You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Geçen sayımızda bir yaşımızı doldurmuştuk,<br />
sonunda bir eksikle bütün kadro toplandık ve<br />
kutlama yemeğ imizi yedik. Aşağ ıdaki resim<br />
bize kalan ve sizle paylaşmak istediğ imiz bir<br />
anı. Soldan itibaren ben Serdar Akbıyık, Banu<br />
Bozdemir, Kerem Akça, Ali Ulvi, Fırat Sayıcı ve<br />
kadromuza yeni katılan Alper Turgut sizin için<br />
ne gibi yenilikler yaparız tartışıyoruz. Bu<br />
sayımızda yine dopdolu bir içerik sunacağ ız.<br />
İnternette yayınlanan <strong>Cinedergi</strong>'yi bilgisayarınızda<br />
rahat açabilmeniz için elimizden<br />
geldiğ i kadar sayfa sayısını sınırlı tutmak<br />
istiyoruz ama ne yaparsak yapalım 80'den<br />
aşağ ı düşemiyoruz. Röportajlar, özel dosyalar,<br />
portreler, eleştiriler, köşeler derken yine 82<br />
sayfa olduk. Bu sayfaların içinde neler yok ki?<br />
İstanbul Film Festivali'nden ödüllü yönetmen<br />
Pelin Esmer, son dönem bir çok filmde yer alan<br />
Volga Sorgu röportajları. Banu Bozdemir'in<br />
dünyayı tehdit eden Virüs salgınlarını anlatan<br />
filmleri yazdığ ı özel dosya, benim mercek altına<br />
aldığ ım Disney yıldızları, Kerem Akça'nın<br />
kaleminden zaman yolculuğ unu işleyen filmler,<br />
Fırat Sayıcı'nın vazgeçilmez köşesi Mesela<br />
Dedik, Ali Ulvi'nin sansüre başkaldırdığ ı 18+<br />
köşesi sayfalarımızın içinde yer alıyor. Geçen<br />
sayımızda İstanbul Film Festivali'ni yorumlayan<br />
Alper Turgut ise bu sefer bize film<br />
eleştirisi köşemizde katıldı. Blindness- Körlük<br />
filmi Turgut'un kaleminden size ulaşıyor.<br />
Zamanın Ruhu, Benim Oyuncularım, Sindrella,<br />
Rolleriyle Yaşayanlar, DVD'ler, vizyon filmleri,<br />
kitap, müzik köşesi dopdolu bir <strong>Cinedergi</strong> boş<br />
zamanlarınızda sinemayla bütünleşmeniz için<br />
sizleri bekliyor. Haziran ayında Adana Altın<br />
Koza Film Festivali'ne tam kadro gideceğ iz,<br />
Türk Sineması'ndaki en yeni gelişmeleri<br />
önümüzdeki ay da <strong>Cinedergi</strong>'de bulacaksınız.<br />
İyi okumalar.<br />
Genel Yayın<br />
Yönetmeni<br />
Serdar Akbıyık<br />
Yazı İşleri Müdürleri<br />
Banu Bozdemir<br />
Fırat Sayıcı<br />
Katkıda Bulunanlar<br />
Ali Ulvi Uyanık<br />
Kerem Akça<br />
Alper Turgut<br />
Mekki Arvas<br />
Remzi Bener<br />
Hasan Sayın
Yönetmen: Pelin Esmer<br />
Senaryo: Pelin Esmer<br />
Oyuncular: Nejat İşler,<br />
Mithat Esmer, Tayanç<br />
Ayaydın, Laçin Ceylan<br />
Konu: Tutkulu bir koleksiyoncu olan Mithat Bey için İstanbul,<br />
koleksiyonları kadar sınırsız bir değ erdir. Ali için ise kapıcısı<br />
olduğ u Emniyet Apartmanı ve yakın çevresi demektir. Apartmanın<br />
diğ er sakinleri deprem endişesi ve daha değ erli bir eve sahip<br />
olma tercihiyle binayı yıkıp yeniden inşa etmek isteyince, Mithat<br />
Bey’in koleksiyonları uğ runa verdiğ i savaşların en zorlusu başlar.<br />
Artık apartman, yalnız yaşayan bu iki adamın ortak kaderidir.
Yönetmen: Kari Skogland<br />
Senaryo: Kari Skogland<br />
Oyuncular: Ben Kingsley, Jim Sturgess,<br />
Kevin Zegers<br />
Konu: 1980'lerde Belfast'ta yaşayan<br />
Martin İngiliz Polisi tarafından IRA'ya<br />
sızmak ve İngiltere için istihbarat toplamakla<br />
görevlendirilir. IRA'ya gönüllü<br />
olarak katılan ve faaliyetlerinde yer alan<br />
Martin, birkaç sene başarıyla bilgi<br />
sızdırsa da açığ a çıktı gün, örgütün<br />
işkencelerine maruz kalmaktan kaçamaz.<br />
Martin McGartland'ın otobiyografik<br />
romanından uyarlanan 50 Ölü<br />
Adam, kendisinin 1991'e kadar yaşadıklarını<br />
ele alıyor. IRA'nın elinden kurtulmayı<br />
başaran McGartland, bugün bile<br />
halen saklanan bir isim.<br />
Yönetmen: Peter Jackson<br />
Senaryo: Peter Jackson,<br />
Fran Walsh, Philippa Boyens<br />
Oyuncular: Saoirse Ronan,<br />
Mark Wahlberg, Rachel<br />
Weisz, Susan Sarandon,<br />
Stanley Tucci<br />
Konu: Alice Sebold’un çok<br />
satan romanından uyarlanan<br />
filmde bir cinayete kurban<br />
gittikten sonra ailesini ve<br />
katilini bulunduğ u cennetten<br />
izleyen küçük bir kızın<br />
intikam tutkusu ile ailesinin<br />
yaşadığ ı korkunç olayın etkilerinden<br />
kurtulmasını istemesi<br />
arasında bocalaması<br />
anlatılıyor.
Yönetmen: Bruce McDonald<br />
Senaryo: Tony Burgess<br />
Oyuncular: Stephen McHattie,<br />
Lisa Houle, Georgina Reilly<br />
Konu: Grant Mazzy için sıradan<br />
karlı bir akşam. Radyo programına<br />
başlıyor ve izleyicilerden telefonlar<br />
alıyor. Kısa bir süre sonra<br />
dışarda tuhaf bir şeyler<br />
olduğ unu, bulunduğ u yerin<br />
dışında ciddi bir zombi saldırısı<br />
ortaya çıktığ ını fark ediyor.<br />
Yönetmen: Spike Jonze<br />
Senaryo: Spike Jonze ,<br />
Dave Eggers , Maurice<br />
Sendak<br />
Oyuncular: Catherine<br />
Keener, Benicio Del Toro,<br />
Forest Whitaker, Max<br />
Records, Mark Ruffalo,<br />
James Gandolfini
Konu: Film, annesiyle tartıştıktan<br />
sonra evini terk ederek deniz<br />
kıyısındaki bir ormana kaçan Max<br />
adlı çocuğ un maceralarını konu<br />
alıyor. Max, onu kimsenin anlamadığ<br />
ını düşünerek bulunduğ u<br />
ortama başkaldırır ve muzipliğ in<br />
egemenliğ indeki Vahşi Şeyler ’in<br />
ülkesine doğ ru yola çıkar.<br />
Yönetmen: Robert Rodriguez<br />
Senaryo: Robert Rodriguez<br />
Oyuncular: Jon Cryer, William H. Macy,<br />
Leslie Mann<br />
Konu: Black Falls kasabasında bütün evler<br />
birbirine benzer ve herkes Bay Black’in<br />
Black Box şirketinde çalışır. Ailesine iş<br />
vermek dışında Bay Black’in şirketi, 11<br />
yaşındaki Toe Tompson için hiçbirşey yapmamıştır.<br />
Ta ki gökkuşağ ının renklerini<br />
taşıyan gizemli bir taş gökyüzünden<br />
Toe’nun kafasına düşene kadar. Bu<br />
gökkuşağ ı taşı elinde tutan herkesin<br />
dileğ ini gerçekleştirmektedir.
Yönetmen: Todd Phillips<br />
Senaryo: Jon Lucas, Scott Moore<br />
Oyuncular: Bradley Cooper, Ed Helms,<br />
Heather Graham, Justin Bartha<br />
Konu: Filmde arkadaşlarının düğ ününden<br />
iki gün önce bekârlığ a veda partisi vermek<br />
için Las Vegas’a giden dört arkadaş,<br />
sarhoş oldukları parti gecesinin sabahında<br />
odalarında bir kaplan, tavuklar ve<br />
dolapta ağ layan altı aylık bir bebek ile<br />
uyanırlar. Ayrıca damat ortada yoktur. Bir<br />
gece öncesine dair hiçbirşey hatırlamayan<br />
üç arkadaş ip uclarını takip ederek işlerin<br />
nerede kontrolden çıktığ ını bulmak zorundadırlar.<br />
En önemlisi de damadı bularak<br />
zamanında Los Angeles’a düğ ününe<br />
yetiştirmeleri gerekmektedir.<br />
Yönetmen: Alex Kendrick<br />
Senaryo: Alex Kendrick , Stephen<br />
Kendrick<br />
Oyuncular: Kirk Cameron, Erin<br />
Bethea, Ken Bevel<br />
Konu: İtfaiyeci Caleb ve babası<br />
gibi cesur bir itfaiyecinin hayalini<br />
yıllarca kurduktan sonra Caleb'e<br />
aşık olup evlenen Catherine 7<br />
yıldır evlidirler. İş, para gibi<br />
klasik konularda tartışan çift<br />
sonunda ayrılma kararı alırlar.<br />
Boşanma işlemleri yapılırken<br />
Caleb'in babası oğ lundan, evliliklerini<br />
kurtarmak için 40 günlük<br />
bir deneyimden geçmesini ister<br />
ve Caleb, ilişkisini kurtarmaktan<br />
çok babasını kırmamak için onun<br />
isteğ ini kabul eder. Caleb, tıpkı<br />
itfaiyecilerin dediğ i gibi geride<br />
asla birini bırakmayacaktır.
Türk sinemasında gişe canlanmasının<br />
görüldüğ ü 2000’li yılların başından beri, sadece<br />
para kazanma amaçlı çekilen filmler de türedi.<br />
Bunların başını çeken tür ise tabi ki komedi. Bu<br />
türün en garanti örnekleri de okul-gençlik filmleri<br />
oldu kuşkusuz. Kimi zaman seyircinin zekasını<br />
hafife alan, kimi zaman da seyrettikten sonra<br />
insanın IQ’sunu düşürecek filmler bile vardı bunların<br />
arasında… En basiti, lise öğ rencilerini<br />
genelde 30 yaş ve üstü oyuncular canlandırıyordu.<br />
Yapımcılar cepleri doldurdu, seyirciler filmden<br />
gülümseyerek ama doyumsuz çıktılar. Bu kirlenme<br />
arasında, haklı olarak önyargılı ve tereddütlü bir<br />
şekilde yaklaştığ ım “Adab-ı Muaşeret” birçok kişi<br />
gibi beni de ters köşeye yatırdı. Çünkü son yıllarda<br />
gördüğ ümüz en eli yüzü düzgün okul işiydi bu<br />
film…Ayrıntılardan önce kısaca konuya bakalım…<br />
Aykut, annesini kaybetmelerinin ardından öğ retmen<br />
babasıyla birlikte İstanbul’a gelir. Otelde<br />
karşılaştığ ı ve sürekli rüyalarına giren kızı,<br />
babasının müdür olarak tayin olduğ u ve kendisinin<br />
de oraya kayıt olmak zorunda kaldığ ı okulda<br />
görünce, ne yapacağ ını şaşırır. Kızlardan oluşan<br />
Adab-ı Muaşeret çetesi ve erkeklerden oluşan<br />
Mokoko çetesi arasında sıkışan Aykut’un tek çıkış<br />
noktası, dürüstlük ve iyi niyet olacaktır. Gördüğ ünüz<br />
üzere film oldukça sıradan bir konuya sahip. Peki onu<br />
diğ erlerinden farklı kılan ne?<br />
Tam bir yıl önce vizyona (sadece 1 salonda)<br />
giren “Bir Tuğ ra Kaftancıoğ lu” filmini belki hatırlarsınız.<br />
Deneysel tatlarda dolaşan, sıradan seyirci<br />
için gayet zorlayıcı sanatsal bir çalışmaydı. İşte bu<br />
filmin yönetmenlerinden biri olan Emre Akay, çizgisini<br />
değ iştirmiş olacak ki, piyasa işi bu filme kalkıştı. İyi<br />
de etmiş… Çünkü Akay, başarılı senaryonun içinde<br />
gizlenen entelektüel göndermeleri, esprileri, görsel<br />
olarak desteklemiş, seyirciye haz veren akılcı bir<br />
çizgiye ulaştırmış. Tebrik edilesi en önemli nokta da,<br />
casting… Lise öğ rencilerini canlandıranların çok<br />
büyük bir bölümü yaş olarak rollerine uygun. Salih<br />
Kalyon ve Hasibe Eren gibi zaten deneyimli oyuncuları<br />
bir kenara koyacak olursak, Yıldız Asyalı ve Tarık<br />
Ündüz başta olmak üzere tüm genç oyuncuların performanslarını<br />
kutlamak gerek. Tüm bunların yanı<br />
sıra... Birçok kötü örneğ i seyrederken, yok artık daha<br />
neler demekten kendimizi alamazken, Adab-ı<br />
Muaşeret’te, gerçeğ e yakın öğ retmen (En iyisi Din<br />
Hocası Hüdaverdi) ve öğ renci tiplemeleri, lise<br />
anılarımızı andıran olaylarla karşılaşıyoruz.<br />
Sonuç olarak, son dönem okul-gençlik-komedi<br />
filmlerinin yüz akı diyebileceğ imiz bir film var<br />
karşımızda. Umarım bu iş adabıyla nasıl yapılır<br />
sorusunun cevabını, diğ erleri de algılamıştır. Çünkü<br />
artık Türk seyircisi her alanda çıtayı yükselten çalışmalar<br />
istiyor.
■ Dan Brown’ın çok satanlar listesinde aylarca<br />
zirvede kalan Da Vinci Şifresi romanı Hollywood<br />
tarafından filme çekilince çok büyük kitlelerin<br />
ilgisi kazandı. Filmin senaryosunun gücü ve<br />
Hıristiyan mitlerinden beslenen öyküsü<br />
izleyicinin büyük ilgisini çekti. Milyonlarca<br />
insanın turistik veya dini sebeplerle ziyaret ettiğ i<br />
Roma şehrinin ünlü kiliselerinin veya tarihi yerlerinin<br />
altlarında bulunan zindanların sakladığ ı<br />
sırlar insanların hayal gücünün zenginliğ iyle<br />
daha da derinleşti. Dan Brown’ın romanlarına<br />
duyulan beğ eninin en başlıca sebeplerinden biri<br />
de bu. Hollywood’ta paranın kokusunu çok iyi<br />
alan yapımcıların bu romanlara tepkisiz kalması<br />
da beklenemezdi. Yönetmen Ron Howard her<br />
türde filmi başarıyla çekmiş ve söz konusu<br />
popülerlik olduğ u zaman başarısını bir kat daha<br />
artırmış bir isim olarak Da Vinci Sırları’nın<br />
yönetmen koltuğ una oturdu. Başrolde ise Tom<br />
Hanks vardı. Romanın okuyucuları Tom Hanks<br />
tercihine ilk başlarda tepki gösterdiler. Bir aksiyon,<br />
macera, gerilim filmi için Hanks’in oyunculuğ<br />
unun hafif kalacağ ını düşünmüş olmalılar ki<br />
ben de aynı şüpheleri duyuyordum aslında.<br />
Hanks, yönetmen Ron Howard ile daha önce de<br />
iki projede beraber yer almıştı. 1985 Splash ve<br />
1995 yapımı Apollo 13 iki ismin beraber<br />
çalıştıkları filmlerdi. Da Vinci’nin devam filmi<br />
olan Melekler ve Şeytanlar Hanks ve Howard’ın<br />
dördüncü ortak projesi. Filmin uyarlandığ ı<br />
Melekler ve Şeytanlar romanının yazarı Dan<br />
Brown ilk öyküsündeki bütün denklemi ikinci<br />
kitabında da kullanıyor. Yine simge bilimci<br />
Robert Langdon arkasında karanlık bir sır saklayan<br />
problemi çözmek için Roma’ya geliyor.<br />
Kanlı cinayetleri çözerken yüzyıllardır süren bir<br />
kavganın içine giriyor. İlluminati denen örgütün<br />
işlediğ i bu cinayetler aslında daha büyük ve kanlı bir planın<br />
parçası. Tom Hanks bu sefer kendisine hiç de iyi bakmayan<br />
papalığ ın yardımına koşuyor. Filmin yan rollerinde yer alan<br />
isimler de birbirlerinden ünlü ve kabiliyetli oyuncular. Ewan<br />
McGregor filmde ölen papanın yerine geçen ve yeni papa<br />
seçilene kadar Vatikan’ı yönetecek olan rahip rolünde çok<br />
başarılı. Onun sakin oyunculuğ u filmin sürpriz finali<br />
üzerinde çok etki ediyor. Papa’yı koruyan İsviçreli Muhafız<br />
birliğ inin komutanı rolündeyse Stellan Skarsgard her<br />
zamanki performansıyla öyküyü üstünde taşıyan destek<br />
rollerden birinde yine çok iyi bir iş çıkarıyor. İkinci bir isim<br />
ise Armin Mueller-Stahl. Yine mükemmel bir oyunculuk.<br />
Bence son 10, 20 yılın en başarılı karakter oyuncularından<br />
biri Mueller Stahl. Filmin kadın oyuncusu ise Ayelet Zurer.<br />
2008 yapımı Vantage Point ve 2005 yapımı Münih filminden<br />
hatırlayabileceğ iniz oyuncu belki de en iyi performanslarından<br />
birini sergiliyor yapımda. Orijinal öykünün sahibi Dan<br />
Brown gerçek hayatta neredeyse Vatikan tarafından aforoz<br />
edilecek. Hatta Tom Hanks bile çok büyük tepkilerle<br />
karşılaştı Brown’ın yarattığ ı karakteri canlandırdığ ı için.<br />
Ama Melekler ve Şeytanlar’ın ilk film Da Vinci’nin Şifresine<br />
nazaran daha yumuşak ve Vatikan’ı rencide etmeyen bir<br />
öyküsü var. En azından Melekler ve Şeytanlar’ın finali barış<br />
çubuğ u uzatıyor ilk filmde Brown’a tepki gösterenlere.
