42 RADYOVİZYON “Hoş Geldiniz” mi “Hoş Bulduk” mu Hiç tanımadığınız, yüzünü görmediğiniz, sadece sesini duyduğunuz bir kişiye hediyeler aldığınız oldu mu hiç DOSYA Burak Can - Nihal Sandıkçı* Onunla sırlarınızı, sorunlarınızı paylaşır mısınız Onu sevmeyen başka arkadaşlarınıza karşı, o kişiyi korur musunuz Bir insan, yüzünü hiç görmediği başka bir insanı bu kadar sahiplenebilir mi “Bu kutunun içinde küçük adamlar var, konuşup şarkılar söylüyorlar” düşüncesiyle çok küçük yaşlarda başlayan dinleyici-radyocu ilişkisi, yukarıdaki sorularla değerlendirildiğinde imkânsız gibi görünen bir buluşma aslında. Aynı zamanda bu sorular, “Neden radyocu olmayı seçtin” sorusunun da cevabını içeriyor.
RADYOVİZYON 43 Her radyocu biriktirdiklerini daha çok insanla paylaşabilme mutluluğunu ve gücünü hissetmek için çıkar bu zorlu yola. Bencil bir tarafı vardır elbette radyocunun. Mikrofon, radyocuya, her zaman hayal ettiği kişi olma özgürlüğünü sunar kimi zaman. Dört duvar arasında, kendini kimin dinlediğini bilmeden “havaya” konuşur radyocu. Bazen havadan sudan, bazen suya sabuna dokunmadan, bazen su gibi akıcı, bazen sulu... Her radyocu, kendini yaratır mikrofonun başında. Ve elbette kendi dinleyicisini... Radyo dinlemek, bir alışkanlıktır çoğu kişi için. Radyocu içinse “dinleniyor” olmak bir hedeftir. Radyo dinleyicisi olmak için bir sertifikaya, ehliyete ihtiyaç duyulmaz. Gereken, sadece basit ve ucuz bir cihaz, biraz zaman, biraz da sabır. Evet, tahammül ister dinleyici olabilmek. Duyduğunu anlamak ve yorumlayabilmek için radyocu ile birlikte düşünebilmek. Zamanımızı ayırdığımız, üzerine kafa yorduğumuz her konuyu kendimiz için daha önemli kılmaz mıyız Bir dinleyici için de takip ettiği radyo ve yayıncılar bu önemde olsa gerek. Başka türlü açıklanamaz, bir Ramazan günü, fırıncılıkla uğraşan bir dinleyicimizin, bize, üzerinde susamlarla ismimizi yazdığı pideleri ulaştırma çabası… Ya da bir diğerinin, yazlığının anahtarını bize istediğimiz zaman verebileceğini yürekten söylüyor olması. “Ailemizin bir ferdi oldunuz, her gün kahvaltı soframızdasınız” cümlesini duyduktan sonra kaç radyocu, yaptığı işin “dünyanın en güzel işi” olduğunu düşünmez Satırlar dolusu farklı örnek eklenebilir bunlara. Fakat her ilişkide olduğu gibi, radyocu-dinleyici ilişkisinde de iki taraflı özene ihtiyaç olduğu kesin. Herkes güzel cümleler duymak ister hayatı boyunca. Bir radyocu için de durum farklı değil elbette. Ama güzel cümleler duymak için, güzel cümleler sarf edebilmeyi de başarmak gerekiyor. Üzerimizdeki ilgi, takip edenlerin sayısı arttıkça, sorumluluklarımızın da arttığının farkına varmalıyız. Bir dinleyiciye, “Neden bu programı dinliyorsun” diye sorduğunuzda çok net cevaplar alamazsınız. Ama “Neden artık dinlemiyorsun” sorusunun cevabı kısa ve net olacaktır. Hiçbir yayıncının, en küçük bir eleştiride, “Beğenmiyorsan dinleme” cümlesini kurmaya hakkı olamaz. Bu, hayatı boyunca sizi yalnız bırakmamış, en kötü gününüzde yanınızda olmuş bir arkadaşınızın dostça eleştirisine, “Benimle arkadaş olmasaydın o zaman!” cevabını vermekten farklı mı sizce Bir dinleyicimizin bizi, evinde pide yemeye çağırıp, gitmediğimiz için bize kırıldığını söylemesini başka nasıl açıklayabiliriz ( dinleyici-radyocu ilişkisinde pidenin kritik bir önemi olduğu anlamı çıkmasın, sadece örnekler denk geldi) Birçok radyocunun unutulmaz yayın hatıraları çoğunlukla dinleyicilerin katkısı ile oluşmuştur. Ulaşılmaya çalışılan bir hedef gibi görünse de dinleyici, çoğu zaman hedefe yürürken yol arkadaşı olmuştur radyocuya. Özellikle son 1 yılda, <strong>TRT</strong> Ankara Kent Radyosu’nun hayatımıza girmesiyle dinleyiciradyocu ilişkisinin farklı örneklerini daha iyi gözlemleme şansımız oldu. Bir sohbet radyosunda, insanların sevdikleri radyocularla, tüm şehrin onları dinlediğini bildikleri halde, özel hayatlarını bile paylaşabilecek kadar kendilerini ‘ev’de hissetmeleri hepimizi heyecanlandırıyor. Hepimiz için samimi bir sohbet ortamına duyulan ihtiyacın giderildiği yeni bir buluşma noktası 105.6… Cesaret gösterip ya da zaman bulup yayına katılanların yanında, çok daha büyük bir ‘sessiz kitle’nin varlığı ile enerjisi katlanarak artan bir ‘muhabbet’ ortamı... İşin güzel yanı, kimsenin kimseye bir şeyler ‘öğretme’ derdinde olmaması. Herkesin her konuda söyleyeceği birkaç cümle var ve bu fikir çeşitliliği, konuşmaya ve daha da önemlisi dinlemeye teşvik ediyor herkesi. Bizim için en heyecan verici nokta, bu gelişimin bir parçası olabilmek... Mikrofon açıldığında, “yayın” lambası yandığında, “Hoşgeldiniz!” diye başlar tüm radyocular konuşmaya... Peki, aslında kimdir hoş gelen ya da hoş bulan Biz miyiz ev sahibi, yoksa bizi bilmediğimiz bir yerde, bilemeyeceğimiz bir şekilde dinleyenler mi “Sahip olmayı” bırakıp, “sahiplenmeyi” öğretiyor radyocu-dinleyici ilişkisi… Birbirine ihtiyaç duyan, özgürce konuşan, dinlemeyi bilen, birinin yokluğunda diğerinin kendini eksik hissettiği bir ilişki... Aramızda var mı böylesine bir samimiyeti reddedecek olan Bir dinleyicimize katkısından ötürü teşekkür ederken, “Bizi mutlu ettiniz” dediğimizde, “Siz bizi her gün mutlu ediyorsunuz, bir seferlik de biz yapalım” cümlesini duyup kelimelerin boğazımıza dizilmesi de ondan... * <strong>TRT</strong> Ankara Kent Radyosu “Kentimizce” Hafta içi her gün 10.00