13.03.2017 Views

KOAH Bülteni 2010 Sayı 1

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

DEĞERLENDİRME<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ<br />

I S S N : 1 3 0 8 - 6 7 2 3<br />

S AY I : 1<br />

w w w . s o l u n u m . o r g . t r<br />

• <strong>KOAH</strong>: Sorunlar ve Beklentiler<br />

• <strong>KOAH</strong> Alevlenmeleri ve Venöz<br />

Tromboemboli<br />

• Ağır <strong>KOAH</strong>’ta Dispnenin Palyatif<br />

Tedavisinde Opioidlerin Rolü<br />

• Hakkâri’de mecburi hizmet…<br />

• Bir <strong>KOAH</strong> Hastası<br />

• Literatür özetleri<br />

Editörler: Mecit Süerdem | Hakan Günen<br />

K O A H B Ü L T E N İ 2 0<strong>KOAH</strong> 1 0 BÜLTENİ ( 1 ) | 1


I S S N : 1 3 0 8 - 6 7 2 3<br />

S AY I : 1<br />

w w w . s o l u n u m . o r g . t r<br />

K O A H B Ü L T E N İ 2 0 1 0 ( 1 )<br />

DEĞERLENDİRME<br />

DERLEME<br />

Prof. Dr. Türkan Tatlıcıoğlu<br />

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Göğüs Hastalıkları AD<br />

<strong>KOAH</strong>: Sorunlar ve<br />

Beklentiler (Bölüm 1)<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ<br />

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (<strong>KOAH</strong>), dünya genelinde en önemli hastalık ve ölüm nedenlerinden<br />

biridir. Toplumlarda oldukça yaygın görülen bir hastalık olup, prevalansının tüm dünyada giderek arttığı<br />

yönünde görüş birliği vardır. Hastalık hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri<br />

üzerinde önemli yük oluşturmaktadır ve önümüzdeki yıllarda da oluşturmaya devam edeceği tahmin<br />

edilmektedir. Tüm dünyada sağlık sistemlerinin başlıca ilgi odağı olmasına ve son yıllarda tanımdan<br />

tedaviye önemli gelişmeler ile yeni yaklaşımların ortaya çıkmış olmasına rağmen henüz tam anlaşıldığı<br />

söylenemez. <strong>KOAH</strong>’ın patogenezi ile fizyopatolojisi hâlâ tam bilinmemektedir; sigara dışında risk<br />

faktörleri konusunda bilgilerimiz yetersizdir; mevcut tedaviler semptomatik olup, nasıl tanı konulacağı<br />

ve tedavi edileceği tartışmaları devam etmektedir. <strong>KOAH</strong>’ın daha iyi anlaşılması, tanısı ve tedavi<br />

edilmesine ilişkin sorunlar, geleceğe yönelik gereksinimler ve beklentiler nelerdir?<br />

Editörler<br />

Mecit Süerdem<br />

Hakan Günen<br />

www.solunum.org.tr<br />

<strong>KOAH</strong> Çalışma Grubu Yayınıdır<br />

İmtiyaz Sahibi: Mecit Süerdem<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Hakan Günen<br />

Yayın İdare Merkezi: Şerafeddin Cad.<br />

Hekimoğlu İş Merkezi,<br />

K:2/209, Karatay, Konya<br />

Tel: (0332) 353 15 51<br />

Yayın Türü: Ulusal Süreli Yayın<br />

Yayına Hazırlayan<br />

Tomtom Mah. Camcı Fevzi Sok. No: 32 Beyoğlu, İstanbul<br />

Tel: (0212) 293 23 00 Faks: (0212) 293 23 01<br />

www.probiz.com.tr<br />

Baskı<br />

Golden Print 100. Yıl Mahallesi Matbaacılar Sitesi<br />

1. Cadde No: 88 Bağcılar 34204 İstanbul<br />

t: +90 212 629 0024 - f: +90 212 329 2013<br />

bilgi@goldenmedya.com.tr<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ<br />

