16.11.2012 Views

meme kanserinde prognostik faktörlerin hastanemiz olgu serisindeki ...

meme kanserinde prognostik faktörlerin hastanemiz olgu serisindeki ...

meme kanserinde prognostik faktörlerin hastanemiz olgu serisindeki ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

T.C<br />

SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

DR. LÜTFİ KIRDAR<br />

KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ<br />

1.GENEL CERRAHİ KLİNİĞİ<br />

KLİNİK ŞEF v: Op.Dr.Selahattin VURAL<br />

MEME KANSERİNDE PROGNOSTİK FAKTÖRLERİN<br />

HASTANEMİZ OLGU SERİSİNDEKİ<br />

SAĞKALIMA ETKİSİ<br />

(UZMANLIK TEZİ)<br />

Dr. Murat ÇALIKAPAN<br />

İstanbul-2004<br />

1


ÖNSÖZ:<br />

Cerrahi eğitimim boyunca yakın ilgi ve sabırlarını benden esirgemeyerek; bilgi ve<br />

tecrübelerini hoşgörü ile aktaran hocalarım Op.Dr.Ergin Olcay ve Op.Dr.Selahattin Vural’a;<br />

Cerrahinin bir usta çırak ilişkisi olduğunu öğretip, mesleğimde yeni ufukları önüme<br />

açan sevgili abim ve dostum Op.Dr.Ceyhun İrgil’e;<br />

Birinci cerrahi kliniğinin birbirimize hiçbir zaman saygımızı eksiltmediğimiz uzman<br />

ve başasistanları olan Op.Dr.Turgay Erginel, Op.Dr.Erhan Tuncay, Op.Dr.Hakan Acar,<br />

Op.Dr.Gülay Dalkılıç, Op.Dr.Cengiz Menteş ve Op.Dr.Cem Gezen’e;<br />

Dört yıl boyunca zorlu cerrahi eğitiminin her bölümüne birlikte göğüs gerip, bir çok<br />

sıkıntılı andan hoşluklar yaratmaya çalıştığımız; belki de birbirimizi ailelerimizden fazla<br />

gördüğümüz halde hastane dışındaki hayatımızda da birlikte olmak istediğimiz herbiri çok<br />

değerli çalışma arkadaşlarım Dr.Burak Demirca, Dr.Nimet Süslü, Op.Dr.Barış Tüzün,<br />

Op.Dr.Murat Karakoç ve Dr.Feyyaz Onuray’a;<br />

Cerrahi hiyerarşinin içine arkadaşlık ve samimiyeti birbirleriyle çatışmadan<br />

yerleştirebildiğimiz 1.Cerrahi kliniğinin tüm asistan doktorlarına;<br />

Tezimin oluşmasındaki çok önemli katkılarından dolayı Uz. Pat. Dr. Dilek Yavuzer’e;<br />

Cerrahi ve insani ağabeyliklerinden büyük haz aldığım Op.Dr.Ayhan Erdemir ve<br />

Op.Dr.Mustafa Candan’a<br />

Benim hayatımın her dönemindeki destekçilerim olan, kendi sağlıkları pahasına beni<br />

yetiştirip maddi ve manevi her sıkıntımda yardımıma yetişen hayatımın bugününü onlara<br />

borçlu olduğum sevgili ailem Yılmaz Çalıkapan, Nur Çalıkapan ve Aslı Çalıkapan’a;<br />

... Ve son olarak da hayatımın anlamı ve neşe kaynağı, tüm kaprislerime katlanarak<br />

daima benim yanımda olduğunu hissettiren ve bundan sonra da yanımda olmasını istediğim<br />

eşim Dr.Gaye Çalıkapan’a teşekkürü bir borç bilirim<br />

2


T.C<br />

SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

DR. LÜTFİ KIRDAR<br />

KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ<br />

1.GENEL CERRAHİ KLİNİĞİ<br />

KLİNİK ŞEF v: Op.Dr.Selahattin VURAL<br />

Dr.Murat ÇALIKAPAN<br />

MEME KANSERİNDE PROGNOSTİK FAKTÖRLERİN<br />

HASTANEMİZ OLGU SERİSİNDEKİ<br />

SAĞKALIMA ETKİSİ<br />

(UZMANLIK TEZİ)<br />

Dr. Murat ÇALIKAPAN<br />

İstanbul-2004<br />

3


GİRİŞ ve AMAÇ 2<br />

GENEL BİLGİLER<br />

1.Meme Kanserine Yaklaşımın Tarihçesi 3<br />

2. Memenin Anatomisi 4<br />

3. Memenin Fizyolojisi 14<br />

4. Meme Kanserinin Doğal Seyri ve Evrelendirilmesi 16<br />

5. Meme Kanserinde Prognostik Faktörler 25<br />

MATERYAL ve METOD 34<br />

BULGULAR 36<br />

TARTIŞMA 47<br />

SONUÇ 58<br />

KAYNAKLAR 60<br />

4


GİRİŞ ve AMAÇ:<br />

Meme kanseri dünyada kadınlar arasında en sık görülen malign tümör olup, kadınlarda<br />

görülen tüm kanserlerin yaklaşık %30`unu oluşturmaktadır.Avrupa da yılda 180 bin, Amerika<br />

Birleşik Devletlerinde (A.B.D) de yılda 184 bin yeni <strong>olgu</strong> saptanmaktadır (1,2).<br />

Meme kanseri otuz yaşından önce nadir olup, bu yaşı takip eden reprodüktif yıllarda hızlı<br />

bir tırmanış gösterir.Bu artış menapoz sonrasında da yavaş eğimle yükselmeye devam eder<br />

(3). Bu nedenle 85 yaşındaki her 9 kadından birinde <strong>meme</strong> kanseri gelişebileceği<br />

beklenmektedir.Ayrıca kadınlarda kansere bağlı ölümlerin %18` i <strong>meme</strong> kanseri nedeniyle<br />

oluşmakta ve <strong>meme</strong> kanserine bağlı ölümler; akciğer ve kolorektal kanserlerden sonra üçüncü<br />

sırayı almaktadır (2,4).<br />

Özellikle son iki dekatda <strong>meme</strong> kanserinin öncelikle tanısında ve bunu izleyerek<br />

tedavisinde yaşanan bilgi değişiklikleri ve ilerlemeler; hastaların sağkalımlarına, hastalıksız<br />

yaşama sürelerine önemli katkılarda bulunmuşlardır.<br />

Tedavi modalitelerinin artması, özellikle de <strong>meme</strong> kanserinin tanısından itibaren<br />

sistemik bir hastalık olarak algılanmaya başlaması ile “neo-adjuvan” ve “adjuvan sistemik”<br />

tedaviler gündeme girmiş ve bu tedavilerin hangi hastalara uygulanacağı sorusunu da<br />

beraberlerinde getirmişlerdir.Böylece hastalar evrelendirilmeye başlanmış,sağkalımla ilgili<br />

<strong>prognostik</strong> faktörler bulunmuş,bunların klinik gözlem ve tedavilere uygulanması sağlanmıştır.<br />

Son yıllarda özellikle aksillası negatif olan kadınlarda görülen nüks oranlarının<br />

fazlalığı araştırmacıları sekonder <strong>prognostik</strong> faktörler denilen yeni işaretleyiciler üzerinde<br />

çalışmaya zorlamıştır (5). (c-erbB-2, p53, cathepsinD....)<br />

Hastanemizin onkoloji servisinin açılması,kanser hastaları açısından referans bir<br />

merkez haline gelmesi ile cerrahi servislerin de yükü artmış ve <strong>meme</strong> kanseri hastaları<br />

multidisipliner olarak tedavi görmeye başlamışlardır.Bu çalışmamın amacı demografik<br />

bilgileri çıkarılıp tasnif edilmiş ve evrelendirilmiş hastaların <strong>prognostik</strong> <strong>faktörlerin</strong>in uygun<br />

sağkalımları gösterip göstermediğinin araştırılması;ayrıca son on yılda çalışılmaya başlanan<br />

c-erbB-2 onkogeninin bizim hasta serimizin sağkalımında da anlamlı bir <strong>prognostik</strong> faktör<br />

olup olmadığının gösterilmesidir.<br />

5


GENEL BİLGİLER<br />

TARİHÇE:<br />

Meme muayene ederken göz ve elle ulaşılması en kolay organlardan biri olduğundan bu<br />

organda ortaya çıkan patolojik değişiklikler ilk çağlardan beri insanların ve hekimlerin<br />

dikkatini çekmiş dolayısıyla da önemli gözlemlerin yapılmasını sağlamıştır.<br />

Meme hastalıkları ile ilgili ilk yazılı kayıtlara eski mısırda rastlanmıştır. Teb şehrinde<br />

1862 yılında Edwin Smith tarafından bulunup okunan bu papiruslar, M.Ö. 3000 yıllarına<br />

aittir. 48 vaka içeren bu papiruslarda abse, travma, infekte yaralar ve tümör hakkında bilgiler<br />

verilmiştir. Vakalardan 8’i tümörü düşündürmektedir. Bu vakalar sert, dokunulduğunda<br />

soğuk, sıvı içermeyen bu nedenle abse ve inflamasyonlardan ayrılanlar olarak tarif edilmiş,<br />

tedavi olanağının da bulunmadığı belirtilmiştir.Yalnız bir hastada yanan bir odunla<br />

koterizasyon denenmiştir.Daha sonra M.Ö. 1500 yılına ait Eber papiruslarında ise <strong>meme</strong><br />

kanserine ait herhangi bir kayıta rastlanmamıştır.Hamurabinin; hastasının ölümüne sebep olan<br />

doktorun da öldürülmesini kabul eden kanunu; Hipokrat’ın ise diğer kanserler gibi <strong>meme</strong><br />

kanserlerinin de cerrahiden yarar görmez tavsiyesi, hekimleri <strong>meme</strong> kanseri ile uğraşmaktan<br />

bir süre alıkoymuştur.<br />

İlk kez İskenderiyeli Leonides M.S.100.yıllarda birbirini izleyen kesi ve koterizasyon<br />

yaparak sağlam <strong>meme</strong> dokusu ile tümörü çıkarmıştır. Ebu Kasım (10.yy), Mondeville(13.yy)<br />

ve Lanfranc, Leonides’in tekniğini geliştirmişlerdir ( 7 ).<br />

16.ve 17. yy’da önce Fabry sıkıştırarak <strong>meme</strong> amputasyonu yapan bir alet geliştirmiş<br />

daha sonra Arceo ilk kez <strong>meme</strong>nin cerrahi yolla çıkarıldığı mastektomi ameliyatını tarif etmiş;<br />

Cabrol buna büyük pektoral kasın çıkarılmasını eklemiştir. Kısa bir süre sonra ise Severinus<br />

koltuk altı disseksiyonunu eklemiştir ( 6 ).<br />

1894 yılında hem Halsted hem de Mayer; günümüzde bile uygulanan radikal<br />

mastektomiyi tarif etmişlerdir. Daha sonra, bir yandan çıkarılan kısımlar genişletilirken (geniş<br />

radikal mastektomi) diğer yanda modifiye radikal mastektomi, basit mastektomi gibi sınırlı<br />

amputasyonlar yapılmaya başlanmıştır.<br />

6


İlk uygulamaları 1940’lı yıllarda başlayan ve ameliyattan sonra <strong>meme</strong>nin ışınlanmasını<br />

gerektiren <strong>meme</strong> koruyucu ameliyatlar o zamanki ışınlama tekniğinin komplikasyonları<br />

sonucu yaygın kullanım alanı bulamadı.<br />

Günümüzde Co 60 ve lineer akselatör gibi mega voltaj ünitelerinin kullanım alanına<br />

geçmesi ile <strong>meme</strong> koruyucu ameliyatlar her yerde yaygın olarak uygulanmaya başlandı ( 6,7 )<br />

Meme hastalıkları ile ilgili çalışmalar bu tarihsel sürecin bilimi getirdiği günümüz tıbbında da<br />

durmaksızın sürmekte; giderek <strong>meme</strong>yi koruma, sınırlı rezeksiyon ve aksiller küraj, <strong>meme</strong><br />

rekonstürüksiyonların aynı seansta uygulanması gibi modern görüşleri desteklemektedir.<br />

MEMENİN ANATOMİSİ:<br />

Erişkin bir kadında <strong>meme</strong> glandı, genellikle ön göğüs duvarının yüzeyel pektoral<br />

fasyasının yüzeyel ve derin tabakaları arasında bulunur (8). Memeler 2. ile 7. kaburgalar<br />

arasında yer alırlar. İçte sternumun kenarından dışta ön ve yan orta aksiller çizgiye kadar<br />

uzanırlar.<br />

Memenin üst-dış kadranı diğer kadranlara nazaran çok daha fazla glandüler elaman<br />

içerdiği için bu kadranda selim ve habis <strong>meme</strong> tümörleri daha sık görülür.Meme dokusunun<br />

koltuk altına doğru bir uzantısı vardır.Buna “Spence’nin aksiller kuyruğu” denilir.Bu yapı<br />

derin fasyayı Langer deliği olarak adlandırılan bir aralıktan geçerek aksillaya kadar<br />

uzanır.Memede oluşan tüm fizyolojik olaylar koltuk altı kuyruğunda da kendini gösterir.<br />

Memenin yukarı aşağı çapı ortalama 10-12 cm ve santral bölgede maksimum kalınlığı<br />

5-7 cm.dir.Laktasyonda olmayan bir <strong>meme</strong>nin ağırlığı 150-200 gram, laktasyonda ise 400-500<br />

gram kadardır (8). Memenin çapları ve sınırları kadından kadına değişebileceği gibi aynı<br />

kadında da gebelik, emzirme, şişmanlama, zayıflama ve yaşlılık nedeniyle farklılık<br />

gösterebilir.<br />

Memelerin hemen hemen orta bölümüne rastlayan kısmında <strong>meme</strong> başı ve areola<br />

bulunur.Bu bölge <strong>meme</strong> derisinden daha fazla pigment içerdiğinden rengi koyudur.Rengin<br />

koyuluğu östrojen seviyesinin yükselmesi ile artar (9).<br />

7


Meme başlarında gelişmiş cilt papillaları ve yağ bezleri vardır.Kıl folikülü<br />

bulunmaz.Areolada ise kıl folikülleri, yağ bezleri, ve aksesuar areolar bezler ( Montgomery<br />

bezleri ) bulunur. Montgomery bezleri areolada küçük kabartılar halinde görülürler.<br />

Meme glandı, aksillaya doğru uzanan kısmı hariç yüzeyel fasyanın yüzeyel ve derin<br />

tabakaları arasında bulunur.(ŞEKİL1)<br />

ŞEKİL 1: Meme Dokusunun Tabakaları<br />

Memede <strong>meme</strong> dokusundan çevreye doğru uzanan diş gibi fibröz çıkıntılar<br />

mevcuttur.İlk defa Sir Astley Cooper tarafından tarif edikldiği için bu fasial septalar Cooper<br />

ligamanları olarak isimlendirilmişlerdir (10). Bu ligamanlar yüzeyde; yüzeyel fasyanın<br />

yüzeyel tabakası ve cilde, derinde de yüzeyel fasyanın derin tabakasına ve pektoral fasyaya<br />

yapışıktır (11). Meme <strong>kanserinde</strong> hastalık ilerledikçe bu fibröz ligamanlarda kısalma ve<br />

anormal bir çekilme ortaya çıkar.Bu durum özellikle <strong>meme</strong> kanserinin önemli bulgularından<br />

biridir ve <strong>meme</strong> cildi retraksiyonu olarak isimlendirilir.<br />

Gelişmiş <strong>meme</strong>; asinüsler, duktuslar, ve stromal elamanlardan oluşmuştur.Asinüsler<br />

<strong>meme</strong>nin salgı yapan birimidir.İçleri küboid veya silendirik epitel ile döşelidir.Dışı ise bağ<br />

dokusu, kan ve lenf damarları ile sarılıdır. Asinüsler bir araya gelerek lobülüsleri, lobülüslerde<br />

lobları oluşturur.Epitelyal parankim ise her biri ayrı bir salgı kanalı ile <strong>meme</strong> başına açılan<br />

15-20 lobdan oluşur (8,9,12,13). Her lobda 20-40 kadar lobül içerir.Yani her duktus bir <strong>meme</strong><br />

8


lobunu ve 20-40 kadar lobülü drene eder.Her bir lobülde toplayıcı duktus çevresinde<br />

gruplaşmış sayıları 10 ile 100 arasında değişen asinüsler bulunur. Lobüller <strong>meme</strong> glandının<br />

esas yapısal birimini oluştururlar.Genç kadınlarda sayıları fazla ve büyük görünümdedirler.<br />

Menapozdan sonra ise lobüllerin sayısı azalır ve her biri yalnızca birkaç asini içeren küçük<br />

üniteler şekline dönüşürler.<br />

Memede süt kanalları sistemi asinüslerin birleşerk terminal duktus adı verilen bir<br />

kanala açılmasıyla başlar. (ŞEKİL 2)<br />

ŞEKİL 2: Memede Süt Kanalları Sistemi<br />

Terminal duktusun biri lobül içinde ( intralobüler segment ) ve diğeri lobül<br />

dışında ( ekstralobüler segment ) olmak üzere iki bölümü vardır (14). Birkaç lobülün terminal<br />

duktuslarının birleşmesi ile laktifer duktus oluşur.Bu duktuslar birbirlerine yaklaşarak <strong>meme</strong><br />

başına doğru ilerler ve <strong>meme</strong> başının altında laktifer sinüs olarak isimlendirilen bir genişleme<br />

gösterirler.Bu laktifer sinüsler ampulla adı verilen çok katlı yassı epitel ile örtülü son kısım<br />

ile <strong>meme</strong> başından dışarı açılırlar. Aktif olmayan bir <strong>meme</strong>de ampulla dökülmüş epitel<br />

hücrelerinin artıklarıyla doludur ve bunlar duktus ağızlarını bir tıkaç gibi kapatırlar. Her bir<br />

9


lobu drene eden laktifer duktusların çapı 2-4 mm. ve sub areolar bölgedeki laktifer sinüslerin<br />

çapı da 5-8 mm.dir (13).<br />

Memenin Arterleri:<br />

Meme kanlanması iyi olan ve bir çok kaynaktan beslenen bir organdır.Memenin arteriel<br />

kanlanmasını sağlayan damarlar ve bunların dalları şunlardır (8,11,15):<br />

1.İnternal mamarien arterin ön perforan dalları<br />

2.Lateral torasik arter (Eksternal <strong>meme</strong> arteri )<br />

3.Torako akromial arterin pektoral dalı<br />

4.En üst torasik arter ( Supreme torasik arter )<br />

5.Posterior interkostal arterlerin lateral dalları<br />

6.Subskapuler arter<br />

7.Torakodorsal arter. ( ŞEKİL 3 )<br />

ŞEKİL 3: Memenin Arteriel Dolaşımı<br />

10


Memenin yaklaşık %60’ı ( özellikle medial ve santral kısımları ) internal mamarian<br />

arterin ön perforan dalları ile beslenir (12). Subklavian arterin bir yan dalı olan internal<br />

mamarian arterin 1.,2.,3., ve 4. ön perforan dalları sternumun kenarı yakınında bulundukları<br />

interkostal aralıkların düzeyinde göğüs duvarını delerler ve pektoralis major kasını geçerek<br />

<strong>meme</strong> glandının iç kenarına ulaşırlar.<br />

Memenin yaklaşık % 30’u özellikle üst ve dış kadranlar lateral torasik arterden kan<br />

alır (12). Bu arter aksiller arterin ikinci kısmından çıkar ve <strong>meme</strong>nin lateral kısmına ulaşır.<br />

Torakoakromial arterin pektoral dallarıda <strong>meme</strong>nin kanlanmasında rol<br />

oynar.Torakoakromial arter pektoralis minörün üst kenarı hizasında aksiller arterden<br />

çıkar.Aksiller arterin en üst torasik dalı ( supreme torasik arter ) genellikle göğüs duvarının<br />

kanını verir, ancak <strong>meme</strong>ye giden dalları da mevcuttur.Posterior interkostal arterlerin lateral<br />

perforan dalları da <strong>meme</strong>ye kan verirler.<br />

Subskapuler arter ; aksiller arterin en büyük dalıdır.Lateral göğüs duvarında aşağıya<br />

doğru ilerlerken torakodorsal arter adını alır.Bu arter latisimus dorsi ve serratus kaslarını<br />

besler.Mastektomi esnasında bu arteriel dallarda ve onlara eşlik eden venlerde bir kanama<br />

olursa bunun kontrol edilmesi çok zor olacaktır.Bundan dolayı bu bölgeye “kanlı köşe” ismi<br />

verilmiştir. Torakodorsal arter <strong>meme</strong>nin kanlanmasında önemli bir rol oynamaz ; ancak<br />

sıklıkla metastaz içeren santral ve skapular lenf nodülleri ile çok yakın ilişkileri olduğundan<br />

aksiller disseksiyon sırasında bu artere dikkat edilmelidir.<br />

Memenin venleri arterlerin dağılımına uymakta ve onlara eşlik etmektedir.Meme<br />

venlerinin dağılımı ve özellikle yaptıkları anastomozlar metastatik karsinom embolilerinin de<br />

yolculuğunu dolayısıyla da <strong>meme</strong> kanserinin en sık metastaz yaptığı uzak organları belirler<br />

