04.02.2015 Views

16.sayıyı okumak için tıklayınız - TRT

16.sayıyı okumak için tıklayınız - TRT

16.sayıyı okumak için tıklayınız - TRT

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

10 RADYOVİZYON<br />

Radyo dinleyicisi, televizyon izleyicisinden farklıdır,<br />

derler. Gerçekten de öyledir. Bir kere görünüşe<br />

değil, içeriğe önem verir radyo dinleyicileri. Dış<br />

görünüme aldanmaz, kolay kolay kanmaz. Arar,<br />

takip eder, hesap sorar, ikna olana kadar yakanızı<br />

bırakmaz. Daha seviyelidir, daha entelektüeldir.<br />

İçlerinde okur da çoktur, yazar da... Kimi programlara<br />

yolladıkları öyküler, metinler parmak<br />

ısırtır. Yarışmalara katılan bazılarının bilgisine,<br />

kültürüne hayret eder, hayran kalırsınız. Ve içtendirler,<br />

samimiyetlerini hissedersiniz. Vefalıdırlar,<br />

tıpkı radyo gibi... Yıllar önce telefonda tanıştığınız<br />

dinleyiciler, farklı kanallarda farklı programlarda<br />

yine sizi arar, bulur. Hatta çıkar radyoya gelirler<br />

taa Van’dan, Hatay’dan, Tekirdağ’dan... Yıllarca<br />

radyolarından dinledikleri seslerin sahiplerini<br />

görebilmek, telefonda konuştukları yapımcıları<br />

tanıyabilmek için yollarını Ankara’ya, İstanbul’a,<br />

İzmir’e düşürürler... Kimi de sırf radyoyu ziyaret<br />

için gelir büyük şehre. Bu gelişler bazen hoş<br />

sürprizler olur bazense şimdi aktaracağım olaydaki<br />

gibi sonu beklenmedik şekilde bitebilecek<br />

bir “macera filmi”...<br />

Sene 2005. Ankara Radyosu’nda <strong>TRT</strong> FM’de “Buyrun<br />

Radyo” programı başlamak üzere. Ben yapımcı<br />

olarak değil, yapımcı arkadaşlarımı ziyaret<br />

amacıyla stüdyodayım.<br />

15-16 yaşlarında bir genç kız, elinde<br />

valiziyle biraz utanıp sıkılarak girdi<br />

stüdyodan içeri.<br />

Kendisini tanıttı, FM stüdyosunu, program ekibini<br />

tanımak üzere geldiğini söyledi. Kütahya’dan<br />

geliyordu. Bir süre önce yayını aramış, “Buyrun<br />

Radyo” ekibiyle tanışmak istediğini söylemiş, telefondaki<br />

kişi de “Tabii, buyurun bekleriz...” demiş.<br />

O da kalkıp gelmiş. Fakat ortada büyük bir problem<br />

var, gelirken ailesine haber vermemiş! Sabah<br />

erken saatte, herhangi bir not da bırakmadan<br />

çıkmış, daha önce babasıyla birkaç kez geldiği<br />

Ankara’nın yolunu tutmuş. Bunu duyunca bizlerin<br />

yüz ifadesi ne şekil aldıysa artık (!) küçük misafirimiz<br />

korkuyla bir köşeye büzülüverdi.<br />

Hemen ailesine haber vermesi<br />

gerektiğini ısrarla tekrarlayınca,<br />

babasından biraz korktuğunu, zaten<br />

ertesi gün geri döneceğini anlatmaya<br />

başladı. “Burada amcam var, onlara<br />

giderim” diyordu.<br />

Onu tek başına bırakmayı göze alamazdık tabii.<br />

Diğer arkadaşlar yayınla ilgilenmek zorunda olduğundan<br />

kızımızı Program Müdürü’nün odasına<br />

götürmek, sakinleştirmek, ailesinin aranması<br />

için ikna etmek bana düştü, sabahtan beri<br />

kızlarından merakla bir haber bekleyen anne<br />

babayı aramak da Program Müdürümüz Adnan<br />

Arıkanlı’ya... Bu arada Savunma Müdürümüz de<br />

hemen çağrıldı, kimlik bilgileri, adres ve telefonlar<br />

alındı. Neyse, baba hemen otobüse atlayıp<br />

geleceğini bildirdi ama kızmaması, büyük bir<br />

tepki vermemesi için de ikna edildi.<br />

Maceracı konuğumuzu tekrar<br />

sakinleştirip yayındaki arkadaşlara<br />

teslim ettikten sonra rahat bir nefes<br />

alarak evimin yolunu tuttum.<br />

Böylece sihirli kutunun istemeden de olsa can<br />

yakabileceğini öğrenmiş oldum. (Bu arada küçük<br />

sadık dinleyicimizle hâlâ haberleşiyoruz, babası o<br />

gün hiç kızmamış, o da bundan sonra böyle bir işe<br />

kalkışmayacağına söz verdi. Sözünü de tutuyor...)<br />

Dedim ya, hem sadıktır radyo dinleyicisi, hem<br />

samimi. Kimi zaman çaldığımız müziğe, yayında<br />

söylenen bir söze, yapılan bir yoruma kızar, açar<br />

telefonu öfkesini ahizeye boşaltır. Kimi zaman<br />

derdini paylaşır bizimle, bizi de ağlatır. Bazen<br />

öyle şeyleri takdir eder ki, küçük bir ayrıntı için<br />

harcadığınız onca emeğin, verdiğiniz onca çabanın<br />

boşa gitmediğini görür, mutlu olursunuz.<br />

Ama en zor olanları sizi derdine derman olabilecek,<br />

her türlü sorununu çözebilecek bir merci<br />

olarak gören dinleyicilerdir. Bir sağlık problemine,<br />

mahkemelik olmuş bir dava konusuna, sevgilisiyle<br />

yaşadığı duygusal sorunlara ancak sizin çare<br />

bulacağınıza inanan bir kitle vardır ki, onları ikna<br />

etmek çok zordur. Çünkü daha önce bir sağlık ya<br />

da hukuk programı dinlemiş, belki farklı bir derdinin<br />

çaresini o programda bulmuştur.<br />

Bir de yarışma programlarında yaşanan “Siz beni<br />

şimdi kaydedin, söylediğiniz saatte düşüremiyorum”<br />

sendromumuz vardır ki, sormayın gitsin...<br />

Sabrınızın zorlandığı anlar olur, baş ağrılarıyla eve<br />

gittiğiniz günler olur... Ama olsun... Birbirinden<br />

kopamayan bir aile gibiyizdir biz, ne onlar radyosuz<br />

yapabilir, ne de biz onlarsız... Öyle bir bağ vardır<br />

ki aramızda yıllar geçtikçe sağlamlaşır... Ne de<br />

olsa sözleşmişiz karşılıklı: İyi günde kötü günde,<br />

hastalıkta sağlıkta, bayramda yılbaşında, evlerde<br />

yollarda, okulda işyerinde... Onlar orada radyoları,<br />

bizse burada mikrofon başında...

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!