• <strong>KOAH</strong>: Sorunlar ve Beklentiler<br />

• <strong>KOAH</strong> Alevlenmeleri ve Venöz<br />

Tromboemboli<br />

• Ağır <strong>KOAH</strong>’ta Dispnenin Palyatif<br />

Tedavisinde Opioidlerin Rolü<br />

• Hakkâri’de mecburi hizmet…<br />

• Bir <strong>KOAH</strong> Hastası<br />

• Literatür özetleri<br />

Editörler: Mecit Süerdem | Hakan Günen<br />

<strong>KOAH</strong> <strong>Bülteni</strong>, <strong>2010</strong>(1)<br />

TANI VE RİSK FAKTÖRLERİ<br />

Günümüzde, <strong>KOAH</strong> ile ilgili en çarpıcı<br />

kavram değişikliği, tanımla ilgilidir.<br />

<strong>KOAH</strong>, 2000 yılından önce genel olarak<br />

irreversibl ve progresif hava akımı<br />

obstrüksiyonu olarak tanımlanırken;<br />

2000’li yıllarda ATS/ERS ve GOLD<br />

<strong>KOAH</strong>’ı tanımlarken, hava akımı<br />

sınırlanmasına inflamasyonun eşlik<br />

ettiğini, hastalığın önlenebilirliğini ve<br />

tedavi edilebilirliğini vurgulamakta,<br />

zararlı partiküllere veya gazlara maruz<br />

kalmanın oynadığı rolün yanı sıra sistemik<br />

veya akciğer dışı etkilerden de<br />

söz etmektedir. Öyle görülüyor ki,<br />

<strong>KOAH</strong> gelişimine ait mekanizmalar<br />

tam anlaşılıncaya kadar kesinleşmiş bir<br />

<strong>KOAH</strong> tanımlaması tartışmalı bir<br />

konu olmaya devam edecektir.<br />

<strong>KOAH</strong> genellikle sigara ile genler,<br />

organik ve inorganik tozlar, hava kirliliği,<br />

akciğerlerin gelişimine ait bozukluklar,<br />

akciğer enfeksiyonları, yaş, cinsiyet<br />

gibi diğer risk faktörlerine duyarlılıkta<br />

önemli farklılıklara neden olan genetik<br />

faktörler ile çevresel faktörlerin etkileşimi<br />

sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu risk<br />

faktörleri karmaşık şekilde birbiriyle<br />

ilişkide olup, bu ilişkilerin anlaşılabilmesi<br />

konusunda daha çok çalışmaya<br />

gereksinim vardır. Fletcher ve Peto’nun,<br />

FEV 1 ’in yaşlanma ile doğal seyrini yansıtan<br />

klasikleşmiş şeklinde görüldüğü<br />

gibi, uzun yıllar boyunca sigara içen<br />

kişilerin yalnızca %15 kadarında, yani<br />

sigaranın etkilerine özellikle duyarlı<br />

olanlarda <strong>KOAH</strong> gelişeceği düşünülmektedir.<br />

Henüz sigara dumanına<br />

duyarlı kişi ile yaşam boyu sigara içse de<br />

duyarlı olmayanı ayırt edebilmek mümkün<br />

değildir. Oysa herhangi bir koruyucu<br />

strateji, genetik ve çevresel yatkınlık<br />

faktörlerinin bilinmesi ve bu faktörlerin<br />

<strong>KOAH</strong> patobiyolojisindeki rollerinin<br />

belirlenmesi ile mümkün olabilmektedir.<br />

<strong>KOAH</strong>’ta pek çok genetik faktörün<br />

kişide <strong>KOAH</strong> gelişme riskini artırdığına<br />

ya da azalttığına inanılmaktadır.<br />

<strong>KOAH</strong>’ın genetik çalışmalarında sorun<br />

vardır. Çalışmalardan elde edilen sonuçlar<br />

çelişkili olup, hastalığın tanı kriterlerindeki<br />

farklılıklar, farklı fenotipler ve<br />

genleri çevresel faktörlerin etkisi altında<br />

değerlendirmenin zorluğu gibi nedenlerle<br />

her zaman tutarlı değildir. Bu<br />

nedenlerle <strong>KOAH</strong> gelişimini etkileyen<br />

genetik değişiklikler, a1-antitripsin<br />

dışında henüz tam belirlenememiştir.<br />

Sigara içenlerde sigara bırakılmasının<br />

FEV 1 kaybını azalttığı ilk kez<br />

Anthonisen NR tarafından gösterilmiştir.<br />

Son yıllarda yayımlanan Akciğer<br />

Sağlığı Çalışması ile sigara içen hafiforta<br />

şiddette akciğer hastalığı olan<br />

bireylerde, tipik olarak gözlenen yaşa<br />

2 | <strong>KOAH</strong> BÜLTENİ


DEĞERLENDİRME DERLEME<br />

bağımlı akciğer fonksiyon azalmasının<br />

sigarayı bırakmakla birlikte azaldığı ve<br />

içmeyi sürdürenlerde izlenenin yarısı<br />

kadar olduğu görülmüş, ancak bu etkinin<br />

daha şiddetli hastalığı olan sigara<br />

içenlerde gözlenmediği saptanmıştır. O<br />

zaman, <strong>KOAH</strong>’ın erken tanısı bir önceliğe<br />

dönüşmektedir. Günümüzde bu<br />

amaçla spirometrik testlerin yaygın kullanımı<br />

geçerli bir yöntem olarak kabul<br />

görmüştür. Bu nedenle, ileriye yönelik<br />

daha ekonomik ve doğru sonuçlar<br />

veren spirometreler geliştirilmelidir.<br />

Eski bilgilerimiz, <strong>KOAH</strong> prevalansı<br />

ve mortalitesinin erkeklerde daha fazla<br />

olduğu şeklinde idi. Oysa, son yıllarda<br />

ABD’de kadınlara ait <strong>KOAH</strong> ölümleri<br />

mutlak sayısının erkeklerde görülen<br />

sayıya ulaştığı saptanmıştır. Son yıllarda<br />

<strong>KOAH</strong> prevalansının kadınlarda erkeklere<br />

göre daha fazla artış gösterdiğini<br />

ortaya koyan çalışmalar vardır. Gelişmiş<br />

ülkelere ait son çalışmalar, kadınlar ile<br />

erkeklerde hastalık prevalansının hemen<br />

hemen aynı olduğunu bildirmektedir.<br />

Bu durumun, kadınların sigaranın zararlı<br />

etkilerine daha duyarlı olmalarından<br />

mı, yoksa kadınlar arasında da sigara içiminin<br />

giderek artışından mı kaynaklandığı<br />

henüz bilinmemektedir.<br />

Son yıllarda, latent adenovirüs enfeksiyonlarının<br />

<strong>KOAH</strong>’ta hava yolu inflamasyonunun<br />

oluşmasında ya da mevcut<br />

inflamasyonun artışında önemli bir<br />

neden olduğu artan bir şekilde dile getirilmektedir.<br />

Yine Pneumocystis carinii’nin<br />

de <strong>KOAH</strong>’taki progresif akciğer<br />

fonksiyon kaybına katkısına dair kanıtlar<br />

vardır. Bağımsız bir faktör olarak beslenmenin<br />

<strong>KOAH</strong> gelişimindeki rolü de<br />

tartışılmaktadır. Diyet ve <strong>KOAH</strong> riski<br />

üzerine yapılan çalışmalar çelişkilidir.<br />

Günümüze kadar pek çok çalışma ile<br />

