Pazar // Shuk. İstanbul ve Tel Aviv'in pazarlarına yolculuk
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Pazar
//
Shuk
Kornelia Binicewicz & Italo Rondinella
2
3
Pazar // Shuk
Yazarlar:
Kornelia Binicewicz
Italo Rondinella
Araştırma, küratörlük ve yazılar:
Kornelia Binicewicz
İlk baskı, Temmuz 2022.
Paper Street Co.
Sertifika No: 50710
Esentepe Mah. Talatpaşa Cd. 5/1
Şişli, İstanbul
www.paperstreet.com.tr
Fotoğraflar:
Italo Rondinella
Proje yapımcısı:
Elazar Zinvel
Baskı ve Cilt:
Print Center
Sertifika No: 46616
Sultan Selimiye Mh. Libadiye Sk. 3
Kağıthane, İstanbul
Kitap tasarımı:
Ayşe Zeynep Özbay
İngilizce editörlük:
Kenan Sharpe
Türkçe çeviri:
Sedef İlgiç
Türkçe redaksiyon:
Hazal Baydur
İbranice çeviri:
Liat Zeevy
ISBN 978-605-70569-3-1
www.pazarshuk.com
© 2022, Binicewicz, Kornelia and
Rondinella, Italo.
Tüm hakları saklıdır. Bu yayının hiçbir
kısmı yazarlarından izin alınmaksızın
yeniden üretilemez, erişim sistemlerinde
depolanamaz ya da elektronik, mekanik,
fotokopi ile ya da benzeri başka herhangi
bir biçimde çoğaltılamaz.
İbranice editörlük:
Amit Hevrony
Bu proje İsrail İstanbul Başkonsolosluğu’nun siparişi üzerine, ANU
Müzesi FOODISH Birimi’nin desteğiyle hayata geçirilmiştir.
İçindekiler
6
Giriş
10
12
20
28
46
58
66
80
94
İstanbul:
İstanbul’daki Kılavuz:
Musa Dağdeviren
Kasımpaşa İnebolu Pazarı
Samatya Pazarı
Eminönü Pazarı
Beyoğlu Balık Pazarı
Tarlabaşı Pazarı
Kadıköy Cuma Pazarı
Feriköy Pazarı
100
102
106
130
148
164
174
184
Tel Aviv:
Tel Aviv’deki Kılavuz:
David Kichka
Shuk HaCarmel
Shuk Levinsky
Shuk HaTikva
Shuk HaNamal
HaShuk HaFilipini
Shuk HaPishpeshim
200
201
Teşekkürler
Yazarlar Hakkında
Pazar // Shuk
İstanbul ve Tel Aviv'in pazarlarına yolculuk
Türkçe pazar kelimesi, genellikle meskenlerin yer aldığı bir
bölgede kurulan, pazarcıların ürünlerini getirip semt
sakinlerine sattığı üstü açık alanlar için kullanılır. Belli
bir mahallede, her hafta belirli bir günde gerçekleşen bir
etkinliktir. Pazar kelimesinin kökeni Farsça bazaar
.dır’(بازار) Her haftanın aynı gününde, aynı mahallede
gerçekleşen bir aktivitedir.
İbranice shuk (שוק) kelimesi yerli müşterilere ürünlerini
satan sayısız tezgâh ve standıyla üstü açık sokak pazar yeri
için kullanılır. Shuk kelimesi Arapça souk tan’(سوق) gelir.
6
Giriş
Türkçe pazar ve İbranice shuk kelimelerinin ikisi de şehir
pazarlarını ifade eder. Bu alanlar, esnaf, üretici ve müşteri
arasındaki ticaret için düzenlenmiştir. Varlıklarının ana nedeni
alışveriştir ancak aynı zamanda sosyal etkileşim alanları ve
ağ oluşturma merkezleridirler. Temel “alış-satış” eylemleri
pazar döngüsü için esastır ancak satıcılarla alıcılar arasındaki
ilişkiler, davranış ve yerleşim biçimleri sosyal pazar deneyimini
daha değerli kılar.
Dışarıdan bakanlar, Türkiye ve İsrail’i egzotizm lensinden
görürler. Bu ülkelerin güzelliği ve cazibesi uzaktaki bilinmez
bir dünyanın heyecanı ve gizemiyle baharatlandırılmıştır. Orta
Doğu’daki çarşılar genellikle, “otantik Doğu” deneyimine
duyulan özel bir çekim ve arzuyla, Oryantalist bir açıdan
görülür. Egzotik ve tuhaf ürünlerini şehirlere taşımak için
uzak diyarlara kervanlarla seyahat eden kadim tüccarlar; işte
hâlâ Türkiye ve İsrail’deki pazarları tarif eden klişe resim bu.
Dünyanın en simgesel pazar yerleri olan Kapalı Çarşı ve Mısır
Çarşısı’yla, İstanbul bu oryantalist bakış açısını başarıyla
hayatta tutuyor. Benzer biçimde İsrail’de de Kudüs, Kudüs Eski
Şehir’deki pazarda etnik toplulukların kadim karakterlerini
teşhir ederek oryantalizmi teşvik ediyor.
Kuzey Afrika kıyılarından Balkanlara uzanan ve modern Türkiye
ve İsrail’i kapsayan geniş coğrafyasıyla Osmanlı Devleti,
yerel ekonomi ve ürünlerin dağılımını şekillendirdi. İaşe
prensibi, imparatorluğun yapısı içinde Osmanlı’nın ekonomik
politikalarında çok önemli bir rol oynadı. Yöneticiler, sosyal
düzen ve siyasi dengeyi korumanın en önemli faktörünün
pazarlarda temel gıdaların uygun fiyatlara tedarik edilebilmesi
olduğuna inanıyordu. Osmanlı Devleti’ndeki pazarlar, mamuller
için hayati bir kaynak ve sosyal etkileşim için olmazsa olmaz
bir özdü. Kentlerdeki pazarlar, toplumsal ve ekonomik
önemlerini modern zamanlarda da kaybetmedi.
7
Pazar // Shuk, İstanbul ve Tel Aviv’deki pazaryerlerinin
hikâyesini kolonyal ve oryantalist olmayan bir perspektiften
anlatma çabamız. Bizim için, İstanbul’daki her pazar ve
Tel Aviv’deki her shuk her şeyden önce insanların buluşma
noktası, kültürel müzakerelerin alanı ve yeni iş birlikleri
geliştirme mahalli. Toplumun, tarihi ve demografik hafızasını
güçlendirebileceği, çoğulculuğunu yeniden inşa edebileceği ve
farklılıklarını kavrayabileceği noktalar. Aynı zamanda şehrin
kumaşındaki kaçınılmaz değişimlerin tanınması için kentsel
keşif alanları. Pazar yerleri, farklı arka plandan insanları bir
araya getirmek konusunda benzersiz bir güce sahiptir. Bu
etkileşim yalnızca farklılıklardan ziyade benzerlikleri,
eşitsizliklerden ziyade toleransı vurgulayabildiği için değil,
Giriş
aynı zamanda kültürel dinamizm ve yeniden tanımlama fırsatı
yaratabildiği için de olumludur.
Özellikle kentsel alanların metalaştığı ve vatandaşların sosyal
hayatının kurallarını emlak piyasasının koyduğu bugünlerde,
İstanbul ve Tel Aviv’deki pazar yerleri, şehirlerin neoliberal
yeniden inşası altında büyük çapta kentsel dönüşümlerden
geçti. Toprak için aşırı talebe bağlı olarak unutulmuş ve ihmal
edilmiş mahalleler küresel sermayenin hedefi hâline geldi.
İstanbul’da, Sulukule ya da Tarlabaşı gibi mahalleler şiddetli
yapısal bir temizliğe konu oldular. Yetkililerin pazarların kirini,
kaosunu ve düzensizliğini ortadan kaldırma girişimleri, düşük
gelirli vatandaşların yaşadığı mahalleleri hedef alan büyük
ölçekli kentsel soylulaştırma programlarına yönelik plan
ve tavırlarını yansıtıyor. Pek çok bölge karakterini kaybetti
ve pazarlarının da (İstanbul Azapkapı’daki balık pazarı,
Dolapdere’deki bit pazarı ya da Edirnekapı’daki at pazarı
gibi) varlıkları son buldu. Şehirlerin tarihi bölgelerindeki
hafif soylulaştırma, kamusal alanların ıslah edilmesi, kafe
ve restoranların açılması, Tel Aviv’in Yafa ya da Carmel
bölgelerindeki yaygın Airbnb konaklamalarıyla büyüyen turizm
de toprağa duyulan aynı açlık tarafından yaratıldı. Süpermarket
ve alışveriş merkezlerinin aynı anda birçok yerde bulunması
kentsel pazaryerlerini etkiledi ve onları yoksul insanlar için
alanlar olarak etiketledi. Pazarlar bu nedenle soylulaştırmaya
konu oluyor ve üst sınıf vatandaşların onları yeni bir biçimde
tanıması için bir “iyileştirme” sürecine maruz kalıyorlar.
Şüphesiz, değişimler bazılarına fayda sağlarken diğerleri
için endişe ve güvensizlik yaratıyor. Pazar yerleri sosyal,
ekonomik ve demografik durumlar için adeta bir barometre
görevi görüyor. Dönüşümlerini ve yok olmalarını izlemek yerel
politikaların yönüne dair çok fazla şey söyleyebilir.
8
Giriş
İstanbul’un pazarları ve Tel Aviv’in shuk’ları kendilerine
özgü ve birbirlerinden farklılar ancak aynı zamanda çok da
benzerler. İki şehrin kültürel, etnik, mutfak ve demografik
çeşitliliğini yansıtıyorlar. İstanbul’daki günlük pazar alanları
devasa, metropolün her semtinde hafta boyunca birçok pazar
faaliyet gösteriyor. Birçok durumda, şehrin doğal yapısı içinde,
bir mahallenin kalbinde ya da meskenlerin arasındaki dar
sokaklarda kuruluyorlar. Her sabah kurulup her akşam yeniden
toplanan, direk ve düğümlü halatlarla kurulan karmaşık
bir sistemi olan çok basit bir mimari yapıya dayanıyorlar.
İstanbul’un pek çok pazarcısı ya da tüccarı, her gün farklı bir
semte taşınıp stantlarını orada kuruyor ve bir sonraki hafta
oraya yeniden dönüyorlar. Bu özel bilgiyi haiz ve deneyimli
“kent denizcileri”, Türkiye’nin günlük pazarlar geleneğinin
dayanıklı gardiyanları. Bazıları herkesin tanıdığı genel ürünler
sunuyor. Diğerleriyse bir yere özgü ürünlerle yerel kültürleri
(Karadeniz, Balkanlar, Güneydoğu Bölgesi) temsil ediyor ya
da dışlanan grup veya azınlıkların (Hristiyan ya da Yahudiler),
göçmenlerin veya mültecilerin (Afrika, Suriye ya da Orta
Asya’dan) ihtiyaçlarına karşılık veriyor. Tel Aviv’in cumartesiler
hariç her gün faaliyet gösteren altı çarşısı var. Her biri,
aliyah (Yahudilerin diasporadan göçü) ve kentsel dönüşümler
hakkında başka bir hikâye anlatıyor. Tarihi ve demografik
bağlamları kültür ve geleneklerin bir karışımını yansıtıyor.
İsrail’deki Yahudi nüfusunu yaklaşık altmış etnik topluluk
oluşturuyor. Yahudi diasporasından insanlar tüm dünyadan,
Avrupa, Asya, Amerika’ya ek olarak Fas, Türkiye, İran, Yemen
ve Irak gibi Orta Doğu ülkelerinden büyük kitlesel akınlarla ve
yakın zamanda Etiyopya, Somali ve Eritre gibi Afrika ülkeleriyle
Filipinler ve Çin gibi Asya ülkelerinden göçmen topluluklarla
birlikte İsrail’i zenginleştirdi. Hem İstanbul hem de Tel Aviv
farklı kökenlerden insanların evi. Pazarlar ve shuk’lar İstanbul
ve Tel Aviv’i evi olarak gören insanların olağanüstü çeşitliliğini
anlamak için en iyi yerler.
İstanbul ve Tel Aviv’in pazarları, birçok insanın farklı
ihtiyaçlarını karşılıyor. Yoksullaşan vatandaşlara uygun fiyatlı
ve taze ürünler, azınlıklara yerel gıda ve ürünlerini, şef ve
gurmelere ilham ve mutfak bilgisi ve turistlere Doğu’nun
lezzetlerini sunuyorlar.
9
Giriş
Bizim için, pazar ve shuk ürün ticareti yapan insanların bir
araya gelmesi değil. Onlar, gerçek insanları bir araya getiriyor
ve herhangi bir şeyin yerini tutamayacağı şekilde samimi bir
topluluğun parçası olma fırsatı yaratıyorlar.
Kornelia Binicewicz and Italo Rondinella
10
11
İstanbul
12
13
Musa Dağdeviren
Çiya Restoran’ın sahibi ve
yemek araştırmacısı
350. Resmi rakamlara göre İstanbul’da bu kadar semt pazarı
faaliyet gösteriyor. Ancak bu pek de gerçeği yansıtmıyor; on
sekiz milyonluk metropolün birçok kayıtsız, ufak tefek çarşısı
bu sayıya dâhil değil. Pazar yerleri de tıpkı İstanbullular gibi
çeşitlilik gösteriyor. Türkiye’de gıda ve diğer malların satıldığı
üstü açık kamusal alanların iki temel biçimi var: “Pazar” ve
“çarşı”. İkisi de mümkün olan en iyi alışverişin peşindeki
insanları bir araya getiriyor. Pazarlarda gerçekleşen ekonomik
etkileşimin öneminin hem sembolik hem de pratik bir anlamı
var. Bu alanların zenginliğini anlamak için hepsinin yarattığı
karmaşanın doku, renk ve tatlarıyla birlikte değerlendirilmesi
gerekiyor. İstanbul gibi şehirler, şehir yaşamında rol oynayan,
şehrin ritmini takip eden ve insanlarını çeşitlilikleriyle birlikte
anlayan bir kılavuza ihtiyaç duyar.
14
Musa Dağdeviren
Musa Dağdeviren, Gaziantep’e bağlı Nizip ilçesinde doğdu.
Halep’ten yalnızca 147 km, İstanbul’dansa yaklaşık 1200
km uzaklıktaki bu şehir, Türkiye’nin en seçkin şeflerinin
birçoğunun memleketi. Musa, aşçılığın bebek adımlarını beş
yaşındayken amcasının fırınında attı. Ailesinin en küçük çocuğu
olarak harika bir aşçı olan annesiyle vakit geçirmekten geniş
ölçüde faydalandı. Musa, 1980’lerde İstanbul’a geldi ve daha
sonra eşi ve öngörülü iş ortağı olacak Zeynep Çalışkan ile de
tanışacağı ilk restoranı Çiya Kebap’ı açtı. Türkiye’deki yerel
kültürlerin mutfak geleneklerini anlama ve koruma çağrısı,
Musa’yı ülkesinin köy ve kasabalarına, sahalara geri döndürdü.
Buralarda unutulmuş pişirme tekniklerini ve yemek tariflerini
öğrendi. Yemek yolculuğunun ardından kısa süre sonra Musa,
kültürel ya da etnik herhangi bir ayrıştırma olmaksızın, ülkenin
dört bir yanından yemekler sunan restoranı Çiya’yı açtı. Musa
gelenekleri yaşatmak ve ülkesinin kültürel zenginliğinin her
zerresini unutulmaktan korumak istiyordu. Tarım arşivleri,
aile tarifleri ve pişirme tekniklerine dair derin araştırmalarının
sonuçları, Musa’nın başyapıtı Phaidon tarafından 2019’da
yayımlanan The Turkish Cookbook’ta (Türk Mutfağı Yemek
Kitabı’nda) bir araya geldi.
Musa Dağdeviren ile balık pazarı ve restoranları, bol meze
çeşitleriyle harika şarküterileri ve renkli sebze tezgahlarıyla
meşhur Kadıköy Çarşısı’nın orta yerindeki Çiya’da buluştuk.
Musa, restoranı için eti sıklıkla tedarik ettiği çarşının
gerçekliğinin ortasından, bizimle İstanbul’un pazarları
hakkında kişisel hikâyelerini paylaştı. Kendisi, pazarların
insanların kültür ve yeme alışkanlıklarının en güzel ifadesi
olduğuna inanıyor. Onun için pazar, bir keşif, yemek ve
insanlar hakkında öğrenme ve en iyi, en güvenilir tedarikçilerle
yeni bağlantılar kurmanın alanı.
15
Musa Dağdeviren
Musa’ya göre, İstanbul’un her semtinin hem farklı hikâyeleri
hem de farklı insanları ve farklı pazarları var. Her pazar,
mahallenin yerel renkleri ve kimlikleriyle tarihini yansıtıyor.
Şehrin Anadolu yakasında, İstanbul’un Boşnaklarının
çoğunluğunun yaşadığı Pendik bölgesinde küçük bir pazar
yer alıyor. Yalnızca burada Boşnak mutfağında kullanılan sarı
biberi bulabilir ve biberin kullanıldığı tarifleri öğrenebilirsiniz.
Avrupa yakasındaki Samatya ilçesinde de kendine has çok
kültürlü dokusu bulunan bir pazar var. Ruslar, Ukraynalılar
ve Ermeniler, İstanbul’un başka yerinde bulması imkânsız
özel ürünlerini burada satıyorlar. Birçok ürün tezgâhlarda
sergilenmiyor, kime soracağınızı ve en iyi kuru eti, çirozu,
taramayı nasıl bulacağınızı bilmeniz gerekiyor. Musa
için pazarlar aynı zamanda doğanın mevsim döngüsüyle
kendiliğinden bir bağ kurmanın kaynağı. Mevsimlik ve
yerel bitkiler, otlar, yeşillikler ve meyveler hâlâ ufak yerel
pazarlardaki alıcıların talepleri sayesinde yetiştirilip toplanıyor.