■ Yöresel dilin sinemaya büyük bir sempati<br />
kattığ ını, sempatik tiplemelerle filmin izlenirliğ<br />
inin arttığ ını Yüksel Aksu imzalı<br />
Dondurmam Gaymak’ta görmüştük…<br />
Şivelerin oyuncuların rahatlığ ıyla havada<br />
uçuştuğ u film, özellikle çekildiğ i Muğ la<br />
tarafında coşkuyla karşılanmıştı. Küçük<br />
esnafın kaybetme ve kazanma hikayesi üzerine<br />
kuruluydu Dondurmam Gaymak.<br />
Hadigari Cumhur, Dondurmam Gaymak’a<br />
selam çakarak, Bodrumlu olmanın, bodrumda<br />
yaşamanın komik bir kesitini sunuyor.<br />
Yaza yaklaştığ ımız, Bodrum’un bir cennet<br />
değ il de bir cehennem halini almaya ramak<br />
kaldığ ı şu günlerde ‘gerçek’ Bodrumlu<br />
olmanın altı kalın çizgilerle çiziliyor. Ama<br />
gerçek Bodrumlu olmanın esamesi bile okunmuyor.<br />
Aslında konu, yönetmenlik, açılar vs.<br />
konusunda Hadigari Cumhur bir sinema filmi<br />
tadı içermiyor. Ama tiplemeleri, özellikle de<br />
filmin yönetmeni Harun Özakıncı’nın canlandırdığ<br />
ı Cumhur tiplemesini ayrı bir biçimde ele<br />
alınca komik şivelerin de etkisiyle gülüyorsunuz…<br />
Aslında küçük esnaf olmanın saf değ il, ‘tilki’<br />
tarafını işleyen, erkeklerin ve kızların miraz paylaşımı<br />
konusundaki ayrımına parmak basan,<br />
damatların her koşulda zengin olmasının ailenin<br />
dengesini bozduğ una değ inen komik bir deneme<br />
aslında Hadigari Cumhur.<br />
Kendi kökenlerini, daha doğ rusu Bodrum’un kökenlerini<br />
araştırmak üzere Bodrum’a gelen Duygu,<br />
ilginç bir biçimde kendi geçmişine uzanır… Kaldığ ı<br />
pansiyonun sahibi Cumhur, tüm üçkağ ıtçılığ ına<br />
rağ men yine de çulsuz olmanın kitabını yazar.<br />
Yakın arkadaşı da tam maçoluğ un kitabını<br />
yazmıştır. Bu ikilinin yırtma çabaları sonunda bir<br />
şekilde meyvesini verir ama herkes gibi birtakım<br />
‘tilki’ badireleri atlatmaları gerekmektedir.<br />
Merve İldeniz’in Bodrum’da kurduğ u hayata ve<br />
yaşam tarzına da değ inen film, aslında şehir<br />
ortamından kaçmak için yanıp tutuşan, ‘deniz<br />
kenarı’nda yeni bir yaşam kurmaya çalışan<br />
herkese de bir yaşam dersi rolü biçiyor. Eminim ki<br />
Bodrumlu olanlar, bodrumda hayatının büyük bir<br />
bölümünü geçirenler ve orasına hak ettiğ i değ eri<br />
verenler, bu filmden çok daha farklı anlam çıkaracaklardır…<br />
Yoksa oraya yaz tatillerine gidip,<br />
sadece boy gösterenler değ il… Sonra Özakıncı<br />
Dondurmam Gaymak’a bir kez daha selam çakıyor<br />
ve iki filmi kardeş film ilan edercesine bir son arıyor.<br />
İnsanların hırslarının önüne geçmesi, belki de<br />
birçok cennet mekanın yıllar sonra da değ işmeden<br />
kalabileceğ ini vurguluyor. O anlamda bir filmden<br />
çok bir mesaj olarak algılanmalı…
Körlük denilince akla kopkoyu bir karanlık gelir,<br />
edebiyatın büyük ustası, Nobel ödüllü Portekizli yazar<br />
Jose Saramago’nun Körlük’ü ise bembeyaz bir zalimliğ<br />
i resmediyor. Bulaşıcı körlük, karmaşa, karantina,<br />
kahredici bir tanıklık ve “insan insanın kurdudur”<br />
(homo homini lupus) adlı bıçak sırtı bir gerçeklik. Kült<br />
bir eserin sinemaya uyarlanıp beyazperdeyle kucaklaşması<br />
ve dörtdörtlük bir beğ eniyle sahiplenilmesi<br />
hepimizin bildiğ i üzere çok zordur. İşte Körlük’ü,<br />
çoğ unluk için orta karar bir seyirlik haline getiren<br />
yegâne şey, belki de beklenti çıtasının inanılmaz yüksek<br />
oluşundan kaynaklanıyor. Ancak siz yine de<br />
hoşgörüyle yaklaşın ve inanılmaz bir emek-efor harcandığ<br />
ı her halinden anlaşılan Körlük’e bir şans<br />
tanıyın.<br />
Körlük’ü (Blindness), debdebeli Rio de Janerio’nun<br />
yoksulluğ una yaslanan favelalarında, “Tanrı Kent”<br />
(Cidade de Deus / 2002) denilen ve hepimizi derinden<br />
etkileyen bir suç masalı kotaran Brezilyalı yönetmen<br />
Fernando Meirelles çekti. Reklam sektöründen sinemaya<br />
atılan Meirelles bir sonraki filmi “Arka Bahçe”<br />
(The Constant Gardener / 2005) ile rüştünü ispatlamıştı.<br />
Filmin senaryosunu, Uluslararası İstanbul<br />
Film Festivali’nde (2005) “Altın Lale” için yarışan<br />
“Çocuk Yıldız”ın (Childstar) yönetmeni Don McKellar<br />
kaleme aldı. Sağ lam bir oyuncu kadrosunu bağ rında<br />
barındıran Körlük’ün başrollerinde; Julianne Moore,<br />
Mark Ruffalo, Danny Glover ve Gael Garcia Bernal<br />
var. Özellikle Julianne Moore deyim yerindeyse döktürüyor.<br />
Körlüğ e dair simgelerin ve kameranın kullanımı,<br />
güzelim geçişler, yakın plan çekimlerindeki ustalık,<br />
sıkı ve cezp edici bir atmosfer, kâfi derecede doyurucu<br />
bir final... Tüm ekip (başta yönetmen ve görüntü<br />
yönetmeni) alkışı hak ediyor. Romandaki politik metnin<br />
çarçur edilmesi eksi bir nota karşılık geliyor.<br />
İnsanın dar alana sıkışınca kaosu çare bellemesinin<br />
ise sinema tarihinde bin bir örneğ ini bulunuyor.<br />
Cannes Film Festivali 2008’in açılış filmi olan Körlük,<br />
Filmekimi 2008 ile Antalya (Danny Glover iştirak<br />
etmişti) ve Bursa (Gael Garcia Bernal gelmişti) film<br />
festivallerinin ardından nihayet 5 Haziran günü gösterime<br />
giriyor.<br />
Metropolde sıradan bir gün... Herkes gündelik hayatın<br />
gerekliliklerini yerine getirme derdinde... Sonra<br />
sıra dışı bir olay yaşanır, arabasının içindeki bir<br />
adam aniden görme yetisini yitirir. Ne yazık ki; körlük<br />
bulaşıcıdır. Kısa bir sürede salgın yayılır ve devlet,<br />
körlerini toplum sağ lığ ı aşkına karantinaya alır.<br />
Askerlerin kontrolündeki eski bir akıl hastanesine<br />
tıkılan körlerin yanında hastalığ a yakalanmayan bir<br />
kadın vardır. Çok geçmeden körlerin dünyasında<br />
hâkimiyet savaşı patlak verir. Hadi yazarın hayal<br />
gücünden devşirme “beyaz körlük” illetini es geçelim,<br />
insanoğ lunun ruhuna kazınan nankörlüğ e ne kulp<br />
takacağ ız... Hem vicdanın göze de ihtiyacı yok ki...<br />
Elinde silah olan kör güçlüdür, doğ uştan kör olan<br />
diğ erlerinden şanslıdır. En büyük mağ dur ise tüm<br />
melaneti gören kadındır. Ahlak, değ er yargıları,<br />
acıma hissi... İstisnasız her şey çoktan çökmüştür. Ve<br />
asıl soru şudur; insanlığ ın cılkı çıkarsa uygarlığ ın<br />
yıkımı resmi bir hüviyet kazanır mı? Mahşer yerine<br />
çevrilen dünyaya bakıp yanıtı siz vereceksiniz.
THE MIST<br />
20 yaşında, ünlü yönetmen Edward Dmytryk imzalı bir kısa<br />
filmde oynadı… Yedi yıl sonra ise doludizgin sinema ve televizyon<br />
dünyasına girdi… Değ işik rollerin oyuncusu oldu.<br />
Örneğ in, Coen Kardeşler’in “Miller’s Crossing”(1990) adlı<br />
suç hikâyesinde ‘femme fatale’di… Son yıllarda ise anneleri,<br />
ancak farklı farklı anneleri oynamaya başladı: TV filmi<br />
“Felicity: An American Girl Adventure”da(2005), iç<br />
savaş yıllarının müşfik annesini canlandırdı<br />
mesela… Yine aynı yıl “American<br />
Gun- Amerikan Silahı”nda<br />
oğ ullarından biri şiddete bulaşmış<br />
anneyi, “The Invisible –<br />
Görünmez”de ise, oğ lu kaybolan<br />
sorunlu anneyi(2007) oynadı… Clint<br />
Eastwood’la çalışanlardan: “Mystic<br />
River – Gizemli Nehir”de(2003),<br />
kocası cinayet şüphelisi eş rolüyle<br />
Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar ödülüne<br />
aday gösterildi. Kazanamadı ama zaten<br />
bu ödülü, üç yıl önce, soyut dışavurumcu<br />
ressam Jackson Pollock’un ressam karısı Lee Krasner<br />
karakterini yorumladığ ı “Pollock”daki performansıyla<br />
almıştı.<br />
Mütevazı, asil, hoş bir kadın Marcia… İlk sahne deneyimlerini<br />
asker babasının görev yaptığ ı Yunanistan’da yaşadı;<br />
sonra ülkesine dönerek oyunculuk kariyerine devam etti.<br />
Kendisi gibi sanatçı (sanat bölümü)olan eşinden olan bir kızı<br />
ve ikizi, şimdilik üç çocuğ u ile rollerindeki anaç yanını<br />
gerçek yaşamda da taçlandırmış “benim oyuncum”: Güçlü,<br />
etkili. Stephen King’den Frank Darabont’un uyarladığ ı ve<br />
korkunç olanın, süpermarkete sıkışmış kasaba halkına<br />
saldıran değ işinime uğ ramış hayvanlar değ il, insanın<br />
doğ rudan doğ ruya kendisi olduğ unu anlatan “The Mist –<br />
Öldüren Sis”te, bağ naz orta yaşlı kadını öyle bir yansıttı ki<br />
perdeden, hem kızdım ona ve hem de üzüldüm, acıdım.<br />
Bayan Carmody rolüyle, filme katkısı derin ve<br />
anlamlıydı…Seni seviyorum Marcia!
■ Karşı sayfadaki resimde<br />
sinemanın kalbinin attığ ı<br />
Cannes'ın en gözde barlarından<br />
Nikki Beach'te bir öğ le<br />
sonrası... Önceki gece Mariah<br />
Carey ile Eva Longoria<br />
Parker'ın yemek yediğ i barda,<br />
etrafa yığ ılmış boş şampanya<br />
şişeleri dikkat çekiyor. Pahalı<br />
ve rüküş kıyafetler içindeki kalabalık<br />
kumlarda dansederken<br />
alkolün etkisi bütün açıklığ ıyla<br />
görülüyor. Aniden sarışın bir<br />
kadın masaya fırlıyor ve erkek<br />
arkadaşının 350 poundluk şampanyayı,<br />
zaten transparan olan<br />
elbisesi üzerine fışkırtmasıyla<br />
çevredeki kalabalıktan alkış<br />
kopuyor. Alkolün dozunun artmasıyla<br />
kadın iç çamaşırlarını<br />
da çıkarıp atıyor. Erkekler ise,<br />
160 poundluk standart şampanya<br />
şişelerinden alarak kadının<br />
başına ve ağ zına dökmek için<br />
birbiriyle yarışıyor. Ve yarış<br />
giderek kimin daha fazla şampanya<br />
harcayacağ ına odaklanıyor.<br />
Barlarda gün ortasında<br />
başlayan çılgınca partiler gece<br />
de, paralarını harcamak için<br />
Cannes'ı mesken tutan milyonerlerin<br />
lüks yatlarında, çoğ u<br />
defa grup seks partileriyle<br />
sürüp gidiyor.<br />
Cannes Film Festivali'nin<br />
Fransız seçkinliğ i ve cazibesinin<br />
zirvesi olduğ unu<br />
düşünüyorsanız, bir daha<br />
düşünün! O günler geride<br />
kaldı. Bir zamanlar Kirk<br />
Douglas'tan Gregory Peck'e,<br />
Audrey Hepburn'den Bette<br />
Davis'e kadar Hollywood'un en<br />
seçkin isimlerinin dolaştığ ı<br />
plajlar, şimdi seks, alkol ve<br />
uyuşturucuda dibe vurmak<br />
isteğ inde birleşen 'ayak takımına'<br />
teslim.<br />
Bu kişilerin çoğ unun film<br />
endüstrisiyle bağ lantıları<br />
olmadığ ı gibi ilgileri de yok. 50<br />
yıl önce partiler film stüdyolarının<br />
ev sahipliğ ine yapılır<br />
ve A sınıfı yıldızlar bu partilerde<br />
boy gösterirdi. Şimdi ise<br />
votka markaları devrede ve<br />
sahici yıldızlara da nadiren<br />
rastlanıyor.<br />
Cannes'ın diğ er yüzü, 'masum'
amaçlarla festivale gelenleri<br />
de şoke ediyor. Sektörden<br />
isimlerle bağ lantılar kurmak<br />
için Cannes'a gelen İngiliz<br />
aktris Becky Taitres (27),<br />
"Cannes'daki sosyal manzara<br />
beni çok şaşırttı. Beklediğ im<br />
kesinlikle bu değ ildi. Bir<br />
kadın olarak kendimi çok<br />
harcanabilir hissettim"<br />
derken, Cannes'ın değ işen<br />
atmosferi, A sınıfı yıldızların<br />
tercihlerini de değ iştiriyor.<br />
Bir zamanlar otel teraslarında<br />
gezinen Robert Mitchum,<br />
Sophia Loren gibi yıldızlar<br />
artık - o da kontratların<br />
zoruyla- galalarda boy gösterip<br />
derhal Cannes'dan<br />
kaçıyor.
■ O korsanın kafasındaki isim,<br />
kaçırılan denizcinin ailesi<br />
içinse yeniden doğ uşun sesi.<br />
Yakında hikayesi bütün dünya<br />
tarafından bilinecek. Somali<br />
açıklarında geçtiğ imiz yıllarda<br />
meydana gelen korsanlık olaylarının<br />
bildirilmesi ve<br />
çözülmesinde hayati rol<br />
oynayan Kenyalı Andrew<br />
Mwangura Hollywood'a gidiyor.<br />
Uluslararası denizcilik firmalarının<br />
korkulu rüyası<br />
haline gelen korsanlık olaylarını<br />
beyaz perdeye taşımaya<br />
karar veren ünlü aktör Samuel<br />
Jackson ile yapımcı Andras<br />
Hamori, aradıkları kahramanın<br />
Mwangura olduğ una karar vererek<br />
film haklarını satın almak<br />
için harkete geçti. Eski bir<br />
denizci olan Mwangura, son 20<br />
yılını, az ücret alan, sömürülen<br />
ve denizde bir şekilde sıkıntıya<br />
düşen meslektaşlarına yardımla<br />
geçirmiş. Mwangura'nın<br />
ilginç hikayesi 1990'larda<br />
Somali açıklarında kaçırılan<br />
bir gemiden aldığ ı telefonla<br />
başlıyor. Kaptan kabininde<br />
buldukları numarayla<br />
Mwangura ile temas kuran<br />
şahıslar, geminin Somali<br />
kıyılarında yasadışı olarak<br />
bulunduğ u ve yerel balıkçılara<br />
zarar verdiğ i gerekçesiyle<br />
kaçırıldığ ını İlgili kişileri haberdar<br />
eden Mwangura'nın telefonu,<br />
korsanlık olaylarının rota<br />
değ iştirerek fidye amaçlı<br />
eylemlere dönüştüğ ü yıllar<br />
zarfında da hiç susmamış.<br />
Mwangura, Jackson’la aralarında<br />
fiziksel benzerlik olduğ unu<br />
kabul ediyor ve filmin<br />
Somali'deki korsanlık olaylarının<br />
iç yüzünü dünyaya<br />
göstereceğ ini umuyor.
■ Danimarkalı ünlü yönetmen Lars von<br />
Trier'nin büyük ödül Altın Palmiye için<br />
yarışan son filmi “Anti Christ”, basın gösterimi<br />
sonrasında alaycı kahkaha ve bol<br />
yuhalanma ile karşılandı. Lars von<br />
Trier'in Altın Palmiye için yarışan bu yeni<br />
filmi, şahane imajlarıyla yani görüntü ve<br />
kadraj çalışmasıyla Danimarkalı sinemacı<br />
için 'dogma' akımının şimdilik sona<br />
erdiğ inin resmi. Seks sahnelerinin gayet<br />
açıklıkla görüntülenmesi eleştirmenler<br />
açısından sakince karşılansa da Charlotte<br />
Gainsbourg'ün kendi cinselliğ ini lanetlemek<br />
üzere kendine reva gördüğ ü işkence<br />
biçimi, kadın ve erkek, tüm gazeteciler<br />
tarafından ağ ır biçimde eleştiriliyor.<br />
■ İki yıl önce<br />
dünyanın en seksi<br />
kadını seçilen<br />
Amerikalı aktris<br />
Jessica Biel, seksi<br />
olmasının oyunculuk<br />
kariyerini kötü etkilediğ<br />
ini söyledi.<br />
Allure dergisine<br />
çarpıcı açıklamalarda<br />
bulunan 27 yaşındaki<br />
Jessica, “Seksi<br />
görünüşüm gerçekten<br />
problem yaratıyor.<br />
Çoğ u zaman kör<br />
ve sağ ır gibi davranmak<br />
zorunda kalıyorum”<br />
dedi.