diabetes mellitus (DM) ile düşük akciğer<br />

fonksiyonları arasında tutarlı olmayan<br />

bir ilişkinin varlığından bahsedilmiştir.<br />

Son zamanlarda da, diyabetin<br />

sigara içiminin istenmeyen etkilerine<br />

yatkınlığı artırdığı görüşü ile bu ilişkinin<br />

hem <strong>KOAH</strong> hem de diyabet patogenezini<br />

aydınlatabileceği ileri sürülmektedir.<br />

Sonuç olarak, sigara dışındaki risk<br />

faktörleri konusunda halen çok az bilgiye<br />

sahip olduğumuz aşikârdır. Öyle<br />

anlaşılıyor ki, <strong>KOAH</strong>’ın gelişmesinden<br />

ve ilerlemesinden sorumlu risk faktörleri<br />

konusunda çalışmalar henüz yeni başlamıştır.<br />

Artan hava kirliliği, kentleşme,<br />

tekrarlayan çocukluk çağı enfeksiyonları,<br />

mesleksel maruziyetler ve sigara eşdeğeri<br />

maddelerin kullanımından doğan<br />

risklerin etkisinin ölçülmesi ve azaltılması<br />

için de araştırmalar gerekmektedir.<br />

PATOGENEZ<br />

<strong>KOAH</strong> patogenezine gelince, günümüzde<br />

bu konunun daha iyi anlaşılmasına<br />

yönelik oldukça önemli gelişmelere rağmen<br />

henüz yeterli bilgiye sahip olduğumuz<br />

söylenemez. <strong>KOAH</strong>’ın gelişmesinde<br />

temel patogenetik mekanizmanın<br />

inflamasyon olduğu bilinmektedir.<br />

Başlıca makrofajlar, T lenfositler (özellikle<br />

CD8+) ve nötrofillerin rol oynadığı<br />

bu yoğun inflamatuar cevap doku hasarı<br />

ile sonuçlanmaktadır. Doku hasarına<br />

yanıt olarak gelişen ekstrasellüler matriks<br />

(ECM) ve alveollerin proteolitik<br />

hasarı ve anormal onarımı amfizem ile<br />

sonuçlanırken, küçük hava yollarındaki<br />

hasar-onarım süreci de mukus hipersekresyonu<br />

ve başlıca fibrozis olmak üzere<br />

yapısal değişikliklerin yol açtığı küçük<br />

hava yolu obstrüksiyonu “obstrüktif<br />

bronşiyolit’’ ile sonuçlanmaktadır.<br />

<strong>KOAH</strong>’ın başlıca fizyopatolojik özelliği<br />

olan kronik hava akımı sınırlanmasının<br />

nedeni kronik obstrüktif bronşiyolit ve<br />

amfizem olarak bilinmektedir. Ancak<br />

amfizem ve bronşiyolitin hava akımı<br />

obstrüksiyonuna katkısı ve derecesi kişiler<br />

arasında farklılık gösterdiği gibi, bu<br />

iki lezyon arasındaki potansiyel ilişki de<br />

bilinmemektedir. Mukus hipersekresyonunun<br />

ise hava akımı sınırlanmasına<br />

katkısı halen açık değildir.<br />

Yıllardır <strong>KOAH</strong>’ta inflamasyon ile<br />

ilgili araştırmaların çoğu epitel hücresi,<br />

intraepitelyal lenfosit, nötrofil, monosit<br />

ve makrofaj içeren doğal immün cevabın<br />

rolüne odaklanmıştır. <strong>KOAH</strong> patogenezinde<br />

doğal immün sistemin aksine,<br />

kazanılmış immün cevabın rolü ihmal<br />

edilmiştir. Son yıllarda <strong>KOAH</strong>’ta büyük<br />

ve küçük hava yolları, alveoller ve pulmoner<br />

damarlarda artmış sayıda CD8+<br />

hücre olduğu gösterilmiş, çok ağır<br />

<strong>KOAH</strong>’ta CD4+ hücreler de saptanmıştır.<br />

T hücreleri klasik olarak antijenik stimülasyona<br />

bağlı akciğerlerde biriktiğine<br />

göre <strong>KOAH</strong> immün bir hastalık olabilir<br />

mi? <strong>KOAH</strong> patogenezinde immün sistemin<br />

rolü nedir? <strong>KOAH</strong>’ın otoimmün<br />

bir komponenti olabilir mi? <strong>KOAH</strong>’ta<br />

sigaranın bırakılmasından sonra bile<br />

akciğer inflamasyonunun sebat etmesi<br />

olası bir immün mekanizmaya mı işaret<br />

etmektedir? Neden, latant enfeksiyonlar<br />

olduğu gibi, otoimmün bir mekanizma<br />

da olabilir. Yakın dönemde <strong>KOAH</strong>’ın<br />

otoimmün bir komponenti olduğuna<br />

dair Agusti ve ark. tarafından bir hipotez<br />

ortaya atılmıştır. Buna göre, sigaraya<br />

bağlı doğrudan oluşan ya da apopitotik<br />

hücreler aracılığıyla dolaylı olarak oluşan<br />

epitoplara karşı ortaya çıkan kazanılmış<br />

immün cevap, <strong>KOAH</strong> patogenezinin<br />

ayrılmaz bir bileşenidir. Sigara dumanı<br />

oksidasyon yolu ile mevcut proteinlerden<br />

yeni antijenler oluşturabildiği gibi,<br />

apopitotik hücrelerin uzaklaştırılmasını<br />

geciktirerek de gizli antijenleri açığa<br />

çıkarabilmektedir. <strong>KOAH</strong>’ta bu hipotezi<br />

destekler şekilde, apopitotik hücrelerin<br />

artmış olduğu ve makrofajların bu hücreleri<br />

yutma yeteneklerinin bozulduğu<br />

görülmektedir. Yazarlar, <strong>KOAH</strong>’ta hava<br />

yolu bakteri kolonizasyonunun da<br />

romatoid artritte barsak bakterilerinin<br />

yeni antijen kaynağı olmasına benzer<br />

etkide bulunabileceğini ileri sürmüşlerdir.<br />

Ayrıca, viral enfeksiyonlar ve oksidan<br />

stres de yeni epitopların gelişmesine<br />

katkıda bulunabilir. Hava yolu epitelindeki<br />

latent virüsler sitolitik CD8+ T<br />

hücre tanınmasını ve epitel harabiyetini<br />

başlatabilecek antijen kaynağı olabilir.<br />

Bu hipotez <strong>KOAH</strong> alevlenmelerinin<br />

%40-50’sinin neden enfeksiyonlardan<br />

kaynaklanmadığını da açıklayabilir.<br />

Ancak bu otoantijenleri saptamak,<br />

potansiyel epitopları ayırt edebilmek<br />

için daha çok insan ve deneysel hayvan<br />

çalışmalarına gereksinim vardır.<br />

<strong>KOAH</strong>’taki inflamasyon steroide<br />

dirençlidir. Yakın zamanlarda Barnes ve<br />

ark. tarafından ileri sürülen yeni bir<br />

hipoteze göre, <strong>KOAH</strong>’ta artmış inflamasyonun<br />

ve steroid direncinin nedeni<br />

histon deasetilaz-2’nin (HDAC) oksidanlarla<br />

inaktivasyonudur. Barnes ve<br />

ark., sigara dumanı büyük olasılıkla<br />

oksidan stres aracılığıyla histon deaseti-<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ | 3