Musa’nın şehirdeki favorilerinden İstanbul’un Avrupa
yakasındaki İnebolu Pazarı, tartışmasız bir şekilde öne çıkıyor.
Yöresel pazar olarak biliniyor ve 19. yüzyıldan beri otantik ve
yerel ürünlerin esas satıcılarını bir araya getiriyor. İnebolu (ya
da Kastamonu) Pazarı mevsimlik ürünler satıyor: İstanbul’un
başka herhangi bir yerinde bulmanın mümkün olmadığı
yabani mantarlar, endemik yeşillikler, orman meyveleri ve
kestane türleri. Fatih’teki Kadınlar Pazarı gibi bazı pazarlarsa
Diyarbakır, Antep, Van ya da Siirt gibi Türkiye’nin doğusunun
yerel ürünleriyle dolu. Beykoz Pazarı’nda tipik Karadeniz
ürünleri bulunurken Aksaray Pazarı, Urfa ve Antakya’dan
nadide ürünler sunuyor.
Şehirden yolu öyle ya da böyle geçen herkesin yemeği ve
kültürü pazarlarda yaşıyor. Pazarların çeşitliliği, toplumun
ve ihtiyaçlarının aynası. Pazarlar, İstanbul sakinlerinin
birçok arzusunu ve iştahını karşılıyor. Saf ekonomik çıkar
ve neoliberal bağlamın dışında faaliyet gösteriyorlar. Musa
Dağdeviren için pazarlar yerel kültürlere derin bir şekilde iç içe
olma deneyimi ve heyecan verici bir sosyal karşılaşma sunuyor.
İnsanların hayata dair bilgeliğini öğrenmek ve içselleştirmek
için bir alan.
16
Musa Dağdeviren
Musa Dağdeviren’in İstanbul’da en sevdiği pazarlardan biri,
güvendiği ıspıt satıcılarının bulunduğu Kasımpaşa İnebolu Pazarı.
17
Musa Dağdeviren
Fatih’teki Kadınlar Pazarı, koyun ve keçi etinde
uzmanlaşmış birçok kasap ve şarküterinin
bulunduğu üstü açık bir alışveriş alanı. Çarşının
çevresinde Güneydoğu Anadolu yemekleriyle
meşhur birçok et restoranı yer alıyor.
18
Kadınlar Pazarı
19
Kadınlar Pazarı
20
21
Kasımpaşa
İnebolu Pazarı
“Köy” kelimesi, sertifika edinme baskısı ya da gereksiz
bürokrasi ile uğraşmaksızın, “organik” anlamına geliyor.
Bu kelime, köy ve köyle gelen her şeyi kapsıyor: üretim,
malzemeler ve yemekler. Aynı zamanda doğadaki mevsimsel
değişikliklerle ilişkili bir insan olma kültürünü ima ediyor. On
sekiz milyon sakiniyle bir megapolde “köy yaşamı” demek,
daha iyi, daha yavaş, daha sağlıklı bir yaşam demek. Çoğu
İstanbul sakini için köy, birçoğu küçük tarım alanlarından göç
ettiği için, aynı zamanda memleket demek.
Kastamonu ilindeki İnebolu, Karadeniz Bölgesi’nde en iyi
tanınan tarım alanlarından. Yabani ormanlar, güzel sahil
şeridi ve tarıma uygun arazileri, iyi korunmuş doğasıyla
en temiz bölge özelliğinin yaratılmasına olanak vermiş.
Üzerinde “Kastamonu” ya da “İnebolu” isimleri yer alan
herhangi bir ürün marketlerin organik raflarına yerleşiyor.
Burası İstanbul’dan 600 kilometre uzaklıkta, arabayla 7 saat
sürüyor. Yine de bu durum, bölgenin çiftçilerinin Kasımpaşa,
Kuzguncuk, Balat ve Ümraniye mahallelerindeki pazarlara her
hafta üretimleriyle gelmelerini engellemiyor.
23
Kasımpaşa, çoğunlukla dindar vatandaşların oturduğu tutucu
bir semt. Beyoğlu’nun tepelerini ve vadisini çok güzel bir
Haliç manzarasıyla kapsıyor. Her pazar Kasımpaşa’daki ufak
bir sokak, Tosya, Kastamonu ve İnebolu’ya özgü ürünlerle,
renkli bir üstü açık Karadeniz köy yemekleri festivaline
dönüşüyor. Genellikle 35’ten fazla tezgâh açılmasa da
stantların hepsi mevsim sebzeleri, köy süt ürünleri (tereyağı,
süt, süzme yoğurt), ev yapımı somun ekmekler, köy yumurtası,
taze ve yaşayan tavuklar, pek çok organik bal türü, dut ve
kuşburnundan ev yapımı pekmezler ve hodan otu, taze nane ya
da yabani ot satıcıları veya çiftçilere ait.
Kasımpaşa İnebolu Pazarı
Sebze pazarlarının pek çoğu gibi, ilkbahar ve sonbahar,
ürünlerin mevsime büyük ölçüde bağlı karakterlerinden
ötürü en iyi ziyaret zamanları. Eylül ve ekim kestane (başka
hiçbir yerde bulunmayan, nadide bir kestane seçkisiyle) ve
yabani mantarların zamanı. Pazar, başta Karadeniz bölgesi
ormanlarından kanlıca mantarı ve kokulu cincile olmak
üzere, bunların çeşitliliğiyle tanınıyor. Yaz ayları, Haziran,
Temmuz ve Ağustos, pazara kiraz, erik, yabani çilek ve incir
bolluğu getiriyor. Kastamonu satıcıları yabani bitki, kök,
meyve ve ot endemik türlerinde uzmanlaşıyor. Müşterilerin
üvez ağacı meyveleri, yabani armut ve elma gibi Avrupa’da
da bulunabilen nadide bitkilerin yanı sıra ekilmiş değil
kendiliğinden biten, yabani kuşkonmaz, dikenucu, madımak
ve ıspıt gibi yerel Karadeniz bitkilerini de bulabilecekleri sayılı
alanlardan biri.
24
Kasımpaşa İnebolu Pazarı
25
Kasımpaşa İnebolu Pazarı
26
Kasımpaşa İnebolu Pazarı
Musa Dağdeviren’den
yumurtalı ispıt kökleri
Malzemeler:
Yarım kilo ıspıt
100 gram tereyağı
Bir adet soğan
Bir diş sarımsak
4-6 yumurta
Tuz ve karabiber
İsteğe bağlı: Sarımsaklı
yoğurt ya da pastırma
dilimleri
Ispıt yerleşim yerlerinden uzakta yetişen yabani bir
ottur. Temiz bir çevreye ihtiyaç duyar, dolayısıyla
Türkiye’de en çok Karadeniz’in yaban alanlarında
ve İstanbul’un kuzeyinde büyür. Pazarlarda,
farklı yetişme aşamalarında marttan ekime
kadar bulunabilir. İstanbul’da Çiya Restoran’da
da servis edilen bu yemek için Musa ıspıtın kök
hâlini kullanıyor. Karlar eridiğinde, bahar gelmek
üzereyken ıspıt zamanıdır. Musa, kökü İstanbul’un
Avrupa yakasındaki Kasımpaşa İnebolu Pazarı’ndan
alıyor.
Hazırlanışı:
1. Ispıtı su temiz çıkana kadar bol suyla yıkayın.
2. Süzün ve yaklaşık 2 cm’lik dilimlere ayırın.
3. Kökleri tuzlu suyla dolu bir tencereye alın ve
yumuşayana dek 25 dakika pişirin.
4. Tereyağını eritip soğanı kavurun.
5. Bitkiyi ekleyip soğanla beraber kavurun.
6. Tuz ve karabiber ile baharatlandırın.
7. Yumuşayana kadar 15-20 dakika orta ateşte
pişirin. Köklerin pişmiş bir mantar kıvamı alması
gerek.
8. Yumurtaları ekleyin ve iyice karıştırın.
9. Omlet yapar gibi bir süre pişirin.
10. Yemeğiniz servise hazır.
İsteğe bağlı: Sarımsaklı yoğurt ya da pastırma
dilimleriyle servis edin.
27
Kasımpaşa İnebolu Pazarı
28
29
Samatya Pazarı
Bazen yiyecekler insanlar hakkında tarih kitaplarından fazlasını
anlatır. Tarihçiler sessiz kaldığında mutfak dünyasından
insanlar hikâyeyi canlı tutmaya yardım eder. Marcel Proust’un
başyapıtı Kayıp Zamanın İzinde’de bir madeleine nostaljiyi
ve anıları tetikler. Yiyeceklerin geçmişin tıkanıklığını açma ve
kayıp dünyaların parçalarını yeniden derlemeye yardım etme
gibi bir gücü vardır. Aynı zamanda güncel sosyal gerçekliği,
bilim insanları ve araştırmacılar henüz tanımlamamışken açığa
çıkarır. Pazarlar mahalleleri anlamak ve karmaşık nüfuslarını
tanımak için doğru yerlerdir.
30
Samatya Pazarı
İstanbul’un Avrupa yakasındaki Fatih’in mahallelerden biri
olan Samatya, Kumkapı ve şehrin eski duvarları arasında
Marmara Denizi kıyısında yer alır. Neredeyse deniz kıyısındadır
(denizden Kennedy Caddesi ile ayrılır) ve yokuşları Rum,
Ermeni ve Müslümanların tarihi yapıları Surp Kevork, Ağa
Hamamı, Ayios Minas Kilisesi, Surp Anarad Higutyun Kilisesi
ve Mirza Baba Tekkesi'nin etrafındaki kıvrımlı sokaklardan
yükselir. Samatya’nın tarihinin bir yanı semtin isminde hayat
bulmuştur, Yunancada “kum” anlamındaki psamathos’dan
gelmektedir. Burası daha önce, tarihi Konstantinopolis’e
dayanan bir Rum balıkçı yerleşkesiydi. Fatih Sultan Mehmet,
Ermenileri Anadolu’dan getirip buraya yerleştirdi. Ermeniler
gümüş ve altın üretiminde becerikli profesyonellerdi ve padişah
onları ekonomik nedenlerle yakınında tutmak istiyordu.
Samatyalı pek çok demirci ve gümüş ustasının Kapalı Çarşı’da
dükkânı vardı. Dünyaca ünlü metal zil imalatçısı Zildjian
ailesinin kökleri Samatya’dadır. 17. yüzyılda Avedis Zildjian,
Sultan II. Osman’ın nazarındaki Ermeni metal ustası ve
simyacıydı. Birçok Samatya Ermenisi, Rum ve Müslümanlarla
birlikte çalışarak balıkçılığı meslek edindi.
20. Yüzyılda Ermeni ve Rum nüfusu azaldı. Bu iki topluluk
İstanbul’daki 6-7 Eylül olaylarından epey etkilendi. Öncelikle
Rum nüfusunu hedef alan azınlık karşıtı kalkışmalar tüm
şehri sardı. Samatya’nın Rum ve Ermenileri saldırıları çok
yoğun yaşadı. Hristiyan aileler şiddet içeren eylemlere ve
aşağılanmalara maruz kaldı; evleri işaretlendi, yağmalandı
ve tahrip edildi. Pogromun hemen ardından birçok Yahudi
ve Ermeni ülkeyi terk etti; bir kısmı ne yazık ki takip eden
saldırılara tanık olarak direndi. Bazıları her şeyi geride
bırakıp Avrupa’ya ya da ABD’ye göç etmeye karar verdi.
Samatya da demografik açıdan çok değişti ancak tarih, bazı
yemekleri, malzemeleri veya tarifleri, mahallenin havasını
ve mimarisini sakladı. Nice başka çok katmanlı tarih gibi,
Samatya’nın hikâyesi de düzenlendi ve pürüzlerinden
arındırıldı. Artık Ermeni ve Rum restoranları yok; topluluklar
kültürlerini evlerinde icra ediyor ve sosyal aktiviteler
mahallede gerçekleşmiyor. Yine de merkezde, deniz kıyısına
yakın yer alan Samatya Meydanı’ndaki Türk restoranlarında
bazı Ermeni referansları bulabiliyorsunuz. Nohut, yenibahar
ve çamfıstığından yapılan Ermeni mezesi topiği, Türk
meyhanelerinin menülerinde görmek olasıdır. Geçmişte
Samatya’daki mekânların çoğunun sahibi Ermenilerdi.
Samatya’nın Rum ve Ermeni aşçılarının, balık ve deniz ürünleri
hazırlamakta kendilerine özgü yöntemleri, Kumkapı’daki
Müslüman Karadeniz ustası komşularından farklıydı. Ünlü
çiroz ve derin yağda kızarmış kese kâğıdında servis edilen çıtır
karidesler en uygun fiyatlı sokak lezzetleriydiler.
31
Samatya Pazarı
Samatya pazarı, tüm balık restoran ve tezgâhlarının bulunduğu
Samatya Meydanı’na beş dakika yürüme mesafesinde.
Pazar yalnızca cumartesi günleri kuruluyor ve birçok meyve,
sebze, peynir ve kuruyemiş tezgâhıyla mahalledeki birkaç
sokağa uzanıyor. Samatya yokuşundaki çarşının konumu,
üzerine vuran güzel ışık ve adalar manzarasıyla pazarı
İstanbul’daki pazarlar arasında en güzel alanlardan birinde
kılıyor. Satıcılar sabahın erken saatlerinde tezgâhlarını kurup
gün batarken işlerini bitiriyorlar. Pazarın enerjisi öğleden
sonraya doğru, müşterilerin büyük kısmının gelişiyle artıyor.
Samatya pazarcıları kibar ve konuşkan, müşterileriyle hızla
dostane bir iletişim kuruyorlar. Bu satıcılar yüksek kalite
ürünleri makul fiyatlara satışa çıkarıyor, gelen geçeni kibarca
tezgâhlarını çağırıyorlar. Cumartesi günü pazarında yeni
mahallenin demografisi izlenebiliyor: Rus, Ukraynalı, Kongolu
ve Angolalı yeni göçmenler orta sınıf Türk vatandaşlarına
karışıyor. Samatyalı satıcılar da aralarındaki, sosis, ev yapımı
reçel, kekler, turşu ve peynir gibi Doğu Avrupa ürünlerini
topluluklarına satan Ukraynalılarla çeşitli bir portre çiziyor.
32
Samatya Pazarı
33
Samatya Pazarı
34
Samatya Pazarı
Larisa
Larisa, Samatya’da yaşayan Ukraynalılardan biri. Ufak tezgâhı,
geniş bir reçel seçkisi ve Ukrayna usulü kurulmuş turşularıyla
ziyaretçilerin dikkatini çekiyor. Ancak her hafta, Larissa Kiril
alfabesi ve el yazısıyla yazdığı listeyle ürünlerindeki değişikliği
sergiliyor. Larissa’nın standındaki herhangi bir ürünle yanlış
yapma şansınız yok: süt reçeli, vişne ya da erik marmeladı,
elmalı kek, sauerkraut (Alman usulü lahana turşusu) ya da
tütsülenmiş balık. Larissa, aslen Kievli ama Türkiye’ye taşınalı
yıllar geçmiş. Pazarcılıkta yeni, yıllarca Antalya’da bir giysi
dükkân varmış ama pandemi küçük işletmesini çok etkilemiş
ve onu İstanbul’da yeni bir hayata başlamaya itmiş. Larissa her
hafta pazara geliyor, Ukrayna’daki savaş başladığından beri
bile ara vermemiş. Kızı, sekiz aylık bebeği ve eşiyle birlikte
kuşatma altındaki Kiev’de yaşıyor. Pazarda olmak ve farklı
insanlarla buluşmak, Larissa için ailesine dair korkuları ve
bunaltıcı çaresizlik hissini biraz rahatlatıyor. Larissa’nın tezgâhı
Samatya pazarında Ukraynalı satıcı ve müşterileri, ülkelerinin
en zor zamanında birleştiren birkaç stanttan biri.
35
Samatya Pazarı
Balıkçı Hilmi Yıldız
Samatya’nın balıkçı kasabası tarihinden pek eser yok. Balık
restoranları Samatya mitini kullanıyor ama birçok durumda
İstanbul’un herhangi bir semtindeki balık restoranlarından
farklı değiller. Bir istisnayla, pazar günleri kurulan pazarın
yakınındaki meydandaki Cihan Derya balık tezgâhı ve
restoranı. Hilmi Yıldız, 58 yıl önce Samatya’da doğmuş.
Balıkçılığı sekiz yaşında öğrenmiş. Rumlar ve Ermeniler
üstatlarıymış, tüm mesleki bilgisini onlara borçlu. Tüm Ermeni
ve Rum Samatyalı dostları gitmiş olsa da komşularının mirasını
anmak için çiroz hazırlamaya devam ediyor. “Yalnızca yaşlılar
çiroz sorar, neredeyse kimse nasıl hazırlayacağını ve nasıl
tadını çıkaracaklarını bilmiyor. Ama ben bunu hobi olarak
yapıyorum. Bu benim hatırlama biçimim,” diyor Hilmi Yıldız.
Çiroz geçen on yıllarda mahallenin spesiyalitesiyken, şimdi
Samatya’da bulabileceğiniz tek yer Hilmi’nin dükkânı. Mevsimi
geldiğinde, Samatya kıyısı güneşte kurutulan uskumru balığı
ile dolarmış. Balıkçılar uskumruları temizler, kuyruklarını
eşleyip bağlar ve dört ay boyunca kazıklara gerili iplerde asılı
bırakırlarmış. Hilmi hâlâ bu şekilde çiroz hazırlıyor.