■ Adana Büyükşehir Belediyesi<br />
tarafından düzenlenen Altın<br />
Koza Film Festivali’nin<br />
onaltıncısı bu yıl 08 - <strong>14</strong><br />
Haziran tarihleri arasında<br />
gerçekleştiriliyor. İlk olarak<br />
bundan tam 40 yıl önce 1969<br />
yılında ‘Altın Koza Film Şenliğ i’<br />
adıyla gerçekleştirilen Altın<br />
Koza Film Festivali, o tarihten<br />
bu yana her yıl zenginleşen<br />
içeriğ i ile ülkemizin en önemli<br />
kültür - sanat etkinliklerinden<br />
biri haline geldi. 1969 yılından<br />
bu yana çeşitli aralıklarla<br />
onaltıncısı gerçekleştirilecek<br />
festival, bu yıl aynı zamanda<br />
40. yaşını kutluyor.<br />
Festival bu yıl Ömer Lütfi Akad,<br />
Filiz Akın, Yusuf Sezgin ve<br />
Cahit Berkay’ı onur ödülü ile<br />
ödüllendiriyor.<br />
08 - <strong>14</strong> Haziran tarihleri arasında<br />
yapılacak 16. Altın Koza<br />
Film Festivali Ulusal Uzun<br />
Metraj Film Yarışması’nda<br />
yarışacak 12 film Altın Koza<br />
Ödül Heykeline sahip olabilmek<br />
için yarışacak.<br />
Ulusal yarışmada Erden<br />
Kıral’ın ‘Vicdan’, Pelin Esmer’in<br />
‘11’e 10 Kala’, Cemal Şan’ın<br />
‘Dilber’in Sekiz Günü’, Ümit<br />
Ünal’ın ‘Gölgesizler’, Murat<br />
Düzgünoğ lu’nun ‘Hayatın<br />
Tuzu’, Orhan Eskiköy ve Özgür<br />
Doğ an’ın ‘İki Dil Bir Bavul’,<br />
Aslı Özge’nin ‘Köprüdekiler’,<br />
Atalay Taşdiken’in ‘Momo-<br />
Kızkardeşim’, Yeşim<br />
Ustaoğ lu’nun ‘Pandora’nın<br />
Kutusu’, Tayfun<br />
Pirselimoğ lu’nun ‘Pus’, Semih<br />
Kaplanoğ lu’nun ‘Süt’, Mahmut<br />
Fazıl Coşkun’un ‘Uzak İhtimal’<br />
adlı filmleri Büyük Jüri önüne<br />
çıkacak.
■ Bu yıl ilk defa uluslararası bir deneyim yaşayacak olan<br />
Mardin Film Festivali, 4. kez sinemaseverlerle buluşacak. İlk<br />
kez 2006 yılında gerçekleştirilen festival, kent ölçekli bir<br />
sanatsal etkinlik olarak Mardin’de sinema kültürünün<br />
gelişmesini hedeflemektedir. Geçtiğ imiz yıl Mardin’de tek<br />
sinema salonunun açılmasına öncülük eden SineMardin, bu<br />
yıl açık hava gösterimleriyle de Mardin’de sinema nostaljisini<br />
yaşatacak. 20 -26 Haziran tarihlerinde Mardin Sinema<br />
Derneğ i tarafından gerçekleştirilecek olan SineMardin, gösterim<br />
ve gösterim öncesi film seçkilerinin yanında, sınırın<br />
ötesindeki, yakın ama bilinmeyen coğ rafyayı bu yılki festivale<br />
konuk ediyor. New York merkezli bir sanat kurumu olan<br />
ArteEast ve Mardin Sinema Derneğ i tarafından gerçekleştirilecek<br />
olan “Arap sinemasına bakış” başlıklı program<br />
Ortadoğ u sinemasını kapsamlı bir biçimde sinemaseverlerin<br />
beğ enisine sunacak. Program kapsamında uzun/kısa<br />
metraj, belgesel ve deneysel film gösterimleri yanında<br />
Suriye, Lübnan ve Filistin’den konuk yönetmen ve<br />
sanatçıların katılımıyla bir dizi söyleşi ve konferans yer<br />
alıyor. “Başkasının acısını anlamak” konulu konferans kapsamında<br />
belgesel sinema ve Ortadoğ u bağ lamında deneyimler<br />
paylaşılacak. Konferansa, Muhammad Halas, Usama<br />
Muhammad ve Omar Amiralay gibi ustalar katılacak.<br />
■ Documentarist 2-7 Haziran 2009 tarihlerinde düzenlenen<br />
DOCUMENTARIST-İstanbul Belgesel Günleri’nin programı<br />
Venedik, Berlin, Cannes gibi en büyükler başta<br />
olmak üzere dünya festivallerinde ses getirmiş pek çok<br />
film içeriyor. Film gösterimleri Pera Müzesi Sinema<br />
Salonu, Fransız Kültür Merkezi, Goethe-Institut Istanbul,<br />
Hollanda Konsolosluğ u Union Church ve BEKSAV’da<br />
yapılacak olan DOCUMENTARIST izleyicisiyle buluşmaya<br />
hazır. Bilgi için: www.documentar-ist.org<br />
■ Sinema Yazarları Derneğ i üç yeni<br />
üyesine merhaba dedi. Öğ retim<br />
görevlisi Metin Gönen, Cumhuriyet<br />
Gazetesi yazarlarından Alper Turgut<br />
ve Sabah Gazetesi yazarlarından<br />
Alkan Avcıoğ lu<br />
derneğ in yeni<br />
üyeleri oldu. Bu<br />
son üyeliklerle<br />
birlikte<br />
SİYAD’ın üye<br />
sayısı 80 oldu.<br />
<strong>Cinedergi</strong><br />
olarak, yeni<br />
SİYAD üyelerini<br />
tebrik ediyor,<br />
başarılarının<br />
devamını diliyoruz.
BANU BOZDEMİR<br />
Beyazperdenin heybeti farklıdır, herkes için<br />
farklı bir yansıma sunar seyirciye… Son<br />
zamanlarda beyazperdede bir taksici tiplemesiyle<br />
ya da bıçkın delikanlı raconuyla ödüllere<br />
uzanan, beyazperdenin heybetini büyük oyunculuğ<br />
uyla dolduran bir oyuncu var… Volga<br />
Sorgu… O bu sene birçok filmde karşımıza<br />
çıktı, çıkmaya devam edecek, biz de bir kere<br />
sorularımızla onun karşısına çıkalım istedik…<br />
Sektöre dair ne varsa masaya yatırdık… İyi<br />
okumalar…<br />
Çok çok geniş bir çevren olduğ u söyleniyor.<br />
İstersen önce bununla başlayalım…<br />
İnsanlarla tanışmayı seviyorum. İnsanlarla<br />
tanışırken meslek gruplarına bakmıyorum.<br />
Hakir gördüğ üm hiçbir meslek grubu da yok<br />
zaten. Hayatımın geçtiğ i yerleri de göz önüne<br />
aldığ ım zaman herkesle muhabbetim, sohbetim<br />
vardır. İstanbul’a gelmeden önce<br />
Tunceli’deydim. Orada da böyleydi. Sonra<br />
Bilgi Üniversitesi Sinema TV bölümünü burslu<br />
olarak kazandım. Sinemaya dair akademik<br />
hayatım başladı. 2001 senesinde de Sır<br />
Çocukları filminde önce kamera arkasında<br />
çalışmak üzere sonrasında oyuncu olarak bu<br />
işe başlamış oldum.<br />
Oyunculuk senin içim de öncesinde içinde<br />
yeşeren bir fidan mıydı?<br />
Evet, lise yıllarında düşünüyordum.<br />
Küçükken yoktu, çünkü ben televizyonda<br />
gördüğ üm her şeye inanırdım. Onun gerçek<br />
zannettiğ im için bir meslek olarak algılamıyordum.<br />
O dönem Susam Sokağ ı’nı izler, televizyonun<br />
camını açıp içeriye girmek isterdim.<br />
Bu hemen herkesin başına gelen bir şeydir.<br />
Çok erken oluşmadı. Ama belki de bir insanın<br />
mesleğ e bakışı doğ duğ unda belirleniyordur.<br />
Tamam sonra idrak edip karar veriyorsundur<br />
ama genleriyle alakalı olabilir. Doğ arken ne<br />
yöne eğ ilimi ve gücü olduğ u bellidir aslında.<br />
Ama Türkiye’de kimse istediğ i mesleğ i<br />
yapamıyor. Üniversite sınavlarında yüzde beş<br />
gibi bir oran istediğ i bölümü kazanıyor. Yüzde<br />
95’i ise istemediğ i bölümleri tercih etmek<br />
zorunda kalıyor. Bu yüzden de işini<br />
sevmeyen, işini bilmeden yapan insanlar<br />
oluşuyor.<br />
Tinerci rolüyle sinemaya başladın. Nasıl bir<br />
başlangıç oldu, sonrasına etkisi neydi?<br />
Ben ilk tinerciyi İstanbul’da gördüm. Daha<br />
doğ rusu tinerin sentetik inceltici kimyasal<br />
olarak işe yaradığ ını, kafa ve bağ ımlılık yaptığ<br />
ını ve bu şekilde sokakta yaşayan insanlar<br />
olduğ unu gördüm. Zaten buraya ilk<br />
geldiğ imde dikkatimi çeken tinerci sokak<br />
çocuklarıydı, travestilerdi, bir de siyahilerdi.<br />
Geldiğ im yerde görmediğ im üç insan modeliydi,<br />
tipiydi. Film oyunculuğ una böyle bir<br />
rolü oynayarak başladım. Sonrasında dört<br />
sene iş yapmadım. Türk sineması kısır bir<br />
döneme girdi. İkincisi, ahkam kesmek istemiyorum<br />
ama, inandırıcı oynamak durumu oyuncunun<br />
dezavantaj olarak karşısına çıkabiliyor.<br />
Marjinal bir karakteri inandırıcı oynadım.<br />
Hiçbir tinerci başrol oynamaz, televizyon<br />
dizilerinde bölüm oyuncusu olarak yer aldım<br />
ve hep oralara bu rol üzerinden çağ rıldığ ım<br />
için oralara da gitmeme kararı aldım. Çünkü<br />
rol üzerime yapıştı. Ben yetenekleri sınırlı ya<br />
da bir yönde gelişmiş bir insan değ ilim.<br />
Oyunculuğ a yeteneğ im alt dallarıyla var.<br />
Bugün biraz daha rahat konuşabiliyorum. O<br />
zaman deneme süreciydi. Yanılsaydım devam<br />
etmezdim. Oyunculuğ u bu yüzden de bırak-
mamış olabilirim. Reji ve senaryo eğ itimi alıyordum ama<br />
oyunculuk yapıyordum. Eğ er bıraksaydım, adam sadece<br />
bu rolü oynayabiliyormuş, oynadı ve bitti diyeceklerdi.<br />
Biraz da buna cevap verebilmek adına inadımı korudum.<br />
Filmlerde oynadım ve oynuyorum da…<br />
Seni daha çok sinemanın muhalif ve farklı yönüne bakmaya<br />
çalışan yönetmenlerin filmlerinde görüyoruz…<br />
Ve genelde de ilk filmini çekenler… Bu bir tercih<br />
mi yoksa tesadüf mü?<br />
Şimdi biz farklı frekanslardan gelen<br />
insanlar değ iliz. Kazım Öz ve<br />
Hüseyin Karabey’den bahsediyorum.<br />
Rol ya da senaryo üzerine<br />
empati kurarken, zaten<br />
bildiğ imiz bir dünya olduğ u<br />
için o senaryolar, role hazırlanmak<br />
ve benzeri durumlardan<br />
avantajlı bir konumdayım<br />
esasında. Muhalif bir<br />
sinemada yer alacağ ım, bu<br />
tarz filmlerde oynayacağ ım<br />
diye bir tercihim yok, kesinlikle<br />
de istemem. Biraz da<br />
sürecin etkisiyle, sonuçta<br />
oynadığ ım filmleri ben yazmadım.<br />
Böyle senaryolar<br />
vardı, bana ihtiyaç vardı. Ben<br />
de elimden geleni yaptım.<br />
Benim oyuncu olarak yönetmenin<br />
derdini hızlı idrak<br />
ediyorum… Bu işi anlamazsam<br />
zaten o işe ortak,<br />
yönetmene yaren olamam.<br />
En temel olarak yönetmenle<br />
iletişime önem veriyorum.<br />
Zaten yönetmeni anladığ ın<br />
zaman filmini de anlayabiliyorsun.<br />
Kelebek’ten bahsedecek olursak…<br />
Aslında sen kendi rol yelpazende<br />
hem de film içindeki<br />
karakterlerde en apolitik olansın…
Yani filme bir ‘Kelebek’ etkin yok. Film Kaide ve<br />
11 Eylül olaylarını merkez alırken sanki biraz<br />
taraflı davranıyor. Bu anlamda eleştirildi. Senin<br />
bu filmle ilişkin nasıl başladı?<br />
Amerikan hükümetini över gibi bir yanı olsa<br />
bile bu filmin sonunda çürüyor. Bütün bu atraksiyonu<br />
Amerika’nın organize ettiğ ine dair bir<br />
replik var karakterin söylediğ i. Esasında da<br />
bütün oklar orayı gösteriyor. Filmin dramatik<br />
örgüsünde kusurlar olabilir. Ama ben yine de<br />
bu filmin 11 Eylül gibi bir bölüm açıldığ ında<br />
içinde olacağ ını düşünüyorum. Bu filmin<br />
alıcısı olacak, Türk sineması içinde garip, marjinal<br />
örneklerden biri olacak. Ben bu açılardan<br />
ve olumlu bakıyorum. Filmin elbette ki<br />
kusurları var. Film benim en sevdiğ im on<br />
filmden biri değ il ama lazım bir film sonuçta.<br />
Tanıyor muydun yönetmenini?<br />
Yok hayır. Bana ulaştılar ve ben de kabul<br />
ettim. Ben biraz da uluslar arası boyutuna<br />
bakıyorum bu filmin. Performansım sınırlı<br />
olsa da birçok milletten insanın yorumuna<br />
açık olacak. Bizim yaptığ ımız çoğ u film<br />
içeride kalıyor. Bir de iyi bir yapımcımız<br />
vardı. Ötekilere kapak olsun diyorum.<br />
Türkiye’de sinema yapanlar içinde bazı kartondan<br />
solcular da var. Öyle gerilla sineması<br />
muhabbetleriyle oyuncunun damarına girip,<br />
ondan sonra filmi sadece kendisine bırakan<br />
yapımcı ve yönetmenler var. En azından<br />
Mahmut Bengi öyle bir adam değ ildi ve<br />
bunu bana ispat etti. Her meselenin özü<br />
samimiyettir. Verdiğ i sözleri tutması hoşuma<br />
gitti. Bana göre karakter de fena değ ildi.<br />
Dediğ im gibi sınırlıydı ama. Genç bir oyuncunun<br />
daha 15 – 20 filmini daha görmeden<br />
onun genel oyunculuk tarzına ve stiline dair<br />
yorumlar için erken olabilir. Hani diyorsunuz<br />
ya muhalif filmler falan. Sadece dönem bunu<br />
gerektirdi. Zincirbozan’da bir dev-sol militanını,<br />
Fırtına’da anarşist-yurtsever birini,<br />
Karabey’in filminde Diyarbakırlı taksi<br />
şoförünü oynadım. Kelebek’te hastalıklı,<br />
derdine derman için bir yerden bir yere<br />
götürülmüş ağ abeyi oynadım. Kardeşine<br />
engel olmaya çalışan ama olamayan…<br />
Başka Semtin Çocukları ve Kara Köpekler<br />
havlarken ikisi de kenar mahalle hikayesi.<br />
Simo ve Çaça Celal, esasında Güngören’de<br />
kanka olabilirler. Hatta izleyenler ikisinin de<br />
benzediğ ini söylüyor. Kenar mahalle işte, çarp<br />
böl, çıkart parçala ama tipoloji bu işte. Zaten<br />
temsili karakterler onlar. Simo bir modeldir.<br />
Aman aman özellikleri yoktur, genel bir karakterdir.<br />
Başka semtin Çocukları’nda özellikle ‘varoş’<br />
kelimesini hem film içinde hem de sonrasında<br />
kullanmamak gibi bir durum hasıl oldu?<br />
Nedendir sence?<br />
Argoda bir karşılığ ı mı var acaba diye<br />
düşünüyorum ama gocunulacak bir durum da<br />
değ il. Rahatsız etmemeli bence. Belki ekstra<br />
bir incelik olarak düşünmüşlerdir. Başka semt,
arka mahalle, varoş, getto… Bunun birçok adı<br />
var. Grup yorum şarkılarında varoş geçer<br />
mesela. Yorumun kalbi de gazidir zaten. Bu<br />
düzeltilmesi gereken bir tabir değ ildir, neyse<br />
odur bence.<br />
Kara Köpekler Havlarken ve Başka Semtin<br />
Çocukları’ndaki tiplemeler ne derece<br />
gerçekçiydi sence?<br />
Kenar mahallelerde böyle yaşayan insanlar<br />
var. Böyle bir harman var. Ama her yerde var.<br />
Asker uğ urlama, askerden dönenin beklenmesi<br />
Türk insanının ritüelleri. Yırtma sevdasında<br />
olan insanlar da her yerde var. Bir zamanlar<br />
solcu olan sonradan değ işmiş insanlar da her<br />
yerde var. Karakterler bence gerçek.<br />
Filmlerde sanki biraz kompleksli tipleri canlandırıyor<br />
gibisin? Mesela Barda’daki tiplemen<br />
de öyleydi…<br />
Barda’daki tipleme daha masumaneydi. Başka<br />
Semtin Çocukları’ndaki Simo kesinlikle kompleksli<br />
bir karakter. Filmin montajda giden<br />
kısımları da olsa, en yakın arkadaşını vurmaya<br />
götüren motivasyon da hazır olacak ama… Ne<br />
yazık ki motivasyon montaj kurbanı bu filmde.<br />
Yaşayamamışlıktan, bunu kendine dert etmekten<br />
geliyor bu kompleksi de. Hemen bir kıyas<br />
yapacağ ım. Simo mesela Barda’daki çırağ ın<br />
yerine bara girseydi, en az ağ abeyleri kadar<br />
kötülük yapardı. Bu anlamda çırağ ı<br />
Simo’dan ayırmak lazım. O vicdanın temsiliydi<br />
aslında. Grubun elebaşının vicdanıydı…<br />
Bugüne kadar gelen her teklifi değ erlendirdin<br />
mi? Biz seni o teklifler doğ rultusunda<br />
