08.03.2014 Views

cerrahi menopoz sonrası nazal fizyolojide oluşan değişikliklerin ...

cerrahi menopoz sonrası nazal fizyolojide oluşan değişikliklerin ...

cerrahi menopoz sonrası nazal fizyolojide oluşan değişikliklerin ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

T.C.<br />

SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ<br />

KULAK BURUN BOĞAZ KLİNİĞİ<br />

CERRAHİ MENOPOZ SONRASI NAZAL FİZYOLOJİDE<br />

OLUŞAN DEĞİŞİKLİKLERİN ANTERİOR RİNOSKOPİ VE<br />

ANTERİOR RİNOMANOMETRİ İLE<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

TIPTA UZMANLIK TEZİ<br />

Dr. SEDEN AKDAĞLI<br />

İSTANBUL-2009


T.C.<br />

SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ<br />

KULAK BURUN BOĞAZ KLİNİĞİ<br />

CERRAHİ MENOPOZ SONRASI NAZAL FİZYOLOJİDE<br />

OLUŞAN DEĞİŞİKLİKLERİN ANTERİOR RİNOSKOPİ VE<br />

ANTERİOR RİNOMANOMETRİ İLE<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

TIPTA UZMANLIK TEZİ<br />

Dr. SEDEN AKDAĞLI<br />

Danışman<br />

Doç. Dr. MUHAMMET TEKİN<br />

İSTANBUL-2009


TEŞEKKÜR<br />

Uzmanlık eğitimim süresince beni her konuda sonsuz destekleyen, mesleki<br />

bilgi ve görgüsüyle ufkuma açan, azim ve özveriyle her şeyin üstesinden<br />

gelinebileceğini öğreten sevgili hocam Doç. Dr. Muhammet TEKİN’e saygı ve<br />

şükranlarımı sunarım.<br />

Bilimsel çalışmalarımızda yardımlarını esirgemeyen ve her zaman destekçimiz<br />

olan başhekimimiz Prof. Dr. Hamit OKUR’a teşekkür ederim.<br />

Kulak Burun Boğaz asistanlığı boyunca klinik bilgi ve tecrübelerinden<br />

yararlandığım Klinik Şef Yardımcımız Op.Dr. Hüseyin KARABULUT, Op.Dr. Gül<br />

Özbilen ACAR ve Op.Dr. Osman İlkay ÖZDAMAR’a teşekkürü borç bilirim.<br />

Yaşamımın en önemli ve heyecanlı dönemlerinden birini yaşarken bilgi,<br />

tecrübe ve sevgileriyle bana destek olan sevgili uzmanlarım Op.Dr.Fikri Can<br />

ARIBAL, Op.Dr.Süha ÖZBİLGEN, Op.Dr.Şefik ÇAĞLAR’a teşekkür ederim.<br />

Kliniğimizde yıllardır birlikte çalıştığım, iyi günümde kötü günümde bana<br />

destek olan asistan arkadaşlarım Dr.Mehmet KARATAŞ, Dr.İlteriş Çağatay RUHİ,<br />

Dr.Galip Arda PELEN, Dr.Tayfun Anıl ERASLAN, Dr.Emre KAYTANCI,<br />

Dr.Osman Halit ÇAM ve Dr.Adem KILIÇASLAN’a teşekkür ederim.<br />

Asistanlığım süresince birlikte çalıştığım değerli odyometrist ve hemşire<br />

arkadaşlarıma teşekkür ederim.<br />

Tüm hayatım boyunca karşılıksız sevgiyle beni kuçaklayan,, iyi ki varsınız<br />

dediğim sevgili annem, babam ve kardeşime teşekkür ederim.<br />

Kısa zamanda tüm hayatımı kaplayan, bana her konuda sonsuz destek olan,<br />

zorluklarıyla ve güzellikleriyle ömrümü paylaştığım sevgili eşim Umur’a çok<br />

teşekkür ederim.<br />

Dr. Seden AKDAĞLI<br />

i


İÇİNDEKİLER<br />

Sayfa no<br />

TEŞEKKÜR .................................................................................................................. i<br />

İÇİNDEKİLER ............................................................................................................ ii<br />

KISALTMALAR ........................................................................................................ iii<br />

TABLO LİSTESİ ........................................................................................................ iv<br />

ŞEKİL LİSTESİ ........................................................................................................... v<br />

ÖZET ......................................................................................................................... vii<br />

İNGİLİZCE ÖZET (ABSTRACT) ........................................................................... viii<br />

GİRİŞ VE AMAÇ ........................................................................................................ 1<br />

GENEL BİLGİLER ..................................................................................................... 3<br />

BURUN EMBRİYOLOJİSİ ............................................................................... 3<br />

BURUN ANATOMİSİ ve İSKELETİ ............................................................... 3<br />

BURUN HİSTOLOJİSİ ...................................................................................... 9<br />

BURUN FİZYOLOJİSİ .................................................................................... 10<br />

NAZAL SOLUNUM FONKSİYONLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ..... 17<br />

KLİMEKTERYUM ve MENOPOZ ................................................................. 30<br />

MENOPOZDA GÖRÜLEN HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER ...................... 31<br />

CERRAHİ OOFEREKTOMİ SONRASI HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER .. 33<br />

MENOPOZDA KLİNİK BULGU ve SEMPTOMLAR .................................. 34<br />

GEREÇ VE YÖNTEM .............................................................................................. 36<br />

BULGULAR .............................................................................................................. 39<br />

TARTIŞMA ............................................................................................................... 55<br />

SONUÇ ...................................................................................................................... 60<br />

KAYNAKLAR VE EKLER ...................................................................................... 61<br />

TEZ ONAY SAYFASI .............................................................................................. 70<br />

ii


KISALTMALAR<br />

A/a:<br />

Arteria<br />

AnR:<br />

Anterior Rinoskopi<br />

AR:<br />

Allerjik Rinit<br />

ARM:<br />

Anterior Rinomanometri<br />

BT:<br />

Bilgisayarlı Tomografi<br />

cm:<br />

Santimetre<br />

COCP: Combine Oral Contrasaption Pill<br />

CPAP: Continuous Positive Airway Pressure<br />

DSN:<br />

Deviatio Septi Nasi<br />

E2: Östrojen<br />

FSH:<br />

Follikül Stimülan Hormon<br />

LH:<br />

Luteinizan Hormon<br />

KBB:<br />

Kulak Burun Boğaz<br />

mg:<br />

Miligram<br />

ml:<br />

Mililitre<br />

mm:<br />

Milimetre<br />

MR:<br />

Manyetik Rezonans<br />

N/n:<br />

Nervus<br />

NOSE: Nazal Obstrüksiyon Semptom Değerlendirme Skalası<br />

Pa:<br />

Paska<br />

TNİD:<br />

Total Nazal İnspiratuar Direnç<br />

V/v:<br />

Vena<br />

iii


TABLO LİSTESİ<br />

Sayfa No:<br />

Tablo 1: Steroidlerin kan düzeyleri ....................................................................... 33<br />

Tablo 2: Semptom ve bulgular .............................................................................. 35<br />

Tablo 3: NOSE skalası .......................................................................................... 37<br />

Tablo 4: Ooferektomi sonrası burun tıkanıklığının dağılımı ................................. 39<br />

Tablo 5: Anterior rinometri(total inspiratuar direnç) ölçümlerinin<br />

değerlendirilmesi ..................................................................................... 40<br />

Tablo 6: E2 ve FSH ölçümlerinin preoba göre postop değerlendirilmesi ............. 41<br />

Tablo 7: Anterior rinoskopi ölçümlerinin preoba göre postop<br />

değerlendirilmesi ..................................................................................... 43<br />

Tablo 8: NOSE skalasına ilişkin preoba göre postop değerlendirilmesi ............... 45<br />

Tablo 9: Toplam NOSE puanı ölçümlerinin preoba göre postop<br />

değerlendirilmesi ..................................................................................... 48<br />

Tablo 10: Anterior rinomanometri farkı ile diğer parametrelerin ilişkisi ................ 48<br />

Tablo 11: Anterior rinoskopi farkları ile ilişkiler .................................................... 51<br />

iv


ŞEKİL LİSTESİ<br />

Sayfa No:<br />

Şekil 1: Burun kıkırdakları........................................................................................ 4<br />

Şekil 2: Nazal kavitenin lateral kemik duvarı ve konkaların pozisyonları ............... 6<br />

Şekil 3: Burun mukoza ve septumun kanlanması ..................................................... 7<br />

Şekil 4: Nazal kavite sinirleri .................................................................................... 9<br />

Şekil 5: İnspiratuar ve Ekspiratuar hava akımı ....................................................... 12<br />

Şekil 6: Nazal valv .................................................................................................. 13<br />

Şekil 7: Burunun tıkalı algılanmasına neden olan faktörler .................................... 15<br />

Şekil 8: Anterior rinomanometride basınç kanülünün yerleştirilmesi .................... 21<br />

Şekil 9: Posterior rinomanometride basınç kanülünün yerleştirilmesi. A bölgesi<br />

B bölgesi gibi görev yapmakta ve dil tabanının uyarılmasını<br />

engellemektedir. Yumuşak damak (C) gevşetilmelidir. ............................ 21<br />

Şekil 10: Post<strong>nazal</strong> (per<strong>nazal</strong>) rinomanometride basınç kanülünün<br />

yerleştirilmesi ............................................................................................ 22<br />

Şekil 11: Anterior maske ile rinomanometri (önden ve yandan görünüşü) .............. 23<br />

Şekil 12: Çok tıkalı <strong>nazal</strong> havayoluna ait basınç akım eğrisi (a) basınç aksına,<br />

az tıkalı olan <strong>nazal</strong> havayolu eğrisinden (b), daha yakındır.<br />

(Otolaryngology Head and Neck Surgery-Cummings-3.baskı 2.cilt) ....... 25<br />

Şekil 13: Ooferektomi sonrası burun tıkanıklığına göre dağılımı ............................ 40<br />

Şekil 14: E2 düzeyleri dağılımı................................................................................. 41<br />

Şekil 15: FSH düzeyleri dağılımı .............................................................................. 42<br />

Şekil 16: Anterior rinoskopi ölçümlerinin preoba göre postop dağılımı .................. 44<br />

Şekil 17: NOSE skalası (burunda şişlik veya dolgunluk) ölçümlerinin<br />

preoba göre postop dağılımı ...................................................................... 46<br />

Şekil 18: NOSE(burun tıkanıklığı) ölçümlerinin preoba göre postop dağılımı ........ 46<br />

Şekil 19: NOSE(uyumada güçlük) ölçümlerinin preoba göre postop dağılımı ........ 47<br />

v


Şekil 20: Anterior rinomanometri farkları ile anterior rinoskopi<br />

farklarının ilişkisi ....................................................................................... 49<br />

Şekil 21: Anterior rinomanometri farkları ile NOSE toplam ölçülerinin<br />

farklarının ilişkisi ....................................................................................... 50<br />

Şekil 22: Anterior rinoskopi farkları ile NOSE toplam skala puanları<br />

farklarının ilişkisi ....................................................................................... 52<br />

Şekil 23: Burun tıkanıklığına göre anterior rinomanometri farkları dağılımı ........... 53<br />

Şekil 24: Burun tıkanıklığına göre anterior rinoskopi farkları dağılımı ................... 54<br />

vi


CERRAHİ MENOPOZ SONRASI NAZAL<br />

FİZYOLOJİDE OLUŞAN DEĞİŞİKLİKLERİN<br />

ANTERİOR RİNOSKOPİ VE ANTERİOR<br />

RİNOMANOMETRİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

ÖZET<br />

Amaç: Bu çalışmanın amacı <strong>cerrahi</strong> <strong>menopoz</strong> sonrası oluşan hormonal<br />

değişiklerin <strong>nazal</strong> fizyolojiye olan etkilerini araştırmaktı. Değerlendirme anterior<br />

rinoskopi (AnR), anterior rinomanometri (ARM) ve Nazal Obstrüksiyon<br />

Değerlendirme (NOSE) skalası kullanılarak yapıldı ve sonuçlar istatiksel olarak<br />

analiz edildi. Bu sonuçların Östrojen(E2) ve Folikül Stimülan Hormon (FSH)<br />

değerleriyle olan korelasyonu saptandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 39-49 yaşları arasında, çeşitli nedenlerle<br />

ooferektomi yapılması planlanan, <strong>menopoz</strong>a girmemiş, sigara içmeyen, ilaç kullanım<br />

öyküsü(antihistaminik, oral kontraseptif, sistemik veya topikal dekonjestan ve<br />

steroid) bulunmayan, akut bir üst solunum yolu enfeksiyonu bulgusu ve kronik <strong>nazal</strong><br />

hastalık öyküsü olmayan 22 sağlıklı kadın hasta dahil edildi. Tüm hastalar<br />

ooferektomi operasyonu öncesi menstural siklusun ovulasyon fazında (14-16. gün)<br />

ve postop 3. ayda olmak üzere toplam 2 kez muayene edildi. Her hastanın preop ve<br />

postop anterior rinomanometri, anterior rinoskopi, NOSE skalası, östrojen ve FSH<br />

sonuçları kaydedildi.<br />

Bulgular: Preop ve postop anterior rinomanometri farkları ile anterior<br />

rinoskopi ve NOSE skalası toplam puan farkları arasında istatistiksel olarak anlamlı<br />

fark bulundu. Hastaların ooferektomi sonrası burun tıkanıklığı şikayeti azaldı.<br />

Sonuç: Ovarian hormonlar <strong>nazal</strong> mukozada fizyolojik değişiklikler yapar,<br />

ARM ve AnR <strong>nazal</strong> <strong>fizyolojide</strong> meydana gelen değişikliklerin tespitinde yararlıdır.<br />

Anahtar kelimeler: Anterior rinoskopi, anterior rinomanometri, NOSE<br />

skalası, <strong>cerrahi</strong> <strong>menopoz</strong><br />

vii


EVALUATION OF CHANGES IN POST SURGICAL<br />

MENOPAUSE NASAL PHISIOLOGY WITH ANTERIOR<br />

RHINOSCOPY AND ANTERIOR RHINOMANOMETRY<br />

ABSTRACT<br />

Objective: The aim of this study was to examine the effects of hormonal<br />

changes of post surgical menopause on nasal physiology. Evaluation was made by<br />

the help of anterior rhinoscopy (AnR), anterior rhinomanometry (ARM) and NOSE<br />

scale and data was statistically analyzed. The correlation of these results is<br />

determined with estrogen and FSH values.<br />

Material and Methods: 22 women of age between 39-49, planned for<br />

oopherectomy surgery for different reasons, non-menapousal, non-smoker, with no<br />

history of drug use (antihistaminic, Combine Oral Contrasaption Pill (COCP), systemic<br />

or topical decongestent and steroids), with no upper airway infections signs and<br />

cronic nasal disease were included in this study.<br />

All patients were examined twice, first before oopherectomy surgery at ovarian<br />

phase of menstrual cycle (day 14-16) and second after surgery in the third month. For<br />

all patients pre and post operation anterior rhinoscopy (AnR), anterior<br />

rhinomanometry (ARM) and NOSE scale results were recorded.<br />

Results: Statistically significant differences were found between pre operation<br />

and post operation anterior rhinomanometry differences and anterior rhinoscopy and<br />

NOSE scale total score differences. Nasal congestion is decreased in<br />

oopherectomized women.<br />

Conclusion: Ovarian hormones cause physiological changes in nasal mucose,<br />

ARM and AnR are useful tools in determining nasal physicological changes.<br />

Key words: Anterior rhinoscopy, anterior rhinomanometry, NOSE scale,<br />

surgical menopause.<br />

viii


GİRİŞ VE AMAÇ<br />

Burun tıkanıklığı semptomu kulak burun boğaz hekimlerinin en sık karşılaştığı<br />

semptomlardan biridir. Bu semptomun değerlendirilmesi için ilk yapılan muayene<br />

yöntemi anterior rinoskopidir. Ancak hastanın burnundaki hava akımı için bize bilgi<br />

vermez.<br />

Nazal obstrüksiyonun ve <strong>nazal</strong> hava akımının daha objektif değerlendirilmesi<br />

rinomanometri tekniğinin geliştirilmesi ile mümkün olmuştur. Modern<br />

rinomanometrinin tarifi ilk olarak 1958’de Asehan tarafindan yapılmıştır.<br />

Standartizasyonu ilk defa Dr.E.Kern tarafından başlatılmıştır(1).<br />

Menopoz kadında over aktivitesinin yitirilmesi sonucunda menstruasyonun<br />

kalıcı olarak sonlanmasıdır. Eski Yunanca’daki men (ay) ve pausis (sonlanma)<br />

kelimelerinden köken almaktadır. Klimakteryum içerisinde bir nokta olarak kabul<br />

edilir ve üzerinden ortalama 1 yıl geçtikten sonra tanı konulabilir.<br />

Adet görmekte olan bir kadının overlerinin herhangi bir nedenle çıkarılması ile<br />

oluşan <strong>menopoz</strong>a <strong>cerrahi</strong> <strong>menopoz</strong> denir. Cerrahi <strong>menopoz</strong> hormonal dinamikleri<br />

dramatik olarak etkiler. 5-10 yılda progresif olarak oluşacak geçiş yerine overyan<br />