(11,13). Buna göre:<br />

Kapiller Ağı<br />

1.İnternal mamarian ven � İnnominate ven �V.C.S (Vena Cava Sup.) � Akciğer<br />

2.Aksiller ven � İnnominate ven � V.C.S. � Akciğer kapiller ağı<br />

3.İnterkostal venler � Azygos venleri� V.C.S. � Akciğer Kapiller Ağı<br />

4.İnterkostal venler � Vertebral venöz pleksuslar � Vertebra metastazları (16)<br />

11


Batson teorisine göre kaydedilen bu son ilişki sonucunda; içinde kapakçık olmayan<br />

sistemde basıncında düşük olması nedeniyle retrograd kan akımı kolayca oluşur.Böylece<br />

<strong>meme</strong> <strong>kanserinde</strong>ki metastatik elemanlar vertebralarda retrograd olarak metastaza neden<br />

olabilirler.<br />

Memenin Sinirleri:<br />

Memenin duyusal inervasyonu başlıca 2.,3.,4.,5.,ve 6. interkostal sinirler ile sağlanır.<br />

(13,17) Aksiller disseksiyon sırasında genelde skapuler ve santral lenf nodlarından geçerek<br />

yol aldığı için korunması pek mümkün olmayan torakodorsal sinirin esasen kesilmesinin de<br />

pek fazla sakıncası yoktur.Özellikle dikkat edilecek sinir ise serratus anterior kasını inerve<br />

eden nervus torasikus longus’tur.( Bell siniri ) Aksiller disseksiyon esnasında bu sinir<br />

korunmalıdır.Kesilmesi serratus anterior’un felcine ve “skapula alata ” durumunun ortaya<br />

çıkmasına neden olur (11).<br />

Memenin Lenfatik Sistemi:<br />

İki grup altında incelenebilir:<br />

1.Yüzeyel lenfatikler ( Deri lenfatikleri )<br />

2. Derin lenfatikler ( Parankimal lenfatikler )<br />

Memenin Yüzeyel Lenfatikleri:<br />

Meme glandının üzerindeki derinin lenfatikleridir.Meme embriyolojik olarak<br />

ektodermden köken alır.Bundan dolayı lenfatik yapısı diğer bölgelerdeki deri eklerininkine<br />

uymaktadır.Bu bölgede başlıca iki adet lenf ağı bulunmaktadır:<br />

a) Subepitelyal veya papiller peksus<br />

b) Subdermal lenfatik pleksus<br />

Subepitelyal pleksusda kapak yoktur ve lenf akımı herhangi bir yönde<br />

olabilir.Subdermal pleksusda kapak mevcuttur ve akım tek yönlüdür. Areolanın altında<br />

subareolar pleksus (Sappey pleksusu ) bulunur.Memenin yüzeyel lenfatikleri esas olarak derin<br />

lenfatikler vasıtası ile aksiller lenf nodüllerine drene olurlar.<br />

12


Memenin Derin Lenfatikleri:<br />

Laktifer duktusların lenf damarları ( periduktal lenfatikler ) <strong>meme</strong> lobüllerinin<br />

civarında ince bir şebeke oluştururlar.Bu şebekeden çıkan bir çok toplayıcı lenfatik trunkus<br />

mevcuttur.Bu trunkusların yani <strong>meme</strong>deki lenfatik yayılımın esas yönü hakkında değişik<br />

görüşler ileri sürülmüştür.En son Halsell lenfanjiografi ile <strong>meme</strong> içindeki lenfatiklerin<br />

sentrifugal olarak areolar bölgeden aksilaya doğru seyrettiğini göstermiştir (18).<br />

Bugün kabul edilen görüş <strong>meme</strong> içindeki lenf akımının derin subkutanöz ve<br />

intramammer lenfatik damarlardan sentrifugal olarak aksiller ve internal <strong>meme</strong> lenf<br />

nodüllerine doğru olduğudur. (ŞEKİL 4)<br />

ŞEKİL 4: Memenin Derin Lenfatikleri<br />

Hultbarn ve arkadaşları <strong>meme</strong> içine radyoaktif altın ( Au 198 ) injeksiyonundan sonra<br />

lenf nodüllerinde radyoaktivite oranını tayin etmişler <strong>meme</strong>deki lenfin yaklaşık % 97’sinin<br />

aksiller nodüllere ve % 3’nün internal <strong>meme</strong> zincirine aktığı kanaatine varmışlardır (19).<br />

13


Aksiller Lenf Nodülleri:<br />

Aksiller lenf nodülleri <strong>meme</strong>den gelen lenf akımının en önemli çıkış bölgesini<br />

oluşturur.Aksiller lenfatik sistem bir bütün oluşturmasına karşın, tarifi kolaylaştırmak ve<br />

<strong>meme</strong> kanserinin yayılma derecesini belirlemek amacıyla lenf nodülleri altı gruba ayrılarak<br />

incelenebilir (20). Genellikle aksiller lenf nodüllerinin sayısı 20 ila 40 arasında değişir (8).<br />

1.Eksternal <strong>meme</strong> nodulleri: Lateral torasik damarlar ile birlikte pektoralis major<br />

kasının dış kenarının altında bulunur.Bu lenf nodüllerinden çıkan efferent lenfatikler büyük<br />

ölçüde santral lenf nodüllerine ve kısmen de subklavikuler lenf nodüllerine giderler.<br />

2.Skapuler nodüller: Bu nodüller subskapular venin aksiller trunkustan çıktığı<br />

noktadan bu damarların latissimus dorsi kası ile birleştiği yere kadar ulaşır ve lateral göğüs<br />

duvarında bulunurlar. İnterkostobrakial sinir ( 2. interkostal sinir ) ve latissimus dorsiyi<br />

inerve eden torakodorsal sinir skapuler nodüllerin içinden geçerek seyrederler. Aksiller<br />

disseksiyon esnasında; bu sinirleri kendilerine komşu olan ve metastaz içerme olasılığı<br />

bulunan lenf nodüllerinden ayırarak korumaya çalışmak gereksizdir.Zira sinirlerin ameliyat<br />

esnasında kesilmesi önemli bir sakatlığa neden olmaz.<br />

3.Santral nodüller: Aksillanın merkezindeki oldukça büyük lenf nodülleridir.Bundan<br />

dolayı en kolay palpe edilebilen nodüllerdir. Çok defa diğer grupların lenf drenajı santral<br />

nodüllere olduğu için metastazlar da en sık bu nodüllerde oluşur.<br />

4.İnterpektoral ( Rotter ) nodülleri : Bu nodül grubu 1-4 lenf nodülü içerir ve<br />

pektoralis major ve minör kasları arsında bulunur.<br />

5.Aksiller ven nodülleri: Bu nodüller aksiller venin lateral kısmı boyunca ve bu venin<br />

iç tarafında veya arkasında bulunurlar.Aksiller disseksiyonda aksiller venin fasyal kılıfının<br />

çıkarılması uygulaması gereksizdir.<br />

6.Subklavikuler nodüller: Bu lenf nodülü grubu aksillanın en tepesinde<br />

torakoakromial venin çıkış noktasının hemen iç tarafında bulunur. Haagensen’e göre<br />

14


subklavikuler lenf nodüllerinde metastaz varsa <strong>olgu</strong> “inoperabldır” ve radikal bir ameliyat<br />

yapmak mümkün değildir (11).<br />

Subklavikuler lenf nodüllerinden çıkan lenfatik damarlar arasında bağlantılar<br />

mevcuttur ve bunlar pleksus oluştururlar.Bu lenfatik pleksuslardan da bir veya daha fazla<br />

sayıda büyük lenfatik trunkus ( Subklavikuler lenfatik trunkuslar ) doğar.<br />

Mamaria İnterna Lenf Yolu<br />

Mamaria interna lenf yolu diafragmanın üst yüzünün ön kısmında bulunan ön<br />

preperikardial lenf nodüllerinden kaynağını alır (11). Preperikardial lenf nodüllerine toplayıcı<br />

lenfatikler yoluyla aşağıdaki yerlerden lenf sıvısı gelir:<br />

a) Ligamentum falciparum yoluyla karaciğerin ön-üst kısmından<br />

b) Diyafragmanın ön kısmından<br />

c) Rektus abdominis kasının üst kısmından<br />

d) Rektus kılıfından<br />

e) Meme glandının alt-iç kadranından<br />

Preperikardial lenf nodüllerinden çıkan mamaria interne lenfatik trunkusları<br />

sternumun her iki yanında seyrederek yukarı doğru giderler.Memeden mamaria interne lenf<br />

yollarına giden esas lenfatikler <strong>meme</strong>nin derin yüzünden ve <strong>meme</strong> glandının iç kısmından<br />

doğarlar.Bunlar pektoral fasya üzerinde bulunurlar veya bu fasyayı delerek pektoralis major<br />

kasına girerler.Perforan damarların dalları ile birlikte iç tarafa doğru seyrederler.İnterkostal<br />

aralıkların iç uçlarındaki mamaria interna lenf nodüllerinde sonlanırlar.<br />

AKSİLLA<br />

Yüzleri birbirine eşit olmayan bir piramide benzetilebilir (13). Piramidin üç yüzü ve<br />

aksillayı kapatan cildin oluşturduğu bir de tabanı vardır.Piramidin tepesinde serviko aksiller<br />

kanal adı verilen bir açıklık bulunmaktadır.Boyun bölgesinden gelerek kola giden damar ve<br />

15


sinirler bu kanaldan geçerler.Piramid şeklindeki aksillanın tabanını , hemen cildin altında<br />

bulunan aksiller fasya yapar.<br />

Aksillanın ön duvarının cerrahi anatomi bakımından önemi büyüktür.Pektoralis major<br />

ve minör kasları ve bunların fasyaları bu duvarı oluşturur. Pektoralis minör kası kuvetli bir<br />

fasya tabakası ile çevrelenmiştir. Kostokorokoid fasya olarak isimlendirilen bu yapı;<br />

aksillanın tam bir disseksiyonu için mutlaka kesilmelidir.<br />

Aksiller boşluğun iç duvarı; kaburgalar, interkostal kaslar ve serratus anterior kası<br />

tarafından oluşturulur.Aksillanın arka duvarı esas olarak subskapuler ve latissimus dorsi<br />

kasları tarafından oluşturulur.Latisimus dorsi kası yalnız aksiller boşluğun arka duvarının bir<br />

kısmını oluşturması bakımından değil, aynı zamanda ön kenarının mastektomide aksiller<br />

disseksiyonun sınırını göstermesi bakımından önemli bir yapıdır.<br />

Aksillanın İçindeki Yapılar:<br />

Aksiller damar sinir demeti, aksilanın tepesinden geçtikten sonra üst tarafta<br />

ilerleyerek kola kadar gelir.Bu demetin içinde aksiller arter ve ven ile brakial pleksus<br />

bulunur.Brakial pleksusa ait elemanların <strong>meme</strong> ile fazla bir ilgileri yoktur. Buna karşın<br />

aksiller ven cerrahi açısından çok önemlidir.Aksiller disseksiyon esnasında aksiller veni<br />

çevreleyen fibröz kılıfın ve bu kılıf içinde bulunan lenf nodüllerinin birlikte çıkarılması<br />

gerekir. Aksiller ven aksiller arterden ve sinir demetlerinden oldukça uzakta bulunur.<br />

Aksillada brakial pleksustan iki önemli yan dal ayrılır. Bunlar serratus anterior<br />

kasına giden uzun torasik sinir ( n.torasikus longus, Bell siniri ) ve latissimus dorsi kasına<br />

giden torakodorsal sinirdir.<br />

Serratus anterior kasına giden Bell siniri, aksillanın apeksinde, damar sinir demetinin<br />

arka tarafından brakial pleksustan ayrılır. Bu sinir aksiller disseksiyon esnasında dikkatli bir<br />

şekilde korunmalıdır.Sinirin kesilmesi serratus anterior kasının felcine ve “scapula alata”<br />

durumunun ortaya çıkmasına neden olur.<br />

16


MEMENİN FİZYOLOJİSİ<br />

Meme glandı, parankimatöz doku, lobları birbirine bağlayan fibröz destek dokusu<br />

( stroma ) ve aralarındaki yağ dokusundan oluşur. Fibröz doku ve yağ dokusu miktarı bireyin<br />

yapısal özelliklerine göre değişir.<br />

Asinüslerin lümeni tek sıralı kübik ya da silendirik epitel ile döşelidir.Lümen<br />

epitelinin altında myoepitel hücreleri bulunur.Asinüsün en dışında ise bazal membran<br />

mevcuttur.İçteki silindirik hücreler süt salgısından sorumludur.Myoepitel hücreleri ise<br />

kasılarak sütü asinüslerden kanallara iterler.<br />

Meme gelişmesi ve fonksiyonu bir çok hormonun etkisi ile olur.Bu hormonların en<br />

önemlileri östrojen, progestoron, prolaktin, oksitosin, tiroid hormonları, kortisol ve büyüme<br />

hormonudur.Bu hormonların salgısı hipotalamus, hipofiz ve overlerin nörohümoral<br />

kontrolündedir (21,22,23,24,25).<br />

Meme üzerine etkili bu hormonların etkileri in vitro olarak gösterilmiştir. Bazı<br />

hormonların insanda in vivo etkileri kesin değildir. Kesin olan östrojenin duktus gelişimini<br />

başlattığı, prolaktin ve progestronun lobül ve asinüs gelişimini kontrol ettiği ve prolaktinin<br />

süt salgısını oluşturduğudur (22,23).<br />

Östrojen’ in <strong>meme</strong> üzerine etkisi sitoplazma ve çekirdekteki resöpterlere<br />

bağlandıktan sonra görülür. Stoplazmadaki reseptörlerin yoğunluğu adet siklüsünde<br />

değişiklik gösterir, hamileliğin son döneminde ve lohusalığın ilk döneminde artar.Östrojen<br />

reseptörlerinin sentezini hem östrojen hem de progesteron uyarır.<br />

Prolaktin olmadan östrojenin <strong>meme</strong> gelişimini başlatamayacağı düşünülmektedir.<br />

Bununla birlikte hipofizi olmayan dişilerde östrojen replasmanı ile normal <strong>meme</strong> gelişimi<br />

sağlanmıştır. Laktasyon için ise mutlaka prolaktin gereklidir. Hamilelik sırasındaki yüksek<br />

östrojen ve progesteron seviyeleri prolaktin salınımını baskılar. Plesenta çıktıktan sonra ani<br />

progesteron ve östrojen düşüşü laktasyonu başlatır. Östrojen <strong>meme</strong>deki prolaktin<br />

reseptörlerinin yoğunluğunuda kontrol eder. Östrojen <strong>meme</strong> epiteli, özellikle de duktal<br />

epitelin gelişiminde etkilidir (23,24,25).<br />

17


Progesteron’ un tek başına <strong>meme</strong>ye etkisi yoktur. Östrojen reseptörlerinin<br />

sentezini uyarır. Prolaktin ile sinerjik etki gösterir. Epitel hücrelerinin diferansiosyonunda ,<br />

lobulüs ve asinüs gelişiminde etkilidir. Laktasyonu inhibe eder. Memede bulunan progesteron<br />

reseptörlerini de östrojen kontrol eder.<br />

Prolaktin hipofizde yapılır. Hamileliğin son döneminde doğumdan hemen sonra<br />

yükselir ve lohusalık döneminde yüksek kalır. Meme hücre yüzeyindeki reseptörlerine<br />

bağlanarak etkisini gösterir. Meme gelişiminin her safhasında önemlidir.Memedeki östrojen<br />

reseptörlerinin sayısını arttırır. Progesteronla birlikte lobülüs ve asinüs gelişmesini uyarır. Süt<br />

sekresyonunu ve süt proteinlerinin sentezini kontrol eder.<br />

Menstruasyonu hemen takip eden endometriyal proliferatif fazda <strong>meme</strong> stroması<br />

yoğun ve ödemlidir.Lobüller yalındır, mitoza rastlanmaz ve salgılama yoktur.Endometriyal<br />

salgılama fazında <strong>meme</strong> lobüllerinin hem büyüklüğü hem de sayısı artar.Epitelyal mitozlar ve<br />

ödem oluşur.Lümen içine salgılama başlar.Bu fazın geç devresinde aktif apokrin salgı<br />

olur.Menstruasyonun başlaması ile epitel dejenerasyonu ve döküntüsü ortaya çıkar.Mitozlar<br />

azalır veya durur stroma yoğunlaşır.Menarşla başlayan bu değişiklikler artarak yada azalarak<br />

menapoza kadar devam eder.<br />

İlerleyen yaşla beraber <strong>meme</strong>, glanduler elemanlarını kaybetmeye başlar ve<br />

bunların yerini yağ dokusu alır.Menapozla beraber bu kayıp hızla artar ve atrofi, dejenerasyon<br />

ve de hiyalinizasyon sonucu <strong>meme</strong> bezlerinde büyük kayıplar meydana gelir.Bu kayıpların<br />

yerini yağ dokusu alır.<br />

Gebelikte hem östrojen hem de progesteron kanda yükselir.Bu hormonlar<br />

asinüslerin ve duktusların epitellerinde artışa yol açar ve <strong>meme</strong> büyümeğe başlar.Kanda ayrıca<br />

plesental laktojen de artmaya başladığından <strong>meme</strong> büyümesi daha da hızlanır.<br />

18


MEME KANSERİNİN DOĞAL SEYRİ VE EVRELENDİRİLMESİ<br />

Günümüzde klinik çalışmalarda tedavi edilmeyen hastalardan kontrol grubu<br />

oluşturmak etik değerlerle bağdaşmamaktadır.Bu nedenle, çalışmalarda farklı tedavi<br />

yöntemleri birbirleri ile karşılaştırılmakta , tedavinin <strong>meme</strong> kanserinin doğal seyrine etkisi ise<br />

belirgin olarak ortaya koyulamamaktadır.Lokal ve bölgesel tedavi şekillerinin gerçek<br />

etkilerinin belirlenebilmesi için öncelikle <strong>meme</strong> kanserinin tamamen sistemik bir hastalık<br />

olup olmadığına karar verilmelidir (26,27).<br />

Son birkaç yüzyıldır <strong>meme</strong> kanserinin tedavi edilebilir bir hastalık olarak<br />

değerlendirilmesi, tedavi edilmemiş <strong>olgu</strong>larla ilgili detaylı serilere sahip olmamızı<br />

engellemiştir.Bloom ve ark. 1805-1933 yılları arsında çoğu terminal dönemde bulunan 250<br />

<strong>olgu</strong>yu incelemişlerdir (28).<br />

Bu çalışmadaki hastaların %74’ü evre 4, % 23’ü evre 3 ve yalnızca % 2’si evre 2 de<br />

yer almaktaydı.Hiçbir hastaya cerrahi tedavi, radyoterapi veya hormon tedavisi<br />

uygulanmadı.Ortalama sağkalım 2,7 yıl kadardı.Olgulardan % 18 ’inin 5 yıl, % 4’ünün ise 10<br />

yıl yaşaması <strong>meme</strong> <strong>kanserinde</strong> herhangi bir tedavi uygulanmasa bile sağkalımın<br />

uzayabileceğine işaret etmektedir.<br />

Uzun süreli takiplerde , istatistik anlamda küratif tedavi uygulandığı sanılan <strong>olgu</strong>ların<br />

dahi normal populasyona göre daha yüksek bir mortalite riski taşıdıkları ortaya<br />

çıkmaktadır.Brinkley ve Haybittle; 1947-1950 yılları arasında <strong>meme</strong> kanseri tanısı konarak<br />

tedavi edilen 704 <strong>olgu</strong>yu en azı 31 yıl olmak üzere takip etmişlerdir (29). Meme kanserli<br />

<strong>olgu</strong>ların sağkalım eğrisi normal populasyonun sağkalım eğrisi ile hiçbir dönemde paralel<br />

seyir göster<strong>meme</strong>ktedir. Tedaviden 25 yıl sonra dahi <strong>meme</strong> kanseri nedeniyle görülen<br />

mortalite normal populasyonda beklenenin 15 kat üzerindedir.<br />

Meme kanserinin palpe edilebilir bir büyüklüğe ulaşması için ( yaklaşık 10 mm ) ya<br />

da mamografik olarak saptanabilmesi için ( yaklaşık 3-5 mm ) geçen sürede tümör 28-29<br />

eksponensiyel bölünmeye uğramaktadır. Tümör 1mm³´lük hacime ulaştığında tümör<br />

hücrelerinin hematojen yolla yayılmaya başladığı da bildirilmektedir (30).<br />

19


Tarama yöntemleriyle yakalanan tümörlerin yavaş büyüyen tümörler olduğu,<br />

prognozlarının ise tanısal gecikmelerden çok da fazla etkilenmediği düşünülmektedir. Buna<br />

karşın çok hızlı büyüyen agresif tümörler iki tarama zamanı arasındaki sürede dahi oldukça<br />

ileri evrelere ulaşabilirler. Meme <strong>kanserinde</strong> tümör boyutunun iki kat artması için geçen süre (<br />

doubling time ) 50 günden kısa veya 500 günden uzun olabilmektedir. Erken olarak saptandığı<br />

düşünülen tümörlerin bile ortalama 6-10 yılık bir geçmişe sahip olduğu bilinmektedir (31).<br />

