ÃRÄ°NER OBSTRÃKSÄ°YONLU OLGULARDA MR ÃROGRAFÄ° Ä°LE ...
ÃRÄ°NER OBSTRÃKSÄ°YONLU OLGULARDA MR ÃROGRAFÄ° Ä°LE ...
ÃRÄ°NER OBSTRÃKSÄ°YONLU OLGULARDA MR ÃROGRAFÄ° Ä°LE ...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
T.C.<br />
SAĞLIK BAKANLIĞI<br />
ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ<br />
II. RADYOLOJİ KLİNİĞİ<br />
KLİNİK ŞEFİ: RAD. DR. ZEKİ KARPAT<br />
ÜRİNER OBSTRÜKSİYONLU <strong>OLGULARDA</strong> <strong>MR</strong> ÜROGRAFİ İLE<br />
İNTRAVENÖZ ÜROGRAFİ SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI<br />
DR. AYŞE DENİZ KAHRAMAN<br />
(UZMANLIK TEZİ)<br />
İSTANBUL-2006
İÇİNDEKİLER<br />
1. GİRİŞ………………………………………………………………………1<br />
2. ÜRİNER SİSTEM EMBRİYOLOJİSİ……………………………………2<br />
3. ÜRİNER SİSTEM ANATOMİSİ……………………………………….....3<br />
4. ÜRİNER SİSTEM OBSTRÜKSİYONUNDA GÖRÜNTÜLEME……..13<br />
5. GEREÇ VE YÖNTEM……………………………………………………27<br />
6. BULGULAR……………………………………………………………….29<br />
7. TARTIŞMA………………………………………………………………..36<br />
8. SONUÇ……………………………………………………………………43<br />
9. OLGU ÖRNEKLERİ……………………………………………………...44<br />
10. KAYNAKLAR…………………………………………………………….54
ÖNSÖZ<br />
Uzmanlık eğitimim boyunca her konuda bilgi ve desteğine başvurduğum<br />
değerli hocalarım sayın Rad. Dr. Zeki Karpat ve Doç. Dr. Muzaffer Başak’ a;<br />
Bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım şef muavinimiz Rad. Dr. Ayhan Üçgül’e;<br />
Bilgi ve tecrübeleriyle tez çalışmalarımdaki katkılarından dolayı Rad. Dr. Ahmet<br />
Halefoğlu ve Rad. Dr. Mehmet Ertürk’ e;<br />
Eğitimim boyunca bilgi ve beceri ve deneyimlerinden yararlandığım kliniğimizin tüm<br />
uzman doktorlarına;<br />
Beraber çalıştığımız her andan mutluluk duyduğum tüm asistan arkadaşlarıma;<br />
Kliniğimizde beraber emek harcadığımız tüm teknisyen, hemşire ve sağlık personeli<br />
çalışanlarına;<br />
aileme;<br />
Her zaman sevgileri ve destekleri ile yanımda olan ve beni bugünlere getiren sevgili<br />
Her zaman desteğini hissettiğim sevgili eşim Rad. Dr. A. Nedim Kahraman’ a;<br />
Sonsuz teşekkür ederim.
1- GİRİŞ<br />
İntravenöz ürografi (İVÜ) üriner trakt patolojilerinin tespit edilmesinde standart<br />
görüntüleme tekniği olarak kabul edilmektedir. İVÜ üriner traktın hem anatomik özelliklerini<br />
hem de böbrek fonksiyonlarını ortaya koyar. Fakat İVÜ morbidite ve mortalite riskini artıran<br />
iyonizan radyasyon ve kontrast madde kullanımını gerektirir. Manyetik rezonans<br />
görüntüleme (<strong>MR</strong>G) ise uygulama alanları giderek artan bir yöntemdir. Durağan sıvıların<br />
görüntülendiği ağır T2 sekanslar ile <strong>MR</strong> miyelografi ve <strong>MR</strong> kolanjiopankreatografi gibi<br />
uygulamalar son yıllarda kullanıma girmiştir. Bu tekniğin üriner sistemde uygulaması da<br />
<strong>MR</strong> ürografidir. Üriner sistem obstrüksiyonlarının tanısında çeşitli <strong>MR</strong> sekansları<br />
kullanılmaktadır (1, 2, 3). Bunlardan RARE (rapid acquisition with relaxation enhancement)<br />
ve HASTE (half-fourier acquisition single-shot turbo spin-echo) sekanslarının hızlı<br />
görüntüleme yöntemleri olduğu ve durağan sıvıların incelenmesinde yüksek duyarlılık<br />
gösterdiği bildirilmiştir (4, 5, 6). <strong>MR</strong> ürografide (<strong>MR</strong>Ü) HASTE ve RARE sekanslarını<br />
karşılaştıran çalışmalarda, HASTE sekansının ince kesit ve daha detaylı uzaysal<br />
rezolüsyon (hem üriner sistemde hem de çevre yapılarda) gibi niteliklere sahip olması<br />
nedeniyle RARE' den üstün olduğu kanıtlanmıştır (7).<br />
İntravenöz gadolinyum enjeksiyonu yapılarak uygulanan T1 ağırlıklı (T1A)<br />
ekskretuar <strong>MR</strong>Ü (dinamik <strong>MR</strong>Ü) ise hem dilate olmayan hem de orta derecede obstrükte<br />
üriner traktın değerlendirilmesinde faydalı bilgiler vermektedir. Dinamik <strong>MR</strong>Ü yüksek<br />
rezolüsyonlu çekim tekniği ile, toplayıcı sistemin anatomi, patoloji ve fonksiyonu iyi<br />
değerlendirilmektedir. Ancak, bu yöntemde kontrast madde kullanılır ve ileri derecede<br />
obstrüksiyonlu olgularda çekim süresi uzar (8, 9, 10, 11). Ayrıca çeşitli çalışmalarda, T2A<br />
<strong>MR</strong>Ü’ nin renal fonksiyona bağlı olmadığı için fonksiyon görmeyen böbreklerde ve<br />
hidronefroz varlığını göstermede ekskretuar <strong>MR</strong> ürogramlara gerek olmadan doğru<br />
sonuçlar verdiği gösterilmiştir (12, 13, 14, 15). Bizim çalışmamızın amacı da İVÜ ile<br />
obstrüktif üropati tespit ettiğimiz hastalarda, İVÜ ve <strong>MR</strong> ürografinin üriner sistemdeki<br />
dilatasyon derecesi ve obstrüksiyon seviyesini saptamadaki uyumluluğunu araştırmaktı.<br />
Bu yüzden çalışmamızda T2 ağırlıklı HASTE sekanslı <strong>MR</strong>Ü kullanmayı yeterli gördük.<br />
2- ÜRİNER SİSTEM EMBRİYOLOJİSİ<br />
Üriner sistemin gelişimi iki bölümde incelenebilir: Nefrik sistem ve vezikoüreteral<br />
sistem (16).<br />
Nefrik sistem, birbiri ardına ortaya çıkan üç taslaktan oluşur: pronefroz, mezonefroz,<br />
metanefroz. Pronefroz böbrek oluşumunun en primitif şeklidir ve 3. haftada ürogenital<br />
plaktan hücre tomurcuklanmasıyla ortaya çıkar. Bu tomurcuklar dorsale doğru büyür ve
aşağı doğru uzayarak kendinden sonra gelen ürogenital plağın yaptığı aynı biçimdeki<br />
tomurcukla birleşir. Bu olay segment segment tekrarlanarak bir kordon oluşur ve daha<br />
sonra kordon içinde lümen belirmesiyle Wolff kanalı ortaya çıkar. Aşağı doğru inen kanal<br />
kloakaya açılır. 4. hafta sonunda pronefrozun büyük bir bölümü körelirken bu yapıdan<br />
sadece Wolff kanalı arta kalır. Pronefroz gerilerken yerini alan ve Wolff kanalına<br />
indüksiyonla primitif Bowman kapsülünün oluştuğu mezonefroz da 4-8. haftalarda boşaltım<br />
sistemi görevini yaptıktan sonra geriler. Yerini alan metanefrozun gelişmesi başlıca iki<br />
yapıdan olur: Üreter tomurcuğu ve metanefrojen blastem (16,17).<br />
Üreter tomurcuğu her iki cinste Wolff kanalından kloakaya açılma yerinin biraz<br />
üzerinden çıkar ve propelvisi oluşturur. Propelvisin tomurcuklanma yoluyla çatallanması<br />
sonucu tubuluslara kadar olan boşaltım sistemi (pelvik kaliks sistemi ve toplayıcı kanallar)<br />
meydana gelir. Bunun indüksiyonuyla metanefrojen blastemden oluşan küçük kesecikler<br />
bir taraftan toplayıcı borulara diğer taraftan serbest yönde uzanırlar. Serbest uç bir süre<br />
sonra arterini de alarak kendi içine kıvrılır ve Bowman kapsülünün ilk taslağını yapar.<br />
Kapsül iç yaprağına ait hücrelerin bir kısmı dökülür ve hücreler arası boşluklar oluşur.<br />
Diğer taraftan arta kalan hücrelerin gövdesinden bu boşluklara doğru uzanan çıkıntılar<br />
birbirleri arasına girerek kapiller membrana bazalis üzerine otururlar. Kapsül dış yaprağı<br />
ise erkenden yassı epitel haline dönüşür. Bu esnada kanalın toplayıcı boru ile birleşen ucu<br />
büyümesine devam eder. Ancak bulunduğu yer dar olduğundan zorunlu kıvrımlar yaparak<br />
uzar ve tubulusların tümünü oluşturur (17, 18, 19).<br />
Bu gelişim süresince böbrekler pelvik bölgeden migrasyonla normal lomber<br />
lokalizasyonlarına ulaşırlar. Migrasyon 90 derecelik bir rotasyonla tamamlanır. Yükselme<br />
esnasında kanlanma başlangıçta orta sakral arterden, sonra iliak arterden, inferior<br />
mezenterik arterden ve son olarak da aortadan olmak üzere komşu damarlardan sağlanır<br />
(18).<br />
7. gestasyonel haftada ürorektal septum kloakal membranla birleşerek, ventral<br />
ürogenital sinüs ve dorsal rektumu oluşturur. Başlangıçta mesane allantois ile devam eder<br />
ve urachus (erişkinde median umblikal ligament) adı verilen fibröz yapı ile sonlanır.<br />
Mesane genişlediğinde mezonefrik kanalın distal kesimi ile mesane trigonunu birleştirir.<br />
Aynı anda üreterler ayrı ayrı mesaneye girerler. İnfant ve çocukta mesane abdominal bir<br />
organ iken, puberteden sonra gerçek bir pelvik organ halini alır.<br />
Erkek üretrasının çoğunun, kadın üretrasının tamamının epiteli ürogenital sinüsün<br />
endoderminden gelişir. Üretranın bağ dokusu ve düz kasları komşu splanknik<br />
mezenkimden meydana gelir.<br />
3- ÜRİNER SİSTEM ANATOMİSİ
BÖBREKLER<br />
Böbrekler peritonun arkasında, yani peritonun dışında yer alırlar. Karın arka<br />
duvarına yaslanmış ve kolumna vertebralisin iki tarafında, genellikle 11. torakal vertebra ile<br />
3. lumbal vertebra arasında bulunurlar. Genellikle sağ böbrek, sol böbreğe göre biraz daha<br />
aşağıda bulunur. Bunun sebebi sağ böbreğin karaciğer tarafından biraz aşağı doğru<br />
itilmesidir.<br />
İnspirasyonda biraz aşağı, ekspirasyonda biraz yukarı çıkarlar. Ayakta durulduğu<br />
zaman böbrekler 1-2 cm kadar aşağıya inerler, yatınca tekrar yükselirler. Vücut durumuna<br />
göre böbreklerin yer değiştirmesi kadınlarda erkeklerden daha fazladır. Yaşlılarda bütün iç<br />
organlarda olduğu gibi böbrekler de biraz aşağıya inerler. Bazen gelişim bozuklukları<br />
yüzünden son böbrek taslağı yukarı normal yerine çıkamaz o zaman böbrek sakral<br />
bölgede yerleşir. Bu durumda A. Renalis, A. İliaka İnterna’dan çıkar.<br />
Böbreklerin şekilleri fasulyeye benzer. Kıvamı, dalak ve karaciğere göre daha serttir.<br />
Uzunluğu 12, eni 6, kalınlığı 4 cm kadardır. Her bir böbreğin ağırlığı 120-200 gr. kadardır.<br />
Sol böbrek, sağa nazaran biraz daha büyük ve ağırdır. Kadınların böbrekleri,<br />
erkeklerininkine nazaran biraz daha ufak ve hafiftir. Doğrultuları yukarıdan aşağıyadır.<br />
Önden arkaya basık olup, konkav kenarları iç yana bakar. Böbreğin ön, arka olmak üzere<br />
iki yüzü, iç yan ve dış yan olmak üzere iki kenarı, üst ve alt olmak üzere iki ucu vardır.<br />
Bunlardan iç yan kenar konkavlığının orta bölümü, böbrek hilusu adını alan bir yarık<br />
gösterir.<br />
Hilusun dibinde böbrek sinüsü denen bir boşluk vardır ve böbreğe giren çıkan<br />
damar ve sinirlerle böbrek pelvisi bu sinüsün içinden geçer. Böbreklerin büyük eksenleri<br />
tam dikey olmayıp yukarıdan aşağıya ve iç yandan dış yana doğrudur ve yukarı uçlarının<br />
orta çizgiye olan uzaklığı 5-6 cm olacak derecede eğiktir. Böbrek yüzleri tam frontal<br />
durumda değildir. Ön yüzleri öne ve biraz da dış yana, arka yüzleri de arkaya ve biraz iç<br />
yana bakar. Böbrekler 12 cm uzunluğunda 6 cm genişliğinde ve 3 cm kalınlığındadır.<br />
Erkeklerde 140 gr. kadınlarda 125 gr. ağırlığındadır.<br />
Böbrekler fibröz kapsül denilen (capsula fibrosa) ve fascia subperitoneanın<br />
böbrekler çevresindeki uzantısı olan, ve böbreklere az çok yapışık bulunan konjunktival bir<br />
doku ile sarılıdır.<br />
Fascia renalis: Capsula Adiposanın dışında böbreğin her tarafını saran ince fasciaya fascia<br />
renalis denir. Fascia Renalis, Fascia Subperitonealisten meydana gelmiştir. Bu fascia<br />
böbreğin konveks olan dış kenarında iki yaprağa ayrılır. Bunlardan biri önden “ Fascia<br />
Prerenalis “ diğeri arkadan “ Fascia Retrorenalis “ ilerleyerek, Capsula Adiposa ve Glandula<br />
Suprarenalis de dahil olmak üzere böbreği sararlar.