östrojen, progesteron ve androjenlerin eksikliğiyle vücut akut olarak karşılaşır(2).<br />

Kadınların yaklaşık olarak % 70-80' inde östrojen yetmezliği semptom ve<br />

bulguları ortaya çıkmaktadır. Serum gonadotropin seviyeleri ooferektomi sonrası<br />

progresif olarak artar ve <strong>cerrahi</strong>yi takiben 1 ay içinde klasik <strong>menopoz</strong>al seviyeye<br />

genellikle ulaşır(3). Ooferektomiden 20 gün sonra FSH'nin 70 IU/l'nin, LH'ın ise 50<br />

IU/l'nin üzerine çıktığı gösterilmiştir.<br />

1


19. yy’ın sonlarında kadın genital organları ile burun arasında ilişki olduğuna<br />

dair birkaç makale yayınlanmıştır. 1881 yılında yayınlanan bir olgu sunumunda<br />

ozenalı bir kadının şikayetlerinin menstrüal dönemde arttığı ifade edilmiştir (4).1884<br />

yılında Mac Kenzie menstrüasyonda konkalarda ereksiyon ve menstrüasyonun veya<br />

cinsel uyaranların <strong>nazal</strong> semptomları kötüleştirdiğine yönelik birçok çalışma<br />

yapmıştır(5). 1898 yılında teorilerini genişleterek gebelikte <strong>nazal</strong> konjesyon<br />

olduğunu ileri sürmüştür(6).<br />

1892’de Endriss menstrüel dönemde epistaksis olduğunu ve <strong>nazal</strong> hastalığın<br />

kötüleştiğini tarif etmiştir(7). 1943’te Mohun gebelikte 20 vazomotor rinitli olgu<br />

sunumu yapmıştır(8). Bu hastalarda <strong>nazal</strong> semptomlar 3. ve 7. gebelik ayları arasında<br />

görülmüş ve doğuma kadar devam etmiştir. Postpartum 10. güne kadar 1 kişi dışında<br />

hastaların hepsinde semptomlar gerilemiştir. Mohun östrojenin bu durum ile ilişkisi<br />

olduğu ve gebelik akromegalisinin <strong>nazal</strong> yapılarda vazomotor rinit oluşmasına yol<br />

açtığı sonucuna varmıştır. Sonrasında östrojenin <strong>nazal</strong> mukozayı etkilediği kabul<br />

edilmiş ve atrofik rinitte <strong>nazal</strong> östrojen tedavisinin olumlu sonuçlar verdiğine dair<br />

makaleler yayınlanmıştır(9,10).<br />

Bu çalışmadaki amaç <strong>cerrahi</strong> <strong>menopoz</strong> sonrası oluşan hormonal değişiklerin<br />

<strong>nazal</strong> fizyolojiye olan etkilerini araştırmaktı. Değerlendirme preop ve postop 3.<br />

aylarda ki anterior rinoskopi (AnR), anterior rinomanometri (ARM) ve NOSE<br />

skalası kullanılarak yapıldı ve sonuçlar istatiksel olarak analiz edildi. Bu sonuçların<br />

preop ve postop 3. aydaki serum östrojen ve FSH değerleriyle olan korelasyonu<br />

saptandı.<br />

2


GENEL BİLGİLER<br />

A.BURUN EMBRİYOLOJİSİ<br />

Burun intrauterin 3.haftada teşekkül eder. Sağ ve solda prosessus frontalisin<br />

yan bölümlerinde erken dönemde koku plakları (area <strong>nazal</strong>is) belirir. Koku plakları<br />

epiteli kalınlaştıktan sonra hızla aşağa doğru inerler.<br />

4. haftada her iki tarafta kökenini prosessus frontalisden alan prosessus <strong>nazal</strong>is<br />

lateralis ve medialis ile burun kabartısı oluşur. Daha hızlı gelişen prosessus <strong>nazal</strong>is<br />

medialisler orta çizgide birleşir ve tek bir burun kabartısı yapar. Sonra bu tek burun<br />

çıkıntısı sağda ve solda prosessus maxillarislerle birleşir. Prosessus <strong>nazal</strong>is<br />

lateralisler de sulcus nazoorbitalisi üstten örter ve burun dış delikleri ortaya çıkar. 5.<br />

haftada primitif burun boşluğu, primitif septum, primitif os palatinum<br />

oluşmuştur(10,11).<br />

B. BURUN ANATOMİSİ VE İSKELETİ<br />

Burun kemik ve kıkırdaklardan yapılmış üç yüzlü bir piramide benzer.<br />

Piramidin üçüncü yüzü aşağı bakar, burada ortada pars mobilis septi nazi denilen bir<br />

bölüm ile birbirinden ayrılmış burun delikleri naresler bulunur. Hinderer (1971),<br />

<strong>nazal</strong> piramidin dört parçadan oluştuğunu açıklamış, bunları kemik piramid, kartilaj,<br />

lobül ve <strong>nazal</strong> septum olarak adlandırmıştır(10,11,12).<br />

3


Kemik piramid yukarıda <strong>nazal</strong> kemik, yanlarda maksillanın prosessus<br />

frontalisi, önde maksillanın spina <strong>nazal</strong>is anteriorundan oluşur(1).<br />

Kıkırdak kısım üst ve alt lateral kıkırdak, septal kıkırdak ve aksesuar<br />

kıkırdakdan oluşur. Üst ve alt kıkırdakların değisik artikülasyonları vardır: % 17<br />

uçuca, % 20 üstüne binmiş, % 11 alt lateral kıkırdak üst lateral kıkırdağın derinine<br />

inmiştir.<br />

Lobül veya burun ucu (tip) alt lateral kıkırdak, alae, vestibüler bölüm ve<br />

kolumelladan oluşmuştur. Alt lateral kıkırdak ters U seklinde olup medial ve lateral<br />

krusları vardır. Aksesuar kıkırdak, lateral kıkırdak ile lateral krus arasındadır. Burnun<br />

yumuşak kısmının iskeletini yapan bu kıkırdaklar burun deliklerinin daimi olarak<br />

açık kalmasını sağlarlar. (Şekil 1)<br />

Şekil 1: Burun kıkırdakları<br />

Burun kasları M. Procerus, M. Nazalis (transvers ve alar bölümleri), M.<br />

Levatör labii superior, M. Depressör septi, M. Anterior ve posterior dilatatör naresten<br />

oluşmuştur. Burun deliklerinin dilatasyonu dilatatör ve levatör labii superior kasları<br />

ile olur(10,12).<br />

4


1. Nazal Kavite Anatomisi<br />

Nazal kavite, burun deliklerinden başlar, koanalara kadar devam eder ve<br />

nazofarenkste sonlanır. Nazal septum orta hattadır ve kaviteyi iki bölüme ayırır.<br />

Kavite tabanda geniştir. Ancak çatıda maksimum 5mm olarak oldukça dardır. Medial<br />

duvarlar <strong>nazal</strong> septum tarafından yapılmıştır, lateral duvarları ise konkalar olusturur.<br />

Aynı tarafın <strong>nazal</strong> kavitesi ile sfenoid, etmoid, frontal ve maksiller sinüsler<br />

ilişkidedir.<br />

Çatı anteroposterior yönde konkavdır, <strong>nazal</strong> kemikler ve septumla desteklenir.<br />

Çatının merkez kısmını etmoidin lamina kribrozası yapar ve posteriordeki bölümünü<br />

sfenoid sinüsün tabanı oluşturur. Orta hatta arkada kemik septumun vomer bölümü,<br />

lateralde medial pterigoidin medial proçesi ve palatin kemiğin sfenoidal proçesi ile<br />

eklem yapar.<br />

Koanalar medial olarak vomerin arka serbest kenarları ile bölünmüştür. Çatılar<br />

sfenoid kemik tarafından yapılır. Lateral duvarlar medial pterigoid plak, taban palatin<br />

kemiğin horizontal laminasının arka kenarı tarafından yapılır.<br />

Nazal kavitenin tabanı da anteroposterior yönde bir taraftan diğer tarafa doğru<br />

konkavdır. Ön dörtte üç bölüm her iki maksillanın palatin proçesleri tarafından, arka<br />

dörtte bir bölüm ise palatin kemiğin horizontal laminası tarafından meydana<br />

getirilir(10,11).<br />

Nazal kavitenin lateral duvarı kompleks bir anatomik yapıya sahiptir. Üst, orta<br />

ve alt konkaların varlığı ile sonuçlanır. Üst konka en küçük konkadır ve kribriform<br />

plağın 1.25cm altında küçük bir çıkıntıdır. Sfenoid sinüs ostiumu üst konkanın arka<br />

ve yukarısında küçük bir yere açılır ki buraya sfenoetmoid reses denir. Orta konka<br />

geniştir ve ön tarafı ileri doğru uzayarak maksillanın frontal proçesinin üzerindeki<br />

etmoidal krestle eklem yapar. Alt konka ayrı bir kemiktir, üst ve orta konka gibi<br />

etmoidal labirentten çıkmaz. Maksilla cisminden palatin kemiğin lamina<br />

perpendikülarisi üzerindeki etmoidal kreste uzanır. Esas bölümü ark yapmıştır ve alt<br />

meanın üzerinde asılı durur.<br />

Konkaların üzerinde asılı durduğu alanlara meatus denir. Üst meaya posterior<br />

etmoid sinüsler açılır. Bunun arka ve aşağısına sfenoetmoidal resese ise sfenoid sinüs<br />

drene olur. Orta meaya frontal sinüs, anterior etmoid sinüsler ve maksiler sinüs<br />

direne olur.(Şekil 2)<br />

5


Unsinat proçes etmoidal labirentin ön tarafından yukarıya doğru uzanan kavisli<br />

ve keskin bir çıkıntıdır. Alt konkanın etmoidal proçesi ile eklemleşir. Unsinat<br />

proçesin posterosüperior sınırının bir kısmı maksiller sinüs açılımını örter ve eğri<br />

kavisli bir fissürün alt sınırını yapar ki burası da hiatis semilunaristir.<br />

Etmoid infundibulum lateral <strong>nazal</strong> duvarla unsinat proçes arasında bulunan<br />

vertikal bir çukurdur. Derinliği ortalama 5mm dir ve unsinat proçesin yüksekliğine<br />

bağlıdır. Hiatus semilunarisin üst kenarını bulla etmoidalis yapar. Bu orta konkanın<br />

altında yuvarlak bir çıkıntıdır. Orta etmoid hücreler bullaya veya üzerine açılırlar.<br />

Orta konkanın arka ucunda sfenopalatin foramen vardır ve bu pterigopalatin fossaya<br />

girişe önderlik eder.<br />

Nazal septal kartilajın ön bölümü geniştir, kemik arka bölümü ise etmoidin<br />

perpendiküler laminası ve aşağıda vomerden ibarettir. Etmoidin perpendiküler<br />

laminası frontal kemiğin <strong>nazal</strong> spini ile posterosuperiorda ve <strong>nazal</strong> kemikle<br />

anterosuperiorde eklemleşir.<br />

Vomer <strong>nazal</strong> septumun arka bölümünü yapar, inferior olarak maksillanın ve<br />

palatin kemiğin <strong>nazal</strong> kresti ile eklemleşir.<br />

Şekil 2: Nazal kavitenin lateral kemik duvarı ve konkaların pozisyonları<br />

6


2. Nazal Kavitenin Kanlanması<br />

Nazal kavitenin kanlanması internal ve eksternal karotid arterler ve dallarından<br />

olur. Lateral duvarın superior ve anterior bölümleri ile septum, oftalmik arterin<br />

anterior ve posterior etmoid arterleri ile kanlanır. Oftalmik arter internal karotid<br />

arterden gelir.<br />

Vestibüler bölge lateralde fasial arter, medialde superior labial arterin dalları<br />

ile kanlanır. Sfenopalatin arterin septal dalı sfenoidin ön yüzünden septumda little<br />

bölgesine doğru gider ve burada superior labial arter, büyük palatin arter ve anterior<br />

etmoid arterlerle anastamoz yaparak birlikte kisselbach pleksusunu oluştururlar.<br />

Sfenopalatin arter pterigopalatin fossada maksiller arterden çıkar. Büyük<br />

palatin arter aşağıda büyük palatin kanaldan geçer ve damağın oral yüzünden geçerek<br />

büyük palatin foramene girer (Şekil 3).<br />

Şekil 3: Burun mukozası ve septumun kanlanması<br />

7


3. Nazal Kavitenin Venöz drenajı:<br />

Sfenopalatin ven, anterior fasial ven, arterior ve posterior etmoidal venler ve<br />

kribriform plaktan geçer. Birleşen venler superior sagital sinüse açılırlar(12).<br />

4. Nazal Kavite Sinirleri<br />

Respiratuar mukozanın duyusal lifleri trigeminal sinirin maksiller ve oftalmik<br />

dallarından, motor lifleri fasial sinirden gelir. Nazosilier sinirin anterior etmoidal dalı<br />

septumu ve lateral duvarın anteriosuperior kısmını innerve eder. Anteriosuperior<br />

alveoler dal, pterigoid kanal siniri, nazopalatin sinir, büyük palatin sinir ve<br />

sfenopalatin ganglionun <strong>nazal</strong> dalları <strong>nazal</strong> kavitenin maksiller innervasyonunu<br />

tamamlar.<br />

Nazal kaviteyi innerve eden sinirler sfenopalatin gangliondan kaynaklanır. Bu<br />

ganglion <strong>nazal</strong> kavite muköz membranı ile superior salivator nukleus arasında<br />

yeralan önemli bir istasyondur.<br />

Nazal hava yolu dolaşımının esas kontrolü otonom sinir sistemi tarafından<br />

yapılmaktadır. Normal koşullarda <strong>nazal</strong> venöz erektil dokuda hakim olan sempatik<br />

sistem tonusudur ve blokajı <strong>nazal</strong> direnç artışına neden olur. Parasempatik<br />

innervasyon ise primer olarak glandüler dokuya etkilidir ve aktivasyonu <strong>nazal</strong><br />

sekresyon artışına neden olur.<br />

Sempatik sistem orijinini spinal kordun birinci ve ikinci torasik<br />

segmentlerinden alır, superior servikal ganglionda sinaps yaptıktan sonra lifler<br />

internal kartoid arter çevresindeki fleksus ve derin petrozal sinir aracılığıyla<br />

parasempatik yüzeyel büyük petrozal sinirle birlesip vidian siniri oluştururlar.<br />

Parasempatik sistem ise orijinini superior salivator çekirdekten alıp, fasial<br />

sinirin intermediate dalıyla genikulat ganglionuna ulaşır; buradan ayrılan büyük<br />

petrozal sinir lifleri sempatik sinir sistemi liflerini taşıyan derin petrozal sinir ile<br />

birleşip vidian siniri olusturur. Buradan sfenopalatin gangliona gelen vidian sinir<br />

içindeki parasempatik lifler sinaps yaptıktan sonra, sempatik lifler ise sinaps<br />

yapmadan <strong>nazal</strong> mukozaya dağılırlar.(Şekil 4)<br />

8


Şekil 4: Nazal kavite sinirleri<br />

C.BURUN HİSTOLOJİSİ<br />

Burun iki odalı bir boşluk olsa da fonksiyonel olarak tek bir birimdir. Burun<br />

epiteli belli bölgelerde farklılık göstermektedir. Havanın ilk girişte karsılaştığı bölge<br />

olan vestibül; yağ ve ter bezleri içeren epidermis ile kaplıdır. Ayrıca epitel büyük<br />

partiküllerin filtrasyonunda önemli olan vibrossea denen tüyleri içerir. Vestibülden<br />

itibaren epitel transizyonel epitel ve psödostrafiye kolumnar epitelden sonra tipik<br />

solunum epiteli olan silialı kolumnar goblet hücreli epitele dönüşür.<br />

9


D.BURUN FİZYOLOJİSİ<br />

Burnun üç temel fonksiyonu olarak, solunum, koku alma ve savunma<br />

fonksiyonları sayılabilir. Burun ayrıca konuşma üzerinede etkilidir. Burun septumla<br />

iki bölmeye ayrılmıştır ve bu bölmelerin herbiri fonksiyonel bir ünitedir.<br />

1. Solunum Fizyolojisi<br />

İnsanda yegane fizyolojik respiratuar yol burundan geçer. Ağız solunumu<br />

fizyolojik olmayıp, yalnızca gerekli durumlarda burun solunumu yerine kullanılır.<br />