DEĞERLENDİRME<br />

DERLEME<br />

laz ekspresyonunu azaltıp, inflamatuar<br />

sitokinleri artırıp, kortikosteroidlerin<br />

antiinflamatuar etkilerini baskıladığı<br />

için, histon deasetilaz inaktivasyonunun<br />

<strong>KOAH</strong> inflamasyonundaki regülasyon<br />

bozukluğunun altında yatan önemli bir<br />

mekanizma olabileceğini öne sürmüştür.<br />

O halde histon asetilasyonunun<br />

regülasyonu inflamatuar cevabın kontrolünde<br />

anahtar bir basamak olabilir.<br />

Son zamanlarda, tam tanımlanmamış<br />

olmakla birlikte, inflamasyondan ve<br />

proteolitik aktiviteden bağımsız olarak<br />

alveolar endotel hücre kaybının da<br />

amfizem oluşturabileceği kavramı üzerinde<br />

durulmaktadır. <strong>KOAH</strong>’ta alveoler<br />

hücre yaşamı, ölümü ve replasmanına<br />

ilişkin normal homeostatik denge<br />

bozulmuş olabilir mi? Alveollerin<br />

homeostatik denge bozukluklarından,<br />

artan endotel ve epitel ölümleri, ölü<br />

hücrelerin azalmış klirensi, epitel ve<br />

endotel hücrelerinin azalan proliferasyonu<br />

sorumlu tutulmaktadır. Sigara<br />

dumanı alveol yapısal hücrelerinin apopitozunu<br />

indükleyerek ve bunların<br />

uzaklaştırılmasını yavaşlatarak homeostatik<br />

denge bozukluğunu başlatabilir<br />

ve idame ettirebilir. Amfizem hastalarının<br />

akciğerlerinde ve kronik bronşit<br />

hastalarının balgamlarında apopitotik<br />

hücre sayısı artmıştır. O halde böyle bir<br />

olasılık neden olmasın? Hayvan deneyleri<br />

de bu olasılığı desteklemektedir. Bir<br />

asiner ünitenin kaybı için hem<br />

ECM’nin hem de yapısal hücrelerin<br />

harabiyeti gerekmektedir. Klasik anlayışımıza<br />

göre, inflamatuar hücre proteinazları<br />

ECM’yi tahrip etmekte,<br />

ECM’ye bağlanamayan hücreler yüzerek<br />

ölmektedir. Hayvan modelleri ise<br />

yapısal hücrelerin ölümlerinin başlangıç<br />

olayı olabileceğini göstermekte, sonrasında<br />

matriksi parçalayan proteinazlar<br />

salınmaktadır. İnsanlarda bunun primer<br />

olay olup olmadığı henüz bilinmemektedir.<br />

Parankim homeostazının idamesinde<br />

epitel veya endotel rejenerasyonu<br />

anahtar bileşenler midir? Gerçekten epitel<br />

ve/veya endotel rejenerasyonu anahtar<br />

ise ve <strong>KOAH</strong>’ta rejenerasyonları<br />

bozulmuş ise, hangi büyüme ve idame<br />

faktörlerinin sürece dahil olduğu bilinmemektedir.<br />

Sonuç olarak, amfizem<br />

gelişmesinde apopitozun rolü henüz<br />

tam tanımlanmamıştır. Konu ile ilgili<br />

yeni araştırmalara gereksinim vardır.<br />

<strong>KOAH</strong>’ta sigara dumanı, zararlı partikül<br />

ve gazlara karşı inflamatuar yanıt,<br />

akciğerlerde hasar-onarım döngüsüne<br />

neden olmaktadır. Bozulmuş ya da etkin<br />

olmayan onarım, dokuda birtakım yapısal<br />

değişikliklerle yeniden yapılanmaya,<br />

dolayısıyla fonksiyon bozukluğuna yol<br />

açmaktadır. Bozulmuş doku onarımı<br />

sonucunda ya doku kaybı (amfizem) ya<br />

da fibrozis (skar) oluşmaktadır.<br />

Amfizemde bozulmuş alveoler ve ECM<br />

onarımı, birbirleriyle birleşen ve genişleyen<br />

hava boşluklarına neden olur. Bu<br />

onarımda parankim elastik lifleri eksik<br />

ya da bozuktur, yoğun ve anormal olarak<br />

düzenlenmiş kollajen vardır. <strong>KOAH</strong>’ta<br />

doku onarım bozukluğunun bir diğer<br />

sonucu küçük hava yollarında gelişen<br />

fibrozis’dir. Amfizemdeki yetersiz doku<br />

onarım yanıtının aksine, küçük hava<br />

yollarında da küçük hava yolu obstrüksiyonundan<br />

sorumlu aşırı bir onarım<br />

yanıtı söz konusudur. Retinoitler yara<br />

tamirinde, hücre proliferasyonu, diferansiyasyonu,<br />

morfogenezisi ve apopitozunda<br />

önemli görevler üstlenir. Hayvan<br />

deneyleri ve izole hücre sistemlerinde<br />

retinoik asitin alveolar doku gelişimini<br />

indüklediği saptanmıştır. Massaro, 1997<br />

yılında yaptığı bir çalışmada, akciğer<br />

onarımını etkileyebileceğimiz yönünde<br />

bir ümit ışığı oluşturmuştur. Elastaz ile<br />

oluşturulan harabiyetten sonra retinoik<br />

asit tedavisi ile sınırlı ama belirgin onarım<br />

sağlamıştır. Bu bulgular insan çalışmalarıyla<br />

tekrarlanamamıştır. Sadece<br />

küçük bir pilot çalışmada değerlendirilmiş,<br />

farklı retinoik asit türevleri farklı<br />

dozlarla kullanılmış, ancak hiçbiri amfizemin<br />

doğal seyrini etkileyememiş,<br />

sonuçlar ümit kırıcı olmuştur. Ancak en<br />

azından onarımı etkileyebilecek potansiyel<br />

mekanizmalar konusundaki bilginin<br />

eşiğine gelinmiştir. Rejeneratif ilaçların<br />

ortaya çıkması ve kök hücre biyolojisi ile<br />

bir gün yeni fonksiyonel akciğer dokusu<br />

oluşturulabileceği ümit edilmektedir.<br />

<strong>KOAH</strong>’ta klinik semptomların ortaya<br />

çıkışı, hastalığın şiddeti ve ilerleme hızı<br />

açısından hastalar arasında heterojenite<br />

bulunmaktadır. Çünkü <strong>KOAH</strong>’ın doğal<br />

gelişim süreci, <strong>KOAH</strong> şemsiyesi altında<br />

toplanmış çeşitli fenotiplerin doğal gelişimlerinin<br />

karışımıdır. <strong>KOAH</strong>’ta hastalığın<br />

prognozunu doğru izlemek ve tedavileri<br />

daha iyi şekillendirmek, bu fenotiplerin<br />

ayırt edilebilmesi ile mümkün olabilir.<br />

Önümüzdeki on yılda en büyük zorluk,<br />

daha spesifik tedavi girişimlerine<br />

cevap verecek hasta alt gruplarının belirlenmesi<br />

olacaktır. Bu amaçla farklı fenotipleri<br />

belirlemeye yönelik araştırmalar<br />

devam etmektedir.<br />

<strong>2010</strong> Akciğer Yılı Hakkında<br />

<strong>2010</strong> Akciğer Yılı, akciğer sağlığının öneminin daha fazla bilincine varılmasını, akciğer hastalıklarının önlenmesi ve<br />

tedavisi için sosyal ve politik destek sağlamayı ve akciğer hastalıklarına yönelik araştırma ve geliştirme çalışmaları için<br />

kamusal ve özel fonların artırılmasını desteklemeyi amaçlayan, çok yönlü bir kampanyadır.<br />

Bu kampanya, akciğerlerin çok uzun süredir kamusal söylemde ihmal edildiğini düşünerek, akciğer sağlığı savunusu<br />

yapmak isteyen kesimlerin ortak girişimi olarak başlatılmıştır.<br />

<strong>2010</strong> Akciğer Yılı konusunda daha fazla bilgi için lütfen www.<strong>2010</strong>yearofthelung.org sitesini ziyaret edin.<br />