mı izliyoruz…<br />
Oynamadığ ım film sayısı, en az<br />
oynadığ ım film sayısı kadar. Hatta<br />
başlayıp da anlaşıp da bıraktığ ım filmler<br />
var. Bu yüzden adım kötü anılabilir yani.<br />
Bu performansı hak etmeyen hiçbir<br />
filmde oynamam. Verdiğ i sözü yerine<br />
getirmeyen, oyuncusuna samimi olmayan<br />
yönetmen ve yapımcılarla çalışmayacağ<br />
ım. Bunu bu işe başlarken de söyledi,<br />
şimdi de söylüyorum.<br />
Bu konuda epey dertli görünüyorsun…<br />
Belki de birçok oyuncunun sorunu bu<br />
aynı zamanda…<br />
Bana para veremeyecek prodüksiyona<br />
cebinden para bile veririm demiştim bir<br />
söyleşide. Yeter ki film olsun dedim.<br />
Bunu söylerken 21 yaşlarındaydım ve ilk<br />
filmimdi. Bu kadar süre içinde iyi niyetli<br />
ve samimi olmanın gereksiz olduğ unu<br />
gördüm. Bu işin içindeki rantı da gördüm.<br />
Bu işi ben para kazanmak için tercih<br />
etmedim. Para nedir bilmezken ben bu işe<br />
meylettim çünkü. Bu işi o kadar inanarak<br />
yaptım ki bu işten para bile yiyemedim.<br />
Bu sektörde ciddi bir karaktersizlik var.<br />
İnsan emeğ ini sömürerek olmaz. Hep<br />
çifte standart var. Bir de bölüm oyunculuğ<br />
u ve yardımcı rollerden gelen
iri olarak, figüratif rollere çıkmış biri olarak bu<br />
kontrastı çok iyi görüyorum. Şimdi tepe rollere,<br />
adından söz ettirecek rollere geçmiş biri olarak<br />
bu ayrımı çok iyi biliyorum yani. Bir emekçinin<br />
hakkı sömürülecekse film yapılmasın bence. Bir<br />
haksızlık varsa, bana ve bir başkasına da<br />
yapılmıştır yani…<br />
Daha gösterime girmedi ama Kara Köpekler<br />
Havlarken’le ilgili bir durum var. Filmde bir<br />
köpeğ in ölmesi birazcık filmin önüne geçti<br />
sanki… Filmin oyuncusu olarak ne söylersin?<br />
Doberman ya da pitbull marka bir köpek öldü,<br />
evet. Marka diyorum şimdi bu da sorun olacak.<br />
Hayvanları çok severim. Hatta bir kedim var.<br />
Ben bir parçalanma sahnesi çekeceğ im için<br />
kolumu köpeğ in ağ zına bıraktım. Bayağ ı<br />
cebelleştik. Tabii eğ itmeninden aldığ ım<br />
tavsiyeler üzerine. Yoksa bu marka<br />
köpeklerin yanından geçmem. Ama çocukluğ<br />
um bir o kadar pastoral yani. Hayvan<br />
boyandı, sanırım alerji kapmış. İki kere<br />
veterinere götürüldü. O korkunç hayvan<br />
bir anda fenalaştı. Köpeğ in adı Amy’di.<br />
Ben de Amy Winehouse’a olan hayranlığ<br />
ımla Amy gelsin dedim. Kendimi öyle<br />
telkin ederek, ö köpekle kapıştık yani.<br />
Orada bana da bir şey olabilirdi. Ya da<br />
diğ er arkadaşım Cemal’e. 20 saati bulan<br />
çekimde biz motivasyon aradık ve psikolojimizi<br />
bozduk. Hani bunun hesabını kim<br />
soracak. İki gün benim kulağ ımdan köpek<br />
sesleri çıkmadı. Üzücü bir durum, talihsizlik…<br />
Yönetmen de bu sahnede köpeğ i<br />
öldürmemiz gerekiyor, hadi öldürelim diyecek<br />
bir adam da değ il. Bunu sadece bir<br />
gazetecinin olayın üzerine gitmesi olarak<br />
algılıyorum. Köpeğ in sahibiyle de bir<br />
sorun olmadı. Herkes üzüldü sonuçta. Bir<br />
film için bir hayvanı öldürmek gereksiz<br />
sonuçta… Bir canlıyı öldürmek var işin<br />
ucunda… Buna gelmeden önce oyuncuların<br />
ve settekilerin sağ lığ ı söz konusu…<br />
Hiçbir sette ambulans yok. İnanılmaz sahneler<br />
çekiyoruz. Ben oyuncuyum, dublör<br />
kullanmak istemiyorum. O anı da ben<br />
yaşayayım diyorum mesela… Ama sorun<br />
bu memlekette verilen değ erlere gelip<br />
dayanıyor. Filme dair de isyanları algılıyorum.<br />
Onun bedduasının da babamdan çıktığ<br />
ını umalım diyelim. Babamı geçen hafta<br />
köpek ısırdı, iğ ne vuruluyor falan…<br />
Bundan sonra oyunculukla ilgili hayallerin ne<br />
yönde olacak?<br />
Senaryosunu benim yazdığ ım bazı filmler var.<br />
Bunlardan ikisinde ben varım. Mesela o filmlerde<br />
oynamak istiyorum. Tam da bahsettiğ imiz<br />
kenar mahalle filmlerinin zirvesini yapıp, bir<br />
dönemi kapatmak istiyorum artık.<br />
Bir anlamda da yeni başladı aslında böyle filmler…<br />
Doğ ru diyorsun ama benim senaryolarım da<br />
kıymetli. Beni arıyorlar, gelen senaryoların beşi<br />
gettodan bir adam. İyi, güzel de. Onları da<br />
oynarsam, daha onlarda oynamadan yazdığ ım
senaryolar, benim rollerim ne olacak? Sıkılmış<br />
olmaktan korkuyorum. Bu yüzden önceliğ imin<br />
kendi yazdığ ım senaryodaki karakterler<br />
olmasını istiyorum. Kaledeki Yalnızlık diye bir<br />
senaryom var, görüşmeler devam ediyor. O<br />
filmde yokum ama. O filmden bana rol çıkmadı.<br />
Onun akabinde Soğ ukkanlı Tesadüfler diye bir<br />
film var. Bunun dışında film mevzusuna iki üç<br />
yıl ara verip, Avrupa sinemasından devam<br />
etmek gibi bir planım var.<br />
Artık daha kolay yurtdışına açılmak…<br />
Mesela Al Pacino’yla baba oğ ul oynamak isterim.<br />
Oynar ve oyunculuğ u bırakırım mesela.<br />
Ben bu işi ölene kadar, yani sonuna kadar yapmayacağ<br />
ım bunu biliyorum. Şu an yapıyorum.<br />
Sanki bahsettiğ im bu sürenin bittiğ i yer gibi…<br />
Oyunculuk bitmez aslında oyuncu için… Niye<br />
bu kadar yolun başında böyle düşünüyorsun?<br />
Ben sinemaya dair bir şey düşünmüyorum.<br />
Sonuna kadar bu işin içinde kalacağ ımı düşünmüyorum.<br />
Yedi sekiz sene başka yerlere gideceğ<br />
im. Ticaret yapmayacağ ım kesin. Beni<br />
mutlu edecek başka işler yaparım sanırım.<br />
Popüler olmak istemiyorsun sanırım…<br />
Popülerlik benim için riskli bir durum. Ya da<br />
televizyondan istemeyeceğ im bir durum.<br />
Perdeden gelen popülariteye eyvallah. Nitekim<br />
de insanlar beni perdeden tanıyor. Bu<br />
inatçılığ ım bana maddi anlamda kaybettirdi<br />
ama böylesi daha güzel diye düşünüyorum.<br />
Sen biraz da her şeyin dengeli ve mükemmel<br />
olmasını istiyorsun sanırım… Ya da en<br />
azından bundan sonra…<br />
Destek hali illa olmalı ama… Ama bu işten<br />
para kazanan, ev geçindiren insanlar var.<br />
Benim için kolay. İlişkilerim üzerinden<br />
yaparım ama bu değ il. Sorun sektörel.<br />
Bir de madalyonun öbür yüzü var ama.<br />
Herkesin düzenli bir biçimde para<br />
kazandığ ı set ortamları da var. Seyirci de<br />
koşarak gidiyor o filmlere… Onları tercih<br />
eder misin?<br />
Türkiye’de sanatsal olarak çekilmiş bir<br />
film, o rakamları bulduğ u zaman bu ülke<br />
sineması kurtulacak. Buna eminim.<br />
Rakamların artması tam da istediğ imiz<br />
yere getirecek meseleyi. O tip filmlerde<br />
oynamam sanırım. Bir mesele anlatmak<br />
önemli. Ticari bir filmin kastı yapılırken<br />
reytinge bakılıyor. Bu durum biraz rahatsız<br />
ediyor. Öyle bir hale getirdiler ki komedi<br />
sinemasından vazgeçecek hale geldik.<br />
Çünkü güldüren filmler ucuz espri, sulu<br />
komedi… Nitelikli sinema seyircisi olarak<br />
yok yere tavır aldık. Woody Allen, Jim<br />
Carrey de yapıyor bu işi. Gayet de güzel<br />
yapıyorlar. İki tane ucuz espriyle insanları<br />
güldüreceğ im diye ben oynamam o filmlerde.<br />
Kemal Sunal ve tayfası… Hepsi ayrı<br />
ayrı oyuncular… Hepsi alıp götürüyorlar…<br />
Zeka parıltısı olsun birazcık. Öyle filmlere<br />
gülen bir izleyici de beni izlemeye<br />
gelmesin. Ben de seyirci seçiyorum yani.<br />
Herkes de beni izlemesin…
SERDAR AKBIYIK<br />
■ Hollywood genç y›ld›zlar›n istilas›na<br />
u¤rad›. Bunlar›n geldi¤i yer ise Disney<br />
dünyas›. Kimler yok ki aralar›nda?<br />
Christina Aguilera'dan Britney Spears'a,<br />
Lindsay Lohan'dan Hilary Duff'a kadar<br />
günümüzün tan›nan birçok y›ld›z› küçüklüklerini<br />
Disney'in programlar›nda kamera<br />
karfl›s›na ç›karak geçirmifl. Disney giderek<br />
Hollywood'a genç oyuncular yetifltiren bir<br />
y›ld›z fabrikas›na dönüflüyor. Hannah<br />
Montana dizisi ile tan›nan Miley Cyrus<br />
televizyon dizisinin sinema versiyonu ile de<br />
ününe ün katt›. High School Musical<br />
dizisiyle ünlenen Zac Efron ve Vanessa<br />
Hudgens hem sinemada yeteneklerini<br />
kan›tlad›lar hem de müzisyenlikte çok<br />
satan albümlere sahipler. Ama madalyonun<br />
bir de öbür yüzü var. Hudgens'in<br />
hemcinsleriyle öpüfltü¤ü resimler internet<br />
sitelerine düflünce Disney onunla<br />
sözleflmesini iptal etmiflti, ç›kard›¤› albüm<br />
500 binden fazla sat›nca kanal onu<br />
yeniden ba¤r›na bast›. Skandallara kurban<br />
olma al›flkanl›¤› biraz da Disney<br />
y›ld›zlar›n›n kaderi gibi. Bayan Montana<br />
Miley Cyrus, Vanity Fair'a ç›plak poz<br />
vererek çocuklar›n cinsel istismar›<br />
konusunda dünya çap›nda bir<br />
tart›flman›n konusu oldu. Tabii bu<br />
yeniyetme y›ld›zlar›m›z›n ablalar›n› örnek<br />
ald›¤›n› düflünebiliriz. Çünkü Christina<br />
Aguilera, Britney Spears ve Lindsay<br />
Lohan da yaratt›klar› skandallarla<br />
günümüzün çocuk y›ld›zlar›na yeterince<br />
kötü örnek oldular. Tabii Shia Le Bouf<br />
gibi sessiz ama derinden gidip baflar›y›<br />
yakalayan isimler de var bu listede.<br />
Bakal›m listemizdeki Disney y›ld›zlar›<br />
kimlermifl?
23 Kas›m 1992'de do¤an Miley<br />
Cyrus’un efsanevi yükselifli, “Hannah<br />
Montana” dizisinin 2006 Mart ay›ndaki<br />
sansasyonel aç›l›fl gecesinin ard›ndan<br />
bafllad›. 5.4 milyon izleyici ile rating<br />
rekoru k›ran dizinin hemen sonras›nda<br />
Miley Cyrus izleyicinin kalbini kazand›.<br />
Dizide portresini çizdi¤i ve ikinci<br />
kimli¤i haline gelen Hannah<br />
Montana ve Miley Stewart karakterlerinin<br />
popülaritesi h›zla<br />
artarken Miley Cyrus’un<br />
popülerli¤i de doru¤a<br />
ç›kt›. Geçen hafta vizyona<br />
giren Hannah<br />
Montana filminde de<br />
dizideki baflar›s›n›<br />
devam ettirdi.<br />
2 Aral›k 1981 y›l›nda<br />
Louisiana, ABD'de do¤du.<br />
1990'lar›n bafllar›nda The<br />
Mickey Mouse Club ile<br />
tan›nd›. Dünya çap›nda 70<br />
milyondan fazla albüm satt›.<br />
Amerikan müzik tarihinde en<br />
çok satan 8. kad›n flark›c›<br />
oldu. Pop müzikte uzunca bir<br />
süre çok genç flark›c›lar›n<br />
hakim olaca¤› bir dönem<br />
bafllatt›. Tart›flmal› evlili¤i ve<br />
boflanmas›, uyuflturucu<br />
ba¤›ml›l›¤›, çocu¤unun elinden<br />
al›n›p eski efline verilmesi<br />
uzun süre magazin bas›n›n›<br />
meflgul etti.
■ Zachary David Alexander Efron 18 Ekim<br />
1987'de, San Luis Obispo, Kaliforniya'da do¤du.<br />
11 yafl›nda flark›c›l›k dersleri ile kariyerine bafllad›.<br />
2006 y›l›nda oynad›¤› Disney yap›m› ünlü müzikal<br />
"High School Musical" ve "Hairspray" ile büyük<br />
flöhrete kavufltu. High School Musical filminin<br />
çekimlerinde tan›flt›¤› Vanessa<br />
Hudgens ile 2006'dan beri<br />
beraber.<br />
■ Vanessa Hudgens <strong>14</strong> Aral›k 1988'de Salinas<br />
Kaliforniya'da do¤du. En büyük baflar›s›n› 2006<br />
y›l›nda vizyona giren Disney filmi High<br />
School Musical'de rol alarak elde etti.<br />
Film sonras›nda Hollywood<br />
Records'tan albüm teklifi alan ve<br />
senenin sonuna do¤ru ç›kard›¤› V<br />
adl› albümüyle büyük baflar›<br />
yakalad›. 2008 y›l›nda da<br />
Identified adl› ikinci albümünü<br />
ç›kard›. High School Musical 2<br />
ve 3 ile sinemadaki baflar›l› kariyerine<br />
de devam ediyor.
■ Christina Maria Aguilera, 18 Aral›k 1980<br />
y›l›nda Staten Island’da dünyaya geldi.<br />
1992’de Disney Channel’›n The Mickey Mouse<br />
Club'›nda yer ald›. 1998 y›l›nda bir Disney filmi<br />
olan Mulan için Reflection adl› flark›y› kaydetti.<br />
Kendi ad›n› tafl›yan ilk albümünü 1999’da<br />
yay›nladı<br />
■ Alt› Grammy<br />
Ödülü kazanm›fl,<br />
Amerikal› ünlü<br />
flark›c› ve aktör.<br />
Justin Timberlake<br />
Britney Spears ve<br />
Christina Aguilera<br />
ile The Mickey<br />
Mouse Club'da yer<br />
ald› ve tan›nd›.<br />
Justin sadece iki<br />
albümle toplam 18<br />
milyon satma<br />
baflar›s› gösterdi.<br />
Alpha Dog, Kara Y›lan ‹nliyor ve K›yamet Öyküleri<br />
ile sinemada da baflar›l› oldu¤unu kan›tlad›.<br />
■ 1980 y›l›nda<br />
Kanada'da do¤an<br />
Ryan Gosling, 12<br />
yafl›ndayken The<br />
Mickey Mouse<br />
Club adl› dizideki<br />
baflar›l› performans›yla<br />
dikkatleri<br />
üzerine<br />
toplad›. Ard›ndan<br />
sinemada Cinayet<br />
Gecesi, Lars And<br />
The Real Girl ve<br />
Tepetaklak<br />
Nelson gibi bir<br />
çok baflar›l› yap›mlarla yoluna devam etti.
■ Tam ad› Shia Saide LaBeouf<br />
olan oyuncu 11 Haziran<br />
1986'da Los Angeles'ta<br />
do¤du. 2000'de bir Disney<br />
yap›m› olan Even Stevens adl›<br />
dizide rol ald› ve buradaki<br />
rolüyle Emmy ödülünü<br />
kazand›. O art›k Indiana Jones,<br />
Transformers ve Eagle Eye gibi<br />
büyük bütçeli yap›mlar›n<br />
aranan y›ld›z›.
■ Jennifer Love Hewitt 21 fiubat<br />
1979’da Waco, Teksas’da do¤du. ‹lk<br />
ç›k›fl› Disney kanal› için Kids<br />
Incorporated (1989-1991) adl› flovla<br />
oldu. 2007 y›l›nda FHM okurlar›<br />
taraf›ndan 100 En Seksi Kad›n s›ralamas›nda<br />
<strong>14</strong> numarada yer ald›. En ünlü<br />
filmi ise: 1997 yap›m› I Know What You<br />
Did Last Summer-Geçen Yaz Ne<br />
Yapt›¤›n› Biliyorum.<br />
■ Hilary Erhard Duff 28 Eylül<br />
1987'de Houston, Teksas'da<br />
do¤du. Hilary Duff, bir Disney<br />
yap›m› olan Lizzie McGuire adl›<br />
televizyon dizisiyle ün sa¤lad›. Bu<br />
dizide ald›¤› baflrol sayesinde<br />
yap›mc›lar›n dikkatini çekti ve<br />
ard›ndan birçok filmde rol ald›. Bu<br />
filmlerin bafl›nda, Lizzie McGuire<br />
(2003), Bir Külkedisi Masal› (2004),<br />
Cheaper by the Dozen (2003)<br />
gelmekte.<br />
■ 2 Temmuz 1986'da New York'ta dünyaya gelen Lindsay<br />
Dee Lohan 1998 y›l›nda Disney'in The Parent Trap adl› filminde<br />
rol ald› ve film oldukça baflar›l› oldu. 2002 Get a<br />
Clue ve Jamie Lee Curtis ile rol ald›¤› Freaky Friday 2004<br />
y›l›nda çevirdi¤i Mean Girls ile tam bir ç›k›fl yapt›. Son<br />
dönemlerde yaratt›¤› skandallar kariyerinin önüne geçti.
