15.04.2014 Views

türk eğitim sisteminde korku kültürü ve disiplin sorunu

türk eğitim sisteminde korku kültürü ve disiplin sorunu

türk eğitim sisteminde korku kültürü ve disiplin sorunu

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

XIII. Ulusal Eğitim Bilimleri Kurultayı, 6-9 Temmuz 2004 İnönü Üni<strong>ve</strong>rsitesi, Eğitim Fakültesi, Malatya.<br />

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNDE KORKU KÜLTÜRÜ VE DİSİPLİN SORUNU<br />

Prof.Dr. Ali GÜLER<br />

Abant İzzet Baysal Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Eğitim Fakültesi Dekanı<br />

guler_a@ibu.edu.tr<br />

ÖZET<br />

Türk eğitim <strong>sisteminde</strong> egemen olan anlayışın <strong>korku</strong> kültürüne dayalı bir ilişki ağını içerdiği sıklıkla<br />

vurgulanır. Korkuya dayalı tutum kurallara uyumu da güçleştirir. Demokratik eğitime geçişi özlemle uygulamaya<br />

koymak durumunda olan eğitimcilerdeki temel amaç şu sorulara <strong>ve</strong>recekleri yanıtlara bağlıdır.<br />

- Korku kültürü nedir?<br />

- Türk eğitim <strong>sisteminde</strong> öğrenme-öğretme sürecindeki ilişki ağı neden otoriter tipten bir eğitim sitiline<br />

dönüştürülmüştür?<br />

- Demokratik eğitime ulaşmada <strong>korku</strong> kültürünün engelleyici işlevi nedir?<br />

- Korku kültürü ile <strong>disiplin</strong>leştirme arasında bir bağlantı var mıdır? Varsa ortaöğretim <strong>disiplin</strong><br />

yönetmeliklerinin işlevselliğinin doğurguları neler olabilir?<br />

- Zihinsel, duygusal anlamda tutumsal bir <strong>disiplin</strong> kişilik boyutunda nasıl oluşturulacaktır?<br />

Nitelik olarak irdelenecek olan bu araştırma kullanılacak teknik dokümanter olacak. Bulgular ilgili <strong>disiplin</strong><br />

yönetmelikleri <strong>ve</strong> yaşantı ürünü <strong>ve</strong>rilere dayalı olarak irdelenecektir. Eğitim <strong>sisteminde</strong> yaşanan bu paradokslar<br />

aşağıdaki sorunları gündeme getirmektedir.<br />

- Öğretmen ethiğinin tartışılır olması.<br />

- Ödül <strong>ve</strong> cezanın olumlu ya da olumsuz yaptırım gücünü yitirmesi.<br />

- Öğretmen saygısının yitik değere dönüşmesi.<br />

- Disiplinsiz ortamın öğrencide anarşik değerlere ittiği, kural dışılığın kural olarak benimsenmesi kaygısı.<br />

ABSTRACT<br />

In Turkish education system it has frequently been emphasized that the dominant understanding consists of<br />

relation net based on culture of fear. Attitudes based on fear also make it difficult for the adaptation to the rules. The<br />

main purpose of pedagogues having aspirations for applying democratic education depends on their answers of<br />

following questions.<br />

- What is culture of fear?<br />

- Why is the relation net in learning and teaching process transformed into a type of autoritarian education<br />

style in Turkish education system ?<br />

- What is the obstructi<strong>ve</strong> function of culture of fear in reaching of democtaric education ?<br />

- Is there a connection between culture of fear and discipline ? If so, what are the functional outcome of<br />

high school regulations ?<br />

- In mental and emotional sense how will discipline related to attitude be formed in the personality<br />

dimension?<br />

This research which will be examined in respect of quality will be documentary to be used. The findings will be<br />

analyzed based on related discipline regulations and data from experience. These paradoxes being in education system<br />

brings about the following problems.<br />

- Being debatable of teacher ethic<br />

- Decreasing the negati<strong>ve</strong> or positi<strong>ve</strong> power of reward and punishment<br />

- Changing respect to teacher into the lost value<br />

- Undiscipled atmosphere’s pushing student to anarchic values , the anxiety of adopting irregularity as a<br />

rule.<br />

1


1- KORKU KÜLTÜRÜ NEDİR?<br />

Toplumsal anlamda toplumsal iklimin sınırlarını <strong>korku</strong> belirler. Tüm ilişki ağını belirleyen “sen-ben”<br />

etkileşimidir. Bu etkileşim olumsuz tutumların gelişmesine yol açar. Korkuya dayalı kültürel ortam<br />

“sosyopati”nin artmasının belirgin nedeni sayılabilir. Düzenin sarsılması yanında şiddeti de tetiklemektedir.<br />

Türk toplumunda <strong>korku</strong> kitleleşmeye yol açmaktadır. Tribünde koltuk yakıp ısınan sorumsuz gençlik, düğün<br />

konvoyları, yurttaşın dinlenmesini hiçe sayan siyasi parti konvoylarının yarattığı kirlilik <strong>ve</strong> gürültü<br />

“sosyopatik” davranışların çoğalmasına neden olmaktadır. İnsanlar arası gü<strong>ve</strong>n duygusu yığınların şiddet<br />

eylemleriyle alt üst olmuş durumdadır. Toplumda kültürlenme anlamında <strong>disiplin</strong>leştirmenin yapılabileceği<br />

umudu yitik değerlere dönüşmek üzeredir. Böyle bir kültürel ortamda her şey pazarlık konusudur. Korku<br />

kültüründe zaman aşınmış durumdadır. Saf zamanla karşılaşan insanlar yabancılaşır, yalnızlaşır. Korku<br />

kültüründe öğretme-öğrenme <strong>ve</strong> yönetmede egemen olan <strong>korku</strong>dur.<br />