Fascia prerenalis, böbreğin ön yüzünden ilerleyerek Hilus Renalis’ e gelince böbrek<br />
damarlarının önünden geçerek orta çizgiye doğru ilerler ve Aorta Abdominalisin önünde<br />
karşı tarafın Fascia Prerenalis’ i ile birleşir. Fascia Retrorenalis ise, böbreğin arka yüzünden<br />
ve m. quadratus lumborum ile psoasın önünden geçerek omurganın önünde büyük damarlar<br />
ve lenf ganglionları çevresindeki bağ doku ile karışır.<br />
Böylece bu iki yaprak, böbreğe böbrek loju adı verilen bir yuva yapmışlardır. Bu loju<br />
meydana getiren fasciaya böbreğin fibröz kapsülü adı verilir. Böbreği çevreleyen fibröz<br />
kapsül böbrek, böbrek üstü bezi ve böbrek hilusundan giren ve çıkan oluşumlara doğrudan<br />
doğruya değmez, fascia ile bunlar arasında capsula adiposa adını alan areolar ve yağlı bir<br />
doku vardır. Bu doku böbrekle böbreküstü bezi arasına da girer. Fascia renalis arkasında<br />
yer alan yağ dokusuna corpus adiposum pararenale denilir. Şişmanlarda oldukça kalın olan<br />
bu yağ tabakası aşırı zayıflık durumlarında bile tamamen kaybolmaz .<br />
Böbreği saran oluşumlar kısaca özetlenecek olursa dıştan içe doğru corpus<br />
adiposum pararenale, fascia renalis, capsula adiposa ve capsula fibrosa' dır.<br />
Böbrek iç kenarında böbrek hilusu bulunur. Hilus dikine durumda ve 3-4 cm<br />
uzunlukta, 1-1.5 cm genişliktedir. Hilusun ön ve arka iki kenarı vardır. Ön kenarı konveks,<br />
arka kenarı düz veya biraz konkavdır ve ön kenara göre orta çizgiye daha yakındır. Bu iki<br />
kenar arasında böbrek sinüsü adı verilen bir boşluk vardır ki burada böbrek sapı denilen<br />
böbrek damarları ile sinirler ve böbrek kaliksleri ile pelvis bulunur. Böbreğin iç yan kenarının<br />
orta kısmında bulunan, 3 cm kadar derinlikte böbreğin yağ kapsülünün yağ dokusu ile<br />
böbreğe giren ve böbrekten çıkan damarlar, sinirler, kaliksler ve pelvis renalisi içeren<br />
boşluğa sinüs renalis adı verilir. Böbrek sinüsünü yapan boşluğun içinde damar ve sinirlerle<br />
birlikte yağ dokusu ve böbrek kaliksleri görüldüğü gibi, pelvis renalis kaldırılacak olursa,<br />
sinüs duvarının üzerinde böbrek papillaları adını alan meme başı şeklinde çıkıntılar olduğu<br />
görülür. Bu çıkıntıların kimisi tek ve ayrı, kimisi de birleşik biçimdedir. Bunların sayıları şahsa<br />
göre değişik olup ortalama 8-12 kadardır. Papillaların tepelerinde area cribrosa denen ve<br />
üzerinde yuvarlak küçük papilla delikleri vardır. Bunlar toplayıcı kanalların açıldıkları<br />
deliklerdir ve sayıları 15-20 adettir.<br />
Böbrek parenkimi medulla ve korteksten oluşur. Medulla Malpighi piramidlerini ihtiva<br />
eder. Bu piramidlerin tepeleri böbrek sinüsü içinde olup papillaları meydana getirir. Korteks<br />
ise papilladan başka piramidlerin bütün çevresinde bulunur.<br />
İdrarı böbrekten mesaneye götüren yolun başı, böbrek sinüsü içinde küçük kaliksler<br />
adı verilen kısa tüpler halinde başlar ve bu küçük kaliksler 2-4’ lük gruplar halinde birleşerek<br />
büyük kaliksleri meydana getirirler. Büyük kaliksler 2-5 kadar olmakla birlikte çoğu kez 3<br />
tanedir. Bunlar birleşerek pelvis renalisi yaparlar (Şekil 1, 2, 3 ve 4).
BÖBREĞİN DAMAR VE SİNİRLERİ:<br />
A. renalis böbreğin atardamarının adıdır. 6-8 mm çapında olan ve birinci bel omuru<br />
hizasında aorttan çıkan bu arter, biri böbrek pelvisi önünden diğeri arkasından olmak üzere<br />
ön ve arka iki uç dala ayrılır. Bu iki dal da böbrek sinüsü içinde biri pelvis ve kalikslerin<br />
önünde öteki de arkasında olmak üzere iki dallanma gösterir. İki uç daldan öndeki 4-5 dala,<br />
arkadaki de 3-4 dala ayrılır. Bu dallardan ayrılan atardamarlar böbrek parenkimi içinde<br />
papillaların çevresinde olarak girerler ve piramidlerin arasından geçerek piramid tabanına<br />
varırlar. Piramid çevresi arterlerine aa. İnterlobares adı verilir. Bunlardan çıkan dalcıklara da<br />
aa. Corticales adı verilir ve ferrein piramidleri arasında aa. İnterlobulares adını alır. Bunlar<br />
vas afferens adı verilen glomerüllerin afferent arterlerini yaparlar. Bu dalcıklardan bir kısmı<br />
da piramidler arasındaki labirent bölümlerine giderler. Glomerüllerden çıkan efferent<br />
artercikler (vas efferens) ise böbrek tubuluslarının ayrı ayrı kısımları çevresinde böbreğin<br />
kortikal ve medüller maddelerinde dağılırlar. Böbreğin medüller maddesine bu efferent<br />
atardamarlardan başka arteriolae rectae medullares adını alan ve vas efferensten veya<br />
interlober arterlerden çıkan dallar da gelmektedir.<br />
Böbrek toplardamarlarının başlangıcı böbrek kapsülünün altında bulunan yıldız<br />
şeklinde veya venulae stellatae adı verilen küçük venlerden başlar. Bu venler birleşerek<br />
vena interlobularisleri meydana getirirler. Vena İnterlobularisler de birleşerek “Vena<br />
Arciformis “ Vena İnterlobarisleri meydana getirirler. Vena İnterlobarisler cortex renisten<br />
gelerek medulla reniste ilerleyen Venulae Rectae Medullaresler ile birleşerek Vena Renalis’<br />
leri meydana getirirler. Vena Renalis’ ler Vena Cava İnferior‘ e dökülürler. Sağ v. Renalis, sol<br />
v. Renalise göre daha kısadır. Sol vena renalis Aorta Abdominalisin önünden geçerek Vena<br />
Cava İnferiore dökülür. Vena Testicularis Sinistra sol vena renalise dökülür. Arteria<br />
Mesenterica Superior ise sol vena renalisin önünden geçerek onu çaprazlar.<br />
Böbreğin lenf damarları yüzeyel ve derin olmak üzere iki türlüdür. Yüzeyel olanlar<br />
fibröz kapsül içinden başlayarak kortikal maddedeki lenfatik damarlarla birlikte böbreğin<br />
fibroadipoz kapsülü içindeki lenfa damarları ile birleşip bel ganglionlarına giderler. Derin<br />
olanlar da böbrek hilusundan böbrek damarları ile birlikte çıkarak soldakiler bel<br />
ganglionlarındaki aortun sol tarafında bulunanlara, sağdakiler de alt vena cavanın ön ve<br />
arkasındaki ganglionda sonlanır.<br />
Böbreğin sinirleri, n. Splanchnicus minör ve n. Splachnicus inferior ile plexus<br />
coeliacustan gelir.
ÜRETERLER<br />
Üreter, idrar yolunun böbrek pelvisi ile idrar torbası arasındaki parçasıdır. Uzunluğu<br />
ortalama 30 cm olup soldaki, sağdakinden 1-1.5 cm daha uzundur. Üreterlerin yolu boyunca<br />
3 darlıkları vardır. Bunlardan birincisi, başlangıcının biraz altında olup, klinikte üreter boynu<br />
adını alır ki burası üreter boşluğunun çapı değişmeyen en dar yeri kabul edilir ve 2 mm’ dir.<br />
İkinci darlığı ise kalça darlığı adını alır ve üreterlerin iliak arterleri çaprazladığı hizadadır.<br />
Üçüncü darlık da idrar torbası duvarından geçen bölümdür ki çapı torba duvarının kas<br />
tabakası dolayısıyla değişiktir. Darlıklar düzeyinde üreterin iç çapı 2-3 mm ve öbür kısımlar<br />
da 3-5 mm’ dir. Üreter böbrek pelvisinin ucundan başlayarak dikey bir gidişle kalça<br />
damarlarına kadar iner ve bu damarlar üzerinden bir dirsek yaptıktan sonra pelvis içine girer<br />
ve pelvis duvarına dayalı olarak önce dış yana doğru spina ossis ischii’ ye kadar, sonra da<br />
öne ve iç yana doğru ilerleyerek idrar torbasına varır. Üreterin doğrultusu genel olarak aşağı<br />
ve iç yana doğru olup yukarıki uçları birbirinden aralıklı olduğu halde aşağıda bu aralık 2 cm’<br />
ye iner.<br />
MESANE<br />
Mesane, üreterlerin böbrekten getirdiği idrarın, işeme ihtiyacını giderme dışındaki<br />
zamanlarda, içinde birikmesine yarayan kas ve zardan yapılı bir kesedir. Erkekte pelvis<br />
diafragması prostatın üstünde, rektumun ve sperma keseciklerinin ön ve yukarısındadır.<br />
Kadında pelvis diafragması üstünde uterus ve vaginanın önündedir. Mesane; corpus vesica,<br />
apex vesica, fundus vesica ve cervix vesica olarak dört bölgeye ayrılır.<br />
Mesane peritonla komşu olan yüzleri dışında dört tabakadan meydana gelir. Bağ<br />
dokudan oluşan dış tabaka, parasitium adını alır. Orta tabaka kastan yapılı olup tunica<br />
muscularis adını alır. Dış katı uzunluğuna kas liflerinden, orta katı sirküler kas liflerinden<br />
yapılmıştır. Bu lifler torbanın tepesinden tabanına dek devam eder, üretranın iç deliğine<br />
yaklaşınca kalınlaşır ve burada halka biçimini alarak sfinkter vesicayı oluşturur. İç katı yine<br />
uzunluğuna liflerden oluşur. İç tabaka mukoza tabakası (tunika mucosa) ve altındaki<br />
submukozadan (tela submucosa) yapılıdır. Mesanenin fizyolojik sığdırım kapasitesi 300 cc’<br />
dir. Genişleme derecesi 2 lt’ ye kadar çıkabilir. Üreter delikleri eliptik bir görünüşteki 3-5 mm’<br />
lik sağlı sollu iki delikten oluşup dıştan içe doğru eğiktir. Üretranın iç deliğinin 2-3 cm arka ve<br />
dış yanlarında olan bu deliklerin aralarındaki mesafe de 2.5 cm kadardır. Bu üç deliğin arası<br />
trigonum vesica adını alır (Şekil 5 ve 6).<br />
ÜRETRA<br />
Erkek üretrası<br />
Erkekte üretra yolu boyunca üç parçada incelenir:
Pars prostatica<br />
Pars membranacea<br />
Pars spongiosa<br />
Pars prostatica: Burada üretranın arka duvarında ortada dikey durumda veru montanum<br />
adını alan bir çıkıntı vardır. Bu çıkıntının uzunluğu 10-15 mm‘ dir. Yukarı ve aşağı uzanan<br />
uçları crista üretralis adını alır. Yukarı crista, aşağı olandan daha kalınca olup yan kenarları<br />
arasında ve tam mesane boynu hizasında, prostatın orta lobunun yaşlılarda mesane içinde<br />
meydana getirdiği uvula vesicae denilen çıkıntı görülür. Verunun ortasında yan yana 3 delik<br />
vardır. Bunlardan ortadaki utriculus prostaticus, yandakiler de ductus ejaculatoriusların iki<br />
deliğidir.<br />
Pars membranacea: Perinenin ürogenital diafragmasını geçen üretranın bu parçasında<br />
yolun genişlemesi ile kaybolan uzunluğuna birkaç plika görülür.<br />
Pars spongiosa: Penisin erektör organlarından corpus spongiosum penis içinde olan<br />
parçanın iç yüzünde de uzunluğuna bir takım plikalar vardır ki yolun genişlemesi ile bunlar<br />
kaybolur.<br />
Kadın Üretrası<br />
Kadın üretrası mesane boynu ile vulva arasındadır. Uzunluğu 3.5-4 cm arasındadır.<br />
Pelvis parçası ve perine parçası vardır. Pelvis parçası kadın üretrasının 4/5‘ ini yapar ve<br />
üretranın sfinkteri ile çevrilmiştir. Üretra perineyi vajinanın önünden geçer ve aralarında<br />
gevşek bağ dokusu ile düz kas liflerinden meydana gelen bir üretrovaginal bölme vardır<br />
(20).
Şekil 1: Böbrekler ve komşulukları
Şekil 2: Böbrekler ve komşulukları<br />
Şekil 3: Böbreğin oblik vertikal kesiti, damarlar ve böbrek hilusundaki yağ çıkarılmış, önden<br />
görünüş (Sobotta Anatomi Atlası)
Şekil 4: Böbrek santralinden geçen oblik, vertikal kesit, renal pelvis çıkarılmış, önden<br />
görünüş (Sobotta Anatomi Atlası)<br />
Şekil 5
Şekil 6<br />
Şekil 5 ve 6: Mesane anatomisi (Sobotta Anatomi Atlası)<br />
4-ÜRİNER SİSTEM OBSTRÜKSİYONUNDA GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ<br />
DİREKT ÜRİNER SİSTEM GRAFİSİ<br />
Ürolitiazis şüphesi olan hastalarda direkt üriner sistem grafisi (DÜSG) genellikle<br />
hasta tanısında ucuz, ilk basamak yöntem olarak kabul edilir. Bunun sebebi üriner sistem<br />
kalküllerinin çoğunluğunun radyoopak olmasıdır. Büyük taşlar kolaylıkla görülebildiği halde,<br />
bağırsak gazı, fekal materyal ve osseöz yapılar (vertebraların transvers proçesleri ve<br />
sakrum) süperpozisyonu nedeniyle küçük taşlar gözden kaçabilir (21). Safra taşları sağ<br />
renal toplayıcı sistemdeki taşlarla karışabilir, bunları ayıretmek için oblik grafilerin kullanımı<br />
gerekebilir. Ayrıca kronik pankreatit kalsifikasyonları da tanı koyarken problem yaratabilir,<br />
ancak bu kalsifikasyonlar gland içinde olduğundan üreteral kalkülle ayrımı kolayca<br />
yapılabilir. Batındaki yuvarlak kalsifikasyonları kalküllerden ayıretmek zor olabilir. Ancak<br />
radyografideki bazı spesifik özelliklerle bunların tanısı konabilir. Arteryel kalsifikasyonlar<br />
lineer olduğundan üreter kalkülünden kolayca ayıredilebilirler. Bazen flebolitler ya da<br />