Çiroz, Samatya yerlilerinin spesiyalitesiydi, hafifçe kızartılarak
ya da zeytinyağı ve dereotuyla salata şeklinde servis edilirdi.
Beyaz ve narin eti tuzla salamura edilir ve hazırlanmadan önce
temiz suyla yıkanması gerekirdi. Hilmi Yıldız balık tezgâhının
hemen yanındaki restoranında eski Ermeni tariflerine göre
balık servisi yapıyor. Çiroz, Samatya’nın Ermeni döneminin tadı
için adeta bir zaman kapsülü.
Taze çiroz sezonu Mart’ın sonlarında başlıyor ve en geç Mayıs
sonlarında bitiyor, aman kaçırmayın.
37
Samatya Pazarı
Hilmi Yıldız’dan
çiroz salatası
Malzemeler:
4 kuru çiroz
Bir çay kaşığı üzüm sirkesi
2-3 tatlı kaşığı zeytinyağı
1/2 demet dereotu
1/2 demet maydanoz
Hazırlanışı:
1. Çiroz filetosunu temizleyin.
2. Dört günlüğüne tuz salamurasına yatırın.
3. Tuzu arındırmak için akan suyla yıkayın.
4. Balık etini ince ince dilimleyin.
5. Sirkeyi ekleyin ve bir tabağa alın.
6. Çirozun üzerine zeytinyağı dökün.
7. Kıyılmış maydanoz ve dereotunu ekleyin.
38
Samatya Pazarı
Nisanda çiroz yenmeye hazır. Taze
kalması için tuzla kaplı. Yemeğin
servis edileceği günden iki gün
önce tuzundan arındırmak için suda
bekletmek gerekiyor. Beyaz ve narin
etin ince dilimlere ayrılması ve sirke,
dereotu, zeytinyağı ve maydanoz ile
servis edilmesi gerek.
40
Samatya Pazarı
41
Samatya Pazarı
Pazarcılar “modern kent denizcileri”
olarak düşünülebilirler. Öngörülemeyecek
hava muhalefetlerinden müşterilerini ve
tezgâhlarını korumak için direk, halat
ve brandalarla hafif yapılarını her gün
kuruyorlar.
42
Samatya Pazarı
43
Samatya Pazarı
Hamallık Türkiye’nin her yerindeki pazarlarda
yaygın bir meslekti. Bazı hamallar hâlâ yerli
halka hizmet veriyor.
44
Samatya Pazarı
Simitçi Samatya Pazarı’nın işlek caddesinin
ortasında fırından taze çıkmış simidini satıyor.
45
Samatya Pazarı
46
47
Eminönü’nde bir parfüm satıcısı
48
Eminönü Pazarı
Eminönü
Pazarı
49
Eminönü Pazarı
İstanbul’un ticari kalbi binlerce yıldır Haliç kıyılarında atıyor.
Boğaz’a ve Marmara Denizi’ne uzanan Eminönü, yerleşiklerden
ziyade esnaf ve satıcılara kucak açan uygun bir semt. Limanın
ticari önemi, Osmanlı döneminde devam etmiş olsa da Bizans
İmparatorluğu’na dayanıyor. Dünyanın 61 sokak ve 3,000
dükkânıyla en eski çarşısı Kapalı Çarşı’yla Mısır Çarşısı,
Eminönü’nde yer alıyor. Şehrin en önemli tarihi kalıntılarıyla
tüm dünyadan turistleri kendine çeken bölge, çok sayıda
dükkân, han ve satış tezgâhını içinde bulunduran sayısız ufak
sokağında pek mesken bulundurmuyor. Eminönü yüz yıllardır
büyük bir pazar yeri. Boğaz’ın açık sularına bakan irili ufaklı
sokakları, meydanları, pasaj ve yer altı tünelleri, 1990’lara
kadar, doğrudan kaldırımın üzerinde satılan ikinci el ürünler,
balık, meyve ve sebze sepetleri, derme çatma giysi tezgâhları,
ev aksesuarları ve CD ya da kasetlerle kaplıydı. Tüm mahalle
üstü açık bir pazar yeri gibi faaliyet gösterirdi. Bugünden çok
uzak bir tarihte değil, henüz 80’lerde, bölgenin en önemli alanı
Yeni Camii’nin arka tarafı, yeni kıyafet alan erkekler için geçici
deneme kabini olarak işlev görüyordu. Bu durum Eminönü
fenomeninin biricikliğinin ve boyutlarını görselleştirmeye
yardımcı olabilir. Meşhur Mısır Çarşısı’nın ardındaki sokaklar
İstanbul sakinleri için en büyük üstü açık çarşıyı ağırlar.
Mahmutpaşa Çarşısı, nişan, evlilik, doğum, sünnet gibi önemli
anlar için kıyafetlerin satıldığı bir pazardır. İşçi sınıfından pek
çok Türkiyeli için herhangi bir “başlangıç” Mahmutpaşa’da
başlar. Bugünlerde ucuz ürünler lüks olanların imitasyonu olsa
da alışveriş heyecanı ve keyfi baki. Tarihi hanlar ana caddelerin
ardındaki avlularda gizli. 1461’de inşa edilmiş Tarihi Kürkçü
Han, İstanbul’un en eski kentsel kervansarayı ve tarihi işlevini
kısmen korumuş durumda. Hâlâ yalnızca yün, iplik, oya,
düğme ile örgü ve dikiş ürünleri satanlara ev sahipliği yapıyor.
Her çarşının en sık ziyaretçileri kadınlar olsa da Tarihi Kürkçü
Han’ın kına gecesi ekipman ve dekoratif malzemeler alan genç
kızlar sayesinde çok özel bir dişil havası var. Tarihi Kürkçü
Han, Mahmut Paşa Hamamı ve Camii ile ticari bir kompleks
olarak inşa edilmiştir. Eminönü’nün ticari karakteriyse yalnızca
camiyi korumuştur, şehrin en eski ikinci hamamı olan güzel
Mahmut Paşa, 1990’da ufak bir çarşıya dönüştürülmüştür.
Şehr-i İstanbul çok hızlı değişiyor, Eminönü’yse geçirdiği
dönüşümlere rağmen ticari karakterini yitirmedi. Aşırı
yoğun ve kalabalık semtin nabzı, bağıran her satıcı, pazarlık
eden müşteri, farklı tezgâhlardan yayılan müzik ve sayısız
camiden yükselen ezanla atıyor ve semt titreşiyor. Taze
çekilip kavrulmuş kahve kokusu baharat çeşitlerine, kebap ve
ciğere, kolonya, gül suyu, deri ve plastik kokusuna karışıyor.
Bölge tezgâhlarla, binaların koridorlarında gizli alışveriş
merkezleriyle, ufak kahvehaneler, nargile kafe, lokanta ve
menemen ya da pide ve börek gibi kahvaltı spesiyaliteleri
hazırlayan ufak salonlarla dolu.
Eminönü Pazarı’nın gerçek, yerel ve otantik güzelliği yalnızca
Kapalı Çarşı ya da Mısır Çarşısı’nda değil, onların dışında,
alanın en popüler turistik merkezlerini kuşatan irili ufaklı
sokaklarında yatıyor.
50
Eminönü Pazarı
Menemenci Hamido
Meşhur Kapalı Çarşı’yı saran ufak sokaklardan birinde, ünlü
tasarımcılarla markaların ürünlerine gizemli bir biçimde
benzeyen kıyafet, ayakkabı ve çantalarıyla tanınan Yeni
Polonya Pazarı’nın hemen yanındaki ufak sokakların birindeyiz.
Hamid’in ufak ve minimal kahvaltı salonu burada bulunuyor.
Yirmi beş yılı aşkın süredir, Kapalı Çarşı esnafına menemen,
tost, sucuklu yumurta, kavurma gibi kahvaltılıklar hazırlıyor.
Bu bölge şehrin en önemli turistik bölgelerinden olduğu için,
sıklıkla yabancı ziyaretçilere de hizmet veriyor. Menü ya da
fiyatlar hakkında herhangi bir bilgi ya da tabelası olmayan bu
salon gizlilik içinde. Hamid’in çalıştığına dair tek ipucu taze
pişmiş menemenin cezbedici kokusu. İsrailli turistlerin çoğu
Menemenci Hamido’nun mekânını şakşuka (İsrail’de kahvaltıda
sevilerek tüketilen, domates ve yumurtayla yapılan yiyecek)
yiyebilecekleri bir fırsat yakaladıklarına inanarak burayı ziyaret
ediyor. Hamid’in menemeni tüm İstanbul’un en iyilerinden, taze
pişmiş domates sosu, acı yeşil biber ve baharatlarla birlikte
ufak metal bir sahanda pişen yumurtalar…
51
Eminönü Pazarı
Tarihi Kürkçü Han, Eminönü’nde yün,
iplik, oya ve ev dekorasyon eşyalarıyla
bilinen ünlü bir çarşı.
52
Eminönü Pazarı
Menemenci
Hamido’nun
menemeni
Malzemeler:
3 yumurta
4 adet küp şeklinde doğranmış
olgun domates
1 adet doğranmış yeşil acı biber
50 ml ayçiçek yağı
Tuz, karabiber ve pul biber
Hazırlanışı:
1. Yağı kızdırın.
2. Biberi soteleyip tuz ekleyin.
3. Doğranmış domatesleri ekleyin.
4. Karabiber ve pul biber ekleyin.
5. Domatesler yumuşayana dek, 7 dakika
kadar orta üstü ateşte pişirin.
6. Çırpılmış yumurtaları ekleyin, sosla
karıştırın ve yumurtalar tam kıvam alana dek
ağır ateşte pişirin.
7. Sahanı ocaktan alın ve acı pul biber
taneleriyle çeşnilendirin.
8. Beyaz ekmekle sahanda servis edin.
Erenler Nargile, İstanbul’un kendine
özgü nargile mekânlarından.
Çemberlitaş ve Beyazıt/Kapalı Çarşı
arasında turistlerin gözlerinden
uzakta yer alıyor. Konumu çarpıcı ve
beklenmedik; nargile, 300 yıllık derviş
locası ve dini okul Çorlulu Ali Paşa
Medresesi içinde hazırlanıyor. Kendine
has, duman altı ve rahat atmosferi
ziyaretçileri Osmanlı zamanlarına
götürüyor. Personel, nargile, siyah
Türk çayı ya da bitki çaylarıyla özel az
kavrulmuş Türk kahvesi servisi yapıyor.
54
Eminönü Pazarı
55
Eminönü Pazarı
56
Eminönü Pazarı
57
Eminönü Pazarı
58
59
Beyoğlu
Balık Pazarı
Beyoğlu/Pera sokaklarında yürüyüş bir yolculuktur. Doğu
Batı, modernlikle bohemlik, şark ile garp arasında uzanan bir
şehir olarak İstanbul miti burada cisimleşir. Bu semt her daim,
eski yapılara değişiklik ve düzenlemeler önererek tüm ülkenin
öncüsü olmuştur. Yüz yıllarca, pek çok sembolik hayat tarzı
devrimi Beyoğlu sokaklarında gerçekleşmiştir. Eskiden Cadde-i
Kabir ve Grand Rue Péra diye bilinen meşhur İstiklal Caddesi,
barok ve art nouveau tarzı ön cepheli yapıları ve ülkenin ilk
şık dükkânları, sinema, tiyatro, pastane ve restoranlarıyla
değişen dünyaya duyulan arzuyla inşa edilmiştir. Bölgede
vitrinlere bakmak, Avrupa’daki müzeleri gezmek kadar cazip
görülmüştür. İstiklal’in ana rotasının yanında, ufak sokakların
labirenti bu caddeden çıkarak İstanbulluları hayatlarını
“heyecanlı” bir şekilde yaşamaya davet eder. Sayısız meyhane
ve lokanta, masaj merkezi, falcı ve genelev İstanbul’un en
temsil niteliği yüksek caddesini çevreler. Burada, eğlence
merkezinin ortasında bile, ufak bir pazar bulunur.
61
Beyoğlu Balık Pazarı
Beyoğlu’ndaki Balık Pazarı, eskiden semtin balık, et ve baharat
satışı için temel pazar yeriydi. 2015’te yıkılıp birkaç tezgâha
indirgenen Karaköy Balık Pazarı’yla birlikte en popüler balık
pazarıydı. İstiklal Caddesi sakinleri ve ziyaretçileri Nevizade
ve Sahil Sokak’a dönüverip sokak satıcılarından taze balık
ya da ev yapımı midye dolma satın alabilirdi. Semtteki en
iyi balık restoranları, sürekli ve uygun fiyatlı, yüksek kalite
balıklara erişim sağlayan çarşının çevresinde konumlanmıştı.
Çarşı, geçtiğimiz yirmi sene içinde, şehirdeki değişimlere bağlı
olarak birçok balık tezgâhının kapanıp unutulmasıyla önemini
kaybetti. Ancak çarşının kalbi hâlâ vefalı müşterilerine her gün
taze balık tedarik eden birkaç dirençli balıkçı sayesinde atıyor.
Balık Pazarı’nın restoran sahipleri ve balıkçılarla satıcılar
arasındaki güçlü bağ, sürekli değişen yeni gerçeklik içinde bir
arada yaşam ve karşılıklı destek atmosferi yaratıyor.
Aret Silahlı
Nevizade’deki Aret’in Yeri’nin şefi ve sahibi
Aret’in Yeri Meyhanesi, Beyoğlu’nun meşhur Balıkçılar
Çarşısı’nın arkasında, Nevizade’nin ortasındadır. Beyoğlu’nun
kalbindeki konumu, restoranın kuruluşunda fevkalade
etkide bulunmuş. Semtin meze, rakı ve balık sunan birçok
restoranından biri olmakla beraber menüsünde modern ve
alışılmışın dışında bir dokunuş, geleneksel yemek ve tatlarda
yapılan modern bir müdahale var. Restoranın sahibi ve şef
Aret Silahlı, hayatı boyunca Beyoğlu sokaklarında dolaşıp
şehrin dönüşümlerini izlemiş. Kurtuluşlu bir Ermeni olan Aret,
kariyerine Kapalı Çarşı’da gümüş zanaatkarı olarak başlamış ve
restoranı sadece 2014’te açmış. Aret için Beyoğlu hem kültürel
hem de sosyal açıdan her zaman İstanbul’un en önemli muhiti
olmuş.
Semtin atmosferi çok değişmiş. Siyasi iklime, hükümetin
kısıtlamalarına, İstiklal Caddesi’nin ticarileşmesine ve 2015
ile 2016’da gerçekleşen terörist saldırılara bağlı olarak semt,
neşeli karakterini önceki on yıllara kıyasla kaybetmiş. Ancak
şehir hâlâ coşkulu ve hâlâ Beyoğlu’ndaki hayatın keyfini
çıkarıyor. Balık Pazarı da aynı şekilde: İstiklal’in arkasında
yer alan balık pazarı, semtin sosyal hayatıyla restoranları
aracılığıyla bağlı ve ilişkili. Aret, çarşının esnaf ve satıcılarla
dolu olduğu zamanları hatırlıyor. Sokak sohbet eden ve
pazarlık eden müşteri ve satıcıların sesleriyle yoğun ve
kalabalıktı. Bugünlerde pazar çok daha sessiz ama hâlâ
varlığını sürdürüyor. Aret, restoranı için en taze hamsiyi
hâlâ buradan alıyor. Esnaf bir aile 60 senedir burada
ürünlerini satıyor. Dostluk, güven, karşılıklı destek Aret ve
Balık Pazarı’ndan balıkçı Yüksel, aynı şekilde ciğerci Tuncay
arasındaki uzun erimli ilişkinin temellerini oluşturuyor. Satıcıyla
restoranlar arasındaki bu bağ Beyoğlu’nun Balık Çarşısı’nı hâlâ
açık tutan en önemli faktör gibi görünüyor.
62
Beyoğlu Balık Pazarı
63
Beyoğlu Balık Pazarı
Aret Silahlı’nın
maydanoz ve narlı
salatası
Nar, Ermeni kültürünün sembollerinden biri. Yetiştiği
her yerde güzelliği takdir edilir ve Orta Doğu
ülkelerinde mevsimsel bir meyve olarak kullanılır.
Nar ekşisi, taze narlardan yapılan tatlı ekşi bir
sostur, narın koyulaşıp balzamik sirkeye benzer bir
yoğunluğa gelene dek ağır ateşte kaynatılmasıyla
elde edilir. Aret’in salatası, Türkiye ve İsrail dâhil
bölgedeki birçok ülkede yetişen ürünler içeriyor.
Aret, salata için gereken malzemeleri Beyoğlu Balık
Pazarı’ndaki yerel satıcılardan tedarik ediyor.
Malzemeler:
Bir demet maydanoz, ince kıyım
Üç kaşık zeytinyağı
Bir kaşık limon suyu
200 gr bulgur
Bir kaşık nar tanesi
Üç yemek kaşığı nar ekşisi
Hazırlanışı:
1. Bulguru 400 ml suda kaynatın.
2. Maydanozu doğrayın ve ince ince kıyın.
3. Başka bir kapta limonla zeytinyağını karıştırın.
4. Doğranmış maydanozla ıslak bulguru bu karışıma
ekleyin.
5. Nar tanelerini ekleyin.
6. Nar ekşisini ekleyin.
65
Beyoğlu Balık Pazarı
66
67
68
Tarlabaşı Pazarı
Tarlabaşı
Pazarı
Tarlabaşı, İstanbul’un yumuşak karnı. Meşhur İstiklal
Caddesi ve Taksim Meydanı’ndan yalnızca on dakika yürüme
mesafesinde konumlanmış. 1980’lerden beri mahalle, belediye
otobüsleri ve dolmuşların bitmeyen trafiğiyle yoğun altı şeritli
Tarlabaşı Bulvarı tarafından turistik merkezden ayrılıyor.