4 | <strong>KOAH</strong> BÜLTENİ


BİR DEĞERLENDİRME<br />

ÇALIŞMA ÖZETİ<br />

Hakan Günen,<br />

Gazi Gülbaş,<br />

Erdal İn,<br />

Özkan Yetkin,<br />

Süleyman Savaş Hacıevliyagil<br />

Eur Respir J <strong>2010</strong>;35:1243-1248<br />

<strong>KOAH</strong> Alevlenmeleri ve<br />

Venöz Tromboemboli<br />

Kronik obstrüktif akciğer hastalığı<br />

(<strong>KOAH</strong>) tüm dünyada en<br />

önemli mortalite ve morbidite<br />

nedenlerinden biridir. Başta şiddetli ve<br />

çok şiddetli evre <strong>KOAH</strong>’lı hastalar<br />

olmak üzere, alevlenmeler esnasında<br />

ortaya çıkabilen solunum yetmezliği<br />

problemi hastaneye yatan <strong>KOAH</strong>’lı<br />

hastalarda tüm çabalara rağmen %5-10<br />

civarında ölümle sonuçlanmaktadır.<br />

Pulmoner embolinin (PE) <strong>KOAH</strong>’ta<br />

alevlenmeye ve mortaliteye yol açan<br />

önemli nedenlerden birisi olduğu öteden<br />

beri bilinmektedir. Bununla birlite,<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmeleri ve pulmoner<br />

emboli üzerine çok az sayıda çalışma<br />

vardır ve <strong>KOAH</strong> alevlenmelerinde pulmoner<br />

embolinin rolü henüz tam olarak<br />

aydınlatılamamıştır. Aslında<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalar, yaşlı olmaları,<br />

immobil olmaları ve alevlenmelerin<br />

önemli bir kısmının enfeksiyonlara ve<br />

kalp yetmezliğine bağlı olmaları nedenleri<br />

ile artmış venöz tromboemboli<br />

(VTE) riski ile karşı karşıyadırlar. Daha<br />

önce yapılan çalışmaların sınırlı sayıda<br />

olması, metodolojik farklılıklar ve hasta<br />

gruplarındaki değişkenlikler, bu konu<br />

üzerinde kesin bir fikir edinilmesine<br />

imkân vermemiştir. Bu çalışma daha<br />

öncekilerden farklı olarak daha geniş<br />

bir hasta grubunda prospektif olarak<br />

düzenlenmiştir. Bu çalışma ile <strong>KOAH</strong><br />

alevlenmesi yüzünden hastaneye yatırılan<br />

hastalarda VTE görülmesi sıklığı ve<br />

nedenleri ile bu durumun kısa ve uzun<br />

vadede mortaliteye olan katkısının<br />

belirlenmesi amaçlanmıştır.<br />

Çalışmaya, belli bir dönem içerisinde<br />

<strong>KOAH</strong> alevlenmesi nedeniyle hastaneye<br />

yatırılan tüm hastalar dahil edilmiştir.<br />

Sadece pnömotorakslı ve iyatrojenik<br />

nedenlerle şiddetli nefes darlığı<br />

bulunan hastalar çalışma dışı bırakılmışlardır.<br />

Çalışma etik kurul tarafından<br />

onaylanmış olup tüm hastalardan yazılı<br />

bilgilendirme ve çalışmaya katılım<br />

onayı alınmıştır. Hastaların <strong>KOAH</strong><br />

teşhisleri, alevlenme değerlendirmeleri<br />

ve hastaneye yatırılmalarına dair kararlar<br />

GOLD kriterlerine uygun şekilde<br />

yapılmıştır. Hastaların hastaneye yatırılmalarını<br />

takiben detaylı fizik muayene<br />

ve anamnezleri alınmış, kan gazları,<br />

D-dimer seviyeleri de dahil olmak<br />

üzere detaylı hematolojik ve biyokimyasal<br />

tetkikleri yapılmış, PA akciğer<br />

grafileri ve EKG’leri çekilmiştir. Daha<br />

sonra hastalar eldeki bulgular eşliğinde<br />

(enfeksiyon bulguları, akciğer grafisinde<br />

belirgin infiltrasyon, objektif kalp<br />

yetmezliği bulguları, zararlı gaz ve tozlara<br />

maruziyet, tedaviyi aksatma vs)<br />

alevlenme nedeni belli olan ve olmayanlar<br />

olmak üzere iki gruba ayrılmışlardır.<br />

Hastalar daha sonra Geneva ve<br />

Wells skorlarına göre pulmoner emboli<br />

yönünden risk skorlamasına tabi tutulmuşlardır.<br />

Bu işlemi takiben tüm hastalara<br />

CT anjiyografi (akciğerler ve her<br />

iki bacak için), Doppler ultrasonografisi<br />

(her iki bacak için) ve ekokardiyografi<br />

incelemeleri gerçekleştirilmiştir.<br />

Hastaların <strong>KOAH</strong> ciddiyet değerlendirmeleri,<br />

stabil dönem FEV 1 değerleri<br />

esas alınarak yapılmıştır. Çalışmanın<br />

istatistiki analizlerinde bağımsız grup<br />

oranları karşılaştırmalarında ki-kare<br />

testleri, grupların ortalama değerlerinin<br />

karşılaştırmalarında ise student-t test<br />

kullanılmıştır. D-dimer seviyelerinin<br />

sensitivite ve spesifisite ölçümlerinde<br />

ROC analizi kullanılmıştır. Değişik D-<br />

dimer seviyeleri için negatif ve pozitif<br />

prediktif değerler hesaplanmıştır. ROC<br />

analizi ayrıca Wells ve Geneva kriterlerinin<br />

AUC hesaplamalarında da kullanılmıştır.<br />

VTE’nin bağımsız faktör olarak<br />

bir yıllık mortaliteye olan etkisinin<br />

hesaplanmasında Cox orantısal hazard<br />

analizinden faydalanılmıştır. Bu analiz<br />

esnasında diğer klasik karıştırıcı faktör-<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ | 5


