Med 2018;15:230–44. [CrossRef]
26. NYC Health. Promoting and Protecting the City’s Health.
Coronavirus Disease 2019 (COVID-19). https://www1.nyc.gov/
site/doh/covid/covid-19-main.page
Şahin ve Güngör Satılmış • COVID-19 pandemisinde cinsellik ve cinsel sağlık
253
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve
“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.09.2020-15.12.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı
temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların
Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.
1. Aglamis E, Ceylan C, Akin MM. Is there a correlation
between the aggressiveness of chronic asymptomatic prostatitis
National Institutes of Health category IV and the Gleason
score in patients with prostate cancer? Can Urol Assoc J. 2020
Nov;14(11):E568-E573.
2. Akar OS, Gunes S, Abur U, Altundag E, Asci R, Onat OE,
Ozcelik T, Ogur G. Multiscale analysis of SRY-positive 46,XX
testicular disorder of sex development: Presentation of nine cases.
Andrologia. 2020 Dec;52(11):e13739. doi: 10.1111/and.13739.
3. Aktaş Karabay E, Karşıyakalı N, Karabay E. Evaluation of sexual
functions in female rosacea patients: a prospective, case-control
study. Int J Impot Res. 2020 Nov;32(6):628-634.
4. Akyüz O. A new perspective on penis length measurement in children:
How healthy are the results obtained with the current techniques?
Andrologia. 2020 Dec;52(11):e13864. doi: 10.1111/and.13864.
5. Alan Dikmen H, Çankaya S. The Effect of Exposure to Sexual
Violence on Sexual Dysfunction and Sexual Distress in Pregnant
Women. J Sex Med. 2020 Nov 13:S1743-6095(20)30927-9. doi:
10.1016/j.jsxm.2020.09.006.
6. Alkan E, Inal HA, Gonen M, Tolu I. The relationship between
saphenofemoral junction insufficiency and varicocele. Andrologia.
2020 Dec;52(11):e13820. doi: 10.1111/and.13820.
7. Aras N. Modafinil Induced Spontaneous Ejaculation Without
Orgasm: A Case Report. Clin Neuropharmacol. 2020 Nov 27. doi:
10.1097/WNF.0000000000000423.
8. Ari BC, Mayda Domac F, Ulutas S. Primary headache associated
with sexual activity: A case series of 13 patients.J Clin Neurosci.
2020 Sep;79:51-53.
9. Arslan MA, Avcı B, Tunçel ÖK, Asci R. Decreased prostatespecific
membrane antigen levels in the seminal plasma of
oligoasthenoteratozoospermic men. Andrologia. 2020 Oct
27:e13840. doi: 10.1111/and.13840.
10. Aslan F. School-Based Sexual Health Education for Adolescents in
Turkey: A Systematic Review. Int Q Community Health Educ. 2020
Nov 25:272684X20974546. doi: 10.1177/0272684X20974546.
11. Asoglu MR, Celik C, Serefoglu EC, Findikli N, Bahceci M.
Preimplantation genetic testing for aneuploidy in severe male factor
infertility. Reprod Biomed Online. 2020 Oct;41(4):595-603.
12. Aydın S, Sönmez FC, Karasu AFG, Gül B, Arıoğlu Ç. Search for
the G spot: microvessel and nerve mapping of the paraurethral
anterior vaginal wall. Int Urogynecol J. 2020 Dec;31(12):2565-
2572.
13. Aydogan Kirmizi D, Baser E, Onat T, Demir Caltekin M, Yalvac
ES, Kara M, Gocmen AY. Sexual function and depression in
polycystic ovary syndrome: Is it associated with inflammation
and neuromodulators? Neuropeptides. 2020 Dec;84:102099. doi:
10.1016/j.npep.2020.102099.
14. Ayribas B, Toprak T. New approach to patients with premature
ejaculation: Do social cognition and attachment profiles play a role
in premature ejaculation? Andrologia. 2020 Nov 3:e13882. doi:
10.1111/and.13882.
15. Ayyildiz V, Aydin F, Baspinar S, Ogul H. Massive penile metastasis
of bladder cancer. Br J Hosp Med (Lond). 2020 Sep 2;81(9):1. doi:
10.12968/hmed.2020.0147.
16. Belhan S, Özkaraca M, Özdek U, Kömüroğlu AU. Protective
role of chrysin on doxorubicin-induced oxidative stress and DNA
damage in rat testes. Andrologia. 2020 Oct;52(9):e13747. doi:
10.1111/and.13747.