69
Tarlabaşı Pazarı
Tarihi olarak, semt öncelikle Taksim/Pera bölgesindeki sayısız
eğlence mekânı, konsolosluklar, uluslararası kurumlarda
çalışan Levanten, Yahudi, Ermeni ve Rum gayrı Müslüm
topluluklar tarafından mesken edinilmiş. Tarlabaşı’nın eski
mimarisi, 19. yüzyılda mesken olarak kullanılan apartman
binalarıyla tıpkı Beyoğlu’nun diğer merkezi konumundakiler
gibi. Tarlabaşı nüfusu, pogromlar, gayrı Müslüm vatandaşlara
uygulanan vergiler, Rumlara karşı 1955’teki saldırılar, sınır dışı
etmeler ve 1960’lardaki mübadelelerle tamamen değişmiştir.
Rumların ve Ermenilerin, İstanbul’dan büyük göçünün ardından
bölge harabeye dönmeye başladı. 1960’larda terk edilmiş
evlerinin yeni sakinleri vardı: Romanlar, Türkiye’nin güneyinden
ekonomik nedenlerle göç edenler ve kısa süre sonraysa
yerinden edilmiş Kürt aileler. “Roman ve Kürtlerin gettosu” diye
kötü bir nam saldı ve 90’larda binlerce mülteci, illegal olarak
yeni gelenler, dünyanın her yanından kayıtsız göçmenler, seks
işçileri ve transseksüel topluluklar Tarlabaşı’na sığındı. Birçok
İstanbullu için Tarlabaşı, polisin bile girmediği bir bölgedir
ve “İstanbul’un Bronx’u” diye damgalanmıştır. Çürüyen tarihi
binalarıyla yirmi bin metre karelik ufak sokaklar unutuldu
ve devlet desteğiyle sosyal hizmetlerin yoksunluğunu çekti,
ta ki 2006’da İstanbul Belediyesi ve TOKİ Tarlabaşı için yeni
kentsel dönüşüm planını duyurana dek. Ancak orada yaşayan
insanlar projeye dahil edilmedi. “Buldozer neolinberalizm” ile
güçlendirilen bölgenin soylulaştırması, eski binaların yıkımı ve
şehrin çok katmanlı tarihinin tahribi için tasarlanmıştı. Planın
bir kısmı Taksim 360 Projesi’yle hâlihazırda hayata geçirildi:
Bu, eski mimariyi yıkmak, ötekileştirilen vatandaşları çıkarmak
ve yüksek gelirlilere ait bir bölge inşa etmek için yeni bir
kentsel stratejiydi.
Yine de her pazar, Tarlabaşı’nın farklı kökenlerden sakinleri ve
Beyoğlu’nun diğer kısımlarından gelen ziyaretçiler, mahallenin
kalbinde yer alan Tarlabaşı Pazarı’nda buluşuyor. Ürünlerin
çeşitliliği -taze sebzeler, meyveler, deniz ürünleri, süt ürünleri,
zeytinler, baharatlar, kuru yemişler ve kuru meyveler- Tarlabaşı
Pazarı’nı İstanbul’un en güzellerinden biri kılıyor. Taze
ürünlerin binlerce profesyonel satıcısı Kurdela Sokak boyunca
tezgâhlarını kuruyor.
Pazarcılar, her pazar sabahı sokaklardaki tarihi binaların
arasına direk, halat ve brandalarla hafif mimari yapılarını
kurarak günlük üstü açık pazar yerlerini oluşturuyorlar.
Pazar genellikle ucuz olarak görülüyor, sakinlerinin yani
Beyoğlu’nun az gelirli vatandaşlarının ve kayıt dışı işçilerin
(seks işçileri, sokak satıcıları, çöp toplayıcılarının) beklentilerini
karşılıyor. Pazarın tek bir sosyoekonomik dinamiği yok.
İstiklal’e ve turistik merkeze yakın üst kısmını daha pahalı
ürünler satan pazarcılar meşgul ederken Dolapdere’ye yakın
alt kısmını en fakir alıcılar için daha uygun fiyatlı ürünler satan
pazarcılar tutuyor. Yine de Tarlabaşı Pazarı, İstanbul’un en
eşitlikçi ve kucaklayıcı pazarlarından biri ve birçok sosyal sınıf
ve tabakayı bir araya getiriyor. Yabancı turistler ve Suriye,
Kongo, Senegal ya da Nepalli göçmenler, Roman, Kürt, Türk ve
transseksüel mahalle sakinleriyle birlikte alışveriş yapıyor.
70
Tarlabaşı Pazarı
Tarlabaşı Pazarı’nın satıcıları mallarını yüksek sesle tanıtıyor,
şarkı söyleyip dans ederek ve bir koreografi yaratarak
ziyaretçilerin dikkatini çekiyor. Tezgâhların üzerinde
inşa ettikleri yelkenlerle satıcılar pazarın yokuş aşağı
uzandığı alanda muhteşem bir gölgelik meydana getiriyor.
Tarlabaşı’ndaki pazar hâlâ renkli bir sosyal etkinlik ama eski
tınısını biraz kaybetmiş. Eskiden Romanlar pazarın bitişinde
müzik ve dansla bir kutlama yapar, bazen mahallenin Kürt
sakinleriyle tartışırlarmış. Hafta boyunca ucuz alışveriş
yapılabilecek tek yer pazarlar olduğundan, buraların ritmi çok
daha hızlı ve coşkuluymuş. Müşteriler büyük miktarlardaki
ürünleri anlaştıkları ücret üzerinden alırlarmış. Türkiye’nin
şu an içinde bulunduğu ekonomik koşullar insanların
alışkanlıklarını etkiliyor ve alışveriş seçeneklerini azaltıyor.
Yine de Tarlabaşı Pazarı, bir alışveriş yeri ve kişisel ilişkilere,
güvene ve karşılıklı dayanışmaya dayalı doğrudan bir ekonomi
sunarak topluma hizmet ediyor. Çok katmanlı, kırkyama semtin
ruhu, Tarlabaşı Pazarı olmasa belki de yolları hiç kesişmeyecek
insanların, haftada bir buluşması aracılığıyla korunuyor.
Peynirci Ömer Gülcin
Tarlabaşı Pazarı’nın üst tarafında, Simitçi Sokak’ın hemen
yanındaki girişte geniş peynir seçkisi, süt ürünleri, köy
yumurtası, tavuk, sucuk, bal, zeytin ve pişmaniye, tahin
helvası, baklava gibi klasik Türk tatlıları satan geniş bir tezgâh
var. Masanın altında şalvarlı ve takkeli, uzun sakallı genç
bir adam, Ömer duruyor. Tezgâhı babasından miras almış
Sakaryalı bir satıcı. Pazarcılık zahmetli, sabah 6’dan akşam
9’a kadar çalışmayı gerektiriyor. Semt pazarındaki diğer
satıcılar gibi Ömer de her gün başka bir konuma gidiyor.
Çalışmaya pazar günü Tarlabaşı’nda başlıyor ve İstanbul’da
farklı yerlere taşınıyor. Ürünlerini pazartesileri Karagümrük’te,
salıları Eyülsultan’da, çarşamba ve perşembeleri Fatih’te,
cumartesileri Bağcılar’da satıyor. Tek boş günü cuma.
71
Tarlabaşı Pazarı
Tezgâhında en çok rağbet gören ürün Çanakkale’den Ezine keçi
peyniri. Pazardaki birçok satıcı gibi Ömer de en iyi ürünleri
edinmek için yılda bir defa Çanakkale, Balıkesir ve Edirne’ye
gidiyor. Sürekli sunduğu ürünlerin yanı sıra, seçtiği bazı ürünler
mevsimlik oluyor ve süt ürünleri, meyveler, kuru yemişler
ya da evde hazırlanan et ürünleri doğrudan aile çiftliğinden
geliyor. Standının önündeki uzun sıra Ömer’in içten, güvene ve
sempatiye dayalı, bazen uzun ömürlü ilişkiler kurduğu yabancı
müşterilerden oluşuyor. Tevfik, Cihangir’den Tarlabaşı’na gelen
müşterilerden biri ve her zaman Ömer’e uğruyor. En sevdiği
satıcının ürünlerinin yüksek kalitesine duyduğu güven, Tevfik’in
herhangi mevsimlik bir ürünü gözü kapalı almasına olanak
veriyor.
Ömer’in ailesi pazarcılık mesleğini ciddiye alıyor, bu yüzden
belediyeden 14 metrekarelik belirlenmiş bir alan satın almışlar.
Her sene yenilenen lisansıyla icra ettiği mesleği, sahip olduğu
tezgâh ve onun kurulumuna dair sürdürülebilir bilgi birikimiyle
Ömer babasının pazarcılık mirasını yaşatıyor.
Balıkçı Murat
Murat yaz aylarında çiçek satarken kış aylarında hamsi,
istavrit, çinekop gibi sezonluk balıklar satıyor. Haftanın her
günü İstanbul’un başka bir semt pazarına gidiyor. Tarlabaşı
Pazarı’nda Murat’ın balık standına uğramadan geçmek çok zor.
Tüm müşterileri şarkılarla ve büyüleyici çağrılarla davet ediyor.
72
Tarlabaşı Pazarı
73
Tarlabaşı Pazarı
Peynirci Ömer Gülcin
74
Tarlabaşı Pazarı
Balıkçı Murat
75
Tarlabaşı Pazarı
76
77
78
Tarlabaşı Pazarı
79
Tarlabaşı Pazarı
80
81
Kadıköy
Cuma Pazarı
Asırlardır, İstanbul’daki her ilçenin ve mahallenin günlük pazarı
olmuştur. Kent sakinleri çoğunlukla, taze meyve ve sebze
bulabilecekleri semt pazarıyla arasındaki mesafeye bağlı
olarak bir yere taşınmaya karar veriler. Yakında oturan birçok
Türkiyeli için pazar, şehirde kaliteli bir yaşamın belirleyicisi
olarak görülür. Haftada bir gün olsa dahi, pazarların oradaki
varlığı bölgede yerel işletmelerin büyük fayda sağladığı bir
hareketliliğe yol açar. Bakkallar, çarşı esnafı ve seyyar satıcılar
için en yoğun ticaret semt pazarının olduğu gün görülür. Ancak
semt pazarları genellikle mesken olarak kullanılan evlerin
arasındaki sokaklara kurulur ve insanların akın etmesine,
sokakta trafiğe, gürültüye ve çöp üretiminin artmasına neden
olur. Bu faktörlerin hepsi, pazarların kaybolmasında ya da
yeniden konumlanmasında asli bir rol oynar. Ancak semt
pazarlarına yönelik en önemli tehdit güçlü yatırım ve imar
şirketleri tarafından yürütülen büyük ölçekli projelerdir.
70’lerin başlarına kadar, İstanbul’un Asya yakasındaki
Kadıköy’ün semt pazarı Yeldeğirmeni’ndeydi. Sakinlerin
şikayetleri üzerine pazar Kuşdili Çayırı’ndaki yeni yerine
taşındı. Büyük ölçekli semt pazarı, 1980’de orada kuruldu
ve Kadıköy’de alışveriş edimleri ve bir topluluk oluşturma
açısından en önemli yere dönüştü. Çayır üzerinde direkler,
halatlar ve brandaların kurulumuyla çevrelenen pazar
İstanbul’un en büyüğüydü. Kadıköy’ün en eski sakinleri,
Kuşdili Çayırı’nın 1900’lerin başında Fenerbahçe Spor Kulübü
Tavernası, Hamdi’nin Gazinosu, Arnavut’un Kır Kahvesi,
Kuşdili Sinema, bir tiyatro ve çarşıyla piknik alanlarından
oluşan eğlence ve sosyal aktivite alanı olarak kullanıldığını
hatırlarlar.
83
Kadıköy Cuma Pazarı
Bu esnada, küresel yatırım şirketleri lüks konut ve alışveriş
merkezi talebini karşılayacak şekilde İstanbul’un en çok kâr
getirecek alanlarını istila etmeye devam ediyordu. Kuşdili
Çayırı’nın da üst düzey yatırımcıların dikkatini çekmesi
yalnızca an meselesiydi. 2008’de, Kadıköy Belediyesi, Kadıköy
Pazarı’nın kapladığı alanı, yatırımcıya “eğlence ve perakende
satış alanı” inşa etmesine yeşil ışık yakarak sattı. Kadıköy
sakinleri memnuniyetsizliklerini ifade ederek otoritelerin
Kuşdili Çayırı’na yeni bir alışveriş merkezi yapılması ve
Kadıköy Pazarı’nın semtten taşınması kararına karşı çıkmaya
çalıştı. Pazar geçici olarak önce Haydarpaşa’ya, sonunda
da Medivenköy/Fikirtepe’deki yeni, özel olarak tasarlanmış
alanına taşındı.
Mimar Hakan Kıran, Kuşdili’ndeki alışveriş merkeziyle birlikte
yeni Kadıköy Pazarı’nı da tasarladı. Kadıköy Belediyesi, yeni
Kadıköy Pazarı’nın, Türkiye pazar kültürünün modern bir
yorumunu sunmasını bekliyordu. Yeni pazar iki katlıydı, 4000
tezgâhı, alanın çevresinde 300 nakliye aracı ve 300 arabalık
park yeri ile yaklaşık 40 bin metrekareydi. Betondan, hijyenik,
düzenli ve yapılandırılmış kompleks vinil ve metalden bir
kubbeyle kaplıydı.
Kadıköy Pazarı haftada iki defa, salı ve cuma günleri,
İstanbul’un açık ara en büyük satıcı ve tezgâh yoğunluğuyla
gerçekleşiyor. Pazarcılar her türden ürün satıyor: Taze meyve
sebze, süt ürünleri, zeytin, ekmek, peynir, Türkiye’nin farklı
yerlerinden mevsimlik mallar. Düzce’den balkabağı, Adana’dan
bakla, Kastamonu’dan mantarlar birçok tezgâhta büyük metal
tepsilerde yatıyor. Pazarın giriş katı domates, kestane, zeytin,
nadir bulunur otlar ve yeşillikler dahil birçok türde ürün sunan
satıcılarla doluyor. Bu alan, kıyafet ve ayakkabı satıcılarıyla
ikinci el ürünler, kullanışmış giysiler, kayıp eşyalar ve başka
ufak hazineler satanlarla paylaşılıyor. İkinci kat şaşıracak kadar
çok kumaş, perde ve giyim süsleriyle tekstil satıcılarını misafir
ediyor.
84
Kadıköy Cuma Pazarı
Kadıköy Pazarı İstanbul’un en büyük ve yoğun pazarlarından
biri. Yerleşkesini ziyaret etmek en azından iki saat alabilir ama
klasik pazar atıştırmalıkları gözleme, ayran, çay ya da kahveyi
alanda birkaç yiyecek istasyonunda bulabilirsiniz.
85
Kadıköy Cuma Pazarı
86
Kadıköy Cuma Pazarı
Ispanaklı ve peynirli
gözleme
Gözleme, İstanbul ve Türkiye’de
tüm pazarların standardıdır.
Hamur her sabah yerinde
hazırlanır, incecik yuvarlak açılır,
içi doldurulur ve sacda pişirilir.
Hamuru için:
1/2 yemek kaşığı kuru maya
1 bardak su
2,5 bardak çok amaçlı un
1 çay kaşığı tuz
İçi için:
1 kilo ıspanak
2 yemek kaşığı yağ
2 doğranmış soğan
3 diş sarımsak
1 çay kaşığı tatlı biber
1/2 çay kaşığı karabiber
Tuz
200 gr beyaz peynir
1 demet doğranmış maydanoz
87
Kadıköy Cuma Pazarı
Hazırlanışı:
1. Hamuru hazırlayıp 20 dakika dinlendirin.
2. Soğan ve sarımsağı soteleyin.
3. Ispanak, maydanoz ve baharatları ekleyin.
4. Ocağı kapatın ve peyniri ekleyin.
5. Hamuru dört eşit parçaya bölün ve top şeklinde
yuvarlayın.
6. Her topu 10 santimlik yuvarlaklara açın.
7. İçin dörtte birini açılmış hamurun yarısına yerleştirin.
8. Diğer kısmını yarım daire olacak şekilde ikiye
katlayın.
9. Köşeleri sıkıca bastırarak kapatın.
10. Tavayı kızdırıp gözlemenin iki yanı da kızarana dek
zeytinyağında pişirin.
88
Kadıköy Cuma Pazarı
89
Kadıköy Cuma Pazarı
90
Kadıköy Cuma Pazarı
91
Kadıköy Cuma Pazarı
Kadıköy’de midyeci
92
Kadıköy Cuma Pazarı
Kadıköy Cuma Pazarı’nda kestaneci
93
Kadıköy Cuma Pazarı
94
Feriköy Organik Pazarı
95
Feriköy Pazarı
Başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’nin organik ürünlere
talebi de İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde
yoğunlaşmıştır. Belli mahallelerindeki birkaç organik gıda
pazarıyla birlikte İstanbul pazarlarında bir çeşitlilik vardır.
Feriköy, Ataşehir, Kartal, Bakırköy, Beylikdüzü, Büyükyalı ve
Şile gibi semtlerin kendi sertifikalı organik pazarları vardır.
Bunlardan en tanınmışı, Feriköy Organik Pazarı, Şişli Belediyesi
ve ekolojik çiftçilerle organik yiyecek inisiyatiflerini destekleyen
bir dernek olan Buğday Deneği arasındaki ortak bir proje ile
2006 yılında kurulmuştur.
Pazar, Şişli/Bomonti mahallesinin ortasında yer alır, lüks oteller
ve sanayi sonrası yapılarla çevrelenmiştir. İstanbul’daki birçok
semt pazarından farklı olarak, Feriköy Organik Pazarı minimal
metal ve beton bir yapı içinde, çöp toplama hizmeti ve park
imkânlarıyla özel olarak belirlenmiş ve düzenlenmiş bir alanda
faaliyet gösterir.