DEĞERLENDİRME<br />

BİR ÇALIŞMA ÖZETİ<br />

ler olan yaş, cinsiyet, sigara yükü, albümin,<br />

FEV 1 , PaO 2 ve PaCO 2 , BMI ve<br />

sistolik pulmoner arter basınçları<br />

(PAPs) gibi parametreler kullanılmıştır.<br />

VTE’si olan ve olmayan hastaların<br />

yaşam eğrileri Kaplan-Meier metodu<br />

kullanılarak çizilmiştir. P değeri 0.05’in<br />

altında olan analizler istatistiki olarak<br />

anlamlı kabul edilmiştir.<br />

Çalışmaya 138 hasta dahil edilmiş<br />

olmasına rağmen çalışmayı tamamlayan<br />

hasta sayısı 131’dir. Yirmi yedi hasta<br />

kadındır (%20.6). Hastaların ortalama<br />

yaşları 67±10 yıldır, %26’sı hiç sigara<br />

içmemiştir. Yirmi bir hastada VTE saptanmıştır<br />

[pulmoner emboli ve/veya<br />

derin ven trombozu (DVT)]. Pulmoner<br />

emboli 18 hastada, DVT 14 hastada<br />

saptanmıştır. CT anjiyografi ve Doppler<br />

ultrasonu sırasıyla 10 ve 11 hastada<br />

DVT saptamıştır. On sekiz PE’li hastanın<br />

11’inde aynı zamanda DVT bulunmuştur.<br />

CT anjiyografi ve Doppler ultrasonografisinin<br />

DVT için birbirlerini<br />

tamamlama oranları sırasıyla %27.2 ve<br />

%40 olarak hesaplanmıştır. Altmış hastada<br />

alevlenme nedeni saptanamazken,<br />

71 hastada en az bir alevlenme nedeni<br />

belirlenmiştir. Alevlenme nedeni belli<br />

olmayan hastaların %25’inde (n=15)<br />

VTE saptanırken diğer grupta bu oran<br />

%8.5 (n=6) olarak gerçekleşmiştir<br />

(p=0.016). Tüm başlangıç parametreleri<br />

göz önüne alındığında, kadın cinsiyet,<br />

göğüs ağrısı, bayılma, hipotansiyon ve<br />

ortalama D-dimer seviyeleri dışında<br />

hiçbir parametre ile VTE oluşumu arasında<br />

ilişki bulunamamıştır (Tablo 1).<br />

VTE dağılımları hastaların <strong>KOAH</strong><br />

evresine göre karşılaştırıldığında <strong>KOAH</strong><br />

evresi ile VTE oluşumu arasında bir<br />

bağlantı saptanamamıştır (p>0.05)<br />

(Tablo 2). Ekokardiyografik inceleme<br />

esnasında pulmoner embolili beş hastada<br />

sağ ventrikül hipokinezisi ve interventriküler<br />

septanın sola deviasyonu<br />

gibi masif-submasif PE bulguları saptanmıştır.<br />

D-dimer için klasik trombozu ayırıcı<br />

serum seviyesi olan 0.5 mcg/ml esas<br />

alındığında sensitivite 0.95 olurken<br />

negatif prediktif değer 0.98 olarak<br />

hesaplanmıştır. Hastaların Geneva ve<br />

Wells skorlamalarının ROC analizine<br />

göre yapılan PR risk değerlendirmelerinde<br />

Wells skorlama sistemi PE’yi tahmin<br />

etmekte Geneva’ya göre belirgin<br />

şekilde üstün bulunmuştur (Wells için<br />

AUC:0.882, Geneva için AUC:0.663;<br />

p=0.018). VTE’li hastaların hastanede<br />

TABLO 1. Venöz tromboembolisi olan ve olmayan hastaların hastaneye başvuru anındaki özellikleri<br />

Yaş (yıl)<br />

Cinsiyet (K/E)<br />

Sigara yükü (paket-yıl)<br />

VKİ<br />

USOT (n)<br />

İmmobilite (n)<br />

Göğüs ağrısı (n)<br />

Hemoptizi (n)<br />

Palpitasyon (n)<br />

Alt ekstremite şikâyeti (n)<br />

Senkop (n)<br />

Hipotansiyon (n)<br />

EKG'de atrial fibrilasyon<br />

EKG'de S1Q3T3 paterni<br />

EKO'da PAPs değeri (mmHg)<br />

EKO'da akut sağ kalp yetmezliği bulguları<br />

Lökosit sayımı<br />

Hematokrit<br />

D-dimer<br />

Glukoz<br />

BUN<br />

Kreatinin<br />

Albümin<br />

PaO 2<br />

PaCO 2<br />

FEV 1 (% öngörülen)<br />

Malignite<br />

Konjestif kalp yetmezliği<br />

Daha önce VTE hikâyesi<br />

VTE'siz hastalar (n=110)<br />

67.1±10.1<br />

19/91<br />

44.8±32.2<br />

23.0±5.0<br />

47<br />

25<br />

44<br />

12<br />

86<br />

35<br />

3<br />

1<br />

2<br />

1<br />

45.2±13.6<br />

0<br />

14±6.5<br />

44.8±6.6<br />

1.2±1.8<br />

133±57<br />

27.7±15.2<br />

1.1±0.6<br />

3.2±0.4<br />

48.1±7.0<br />

47.5±14.0<br />

38.8±13.9<br />

4<br />

16<br />

1<br />

VTE: venöz tromboemboli, AD: istatistiksel olarak anlamlı değil, VKİ: vücut kitle indeksi<br />

USOT: uzun süreli oksijen tedavisi, EKG: elektrokardiyografi, PAPs: sistolik pulmoner arter basıncı, EKO: ekokardiyografi<br />

VTE'li hastalar (n=21)<br />

67.5±10.3<br />

8/13<br />

42.2±33.6<br />

25.1±5.0<br />

6<br />

9<br />

17<br />

3<br />

18<br />

11<br />

5<br />

3<br />

4<br />

2<br />

50.0±18.2<br />

5<br />

11.2±5.6<br />

42.0±11.1<br />

5.2±4.5<br />

157±81<br />

29.4±12.1<br />

1.0±0.3<br />

3.1±0.5<br />

50.2±9.1<br />

42.9±9.3<br />

39.4±8.8<br />

3<br />

3<br />

2<br />

P değeri<br />

AD<br />

0.041<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

0.0007<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

0.0027<br />

0.013<br />

0.006<br />

AD<br />

AD<br />

0.0001<br />

AD<br />

AD<br />

0.001<br />

NS<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

6 | <strong>KOAH</strong> BÜLTENİ


BİR DEĞERLENDİRME<br />

ÇALIŞMA ÖZETİ<br />

TABLO 2. GOLD rehberinin <strong>KOAH</strong> evrelerine göre hasta dağılımları<br />

<strong>KOAH</strong> evresi<br />

%<br />

Evre I (hafif)<br />

-<br />

Evre II (orta)<br />

%12<br />

Evre III (ciddi)<br />

Evre IV (çok ciddi)<br />

%20<br />

%68<br />

TABLO 3. Bir yıllık mortalite üzerinde etkisi olabilecek bağımsız parametrelerin Cox orantısal hazard analizi yapılarak incelenmesi<br />