17. Bertolotto M, Freeman S, Richenberg J, Belfield J, Dogra V, Huang
DY, Lotti F, Markiet K, Nikolic O, Ramanathan S, Ramchandani
P, Rocher L, Secil M, Sidhu PS, Skrobisz K, Studniarek M, Tsili
A, Turgut AT, Pavlica P, Derchi LE; Members of the ESUR-
SPIWG WG. Ultrasound evaluation of varicoceles: systematic
literature review and rationale of the ESUR-SPIWG Guidelines
and Recommendations. J Ultrasound. 2020 Dec;23(4):487-507.
18. Bestepe EE, Tunali N, Sarıdoğan GE. Sexual Adverse Effects
and Erectile Dysfunction During Buprenorphine/Naloxone
Combination Treatment for Opioid Use Disorders. Neuropsychiatr
Dis Treat. 2020 Nov 12;16:2695-2705.
19. Bolat MS, Kocamanoglu F, Ozbek ML, Buyukalpelli R, Asci
R. Can High Visceral Adiposity Index Be a Risk Factor for
Sexual Dysfunction in Sexually Active Men? J Sex Med. 2020
Oct;17(10):1926-1933.
20. Can O, Özbir S, Atalay HA, Çakır SS, Culha MG, Canat HL.
The relationship between testosterone levels and Peyronie’s disease.
Andrologia. 2020 Oct;52(9):e13727. doi: 10.1111/and.13727.
21. Cayli S, Sahin C, Sanci TO, Nakkas H. Inhibition of p97/VCP
function leads to defective autophagosome maturation, cell cycle
arrest and apoptosis in mouse Sertoli cells. Theriogenology. 2020
Dec;158:196-206.
22. Celikhisar H, Dasdemir Ilkhan G, Irer B. Effects of smoking
cessation on sexual functions and health quality of life in
premenopausal women: A prospective case - Controlled study. Int
J Clin Pract. 2020 Oct 28:e13796. doi: 10.1111/ijcp.13796.
23. Cetin SY, Buyuk A, Ayan A. Investigation of the relationship
between the pelvic floor and sexual dysfunction in women
with Sjogren’s syndrome. Int J Rheum Dis. 2020 Oct 17. doi:
10.1111/1756-185X.13998.
24. Cinislioglu AE, Ozkaya F, Altay MS, Aksoy Y. The incidence of
epididymal anomalies in the bilateral and unilateral cryptorchidism
cases: A comparative study. J Pediatr Urol. 2020 Sep 11:S1477-
5131(20)30527-1. doi: 10.1016/j.jpurol.2020.09.002.
25. Ciydem E, Kackin O, Kutlu FY. Experiences and opinions of
nurses working in psychiatric wards on assessing patients’ sexual
health: A qualitative study. Perspect Psychiatr Care. 2020 Nov 8.
doi: 10.1111/ppc.12677.
26. Coban S, Gunes A, Gul A, Turkoglu AR, Guzelsoy M, Ozturk
M, Akyuz O, Ekici O. Can continuous positive airway pressure
improve lower urinary tract symptoms and erectile dysfunction
in male patients with severe obstructive sleep apnea syndrome?
Investig Clin Urol. 2020 Nov;61(6):607-612.
27. Çaynak S, Boyacıoğlu NE, Temel M. Body perception and sexuality
of bariatric surgery patients. Perspect Psychiatr Care. 2020 Nov 13.
doi: 10.1111/ppc.12683.
28. Çetin B, Dönmez Mİ, Erdem S, Ziylan O, Oktar T. Renal,
Bladder and Sexual Outcomes in Adult Men with History of
Posterior Urethral Valves Treated in Childhood. Urology. 2020
Nov 12:S0090-4295(20)31358-3.
29. Çevikelli-Yakut ZA, Özçelik R, Çevik Ö, Şener TE, Şener G.
Exercise and caloric restriction improve cardiovascular and erectile
function in rats with metabolic syndrome. Int J Impot Res. 2020
Oct 2. doi: 10.1038/s41443-020-00356-w.
30. Demirci A, Ozgur BC, Tuncer SÇ. Comparison of hormone
profile and systemic inflammation in patients presenting with
sexual dysfunction: Which is important? Rev Int Androl. 2020 Sep
2:S1698-031X(20)30031-5. doi: 10.1016/j.androl.2020.04.002.
254 Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve
“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.09.2020-15.12.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı
temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların
Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.
31. Deniz A, Kehribar DY. Evaluation of sexual functions in infertile
Women with Polycystic Ovary Syndrome. Niger J Clin Pract. 2020
Nov;23(11):1548-1554.
32. Dönmez YE, Soylu N. The Relationship between Online Sexual
Solicitation and Internet Addiction in Adolescents. J Child Sex
Abus. 2020 Nov 10:1-13.