96
Feriköy Pazarı
Pazar, 16 yıldır Şişli bölgesi sakinlerine sağlıklı ve organik
yiyecekler tedarik ediyor. 48 tezgâh, 25 üretici ve satıcıyla
ufak bir pazar olarak başlamış. Büyüyerek tüm Türkiye’den
ürünlerle dolu 350 tezgâh ve 100 üretici ve satıcıyla şehrin
en önemli organik pazarına dönüşmüş. Feriköy Organik
Pazarı’nda satılan ürünlerin kalitesi Buğday Derneği tarafından
kontrol ediliyor. Kurum, Türkiye’deki organik yiyecek sahnesini
şekillendirmekte %100 Ekolojik Pazarlar projesi dahil farklı
inisiyatifler aracılığıyla aktif rol oynuyor. Dernek tüm ülkeden
üreticileri organik yiyecek üreticileri birliğine başvurup
katılmaya davet ediyor. Tüm Feriköy Organik Pazarı ürünleri
resmen tanınıyor ve suni gübre, hormon ve böcek ilacı
kullanılmadığına dair sertifikalı. Esnaf birliğine katılmak için
organik gıda sertifikası zorunlu.
“Organik” etiketi bir süredir başarısını kutluyor. Yine de
gitgide artan oranda küçük çiftçi organik sertifika almak için
gereken üretim tekniklerini izlemekle daha az ilgileniyor.
Bunun yerine, büyük bütçeli dev üreticiler, organik gıda
üretimini üstleniyor. Sektör nakil ve lojistikle bağlantılı sorunlar
yaşıyor. Türkiye’nin organik gıda üreticileri ülkenin farklı
köşelerinden geliyor, hatta bazen İstanbul’daki müşterilerinden
yüzlerce kilometre uzaktan. Birçoğu için organik çiftlikten bir
İstanbullunun tabağına uzanan nakliye ücretleri çok yüksek ve
bu işi sürdürülebilirlikten uzaklaştırıyor. Bazı ufak üreticiler
masraflara katlanamıyor ve fiziki pazarlardan ayrılıp e-ticaret
modellerine dönüyorlar.
Yine de Feriköy Organik Pazarı, küresel organik ürün pazarının
zorluklarına rağmen mahsullerini satan küçük üreticilere ev
sahipliği yapıyor. Feriköy’deki pazar, cumartesi günleri faaliyet
gösteriyor ve üreticiler, satıcılar ve müşteriler arasında çok
güzel bir değişim deneyimi sunuyor. Tüm Türk gıda pazarları
gibi bu pazar da özellikle organik malzemelerle pişirilmiş
tipik yiyecekler için düzenlenmiş. Feriköy Organik Pazarı
ziyaretçileri tipik pazar yiyeceklerinin alışılmışın dışında
örneklerinin tadına bakabiliyor. Geleneksel olarak börek,
kıyma, ıspanak, patates ya da peynirle doldurulan bir hamur
işidir. Hacer Anne’nin standındaysa ziyaretçiler gözlemeyi
domates, reyhan ya da bal kabağı ve zencefille alıyor. Hacer,
eski klasiğe taze ve mevsimlik bir tat getiriyor.
97
Feriköy Pazarı
Pazar günleri Feriköy Pazarı, Türkiye’nin dört bir
yanından gelen 450 antikacı tezgâhıyla Türkiye’nin
en büyük bit pazarlarından birine dönüşüyor.
Feriköy Antika Pazarı 2009’da kuruldu ve
İstanbul’un en çok turist çeken alanlarından birine
dönüştü. Avrupa’daki Portobello Road ya da Jeu de
Balle pazarlarındaki gibi Feriköy’deki bit pazarında
da az bulunan plaklar, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk
yıllarından hatıra eşyaları, eski Yeşilçam sinema
posterleri, 70’larden pop kültür dergileri, nostaljik
elektronikler, tavan arasından tozlu hazineler,
oryantal kumaşlar ve geçmiş yıllardan kalma
dekoratif ev eşyaları bulunuyor.
98
Feriköy Pazarı
99
Feriköy Pazarı
100
101
Tel Aviv
David Kichka
Mutfak araştırmacısı ve İsrail
Yemek Kültürü Derneği başkanı
Tel Aviv’e deniz kıyısından bakmak Fata Morgana 1 izlenimi
yaratıyor. Şehir hemen tuzlu sudan bitiyor ve kum sahilleri,
gökdelenleri ve modern binalarıyla toprağa doğru hayat dolu
bir şekilde yayılıyor. Akdeniz sahil şeridinde konumlanan şehir,
500,000 nüfusuyla görece ufak. Yönetsel öncelik Kudüs’e
verilse ve resmen hiç başkent ilan edilmese de İsrail’in hem
ekonomi hem gastronomi merkezi burası. Şehir, hayalperestler
tarafından kumulların üzerinde bir yerleşke olarak kurulmuş.
Kadim liman Eski Yafa, Tel Aviv çevresindeki tek kent
merkeziydi. Yeni şehir manda altındaki Filistin toprakları
üzerinde, İsrail’in kuruluşundan 38 sene önce, 1909’da ilan
edildi. Kent iç içe geçmiş gerçekliklerle yoğrulmuştu: Orta
Doğulular, Araplar ve dört yüzyıl süren Osmanlı etkisi altındaki
Levantenler. Doğu ve Batı Avrupa’dan göçmenler hâlihazırda
karmaşık olan kültürel sahneye yeni unsurlar getirdiler. Israil
devletinin kuruluşundan kısa süre sonra bu insan mozaiği tüm
dünyadan, Kuzey Afrika’dan ve Fas, Türkiye, İran, Yemen
ve Irak gibi Orta Doğu ülkeleriyle Etiyopya, Somali, Eritre
gibi Afrika ülkeleri ve Filipinler ile Çin’den akın akın gelen
göçmenlerle, Yahudi topluluklar tarafından zenginleştirildi.
Şehrin başlangıç aşamasında, Tel Aviv sakinleri için yaratılan
ilk kamusal alanlardan biri bir pazardı. Yemek araştırmacısı
ve İsrail mutfağı elçisi David Kichka’yla, şehrin pazarlarını
araştırmak için Tel Aviv’in en eski pazarı Shuk HaCarmel’de
buluştuk. Tel Aviv’deki en merkezi shuk Yemenlilerin mahallesi
Kerem HaTeimanim’in kenarında yer alıyor ve Allenby-
HaYarkon isimli şehrin ana caddeleri arasında uzanıyor. Tel
Aviv pazarlarını anlamak aslen Kudüslü olmasına rağmen Tel
102
David Kichka
1
Işık kırılmasına bağlı bir göz yanılması. (Ç.N.)
Avivli olmayı seçen David ile çok kolay. Pazarlara duyduğu
tutku çeşitliliğe duyduğu heyecanı yansıtıyor. “Yeni bir yere
seyahat ettiğimde, ilk yaptığım şey pazarını gezmektir. Bunu
müzeleri bile ziyaret etmeden önce yaparım. Kültürü anlamak
için doğru yerler çarşı, pazar ya da shuk’tur,” diyor David
Kichka.
Tel Aviv’de faaliyet gösteren altı pazaryeri var: Shuk HaCarmel,
Shuk Levinsky, Shuk HaTikva, Filipinliler Çarşısı, Yafa Bit
Pazarı ve Namal Limanı (Çiftçi Pazarı 2 ). Her bir pazar, ülke,
mahalleleri ve buraların geçirdiği dönüşümlerle bölgenin
ekonomisi hakkında farklı bir hikâye anlatıyor. Tel Aviv’deki
pazarlar son 15 yılda büyük bir değişimden geçti. Ürünlerini
satan esnafla ucuz ürünler arayan alıcılar arasındaki etkileşim
alanı olarak ilk bağlamlarını genellikle kaybettiler. Çoğunlukla
dünyanın her yerinden yiyecek ve içecek servisi yapan barlar,
pop-up restoranlar 3 ve kafeler yerlerini aldı. David, mutfak
kültüründeki değişiklikleri keşfetmeye bayılıyor. Ona en çok
ilhamıysa Shuk HaCarmel ve Shuk Levinsky veriyor: Bu ikisi
yeni lezzetler ve gastronomiye dair fikirler keşfetmek için en
iyi yerler. Ancak bununla birlikte, değişime direnen ve on yıllar
boyunca çarşıda emsalsiz ürünlerini satmayı sürdüren aile
işletmelerinin mirasını da takdir ediyor. Tel Aviv pazarlarında,
pazarın ilk zamanlarını hatırlayan hâlâ pek çok eski kurt
tezgâh var, Shuk Levinsky’deki Havshush aktar dükkânı, Türk
Yom Tov mezecisi ya da Shuk HaTikva’daki Boaz Kardeşler
Yemen restoranı gibi. Tel Aviv sürekli değişiyor ve hiçbir şey
aynı kalmıyor. Şehrin dinamizmi pazarları etkilerken bazıları
da yok oluyor. Ama Tel Aviv Çiftçi Pazarı gibi bazı yeni yapılar
vatandaşların ihtiyaçlarını karşılıyor gibi.
Tel Aviv’in pazarları aynı zamanda kültürel ve ekonomik
farkları ve toplumdaki gerilimleri de açığa çıkarıyor.
Soylulaştırma ve emlak sektörünün baskısı birçok satıcıyı
işlerini bırakmaya ya da eski tip dükkânlarını pop-up yemek
istasyonlarına çevirmeye itti. Şehir merkezindeki pazarlar en
pahalı konumlar hâline geldi ve eğlence merkezlerine dönüştü,
103
David Kichka
2
Doğrudan çiftçilerin ürünlerini sattıkları pazarlar. (Ç.N.)
3
Geçici restoranlar. (Ç.N.)
diğerleri ise orijinal karakterini korudular, bunlar İsrail
toplumunun en yoksul kesimi tarafından kullanılıyor.
İsrail kimlikle göreneklerde değişim ve sürekliliğin birbirine
karıştığı bir göç ülkesi. Dünyanın her yerinden İsrail’e getirilen
yaklaşık 70 farklı yemek kültürü var ve pazarlar onları
denemek için doğru yerler.
104
David Kichka
İsrail kültüründe pazarların önemini tartışırken,
“Pazarın tedarikçilerini, şeflerini ve pazarcılarını
kültür elçileri, yemek kültürümüzün ve kimliğimizin
ulakları olarak görüyorum. İsrail’e dair bazı şeyleri
yalnızca pazara giderek anlayabilirsin,” diyor
Kichka. İsrail’e gelen tüm uluslararası şefleri de Tel
Aviv’e getirmesine şaşırmamalı. Shuk’lar, keşfetmek
isteyen ve ilham arayan şeflere aradıklarını en iyi
şekilde veriyor.
105
David Kichka
106
107
Shuk HaCarmel
Shuk HaCarmel, Ekim Devrimi hengamesinden İsrail’e kaçan
bir grup Rus Yahudi tarafından 1920’de kurulmuş. Başlangıçta
meyve ve sebze için önemli bir pazar olarak hizmet vermiş.
Pazarın üstü basit bir çatıyla kapatılmış sokak ve pasajlardan
oluşan orijinal yapısı bugün bile pek değişmemiş. Düşen
boruları, sarkık kabloları ve harap tezgâhlarıyla hâlâ yaşlı
ama hayatta bir organizmaya benziyor. Son yirmi yılda pazar
büyümeye başladı, Yemen bölgesi Kerem HaTeimanim’in sessiz
sokaklarını yutup onları küçük lokanta ve pop-up restoranlarla
dolu pasajlara çevirdi.
Tel Aviv’deki en merkezi pazar olan Carmel İsrail’deki
tüm pazarlar gibi cumartesi günleri hariç her gün faaliyet
gösteriyor. Burası her gün yoğun ancak shuk’un motoru
çarşamba öğleden sonra hızlanmaya başlıyor ve tepe noktasına
cuma sabahı ulaşıyor. Cuma güneş battıktan sonra başlayan
Şabat, pek çok insan için iyi hazırlanmış bir şölen anlamına
gelir. Yıllarca, ister meyve sebze ister et veya balık olsun, en
iyi kalitedeki malzemeleri almanın adresi şehrin ortasındaki
Shuk HaCarmel oldu. Yaklaşık on beş yıldır Shuk HaCarmel’in
karakteri değişiyor. Sebze ya da meyve gibi öncelikli ürünler
çok daha pahalı ve az bulunur hâle gelirken birçok tezgâh
yemek tezgâhına dönüştü.
108
Shuk HaCarmel
Abed, Carmel’deki en meşhur pazarcılardan biri, değişimlere
bugüne kadar direndi ve hâlâ tezgâhında çoğunlukla turunçgil
satıyor. Tezgâhından “Inaal Olam!” (Kahrolası dünya!) diye
bağırmasıyla meşhur oldu. Pazarda meyve satarak geçirdiği
uzun yıllara rağmen Abed, yeni müşterileri memnun etmek
için tezgâhını meyve suları, kahve ve sandviç satan Cafe Inaal
Olam’a dönüştürmeyi düşünüyor. Birçok Tel Avivli, Shuk
HaCarmel’e öğleden sonra Şabat yemeği için malzeme almaya
geldiğinde kafelerden birine oturup klasik ya da sıra dışı İsrail
sokak lezzetlerini tadıyorlar. Carmel çarşısı Tel Aviv’in en
çok turist çeken yerlerinden biri haline geldi. Son yıllarda bu
bölgedeki gayrimenkuller çok kıymetlendi ve lüks konutlar,
butik hosteller ve Airbnb daireleri için en çok talep gören
noktalara dönüştüler.
En eski Tel Aviv pazarları çok hızlı değişiyor. Dönüşüm geri
döndürülemez. Çarşı, Yemen falafeli, Libya brik’i, Dürzî pidesi
ve meşhur İsrailli şef ve restoran sahipleri tarafından yaratılan
pop-up restoran ve barlardan oluşan yerel lokantalarda
sokak lezzetlerini denemek için en çok ziyaret edilen yere
dönüştü. Pazarcıların tezgâhlarında git gide daha az gündelik
malzemeler satılmaya başlansa da tarihî dükkânlar var. Aynı
noktada 35 yıldır var olan Maatok Kasabı, Türk aktar Shaul
Shrem, Yemen Fırını ve Kebapçı Shmuel gibi birçok dükkân
aileden ikinci ve üçüncü kuşakların işletmesiyle hâlâ faal.
Shuk HaCarmel’in kaderi yazılmış. Tel Aviv Belediyesi’nin ıslah
planları uygulanmaya hazır. Yakında sağlam bir restorasyonla
baştan yaratılacak. Yeni elektrik ve su tesisatı ve standardize
edilmiş tezgâhlarla yaratılacak hijyenik görünüm işleri
düzenleyerek dünyanın her yerinden daha fazla müşteri
ağırlanmasını sağlayacak. Bunun satıcıları ve mekânın otantik
kumaşını nasıl etkileyeceğini göreceğiz.
109
Shuk HaCarmel
Meşhur manav Abed “Inaal Aolam” ve kedisi Tomy
hep Shuk HaCarmel tezgâhında beraberler.
110
Shuk HaCarmel
Libya usulü börek tezgâhı.
111
Shuk HaCarmel
112
Shuk HaCarmel
Türk Aktar
Shaul Shrem, 1970’te Hatay’dan Tel Aviv’e gitti. Ailesiyle
birlikte yıllardır baharat işinde çalışıyordu. Aliyah’tan (İsrail’e
göçten) hemen sonra, Yemenlilerin yaşadığı Tel Aviv’in en eski
mahallelerinden Kerem HaTeimanim’in sessiz sokaklarından
birinde bir aktar açtı. O zamanlar bu bölge Shuk HaCarmel’in
eteklerine dahildi.
Dükkân dünyanın her yerinden 150 farklı baharat sunuyor:
Hawaii’den tuz, Hint masalası, Irak ve İran’dan noomi basra
(kurutulmuş limon)… Tel Aviv’de yaşayan birçok kökenden
insana şifalı ot ve baharat karışımları sağlıyor. Ancak dükkânın
uzmanlığı, biber salçası, Rize’den çay, zeytin ezmesi, Mehmet
Efendi Türk kahvesi, yufka, Malatya’dan kayısı, İzmir’den
incir ve kırmızı mercimekle Türkiye’nin lezzetlerini Tel Aviv’e
getirmek. 42 yıldır, Shaul Shrem Türkiye’de yaygın olarak
tüketilen ve İsrail’deki Türk topluluğu tarafından da beğenilen
ve istenen tütsülenmiş kırmızı biber olan isotun tek ithalatçısı.
Dükkân Shmuel’in Tel Aviv’e gelişinin ilk gününden itibaren açık
ve şimdilerde ise dükkânı Shrem ailesinin ikinci kuşağından
Roni’yle birlikte işletiyor. Carmel çarşısındaki dükkânlarının
geleceğini parlak görüyorlar. Shrem aktarının mirası yaşayacak.
Ailenin en küçüğü, babası ve dedesiyle dükkânda vakit
geçirmeye bayılıyor ve şimdiden yardım etmeye başlamış.
Shaul, dükkânın penceresinden Kerem HaTeimanim’in genç
insan topluluklarıyla dolu kalabalık sokaklarına bakıyor ve bir
anlığına anılarına dalıyor: “Güzel bir yaşamım oldu ve işim iyi
gidiyor,” diyor. “Shuk HaCarmel bizim evimiz; buradaki ufak
dükkânımız Tel Aviv’deki küçük Türkiye gibi. Pazar biraz değişti
tabii ama buranın ruhu hâlâ aynı.”