Respirasyonda metabolizma için oksijen temin edilir ve karbondioksit vücuttan<br />

uzaklaştırılır. Bu transferin en büyük miktarı akciğer alveollerinde olur. Burnun<br />

fonksiyonu inspire edilen havayı modifiye ederek en ideal şartlarda alveollere<br />

ulaştırmak ve onların hasarını önlemektir. Bu işlem üç fonksiyonla yerine getirilir:<br />

a. Termoregülasyon<br />

İnspire edilen havanın ısısı –50 C’den + 50°C’ye kadar degişebilir ve burun<br />

tarafından lokal çevre ısısına uygun bir hale getirilir. Isı kondüksiyon, konveksiyon<br />

ve radyasyon yolları ile iletilir. Burunda gazların hareketi ile güçlü bir konveksiyon<br />

akımı vardır. Kondüksiyon ve radyasyon solunan havanın ısıtılmasında önemli rol<br />

oynamaz. Radyasyon işlemi nemlendirmede önem kazanır. Burnun iki akışkan<br />

üzerinde ısı değiştirici bir sistem olduğu düşünülürse bunlardan birisi inspire edilen<br />

hava diğeri de burnu besleyen kandır. İnspirasyon esnasında hava akımı ile kan akımı<br />

ters istikamettedir ve bu durum solunan havanın ısıtılmasında çok etkilidir.<br />

b. Nemlendirme<br />

Alveoller membranda gaz difüzyonu için sıvı bir filme ihtiyaç vardır. Bu<br />

nedenle alveollere ulasan hava su buharı ile satüre edilmiş olmalıdır. Burnun görevi<br />

inspiryum esnasında içeri giren havanın nemlenmesini sağlamaktır. Bu nemli hava<br />

alveoller için gerekli olan sıvı filmin ancak üçte ikisini oluşturmaktadır. Optimum<br />

alveoller gaz değişimi %85 nem ortamında gerçekleşir ve bu nemli hava sadece<br />

yeterli gaz değişimini sağlamakla kalmaz aynı zamanda alt solunum yollarının<br />

10


kurumasını önler(13). Hava burun pasajında ilerlerken mukoza içinde biraz su ile<br />

yoğunlaşır.<br />

Nemlendirme için gerekli olan suyun üretimi yüzey epiteli içindeki<br />

kapilerlerden gelir. Bazal membranın hemen altındaki bu kapiller damarların<br />

fenestrasyonları olduğu ve sıvı değişimini kolaylaştırdığı gösterilmiştir. Ayrıca bazı<br />

çalışmalar göstermiştir ki akut inflamasyon hariç, az miktarda su direkt olarak yüzey<br />

epitelindeki seröz glandlardan gelir. Bunlara ek olarak su; ekspirasyon havasından,<br />

nazolakrimal kanallardan ve oral kaviteden de gelir.<br />

c. Savunma (Filtrasyon)<br />

Burnun önemli fonksiyonlarından biri de alt solunum yollarını korumak<br />

amacıyla inspire edilen havadan gelen zararlı partikülleri ortadan kaldırmaktır. 4–6<br />

μ’dan daha büyük partiküller burundan geçip akciğerlere ulaşamazlar. Burnun bir<br />

filtrasyon yeri olması onun morfolojisi ile ilgilidir. İnspire edilen hava önce 180°<br />

yukarı çıkar ve çatıya ulaştıktan sonra nazofarenkse doğru yönelir, oraya ulaşınca<br />

80–90°’lik bir açıyla aşağıya iner. Daha sonra diger burun deliğinden gelen eş hava<br />

akımı ile birleşir ve birlikte farenkste damağın arkasına doğru giderler. Bu iki akımın<br />

birleştiği yere çarpışma noktası denir ve burası partiküllerin ortadan kaldırılmasına<br />

yardımcı olur. Daha sonra adenoidler üzerine olan çarpma ile kriptalarda partiküller<br />

immunolojik cevap uyandırırlar. Burundaki hava akımı esnasında akımın hızında<br />

değişiklikler olur. Özellikle <strong>nazal</strong> valvden sonra akım hızında önemli bir azalma<br />

meydana gelir ve burada türbülans artar. Türbülansın görüldüğü yüzeylerde<br />

partiküllerin depolanması da hızlanır. Partiküllerin hareketi genellikle aynı yöndedir<br />

ve bunlar büyük kitleler oluşturabilir. Bu da <strong>nazal</strong> direncin artmasına neden olabilir.<br />

Nazal kıllar sadece çok büyük partiküllerin ve bazı organizmaların burundan geçişini<br />

engeller.<br />

2. Nazal hava akımı<br />

İnspirasyon esnasında hava önce yukarıya doğru gider ve <strong>nazal</strong> valvden sonra<br />

esas olarak alt konkanın ön kısımının altından ve orta konkanın üzerinden geçerek<br />

arkada posterior koanalara doğru ilerler. Bu akımın lineer olduğu rinomanometrik<br />

11


olarak düşünülürse de pratikte respirasyonda olfaktör bölgede türbülans akımın<br />

meydana geldiği bilinmektedir.<br />

Ekspirasyon esnasında hava akımı daha uzundur ve inspirasyona göre daha<br />

fazla türbülandır. Türbülansın çok olmasının nedeni, ekstra pulmoner hava akımın<br />

yönlerinin değişik olmasıdır. Ekspirasyondaki akım yönü inspirasyondakinin tersidir<br />

ve ön <strong>nazal</strong> valvdeki rölatif tıkanıklıktan dolayı bir girdap(türbülans) oluşur. Bu<br />

türbülans <strong>nazal</strong> kavitedeki eğrilikler ve tıkanıklar ile artar. Ekspirasyonda hava akımı<br />

burnun santral bölümünde az türbülans yapar, böylece inspiryuma nazaran burun<br />

cidarı ile olan kalorik ve metabolik değişmeler daha az olur (Şekil 5)<br />

Şekil 5: İnspiratuar ve ekspiratuar hava akımı<br />

Hava akımının hızının büyüklüğü ve yönü , burun içindeki yapıların şekline<br />

göre değişir. Hava akımı <strong>nazal</strong> tüpün merkezinde en fazladır ve kenarlara doğru<br />

azalır. Hava akımına ilaveten respirasyondan bağımsız olarak basınçta da<br />

değişiklikler olur. Lineer akım hızı ön <strong>nazal</strong> valvde oldukça yüksektir. Bu noktadan<br />

sonra horizontal akım bölgesinde hava akımı hızı yavaşlar. Bu durum solunan<br />

havanın daha geniş bir yüzey ile daha uzun temasını sağlar. Sonuç olarak hava en<br />

ideal bir konuma getirilmiş olur(13).<br />

12


3.Nazal direnç<br />

Erişkinlerde burun, total hava yolu direncinin üçte ikisini oluşturur. Nazal<br />

direnç üç komponente ayrılır. Bunlar; <strong>nazal</strong> vestibül, <strong>nazal</strong> valv ve <strong>nazal</strong> pasajdır.<br />

Nazal vestibül, inspirasyonda akımı sınırlayıcı bir segment olarak rol oynar ve<br />

<strong>nazal</strong> direncin üçte birini oluşturur.<br />

Nazal valv ise geriye kalan üçte iki direnci sağlar. Kıvrımlı <strong>nazal</strong> pasajın<br />

dirence minimal etkisi vardır. Nazal pasajın en dar noktası hava akımına en fazla<br />

direnç gösterilen yerdir ki bu bölgeye <strong>nazal</strong> valv denir. Nazal valv üst lateral<br />

kartilajların alt kenarları, alt konkanın ön ucu , komşu <strong>nazal</strong> septum ve etrafındaki<br />

yumuşak dokuları ihtiva eder. Elektromiyografi ile inspirasyon esnasında dilatör<br />

nares kaslarının kontraksiyonu gösterilmiştir. Bu kasın innervasyon kaybı alar<br />

kollaps ile sonuçlanır. Nazal valvin hava yolunun en büyük direnç bölgesi olmasının<br />

ana nedeni türbülan hava akımına neden olmasıdır (Şekil 6).<br />

Şekil 6: Nazal valv<br />

Nazal direnç infantlarda oldukça yüksektir ve başlangıçta zorunlu burun<br />

solunumu yaparlar. Erişkinlerde tercihen burun solunumu yaparlar. Direnç<br />

ekspirasyonda oldukça önemlidir. Çünkü bu esnada pozitif basınç alveollere iletilir<br />

ve onların geniş tutulması sağlanır.<br />

13


Sağlıklı bir kişide normal <strong>nazal</strong> direnç değerleri nelerdir?<br />

Bugün kesinleşmemiş olmakla birlikte ortalama total <strong>nazal</strong> havayolu direnci 2–<br />

3 cm H2O / lt / sn normal olarak kabul edilir. Çocuklarda bu ortalama 12cm H2O /lt<br />

/sn’dir. Bu direnç 16 yaşına doğru erişkin seviyeye gelir. Primer olarak burun direnci<br />

sempatik sistem tarafından düzenlenir. Sempatik sinir sistemi venöz erektil dokuların<br />

genişleme evrelerini belirler. Venöz erektil doku özellikle alt ve orta konkanın ön<br />

uçlarında ve septumun tabanı boyunca iyi gelişmiştir. Bu dokunun yoğun adrenerjik<br />

sempatik inervasyonu vardır. Sempatik sistemin elektrik stimulasyonu <strong>nazal</strong><br />

direncini azaltır. Parasempatik sistemin ise venöz erektil dokulara ve <strong>nazal</strong> dirence az<br />

bir etkisi vardır (14).<br />

4. Nazal siklus<br />

Nazal siklus otonomik sinir sisteminin kontrolü altında gerçekleşen ve <strong>nazal</strong><br />

kavitelerin dönüşümlü olarak konjesyon ve dekonjesyonuyla karakterize, fizyolojik<br />

bir reflekstir. Nazal hava akımı va <strong>nazal</strong> direnç mukozadaki değişiklikler tarafından<br />

modifiye edilir. Bu değişiklikler burundaki vasküler aktivite tarafından ve bilhassa<br />

burun venöz erektil dokular tarafından meydana getirilir. Bu mukozal değişiklikler<br />

sikliktir ve ortalama 2 – 5 saat sürmektedir. Bu venöz erektil sinüsler alt konka ve<br />

septumun anterior kısmındadır. Bunların şişmesi <strong>nazal</strong> valvde daralmaya neden olur.<br />

Venöz erektil dokunun kenarları sinüs ostiumlarını kuşatır, buradaki damarların<br />

şişmesi generalize konjesyona neden olarak sinüslerin direnajını bozar. Hava<br />

sıcaklığı, mizaç, soğuk reseptörler, östaki tüpünün konjesyonu, sinüs ostiumlarının<br />

konjesyonu kişinin burnunu tıkalı algılamasını etkileyen faktörlerdir(Şekil 7).<br />

14


Şekil 7 : Burunun tıkalı algılanmasına neden olan faktörler.<br />

Nazal siklus pasajlar arasında değişken <strong>nazal</strong> blokajdan ibarettir ve total <strong>nazal</strong><br />

direnç değişmediği için siklus insanların çoğu tarafından farkedilmemektedir. Ancak<br />

septum deviasyonu nedeniyle unilateral burun tıkanıklığı olan bir kişide <strong>nazal</strong> siklus<br />

sorun yaratabilir. Açık olan <strong>nazal</strong> kavitenin dekonjesyon fazında bir sorun yoktur,<br />

ama aynı taraf konjesyon fazına geçtiği zaman, hasta, deviasyonun olmadığı tarafta<br />

gelişen tıkanıklıktan yakınır. Bu duruma paradoksal <strong>nazal</strong> tıkanıklık denir.<br />

Nazal siklus hakkında ilk fizyolojik açıklamayı Kayser (1895) yapmıştır. Bu siklus<br />

erişkinlerin % 80’inden fazlasında gösterilmiştir. Ancak son çalışmalar insanların %<br />

21– % 39’un da periyodik ve karşılıklı <strong>nazal</strong> hava akımının olduğu, doğru <strong>nazal</strong><br />

siklusun olduğunu göstermektedir. 3 tip siklik olmayan burun tanımlanmıştır (14).<br />

Tip 1: Hiçbir burun pasajında hava akımında dalgalanma görülmeyenler<br />

Tip 2: Sadece tek burun pasajında hava akımında dalgalanma görülenler<br />

Tip3: Her iki burun pasajında hava akımında dalgalanma görülen, fakat<br />

karşılıklı ve periyodik olmayanlar.<br />

Bu siklus erken çocukluk döneminde de mevcuttur, fakat çocuklarda siklusu<br />

göstermek çok zordur.<br />

15


Nazal siklus rinomanometri ve termografi ile yakın zamanlarda saptanmıştır.<br />

Nazal hava akımının ve direncin siklik oluşumuna ilaveten <strong>nazal</strong> sekresyonlarda<br />

periyodiktir. Nazal siklusun gelişmesi ve daha sık meydana gelmesinde pekçok farklı<br />

neden olabilir. Bunlar, allerji, infeksiyon, egzersiz, genel emosyonlar, seksüel<br />

aktivite, hava ve cilt ısısı, ilaçlar, solunum, hormonlar ve postür gibi durumlardır.<br />

Nazal siklus sempatik sinir sistemi tarafından düzenlenir. Servikal sempatik<br />

sinirler, trigeminal sinirin maksiller ve oftalmik dallarının buruna dağılan kolları,<br />

<strong>nazal</strong> kan damarlarına giden sinirler tarafından da desteklenir. Parasempatik uyarım<br />

olduğunda venöz erektil doku küçülür. Sempatik tonustaki düzenli dalgalanmalar ise<br />

solunum merkezi tarafından kontrol altında tutulur. Sempatik tonusdaki azalma <strong>nazal</strong><br />

konjesyona neden olur.<br />

Nazal venöz erektil dokunun dolmasının veya şişmesinin kontrolü tam<br />

anlaşılamamıştır. 1975 de cushion veya throttle venlerinin varlığı tanımlanmıştır. Bu<br />

venlerin venöz erektil dokunun sirküler ve longutidinal kas liflerinin arasında<br />

uzandığı düşünülür. Bu venler venöz erektil dokunun direnajını regüle eder, fakat bu<br />

venlerin regülasyonu hakkında bilgi yoktur (15).<br />

5. Silyalar<br />

Respiratuar traktusun yüzey hücrelerinde bulunur ve fonksiyonları mukusu<br />

nazofarenkse doğru ilerletmektir. Silyaların vurum frekansı 10–20 Hz civarındadır.<br />

Silyaların transport zamanı ortalama 5–20 dakikadır. Bu süre sakkarin boyası ve<br />

benzeri maddelerle tayin edilebilir. Üst solunum yolu infeksiyonları, ilaçlar, çevre<br />

ısısı gibi değişik durumlarda silyaların transport zamanı da farklıdır.<br />

6. Nazal sekresyon<br />

Nazal sekresyonlar başlıca iki elementten meydana gelmiştir. Bu elementler<br />

glikoproteinler ve sudur. Glikoproteinler müköz glandlardan su ve iyonlar ise direkt<br />

olarak ve kapiller ağdan transüdasyon yolu ile indirekt olarak meydana gelirler.<br />

Nazal mukus iki tabakaya ayrılır; üst tabakada visköz kısım bulunur, alt tabaka ise<br />

suludur ve silyanın içinde serbestçe hareket eder. Visköz kısım silyanın uç kısmına<br />

rastlar ve onu hareket ettirir. Seröz glandlar ayrıca lizozim, laktoferrin gibi enzimler<br />

ve immunoglobülinler (özellikle IgA) salgılar.<br />

16


7. Koku alma<br />

Burunun diğer bir fonksiyonu koku almadır. Olfaktör bölge <strong>nazal</strong> kavitenin 1/3<br />

üst kısmına uyar ve burası üst konka, septumun üst bölgesi ve kribriform plak ile<br />

sınırlandırılır.<br />

8. Konuşma<br />

Fonasyon larenksten başlamaktadır. Ancak primer larengeal sesler, farenks ve<br />

oral kavitedeki rezonans ile motive olur. Nazal kavite çoğu sesli harfin oluşturulması<br />

sırasında yumuşak damak tarafından kapatılır.<br />

E. NAZAL SOLUNUM FONKSİYONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Bir hastada solunum rahatsızlığının kaynağı akciğer ve burun olabilir. Konforlu<br />

burun solunumunun hissedilmesi kompleks bir olaydır. Çoğu insan ağzı kapalı olarak<br />

solunum yapar, fakat bazı kişiler şikayet oluşturmayan ağız solunumu yaparlar.<br />

Optimal <strong>nazal</strong> respirasyonda hava maksimum miktarda tüm <strong>nazal</strong> mukoza<br />

yüzeylerinden geçmelidir. Bu geçis sırasında hava nemlendirilir, ısıtılır ve temizlenir.<br />

Bir çok faktör rahat burun solunum duyusuna etki eder. Bu faktörler: burun<br />

hava akımının tipi ve miktarı, geçen havanın oluşturduğu ve intra<strong>nazal</strong> cilt veya<br />

mukoza tarafından algılanan duyu, <strong>nazal</strong> mukozanın durumudur (16). Nazal hava<br />

akımının esas bölümü alt konkanın altından ve orta meatusun üzerinden geçer (17).<br />