1.1- Bir Yaşama Biçimi Olarak Korku Kültürü<br />

Korku insana eşlik eden bir duygu biçimidir. Bu çoğu kez sıradan algılanan psikolojik etki olarak<br />

kabul edilir. İster anksiyeteye dayalı bir bozukluk olarak görülsün, isterse sıradan bir psikolojik tepki olarak<br />

yorumlansın sonuçları itibariyle insanların yaşamlarında onarılmaz yaralar açtığı da bir gerçektir. Bir toplum<br />

insanlarını toplumsallaştırırken iki yol izleyebilir. Birinci yol insancıl bir tutuma dayalıdır. İlkeleri insanın<br />

eğitilebilirliğine yöneliktir. Sev, hoş gör, hor görme, saygı duy, empatik ol, insanları dinle, dinlerken eşit<br />

tutum izle, el avuç ovuşturma, dürüst ol, dürüst olmalarını öğret, insanları kategorilere ayırma, eşit uzaklıkta<br />

dur, insanların kim olduklarına göre değil, tutumlarına göre kişiliklerini tanı, insanı insan olarak görmeye<br />

rehberlik et gibi yaşam esasları hedeflenir. Burada ne <strong>korku</strong>nun ne de <strong>korku</strong> kültürünün <strong>ve</strong>rilerine yer vardır.<br />

İyimser bir eğitim anlayışının doğal sonuçları eğitici bir işlevle anlatılır. İkinci yol <strong>korku</strong>tma, ürkütme,<br />

yıldırma, başarısız kılmayı isteyerek ya da istemeyerek yaşam biçimi kılar. Bu yol patolojik bir süreçle iç<br />

içedir. Sevme değmez, hoş görme dalkavuk olduğuna karar <strong>ve</strong>rirler. Saygı duyma güçsüz görürler. Empatik<br />

olmaya gerek yok. Herkes başının çaresine baksın. Dürüstlük işe yaramamaktadır. Dürüst insanlar hep<br />

yadırganmıştır. İnsanları zenginliklerine göre sınıflandırır. Fakirlerden uzak dur. Varlıklının kişiliğini<br />

irdelemeye gerek duyma gibi gü<strong>ve</strong>nsiz bir ortama sürüklenme hedefi güdülür. Bunun sonucu insanlar hep<br />

korkarlar. Ana-babadan, yetişkinden, komşudan, öğretmenden, gü<strong>ve</strong>nlik güçlerinden, doktordan, zararlı<br />

zararsız tüm canlılardan uzaklaşmanın yollarını ararlar. Gü<strong>ve</strong>n duyguları sarsıldığı için <strong>korku</strong>yu bir yaşam<br />

biçimi olarak kabul ederler. Türk toplumunda eğitim-öğretim süreci ister örgün boyutta isterse yaygın<br />

boyutta <strong>korku</strong>ya dayalıdır. Korkulmayan hiçbir eğitici işlev yoktur. korkmayanın başarı şansı yoktur. okula<br />

devam etmede şiddetli <strong>korku</strong> duyar. Geç kalmaktan korkar. Öğretmene bakmaktan korkar. Sınavdan korkar.<br />

Sınıfta kalmaktan korkar. Sağa sola bakmak yasaktır. Neredeyse nefes almaları izne bağlıdır. Sınıf ortamı<br />

<strong>korku</strong>lu anların yaşandığı yerlerdir. Bu <strong>korku</strong>lu yaşama biçimi anksiyeteli bir yaşama çağrı niteliğindedir.<br />

Yapılan araştırmalar8 <strong>korku</strong> kültürünün ötesinde bireysel temelde şu esaslar üzerinde durmaktadır.<br />

- Şiddetli bir <strong>korku</strong> insanların yaşamlarını felç ederek ortaya çıkan bir hastalık grubudur.<br />

Anksiyete bozuklukları bu gruptan sayılabilir.<br />

- Türk toplumunda <strong>korku</strong>ya dayalı bir eğitim sistemi nedeniyle yaygın oranda <strong>korku</strong>ya dayalı<br />

sorunlar bulunmaktadır.<br />

2


- Bu kadar yaygın olmasına karşın hastalık olarak önemsenmemiştir. Dahası bu alanda önlem de<br />

alınmamıştır. Toplum korkan insanlar topluluğu olma yolunda hastalıklı bir yolda hızla<br />

ilerlemektedir. Hiçbir insanın korkmadan iş görme alışkanlığı yoktur. çiftçi doludan, selden,<br />

kuraklıktan korkar. Yönetici yönetmekten korkar. İktidar gücünü yitirmekten korkar. Evliler<br />

birbirini terk etmekten korkar. Ast üstten korkar. Gelin kaynananın hışmından, öğrenci<br />

öğretmenin gazabından korkar. Çoban koyunu kurda kaptırmaktan korkar. Kısacası herkes her<br />

şeyden <strong>ve</strong> herkesten korkmaktadır. Ölüm <strong>korku</strong>su, cennet-cehennem <strong>korku</strong>su tüm <strong>korku</strong>ların<br />

ötesinde bir hesap <strong>ve</strong>rme <strong>korku</strong>suna dönüşür. Güçsüz devlet, güçlüden, yoksul toplum, varlık<br />

toplumdan, maraba ağadan korkar.<br />

Genetik olarak <strong>korku</strong>yu yaratan etkenler sonucu oluşan davranış bozuklukları tedavi edilebilir. Bu<br />

davranış bozuklukları Cumhuriyet gazetesinin 11 Ekim 2003 tarihli Bilim Teknik Dergisi “Korkunun<br />

gölgesinde yaşam” başlıklı makale şu noktalarda özetlenebilir.<br />

- Korku insana özgü doğal bir dürtüdür. Canlılarda bulunan bu duygu biçimi korumayı esas alır.<br />