BANU BOZDEMİR<br />
■ ‘Çocukluğ umdan beri hep başka birisi olmak<br />
istemişimdir’ diyen, Tom Hanks gibi olmak istediğ<br />
i için Hanks’in tahtına aday gösterilen ve<br />
hızla yükselişe geçen, henüz 1986 doğ umlu bir<br />
velettir kendisi desek yanlış laf etmiş olmayız…<br />
Transformers serüveniyle ayyuka çıkan<br />
‘ünlülük’ kapasitesi ikincisiyle daha da<br />
cilalanacak gibi duruyor…<br />
Tam Adı Shia Saide Labeouf… Shia gerçek<br />
aksanlı ‘hiya’ diye okunuyor ve ismine gizemli<br />
bir hava katıyor. Filmi çok da fazla geri sarmadan<br />
Labeouf’un aile işlerine dalalım…<br />
Ailenin tek çocuğ u, anne baba ayrılınca sırtına<br />
büyük maddi ve manevi sorumluluklar yüklenenlerden.<br />
12 yaşından itibaren çalışmış ve<br />
düzenli okula gidememiş. Ama bu hayatının<br />
belki de ilk gurur kaynağ ı olmuş. Üniversiteye<br />
gitmemesine verdiğ i cevap ise bir hayli<br />
çarpıcı… ‘Aslında gitmek istiyordum ama<br />
Steven Spielberg başka türlüsüne karar verdi.<br />
Daha fazla film yapmamı istedi. Böyle bir<br />
durumda kalkıp da Spielberg gibi birisine,<br />
“Hayır Steven, sizinle birlikte film yapmayacağ<br />
ım. Sınıflarda film eğ itimi alacağ ım ve sizin<br />
biyografinizi okuyacağ ım” diyecek halim yoktu’<br />
diyor ve koca bir alkışı bizden ve izleyicilerinden<br />
hak ediyor!<br />
Aileye para kazandırma amaçlı stand<br />
up’lar yapan ve oyunculuk özentisi<br />
olmadan rol kesen Labeouf ilk<br />
defa Holes filmindeki Stanley rolüyle ünlü oldu,<br />
ve oyunculuğ u bir kariyer olarak hissetmeye<br />
başladı. Constantine’de Keanu Reeves’in gölgesinde<br />
kaldıysa da ‘Hayatındaki Azizleri<br />
Keşfetme Kılavuzu’nda serserilikle yaşamı<br />
algılamak arasında kalan bir genç kıvamındaydı.<br />
Transformers öncesi biraz ‘Şüphe’ ona iyi<br />
gelen bir deneyim oldu. Ardından Michael<br />
Bay’ın kanatları altında robotlar gezegenine<br />
uzandı ve bir anda patladı… Kartal<br />
Göz’de çaresiz bir rehine, Indiana<br />
Jones da giderek efsaneleşen bir<br />
ekibin parçası oldu… Önünde uzun<br />
yıllar var ve Transformers’ın bu ay<br />
vizyona giren devam filminde yine<br />
başrolde… Piramitlere uzanan<br />
serüvende Transformers’ın<br />
kökenlerine uzanıyor ve sinema<br />
şovunun parçası oluyor<br />
ama yine de kendini bir rock<br />
yıldızı olarak görüyor!
Angelina Jolie bir film çekimi için Çin’e gidince,<br />
Brad Pitt, kankası George Clooney’i<br />
çağ ırmıştır. Salonda televizyon karşısında<br />
Amerikan futbolu seyretmekte bir yandan da<br />
bira içmektedirler. Üst kattan gelen çocukların<br />
sesi kafa şişirmekte, maçın heyecanına<br />
konsantre olamamaktadırlar.<br />
Brad Pitt: Hadi Steve, kaldır kıçını, hızlan<br />
biraz.<br />
George Clooney: O tamponla biraz zor<br />
yakalar bizimkini. İşte bak gördün mü?<br />
Brad: Ballısınız oğ lum başka bişi diil.<br />
George: Hadi lan ordan, balmış. Geçen sezon<br />
da gömmedik mi sizi bu sahaya. Hadi boş<br />
konuşma da kalk bana bi bira daha getir.<br />
Brad: (Mutfağ a yollanır) Ben de içerim bi<br />
tane.<br />
George: Ağ ır ol len. Bu kaçıncı? Çocuklarına<br />
kötü örnek oluyorsun.<br />
Brad: Bişi olmaz. Daha saat erken. Kırk yılda<br />
bir Angi yok. Çocuklara bakıcı tuttuk. Kafam<br />
rahat. (O sırada yukarıdan çeşitli dil ve<br />
lehçelerde çocuk bağ ırışları duyulur, Brad<br />
yukarı seslenir) Heeey, kime diyorum ben!<br />
Shut the fuck off! Bu evde İngilizceden başka<br />
bir dil konuşulmayacak demedim mi ben<br />
size! (Sesler kesilir) Inglourious Basterds!!!<br />
George: Şşşt, şşşt! Sakin ol adamım. Geç<br />
otur şöyle, onlar sadece çocuk.<br />
Brad: Hacım, bunlar çocuk değ il, şeytan. Biri<br />
diğ erinin saçını çeker, biri diğ erinin eşyasını<br />
izinsiz kullanır. Sonra hır gür tabi… Olan<br />
arada bana oluyor. Hanfendi, kafasına göre<br />
gittiğ i her yerden çocuk topluyor. Sanki<br />
hediyelik eşya. Demiyor ki, benim herifin başı<br />
şişer mi? Benim herif bu çocukları kabullenir<br />
mi? Onların arasında kendi öz evladımız Shiloh<br />
da gümbürtüye gidiyor. Çocuk esirgeme kurumuna<br />
döndü anasını sattığ ımın evi!<br />
George: Eee, abi sözü dinlemezsin ki! Ben<br />
demedim mi sana. Bu kadar şanın şöhretin var.<br />
Karizma, yakışıklılık desen var. Para desen<br />
gırla. Elini sallasan evin her odasına 20 hatun<br />
doldurursun. Sen ne yaptın kalktın, piyasanın<br />
en cadı karısıyla beraber yaşamaya başladın.<br />
Hatun hem kıskanç, hem asi, hem dediğ im<br />
dedik! Valla o evdeyken çekine çekine geliyorum<br />
sana.<br />
Brad: Yok, abi. Sen rahatına bak. Senle bi alıp<br />
veremediğ i yok.<br />
George: Yok, yok. Ben bazen hissediyorum
tavırlarından. Angi, beni pek sevmiyor. Tabi,<br />
senin gibi düzenli bi ilişkimiz yok ya,<br />
ondandır.<br />
Brad: Alakası yok, Aha sayı oldu. Hahaha!<br />
George: Hayret, bi sayı almayı başardınız.<br />
Bu sırada dolaptan bir bardak su almak için<br />
çocukların bakıcısı iner. Güzel bir<br />
sarışındır. Kızı gören çapkın George’un<br />
ağ zı açık kalır. Kız yukarı çıkar.<br />
George: Oğ lum, bu ne lan?<br />
Brad: Ne ne?<br />
George: Şu sarışın fıstık. Bakıcı kız.<br />
Brad: Ha, o mu? Linda’yı diyorsun. George:<br />
Var ya sen salaksın lan. Daha bu yaşta hayatını<br />
bitirdin. Çıksana olum arasıra yukarı.<br />
Çocuklarınla ilgileniyormuş ayağ ına<br />
yavşasana şu çıtıra.<br />
Brad: Ya, bi git allahaşkına ya. Saçma<br />
saçma konuşma. Angi’ye söylerse ne olur<br />
biliyor musun sen?<br />
George: En kötü tokat manyağ ı yapar<br />
seni…<br />
Brad: Ha şunu bileydin.<br />
George: İyi kardeşim sen bilirsin. (Ayağ a<br />
kalkar) Sen burada otur maçı seyret. Ben<br />
biraz sizin çocuklara masal anlatayım.<br />
Brad: (O da panikle ayağ a kalkar) Otur lan<br />
şuraya. Rezil mi etçen beni? Kızın sevgilisi<br />
var oğ lum.<br />
George: Eee? Kim George Clooney’e hayır<br />
der ki bu dünyada? Ben gidiyorum yukarı.<br />
Brad: (Durdurmaya çalışarak) Ya bi saniye.<br />
Nereye gidiyosun ya? O kadar kolay mı<br />
oğ lum bu işler. Kız gider basına masına<br />
anlatır. Sonra uğ raş dur.<br />
George: Erkeksen sen çık o zaman. Kaç<br />
yıldır, Angi’den başkası var mı lan hayatında?<br />
Tek eşli mi oldun lan bunca yıl sonra?<br />
Brad: Oğ lum bak beni gaza getirme. Kafam<br />
güzel. Angi’ye de kızgınım zaten.<br />
George: Hadi koçum hadi… (Brad’in sırtına<br />
vurur) Göreyim seni. Çık yukarı, bitir işi.<br />
Benden sana güzel bir Las Vegas tatili<br />
hediye. Biraz erkek ol be!<br />
Brad: (Biraz düşünür) Tamam lan. Sen<br />
kazandın. Ne kaybederim ki? Sen otur bekle<br />
beni.<br />
Brad, ayna karşısında saçlarını düzeltir.<br />
Üstüne başına çeki düzen verir. Yukarı<br />
çıkar. George, sırıtarak televizyonun başına<br />
geçer ve maçı izlemeye başlar.<br />
George: Böyle yola getirirler adamı işte.<br />
Hadi oğ lum, bi sayı daha!<br />
Bu sırada evin dış kapısı açılır.<br />
George: Nooluyo lan? Bu kim şimdi?<br />
İçeri giren Angelina Jolie’dir. Sessiz sessiz<br />
salonun ortasına gelir. George Clooney’le<br />
karşılaşınca biraz bozulmuştur.<br />
Angelina Jolie: Sen yine mi buradasın. Ohh,<br />
beyefendi, yine yayılmış, her taraf bira<br />
şişesi. Brad nerde?<br />
George: (Angi’ye belli etmeden yaşadığ ı<br />
panikle) Eee, mmm, sanırım çocukların<br />
yanında! Dur sesleneyim.<br />
Angelina: Yok sakın haa! Sürpriz<br />
yapacağ ım. Çin’den de bir çocuk evlat<br />
edindim. Arabada bekliyor. Ben yukarı<br />
çıkıyorum. Sen de şu ortalığ ı topla biraz.<br />
George: (Koltuğ a yaslanır, şişeden bir<br />
yudum alır) Şimdi hapı yuttuk!<br />
Biraz sonra yukarıdan bağ ırış çağ ırış sesleri,<br />
Angelina’nın çığ lıkları, tokat sesleri,<br />
çocuk ağ lamaları…vs. gelir. Brad önde<br />
Angelina ve bakıcı kız arkada aşağ ı inerler.<br />
Angelina bir yandan kızın sarı saçlarına<br />
yapışmış yolmakta, bir yandan da Brad’i<br />
tokatlamaktadır.<br />
Brad: Hayatım dur yanlış anladın. Linda<br />
sadece bana masaj yapıyordu.<br />
Angelina: Allah belanı versin senin herif<br />
gibi! Saçımı süpürge ettim be senin için. Bu<br />
şıllıkla mı aldatacaktın beni. (Birden<br />
George’u görür) Allah senin de belanı<br />
versin. Bi uçkurunuza sahip çıkamıyosunuz<br />
di mi? Müstakbel kocamın da aklına giriyorsun,<br />
hayvan herif, şu sürtüğ ü de al ve defol<br />
evimden.<br />
George, pırtısını toplayıp, hiç cevap vermeden<br />
dışarı çıkar. Angelina Linda’yı da<br />
dışarı atıp kapıyı kapatır. Brad içeride<br />
kalmıştır.<br />
George: (Sanki hiç bir şey olmamış gibi<br />
sırıtır, Linda’ya yanaşır) Merhaba, daha<br />
önce tanışmamıştık sanırım. İstersen seni<br />
evine kadar bırakabilirim. Yada bu gece ilk<br />
uçakla Como Gölü’ndeki evime de kaçabiliriz.<br />
Ne dersin?
Ebu Garib<br />
işkencecilerinin<br />
yıllar sonra geriye<br />
bakıp olayı nasıl<br />
değ erlendirdiklerini<br />
görmek insanlığ<br />
ın düştüğ ü<br />
durumu sert bir<br />
şekilde gözler<br />
önüne<br />
seriyor. ABD’nin<br />
işkenceye bakış<br />
açısı ise gelecek<br />
için bütün<br />
ümitlerimizi<br />
kırıyor
SERDAR AKBIYIK<br />
Bundan 10-20 yıllar sonra insanlar dönüp de<br />
yaşadığ ımız döneme baktığ ı zaman kapkaranlık<br />
bir süreç görecekler. Çekilen belgeseller<br />
de bu anlamda tarihe düşen en önemli<br />
notlar olacak. Bu açıdan sinema hiçbir zaman<br />
olmadığ ı kadar etkili bir üretim. Zamanın<br />
Ruhu bu tür önemli yapımları işlemeye devam<br />
ediyor. Bu sayıda, Eric Morris’in son filmi<br />
Standart Operasyon Prosedürü-Standart<br />
Operating Procedure’ü işleyeceğ iz. 2004<br />
yılında Irak’ta Ebu Garib hapishanesinde<br />
yaşanan işkencelerin fotoğ raflarının basında<br />
yayınlanması üzerine başlayan süreci anlatıyor<br />
film.<br />
Birçok dönemde ve birçok ülkede işkence<br />
olayları yaşanmıştır. Fakat Ebu Garip’te<br />
yaşananlar eski örneklerinden çok farklı.<br />
Çünkü bir ülke yönetimi top yekûn bu uygulamayı<br />
başlatmış, dünyaya da doğ ru yaptığ ını<br />
kabul ettirme çabasını göstermiş ve işkenceye<br />
standart getirme iddiasında bulunmuştur.<br />
Şimdiye kadar bizim ülkemiz de dahil olmak<br />
üzere birçok ülkede bu tür olaylar yaşandı.<br />
Ama hepsi gizlendi, hep hasıraltı edilmek<br />
istendi. Çünkü bu işkenceyi yapanlar da yaptıklarının<br />
ne kadar insanlık dışı bir faaliyet<br />
olduğ unu içten içe kabul etti. İşkence hiçbir<br />
zaman açık bir devlet politikası olarak<br />
karşımıza çıkmadı. Geçmişte işkence, insanlık<br />
onurunu ayaklar altına alan ama standartlaştırılmayan<br />
bir suçtu. Halbuki Ebu Garib ve<br />
sonrasında yaşananlar işkenceyi, insan onurunu<br />
aşağ ılamayı standart bir uygulama<br />
olarak önümüze getiriyor. Bir takım sebepler<br />
neticesinde kabul edilebilir hale getiriyor.<br />
Hayır, işkence asla kabul edilemez. Belirli<br />
suçlar için idam cezasını bile tartışabiliriz<br />
ama insanlık onurunu alaşağ ı etmeyi asla.<br />
Eric Morris önemli bir isim. The Fog Of The<br />
War ile geniş kitleler tarafından tanındı. Belki<br />
de o filmin ivmesiyle Ebu Garib ile ilgili bu<br />
belgeseli çekebildi.<br />
Ebu Garib’de neler olmuştu? Irak’ta bütün<br />
önemli mahkumların gönderildiğ i bu hapishane<br />
normal askerlerin dışında CIA’nin özel<br />
sorgucularının cirit attığ ı bir yer. CIA ve özel<br />
sorgulama ajanları için Ebu Garib’e girerken<br />
insanlıklarını dışarıda bırakıyorlar bile diyemeyeceğ<br />
im. Olay daha vahim çünkü. Bütün<br />
yaşananlar, orada görevli ABD ordusundan<br />
sıradan askerlerin yaptıkları rezillikleri<br />
fotoğ raflamaları ve bunların bazısının dünya<br />
basınına sızmasıyla ortaya çıktı. Hepimiz bu<br />
resimleri internet sitelerinden gazetelerin baş<br />
sayfalarından görmüşüzdür. Bu belgeselle bir<br />
daha o rezil resimleri hatırlamak değ il amaç.<br />
Biz burada yaşananların ABD’de nasıl algılandığ<br />
ını ve bu resimleri çekip ceza alan<br />
insanların geriye bakıp ne gördüklerini<br />
araştıracağ ız.<br />
Daha doğ rusu bu belgeselde bizim için önemli<br />
nokta bu. Yoksa dediğ imiz gibi hepimizin<br />
hala anısında olan o rezil fotoğ rafları çarpıcı<br />
unsur olarak bu sayfalara taşımak değ il<br />
amaç.<br />
Filmde öncelikle Lynndie England gibi<br />
işkenceci askerlerin röportajları, o<br />
fotoğ rafları inceleyip bu askerlerin yargılanmasında<br />
kullanılacak bilirkişi raporlarını<br />
hazırlayan bir emniyet görevlisinin, Ebu<br />
Garip’in kadın komutanının, bir de sorgulama<br />
görevlisinin röportajları yer alıyor. England’ı<br />
hepimiz hatırlarız, bir tutsağ ın boynuna<br />
geçirdiğ i tasma ile onu yerlerde<br />
süründürürken, başka bir tutsağ ı zorla mastürbasyon<br />
yaptırırken çekilmiş resimleri<br />
unutulmazlar arasına girdi.<br />
England bu davranışları yüzünden hapis<br />
cezası alıyor ama bunun için röportajda<br />
neredeyse hiç tepki vermiyor. En küçük bir<br />
suçluluk hissetmiyor kadın. Tek derdi var o<br />
dönemde aşık olduğ u
ir diğer işkenceci erkek askerin diğer<br />
kadın askere aşık olması. Bunu affedemiyor.<br />
Tek derdi bu. Çünkü anlıyoruz ki bu<br />
insanların gözünde Iraklılar insan değil.<br />
Daha doğrusu kendilerinin dışında hiç kimsenin<br />
bir önemi yok. Tam bir insanlık<br />
erozyonu. Hadi diyoruz ki “En alt düzeyden<br />
cahil bir er”. Daha sonra hapishanenin<br />
kadın komutanının röportajını dinliyoruz.<br />
Kendi hapishanesinde yaşanan bu kadar<br />
rezillik ortaya çıkmışken aldığı tek ceza<br />
işten el çektirilmesi. Komutanın tek üzüntüsü<br />
de bu. “Benim komutam altında bu<br />
hapishanede ne insanlık suçları işlenmiş”<br />
diye düşüneceğine üst komuta bana kazık<br />
attı demeye getiriyor. Zaten bu kadının<br />
söylediklerinden sonra ABD’nin iddia ettiği<br />
gibi orada yaşananlardan üst komuta<br />
kademesinin haberdar olmaması gibi bir<br />
durumun söz konusu olmadığını anlıyoruz.<br />
Röportaj bunu bütün açıklığıyla kanıtlıyor.<br />
Yapılan işkenceler çok çeşitli. Mesela<br />
kafasına geçirilen bez sürekli ıslatılıp<br />
boğulma hissi uyandırılan mahkumun çektikleri.<br />
Elektrik verilen tutsaklar, kaba<br />
dayaktan geçirilenler ve bu yüzden ölenler.<br />
Bu sahnelerin bir tanesinde işkenceci<br />
askerlerin bir ölüye yaptıkları saygısızlık<br />
artık söze gerek bırakmıyor. Sorgu altında<br />
döverek öldürdükleri yaşlı bir adamın cesedini<br />
soyup resim çekiyorlar. Cesetle dalga<br />
geçiyorlar. Bilmiyorlar ki aslında insanlıktan<br />
çıkmışlar ve kaybettikleri ruhlarıyla<br />
dalga geçiyorlar. Bütün bu sarsıcı, mide<br />
bulandırıcı, nefret uyandırıcı görüntüler ne<br />
yazık ki filmin en önemli sahneleri değil. En<br />
önemli sahneler filmin sonunda. Bu askerlerin<br />
resimlerini araştırıp rapor hazırlayan<br />
güvenlik görevlisinin resimleri kategorize
ederken kullandığı değerlendirme asıl insanlık onurumuzu rencide ediyor. Görevlinin hazırladığı<br />
ve mahkemenin de kabul ettiği değerlendirmeye göre suç olan resimler ile olmayanlar teker<br />
teker gösteriliyor. Mesela England’ın tasma takarak yerde sürüklediği tutuklu resminin üzerinde<br />
"Criminal act" (Suç eylemi) ibaresi var. Veya kutunun üzerinde ellerine elektrik kabloları takılı<br />
mahkumun resminde de “Criminal act" (Suç eylemi) yazıyor. Ama yataklarına bir köpek gibi<br />
kelepçelenmiş, çırılçıplak soyulmuş, kafasına çuval geçirilmiş mahkum fotoğrafı aklanıyor.<br />
Üstüne SPO yani Standart Operating Procedure damgası bulunuyor. ABD sistemine göre bu bir<br />
suç değil. Bu tavır bir işkence değil. İnsanlık dışı, onur kırıcı bir davranış değil. Bu<br />
medeniyetimizin insanlık standardıdır. Medeniyetimizin insanlığa bakış açısı, ayıbıdır. Yıllar<br />
sonra evlatlarımız dönüp baktığında bizi utanç içinde bırakacak anılardır, resimlerdir,<br />
utancımızdır. Bu işkencelerden sorumlu olanların<br />
insanlık standardıdır Standart Operating Procedure.<br />
Son Söz<br />
Guantanamo’da, ya da Ebu Garib’de yaşananlara<br />
George Bush’un politikaları diyemeyiz. ABD bütün bu<br />
görüntüleri kendi içinde bir şeytan yaratarak ve onu<br />
mesul tutarak yok etme çabası içinde. Obama da bu<br />
yeni imajın yeni aktörü. Ama ne yazık ki geçen sayımızda<br />
işlediğimiz The Obama Deception filminde de<br />
görüldüğü gibi Obama ile Bush arasında hiçbir fark<br />
yok. Guantanamo kapanırken başka ülkelerde binlercesi<br />
açılıyor. Ebu Garip gibi onlarca hapishane Irak’ta var.<br />
Ama onlarda resim çekmek yasak. Yani günümüzde de<br />
aynı işkenceler ve aşağılamalar devam ediyor olabilir.<br />
Bir farkla bunlardan bizim haberimiz olmaz.