Kanser hücrelerinin <strong>meme</strong> içinde yayılması:<br />

a) Meme parankimine doğrudan infiltrasyon yoluyla<br />

b) Meme duktusları boyunca<br />

c) Meme lenfatikleri aracılığıyla gerçekleşir.<br />

Kanserin çevre dokuya direkt infiltrasyonu sıklıkla sivri uzantılar şeklindedir. Bu<br />

durum mamografik görüntülerde veya makroskopik kesitlerde karakteristik yıldızvari<br />

görünümünü kazanmasına neden olur. Farklı duktuslardaki yayılımın tek bir kanser odağından<br />

mı geliştiği yoksa yaygın olarak bulunan in situ duktal karsinom odaklarının invaziv kanserler<br />

şekline mi dönüştüğü henüz aydınlık kazanmamıştır.<br />

Kanserin <strong>meme</strong> dokusundaki yerleşimi kadranlara göre tanımlanmaktadır.<br />

Altıyüzdoksanaltı <strong>olgu</strong>luk bir seride tümörlerin %48´inin üst dış kadranda , %15´inin üst iç<br />

kadranda, %11´inin alt dış kadranda, %6´sının alt iç kadranda ve %17´sinin de santral bölgede<br />

( areola ve çevresindeki 1 cm´lik alan ) yerleştiği bildirilmiştir (32). Geriye kalan %3´lük grup<br />

ise multisentrik olmaları veya tümörün tüm <strong>meme</strong>yi kaplaması nedeniyle diffüz olarak<br />

tanımlanmıştır. Tümörün sıklıkla üst dış kadranda bulunmasının nedeni bu kadrandaki <strong>meme</strong><br />

dokusu hacminin büyüklüğüne bağlanmaktadır. Primer tümörün lokalizasyonu ve prognoz<br />

arasındaki ilişki çok daha büyük serilerde de araştırılmıştır ( National Survey of American<br />

College of Surgeons 1978 ve National Surgical Adjuvant Breast Project ) (33,34). Her iki<br />

çalışmadaki benzer sonuçlara göre aksilla metastazı bulunmayan <strong>olgu</strong>larda dış kadranlardaki<br />

tümörlerde prognoz, iç kadrandaki aynı büyüklükteki tümörlere göre daha iyidir. Bu durum iç<br />

kadranlardaki tümörlerin mamaria interna lenf bezi grubuna metastaz eğiliminde oldukları ile<br />

açıklanmaya çalışılmıştır. Aksilla metastazı bulunan <strong>olgu</strong>larda ise prognozda farklılık<br />

görülmemiştir.<br />

20


Meme kanserinin bölgesel olarak en sık yayıldığı alanlar aksiller lenf bezleri,<br />

mamaria interna lenf bezleri ve supraklavikular lenf bezi gruplarıdır. Bu bölgelerdeki<br />

tutulumların iyi bilinmesi ve belirlenmesi hem evreleme hem de tedavi yöntemlerinin<br />

planlanması açısından büyük önem taşımaktadır.<br />

Aksiller Lenf Bezleri<br />

Memenin lenfatik drenajının büyük bölümü aksiller lenf bezleri aracılığıyla<br />

gerçekleşmektedir.Fizik muayenede palpe edilebilecek boyutlara ulaşmış <strong>meme</strong> tümörü<br />

bulunan <strong>olgu</strong>ların yaklaşık % 50’sinde aksiller lenf bezi tutulumunun da bulunduğu histolojik<br />

olarak belirlenmiştir.Aksilla metastazı olasılığı primer tümörün boyutu ile direkt olarak<br />

ilişkilidir.Primer tümör ne kadar büyükse, aksilla metastazı riski de o derece fazladır.<br />

Fisher ve ark. (34) dış kadranlardaki tümörlerde aksilla metastazı oranını % 52 ,iç<br />

kadranlardaki ise % 39 olarak bildirmişlerdir.Bu durum iç taraftaki tümörlerin bir kısmının<br />

mamaria interna lenf bezlerine metastaz yaptığı şeklinde yorumlanmaktadır.<br />

Mamaria İnterna Lenf Bezleri<br />

Meme kanserinin metastaz yaptığı ikinci lenf bezi grubudur.Bu lenfatik zincir<br />

interkostal aralıkların ön uçlarında ve internal torasik arterin yanlarında yer almaktadır.Toraks<br />

içinde bulunmaları ve klinik belirti ver<strong>meme</strong>leri nedeniyle bu gruba olan metastazlar<br />

aksilladaki kadar kolay saptanamazlar.<br />

Supraklavikuler Lenf Bezleri<br />

Supraklavikuler lenf bezi metastazları, yaygın aksilla tutulumu ile birlikte<br />

seyretmektedir.Rutin supraklavikuler disseksiyon uygulanan bir hasta grubunda aksillası<br />

pozitif 125 <strong>olgu</strong>nun 23’ünde ( %18) supraklavikuler metastaz saptanmış, aksilası negatif 149<br />

<strong>olgu</strong>dan hiçbirinde supraklavikuler metastaz görülmemiştir (35).<br />

21


Supraklavikuler metastazlar yaygın aksilla tutulumunu takiben ortaya çıkmakta ve<br />

prognozun kötü olduğunu göstermektedir.Bu nedenle yeni evreleme sistemlerine göre<br />

supraklavikuler metastazlar ( N3 ) olarak değerlendirilmektedir (36).<br />

Uzak Metastazlar<br />

Meme kanseri pek çok organa metastaz yapabilmektedir.Çeşitli otopsi serilerinde bazı<br />

farklılıklar görülmekle birlikte en sık tutulan organlar kemik, akciğer ve karaciğerdir<br />

(37,38,39).<br />

Klinik belirti veren metastazlar çok uzun bir zaman sonra dahi ortaya<br />

çıkabilmektedir.İlk tanıdan 10-15 yıl sonra görülmeleri nadir değildir.<br />

Tüm metastazlı <strong>olgu</strong>lar bakıldığında tedaviden metastaza kadar geçen süre ortalama<br />

olarak 42 ay civarındadır.Bu süreç tümörü 8,5 cm ve daha büyük olan hastalarda 4 ay kadar<br />

bulunmuştur.Tümör ne kadar küçükse, uzak metastaz o denli geç ortaya çıkmaktadır.<br />

MEME KANSERİNİN EVRELEMESİ<br />

Meme <strong>kanserinde</strong> evreleme yalnızca hastaya hangi tedavinin seçileceği ve prognozun<br />

nasıl olacağı konusunda bilgi vermekle kalmaz, aynı zamanda farklı tedavi tiplerinin<br />

kıyaslanmasına da imkan sağlar.Hastalığın anatomik yayılımını esas alarak fizik muayene,<br />

çeşitli labaratuvar parametreleri ve görüntüleme yöntemlerine göre belirlenen klinik evreleme<br />

hastalarda prognoz hakkında her zaman en doğru bilgiyi ver<strong>meme</strong>ktedir.Zira klinik evreleme<br />

tümörün hormon reseptör durumu, grade’i ve büyüme hızı göstergeleri gibi önemli prognoz<br />

ölçütlerini içer<strong>meme</strong>ktedir. Oysa cerrahi olarak çıkartılan materyalin incelenmesi ile yapılan<br />

patolojik evreleme gerçekte prognoz tayininde daha değerlidir.<br />

Başlangıçta <strong>meme</strong> kanserinin evrelemesi çok daha basit bir yöntemle;<br />

· Lokalize hastalık<br />

· Bölgesel lenf düğümü tutulumu<br />

· Uzak metastaz şeklinde yapılmaktaydı.<br />

22


Günümüzde bile cerrahlar arsında bu tarzda bir ayırıma gidilebilmektedir.Bugünki<br />

kriterlerimize uygun ilk klinik evrelemeyi Steinthal 1905’te tanımlamış ve <strong>meme</strong> kanserini<br />

bölgesel anatomik yayılımına göre üç gruba ayırmıştır.Fakat tamamen klinik değerlendirmeye<br />

dayalı bu sınıflama invaziv ve non invaziv tümörleri ayıramaması ve erken evre kanserlerde<br />

tümör büyüklüğünün <strong>prognostik</strong> değerini gözardı ettiği için eleştirilmiştir.Bu nedenle<br />

1960’lardan itibaren hem çeşitli merkezlerin farklı tedavi yöntemlerinin kıyaslanması hem de<br />

standart bir yaklaşımın belirlenebilmesi için TNM sistemi kullanıma girmiştir. 1977 ve 1992<br />

’de bazı değişiklikler yapılarak bugün dünyada oldukça yaygın kullanılan TNM sisteminde T<br />

harfi primer tümör boyutunu, N bölgesel lenf düğümlerini, M ise uzak metastazı temsil<br />

etmektedir (40,41,42,43). (TABLO 1)<br />

PRİMER TÜMÖR BOYUTU (T)<br />

Tx: Primer tümör değerlendirilemiyor<br />

T0: Primer tümöre ait bulgular yok<br />

Tis: İnsitu karsinom,intraduktal karsinom,lobuler karsinoma in situ; ya da tümörsüz<br />

<strong>meme</strong> başının Paget hastalığı<br />

T1: Tümör 0 ila 2 cm arasında<br />

T1mic: Mikroinvazyon tümör 0,1 cm’den küçük<br />

T1a : Tümör 0,1-0,5 cm arasında<br />

T1b : Tümör 0,5-1 cm arasında<br />

T1c : Tümör 1-2 cm arasında<br />

T2: Tümör 2-5 cm arasında<br />

T3: Tümör 5 cm’den fazla<br />

T4: Herhangi bir boyuttaki tümörde<br />

T4a : Göğüs duvarına yayılım<br />

<strong>meme</strong>de sınırlı satellit cilt nodülleri<br />

T4b : Ödem (peau d’ orange dahil), cilt ülserasyonu, ya da ipsilateral<br />

T4c : 4a + 4b<br />

T4d : İnflamatuar <strong>meme</strong> kanseri<br />

23


BÖLGESEL LENF DÜĞÜMLERİ (N)<br />

ve “Rotter” nodları dahil<br />

lenf nodlarına metastaz<br />

Nx : Bölgesel nodlar değerlendirilemiyor (Daha önce çıkartılmış olanlar da dahil)<br />

N0 : Bölgesel nod metastazı yok<br />

N1 : Mobil ipsilateral aksiller lenf nodlarına metastaz ; <strong>meme</strong> içi, infraklavikuler<br />

N2 : Bir diğerine ya da diğer yapılara fikse “konglomere” ipsilateral aksiller<br />

N3 : İpsilateral internal mamarian lenf nodlarına metastaz<br />

LENF NODLARININ PATOLOJİK SINIFLAMASI (pN)<br />

pNx : Bölgesel nodlar değerlendirilemiyor (Daha önce çıkartılmış olanlar da dahil)<br />

pN0 : Bölgesel nod metastazı yok<br />

pN1 : Mobil ipsilateral aksiller lenf nodlarına metastaz<br />

lenf nodlarına metastaz<br />

UZAK METASTAZ<br />

pN1a : Yalnızca mikrometastazlar 0,2 cm’den küçük<br />

pN1b : Nodlara metastazlar 0,2 cm’den büyük<br />

pN1bi :1-3 noda yayılım<br />

pN1bii :4 veya daha fazla nodlara metastaz<br />

pN1biii : 2 cm’den küçük nodlarda ekstrakapsüler invazyon<br />

pN1biv : En büyük boyutuyla 2 cm’den fazla noda yayılım<br />

pN2 : Bir diğerine ya da diğer yapılara fikse (conglomere) ipsilateral aksiller<br />

pN3 : İpsilateral internal mamarian lenf nodlarına metastaz<br />

M0 : Uzak metastaz yok<br />

M1 : Uzak metastaz var ( İpsilateral supraklaviküler,servikal ya da kontralateral<br />

internal mamarian lenf nodlarına yayılım<br />

24


TABLO 1 : AJCC (American Joint Comission on Cancer) kanser evreleme sistemi<br />

(TABLO 2)<br />

EVRELER TÜMÖR BOYUTU NOD DURUMU METASTAZ<br />

EVRE 0 Tis N0 M0<br />

EVRE 1 T1 N0 MO<br />

EVRE 2A T0<br />

N1<br />

M0<br />

T1<br />

T2<br />

EVRE 2B T2<br />

T3<br />

EVRE 3A T0<br />

T1<br />

T2<br />

T3<br />

T3<br />

EVRE 3B T4<br />

N1<br />

N0<br />

N1<br />

N0<br />

N2<br />

N2<br />

N2<br />

N1<br />

N2<br />

N (HERHANGİ)<br />

M0<br />

MO<br />

M0<br />

MO<br />

M0<br />

MO<br />

MO<br />

M0<br />

MO<br />

M0<br />

T (HERHANGİ) N3<br />

M0<br />

EVRE 4 T (HERHANGİ) N (HERHANGİ) M1<br />

TABLO 2 : TNM sistemine göre evreler<br />

TNM SİSTEMİ<br />

Tümör Boyutu (T)<br />

Primer tümör değerlendirilmesi fizik muayene, mamografi ve ultrasonografi ile<br />

yapılabilir. Fizik muayenede aşikar tümör saptansa da, mamografi yapılmalı ve hem aynı<br />

hemde karşı <strong>meme</strong>de gizli başka kanser varlığı araştırılmalıdır.Fizik muayenede saptanan<br />

tümör çapı ile patolojik incelemede belirlenen gerçek tümör çapının aynı olma oranı %54<br />

iken görüntüleme yöntemleri kıyaslandığında bu oran %59 dur (44).<br />

Bölgesel lenf düğümü metastazı olasılığı, nüks ve ölüm oranlarının tümör çapı ile<br />

doğrudan bağlantılı olduğu gösterilmiştir.Özellikle lenf düğümü tutulumu negatif olan<br />

<strong>olgu</strong>larda hayatta kalımda primer tümörün çapı çok önemli bir <strong>prognostik</strong> belirleyici haline<br />

gelmektedir.T1a tümörlerde aksiller lenf düğümü metastazı riski % 8 iken T1b tümörlerde bu<br />

risk %12’e çıkmaktadır (44).<br />

25


Tümör boyutunun lenf düğümü tutulumundan bağımsız olarak prognoz üzerinde<br />

etkili olduğu gözlenmektedir.Tümör çapı 1 cm’nin altında olan lenf düğümü tutulumu negatif<br />

hastalarda 10 yıllık sağkalım oranları %90 veya daha iyidir.Oysa çapı 2-4 cm arasındaki<br />

tümörlerde bu oran yaklaşık %55 tir (44).<br />

Bölgesel Lenf Nodülleri ( N )<br />

Evrelendirme için bölgesel lenf düğümlerinin değerlendirilmesi yalnızca fizik<br />

muayene ile yapılır. İnvaziv kanserli hastalarda tutulan aksiller lenf düğümü sayısı hayatta<br />

kalımdaki en önemli <strong>prognostik</strong> belirleyicidir. 10 yıllık sağ kalım oranı aksiller lenf düğümü<br />

tutulumu negatif <strong>olgu</strong>larda %65 iken 4 ya da daha fazla lenf düğümü tutulumu olan <strong>olgu</strong>larda<br />

bu oran %15 tir. Ayrıca level 3 te çapı 2cm’den daha büyük metastatik lenf düğümünün<br />

olması prognozu daha kötü hale getirmektedir.<br />

Eskiden komplet aksiller disseksiyon amacıyla level 1,2 ve 3 lenf düğümlerinin<br />

tamamı çıkarılmaya çalışılırken günümüzde artık bunun gereksiz olduğu ve tüm seviyelerden<br />

toplam on adet lenf düğümünün çıkarılmasının yeterli olduğu düşünülmektedir.Günümüzde<br />

aksiller mikrometastazların belirlenmesinde geleneksel hemotoksilen eozin boyama<br />

tekniklerinin yanısıra sitokeratin gibi immünhistokimyasal teknikler ve polimeraz zincir<br />

reaksiyonuna bakılması gibi yöntemlere de başvurulmaktadır (45).<br />

Son yıllarda baştan komplet aksiller disseksiyon yapmak yerine vital mavi boya ya<br />

da gama kamera kullanılarak yapılan sentinel lenf düğümü haritalaması ve buna göre komplet<br />

aksiller disseksiyon yapıp yapmama kararının alınması bu girişimin yaratabileceği<br />

morbiditeden hastayı sakınmak açısından da giderek klinik kullanıma girmektedir.<br />

Meme kanseri saptanan her <strong>olgu</strong>da aksiller lenf düğümlerinin ve <strong>meme</strong>nin iç<br />

kadranlarında yerleşen tümörlerde mamaria interna grubunun ultrasonografi ile<br />

değerlendirilme önerisi kabul görmemiştir.Zira tüm operabl <strong>meme</strong> kanserlerinde nasıl olsa<br />

aksiller disseksiyon yapılmaktadır ve bu sayede de patolojik değerlendirme ile lenf düğümü<br />

tutulumu hiç yanılmadan saptanabilmektedir (45).<br />

Klinik evrelemede dikkate alınacak bazı özel durumlar şunlardır:<br />

26


· Makroskopik incelemede rezeksiyon sınırında tümör saptanırsa primer<br />

tümörün genişliği değerlendirilemediğinden bu durum Tx olarak kabul<br />

edilir.<br />

· Mamografi ile saptanmış non palpabl tümörlerde mamogram üzerinde<br />

kitlenin en büyük çapı ölçülmeli ve biopsi sonrasında uygun bir T<br />

kategorisi belirlenmelidir.<br />

· Multipl, ipsilateral, invaziv simultane kanserler olduğu zaman T boyutu<br />

için en büyük çaplı tümör esas alınmalıdır.<br />

· Simultane bilateral kanserler ayrı ayrı evrelendirilmelidir.<br />

· Tümörün deriye doğrudan yayılımı dışında <strong>meme</strong> başı çekintisi ve<br />

derinin içe doğru çökmesi gibi faktörler T evrelemesini değiştirmez.T<br />

evresini değiştirerek T4b düzeyine getiren cilt değişiklikleri ise portakal<br />

kabuğu şeklindeki ödem, ülserasyon, derinin fiksasyonu ya da derideki<br />

satellit lezyonlardır.<br />

· İnflamatuar karsinomda altta palpabl kitle bulunsun ya da bulunmasın<br />

deride ortaya çıkan endurasyon ve erimatöz değişiklikler T4d bulgusu<br />

olarak kabul edilmektedir.<br />

· Kitle yada invaziv kanser olmadığında <strong>meme</strong> başının Paget hastalığı Tis<br />

olarak kabul edilir.Kitle olduğunda ise evreleme bu tümörün boyutuna<br />

göre yapılır.<br />

· Göğüs duvarı tutulumu ile kast edilen pektoral kasların tutulumu değil,<br />

kostaların, interkostal kasların ve anterior serratus kaslarının<br />

tutulumudur.<br />

27


METASTAZ ( M )<br />

Meme kanseri saptanan hastalarda klinik evrelemenin bir parçası olarak uzak metastaz<br />

aranmasının nasıl yapılacağına dair sorulara klinik pratikte farklı yanıtlar verilmektedir.Görüş<br />

birliği olan bir nokta invaziv olmayan tümörlerde uzak metastaz aranmasına gerek<br />

olmadığıdır.Meme kanserleri en sık kemik metastazı yapar.Ancak erken evre <strong>meme</strong><br />

kanserlerinde kemik metastazı oranı son derece düşüktür.Ayrıca sintigrafi kemik<br />

metastazlarının en erken saptanabileceği oldukça duyarlı ama özgün olmayan bir<br />

yöntemdir.Şayet sintigrafide aktivite farklılığı yaratan kemik lezyonları varsa o zaman direkt<br />

radyografi, tomografi ya da MR ‘a başvurulabilinir.<br />

Meme kanserinin akciğer ve plevra metastazları sıklıkla asemptomatikken akciğer<br />

radyografisinde parankimal dansite artışı veya plevral effüzyon biçiminde saptanırlar<br />

Meme <strong>kanserinde</strong> karaciğer metastazı klinikte az görülen ama otopside sık rastlanılan<br />

bir bulgudur.Metastazların saptanmasında enzim düzeyi ölçümünün değeri yoktur.<br />