kalsifiye mezenterik lenf nodları sadece DÜSG ile üreteral kalkülden ayıredilemez (21),<br />
bazen de santral lüsensi ve anatomik pozisyonları bunları ayıretmeye yardımcı olabilir.<br />
Sonuç olarak, direkt üriner sistem grafisinin obstrüksiyon tanısında sınırlı rolü vardır.<br />
Maliyetin düşük olması, kolay ve hızlı uygulanabilirliği ve düşük radyasyon dozu yöntemin<br />
avantajlarıdır. Ancak direkt grafi opak ve non-opak kalkülleri saptamada düşük duyarlılığa
sahiptir. Çeşitli çalışmalarda direkt üriner sistem grafisinin üriner kalkülleri saptamadaki<br />
duyarlılığı %50 bulunmuştur. Daha da spesifik çalışmalar yapıldığında şüphe edilen bir<br />
üriner sistem kalkülünün aslında bir flebolit olduğu saptanmıştır (22).<br />
Direkt grafi, üriner kalkülün tanısı bilgisayarlı tomografi (BT) gibi başka bir modalite<br />
tarafından yapılmış olsa bile, üriner kalkülün progresyonunun takibini kolayca bir şekilde<br />
yapmayı sağlayabilir (23). 5 mm’ den büyük ve BT atenüasyonu 300 HU’ den fazla olan<br />
kalküller abdominal radyografide saptanabilir (24).<br />
İNTRAVENÖZ ÜROGRAFİ<br />
İntravenöz ürografi (İVÜ) üriner sistem obstrüksiyonunun tanısında önemli bir rol<br />
oynar. Böbreğin anatomi ve fonksiyonun belirlenmesinde halen klasik yöntem olarak kabul<br />
edilmektedir. Parenteral kullanılan bir kontrast madde ile (günümüzde iyod içeren noniyonik)<br />
böbrekler ve üriner trakt görüntülenir. Bunun için hastanın bir gün önceden hafif yemek<br />
yemesi gerekir. Buna ilave olarak laksatifler ve gaz adsorbanları kullanılması yararlı olabilir.<br />
İncelemeden önce mesane boşaltılır.<br />
Önce hasta yatarken böbrek üst polünden symphisis pubise dek olan bölgeyi içine<br />
alan direkt grafi çekilir. İntravenöz yolla 1ml/kg vücut ağırlığı olacak şekilde iyotlu kontrast<br />
madde verilir. Verilen konrast madde glomerüllerden filtre edilir ve proksimal tübülüslerden<br />
su geri absorbe edilirken kontrast madde konsantre olur. 1.dk grafisi nefrogram adını alır ve<br />
böbrekler opasifiye olur. Daha sonra 5.ve 15. dakika grafileri çekilerek toplayıcı sistemler ve<br />
mesane görüntülenir. 25. dakikada miksiyondan sonra rezidü idrarın tayini için ayakta bir film<br />
daha çekilir. Bu standart görüntüleme programı dışında böbreklerde kalikslerin ve pelvis<br />
renalisin görüntülenmesi için kompresyon yöntemi ile film çekilebilir. 2 ila 24 saat sonra<br />
çekilen geç filmler hidronefroz ve böbrek ekskresyonunun yavaşlamış olduğu durumlarda<br />
endikedir.<br />
Akut obstrüksiyon gecikmiş ve genelde yoğunluğu artmış nefrogram fazı ile belirlenir.<br />
Hidronefroz ve hidroüreter varlığı genellikle obstrüksiyon tanısını doğrulamaya yardımcı olur<br />
ancak her zaman mevcut değildir (22). Obstrüksiyon seviyesi ve nedeni renal pelvis veya<br />
üreterdeki dolum defektleri veya kalküller saptanarak, renal kontur ve üreter seyrindeki<br />
değişiklikler sayesinde saptanabilir. İVÜ’ de ayrıca mesanedeki dolum defektleri, divertiküller<br />
veya postmiksiyonel rezidü gibi patolojiler saptanabilir. Başlangıçta belirgin olmayan<br />
obstrüksiyonlar, furasemid (Lasix) verildikten sonra aşikar hale gelebilir. Bu teknik daha çok
aralıklı üreteropelvik bileşke darlığından şüphelenilen vakalarda kullanılır.<br />
İVÜ çekimi kontrast madde kullanımını gerektirdiğinden, kreatinin düzeyi 1.5 veya<br />
daha fazla olanlarda İVÜ kullanılmaz. İyotlu kontrast madde özellikle diyabeti olan kronik<br />
böbrek yetmezlikli hastalarda daha nefrotoksiktir. Kontrast madde alerjisi olduğu bilinen<br />
hastalarda İVÜ çekimi öncesi premedikasyon uygulanır ve non-iyonik kontrast madde<br />
kullanılmaz.<br />
İVÜ uygulamasına karar vermeden önce avantaj ve dezavantajları düşünülerek<br />
tetkikin uygulanma gerekliliği sorgulanmalıdır. Günümüzde kontrast madde kullanımı<br />
gerektirmeyen diğer tetkiklerin varlığı İVÜ’ nin egemenliğini bir ölçüde azaltmıştır. İVÜ’ nin<br />
zaman kaybettirici, .yüksek gradeli obstrüksiyonu olan hastalarda geç grafiler gerektiren ve<br />
yetersiz opasifikasyon nedeniyle anatomi ve obstrüksiyon seviyesini her zaman<br />
gösteremeyen bir tetkik olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.<br />
Aşağıda İVÜ‘ nin tüm avantaj ve dezavantajları özetlenmiştir.<br />
Avantajları: Tüm üriner sistemi birlikte değerlendirmesi, toplayıcı sistemleri ayrıntılı<br />
göstermesi, obstrüksiyona hassas olması, kalsifikasyonları göstermesi ve relatif ucuz<br />
oluşudur.<br />
Dezavantajları: Radyolüsen taşları gösterememe, bağırsak gazı ve kemik yapıların<br />
süperpozisyonu, böbrek fonksiyonuna bağımlı olması, parankimin iç yapısını, ön ve arka<br />
yüzünü göstermemesi, radyasyon mevcudiyeti (gebelerde kullanılamaması, çocuklar için<br />
ideal olmaması) ve kontrast madde kullanımıdır (25). Ayrıca İVÜ, böbrek fonksiyonlarına<br />
bağımlı olduğundan, obstrüksiyon ya da diğer nedenlerle böbrek fonksiyonu belirli bir<br />
seviyenin altında ise görüntüleme mümkün olamayabilir. Obstrüksiyon varlığında genellikle<br />
geç grafiler gerekmekte, bu da alınan radyasyon dozunu artırmakta ve tetkik süresini de<br />
uzatmaktadır.<br />
RETROGRAD ÜROGRAFİ<br />
Retrograd ürografi, günümüzde yerini diğer görüntüleme yöntemlerine bıraksa da,<br />
obstrüksiyon seviyesi ve sebebinin diğer yöntemlerce belirlenemediği durumlarda gerekli<br />
olabilir. Bu yöntem ayrıca kontrast madde alerjisi veya renal yetmezlik nedeniyle İVÜ<br />
kullanılamayan hastalarda güvenle kullanılabilir. Genel ya da epidural anestezi<br />
gerektirdiğinden obstrüksiyonlu hastalarda ilk inceleme yöntemi olmamalıdır. Çoğunlukla<br />
piyeloplasti veya üreteral stent yerleştirilmesi öncesi obstrüksiyon seviyesini tam olarak<br />
belirlemede ve ikinci bir obstrüksiyon varlığını saptamada kullanılır (26).<br />
ULTRASONOGRAFİ<br />
Ultrasonografi (USG), obstrüksiyonun primer bulgusu olan hidronefrozu saptamada<br />
sık olarak kullanılır. Kolay, ucuz, noninvazif ve portabl olması nedeniyle çok önem
kazanmıştır. USG, renal obstrüksiyonlu olguları değerlendirmede ideal bir ilk inceleme<br />
yöntemidir. Dilate üriner sistemi saptamada USG çok duyarlı bir yöntem olup, üriner sistem<br />
dilatasyonu yoksa obstrüksiyon büyük ölçüde dışlanabilir. Bu durumun istisnası, akut<br />
obstrüksiyona yol açan üriner kalküllerde obstrüksiyonun erken dönemidir. Bu gibi<br />
durumlarda doppler inceleme ile rezistif indeks değerlerinden faydalabilinir ancak bu<br />
bulgunun güvenilirliği tartışmalıdır (26, 27, 28).<br />
Tüm üriner sistem dilatasyonları fonksiyonel obstrüksiyon olmadığından, USG bu<br />
anlamda nonspesifiktir. Obstrüksiyona bağlı olmayan hidronefroz, önceki obstrüksiyona,<br />
reflüye, genişlemiş ekstrarenal pelvis veya aşırı dolu mesaneye bağlı olabilir. Ayrıca<br />
ultrasonografide renal sinüs kistleri dilate renal pelvisle karıştırılabilir. USG direkt üriner<br />
sistem grafisi ile görüntülenebilen veya görüntülenemeyen (boyut ve bileşimine bağlı olarak)<br />
üriner kalkülleri saptamada oldukça etkindir. Ancak USG ile üreteral kalkülleri saptamak<br />
oldukça zordur. Bu kalküller üreteral tünele yakın değilse ultrason ile genellikle<br />
saptanamazlar. Kalkülleri saptamadaki teknik zorluklar (bağırsak gazlarının superpozisyonu,<br />
obez kişilerde batın ultrasonografilerinin zaman zaman diagnostik değerini yitirmesi gibi),<br />
operatör bağımlılığı ve üreter kalküllerini saptamadaki düşük duyarlılığı nedeniyle USG renal<br />
kolik ve şüpheli akut obstrüktif kalkül durumlarında yerini büyük ölçüde kontrastsız spiral BT’<br />
ye bırakmıştır.<br />
Prenatal ultrasonografi rutin olarak yapılır ve gelişen fetusta hidronefrozu saptayabilir.<br />
Prenatal hidronefroz saptanan hastalarda ultrason doğumdan sonraki birkaç hafta içinde<br />
tekrarlanmalıdır (26).<br />
RENKLİ DOPPLER İNCELEME<br />
Reflü veya önceki obstrüksiyonlara sekonder meydana gelen obstrüktif olmayan<br />
pelvikaliektazi, obstrüksiyona sekonder oluşan dilatasyonla karışabilir (29). Çeşitli yazarlar,<br />
renal doppler ultrasonografinin, özellikle rezistif indeksin, renal pelvikalisyel sistem<br />
dilatasyonunun, obstruktif ve obstrüktif olmayan sebeplerini ayırabileceğini<br />
düşünmüşlerdir. Yapılan bir çalışmada rezistif indeks değerinin 0.70’ in üzerinde olmasının<br />
obstrüksiyonun göstergesi olabileceği öne sürülmüştür (30). Fakat diğer çoğu yazar bu<br />
konuda kesin olarak görüş bildirememişlerdir (29, 31). Parsiyel obstrüksiyonda rezistif<br />
indeks yükselmeyebilir, ayrıca ağrı kontrolü için kullanılan non steroid antiinflamatuar<br />
ilaçlar rezistif indeks değerini değiştirebilir (29, 31).<br />
Ayrıca üreteral jetlerin varlığını değerlendirmede renkli doppler USG kullanılabilir.<br />
Üreteral orifiste jet akımın görülmesi üriner sistemde komplet obstrüksiyon olmadığının<br />
kanıtıdır (22, 32).
NÜKLEER TIP<br />
Nükleer tıbbın üriner obstrüksiyonlardaki rolü obstrüksiyonun ciddiyetinin<br />
fonksiyonel gösterimidir. Görüntüleme teknezyum 99 m (dietil etriaminpentaasetik asit<br />
veya merkaptoasetilglisin 3) ile yapılır. İlk olarak renal perfüzyon fazında , geç dönemde<br />
ise renal ekskresyon fazında imajlar alınır. İVÜ‘ de olduğu gibi, obstrüksiyon olan tarafta<br />
başlangıçta azalmış uptake görülür, sonrasında ise uzamış nefrogram fazı ve gecikmiş<br />
ekskresyon bu bulguları takip eder. Radyonüklidin obstrükte toplayıcı sistem içerisinde<br />
birikmesiyle geçişi gecikir. Eğer obstrüktif olmayan bir üriner sistem dilatasyonu mevcutsa<br />
(kronik reflü, konjenital megakaliks) aynı şekilde radyonüklid birikimine yol açar, intravenöz<br />
furasemid uygulandığında obstrükte olmayan toplayıcı sistemden radyonüklid madde<br />
temizlenecektir (33).<br />
LASİX NEFROGRAM (furasemid): Üreteropelvik bileşke (ÜPB) darlığı olan çocuklarda<br />
tanıda ve takipte oldukça önemli bir yöntemdir. Obstrükte ve obstrükte olmayan<br />
hidronefrotik böbreklerin tanımlanmasında gereklidir. Eskiden, üriner sistemdeki dilatasyon<br />
her zaman obstrüksiyon lehine değerlendiriliyordu. Şu anda bilinen ise hidronefrotik bir<br />
böbreğin dismorfik veya atonik bir toplayıcı sistemi ile ilişkili olabileceği ve zaman içinde<br />
böbrek hasarına yol açmayabileceğidir (26).<br />
Genellikle ÜPB obstrüksiyonundan şüphelenilen tüm çocuklara hidronefrozun<br />
fonksiyonel olarak anlamı için diüretikli renal sintigrafi uygulanır. Genelde radyonüklid<br />
madde olarak 99m Tc-MAG3 kullanılır. Bu maddenin toplayıcı sistemde tübüler sekresyona<br />
bağlı olarak toplanmasından dolayı renal yetmezlikli hastalarda uptake’ i iyidir (22).<br />
Diüretikler obstrüktif hidronefrozla non-obstrüktif hidronefrozu ayıretmek amacıyla<br />
kullanılır. Radyonüklid verildikten sonra hastaya diüretik verilir. Daha sonra radyonüklid<br />
maddenin wash-out zamanı belirlenir. Obstrüksiyonun yokluğunda, diüretik sayesinde<br />
toplayıcı sistem radyonüklid içermeyen idrarla dolar, radyonüklid içeren idrar atılmıştır.<br />
Eğer obstrüksiyon mevcutsa, radyonüklid madde bu kadar çabuk atılamayacaktır.<br />
Bir radyonüklid madde için 15 dakikanın altında bir yarı ömür normaldir. Eğer bir<br />
radyonüklidin yarılanma ömrü 20 dakikayı geçiyorsa obstrüksiyondan söz edilir (34).<br />
Lasixli renal sintigrafi ile split renal fonksiyonunun tayini de mümkündür. Split<br />
fonksiyon klinisyene renal fonksiyonu saptamada yardımcı olur (34).<br />
Lasix renogramı çok değerli bilgiler verse de, sonucu etkileyen birçok faktör vardır.<br />
Her şeyden önce, düşük renal fonksiyon diüretiklere cevapsızlık yaratarak washout<br />
zamanında yanlış bir gecikmeye neden olur. Yetersiz hidrasyon da diüretiklere yanıtı<br />
azaltır (34). Ayrıca Lasix renogram uygulamasında standart bir protokol yoktur.<br />
Diüretik renogram obstrüksiyonun varlığını saptar ancak sebebini saptayamaz.