Filmlerdeki<br />
virüsler, virüse<br />
dokunup genetiği<br />
değişen canlılar,<br />
virüslerden<br />
kaçanlar, virüs<br />
olanlar, salgında<br />
tek başına<br />
hayatta kalanlar<br />
bu yazının<br />
konusu…
BANU BOZDEMİR<br />
Kufl gribi, domuz gribi,<br />
salg›n hastal›klar, virüsler,<br />
insana yap›flan keneler,<br />
kenelere yap›flan hayvanlar<br />
derken felaket senaryolar›n›n<br />
tam da ortas›nda kald›k…<br />
Geneti¤i bozulan sebzeler, hormonla<br />
irileflen meyveler, tek kullan›ml›k<br />
tohumlar hepsi felaket<br />
senaryolar›n›n gerçe¤e bürünmüfl<br />
hali… O yüzden filmlerdeki<br />
virüsler, virüse dokunup geneti¤i<br />
de¤iflen canl›lar, virüslerden<br />
kaçanlar, virüs olanlar, salg›nda<br />
tek bafl›na hayatta kalanlar bu<br />
yaz›n›n konusu…<br />
Önce insano¤lunun korkunç virüsleri<br />
üretti¤i sonra da onlarla bafl<br />
edemeyerek insanl›¤›n soyunu<br />
kuruttu¤u filmlerle bafllayal›m…<br />
Ben Efsaneyim / I am Legend tam<br />
da insan yap›m› korkunç bir virüsün<br />
kontrolden ç›kt›¤› bir dünyada<br />
bafll›yor. Neville ve köpe¤i virüse<br />
ba¤›fl›kl›k gösterir ve hayatta kal›rlar. Ama<br />
bu hiç de kolay de¤ildir. Francis Lawrence sonsuz<br />
bir yaln›zl›k atmosferinde virüslerin<br />
baflkalaflt›rd›¤› canl›lara da yer veriyor…<br />
Asl›nda ölümcül virüslerin yaratt›¤› atmosfer ve<br />
k›yamet senaryolar› anlam›nda en etkilisi Danny<br />
Boyle imzal› 28 Gün Sonra / 28 Days Later ve<br />
devam filmi 28 Hafta Sonra / 28 Weeks<br />
Later’d›r… Yine bir virüs ve insanlara bulaflma<br />
durumu var. Maymunlardan insanlara geçen<br />
virüs insanlar› 15 dakikada zombivari yarat›klar<br />
haline getirir. Her fleyden habersiz 28 günlük<br />
uykusundan uyanan Jim, bu ölü sessizli¤i çöken<br />
dünyada flaflk›nl›k ve korku dolu deneyimler<br />
yaflar. 28 Hafta Sonra ise virüsten kaçan insanlar›n<br />
dönüflü ama virüsün hala insan bünyesindeki<br />
sessizli¤i üstüne… 28 Hafta Sonra hem kendi<br />
öncül filminden, hem de di¤er virüs – zombi filmlerinden<br />
daha duygusal ve farkl› bir durum<br />
bar›nd›r›yor. Ama 28 Gün Sonra’n›n atmosfer<br />
yap›s›yla her anlamda daha etkili oldu¤unu<br />
söylemek mümkün…<br />
Ölümcül Oyun / Resident Evil, bilgisayar oyunundan<br />
beyazperdeye yollanan bir film. Konu yine<br />
malum. Gizli kapakl›, yerin yedi kat dibine kadar<br />
uzanan bir laboratuarda deneyler yap›l›r. Virüs<br />
kontrolden ç›kar ve bir personel bir anda zombi<br />
olur… Ama virüsü durduracak, hala ‘insan’<br />
kalm›fl biri mutlaka vard›r. Onlar ve zombiler
aras›nda geliflen inan›lmaz savafla tan›kl›k ederiz…<br />
Üçleme yapan seri sonuna kadar mücadele içeriyor<br />
ve baflrolde hep savaflç› ruhlu Milla Jovovich’i izliyoruz.<br />
George Romero’dan devral›nan zombi bayra¤› y›llar<br />
sonra ayn› isimle yine karfl›m›za ç›km›flt›. Ölülerin<br />
fiafa¤› / Dawn of Dead, insan kaç zombi kovala fleklinde<br />
gelifliyor. Markete s›¤›nan insanlar›n tüketim<br />
ruhu orada da devreye giriyor. Ama zombiler de<br />
tüketim toplumunun bir parças›… Romero tüketim<br />
ruhunu zombilere yaym›flt›, Snyder da devam filminde<br />
ayn› yolun yolcusu… Yani ‘virüsler genelde<br />
ne zombiler do¤uruyor’ diyebiliriz…<br />
Salg›n daha çok çocuklar ve büyükler aras›ndaki bir<br />
meseleye dayan›yor. Büyüklerin yaratt›¤› bir salg›n<br />
ortam›ndan yaln›zca çocuklar etkilenir ve on y›l<br />
sürecek bir koma yaflarlar. Sonra hep beraber<br />
uyan›rlar. ‹lk hedefleri büyüklerdir. Ama serde yine<br />
zombilik vard›r. Korku aleminin adam› Clive Barker<br />
yap›mc› koltu¤unda…<br />
Virütük alemler filmlerinin en önemlilerinden biri olan<br />
Tehdit / Outbreak, biraz dünya=Amerika k›vam›nda<br />
ilerleyen filmlerden. Dustin Hoffman turuncu<br />
k›yafetler içinde virüs salg›n› peflinde koflan bir<br />
uzman. Wolfgang Petersen yönetmen koltu¤unda<br />
oturuyor ve Amerika neyse ki kurtuluyor!<br />
Omega Man da ‘yaln›zl›¤›m ve ben’ odakl› filmlerden.<br />
Asl›nda I am Legend uyarlamas› kendisi. Film<br />
1976 y›l›nda geçiyor virüsün ad› ölümcül biyolojik<br />
silah. Doktor Robert Neville hayatta kalan tek kifli…<br />
Asl›nda hikayeyi biliyoruz…<br />
Oniki Maymun kehanet / salg›n odakl› bir film. Cole<br />
1996 y›l›nda ç›kacak bir salg›n hastal›¤›n befl milyar<br />
insan› öldürece¤i konusunda bir kehanette bulunur.<br />
‹ddias›na göre, o bu felaketi yaflam›flt›r ve oradan<br />
'geriye dönmüfltür'. Bafll›ca tan›¤› da 12 Maymun<br />
Ordusu adl› bir çevreci örgütün bafl›ndaki Goines<br />
adl› iyileflmifl bir eski hastad›r... Terry Gilliam’›n<br />
elinde enteresan fliirsel ve görsel formlara giren<br />
film, 2012’deki yak›n zamanl› kehaneti hat›rlat›yor<br />
ister istemez…<br />
Kuduz, biraz daha toplum elefltirisi k›vam›nda,<br />
de¤ifltirilen organizmalar taraf›nda bir film.<br />
Motosikletçi k›z›n kaza sonras› geçirdi¤i ameliyat<br />
sonras›nda kana ve insan etine duydu¤u çekimle<br />
ilgili… Ama bu durum sadece k›zla s›n›rl› kalmaz ve<br />
herkese bulaflmaya bafllar… Cronenberg ve
Romero etkileri tafl›yan sert bir film.<br />
Cassandra Geçidi 70’ler ortam›nda geçen, sa¤l›k<br />
örgütünü havaya uçurmak isteyen iki adamdan birinin<br />
öldürülmesi ama bir bakterinin di¤erine bulaflmas› ve<br />
onunla beraber yay›lmas› üstüne… Gerilim dozu bir<br />
hayli yüksek…<br />
Tepenin Gözleri ve devam› asl›nda gizemli bir flekilde<br />
kaybolmalar üzerine… Ama o gizemin, mutantlar›n ve<br />
kaybolan bilim adamlar›n›n ak›betinde ve da¤lardan<br />
gelen sinyalin alt›nda da bir bit yeni¤i aramak laz›m …<br />
The Crazies de bir uça¤›n düflmesi sonucunda, yöre<br />
halk› apar topar karantinaya al›n›p afl›lan›r. Çünkü biyolojik<br />
at›klar sulara kar›flm›fl ve insanlar ak›llar›n› kaybetmifltir.<br />
Militarizm elefltirisi yapan film ayn› zamanda<br />
gerçek tehlikenin yok say›lmas› durumunda yaflananlar›<br />
da aktar›yor. George Romeo ilkinde yönetmen,<br />
y›llar sonraki devam filminde senarist.<br />
Bir de dünyan›n d›fl›ndan yani uzaydan ya da, sesle,<br />
telefonla yani sanal olarak yay›lan salg›nlar da var…<br />
‹stila / The Invasion de bunlardan. Uzay meki¤iyle<br />
dünyaya girifl yapan salg›n, ›s›ya dayan›kl› ve insanlara<br />
bulaflmaya pek merakl›d›r. 1999 yap›m› Virüs de<br />
uzaydan gelen bir salg›n virüsü üzerine. Yarat›klar /<br />
Splinter ise sülük misali insanlara yap›flan ve onlar›<br />
yok etmek için harekete geçen uzayl›lar düflüncesi<br />
üzerine kurulu… The Andromeda Strain uzaydan<br />
gelen ölümcül bir virüs üzerine. Scott Kardefllerin<br />
yönetmen koltu¤unda oturdu¤u filmde kitlesel ölümler<br />
yaflan›yor. Yine I am Legend tad› var ama, daha bilimsel<br />
bir formunun oldu¤unu söylemek mümkün.<br />
Pontypool da ise ne kanla ne de havayla bulaflan bir<br />
virüs sözkonusu. Sadece kelimelerle bulaflan bir<br />
hastal›k durumu var. Yani insanlar kelimelerle<br />
düflüncelerle zehirleniyor ve zombiye dönüflüm<br />
kaç›n›lmaz oluyor. Cevaps›z Arama serisi de telefonla<br />
bulaflan ölüm virüsü üzerine gayet gerilimliydi. The<br />
Mist / Ölümcül Sis filmini de bilinmez ölüm duygusunun<br />
yayd›¤› gerilimle bu kategoriye alabiliriz.<br />
The Host / Yarat›k asl›nda savafl gemilerinin boflaltt›¤›<br />
kimyasal at›klar›n yaratt›¤› bir yarat›k üzerine…<br />
Yarat›¤›n insanlara bulaflt›rmak istedi¤i bir virüsü<br />
hem de süper bir sistem elefltirisi var. K›ym›k /<br />
Splinter, ormandan gelen, insanlar› yine zombiye<br />
dönüfltüren k›ym›ktan ilham al›rken, devam filminde<br />
daha fazla salg›n yaratabilece¤i düflüncesini<br />
de bize fazlaca bat›r›yor.
Pelin Esmer ilk<br />
uzun metraj<br />
kurgu filmi 11’e<br />
10 Kala ile<br />
İstanbul Film<br />
Festivali’nin Jüri<br />
Özel Ödülü’nü<br />
aldı. Aslında<br />
ödüllere yabancı<br />
değ il Esmer.<br />
2005 yılında<br />
çevirdiğ i Oyun<br />
belgeseliyle de<br />
birçok ödül<br />
almıştı...
SERDAR AKBIYIK<br />
O dönemde bütün ilgiyi üzerinde toplayan Pelin<br />
Esmer yeni filminde yine bizi kendine hayran bıraktı.<br />
Esmer’in gerçek hayatta kendi amcası olan<br />
karizmatik Mithat Esmer’in hikayesi filmin odağ ında<br />
yer alıyor. Hayatı koleksiyon yaparak hazmeden<br />
Mithat Esmer’in rol arkadaşı ise Nejat İşler. Bu<br />
farklı ikili yönetmenin düşlerinde sıcak ama birbirinden<br />
uzak bir yaşam yolculuğ una çıkıyorlar. Biz<br />
bu yolculukla beraber Pelin Esmer’in de sinemadaki<br />
yolculuğ unu röportajımızın konusu yaptık.<br />
Esmer filmindeki kahramanların güven peşinde<br />
koştuğ unu, kiminin bu güveni emniyetli bir evde,<br />
kiminin sevgide kiminin ise koleksiyonda bulduğ<br />
unu söylüyor. Belki de bu sözleriyle yönetmen<br />
hayata karşı güveni kalmamış insanların sözcüsü<br />
oluyor. Zaten Esmer’in bu duruşu da ilk kurgu filmini<br />
yapmasına rağ men onu sinemamızda farklı bir<br />
yere koymamıza sebep oluyor.<br />
2005’te Oyun filminden dört yıl 11’e 10 Kala ile<br />
izleyici karşısına çıktınız. Bu arada neler oldu?<br />
Bir kere “Oyun”dan sonra bir süre ara vermek istiyordum.<br />
Hem festivaller de çok oldu o arada. Ama<br />
bir süre sonra 11’e 10 Kala üzerine çalışmaya<br />
başladım. Onun ön hazırlığ ı ve çalışması uzun<br />
sürdü. Çünkü ancak olgunlaştı ve senaryonun hazır<br />
olduğ una inanmadan da çekmeyecektim. Zaten<br />
çok uzun süredir aklımda olan bir projeydi fakat<br />
hazırlanması uzun sürdü. Sonra Cannes’ın Paris’te<br />
bir residance’ı vardı. Genç beş yönetmeni projeleri<br />
üzerine çalışmaları için oraya davet ediyorlar.<br />
Orada 11’e 10 Kala’nın senaryosunu yazdım. Dört<br />
buçuk ay Paris’te kaldım. Bu sürenin, uzaklaşmak<br />
ve senaryoya yoğ unlaşmak adına bana çok faydası<br />
oldu. Aslında Paris’te olmanın ekstra bir<br />
katkısı yok. Fakat ait olmadığ ın bir dünyada yazmak<br />
besleyici oldu. Çünkü burada çok biriktirmiştim<br />
zaten, yani cebimde bir sürü şeyle gittim. Orada<br />
daha sükunetle yazabilme şansım oldu. Ama<br />
senaryoyu Istanbul’a dönünce bitirdim. Noktayı<br />
özellkile İstanbul’da koymak istiyordum. Sonra<br />
haliyle para bul, bulama, bulduğ unla yap… Ama<br />
yine de yurt dışındaki filmlere göre çabuk oluğ unu<br />
düşünüyorum.<br />
2002’de çektiğ iniz “Koleksiyoncu” 11’e 10<br />
Kala’nın temelini oluşturuyor gibi. Aynı konuyu<br />
geliştirmenizin sebebi nedir?<br />
Koleksiyoncu üzerine sorularım henüz bitmemişti.
