Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ULAK
Kültür - Sanat
Bir Yaz Gecesi Rüyası
Shakespeare’in en sevilen klasiklerinden olan Bir Yaz Gecesi Rüyası, Avrupa’nın önemli yönetmenlerinden olan
Aleksandar Popovski tarafından çağdaş bir reji anlayışıyla sergileniyor. Romantik komedi türünde yazılan
oyunun konusu, Atina’da bir düğün çevresinde geçmektedir. Oyun içerisinde farklı sınıflardan, farklı
kültürlerden, hem aşklara hem de ilişkilere yer verilmektedir. 1590’lı yılların sonunda yazılıp oynandığı
düşünülen ve orijinal dili İngilizce olan oyunun Can Yücel tarafından “Bahar Noktas”ı adlı bir çevirisi daha
bulunmaktadır.
Oyun, kahramanlarından yaramaz Puck’ın:
“Biz gölgeler kusur işlediysek eğer
Şöyle düşünün ve bizi hoş görün
Bu hayaller görünürken sahnemizde
Siz de biraz kestirdiniz yerinizde. “
sözleri ile sona ermektedir.
Ayasofya'nın Tarihçesi
Pervin Sevinç - Tarih Öğretmeni
Vaktiyle şarkın ilk Hristiyan Metropolitik Kilisesi ve bütün İslam aleminin üstü kapalı en büyük camii olan Ayasofya (Büyük Kilise ), 400 senesine kadar
bilgelik anlamına gelen “sopia” (sofya) ismi ile, İstanbul’un fethine kadar ise “hagiasophia “ olarak isimlendirilmiştir. 1453’teki fethin ardından Sultan II
Mehmet buraya Ayasofya adıyla hitap etmiştir.
İlk Ayasofya, Büyük Konstantin tarafından, babasının vasiyeti üzerine 360 yılında bir basilika (kilise) şeklinde yapılmış, 532 yılına kadar birçok yangın
geçirmiş ve yangınlar sonucu bina tamamen yanmıştır. Dönemin imparatoru Justinianus, binayı yeniden yaptırmaya karar vermiştir. Binanın yeniden yapılması
sırasında imparatorluğun çeşitli bölgelerinde metruk durumda bulunan putperest binalarından alınan kıymetli inşaat malzemeleri kullanılmıştır. Dönemin en
büyük iki mimarı olan Antemius ve İsidoros, Ayasofya’nın inşasında görevlendirilmiştir. Binanın ateşe ve zelzeleye karşı dayanaklı olması için bina kemer ve
kubbelerle örülmüştür.537 yılında Ayasofya’nın bugünkü orijinal haliyle tamamlanması üzerine İmparator Justinianus, “Süleyman, ben seni geçtim!” diye haklı
bir gururla haykırmıştır.
Ayasofya’nın Bizans devrindeki şekline dair ilk bilgi veren, Müslüman Ahmed el Rosta’dır. İslam’ın merkezinde uzakta olması sebebiyle Müslüman alimler
İstanbul ve Ayasofya hakkında fazla bilgi vermemişlerdir. Hattat Ahmed’in eserinde dikkata değer tek şey kilisede bir meleğin oturması ve onun bulunduğu
makamın etrafının bir parmaklıkla çevrilmiş olmasıdır. Türkler, İstanbul’u fethettiklerinde (29 Mayıs 1453) buradaki halk Ayasofya’ya sığınmıştır. İnançlarına
göre Türkler Büyük Konstantin sütununun yanına geldiklerinde gökte bir melek zuhur edecek ve bunu gören Türkler bir daha dönmemek üzere Asya’daki
vatanlarına çekileceklerdir. Türklerin Ayasofya’ya girişlerine şahit olan hiç kimse o halka yapılmış bir katliamdan ya da mabede karşı yapılmış bir
hürmetsizlikten söz etmez. Fethin hemen akabinde Sultan Mehmed II ,mabede yaya olarak girmiş ve müezzine ezan okutarak maiyetiyle beraber namaz
kılmıştır. O tarihten 1934 senesine kadar Ayasofya İslam mabedi olmuştur.
Savaşla kazanılan yerlerde’ kılıç hakkı’ olarak elde edilen hakla fetihten sonra şehrin en büyük mabedi olan “Hagiasophia Kilisesi” camiye çevrilmiş ve Sultan
Mehmed II ve maiyeti ilk cuma namazını burada eda etmişlerdir. Bu anlayışla daha sonra fethedilen diğer şehirlerin kiliselerinden camiye çevrilenlerinin en
büyüğüne Ayasofya adının verilmesi adeta bir gelenek haline gelmiştir.
Daha sonra Fatih Sultan Mehmed Ayasofya’yla ilgili bir vakıf kurmuş, vakfın gelir ve giderleri ile caminin bakım ve onarımı için de bir vakfiye oluşturmuştur.
Ayasofya vakfiyesi 1463 tarihlidir. Türk İslam Eserleri Müzesi’nde Topkapı Sarayı Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde de nüshaları vardır. Ayasofya
vakfiyesinin en eskisi ve orijinali Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü arşivindedir. Şehrin ilk medresesi Ayasofya Fatih Medresesi, Ayasofya’nın bitişiğinde
hayata geçirilmiştir. Medresenin ilk müderrisi Molla Hüsrev’dir ve 15.yy’da İslam dünyasının önde gelen astronomi ve matematikçilerinden Ali Kuşçu da
burada müderrislik yapmıştır.