Lasix renogramla çok az bir anatomik detay sağlanır (22, 35).<br />
Sonuç olarak, nükleer tıbbın, renal fonksiyonu kantitatif olarak gösterebilme avantajı<br />
vardır. İnceleme iyotlu kontrast madde alerjisi olanlarda veya renal fonksiyonu bozuk<br />
olanlarda uygulanabilir. Ayrıca üriner obstrüksiyonlarda fonksiyonel bilgi gerektiğinde bu<br />
yöntem kullanılabilir (36, 37).<br />
WHITAKER TESTİ:<br />
Hidronefroz varlığında, obstrüksiyonun varlığını ya da yokluğunu tespit edebilen,<br />
doğru sonuçlar veren ancak invazif bir üreteral basınç-akım yöntemidir. Obstrüksiyondan<br />
şüphelenilen seviyede, basınç gradientini kayıt ederek üreteral direncin direkt ölçümünü<br />
sağlayan bir yöntemdir.<br />
Whitaker testi sırasında mesaneye bir kateter ve böbreğe bir antegrad piyelogram<br />
iğnesi yerleştirilir. Kontrast madde belli bir hızda, diürezi taklit edecek şekilde iğne<br />
aracılığıyla böbreğe verilerek böbrek ve mesanedeki basınçlar ölçülür. Ancak değişik renal<br />
anatomi ve komplians varlığında sonuçlar yanıltıcı olabilir (38). Hidronefroz varlığı her<br />
zaman obstrüksiyon anlamına gelmez. Renal ünite tarafından yüksek output, düzelmiş eski<br />
bir obstrüksiyona sekonder geçici dilatasyon, vezikoüreteral reflü, konjenital megakaliks<br />
veya papiller nekrozdaki kalisyel dilatasyon ve ekstrarenal pelvis hidronefrozun obstrüksiyon<br />
dışı sebepleri olarak sayılabilir (39). Herhangi bir girişim planlamadan önce fonksiyonel bir<br />
obstrüksiyonun varlığını belirlemek önemlidir.<br />
BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ<br />
Kontrastlı veya kontrastsız bilgisayarlı tomografi (BT) kesitleri alınabilir. Böbrek<br />
seviyesinden başlayarak mesane bitimine kadar özellikle kalkül açısından 5 mm’ lik kesitler<br />
alınarak taranır. Üriner kalkül aramaya yönelik çekilen spiral BT’ nin kalkülleri saptamak<br />
açısından İVÜ‘ den daha duyarlı olduğu ispatlanmıştır (40 ,41). BT ayrıca kalkülleri pıhtı<br />
veya tümör gibi diğer obstrüksiyon sebeplerinden ayıretmeye yarar (22). Spiral BT ile direkt<br />
üriner sistem grafisi ile gösterilemeyen (bağırsak gazı gibi artefaktlar ve taşın yapısına bağlı<br />
olarak) kalkülleri göstermeye olanak sağlar. BT ayrıca vasküler sistemdeki kalsifikasyonlarla<br />
üriner sisteme ait olanları ayıretmeyi sağlar. Üreteral taşın BT ile primer ve sekonder<br />
bulguları bulunur. Primer bulgusu taşın üreterde gösterilmesidir. Sekonder bulguları,<br />
hidronefroz, hidroüreter veya perinefrik çizgilenmedir (22). Perinefrik ödemin, obstrüksiyon<br />
derecesini belirlemede prediktif değeri olduğu gösterilmiştir (42).<br />
Ancak kontrastsız BT solid renal kitle gibi yan ağrısı ve hematürinin diğer nedenlerini<br />
gözden kaçırabilir. Üreteral kalkülden şüphe edildiğinde, kontrastsız BT’ de bulgu olmazsa<br />
diğer tanılar açısından kontrastlı BT çekilmelidir (43). Anevrizma veya malignensi gibi
ekstrinsik obstrüksiyonun diğer nedenleri BT ile belirlenebilir (22). Üriner sistemle beraber<br />
çevre yapılar ve diğer abdominal organlar değerlendirilir. Dinamik kontrastlı BT çekimi<br />
boyunca, kortikomedüller ayrımın persistansı ve nefrogram fazındaki gecikme (diğer<br />
böbrekle karşılaştırıldığında) obstrüksiyonun işaretleridir.<br />
Non-opak indinavir kristalleri BT‘ de saptanamaz. HIV + (proteaz inhibitörü indinavir<br />
kullananlarda) ve akut yan ağrısı ile başvuran hastalarda spiral BT’ de kalkül yokluğu varsa,<br />
kontrastlı BT tetkike eklenmelidir (44).<br />
Bir kalsifikasyonun üreterin mi yoksa bir damarın içinde mi olduğuna karar vermek<br />
için kontrastlı BT kullanılır. Kontrastlı BT renal ünitenin fonksiyonunu saptar ve<br />
hidroüreteronefroz derecesini daha detaylı gösterir. Renal kitlelerin saptanması, ayırıcı tanısı<br />
ve evrelendirmesinde yardımcıdır.<br />
Hastanın radyasyona maruz kalması, kullanılan kontrast maddeye karşı duyarlılık<br />
gelişebilmesi bu yöntemin dezavantajlarındandır (45).<br />
MANYETİK REZONANS<br />
Bu teze konu olan <strong>MR</strong> ürografi dışında, bugün <strong>MR</strong> ile böbrek ve toplayıcı sistem<br />
patolojileri görüntülenebilmektedir. Dokuların ayrımının içerdikleri protein, kan, yağ<br />
oranlarına göre çok net bir şekilde yapabilmesi nedeni ile, artık <strong>MR</strong> en çok başvurulan<br />
diagnostik metot olmuştur. Birden çok planda kesit alabilmesi sayesinde <strong>MR</strong>, ürologlara<br />
operasyonda büyük kolaylık sağlamıştır.<br />
Phased array coilinin de devreye girmesi ile görüntüde detay artmıştır. Mesane,<br />
prostat patolojilerinde özellikle perivezikal yağ planının çok detaylı görüntülemesi ve organ<br />
komşuluklarının çok iyi belirlenmesi sayesinde <strong>MR</strong>, staging’ de önemli rol oynamaktadır.<br />
Hastanın radyasyona maruz kalmaması, çoğu zaman kontrast madde kullanılmaması<br />
ve kullanıldığında ise, kullanılan kontrast maddenin zararsız olması nedeni ile <strong>MR</strong> güvenle<br />
başvurulan inceleme metodudur. Tek dezavantajı pahalı oluşudur (46).<br />
K alanı ve hızlı görüntüleme sekansları<br />
K alanı: Dokulardan gelen <strong>MR</strong> sinyallerinin Fourier Transformasyonundan (FT) sonra<br />
spasyal frekanslarına göre kodlanarak yerleştirildiği yerdir. FT kompleks bir sinyalin<br />
frekanslarına göre aritmetiksel olarak çözümlenmesi demektir. Puls sekanslarındaki tüm<br />
değişiklikler K alanına yansımaktadır. Ham bilgilerin toplandığı K alanı daha çok bir<br />
kavramdır ve görüntüsü asıl <strong>MR</strong> görüntülerine hiç benzememektedir. Görüntü K alanındaki<br />
bilgilerin ikinci kez Fourier transformasyonundan sonra elde olunur. K alanı denmesinin<br />
nedeni fizikçilerin spasyal frekansı (santimetredeki dönüş sayısı) tanımlamak için K harfini
kullanmalarıdır. K alanında sinyallerin iki eksende çözümlenmesine 2 boyutlu FT (2DFT), Kx,<br />
Ky, Kz olarak her üç eksende çözümlenmesine 3D FT denir. K alanında Ky ekseni yönünde<br />
faz kodlama, Kx ekseninde de frekans kodlama gradientlerinden alınan sinyallerin<br />
frekanslarına göre yerleri belirlenir. Örneğin konvansiyonel sekanslarda 256x256 matrixli bir<br />
görüntüde her bir TR sonrasında her faz kodlama gradientinden sonra K alanında bir Ky<br />
çizgisi oluşturulmaktadır ve tüm K alanının doldurulması için bunun 256 kez yinelenmesi<br />
gerekmektedir.<br />
Düşük spasyal frekanslı sinyaller K alanının orta kesiminde, yüksek frekanslı sinyaller ise<br />
periferinde toplanırlar. K alanının merkezinde toplananlar; görüntünün kontrast<br />
rezolüsyonundan, periferinde toplananlar ise görüntünün spasyal rezolüsyonundan<br />
sorumludurlar. K alanının her bir noktası görüntünün tümünü etkilemektedir ya da başka bir<br />
deyişle görüntünün her bir noktası K alanının tüm noktalarından etkilenmektedir. Buradan<br />
nasıl bir görüntü istendiğine bağlı olarak (yüksek kontrast, yüksek rezolüsyon ya da her ikisi<br />
birden) ona uygun güçte ve sırada gradientler kullanılarak K alanının kolayca<br />
doldurulabileceği kolayca anlaşılmaktadır. Kontrast rezolüsyonu yüksek görüntüler için K<br />
alanının orta kesimi, yüksek rezolüsyon isteniyorsa ağırlıklı olarak periferal kesimi<br />
doldurulmaya çalışılmalıdır. K alanı ne kadar büyük tutulursa görüntünün spasyal<br />
rezolüsyonu o kadar artacaktır. K alanının büyük olması ise faz kodlama gradientlerinin<br />
sayısının ya da çizgi aralıklarının artırılması ile sağlanır. Faz çizgilerinin artırılması ise<br />
görüntünün elde edilme zamanını artıracaktır. K alanının küçültülmesi ise rezolüsyonu azaltır<br />
ancak görüntünün kendisini küçültmez.<br />
Hızlı görüntüler elde etmek için öncelikli olarak yüksek performanslı gradientlere ve<br />
gelişmiş bilgisayarlara ihtiyaç vardır. Bu gerekli koşullar sağlandıktan sonra ‘K alanı nasıl<br />
daha hızlı doldurulabilir?’ sorusunun yanıtı aranabilir. Bunun için dört temel yöntem vardır:<br />
1- TR kısa tutulabilir.<br />
2- K Alanı küçük tutulur.<br />
3- K alanının bir kısmı doldurulur.<br />
4- K alanında bir TR süresinde birden fazla çizgi doldurulur (46).<br />
RARE sekansı<br />
Rapid Acquisition Relaxation Enhancement’ in kısaltılmışı olan bu sekans, Almanya’<br />
da Freiburg üniversitesi fizik profesörlerinden Hennig tarafından 1986 yılında bulunmuştur.<br />
Çok kuvvetli T2 ağırlıklı görüntüler elde edebilmesi, bu sekansın klinik radyolojide bazı<br />
sekansların yerini almasına neden olmuştur (47). Bilindiği gibi T2 ağırlıklı sekanslarda<br />
sıvılardan yüksek sinyal alınır. Bundan yola çıkılarak vücudumuzda T2 zamanı 500 ms’ nin<br />
üstünde oluşumları görüntüleme imkanı veren RARE sekansı kullanıma girmiştir. Bu şekilde
eyin omurilik sıvısı, idrar, safra kesesi, safra yolları ve içi sıvı dolu oluşumlardan yüksek<br />
sinyal alınır. Bu sinyal özelliklerinden dolayı RARE sekansı ilk olarak <strong>MR</strong> ürografide<br />
kullanılmıştır. 1980‘ li yılların sonunda ve 1990’ lı yılların başında obstruktif üriner sistem<br />
patolojilerinde 0.2 tesla gücündeki <strong>MR</strong> cihazları kullanılarak görüntüler elde edilmiş ve bu<br />
konuda birçok bilimsel makale yayımlanmıştır. Daha sonra bu sekansın sıvılardan yüksek<br />
sinyal almasından faydalanarak, <strong>MR</strong>-miyelografi, <strong>MR</strong>-siyelografi, <strong>MR</strong>- kolanjiografi klinik<br />
olarak kullanılmıştır (48).<br />
RARE sekansının fizik özellikleri klasik spin eko sekansından tamamen farklıdır.<br />
Klasik spin eko sekansında, bir adet 90 derecelik spin eksitasyonunu takiben, spinlere 180<br />
derecelik ikinci bir RF pulsu tatbik edilir ve eko alınır. Daha sonra bu ekolar, adına K alanı<br />
denilen ve ekoların toplanıp fourier transformasyonu ile görüntü elde edildiği odacıkta, her<br />
bir 180 derecelik pulstan elde edilen eko, ayrı bir fourier line’a alınmak suretiyle toplanır. Her<br />
bir fourier line eko ile doldurulduktan sonra yeni bir 90 derecelik spin eksitasyonu meydana<br />
gelir ve buradan alınan eko ile bir sonraki fourier line yazılır.<br />
RARE sekansında ise, bir tek 90 derecelik spin eksitasyonunu takiben kullanılan<br />
matrikse göre birden fazla (örn 120 veya 240) 180 derecelik RF pulsla , puls sayısı kadar<br />
eko toplanır ve fourier line’lar yeni bir eksitasyona gerek kalmadan doldurulur. Bu sekansta,<br />
her ekoya uygulanan faz kodlama gradienti gücü farklıdır. Faz kodlama gücünün 0’a tekabül<br />
ettiği eko en yüksek amplitüdlü ekodur. Bu eko, fourier transformasyonu esnasında K<br />
alanının ortasına yerleştirilir ve kontrastı tayin eder. Kullanılan RARE sekansı TE zamanı<br />
1200 ms gibi yüksek bir değer taşıdığından sadece sıvılardan sinyal alınır. Bu matriks eğer<br />
240 ise 120. ekoya tekabül eder. Bir eksitasyonla tüm K alanı doldurulduğundan, spin ekoya<br />
göre örneğin 240 matriksli bir incelemede inceleme zamanı 240’ da bir kısalır (Şekil 6 ve 7).<br />
Böylece 5-10 sn içerisinde nefes tutmalı çekimler gerçekleştirilir. Oluşan artefaktları<br />
engellemek için bu sekansla birden fazla acquisition kullanılmak suretiyle daha net görüntü<br />
elde etmek mümkündür. Fakat bu şekilde süre uzayacağından nefes tutmalı çekimler<br />
imkansız hale gelir. Genel olarak RARE sekansı ile 50 mm’ lik kalın kesitler alınarak görüntü<br />
elde edilir. İnce kesitler HASTE sekansı ile mümkündür. RARE sekansında sadece T2<br />
zamanı 500 ms’ nin üzerindeki dokulardan sinyal alınır. Batında peritoneal yağ dokusunun<br />
bu sekansta yüksek sinyal vermesini önlemek için spectral fat supression yöntemi kullanılır<br />
(48).<br />
HASTE sekansı<br />
HASTE, çok uzun echo-train length (ETL) gösteren bir TSE sekansıdır. RARE’ den<br />
farkı, matriksin faz kodlama bölümünün tamamı değil yarısı kadar eko almasıdır. Bu ekolar K
oşluğunun ilk yarısına yerleşip, boşluğun kalan yarısı için yeni bilgiler edinmek yerine ilk<br />
yarıdaki bilgileri ikinci yarı için tekrar kullanarak zaman kazancı sağlamasıdır.<br />
Half Fourier Acquisition Single Shot Spin Echo sekansının kısaltılmışı olan HASTE<br />
sekansı, fizik olarak RARE sekansı ile aynı prensibe dayanır. Bu sekansta da hidrojen<br />
protonları, bir tek 90 derecelik spin eksitasyonunu müteakiben, birden fazla 180 derecelik<br />
RF pulsuna maruz kalırlar. Matriks sayısına göre ‘Fourier Line’ larının takriben yarısı kadar<br />
eko ile K alanı doldurulur. Bunlar faz kodlama gradientinin sıfırlandığı ekolar oldukları için<br />
amplitüdleri çok yüksektir (Şekil 6 ve 7). Böylelikle yarım fourier tekniği kullanıldığından, K<br />
alanının diğer yarısı doldurulan ekoların simetrik görüntüsü hesaplanarak, fourier<br />
transformasyonu tamamlanır. Yarım fourier tekniği sayesinde inceleme süresi RARE<br />
sekansına göre yarı yarıya kısaldığından, birden fazla ince kesit almamız mümkün hale<br />
gelir. Böylece birçok kesitli inceleme, 20 saniye gibi bir nefes tutumunda bitirilebilir.<br />
Uygulanan TR ve TE zamanlarına göre istenilen T2 kontrastı elde edilir. Yalnızca sıvılardan<br />
görüntü elde edilmesi istenildiğinde, uzun TE zamanı (örn. 90 ms) kullanılır. Yüksek T2<br />
ağırlığı sayesinde bu sekans, ‘kolanjiografi, ürografi, miyelografide’ <strong>MR</strong>’ ın kullanımını<br />
mümkün hale getirmiştir. İnce kesitler sayesinde çok küçük patolojilerin tespiti, bu teknik<br />
sayesinde mümkün olur. Bu sekansta da peritoneal yağı baskılamak için ‘Spectral Fat<br />
Saturation’ tekniği kullanılır. Birden fazla alınan kesitler MIP (Maximum Intensity Projection)<br />
ile bir arada görüntülenebilir.<br />
MIP nedir?<br />
Birden fazla kesitte alınan ham data kesitler, üst üste konarak bir blok (slab) halinde<br />
değerlendirilir ve bu slab içindeki en yüksek sinyalli oluşumlar görüntülenir. Diğer oluşumlar<br />
ise oluşturulan slaba dahil edilmez. Böylece subtraksiyon anjiografisine benzer şekilde<br />
görüntüler elde edilir. Bu durum bize kolanjiografide de ince kesitler halinde incelenen safra<br />
kesesi ve safra yollarının tümünü bir defada görüntüleme olanağı sağlar (49).
Şekil 6: HASTE ve RARE ‘in sekans şemaları (7)
Şekil 7: HASTE ve RARE sekanslarının K alanını doldurma şeması (7)<br />
T1 AĞIRLIKLI <strong>MR</strong> ÜROGRAFİ<br />
İkinci <strong>MR</strong>Ü yöntemi olan T1A <strong>MR</strong>Ü’ ye konvansiyonel X-ışını ürografiyi taklit<br />
ettiğinden dolayı ekskretuar <strong>MR</strong> ürografi yöntemi adı verilmiştir (9). Bu yöntemde, intravenöz
olarak enjekte edilen düşük moleküler ağırlıklı gadolinyum şelatının renal ekskresyonuna<br />
bağlı olarak hızlı T1 ağırlıklı puls sekanslarla kontrastla boyanmış idrarı vizualize edebiliriz<br />
(9,11). T1 ekskretuar <strong>MR</strong>Ü‘ nin uygulanabilirliği renal ekskretuar fonksiyonun durumuna<br />
bağlıdır. T1 ağırlıklı <strong>MR</strong>Ü üriner trakt hakkında morfolojik ve en azından gros fonksiyonel<br />
bilgiyi sağlar (11). Bu yöntemde obstrükte olmayan üriner traktta da yüksek uzaysal<br />
rezolüsyonlu görüntüler elde edilebileceği çeşitli yazarlar tarafından ispatlanmıştır (10). Bu<br />
yöntemin diğer bir avantajı da ağır T2 turbo-spin eko sekanslarda olan abdominal sıvı<br />
koleksiyonlarının superpozisyonunun ortadan kalkmasıdır.<br />
Bir gadolinyum ajanının ürografik görüntüleme kapasitesi üriner trakta ekskrete edilen<br />
gadolinyumun T1 ve T2 zamanını kısaltmasına göre belirlenir. T1 relaksasyon zamanında<br />
kısalma genellikle idrarın T1 ağırlıklı sekanslardaki kontrastlanmasını açıklar. T2 kısaltıcı etki<br />
ya da gradient-echo sekanstaki T2* etkisi, yüksek gadolinyum konsantrasyonlarında sinyal<br />
intensitesini düşürür. Bundan dolayı, artan T2* etkisiyle arzu edilmeyeceği şekilde idrarın<br />
pozitif kontrastlanması azalır. T1 kontrastlanmasını artırmak için, kontrast ajandan önce<br />
düşük doz furasemid kullanılır (50).<br />
Kontrastlı <strong>MR</strong>Ü ile ayrıca obstrüksiyonun varlığı, nedeni ve seviyesi de kolaylıkla<br />
saptanabilir (11, 75). Dezavantajı, kontrast madde kullanımı gerektirdiğinden gebelerde<br />
kullanılamaması ve fonksiyonu bozuk böbreklerde çekim süresinin uzamasıdır.<br />
5- GEREÇ VE YÖNTEM<br />
Hastanemiz Radyoloji polikliniğine, Haziran 2004-Şubat 2006 tarihleri arasında İVÜ<br />
tetkiki amacı ile gönderilen ve İVÜ’ de tek ya da çift taraflı üriner sistem dilatasyonu<br />
saptanan 32 hasta (14 kadın 18 erkek, yaş aralığı 11-72, yaş ortalaması 42.7) dahil edildi.<br />
Dilatasyonun saptandığı tarih ile <strong>MR</strong> ürografi arasında geçen süre 1 ila 4 gün arasında idi.<br />
Olgulara tetkik öncesi herhangi bir ilaç verilmedi ancak hastalara bol miktarda su içmeleri<br />
ve tetkik öncesi idrar yapmaları söylendi. Tetkik sırasında kompresyon uygulanmadı. Tüm<br />
hastalara T2 ağırlıklı (HASTE) statik <strong>MR</strong>Ü uygulandı ve tetkik konvansiyonel <strong>MR</strong><br />
sekansları da uygulandıktan sonra bitirildi.