Ancak bunların abartılı biçimi anormalleşme sürecine dönüşebilir. Korku tepkisi rayından çıkıp<br />

olmayacak durumlarda ortaya çıkması yaşamı yaşanmaz kılabilir. Yükseklikten, kapalı<br />

kalmaktan, karanlıktan korkmak gibi.<br />

- Beyin, <strong>korku</strong> içeren deneyimleri, sıradan anılardan farklı olarak silinmeyecek bir formatta<br />

depolar. Korku kayıtları hastalığa yatkın kişilerde, mantıklı düşüncede kısa devre yaparak<br />

normal davranışları engeller.<br />

- Anksiyete bozukluklarını anlamak için ilkönce beynin normal olarak <strong>korku</strong>yu nasıl öğrendiğini<br />

keşfetmek gerekiyor. Bazı <strong>korku</strong>lar iç güdüseldir. Ani yüksek seslerin uyandırdığı <strong>korku</strong> gibi<br />

ancak <strong>korku</strong> olarak tanımladığımız duyguların pek çoğu öğrenme yoluyla oluşur. Sözgelimi<br />

bıçak keskindir, köpekler ısırır. Öğrenilen <strong>korku</strong>nun devresinin <strong>ve</strong> biyo kimyasının haritasını<br />

çıkartan bilim adamları, anksiyete bozukluğu tanısı konulan kişilerde nelerin farklı olduğunu<br />

anlamaya başlıyor.<br />

- Korku yaratan uyarı ile normal fiziksel tepkisinin biyologlarının “duygusal bellek” olarak<br />

niteledikleri temel belleği oluşturur. Bu, <strong>korku</strong> dolu bir deneyimden sonra oluşan, aşikar <strong>ve</strong><br />

mantıklı bellekten farklıdır. Önemli olan, hem insanlarda hem de hayvanlarda duygusal belleğin<br />

görece olarak sabit olmasıdır. Oysa mantıklı bellek kolayca değişebilir. Artık anksiyete<br />

bozukluğu olan hastalarda duygusal belleğin mantıklı belleği, sağlıklı kişilere göre daha fazla<br />

etkilediği görülür.<br />

- Korkunun beynin ön kısımlarındaki amigdal denilen küçük bir yapı üzerinde yoğunlaşmaktadır.<br />

Amigdal alarm durumuna geçtiği zaman anında tepki <strong>ve</strong>rir. Sinyaller amigdaldan beynin sapına<br />

doğru hareket eder. Beynin sapı beynin ilkel bölümüdür <strong>ve</strong> istemdışı <strong>korku</strong>ları denetler.<br />

- Anksiyete bozukluklar çok karmaşık bir hastalık grubudur. Bilim adamlarının genler, gelişim<br />

süreci <strong>ve</strong> deneyimler arasındaki çok yönlü etkileşimi nasıl çözebilecekleri konusunda şimdilik<br />

bir yorum yapılamıyor. Artan bilgilerle hastaların daha az sıkıntı duyabilecekleri var<br />

sayılmaktadır.<br />

3


Sonuçta <strong>korku</strong>nun niteliği ne olursa olsun insanların kaygılarını artırdığı söylenebilir. Korkuya<br />

dayalı bir ilişki ağında sağlıklı iletişim beklenmemelidir. Toplumun her dokusunda etkili olan <strong>korku</strong>nun<br />

azalma yolları irdelenmelidir.<br />

1.2- Koltuğun Sağlamlığı <strong>ve</strong> Eğitim Sistemi<br />

Koltuk kavramı, gündelik yaşamda yönetme işlevini sürdürenlere ilişkin mizahi bir anlatımı<br />

simgeler. Yönetme işi ile koltuk arasındaki ilişki beceriyi ya da beceriksizliği anlamlandırır. Demokratik<br />

sistemlerde koltuk kavramının sağlamlığı göstermesi beklenir. Nedeni son derece basittir. Kurallar sistemi<br />

olan demokraside yönetenlerin niteliği önemlidir. Nitelikli olma, doğru yönetme, hakse<strong>ve</strong>r olma, fırsat<br />

eşitliğine bağlılık, partiler üstü davranma becerisi, rol <strong>ve</strong> statünün kimde olduğu bilinci, yürütme erkinin<br />

dağılımında sapmaların olmadığı bir sistem esastır. Bu tutum devlet adına hükümet edenlere de bir saygının<br />

ifadesidir. Demokratik sistemin vazgeçilmez unsurları siyasi partiler <strong>ve</strong> onların yerel kuruluşlarıdır. Bu siyasi<br />

partilerden birinin iktidara gelmesi onun tüm yan kuruluşlarının iktidarı anlamına gelmez. Kurulan bir<br />

hükümet kendisini iktidara taşıyan partinin iktidarı değildir. Devletin kuv<strong>ve</strong>tler ayırımına dayalı yürütme<br />

erkidir. Yürütme erkinde görevi sürdürenlerin tümü iktidarda olan siyasi partinin üyesi olamayabilir.<br />

Demokratik sistemi totaliter sistemlerden ayıran özellik de budur. Devletin kuruluş mantığında çok sesliliği<br />

uyum içinde sürdürme çabası yatar. Bu sistemi esasta sarsan da bu mantığa uyumsuzluktur. Bu yürütme<br />

erkinin başarısı aşağıdaki ilkelere uymayı zorunlu kılar.<br />

- Hükümet belli alanlarda kararlar alabilir. Bunu uygulamaya aktarabilir. Bunu yaparken kendi<br />

örgütünde bilgi edinebilir. Ancak örgütündeki herhangi bir kuruluşa kendi adına karar <strong>ve</strong>rme<br />

yetkisi tanımamalıdır. Örneğin bir il başkanı ya da ilçe başkanı herhangi bir bakanın sözcüsü gibi<br />

demeç <strong>ve</strong>rmemelidir. Bilinmelidir ki Bakan ile birlikte çalışanları Bakanlık örgütü bilir,<br />

bilmelidir. Böyle bir hiyerarşik düzende “ayak uydurma” ya da “ayak uyduramama” kararı il<br />

düzeyindeki partilere bırakılması durumu içinden çıkılmaz sorunlar <strong>ve</strong> çekişmeler yaratır.<br />