Nazal hava akımı predominant olarak laminer akımdan ziyade türbülan veya mikstir.<br />

Hava akım türbülansının <strong>nazal</strong> solunum rahatlığını etkilediği bilinmesiyle beraber<br />

yapılan çalışmalar, <strong>nazal</strong> hava akım miktarı ve <strong>nazal</strong> obstrüksiyon arasında<br />

korelasyon olduğunu göstermektedir (18,19,20).<br />

Vestibüler cilt ve mukozadaki sinir uçlarında bulunan soğuk reseptörlerin<br />

stimülasyonu da solunum duyusunda önemli bir rol oynar. Buna ilaveten kuru atrofik<br />

mukozanın durumu <strong>nazal</strong> solunumda bozulma hissi yaratır. Bu üç fenomenden en sık<br />

inceleneni burun boyunca geçen hava akım miktarıdır. Birçok faktör burun içinden<br />

geçen hava akım miktarını etkileyebilir. Bu faktörlere örnek olarak mukozal<br />

hiperaktivite, septum deformiteleri, <strong>nazal</strong> polip, tümör, infeksiyon, granülasyon ve<br />

17


sineşi verilebilir. Bunlardan biri kişide olabilir ancak rahat solunumu<br />

engellemeyebilir. Bazen de herhangi bir <strong>nazal</strong> obstrüksiyon nedeni olabilir. Nazal<br />

solunum fonksiyonu aşağıdaki yöntemlerle değerlendirilir.<br />

1. Hasta Hikayesi<br />

Solunum fonksiyonunun değerlendirilmesine ilk adım iyi bir hikaye alma ile<br />

başlar. Nazal obstrüksiyon semptomu hakkında hasta sorgulanır. Eğer bir semptom<br />

mevcut ise obstrüksiyon olduğu taraf, derecesi, sıklığı, süresi ve alevlendiren<br />

faktörlerinin hepsi kaydedilmelidir. Semptomların derecesinin belirlenmesi için bir<br />

çok metod uygulanmıştır (21,22). Bunlardan biri, <strong>nazal</strong> obstrüksiyon semptomunu<br />

yok, hafif, orta ve ciddi olarak değerlendirmektir. Bütün bu tarifler hastanın <strong>nazal</strong><br />

solunum fonksiyonunun subjektif olarak değerlendirilmesine dayanır.<br />

2. Burun Muayenesi<br />

Rinoskopik bulguların değerlendirilmesi her yönü ile ayrıntılı olmalıdır. Bu<br />

metodlar hastanın solunumunu etkileyen anatomik faktörlerin subjektif olarak<br />

değerlendirilmesidir.<br />

3. Nazal Hava Yolunun Objektif Olarak Değerlendirilmesi<br />

a.Rinomanometri<br />

Burun tıkanıklığı rinitli hastaların birçoğunda rastlanan ortak bir semptomdur.<br />

Burun tıkanıklığı inhale edilen veya yenilen alerjenler, kimyasal irritanlar, ilaçlar ve<br />

soğuk kuru hava etkisi ile değişkenlik polipler, tümörler, granülomatöz<br />

infiltrasyonlar ve septal deviasyon varlığına bağlı olarak hep aynı düzeyde kalabilir.<br />

Burun tıkanıklığının subjektif hissi tam veya tama yakın olmadığı müddetçe klinik<br />

olarak kantitatif tespiti çok zordur.<br />

Rinomanometri (RMM) Amerikan Otolaringoloji Akademisi tarifine göre<br />

nicesel olarak ölçülen <strong>nazal</strong> hava akım ve basıncının grafik olarak kaydıdır. Değişen<br />

solunum eforu ile post<strong>nazal</strong> alanda basınç değişikliği oluşur. Hava akımının ivmesi,<br />

basınç gradianı, <strong>nazal</strong> boşluğun eni ve uzunluğu, akımın laminer veya türbülan<br />

karakteristiğinin tayini ile belirlenir. Uzunluk sabit olduğuna göre çap ve akım<br />

karakteristiği akımın ivmesi ve oluşacak basıncın belirlenmesinde önemli rol<br />

18


oynarlar. İnspirasyonun başlangıcında hız düşük iken akım laminer olabilir, ama<br />

<strong>nazal</strong> duvarların girintili çıkıntılı düzensiz yapısı akımı türbülan hale getirmektedir.<br />

RMM, burundan geçen hava akımını etkileyen trans<strong>nazal</strong> basınç değişikliğini<br />

ölçmekten ibarettir. Bu teknik trans<strong>nazal</strong> basınç gradianı ile <strong>nazal</strong> hava akım oranını<br />

simültane bir şekilde ölçer. Bu yöntem <strong>nazal</strong> ekspiratuvar akım oranı ölçümleri ile<br />

karşılaştırılmamalıdır. Bu yöntem basınç veya ekspiratuvar akımı oluşturan gücün<br />

oluşumu hakkında bilgi vermez. RMM’ de basınç farkı nazofarenks ve eksternal<br />

naresler arasında ölçülür.<br />

Nemlendirme, ısıtma ve filtrasyon işlemlerinin kolaylaşması açısından <strong>nazal</strong><br />

mukozanın büyük bir bölümünün yüzeyinde ince bir tabaka halinde laminer akım<br />

izlenir. Radyoaktif Xenon partikülleriyle yapılan araştırmalarda solunan havanın<br />

önemli bir bölümü orta mea ve alt konkanın üzerinden türbülansa uğrayarak geçtigi,<br />

az bir miktarının alt meadan ve çok daha az miktarının ise (% 5) olfaktör bölgeden<br />

geçtiği anlaşılmısştır.<br />

Laminer akımda direnç, basınç değerinin alan hızına bölünmesiyle elde edilir.<br />

R=P/V (R=Direnç, P=Basınç (Paskal), V=Akım cm3/sn).<br />

Türbülan akımlarda ise formül R=P/V2 olarak ortaya çıkar ama <strong>nazal</strong> akımın<br />

tümü türbülan olmadığı için 2 değeri yerine 1.7 degeri kullanmalıdır. Basınç ve akım<br />

rasındaki ilişki akım oranının değişkenliği yüzünden sürekli değişime uğrar. Bu<br />

nedenle basınç-akım eğrisinde basınç için sabit bir nokta belirlenir ve akımın<br />

değişikliği bu noktaya göre hesaplanır.<br />

1984'den beri Avrupa Rinomanometri Standardizasyonu Komitesi 150 pascal<br />

sabit değerini önermektedir ve bu geniş kabul görmüştür. Broms'un, önerdiği<br />

alternatif yöntemde 200 pascal'da polar koordinatların basınç-akım eğrisiyle kesiştiği<br />

nokta kullanılmaktadır (23).<br />

b. Basınç akım eğrisi<br />

Normal koşullarda bile burundan geçen hava akımı laminer değildir. Burundan<br />

hava türbülans göstererek geçer. Bu da havanın ısınması, temizlenmesi ve<br />

nemlenmesini sağlar. Özellikle inspirasyon sırasında türbülansın oluşumunda<br />

burunun en dar kesiti olan <strong>nazal</strong> valvin önemi büyüktür. Normal burunda hava<br />

akımının en dar yerleri <strong>nazal</strong> valv ve kemik boşluğun piriform aperturasıdır (24).<br />

19


Nazal valvdan sonra türbülansın oluşumundaki önemli diğer faktör alt, orta ve<br />

üst konkaların kompleks yapılarıdır. Bu etkenlerden dolayı basınç ve akım arasındaki<br />

ilişki lineer olmamaktadır. Bu ilişki Rohrer' in önerdiği gibi kompleks bir yapıya<br />

sahiptir ve P=K1V+K2V2 denklemi ile gösterilebilir.<br />

Bu denklemde P trans<strong>nazal</strong> basınç gradianını, V akım oranını, K1 ve K2 ise<br />

basınç akım eğrisinin eğim ve biçimini gösteren sabit rakamlardır. Bu denklemin<br />

solunumun inspiratuvar segmentine uygunlugu gösterilmiştir (25).<br />

İnspirasyon ve ekspirasyon segmentleri ayrı ayrı ele alınlığında ise modifiye<br />

Rohrer denkleminin kullanımı önerilmektedir (26).<br />

İnspirasyon ve ekspirasyonun oluşturduğu basınç-akım eğri farklılıklarından<br />

doğan problemler, NAR=Kl+K2i, V=KI-K2eV denklemi ile çözülebilmektedir.<br />

Bu denklemde K2i inspirasyon, K2e ekspirasyon sabitidir (27).<br />

Burunda basınç ve akım ilişkileri anterior rinomanometri, posterior<br />

rinomanometri ve akustik rinometri yöntemleri ile ölçülebilir.<br />

Posterior rinomanometri aktif bir yöntemdir. Anterior rinomanometri ise aktif<br />

ve pasif metodlardan oluşmaktadır.<br />

Aktif anterior rinomanometride basınç akım eğrilerinin oluşturulması için<br />

normal respirasyon sırasında sağ veya sol burun boşluğundan geçen hava akımı ve<br />

basınç gradianı ölçülür. Pasif anterior rinomanometride nazofarenks ve eksternal<br />

nares arasındaki basınç farkı monitörize iken, burun içine belirli bir miktarda hava<br />

üflenmesi ile ölçüm yapılır (28).<br />

Değişik RMM metodları söyledir;<br />

i-Aktif anterior RMM. (Şekil 8)<br />

ii-Aktif posterior RMM. (Şekil 9)<br />

iii-Pasif anterior RMM. (Şekil 10)<br />

20


Bant<br />

Basınç<br />

kanülü<br />

Şekil 8: Anterior rinomanometride basınç kanülünün yerleştirilmesi. Bant<br />

sadece tek burun deliğini tıkamaktadır. Bu taraf kanülün uzantısı gibi görev<br />

yapmakta ve kanül ucundaki basınç(P1), nazofarenksteki basınca (P2) eşit olmaktadır.<br />

Şekil 9: Posterior rinomanometride basınç kanülünün yerleştirilmesi. A bölgesi<br />

B bölgesi gibi görev yapmakta ve dil tabanının uyarılmasını engellemektedir.<br />

Yumuşak damak (C) gevşetilmelidir.<br />

21


Şekil 10: Post<strong>nazal</strong> (per<strong>nazal</strong>) rinomanometride basınç kanülünün<br />

yerleştirilmesi.<br />

Bu üç metod arasındaki temel fark buruna konan basınç dedektörünün yeridir.<br />

Anterior metotta dedektör test edilmeyen burun deliğinin önüne konur. Posterior<br />

metotta posterior orofarenkse, post<strong>nazal</strong> teknikte ise burunun arka kısmına<br />

yerleştirilir.<br />

Bir basınç transdüktörü basıncı elektriksel sinyale çevirir. Transdüktör uygun<br />

bir elektronik devre ile bağlantılıdır ve basınçtaki değişiklikler uygun voltaj<br />

değişikliği şeklinde ortaya çıkar ve bu da kayıt edici bir cihaz tarafından okunur.<br />

i.Aktif Anterior RMM<br />

RMM cihazı düzenli olarak kalibre edilir. Çalışmadan 30 dakika önce açılır.<br />

Maskesi veya burun tıpası ayrıca boruları temiz olmalı, hasta testten 30 dakika önce<br />

odaya alınmalıdır. Odanın sıcaklığı 18-25 derece arasında olmalıdır. Test hasta<br />

oturur pozisyonda iken en az 3 kez tekrarlanarak yapılır ve bunların ortalaması ilgili<br />

<strong>nazal</strong> kavitenin akım hızı olarak kabul edilir. Bu işlem diğer burun boşluğu için<br />

tekrarlanır. Hasta bir burun boşluğundan nefes alırken basınç diğer boşlukta ölçülür.<br />

Bu gibi dezavantajların oluşmaması için maske kullanılması daha doğrudur. Minimal<br />

22


kooperasyon gerektiren bu teste adapte olabilen herkese bu işlem uygulanır. Alt yaş<br />

sınırı genellikle 4’dür(Şekil 11).<br />

Şekil 11: Anterior maske ile rinomanometri (önden ve yandan görünüm)<br />

ii. Posterior RMM<br />

Her iki burun boşluğunun direnci bir arada ölçülebilir. Ayrıca tıpa<br />

yerleştirilerek her <strong>nazal</strong> kavitenin direnci ayrı olarak ölçülebilir. Bu tekniğin en<br />

büyük dezavantajı ağıza yerleştirilen tüpün hastaların %17-25'i tarafından tolere<br />

edilmemesidir. Bazı çalışmalarda aktif RMM yöntemlerinin güvenilirliğinin<br />

tartışmalı olduğu savunulsa da posterior yöntemin uygulama zorlukları rutinde aktif<br />

anterior metodu ön planda tutmaktadır.<br />

iii. Pasif RMM<br />

Bu teknikte hava bir veya her iki <strong>nazal</strong> boşluktan üflenir ve bu sırada hastanın<br />

nefes almayıp yutmaması söylenir. Fizyolojik olmayan bu prosedür hiç bir şekilde<br />

gerçek spontan solunumun yerini alamaz. Maske çok sıkı yerleştirilmelidir ve bu da<br />

distorsiyona neden olur. Ayrıca bir burun boşluğundan üflenen hava nazofarenkse ve<br />

oradan da diğer burun boşluğuna geçebilir. Bu tekniğin en önemli avantajı minimal<br />

kooperasyon gerektirmesi ve dolayısıyla çocuklarda kolaylıkla kullanılabilmesidir<br />

(29).<br />

23


c. Nazal hava akımının ölçümü :<br />

Nazal solunum yaparken burun boyunca var olan basınç farkı <strong>nazal</strong> hava akımı<br />

oluşturur. Hava akımı ya direkt olarak <strong>nazal</strong> çıkışta veya indirekt olarak torakstaki<br />

hacim değişikliğinin hesaplanmasıyla ölçülebilir. Nazal çıkışta hava akımını ölçmek<br />

için maske kullanılır.<br />

Rinomanometri aktif veya pasif olarak yapılabilir. Pasif yöntemde ölçüm<br />

yapılacak kişi nefesini tutar ve bilinen bir hızda hava akımı buruna pompalanır. Bazı<br />

araştırmacılara göre pasif rinomanometri esnasında <strong>nazal</strong> mukoza kalınlığında<br />

refleks olarak uyarılan değişiklikler olmaktadır. Aktif yöntemde hastanın kendi<br />

soluğu kullanılır (30). Fizyolojiye daha uygun olduğu için günümüzde tercih edilen<br />

metod budur.<br />

Aktif anterior rinomanometride basıncı hisseden tüp bir taraf burun deliği<br />

önüne hava kaçağı olmayacak şekilde bir bantla tesbit edilir. Hastanın ağız ve<br />

burnunu içine alan bir maske hastanın yüzüne oturtulur. Hasta burundan nefes alıp<br />

verir. Basınç tüpünün olduğu taraf burun deliğinden solunum yapılamayacağından<br />

ölçüm tüpünde oluşan basınç, karşı tarafın basıncına eşittir.<br />

Hava akımına karşı <strong>nazal</strong> direnç şu şekilde hesaplanabilir(31):<br />

R=ΔP/V<br />

R= Hava akımına karşı oluşan direnç, cmH2O/litre/sn veya Pa/cm3/sn olarak<br />

ΔP = Trans<strong>nazal</strong> basınç, cmH2O veya Pa olarak<br />

V= Nazal hava akımı, litre/sn veya cm3/sn olarak<br />

Bu eşitlik rinologlar tarafından kabul görmektedir ve akımın türbülan veya<br />

laminar olmasına göre değişmemektedir (33). Solunum siklusunun büyük bir<br />

kısmında <strong>nazal</strong> hava akımı türbülandır ve bu türbülans da havanın karışmasına<br />

yardım etmektedir. Isı ve nemin karışmasını hızlandırmaktadır. Trans<strong>nazal</strong> basınç<br />

40-80 Pa’ın üzerine çıktığı zaman akım türbülandır. Trans<strong>nazal</strong> basınçla akım<br />