İncelemeler 1.5 T <strong>MR</strong> ünitesi (Excite 2.0, GE MEDICAL SYSTEMS) ile vücut sargısı<br />
(body coil) kullanılarak yapıldı. Hastalardan çekim öncesi idrar yapmaları istendi. Çekimler<br />
hastalar sırtüstü pozisyonda yatarken yapıldı. <strong>MR</strong>Ü sekansları uygulanırken hastalardan<br />
nefes tutmaları istendi.<br />
Sekanslar:<br />
Konvansiyonel T1A (TR/TE 500/10 msn) ve T2A (TE 3000/100 msn) sekanslar uygulandı.<br />
Daha sonra, çok kesitli, ince kesit T2 HASTE sekansında koronal planda görüntüler elde<br />
edildi (TR/TE 1100/88 msn, sapma açısı 1500, kesit sayısı 15, kesit kalınlığı 4 mm, FOV<br />
300X300 mm, matriks 218x256, inceleme süresi 17 sn). Çok kesitli HASTE sekanslarında<br />
elde edilen görüntüler MIP rekonstrüksiyonuna tabii tutuldu.<br />
<strong>MR</strong> ürogramlar dilatasyon varlığı ve obstrüksiyon seviyesi açısından değerlendirildi.<br />
Dilatasyon derecesi Diament ve arkadaşlarının 4 dereceli skalası dikkate alınarak yapıldı<br />
(51) (Şekil 8).<br />
Şekil 8: Diament ve arkadaşlarına göre dilatasyon dereceleri<br />
Değerlendirilme yapılırken rekonstrüksiyonlar ile birlikte ham imajlar da dikkate<br />
alındı. Obstrüksiyon seviyeleri böbrek içi (kalikslerle sınırlı genişleme), üreteropelvik<br />
bileşke (ÜPB), üst üreter, üreter orta kesimi, alt üreter ve üreterovezikal bileşke olarak<br />
sınıflandırıldı. Üreter çapındaki ani değişim noktası obstrüksiyon seviyesi olarak kabul<br />
edildi. İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü ile toplam 32 hastada 64 böbrek ve üreter dilatasyon açısından<br />
değerlendirildi. Dilatasyon saptanmayan üriner sistemler grade 0 olarak kabul edildi.<br />
Çalışmada İVÜ bulguları referans kabul edildi, bazı olgularda diğer radyolojik görüntüleme
ulgularından da faydalanıldı. <strong>MR</strong> ürografinin üriner sistem dilatasyonunu saptamadaki<br />
duyarlılık ve özgüllüğü belirlendi. Ayrıca, dilatasyon derecesi ve obstrüksiyon seviyesi<br />
açısından <strong>MR</strong>Ü ile İVÜ bulguları arasındaki uyumluluk Kappa analizi ile değerlendirildi.<br />
6- BULGULAR<br />
Çalışmaya alınan 32 olguda (64 böbrek), üçünde bilateral olmak üzere, İVÜ ile<br />
tespit edilen toplam 35 adet üriner obstrüksiyon vardı. Olgular obstrüksiyon nedenlerine<br />
göre kalkül, üreteropelvik bileşke (ÜPB) darlığı, benign nedenli üreteral stenoz, malign<br />
nedenli üreteral stenoz olmak üzere 4 ana gruba ayrıldı (Tablo 1). Malign nedenler, bir<br />
olguda prostat tümörü, bir olguda kemik pelvis içi yerleşimli rabdomiyosarkom, bir olguda<br />
ise mesane kanserine bağlı olarak total sistektomi ve ileal loop yapıldıktan sonra<br />
neomesanede malignite gelişimi idi. Benign nedenli üreteral stenoz sebepleri ise bir olguda<br />
ürinoma, ikisinde üreteral striktür (birinde geçirilmiş enfeksiyona sekonder, diğerinde<br />
operasyon sonrası), birinde ise konjenital megaüreter idi. HASTE sekansı uygulanarak<br />
elde edilen ağır T2A <strong>MR</strong>Ü 35 adet üriner obstrüksiyonun 33’ ünde üriner sistemde<br />
dilatasyon varlığını gösterdi. Dilatasyon saptanmayan üriner sistemler grade 0 olarak kabul<br />
edildi. İVÜ‘ de tek taraflı grade I pelvikaliektazi saptanan iki olguda <strong>MR</strong>Ü ile ektazi<br />
izlenmedi (yanlış negatif). Dilatasyonu olmayan olgularda <strong>MR</strong> ürografide de dilatasyon<br />
saptanmadı yani yanlış pozitif sonuç yoktu. Bu sonuçlarla <strong>MR</strong> ürografinin üriner sistemde<br />
dilatasyonu saptamadaki duyarlılığı %94, özgüllüğü %100 olarak bulundu.<br />
<strong>MR</strong> ürografi ile İVÜ 64 üriner sistemde (32 olgu) dilatasyon derecesi açısından<br />
karşılaştırıldı (Tablo 2 ve 3). Sol proksimal üreterde kalkül ve sol böbrek pelvikalisyel<br />
sisteminde grade II dilatasyon saptanan bir olguda <strong>MR</strong>Ü dilatasyon varlığını göstermesine<br />
rağmen dilatasyon derecesini farklı saptadı (grade I). İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü’ nin, dilatasyon<br />
derecesini saptamadaki uyumluluğu mükemmel bulundu (lineer Kappa=0. 97, %95 güven<br />
aralığı= 0.94-1).<br />
İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü‘ de obstrüksiyon saptanan olgular obstrüksiyon seviyeleri açısından<br />
karşılaştırıldı (<strong>MR</strong>Ü‘ de obstrüksiyon saptanmayan 2 olgu ve İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü ile Grade 0<br />
kabul edilen böbrekler değerlendirmeye alınmadı). Obstrüksiyon seviyeleri tablo 4 ve 5’ de<br />
gösterildi. İVÜ ile obstrüksiyon saptanan 33 üriner sistemin 32’sinde <strong>MR</strong>Ü İVÜ’ ye benzer
içimde obstrüksiyon seviyesini doğru olarak saptadı (Kappa= 0.96, %95 güven aralığı=<br />
0.88-1). Obstrüksiyon seviyesinin İVÜ ile uyumsuz olduğu 1 olguda, İVÜ’ de obstrüksiyon<br />
seviyesi orta üreter iken <strong>MR</strong>Ü’ de distal üreter olarak bulundu. Böylece İVÜ ile <strong>MR</strong>Ü‘ nin<br />
obstrüksiyon seviyesini saptamadaki uyumluluğu mükemmel bulundu.<br />
Tablo 1: Olguların obstrüksiyon nedenlerine göre gruplara ayrımı<br />
Klinik Grup<br />
A-Kalkül<br />
üriner obstrüksiyon)<br />
B- ÜPB darlığı 3<br />
C-Benign nedenli üreteral stenoz 4<br />
D- Malign nedenli üreteral stenoz 3<br />
Hasta Sayısı<br />
22 (3 olguda bilateral toplam 25 adet<br />
Tablo 2: İVÜ ile <strong>MR</strong>Ü‘ nin tüm olgularda dilatasyon dereceleri açısından karşılaştırılması<br />
İVÜ<br />
Dilatasyon<br />
Derecesi<br />
0 I II III IV<br />
<strong>MR</strong>Ü<br />
0 29 2 0 0 0<br />
I 0 4 1 0 0<br />
II 0 0 12 0 0<br />
III 0 0 0 9 0<br />
IV 0 0 0 0 7<br />
Tablo 3: <strong>MR</strong> ürografi ve İVÜ‘ de obstrüksiyon saptanan üriner sistemlerin dört ana klinik<br />
gruba göre ayrılarak dilatasyon derecesi açısından karşılaştırılması<br />
Klinik Grup A- Kalkül İVÜ <strong>MR</strong>Ü<br />
Grade I 3 4<br />
Grade II 12 11<br />
Grade III 5 5<br />
Grade IV 3 3
İVÜ<br />
<strong>MR</strong>Ü<br />
Klinik Grup B- ÜPB Darlığı<br />
Grade I 0 0<br />
Grade II 0 0<br />
Grade III 2 2<br />
Grade IV 1 1<br />
Klinik Grup C-<br />
İVÜ<br />
<strong>MR</strong>Ü<br />
Benign nedenli üreteral<br />
stenoz<br />
Grade I 0 0<br />
Grade II 2 2<br />
Grade III 0 0<br />
Grade IV 2 2<br />
Klinik Grup D-<br />
İVÜ<br />
<strong>MR</strong>Ü<br />
Malign nedenli üreteral<br />
stenoz<br />
Grade I 0 0<br />
Grade II 0 0<br />
Grade III 2 2<br />
Grade IV 1 1<br />
Tablo 4: İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü‘ de obstrüksiyon saptanan olgularda obstrüksiyon seviyeleri<br />
açısından klinik gruplara ayırarak karşılaştırma<br />
Klinik Grup A: Kalkül İVÜ <strong>MR</strong>Ü<br />
Böbrek içi 8 8<br />
ÜPB 2 2<br />
Proksimal üreter 9 9<br />
Orta üreter 3 2<br />
Distal üreter 1 2<br />
ÜVB 0 0<br />
Klinik Grup B: ÜPB Darlık İVÜ <strong>MR</strong>Ü<br />
ÜPB 3 3<br />
Klinik Grup C:<br />
İVÜ<br />
<strong>MR</strong>Ü<br />
Benign nedenli üreteral<br />
stenoz<br />
ÜPB 0 0<br />
Proksimal üreter 3 3<br />
Orta üreter 0 0<br />
Distal üreter 1 1<br />
ÜVB 0 0<br />
Klinik Grup D: İVÜ <strong>MR</strong>Ü
Malign nedenli üreteral<br />
stenoz<br />
ÜPB 0 0<br />
Proksimal üreter 0 0<br />
Orta üreter 0 0<br />
Distal üreter 0 0<br />
ÜVB 3 3<br />
Tablo 5: İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü‘ de obstrüksiyon saptanan olgularda obstrüksiyon seviyeleri<br />
açısından karşılaştırmanın tüm olgulara uygulanması. <strong>MR</strong>Ü ‘de obstrüksiyon saptanmayan<br />
2 hasta değerlendirmeye alınmadı.<br />
<strong>MR</strong>Ü<br />
Obstrüksiyon<br />
seviyesi<br />
Böbrek<br />
İçi<br />
ÜPB<br />
İVÜ<br />
Proksimal<br />
üreter<br />
Orta<br />
Üreter<br />
Distal<br />
Üreter<br />
Böbrek İçi 7 0 0 0 0 0<br />
ÜPB 0 5 0 0 0 0<br />
Proksimal 0 0 13 0 0 0<br />
üreter<br />
Orta üreter 0 0 0 1 0 0<br />
Distal üreter 0 0 0 1 3 0<br />
ÜVB 0 0 0 0 0 3<br />
ÜVB
Tablo 6: Tüm olguların yaş,cinsiyet bilgileri ile İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü bulguları<br />
İsim Yaş Cinsiyet İVÜ <strong>MR</strong>Ü<br />
1-N.Ö 38 K Sol distal üreterde kalkül, sol böbrek ve üreterde grade IV dilatasyon<br />
2- A. N. 48 E Sol proksimal üreterde kalkül, sol böbrek pelvikalisyel sisteminde grade IV<br />
dilatasyon<br />
3-G.K. 58 K Sol böbrek pelvikalisyel sisteminde grade IV dilatasyon mevcut olup<br />
üreteropelvik bileşke darlığı tanısı aldı.<br />
Bulgular aynı<br />
Bulgular aynı<br />
4-Ü. K. 25 E Sol böbrek pelvikalisyel sistemi ve sol proksimal-orta üreterde grade II<br />
dilatasyon, sol üreter distalinde ani sonlanma, distal üreterde striktür tanısı<br />
aldı.<br />
5-C.Ç. 48 E Sol proksimal üreterde kalkül, sol böbrek pelvikalisyel sisteminde ve sol<br />
proksimal üreterde grade II dilatasyon<br />
Bulgular aynı<br />
Bulgular aynı<br />
6-Z. A. 38 K Sağ böbrek pelvisinde ve sol üreter orta kesiminde kalkül, sol böbrek Bulgular aynı<br />
pelvikalisyel sisteminde ve sol üreter proksimal ve orta kesiminde grade III,<br />
sağ böbrek pelvikalisyel sistemde ise üst polde daha belirgin olmak üzere<br />
grade II dilatasyon<br />
7-K. D. 38 K Sağ böbrekte staghorn kalkül, sağ böbrek pelvikalisyel sisteminde grade II Bulgular aynı<br />
dilatasyon<br />
8-Ş.B 67 E Prostat kanseri tanılı olguda sağ üreterovezikal bileşke tutulumuna bağlı sağ Bulgular aynı<br />
böbrek ve sağ üreterde grade III dilatasyon<br />
9-N. T 55 K Sağ böbrekte staghorn kalkül, sağ proksimal üreterde kalkül, sağ böbrek Bulgular aynı<br />
pelvikalisyel sisteminde ve sağ proksimal üreterde grade III dilatasyon<br />
10-M. T 45 K Solda proksimal üreter kalkülü, sol böbrek pelvikalisyel sisteminde grade III Bulgular aynı<br />
hidronefroz, sağ böbrek alt polde kalkül, grade I dilatasyon<br />
11-M.P. 27 E Sol proksimal üreterde kalkül, sol böbrekte grade II dilatasyon Solda grade<br />
I dilatasyon<br />
12-H. D. 45 K Sol proksimal üreter kalkülü, solda grade 2 dilatasyon Bulgular aynı<br />
13-R. Y. 47 K Sağ böbrek lojunda staghorn kalkül,sağ böbrek pelvikalisyel sisteminde Bulgular aynı<br />
grade III dilatasyon<br />
14-N. Ö. 30 E Sağ böbrekte kalkül, sağ böbrek pelvikalisyel sisteminde hafif derecede<br />
dilatasyon (grade I)<br />
Dilatasyon<br />
yok<br />
15-Z E. 50 K Sağ böbrek orta kesimde kalkül, üst-orta kalisyel sistemde grade I dilatasyon Dilatasyon<br />
yok<br />
16-N. S. 72 K Sağ böbrek üst polde kalkül, sağ böbrek üst kalisyel sistemde grade I Bulgular aynı<br />
dilatasyon, sağ böbrekte çift toplayıcı sistem (çift pelvis-çift üreter)<br />
17-G. Y. 38 K Sağ böbrek pelvikalisyel sisteminde ve sağ üreter proksimalinde grade II<br />
dilatasyon, sağ proksimal üreterde kalkül<br />
Bulgular aynı<br />
İsim Yaş Cinsiyet İVÜ <strong>MR</strong>Ü<br />
18-M. Ç. 30 E Sağ renal pelviste kalkül, sağ böbrek pelvikalsiyel sisteminde grade II<br />
dilatasyon<br />
Bulgular aynı
19-A.İ. İ 54 E Sol böbrek pelvikalisyel sistemi ve sol proksimal üreterde grade II dilatasyon Sol böbrek<br />
inferiorunda<br />
ürinoma,<br />
dilatasyon<br />
derecesi<br />
aynı<br />
20-Y. Ç 38 E Sol böbrek üst polde 3 adet, sağ üreter proksimalde 1 adet kalkül, sağda Bulgular aynı<br />
grade III, solda grade II dilatasyon<br />
21-A. S. 32 K Bilateral çift toplayıcı sistem ve solda konjenital megaüreter tanılı hasta, sağ Bulgular aynı<br />
taraf toplayıcı sistemlerde ve sol üst toplayıcı sistemde dilatasyon yok, sol alt<br />
toplayıcı sistemde grade IV dilatasyon mevcut, distal üreterde sakküler<br />
tarzda genişleme (konjenital megaüreter)<br />
22-M T. 62 E Pelvik rabdomyosarkom tanılı olguda, sol böbrek pelvikalisyel sisteminde ve Bulgular aynı<br />
sol üreterde grade IV dilatasyon mevcut<br />
23-İ. T 33 E Sol böbrekte alt kalisiyel sistemde kalkül, grade I dilatasyon Bulgular aynı<br />
24-E. K. 11 E Sağ böbrek pelvikalisyel sisteminde grade III dilatasyon (ÜPB darlığı) Bulgular aynı<br />