33. Ediz C, Tavukcu HH, Akan S, Kizilkan YE, Alcin A, Oz K, Yilmaz
O. Is there any association of COVID-19 with testicular pain and
epididymo-orchitis? Int J Clin Pract. 2020 Oct 16:e13753. doi:
10.1111/ijcp.13753.
34. Erdoğan H, Durmaz MS, Özbakır B, Cebeci H, Özkan D, Gökmen
İE. Experience of using shear wave elastography in evaluation of
testicular stiffness in cases of male infertility. J Ultrasound. 2020
Dec;23(4):529-534.
35. Filizoğlu N, Özgüven S. Myeloid Sarcoma Involving the
Testicular Vein. Turk J Haematol. 2020 Oct 16. doi: 10.4274/tjh.
galenos.2020.2020.0436.
36. Gorukmez O, Gorukmez O. First Infertile Case with CSTF2TGene
Mutation. Mol Syndromol. 2020 Nov;11(4):228-231.
37. Göger YE, Özkent MS, Ünlü MZ, Kocaoğlu C, Madenci H,
Pişkin MM. Evaluation of parental sociocultural background and
education level in response to pediatric testis torsion. J Pediatr
Urol. 2020 Sep 14:S1477-5131(20)30538-6.
38. Görmüş G, Ilgın S, Baysal M, Karaduman AB, Kılıç V, Aydoğan-
Kılıç G, Karagöz O, Atlı-Eklioğlu Ö. Risperidone induced
reproductive toxicity in male rats targeting leydig cells and
hypothalamic-pituitary-gonadal axis by inducing oxidative stress.
Andrologia. 2020 Oct 27:e13813. doi: 10.1111/and.13813.
39. Gözen AS, Tokas T, Tawfick A, Mousa W, Kotb M,
Tzanaki E, Rassweiler J. Robot-assisted vasovasostomy and
vasoepididymostomy: Current status and review of the literature.
Turk J Urol. 2020 Sep;46(5):329-334.
40. Gul M, Carvajal A, Serefoglu EC, Minhas S, Salonia A. European
association of urology guidelines for sexual and reproductive health
2020: what is new? Int J Impot Res. 2020 Sep;32(5):477-479.
41. Gul M, Serefoglu EC. Is Infertility a Predictor of Prostate Cancer?
Eur Urol. 2020 Sep 16:S0302-2838(20)30696-5. doi: 10.1016/j.
eururo.2020.09.005.
42. Guler Y, Erbin A, Ozmerdiven G. Keloid Formation after
Circumcision: A Case Report and Current Literature Review. Folia
Med (Plovdiv). 2020 Sep 30;62(3):601-604.
43. Gur S, Hellstrom WJG. Harnessing Stem Cell Potential for the
Treatment of Erectile Function in Men with Diabetes Mellitus:
From Preclinical/Clinical Perspectives to Penile Tissue Engineering.
Curr Stem Cell Res Ther. 2020;15(4):308-320.
44. Gür H, Çayan S, Akbay E, Dölek EK, Özcan C, Görür K. The
effect of partial and total laryngectomy on couples’ sexual functions
in men with larynx cancer. Eur Arch Otorhinolaryngol. 2020
Dec;277(12):3397-3402.
45. Güven E. Lipid-based nanoparticles in the treatment of erectile
dysfunction. Int J Impot Res. 2020 Nov;32(6):578-586.
46. Hekim N, Gunes S, Asci R, Henkel R, Abur U. Semiquantitative
promoter methylation of MLH1 and MSH2 genes and their impact
on sperm DNA fragmentation and chromatin condensation in infertile
men. Andrologia. 2020 Oct 28:e13827. doi: 10.1111/and.13827.
47. Ilktac A, Hamidli S, Ersoz C, Dogan B, Akcay M. Efficacy
of varicocelectomy in primary infertile patients with isolated
teratozoospermia. A retrospective analysis. Andrologia. 2020 Oct
28:e13875. doi: 10.1111/and.13875.
48. Kabukçu C, Çil N, Çabuş Ü, Alataş E. Effect of ejaculatory
abstinence period on sperm DNA fragmentation and pregnancy
outcome of intrauterine insemination cycles: A prospective
randomized study. Arch Gynecol Obstet. 2020 Sep 9. doi:
10.1007/s00404-020-05783-0.
49. Kadioglu A, Dincer M, Salabas E, Culha MG, Akdere H,
Cilesiz NC. A Population-Based Study of Peyronie’s Disease in
Turkey: Prevalence and Related Comorbidities. Sex Med. 2020
Dec;8(4):679-685.
50. Kalkanli A, Akdere H, Cevik G, Salabas E, Cilesiz NC, Kadioglu A.
Hypergonadotropic Hypogonadism: Management Of Infertility.