24


arasındaki dinamik ilişki x/y ekseninde incelenebilir. Trans<strong>nazal</strong> basınç arttıkça <strong>nazal</strong><br />

hava akımı artar. Buradaki görüntü “S” veya sigmoid şeklinde bir eğridir. Basınç x<br />

eksenine ve akım y eksenine yerleştirilir. Havayolu ne kadar tıkalı ise belirli bir<br />

akımı sağlamak için gereken basınç o kadar fazladır. Basınç-akım oranı ne kadar<br />

yüksek ise eğri basınç eksenine o kadar yakın olur. Dolayısıyla daha fazla tıkalı olan<br />

hava yoluna ait olan eğri, saat yönüne doğru dönerek basınç eksenine o kadar<br />

yaklaşır. İnspiryum grafiğin sağında, ekspiryum solunda gösterilir.<br />

Akım<br />

İnspirasyon<br />

Daha az tıkalı havayolu<br />

Daha çok tıkalı havayolu<br />

Basınç<br />

Ekspirasyon<br />

Şekil 12: Çok tıkalı <strong>nazal</strong> havayoluna ait basınç akım eğrisi (a) basınç aksına,<br />

az tıkalı olan <strong>nazal</strong> havayolu eğrisinden (b), daha yakındır. (Otolaryngology Head<br />

and Neck Surgery- Cummings- 3. baskısının 2. Cildinden alınmıştır.)<br />

Avrupa Standardizasyon Komitesine (Amsterdam 1988) göre direnç 50, 75,<br />

100 veya 150 Pa’da ki basınç değerlerinde ölçülebilir. Rinomanometri dekonjestan<br />

madde kullanılarak veya kullanmaksızın yapılabilir. En uygun metod anterior<br />

yöntemle ve maske kullanarak dekonjesyondan önce ve sonra her iki burun<br />

boşluğuna uygulanan rinomanometridir. Dekonjestan olarak ksilometazolin sprey<br />

kullanılmaktadır.<br />

25


Normal bir kişide dekonjeste edilmeyen burunda inspiratuar <strong>nazal</strong> havayolu<br />

direnci 0.34-0.40 Pa/cm3/sn (ortalama 0.39) ve dekonjesyondan sonra ise 0.25-0.30<br />

Pa/cm3/sn (ortalama 0.26) arasında değişmektedir (33).<br />

Rinomanometrik ölçümlerde değerli olan total inspiratuar <strong>nazal</strong> havayolu<br />

direncidir ve normal değerleri 0.12-0.33 Pa/ml/sn arasında değişmektedir(34).<br />

Dekonjestan madde <strong>nazal</strong> siklus fenomenini geçici olarak ortadan kaldırır. Bu<br />

nedenle bu çalışmada dekonjestansız aktif anterior rinomanometri uygulandı. Ayrıca<br />

direnç 150 Pa’da ki basınç değerine göre hesaplandı. Total <strong>nazal</strong> havayolu direnci ya<br />

direkt olarak posterior yöntemle veya indirekt olarak her iki tarafın ayrı ayrı<br />

hesaplanıp toplanmasıyla ölçülür. Bunun formülü;<br />

1/R (total) = 1/r(sol)+1/r(sağ)<br />

d. Anterior rinomanometrinin avantajları<br />

1-Zaman alıcı bir yöntem değildir.<br />

2-Hasta tarafından minimal düzeyde uyum gerektirir.<br />

3-Bu yöntemin enstürmantasyonu sadece nostil bölgesine uygulandığından<br />

hasta için rahatsız edici bir uygulama yöntemi değildir.<br />

e. Anterior rinomanometri yönteminin dezavantajları<br />

1- Bilindiği üzere her burun boşluğu fizyolojik ve dinamik ayrı bir yoldur.<br />

Bundan dolayı ölçümler sonucu hesaplama ile elde edilen total NAR değeri bu iki<br />

ayrı boşluğun tek başına değerlendirilmesi ve ele alınmasından uzak bir sonuç ortaya<br />

çıkarmaktadır.<br />

2- Tek taraflı ölçülen NAR değeri daha değerli bir sonuç olmakla birlikte,<br />

<strong>nazal</strong> siklusun değişiminden çok kolay etkilenmekte ve sonuçta aşırı sapmalar<br />

görülmektedir. Bunu gidermek amacıyla 6-8 saat gibi uzun saat periyodları içinde<br />

saat bası ölçümler yapılarak <strong>nazal</strong> siklusun etkisi giderilebilir.<br />

3- Anterior rinomanometrinin en önemli dezavantajı ise uygulanan ölçüm<br />

enstürmanlarının nostril bölgesinde yaptığı deformasyon sonucu yanlış NAR<br />

değerleri elde edilebilmesidir. Bunu gidermek amacı ile kateterizasyon ve maske<br />

yöntemi kullanmak gerekir.<br />

26


f. Posterior rinomanometrinin avantajları<br />

1- Bu yöntem hastanın burundan nefes almasının direnç açısından ne denli zor<br />

olduğunu açık ve net bir şekilde gösterebiliyor.<br />

2- Nazal mukovasküler komponentin belirlenmesinde yararlı bir yöntemdir.<br />

3- Rijit arka bölüm ve esnek alar ön bölümün arasında tam bir direnç ölçümü<br />

yapılabilmektedir.<br />

g. Posterior rinomanometrinin dezavantajları<br />

1- Bu yöntem zaman alıcıdır.<br />

2- Pahalı bir yöntemdir.<br />

3- Buruna veya oral kaviteye yerleştirilen kateterlerden dolayı hastalar<br />

tarafından tolere edilmesi güç bir yöntemdir.<br />

h. Rinomanometri uygulama yöntemleri<br />

Rinomanometri uygulaması normal günlük işlemlerde değil, ancak karşılaşılan<br />

alerjenlerin etkisini ölçmek, mevsimsel değişiklikleri incelemek ve hastanın<br />

bahsettiği şikayetler ve hastalığın şiddeti arasında korelasyon olup olmadığını,<br />

uygulanan tedavi yöntemlerinin başarısını ölçmek ve ameliyat öncesi ve sonrası<br />

gelişen direnç değişikliklerini tespit etmek açısından faydalı bir yöntemdir.<br />

NAR ölçümü bir hastada birkaç defa tekrar edilecekse özellikle günün belli bir<br />

saattinde yapılması önem kazanmaktadır. Çünkü bilindiği üzere NAR'ın diurnal<br />

değişikliği mevcuttur. NAR, gece ve günün erken saatlerinde en yüksek düzeye<br />

ulaşmaktadır.<br />

Rinomanometri ölçümü yapılmadan önce oral veya lokal dekonjestan, steroid<br />

ve antihistaminik kullanımına ara verilmelidir. Antihistaminik maddelerin<br />

rinomanometri ölçümlerine etkisi tartışma konusudur. Oral H1 antihistaminik<br />

tedavisinin, NAR değerinin artışına neden olduğu gösterilmiştir (35). Rinomanometri<br />

ile ölçülen tek taraflı NAR değerleri, anatomik obstrüksiyon problemi olan hastaların<br />

değerlendirilmesinde yararlı bir yöntemdir.<br />

Ayrıca rinoplasti, septoplasti, türbinektomi ve polipektomi operasyonlarının<br />

sonucunu değerlendirmekte objektif bilgiler sunan, yararlı bir yardımcı metodtur.<br />

27


Bazen hasta septum deviyasyonunun yarattığı tıkanıklığın farkında olmayabilir.<br />

Hasta tam aksine aralıklı bir şekilde diğer burun boşluğunun tıkanıp açıldığından<br />

bahseder. Bu durum o tarafta <strong>nazal</strong> siklusun oluşturduğu aralıklı konjesyonlardan<br />

ortaya çıkmaktadır, Bazı otörler bu duruma paradoksal burun tıkanıklığı<br />

demektedirler (36).<br />

Burun boşluğunun ön bölümünde özellikle tabana doğru olan septum<br />

deviyasyonu ve mukozal konjesyonlar NAR'ı çok güçlü bir şekilde etkilemektedirler<br />

(37,38). Nazal pasajın en kritik bölgesi ise septum kartilajın kaudal bölümü ve alt<br />

konka ön ucu arasında bulunan <strong>nazal</strong> valvdır. Nazal valvin açısındaki daralma, burun<br />

tıkanıklığı oluşumunda çok önemlidir. Geriye doğru <strong>nazal</strong> boşluktaki belirgin septum<br />

deviasyonu veya konka hipertrofısinin burun tıkanıklığı hissi veya şikayetinin ortaya<br />

çıkısında etkileri zayıf kalmaktadır.<br />

Bazı mukozal değişikliklerin dekonjestan tedavilerden etkilenmediğinden ve<br />

bazı iskelet yapıya ait anomaliler dekonjestan tedavi ile düzelme gösterdiklerinden<br />

rinomanometrinin dekonjestan tedavisinin öncesi ve sonrasında uygulanması, bazı<br />

otörlere göre mukozal ve iskelet yapı anomalileri arasında ayrım yapmak için hatasız<br />

bir yöntem değildir (39).<br />

Posterior rinomanometri sleep apne problemi olan hastaların<br />

değerlendirilmesinde yararlı bir yöntemdir. Obstrüktif tip sleep apne ve mevsimsel<br />

alerjik riniti olan hastalarda uyku öncesi ve sonrası ölçülen NAR değerinin yüksek<br />

çıkısı bazı otörlere göre sleep apnenin periyodu, sıklığı ve süresinin artışına neden<br />

olmaktadır (40).<br />

Rinomanometri yöntemi özellikle <strong>nazal</strong> provokasyonların değerlendirilmesinde<br />

alerjen ve kimyasal irritanlara burunun verdiği alerjik cevap düzeyi, hastaların<br />

iyileşme seviyeleri ve uygulanan ilaçların etkisini tespit etmekte yararlı bir<br />

yöntemdir. Rinomanometri testi sırasında <strong>nazal</strong> pasajı etkileyen mediyatörler<br />

histamin (41), metakolin (42), lökotrien D4 (43,44), substans-P (45), serotonin ile<br />

yapılan <strong>nazal</strong> provokasyon burun kaşıntısı, hapşırık, hipersekresyon oluşturmaktadır,<br />

ama NAR değerinde belirgin bir artışa neden olmamaktadır (46).<br />

Alerjik rinitli hastalara yapılan <strong>nazal</strong> provokasyon sonucunda bazılarında burun<br />

tıkanıklığında artış, bazılarında ise sadece burun akıntısı, aksırık, hapşırık, burun<br />

kaşıntısı gelişmektedir. Bu sonuçlara göre <strong>nazal</strong> provokasyonun<br />

28


değerlendirilmesinde sadece rinomanometri ile ölçülen NAR değeri değil, skorlama<br />

yöntemi ile burun akıntısı ve hapşırık düzeylerinin tespit edilmesi gerekir. Nazal<br />

provakasyon mekanizmalarının heterojenliği, hasta gruplarının çeşitliliği ve<br />

provakasyon testleri için belirli, sabit standartların yokluğu, günlük rutin işlemler<br />

için bu test yöntemlerini kullanılamaz hale getirmektedir.<br />

Bazal NAR değeri buruna herhangi bir madde sıkılmadan 15 ile 30 dakika önce<br />

ölçülmelidir. Bu ölçümlerden sonra buruna plasebo veya kontrol solüsyonu sıkılır, 5<br />

dakika ara ile yinelenen ölçümler 15-20 dakika boyunca sürdürülür. Eğer hastanın<br />

NAR değeri kontrol solüsyonu sıkılmadan önce stabil, bazal bir şekilde seyredip<br />

kontrol solüsyonu sıkıldıktan sonraki artısı %30’dan fazla değilse alerjen, mediyatör<br />

veya herhangi başka bir madde ile <strong>nazal</strong> provokasyon yapılana kadar stabil bir<br />

düzeyde seyrettiğinin göstergesidir.<br />

Nazal provokasyonun başlangıç dozu <strong>nazal</strong> dirençte değişiklik yapacak<br />

düzeyin altında bir doz seçilerek teste başlanır. Provakasyon protokoluna göre 5–20<br />

dakikada bir dozun miktarı standart aralıklar şeklinde artırılır. Doz artışı genellikle 3<br />

ile 5 kata kadar ulaşmaktadır. En yüksek doz, NAR değerinde %100 artış yapacak bir<br />

doz olarak belirlenir. Bu %100 artış kontrol solüsyonu sıkıldıktan sonra elde edilen<br />

NAR değeri üzerinde yapılmaktadır.<br />

Rinomanometri yöntemi ile burun tıkanıklığının belirlenmesi ve<br />

derecelendirilmesi otorinolarengoloji ve alerji çalışmalarında yararlı bir araştırma<br />

yöntemidir. Rinomanometri bütün burun tıkanıklık vakalarının değerlendirilmesinde<br />

medikal olarak gerekli değildir, fakat delil sayılabilecek objektif bilgi vermektedir<br />

Astım örneklerinde olduğu gibi pulmoner fonksiyonların sık sık ölçümü ve<br />

tekrar edilmesi konusu rinomanometri için de geçerlidir. Belirli periyodlar içinde sık<br />

sık yapılan değerlendirmeler ve ölçümler yararlı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.<br />

Rinomanometri yönteminin, <strong>nazal</strong> provokasyonun değerlendirilmesinde ve <strong>cerrahi</strong><br />

sonuçların burun tıkanıklığını gidermedeki başarılarının ölçümünde belirgin ve<br />

aşikar bir yeri vardır.<br />

Rinomanometri, ayrıca obstrüktif bir yöntemdir. Rinomanometrinin bilgisayar<br />

ile birlikte kullanılması sonuçların güvenirliliğini artırmaktadır (47).<br />

29


F. KLİMAKTERYUM VE MENOPOZ<br />

Günümüzün kadını, ömrünün yaklaşık olarak 1/3'ünü klimakteryum ve sonrası<br />

dönemde geçirmektedir. Bu bakımdan bu döneme ait sağlık sorunları giderek büyük<br />

önem kazanmaktadır.<br />

Kadında seks hormonlarının üretiminin gerilemesi ve buna bağlı olarak üreme<br />

fonksiyonlarının sona ermesi ile karakterize olan bu dönem, kendine has bir dizi<br />

şikayetlerin yanı sıra, uzun dönemde ciddi hastalıklara neden olabilecek patolojik<br />

değişikleri de beraberinde getirmektedir (2,3).<br />

Menopoz, klimakteryum içerisinde bir nokta olarak kabul edilen ve üzerinden<br />

ortalama bir yıl geçtikten sonra tanı konulabilen en son adet kanamasının özel<br />

ismidir. Klimakteryum ise kadın yaşamının reprodüktif dönemi ile yaşlılık dönemi<br />

arasında yer alan, overdeki morfolojik ve fonksiyonel değişimlere bağlı olarak<br />

hormonal dengenin farklılaşması sonucu ortaya çıkan semptomlar ile karakterize bir<br />

geçiş dönemidir. Yaklaşık 40 yaş civarında ovülasyon frekansının azalması ile başlar<br />

ve <strong>menopoz</strong>dan sonra belli bir süreyi de içine alarak yaşlılık dönemi kabul edilen 65<br />

yaş sınırına kadar devam eder. Sırasıyla adet düzensizlikleri, <strong>menopoz</strong>, sistemik<br />

değişimler, ilerleyici doku atrofileri ve yaşlanma şeklinde seyreder.<br />

Dünya Sağlık Örgütü’nün sınıflamasına göre başlıca üç bölüm altında incelenir<br />

(8):<br />

1. Pre<strong>menopoz</strong>: Overde yetmezlik başladıktan sonra <strong>menopoz</strong>a kadar geçen<br />

süredir.<br />

2. Peri<strong>menopoz</strong> : En son adet kanaması üzerinden 1 yıl geçene kadar olan<br />

süredir.<br />

3. Post<strong>menopoz</strong>: Menopozdan yaşlılık dönemine kadar geçen süredir.<br />

Yaşı ne olursa olsun, adet görmekte olan bir kadının herhangi bir nedenle over<br />

fonksiyonları durdurulursa, iyatrojenik <strong>menopoz</strong>dan bahsedilir. Bu olay <strong>cerrahi</strong><br />

<strong>menopoz</strong> radyasyona bağlı over fonksiyonlarında kalıcı şekilde kayıp veya kanser<br />

kemoterapisi uygulamalarında meydana gelen reversibl ya da irreversibl kayıp<br />

şeklinde olabilir. Doğal <strong>menopoz</strong>ların % 1 - 4 kadarı 40 yaşın altında ortaya çıkar.<br />

Erken <strong>menopoz</strong> ya da prematür over yetmezliği adı verilen bu durumun etyolojisi<br />

30


hakkında henüz kesin bir sonuca varılmamakla birlikte, genetik olarak X<br />

kromozomundaki delesyonlar sorumlu tutulmaktadır(2,3).<br />

Klimakteryum döneminde görülen olayların temelinde reprodüktif dokuların<br />

yaşa bağlı olarak gerilemeleri yer almaktadır. Overlerde görülen atrofi nedeniyle<br />

foliküllerin sayısında azalma ortaya çıkar. Ergenlik döneminde yaklaşık 500.000<br />

kadar folikül atreziye uğrar. İlk ve son ovülasyon arasındaki dönemde yalnızca 500<br />

kadar oosit olgunlaşma olanağı bulabilir. Ancak <strong>menopoz</strong>al dönemde foliküllerin<br />

atreziye uğrama hızı giderek artar. Özellikle sigara kullanan kadınlarda dokularda<br />

ortaya çıkan beslenme bozukluğu nedeniyle overlerde atrezi gelişiminin daha erken<br />

dönemde ortaya çıktığı gözlenmektedir (2,3).<br />

Menopoz yaşı 45 -55 yaş arasında ve ortalama 51.4 olarak bildirilmektedir<br />

(50,52). ABD' de 2570 kadından alınan bilgilerle gerçekleştirilen Massachusetts<br />