25-H. K. 65 E Sol böbrek pelvikalisyel sisteminde grade II dilatasyon, sol üreter<br />
proksimalinde kalkül<br />
26-A. K. 22 E Sol böbrekte ÜPB darlığı, sol böbrek pelvikalisyel sisteminde grade III<br />
dilatasyon<br />
27-M.N. 32 E Solda proksimal üreter taşı, sol böbrek pelvikalisyel sisteminde grade II<br />
dilatasyon<br />
28-R K.. 11 E Solda üst, orta ve alt kalisyel sistemde multipl kalküller, sol böbrekte grade IV<br />
pelvikalisyel dilatasyon<br />
29-T. Ö. 53 E Sol böbrek pelvikalisyel sisteminde ve proksimal üreterde grade II<br />
hidronefroz, sol proksimal üreter kalkülü<br />
30-K. E. 29 K Sağ böbrek pelvikalisyel sisteminde ve sağ proksimal üreterde grade IV<br />
dilatasyon, sağ proksimal üreterde striktür<br />
31-B. S. 54 E Opere mesane tümörü, ileal poştan yapılmış neomesane mevcut. Sol böbrek<br />
ve üreterde grade III dilatasyon, neomesanede tümör gelişimi ve sol<br />
vezikoüreteral bileşke tutulumu<br />
32-R. S. 40 K<br />
Sağ üreter orta kesimde kalkül, sağda grade II hidroüreteronefroz<br />
Bulgular aynı<br />
Bulgular aynı<br />
Bulgular aynı<br />
Bulgular aynı<br />
Bulgular aynı<br />
Bulgular aynı<br />
Bulgular aynı<br />
Obstrüksiyon<br />
seviyesi<br />
distal üreter,<br />
dilatasyon<br />
aynı<br />
7- TARTIŞMA<br />
İntravenöz ürografi (İVÜ), ucuz, yapılması kolay, iyi rezolüsyona sahip ve böbreğin<br />
hem anatomik hem de fonksiyonel durumu hakkında önemli bilgiler veren bir yöntem<br />
olduğundan, üriner trakt anomalilerinin değerlendirilmesinde halen primer görüntüleme<br />
yöntemi olarak kullanılmaktadır. Ancak böbrek yetmezliği, gebelik ve kontrast madde<br />
alerjisi gibi durumlarda İVÜ’ nün kontrendike olması, bağırsak gazlarının ve kemik<br />
yapıların süperpozisyonu ve radyolüsen taşları gösterememesi önemli limitasyonlarıdır<br />
(25, 76).<br />
İVÜ’ nin diğer önemli bir dezavantajı ise ciddi üriner sistem obstrüksiyonunda üriner
sistem vizualizasyonunda yetersiz kalmasıdır (25). Ciddi obstrüksiyonda, hamilelikte,<br />
kontrast madde duyarlılığında ve pediatrik hasta grubunda obstrüksiyonun varlığı ya da<br />
yokluğu, eğer varsa seviyesini ve sebebini saptamak için başka bir görüntüleme yöntemine<br />
gerek duyulur. Yapılması kolay olması, invazif olmaması, kontrast madde kullanılmaması<br />
ve radyasyon içermemesi sebebiyle ultrasonografi genellikle bu gibi durumlarda ilk tercihtir<br />
(53). Ancak kullanıcı bağımlı olması ve objektif olmaması, bağırsak gazı nedeniyle<br />
genellikle üreterlerin görüntülenememesi gibi dezavantajları da beraberinde getirmektedir<br />
(25, 52).<br />
Sintigrafi ise, üriner sistem hakkında çok değerli dinamik bilgi vermesine karşın<br />
anatomik bilgi ihtiva etmez. Ayrıca hastayı iyonizan radyasyona maruz bırakır. BT ise, bize<br />
çok değerli kesit bilgi vermesine karşın, hastanın radyasyona maruz kalıp kontrast madde<br />
kullanılması ile alerjik reaksiyon riski taşır. İntravenöz ürografiye alternatif olarak<br />
kullanılabilecek <strong>MR</strong> ürografi ise, bu incelemenin kontrendike olduğu durumlarda rahatlıkla<br />
kullanılabilecek görüntüleme yöntemidir (7).<br />
<strong>MR</strong>Ü‘ de ise genellikle İVÜ ile kıyaslanabilir şekilde iyi kalitede görüntüler elde<br />
edilebilmekte olup inceleme süresi de oldukça kısadır (1, 4, 12, 13, 15, 54, 55, 56, 57).<br />
Statik-sıvı <strong>MR</strong>Ü’ de ortalama görüntüleme süresi 6.5 dakika olup İVÜ‘ den belirgin olarak<br />
kısa, ultrasonografi ile karşılaştırılabilir bir süredir (54).<br />
Turbo spin-echo <strong>MR</strong>Ü‘ de ilk olarak kullanılan yöntem RARE yöntemidir. Rapid<br />
Acquisition Relaxation Enhancement’ in kısaltılmışı olan bu sekans, Hennig tarafından 1986<br />
yılında bulunmuştur. Çok kuvvetli T2 ağırlıklı görüntüler elde edebilmesi, bu sekansın klinik<br />
radyolojide bazı sekansların yerini almasına neden olmuştur (47). Bilindiği gibi T2 ağırlıklı<br />
sekanslarda sıvılardan yüksek sinyal alınır. Bundan yola çıkılarak vücudumuzda T2 zamanı<br />
500 ms’ nin üstünde oluşumları görüntüleme imkanı veren RARE sekansı kullanıma girmiştir<br />
(5, 6, 58). Bu şekilde beyin omurilik sıvısı, idrar, safra kesesi, safra yolları ve içi sıvı dolu<br />
oluşumlardan yüksek sinyal alınır. 1980‘ li yılların sonunda ve 1990’ lı yılların başında<br />
obstrüktif üriner sistem patolojilerinde 0.2 tesla gücündeki <strong>MR</strong> cihazları kullanılarak<br />
görüntüler elde edilmiş ve bu konuda birçok bilimsel makale yayımlanmıştır (5, 6, 58). Daha<br />
sonra bu sekansın sıvılardan yüksek sinyal almasından faydalanarak, <strong>MR</strong>-miyelografi, <strong>MR</strong>siyelografi,<br />
<strong>MR</strong>- kolanjiografi klinik olarak kullanılmıştır (48).<br />
RARE tekniğinden sonra <strong>MR</strong>Ü’ de diğer hızlı spin eko sekansları kullanılmıştır.<br />
HASTE (Half-Fourier acquisition single-shot turbo spin echo) tekniği ise tek nefes tutma<br />
süresinde görüntü elde edebilen, çok kısa sürede yüksek oranda T2A görüntüler alabilen<br />
bir sekanstır. Bu sekansta renal parenkim ile birlikte üriner sistem birkaç saniyede<br />
görüntülenebilmektedir. RARE’ den farkı, matriksin faz kodlama bölümünün tamamı değil
yarısı kadar eko almasıdır. Bu ekolar K alanının ilk yarısına yerleşip, boşluğun kalan yarısı<br />
için yeni bilgiler edinmek yerine ilk yarıdaki bilgileri ikinci yarı için tekrar kullanarak zaman<br />
kazancı sağlamasıdır. Yarım fourier tekniği sayesinde inceleme süresi RARE sekansına<br />
göre yarı yarıya kısaldığından, birden fazla ince kesit almamız mümkün hale gelir.<br />
Uygulanan TR ve TE zamanlarına göre istenilen T2 kontrastı elde edilebilir. İnce kesitler<br />
sayesinde çok küçük patolojilerin tespiti, bu teknik sayesinde mümkün olur. Birden fazla<br />
alınan kesitler MIP (Maximum Intensity Projection) ile bir arada görüntülenebilir. MIP<br />
tekniğinde, birden fazla kesitte alınan ham data kesitler, üst üste konarak bir blok (slab)<br />
halinde değerlendirilir ve bu slab içindeki en yüksek sinyalli oluşumlar görüntülenir. Diğer<br />
oluşumlar ise oluşturulan slaba dahil edilmez. HASTE sekansının RARE’ e göre bir<br />
avantajı da toplayıcı sistemle beraber renal parenkimi de görüntüleyebilmesidir (7).<br />
İntravenöz gadolinyum enjeksiyonu yapılarak uygulanan T1A ekskretuar <strong>MR</strong>Ü ise<br />
hem dilate hem de dilate olmayan üriner traktın değerlendirilmesinde önemli bilgiler verir.<br />
Ayrıca üriner sistemin anatomi, patoloji ve fonksiyonu iyi değerlendirilir (8, 9, 15).<br />
Dezavantajı, kontrast maddeye ihtiyaç duyulması (gebelerde kontrendike), T2 ağırlıklı<br />
<strong>MR</strong>Ü’ ye göre çekim süresinin uzaması ve özellikle ileri derecede obstrüksiyonlu olgularda<br />
çekim süresinin uzamasıdır (9, 10, 11, 12, 13, 15, 60, 61). Çeşitli çalışmalarda üriner<br />
sistem obstrüksiyonu düşünülen olgularda T2A HASTE tekniğinin yeterli olduğu kanısına<br />
varılmıştır. Bunun sebebi çekim süresinin kısa olması, kontrast madde kullanılmaması ve<br />
dilatasyon derecesi ve obstrüksiyon seviyesini optimal gösterebilmesidir (15). Bizim<br />
olgularımızın tümü de obstrüktif patolojiler olduğundan ve T1A ekskretuar <strong>MR</strong>Ü ile uzun<br />
çekim süresinin dezavantajı nedeniyle T2A HASTE sekansını kullanmayı yeterli gördük.<br />
T2A <strong>MR</strong>Ü obstrüksiyon seviyesini böbrek fonksiyonundan bağımsız göstermesi<br />
yönüyle hem İVÜ hem de kontrastlı T1A <strong>MR</strong>Ü‘ ye üstündür. Çalışmamıza aldığımız 2<br />
olguda İVÜ’ de obstrüksiyon seviyesinin tespiti için geç grafilere ihtiyaç duyulmuştur, T2A<br />
<strong>MR</strong> ürografide ise geç grafilere gerek kalmadan üriner sistem vizualize olmuştur.<br />
Olgularımızda, HASTE sekansı ile elde edilen kesitlere MIP Rekonstruksiyonu<br />
uygulanmıştır. O’Malley ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada, sadece kalın<br />
projeksiyon imajlarının mevcudiyetinde gözden kaçabilecek ayrıntıları belirlemede<br />
multislice metodunun daha etkili olduğu bildirilmiştir (55). Bizim çalışmamızda da ince<br />
kesitler alınan multislice metodu kullanıldı. Orijinal kaynak görüntüleri ile birlikte<br />
değerlendirildiğinde, küçük ayrıntıları göstermede daha etkili olduğu tespit edildi. Çok<br />
kesitli tetkik genellikle tek kesitli tekniğe göre daha iyi görüntü sağlamasına rağmen<br />
süperpoze abdominal sıvılar dezavantaj oluşturur (1, 56). Çalışmamızda da, sıvı dolu<br />
barsak anslarının süperpozisyonuna bağlı olumsuz etkiler görüldü. Kaynak görüntüler
kullanılarak bu etki azaltılmaya çalışıldı.<br />
Hussain ve arkadaşları retroperitoneal ve pelvik malignitelere bağlı üreter<br />
obstrüksiyonlarında, obstrüksiyon düzeyi ve üreter seyrinin İVÜ ile değerlendirilmediği<br />
durumlarda T2A <strong>MR</strong>Ü’ nün faydalı bilgiler verdiğini bildirmişlerdir (59). Bizim çalışmamızda<br />
da, bir adet pelvik rabdomiyosarkom tanılı olguda İVÜ ile geç grafilerle görüntü<br />
sağlanabildiği halde T2A <strong>MR</strong>Ü ile toplayıcı sistem kısa sürede vizualize olmuş ve<br />
obstrüksiyon seviyesi ile dilatasyon derecesi kolayca saptanabilmiştir. Dilatasyonun<br />
varlığını ve derecesini göstermede de <strong>MR</strong>Ü‘ nin yeterli olduğu çeşitli yayınlarda<br />
belirtilmiştir (12, 54). Bizim çalışmamızda da <strong>MR</strong>Ü 35 adet üriner obstrüksiyonun 33’ ünde<br />
üriner sistemde dilatasyon varlığını gösterdi. Böbrek içi kalküle sekonder grade I kalisyel<br />
dilatasyon saptanan 2 olguda <strong>MR</strong>Ü ile dilatasyon saptanamadı. Bunun nedeninin yetersiz<br />
hidrasyon olduğunu düşünüyoruz. Sol proksimal üreterde kalkül ve sol böbrekte grade II<br />
dilatasyon saptanan bir olguda da <strong>MR</strong>Ü dilatasyon varlığını göstermesine rağmen<br />
dilatasyon derecesini farklı saptadı (grade I). İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü’ nin, dilatasyon derecesini<br />
saptamadaki uyumluluğu bizim çalışmamızda mükemmel bulundu (lineer Kappa=0. 97,<br />
0.95 güven aralığı= 0.94-1).<br />
Çeşitli çalışmalarda hidrasyon, diüretik uygulaması ve eksternal kompresyonun hafif<br />
dilate üreterlerin ve toplayıcı sistemin görüntülenmesini kolaylaştıracağı vurgulanmaktadır<br />
(9, 57). Hughes ve arkadaşları, diüretik kullanmadan sadece hidrasyonla <strong>MR</strong>Ü ile dilate<br />
olmayan üriner traktın optimum görüntülenebileceğini ancak birkaç sekansın (T2 HASTE,<br />
T1A kontrastlı <strong>MR</strong>Ü) kombinasyonunun gerektiğini savunmuşlardır (62). Bizim<br />
çalışmamızın amacı dilate olmayan üriner sistemlerin değerlendirilmesinden çok<br />
obstrüksiyonlardaki dilatasyon derecesini saptamak olduğundan olgularımızda T2 HASTE<br />
sekansını kullanmayı yeterli gördük. Hastalarımıza oral hidrasyon dışında ön hazırlık<br />
yapılmamıştır. Bunun nedeni diüretik kullanımının birçok durumda kontrendike olması<br />
(akut üreteral obstrüksiyon, dehidratasyon, erken postoperatif dönem, yaşlı hastalar) ve ek<br />
bir maliyet yaratmasıdır. Ayrıca diüretik ve eksternal kompresyon gibi uygulamaların tetkik<br />
süresini uzattığı da gözardı edilemez (62). Bizim olgularımızda, İVÜ’ de grade II dilatasyon<br />
saptanan olgulardan birinde <strong>MR</strong>Ü ile grade I dilatasyon bulundu. Bu farklılık, İVÜ‘ de<br />
kullanılan kontrast maddenin diürezi arttırarak toplayıcı sistemdeki distansiyonu belirgin<br />
hale getirmesine bağlı olabilir.<br />
<strong>MR</strong>Ü’ nin obstrüksiyon seviyesini büyük oranda doğru bir şekilde saptadığı çeşitli<br />
çalışmalarda belirtilmiştir (4, 12, 13, 14, 15, 54). Bizim çalışmamızda ise, <strong>MR</strong>Ü ve İVÜ ile<br />
obstrüksiyon saptanan 33 üriner sistemin 32’sinde <strong>MR</strong>Ü İVÜ’ ye benzer biçimde<br />
obstrüksiyon seviyesini doğru olarak saptadı (Kappa=0.96, 0.95 güven aralığı=0.88-1).