Rutin klinik uygulamada invaziv <strong>meme</strong> kanserlerinde metastaz olasılığı çok yüksek<br />

olmasa da akciğer radyografisi, üst abdomen ultrasonografisi ve kemik sintigrafisi<br />

yapılmaktadır. Bunun amacı yalnızca klinik evrelemeyi mutlak bir doğrulukla yapmak değil,<br />

aynı zamanda tedavi sonrası ortaya çıkabilecek patolojilerin karşılaştırılabilmesidir. Daha<br />

seyrek görülen olası metastaz alanları ise ancak klinik varsa taranmaktadır. Örneğin nörolojik<br />

belirtileri olan hastalarda nöroloji ve beyin cerrahisi incelemesi ve gerektiğinde ileri tetkiki<br />

uygundur.<br />

MEME KANSERİNDE PROGNOSTİK FAKTÖRLER<br />

Meme <strong>kanserinde</strong> tanıdan sonraki doğal seyir hastalar arasında farklılıklar<br />

göstermektedir. Aynı tümör çapına sahip olan ve takip edilen hastalardan bazılarında tümör<br />

nüksü çok kısa sürede ortaya çıkmakta iken diğerleri sağlıklı olarak yaşamaya devam<br />

etmektedir. Bundan dolayı <strong>meme</strong> kanseri olan hastalardaki bu klinik ve biyolojik davranış<br />

farklılıklarını ve hastalığın hızla gelişebileceği yüksek risk grubunu belirlemek için prognostk<br />

faktörler kullanılır:<br />

28


· Tümör çapı<br />

· Aksiller lenf gangliyonu tutulumu<br />

· Histolojik tümör tipi, histolojik grade<br />

· Hormon reseptörleri ( Östrojen ve Progesteron reseptörleri )<br />

· Tümör proliferasyon hızı ( mitoz sayısı, Timidin işaretleme indeksi, S-faz reaksiyonu,<br />

immün histokimyasal işeretleyiciler )<br />

· Moleküler <strong>prognostik</strong> faktörler ( enzimler, cerb- B2, onkosüpresör genler )<br />

Bunlardan bazılarının ( tümör çapı, koltuk altı tutulumu, tümörün histolojik özellikleri,<br />

hormon reseptörleri ) prognoz belirlemedeki rolü çok iyi bilinmesine rağmen; bazıları ( c-erb<br />

B2, tümör baskılayıcı genler ) ise henüz araştırılmaktadır.<br />

Tümör çapı: Tümör çapı <strong>meme</strong> <strong>kanserinde</strong> nüks riski ve özellikle nod negatif<br />

hastalarda adjuvan tedavi seçimi için önemli ve güvenilir bir <strong>prognostik</strong> faktördür (46). Tümör<br />

çapının klinik ve patolojik ölçümleri arasında büyük çelişkiler saptanabilmektedir. Bu nedenle<br />

patolojik ölçümlerin gerçek tümör çapını daha iyi yansıttığı ve esas alınması gerektiği<br />

vurgulanmıştır (47).<br />

Tümör çapı aksiller nod tutulumunu da etkiler. Çap büyüdükçe aksiller tutulumun<br />

yanında tutulan nod sayısında da artış söz konusudur. Aksiller tutulum gösteren küçük çaplı<br />

tümörlerin prognozu, büyük çaplı olanlara göre daha iyidir. Tüm nodal tutulum<br />

kategorilerinde tümör çapı büyüdükçe yaşam süresi kısalmaktadır (48).<br />

Özellikle aksiller tutulum göstermeyen primer <strong>meme</strong> tümörlü hastalarda tümörün<br />

<strong>meme</strong> içindeki lokalizasyonu da <strong>prognostik</strong> önem taşımaktadır. Medial tümörlere göre lateral<br />

lokalizasyonlu tümörlerin aksiller metastaz yapma olasılığı daha fazladır. Tümör çapı, tümör<br />

dinamiği yanında tanıda gecikmeyi de ifade eder. Tümörlerin büyüdükçe agresif olma özelliği<br />

yanısıra daha agresif oldukları içinde çabuk büyümeleri söz konusudur.<br />

Aksiller lenf gangliyonu tutulumu: Günümüzde <strong>meme</strong> kanserinin prognozunu<br />

belirleyen en önemli faktör aksiller lenf gangliyonlarının metastaz içerip içermediği, eğer<br />

içeriyorsa tutulan lenf gangliyonlarının sayısıdır (49). Aksiller lenf gangliyonlarında metastaz<br />

29


yoksa 10 yıllık hastalıksız yaşam süresi %70-80 arasındadır. Bu oran aksillası pozitif olan<br />

hastalarda %30´lara kadar düşer (50,51).<br />

Birçok klinik çalışmada aksiller tutuluma göre hastalar :<br />

a) Negatif nod<br />

b) 1-3 pozitif nod<br />

c) 4 veya daha fazla pozitif nod gibi gruplara ayrılmıştır.<br />

Araştırmaların hemen tamamında hastalığın seyri ve tutulan nod sayısı arasında<br />

direkt bir ilişki saptanmıştır (52). İnvaziv tümörlerin aksine, in-situ (non-invaziv tümörlerde)<br />

aksiller tutulum oranı çok düşüktür. (%2-3 oranında). Hastaların yaşam süreleri ile tutulan nod<br />

sayısı arasında sıkı bir ilişki vardır.Tutulan nod sayısı arttıkça prognoz<br />

kötüleşmektedir.Hastalıksız yaşam süresinin de tutulan nod sayısı ile ilişkisi vardır.<br />

Aksilla negatif olan hastalarda 10 yılda nüks oranı %20 iken,4 veya daha fazla nod<br />

pozitif olanlarda nüks %71’dir.13 veya daha fazla sayıda nod pozitifliği nüksü %87’e<br />

çıkarmaktadır.Bu bilgilere dayanarak denilebilir ki tutulan nod sayısı arttıkça tedavide<br />

başarısızlık oranı da artmaktadır (53).<br />

Ayrıca lenf nodu tutulumu tümörün büyüklüğü ile de ilgilidir.Tümör çapı<br />

büyüdükçe tutulum riski artar.Nodal tutulumun, tümör reseptör durumu ve proliferasyon<br />

ölçümü gibi biyolojik işaretleyicilerden bağımsız olduğu, dolayısıyla tümörün kronolojik yaşı<br />

ile ilişkili olduğu düşünülmüştür (54). Aksillada yaygın tutulum olan <strong>olgu</strong>larda hastalık nüks<br />

olasılığı yüksek olmakla kalmayıp, tutulum göstermeyenlere göre çok daha erken<br />

görülmektedir (55). Çok sayıda nodal tutulum gösteren <strong>olgu</strong>ların hastalıksız yaşam süresinin<br />

kısalmasının (erken nüks) daha süratli tümör büyümesi veya ameliyatta geride tümör bırakma<br />

olasılığındaki fazlalıktan ya da her iki nedenden birden olabileceği gösterilmiştir (55).<br />

Aksiller disseksiyon materyali, mastektomi yapılan hastalarda <strong>meme</strong> ile birlikte;<br />

<strong>meme</strong> koruyucu cerrahi yapılanlarda ise aksilla üzerine uygulanan ayrı bir kesi ile çıkarılır.<br />

Pektoralis minör kasının dış yanındaki (Level 1) ve arkasındaki (Level 2) lenf ganglionlarının<br />

çıkarılması aksiller disseksiyon için yeterlidir.Bu işlemle 10 tane lenf ganglionunun<br />

çıkarılması ve değerlendirilmesi aksilla tutulumu konusunda bize yeterli bilgileri<br />

sağlamaktadır.Aksillada Level 1 düzeyindeki lenf ganglionlarında metastaz yok ise; Level 2<br />

30


ve Level 3 metastaz olması riski ( skip metastaz ) çok düşüktür (%1.3-5) Aksillanın tam<br />

disseksiyonu (Level 1,2,3) ile birlikte hastanın sağ kalımını çok fazla<br />

etkile<strong>meme</strong>ktedir.Bununla birlikte tam disseksiyon yapılan hastalarda birlikte radyoterapi de<br />

almış ise kol ödemi riski %36’a ulaşmaktadır.<br />

Kesin bir evreleme için her ne kadar aksiller disseksiyon gerekli ise de,<br />

gerekmeyen hallerde yapılması morbiditeyi arttırmaktadır (49). Evreleme için gerekli<br />

disseksiyon genişliği nodal tutulumun olup olmadığını saptamak veya tutulan nod sayısını<br />

belirlemeye yöneliktir.Bunun için gerekli hallerde Level 1 ve Level 2 seviyelerinde yapılacak<br />

disseksiyonun, skip metastaz oranının %2-3 düşürdüğü ve yeterli <strong>prognostik</strong> bilgi verebileceği<br />

görüşü yaygındır (56).<br />

Aksiller evrelemede güvenilirlik bakımından en az 10 nod disseke etmenin<br />

gerekliliği vurgulanmıştır.Ancak “sentinel nod” biopsi tekniğinin cerrahi pratikte yerini<br />

bulmasıyla birlikte aksiller disseksiyon hakkındaki klasik görüşler de değişim eğilimine<br />

girmeye başlamıştır.Bu görüşe göre <strong>meme</strong> kanser hücreleri anatomik bir sırayla aksiller<br />

nodları tutmakta yani genelde önceleri tümör yatağını drene eden 1-3 nod tutulmakta sonra<br />

diğerlerine geçmektedir.Bu nedenle sentinel nod pozitif olan <strong>olgu</strong>larda diğerlerinin de pozitif<br />

olma olasılığı doğar.Sentinel nodların negatif olması halinde rutin aksiller disseksiyondan<br />

vazgeçilebilir (57).<br />

Histolojik olarak aksillası negatif <strong>olgu</strong>larda sağkalım için en iyi <strong>prognostik</strong> gösterge<br />

tümörün büyüklüğüdür (46).<br />

Histolojik tümör tipi ve prognoz:<br />

Günümüzde <strong>meme</strong> karsinomlarının histopatolojik tipleri için dünyada tek bir<br />

sınıflama sistemi bulunmamakla birlikte genelde Dünya Sağlık Örgütünün sınıflaması farklı<br />

merkezlerde değiştirilerek kullanılmaktadır (58).<br />

İnvaziv Duktal Karsinom: Herhangi bir özel tip morfoloji göstermeyen tüm invaziv<br />

karsinomlar bu gruba alınır.Bu nedenle duktal karsinoma tanısı genellikle diğerlerinin ekarte<br />

edilmesi ile konur.Memenin duktus epitelinden gelişen tümörlerdir.Tüm invaziv <strong>meme</strong><br />

karsinomlarının %47-75’ini oluştururlar.En büyük oran Amerika Birleşik Devletlerinde<br />

görülürken, en düşük oran Japonya da bildirilmektedir.Morfolojik olarak duktal karsinomalar<br />

31


geniş bir grup içermekte olup bazıları yoğun bir stromal reaksiyon ile birlikte oldukları için<br />

sert kıvamlı ve çevreye infiltre görünümde kitleler oluştururlar.Histolojik olarak değişik<br />

derecelerdeki duktal elemanlar veya stromayı infiltre eden kordon yapılarından<br />

oluşmaktadırlar.<br />

İnvaziv Lobuler Karsinom: İnvaziv lobuler karsinomların sıklığı %2-15 arasında<br />

değişmektedir (58,59). Bu tümörler duktal karsinomalar gibi düzensiz sınırlı olabileceği gibi<br />

palpasyonla iyi sınırlı kitleler de oluşturabilir.Oldukça yüksek oranda bilateral olma<br />

eğiliminde olup senkron (%3) ya da metakron (%20) gelişebilirler (60).<br />

Klasik tipte lobuler karsinomalar ile invaziv duktal karsinomaların prognozu<br />

arasında anlamlı bir fark bulunmadığı bildirilmektedir (59,60).<br />

Prognozu İyi Olan Özel Tipte Meme Karsinomları:<br />

Tubuler Karsinom: Tüm <strong>meme</strong> karsinomlarının %2’sini mamografi ile tespit<br />

edilenlerin %8-20 ‘sini oluşturur (61,62).<br />

İnvaziv Kribriform Karsinom: Küçük ,düzenli epitelyal hücrelerin adacıklar<br />

oluşturması ile karakterli olup;aksiller lenf nod metastazı ve nüks oranları invaziv duktal<br />

karsinomlara göre anlamlı şekilde daha azdır.<br />

Müsinöz Karsinom: Tüm <strong>meme</strong> karsinomlarının %1-6’sını oluşturmakta olup genelde<br />

daha ileri yaşta görülürler (62). Mikroskopide stromada geniş müsin göletleri içinde yüzen iyi<br />

diferansiye yümör hücre grupları bulunur.<br />

Sekretuar Karsinom: İlk olarak çocuklarda tanımlanmış olmakla birlikte erişkinde de<br />

tüm yaşlarda bildirilmektedir (63). Çocuklarda iyi gidişli iyi diferansiye malignitelerdir.<br />

Prognozu Kötü Olan Özel Tipte Meme Karsinomları:<br />

Metaplastik Karsinom: Farklı derecede diferansiyasyon gösteren epitelyal ve<br />

sarkomatöz komponentlerin bir arada bulunması ile karakterize heterojen bir gruptur.Tüm<br />

<strong>meme</strong> karsinomlarının %0,5’inden azdır.<br />

Taşlı Yüzük Hücreli Karsinom: Dünya Sağlık Örgütü tarafından ayrı bir grup olarak<br />

sınıflanmamıştır.Sıklıkla lobuler karsınomlara eşlik edebilir.Pür formları oldukça agresif bir<br />

klinik gidiş göstermektedir.Peritoneal ve serozal yüzeylere metastaz sıktır (64-65).<br />

32


İnflamatuar Meme Karsinomu: Görülme oranı %1-3 arasındadır.En agresif <strong>meme</strong><br />

karsinomu olduğu düşünülmektedir.Daha çok post menopozal dönemde görülür.Klinik olarak<br />

<strong>meme</strong>de diffüz genişleme ve deride eritemle birlikte ağrı hassasiyet ve lokal ısı artışı görülür.<br />

Lipid-rich Karsinom: Agresif gidişli nadir bir tümördür (66). Genelde tanı<br />

konduğunda aksiller lenf nodu tutulumu mevcuttur.<br />

Meduller Karsinom : Tüm invaziv karsinomaların %5-7 ‘sini oluşturan bu grubun<br />

önceleri çok iyi prognozlu olduğu düşünülmekteydi (67). Ancak son çalışmalar sağkalımın<br />

daha iyi olmadığını göstermektedir.Genelde az diferansiye invaziv duktal karsinomlara göre<br />

daha iyi seyirli olduklarını belirten çalışmalar nedeniyle orta dereceli prognoz gösteren grupta<br />

yer alırlar (68,69).<br />

Meme <strong>kanserinde</strong> hormonal reseptörler ve prognoz:<br />

Reseptör , bir hormona özel noktalarda bağlanarak, hormon-reseptör kompleksi<br />

oluşturan ve onun bilinen fizyolojik etkilerinden sorumlu; onları düzenleyen, intrasellüler ya<br />

da membran proteini niteliğindeki molekül ya da moleküllerdir.Östrojen ve progesteron<br />

reseptörleri;intrasellüler proteinler olup, konsantrasyon değişimine bağlı olarak, dolaşımdan<br />

hücre içine alınan, hormon molekülüne seçici olarak bağlanır ve hormon reseptör kompleksini<br />

oluştururlar.Aktive olan hormon–reseptör kompleksi, spesifik olarak, nükleus içindeki<br />

hormon yanıt elementleri olarak isimlendirilen kısa DNA sekanslarına bağlanır ve fizyolojik<br />

hormon aktivitesini sağlayan transkripsiyonu gerçekleştirirler (70,71).<br />

Östrojen ve progestron reseptörlerinin hücre içinde nükleus ve sitazolode lokalize<br />

olduğu gösterilmiştir. Ultrasütrüktürel olarak ise,hormon reseptörlerinin nükleus içinde<br />

kromatin serpintileri arasında ya da nükleus membranının yakınında yer aldığı belirlenmiştir<br />

(72).<br />

Meme kanserlerinde, östrojen ve progesteron hormonları mutajenik ve promotor<br />

etki yapmaktadır.Östrojen hormonunun mutajenik etkisi reseptörler tarafından<br />

düzenlenmektedir.Kültür çalışmalarında da fonksyonel östrojen reseptörü taşıyan <strong>meme</strong><br />

kanser hücresinde mutajenik etkisi kanıtlanmıştır (73).<br />

Östrojen ve progesteron reseptörlerinin dokularda varlığını belirlemek için<br />

immunhistokimyasal, histokimyasal, biokimyasal, otoradyografi gibi yöntemler<br />

33


ulunmaktadır. Immünhistokimyasal ve biokimyasal yöntemlerin reseptör durumunu<br />

saptamada benzer sonuçlar verdiğini (74) ancak immünhistokimyasal yöntemin seçici ve<br />

topografik üstünlüğü bulunduğu, prognoz yönünden daha yol gösterici olduğu belirtilmiştir<br />

(74,75).<br />

İmmunhistokimyasal yöntemlerde, rutin olarak antiöstradiol antikoru kullanılır (75).<br />

Ostrojen reseptörü (ER) ve progesteron reseptörü (PR) nükleer boyanma yapar.%30’dan fazla<br />

boyanma sınır değer olarak kabul edilir.Bazı ekoller pozitifliği %5,bazıları da %10’dan fazla<br />

boyanma olarak kabul etmektedir (75).<br />

Başta <strong>meme</strong> ve endometrium karsinomu olmak üzere, bir grup neoplastik hastalıkta<br />

östrojen ve progesteron reseptörlerinin <strong>prognostik</strong> önemi belirlenmiştir.ER ve PR pozitif<br />

tümörler hormonal sağaltıma yanıt verir ve daha iyi prognoz gösterirler (76).<br />

Primer <strong>meme</strong> kanserlerinin ortalama %55-65’i; <strong>meme</strong> kanseri metastazlarının<br />

yaklaşık %45-55’i ER pozitiftir (75). Primer ve metastatik <strong>meme</strong> kanserlerinin yaklaşık %45-<br />

60’ı PR pozitiftir (75). ER ve PR pozitifliği postmenopozal dönemde, premenopozal<br />

dönemden daha fazladır.ER pozitif tümörlerde, hormon sağaltımına %55-60, ER negatif<br />

tümörlerde ise %8 yanıt alınmaktadır.Hem ER hem de PR pozitif tümörlerde hormonal<br />

sağaltıma yanıt %75-80’e ulaşmaktadır (75).<br />

ER ,evre 1 ve2 <strong>meme</strong> kanserlerinde, sağkalım ve hastalıksız sağkalım ile ilgili<br />

bulunmuş PR’nün ise sağkalım için ER’den daha belirleyici olduğu belirtilmiştir (75). İnsitu<br />

duktal karsinomalarda da nükleer derece arttıkça ER ve PR pozitifliğinin azaldığı saptanmıştır<br />

(77).<br />

ER ve PR, <strong>meme</strong> kanserlerinde bağımsız <strong>prognostik</strong> faktördür.ER ve PR pozitifliği<br />

hormonal sağaltıma yanıtı ve daha iyi prognozu gösterir.<br />

Tümör profilerasyon hızı ve <strong>prognostik</strong> önemi:<br />

34


Meme <strong>kanserinde</strong> benzer patolojik özelliklere sahip hastalarda farklı klinik<br />

davranışların anlaşılabilmesi için değişik biolojik işaretleyicilerin <strong>prognostik</strong> önemi<br />

araştırılmıştır.Tümör profilerasyon hızı, nüks ya da metastaz riski yüksek olan ve adjuvan<br />

tedavi alması gereken (nod negatif) <strong>meme</strong> kanserli hastaların belirlenmesinde ve erken ya da<br />

ileri evre <strong>meme</strong> kanserli hastaların prognozunun tahmin edilmesinde yardımcı olabilir.<br />

Tümör proliferasyon hızının <strong>prognostik</strong> değerlerini içeren bazı alt başlıkları<br />

bulunur.Bunlar mitotik indeks, immünhistokimyasal proliferasyon işaretleyicileri (Cyclin A,<br />

Ki-67),S-faz reaksiyonu, Thymidine labelıng indeks, Bromodeoxyuridine (BrDu) labeling<br />

indeks gibi <strong>prognostik</strong> faktörlerdir.Bu <strong>faktörlerin</strong> çoğu hakkında günümüzde halen kapsamlı<br />

çalışmalar yürütülmektedir (78).<br />

Moleküler <strong>prognostik</strong> faktörler:<br />

Onkogenler protoonkogenlerden derivedirler. Protoonkogenlerin retroviral<br />

transfeksiyonla ya da in situ davranışlarını değiştiren ve böylece onları hücresel onkogenlere<br />

çeviren etkilerle onkojenik hale geldiği kabul edilmiştir.<br />

Kanserin kontrolsüz bir biçimde daha önce var olan normal dokunun çoğalması ve<br />