Kadın Sağlığı çalışmasında ortalama <strong>menopoz</strong> yaşı 51.3 olarak bulunmuştur(49).<br />

ABD'de kadın ömrünün yaklaşık %34'ü post<strong>menopoz</strong>al dönemde geçmektedir.<br />

Türkiye Menopoz Derneği tarafından 2002 yılında ülkemiz genelindeki merkezler<br />

tarafından elde edilen verilere göre, <strong>menopoz</strong> yaşının 46,7 olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Türkiye’de ortalama yaşam süresi 72,3 ve post<strong>menopoz</strong>al kadın oranı 1/5’dir (48).<br />

Yağ dokusunun östrojen üretme etkisinden dolayı şişman kadınlarda <strong>menopoz</strong> daha<br />

geç oluşur (2,3). Erken <strong>menopoz</strong>a yüksek rakımlı yerlerde yaşayanlarda ve sigara<br />

içenlerde daha sık rastlanır. Over kanlanması bozulduğundan histerektomi geçirmiş<br />

kadınlarda da erken <strong>menopoz</strong>a rastlanır (49,50).<br />

G. MENOPOZDA GÖRÜLEN HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER<br />

Gebeliğin 5. haftasında dişi fetusta genital tüberküle göç eden oogonyumlar<br />

mitotik bölünme sonucu 20. hafta civarında 6 -7 milyona ulaşır. Bunlardan<br />

primordiyal foliküller gelişir. Daha sonra fetal hipofiz bezi FSH ve LH salgılayarak<br />

over foliküllerinin maturasyonunu ve dejenerasyonunu uyarır. Yenidoğan overinde<br />

folikül sayısı 1-2 milyona iner. Pubetede ise ancak 400.000 folikül kalır. Üreme<br />

çağında yaklaşık 400 folikül FSH etkisi ile ovulasyonla atılır, kalanlar ise atreziye<br />

uğrar ve 40 yaş civarında sayıları 8000' e düşer. Folikül sayısı azaldıkça,<br />

31


pre<strong>menopoz</strong>al dönemde kalan foliküllerin FSH uyarısına direnci artmaktadır<br />

(2,3,51).<br />

Kadınlar 40'lı yaşlara geldiğinde anovulatuar sikluslar görülmeye başlar siklus<br />

uzunluğu artar. Düzensiz sikluslar, <strong>menopoz</strong>dan 2-8 yıl önce başlar. Her siklusta<br />

daha az folikül gelişir ve sonunda foliküller tükenir. Siklus uzunluğunu foliküler<br />

fazın uzunluğu belirler. Pre<strong>menopoz</strong>al menstrüel siklus değişiminin habercisi, artmış<br />

FSH ve azalmış inhibin düzeyidir. E2 ve LH düzeyleri ise henüz değişmemiştir (52).<br />

Östradiol düzeyleri foliküler gelişme sona erene kadar, normal sınırlarda kalır. FSH<br />

ve inhibin değişimi ters orantısı, bize inhibinin folikül durumunu gösteren en önemli<br />

belirteç olduğunu göstermektedir. Overyan foliküllerdeki inhibin sekresyonundaki<br />

düşüş 35 yaş civarı başlar, fakat 40 yaşından sonra hızlanır. Bu durum yaşlanmayla<br />

birlikte fekondabilitedeki azalmayla kendini gösterir. Post<strong>menopoz</strong>al dönemde<br />

gonadotropinleri baskılamadaki yetersizliğin ana sebebi inhibinin azalmasıdır<br />

(2,3,49,53). Daha ileri dönemlerde overdeki direncin daha da artması ile<br />

folikülogenez tamamen yavaşlar ve östradiol düzeyi ovulasyonu sağlayan LH pikine<br />

imkan vermeyecek seviyelere iner. Böylece anovulatuar sikluslar ortaya çıkar. Olay<br />

ilerledikçe FSH'nın yanı sıra LH seviyelerinde de artış başlar ve 40IU/L 'ye<br />

ulaştığında ise folikül gelişiminin tamamen durduğu gözlenir. İşte <strong>menopoz</strong><br />

dediğimiz son adet bu dönemde görülür.<br />

Cerrahi <strong>menopoz</strong>larda ise serum FSH ve LH değerleri post<strong>menopoz</strong>al<br />

düzeylere yaklaşık bir ay sonra ulaşır. Menopoz döneminde 40IU/l'nin üzerine çıkan<br />

serum FSH ve LH değerleri, <strong>menopoz</strong>dan 1-3 yıl sonra en yüksek seviyelerine ulaşır<br />

ve daha sonra yavaş yavaş azalarak yaşlılıkta en alt seviyesine inerler. Yarılanma<br />

ömrü uzun olan FSH (yarılanma ömrü 4 saat), LH'dan (yarılanma ömrü 30 dakika)<br />

daha sonra azalmaya başlar. Sonuçta LH'dan hafifçe yüksek düzeylerde seyreder<br />

(2,3,49,52,54,55,56).<br />

Reprodüktif dönemde serum östradiol düzeyi siklus gününe göre 40-450 pg/ml<br />

arasında değişir, ortalama 24 saatlik salınım miktarı ise 350 mikrogramdır.<br />

Post<strong>menopoz</strong>al dönemde ise düzeyi 10-20 pg/ml 'ye, 24 saatlik salınım miktarı 24-45<br />

mikrograma iner.<br />

Post<strong>menopoz</strong>al dönemdeki östrojenin büyük bir kısmı, östrondur E1/E2 oranı<br />

E1 lehine artış gösterir. Östron büyük oranda androstenedionun periferik<br />

32


aromatizasyonu ile sentezlenir (2,51). Östron albümine zayıf bağlandığı ve seks<br />

hormon bağlayıcı globuline bağlanmadığı için daha hızlı klirense sahiptir. Yaş<br />

ilerledikçe adrenal glandın yaşlanmasına bağlı olarak dehidroepiandrosteron ve<br />

dehidroepiandrosteron sülfat düzeylerinin azalmasına rağmen, adrenal östrojen,<br />

androstenedion ve testosteron salınım düzeyleri genelde sabit kalır (2,3,49,57)(Tablo<br />

1).<br />

H. CERRAHİ OOFEREKTOMİ SONRASI HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER<br />

Doğal <strong>menopoz</strong> yaşından önce yapılan ooferektomi hormonal dinamikleri<br />

dramatik olarak etkiler. 5-10 yılda progresif olarak oluşacak geçiş yerine, vücut<br />

overyan östrojen, progesteron ve androjenlerin akut eksikliğiyle karşılaşır. Judd ve<br />

arkadaşları post<strong>menopoz</strong>al ooferektomi sırasında over venindeki hormon düzeylerine<br />

bakmışlar ve yüksek miktarlarda testosteron ile orta derecede androstenedion<br />

düzeyleri bulmuşlardır. Over veni ile periferik venden bakılan östrojen düzeyleri<br />

arasında çok az bir fark olması overyan östrojen sekresyonunun minimal olduğunu<br />

göstermektedir (58).<br />

Overyan steroid üretimi kaybının adrenal üretim ve periferik konversiyon<br />

tarafından kompanse edilip edilmediği tartışmalıdır. Serum gonadotropin seviyeleri<br />

ooferektomi sonrası progresif olarak artar ve <strong>cerrahi</strong>yi takiben 1 ay içinde klasik<br />

<strong>menopoz</strong>al seviyeye genellikle ulaşır (59). Ooferektomiden 20 gün sonra FSH'nin 70<br />

IU/l'nin, LH'ın ise 50 IU/l'nin üzerine çıktığı gösterilmiştir (60).<br />

33


I. MENOPOZDA KLİNİK BULGU VE SEMPTOMLAR<br />

Menopozda kadınların yaklaşık olarak % 70-80'inde östrojen yetmezliği<br />

semptom ve bulguları ortaya çıkmaktadır. Over fonksiyonlarının bozulmasıyla<br />

beraber östrojen eksikliğine bağlı semptomlar hemen ortaya çıkar. Buna karşılık<br />

kadına post<strong>menopoz</strong>al dönemde ağır morbidite ve mortalite yükleyen kardiovasküler<br />

hastalıklar ve osteoporoza bağlı patolojiler geç dönemde ortaya çıkmaktadır<br />

(2,3,49,61). (Tablo 2) Klimakteryumda östrojen yetmezliğine bağlı semptom ve<br />

bulgular, ortaya çıkış dönemine göre iki gruba ayrılabilirler:<br />

Erken Semptom ve Bulgular :<br />

a. Vazomotor semptomlar<br />

b. Psikolojik değişiklikler<br />

c. Atrofik değişiklikler<br />

Geç semptom ve bulgular :<br />

a. Kardiyovasküler sistem hastalıkları<br />

b. Osteoporoz<br />

34


Tablo 2: Menopoz sonrası oluşabilecek semptom ve bulgular<br />

35


GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Bu çalışma için TCSB İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nün 29 Aralık 1995<br />

gün ve 51748 sayılı genelgesi ve ekleri olan İyi Klinik Uygulamalar Kılavuzu ile<br />

WHO tarafından 2000 yılında yayınlanan ‘Operational Guidelines for Ethics<br />

Commitees That Review Biomedical Research’ kitapçığı ve Helsinki Bildirgesini<br />

esas alan Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Etik Kurulundan 21.10.2008<br />

tarihinde 51/P karar numarası ile onay alındı.<br />

Bu çalışma prospektif olup Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi KBB<br />

kliniği ve Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniği ile beraber Aralık 2008-Ağustos 2009<br />

tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Kadın Hastalıkları ve Doğum polikliniğine<br />

başvuran çeşitli nedenlerle ooferektomi yapılması planlanan, <strong>menopoz</strong>a girmemiş,<br />

sigara içmeyen, atopi ve AR hikayesi olmayan, daha önce septum ve konka <strong>cerrahi</strong>si<br />

geçirmemiş, ilaç kullanım öyküsü(antihistaminik, OKS, sistemik veya topikal<br />

dekonjestan ve steroid) bulunmayan , akut bir üst solunum yolu enfeksiyonu bulgusu<br />

ve kronik <strong>nazal</strong> veya sinüs problemi olmayan 31 kadın çalışmaya dahil edildi.<br />

Hastaların hepsinden aydınlatılmış onam alındı.<br />

Yaşları 39 ile 49 arasında değişmekteydi ve yaş ortalaması 44,7 idi. 9 hasta<br />

çeşitli nedenlerle (Hormon replasman tedavisine başlama, ooferektomi operasyonunu<br />

istememe, takiplere gelmeme vs.) çalışma dışı bırakıldı. Geriye kalan 22 hasta ile<br />

çalışma tamamlandı.<br />

36


Bütün hastalardan ayrıntılı anamnez alındı, rutin KBB muayenesi yapıldı. Tüm<br />

hastalar ooferektomi operasyonu öncesi menstural siklusun ovulasyon fazında (14-<br />

16. gün) ve postop 3 ayda olmak üzere toplam 2 kez muayene edildi. Hastalardan<br />

şikayetlerini değerlendirmeye yönelik olan NOSE skalasını doldurmaları istendi(<br />

Tablo 3).<br />

Tablo 3: NOSE skalası<br />

Bu skalada hastalara semptomlarına yönelik 5 soru sorulmuştur. Test, burunda<br />

şişkinlik veya dolgunluk, burun tıkanıklığı, burundan nefes almada güçlük, uyumada<br />

güçlük ve ekzersiz veya yorulma anında burundan yeterli nefes alamamak<br />

sorularından oluşmaktadır. Buradan elde edilen ham değerler 0-20 arasında<br />

değişmektedir.<br />

Postoperatif 3. ayda anterior rinomanometri ve anterior rinoskopi tekrarlanmış<br />

ve NOSE skalası tekrar değerlendirilmiştir.<br />

Nazal muayene burun spekulumu ve alın aynası kullanılarak yapıldı. Tam bir<br />

değerlendirme yapılamayan durumlarda anterior rinoskopi 0, 30 ve 90 derecelik Karl<br />

Storz marka endoskoplar kullanıldı.. AnR’de sağ ve sol, alt ve orta konkada büyüme<br />

olması durumda her birine bir (1) puan olmak üzere toplamda maximum dört(4)<br />

puan, mukozanın hafif konjesyonuna bir (1), şiddetli konjesyonuna iki (2) puan<br />

verilerek skorlandı. Anterior rinoskopik muayenede bir hastanın alabileceği en<br />

yüksek skor 6 puan idi.<br />

37


Bütün hastalara her muayene sonrası dekonjestansız ARM Rhinostream SRE<br />

2000 (Interacoustics A/S, Drejervaenget 8 DK-5610 Assens Denmark) marka<br />

rinomanometri cihazı ile yapıldı.<br />

Maske hem ağzı hem de burnu kapatmakta olup ve içinden geçirilmiş basınç<br />

probu bir nostrile <strong>nazal</strong> akım probu ise diğer nostrile yerleştirildi. Problar<br />

yerleştirilirken burun deliklerinin deforme edilmemesine ve hava kaçağı olmamasına<br />

dikkat edildi. Hastalardan ağzını kapalı tutması ve burnundan nefes alıp vermesi<br />

istendi. Değerler 150 Pa basıncında okundu. Ekspirasyon ve inspirasyon sonrası<br />

<strong>nazal</strong> rezistans Pa/cm3 cinsinden kaydedildi. Her burun deliğinin tek tek dirençleri<br />

hesaplandı ve sonrasında total inspiratuar <strong>nazal</strong> rezistans hesaplandı.<br />

ARM öncesi burun temizliği yapılan hastalar oda ısısı 20±3 derece, nemliliği<br />

%50, güneş ışınlarının yoğun olmadığı bir odada 20 dakika dinlendirildi. Test öncesi<br />

2 saat süreyle egzersiz yapmamış, çay, kahve ve sigara içmemiş olmalarına dikkat<br />

edildi. Test ile ilgili bilgi verildi.<br />

Daha sonra tüm hastalardan intravenöz kan alınarak, E2 ve FSH düzeylerine<br />

preop ve postop 3. ayda bakıldı, hormon değişimleriyle anterior rinoskopi, anterior<br />

rinomanomatri ve NOSE skalası arasındaki korelasyon saptandı.<br />

Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için<br />

NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı.<br />

Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama,<br />

Standart sapma) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım<br />

gösteren parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Studen t test kullanıldı.<br />

Normal dağılım göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında<br />

Kruskal Wallis test ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Mann Whitney U test<br />

kullanıldı. Normal dağılım gösteren parametrelerin grup içi karşılaştırmalarında<br />

paired sample t test, normal dağılım göstermeyen parametrelerin grup içi<br />

karşılaştırmalarında ise Wilcoxon işaret test kullanıldı. Niteliksel verilerin<br />

karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı. Parametreler arası ilişkilerin<br />

değerlendirilmesinde Spearman’s korelasyon analizi kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik<br />

güven aralığında, anlamlılık p


BULGULAR<br />

Bu çalışma Aralık 2008 - Ağustos 2009 tarihleri arasında Göztepe Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Kliniğinde toplam 22 olgu üzerinde<br />

yapılmıştır. Olguların yaşları 39 ile 49 arasında değişmekte olup ortalama yaş<br />

