24.07.2013 Views

Kongre Kitapçığı Tam Metine ulaşmak için tıklayınız...06.06.2011 ...

Kongre Kitapçığı Tam Metine ulaşmak için tıklayınız...06.06.2011 ...

Kongre Kitapçığı Tam Metine ulaşmak için tıklayınız...06.06.2011 ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Sayılı Tebliğ). Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca bazı tarım ürünleri <strong>için</strong> belirlenen ülkemizdeki hasat<br />

dönemlerinde ilgili ürünlerin sınır ticareti yoluyla ithalatına izin verilmez ve sınır ticareti kapsamında transit<br />

ticarete müsaade edilmez (2009/7 Sayılı Tebliğ).<br />

b. Sınır Ticaretinin İki Ülke Siyasi İlişkileri ve Bölgesel Entegrasyon Açısından Etkileri<br />

İki ülke ilişkilerinde “stratejik işbirliği” adı altında süre giden ilişkilerin en önemli boyutlarından birisi de<br />

şüphesiz iki ülke arasında son dönemde iyice artan ticari ilişkilerde öne çıkan sınır ticaretidir. Dolayısıyla iki ülke<br />

ilişkilerinde gelinen son durumun istikrarlı ve uluslararası platformda sürdürülebilir bir politika haline<br />

dönüşmesinde önemli bir etken ve motivasyon aracıdır. Özellikle Türkiye’nin son dönemde bölgede oynadığı rol<br />

ve takip ettiği politikalar iki ülke ilişkilerinde son derece önemli bir yere sahiptir. Bugün ortak tehdit algılamaları<br />

bağlamında gelişen siyasi ilişkiler ticari ilişkilerin de gelişmesine kapı aralamış olup, bölgesel çapta bir işbirliği<br />

sürecinin zeminini oluşturmuştur.<br />

Bu noktada özellikle Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin 2. Bakanlar Toplantısında Suriye<br />

heyetine başkanlık eden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Asistanı Hasan Türkmani’nin söylediği “Bu stratejik işbirliği<br />

sadece Suriye-Türkiye arasında değil, bir çekirdek ve nüve olmuş, diğer bölge ülkelerini de <strong>için</strong>e almıştır. Örneğin<br />

Ürdün ve Lübnan’ın da dâhil olacağı dörtlü bir işbirliği bölgesi kurulacaktır…” (“Türkiye-Suriye Yüksek<br />

Düzeyli…”, 2010) şeklindeki ifadelerinin yanısıra Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da buna<br />

karşılık “Biz bölgemizde komşu ülkeler arasında mutlak anlamda entegrasyona dayalı bir ekonomik işbirliği<br />

istiyoruz. Siyasi biçimde gelişen ilişkilerin, en üst düzeye çıkarılan ilişkilerin, siyasi liderler arasında ortaya konan<br />

güçlü siyasi iradenin alana yansıması <strong>için</strong>, toplumların artık tarihten gelen o birlikteliklerini tekrar yaşamaları<br />

gerekir. Toplumlar her açıdan tam ve örnek bir şekilde entegre olmalıdır. Ulaştırmada, enerjide, ticarette, sağlıkta,<br />

tarımda, çevrede her alanda tek bir ülkeymişçesine hareket ettiğimiz zaman, birbirimizin menfaatlerini kendi<br />

ulusal menfaatlerimizle aynı gördüğümüzde, ülke temelinde birlikte gelişme imkânı olacaktır. Bu yepyeni bir<br />

modeldir ve biz bu yepyeni modeli hayata geçirerek bu bir yıl <strong>için</strong>de çok ciddi mesafeler aldık.” (“Türkiye-Suriye<br />

Yüksek Düzeyli…”, 2010) sözleri ikili ilişkilerden beklentileri gözler önüne sermekte, bölgesel bir işbirliği ve<br />

entegrasyon sürecini hedeflediklerine işaret etmektedir.<br />

Bu noktada dikkat çekmemiz gereken husus, Türkiye-Suriye ticari ilişkileri bağlamında yapılan çeşitli<br />

anlaşmalar ve sınır ticareti noktasında önemli gelişme kaydeden ilişkilerin yarattığı karşılıklı bağımlılık ile<br />

tarafları mevcut yapısal sorunlarını görmezden gelip, bu işbirliğinden maksimum faydayı elde etmeye<br />

yönelttiğidir (Turan, 2010b). Dolayısıyla “sıfır sorun” politikasıyla yapılan aslında sorunları kökten çözmek değil,<br />

ekonomik ilişkileri ön plana çıkarmak suretiyle oluşan karşılıklı bağımlılık sayesinde ileride bu sorunların<br />