çevreye yayılması olduğu temelinden hareketle, çoğalmayı ve diferansiasyonu kontrol eden<br />

protoonkogenlerin anormal ekspresyonunun kanser hücrelerinde bulunduğu ve<br />

karsinogenezisde rol oynadığı kaçınılmazdır.Sellüler transformasyon,tümör büyümesi veya<br />

yayılımında yer alan onkogenlerin aşırı yapımı <strong>meme</strong> tümörlerinin önemli bir bölümünde<br />

gösterilmiştir.Bunlar içerisinde en yaygın olarak çalışılanı cerb-B2 olarakda bilinen neu<br />

onkogenidir.<br />

c-erb B2 onkoproteini: Yapısal olarak Epidermal Büyüme Faktör (EGF)<br />

reseptörüne benzerlik gösteren protein ürünü, tirozin kinaz aktivitesi gösterir.Yapılmiş olan<br />

çalışmalar neu onkogeninin hücre proliferasyon ve diferansiasyonunun önemli bir medyatörü<br />

olduğunu göstermiştir (79). Bu gen 17.kromozomda lokalizedir.c-erb B2 pozitifliği yüksek<br />

histolojik derece, ER ve PR negatif, lenf nodu pozitif ve yüksek proliferasyon oranı gösteren<br />

<strong>meme</strong> kanserlerinde karşımıza çıkmaktadır (79,80). Genel olarak sağkalımda bir azalma ile c-<br />

erb B2 pozitifliği arasında bir ilişki mevcuttur.Bu ilişkiyi daha spesifik hasta gruplarında<br />

çalışıp saptayamamış çalışmalarda olmasına rağmen (81) c-erb B2 ‘nin amplifikasyonu ya da<br />

35


ekspresyonunun agresif <strong>meme</strong> kanserlerinde daha sık görüldüğü söylenebilmiştir.Bu arada<br />

konservatif tedaviden sonra gelişen lokal nüks ile cerb B2 ilişkisi araştırılmış, lokal nüks<br />

oranının c-erb B2 pozitif tümörlerde negatiflere oranla anlamlı derecede yüksek olduğu<br />

bulunmuştur (82).<br />

c-erb B2 değişikliklerini gösterebilmek için moleküler ve immünhistokimyasal<br />

yöntemler kullanılmaktadır ancak bu metodlar tam olarak standardize edilememiş ve<br />

hangilerinin daha üstün olduğu konusunda henüz tam olarak fikir birliğine<br />

varılamamıştır.Sonuç olarak; c-erb B2’nin <strong>prognostik</strong> (tedaviden bağımsız ) ve prediktif<br />

(tedaviye bağımlı ) sonuçlarının önemini ortaya koyabilmek için daha fazla çalışmaya gerek<br />

vardır.<br />

MATERYAL ve METOD<br />

36


Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi genel cerrahi kliniklerince<br />

01.01.1999 ile 01.02.2004 tarihleri arasında <strong>meme</strong> kanseri nedeniyle ameliyat edilen 165<br />

<strong>olgu</strong>nun patoloji raporları ve dosyaları retrospektif olarak incelendi.Olguların yaşları ve<br />

demografik özellikleri çıkarıldı.Tümörlerin boyutu, lenf nodu metastaz durumu, grade’i,<br />

histolojik tipi, östrojen ve progesteron reseptörlerinin durumu yapılan ameliyatın türü ve cerb-<br />

B2 “overekspresyonu” olup olmaması yönünden <strong>olgu</strong>ların tüm bilgileri taranarak kaydedildi.<br />

Bu bilgiler kullanılarak; Amerikan Birleşik Kanser Komitesi (AJCC) ve Dünya<br />

Sağlık Örgütü (WHO)’ nün son olarak 1992 yılında güncelledikleri TNM evreleme sistemine<br />

göre her hasta evrelendirildi.Olguların kimlik bilgileri kullanılarak hastane dosyalarına ve<br />

adres kayıtlarına ulaşıldı.Olguların dosyalarında metastazları olup olmadığı ile ilgili bilgiler<br />

standart olmadığından Evre 4 <strong>olgu</strong>lar çalışmaya dahil edilmedi.Ayrıca cerb-B2 işaretleyicisi<br />

<strong>hastanemiz</strong>de son 3 yıldan beri bakılmaya başladığından hastaların cerb-B2 durumları sadece<br />

bu tarihten sonra ameliyat olmuş <strong>olgu</strong>larda değerlendirilebildi.Olguların hepsi <strong>hastanemiz</strong><br />

onkoloji servisinde gerekli kemoterapi, radyoterapi ve hormonoterapi tedavilerine<br />

yönlendirilmiş <strong>olgu</strong>lardı.<br />

Birebir telefonla aranan 165 <strong>olgu</strong>dan 27 tanesine ulaşılamadı ve bu hastalar<br />

çalışma dışında bırakıldı.Geri kalan 138 <strong>olgu</strong>nun hayatta olanların kendilerinden ; ölenlerin<br />

aile yakınlarından sağkalım bilgileri alınarak kaydedildi.Olguların takip süreleri ameliyat<br />

tarihlerinden başlatıldı ve hayatta olanların takip süreleri tarafımızdan arandıkları Eylül 2004<br />

tarihinde; ölenlerin ise ölüm tarihlerinde sona erdirildi .Ortalama takip süresi 36.16±18.22 ay<br />

olarak bulundu.<br />

Çalışmaya katılan ve sağkalım bilgileri kaydedilen 138 <strong>olgu</strong>nun öncelikle<br />

evrelerine göre sağkalımları gösterildi.Daha sonra <strong>olgu</strong>lar lenf nodu tutulumuna göre negatif<br />

nod, 1-3 arası tutulmuş pozitif nod ve 4 veya daha fazla tutulmuş pozitif nod olmak üzere<br />

gruplanarak her grubun ayrı ayrı sağkalımı bulunarak, istatistiki karşılaştırılmaları yapıldı.<br />

Olguların genelindeki ostrojen ve progesteron reseptör pozitiflikleri<br />

saptandıktan sonra; ostrojen ve progesteron reseptörlerinin her ikiside pozitif, her ikiside<br />

37


negatif ve de herhangi birisi pozitif olanları bulundu ve bunların sağkalımları ayrı ayrı<br />

hesaplanarak tablo halinde gösterildi.<br />

Olguların tümü için cerb-B2 pozitifliği belirlendi.cerb-B2 işaretleyicisi çalışılan<br />

tüm <strong>olgu</strong> <strong>serisindeki</strong> sağkalım her evre için ayrı ayrı olacak şekilde hesaplanarak; cerb-B2<br />

işaretleyicisinin sağkalım üzerine istatistiki olarak anlamlı bir etkisinin olup olmadığı<br />

araştırıldı.Ayrıca aynı araştırma yine her evre için ayrı ayrı olacak şekilde <strong>olgu</strong>ların ölü olma<br />

oranları arasında da yapıldı.İstatistiki sonuç belirtildi.<br />

sağkalım grafiği gösterildi.<br />

Son olarak <strong>olgu</strong> serisinin toplamının sağkalım analizleri yapılarak; evrelere göre<br />

İstatistiksel İncelemeler<br />

Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS<br />

(Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı kullanıldı. Çalışma<br />

verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma)<br />

yanısıra niteliksel verilerin karşılaştırılmasında Ki-Kare testi kullanıldı.<br />

Evrelere göre sağkalım değerlendirmesi ise Kaplan Meier analizi kullanılırken;<br />

sağkalımların karşılaştırılması Log Rank analizi ile yapıldı. Evrelere göre Cerb-B2 pozitif ve<br />

negatif olan <strong>olgu</strong>lardaki ex olma oranlarının karşılaştırılmasında iki yüzde arasındaki farkın<br />

önemlilik testi kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p


Çalışmamızda patoloji raporları ve dosyaları taranan 165 <strong>olgu</strong>dan 27 tanesine<br />

ulaşılamadığından bu <strong>olgu</strong>ların sağkalım bilgileri alınamadı ve 27 <strong>olgu</strong> çalışma dışında<br />

bırakıldı.<br />

Çalışma 01.01.1999 ile 01.02.2004 tarihleri arasında yaşları 28 ile 98 arasında<br />

değişmekte olan toplam 138 kadın <strong>olgu</strong> üzerinde yapılmıştır. Olguların ortalama yaşı<br />

51.74±15.29’dur. Takip süresi 5 ay ile 60 ay arasında değişmekte olup; ortalama takip süresi<br />

36.16±18.22 aydı. (TABLO 3)<br />

TABLO 3: Olgulara ilişkin demografik özelliklerin dağılımı<br />

n %<br />

1 11 8,0<br />

Evre<br />

2 78 56,5<br />

3 49 35,5<br />

1 7 5,1<br />

Grade<br />

2 83 60,1<br />

3 48 34,8<br />

Tip<br />

IDK<br />

ILK<br />

118<br />

20<br />

85,5<br />

14,5<br />

T0 1 0,7<br />

T1 18 13,0<br />

T1b 1 0,7<br />

T (Boyut)<br />

T1c<br />

T2<br />

6<br />

67<br />

4,3<br />

48,6<br />

T3 28 20,3<br />

T4 12 8,7<br />

T4b 5 3,6<br />

N0 37 26,8<br />

N1 69 50,0<br />

N1b 4 2,9<br />

Nodal status N1b1 5 3,6<br />

N1b2 1 0,7<br />

N1b3 1 0,7<br />

N2 21 15,2<br />

ER<br />

Pozitif<br />

Negatif<br />

86<br />

52<br />

62,3<br />

37,7<br />

PR<br />

Pozitif<br />

Negatif<br />

93<br />

45<br />

67,4<br />

32,6<br />

Yok 63 45,7<br />

Cerb-B2<br />

Pozitif 29 21,0<br />

Negatif 46 33,3<br />

Durum<br />

Ölü<br />

Sağ<br />

48<br />

90<br />

34,8<br />

65,2<br />

Olgulardan 118 (%85,5) tanesi invaziv duktal kanser iken; 20 (%14,50) tanesi invaziv<br />

lobüler kanser olarak belirlendi.<br />

39


Olguların tümörleri Modifiye Bloom Richardson sınıflamasına göre histolojik<br />

gradelerini içerecek şekilde de sınıflandı.Buna göre 7 (%5,07) <strong>olgu</strong> Grade 1; 83 (%60,14) <strong>olgu</strong><br />

Grade 2; 48 (%34,78) <strong>olgu</strong> da Grade 3 olarak belirlendi.( TABLO 4)<br />

TABLO 4 : Histolojik gradelerine göre <strong>olgu</strong> sayısı ve yüzdeleri<br />

HİSTOLOJİK GRADE OLGU SAYISI YÜZDESİ (%)<br />

GRADE 1 7 5,07<br />

GRADE 2 83 60,14<br />

GRADE 3 48 34,78<br />

Olguların 6 (%4,34 ) tanesine kadrenektomi+aksiller küraj; 2 (%1,44) tanesine<br />

lumpektomi+aksiller küraj ;130 (%94,20) tanesine de modifiye radikal mastektomi uygulandığı<br />

belirlendi.( TABLO 5)<br />

TABLO 5 : Yapılan ameliyatların çeşidine göre <strong>olgu</strong> sayısı ve yüzdesi<br />

YAPILAN AMELİYAT OLGU SAYISI YÜZDESİ (%)<br />

Lumpektomi+aksiller küraj 2 1,44<br />

Kadrenektomi+aksiller küraj 6 4,34<br />

Modifiye radikal mastektomi 130 94,20<br />

Olguların TNM sistemine göre evrelendirilmesi sonucunda11 (%7,97) tanesinin<br />

Evre 1; 34 (%24,63) tanesinin Evre 2A ; 44 (%31,88) tanesinin Evre 2B ; 32 (%23,18)<br />

tanesinin Evre 3A; 17 (%12,31) tanesinin Evre 3B olduğu anlaşıldı. (TABLO 6 )<br />

TABLO 6 : Evrelere göre <strong>olgu</strong> sayısı ve yüzdeleri<br />

EVRELER OLGU SAYISI YÜZDESİ (%)<br />

EVRE 1 11 7,97<br />

EVRE 2A 34 24,63<br />

EVRE 2B 44 31,88<br />

EVRE 3A 32 23,18<br />

EVRE 3B 17 12.31<br />

Evrelerine göre ayrılan <strong>olgu</strong>ların her bir evre için ayrı ayrı olacak şekilde sağkalımları<br />

hesaplandı ve istatistiksel anlamlılığı araştırıldı.Buna göre Evre 1’deki 11 (%7,97) <strong>olgu</strong>nun 9<br />

(%6,52) tanesi sağ, 2 (%1,44) tanesi ölmüştü.Evre 2A’daki 34 (%24,63) <strong>olgu</strong>nun 25 (%18,11)<br />

tanesi sağ, 9 (%6,52) tanesi ölmüştü.Evre 2B için toplam 44 (%31,88) <strong>olgu</strong>nun 31 (%22,46)<br />

tanesi sağ, 13 (%9,42) tanesi ölüydü.Evre 3A’daki 32 (%23,18) <strong>olgu</strong>nun 17 (%12,31) tanesi sağ,<br />

15 (%10,86) tanesi ölmüştü.Son olarak Evre 3B için toplam 17 (%12,31) <strong>olgu</strong>nun 8 (%5,79)<br />

tanesi sağ, 9 (%6,52) tanesi ölmüştü.Tüm bu bilgiler sonucunda evrelere göre genel sağkalım<br />

40


Evre 1’de % 81,81; Evre 2A’da % 73,52 ; Evre 2B’de % 70,45 ; Evre 3A’da % 53,12 ; Evre<br />

3B’de %47,05 olarak bulundu.(TABLO 7)<br />

TABLO 7: Olguların evrelerine göre sağkalımları<br />

EVRELER SAĞ OLGU<br />

ÖLÜ OLGU<br />

TOPLAM<br />

SAĞKALIM<br />

SAYISI SAYISI OLGU SAYISI YÜZDESİ ( % )<br />

EVRE 1 9 2 11 81,81<br />

EVRE 2A 25 9 34 73,52<br />

EVRE 2B 31 13 44 70,45<br />

EVRE 3A 17 15 32 53,12<br />

EVRE 3B 8 9 17 47,05<br />

İstatistiki değerlendirmenin teknik olarak yapılabilmesi için <strong>olgu</strong> sayıları az olan evre<br />

gruplarından Evre 2A ve Evre 2B kendi arasında birleştirilerek Evre 2; Evre 3A ve Evre 3B’de<br />

kendi arasında birleştirilerek Evre 3 olarak hesaplanmıştır. (TABLO 8)<br />

TABLO 8: Evrelere göre sağkalım tablosu<br />

Evre<br />

Ölü Sağ Toplam<br />

n % n % n %<br />

Evre 1 2 4,2 9 10,0 11 8,0<br />

Evre 2 22 45,8 56 62,2 78 56,5<br />

Evre 3 24 50,0 25 27,8 49 35,5<br />

* p


100%<br />

80%<br />

60%<br />

40%<br />

20%<br />

0%<br />

Ex Sağ<br />

Evre 1 Evre 2 Evre 3<br />

ŞEKİL 5: Evrelere göre sağkalım grafiği<br />

Tablo 9: Aksilla tutulumuna göre sağkalım tablosu<br />

Sağ Ölü Toplam<br />

n % n % n %<br />

Aksilla<br />

Durumu<br />

Negatif Nod<br />

1-3 arası pozitif<br />

+4 yukarı pozitif<br />

28<br />

54<br />

8<br />

31,1<br />

60,0<br />

8,9<br />

9<br />

24<br />

15<br />

18,8<br />

50,0<br />

31,3<br />

37<br />

78<br />

23<br />

26,8<br />

56,5<br />

16,7<br />

** p


100%<br />

80%<br />

60%<br />

40%<br />

20%<br />

0%<br />

Aksilla Durumu<br />

Sağ Ex<br />

Negatif Nod 1-3 arası pozitif +4 yukarı pozitif<br />

ŞEKİL 6: Aksilla tutulumuna göre sağkalım grafiği<br />

Toplam <strong>olgu</strong>ların içinde 52 (%37,68) tanesi östrojen reseptörü (ER) negatif ;86 (%<br />

62,31) tanesi ER pozitif sonuç belirtti.Yine tüm serinin içinde 45 (%32,60) <strong>olgu</strong> progesteron<br />

reseptörü (PR) negatif; 93 (%67,39) <strong>olgu</strong> PR pozitif idi.(TABLO 10)<br />

TABLO 10: Olguların genelindeki ER ve PR durumu<br />

ER ve PR DURUMU OLGU SAYISI YÜZDESİ ( % )<br />

ER NEGATİF 52 37,68<br />

ER POZİTİF 86 62,31<br />

PR NEGATİF 45 32,60<br />

PR POZİTİF 93 67,39<br />

Tüm <strong>olgu</strong>ların içinde ER (+) PR(+) her ikiside pozitif ; ER (-) PR(-) her ikiside negatif<br />

ve bunlardan herhangi biri pozitif olacak şekilde ayrım yapıldı ve bunlar evrelerine göre<br />

gruplandırıldı.Evre 1 de ER (+) PR(+) olan 6 (%4,34) <strong>olgu</strong>dan ölen yoktu.ER (-) PR(-) olan 3<br />

( %2,17) <strong>olgu</strong>nun 1 (%0,72) tanesi ölmüştü.ER ve PR’ den herhangi bir tanesi pozitif olan 2<br />

(% 1,44) <strong>olgu</strong>dan da 1 (%0,72) tanesi ölmüş olarak kaydedildi. Evre 2A’da ER (+) PR(+)<br />

olan 20 (%14,49) <strong>olgu</strong>nun 4(% 2,89) tanesi; ER (-) PR(-) olan 5(%3,62) <strong>olgu</strong>nun 3 (%2,17)<br />

tanesi ve ER ve PR’ den herhangi bir tanesi pozitif olan 9 (%6,52) <strong>olgu</strong>nun 2 (%1,44) tanesi<br />

ölmüştü.Evre 2B’de ER (+) PR(+) olan 29 (%21,01) <strong>olgu</strong>nun 7 (%5,07) tanesi; ER (-) PR(-)<br />

olan 6 (%4,34) <strong>olgu</strong>nun 4 (%2,89) tanesi; ER ve PR’ den herhangi bir tanesi pozitif olan 9 (%<br />

43


6,52) <strong>olgu</strong>nun 2 (%1,44) tanesi ölmüştü.Evre 3A’da ER (+) PR(+) olan 12 (%8,69) <strong>olgu</strong>nun 2<br />

(%1,44) tanesi; ER (-) PR(-) olan 13 (%9,42) <strong>olgu</strong>nun 8 (%5,79) tanesi ve ER ve PR’ den<br />

herhangi bir tanesi pozitif olan 7 (%5,07) <strong>olgu</strong>nun 5 (%3,62) tanesi ölmüş olarak<br />

kaydedildi.Evre 3B’de ise ER (+) PR(+) olan 8 (%5,79) <strong>olgu</strong>nun 3 (%2,17) tanesi; ER (-) PR<br />

(-) olan 7 (%5,07) <strong>olgu</strong>nun 4 (%2,89) tanesi ve ER ve PR’ den herhangi bir tanesi pozitif olan<br />

2 (%1,44) <strong>olgu</strong>nun 2 (%1,44)’si de ölmüştü.(TABLO 11)<br />

TABLO 11 : ER ve PR durumuna göre her evredeki sağkalımı gösteren tablo<br />

EVRELER ER (+) PR(+) ER (-) PR(-)<br />

pozitif<br />

EVRE 1 6 / 2 3 / 1 2 / 1<br />

EVRE 2A 20 / 4 5 / 3 9 / 2<br />

EVRE 2B 29 / 7 6 / 4 9 / 2<br />

EVRE 3A 12 / 2 13 / 8 7 / 5<br />

EVRE 3B 8 / 3 7 / 4 2 / 2<br />

ER ve PR’ den<br />

herhangi bir tanesi<br />

Not: Kırmızı ile gösterilmiş parametreler ölmüş olan <strong>olgu</strong>ların sayılarını ifade etmektedir.<br />

Tablo 12: ER- PR’ye göre sağkalım tablosu<br />

Ölü olma oranı Test istatistiği; p<br />

ER(+)-PR(+)<br />

ER(-)-PR(-)<br />

0,21<br />

0,59<br />

t=-3,857; p


ER(-)-PR(-) <strong>olgu</strong>lardaki ölüm oranı ile herhangi biri (+) olan <strong>olgu</strong>lardaki ölüm oranı<br />

arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Anlamlı bir<br />

farklılık bulunmamakla birlikte ER-PR’nin ikisinin de negatif olduğu <strong>olgu</strong>lardaki ölüm<br />

oranının; ER-PR’den herhangi birinin pozitif olduğu <strong>olgu</strong>lardaki ölüm oranından daha yüksek<br />

olması dikkat çekicidir.<br />

100%<br />

80%<br />

60%<br />

40%<br />

20%<br />

0%<br />

ER (+) PR (+)<br />

Ex Sağ<br />

Evre 1 Evre 2 Evre 3<br />

ŞEKİL 7 : ER(+)-PR(+) <strong>olgu</strong>larda sağ kalım grafiği<br />

100%<br />

80%<br />

60%<br />

40%<br />

20%<br />

0%<br />

ER (-) PR (-)<br />

Ex Sağ<br />

Evre 1 Evre 2 Evre 3<br />

ŞEKİL 8 : ER(-)-PR(-) <strong>olgu</strong>larda sağ kalım grafiği<br />

45


100%<br />

80%<br />

60%<br />

40%<br />

20%<br />

0%<br />

Herhangi biri (+)<br />

Ex Sağ<br />

Evre 1 Evre 2 Evre 3<br />

ŞEKİL 9: Herhangi biri (+) olan <strong>olgu</strong>larda sağ kalım grafiği<br />