Yaş<br />

Cinsiyet<br />

Sigara yükü (paket-yıl)<br />

Albümin (g/dl)<br />

FEV 1 (% öngörülen)<br />

PaO 2 (mmHg)<br />

PaCO 2 (mmHg)<br />

Vücut kitle indeksi<br />

Venöz tromboemboli<br />

AD: istatistiksel olarak anlamlı değil<br />

RR<br />

1.029<br />

0.366<br />

1.006<br />

0.982<br />

0.990<br />

0.982<br />

1.002<br />

0.956<br />

2.528<br />

%95 GA<br />

0.993-1.066<br />

0.120-1.123<br />

0.993-1.019<br />

0.485-1.991<br />

0.961-1.021<br />

0.934-1.031<br />

0.976-1.029<br />

0.891-1.026<br />

1.144-5.588<br />

p-değeri<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

AD<br />

0.022<br />

yatış sürelerinin diğer gruba göre<br />

anlamlı şekilde daha uzun olduğu saptanmıştır<br />

(9 güne karşı 13.4 gün;<br />

p=0.001). Tüm hastaların 11’i hastanede<br />

yattıkları süre içinde ölmüştür ve bu<br />

hastaların beşi VTE’li gruptandır<br />

(p=0.016). Tüm hastalar 1 yıl süre ile<br />

takip edilmiştir. VTE’li grubun 1 yıllık<br />

mortalitesi %61.9, VTE’li olmayan<br />

grubun mortalite oranı %31.8 olmuştur<br />

(p=0.013) (Şekil 1). Bunlara ek olarak<br />

yapılan Cox analizi <strong>KOAH</strong>’lı hastaların<br />

alevlenme nedeni ile hastaneye<br />

yatışlarını takiben 1 yıl içerisindeki<br />

ölümleri üzerinde anlamlı olan tek parametrenin<br />

VTE varlığı olduğu sonucunu<br />

vermiştir (p=0.022) (Tablo 3).<br />

ŞEKİL 1. VTE’si olan ve olmayan hastaların Kaplan-Meier eğrisine göre sağkalımları<br />

Sağkalım (%)<br />

1.0<br />

0.9<br />

0.8<br />

0.7<br />

0.6<br />

0.5<br />

0.4<br />

p=0.013<br />

0.3<br />

0 50 100 150 200 250 300 350 400<br />

Süre (gün)<br />

VTE’siz hastalar<br />

VTE’li hastalar<br />

Çalışmanın sonuçları alevlenme<br />

nedeni ile hastaneye yatırılan<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastaların %16’sında gerek<br />

tek başına alevlenme nedeni gerekse<br />

de komplike eden faktör olarak VTE<br />

olduğunu göstermiştir. VTE görülme<br />

sıklığı alevlenme nedeni belli olmayan<br />

hasta grubunda daha yüksek bulunmakla<br />

birlikte, alevlenme nedeni belli<br />

olan gruptaki VTE oranı da göz ardı<br />

edilemeyecek kadar yüksektir. Bu<br />

çalışma ile VTE’li grubun kısa ve uzun<br />

dönem mortalite oranlarının diğer<br />

gruba göre belirgin şekilde yüksek<br />

olduğu da gösterilmiştir.<br />

Pulmoner embolinin <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda<br />

semptomları daha da kötüleştirdiği<br />

ve bazen de ölüme yol açtığı bilinmekle<br />

beraber, son derece karmaşık bir<br />

tablo ile hastaneye başvuran hastalarda<br />

PE sıklıkla gözden kaçmakta ve akla<br />

gelmemektedir. Tüm bu klasik bilgilerimize<br />

rağmen <strong>KOAH</strong> alevlenmeli hastalarda<br />

VTE üzerine yapılan çalışma sayısı<br />

sınırlıdır. Bu çalışmalarda saptanan<br />

oranlar %0 ile %29 arasında değişmekle<br />

birlikte, otopsi serilerinde bu oranlar<br />

%50’ye kadar çıkmaktadır. En son<br />

yapılan bir meta-analizde <strong>KOAH</strong> alevlenmeli<br />

hastalarda PE oranı %20 olarak<br />

bildirilmiştir. Diğer bir önemli konu<br />

olan DVT varlığı ise çok daha az<br />

<strong>KOAH</strong> çalışmasına konu edilmiştir.<br />

<strong>KOAH</strong>’ta DVT sıklığı %1.6 ile %12.7<br />

arasında bildirilmekle birlikte, DVT ve<br />

PE’nin aynı mekanizmalar ve altta<br />

yatan patolojiler sonucu oluştuğu unutulmamalıdır.<br />

Alevlenme nedeni bilinen<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalardaki VTE oranının<br />

%8.4 bulunmuş olması, daha önce<br />

yapılan çalışmaların ve önerilerin aksine<br />

bu tip hastalarda da VTE varlığının<br />

araştırılması gerektiği sonucunu doğurmuştur.<br />

Tablo 1’de gösterilen anlamlı parametrelerin<br />

önemli bir kısmı (göğüs<br />

ağrısı, bayılma ve hipotansiyon) PE<br />

varlığı için önceden tahmin edilebilir<br />

parametrelerdi. Diğer anlamlı parametre<br />

olan kadın cinsiyet üzerine, kadın<br />

hasta sayısının az olmasından dolayı<br />

yorum yapmak oldukça güç görünmektedir.<br />

Kadın cinsiyetin VTE oluşumunda<br />

önemli olduğunu gösteren daha<br />

geniş serilere ihtiyaç vardır. Atrial fibrilasyon<br />

dışında anlamlı bir EKG bulgusunun<br />

ortaya çıkmamış olması ise alevlenme<br />

esnasındaki EKG bulgularının<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ | 7


BİR ÇALIŞMA ÖZETİ<br />

PE bulgularını büyük oranda taklit<br />

etmesine bağlanmaktadır. <strong>KOAH</strong>’ı<br />

olmayan PE’li hastaların %25’inin bir<br />

yıl içerisinde öldüğü bilinmektedir.<br />

PIOPED çalışmasındaki <strong>KOAH</strong> alt<br />

grubunun tekrar değerlendirmesinde<br />

bu hastaların bir yıllık mortalite oranı,<br />

bizim çalışmamızdakine benzer şekilde,<br />

%53.3 olarak saptanmıştır. <strong>Sayı</strong>ları az<br />

da olsa (n=45) bu çalışmadaki<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hasta grubunun mortalite<br />