Curr Pharm Des. 2020 Nov 1. doi: 10.2174/138161282666620
1102110456.
51. Kara Ö, Teke K, Çiftçi S, Üstüner M, Uslubaş AK, Bosnalı E, Çulha
MM. Buried penis in adults as a complication of circumcision:
Surgical management and long-term outcomes. Andrologia. 2020
Nov 26:e13921. doi: 10.1111/and.13921.
52. Karaisli S, Ezer M. Duplicated vas deferens: A case report and
comprehensive review of the literature. Andrologia. 2020 Nov
9:e13896. doi: 10.1111/and.13896.
53. Karakas LA, Azemi A, Simsek SY, Akilli H, Esin S. Risk factors
for sexual dysfunction in pregnant women during the COVID-19
pandemic. Int J Gynaecol Obstet. 2020 Nov 3. doi: 10.1002/
ijgo.13462.
54. Karsiyakali N, Erkan E, Yucetas U, Koseoglu H, Ates HA,
Kadihasanoglu M, Toktas MG. Shock wave lithotripsy deteriorates
male sexual functions related to the treatment-driven anxiety: A
prospective, non-randomized, self-controlled study. Arch Esp
Urol. 2020 Nov;73(9):826-836.
55. Kaya C, Aykaç A, Kaya Y, Taş M. The effect of modifiable
lifestyle factors on semen quality. Rev Int Androl. 2020 Oct-
Dec;18(4):151-158.
56. Kaya Y, Kaya C, Kartal T, Tahta T, Tokgöz VY. Could LUTS
be Early Symptoms of COVID-19. Int J Clin Pract. 2020 Nov
22:e13850. doi: 10.1111/ijcp.13850.
57. Kizilkan Y, Tohma YA, Senel S, Gunakan E, Oguzulgen AI, Aktas
BK, Bulut S, Gokkaya CS, Ozden C, Ozkardes H, Ayhan A.
The Effects of Transobturator Tape Surgery on Sexual Functions
in Women With Stress Urinary Incontinence. Sex Med. 2020
Dec;8(4):777-782.
58. Kocaman N, Kuloğlu T. Expression of asprosin in rat hepatic,
renal, heart, gastric, testicular and brain tissues and its changes in a
streptozotocin-induced diabetes mellitus model. Tissue Cell. 2020
Oct;66:101397. doi: 10.1016/j.tice.2020.101397.
59. Kölükçü E, Firat F, Deresoy FA, Katar M, Atılgan D. The effects
of pirfenidone on ischaemia-reperfusion injury in testicular
torsion-induced rat model. Andrologia. 2020 Nov 26:e13922. doi:
10.1111/and.13922.
60. Kucukler S, Caglayan C, Darendelioğlu E, Kandemir FM.
Morin attenuates acrylamide-induced testicular toxicity in rats
by regulating the NF-kappaB, Bax/Bcl-2 and PI3K/Akt/mTOR
signaling pathways. Life Sci. 2020 Nov 15;261:118301. doi:
10.1016/j.lfs.2020.118301.
61. Kulacoglu H, Celasin H, Karaca AS. Return to outdoor walking,
car driving, and sexual activity following elective inguinal hernia
repair: surgeons’ perspective versus patients’ reality.Hernia. 2020
Oct;24(5):985-993.
Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
255
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve
“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.09.2020-15.12.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı
temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların
Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.
62. Marchioni M, De Francesco P, Castellucci R, Papalia R, Sarikaya S,
Gomez Rivas J, Schips L, Scarpa RM, Esperto F. Management of
erectile dysfunction following robot-assisted radical prostatectomy:
a systematic review. Minerva Urol Nefrol. 2020 Oct;72(5):543-
554.
63. Menevse E, Sevinc R, Dursunoglu D, Akdam N, Korucu
EN. How does seminal plasma fatty-acid binding protein-9
level change in infertile males? Physiol Int. 2020 Oct 3. doi:
10.1556/2060.2020.00035.
64. Merder E, Bozkurt M, Ariman A, Sezgin MA, Culha MG,
Altunrende F. Comprehensive examination of haematological
parameters of patients operated due to testicular torsion.
Andrologia. 2020 Oct;52(9):e13674. doi: 10.1111/and.13674.
65. Micoogullari U, Karatas OF, Kisa E, Keskin MZ, Atmaca AF,
Neselioglu S, Erel O, Ardicoglu A. Thiol/Disulfide Homeostasis
in Patients With Erectile Dysfunction. J Sex Med. 2020
Oct;17(10):1934-1941.
66. Ok F, Erdogan O, Durmus E. Can preoperative gonadotropin
and testosterone levels predict the success of varicocelectomy?
Andrologia. 2020 Oct 30:e13887. doi: 10.1111/and.13887.