çözülebileceğine dair umutlarla bir yerde dondurmaktır (Turan, 2010b). Bunun yanısıra iki ülke arasındaki bu yeni<br />

dostluğun dengesiz bir doğasının olduğu yönünde de yorumlar mevcuttur. Örneğin İran ve Irak örneklerini de<br />

dikkate alırsak, Suriye ile gelinen noktanın son dönem Türk Dış Politikası’nın “komşularla sıfır sorun stratejisi”<br />

bağlamındaki geniş ve hırslı realist açılımlarından yalnızca bir yönünü oluşturduğu ifade edilmektedir (Phillips,<br />

2009). Buna karşılık, son 10 yılda Türkiye-Suriye ilişkilerindeki gelişmenin sadece uluslararası konjonktür ile<br />

açıklanamayacağı, iki ülke ilişkilerindeki durumun bir gelişme olmaktan ziyade var olan potansiyelin tekrar ortaya<br />

çıkarılması olarak tanımlanabileceği de öne sürülmektedir (Atlıoğlu, 2010). Yine bu görüşe göre, Türkiye ve<br />

Suriye’nin sahip oldukları tarihi, coğrafi ve kültürel derinlik ise ilişkilerin geleceği yani sürdürülebilir kılınması<br />

açısından da güvence teşkil etmektedir (Atlıoğlu, 2010). Bir başka görüşe göre de Türkiye-Suriye arasında bugün<br />

önemli bir işbirliği süreci vardır. Özellikle de PKK ve su konularında iki ülke ciddi bir işbirliği süreci <strong>için</strong>dedir.<br />

Bu sorunlar bugün güvenlikleştirilmeden sadece teknik boyutlarıyla ele alınmaktadır. Ancak bunlara rağmen bu<br />

sürdürülebilir bir ilişki değildir, zira Türkiye tarafının bu işbirliğinden beklentileriyle Suriye tarafının beklentileri<br />

çok farklıdır (Han, CNN Türk, 2010)<br />

Bu noktada Türkiye’nin son dönem dış politika algısının “eksen kayması” şeklinde tabir edilen birtakım<br />

tartışmaları da beraberinde getirdiğini görmekteyiz. Türkiye bu yol haritası doğrultusunda bölgede kontrol edilen<br />

değil, oyun kurucu olan ülke profiline sahip olmak adına, dış politikasında diyalog, çok yönlülük, işbirliği gibi<br />

unsurları ön plana çıkarmıştır. Bu bağlamda son dönemde Türkiye’nin Doğu’yu Batı’ya bir alternatif olarak<br />

gördüğü, Doğu’yu Batı’ya tercih ettiği yönünde birtakım söylentiler mevcuttur. Bu algının Türkiye’nin<br />

Ortadoğu’ya ilgisinin artması konusunda doğruluk payı bulunsa da Ortadoğu ülkeleriyle geliştirilen ilişkilerin<br />

Batı’ya alternatif olarak gösterilmesi doğru bir değerlendirme değildir. Çünkü Türkiye nezdinde Doğu önem<br />

kazansa da, Batı da önemini yitirmiş olmayıp, halen çok yönlü politikasının yönlerinden birini teşkil etmektedir.<br />

Nitekim yine son dönemde ABD ve diğer Batılı ülkeler nezdinde gerçekleştirilen ziyaretler ve geliştirilen ilişkiler<br />

de aslında bu durumun bir göstergesidir.<br />

Dolayısıyla Türk dış politikasının geneline baktığımızda eksen kayması tartışmalarının yersiz olduğu<br />

görülebilecektir. Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir husus da Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde bir gelişme<br />

sağlayamaması ve yakın gelecekte de bu durumun değişme ihtimalini görmemesi nedeniyle Ortadoğu bölgesini<br />

bir alternatif olarak görmesidir (Turan, 2010a). Kısaca, Türkiye açısından Doğu ve Batı’nın şu aşamada birbirine<br />

alternatif olduğunu söyleyemeyiz ama Türk Dış Politikası bağlamında bu durumun önemli bir denge unsuru<br />

olduğu gerçeği de göz ardı edilemez.<br />

115

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!