113
Shuk HaCarmel
Dürzî Köşesi
Dürzî Köşesi, beyaz tülbentiyle yaşlı ve güzel bir Dürzî
kadınının çok küçük pazar tezgâhıdır. Tezgâhı, fırınların ve
havalı sokak yemeği istasyonları ya da pop-up restoranların
arasında kalıyor. Bu kadın uzun yıllar boyunca İsrail’in
kuzeyindeki Daliat el Karmel’deki köyünden her sabah
Carmel’e seyahat etmiş. Dürzîler, Arapça konuşan bir azınlık
grubu ve gizli dinleri İslam’dan türemişse de birçok felsefenin
kendine has ve karmaşık bir harmanına evirilmiş. İsrail’in diğer
topluluklarıyla barışçıl bir biçimde bir arada yaşıyorlar.
Dürzî lavaşına laffa deniyor ve en popüler klasik İsrail
yemeğine dönüşmüş durumda. Türkiye’de gözleme nasılsa
İsrail pazar ve sokaklarında laffa neredeyse öyle. Taşınabilir
dış bükey sac, yani taboun üzerinde pişiriliyor. Laffa lavaşı
buğday unundan yapılıyor, üzerine sürülen labne peynirine
zeytinyağı, zahter, tabule, taze nane, acı sos ve kırmızı biber
ezmesi eklenerek servis ediliyor. Krep gibi katlanan lavaş
basit bir kese kâğıdında sunuluyor. Lavaşın çok çiğnemeyi
gerektiren yapısı sahici bir lezzet deneyimi sağlıyor. Üstündeki
malzemelerin karışımı ve esanslı bol zeytinyağı tüm deneyimi
yağlı, leziz ve doyurucu muhteşem bir öğüne dönüştürüyor.
114
Shuk HaCarmel
115
Shuk HaCarmel
Falafel Ei’m Hiuch
Falafel, İsrail’de o kadar iyi biliniyor ki birçok İsrailli kendi
ülkelerinde yaratıldığına inanıyor. Oysa kökeni Nil Nehri’nin
geçtiği arazilere dayanıyor ve büyük ihtimalle Mısırlı Kıptîler
tarafından keşfedilmiş. İlk başlarda bakladan yapılan yemek
dünyada nohutla popülerleşti. Şehrin neredeyse her köşesinde
bulunabilecek, en popüler sokak lezzetlerinden biri İsrail ve Tel
Aviv’de her shuk’ta satılıyor.
Shuk HaCarmel’in kendi en iyi falafeli var. Elad Ozeri standının
önünden geçen herkesi içten bir gülümsemeyle karşılıyor.
Yemenli bir babanın ve Mısırlı bir annenin oğlu Elad, falafelinin
kökenlerinin Mısır’a dayandığını gururla söylüyor ve Kavalalı
Mehmet Ali Paşa’nın fetihleri sayesinde yayıldığını aktarıyor.
Falafel standını elli yıl önce açan amcasının mirasını anlatarak
devam ediyor.
Elad’ın standındaki falafel topları ufak, hafif ve çıtır. İçlerinin
bulutsu harika bir yapısı var ve dışları hafif tatlıyla kaplı.
Cömertçe eklenen kişniş yaprakları sayesinde çiğ nohut
karışımı Antep fıstığı renginde. Her sabah falafel püresini
hazırlayansa Elad’ın annesi. Elad, falafelin kalitesinin annesinin
içine koyduğu sevgiden geldiğini iddia ediyor. Taze sebzeler ve
baharatlar gibi pide ekmeğine konulacak tüm malzemeler Shuk
HaCarmel’deki komşu tezgâhlardan geliyor.
Elad’ın falafel standı bir dört yolda yer alıyor. Birkaç metre
sonra Elad’ın doğup büyüdüğü Yemenli bölgesi başlıyor.
Elad’ın soyadı İsrailli Yemenli kadın şarkıcı Ahouva Ozeri’yi
hatırlatıyor. Elad’ın sevgili halası hem meşhur bir şarkıcıydı
hem de… babasının falafel standına yıllarca yardım etmişti.
Carmel çarşısındaki müşterilerle nasıl iletişim kuracağını ve
çarşının en kalabalık günü olan cumaları bile müşterileri nasıl
samimi biçimde karşılayıp iyi ağırlayabileceğini Elad’a öğreten
Ahouva’nın kendisiymiş.
117
Shuk HaCarmel
HaCarmel 40
İstanbul’u sokak lezzetleri fuarında temsil edecek tek bir
yiyecek seçmek gerekirse bu balık ekmek olur. Buradaki
anahtar basitlik: Izgara taze balık, yeşillikler, beyaz soğan ve
limon suyuyla ekmeğin içinde sunuluyor. Shuk HaCarmel’in
deneyimli İsrailli şef Elad Amitai tarafından yaratılmış kendine
has bir versiyonu var. Elad ve ortağı Rustu Mansu pazarın
orta yerinde “duvarsız” bir restoran açmışlar. Elad ve hepsi
eğitim verdiği mutfak okulunda öğrenci olan aşçıları, şehrin
en gıptayla bakılan balıklı sandviçini hazırlıyorlar. Elad’ın
standındaki her şey dokunulabilir, açık ve görülebilir: Mikro
mutfak, müşteriler için yalnızca birkaç taburesi bulunan
standın ortasında yer alıyor. Şaşırtıcı bir biçimde Shuk
HaCarmel’deki 9 metrelik alanı ve ardındaki ufak balıkçı
dükkânı Elad’ın pazarın ortasında bir fine dining tecrübesi
yaratmasına yetiyor.
Hem fine dining mutfak dünyası hem de iş tecrübesiyle Elad,
Yafa’dan Filistinli balıkçı bir aileden gelen ortağı Rustu ile bu
balıkçıyı açmış. Buranın iş modeli sürdürülebilirlik ve dengeye
dayanıyor: Elad’ın standındaki balıklar balık ambarlarından
gelmiyor, denizden doğrudan Rustu’ya teslim ediliyor.
Sebzeler ve sandviç için ekmekler Elad’ın standına yakın pazar
tezgâhlarından geliyor.
Carmel çarşısında şu anda sebze ve meyve standından daha
fazla yemek standı var. Mutfak profesyonelleri çoğunlukla
yeni yerlerini doğrudan pazarda açıyorlar. Elad bu fenomenin
muhteşem bir örneği. Kira ve ücretlerle klasik bir restoran
işletme maliyeti son derece arttı, bu da sağlıklı ve iyi yemekleri
çok pahalı hâle getirdi. Pazardaki yemek köşesi bir alternatif
gibi çalışıyor. Elad’ın ufak balık restoranı günde 300 kadar
sandviç satan bir İsviçre saati gibi. Elad ve aşçılarının mutfak
koreografileriyle shuk’un düzenlenmiş kaosu birbirleriyle uyum
içinde.
118
Shuk HaCarmel
Elad pazar yerindeki büyük değişimin bir parçası. Varlığı ve
başarısı eski shuk’a dönülmeyeceğini kanıtlıyor. Yeni Shuk
HaCarmel çoktan burada.
119
Shuk HaCarmel
Elad Amitai
120
Shuk HaCarmel
Rustu Mansu
121
Shuk HaCarmel
122
Shuk HaCarmel
Elad Amitai’nin
kızarmış ekmek içinde
levrek filetosu
Sandviç için:
1 fileto levrek
Birkaç marul yaprağı
1 domates
1 çorba kaşığı yeşil
chimichurri 4 sosu
Çok az taze sıkılmış
limon suyu
Biraz safranlı aioli 5
Elad Emitai’nin sandviçi, klasik balık ekmeğin bir
versiyonu. Müthiş lezzeti yalnızca malzemelerin
dengesiyle mükemmel tasarlanmış tarifinden değil,
aynı zamanda malzemelerin kendisinden geliyor.
Sandviçin lezzetinin tam deneyimi için, onu yerinde,
Carmel pazarının ortasındaki “duvarsız” restoranda
deneyimlemenizi öneriyoruz. Mutfak yolculuğu taze
getirilmiş balıklar arasından birini seçebileceğiniz,
standın arka kısmındaki dükkânda başlıyor. Birkaç
tabureden birinde yerinizi alın ve sandviçinizin Shuk
HaCarmel’in orta yerindeki ufacık çalışma alanında
dans eden profesyonel aşçı takımı tarafından
hazırlanmasını seyre koyulun.
Bir somun ekmek: Sade yağ ile kızartılacak.
Levrek filetosu: Nablus chimichurri’den (elde taze
kesilmiş nane, kişniş yaprağı, yeşil soğan, maydanoz
ve sarımsak sapı) yani altı farklı baharattan oluşarak
hep birlikte sandviçi parlatacak bir karışım ile
süslenip ızgara edilecek.
Safranlı mayonez: Yağlı bir içerik sağlıyor.
Baharatlı sos ve ev yapımı limon sosu: Doğu ve Batıyı
bir araya getiriyor.
123
Shuk HaCarmel
4
İnce kıyım taze maydanoz, kekik, sarımsak, zeytinyağı, sirke ve kırmızı
pul biberden oluşan, Arjantin ve Uruguay mutfağından bir sos. (Ç.N.)
5
Sarımsaklı mayonez. (Ç.N.)
124
Shuk HaCarmel
125
Shuk HaCarmel
Yemen Fırını’ndan taze çıkmış bir yığın lavaş.
126
Shuk HaCarmel
127
Shuk HaCarmel
Türk Aktar
128
Shuk HaCarmel
Falafel Ei’m Hiuch
129
Shuk HaCarmel
130
131
Shuk Levinsky
İstanbul ve Tel Aviv boyut, nüfus ve kentsel dinamikler
bakımından birbirinden farklı. Ancak pek çok benzerlik ve
paralellikleri de aynı şekilde çarpıcı. Bunlardan biri pazarların
tipolojisi. Türkiye’de pazarlar, pazar ve çarşı olarak iki türden
oluşuyor. Çarşı, şehrin her bölgesinde bulunabiliyor, birkaç
sokak boyunca dükkânlar ve stantlardan oluşan bir alan olarak
anlaşılıyor. Pazarsa daha çok çiftçi pazarları gibi her haftanın
belli bir gününde kurulup sonra toplanıyor.
Tel Aviv’in merkezinin kalbindeki Shuk Levinsky tipik pazar
ya da tezgâhlara benzemiyor. İstanbul’daki çarşıya benzer
şekilde, canlı bir mahalledeki, dükkân, şarküteri ve ufak
restoranlar ağı. Yakın zamanda Levinsky çarşısı, şık kahveciler
ve lokantalarla şehrin çok seçkin ve rağbet gören bir noktası
hâline geldiği yoğun bir değişim geçirdi. 2020’de pazarın ana
caddesi araçlara kapatılarak yayalar için pazara rahat geçiş
hakkı sağlandı.
132
Shuk Levinsky
Shuk Levinsky’nin tarihi geç 1920’lere, yeni kurulan Tel
Aviv şehrine Yunanistan ve Türkiye’den göçmenler gelmeye
başladığı zamanlara dayanıyor. Satıcılar çoğunlukla Akdeniz
ürünleri satıyordu: Zeytinyağı, zeytin, turşu, peynir, kurutulmuş
ve tütsülenmiş balık. 1930’larda Yemen ve İran’dan gelenler
dâhil daha sonraki dalga göçmenlerin gelişiyle onlar da doğu
baharatlarıyla kendi dükkânlarını açtılar. Bölge, terziler,
kuyumcular ve mobilya satıcılarıyla önemli bir ticari merkeze
dönüştü. Levinsky ve Aliyah sokakları, 1970’lere kadar en
büyük meyve ve sebze hallerine ev sahipliği yaptı. Haller
bölgeden taşınsa da Yemenli, İranlı aktarlar ve Türk, Yunan
ve Bulgar şarküteriler kaldı. Mahalle yoksullaşmıştı ve pislik
içindeydi. Gıda pazarı 16.30’a kadar açıktı, sonrasında,
akşamları ve geceleri hiç ışık yoktu. Kimse Levinsky Çarşısı
bölgesinde yaşamak istemiyordu. 2010’a kadar modern
restoranlar ya da barlar yoktu, yalnıza Fars restoranları ve bira
ve votka içilebilecek birkaç basit yer vardı.
133
Shuk Levinsky
134
Shuk Levinsky
Shuk Levinsky'nin yeni sayfası on sene kadar
önce yazılmaya başladı. Geçirdiği dönüşüm
muazzam, etkileyici ve aynı zamanda
inanılmazdı. Pazar yiyip içilecek, vakit
geçirilecek bir yere dönüştü. Türk, Yunanlı,
Yemenli emektarlar modern meyhane, bar,
kafe ve şarap evleriyle aynı alanı paylaşmaya
başladılar.
135
Shuk Levinsky
136
Shuk Levinsky
Aktar Havshush
Avishai, Levinsky Çarşısı’ndaki Havshush Aktar’ının aileden
dördüncü kuşağı. Neredeyse bir sihirbaz ya da büyücü gibi
esrarengiz birine benziyor. Metal kutularda ve sepetlerde
gizlenmiş baharat bolluğuyla dükkân gizemli görünüyor.
Büyükbabası Yemen’den Tel Aviv’e 1932’de varmış. Aile
pirinç, şeker, yağ ve baharat gibi ürünleri Hindistan, Etiyopya
ve Türkiye’den ithal etmekte uzmanlaşmış. Avishai aile işine
1979’da 20 yaşında girmiş ve o zamandan beri atalarının
mirasını sürdürüyor. Dükkân kimyon, karabiber, zerdeçal,
zencefil, kakule, Frenk kimyonu ve taze hazırlanan Yemen’in
çekilmiş baharat karışımları Hawaji ve Ras el hanout’ın yüksek
kalitesiyle ünlü.
Havshush’ların dükkânı on yıllardır Levinsky Çarşısı’nda
bulunuyor. Bölgenin ve shuk’un tüm dönüşümüne şahit olmuş.
Tabii baharat ticareti de değişmiş. Avishai, babasının her gün
bir ton baharat sattığı günleri hatırlıyor, şimdiyse birkaç kilo
bile satmayı başaramıyor. Yine de geleceğe umutla bakıyor,
Tel Aviv’in ilk tramvay hattının açılışından sonra müşterilerin
Levinsky Çarşısı’nda ziyaret edeceklerini umuyor. Bunun
daha çok insanın Levinsky Çarşısı’ndan alışveriş yapmasına
imkân tanıyacağına inanıyor. Şimdi shuk insanların öncelikle
malzeme almak yerine kahve içmek ve güzel bir öğle yemeği
yemeye geldikleri bir yere dönüştü. “Ben bir iyimserim,” diyor
Havshush. “Bu ülkede iyimser olmadan yaşayamazsınız.”
137
Shuk Levinsky
Ha Burekas Shel Ima
Levinsky Çarşısı’nda börek yenebilecek birkaç yer var.
Shuk’taki Türk, Yunan ve Balkan mirası hâlâ görünür olmayı
lokanta ve şarküterilere borçlu. İsrail’de birçok yerde servis
edilen böreğin tadı Türkiye’dekinden farklı. Yufkayla yapılıyor,
içi çok daha baharatlı ıspanak, peynir ya da patatesle
dolduruluyor. En büyük farksa servis edilme biçimi, katı
yumurta, hıyar turşusu, acı biber salçası ve rendelenmiş
domates ile birlikte sunuluyor. Shuk Levinsky’deki en iyi börek,
bu geleneği Tel Aviv’e İzmir ve İstanbul’dan gelen büyükbabası
ve ebeveynlerinden devralmış Yosi tarafından hazırlanıyor.
O günlerde büyükbabası eşinin pişirdiği börekleri doğrudan
Levinsky sokağında satarmış. Yosi hâlâ büyükannesinin tarifine
göre börek pişiriyor.
Yom Tov Şarküteri
Levinsky’nin emektarlarından biri Simcha ve oğulları Eytan ile
Yomi tarafından işletilen Yom Tov Şarküteri’dir. Şarküterinin
kurucusu ilk dükkânı 1947’de İstanbul Galata’da açmış.
1969’da ailesiyle birlikte Tel Aviv’e taşınmış ve Levinsky
Çarşı’sında Türk dükkânı açmış. Yom Tov mezecisinin
İstanbul’dan Tel Aviv’e uzanan 75 senelik kesintisiz bir tarihi
var. Ev yapımı doldurulmuş mezelerde uzmanlaşmışlar. Peynirli
biberler, kaymaklı hibiskus, tütsülenmiş balık, pastırma, sucuk
ve İstanbul’daki bir çarşıda bulabileceğiniz her tür meze.
Yiyecekler, Yom Tov ailesinin en genç kuşağı Eytan ve Yomi
tarafından Türk ve Sefarad geleneklerinin modern buluşlarla
sunularak kutlanması gibi adeta. Shuk Levinsky’deki varlıkları
çarşının tarihinin bir parçası. Değişimlere yalnızca şahit
olmamış, aynı zamanda onları başlatmışlar. Yomi, sokağın
trafiğe kapatılmasını savunmuş ve çarşının yayalar için serbest
bir alana çevirilmesine yardımcı olmuş.
140
Shuk Levinsky
141
Shuk Levinsky
142
Shuk Levinsky
Ouzeria
Avivit Priel Avihai, pazar yerindeki yeni restoranının hayalini
kurarken, 20 yılı aşkın süredir Tel Aviv restoranlarında şeflik
yapıyordu. Avivit, Atina’daki pazar yerleri ve ouzeria’lar
arasındaki ortak yaşamsal bağdan ilham alarak, pazarla
uyumlu bir ilişki içinde yaratıcı bir mutfak sunan modern
bir restoran yaratmak istedi. On yıl önce Tel Aviv’in
shuk’ları, pazarcı ve mevsimlik satıcılarıyla hâlâ meyve,
sebze ve diğer gıdalarla doluyken gündüzler güzel ancak
akşamlar korkutucuydu. O günlerde Shuk Levinsky yeni
dalga restoranları olmayan tehlikeli bir bölgeydi. Sokaklar
geceleri karanlıktı, yerel sakinler yerine suçlular ve Tel Aviv’in
düşkünleri cirit atardı. Yine de Avivit yeni mutfak macerasını
burada başlatmaya karar verdi. Belediyeyi akşamları pazarın
ışıklarını yakması için zorladı ve bu adım dikkat çekici değişimi
başlattı. O zamanlar bölgede kiralar çok ucuzdu, böylelikle
genç ve yaratıcı insanlar buraya taşınmaya başladı ve yeni
restoranlar açılmaya başladı.