Böylece İVÜ ile <strong>MR</strong>Ü‘ nin obstrüksiyon seviyesini saptamadaki uyumluluğu mükemmel<br />
bulundu. İVÜ ile orta üreterde kalküle bağlı obstrüksiyon saptadığımız bir hastada <strong>MR</strong>Ü ile<br />
obstrüksiyon seviyesini distal üreter olarak bulduk, bunun sebebinin kalkülün<br />
translokasyonu olabileceğini düşünüyoruz.<br />
<strong>MR</strong> ürografi, obstrüksiyonun sebebi hakkında da bilgi verebilir. Ancak akut<br />
ürolitiaziste <strong>MR</strong>Ü ilk inceleme yöntemi değildir. Bunun ana nedeni ise <strong>MR</strong> görüntülemenin<br />
küçük yumuşak doku kalsifikasyonlarının direkt saptanmasında düşük değeri olması ancak<br />
kontrastsız spiral BT ile bunların kolayca saptanmasıdır (63). Bizim çalışmamızda DÜSG’<br />
de kalkül tanısı alan 25 olgunun 18’ inde, T2A HASTE <strong>MR</strong> ürografi ile, kaynak görüntülerde<br />
ya da MIP imajlarda kalkülle uyumlu signal void alan görülmüştür (% 72). Üriner trakt<br />
incelemede kalkül çok sık rastlanılan bir durum olduğundan, <strong>MR</strong> görüntülemede kalkülün<br />
nasıl göründüğünü bilmek gerekir. Birçok çalışmada kalküllerin hem T1 hem de T2 ağırlıklı<br />
sekanslarda signal void (sinyal kaybı) alanı şeklinde göründükleri ortaya konulmuştur (1, 4,<br />
8, 9, 11, 60, 61, 64). Bu dolum defektleri ya T2A çok kesitli sekansların veya 3D GRE<br />
sekanslarının orijinal kaynak görüntülerinin analizi ile bulunur. Ancak dolum defekti tespiti<br />
taş için spesifik değildir. Benzer <strong>MR</strong>Ü görünümleri nedeniyle kan pıhtısı, cerrahi klips,<br />
debris veya küçük tümoral patolojilerin taştan ayrımı zor olabilir. Bu nedenle <strong>MR</strong><br />
ürogramların değerlendirilmesinde bir DÜS grafisinin bulundurulmasının, kalsifikasyonları<br />
belirlemede daha iyi sonuç verdiği bildirilmiştir (4, 5, 11, 65). Dolum defektlerini her zaman<br />
kaynak görüntülerden bakmak gerekir, MIP görüntülerde büyük kalküllerin bile gözden<br />
kaçabileceği unutulmamalıdır (5). Literatürde <strong>MR</strong>Ü’ nin üriner sistem kalküllerini<br />
saptamadaki etkinliğini araştıran iki adet çalışma mevcuttur (8, 60). Jung ve arkadaşlarının<br />
çalışmasında 3D-GRE sekanslı ekskretuar <strong>MR</strong>Ü’ de üreterolitiazisli 72 hastada %90, İVÜ‘<br />
de ise %68 duyarlılık bulunmuştur (8). Sudah ve arkadaşları ise ekskretuar <strong>MR</strong> ürografi ile<br />
akut yan ağrılı 26 hastada üriner sistem kalküllerini saptamada %100 duyarlılık ve özgüllük<br />
bulmuşlardır (60). Sudah ve arkadaşları statik-sıvı T2 ağırlıklı <strong>MR</strong> ürografide ise %60<br />
sensitivite bulmuşlardır. Ekskretuar <strong>MR</strong> ürografinin kalküllerini saptamada T2 ağırlıklı <strong>MR</strong><br />
ürografiye göre daha etkin olduğunu görmekteyiz. Bizim çalışmamızın amacı <strong>MR</strong>Ü ile<br />
üriner sistem taşlarını değerlendirmek olmadığı için <strong>MR</strong>Ü’ nün, kalkül varlığını<br />
saptamadaki duyarlılığı belirlemek için olgu sayımız yetersiz idi.<br />
Renal kolik ile başvuran hastalarda helikal BT‘ nin İVÜ‘ den daha duyarlı olduğunu<br />
gösteren çalışmalar mevcuttur (66). Ancak BT’ de alınan radyasyon dozu İVÜ’ den belirgin<br />
olarak yüksektir, bu da BT ‘in önemli bir dezavantajıdır, bu nedenle hastalarımıza BT<br />
çektirmedik. Ancak yakın zamanda BT çekilmiş olgularda İVÜ ile saptadığımız bulguları<br />
kesinleştirmek için 5 olguda BT’den faydalandık.
T2 ağırlıklı <strong>MR</strong> ürografinin dezavantajlarından en önemlisi, İVÜ‘ deki gibi<br />
fonksiyonel bilgi alınamamasıdır. Üriner sistemin fonksiyonu değerlendirilmek istendiğinde<br />
T1A kontrastlı <strong>MR</strong>Ü kullanılabilir. Dinamik kontrastlı <strong>MR</strong>Ü ile sintigrafide elde edilen<br />
sonuçlara benzer fonksiyon bilgileri elde edilebilir. Zaman-sinyal intensite eğrileri<br />
oluşturularak, böbreklerin diüretik enjeksiyonuna yanıtı ve dilatasyonun obstrüktif olup<br />
olmadığı değerlendirilebilir ve morfolojiye yönelik sekanslarla kombine edilerek aynı anda<br />
morfolojik ve fonksiyonel bilgi elde edilebilir (67, 68, 69). Bizim çalışmamızın amacı üriner<br />
sistemin fonksiyonunu değerlendirmek olmadığından T1A <strong>MR</strong>Ü’ yi kullanmadık.<br />
<strong>MR</strong> ürografi uygulaması, pediatrik radyolojide de önemli bir yer tutmaktadır.<br />
Çocuklarda bu patolojileri çoğu obstrüktif karakterdedir. İVÜ toplayıcı sistemin anatomik ve<br />
fonksiyonel değerlendirilmesinde önemli rol oynar. Ancak iyonizan radyasyon ve iyotlu<br />
kontrast madde kullanımı pediatrik yaş grubu için önemli bir dezavantajdır. Ultrasonografi<br />
pediatrik yaş grubunda üriner sistemin obstrüktif patolojilerinde en sık kullanılan<br />
yöntemlerden biri olmasına karşılık, üreterleri bütünüyle görüntüleyemez. Miksiyon<br />
sistoüretrografi, vesikoüreteral reflünün tanısında altın standart inceleme yöntemidir.<br />
İnvazif oluşu ve iyonizan radyasyon mevcudiyeti dezavantajıdır. Çok detektörlü bilgisayarlı<br />
tomografideki gelişmelerle, BT’ nin yeri daha da önem kazanmıştır. BT anjiografi ile de<br />
vasküler yapılar noninvazif olarak incelenebilir. İyonizan radyasyon ve iyotlu kontrast<br />
madde de bu yöntemin dezavantajlarıdır. Nükleer sintigrafi böbrek fonksiyonları hakkında<br />
bilgi verir ancak uzaysal rezolüsyonu düşük olup iyonizan radyasyon kullanılır (40, 70, 71,<br />
72, 73). Kocaoğlu ve arkadaşları çalışmalarında pediatrik yaş grubunda T2 ağırlıklı <strong>MR</strong><br />
ürografi ile %90 oranında anormal renal toplayıcı sistemi gösterebilmişlerdir (74). Klein ve<br />
arkadaşları da büyük üreterosel, mesane divertikülü, belirgin obstrükte dubleks sistem,<br />
megaüreter, üreteropelvik darlık ve kistik böbrek hastalıklarında T2A <strong>MR</strong>Ü’ nün tanı<br />
koydurucu olduğunu bildirilmiştir (74). Bizim çalışmamızda pediatrik olgu sayısı yetersiz idi.<br />
İki pediatrik olgumuzdan birinde staghorn renal kalkül, birinde ise üreteropelvik bileşke<br />
darlığı mevcuttu. Üreteropelvik bileşke tanılı iki olgu ve biri konjenital megaüreterle birlikte<br />
olmak üzere çift toplayıcı sistemi olan iki olgu ise erişkin yaş grubundan idi. <strong>MR</strong> ürografi ile<br />
bu olgularımızda toplayıcı sistemdeki değişiklikler net olarak izlendi.<br />
Sonuçlarımız ağır T2 ağırlıklı, HASTE sekanslı <strong>MR</strong> ürogramların, üriner sistem<br />
obstrüksiyonunu göstermede yüksek duyarlılık ve özgüllüğe sahip olduğunu<br />
göstermektedir. Bu sonuçlar literatürle uyumludur (4, 12, 14, 19, 54, 74). Çalışmamızda<br />
ayrıca literatürle uyumlu olarak, obstrüksiyon varlığı dışında, dilatasyonun derecesini<br />
göstermede de <strong>MR</strong> ürografinin yeterli olduğu sonucuna varılmıştır (12).<br />
Bu konuda pek çok sekans kullanılmasının mümkün olmasına karşın, çabuk ve en
az artefaktla sonuca gitmemizi sağlayan iki sekans HASTE ve RARE karşılaştırıldığında,<br />
HASTE sekansının daha fazla daha fazla diagnostik değere sahip olduğu çeşitli<br />
çalışmalarda görülmüştür (7). <strong>MR</strong> ürografik inceleme yapılırken, abdominal inceleme de<br />
aynı seansta yapıldığı takdirde, üriner sistemin analizi bir bütün olarak tamamlanır.<br />
8- SONUÇ<br />
Üriner obstrüksiyonu olan hastalarda T2A HASTE tekniği ile çekilen <strong>MR</strong> ürografinin<br />
dilatasyon derecesi ve obstrüksiyon seviyesini saptamadaki etkinliğini araştırdığımız<br />
çalışmamızda bu teknikle literatürle uyumlu olarak başarılı sonuçlar elde ettik. Bu tetkikin,<br />
gebeler ve çocuklar gibi X ışınının potansiyel zararlı etkisinin olabileceği düşünülen<br />
olgularda ve böbrek yetmezliği, kontrast madde alerjisi varlığında, ayrıca İVÜ ile<br />
değerlendirilemeyen obstrüktif patolojilerin araştırılmasında başarılı sonuçlar veren, invazif<br />
olmayan, alternatif bir görüntüleme yöntemi olduğunu düşünüyoruz. T2A <strong>MR</strong>Ü renal<br />
fonksiyona bağlı olmadığı için fonksiyon görmeyen böbreklerde ve hidronefroz varlığını<br />
göstermede ekskretuar <strong>MR</strong> ürogramlara gerek olmadan doğru sonuçlar vermektedir. Bu<br />
nedenle obstrüksiyon varlığının araştırılmasında ve fonksiyon görmeyen böbreklerde<br />
öncelikle statik sıvı <strong>MR</strong>Ü' nün görüntülenmesine olanak veren HASTE tekniği tercih<br />
edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak böbreğin anatomi, patoloji ve fonksiyonuyla ilgili<br />
ek bilgi gerektiren durumlarda T1A ekskretuar <strong>MR</strong> ürografi sekansları da incelemeye
eklenebilir.<br />
8- OLGU ÖRNEKLERİ<br />
A<br />
B
A<br />
RESİM 1:<br />
47 yaşındaki erkek olguda<br />
A- İVÜ’ de sol proksimal üreterde kalkül, sol böbrekte ve sol proksimal üreterde grade II<br />
hidroüreteronefroz<br />
B- T2 ağırlıklı MIP rekonstrüksiyonlu <strong>MR</strong> ürografide kalküle ait signal void görünüm,<br />
dilatasyon derecesi ve obstrüksiyon seviyesi İVÜ ile tam korelasyon göstermekte
RESİM 2:<br />
MIP rekonstrüksiyonlu, T2 ağırlıklı HASTE sekansı ile çekilen <strong>MR</strong> ürografide, kemik pelvis<br />
içi yerleşimli rabdomiyosarkom tanılı 55 yaşındaki erkek olguda kitle basısına sekonder sol<br />
böbrek pelvikalisyel sisteminde ve sol üreterde grade IV dilatasyon<br />
A<br />
B
C<br />
RESİM 3: 32 yaşındaki kadın olguda bilateral çift toplayıcı sistem mevcut olup sağ taraf<br />
toplayıcı sistemlerde dilatasyon izlenmiyor. Solda üstteki toplayıcı sistemde dilatasyon yok,<br />
alttaki toplayıcı sistem ve üreterde grade III hidroüreteronefroz, distal üreterde darlık<br />
görünümü ve proksimalinde sakküler tarzda genişleme<br />
A- İVÜ<br />
B ve C- <strong>MR</strong>Ü görünümleri<br />
A<br />
B
C<br />
RESİM 4: 38 yaşında kadın olguda,<br />
A- DÜS grafide sol üreter distaline uyan kalkül imajı<br />
B- İVÜ ve C- <strong>MR</strong>Ü’ de sol böbrek ve üreterde grade IV hidroüreteronefroz<br />
A<br />
B
.<br />
C<br />
C-<br />
RESİM 5 :45 yaşında erkek olguda<br />
A- DÜS grafide sol L3 vertebra seviyesinde kalkülle uyumlu radyoopasite mevcut<br />
B- İVÜ görüntüde kalkülün sol proksimal üretere uyduğu izlenmekte olup sol<br />
böbrekte grade IV hidronefroz mevcut<br />
C- <strong>MR</strong>Ü bulguları İVÜ ile tam korelasyon göstermektedir.<br />
A<br />
B
RESİM 6: 67 yaşındaki prostat kanseri tanılı olguda<br />
A- İVÜ’ de sağ böbrek pelvikalisyel sisteminde ve sağ üreterde distale dek grade III<br />
dilatasyon izleniyor.<br />
B- Aynı olgunun <strong>MR</strong>Ü görüntüsü<br />
A B
C<br />
Resim 7: İki ayrı olguda kalküllerin <strong>MR</strong> ürografideki sinyal kaybı bulgusu.<br />
A ve B: Sağ böbrekte staghorn kalkül tanısı alan 40 yaşındaki kadın olguda İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü<br />
görünümleri. <strong>MR</strong>Ü’ de genişlemiş kalisyel sistem içerisinde kalküle ait sinyal kaybı<br />
alanlarıC- 30 yaşındaki kadın olguda, koronal T2 ağırlıklı <strong>MR</strong> ürografide sağ böbrekteki<br />
kalküle ait sinyal kaybı alanı ve orta derecede pelvikalisyel dilatasyon<br />
A<br />
B
RESİM 8:<br />
38 yaşında erkek hastada A- İVÜ B- <strong>MR</strong>Ü görünümleri. USG ve DÜS grafide sol böbrek<br />
üst polde 3 adet ve sağ üreter proksimalde 1 adet kalkül saptanan hastada sağ böbrekte<br />
grade 3, solda grade 2 ektazi mevcut. Sağ üreter proksimalinde ani sonlanma izleniyor.<br />
İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü bulguları tam korelasyon göstermekte.<br />
A<br />
B
RESİM 9:29 yaşında bayan hastada,<br />
A- İVÜ B-<strong>MR</strong>Ü görünümleri<br />
Sağ böbrekte grade 4 pelvikaliektazi, sağ üreter proksimalde ani daralma ve proksimalinde<br />
ektazi mevcut. Hastaya bu görüntüler elde edilmeden 3 ay önce üreteropelvik bileşke<br />
darlığı nedeniyle balonla dilatasyon uygulanmış. <strong>MR</strong>Ü ve İVÜ bulguları tam korelasyon<br />
göstermekte.<br />
RESİM 10: 54 yaşında erkek olguda T2 ağırlıklı <strong>MR</strong><br />
görüntülerde sol böbrek inferiorunda ürinoma ile uyumlu hiperintens sıvı koleksiyonu<br />
mevcut olup sol böbrek pelvikalisyel sistemi ve sol proksimal üreterde grade II dilatasyon<br />
izleniyor.<br />
A<br />
B
RESİM 11:.45 yaşında bayan hastada A- <strong>MR</strong>Ü B- İVÜ görünümleri<br />
DÜS grafide ve USG’ de sağ böbrek pelvisinde ve sol üreter orta kesiminde kalkül<br />
saptanan hastada sol böbrek pelvikalisiel sistemde grade III ektazi, sağ böbrek<br />
pelvikalisiyel sistemde üst polde daha belirgin olmak üzere grade II ektazi izlenmektedir.<br />
Sol üreter dilate görünümdedir. İVÜ ve <strong>MR</strong>Ü bulguları tam olarak korelasyon<br />
göstermektedir.