Çalışmamıza katılan <strong>olgu</strong>ların cerb-B2 durumları da incelendi.Hastanemizde cerb-B2<br />

işaretleyicisine son 3 yıldan beri bakılmaya başlandığından <strong>olgu</strong> serimizdeki 138 hastanın 75<br />

tanesinde cerb-B2 çalışılmıştı.Bu 75 hastanın 46 (% 61,33) tanesi cerb-B2 negatif ; 29 (%<br />

38,66) tanesi de cerb-B2 pozitif durumda idi. (TABLO 13)<br />

TABLO 13 : Olguların genelindeki cerb-B2 durumu<br />

Cerb-B2 DURUMU OLGU SAYISI YÜZDESİ ( % )<br />

cerb-B2 NEGATİF 46 61,33<br />

cerb-B2 POZİTİF 29 38,66<br />

46


Genel olarak cerb-B2 durumları verilen <strong>olgu</strong>lar daha sonra evrelerine göre cerb-B2<br />

pozitif ve negatif olanlar olarak ayrıldı ve herbiri için ayrı ayrı sağkalımları hesaplanarak<br />

istatistiki anlamlılığı araştırıldı.Buna göre Evre 1 ‘de cerb-B2 pozitif 2 (% 2,66) <strong>olgu</strong>nun 1<br />

( % 1,33) tanesi, cerb-B2 negatif 4 ( % 5,33 ) <strong>olgu</strong>nun 1 (%1,33) tanesi ölmüştü.Evre 2A’da<br />

cerb-B2 pozitif 8 (% 10,66) <strong>olgu</strong>nun 7 (%9,33) tanesi, cerb-B2 negatif 13 (% 17,33 )<br />

<strong>olgu</strong>nun 2 (% 2,66) tanesi ölmüştü.Evre 2B’de cerb-B2 pozitif 5 (% 6,66) <strong>olgu</strong>nun 4 (%<br />

5,33) tanesi, cerb-B2 negatif 16 (% 21,33) <strong>olgu</strong>nun 4 (% 5,33) tanesi ölmüştü. Evre 3A ‘da<br />

cerb-B2 pozitif 10 (% 13,33) <strong>olgu</strong>nun 8 (% 10,66) tanesi, cerb-B2 negatif 10 (% 13,33)<br />

<strong>olgu</strong>nun 2 (% 2,66) tanesi ölmüştü. Evre 3B’de cerb-B2 pozitif 4 ( % 5,33 ) <strong>olgu</strong>nun 3 (%<br />

4,00) tanesi, cerb-B2 negatif 3 (% 4,00) <strong>olgu</strong>nun da 2 (% 2,66) tanesi ölmüştü.(TABLO 14)<br />

TABLO 14: Cerb-B2’nin durumuna göre sağkalım tablosu<br />

Cerb-B2<br />

Pozitif<br />

Negatif<br />

Ölü Sağ Toplam<br />

n % n % n %<br />

Evre 1 1 4,3 1 16,7 2 6,9<br />

Evre 2 11 47,8 2 33,3 13 44,8<br />

Evre 3 11 47,8 3 50,0 14 48,3<br />

Evre 1 1 9,1 3 8,6 4 8,7<br />

Evre 2 6 54,5 23 65,7 29 63,0<br />

Evre 3 4 36,4 9 25,7 13 28,3<br />

p<br />

0,529<br />

0,777<br />

Cerb-B2 pozitif <strong>olgu</strong>larda; ölü <strong>olgu</strong>lar ile sağ olan <strong>olgu</strong>ların evre dağılımları arasında<br />

istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05).<br />

Cerb-B2 negatif <strong>olgu</strong>larda; ölü <strong>olgu</strong>lar ile sağ olan <strong>olgu</strong>ların evre dağılımları arasında<br />

istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Cerb-B2 negatif<br />

<strong>olgu</strong>larında evre 2’de görülme oranı yüksektir.<br />

TABLO 15: Cerb-B2’nin durumuna göre sağkalım tablosu<br />

Evreler<br />

Cerb-B2<br />

Pozitif<br />

Negatif<br />

Test istatistiği; p<br />

(Ölüm oranı) (Ölüm oranı)<br />

Evre 1 0,50 0,25 t=0,61; p>0,05<br />

Evre 2 0,85 0,21 t=3,90; p0,05<br />

* p


Evre 1’de; cerb-B2’si pozitif olan <strong>olgu</strong>lar ile negatif olan <strong>olgu</strong>ların ölüm oranları<br />

arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0,05).<br />

Evre 2’de; cerb-B2’si pozitif olan <strong>olgu</strong>ların ölme oranları, cerb-B2’si negatif olan<br />

<strong>olgu</strong>ların ölüm oranlarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p>0,05).<br />

Evre 3’de; cerb-B2’si pozitif olan <strong>olgu</strong>ların ölüm oranları, cerb-B2’si negatif olan<br />

<strong>olgu</strong>ların ölüm oranlarından daha yüksek olmakla birlikte bu yükseklik anlamlılığa yakın<br />

ancak istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).<br />

Sağkalım Analizi<br />

1. evrede olan 11 <strong>olgu</strong>nun 2’sinde takip süresi içerinde ölüm görülmüş olup, en son<br />

ölüm zamanı 44. aydır. Bu zamana karşılık gelen sağ kalım oranı % 77,1’dir. Ortalama sağ<br />

kalım süresi 54,24 ay, standart hatası 3,80’dir.<br />

2. evrede olan 78 <strong>olgu</strong>nun 22’sinde takip süresi içerinde ölüm görülmüş olup, en son<br />

ölüm zamanı 49. aydır. Bu zamana karşılık gelen sağ kalım oranı % 69,8’dir. Ortalama sağ<br />

kalım süresi 48,81 ay, standart hatası 2,07’dir.<br />

3. evrede olan 49 <strong>olgu</strong>nun 24’ünde takip süresi içerinde ölüm görülmüş olup, en son<br />

ölüm zamanı 40. aydır. Bu zamana karşılık gelen sağ kalım oranı % 39,94’tür. Ortalama sağ<br />

kalım süresi 35,83 ay, standart hatası 3,38’dir.<br />

Evrelere göre sağkalımlar karşılaştırıldığında ise Evre 3’ün, Evre 1 ve Evre 2’ye<br />

göre daha düşük sağkalım düzeyine sahip olduğu görülmüştür (p=0,007; p


Cum Survival<br />

1,1<br />

1,0<br />

TARTIŞMA<br />

,9<br />

,8<br />

,7<br />

,6<br />

,5<br />

,4<br />

,3<br />

0<br />

10<br />

20<br />

Takip süresi<br />

30<br />

40<br />

50<br />

60<br />

ŞEKİL 10: Evrelere göre sağ kalım grafiği<br />

70<br />

EVRE<br />

Evre 3<br />

Evre 2<br />

Evre 1<br />

Meme kanserinin klinik davranışı uzun bir doğal seyir ve heterojenite ile<br />

karakterizedir.Meme kanseri tanısı konan hastalar uzun süre metastaz riski taşırlar ve<br />

iyileşmenin tanımı sorunludur.Meme kanserinin klinik öyküsü de değişkendir ve hastalığın<br />

aynı klinik evresine sahip tedavi edilmemiş hastaların sağkalım süresi birkaç ay ile birkaç on<br />

yıl arasında değişme gösterir (28).<br />

49


Bugüne değin <strong>meme</strong> kanseri için pek çok etkili tedavi modeli geliştirilmiştir.Ancak,<br />

her tedavi stratejisi sadece <strong>meme</strong> kanserli bazı bireyler için etkili olmuştur.Bu nedenle,<br />

hastalığın doğal öyküsünü önceden tahmin edebilen,en elverişli tedavi stratejisini saptamaya<br />

izin veren ve hastalığın geleceğini değerlendirebilen <strong>prognostik</strong> işaretleyicileri ortaya koymak<br />

çok önemlidir.<br />

Meme <strong>kanserinde</strong> <strong>prognostik</strong> <strong>faktörlerin</strong> sağkalıma etkilerinin anlaşılması için<br />

öncelikle hastalığın doğal seyrinin ortaya konması ve hiç tedavi edilmemiş hastalarda<br />

hastalığın nasıl seyrettiğinin gösterilmesi gerekliliği araştırmacıları bu yöne<br />

sevketmiştir.Bloom ve ark. 1805-1933 yılları arasında Middlesex hastanesinde yaptığı 250<br />

<strong>olgu</strong> serilik bir araştırmalarında; cerrahi,hormon ya da kemoterapi uygulanmamış hastalardan<br />

%18 ‘nin 5 yıl, %4’nün ise 10 yıl kadar yaşaması <strong>meme</strong> <strong>kanserinde</strong> sağkalımın çok çeşitli<br />

değişkenlere bağlı olduğunu ve tedavi edilmese bile bazı <strong>olgu</strong>larda sağkalımın uzayabileceğini<br />

göstermiştir (28).<br />

Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü’nün 1977’de histolojik olarak <strong>meme</strong> kanseri<br />

tanısı alan ve tedavi uygulanan büyük bir <strong>olgu</strong> grubundan elde ettiği verilere göre, iki farklı<br />

altgrup göze çarpmaktadır.Meme kanseri dışı nedenlerle olan ölümler gözardı edildiğinde<br />

altgruplardan birinde yıllık mortalite oranı % 2,5 kadardır ve bu grup toplamın % 60’ını<br />

oluşturmaktadır.Diğer % 40’lık grupta ise hastalık çok daha agresif bir seyir izlemiş ve yıllık<br />

mortalite oranı % 25 olarak bulunmuştur.Bu oran Middlesex sonuçları ile benzerlik<br />

göstermektedir (28,83).<br />

Meme kanserinin tek bir hastalık olmayıp, farklı seyir ve prognozlara sahip, farklı<br />

patolojik süreçlerin birleşimi şeklinde değerlendirilmesi gerektiği görüşü giderek yaygınlık<br />

kazanmaktadır. Uzun süreli sağkalım esas olarak ve yalnızca erken tanıyla değil tümörün<br />

biyolojik davranışı ve malignite potansiyeli ile belirlenmektedir. Klinik anlamda tanı için<br />

erken kavramı, gerçekte biyolojik olarak hiç de erken değildir.<br />

Meme <strong>kanserinde</strong> iyileşmenin tarifi de karmaşıktır (84). En sık kullanılan kavram<br />

istatistiki iyileşmedir.Bir hasta grubunda ölüm hızı, aynı yaş ve cins dağılımına sahip normal<br />

nüfusun tüm nedenlerle ölüm hızına eşit olduğunda hastalar istatistiki olarak iyileşmiş<br />

sayılır.Bir birey için hastalığın tamamen ortadan kalkması ise klinik iyileşme anlamını<br />

50


taşır.Bir grubun uzun süreli takibinde <strong>meme</strong> <strong>kanserinde</strong>n ölüm riski, genel nüfusta aynı yaş<br />

grubundaki kadınlardan farksız olduğunda; o grupta klinik iyileşme söz konusudur.<br />

Meme kanserli hastalarda istatistik iyileşmeyi değerlendiren çalışmaların tümü<br />

devam eden bir mortalite riski olduğunu göstermiştir (29,85). Bu çalışmalarda <strong>meme</strong> kanserli<br />

hastaların sağkalım eğrisi hiçbir zaman normal nüfusa paralel hale gel<strong>meme</strong>kte, 25-40 yıl<br />

sonra bile mortalite riski artmış olarak devam etmektedir.<br />

İstatistiki iyileşme gösterile<strong>meme</strong>kle birlikte klinik iyileşmenin gösterilmesi<br />

amacıyla yapılmış “Memorial Sloan Kettering” kanser merkezi kaynaklı 1458 hastalık bir<br />

seride hastaların tümünde % 21’lik bir klinik iyileşme oranı verilmiştir (86).<br />

Meme kanserli hastaların; hastalıklarının doğal seyri ve iyileşme kriterleri<br />

anlaşıldıktan sonra hastaları sınıflamak gereği doğmuştur.Çünkü <strong>meme</strong> kanserli hastalar<br />

hekime başvurduklarında hastalıklarının yayılmaları bakımından birbirlerinden farklılıklar<br />

gösterir.Gerek tedavi planının yapılmasında gerek prognoz tayininde gerekse tedavi için<br />

uygulanan çeşitli yöntemlerin etki farkını ortaya koymada; hastaları hastalıklarının yayılma<br />

derecesine göre gruplara ayırma yani evreleme en güvenilir yoldur.<br />

Günümüzde “American Joint Commitee on Cancer” (AJCC) ve “Union International<br />

Contre Cancere” (UICC)’ nin şekillendirdiği TNM sistemi evrelemede kullanılmaktadır<br />

(42,43). Hastaların yaşam süreleri en fazla TNM evreleme sistemi ile uyum<br />

göstermektedir.Buna göre verilen evrelere uygun sağkalım değerleri tablodaki gibidir (87).<br />

(TABLO 16)<br />

TABLO 16: AJCC ‘e göre evrelenmiş hastaların evrelerine göre sağkalım değerleri ( 87)<br />

EVRELER 5 YILLIK SAĞKALIM ( % ) 10 YILLIK SAĞKALIM (%)<br />

51


EVRE 1 85 70<br />

EVRE 2A 70 50<br />

EVRE 2B 60 40<br />

EVRE 3A 55 30<br />

EVRE 3B 30 20<br />

Benim çalışmamdaki <strong>olgu</strong> serimde bulduğum evrelere göre sağkalım değerleride ( Evre<br />

1’de % 81,81; Evre 2A’da % 73,52 ; Evre 2B’de % 70,45 ; Evre 3A’da % 53,12 ; Evre 3B’de<br />

%47,05 ) literatürdeki 5 yıllık sağkalım değerleri ile örtüşmektedir.<br />

Çalışmamda sağ olan <strong>olgu</strong>lar ile ölü <strong>olgu</strong>ların evrelere göre dağılımının yapıldığı<br />

tabloda p=0,028 (p


Ulusal Kanser Enstitüsü’nün “Surveillance,Epidemiology and End Results (SEER)”<br />

programında 24740 <strong>meme</strong> kanserli hastada tümör boyutu, aksilller nod tutulumu ve 5 yıllık<br />

sağkalım ilişkisi incelenmiş ve primer tümör boyutu arttıkça aksiller nod tutulum olasılığının<br />

arttığı, 0,5 cm’den küçük tümörlerde bile aksilla tutulumu riskinin % 20 ‘lerde olduğu ortaya<br />

çıkarılmıştır (89).<br />

Tümörün <strong>meme</strong> içindeki lokalizasyonu aksiller tutulum riskini belirleyen bir diğer<br />

faktör olarak göze çarpmaktadır. “J 978 ACS” çalışmasında dış kadran tümörlü hastaların %<br />

43’ünde, iç kadran tümörlerinin ise %35’inde aksiller nod tutulumu saptanmıştır (33). Fisher<br />

ve arkadaşları aynı oranları %52 ve %39 olarak bildirmişlerdir (34). Bu durum iç taraftaki<br />

tümörlerin bir kısmının mamaria interna lenf bezlerine metastaz yaptığı şeklinde<br />

yorumlanmaktadır.<br />

Aksiller nod tutulumu prognoz ile yüksek korelasyon gösterir; hatta prognoz<br />

doğrudan doğruya tutulmuş lenf nodu sayısı ile ilişkilidir.Histolojik olarak aksilla metastazı<br />

bulunmayan gruplarda sağkalım, aksilla metastazı bulunanlardan belirgin olarak daha<br />

fazladır.Ayrıca 1-3 lenf bezi tutulumu olanların prognozu da 4 veya daha fazla lenf bezi<br />

tutulumu olanlardan daha iyidir.Birçok araştırmacı uzun yıllar süren, çok merkezli, büyük<br />

<strong>olgu</strong> serili çalışmalar sonucunda ortak olarak aksiller nod tutulumu sayısının prognoz ile<br />

doğrudan ilişkili olduğu sonucuna varmışlardır.Aşağıdaki tabloda bu çalışmalardan en büyük<br />

yedi tanesinin 10 yıllık sağkalım sonuçları görülmektedir.(TABLO 17)<br />

TABLO 17 : Modifiye radikal mastektomi yapılan <strong>olgu</strong>larda aksiller lenf bezi<br />

tutulumuna göre 10 yıllık sağkalım oranları<br />

ÇALIŞMALAR LENF BEZİ<br />

Valagussa ve ark.<br />

NEGATİF<br />

SAĞKALIM ORANI (%)<br />

LENF BEZİ<br />

POZİTİF<br />

1-3 POZİTİF<br />

LENF BEZİ<br />

4 ve 4’den<br />

fazla POZİTİF<br />

80 38 50<br />

LENF BEZİ<br />

24<br />

(90)<br />

Haagensen (91) 76 48 63 27<br />

Schottenfeld ve 72 43 _ _<br />

ark. (92)<br />

Fisher ve ark.<br />

(93)<br />

65 25 38 13<br />

53


Spratt ve<br />

68 27 _ _<br />

Donegan (32)<br />

Payne ve ark.(94) 76 35 _ _<br />

Ferguson (95) 72 39 52 27<br />

Bu verilere göre hastaları herhangi bir nod sayısına göre gruplayarak prognozlarını<br />

karşılaştırmak yapay görünse de genellikle böyle bir gruplama pratikleştirme amaçlıdır,<br />

gerçekte tutulan lenf bezi sayısındaki her artış prognozu ilerleyici bir şekilde<br />

kötüleştirmektedir (53). (TABLO 18)<br />

TABLO 18: Pozitif aksiller lenf nodu sayısına göre 5 yıllık sağkalım sonuçları (53)<br />

POZİTİF NOD SAYISI OLGU SAYISI SAĞKALIM (%) 5 YILLIK<br />

0 12299 72<br />

1 2012 63<br />

2 1338 62<br />

3 842 59<br />

4 615 52<br />

5 478 47<br />

6-10 1261 41<br />

11-15 562 29<br />

16-20 301 29<br />

20’den fazla 225 22<br />

Benim çalışmamda da aksilla durumu ile sağkalım arasında yapılan incelemede<br />

p=0,003 bulundu (p


Uzun yıllardan beri <strong>meme</strong> <strong>kanserinde</strong> steroid reseptör durumu tedavi kararlarını<br />

vermede kullanılmaktadır.Knight ve ark. 1977 yılında erken <strong>meme</strong> <strong>kanserinde</strong> ER’nün erken<br />

nüks açısından bağımsız <strong>prognostik</strong> önem taşıdığını göstermişlerdir (96). Daha uzun takipli<br />

büyük çalışmalarda ER (+) <strong>olgu</strong>larda sağkalımın ER (-) <strong>olgu</strong>lara göre daha uzun olduğu<br />

gösterilmiş olup; San Antonio ve “National Surgical Adjuvant Breast Cancer Project”<br />

(NSABP) verilerine göre sağkalım avantajı 5 yılda %10’dur (97). Genellikle ER hastalıksız<br />

sağkalım için kuvvetli prediktif değer taşımakta; PR ise hastalık nüksü durumunda endokrin<br />

tedaviye daha iyi yanıt göstergesi olduğundan, genel sağkalımla ilişkili bulunmaktadır.<br />

Primer <strong>meme</strong> kanserlerinin ortalama %55-65’i ER pozitiftir. Meme kanserlerinin<br />

yaklaşık %45-60’ı da PR pozitiftir.Bizim serimizde de ER pozitif hastalar %62,31 ve PR<br />

pozitif hastalar %67,39 bulunmuş ve genel literatür oranları ile uyumlu olduğu görülmüştür.<br />

Postmenopoze 952 <strong>olgu</strong>nun incelendiği bir Danimarka çalışmasında ER durumu ile<br />

klinik seyir dolayısıyla prognoz arasında olağandışı bir ilişki saptanmıştır (98). Çok yüksek<br />

ER düzeylerine sahip hastaların prognozunun ER (-) hastalar kadar kötü olduğu;buna karşılık<br />

orta derecede ER düzeyi saptanan hastalarda en uzun hastalıksız sağkalım olduğu<br />

bulunmuştur.Bu çalışmayı destekleyen başka bir araştırmada ise; ER konsantrasyonu 300<br />

fmol/mg’den fazla olan <strong>olgu</strong>larda ortalama yaşama sürecinin, 10 fmol/mg’dan daha az<br />

olanlara göre daha kötü olduğu belirtilmiştir (99). Bu arada çok yüksek ER düzeyi saptanan<br />