Avivit’in Ouzeria’sı pazarın cazibe merkezine dönüşeceğinin
ilk işaretiydi. Avivit, Shuk Levinsky ailesinin bir parçası gibi
hissediyor. Restoranda sunduğu yemeklerin malzemelerini
doğrudan pazardan alıyor. Yunan Şarküteri Haim Rafael’den
beyaz peynir ve freekeh (tütsülenmiş buğday) ve Havshush’tan
baharatlar. Bugünün Levinsky pazarı yeni bir varlık gibi
görünse de temelleri (onu eskiden kuran insanlar) hâlâ orada.
143
Shuk Levinsky
Avivit Priel Avihai’den
freekeh risotto
Malzemeler:
1 kg freekeh
300 g büyükçe
rendelenmiş havuç
15 adet doğranmış
arpacık soğan
100 gr zeytinyağı
25 gr ezilmiş sarımsak
50 gr yaban mersini
tanesi
40 gr tuz
1,5-2 litre sebze suyu
100 gr çiğ tahin
Tütsülenmiş taze durum buğdayına freekeh deniyor
ve geçtiğimiz birkaç yılda kinoa ya da pirince harika
bir alternatif olarak kabul edilmeye başlandı. Ancak
freekeh aslında hiç de yeni bir şey değil, Akdeniz
Bölgesi’nde popüler eski tahıllardan biri ve Filistin
mutfağında çok iyi biliniyor. Henüz taze ve yeşilken
toplanıyor, sonra daha tarladayken yakılıyor. Bu işlem
buğdayı çatlatıyor ve ona kendine has tütsülenmiş
tadını veriyor.
Avivit’in freekeh’i risotto olarak pişirirken
fikirlerinden biri krema ve tereyağı yerine tahin
ve zeytinyağı kullanmak olmuş. Bu Ouzeria’nın
pazarla bağını ve Tel Aviv pazar ve restoranlarının
gerçeklikleriyle simbiyotik varlığını sembolize ediyor.
144
Shuk Levinsky
Hazırlanışı:
1. Freekeh’i suda ıslatın.
2. Zeytinyağını geniş, derin olmayan saplı bir
tencerede ısıtın.
3. Havuçları, soğan ve sarımsakları ekleyip birlikte
kızartın.
4. Freekeh’i ekleyin (süzmeye gerek yok) ve iyice
karıştırın.
5. Yavaşça sebze suyunu ekleyin ve karıştırın.
Freekeh yumuşayana dek yavaş yavaş sebze suyu
eklemeye devam edin (yaklaşık 20 dakika).
6. Çiğ tahini ekleyin. Ocaktan almadan koyulaşana
kadar karıştırın.
Gazoz
Tatlı karbonatlı içecekler, yani gazoz içmeye dair
Osmanlı geleneği Tel Aviv’de 1970’lere kadar
yaşatıldı. İlk tarihi gazoz Rothschild Bulvarı’ndaki
Neve Tzedek gibi meskenlerin bulunduğu alanlarda
özel büfelerde satıldı. Beni Brega, gazoz fikrini
Shuk Levinsky’de 2012’de bir stant açarak
canlandırdı. Burada kabarcıklı alkolsüz içecekler ev
yapımı fermente edilmiş meyvelerle, yapraklarla,
baharatlarla hazırlanıyor ve yenebilir çiçek ve
bahçe bitkileriyle süsleniyor.
146
Shuk Levinsky
147
Shuk Levinsky
148
149
Shuk HaTikva
Tel Aviv’deki pazarlar arasında yoğun bir rekabet var, yalnızca
altı pazar var ve her biri sürekli gelişerek, modernleşerek ve
gastronomi sunumlarıyla yeni müşteriler çekmeye çalışıyor.
Ama bir şekilde Shuk HaTikva on yıllardır birçok Tel Avivlinin
gözlerinden uzak. HaTikva mahallesinde yer alıyor ve
çoğunlukla Arapça konuşan ülkelerden Yahudiler burada
oturuyor. Şehrin güneyindeki semt pazarı yarıştaki pek
bilinmeyen at ama yakın zamanda o da tazelenmiş ve otantik
restoranları, kafeleri ve stantlarıyla şehrin başka bölgelerinden
ziyaretçilerin merakını uyandırmıştır. Ama ilk ve en önemlisi
HaTikva çarşısı eski tarz gıda pazarının samimi atmosferiyle
orijinal ve yerel bir pazar.
HaTikva mahallesi Tel Aviv’in yeni kurulan bölgelerinden Kerem
HaTeimanim’la ve Shabazi’ye bağlıydı. Daha en başından
öncelikle Yemenli Yahudi göçmenler öncelikli nüfusunu
oluşturdu ve hâlâ topluluğun en çok yoğunlaştığı bölgelerden
biri olarak görülüyor. Yemenli göçmenlerin Sanaa’dan o
zamanlar Osmanlı Suriye toprağı olan Kudüs ve Yafa’ya ilk
akını 19. yüzyılın sonunda başladı. 1947’den sonra 49,000
Yemenli Yahudi İsrail’e Sihirli Halı operasyonunun parçası
olarak getirilip Tel Aviv dahil farklı şehirlere yerleştirildiler.
HaTikva bölgesi kısa süre sonra birçok Fars ve Irak kökenli
Yahudi tarafından mesken edinildi. On yıllarca, İsrail’deki
Mizrahi topluluklara karşı siyasi, ekonomik ve kültürel
ayrımcılığa maruz kaldıkları için şehrin en yoksullaştırılan, işçi
sınıfı mahallerinden biriydi.
150
Shuk HaTikva
HaTikva çarşısı 1947’de kuruldu ve mahallenin etnik ve kültürel
yapısını temsil etti. Yemenli, Iraklı, Türk, İranlı, Suriyeli,
Gürcü ve son zamanlarda Rus yerliler shuk’taki satıcıların
çoğunluğunu oluşturdu. Geniş ve yeni onarılmış alan,
Yemenli, Buhara, Gürcü fırını, humusiya 6 ve Mizrahi kültürünün
geleneksel lokantalarıyla birbirine karışan birçok taze sebze
meyve, zeytin, kuruyemiş, baharat standına ev sahipliği
yapıyor. Shuk başka yerlerde zor bulunan kendine has ürün
ve gıdalarla çeşitli bir gastronomi deneyimi sunuyor. Çarşıda
ziyaretçiler Orta Asya topluluklarının geleneksel fırını tandırda
pişen Buhara bazlaması lepyoshka’nın; Orta Doğu ülkelerinde
bilinen et, patates ya da nohutla kızarmış hamurdan yapılan
iştah açıcı sambusak’ın; Iraklıların ve Kürtlerin mantılı çorbası
kubbeh ya da et şişin ve amba denen Iraklıların hemen
orada yaptıkları mango turşu sosunun tadına bakabilir. Yasal
pazarcılar alanlarını taşınabilir stantları olan ve ev yapımı
yiyecekler satan seyyar satıcılarla paylaşıyorlar. HaTikva’nın
atmosferi shuk’un emektarları sayesinde canlı tutuluyor.
Meşhur Yemenli Saluf Fırını leziz lachuch, kubana, salouf,
jahnoun ve malawah satıyor ve her Cuma kendiliğinden
canlı bir Yemen tavernasına dönüşüyor. Mahalle doğal bir
biçimde çarşıyla bağlantılı görünüyor. Çevredeki restoranlar,
onlara ihtiyaç duydukları her ürünü ve malzemeyi sağlayan
shuk ile tamamen uyum içinde. Shuk HaTikva birçok Yemen
restoranının evi ama aynı zamanda dükkânını çarşının yanında
açan Dilek’in meşhur Türk su böreğinin de yeri.
151
Shuk HaTikva
6
Humusun ana yiyecek olduğu lokanta. (Ç.N.)
Boaz Kardeşler
Yemen restoranı Boaz, Shuk HaTikva’nın coğrafi olarak
sınırında yer almasına rağmen onun en özlü kısmı. Mekânın
tarihi, Yoel, Moshe ve Yachiel’in evlerinde bir falafel büfesi
açtıkları 1952’ye dayanıyor. Geniş aile birlikte çalışıp
yaşıyordu, Yoel askerliğini bitirene dek HaTikva’nın Yemenli
topluluğuna yıllarca kıtır nohut topları sağladılar. Yoel yeni
gastronomi bilgisiyle eve döndüğünde falafel büfesini evinde
bir restorana dönüştürdü.
Spesiyaliteleri memleketlerinden getirdikleri eski aile tariflerine
dayanan Yemen yemekleriydi. Boaz Kardeşler, 40 yılı aşkın
süre boyunca kesintisiz olarak aile tarafından işletildi. Yoel şu
anda iki ağabeyi ve ikiz oğulları Nir ve Ran’la birlikte çalışıyor.
Menüleri klasik Yemen yemekleriyle dolu. Birçok müşterilerin
restorana kırk yıldır geliş nedeni, akşam yemeği sırasında
restoran sahipleri ve dostlarıyla kaliteli zaman geçirmek. Tüm
yemekler zamanın eskitemediği tarifler ve HaTikva çarşısından
malzemelerle hazırlanıyor.
Yemen yemeklerini her gün yüzlerce müşteriye servis eden
en popüler restoran olmalarına rağmen ürünlerini asla büyük
manav zincirlerinden almıyorlar. Et, sebze ve baharat gibi
gündelik malzemelerini shuk’un kasap ve satıcıları onlar için
tedarik ediyor.
153
Shuk HaTikva
Boaz Kardeşler Yemen Restoranı’nın
sahiplerinden biri olan Yoel Boaz.
154
Shuk HaTikva
Boaz Kardeşler Yemen Restoranı
155
Shuk HaTikva
156
Shuk HaTikva
Boaz Kardeşler’den
Yemen paça çorbası
Boaz Kardeşler
menüsündeki meşhur
buzağı ayak paça
çorbası tüm İsrail’deki
müşterilerin gözdesi.
Restoran sahiplerinin
Shuk HaTikva’daki eski
dostlarından aldıkları
malzemelerle günlük
olarak ağır ateşte
pişirilerek hazırlanan bir
çorba.
Malzemeler:
1 ayağıyla birlikte buzağı paçası, 10 parçaya
bölünmüş olacak
1 doğranmış soğan
8 diş ince kıyım sarımsak
2 çorba kaşığı doğranmış taze kişniş yaprağı (cilantro)
2 çorba kaşığı hawaij (zerdeçal, kara biber, kimyon
karışımı)
3 çorba kaşığı domates salçası
1 çorba kaşığı kırmızı tatlı biber
1 çorba kaşığı tuz
4 domates, rendelenmiş
Hazırlanışı:
1. Paçayı suyla birlikte tencereye alın ve kaynatın.
2. Suyun üzerini sıyırın ve suyu değiştirin. Yeniden
kaynatın, bir kez daha üzerini sıyırın.
3. Hawaji baharatlarını, toz biberi, domates salçasını,
kıyılmış sarımsağı, taze soğanı, doğranmış domates
ve kişnişi ekleyin.
4. Yeniden kaynamaya bırakın.
5. Tencerenin ağzını plastikle kapatın ve buharın
yemeği pişirmesini bekleyin.
6. 8 saat kadar ağır ateşte pişirin.
7. Yumuşadığında paçayı tencereden alın.
8. Patates, pilav, pide ya da laffa ekmeğiyle servis
edin.
157
Shuk HaTikva
HaTikva mahallesinde Afrika
kökenli birçok insan yaşıyor.
158
Shuk HaTikva
Meşhur Yemenli Saluf Fırını.
159
Shuk HaTikva
160
Shuk HaTikva
161
Shuk HaTikva
Narın Merkezi: HaTikva
HaTikva çarşısının sokaklarından birinde Tzion ve oğlu Shmuel
iki kısımlı bir taze sıkma meyve suyu standı işletiyorlar. Ancak
gerçekten gurur duydukları şey ev yapımı nar pekmezleri.
Shmuel Tel Aviv’e İran’dan 1951’de geldi ve on yıllar boyunca
olgun narları mükemmel organik konsantre meyve sularına
çevirmekte uzmanlaştı. Purim Bayramı sırasında, şeker, gül ve
narenciye suyunu içeren yarı donmuş şurubuyla pirinç erişteli
soğuk geleneksel İran tatlısı faloodeh’i de hazırlıyorlar.
163
Shuk HaTikva
164
165
Shuk HaNamal
İsrail’de tarım çok önemli. Ülke önemli bir taze gıda ithalatçısı
ve tarım teknolojilerinde dünya lideri. İsrail’in arazisinin
yarısı çöl olduğundan çiftçilik için ideal değil. Bu nedenle
İsrailli çiftçiler ülkenin çöl arazilerini her türden sebze
yetiştirebilecekleri seralara dönüştürmeyi öğrenirler. Yine de
yıllarca arazinin en iyi mahsulleri ülke içindeki tüketicilere
ulaşamadı. İthalata dayalı ekonomi bu mucizevi sebzeleri yerel
İsrail manav ve pazarlarından edinme şansı vermedi. Modern
tarımın küresel iş modeli İsrail’in ufak ölçekli çiftçilerini, az
sayıdaki üretim miktarıyla yüksek adetli alıcıların beklentilerini
karşılayamadıkları için bertaraf etti.
Hem Shir Halpern hem de Michal Ansky mutfak dünyasına
aşina. İkisi de İtalya ve Fransa’daki en iyi aşçılık okullarından
mezun olup Michelin yıldızlı restoranlarda çalıştılar. İyi
yiyecekler ve mutfak kültürüne dair tutkuları onları İsrail’in
ilk çiftçi pazarını açmaya itti. Devasa tedarikçiler yerine
doğrudan çiftçilerden alınan yüksek kaliteli sebze ve meyveleri
özlemişlerdi. On dört sene önce, İsrail’in her yanından
üreticileri yalnızca sekiz stantta ağırlayarak başladılar.
2008’den beriyse, pazarın ihtiyaçları sayesinde ufak ölçekli
sebze ve meyve üretimini sürdürebilen 60 üretici ve çiftçiden
oluşan büyük bir aileye dönüştüler. Çiftçiler Pazarı Tel
Avivlilerin yeme alışkanlıklarını değiştirdi; üreticilere de sağlıklı
ve yerel ürünler üretmekte kendi yöntemlerine sağdık kalma
fırsatı sağladı.
166
Shuk HaNamal
Shuk HaNamal (Tel Aviv Çiftçiler Pazarı), üst orta sınıf
vatandaşların yaşadığı Kuzey Limanı’nda yer alıyor. Her gün
30 standı olan, Barselona’daki La Boqueria, Budapeşte’deki
Merkezi Hal ya da Madrid’deki Mercado de San Miguel gibi
ünlü Avrupa gıda pazarlarına benzer şekilde tasarlanmış ve
kapalı bir çarşı olarak faaliyet gösteriyor. Cuma sabahı halin
önündeki ve ardındaki alanlar pazarcıların tezgâhlarıyla
doluyor: Sebze meyve üreticileri, artizan 7 fırınlar ya da
gurme zeytinyağı üreticileri… Ürünlerin eşi benzeri yok.
Standart değiller, bazen küçük, bazense çok büyükler, çamura
bulanmışlar, ya da çirkinler… Ancak her şey onları aracısız
satan gerçek insanlardan geliyor. Üreticilerin ürünlerini
esnafların sattığı Tel Aviv’deki diğer pazarların aksine Kuzey
Limanı’ndaki shuk üreticilerle tüketicileri bir araya getiren
bir fırsat. Bu, yiyeceklerle birbirine bağlanan bir topluluk
yaratıyor. Sunulan gıdalar diğer pazarlara kıyasla çok daha
değişken ve mevsimlik.
2008’de Shir ve Michal, Çiftçi Pazarı’nı kurduklarında
bazı insanlar bu işin yürüyeceğine inanmadı. Pazar yeri,
insanların çoğunlukla butik ve havalı kahveciler için geldikleri
deniz kıyısında. Açıkçası Kuzey Limanı ilk bakışta manav
alışverişi yapılacak bir yere benzemiyor. Ancak bu fikir tuttu
ve on dört yıl sonra bile, Tel Avivli yaşlı hanımlar ellerinde
pazar arabasıyla en iyi ürünleri başkaları kapmadan daha
paletlerdeyken alabilmek için cuma günleri sabahın altısında
buraya geliyorlar.
167
Shuk HaNamal
7
Kelime anlamı zanaatkar demek olan “artisan” fırın ya da ekmekle birlikte
kullanıldığında daha beyaz ekmekten farklı olarak geleneksel ve uzun
süren şekilde mayalanan ve pişirilen ekmek ve fırınları anlatıyor. (Ç.N.)
Meshek 6 - Abarbanel
Gill’in ailesi neredeyse başlangıcından beri Tel Aviv Çiftçiler
Pazarı’nın bir parçası. Babası Shlomo, 40 yılı aşkın süredir
özellikle çarkıfelek ve nar gibi meyvelerde uzmanlaşmış bir
çiftçi. Ancak pazara gelip gitmeye başladıklarından beri
sundukları çeşitler artmış. Müşterilerinin ihtiyaçlarına yanıt
vererek yeni sebze ve otlar üretmeye başlamışlar. “İnsanlar
bazen bize kendi tohumlarını getiriyor ve bizden onları
ekmemizi istiyor. Biz de deniyoruz ve her şey yolunda giderse
yeni ürünümüzü müşterilerimize aracısız ulaştırıyoruz,” diyor
Gilli Abarbanel.