Merakım dinmedi, dinene kadar da peşinden<br />
gitmem gerekiyordu. Çünkü sonuçta<br />
o film bir anlmada benim girizgahımdı,<br />
bende daha çok soru oluşturdu ve o<br />
soruların cevabını bulmaya çalışmanın<br />
yolu da film yapmak.<br />
Filmin Mithat Bey’le ilgili olan bölümleri<br />
belgesel ağ ırlıklı, onun dışında Nejat<br />
İşler’in canlandırdığ ı kapıcı karakterinde,<br />
apartman yöneticisinde, sahaf<br />
karakterinde sanki sizin kurgunuz ve<br />
renginiz daha fazla işin içine giriyor. Bu<br />
noktada bir tepkiniz söz konusu diye<br />
hissediyorum. Buna yorumunuz nedir?<br />
Kişisel olarak benim orada Mithat Bey<br />
tarafında, diğ erlerine karşı bir duruşum<br />
yok. Ben Mithat Bey’le Ali’yi anlamaya<br />
çalışıyordum. İkisinin kesiştiğ i noktada<br />
bir olay vardı. Bu olay aslında hepimizin<br />
her gün, her ay yaşayabileceğ i bir şey.<br />
Hepimiz evimizden, işim,zden, sevgilimizden<br />
olabiliriz şu ya da bu sebeple.<br />
Oradaki apartman sakinlerinin de kendi<br />
yaşam tercihleri açısından geçerli sebepleri<br />
var. İnsanların kendi istekleri dışında<br />
evlerinden, yurtlarından edilmelerine bir<br />
vatandaş olarak tabii ki karşıyım. Ve<br />
böyle bir güvencemizin olmaması da<br />
sorgulanacak bir şey. Ama filmde bu<br />
Mithat Bey ve Ali dışında diğ er apartman<br />
sakinlerinin kendi arzuları ve tercihleri,<br />
orada önceliklerin çatışması söz konusu.<br />
Hepimiz bir güven arayışı içindeyiz..Ama<br />
bu güven arayışının okları farklı yöne<br />
olabilir. Filmde Mithat Bey kendini koleksiyonlarının<br />
yanında bütünleşmiş ve<br />
güvende hissediyor, diğ er apartman<br />
sakinleri de depreme dayanıklı daha iyi<br />
koşullarda bir evde yaşayarak. Ve bunların<br />
birini diğ erine göre daha haklı görmüyorum.<br />
Kimi sevgide o güveni bulmaya<br />
çalışıyor, kimi daha emniyetli bir<br />
evde, kimi koleksiyonunda. Belki de<br />
apartmanın adının Emniyet olması<br />
tesadüf değ ildir.<br />
Nejat İşler seçimi de sizin filminizin içeriğ<br />
i anlamında çok riskli olabilecek bir<br />
seçim. Nejat İşler nasıl çıktı ve ne<br />
düşünerek onu tercih ettiniz?<br />
Risk almadan sinema yapılmaz ki. Nejat<br />
hem oyunculuğ u hem de hayatında biriktirdikleriyle<br />
bu filme çok uygun bulduğ<br />
um bir oyuncuydu, Mithat Bey’le de<br />
çok doğ ru bir ilişki kuracağ ını hissettim.<br />
Oyuncu olmayan özel bir karakterle<br />
karşılıklı oynamak, ben oyuncu değ ilim<br />
ama, hem zor hem de cezbedici bir şeydir<br />
herhalde diye düşünüyorum. Önemli<br />
olan ben aralarından çekilip, onları kameranın<br />
önünde yalnız bıraktığ ımda birbirleriyle<br />
kurdukları ilişkiydi. Onu izlemek<br />
çok hoştu.<br />
Peki Mithat Bey sizin amcanız. Bu işe o<br />
nasıl yaklaştı?<br />
Çok genç olmasına rağ men 83 yaşında,<br />
koleksiyonunun talep ettiğ i belli bir<br />
düzene alışmış bir koleksiyoncu için film<br />
çekimi kendi deyimiyle pek çok “lüzumsuz<br />
tefarruat”la dolu bir iş. Ama ekipçe<br />
mümkün olduğ unca onun koleksiyonculuğ<br />
unu aksatmamaya özen göstererek,<br />
zorlukları ve hoşluklarıyla çekimleri<br />
tamamladık. Bu filmin yapılmış olmasından<br />
dolayı çok mutlu olduğ unu festival<br />
izleniminden sonra dile getirdi ve yaşattı.<br />
Aldığ ım en önemli ödüldü bunu duymak.<br />
Belki ben de kendimce onun koleksiyonunu<br />
yaptım.<br />
Filmler koleksiyonuna bir şey kattı mı?<br />
Tabi filmin posteri ve DVD’leri gidiyor<br />
şimdi, çift çift.<br />
Mithat Esmer’in oyunculuğ u da beni<br />
şaşırttı. Çünkü filmde ona yemek yapan<br />
kadınla olan diyaloglarında kolay kolay<br />
profesyonel bir oyuncunun bile vermekte<br />
zorlanacağ ı ince, çapkın, hayattan zevk<br />
alan bir erkeğ in diyalogları vardı.<br />
O karakteri onun için yazdım. Bütün<br />
diyalogları onun ağ zına uyacak, onun<br />
doğ allıkla söyleyeceğ i şekilde yazmaya<br />
çalıştım. Çok zeki ve iyi bir oyuncu.<br />
Ayrıca hem Nejat’la, hem diğ er oyuncularla<br />
beraber arada çok hoş süpriz<br />
diyaloglar da sundular bana.
Son dönem filmlere baktığ ımız zaman<br />
festivalde ödül alanlar çoğ unlukla yeni<br />
film yapan insanlar ve sizin filminiz de<br />
dahil olmak üzere hepsinde ortak bir dil<br />
yok desek de ortak bir duygu var. O da<br />
gerçeklik duygusu. Bir çok filmde<br />
gerçekliğ in odakta olduğ unu düşünüyorum.<br />
Bu bağ lamda bir ortak dil söz<br />
konusu mu?<br />
Belki de gerçeğ in daha fantastik<br />
olduğ unu kabul ettik! Ama genel bir<br />
yaklaşımdan bahsetmek doğ ru değ il.<br />
Reha Erdem bu anlamda çok farklı sineması<br />
olan bir yönetmen mesela. Ama<br />
belki şunu söyleyebiliriz, karakterlerin<br />
hikayenin önüne geçtiğ i sinema önem<br />
kazandı. Beni cezbeden de ilk etapta<br />
karakterler oluyor. O da kendi hikayesini<br />
yanında getiriyor. Karakterlerin sahiciliğ<br />
i, hikayenin gerçekiliğ inden daha<br />
önemli olduğ u için gerçekçiğ e daha<br />
odaklanılmış gibi görünüyor olabilir.<br />
High-defination’un etkisini nasıl görüyorsunuz?<br />
Film estetiğ iyle ilgili bir takım<br />
problemler yaratıyor mu?<br />
Gösterim koşullarına bağ lı olarak evet.<br />
Hd projeksiyon kalitesi yükselirse daha<br />
da iyi olacak. Şimdilik çekim kalitesi<br />
açısından hd’de bir problem yok ama<br />
türkiyede gösterim açısından daha çok<br />
iyi değ il. HD ile kesinlikle daha çok<br />
malzeme çekebiliyorsunuz. Tabi zamanla<br />
dezavantaja dönüşebilir bu. Ama<br />
kontrollü olmak gerekiyor diye<br />
düşünüyorum, çünkü çok malzeme çekmek<br />
her zaman iyi film çıkacağ ı anlamına<br />
gelmiyor. Surpriz çekimlere,<br />
doğ açlamaya, gizli çekime çok olanak<br />
veren bir şey hd ama kolaylıkla insanı<br />
tembelliğ e de itebilir. Önceden sahneleri<br />
düşünmek, tasarlamak, hayal<br />
etmek gerekiyor, çekimde tam tersini<br />
yapsan da.<br />
Jüri Özel Ödülü aldınız. Bunun için ne<br />
düşünüyorsunuz?<br />
Çok mutlu oldum tabi ki. Herkesin bir<br />
festivale girdiğ inde bir ödül alması ile<br />
ilgili bir ümidi olur. Ben de ümit ediyordum,<br />
sonuçta sevindim.<br />
Bundan sonra bir projeniz var mı?<br />
Varsa bu ne kadar bir zamana yayılacak?<br />
Epey yoruldum ama kısa bir süre içinde<br />
dinlenirim diye düşünüyorum. Bu bitti<br />
hemen diğ erine başlayayım diye bir<br />
hissim yok. Kafamda birkaç proje var,<br />
henüz hayal kurma kıvamında, olgunlaşınca<br />
hemen çekmek istiyorum.
Kökeninde Kızılderili, İrlanda kanı bulunan<br />
Megan Fox melez güzelliğ i sayesinde üç yıldır<br />
dünyanın en seksi yüz ismi listesinde zirvede yer<br />
SERDAR AKBIYIK<br />
■ Transformers filmi 2007'de<br />
gösterime çıktığ ında<br />
beyazperdede gencecik bir kız<br />
bozulan arabasının kaputunu<br />
öyle bir açtı ki erkeğ iyle,<br />
kadınıyla izleyiciler erotizmin<br />
doruklarında dolaşan Megan<br />
Fox ile tanıştı. O yıldan beri<br />
en ünlü magazin dergilerinin<br />
100 seksi listelerinde birinci<br />
sırayı kimseye bırakmıyor<br />
Megan Fox. Kızılderili kanının<br />
en güzel yönleriyle izleyicileri<br />
kendinden geçiren yıldız 1986<br />
yılında Tennessee'de doğ du.<br />
Bir ablası olan Fox daha beş<br />
yaşındayken kabiliyetiyle<br />
ailesini etkileyip dans ve tiyatro<br />
dersleri almaya başladı. 13<br />
yaşındayken modellik yapmaya<br />
başlayan Fox hemen<br />
ödüllerle tanıştı. Amerika<br />
Modellik ve Yetenek yarışmasında<br />
birinci olan güzel<br />
yıldız 2004 yılında<br />
Confessions of a Teenage<br />
Drama Queen de Lindsay<br />
Lohan ile birlikte rol aldı ve ilk<br />
kez sinema seyircisinin ilgisini<br />
üzerinde topladı. Daha sonra<br />
ise Transformers ile zirve<br />
yaptı. Bu ay vizyona girecek<br />
olan Transformers: Revenge<br />
of the Fallen'da Shia LaBeouf<br />
ile bu yılın sonuna doğ ru bir<br />
korku filmi olan Jennifer<br />
Body's'de Amanda Seyfried ile<br />
ve 2010'da Jonah Hex'te Josh<br />
Brolin, John Malkovich ile yan<br />
yana oynarken seyredebileceğ<br />
iz Megan Fox'u.<br />
Çok sıkı bir hayvan sever olan<br />
megan Fox’un köpekleri, kedileri,<br />
sincapları ve bir domuzu<br />
var. Megan Fox bir ayrılıp bir<br />
barıştığ ı sevgilisi Brian<br />
Austen Gren ile geçen ay<br />
tekrar barıştı. Yine de araları<br />
limoniki "bir hemcinsime de<br />
aşık olabilirim" açıklamasını<br />
yaparak magazin basının<br />
ilgisini topladı.<br />
Transformers'ın yönetmeni<br />
Michael Bay ile çalışmanın<br />
kolay olmadığ ını söyleyen<br />
yıldız, yönetmenin zayıf oyunculardan<br />
hiç hoşlanmadığ ını<br />
bu yüzden 2007 yılında<br />
Transformers'taki rolü alabilmek<br />
için kilo aldığ ını sözlerine<br />
ekledi. Eh sayfadaki<br />
resme bakınca Michael Bay'a<br />
hak vermemek elde değ il.
KEREM AKÇA<br />
Maymunlar Cehennemi, Terminator<br />
ve Gelece¤e Dönüfl, ‘zaman yolculu¤u<br />
filmi’ alt türünün tarihindeki en<br />
önemli yap›tlar. Ancak<br />
‘Slaughterhouse-Five’ ve ‘Donnie<br />
Darko’ gibi melez iskeletli filmlerin de<br />
kavram›n içinde ilginç bir rolü var.<br />
Uzun laf›n k›sas› zaman yolculu¤u,<br />
sinemada çok genifl bir alana<br />
yay›l›yor.<br />
■ Bilimkurgu tarihine bakt›¤›m›zda<br />
çeflitli alt türlerin dönem dönem aktif<br />
hale geldi¤ini görebiliyoruz. ‘Yarat›k<br />
filmleri’ ve ‘uzayl› istilas› filmleri’<br />
50’ler ve 60’larda, ‘uzay operas›’<br />
1970’lerde, ‘siber-punk’ ve ‘k›yamet<br />
sonras› bilimkurgu’ 1980’lerde<br />
ivmelerini yükseltmifllerdir. Son 10<br />
y›lda ise bilimkurgu, daha çok tür<br />
k›rmalar›n›n hakimiyetinde yürüyor.<br />
Parodiler ve “The Matrix”in izini süren<br />
‘distopik dünya’ filmleri hakim. Tabii<br />
yeniden çevrimlerle uzayl› istilas› filmlerine<br />
de geri dönüfl var.<br />
Zaman yolculu¤u alt türü ise sinemaya<br />
esas giriflini 1960’da yapt›ktan<br />
sonra çeflitli alt türlerle birleflerek yoluna<br />
devam etti. Elbette o y›llarda<br />
türün B s›n›f›ndan A s›n›f›na transfer<br />
oldu¤u bir döneme denk gelmesi de<br />
önemliydi.<br />
Zira zaman yolculu¤u kavram› mitolojik<br />
anlam› da olan, ‘kuflaklar aras›’<br />
veya ‘dönemler aras›’ farkl›l›klar›<br />
gözeten yo¤un bir dünya düzeni<br />
oluflturuyor temelinde. Bu do¤rultuda<br />
da tesadüf, kader gibi kavramlar› da<br />
bulunduran alt metinleri içeriyor.<br />
Bunun yan›nda ‘bilim adam›’n›n galibiyeti<br />
üzerine gitmesi de önemli tabi.
Zira ‘ç›lg›n bilim adam›’<br />
kavram›n›n sinemada ilk kez bu<br />
kadar büyük bir fley icat etti¤ine<br />
tan›k oldu¤umuz film “Zaman<br />
Makinesi”dir.<br />
H.G. Wells uyarlamas› “Zaman<br />
Makinesi”, türü bafllatan esas film.<br />
Ondan sonra asl›nda H.G. Wells’in<br />
yazd›¤› gibi ‘bulundu¤u dönemden<br />
gelece¤e giden bir bilim<br />
adam›n›n hikayesi’ fleklinde<br />
ilerleyen alt tür örnekleri çok da<br />
fazla üretilmedi. Ancak belli<br />
dönemlerde alt türün klasikleri<br />
devreye girdi. Yani “Zaman<br />
Makinesi”, bir model oluflturmaktan<br />
ziyade kavramsal anlamda<br />
mihenk tafl› konumunda. O<br />
dönemlerin B filmi gelene¤ini<br />
arkas›na almas› da bu ‘önemsenmeyifl’in<br />
ana sebeplerinden.<br />
“Zaman Makinesi”nin daha çok alt<br />
tür içindeki ‘bilim adam›’, ‘k›yamet<br />
sonras› bilimkurgu atmosferi’ ve<br />
‘dönem farklar›’ aç›s›ndan önemli<br />
bir ifllev üstlendi¤i söylenebilir.<br />
Ancak 2002 tarihli yeniden çevrimi<br />
ayn› motifleri tafl›d›¤› için ‘eski’<br />
olarak karfl›land›. Zaten o filmin<br />
motiflerini farkl›laflt›ran filmler ç›kt›<br />
sonradan. Zira gerçek anlamda bir<br />
‘zaman makinesi’ ile yolculuk<br />
eden karakterleri “Gelece¤e<br />
Dönüfl”, “Dr. Plonk”, “Stargate”,<br />
“Timeline” gibi filmlerin içinde<br />
gördük. Ki bunlardan son ikisi<br />
türün eski model örnekleri olarak<br />
an›ld›lar. Zaten ilki alt türü<br />
yenileyen yap›tlardan biriyken,<br />
ikincisi bütün sinema tarihine<br />
sayg› duruflunda bulunan siyahbeyaz<br />
bir sessiz sinema örne¤iydi.<br />
Çünkü gerçek bir ‘zaman makinesi’,<br />
daha çok B filmlerine uygun<br />
oldu¤u düflünülen bir ö¤eydi.<br />
Bu sebeple de 1968 tarihli<br />
“Maymunlar Cehennemi”, 1984
tarihli “Terminator” ve 1985 yap›m› “Gelece¤e<br />
Dönüfl”, flimdilik alt türün mihenk tafl› filmleri<br />
olarak görülebilir. Zaten bu filmlerin yolunu<br />
izleyen tür örnekleri çekildi¤ine de tan›kl›k edebiliyoruz<br />
flu günlerde. Elbette bu eserler,<br />
serbest bir etki skalas›na da sahip oluyorlar<br />
genelde.<br />
‹lk esasl› zaman yolcu¤u filmi kuflkusuz<br />
“Maymunlar Cehennemi” idi. Alt türü ‘k›yamet<br />
sonras› bilimkurgu’ alt türü ile birlefltirdi¤i için<br />
daha çok bir ‘tür k›rmas›’ örne¤i olarak da<br />
an›labilir. Ancak daha sonra “Terminator” ve<br />
“12 Maymun”da görece¤imiz o k›yametin<br />
geldi¤i dünyan›n önceki ve sonraki halini kullanan<br />
ilk film olmas› aç›s›ndan önemli. Tabii<br />
zaman yolculu¤unu kapsüllerle yap›p (ki bunu,<br />
psikolojik bir zeminle olgun hale sokmas› olarak<br />
alg›layabiliriz), sonundaki sürprize saklamas› da<br />
bir bak›ma sözünü etti¤imiz ‘zaman makinesi’<br />
kavram›n›n yak›n›ndan bile geçmemesini<br />
sa¤l›yor. Aksine motifi, do¤al bir uzay gemisi<br />
süreci olarak kullan›yor. Böylece ‘bilimkurgu<br />
motifi’nin ciddi bir yap›ya yedirmifl oluyor.<br />
Zaten türü B s›n›f›ndan A s›n›f›na transfer<br />
etmesi de bununla ba¤lant›l›. Elbette uzayda<br />
zaman›n dünyan›n 10, hatta 100 kat› daha<br />
ileride seyretmesi de bu filmle ortaya ç›kt› ve<br />
sinema külliyat›na bir ‘kural’ ya da ‘motif’<br />
olarak yerleflti. Onun bu tavr›na sonradan<br />
“Mesaj”da (“Contact”) da tan›k<br />
oldu¤umuzu ekleyelim.<br />
Buradan Robert Zemeckis imzal› “Gelece¤e<br />
Dönüfl”e geçersek. Film, deli bir bilim adam› ile<br />
genç bir adam›n dostlu¤una uzan›yor.<br />
Geçmiflte olan bir olay› de¤ifltirmek isteyen<br />
ikiliden genç olan, o döneme lamborjini fleklindeki<br />
‘zaman yolculu¤u arabas›’yla gidiyor. Tabii<br />
bunun elektromanyetik bir alan açmas› için çok<br />
u¤rafl›lmas› ve eski durdu¤unun bilinmesi de<br />
asl›nda ‘zaman yolculu¤u’ kavram›n›n yenilenmesi<br />
aç›s›ndan önemli. Sonradan gelecek ve<br />
western dönemine yolculuklar sunan iki de<br />
devam filmi üreten seri, gençlik filmi ile<br />
zaman yolculu¤u filmini iç içe geçirerek,<br />
asl›nda teknolojik bir afl›<br />
yap›yordu alt türe. Zira<br />
80’lerin o meflhur ‘araba’<br />
tutkusu ilk kez zaman<br />
yolculu¤unun ana<br />
motifi haline<br />
geliyordu.<br />
O
art›k eski duran bilim adam› motifini ‘deli’<br />
haliyle yeniden sunmas› da cabas›yd›.<br />
Christopher Lloyd’›n o motife katt›klar›yla Dr.<br />
Emmett Brown adl› kült bir figür yaratt›¤›n› da<br />
ekleyelim.<br />
Tabii filmin yolunu izleyen yap›tlar aras›nda;<br />
“Idiocracy” gibi bir parodi ile “Freejack” (1992),<br />
“The Philadelphia Experiment” (1984), “My<br />
Science Project” (1985), “A Kid in King Arthur’s<br />
Court” (1995) ile “Bill and Ted’s Excellent<br />
Adventure”›n (1989) bafl› çekti¤i 80’lerin<br />
gençlik komedilerini örneklendirebiliriz.<br />
Zaten o filmin etkisiyle zaman<br />
yolculu¤u kavram› her türlü<br />
alana z›playan popüler bir<br />
motif haline geldi. Popüler<br />
kültürün bir nesnesine<br />
dönüfltü. Bu filmlerin<br />
de neredeyse<br />
tamam› günümüzden<br />
baflka bir<br />
diyara z›playan<br />
gençlerin<br />
hikayeleriydi.<br />
1984<br />
tarihli<br />
“Terminator” ise alt tür aç›s›ndan bir di¤er<br />
önemli yap›t. James Cameron’›n eseri, gelecekte<br />
robotlar ile insanlar aras›ndaki savafl<br />
ayyuka ç›km›flken, bu durumu bertaraf etmek<br />
için filmin geçti¤i y›la yollanan insan<br />
görünümündeki bir cyborgun hikayesini<br />
anlat›yor. Film, alt türü aksiyonla doldururken,<br />
aflk meselesini de öne ç›kararak tür k›rmas› bir<br />
iskelet oluflturuyor. Ancak en önemlisi dünyada<br />
k›yametin yafland›¤› ‘k›yamet sonras› bilimkurgu’<br />
atmosferinden zaman yolculu¤u ile<br />
günümüze gelen karakterlerin, bu distopyay›<br />
tersine çevirme flans›n› ellerine almalar›. 1991<br />
tarihli ikinci filmde bu durum iyi ile kötülerin<br />
birer rakip cyborg yollamas›yla daha da ayyuka<br />
ç›k›yor elbette. “Terminator”, asl›nda gelecek<br />
tablosu aç›s›ndan “Maymunlar Cehennemi” ile<br />
akraba. Ancak yaratt›¤› distopyada maymunlar›n<br />
yerine robotlar› yerlefltirmesi, yaln›zl›k<br />
ve dura¤anl›¤›, tempo ve aksiyonla<br />
de¤ifltirmesini sa¤l›yor. Bu ba¤lamda da zaten<br />
“12 Maymun”, “Sound of Thunder” gibi etkiledi¤i<br />
filmler de var.<br />
Tabii zaman yolculu¤u, günümüze de¤in<br />
komedi ve aflk filmlerinin de motifi olarak kullan›ld›.<br />
Bunlar ya motifi ‘alaya’ almak, ya da<br />
aflk kavram›n›n geçmiflte ve gelecekteki farklar›n›<br />
gözetmek amaçl› örneklerdi. Böylece<br />
‘farklar’ ve ‘tesadüfler’, bir kez daha öne<br />
ç›k›yordu.
