RUSYA’NIN ORTA ASYA POLİTİKALARI .BÖLÜMI “Tanrı bizi sevdiği zaman, bize Seyhun’u gönderdi. Biz onu sevmeyi bıraktığımız zaman, bize Rusları gönderdi.” * * Colin Thrubon, The Lost Heart of Asia, Penguin Books, Londra, 1995. TARİH BOYUNCA RUSLAR VE ORTA ASYA
hoca ahmet yesevi uluslararası türk-kazak üniversitesi TARİH BOYUNCA RUSLAR VE ORTA ASYA 1502’de Altın Orda’nın 1 devamı olan Büyük Orda’ya son verdikten ve XVI. yüzyılın ortasından itibaren de Altın Orda’nın mirasçısı olan Kazan, Astrahan ve Sibirya hanlıklarını ele geçirdikten sonra Ruslar dikkatlerini <strong>Orta</strong> <strong>Asya</strong> bölgesine çevirmişlerdir. <strong>Orta</strong> <strong>Asya</strong> topraklarında ise bu tarihte Buhara ve Hive gibi Özbek hanlıkları ile Kazak Hanlığı hüküm sürüyordu. 14 I. b ölü m <strong>Orta</strong> <strong>Asya</strong>, Rusya için siyasi, ekonomik ve askerî bakımdan önem arz ediyordu. Tarih sahnesine çıktıklarından itibaren çeşitli Türk kavimleriyle karşılaşan ve yan yana yaşayan Ruslar, yaklaşık üç asır boyunca Türk İslam Devleti olan Altın Orda’nın hâkimiyetinde kaldıktan sonra Altın Orda’nın mirasçılarını tek tek ele geçirerek Rus- Türk münasebetlerindeki dengeyi kendi lehine çevirmiş ve Türk hanlıklarının toprakları sayesinde yayılmacılık siyasetine devam etme konusunda kararlılıklarını sürdürmüşlerdir 2 . Bu siyaset başarıyla sürdürüldüğü takdirde Rusların kendi lehlerine çevirdikleri münasebetlerdeki denge de pekişmiş olacaktı. Dolayısıyla Rusların <strong>Orta</strong> <strong>Asya</strong>’daki hanlıkları da kendi kontrolü altına almaları, Altın Orda’nın yıkılışıyla kurulan Moskova Rusyası/Çarlık Rusyası için büyük önem arz ediyordu. <strong>Orta</strong> <strong>Asya</strong>’ya doğru yayılmanın Rusya açısından bir başka önemi, güney sınırlarının güvenliğinin sağlanmasıdır. <strong>Orta</strong> <strong>Asya</strong>’nın ele geçirilmesi aynı zamanda Rusya açısından bölgede ticarî münasebetlerini pekiştirmesi ve ekonomik olarak güçlenmesi anlamına da geliyordu. Bütün bunlardan dolayı daha XVII. yüzyılın başında Ruslar bölgeye yönelik askerî faaliyetler başlatmışlardır. Aynen Sibirya topraklarının ilhakı ve Kırım ile mücadele sürecinde olduğu gibi <strong>Orta</strong> <strong>Asya</strong> siyasetlerinde de Ruslar kendilerine bağlı Kazak (Kozak) birliklerini “keşif” kolu olarak kullanmışlardır. Daha XVII. yüzyılın hemen başında Yayık Kazaklarının atamanı Neçay, Hive Hanlığı’ndaki Urgenç şehrine saldırmış ve şehri soymuştur. Ancak geri dönüşlerinde Hive Hanı, Kazak birliğini mağlup etmiş, ganimetlerini geri almış, 1 Altın Orda Devleti’nin adı, Türkiye’deki okul kitaplarında Altın Ordu olarak geçse de doğrusu Altın Orda’dır. Devletin temellerinin Cuci Han tarafından atılmış olmasından dolayı Doğu kaynaklarında bu devlet Cuci Ulusu olarak geçiyordu. Ele geçirilen bölgedeki nüfusun çoğunu göçebe Kıpçaklar oluşturduğu için bu bölgeye Deşt-i Kıpçak, yani “Kıpçak Bozkırı” da deniliyordu. Ancak 1290’larda “orda” adı ortaya çıkmıştır ki, bu kelime Cuci Ulusu’nun sonuna kadar kullanılmış, hatta daha sonra da devam etmiştir. “Orda” kelimesi Türk ve Moğol dillerinde ezelden beri mevcut olup, başlangıçta “otağ”, “yurt”, “han yurdu”, “saray yurdu” anlamında kullanılıyordu. “Altın Orda” tabiri ise ancak Batu’nun kurmuş olduğu devletin “izinin bile kalmadığı” dönemde kullanılmaya başlanmıştır. İlk defa bu tabire 1564 yılında yazılmış olan Kazan Kroniği’nde rastlanmaktadır. Bu tabirin ortaya çıkması altın ve kıymetli kumaşlarla süslü olan hanın otağıyla ilgilidir. XIV. yüzyıl seyyahı İbn Battûta, hanın otağını şöyle anlatmaktadır: “Özbek Han, süslenmiş olağanüstü bir “altın otağ”da oturur. Otağ, altın yapraklarla kaplı ağaç çubuklarından yapılmıştır. <strong>Orta</strong>sında ayakları gümüş, üstü değerli taşlarla süslü bir taht mevcuttu.” Daha geniş bilgi için bkz. İlyas Kamalov, “Altın Orda Devleti’nin Adı Üzerine”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 141 (2002), s. 115-121. 2 Rusların Altın Orda ve mirasçı hanlıklarla arasındaki münasebetler için bkz. İ. Kamalov, Altın Orda ve Rusya. Rusya Üzerindeki Türk-Tatar Etkisi, Ötüken Neşriyatı, İstanbul 2009.