Tasvirlerin (ikon= Hz.İsa ve Meryem resimleri)) İslam dininde yasak olmasından dolayı mabedin iç kısmında Türkler tarafından mühim tadilat yapılmıştır.
Önce mozaikler badana ile örtülmüş, papazlarla halkı ayıran parmaklıklı bölge ayrılmıştır. Namazda Kabe’ye yönelmek icap ettiğinden kıble belirlenmiş,
kıble yönüne minber yapılmıştır. Minberin iki yanına yazılı sancaklar konmuş, mihrabın iki tarafına da iki büyük sancak dikilmiştir. Bu sancaklar Kanuni
tarafından Macasristan’dan getirtilmiştir. Kanuni zamanında tahta olan minare, Mimar Sinan tarafından tuğladan inşa edilmiştir. XV. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren güney tarafındaki mezarlığa padişahlar için türbeler inşa edilmeye başlanmıştır. Bu türbelerin en eskisi Selim II türbesidir. Murad V zamanında
duvarlardaki baş kısımlar ayetlerle bezenmiş, ayetlerin üst kısmına ilk dört halifenin isimlerinin yazılı olduğu levhalar asılmıştır. Bugün hala mevcut olan ve
hakiki bir sanat eseri niteliği taşıyan minber ve hünkar mahfili de bu dönemde yapılmıştır. Ahmed III döneminde camiye kütüphane eklenmiştir .(Ayasoya
kütüphanesi) X. asırdan beri zelzelelerden pek az etkilenmesi, eserin sağlamlığını göstermektedir. Bu sağlamlığı sağlayan, Bizans ve Türkler döneminde inşa
edilen istinat ayaklarıdır.
Fetihten itibaren Türkler Ayasofya’nın tarihi hakkında birçok eser yazmıştır. Bunlardan ilkini Mehmed II, Ahmet bin Ahmed el Gilaniye Rumca numunelere
göre yazdırmış; 2.eseri de Farsça olarak Ali Kuşçu’ya da yazdırmıştır. Müellifi (yazar) belli olmayan bir eser de Berlin Devlet Kütüphanesi’ndedir.
24 Kasım 1934’te cami müzeye çevrilmiş ve İstanbul Arkeolojisi İdaresi’ne bırakılmıştır. Bina bazı tamiratlar görmüş, bahçede Bizans eserlerinden oluşan
açık hava müzesi oluşturulmuştur. 1 Şubat 1935’te ziyarete açılan müze, o tarihten itibaren yerli, yabancı turistlerin odak noktası olmuştur. 8 Kasım 2013
tarihinde yeniden cami olarak ibadete açılması içinTBMM’ye kanun teklifi veren Profesör Doktor Halaçoğlu 11.07.1934 tarihli Ayasofya’yı müze haline
getiren kararnamenin sahte olduğunu öne sürmüştür. Halaçoğlu, Atatürk’ün bu kararnamelerin hiçbirinde imzası yok, bütün imzalar sahtedir, demiş ve
ayrıca bu kararname geçerli değil çünkü Resmi Gazete’de yayımlanmamıştır, diye eklemiştir. Atatürk, Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesine şiddetle karşı
çıkmış, bu durumda da imzası taklit edilmiştir diye iddia ileri sürmüştür. Halaçoğlu, Atatürk’ün ölümünden sonra Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun, Milli Eğitim
Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından bastırılan bir kitapta Atatürk’ün sahte imzasını taşıyan bu kararnamenin görüldüğünü ve 1924 Anayasası’na göre Resmi
Gazete’de yayımlanmayan hiçbir Bakanlar Kurulu kararının geçerliliğinin olmadığını söylemiştir. Fatih Sultan Mehmet vasiyetinde “Kim Ayasofya’nın yerine
başka bir şey inşa ederse Allahın laneti üzerine olsun.” diye yazmıştır, diye belirtmiştir.
Danıştay Onuncu Dairesi 10 Temmuz 2021 tarihli kararı ile Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi kararını iptal etmiş, 24 Temmuz 2021 Cuma günü itibariyle
Ayasofya, cami olarak ibadete açılmıştır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya’nın Diyanet İşleri Başkanlığına devrini ve ibadete açılmasını ön
görmüş, cumhurbaşkanlığı kararını onaylamıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı Ayasofya Müzesi twitter sayfasını kapatarak bakanlığın müze.gov.tr sitesinde
sayfayı Ayasofya-yı Kebir Camii (Büyük Ayasofya Camii) olarak değiştirmiştir.
Ayasofya 1985 yılında dünya kültür mirası listesine alınmış, Unesco, web sitesinde Ayasofya’yı Bizans ve Osmanlı dönemlerinin eşi benzeri olmayan mimari
başyapıtlarından biri olarak tanımlamıştır. “Dünya Mirası Komitesi “ Türkiye’den1 Şubat 2022 tarihine kadar Ayasofya Camii ve Kariye Kilisesi’nde yapılan
değişikliklerle ilgili rapor sunmasını istemiş,Türkiye’yi uluslararası diyalog ve işbirliğine çağırmıştır.
-9-