“Misafirler” (“Les Visiteurs”), “Yasak Krall›k” (“The<br />
Forbidden Kingdom”), “A.R.O.G.” ve “Karanl›¤›n Ordusu”<br />
(“The Army of Darkness”) bunlar›n komedi, “Kate &<br />
Leopold” ve “Happy Accidents” ise romantik-komedi<br />
aya¤›yd›lar.<br />
Tabii tam olarak ‘zaman yolculu¤u filmi yorumunda bulunmasak<br />
da motif aç›s›ndan önemli iki film de mevcut tarihte.<br />
Bunlar “Slaughterhouse-Five” ve “Donnie Darko”.<br />
1972 tarihli Kurt Vonnegut Jr. eseri “Slaughterhouse-Five”a<br />
göz att›¤›m›zda her seferinde gözünü dünya tarihinin farkl›<br />
bir döneminde açan bir adam›n hikayesine odaklan›lan<br />
farkl› bir film modeli görüyoruz. Yani bu kifli; gelecek, 2.<br />
Dünya Savafl›, 60’lar ve 70’ler aras›nda belleksel bir seyahat<br />
yap›yor. Ancak zaman yolculu¤undaki tesadüflerle<br />
dünyay› de¤ifltirme flans›n› göremiyoruz bu yap›tta. Aksine<br />
hepsinin sonunda ölüm oldu¤unu, bunun da biraz ‘paralel<br />
evren’ mant›¤›na hitap etti¤ini az›ms›yoruz. Yani yap›t,<br />
‘zaman yolculu¤u’ motifini hatta sonda bir ‘dünyan›n gölgesi’<br />
fleklinde kullansa da, “2001: Bir Uzay Maceras›” ile<br />
“Kaynak” gibi filmlerle akraba daha çok.<br />
Zaten zaman yolculu¤u kahraman›n› böylesine serbest bir<br />
alana tafl›yan ve bunlar›n aras›nda uyum kesmesi ile ba¤<br />
kuran ilk yap›t ayn› zamanda. Tam anlam›yla ‘zaman yolculu¤u<br />
filmi’ olarak an›lamaz ancak alt türle akraba oldu¤unu<br />
söyleyebiliriz. Hatta “Stalker” ile “Zaman Makinesi”<br />
aras›nda bir yerde durdu¤unu dahi söyleyebiliriz. Sonradan<br />
bu serbest haliyle “Kelebek Etkisi” (“The Butterfly Effect”),<br />
“Zaman Haydutlar›” (“Time Bandits”), “The Jacket” gibi
filmlerde de kullan›lan bir model oluflturdu¤u<br />
söylenebilir. Adeta bir bellek yolculu¤unu psikolojik<br />
alt metinler ve ‘zamanlar aras› benzerlikler’ odakl›<br />
sunan devrimci bir formüldü bu o zamanlar. Halen de<br />
etkisini sürdürüyor George Roy Hill’in filmi. Zaman yolculu¤unun<br />
‘tür k›rmalar›’n›n içine girmesini o zamandan<br />
belli eden kilit bir yap›t. Zira savafl filmini, siber-punk bilimkurguyu,<br />
70’ler politik-gerilimini veya 60’lar›n aile filmini<br />
iç içe geçiriyor. Melez iskeletinin ortas›nda ise zaman yolculu¤u<br />
var.<br />
Ancak tüm bunlar›n yan›nda kavram›n 2000’li y›llardaki yolunu,<br />
2001 tarihli “Donnie Darko”nun açt›¤›n› unutmayal›m.<br />
Yani yine bir tür k›rmas› örne¤i! Zira zaman yolculu¤u ile 28<br />
gün öncesine dönen Donnie Darko’nun benli¤i, bu zamana<br />
kadar kullan›lan bütün motiflerin bir toplam›yd›. En çok da<br />
“Slaughterhouse-Five”a benziyordu asl›nda. Ancak daha çok<br />
Lychesk bir dünyaya ait olmas›, çizgi roman motiflerini kullanmas›,<br />
e¤itim sistemini elefltirmesi, felaket tablosu çizmesi ve<br />
baflvurdu¤u daha nice ö¤eyle pek çok fleye benzeyip, ayn›<br />
zamanda hiçbir fleyle de gerçek bir ba¤ kurmuyordu.<br />
Laf›n özü, zaman yolculu¤u filmleri flu s›ralar melez türlerin<br />
aras›nda daha aktif. Bu ay vizyona girecek son Terminator<br />
filminin de zaman yolculu¤u filmi yerine k›yamet sonras› bilimkurgu<br />
alt türünü benimsemesi (yani tercihini o tarafa<br />
kayd›rmas›), asl›nda serinin leyhine yans›yacak bir hareket.<br />
Buna mukabil, alt türün 70’li ve 80’li y›llardaki hakimiyetini<br />
yitirdi¤ini de kan›tl›yor.
■ Cengiz T. Asiltürk’ün aynı adlı<br />
romanından uyarlanan filmin<br />
çekimleri Ağustos ayında başlayacak<br />
ve İstanbul, Ankara ve Adana<br />
üçgeninde yapılacak. Asiltürk’ün<br />
yöneteceği<br />
Filmde Fikret Kuşkan, Tülin Özen,<br />
Elif Aktuğ, Cüneyt Türel, Ayda<br />
Aksel, Fikret Hakan, Burak<br />
Sağyaşar, Betül Arım, Murat<br />
Prosçiler, Murat Serezli, Haldun<br />
Boysan, Menderes Samancılar gibi<br />
oyuncular rol alıyor. Filmin görüntü<br />
yönetmenliğini Uğur İçbak<br />
üstleniyor.<br />
■ Barış Bıçakçı’nın aynı adlı romanından<br />
uyarlanan Bizim Büyük<br />
Çaresizliğimiz’in senaryosunu Seyfi<br />
Teoman ve Barış Bıçakçı birlikte<br />
kaleme aldı. Çekimlerinin Eylül sonunda<br />
başlaması planlanan filmin yönetmeni<br />
Seyfi Teoman. Film Cannes<br />
bünyesinde seçilen 15 atölye projesinden<br />
biri… Bizim Büyük Çaresizliğimiz,<br />
lise yıllarından beri yakın arkadaş olan,<br />
30’lu yaşların sonundaki iki adamın,<br />
Ender ve Çetin’in dostluğunu konu<br />
alıyor. Uzun yıllar hayatları farklı yönlere<br />
giden iki yakın arkadaş, Çetin’in<br />
yıllar sonra Ankara’ya dönmesiyle<br />
çocukluk hayallerini gerçekleştirir ve<br />
aynı evde yaşamaya başlarlar.<br />
■ Yapımcı Faruk Aksoy,<br />
İstanbul'un fethini konu alan<br />
''Fetih'' adlı film çekmeye hazırlanıyor.<br />
Prodüksiyonu, anlatım dili,<br />
müziği, oyuncu kadrosu ve içeriği<br />
ile tarihe ışık tutacak filmin çekim<br />
mekanları seçiliyor ve kostümleri<br />
dikiliyor. Dönemi tam ayrıntıları ile<br />
yansıtmayı amaçlayan filmin<br />
senaryo çalışmaları sırasında da<br />
tarihçilerden destek alındı.
■ ‘Polis’ filmiyle tanınan Onur Ünlü, ‘Beş<br />
Şehir’ adlı yeni filminin çekimlerine başladı.<br />
Senaryosu da Ünlü’ye ait olan filmde,<br />
Bülent Emin Yarar, Şebnem Sönmez, Beste<br />
Bereket, Tansu Biçer, Ahmet Rıfat Şungar,<br />
Ege Tanman gibi isimler rol alıyor.Bir polis,<br />
bir tezgahtar, bir öğretmen, bir seyyar satıcı<br />
ve 11 yaşında bir çocuğun yaşamla, ölümle<br />
ve aşkla iç içe geçen hikayesini anlatan<br />
‘Beş Şehir’in görüntü yönetmeni Eyüp Boz.<br />
Afyon ve Eskişehir’de çekilen ‘Beş Şehir’,<br />
önümüzdeki sonbaharda seyirciyle buluşacak.<br />
■ Yönetmenliğini İsmail Altınata'nın yaptığı,<br />
çocukların da rol alacağı "Yarım<br />
Kalan Masal" adlı filmin çekimleri temmuz<br />
ayında Çanakkale’nin<br />
Eceabat ilçesinde başlayacak.<br />
Filmin senaryosunu<br />
Mevlana İdris ve Erol<br />
Hızarcı yazdı. Çanakkale<br />
Savaşları'nı çocukların<br />
gözünden anlatacak olan<br />
film için yönetmen; "Biz<br />
bu filmde çocuk gözüyle<br />
Çanakkale Savaşları'nın cephe gerisini<br />
işleyeceğiz" diyor.<br />
■ Son yıllarda sinemanın seyri değişti. Belgeseller ‘kurmaca’<br />
filmlerin arasına sızıyor, hatta belgesel etkisi<br />
taşıyan kurmacalar ödüller kazanıyor… Aslı Özge’nin<br />
Köprüdekiler filminden sonra,<br />
İki Dil Bir Bavul belgeseli Altın<br />
Koza’nın uzun metraj yarışma<br />
kategorisine alınınca ufak<br />
çaplı kavgalar yaşandı…<br />
Kurmaca çekenlerin emeğine<br />
saygısızlık olarak nitelendirilen<br />
bu durum, bakalım<br />
önümüzdeki yıllarda nasıl bir<br />
seyir izleyecek?<br />
■ Türk filmleri arttı, ilgileri de katlandı…<br />
Özellikle de yurtdışında… Eskiden sinek<br />
avlayan Türk stantları artık, yapımcıların ilgi<br />
odağı haline geldi. Hatta yapımcıların asistanlarını<br />
Türk stantlarına ‘ajan’ kıvamında<br />
gönderdikleri, bu ilgiyi gizli kapaklı tutmak<br />
istedikleri yönünde haberler alıyoruz… Ama<br />
yine de ilgi kıvamı yüksekmiş… En son<br />
Cannes’da Çağan Irmak’ın ‘Issız Adam’ı ilgi<br />
görmüş mesela… Umarım filmlerimizin yolculuğu<br />
uzun süreli olur…
■ Modellikten oyunculuğ a adım atan bu eşsiz güzellik, sıcaklığ ı,<br />
sağ lam ve sakin görünüşü ile Hollywood’un enleri arasına çoktan girdi<br />
bile. Aeon Flux gibi güçlü bir yapıya sahip, Mary Ann gibi de son derece<br />
sıcak kalpli. Kötü niyetli insanların iradesi altına çabuk giren, ama güçlü<br />
ve iyimser ruhu sayesinde çabuk arınabilen Theron, güzelliğ i ile nam<br />
salmış birçok oyuncuyu bile dize getirebiliyor. Her daim, aslen Güney<br />
Afrikalı olmasından gurur duyduğ unu belirten oyuncu, güzelliğ in onun<br />
için bir problem olup olmadığ ı sorulduğ unda şu cevabı verebilecek<br />
kadar da mütevazi; “Benim için değ il ama gazeteciler için öyle sanırım!”
İlk İzlenim: Asi, seksi, karanlık…<br />
Konuştukça: İsyankar, anarşist ruhlu, eylemci…<br />
Artıları: Hızlı ve atik. Onca teknolojiye rağ men en<br />
büyük silahı bedeni…<br />
Handikapları: İntikam gözünü kör etmiş kızım<br />
senin!<br />
Yaşam Felsefesi: Umutla yaşamak için savaşmalısın!<br />
Hayattaki Düsturu: Eskiden bir ailem, bir hayatım<br />
vardı. Şimdi ise sadece ölümcül bir görevim…<br />
Tanıyınca: Gizem dolu geçmişinin sır perdesini<br />
aralamak için elinden geleni ardına koymayan asi<br />
bir öncü. Büyüleyici güzelliğ i, sözlerinden daha<br />
fazla anlam taşıyan vücudu ve tehlikeli topraklarda<br />
dolaşan intikam hırsıyla, her ortamda kasırgalar<br />
yaratmayı başarıyor.<br />
İlk İzlenim: Şirin, taşralı ve heyecanlı bir<br />
genç kadın.<br />
Konuştukça: Kocasını deliler gibi seven,<br />
dört dörtlük bir ev hanımı.<br />
Artıları: Akıllara durgunluk verecek güzelliğ<br />
i…<br />
Handikapları: İradesi zayıf, kolay kanan<br />
biri.<br />
Yaşam Felsefesi: Kocam, evim ve iyi bir<br />
yaşam…<br />
Hayattaki Düsturu: Ne olur başarabileceğ i-<br />
mi söyleyin, bilin, inanın!<br />
Tanıyınca: Saf duygularla yola çıkan,<br />
sevdiklerine değ er veren, ama aklı çabuk<br />
çelinen biri. Hele ki aklını çelen şeytansa!
Hepimizin ezbere bildiği sayılı film müziklerinden<br />
biri de kuşkusuz ki, Terminatöre ait olan... Çelik bir<br />
çekicin demire vurulmasıyla başlayan metalik<br />
sesler, peşi sıra gelen yaylı çalgılarla birleştikçe,<br />
seyircide adrenalin artar, merak had safhaya<br />
ulaşır. Film boyunca süre gelen, -çoğu kez<br />
rüyalarımızda yaşadığımız- kıstırılmışlık ve<br />
kovalanan olmanın ezici baskısı, nefes bile<br />
almadan bizi beyazperdeye odaklar. Sinema tarihine<br />
damgasını vuran bu eşsiz çelik notaların<br />
sahibi ise Brad Fiedel... New York’lu müzisyen bir<br />
ailenin çocuğu olarak 1951 yılında dünyaya gelen<br />
Fiedel, 70’lerin ortasında sinema piyasasında<br />
önemli işlere imza atmaya başlamış. Terminatör’le<br />
ününe ün katan besteci-müzisyen halen<br />
Hollywood’un vazgeçilmezleri arasında...
Fikret Hakan - Eskimeyen<br />
Yeflilçaml›<br />
Nigar Pösteki<br />
■ Eskimeyen Yeşilçamlı, Nigar Pösteki’nin sinemaya<br />
ilişkin daha önce yaptığı incelemeleri<br />
bütünleyen bir yapıt olarak okur karşısına çıkıyor;<br />
ve okuru, Türk sinemasının usta oyuncusu Fikret<br />
Hakan ile buluşturuyor. Ama aynı zamanda, sinemadan<br />
oyunculuğa, oyunculuktan sinemaya giden<br />
güzergahtaki yaşanmışlıkları biyografik bir inceleme<br />
tadıyla görselleştiriyor ve yetkin bir oyuncu olarak<br />
Fikret Hakan’ı, kuşkusuz, tüm yönleriyle irdeliyor.<br />
Nesnel bir Fikret Hakan okumasını dışlaştıran<br />
Eskimeyen Yeşilçamlı, bu durumda, okur için ikili<br />
bir fayda sunuyor. Umuttepe Yayınları / 296 Syf.<br />
Şiirsel Sinema: Andrey<br />
Tarkovski<br />
John Gianvito<br />
■ "Bütün sanatlar entelektüeldir, ama bana göre,<br />
bütün sanatlar hepsinden de fazla sinema- her şeyden<br />
önce duygusal olmalı ve kalbe hitap etmelidir.<br />
Sinema zamanı mühürler; sinema, zaman<br />
heykeltıraşlığıdır. Ben de kendimin şiirsel sinema<br />
akımı içine yerleştirilebileceğime inanıyorum, çünkü<br />
anlatı bakımından katı bir gelişme çizgisi ve mantıksal<br />
bağlantılar peşinden gitmiyor, kahramanımın eylemine<br />
gerekçeler aramaktan hoşlanmıyorum. Bugün ise bir<br />
sanatçı artık kaba taslaklar çizmemeli, eskiz karalamalarıyla<br />
uğraşmamalı, önemli filmler yaratmalıdır."<br />
Agora Yayınları / 245 Syf.