67. Ok F, Kaplan HM, Kizilgok B, Demir E. Protective effect of Alpha-
Linolenic acid on Lipopolysaccharide-Induced Orchitis in mice.
Andrologia. 2020 Oct;52(9):e13667. doi: 10.1111/and.13667.
68. Okcu NT, Gürbüz T, Uysal G. Comparison of patients undergoing
vaginal hysterectomy with sacrospinous ligament fixation,
laparoscopic hysterectomy with sacrocolpopexy and abdominal
hysterectomy with sacrocolpopexy in terms of postoperative
quality of life and sexual function. J Gynecol Obstet Hum Reprod.
2020 Nov 6:101977. doi: 10.1016/j.jogoh.2020.101977.
69. Okçelik S. COVID-19 pneumonia causes lower testosterone levels.
Andrologia. 2020 Nov 19:e13909. doi: 10.1111/and.13909.
70. Orta Yilmaz B, Yildizbayrak N, Erkan M. Sodium arsenite-induced
detriment of cell function in Leydig and Sertoli cells: the potential
relation of oxidative damage and antioxidant defense system. Drug
Chem Toxicol. 2020 Sep;43(5):479-487.
71. Ortac M, Ergul R, Gurcan M, Kalayci T, Palanduz S, Aydin R,
Kadıoğlu A. Indication for Y Chromosome Microdeletion Analysis
in Infertile Men: Is a New Sperm Concentration Threshold
Needed? Urology. 2020 Oct 6:S0090-4295(20)31190-0. doi:
10.1016/j.urology.2020.09.032.
72. Ortaç M, Hıdır M, Çilesiz NC, Kadıoğlu A. Efficacy of follitropinalpha
versus human menopausal gonadotropin for male patients
with congenital hypogonadotropic hypogonadism. Turk J Urol.
2019 Nov 29;46(1):13-17.
73. Ozcan P, Takmaz T, Yazici MGK, Alagoz OA, Yesiladali M, Sevket
O, Ficicioglu C. Does the use of microfluidic sperm sorting for
the sperm selection improve in vitro fertilization success rates in
male factor infertility? J Obstet Gynaecol Res. 2020 Nov 16. doi:
10.1111/jog.14539.
74. Ozkan S, Yıldız H. Premature ejaculation in couples using
contraceptive withdrawal and associations with characteristics of its
use: A cross-sectional study. Premature ejaculation in couples using
contraceptive withdrawal and associations with characteristics of
its use: A cross-sectional study. Androologia. 2020 Aug 19;e13765.
doi: 10.1111/and.13765.
75. Öncel HF, Salar R, Özbay E, Elkan H. Changes in the sexual
functions of male patients and their partners after obesity surgery.
Andrologia. 2020 Oct 27:e13873. doi: 10.1111/and.13873.
76. Özdemir TR, Özyılmaz B, Çakmak Ö, Kaya ÖÖ, Köse C,
Kırbıyık Ö, Keskin MZ, Koç A, Zeyrek T, Kutbay YB, Erdoğan
KM, Güvenç MS. Evaluation of chromosomal abnormalities and
Y-chromosome microdeletions in 1696 Turkish cases with primary
male infertility: A single-center study.Turk J Urol. 2019 Nov
29;46(2):95-100.
77. Özgök Kangal K, Özgök Y. Assisted reproductive treatments with
hyperbaric oxygen therapy in male infertility. Turk J Urol. 2020
Oct 30. doi: 10.5152/tud.2020.20328.
78. Özkent MS, Hamarat MB, Taşkapu HH, Kılınç MT, Göger YE,
Sönmez MG. Is erectile dysfunction related to self-esteem and
depression? A prospective case-control study. Andrologia. 2020
Nov 20:e13910. doi: 10.1111/and.13910.
79. Ölçücü MT, Aydın ME, Avcı S, Koraş Ö, Eren AE, Yılmaz K,
Ateş M. Comparison of a Visual Prostate Symptom Score and
International Prostate Symptom Score: A Prospective Multicenter
Study and Literature Review. Urology. 2020 Sep 16:S0090-
4295(20)31122-5. doi: 10.1016/j.urology.2020.09.001.
80. Özveri H, Eren MT, Kırışoğlu CE, Sarıgüzel N. Atypical
presentation of SARS-CoV-2 infection in male genitalia.
Urol Case Rep. 2020 Nov;33:101349. doi: 10.1016/j.
eucr.2020.101349.
81. Pazir Y, Erdem S, Cilesiz NC, Kadioglu A. Determination of the
time for improvement in semen parameters after varicocelectomy.
Andrologia. 2020 Nov 3:e13895. doi: 10.1111/and.13895.