Çalışanların iş doyumunu <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nini zayıflatır. İncelik gerektiren insan kaynağını <strong>ve</strong>rimsiz<br />

kılar. Bunda il, giderek ülke zarar görür. Üst düzey Bakanlık örgütündeki müsteşar, genel<br />

müdürlerin başvurduğu a sosyal bir tutumdur. Bunu alt birimlere yerel siyasi örgüt aracılığıyla<br />

sürdürmeye çalışmak bürokrasiyi siyasallaştırır. Siyasallaşan bürokrasi yansız olamaz.<br />

Çalışmaların dürüstlüğü hep bir gölge görünümündedir. Demokrasi var mıdır sorusunu sık sık<br />

gündeme getirir. Gelişmiş demokrasiler çalışanları siyasi eğilimlerine göre kategorilere ayırmaz.<br />

Bunu kişi haklarına, yasalara, demokratik ilkelere aykırı bulur.<br />

- Türk demokrasisinin başarısı farklı anlayışlara <strong>ve</strong> eğilimleri saygıyla bütünleştirmekten geçer.<br />

Yerel düzeydeki bir daire müdürünün başarısını ya da başarısızlığını o ilin yöneticileri bilir.<br />

Bölge müdürü, vali karar <strong>ve</strong>rmek durumundadır. Demokratik bir sistemde bölge müdürü ya da<br />

valinin başarısına o yöre yaşayanları karar <strong>ve</strong>rir. O yöneticilerin iktidar partisine yakınlıkları ya<br />

da uzaklıkları irdelenmez. Böyle bir gidiş sosyolojik anlamda toplumun dinamizmini<br />

statikleştirir. Kırgınlıklara, haksızlıklara yol açar. Görevlileri <strong>korku</strong> kültürünün girdabına sokar.<br />

Nefessiz bırakır. Korkulu rüyalar görür. Kendinin okuyan çocuğunun, çalışan eşinin başına<br />

4


gelecekleri her an <strong>korku</strong> ile yaşar. Psikoloji bilimi bu tür çalışma stratejinin <strong>ve</strong>rimsizliğinden söz<br />

eder.<br />

- İllerin başarılı gelişme sürecini sürdürme orada çalışanların iş doyumuna bağlıdır. Başarı gelecek<br />

kaygısının taşınmamasına bağlıdır. Bu yönüyle ildeki il <strong>ve</strong> ilçe başkanlarının talihsiz demeçleri<br />

her alanın siyasallaşıp, kadrolaştığı kaygısını yaratmaktadır. Bundan kaçınmak herkese yarar<br />

sağlar.<br />

Bir toplum bilimci olarak ülke kalkınmasını her türlü siyasi girdabın ötesinde görme durumundayız.<br />

Yönetici konumunda olan her kişinin hakse<strong>ve</strong>r olmasını yürekten gerekli görenlerdeniz. Yerel siyasi<br />

liderlerin gençlere örnek olmaları için Ankara adına demeç <strong>ve</strong>rmelerini yararlı görenlerden değiliz. İllerini <strong>ve</strong><br />

ülkelerini se<strong>ve</strong>n her görevlinin başkasının görevine soyunmasını ülke dirliği açısından doğru bulmuyoruz.<br />

Her kamu örgütünün kendine özgü tutarlı bir iç mantığı vardır. O mantığa dışarıdan yapılan her müdahale o<br />

örgütü yaşanmaz kılar. Bir örgütlenme biçimi olan demokrasinin gelişmesi <strong>ve</strong> işleyişi de iç mantığı ilkelerine<br />

göre işler. Bunları hatırlatmak bir sosyal bilimci <strong>ve</strong> yurttaşlık görevi olarak algılanmalıdır. Koltuğun dürüst<br />

<strong>ve</strong> sağlam işlemesi böyle bir mantıkla sürdürülebilir.<br />

1.3- Türk Eğitim Sisteminde Gü<strong>ve</strong>n Sorunu<br />

Gü<strong>ve</strong>n kavramı insana yaşamı boyunca eşlik eder. Kişinin kendisiyle uyumunu, hesaplaşmasını,<br />

özeleştirisini, sağduyusunu, bilincini, öngörüsünü, yargılarını, <strong>korku</strong>larını, kaygılarını, beklentilerini,<br />

özlemlerini, gerilimlerini işleyişine tanıklık eder. Bireyi kişi yapan önemli duygusal tutumdur. Bireyi<br />

düşünebilme olgusuna iter. Var olma bilincini, yaşama gücünü, else<strong>ve</strong>rliği, hakse<strong>ve</strong>rilği, yaşam se<strong>ve</strong>rliği<br />

zenginleştirir. Aksi de söz konusu olabilir. Ölümse<strong>ve</strong>rliği, haksızlığı, başkalarına eziyet etmeyi, kendine acı<br />

çektirmeyi, nedensiz öç peşinde koşmayı, sevmediği halde se<strong>ve</strong>r görünmeyi, istemediği halde ister<br />

görünmeyi, kararsızlığı, korkaklığı, ölüm güdüsünü, acıya yönelmeyi, uydu kişilik geliştirmeyi bir yaşam<br />

biçimi olarak algılar. Kişiliği böyle bir gel git sürecinde olan kişiler kendine, çevrelerine olan bağlılığı çıkar<br />

sağlama yolu ile değerlendirirler. Bu psikolojik betimleme sonucu kişilik oluşturanların yaşamında şu<br />

davranışları gözlemek olasıdır.<br />

- Sınırda yaşayan bu bireylerin kararları kendi çıkarına yöneliktir. Kişilikleri her an pazarlanabilir.<br />