44,72±3,02’dir.<br />

Tablo 4: Ooferektomi Sonrası Burun Tıkanıklığının dağılımı<br />

Ooferektomi Sonrası<br />

Burun Tıkanıklığı<br />

n %<br />

Arttı 3 13,6<br />

Azaldı 6 27,3<br />

Değişmedi 13 59,1<br />

Olguların %13.6’sında (n=3) ooferektomi sonrasında burun tıkanıklığı<br />

artmakta iken, %27.3’ünde (n=6) azalmakta, %59.1’inde (n=13) ise<br />

değişmemektedir(Tablo3)(Şekil 13).<br />

39


Oferektomi Sonrası Burun Tıkanıklığı<br />

Arttı<br />

13,6%<br />

Değişmedi<br />

59,1%<br />

Azaldı<br />

27,3%<br />

Şekil 13: Ooferektomi Sonrası Burun Tıkanıklığına göre dağılım<br />

Tablo 5: Anterior Rinomanometri (total inspiratuar direnç) ölçümlerinin<br />

değerlendirilmesi<br />

Anterior Rinomanometri (total inspiratuar direnç)<br />

Ortalama<br />

SD<br />

Preop 0,32 0,12<br />

Postop 0,33 0,15<br />

P 0,728<br />

Paired Samples t test kullanıldı<br />

Preoba göre postop anterior rinomanometri ölçümleri arasındaki değişim<br />

istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05)(Tablo 4).<br />

40


Tablo 6: E 2 ve FSH ölçümlerinin preoba göre postop değerlendirmesi<br />

Preop<br />

Ort±SD<br />

Postop<br />

Ort±SD<br />

p<br />

E 2 düzeyi<br />

128,31±28,83<br />

9,36±2,95<br />

1**<br />

0,00<br />

FSH Düzeyi<br />

7,86±2,83<br />

66,91±9,59<br />

1**<br />

0,00<br />

Paired Samples t test kullanıldı<br />

**p


FSH düzeyleri preoba göre postop ölçümlerde istatistiksel olarak ileri düzeyde<br />

anlamlı yükseliş göstermektedir (p


Tablo 7: Anterior Rinoskopi ölçümlerinin preoba göre postop<br />

değerlendirmeleri<br />

Preop<br />

Total<br />

Anterior Rinoskopi<br />

0 1 2 3<br />

P<br />

n (%) n (%) n (%) n (%) n (%)<br />

0 2 (%22,7) 1 (54,5) 0 (%0) 0 (%0) 6 (%27,3)<br />

1 1 (%4,5) 2 (%9,1) 5 (%22,7) 0 (%0) 8 (%36,4)<br />

Postop<br />

0,096<br />

2 0 (%0) 1 (%4,5) 6 (%27,3) 1 (%4,5) 8 (%36,4)<br />

Total 6 (%27,3) 4 (%18,2) 11 (%50,0) 1 (%4,50) 22 (%100)<br />

Wilcoxon Signed Rank test kullanıldı<br />

43


Anterior Rinoskopi ölçümleri preoba göre postop dönemde düşüş göstermekle<br />

beraber istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05)(Tablo 6). Preop<br />

dönemde medyan değeri 2 iken postop dönemde bu 1’e düşmüştür(Şekil 16))<br />

oran (%)<br />

50<br />

45<br />

40<br />

35<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

0<br />

0 1 2 3<br />

Anterior Rinoskopi<br />

Preop<br />

Postop<br />

Şekil 16: Anterior Rinoskopi ölçümlerinin preoba göre postop dağılımı<br />

44


Tablo 8: NOSE Skalasına ilişkin preoba göre postop değerlendirmeler<br />

Preop<br />

Postop<br />

n (%) n (%)<br />

P<br />

Nose Skalası<br />

(Burunda<br />

Şişkinlik veya<br />

Dolgunluk)<br />

Nose Skalası<br />

(Burun<br />

tıkanıklığı)<br />

Nose Skalası<br />

(Nefes almada<br />

güçlük)<br />

Nose Skalası<br />

(Uyumada<br />

güçlük)<br />

Nose Skalası<br />

(Yorulma<br />

sırasında<br />

burundan<br />

nefes<br />

alamamak)<br />

Sorun değil 9 (%40,9) 13 (%59,1)<br />

Çok hafif 12 (%54,5) 9 (%40,9)<br />

Orta derece 1 (%4,5) -<br />

Sorun değil 8 (%36,4) 13 (%59,1)<br />

Çok hafif 12 (%54,5) 9 (%40,9)<br />

Orta derece 2 (%9,1) -<br />

Sorun değil 8 (%36,4) 11 (%50)<br />

Çok hafif 10 (%45,5) 9 (%40,9)<br />

Orta derece 4 (%18,2) 2 (%9,1)<br />

Sorun değil 14 (%63,6) 7 (%31,8)<br />

Çok hafif 7 (%31,8) 9 (%40,9)<br />

Orta derece 1 (%4,5) 6 (%27,3)<br />

Sorun değil 11 (%50) 11 (%50)<br />

Çok hafif 9 (%40,9) 10 (%45,5)<br />

Orta derece 2 (%9,1) 1 (%4,5)<br />

0,025*<br />

0,050*<br />

0,166<br />

0,010*<br />

0,739<br />

Wilcoxon Signed Rank test kullanıldı<br />

*p


NOSE Skalası (Burunda Şişkinlik veya Dolgunluk) sınıflaması preoba göre<br />

postop dönemde düşüş göstermekte olup bu düşüş istatistiksel olarak anlamlı<br />

bulunmuştur (p


NOSE Skalası (Nefes almada güçlük) sınıflamasının preoba göre postop<br />

dönemdeki değişimi istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).<br />

NOSE Skalası (Uyumada güçlük) sınıflaması preoba göre postop dönemde<br />

artış göstermekte olup bu artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur<br />

(p0,05).<br />

47


Tablo 9: Toplam NOSE puanı ölçümlerinin preoba göre postop<br />

değerlendirmesi<br />

NOSE Toplam puanı (Yüzlük puanlama)<br />

p<br />

Ort±SD<br />

Medyan<br />

Preop 15,90±13,24 15,0<br />

Postop 14,54±11,12 10<br />

0,644<br />

Wilcoxon Sign Rank test<br />

NOSE Skalası toplam puanı yüzlük puanlama sistemi üzerinden<br />

değerlendirildiğinde preoba göre postop dönemdeki değişimi istatistiksel olarak<br />

anlamlı değildir (p>0,05)(Tablo 8).<br />

Tablo 10: Anterior Rinomanometri Farkı ile diğer parametrelerin ilişkisi<br />

Anterior Rinomanometri Fark<br />

r<br />

P<br />

Anterior Rinoskopi Fark 0,660 0,001**<br />

NOSE Toplam Puan Fark 0,637 0,001**<br />

E 2 Farkı 0,134 0,554<br />

FSH Farkı -0,153 0,495<br />

r: Spearman’s rho korelasyon katsayısı<br />

p: Anlamlılık düzeyi **p


Anterior rinomanometri farkları ile rinoskopi ölçümleri farkları arasında pozitif<br />

yönde çok iyi düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı ilişki görülmektedir (p


Anterior rinomanometri farkları ile NOSE toplam puan farkları arasında pozitif<br />

yönde çok iyi düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı ilişki görülmektedir (p


Anterior rinomanometri farkları ile E 2 farkları arasında istatistiksel olarak<br />

anlamlı ilişki görülmemektedir (p>0,05).<br />

Anterior rinomanometri farkları ile FSH farkları arasında da istatistiksel olarak<br />

anlamlı ilişki görülmemektedir (p>0,05).<br />

Tablo 11: Anterior Rinoskopi farkları ile ilişkiler<br />

Anterior Rinoskopi Farkı<br />

R<br />

p<br />

NOSE skalası<br />

Toplam Farkı<br />

0,623 0,002**<br />

E2 Farkı 0,126 0,576<br />

FSH Farkı -0,109 0,631<br />

r: Spearman’s rho korelasyon katsayısı<br />

p: Anlamlılık düzeyi **p


Anterior rinoskopi farkları ile NOSE toplam puan farkları arasında pozitif<br />

yönde çok iyi düzeyde ve istatistiksel olarak anlamlı ilişki görülmektedir (p


Burun tıkanıklığı durumuna göre anterior rinomanometri farklarının<br />

değerlendirmeler arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir<br />

(p


Burun tıkanıklığı durumuna göre anterior rinoskopi farklarının<br />

değerlendirmeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmektedir<br />

(p


TARTIŞMA<br />

Burun tıkanıklığı semptomu kulak burun boğaz hekimlerinin en sık karşılaştığı<br />

semptomlardan biridir.<br />

Östrojen hormonunun fizyolojik nedenlerle artığı, puberte, menstrüel siklus ve<br />

gebelik gibi durumlarda veya oral kontraseptif kullanımında olduğu gibi dışardan<br />

östrojen alınması halinde <strong>nazal</strong> mukozanın etkilendiği ve rinit semptomlarının ortaya<br />

çıktığı yapılan araştırmalarda ortaya konmuştur.<br />

Burun mukozasında glandüler hiperaktivite, artmış fagositik aktivite ve<br />

submukozal ground substansta artmış mukopolisakkaritler semptomsuz gebelerde<br />

bile oluşan histolojik değişikliklerdir(62,63).<br />

Bu bulgular hormonal kontraseptif alan semptomsuz kadınlarda da<br />

görülmektedir. Hormonal kontrasepsiyon alan ve semptomları olan kadınlarda ise bu<br />

bulgulara ek olarak, <strong>nazal</strong> mukozada skuamoz metaplazi ve interepitelyal ödem ile<br />

tunikal glandlarda hiperplazi, histiositik proliferasyon ve fibröz doku birikimi tespit<br />

edilmiştir. Tüm değişikliklerin östrojene bağlı olduğu düşünülmekte ve allerjik rinite<br />

sekonder kronik hipertrofide ortaya çıkan histolojik değişiklikler ile benzerlik<br />

göstermektedir(64).<br />

Adet görmekte olan bir kadının overlerinin herhangi bir nedenle çıkarılması ile<br />

oluşan <strong>menopoz</strong>a <strong>cerrahi</strong> <strong>menopoz</strong> denir. Cerrahi <strong>menopoz</strong> hormonal dinamikleri<br />

dramatik olarak etkiler. 5-10 yılda progresif olarak oluşacak geçiş yerine overyan<br />

östrojen, progesteron ve androjenlerin eksikliğiyle vücut akut olarak karşılaşır.<br />

55


Judd ve arkadaşları post<strong>menopoz</strong>al ooferektomi sırasında over venindeki<br />

hormon düzeylerine bakmışlar ve yüksek miktarlarda testosteron ile orta derecede<br />

androstenedion düzeyleri bulmuşlardır. Over veni ile periferik venden bakılan<br />

östrojen düzeyleri arasında çok az bir fark olması overyan östrojen sekresyonunun<br />

minimal olduğunu göstermektedir (65).<br />

Serum gonadotropin seviyeleri ooferektomi sonrası progresif olarak artar ve<br />

<strong>cerrahi</strong>yi takiben 1 ay içinde klasik <strong>menopoz</strong>al seviyeye genellikle ulaşır.<br />

Ooferektomiden 20 gün sonra FSH'nin 70 IU/l'nin, LH'ın ise 50 IU/l'nin üzerine<br />

çıktığı gösterilmiştir.<br />

Menopoz sonrası kadınların yaklaşık olarak % 70-80' inde östrojen yetmezliği<br />

semptom ve bulguları ortaya çıkmaktadır.<br />

Bu çalışmada ooferektomi operasyonu sonrası <strong>cerrahi</strong> <strong>menopoz</strong>a giren<br />

kadınlarda, ArN, NOSE skalası ve objektif yöntemlerden ARM’i kullanarak,<br />

post<strong>menopoz</strong>al dönemde oluşan <strong>nazal</strong> <strong>fizyolojide</strong>ki değişiklikleri iredelemeyi ve bu<br />

yöntemler arasındaki korelasyonı saptamayı amaçladık.<br />

Ayrıca preop ve postop serum östrojen ve FSH düzey farklarının ArN, NOSE<br />

skalası ve ARM ile olan ilişkilerine bakarak, ovarian hormon eksikliğinde oluşan<br />

<strong>nazal</strong> fizyolojik değişiklikleri saptadık.<br />

Rinomanometri yöntemi ile burun tıkanıklığının belirlenmesi ve<br />

derecelendirilmesi otorinolarengoloji ve alerji çalısmalarında yararlı bir araştırma<br />

yöntemidir(23).Rinomanometri bütün burun tıkanıklık vakalarının<br />

değerlendirilmesinde medikal olarak gerekli değildir, fakat delil sayılabilecek<br />

objektif bilgi vermektedir(21).<br />

Rinomanometri yöntemi özellikle <strong>nazal</strong> provokasyonların değerlendirilmesinde<br />

alerjen ve kimyasal irritanlara burunun verdigi alerjik cevap düzeyi, hastaların<br />

iyileşme seviyeleri ve uygulanan ilaçların etkisini tespit etmekte yararlı bir<br />

yöntemdir(20).<br />

Genç kadınlarda kombine oral kontraseptif (COCP) kullanımının <strong>nazal</strong><br />

<strong>fizyolojide</strong> oluşturduğu değişiklikleri araştıran bir çalışmada, COCP kullanımının<br />

<strong>nazal</strong> <strong>fizyolojide</strong> herhangi bir değişiklik yapmadığı görülmüştür. Anterior rinoskopi<br />

ve rinit yaşam kalite anketi skorlarında istatiksel bir değişiklik yoktur(66).<br />

56


Bu çalışmada ise anterior rinoskopi ölçümleri preoba göre postop dönemde<br />

düşüş göstermektedir. Preop dönemde medyan değeri 2 iken postop dönemde bu 1’e<br />

düşmüştür. Anterior rinoskopi farkları ile NOSE toplam puan farkları arasında<br />

istatistiksel olarak anlamlı ilişki görülmektedir (p


(p


Kadın hormon reseptörlerinin <strong>nazal</strong> mukoza konsantrasyonunu inceleyen bir<br />

çalışmada, 26 denekten 25’inde <strong>nazal</strong> mukosal örneklerde beta östrojen<br />

reseptörlerinin bulunduğunu buna karşın progesteron ve alfa östrojen reseptörlerinin<br />

bulunmadığını ortaya koymuştur(72).<br />

Bu çalışmada E 2 düzeyleri preoba göre postop ölçümlerde istatistiksel olarak<br />

ileri düzeyde anlamlı düşüş göstermektedir (p


SONUÇ<br />

Bu çalışma Aralık 2008-Ağustos 2009 tarihleri arasında yaşları 39 ile 49<br />

arasında değişen ooferektomi operasyonu yapılan 22 kadın üzerinde yapıldı.<br />

Bu çalışmada ooferektomi sonrası burun tıkanıklığı azalan hastaların anterior<br />

rinomanometri ve anterior rinoskopi farkları anlamlı düzeyde yüksek olarak<br />

saptandı. Bu durum ooferektomi sonrası azalan ovarian hormon düzeylerine<br />

bağlanmıştır. Bununla beraber NOSE skalası skorları ooferektomi sonrası artış<br />

göstermiş fakat istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Bunun nedeni çalışmaya<br />

dahil edilen hasta sayısının az olması olarak düşünüldü.<br />

Sonuç olarak ARM ve AnR gebelikte <strong>nazal</strong> fizyolojinin ölçümünde<br />

başvurulabilecek yararlı yöntemlerdir. İster endojen ister eksojen kaynaklı olsun<br />

ovarian hormon değişimleri <strong>nazal</strong> fizyolojiyi etkiler.<br />

60


KAYNAKLAR<br />

1. Jalowayski AA, Yuh YS. Surgery for nasal obstruction evaluation by<br />

rhinomanometry. Laryngoscope 1983; 93 : 341–5.<br />

2. Ertungealp E, Seyisoğlu H. Klimakterium ve Menopoz. In: Kişnişci HA (Ed).<br />

Temel Kadın Hastalıkları ve Doğum Bilgisi. Ankara, Güneş Kitabevi;<br />

1996;1319-1351.<br />

3. Speroff L. Menopause and Postmenapausal Hormone Therapy. In: Glass RH,<br />

Kasa NG, Speroff L (Eds). Clinical Gynecologic Endocrinology and Infertility.<br />