<strong>olgu</strong> grubunda; <strong>olgu</strong>lar tedavisiz bırakıldığında gözlenen kötü prognoza rağmen, adjuvan<br />

hormonal tedaviden en yüksek oranda yararlanan <strong>olgu</strong> grubunun da bu grup olduğu<br />

belirtilmiştir (98).<br />

ER, Evre 1 ve2 <strong>meme</strong> kanserlerinde, sağkalım ve hastalıksız sağkalım ile ilgili<br />

bulunmuş PR’nün ise sağkalım için ER’den daha belirleyici olduğu belirtilmiştir (75). Tümör<br />

histolojisi ve steroid reseptör içeriği arasında anlamlı ilişki bulunmamakla birlikte (77);<br />

yüksek dereceli tümörlerde, medüller <strong>meme</strong> kanserlerinde reseptör negatifliği daha fazladır<br />

(75,100). Diferansiye tümörlerde ER pozitifliği, sağkalım ve hastalıksız sağkalım daha yüksek<br />

bulunmuştur (101). Aksiller lenf düğümü tutulumu ile ER arasında ilişki saptanmayan<br />

55


çalışmalar yanısıra (102); T1 tümörlerde ER durumu ile aksiller lenf bezi metastazı arasında<br />

ilişki olduğunu gösteren çalışmalar da vardır (103).<br />

ER pozitifliğinin tayin edildiği eşik düzey, reseptör ölçümünün amacına göre<br />

değişmelidir.Eğer amaç hormonal tedaviden yararlanacak <strong>olgu</strong>ların seçimi ise daha az sayıda<br />

ER pozitif <strong>olgu</strong> oluşturacak yüksek bir eşik noktası seçilmesi uygun olabilir.Buna karşılık,<br />

hormonal tedaviden yarar görmeyecek <strong>olgu</strong> grubu seçilmek isteniyorsa; düşük bir eşik değer<br />

kullanmak daha yararlı olacaktır.Reseptör durumunun prediktif değerinin araştırılması,<br />

yöntem ve pozitiflik değerinin standardizasyonunun sağlandığı çalışmaları gerektirmektedir.<br />

ER ve PR, <strong>meme</strong> kanserlerinde bağımsız <strong>prognostik</strong> faktördür.ER ve PR pozitifliği<br />

hormonal sağaltıma yanıtı ve daha iyi prognozu gösterir.Ancak şu da unutulmamalıdır ki;<br />

tümör boyutu, evre, aksiller lenf düğümü tutulumu, histolojik türler, p53, angiogenesis,<br />

BRCA, cerb-B2 gibi birçok <strong>prognostik</strong> faktörlerle, ER-PR ilişkisini araştıran çalışmalarda<br />

sonuçlar oldukça çelişkilidir.Bu çalışmalarda gerek reseptör tayin yöntemi gerekse<br />

karşılaştırılan <strong>prognostik</strong> faktörlere ait <strong>olgu</strong> grupları standardize edilmeli ve çalışmaların<br />

sayısı arttırılmalıdır.<br />

Benim çalışmamda ER(+)-PR(+) olan <strong>olgu</strong>lardaki ölüm oranı ; hem ER(-)-PR(-)<br />

<strong>olgu</strong>lardan hem de ER ve PR’den herhengi birisi pozitif olan <strong>olgu</strong>lardan istatistiksel olarak<br />

anlamlı düzeyde düşük olarak bulunmuştur. (t=3,857 t=2,067 ; p


Aksiller lenf bezi tutulumu olan <strong>olgu</strong>larda rutin sistemik tedavi uygulanması ve<br />

bunun rutin prosedürün bir parçası olarak yerini alması bu sorunun bir kısmını<br />

halletmiştir.Burada problem olan <strong>olgu</strong>lar aksiller lenf bezi tutulumu olmayan kısacası N0<br />

hastalardır.Son yılların prognoz ile ilgili çalışmaları sıklıkla aksillası negatif olan hastalarda<br />

çeşitli sağkalım işaretleyicileri üzerinde yoğunlaşmıştır.<br />

Bu çalışmaların uzun dönem sonuçları henüz tam olarak değerlendirilmemiş olsa<br />

da ikincil <strong>prognostik</strong> faktörler denilen işaretleyicilerin anlaşılmasını sağlamıştır.Bunlardan<br />

bazıları nükleer grade, lenfatik ve vasküler invazyon, hormon reseptör durumu,<br />

protoonkogenler olarak sayılabilir.<br />

Tüm bu ikincil işaretleyicilerden <strong>prognostik</strong> değeri son on yıldır araştırılmaya<br />

başlanan protoonkogen cerb-B2 onkogenidir.İlk kez kimyasal olarak oluşturulan sıçan<br />

nöroblastomlarından izole edilen neu onkogeni 185-kd yüzey glukoproteinini kodlar.<br />

Bu onkogenin eksprese ettiği protein ürününe değişik tanımlamalar<br />

yapılmıştır.Bunlar “neu,HER-2 ve cerb-B2’dir.”Yapılmış olan çalışmalarda bu genin hücre<br />

proliferasyon ve diferansiasyonunun önemli bir medyatörü olduğu kabul edilir (79).<br />

Cerb-B2’nin <strong>prognostik</strong> önemini araştıran ilk çalışmalarda gen amplifikasyonu<br />

ölçülmüştür.Aksillası pozitif hastalarda cerb-B2 amplifikasyonu gözlenen hastalarda<br />

sağkalımın da daha kötü olduğu açıklanmıştır (104). Daha sonraki çalışmalarda gen<br />

amplifikasyonu yerine cerb-B2 proteini ölçülmüş,gen amplifikasyonu ile protein ölçümünün<br />

korelasyon gösterdiği saptanmıştır (105). Meme kanserlerinin %10-40’ında cerb-B2<br />

amplifikasyonu görülmesi sözkonusudur.Benim çalışmamda da bu oran %38,60 bulunmuş ve<br />

literatür bilgisi ile uyum göstermiştir.<br />

Genellikle sağkalımda bir azalma ile cerb-B2 pozitifliği arasında bir ilişkinin söz<br />

konusu olduğu vurgulanmakla birlikte; sağkalımla ilgili sonuçların tartışmalı olduğunu<br />

belirtmek gerekir.Bu konuda oldukça çok çalışma yapılmıştır.Bu çalışmalar farklı <strong>olgu</strong><br />

gruplarında ve hatta tümörün farklı özellikleri ele alınarak yapılan çalışmalardır.<br />

57


Paik ve arkadaşları (80) sadece iyi nükleer dereceli tümörlere sahip <strong>olgu</strong>larda<br />

cerb-B2 pozitifliği ile azalan sağkalım arasında bir birliktelik bulmuşlardır.Yine Slamon ve<br />

arkadaşları (79) bu sefer aksillası negatif <strong>olgu</strong> grubu üzerinde yaptıkları çok değişkenli<br />

analizde cerb-B2 pozitifliği ile nüks (p=0,001) ve kötü sağkalım (p=0,02) arasında anlamlı<br />

bağımsız bir ilişki olduğunu göstermişlerdir.Aksillası pozitif <strong>olgu</strong>larda da cerb-B2<br />

pozitifliğinin azalmış sağkalıma işaret ettiğini gösteren çalışmalar da mevcuttur (106).<br />

Reed ve arkadaşları (81) ise aksillası negatif 613 <strong>olgu</strong>yu içeren büyük bir <strong>olgu</strong><br />

serisi takip etmiş; sonuç olarak p53 ve cerb-B2 ‘nin immündokukimyasal boyanmalarının<br />

birer bağımsız <strong>prognostik</strong> değere sahip olmadığını açıklamışlardır.<br />

Cerb-B2 ile ilgili son çalışmalar, genellikle bu onkoproteinin prediktif<br />

(tedaviye bağımlı) değerini araştırma yönündedir.Tedavi almayan aksillası pozitif <strong>olgu</strong>larda<br />

cerb-B2 ‘nin klinik seyir ile ilişkisinin bulunmadığı bildirilen bir çalışmada ; adjuvan<br />

kemoterapi ya da hormonoterapi yapılan <strong>olgu</strong>larda ise genel sağkalım açısından güçlü<br />

prediktif değer taşıdığı gösterilmiştir (107).<br />

Cerb-B2 değişikliklerini gösterebilmek için moleküler ve immündokukimyasal<br />

yöntemler kullanılmaktadır.Benim çalışmamda da cerb-B2 düzeyi immündokukimyasal<br />

yöntemle tayin edilmiştir.Ancak bu metodlar genel olarak standardize edilmemiş; ayrıca<br />

<strong>prognostik</strong> ve prediktif değeri saptamada hangisinin daha üstün olduğu henüz tam olarak<br />

açıklığa kavuşturulmamıştır.<br />

Çalışmamda cerb-B2 pozitif ve negatif <strong>olgu</strong>larda; ölü <strong>olgu</strong>lar ile sağ olan <strong>olgu</strong>ların<br />

evre dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.Bununla birlikte<br />

evrelere göre ölü olma oranının karşılaştırıldığı tabloda; Evre 2’de cerb-B2 ‘si pozitif olan<br />

<strong>olgu</strong>ların ölü olma oranları, cerb-B2 ‘si negatif olanların ölü olma oranlarından istatistiksel<br />

olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur.Aynı tabloda Evre 3 <strong>olgu</strong>larda bu fark<br />

istatistiksel olarak anlamlı değildir ancak ölü olma oranları cerb-B2 pozitif <strong>olgu</strong>larda<br />

anlamlılığa yakın seviyede daha yüksek olarak bulunmuştur.Bu sonuçlar benim <strong>olgu</strong> serimde<br />

Evre 2 ve Evre 3 <strong>olgu</strong>larda cerb-B2 pozitifliğinin azalan sağkalımı gösterdiğini ortaya<br />

çıkarmıştır.<br />

Cerb-B2 adına son on yılda yapılan çok sayıda çalışmadaki birbirinin tersi<br />

sonuçları da göz önüne alırsak sonuç olarak; cerb-B2 ‘nin <strong>prognostik</strong> değerini ortaya koymak<br />

58


için çok sayıda ,yöntem olarak standardize edilmiş,geniş <strong>olgu</strong> serili ve uzun takip süreli<br />

çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.<br />

Çalışmamda tartışmaya açmak istediğim bir başka durum da <strong>olgu</strong> serimize<br />

uygulanan ameliyatlar hakkındadır.Tüm <strong>olgu</strong> serisinde toplam 138 <strong>olgu</strong>ya uygulanan <strong>meme</strong><br />

koruyucu ameliyatların sayısı sadece 8 (%5,7) tanedir.( Olguların 6 (%4,34 ) tanesine<br />

kadrenektomi+aksiller küraj; 2 (%1,44) tanesine lumpektomi+aksiller küraj uygulanmıştır)<br />

Meme <strong>kanserinde</strong> 1. ve 2. evreler invaziv kanserin en erken evreleridir ve bu iki<br />

evre “operabl” evreler olarak isimlendirilir.Meme kanserli tüm <strong>olgu</strong>ların %75 ila %80’ini de<br />

Evre 1 ve Evre 2 <strong>olgu</strong>lar oluşturur.Bizim serimizde de bu oran literatüre uymuş ve Evre 1 ve<br />

Evre 2 <strong>olgu</strong>lar; tüm serinin %65’ini meydana getirmişlerdir.Dolayısıyla <strong>meme</strong> koruyucu cerrahi<br />

için aday olabilecek yeterli <strong>olgu</strong> sayısı <strong>hastanemiz</strong>e başvurmaktadır.<br />

Tabi ki <strong>meme</strong> koruyucu cerrahi uygulanacak <strong>olgu</strong>larda; <strong>olgu</strong>nun ameliyat sonrası<br />

radyoterapi alıp alamayacağı,tümörün ve <strong>meme</strong>nin birbirlerine göre büyüklük durumları,<br />

tümörün <strong>meme</strong> içinde birden fazla kadranda yer alması, <strong>olgu</strong>ya ait ( konnektif doku hastalıkları<br />

gibi) ek patolojiler ve en önemlisi <strong>olgu</strong>nun koruyucu cerrahi isteyip iste<strong>meme</strong>si gibi birçok faktör<br />

incelenmeli bundan sonra uygun <strong>olgu</strong>larda <strong>meme</strong> koruyucu cerrahi kararı verilmelidir.Buna<br />

rağmen toplamda %65’lik bir aday <strong>olgu</strong> sayısı varken bunların sadece %6’sına <strong>meme</strong> koruyucu<br />

cerrahi uygulanmıştır<br />

Yaklaşık son üç dekattan beri yapılan ve izlenen prospektif randomize klinik<br />

çalışmaların artık klasik kitaplara geçmeye hak kazanmış sonuçlarına göre; yaşam süreleri<br />

bakımından mastektomi ile <strong>meme</strong> koruyucu cerrahi ve radyoterapi uygulanan erken evre <strong>meme</strong><br />

karsinomlu <strong>olgu</strong>lar arasında anlamlı bir fark yoktur (108,109). Kaldı ki son yıllarda yapılan<br />

randomize klinik çalışmalar tümör çapı 5cm’e kadar olan tümörlerin koruyucu cerrahi ile<br />

çıkarılabileceğini; ayrıca yüksek evre tümörlerden seçilmiş bir kısmının “neo adjuvan” sistemik<br />

tedaviler sonucunda evreleri düşürülerek <strong>meme</strong> koruyucu cerrahiye aday hale getirilebileceğini<br />

göstermiştir (40,109).<br />

Dolayısıyla <strong>hastanemiz</strong>de <strong>meme</strong> koruyucu cerrahi için yeterli <strong>olgu</strong> potansiyeli<br />

mevcuttur.Meme koruyucu ameliyatların genel <strong>olgu</strong> serisinde sayısının arttırılması, cerrahların<br />

bu amaç doğrultusunda <strong>meme</strong> kanserli <strong>olgu</strong>ları bilgilendirerek <strong>olgu</strong>nun isteğinin de konservatif<br />

59


ameliyatlar yönüne çekilmesi; bulunduğu konum itibarı ile bir referans merkez haline gelmiş<br />

<strong>hastanemiz</strong>in günceli yakalaması adına uygun olacaktır.<br />

Çalışmamda da olduğu gibi, <strong>prognostik</strong> faktörler hakkındaki bilgilerin çoğu<br />

retrospektif çalışmalardan elde edilmiş olup her çalışma kendi içinde az sayıda faktör<br />

içermektedir.Çoğunda <strong>olgu</strong> sayısı mütevazi,takip süreleri ise kısadır.Özellikle aksillası negatif<br />

<strong>olgu</strong>larda yeni <strong>prognostik</strong> <strong>faktörlerin</strong> değerlendirilmesini hedefleyen çalışmaların çok sayıda<br />

<strong>olgu</strong>, uzun süreli takip ve çokdeğişkenli analiz içermesi şarttır.Prognostik faktör ölçümünde bir<br />

diğer ana sorun metod standardizasyonu ve pozitiflik tanımının yapıldığı eşik değerin<br />

saptanmasıdır.Eşik değerler mutlaka klinik çalışmalarla doğrulanmalı, geçerliği<br />

ispatlanmalıdır.Çalışmamda bu standardizasyon sağlanmış, pozitif bulunan <strong>prognostik</strong> faktörler<br />

uluslar arası kabul gören eşik değerler ile saptanmıştır.<br />

Günümüzde <strong>prognostik</strong> faktör araştırmaları bir taraftan hangi <strong>olgu</strong>ya<br />

“adjuvan” tedavinin yapılması gerektiği sorusuna yanıt ararken, diğer taraftan da yeni tedavi<br />

yaklaşımları gündeme getirmiştir.Gelecek için <strong>prognostik</strong> faktör çalışmalarının amacı sadece<br />

hangi <strong>olgu</strong>nun “adjuvan” tedaviden yararlanacağını bilmek değil; <strong>olgu</strong> için en iyi ve uygun<br />

tedavinin de ne olduğuna karar vermek olacaktır.<br />

SONUÇ<br />

Her hekim uğraştığı hastalıklarla ilgili ölüm olasılıklarını ve bu olasılıkların tahmini<br />

zamanlarını önceden belirlemek ister.Hastaların da kronik bir hastalığa yakalandıklarında<br />

bilmek istedikleri önlerindeki zaman sürecinde onları nelerin beklediğidir.<br />

Özellikle iletişimin, bilgi alışverişinin inanılmaz bir hızla ilerlediği günümüzün<br />

modern dünyasında kişilerin hayat konforları artmış ve yaşamları ile ilgili eski yıllara göre çok<br />

daha fazla beklenti içine girmişlerdir.Geride bıraktığımız son yüzyıl içinde tanı ve tarama<br />

yöntemlerinin çok hızlı ilerlemesi ile <strong>meme</strong> kanseri de halk sağlığını ilgilendiren ve kişilerin<br />

yaşam beklentisini, konforunu azaltan hastalıklar arasına girmiştir.<br />

Pratik cerrahi yaşantımızda; gelecek umudu olan genç bir <strong>meme</strong> kanseri hastası<br />

hamile kalmak istediğini belirtebilir veya bir başkası <strong>meme</strong>sinin korunmasını talep<br />

60


edebilir.Tüm bu haklı istekler karşısında cerrahın görevi, çalıştığı kurumun teknik imkanları<br />

doğrultusunda hastanın <strong>prognostik</strong> <strong>faktörlerin</strong>i değerlendirmek ve hastasını uygun olan<br />

tedaviye yönlendirmektir.<br />

Çalışmamda tümörlerin aksiller lenf bezi tutulumunun ve tutulan nod sayısının,<br />

tümörün boyutunun dolayısıyla her ikisini birden içeren tümörün evresinin, östrojen ve<br />

progesteron reseptör durumunun, Evre 2 , Evre 3 tümörlerde de cerb-B2 işaretleyicisinin<br />

<strong>hastanemiz</strong> şartlarında güvenli ve bağımsız <strong>prognostik</strong> faktörler oldukları ortaya<br />

çıkmıştır.Ayrıca bölgesinde referans merkez konumuna gelmiş <strong>hastanemiz</strong>e başvuran <strong>meme</strong><br />

kanserli hastaların genel bir dökümü yapılmış, demografik özellikleri ve evreleri sunulmuştur.<br />

Sonuç olarak; <strong>hastanemiz</strong> cerrahi kliniklerine başvuran tüm <strong>meme</strong> kanseri<br />

hastalarının ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası evrelendirmeleri yapılmalı, <strong>prognostik</strong><br />

faktörleri belirlenmeli ve bu bilgilere göre hastalar cerrahi sonrası tedavilerine<br />

yönlendirilmelidir.Hastanemiz koşullarında belirlenebilen aksiller lenf bezi tutulum durumu<br />

ve sayısı, tümörün büyüklüğü,ostrojen progesteron reseptör durumu ve cerb-B2 durumu<br />

hastaların prognozlarını belirlemede kullanılabilecek güvenli işaretleyicilerdir.<br />

Ayrıca, kendi bünyesinde bir onkoloji merkezi ve ameliyat sonrası radyoterapi<br />

uygulanabilecek bir radyasyon onkolojisi ünitesi bulunan <strong>hastanemiz</strong>de; çalışmamda da<br />

gösterdiğim gibi <strong>meme</strong> koruyucu cerrahi uygulanan <strong>olgu</strong>lar tüm <strong>olgu</strong>ların yalnızca %6’sını<br />

oluşturmaktadır.Olgu sayısının ve teknik imkanların yeterli olduğu <strong>hastanemiz</strong>de <strong>meme</strong><br />

koruyucu ameliyatların daha fazla uygulanması gerektiği kanaatindeyim<br />

61


KAYNAKLAR:<br />

1. Greenlee RT, Murray T, Bolden S, et al. Cancer Statistics, 2000. CA Cancer J. Clin: 50; 7-33: 2000.<br />

2. Baring CC, Squires TS, Tang T. Cancer Statistics 1993. CA. Cancer J Clin. 43; 4-26: 1993.<br />

3. Hoover R. Breast Cancer: Geographic, Migrant, and Time-Trend Patterns. In: Fortner JSP, ed.<br />

Accomplishments in cancer research. New York: Lippincott-Raven; 403-25: 1996.<br />