Ruhları bedenlerinden ayrı işlediğinde değer duyguları çok zayıftır. Töresel tutumları hiçe<br />

sayarlar. Softaca bir yol izledikleri için inandırıcılıkları fazladır. Kişileri kendilerine hayran<br />

bırakırlar. Hayranlıkla ulaşılamayacak kadar kendilerini başkaları tarafından yücelttirirler.<br />

Yaklaşımları candandır. Ancak içtenlikten yoksundur. Uzun süre kendilerinden söz ettirebilirler.<br />

İhanete uğradıklarını, kendilerine haksızlık edildiğini dile getirebilirler. En büyük yıkıntı<br />

kaynakları eşleri, aileleri, yakın çevreleridir. Zaman zaman bu acı söyleyişleri onları da<br />

kaygılandırabilir. Onların acıma duyguları depreşebilir. İnsanlık adına yardımlar hatırlanır. Her<br />

türlü öz<strong>ve</strong>ri olanakları araştırılır, olabildiğince yardım yolları aranır. Mutlu olmaları yardım<br />

edenleri mutlu kılar.<br />

- Gü<strong>ve</strong>nsiz duyguları içinde çırpınan bu insanları bir yönüyle akademik başarılarını ileri düzeyde<br />

gerçekleştirebilirler. Oldukça hırslıdırlar. Başarıya ulaştıran her yol akla uygun kılınır. Hoşgörü<br />

sınırına sokulur. Gelecekteki hedef egemen olmaktır. Her türlü zengin olmanın yolları aranır.<br />

5


Oldukları gibi görünmezler. Her anlayışa uygun davranabilme yetileri vardır. Başarı için eş,<br />

çocuk, baba, anne, sevgili hiçe sayılabilir. Kilit noktalardaki kuruluşlarla, kimselerle tanışma,<br />

kaynaşmayı rahatlıkla sağlarlar. Namus, iffet, benlik, üst benlik hiçe sayılır. Ardından<br />

hayıflanmalar, üzüntü tabloları eşlik eder. Bu duygularında samimi olduklarını yinelerler. Haklı<br />

da olabilirler.<br />

- Birlikte yaşadıklarını uzun süre yalanlarıyla oyalayabilirler. Sağlıklı gözlem yapan biri onların<br />

tutarsızlıklarını rahatlıkla gözleyebilir. Birlikte oldukları tutkuca, taparcasına se<strong>ve</strong>bildiğini<br />

rahatlıkla söyleyebilir. Bu arada başka arayışlar içindedir. İlişki ağı içinde seçici olmayı bir yana<br />

iterler. Herkesle birlikte olmayı yeğlerler. Bu tür ilişkilerden haz duydukları da söylenemez. Hep<br />

güçlüden yana tavır içindedirler. Zaman zaman eski günahları depreşir. Bir zaman kullandıkları<br />

insanları yeniden ararlar. Bütün bu gelişmeler günün birinde onları rahatsız eder. Yalnız kalma<br />

<strong>korku</strong>ları tüm bedenlerini sarar. Sıradaki kişilerle birlikteliklerini yeniden canlandırmaya<br />

çalışırlar. Burada izledikleri strateji son derece basittir. Artık yalnız kalmaya güçleri yoktur.<br />

Geçmişte sıradan gördükleri insanlara yürekten sarıldıklarına inanırlar. Oysa şimdi bu kişiler<br />

nedense birden çok sevilen, saygı duyulan biri olmuştur. Aslında buna kendileri de inanmazlar.<br />

Gelecek kaygıları onları birilerine sığınmaya iter. Gü<strong>ve</strong>nsizliğin kişisel boyutta açtığı bu yaralar<br />

sarılabilir. Kınamadan, kırmadan yardım olanakları sağlanabilir.<br />

Bu tiplere yürekten inanan, onlara gü<strong>ve</strong>nen insanların durumu daha ilginçtir. Genellikle bu ilişki ağı<br />

içinde aniden insanların birbirini tanıma olanağı yoktur. Zamanla yaşanan olaylardaki tutarsızlıklar kişilere<br />

ip uçları <strong>ve</strong>rebilir.<br />

- İnsanları tanımanın güçlüğü bu tipleri tanımayı daha da zorlaştırabilir. Oldukça inandırıcıdırlar.<br />

Daha önce söylediklerini, yaptıklarını rahatlıkla unutturabilirler. Oldukça kıskanç oldukları için<br />

tanıdıklarına tutkuca bağlı olduklarını söylerler. Zaman zaman bu bağlılık hali gerçekten doğru<br />

da olabilir. Her an açık <strong>ve</strong>rebildikleri için onları se<strong>ve</strong>nleri acılara sürükleyebilir. Nasıl<br />

davranacaklarını şaşırabilirler. Acı ile sevgi yer değiştirir. Empati duygusu işler. Onlara yardım<br />

yolunun bırakılmaması kazançlı olabilir. Kazancı çıkar peşinde koşan bu kişilerde paranın her<br />

zaman genel geçer bir araç olmadığı öğretilebilir. Çocukluklarındaki çirkinlikler, aile ilgisizliği<br />

bilinç altında sökülüp atılmazsa da yumuşatılabilir.<br />

- Bu tiplerin karasız tutumları öğretmenleri, yöneticileri yanlışlara sürükleyebilir. Aşırı tepki<br />

kazanç peşinde koşan bu insanları iflasa sürükleyebilir. Her insana karşı duyarlı, sabırlı<br />

davranmak çıkar yol olarak seçilebilir.<br />

- İnsanlara gü<strong>ve</strong>nenlerin gü<strong>ve</strong>nsizlerle tanışmaları, sonuçta gü<strong>ve</strong>nenin gü<strong>ve</strong>n duygusunu sarsabilir.<br />