82. Sahan A, Cubuk A, Ozkaptan O, Toprak T, Ozcan T, Ertas K,
Canguven O, Tarhan F. Comparison of the safety and efficacy
of the on-demand use of sertraline, dapoxetine, and daily use of
sertraline in the treatment of patients with lifelong premature
ejaculation: A prospective randomised study. Andrologia. 2020
Oct 28:e13854. doi: 10.1111/and.13854.
83. Sahan A, Akbal C, Tavukcu HH, Cevik O, Cetinel S, Sekerci CA,
Sener TE, Sener G, Tanidir Y. Melatonin prevents deterioration
of erectile function in streptozotocin-induced diabetic rats via
sirtuin-1 expression. Andrologia. 2020 Oct;52(9):e13639. doi:
10.1111/and.13639.
84. Sahin ME, Madendag IC, Sahin E, Madendag Y, Karakukcu
C. The role of serum progesterone induced blocking factor on
unexplained infertility. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol. 2020
Sep;252:15-18.
85. Salabas E, Ozmez A, Ermec B, Cevik G, Akdere H, Kadioglu
A. Penile curvature after Peyronie’s disease surgery: What are
the risk factors? Andrologia. 2020 Nov 3:e13860. doi: 10.1111/
and.13860.
86. Saylam B, Çayan S. Do antioxidants improve serum sex hormones
and total motile sperm count in idiopathic infertile men? Turk J
Urol. 2020 Nov;46(6):442-448.
87. Selvi I, Baydilli N, Akinsal EC. The effect of cardiovascular
morbidity on clinical response provided by tadalafil in patients
with erectile dysfunction. Andrologia. 2020 Nov 26:e13904. doi:
10.1111/and.13904.
88. Selvi I, Ozturk E, Yikilmaz TN, Sarikaya S, Basar H. Effects of
testicular dysgenesis syndrome components on testicular germ cell
tumor prognosis and oncological outcomes. Int Braz J Urol. 2020
Sep-Oct;46(5):725-740.
89. Selvi I, Baydilli N, Akinsal EC. Can YouTube English Videos
Be Recommended as an Accurate Source for Learning About
Testicular Self-examination? Urology. 2020 Nov;145:181-189.
256 Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY
Uluslararası dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yapılan “Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı”, “Erkek İnfertilitesi”, “Prostat hastalıkları” ve
“Erkek Genital Sistemi Sorunları” ile ilgili yayınlar listesi. Bu liste 15.09.2020-15.12.2020 tarihleri arasında Pub-Med ve Ulakbim veri tabanı
temel alınarak hazırlanmıştır. Bu listede yayını olmayan ve bu tarihler arasında uluslararası dergilerde yayını basılan araştırmacıların
Türk Androloji Derneği sekreterliğine yayın künyelerini iletmeleri rica olunur.
90. Serdarogullari M, Coban O, Yarkiner Z, Gulec Yilmaz S, Akdeniz
T, Isbir T. 5-Alfa reductase type 2 (SRD5A2) gene rs523349
polymorphism is not associated with non-obstructive azoospermia
in Turkish patients. Zygote. 2020 Oct 14:1-4. doi: 10.1017/
S0967199420000544.
91. Temiz MZ, Dincer MM, Hacibey I, Yazar RO, Celik C, Kucuk SH,
Alkurt G, Doganay L, Yuruk E, Muslumanoglu AY. Investigation
of SARS-CoV-2 in semen samples and the effects of COVID-19
on male sexual health by using semen analysis and serum male
hormone profile: A cross-sectional, pilot study. Andrologia. 2020
Nov 26:e13912. doi: 10.1111/and.13912.
92. Tanriverdi HI, Şenel U, Gevrek F, Akbaş A. Protective effect of
famotidine on ischemia-reperfusion injury following testicular
torsion in rats.J Pediatr Urol. 2020 Sep 28:S1477-5131(20)30548-
9. doi: 10.1016/j.jpurol.2020.09.019.
93. Temiz MZ, Dincer MM, Hacibey I, Yazar RO, Celik C, Kucuk SH,
Alkurt G, Doganay L, Yuruk E, Muslumanoglu AY. Investigation
of SARS-CoV-2 in semen samples and the effects of COVID-19
on male sexual health by using semen analysis and serum male
hormone profile: A cross-sectional, pilot study. Andrologia. 2020
Nov 26:e13912. doi: 10.1111/and.13912.
94. Tepe NB, Bayrak Ö, Şen H, Uğur MG, Erturhan S, Seçkiner İ.
Comparison of the efficiency of partial versus subtotal mesh removal
on urogenital distress and sexual functions after stress urinary
incontinence surgery. Turk J Urol. 2019 Oct 21;46(2):140-145.