4. Silvenberg E, Lubera J: Cancer Statistics 1987, CA Cancer J Clin: 37; 19:1987.<br />

5. Rosen PP et al. Immunohistochemical detection of HER-2/neu in patients with axillary lymph node<br />

negative breast carcinoma cancer.75; 1320-6: 1995.<br />

6. Sikorak K, et al. Genes, dreams and cancer. BMJ: 308; 1217-21: 1994.<br />

7. Kalaycı G, Acarlı K, Demirkol K, Ertekin C. Meme hastalıkları ve tarihçe. Editör Kalaycı G. Genel<br />

Cerrahi Cilt 1. Nobel; 534-535: 2002.<br />

8. Spratt JS, Tabin GR. Gross anatomy of the breast. In: Donegan WL, Spratt JS, eds. Cancer of the<br />

breast. 4th edition. Philedelphia. London: W.B.Saunders 22-42: 1995.<br />

62


9. Kalaycı G, Acarlı K, Demirkol K, Ertekin C. Meme anatomisi ve gelişmesi. Genel cerrahi cilt 1.<br />

Türkiye, İstanbul. Nobel: 537-542; 2002.<br />

10. Cooper sir AP. The anatomy and disease ofthe breast. Philedelphia: Lea and Blanchard, 1845.<br />

11. Haagensen CD. Physicians role in detection and diagnosis of breast disease. In: Haagensen CD, ed.<br />

Disease of the breast. 3rd edition. Philedelphia, London. W.B.Saunders: 516-576; 1986.<br />

12. Osborne MP. Breast development and anatomy. In: Harris JR, Helleman S, Henderson IC, Kinve<br />

DW, eds. Breast disease. 2nd edition. Philedelphia: J.B Lippicott: 1-13; 1991.<br />

13. Romrell LJ, Blend KI. Anatomy of the breast, axilla, chest wall and related metastatic sites. In:<br />

Blend KI, Copeland EM, eds. The breast comprehensive management of benign and malignant<br />

disease. 2nd edition. Philedelphia, London. W.B.Saunders: 16-21; 1995.<br />

14. Kuhns JG, Ackermann DM. Microscopic anatomy of the breast. In: Donegan WL, Spratt JS, eds.<br />

Cancerof the breast. 4th edition. Philedelphia, London. W.B.Saunders: 16-21: 1995.<br />

15. Cunningham L. The anatomy of the arteries and veins of the breast. J Surg Oncol. 9: 71-85; 1977.<br />

16. Batson OV. The role of the vertebral veins in metastatic process of the breast cancer. Ann. Int<br />

Med; 16-38: 1942.<br />

17. Miller MR, Kasahara M. Cutaneous innervation of the human breasts. Anat Rec. 135: 153-167;<br />

1959.<br />

18. Halsell JT, et al. Lymphatic drainage of the breast demonstrated by vital dye staining and<br />

radiography. Ann Surg. 162: 221; 1965.<br />

19. Hultborn KA, Lorsen KG, Raghnult I. The lymph drainage from the breast to axillary and<br />

parasternal lymph nodes studied with the aid of colloidal Au 198. Acta Radiologica (Stockholm) 43;<br />

52: 1955.<br />

20. Rouviere H. Anatomic des lymphatiques de l´hamme.Paris: Masson: 1932.<br />

21. Kirby IB, Coppeland EM. Breast. Principles of surgery, vol 1.Ed. Seymour IS, Shires GT, Spencer<br />

FC, Husser WC. 6th edition. Mc Graw Hill, New York: 531-593; 1994.<br />

22. Kirby IB, Coppeland EM. Breast. Physiologic considerations in norma, benign and neoplastic<br />

states. Physiologic basis of modern surgical care. Ed. Thomas AM, CoEd. Brian JR, cv Mosby, USA,<br />

1019-1056; 1988.<br />

23. Rosenbloom AL. Breast physiology: Normal and abnormal development and function. The breast.<br />

Comprehensive management of benign and malignant disease. Vol 1. Ed: Kirby IB, Coppeland EM.<br />

2nd edition, W.B.Saunders. USA: 38-50; 1988.<br />

24. Farrar WB, Walker MJ, Minton JP. Physiology of the breast. Cancer of the breast. Ed: Donegan<br />

WL, Spratt JS. 4th edition. W.B.Saunders USA: 43-51; 1995.<br />

63


25. Haagensen CD. The normal physiology of the breast. Chapter 2. Disease of the breast. Ed:<br />

Haagensen CD. 3rd edition. W.B.Saunders Philedelphia : 47-55; 1986.<br />

26. Fletcher GH, Mc Neese MD, Oswald MJ. Long-range results for breast cancer patients treated by<br />

radical mastectomy and post-operative radiation without adjuvant chemotherapy. An Update. Int J<br />

Radiat Oncol Biol Phys. 17: 11-14; 1989.<br />

27. Levitt SH. The importance of locoregional control in the treatment of breast cancer and its impact<br />

on survival. Cancer 74: 1804-1806; 1994.<br />

28. Bloom H, Richardson W, Harrier E. Natural history of untreated breast cancer. (1805-1933). BMJ<br />

2: 213; 1962.<br />

29. Brinkley D, Habittle J. Long-term survival of woman with breast cancer. Lancet .1: 1118; 1984.<br />

30. Spratt JS, Spratt SW. Medical and legal implications of screening and follow-up procedures for<br />

breast cancer. Cancer 66: 1351-1362; 1990.<br />

31. Skrabonek P. False premises and false promises of breast cancer screening. Lancet: 316-320; 1985.<br />

32. Spratt JS, Donegan W. Cancer of the breast. Philedelphia W.B.Saunders 133: 1971.<br />

33. Nemoto T, Natarajan N, Bedwani R, et al. Breast cancer in the medial half: results of the 1978<br />

National Survey of the American College of Surgeons. Cancer 51: 1333; 1983.<br />

34. Fisher B, Slock N, Ausman R, et al. Location of breast carcinoma and prognosis. Surg Gynecol<br />

Obstet 129: 705; 1969.<br />

35. Dahl Iversen E. Recherches sur les metastases microscopiques des cancers du sein dans les<br />

ganglions lymphatiques parasternaux et sus-clavicularies. Mem Acad Clin 78; 651: 1952.<br />

36. Allred Cerb-B2, Ashley P et al. Revision of the American Joint Committee on Cancer Staging<br />

System for breast cancer. J Clin Oncol 20: 3628-3670; 2002.<br />

37. Haagensen C. In: Diseases of the breast. 3rd edition Philedelphia, W.B.Saunders 686: 1986.<br />

38. Warren S, Witham E. Studies on tumor metastases: The distribution of metastases in cancer of the<br />

breast. Surg Gynecol Obstet 57: 81; 1933.<br />

39. Saphir O, Parker M. Metastases of primary carcinoma of the breast with special reference to<br />

spleen, adrenal glands and overies.<br />

40. Donegan WL. “Staging and primary treatment” Donegan WL, Spratt JS. Cancer of the breast. 4th<br />

ed. W.B.Saunders : 375-442; 1995.<br />

41. Ciatto S, Pacini P, Axini J, et al. Preoperative staging of primary breast carcinoma. Cancer 61:<br />

1038-1764; 1988.<br />

42. Fleming ID, CooperJS, Henson DE, et al. For the American Joint Comission on Cancer. AJCC<br />

Cancer staging manual. 5th edition. Philedelphia: Lippincott-Raven, 1997.<br />

64


43. Yeatman TJ, Blond KI. “Assessment and designation of breast cancer stage” In Blond KI,<br />

Copeland EM editors. The breast: Comprehensive management of benign and malignant<br />

diseases. Philedelphia WB Sanders; 1998.<br />

44. Sener SF, Lee LH “ Staging of Breast Cancer” pp 113-119 in Singletory SE, Robb GL: Advanced<br />

Therapy of Breast Disease 2000 BC Decker Inc.<br />

45. Clare SE, Sener SF, Wilkens W, et al. “Prognostic significance of occult lymph node<br />

metastases in node negative breast cancer” Ann Surg Oncol 1997; 447-51.<br />

46. Joensuu H, Toikanen S, Klemi PJ: DNA index and S phase fraction and their<br />

combinations as prognostic factors in operable ductal breast carcinoma. Cancer 66: 331-340,<br />

1990.<br />

47. Crowe JR, JP Gordon NH, Shenk RR, Zolliger Jr. RM, Brumberg DJ and Shuck JM.<br />

Primary tumor size. Relevance to Breast Cancer Survival. Arch Surg 127: 910-915, 1992.<br />

48. Robbins GF, Leis HP Jr, Hutter Rup. A rational approach to and result of women with<br />

breast carcinoma. J Breast 3:9,1997.<br />

49. Fisher B, Slack NH. Number of lymph nodes examined and prognosis of breast<br />

carcinoma. Surg Gynecol Obstet 131: 79-88, 1970.<br />

50. Berg JW, Robbins GF.Factors influencing short and long-term survival of breast cancer<br />

patients. Surg Gynecol Obstet 122: 1311, 1966.<br />

51. Saez RA, Clark GM, Mc Guire WL. Prognostic factors in breast cancer. Semin Surg<br />

Oncol 5: 102, 1989.<br />

52. Fisher B, Boyer M, Wickerham DL et al. Relation of number of positive axillay nodes to<br />

the prognosis of patients with primary breast cancer: An NSABP update. Cancer, 52: 1551,<br />

1983.<br />

53. Nemeto T, Vana J, Bedwani RN, Baker HW, Mac Gregor FH, Murphy GP. Management<br />

and survival of female breast cancer: Results of a national survery by the American Colloge of<br />

Surgeons. Cancer, 45: 2917-2924, 1980.<br />

54. Mittra I, Mac Rae KD. A meta-analysis ofreported correlations between prognostic factors<br />

in breast cancer: Does axillary lymph node metastasis represent biology or chromology ? Sur J<br />

Cancer 27: 1574, 1991.<br />

55. Donegan WL. In Cancer of Breast. Donegan and Spratt (ed) WB Sanders Comp. 4.ED pp<br />

387-389.<br />

56. Fisher B, Wolmork N, Bauer M, Redmond G, Gebherdt M. The accuracy of clinical nodal<br />

staging and of limited axillary dissection as a determinant of histologic nodal status in<br />

carcinoma of the breast. Surg. Gynecol Obstet. 152: 765-772, 1981.<br />

65


57. Albertini JJ, Lyman GH, Cox C et al. Lymphatic mapping and sentinel lymph node biopsy<br />

in breast cancer patient. JAMA 276: 1818-1822, 1996.<br />

58. World Health Organization. Histological Typing of Breast Tumors, 2nd ed. International<br />

Histological Classifications of tumours. Geneva: World Health Organizations 1982;19.<br />

59. Rosen PP. Invasive lobuler carcinoma. In: Rosen PP (ed) Breast Pathology. Philedelphia:<br />

Lippincott-Raven, 1997: 545-565.<br />

60. Du Toit RS, Locker AP, Ellis IO, et al. Invasive lobular carcinoma of the breast. Br J<br />

Cancer 1989; 60: 605-609.<br />

61. Cartens PHB, Greenberg RA, Francis D, et al. Tubular carcinoma of the breast: A long<br />

term follow-up. Histopathology 1985; 9: 221-280.<br />

62. Anderson TJ, Lamb J, Donnan P, et al. Comperative pathology of breast cancer in<br />

randomised trial of screening. Br J Cancer 1991; 64: 108-113.<br />

63. Tavassol FA, Norris HJ. Secretory carcinoma of the breast. Cancer 1980; 45: 2404-2413.<br />

64. Hull MT, Seo IS, Battersby JS, et al. Signet-ring cell carcinoma of the breast: A<br />

clinicopathologic study of 24 cases. Am J Clin. Pathol 1980: 73: 31-35.<br />

65. Merino MJ, Livolsi JA. Signet-ring carcinoma of the female breast: A clinicopathologic<br />

analysis of 24 cases. Cancer 1981; 48: 1830-1837.<br />

66. Ramos CV, Taylor HB. Lipid-rich carcinoma of the breast: A clinicopathologic analysis of<br />

thirteen examples. Cancer 1974; 33: 812-819.<br />

67. Rapin J, Contesso G, Mouriesse H et al. Medullary breast carcinoma: A reevaluation of 95<br />

cases of breast cancer with inflammatory stroma. Cancer 1988; 61: 2503-2510.<br />

68. Rigaud C, Theobold S, Noel P, et al: Medullary carcinoma of the breast: A multicenter<br />

study of its diagnostic consistency. Arch Pathol Lab Med 1993: 117: 1005-1008.<br />

69. Fisher ER, Kenny JP, Sass R, et al. Meduller cancer of the breast revisited. Breast Cancer<br />

Res Treat 1990; 16: 215-229.<br />

70. Green S, Chambon P. The oestrogen receptor from perception to mechanism. In: Parker<br />

MG (Ed) Nuclear hormon receptors. London. Academic Press 1991; 15-38.<br />

71. Klein-Hitpass L, Scharpp M, Wagner J, Ryffel GJ. An oestrogen responsive element<br />

derived from the 5’ region. Cell, 1986; 46: 1053-1061.<br />

72. Concongiv ML, Chambers JT, Joynick JM, Pirro M, Schwartz PE. Immunohistochemical<br />

evaluation of estrogen and progesterone receptor content in 183 patients with endometrial<br />

carcinoma. Am J Clin Pathol; 1989: 94(3): 247-54.<br />

66


73. King WJ, De Sambre ER, Jensen EV, Greene GL. Comparison of immunocytochemical<br />

and steroid binding assays for estrogen receptors in human breast tumors. Cancer Research,<br />

1985; 45: 293-299.<br />

74. Molino A, Micciolo R, Turazza M, Bonetti F, Piubello Q, Cougnati A, Sperotto L,<br />

Recaldin E, Spagnolli P, Mafrin E, Bonetti A, Nortilli R, Tamezzoli A, Pollini GP, Modena S,<br />

Cetto GL. Prognostic significance of estrogen receptors in 405 primary breast cancers.<br />

Breast Cancer Res Treat, 1997; 45(3): 241-9.<br />

75. Tavanssol F. Pathology of the breast. 2nd Ed. Stamford, Connecticut: Appleton & Lange,<br />

1999;52-53.<br />

76. Giri DD, Dundas SAC, Nothingam JF, Underwood JCE. Oestrogen receptors in benign<br />

epithelial lesions and intraductal carcinomas of the breast: An immunohistological study.<br />

Histopathology, 1989; 574-584.<br />

77. Jakesz R, Reiner A, Bieglmaier C, Reiner G, Krisch K, Kolb R, Spana J, Schemper M.<br />

Tumor histology and steroid receptors in breast carcinoma. Oncologic 1981; 4(2): 73-8.<br />

78. Amadori D, Silverstrini R. Prognostic and predictive value of thymidine labeling index in<br />

breast cancer. Breast Cancer Res Treat 51: 267-81, 1998.<br />

79. Slamon DJ, Godolphin W, James CA et al: Studies of the Her-2/neu proto-oncogene in<br />

human breast and ovarian cancer. Science, 244: 707, 1989.<br />

80. Paik S, Byyant J, Park C et al: Erb B-2 and response to doxorubicin in patients with<br />

axillary lymph node-positive, hormone receptor-negative breast cancer. J Cancer Inst 90:<br />

1361-1370,1998.<br />

81. Reed W, Hannisdal E, Boehler PJ et al: The prognostic value of p53 and c-erb B2 immno-<br />

staining is overrated for patients with lymph node negative breast carcinoma. Cancer 88: 804-<br />

13, 2000.<br />

82. Hafty BG, Brown F, Carter D and Flynns S: Evaluation indicator of local recurrence in<br />

conservatively treated breast cancer: A case control study. Int J Radiat Oncol Biol Phys 35: 751-757,<br />

1996.<br />

83. Fox M. On the diagnosis and treatment of breast cancer. JAMA 241: 489; 1979.<br />

84. Haybittle J. The evidence for cure in female breast cancer. Comment Res Breast Dis 3: 181; 1983.<br />

85. Rutquist L, Wallgren A. Long term survival of 458 young breast cancer patients. Cancer 55: 658;<br />

1985.<br />

86. Adanir F, Berg J, Jobert L. Long term follow-up breast cancer patients: The thirty year report.<br />

Cancer 33: 1145; 1974.<br />

67


87. Way LW, Doherty GM, Giuliano AE. Breast. Prognosis in carcinoma of the female breast. Edited<br />

by: Way LW. Current Surgical Diagnosis and Treatment. Lange Medical Books. 11th edition 319-344:<br />

2003.<br />

88. Fisher B, Slack N, Bross I, et al. Cancer of the breast: size of neoplasm and prognosis. Cancer. 24;<br />

1071; 1969.<br />

89. Carter Cerb-B2, Allen Cerb-B2, Henson D. Relation of tumor size, lymph node status and survival<br />

in 24,740 breast cancer cases. Cancer 63: 181; 1989.<br />

90. Valagussa P, Bonadonna G, Veronesi V. Patterns of relapse and survival following radical<br />

mastectomy. Cancer 41: 1170; 1978.<br />

91. Haagensen C. The treatment of curable carcinoma of the breast. Int J Radiat Oncol Biol. I´hys.2:<br />

975; 1977.<br />

92. Schottenfeld D, Nash A, Robbins G,et al. Ten year results of the treatment of primary operable<br />

breast carcinoma. Cancer. 35: 1001; 1976.<br />

93. Fisher B, Slack N, Katrych D, et al. Ten year follow-up results of patients with carcinoma of the<br />

breast in a cooperative clinical trial evaluating surgical adjuvant chemotherapy. Surg Gynecol Obstet.<br />

140: 528; 1975.<br />

94. Payne W, Taylor W, Khonsori S, et al. Surgical treatment of breast cancer: Trends and factors<br />

affecting survival. Arch Surg. 101: 105; 1970.<br />

95. Ferguson D, Meicr P, Karrison T, et al. Staging of breast cancer and survival rates: an assessment<br />

based on 50 years of experience with radical mastectomy. JAMA. 248: 1337; 1982.<br />

96. Knight WA, Livingstone RB, Gregory EJ, Mc Guire WL. Estrogen receptor as an independent<br />

prognostic factor for early recurrence in breast cancer. Cancer research. 37: 4669-4671; 1977.<br />

97. Clark GM, Mc Guire WL. Steroid receptors and other prognostic factors in primary breast cancer.<br />

Semin oncol. 15: 20; 1988.<br />

98. Thorpe SM, Christensen JJ, Rasmussen BB, et al. Short recurrence-free survival associated with<br />

high estrogen receptor levels in the natural history of postmenopausal, primary breast cancer. Eur J<br />

Cancer. 29A: 971; 1993.<br />

99. Struse K, Audretsch W, Rezai M, Pott G, Bojer H. The estrogen receptor paradox in breast cancer:<br />

Association of high receptor concentrations with reduced overall survival. Breast J. 6(2): 115-125;<br />

2000.<br />

100. Canda T. Meme kanserlerinde <strong>prognostik</strong> faktörler. Türkiye Ekopatoloji dergisi. 1(1-2): 19-36;<br />

1995.<br />

68


101. Akpolat MT, Baltalı E , Sungur A, Gülyanar İ, Ruacan Ş, Fırat D, Tekuzman G, Kars A.<br />

Relations between estrogen receptor status, clinical and histological findings and their prognostic<br />

signifigance in breast carcinoma. Turkish Journal of Cancer. 22 (3) : 91-97; 1992<br />

102. Koyuncuoğlu M, Aktaş S, Cingöz S, Canda T, Kuyucuoğlu F, Dikicioğlu E. The relation of<br />

estrogen receptor, p53, bcl-2, cerb-B2 oncoprotein with axillary lymph node involvement in breast<br />

cancer. Turkish Journal of Neoplasia 6(2): 86-91 ; 1998<br />

103. Brenin DR, Manasseh DM, El-Tamer M, Troxel A, Schnabel F, Ditkoff BA, Kinne D. Factors<br />

corelating with lymph node metastates in patients with T1 breast cancer. Ann Surg. Oncol. 8(5): 432-<br />

437; 2001<br />

104. Clark GM, McGuire WL. Follow-up study of HER-2/neu amplification in primary breast<br />

cancer.Cancer Res 51 :944;1991<br />

105 Ciocca DR, Fujimura FK, Tandon AK, et al. Correlation of HER-2/neu amplification with<br />

exprssion and with other prognostic factors in 1103 breast cancers. J Natl Cancer Inst. 84 :1279;<br />

1992<br />

106. Seshadri R et al. J. Clin: Oncology 11: 1936-1942 ;1993<br />

107. Tetu B, Brisson J. Prognostic signifigance of HER-2/neu oncoprotein expression in node-positive<br />

breast cancer. The influence of the pattern of immunostaining and adjuvant theraphy. Cancer<br />

73:2359; 1994<br />

108. Fisher B, Anderson S, Redmond CK, Wolmark N, Wickerham DL, Cronin WM. Reanalysis and<br />

results after 12 years of follow-up in a randomized clinical trial comparing total mastectomy with<br />

lumpectomy with or without irradiaton in the treatment of breast cancer. N. Engl. J Med 333: 1456-<br />

1461 ;1995<br />

109. Veronesi U. Conservation surgery and irradiation in stages 1 and 2 disease.Europan experience .<br />

In: Bland KI, Copeland EM, eds. The Breast : Comprehensive managament of benign and malignant<br />

diseases. Second edition.Philedelfia : W:B Saunders : 1191-1196 ; 1998<br />

69

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!