9- KAYNAKLAR<br />
1- Tang Y, Yamashita Y, Namimito T, et al. The value of <strong>MR</strong> urography that uses HASTE<br />
sequences to reveal urinary tract disorders. AJR Am J Roentgenol 1996; 167:1497-1502.<br />
2- Thickkman D, Kundel H, Biery D. Magnetic resonance evalution of hydronephrosis in<br />
the dog. Radiology 1984; 152:113-116.<br />
3- Kikinis R, von Schulthess GK, Jager P, et al. Normal and hydronephrotic kidney:<br />
evalution of renal function with contrast-enhanced <strong>MR</strong> imaging. Radiology 1987; 165:837-<br />
842.<br />
4- Regan F, Bohlman ME, Khazan R, Rodriguez R, Schultze Haakh. <strong>MR</strong> urography using<br />
HASTE imaging in the assessment of ureteric obstruction. AJR Am J Roentgenol 1996;<br />
167:1115-1120.<br />
5- Nolte-Ernsting CCA, Adam G, Günther RW, <strong>MR</strong> urography: examination techniques and<br />
clinical applications. Eur Radiol 2001; 11:355-372.<br />
6- Hughes J, Jan W, Goodie J, Lund R, Rankin S. <strong>MR</strong> urography: evalution of different<br />
techniques in non-dilated tracts. Clin Radiol 2002; 57:989-994 .<br />
7- Balcı NC, Mueller-Lisse UG, Holzknecht N, Gauger J, Waidelich R, Reiser M.<br />
Breathhold <strong>MR</strong> urography: comparison between HASTE and RARE in healthy volunteers.<br />
Eur Radiol 1998; 8:925-932.<br />
8- Jung P, Brauers A, Nolte- Ernsing CA, Jakse G, Gunther RW. Magnetic resonance<br />
urography enhanced by gadolinium and diuretics: a comparison with conventional<br />
urography in diagnosing the cause of ureteric obstruction. BJU Int 2000; 86:960-965.<br />
9- Nolte–Ernsting CC, Tacke J, Adam GB, et al. Diuretic–enhanced gadolinium excretory<br />
<strong>MR</strong> urography: comparison of conventional gradient-echo sequences and echo-planar<br />
imaging. Eur Radiol 2001; 11:18-27.<br />
10- Nolte-Ernsting C, Adam G, Bucker A, et al. Contrast-enhanced magnetic resonance<br />
urography: first experimental results with a polymeric gadolinium bloodpool agent. Invest<br />
Radiol 1997; 32:418-423.<br />
11- Nolte-Ernsting CC, Bucker A, Adam GB, et al. Gadolinium-enhanced excretory <strong>MR</strong>
urography after low-dose diuretic injection: comparison with conventional excretory<br />
urography. Radiology 1998; 209:147-157.<br />
12- Zielenko J, Studniarek M, Markuszewski M. <strong>MR</strong> urography of obstructive uropathy:<br />
diagnostic value of the method in selected clinical groups. Eur Radiol. 2003; 13:802-809.<br />
13- Erdoğmuş B, Bozkurt M, Bakır Z. Diagnostic value of HASTE technique and excretory<br />
<strong>MR</strong> urography in urinary system obstructions. Tani Girisim Radyol. 2004; 10:309-315.<br />
14- Magno C, Blandino A, Anastasi G, Minutoli F, Crea G, Gali A, Caramio M, Melloni D.<br />
Lithiasic obstructive uropathy. Hydronephrosis characterization by magnetic resonance<br />
pyelography. Urol Int. 2004; 72 Suppl 1:40-42.<br />
15- Yekeler E, Yümnü Y, Süleyman E, Gençhallaç H, Tunacı A, Acunaş B. <strong>MR</strong> ürografi<br />
teknikleri ve intravenöz ürografi bulguları ile karşılaştırılması. Bilgisayarlı Tomografi Bülteni<br />
2004; 8:104-112.<br />
16- Petorak İ. Medikal Embriyoloji, Beta Basımevi İstanbul 1984; 212-218.<br />
17- Sabiston, Textbook of Surgery, W. B. Saunders Philadelphia 14th Edition, 1991; 1433-<br />
1434.<br />
18- Kelalis P. Clinical Pediatric Urology, W. B. Saunders Philadelphia 3rd Edition, 1992;<br />
500-501.<br />
19- Welch K, Ravitch M. Pediatric Surgery, Year Book Medical Publishers Chicago, Inc.<br />
1986; 1134-1135.<br />
20- Prof. Dr. Zeki Zeren İnsan Anatomisi Ekin Yayınları İstanbul 1975.<br />
21- Dunnick RN, Sandler CM, Newhouse JH, Amis ES, Jr. Nephrocalcinosis and<br />
nephrolithiasis In: Textbook of uroradiology. 3rd ed. Philadelphia, Pa: Lippincott Williams &<br />
Wilkins 2001; 178-194.<br />
22- Keolliker SL, Cronan JJ: Acute urinary tract obstruction. Imaging update. Urol Clin<br />
North Am 1997; 24:571-582.<br />
23- Levine JA, Neitlicht J, Verga M, Dalrymple N, Smith RC. Ureteral calculi in patients<br />
with flank pain: correlation of plain radiography with unenhanced helical CT. Radiology<br />
1997; 204:27-31.<br />
24- Zagoria RJ, Khatod EG, Chen MYM. Abdominal radiography after CT reveals urinary<br />
calculi: a method to predict usefulness of abdominal radiography on the basis of size and<br />
CT attenuation of calculi. AJR 2001; 176:1117-1122.<br />
25- Cronan JJ. Contemporary concepts in imaging urinary tract obstruction. Radiol Clin<br />
North Am 1991; 26:527-542.<br />
26- Ames CD, Older RA et al. Imaging in urinary tract obstruction. Braz J Urol. Vol. 27:316-<br />
325.
27- Rawashdeh YF, Djurhuus JC, Mortensen J, Horlyck A, Frokiaer J. The intrarenal<br />
resistive index as a pathophysiological marker of obstructive uropathy. J Urol. 2001;<br />
165:1397-1404.<br />
28- Older RA, Stoll HL, Omary RA, Watson LR. Clinical value of renovascular resistive<br />
index measurement in the diagnosis of acute obstructive uropathy. J Urol 1997; 157:2053-<br />
2055.<br />
29- Cronan JJ, Tublin ME. Role of the resistance index in the evaluation of acute renal<br />
obstruction. AJR Am J Roentgenol 1995; 164:377-378.<br />
30- Platt JF, Rubin JM, Ellis JH. Acute renal obstruction: evaluation with intrarenal duplex<br />
Doppler and conventional US. Radiology 1993; 186:685-688.<br />
31 -Tublin ME, Dodd GD, III, Verdile VP. Acute renal colic: diagnosis with duplex Doppler<br />
US. Radiology 1994; 193:697-701.<br />
32- Cox IH, Erickson SJ, Foley WD, Dewire DM. Ureteric jets: evalution of normal flow<br />
dynamics with color Doppler sonography. AJR 1992; 158:1051-1055.<br />
33- Kim EE, Barron BJ, Lamki LM, Podoloff DA. Genitourinary nuclear medicine I. In:<br />
Sandler MP, Patton JA, Coleman RE, Gottschalk A, Wackers FJT, Hoffer PB, eds.<br />
Diagnostic nuclear medicine. 3rd ed. Baltimore, Md: Williams & Wilkins, 1988; 1191-1208.<br />
34- Kass EJ, Fink- Bennett TD. Contemporary Techniques for the Radioisotopic Evalution<br />
of dilated urinary tracts. Urol Clin North Am 1990; 17:273-289.<br />
35- Dubovsky EV, Russell CD. Advances in radionuclide evalution of urinary tract<br />
obstruction. Abdominal Imaging 1998; 23:17-26.<br />
36- Lorberboym M, Kapustin Z, Elias S, Nikolov G, Katz R. The role of renal scintigraphy<br />
and unenhanced helical computerized tomography in patients with ureterolithiasis. Eur J<br />
Nucl Med 2000; 27:441-446.<br />
37- Sfakianakis GN, Cohen DJ, Braunstein RH, et al. MAG3-F0 scintigraphy in decision<br />
making for emergency intervention in renal colic after helical CT positive for a urolith. J<br />
Nucl Med 2000; 41:1813-1822.<br />
38- Koff SA. Pathophysiology of ureteropelvic junctıon obstructıon. Urol Clin North Am<br />
1990; 17:263-272.<br />
39- Papanicolau N. Urinary Tract Imaging and Intervention: Basic Principles. In: Walsh PC,<br />
Retik AB, Vaughan D, Wein JA(eds.). Campbell’s Urology, Philadelphia, WB Saunders<br />
1998; 243-244.<br />
40- Smith RC, Rosenfield AT. Acute flank pain: comparison of non-contrast- enhanced CT<br />
and intravenous urography. Radiology 1995; 194:789-794.<br />
41- Niall O, Rusell J, Mac Gregor R: A comparison of noncontrast computerized
tomography with excretory urography in the assessment of acute flank pain. J Urol 1999;<br />
161:534-537.<br />
42- Boridy IC. Acute ureterolithiasis: Nonenhanced helical CT findings of perinephric<br />
edema for prediction of degree of ureteral obstruction. Radiology 1999; 213:663-667.<br />
43- Chong WK. Renal carcinoma presenting with flank pain: a potential drawback of<br />
unenhanced CT. AJR 2000; 174:667-669.<br />
44- Blake SP, McNicholas MM, Raptopoulos V. Nonopaque crystal deposition causing<br />
ureteric obstruction in patients with HIV undergoing indinavir therapy. AJR 1998; 171:717-<br />
720.<br />
45- Wegener O. H. Ganzkörper Computertomographie Schering Berlin 1981<br />
46- Oyar O, Gülsoy U. Tıbbi Görüntüleme Fiziği, Tisamat Basın Sanayi Ankara 2003, 296-<br />
300.<br />
47- Hennig J, Nauerth A, Friedburg H. RARE imaging: a fast imaging method for clinical<br />
<strong>MR</strong>. Magn Reson Med 1986; 3:823- 833.<br />
48- Hennig J. Freiburg H Clinical applications and methodogical developments of the<br />
RARE technique Magn Reson İmaging 1988; 6:391-395.<br />
49- Anderson CM, Saloner D, Tsuruda JS. Artifacts in maximum-intensity-projection<br />
display of <strong>MR</strong> angiograms. AJR 1990; 154:623-629.<br />
50- Jones RA, Perez-Brayfield <strong>MR</strong>, Kirsch AJ, Grattan- Smith JD. Renal transit time with<br />
<strong>MR</strong> urography in children. Radiology 2004; 233:41-50.<br />
51- Diament M, Takasugi J, Kangarloo H. Hydronephrosis in childhood: reliability of<br />
ultrasound screening. Pediatr Radiol 1984; 14:31-36.<br />
52- Louca G, Liberopoulos K, Fidas A: <strong>MR</strong> urography in the diagnosis of urinary tract<br />
obstruction. Eur Urol 1999 ; 35:102-108.<br />
53- Webb JAW. Ultrasonography in the diagnosis of renal obstruction. Sensitive but not<br />
very specific. Br Med J 1990;301:944-946.<br />
54- Karaali K, Çevikol C, Dündar F, Şenol U, Danışman A, Bircan O. Üriner sistem<br />
obstrüksiyonlarının değerlendirilmesinde <strong>MR</strong> Ürografi. Türk Üroloji Dergisi 2004; 3:354-<br />
359.<br />
55- O’ Malley ME, Soto JA, Yucel EK, Hussain S. <strong>MR</strong> urography: evalution of threedimensional<br />
fast spin- echo technique in patients with hydronephrosis. AJR Am J<br />
Roentgenol 1997; 168:387-392.<br />
56- Hattery RR, King BF. Technique and application of <strong>MR</strong> urography. Radiology 1995;<br />
194:25-27.<br />
57- Rothpearl A, Frager D, Subramanian A, et al. <strong>MR</strong> urography: technique and
application. Radiology 1995; 194:125-130.<br />
58- Aerts P, Van H, Bosmans H, et al. Breath-hold <strong>MR</strong> urography using the HASTE<br />
technique. AJR Am J Roentgenol 1996; 166:543-545.<br />
59- Hussain S, O Malley M, Jara H, et al. <strong>MR</strong> urography. Magn Reson Imaging Clin N Am<br />
1997; 5:95-106.<br />
60- Sudah M, Vanninen R, Partanen K, et al. <strong>MR</strong> urography in evalution of acute flank<br />
pain: T2- weighted sequences and gadolinium-enhanced three- dimensional FLASH<br />
compared with urography. AJR 2001; 176:105-112.<br />
61- Farres MT, Gattegno B, Ronco P, et al. Nonnephrotoxic, dynamic, contrast enhanced<br />
magnetic resonance urography: use in nephrology and urology. J Urol 2000; 163:1191-<br />
1196.<br />
62- Hughes J, Jan W, Goodie J, Lund R, Rankin S. <strong>MR</strong> urography: evaluation of different<br />
techniques in non-dilated tracts. Clin Radiol 2002; 57:989-994.<br />
63- Fielding JR, Silverman SG, Rubin GD. Helical CT of the urinary tract. AJR 1999;<br />
172:1199-1206<br />
64- Roy C, Saussine C, Jahn C. et al. Evalution of RARE- <strong>MR</strong> Urography in the<br />
assessment of ureterohydronephrosis. J Comput Assist Tomogr 1994; 18:601-608.<br />
65- Knesplova L, Krestin GP. Magnetic resonance in the assesment of renal function. Eur<br />
Radiol 1998; 8:201-211.<br />
66- Yilmaz S, Sindel T, Arslan G. Renal colic: Comparison of spiral CT, US and IVU in the<br />
detection of ureteral calculi. Eur Radiol 1998; 8:212-217.<br />
67- Rohrschneider WK, Haufe S, Wiesel M. Functional and morphologic evalution of<br />
congenital urinary tract dilatation by using combined static- dynamic <strong>MR</strong> urography:<br />
findings in kidneys with a single collecting system. Radiology 2002; 224:683-694.<br />
68- Rohrschnedider WK, Hoffend J, Becker K, et al. Combined static-dynamic <strong>MR</strong><br />
urography for the simultaneous evaluation of morphology and function in urinary tract<br />
obstruction. I. Evaluation of the normal status in an animal model. Pediatr Radiol 2000;<br />
30:511-522.<br />
69- Rohrschnedider WK, Becker K, Hoffend J. Combined static-dynamic <strong>MR</strong> urography for<br />
the simultaneous evaluation of morphology and function in urinary tract obstruction. II.<br />
Findings in experimentally induced ureteric stenosis. Pediatr Radiol 2000; 30:523-532.<br />
70- Leppert A, Nadalin S, Schirg E, Petersen C, Kardorff R, Galanski M, Fuchs J. Impact<br />
of magnetic resonance urography on preoperative diagnostic workup in children affected<br />
by hydronephrosis: should IVU be replaced? J Pediatr Surg 2002; 37:1441-1445.<br />
71- Borthne A, Nordshus T, Reiseter T. <strong>MR</strong> urography: the future gold Standard in pediatric
urogenital imaging? Pediatr Radiol 1999; 29:694-701.<br />
72- Roy C, Saussine C, Guth S. <strong>MR</strong> urography in the evalution of urinary tract obstruction.<br />
Abdom Imaging 1998; 23:27-34.<br />
73- Smith RC. Acute flank pain: comparison of non-contrast- enhanced CT and<br />
intravenous urography. Radiology 1995;194:789-794.<br />
74- Klein LT, Fragger D, Subramanium A, Lowe FC. Use of magnetic resonance<br />
urography. Urology 1998; 52:602-608.<br />
75- Catalano C, Pavone P, Laghi A, Scipioni A, Panebianco V, Brillo R, Fraioli F,<br />
Passariello R. <strong>MR</strong> pyelography and conventional <strong>MR</strong> imaging in urinary tract obstruction.<br />
Acta Radiol. 1999; 40:198-202.<br />
76- Roy C, Saussine C, LeBras Y. Assesment of painfull ureterohydronephrosis during<br />
pregnancy by <strong>MR</strong> urography. Eur Radiol 1996; 6:334-338.