95. Toplu G, Serin M, Unveren T, Altinel D. Patient reported vaginal
laxity, sexual function and stress incontinence improvement
following vaginal rejuvenation with fractional carbon
dioxide laser.J Plast Surg Hand Surg. 2020 Oct 8:1-7. doi:
10.1080/2000656X.2020.1828897.
96. Tuncay G, Karaer A, Tanrikut E, Ozgul O. The effect of seminal
plasma cadmium and lead levels on semen parameters in male subjects
of infertile couples: a prospective cohort study. J Obstet Gynaecol.
2020 Nov 23:1-5. doi: 10.1080/01443615.2020.1820459.
97. Türkben Polat H, Kaplan Serin E. Self-esteem and sexual quality
of life among obese women. Perspect Psychiatr Care. 2020 Oct 27.
doi: 10.1111/ppc.12660.
98. Ucer O, Temeltas G, Gumus B, Muezzinoglu T. Comparison
of pain, quality of life, lower urinary tract symptoms and sexual
function between flexible and rigid cystoscopy in follow-up male
patients with non muscle invasive bladder cancer: a randomized
controlled cross section single blind study. Int J Clin Pract. 2020
Nov 27:e13853. doi: 10.1111/ijcp.13853.
99. Ugurlucan FG, Evruke I, Yasa C, Dural O, Yalcin O. Sexual
functions and quality of life of women over 50 years with urinary
incontinence, lower urinary tract symptoms and/or pelvic organ
prolapse. Int J Impot Res. 2020 Sep;32(5):535-543.
100. Unal E, Karakaya AA, Beştaş A, Yıldırım R, Taş FF, Onay H,
Özkınay F, Haspolat YK. Identification of four novel variant in
the AMHR2 gene in six unrelated Turkish families. J Endocrinol
Invest. 2020 Oct 6. doi: 10.1007/s40618-020-01437-9.
101. Ure I, Ozen A. Intralesional low-dose methylprednisolone for
the treatment of active phase Peyronie’s disease: A single-centre,
preliminary prospective non-randomised study. Int J Clin Pract.
2020 Oct 15:e13754. doi: 10.1111/ijcp.13754.
102. Uysal A, Karaosmanoğlu AD, Karcaaltıncaba M, Akata D, Akdogan
B, Baydar DE, Ozmen MN. Prostatitis, the Great Mimicker
of Prostate Cancer: Can We Differentiate Them Quantitatively
With Multiparametric MRI? AJR Am J Roentgenol. 2020
Nov;215(5):1104-1112.
103. Yağız B, Kara YA, Hancıoğlu S, Demirel BD, Karaman A, Bıçakcı
Ü, Arda N, Karaman İ. Sentinel nubbin: A potential pitfall in
the management of undescended testis secondary to epididymotesticular
nonunion. J Pediatr Urol. 2020 Oct;16(5):635.e1-635.
e7. doi: 10.1016/j.jpurol.2020.08.010.
104. Yalcin Y, Demir Caltekin M, Eris Yalcin S. Quality of life
and sexuality after bilateral sacrospinous fixation with vaginal
hysterectomy for treatment of primary pelvic organ prolapse. Low
Urin Tract Symptoms. 2020 Sep;12(3):206-210.
105. Yardimci A, Akkoc RF, Tektemur A, Ulker N, Kaya Tektemur N,
Erdem Guzel E, Canpolat S, Ozan IE. Chronic Maternal Tobacco
Smoke Exposure and/or Alpha-Lipoic Acid Treatment Causes
Long-Term Deterioration of Testis and Sexual Behavior in Adult
Male Rats. J Sex Med. 2020 Oct;17(10):1835-1847.
106. Yersal N, Köse S, Horzum U, Özkavukcu S, Orwig KE, Korkusuz P.
Leptin promotes proliferation of neonatal mouse stem/progenitor
spermatogonia. J Assist Reprod Genet. 2020 Nov;37(11):2825-
2838.
107. Yilmaz MM, Uzun H, Gudeloglu A, Aksu AE. Robotic-assisted
microsurgical penile replantation. Int J Impot Res. 2020 Oct 6.
doi: 10.1038/s41443-020-00359-7.
108. Yildirim C, Erturk H, Pekkan K, Deniz S, Serefoglu EC. A novel
method for hemodynamic analysis of penile erection. Int J Impot
Res. 2020 Oct 10. doi: 10.1038/s41443-020-00362-y.
109. Yildirim E, Yaba A. Determination of c-Abl tyrosine kinase and
mTERT catalytic subunit of telomerase expression level during
prenatal-postnatal mouse ovary-testis development. Reprod
Biol. 2020 Nov 12:S1642-431X(20)30278-3. doi: 10.1016/j.
repbio.2020.10.004.