Öğretim üyeliği mesleği insan yetiştirme düzenine hizmet için vardır. Yıllarca emek <strong>ve</strong> çaba<br />

gerektirir. Çoğu kez eşiniz, çocuğunuzu ihmal etmişsinizdir. İnsanlığa, ülkeye hizmet için insan<br />

yetiştirmeye çalışırsınız. Onların düşünebilmelerini sağladığınızı sanırsınız. Oysa onlar hep<br />

güdümlü hareket etmişlerdir. Esintiye göre yön belirlerler.<br />

Gü<strong>ve</strong>nen insanların sıklıkla uğradıkları bu haksızlıklar onların kalbinde açmazlara yol açabilir.<br />

Bunların izleyecekleri yollar şöyle sıralanabilir.<br />

6


- Gü<strong>ve</strong>n duygusu sarsılmış olsa da insanlara yardım etme duygusu zedelense de insana insanca<br />

bakma tutumları devam etmelidir. Ola ki o tip insanlar olumlu örneklerden günün birinde payına<br />

düşeni alırlar. Onlar da günün birinde haksızlığa, <strong>ve</strong>fasızlığa, tutarsızlığa, ölçüsüzlüğe, değer<br />

tanımazlığa uğradıklarında öz eleştiri yapabilirler.<br />

- Sınırsız uydurulmuş yapay ilişkiler zamanla insanları karşılıklı olarak tek düzeliğe<br />

sürükleyebilir. O zaman yüreklice oturup özeleştiri yapma yolu seçilirse en azından dürüstlüğüne<br />

saygı duyulur. Bu gösterilen sevgiden dolayı hayıflanmayı da önler.<br />

- İnsanları sevmek erdemli bir yoldur. Bu süreç saygıyı, <strong>ve</strong>fayı, açıksözlülüğü, ölçülülüğü,<br />

insanse<strong>ve</strong>rliği esas alırsa anlamlıdır. Yoksa normalden sapma kaçınılmaz olur.<br />

Kısacası insanlar sevgilerinin, dürüstlüklerinin zaman zaman sonucunda acı duyabilirler. Melek<br />

olarak tanıdıkları, ülküleştirdikleri, ulaşılmaz sandıkları, kusursuz gördükleri, yürekten bağlandıkları,<br />

kendinden bir parça olarak gördükleri insanların da hatalı olabilecekleri unutulmamalıdır. Yoksa yaşamak<br />

adına tutunacak ne bir dal ne de sevgi kıvılcımı kalır. Gerçekten insan olmak çok zordur. Hepimizin<br />

kusurları, saplantıları olabilir. Başkalarını eleştirmek kolaydır Her şeye rağmen gü<strong>ve</strong>nmek mutsuzluk da<br />

getirse terk edilmemelidir. İnsanın insanı tüketmesinde en uygun ortam sevgisizlik <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nsizliktir.<br />

Yaşamak için gü<strong>ve</strong>n esastır. Kişilik dağılmaması için izlenecek başka yol yoktur. Bunlar yazılmalıdır.<br />

Konuşulmalıdır. İnsanı yitip gitmemenin başka yolu da yoktur. Acılarla kaynaşmak <strong>ve</strong> barışmak insanı ancak<br />

olgunlaştırır.<br />

1.3.1- Karanlıktakiler <strong>ve</strong> Korku Kültürü<br />

Karanlık kavramı aydınlığın karşıtıdır. Bu karşıt iki kavram yaşam felsefesinin özünü oluşturur.<br />

Toplumsal gelişim sürecinde bu kavramın doğurguları toplumun zihniyetinin göstergesi sayılır. Aydınlık<br />

öngörüyü, karanlık ise en geriyi simgeler. Toplumsal bir varlık olan insan geçmiş ile gelecek arasında<br />

diyalektik bir köprüdür. Bu oluşta karanlık yokluğa eşdeğerdir. Bu yokluk inkar kavramıyla yakın anlam<br />

taşır. Bu kuramsal deyişleri güncelleştirip somurlaştırılması durumu apaçık kılabilir. Karanlıkta olma<br />

aşağıdaki esasları içerir.<br />

- Toplumun gelişimi geçmişinden soyutlanarak irdelenemez. Günümüzün her başarısı bir önceki<br />

emeğin ürünüdür. Bilimsel tutum bir oluşumu nedensellik ilkeleriyle açıklar. Bir bilimsel sonuç<br />

uzun çalışmanın, araştırmanın sonucunda anlam bulur. Sonucun duyurulmasıyla elde edilecek<br />

kazanım tüm emek <strong>ve</strong>renlerin paylaşımında olmalıdır. Örneğin kazanılan bir zaferin<br />

kazanılmasında her kademedeki askerin payı yadsınamaz. Sorulabilir, bu söylenenlerle<br />

karanlıktakilerin ilişkisi nedir? Toplumu aydınlık ilişki ağında sürdüren toplumlar herkesin<br />

hakkını teslim ederler. Sağlıklı özeleştiri de bunu gerektirir. Bilim aydınlığında her oluşum<br />

apaçık sergilenir. Sonuç duyurulurken takınılan tutum popülist bir tarafgirlik, dost ağırlama,<br />

yenilere selam <strong>ve</strong> övgü, geçmiştekilere yergi söylemleri yer almaz. Emek <strong>ve</strong>renlere saygı<br />

dillendirilir. Burada dost ağırlama yolu seçilmez. Toplum böyle sağlıklı ilişki geliştirirse bu<br />

kurumların yaşama sürecine de yansır. Bir kurumdaki iş doyumu çalışanlarına <strong>ve</strong>fa borcunun<br />

dile getirilmesine bağlıdır. Bu fazla bir zahmet <strong>ve</strong> gösteriş de gerektirmez. Sadece hizmetlerine<br />

7


teşekkür sihirli bir sözcük olan "toplam kalite"nin de bir ön koşuludur. Geçmişi <strong>ve</strong> hizmetler<br />

karanlıkta bırakılmak istenmez.<br />

- Toplumun gücü yönetenlerin, çalışanların özeleştiri yapabilmelerine bağlıdır. Bu bağlılık<br />

geçmişin unutulmamasının irdelenmesiyle ölçülür. Toplum hafızası güçlü olan kitlelerden oluşan<br />

gruplar, kurumlar bilinçli sayılmaktadır. Bu oluş sürü güdüsünü en aza indirger. Sağlıklı<br />