168
Shuk HaNamal
Tel Aviv Shuk HaNamal doğrudan
Akdeniz kıyısında yer alıyor.
169
Shuk HaNamal
170
Shuk HaNamal
Sherry Herring
“Pazar yaşayan bir canlıdır ve farklı ruh hâlleri vardır. Bazen
gelirsin ve siyasi durumlardan, savaşlardan ya da havadan
kaynaklı kötü bir ruh hâlindedir. Bazense pazar henüz sana
hazır değildir, başka bir gün gelmen gerekir,” diyor Tel Aviv’in
Çiftçiler Pazarı’ndaki büfenin sahibi Sherry Ansky. Günlük
çalışan üstü kapalı çarşıdaki standı yalnızca ringa balığına
adanmış. İnsanlar tuzlu ve marine edilmiş balıklı sandviç için
uzun sıralarda bekliyorlar.
Yıllarca Aşkenazi masalarındaki yemekler dikkate değer
bulunmamıştı. Doğu Avrupa Yahudilerinin yemekleri Sefarad ve
Mizrahi toplulukların renkli ve baharatlı yemekleriyle rekabet
etmekte zorlandı. Bir öğünde ringa balığı yemek insanların
Instagram hesaplarında paylaşacakları türden havalı bir kültürel
etkinlik değildi. Pazarda ringa balığı satmaya üstten bakılıyordu.
Ancak saygın köşe ve yemek kitabı yazarı, gazeteci Sherry
Ansky, Aşkenazi yemeklerine olan tutkusunu takip etti ve kızı
Michal tarafından kurulan bu pazarın orta yerinde ringa balığı
büfesini açtı. Aşkenazi yemekleri yalnızca başkaları tarafından
değil aynı zamanda kendi insanları tarafından da takdir
edilmiyordu. Ringa balığı, cholent ya da kugel’in dönüşümü
İsrail mutfağında bir devrim yaptı. Sherry de bu tarihi sürecin
bir parçasıydı.
Sherry için yiyecekler onları üreten, toplayan, dağıtan ve
tüketen insanların hikâyesini anlatır. Pazarlar da bu hikâyenin
parçasıdır. Buralar, modern zamanlarda yalnızca yiyecek
almanın değil aynı zamanda takım çalışması sayesinde işlerin
yürüdüğü belirli bir topluluk içindeki operasyon alanları. Tel
Aviv Çiftçi Pazarı’nın kurucu ve katılımcıları üretici, satıcı ve
müşterilerin birliği fikrini paylaşıyor.
171
Shuk HaNamal
Sherry Ansky’den
ringa balıklı sandviç
Malzemeler:
1 tuzlu ringa balığı filetosu, ince
parçalara bölünecek
1 baget ekmek
Taze, yumuşak tereyağı
Birkaç dilim beyaz soğan
1 çay kaşığı taze soğan
1 çay kaşığı ekşi krema
1 acı kırmızı biber, ince dilimlenmiş
4 ekşi çeri domates, ezilecek
Hazırlanışı:
1. Bageti ikiye kesin.
2. Ekmeğin arasına iki tarafına da cömertçe
tereyağı sürün
3. Ringa balığının en güzel parçalarını
sandviçin başına ve sonuna yerleştirin.
4. Taze soğanları ekleyin.
5. Birkaç noktaya ekşi krema ekleyin.
6. Taze kesilmiş kırmızı biberi ekleyin.
7. Ekşi çeri domatesleri ezin.
8. Sandviçi kapatıp yiyin.
173
Shuk HaNamal
174
175
HaShuk
HaFilipini
İsrail’de çoğunlukla büyük şehirlerde yaşayan yaklaşık 50,000
Filipinli göçmen var. Tel Aviv pek çoğu için ana üs hâline geldi.
Bilhassa, çalışma izinli vizeleri sıkı sıkıya işverenlerine bağlı bir
şekilde, yaşlı ya da hasta İsraillilere bakım hizmeti veriyorlar.
İsrail’e göçmen ve sığınmacılar Batı Afrika ülkelerinden, Çin,
Ukrayna, Rusya, Romanya, Sudan ve Eritre’den gelmekteydi.
En son göçmen dalgasıysa Filipinli, Taylandlı, Nepalli ve
Hintlilerden oluşuyordu. Tel Aviv’in güneyindeki Neve
Shaanan bölgesine, Yeni Merkezi Otobüs Durağı HaTahana
HaMerkazit’in yanındaki şehrin en ucuz ve yoksul bölgesine
yerleştiler. Birçok Tel Avivli, eğer otobüsle başka bir şehre ya
da ülkeye seyahat etmeyeceklerse, Neve Shaanan mahallesi
çevresindeki sokaklardan kaçınır. Ama göçmenler için bu durak
arkadaşlarla buluşmanın, vize ya da seyahate dair gündelik
sorunları çözmenin, para göndermenin, Lord Kilisesi’nde İsa’ya
dua etmenin ve memleketlerinden ürünler satın almanın yerine
dönüştü. HaTahana HaMerkazit, İsrail’deki en çok kültürlü gıda
pazarı haline geldi.
177
HaShuk HaFilipini
Tel Avivlilerin çoğunun tabiriyle Filipinliler Çarşısı otogarın
dördüncü katında faaliyet gösteriyor. Ev yapımı Filipin, Nepal,
Çin yemekleriyle cuma, cumartesi ve pazar günleri bu kat
Küçük Manila’ya dönüşüyor. Göçmenler ve misafir işçiler, krem
karamel ya da tapioca pudingi, domuz ya da tavuklu çörek,
özel sığır etiyle asado, kızarmış domuz, sebzeli börek ve balut
(içinde ördek embriyosu bulunan bir yumurta ya da üzerinde
yumurta ve kabuklu deniz ürünleriyle erişte) gibi yiyecekler
hazırlayıp satıyorlar. Çarşı tüm dünyadan engin bir çeşitlilikle
ürünler sunarak müşterilerine İsrail’deki ulusal yiyeceklerin
hepsini pişirme imkânı tanıyor. İlginç bir biçimde, aynı
zamanda Asya ve Afrika meyve ve sebzelerinden de muazzam
bir seçki var. HaTahana HaMerkazit’teki ürünlerin %80’i,
müşterilerinin gıda beklentilerini karşılamak için yerli çiftçiler
tarafından üretiliyor.
Engin Filipin takımadaları, ülkenin yemek kültüründe
İspanyol, Amerikan, Vietnamlı, Kamboçyalı, Endonezyalı,
Çinli ve Tayvanlı etkisi taşıyor. Bu çeşitli tat, pişirme biçimi ve
malzemeler hâlihazırda karmaşık İsrail gastronomi dünyasına
yeni izlekler katıyor. Tel Aviv’deki en genç shuk, aynı zamanda
İsrail’deki en büyük Asya lokantası ve İsrailli şef ve gurmeler
için yeni bir ilham kaynağı. İsrail’deki göçmenlerin durumu çok
zor. Bir yabancı olarak uzun süreli kalma ihtimali aşırı derecede
zayıf, İsrail vatandaşı olmaksa Yahudi değilsen, Yahudi aile
üyelerin yoksa ya da bir İsrail vatandaşıyla evlenmezsen
imkânsız. Yiyecekler kültürel ufukları genişletmekte bir
pencere olabilir ve umarız hem sosyal hem politik açıdan
göçmenlerin daha çok kabul görmesinde yardım ederler.
178
HaShuk HaFilipini
179
HaShuk HaFilipini
180
HaShuk HaFilipini
Yedi katlı brütalist bina 1967’de
tasarlandı ama devasa alışveriş
merkeziyle en büyük ve başından
itibaren kullanışsız bir otogar olarak
1993’te açıldı. Kapanacağına dair
birçok duyuruyu takiben yıllar içinde
harabeye dönüşmeye başladı. En
son Ekim 2021’deki duyuru tahliye
edilmeden önce iş yeri sahiplerine çok
kısa bir zaman veriyordu. Otogardaki
otobüs duraklarının yüzde altmışı
şu anda boş. Yine de hâlâ orada
çalışanlar, süreci durdurup kapatmayı
dört yıl daha ertelemeyi bir şekilde
başarmış.
181
HaShuk HaFilipini
182
HaShuk HaFilipini
183
HaShuk HaFilipini
184
185
Shuk
HaPishpeshim
Tel Aviv ve Yafa kentin tek yapısı içindeki iki farklı kimlik
olarak varlıklarını sürdürüyor. Yeni Tel Aviv şehri 20. yüzyıl
başında sil baştan inşa edildi. Eski şehir Yafa’nın ise tarihi
milattan önce 18. yüzyıla dayanıyor ve Asurlular, Babiller,
Bizans ve Osmanlı zamanlarına değin uzanıyor. İngiliz mandası
sırasında en büyük şehir burasıydı. Filistin ve Yafa’daki Yahudi
topluluklar arasındaki birçok gerilim 20. yüzyılın başlarında
Tel Aviv’in dinamik gelişimiyle eşzamanlı olarak ortaya çıktı.
Kadim, çok kültürlü, çok dinli komşu Yafa’nın yanında ilerici
bir Yahudi kentsel varlığı büyüdü. 1950’lerin başında, Tel Aviv
şehri Yafa’yı komşu bölge olarak içine aldı. O zamandan beri
Tel Aviv ve Yafa birlikte Tel Aviv-Yafa Belediyesi’ni oluşturuyor.
Devam eden Filistin-Yahudi çatışmaları şehirde bugüne dek iz
bıraktı. Bugün Yafa yaklaşık %30 Filistinliyle, çoğunluğu Yahudi
bir nüfusa sahip.
1960 ve 70’lerde Yafa Aris San, Trifonas ve Aliza Zikri gibi
Mizrahi ve Akdeniz müzik sahnesinin tanınan isimlerinin
merkeziydi. Yafa’nın hikâyesi, burada sosyal kulüpler,
kahveciler ve lokantalar açan Filistinli ve Mizrahi vatandaşların
kültürüyle sıkı sıkıya bağlı. Ana akım İsrail müzik endüstrisinin
dışladığı tüm müzikler, Arianna Kulübü ya da ilk Mizrahi plak
şirketi Koliphone Records sayesinde burada gelişti. Bölgedeki
ilk restoran dünyada Dr. Shakshuka diye tanınan Bino
Gabso’nun babasına aitti. Burası Libya’dan Tripoli yemeklerini
yalnızca aile tarifleriyle hazırlayarak sunuyordu: kuskus, etli
kuru fasulye ve güveç. Geceleri Yafa’nın sokakları kulüplerin
ziyaretçilerine servis yapan şiş kebap ve tatlı stantlarıyla
dolardı.
186
Shuk HaPishpeshim
Geçen 20 yılda Yafa, İsrail turizminde geçirdiği en yoğun
soylulaştırma süreciyle öne çıkan bölgelerinden birine dönüştü.
Tıpkı küresel açıdan yenilenen diğer bölgeler gibi, eski Yafa da
dışlanan ve az kaynak sağlanan bir mahalleden şık ve havalı bir
mahalleye dönüştü. Yafa’nın dar sokakları ve avlularıyla ana
meydanı şimdi önemli bir hobi bölgesi. 1970’lerden beri eski
Yafa’nın ortasındaki ufak parsel Shuk HaPishpehim tarafından
kullanılıyor: Bu hurda ve antik hazinelerin yer aldığı bir bit
pazarı. Sokak örgüsü sayısız kahveciye, restorana, bara, sanat
atölyesine, vintage dükkâna, moda tasarımcılarına, Akdeniz
ve Mizrahi restoranlarına, humus büfelerine, balık stantlarına,
Yahudi ve Arap kasaplara, kebapçılara, Türk künefecilere
ve Arap Abouelafia Fırını’na ev sahipliği yapıyor. Yafa Bit
Pazarı’nın tezgâh ve dükkânları, Tel Aviv’in diğer pazarları gibi
cumartesileri kapalı ve cumaları Şabat öncesi ana baba gününe
dönüyor.
187
Shuk HaPishpeshim
188
Shuk HaPishpeshim
Dr. Shakshuka
Bino Gabso’nun restoranı 72 yıllık mirasıyla Shuk
HaPishpeshim’in bir parçası. Bino hayatı boyunca burada
yaşadı ve çalıştı, kendini shuk’un bir insanı olarak görüyor.
Bino, on bir yaşından itibaren yalnızca Tripoli yemeklerini değil
aynı zamanda İstanbullu bir dönerci tarafından Tel Aviv’de
hazırlanan ilk Türk döner kebabının yapılışını da öğrendiği
babasının restoranında çalıştı. 1987’de Bino’nun dönercilik
kariyeri yasadışı döviz bozmaktan 15 yıl hapis cezasıyla
kesintiye uğradı. Şaşırtıcı biçimde, babasının tarifiyle yumurta
ve domatesle yapılan tipik Tripoli öğünü şakşukayı mahkumlara
ve memurlara pişirdiği hapishanede aşçılık kariyeri gelişti. Dr.
Shakshuka böyle başladı ve İsrail’in en tanınmış şakşukacısı
hâlâ kendisi. Bino’nun şakşukası tam olarak babasından
öğrendiği biçimde metal bir sahanda pişirilip servis ediliyor.
Üstteki acılı sosun henüz yumurtalar sıvı hâldeyken parlayan
bir alevle yanması gerekiyor.
189
Shuk HaPishpeshim
Dr. Shakshuka'dan
şakşuka
Malzemeler:
1/2 kupa zeytinyağı
2 acı yeşil biber
1 diş soyulmuş sarımsak
5-6 adet büyük olgun domates
2 çay kaşığı tuz
2 çay kaşığı tatlı kırmızı biber
6-8 yumurta
Hazırlanışı:
1. Biberleri ve sarımsağı ufak küplere, domatesleri
dörde bölün.
2. Yağı bir sahanda ısıtın ve sarımsakla acı biberleri
ekleyin.
3. Domates ve baharatları ekleyip yaklaşık 15 dakika
pişirin.
4. Yumurtaları ekleyin ve 3-4 dakika pişirin.
5. Sarıları patlatmadan beyazları karıştırmak için bir
bıçak ya da kaşık kullanın.
6. Sahanda, yanında beyaz ekmekle servis edin.
190
Shuk HaPishpeshim
192
Shuk HaPishpeshim
193
Shuk HaPishpeshim
196
Shuk HaPishpeshim
197
Shuk HaPishpeshim
Yafa Limanı’nda balıkçı.
198
Shuk HaPishpeshim
199
Shuk HaPishpeshim
Teşekkürler
Ekibimize, İstanbul ve Tel Aviv pazarlarındaki insanlara,
partnerlerimize ve dostlarımıza bu yolculuğu mümkün kıldıkları
için teşekkür etmek isteriz.
İstanbul ve Tel Aviv’deki esnaf, müşteri, şef, gurme ve hikâye
anlatıcıları:
Musa ve Zeynep Dağdeviren, Yasmin Bali, Larisa, Hilmi Yıldız,
Menemenci Hamid, Aret Silahlı, Ömer Gülçin, Balıkçı Murat,
Caner Avınç, Zeytinci Atilla, Alexis Şanal, Michelangelo De
Lauretis, Cansın ve Sarkan Çetinkaya, Aglaya Kaptanoğlu,
Levent Kalkan, Shaul and Romi Shrem, Elad Ozeri, Elad Amitai
& Rustu Mansu, Abed “Inaal Aolam”, Avishai Havshush, Yosi
Hudera, Simcha, Eytan and Yomi Yom Tov, Avivit Priel Avihai,
Beni Brega, Moshe, Yachiel, Nir ve Ran Boaz, Shmuel (Nar
Merkezi), Sherry Ansky, Shir Halpern and Michal Ansky, Gil
Abarbanel, Bino Gabso, Shai Tsabari, Michael Shavrit, Gil
Gutkin ve İstanbul ile Tel Aviv’de tanıştığımız tüm esnaf ve
arkadaşlarımız.
Özel teşekkürlerimizle:
Ehud Eitam, İsrail İstanbul Başkonsolosluğu Yöneticisi
Elazar Zinvel, İsrail İstanbul Başkonsolosluğu Kültür Ataşesi
Rogel Rachman, İsrail Dışişleri Bakanlığı Enformasyon ve
Görsel İletişim Müdürü
İpek ve Zeynep Özbay, Paper Street Co.
Merav Oren, ANU Müzesi FOODISH Birimi CEO’su
Yonit Kav-El, ANU Müzesi FOODISH Birimi Yayın Yönetmeni ve
İçerik Yöneticisi
David Kichka
Liat Zeevy, Sedef İlgiç, Hazal Baydur, Kenan Sharpe, Amit
Havrony
Uriya Yakut Zini, Rafael Balulu & Shimon Balulu
Felix Offerman
200
Acknowledgements
Yazarlar Hakkında:
Kornelia Binicewicz, İstanbul’da yaşayan Polonya asıllı kültür
antropoloğu ve müzik ile yemek projeleri küratörüdür. Polonya,
Türkiye ve İsrail’de müzik ve kültür festivallerinin programlarını
yönetmektedir. “Ladies on Records” (Plaklarda Hanımlar)
küratöryel girişimi ile “Eat Music with Culture” (Müziği Kültürle
Ye) projesinin kurucusudur.
Italo Rondinella, İtalyan belgesel fotoğrafçı ve yönetmendir, şu
anda İstanbul’da yaşamaktadır. İlgi alanları temelde çatışmayla
bağlantılı toplumsal temalar ve çağdaş küresel toplumun
zorluklarına odaklanmaktadır.
201
About the authors
202
203