110. Yildiz S, Alay I, Eren E, Karaca I, Gultekin G, Kaya C, Cengiz H.
The impact of cryotherapy for symptomatic cervical ectropion on
female sexual function and quality of life. J Obstet Gynaecol. 2020
Oct 19:1-6. doi: 10.1080/01443615.2020.1803243.
111. Yoldemir T, Garibova N, Atasayan K. Sexual function through
decades: association with androgens and cardiometabolic features.
Climacteric. 2020 Oct;23(5):489-495.
112. Yoldemir T, Yassa M, Atasayan K. Comparison of depression
between primary and secondary infertile couples. Gynecol
Endocrinol. 2020 Dec;36(12):1131-1135.
113. Yucel D, Sener S, Turkmen D, Altunisik N, Sarac G, Cumurcu
HB. Evaluation of Dermatological Life Quality Index, Sexual
Dysfunction, and Other Psychiatric Diseases in Patients Diagnosed
with Vitiligo with and without Genital Involvement. Clin Exp
Dermatol. 2020 Nov 15. doi: 10.1111/ced.14511.
114. Yuksel B, Ozgor F. Effect of the COVID-19 pandemic on female
sexual behavior. Int J Gynaecol Obstet. 2020 Jul;150(1):98-102.
115. Wyrwoll MJ, Temel ŞG, Nagirnaja L, Oud MS, Lopes AM,
van der Heijden GW, Heald JS, Rotte N, Wistuba J, Wöste M,
Ledig S, Krenz H, Smits RM, Carvalho F, Gonçalves J, Fietz D,
Türkgenç B, Ergören MC, Çetinkaya M, Başar M, Kahraman S,
McEleny K, Xavier MJ, Turner H, Pilatz A, Röpke A, Dugas M,
Kliesch S, Neuhaus N; GEMINI Consortium, Aston KI, Conrad
DF, Veltman JA, Friedrich C, Tüttelmann F. Bi-allelic Mutations
in M1AP Are a Frequent Cause of Meiotic Arrest and Severely
Impaired Spermatogenesis Leading to Male Infertility. Am J Hum
Genet. 2020 Aug 6;107(2):342-351.
Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020
257
KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR
(December/Aralık 2020 - Kasım/November 2021)
9-12 Aralık 2020
https://www.andrology2020.de/
International Congress of Andrology
Munster/Almanya
16-20 Şubat 2021
https://www.essm-congress.org/
23
Rotterdam-Hollanda
rd Congress of the European Society for Sexual Medicine (ESSM)
5-7 Mart 2021 18 th Biennial Meeting of the Asia Pacific Society for Sexual Medicine (APSSM) http://www.apssm.info/
19-23 Mart 2021
eaucongress.uroweb.org
36
Milan/İtalya
th Annual EAU Congress (EAU21)
20-24 Nisan 2021
Online/ABD
5-7 Mayıs 2021
Floransa/İtalya
28-29 Mayıs 2021
Misk/Belarus
9-12 Haziran 2021
Milan/İtalya
10-13 Haziran 2021
Aalborg/Danimarka
American Society of Andrology 46 th Annual Meeting 2021
European Menopause and Andropause Society Conference 2021
7 th Baltic Meeting in conjunction with the EAU
36 th Annual EAU Congress (EAU21)
15 th Congress of the European Federation of Sexology (EFS)
https://www.andrologysociety.org/
annual-meeting/
https://2021.emas-online.org/
baltic.uroweb.org
eau2021.org
https://europeansexologycongress.
org/
11-17 Haziran 2021 ESU-Weill Cornell Masterclass in General urology 2021 esu-masterclasses.uroweb.org
25-27 Haziran 2021
Tayvan
10-13 Eylül 2021
Las Vegas/ABD
18-21 Eylül 2021
Cape Town/Güney Afrika
23-26 Eylül 2021
Thessaloniki/Yunanistan
21-24 Ekim 2021
Scottsdale, AZ/ABD
15-17 Kasım 2021
Tokyo/Japonya
18 th Biennual Meeting of the APSSM, Kaohsiung
AUA 2021- American Urological Association – Annual Meeting
25 th Congress of the World Association for Sexual Health (WAS)
2 nd Hellenic Urological Association Sections Meeting (HUA)
22 nd Annual Fall Scientific Meeting Of SMSNA
World Meeting on Sexual Medicine, Greater
https://professionals.issm.info/
events/18th-biennual-meeting-of-the-apssm-kaohsiung-taiwan/
www.aua2021.org
worldsexualhealth.net
huasections.gr
www.smsna.org
www.wmsm.org
258 Cilt/Volume 22 • Sayı/Issue 4 • Aralık/ December 2020