5th ed. Baltimore, Williamsand Wilkins; 1996; 583-649.<br />

4. Bresgen M. Chronic rhinitis and pharyngitis. Vienna (Austria): Urban &<br />

Schwarzenberg; 1881 in German.<br />

5. Mac Kenzie JN. Irritation of the sexual apparatus as an etiological factor in the<br />

production of nasal disease. Am J Med Sci 1884;87:360-5.<br />

6. Mac Kenzie JN. The physiological and pathological relations between the nose<br />

and the sexual apparatus of man. Alienist and Neurologist 1898;19:219-39.<br />

7. Endriss G. Update on the physiological and pathological relationship between<br />

the upper airway and the sexual organs. Würzburg , Germany: 1892 in<br />

Germany<br />

8. Mohun M. Incidence of vasomotor rhinitis during pregnancy. Arch<br />

Otolaryngol 1943;37:699-709.<br />

9. Ruskin SL. Rationale of estrogen therapy of primary atrophic rhinitis (ozena).<br />

Arch Otolaryngol 1942;36:632-49.<br />

10. Bernheimer LB, Soskin S. Mechanism of effect of estrogen on nasal mucosa in<br />

atrophic rhinitis. Arch Otolaryngol 1940;32:957-9.<br />

11. Ballenger JJ. Diseases of the Nose, Throat, Ear, Head and Neck 13th. Edition.<br />

Lea and Febiger Philadelphia, 1985; 1-25.<br />

12. Cummings CW, Fredrickson JM, Harkerlee A, Koruse Charles J, Schuller DE.<br />

Otolarygology Head and Neck Surgery Second Edition, Mosby Year Book, Ink<br />

Volume 1, 1993; 627-687.<br />

61


13. Darke-Lee AB. Physiology of the Nose and Paranasal sinuses. In Wright D.<br />

(ed): Scott Brown and Co. Ltd., 1987; 162-163.<br />

14. Guyton AC. Medical Physiology 7. Edition W.B.Saunders Company, 1986;<br />

356- 379.<br />

15. Janfaza P, Nadol JB, Gala RJ, Fabian RL, Montgomery WW. Surgical<br />

Anatomy of the Head and Neck. Lippincott Williams&Wilkins, 2001; 149-151<br />

16. Pallanch JF, Mc Caffery TV, Kern EB. Evaluation of nasal breathing function.<br />

In Cummings CW (ed) Otolaryngology Head and Neek Surgery–General,<br />

Face, Nose, Paranasal Sinuses 2nd ed st. Lavis, Mosby 1993;665.<br />

17. Lund VJ . Objective assesment of nasal obstruction. Otolaryngol Clin Norths<br />

Am 1989; 22 : 279–90.<br />

18. McCaffrey TV, Kern EB. Clinical evaluation of nasal obstruction. Arch<br />

Otolaryngol 1979;105:542–45.<br />

19. Schumacher MJ, Pain MC. Nasal Challenge Testing in grass pollen hay fever. J<br />

Allergy Clin Immünol 1979; 64:202-8.<br />

20. Welch MJ et al. Assesment of the correlation of rhinomanometry with the<br />

symptoms and science of allergic rhinitis is in children. Ann Allergy<br />

1985;55:58-69<br />

21. Jones AS et al. Nasal airflow: Resistance and Sensation, J laryngol Otol 1989;<br />

103: 909-11.<br />

22. Meltzer EO. Evaluating rhinitis: Clinical, Rhinomanometric and Cytologic<br />

assesment. J. Allergy Clin _mmunol 1988; 82: 900-08. Review.<br />

23. Bonilla J, McCaffrey TV, Kern EB. The nasal valve: A rhinomanometric<br />

evaluation of maximum nasal inspiratory flow and pressure curves. Ann Otol<br />

Rhinol Laryngol 1986; 95: 229-2.<br />

24. Haight JS, Cole P. The site and function of the nasal valve. Laryngoscope<br />

1983; 93: 49.<br />

25. Cockcroft DW, MacCormack DW, Tarlo SM et al. Nasal airway inspiratory<br />

resistance. Am Rev Respir Dis. 1979; 119: 921.<br />

62


26. Schumacher MJ, Gaines JA, Bescript B. Computer-aided rhinomanometry;<br />

analysis of inspiratory and expiratory nasal pressure flow curves in subject<br />

with rhinitis. Comput Biol Med 1985;15:187.<br />

27. Schumacher MJ, Gaines JA. Mathematical modeling of pressure flow curves<br />

from posterior rhinometry. J Allergy Clin _mmünol 1986; 77: 241.<br />

28. Wright JW. A consideration of the vascular mechanism of the nasal mucous<br />

membrane and its relations to certain pathological processes. Am J Med Sci<br />

1995; 109: 516-23.<br />

29. Cauwenberge PB, Schynkel K, Kluyskens PM. Clinical use of rhinomanometry<br />

in children. Int J Pediatr Otorhinolaryngol 1984; 8:163-75.<br />

30. Malm L. : Rhinomanometric assessment for rhinologic surgery, Ear Nose<br />

Throat J 71:11, 1992.<br />

31. Brain D.: The nasal septum: Scott- Brown’s Otolaryngology Sixth Edition<br />

Reed Educational and Professional Publishing Ltd Great Britain,<br />

Bath.1997;4;11-17.<br />

32. Clement P.A.R., Kaufman L., Rousseeuw P anterior rhinomanometry in pre<br />

and postoperative evulation, use of Broms’mathematical model,<br />

Rhinology.1983;21:121-133.<br />

33. Huizing E.H., de Groot J.A.M.: Functional Reconstructive Nasal Surgery.<br />

Georg Thieme Verlag, Stuttgart, Germany: 200:103-104.<br />

34. Yarıktaş M., Karaoğlan İ., Doğru H., Tüz M., Yasan H., Döner F. KBB<br />

Klinikleri 2004 cilt 6, Sayı 1-3.<br />

35 . Havas TE, Cole P, Parker L et al. The effect of combined H1 and H2 histamine<br />

antagonist on alterations in nasal airflow resistance induced by topical<br />

histamine provocation. J Allergy Clin Immunol 1986;78:856-60.<br />

36. Arbour P, Kern EB. Paradoxical nasal obstruction. Can J Otolaryngol 1975; 4:<br />

333-8.<br />

37. Cole P, Chaban R, Naito K et al. The obstructive nasal septume effect of<br />

simulated deviations onb nasal airflow resistance. Arch Otolaryngol Head<br />

Neck Surg 1988;114: 410-2.<br />

63


38. McNicholas WT, Tarlo S, Cole P, et al. Obstructive apneas during sleep in<br />

patients with seasonal allergic rhinitis. Am Rev Respir Dis 1982; 126: 625-8.<br />

39. Anch AM, Remmers JE, Bunce H, et al. Supraglottic Airway resistance in<br />

normal subjects and patients with occlusive sleep apnea. J Appl Physiol 1982;<br />

53: 1158-63.<br />

40. McLean JA, Mathews KP, Solomon WR et al. Effect of histamine and<br />

methacholine on nasl airway resistance in atopic and nonatopic subjects. J<br />

Allergy Clin Immunol 1977; 59: 165-70.<br />

41. Bisgaard H, Olsson P, Bende M. Effect of leukotriene D4, on nasal mucosal<br />

blood flow, nasal airway resistance, and nasal secretion in humans. Clin<br />

Allergy 1986; 16: 289-97.<br />

42. Okuda M, Watase T, Mezawa A, Liu CM. The role of leukotriene D4 in<br />

allergic rhinitis. Ann Allergy 1988; 60: 537-40.<br />

43. Deviler P, Dessanges JF, Rakotosihanaka F, et al. Nasal response to subtance P<br />

A and methacholine in subject with and without allergic rhinitis.Eur Respir J<br />

1988;1: 356-61.<br />

44. Tonnese P, Schaffalitzky N, Muckadell OB, et al. Nasal challenge with<br />

serotonin in asymptomatic hay fever patients. Allergy 1987; 42: 447.<br />

45. Schumacher MJ, Pain MC. Nasal challenge testing in grass-pollen hay fever. J<br />

Allergy Clin Immunol 1979; 64: 202.<br />

46. Cole P, Fenton RS. Contemporary rhinomanometry. J Otolaryngol 2006;35:<br />

83-7.<br />

47. Dogru H, Topuz B. Kulak Burun Bogazda Alerjik Hastalıklar. In: Çanakçıoglu<br />

S, Tahamiler R, Rinomanometri, Isparta 2001, 49-55.<br />

48 . Cicek M, Akyurek C, Celik C, Haberal A. Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

Bilgisi. Ankara, Guneş Kitabevi; 2004; p: 1163-1180.<br />

49. Yıldırım A. Menopozda Oluşan Fizyolojik Değişiklikler. İn: Hassa H (Ed).<br />

Klinik Menopoz. İstanbul, Orgonan Yayınları; 1996; p:1-12.<br />

64


50. Siddle N, Sarral P, Witehead M. The effect of hysterectomy on the age at<br />

ovarian failure: identification of a subgroup of woman with premature loss of<br />

ovarian function and literature review. Fertil Steril 1987: 47-94.<br />

51. Ertungealp E, Seyisoğlu H. Klimakterium ve Hormon Replasman Tedavisi.<br />

Reproduktif Endokrinoloji ve infetilite Mezuniyet Sonrası Eğitim Kursu<br />

Kitabı. İstanbul, 1995; p: 115-121.<br />

52. Yıldırım A. Jinekolojik Endokrinoloji. İn: Ozer A (Ed). Kadın Hastalıkları ve<br />

Doğum. Eskişehir, Anadolu Universitesi Yayınları; 1993; p:261-264.<br />

53. Chakravar HS, Collins WP, Foreast JD, et al. Relation Between plasma<br />

hormone profiles symptoms and response to ostrojen treatment in women<br />

approaching the menopause. Br. Med. J. 1989; 1: 983-985.<br />

54. Sherman RM, West JH, Korenman SG, The menopausal transition, analysis of<br />

LH, FSH, Estrodial and Progesterone consentration during menstrual cycles of<br />

older woman. J Clin. Endocrinal. Metab 1990; 42:629-636.<br />

55. Atasu T, Şahmay S. Klimakterium ve Menopoz. İn: Atasu T, Şahmay S (Eds).<br />

Jinekoloji (Kadın Hastalıkları). Ankara, Universal Dil Hizmetleri ve Yayıncılık<br />

AŞ; 1996;635-648.<br />

56. Langscope C, Franz C, Morella C, et al. Steroid and gonodotropin levels in<br />

women during the postmenopausal years. Maturitas 1986; 8:189-196.<br />

57. Langscope C, Joffe W, Grifuing G. Production rates of androgenes and<br />

estrogens in postmenopausal women. Maturitas 1981; 3:215-225.<br />

58. Judd LH, Judd GE, Lucas WE, Yen SSC. Endocrine function at the<br />

postmenopausal ovary: Concentration of androgens and estrogens in ovarian<br />

and peripheral ven bload. J Clin Endocrinol Metab 1974; 39:1020-1024.<br />

59. Monroe SE, Jaffe RB, Midgley AR Jr. Regulation at human ganadotropins<br />

XIII: Changes in serum ganadotropins in mensturating woman in response to<br />

oopherectomy. J Clin Endocrinol Metab 1972; 34:420.<br />

60. Bates GW. Menopause. In: Riulin ME, Marrison JC, Bates GW (Eds) Manual<br />

of Clinical Problems in Obstetrics and Gynecology. Boston, Little Brown and<br />

Co.; 1990; 390-393.<br />

65


61. Copeland, Lany. Textbook of Gynecology, Sounders Company 1993; 33:619-<br />

640<br />

62. Toppozoda H, Michaels L, Toppozoda M, et al. The human respiratory nasal<br />

mucosa pregnancy. J Laryngol Otol 1982;96:613-26.<br />

63. E. Ellegard, M. Hellgren, K. Torén and G. Karlsson, The incidence of<br />

pregnancy rhinitis. Gynecol Obstetr Invest 2000;49:98-101.<br />

64. Toppozada H., Toppozada M., El-Ghazzawi E. & Elwany S. The human nasal<br />

mucosa in females using contraceptive pills. J. Laryngol. Otol. 1984;98, 43–51.<br />

65. Judd LH, Judd GE, Lucas WE, Yen SSC. Endocrine function at the<br />

postmenopausal ovary: Concentration of androgens and estrogens in ovarian<br />

and peripheral ven bload. J Clin Endocrinol Metab 1974; 39:1020-1024.<br />

66. Charlotte R. Wolstenholme, Carl M. Philpott, Emeka J. Oloto.does the use of<br />

the combined oral contraceptive pill cause changes in the nasal physiology in<br />

young women.American Journal of rhinology 2006,20:2.<br />

67. Hallen H, nasal mucosa reactivity; thesis, ENT Dept of Söder Hospital.<br />

Karolinska Institute , Stockholm,1994.<br />

68. Haeggström A., Östberg B., Stjerna P., Graf P., Hallen H., Nasal mucosal<br />

swelling and reactivity during a menstrual cycle, Ann Otol Rhinol Laryngol<br />

2000;62:39-42.<br />

69. Ruskin s: Rationale for estrogen therapy of primary atrophic rhinitis. Arch<br />

Otolaryngol 1942;36:632-649.<br />

70. C.S.Derkay (1988). Eustachian tube and nasal function during pregnancy: a<br />

prospective study. Otolaryngolo 1988 Dec;99:558-66.<br />

71. Anne M. Robinson, Carl M. Philpott, Julian A.Gaskin, Charlotte R.<br />

Wolstenholme: The effect of female hormone manipulation on nasal<br />

physiology. Am J of Rhinol 2007; 21;675-679.<br />

72. Wolstenholme CR, Wild DC, Murty GE. The presence of female hormone<br />

receptors in the nasal mucosa. Otolaryngol head neck surg 2005;133:154-155.<br />

66


EKLER<br />

GÖNÜLLÜ BİLGİLENDİRME ONAM FORMU<br />

Burnun en önemli görevlerinden biri solunumdur. Eğer bu görev tam anlamıyla<br />

yapılamıyorsa burun tıkanıklığından bahsedilir. Burun boşluğu ortada septum adı<br />

verilen ve kıkırdak ile kemikten yapılı bir bölme ile ikiye ayrılır. Her iki tarafta da<br />

konka adı verilen etler bulunur. Bu etler solunum havasının nemlendirilmesi ve<br />

ısıtılmasından sorumludur.<br />

Normal bir burun solunumunda hava burun içi örtüsüyle maksimum miktarda<br />

temas ederek akciğerlere gider. Burun tıkanıklığı nedenleri arasında mukozal ödem<br />

ya da hava yolu şekil bozukluğuna bağlı hava yolu direncinin artmış olması ilk<br />

sıralarda gelir. Burun içerisindeki yapıların birbiriyle olan ilişkisine göre tıkanıklık<br />

değişik yerlerde olabilir. Tıkanıklığın yerini ve derecesini belirlemede klinik<br />

muayenenin yanısıra rinomanometri, akustik rinomanometri ve <strong>nazal</strong> akım hızı<br />

ölçümü kullanılabilir. Sakkarin temizlenme hızı ölçümü testide burun fizyolojisi<br />

ölçülmesi tekniğidir.<br />

Hormonal değişikliklerin burun hava yolu direncinin değişmesinde rol<br />

oynadığı bildirilmiştir. Bu çalışmada <strong>menopoz</strong> öncesi ve sonrası kadınların klinik<br />

muayene (anterior rinoskopi), akustik rinometri, rinomanometri, <strong>nazal</strong> akım hızı<br />

ölçümü ve sakkarin temizlenme hızı ölçümü testi teknikleri ile burun fizyolojisinin<br />

değerlendirilmesi amaçlanmıştır.<br />

Tüm hastalardan kan alınarak <strong>menopoz</strong> öncesi 17 beta östrojen seviyelerine<br />

bakılacaktır. Daha sonra tüm hastalara Kulak Burun Boğaz klinik muayenesi, akustik<br />

rinometri, rinomanometri, <strong>nazal</strong> akım ölçümü ve sakkarin temizlenme hızı ölçümü<br />

testleri sırasıyla yapılacaktır. Belirtilen tüm testler Kulak Burun Boğaz Kliniği<br />

Asistan Dr. Seden AKDAĞLI tarafından uygulanacaktır.<br />

67


Kan alınan bölgede kızarıklık, birkaç gün süren morarma ve ağrı görülebilir.<br />

Testler sırasında burunda rahatsızlık hissi, burun mukozasının tahrişine bağlı geçici<br />

kanama ve ağrı, burunda basınç hissi ve sakkarine bağlı hapşırma reaksiyonu<br />

görülebilir, kalıcı etkiler değildir.<br />

Hasta testlere bağlı olduğunu düşündüğü tüm durumlarda Dr.Seden<br />

AKDAĞLI’a 0505 4796156 numaralı telefondan ulaşabilir ve gerekli tibbi yardımı<br />

alabilir. Bu çalışma sırasında uygulanacak testlerin ve araştırma ile ilgili<br />

gerçekleştirilecek diğer işlemlerin masrafları size veya güvencesi altında<br />

bulunduğunuz resmi yada özel hiçbir kurum veya kuruluşa ödetilmeyecektir.<br />

Gönüllü bu çalışmaya katılmayı red etme ya da araştırma başladıktan sonra<br />

devam etmeme hakkına sahiptir. Bu çalışmaya katılmanız veya başladıktan sonra<br />

herhangi bir safhasında ayrılmanız daha sonraki tıbbi bakımınızı etkilemeyecektir.<br />

Araştırmacı da gönüllünün kendi rızasına bakmadan, olguyu araştırma dışı<br />

bırakabilir.<br />

Bu çalışmada yer aldığınız süre içerisinde kayıtlarınızın yanı sıra ilişkili sağlık<br />

kayıtlarınız kesinlikle gizli kalacaktır. Bununla birlikte kayıtlarınız kurumun yerel<br />

etik kurul komitesine ve Sağlık Bakanlığına açık olacaktır. Hassas olabileceğiniz<br />

kişisel bilgileriniz yalnızca araştırma amacıyla toplanacak ve işlenecektir. Çalışma<br />

verileri herhangi bir yayın ve raporda kullanılırken bu yayında isminiz<br />

kullanılmayacak ve veriler izlenerek size ulaşılamayacaktır.<br />

Yukarıda gönüllüye araştırmadan önce verilmesi gereken bilgileri okudum.<br />

Bunlar hakkında bana yazılı ve sözlü açıklamalar yapıldı. Bu koşullarla söz konusu<br />

klinik araştırmaya kendi rızamla, hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın katılmayı kabul<br />

ediyorum.<br />

Hastanın;<br />

Adı :<br />

Soyadı :<br />

Tarih :<br />

İmza :<br />

68


Olur Alma İşlemine Başından Sonuna Kadar Tanıklık Eden Kuruluş<br />

Görevlisinin;<br />

Adı :<br />

Soyadı :<br />

Tarih :<br />

İmza :<br />

Araştırma Yapan Araştırmacının;<br />

Adı :<br />

Soyadı :<br />

Tarih :<br />

İmza :<br />

69


TEZ ONAY SAYFASI<br />

70

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!