özeleştiri yeni oluşumlara hazırlar. Sadece geçmişi ön yargıyla yargılamak karanlığa sürükler.<br />

- Çağdaş anlamda değişim eleştiriyi beraberinde getirir. Ancak eleştirmek, yadsımak, yapılmamışı<br />

var saymak anlamıyla söylenirse bu yergi olur. Kurumun sağlıklı ilerleyişinde yergilerden çok<br />

eleştiri yer alır. Eleştiri karanlığa bir başkaldırıdır. Geleceğe hazırlıktır. Aydınlığın ipuçlarını<br />

sunmaktır. Yönsüzlüğü içerdiği için karanlığa itilmeyi zorunlu kılar. Bu olumsuzluğun, çıkar<br />

gözetmenin, insan harcamanın, çalışanların hızını kesmenin yoludur. Bu yol doğu zihniyeti<br />

olarak ifade edilen anlayışın adıdır. Geri kalmışlığın, karanlığa sığınmanın bir tür maskesidir. Bu<br />

maskeyi taşıyanlar herşeyden, herkesten kuşku duyarlar. Bu metodik bir kuşku değildir.<br />

Patolojik bir yaşam felsefesinin psikolojik bir tablosudur. Bu felsefeyi benimseyenler karanlığı<br />

düşleyenlerdir. Onlar için aydınlık sıkıntıdır. Apaçık olmak hep sıkıntı yaratır. Beliren her ışık<br />

süzmesi örtülmelidir. Her ışık süzmesi karanlığa darbe sayılır. Bu tür insanların konumları ne<br />

olursa olsun saplantılıdırlar. Tarih bunların örnekleriyle doludur. Bu insanlar miras yedi olurlar.<br />

Her geçmiş başarıyı hemen sahiplenirler. Onlar için geçmişin başarıları <strong>ve</strong> gelecek önemli<br />

değildir. Önemli olan günü kurtarmaktır. O zaman mutlu olurlar.<br />

İnsan yetiştiren kurum yönetici <strong>ve</strong> öğretim elemanlarının baş vuracakları temel ilke geçmişte <strong>ve</strong><br />

günümüzdeki başarıyı yapanlara hakkını teslim etmeyi öğretmektir. Bu yapılmaz ise duygusal zeka<br />

zedelenir. İnsanın insana saygısı kalmaz. Saygıdan yoksun bir kurum iklimi hasta sayılır. Böyle bir iklimde<br />

çocuk babasını çıkar uğruna harcayabilir. O zaman geleceğe bir çok karın ağrısı bırakmak kaçınılmaz olur.<br />

Asıl bu yolu seçenler karanlıkta olmaları yanında toplumu da karanlığa itelerler. Bunun bedelini ise gelecek<br />

kuşaklar öder. Asıl o zaman yaşayanlara yazık olur.<br />

2- KORKU KÜLTÜRÜ İLE DİSİPLİNLEŞTİRME<br />

Eğitim Bilimleri Terimleri Sözlüğünde bilgi ya da bilim dalından farklı olarak şu anlamları<br />

içermektedir.<br />

- Temelde eğitim ile eş anlamdadır. Temelinde, davranış dış yetke ya da bireyin kendisi denetler<br />

yargısı yatar. Bir toplumun üyelerine (özellikle öğrenci <strong>ve</strong> asker üyelerine) ya da insanın kendi<br />

kendine uygulamasını buyurduğu davranış kurallarının tümü anlamına gelir.<br />

- Bir ülkü uğrunda ya da daha etkili <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nilir önlemler alma amacı ile anlık, istek, tepke ya da<br />

ilgilere yön <strong>ve</strong>rme ya da bunları denetleme işi ya da sonucu.<br />

- Zorluk, güçlük <strong>ve</strong> karışıklık karşısında doğru bilinen bir davranış yolunu sürekli <strong>ve</strong> etkili olarak<br />

<strong>ve</strong> kendi isteği ile izlemek.<br />

- Ceza <strong>ve</strong> ödül <strong>ve</strong>rme yolları ile öğrenci davranışlarını doğrudan doğruya <strong>ve</strong> yetkeli biçimde<br />

yönetme.<br />

8


- Olumsuz anlamda, herhangi bir tepkinin ya da davranışın, çoğu zaman hoşa gitmeyen ya da acı<br />

<strong>ve</strong>ren önlemlerle durdurulması. 1<br />

Korku kültürü açısından irdelendiğinden bu kavramın aykırı bir patolojik boyutu yoktur. Birey <strong>ve</strong><br />

yöneten yönüyle korkmamaya ilişkin ögelere rastlamak mümkün görünmemektedir. Korkmak için sayısız<br />

neden gösterilebilir. Bu <strong>korku</strong>ların başında kişinin benliğini açıklamaktan korkması gelmektedir.<br />

“Biz mükemmel olmayan benliğimizi açıklamaktan korkarsak,<br />

başkalarının da bunu yapmak için kendilerine gü<strong>ve</strong>n duymalarını<br />

bekleyemeyiz. Birbirimize hep yabancılar olarak kalmayı<br />

sürdürürüz.” 2<br />

İnsanlar kendilerini görünmeyen, yetersiz <strong>ve</strong> aldatılmış olarak duyumsuyorlarsa ne içrel ne de dış<br />

etkenlere karşı kendilerini <strong>disiplin</strong>leştirebilirler. J. Fr. Herbart’ın ileri sürdüğü şu <strong>disiplin</strong>leştirme ruh<br />

dinginliğinin de ölçüsüdür:<br />

“ ‘Disiplinleştirme’ kavramı adı altında herbart çocuğun doğrudan<br />

doğruya kalbine <strong>ve</strong> ruhuna etki eden <strong>ve</strong> onda ‘karakter sağlamlığı’<br />

yaratan hususları anlamaktadır.” 3<br />

Akla gelen en kestirme soru insanlar nelerden korkar? Bu <strong>sorunu</strong>n yanıtı uzun solukludur. Bunlardan<br />

bazıları şöyle sıralanabilir. Sevmekten, sevdiğini açıklamaktan, düşünmekten, çalışmaktan, anlaşılmamaktan,<br />

yanlış anlaşılmaktan, üretmekten, başkalarının başarılarından, yetmezlikten, gücünün sınırını<br />

anlayamamaktan, aldatılmaktan, aç kalmaktan, ölümden, öldürmekten korkar. Bu tablodan sonra oluşan<br />

kişilik yapısı şu biçimi alır.<br />

“Sürekli yakınan, isteklerde bulunan, düşüncesiz, kibirli, hata<br />

arayan, duyarsız, se<strong>ve</strong>cen olmayan, başkalarına pek az saygı<br />

gösteren, incelik <strong>ve</strong> sıcak davranışları pek seyrek olan, kınayan,<br />

sürekli buyurgan olan, karşısındakini küçük gören <strong>ve</strong> güç durumlara<br />

düşüren; bunlara karşın kendimizi insanları se<strong>ve</strong>n biri olarak gören<br />

kişiler değil miyiz?” 4<br />

Bu tipteki bir öğretmenin öğrenme-öğretme sürecinde kendini ifade de güçlük çekeceği gibi<br />

demokratik bir öğretim süreci geliştirmesi de kolay olmaz. Disiplin adına <strong>korku</strong>lar geliştirir. Eleştirilmekten,<br />

düzensizlik kaygısından, olaylara tanık olmaktan, değişim <strong>ve</strong> değiştirilmekten korkar. Bu tiplerde şu<br />

tutumlarda beklenir.<br />

“İnsanlar, duyarlı <strong>ve</strong> kolay incinir (……) düşüncesiz hareket <strong>ve</strong><br />

sözler ilişkilerimizi derinden yaralar. Ayrılıklara, gereksiz acılara,<br />

gerilimlere, kırgınlık <strong>ve</strong> gücenikliklere yol açar.” 5<br />

Kişinin kendini <strong>disiplin</strong>e etme yetisi kazanması kültürel dokunun sağlıklı oluşuna bağlıdır. Bunun<br />

sağlıklı olmayışı şu belirtileri ortaya koyar.<br />

1 Öncül, Remzi, Eğitim Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 200, s.333<br />

2 Leo Buscaglia, Birbirimizi Se<strong>ve</strong>bilmek, (Çev.: Nejat Ebcioğlu), İstanbul, 1982, s. 186<br />

3 Aytaş, Kemal, Avrupa Eğitim Tarihi, İstanbul, 1992, s. 269<br />

4 Buscaglia, a.g.e., s.188<br />

5 a.g.e., 193<br />

9


- Duygularını açıklamaktan korkmak yaşamı çekimser kılar. Herkes bir maske takarak gerçek<br />

kimliğinden uzaklaşır.<br />

- Hatayı başkasında aramak benliği zedeler. Kötü kaderden yakınmak gibi umutsuzluklar<br />

pekiştirilir.<br />

- Korku kültüründe başına geleni başkasında <strong>ve</strong> başka yerde aramak. Bu <strong>korku</strong>yu yaradana,<br />

inanca, feleğe ya da bir kişiye bağlamak.<br />

- Korku kültüründe sevilmek için düşkün olmak, çaresizlik, düşkünlük, güçsüzlüğe eşlik eder.<br />

Acıma duygusu yapay sevgi sunulur.<br />

2.1- Ortaöğretimde Disiplin <strong>ve</strong> Korku Kültürü<br />

Topluma egemen olan kültür ortamı okullara da yansımaktadır. Korkuya dayalı bir sistemde davranış<br />

değişikliğinin olabileceğini ummak iyimserlik olur. Çoğu kez işlevleri yönetmek olan yöneticilerin kendileri<br />

<strong>disiplin</strong>sizlik nedeni olmaktadırlar. Toplumun sapma gördüğü her oluşum ayrıntılı olarak okullarda<br />

yeşermektedir. Ortaöğretim <strong>disiplin</strong> yönetmeliğindeki maddeler yaptırım olarak ağır sayılabilecek ilkeleri<br />

içermektedir. Toplumdaki fanatikleşme sürecinde gençler daha çok etkilenmektedir. Geçmiş dönemlerdeki<br />

öğrenci şöyle kümelenmekteydi.<br />

- Koridorda koşmak<br />

- Sakız çiğnemek<br />

- Kızlara laf atmak<br />

- Kırık not almak<br />

Günümüzde toplumun yönsüzlüğüne, yozlaşmasına, yabancılaşmasına bağlı olarak öğrenci kusurları<br />

şu başlıklarda toplanabilir.<br />

- Okula devamsızlık<br />

- Uyuşturucu kullanmak <strong>ve</strong> satmak<br />

- Öğrenci cinayetleri<br />

- Kürtaj vakaları<br />

- Okulda çete kurmak <strong>ve</strong> haraç toplamak 6<br />

SONUÇ<br />

Korku doğal bir olgudur. Ancak bunun her insan etkinliğinin yönlendiricisi, yaratıcısı, belirleyici<br />

olmak durumunda tüm insan ilişkileri sağlıksızlaşmaya yol açar, gü<strong>ve</strong>n duygusu yok olur. İnsan kimliğibenliği,<br />

kişiliği dağılır.<br />

6 Çiftci, B. Sait, “Öğrenciyi Anlamak”, Yeni Eğitim 2(7), Nisan, Mayıs, Haziran 2004, s.17<br />

10

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!