oranı <strong>KOAH</strong>’lı olmayan PE’li hastaların<br />

mortalitelerinden iki kat daha yüksektir.<br />

VTE’li hastaların diğer hastalara<br />

göre hastanede yatış sürelerinin ortalama<br />

4-5 gün daha uzun olmasının da<br />

ayrıca ek ciddi sosyal ve ekonomik<br />

maliyet getirdiği unutulmamalıdır.<br />

Sıradan hastalarda PE riskini ölçme<br />

amacı ile kullanılan Geneva ve Wells<br />

metodları direkt olarak ilk defa bu<br />

çalışmada <strong>KOAH</strong>’lılar üzerinde denenmiştir.<br />

Wells metodu PE riskini ölçmede<br />

Geneva metoduna göre iki kat daha<br />

etkili bulunmuş olup değerlendirilmesi<br />

gereken riskli gruptaki hasta sayısını<br />

131’den 60’a düşürmüştür. Bu metoda<br />

yüksek D-dimer seviyeli hasta grubu<br />

analizinin de eklenmesi ile PE riskli<br />

hasta sayısı 60’dan 47’ye kadar düşürülebilmiştir.<br />

Bu kombine analiz tekniği<br />

PE riskli hasta grubunu %100 oranında<br />

ayırt edebilirken, aynı zamanda<br />

emekten, paradan ve zamandan da<br />

büyük oranda tasarruf imkânı sağlamaktadır.<br />

Bu çalışma ile alevlenmeli <strong>KOAH</strong><br />

hastalarında VTE’nin sık karşılaşılan ve<br />

önemli bir problem olduğu gösterilmiş<br />

olup, bu durumun kısa ve uzun vadede<br />

mortalite üzerine önemli etkisinin<br />

olduğu belirlenmiştir. Gerek <strong>KOAH</strong>’lı<br />

hastaların hastaneye yatış anlarındaki<br />

tablolarının oldukça karmaşık olması,<br />

gerekse de VTE’li ve VTE’siz hastaların<br />

klinik ve laboratuvar bulgularının birbirlerine<br />

çok benzemelerinden dolayı<br />

bu tip hastalar kolayca gözden kaçabilmektedir.<br />

Sonuç olarak, <strong>KOAH</strong> alevlenmesi<br />

ile hastaneye yatırılan tüm hastaların<br />

VTE değerlendirmelerinin D-<br />

dimer seviyeleri ve Wells metodu kullanılarak<br />

yapılması gerektiği kanaatine<br />

varılmıştır.<br />

8 | <strong>KOAH</strong> BÜLTENİ


DERLEME ÖZETİ<br />

Rocker G, Horton R, Currow D,<br />

Goodridge D, Young J, Booth S.<br />

Palliation of dyspnea in advanced COPD:<br />

revisiting a role for opioids. Thorax<br />

2009;64:910-915.<br />

Çeviri:<br />

Prof. Dr. Mecit SÜERDEM<br />

Ağır <strong>KOAH</strong>’ta Dispnenin<br />

Palyatif Tedavisinde<br />

Opioidlerin Rolü<br />

Son yıllarda literatürde ağır<br />

<strong>KOAH</strong>’ın palyatif tedavisine ilginin<br />

arttığı görülmektedir. Bunun<br />

nedeni batı ülkelerinde <strong>KOAH</strong> prevalansı,<br />

morbidite ve mortalitesinin artış<br />

göstermesidir. Ağır <strong>KOAH</strong> grubunda<br />

dispne hasta yakınmalarının en önemli<br />

kısmını oluşturur. Ağır <strong>KOAH</strong> hastalarında<br />

dispne yaşam kalitesini ileri derecede<br />

bozan ve onları sosyal yaşamdan<br />

izole ettiren bir semptomdur. Dispne<br />

geleneksel tedavi yaklaşımlarına çok az<br />

yanıt verir. Yoğun destek tedavisine rağmen<br />

ağır <strong>KOAH</strong> hastalarının ancak<br />

%50’si palyatif tedaviden yararlanabilir.<br />

Bu derlemenin amacı; ağır <strong>KOAH</strong> hastalarında<br />

konvansiyonel tedaviye<br />

dirençli dispnenin tedavisinde opioidlerin<br />

rolünü araştırmaktır. Bu amaçla,<br />

31 Aralık 2006 tarihinden itibaren<br />

MEDLINE, CINAHL ve EMBASE<br />

literatürleri tarandı ve Şubat 2009 tarihinde<br />

PUBMED’den bir yayın alındı.<br />

Dispne; santral sinir sistemi, üst<br />

hava yolları, akciğerler ve göğüs duvarından<br />

kalkan uyarıların kompleks bir<br />

şekilde interaksiyonu ile ortaya çıkar.<br />

Son yıllarda ilerleyen teknoloji sayesinde<br />

nöral görüntüleme yöntemleri kullanılarak<br />

dispnede limbik ve paralimbik<br />

aktivasyonların yaygınlığı daha iyi anlaşılmıştır.<br />

Bu bulgular; ağır <strong>KOAH</strong> hastalarında<br />

geleneksel hava akımı kısıtlanması<br />

ve hiperinflasyon tedavilerine<br />

ilave olarak anksiyete, korku ve diğer<br />

emosyonların düzeltilmesinin de gerekliliğini<br />

destekler. Dispne algılanması<br />

psikolojik ve farmakolojik tedavilerin<br />

birlikte uygulanması ile azaltılabilir.<br />

<strong>KOAH</strong>’ta geleneksel farmakolojik<br />

tedavinin amaçları bronkokonstriksiyonu<br />

ve dolayısıyla hiperinflasyonu azaltmak<br />

ve hava yolları inflamasyonunu<br />

baskılamaktır. Ancak <strong>KOAH</strong> ilerledikce<br />

farmakolojik tedavinin ötesinde yaşam<br />

kalitesinin de artırılması gerekir.<br />

Pulmoner rehabilitasyon programı içinde<br />

uygulanan egzersiz çalışmaları dispne,<br />

halsizlik gibi semptomların kontrolunu,<br />

egzersiz toleransını ve yaşam kalitesini<br />

artırır. Önemli derecede hipoksemik<br />

olan ağır evre <strong>KOAH</strong> hastalarında<br />

yaşam sürelerini uzatmak için uzun<br />

süreli oksijen tedavisi (USOT) verilir.<br />

Ancak USOT’un dispne palyasyonundaki<br />

etkisi tam bilinmez. USOT hastanın<br />

rutin yaşam şeklini önemli oranda<br />

değiştirir. Oksijenini izlemek, makineye<br />

bağlı yaşamak gibi hayatına yeni ritimler<br />

katılır. Bazıları bu yeni hayata kolayca<br />

adapte olabilir ve bu hastalarda USOT<br />

anksiyete ve depresyonu azaltarak yaşam<br />

kalitesini artırabilir. Ancak bazı hastalar<br />

USOT’u tolere edemeyebilir.<br />

2008 yılında yayınlanan bir makalede<br />

ağır <strong>KOAH</strong>’da dispne tedavisi basamakları<br />

verildi (Şekil 1). En alttaki<br />

basamakta önerilen tedavi <strong>KOAH</strong> kılavuzlarında<br />

önerilen tedavilerden oluşmaktadır.<br />

Eğer bu tedaviler yetersiz<br />

kalır ise ikinci basamakta non-farmakolojik<br />

tedaviler eklenmektedir. Bunlar<br />

egzersiz eğitimi, kognitif tedavi, büzülü<br />

dudak solunumu ve relaksasyon teknikleri<br />

gibi yöntemlerdir. Üçüncü basamakta<br />

ise tedaviye opioidlerin eklenmesi<br />

önerilir.<br />

Opioidler değişik mekanizmalarla<br />

dispneyi azaltırlar. Bu mekanizmalar;<br />

1. Total ventilasyonu azaltma,<br />

2. Egzersizde ventilasyon etkinliğini<br />

artırma,<br />

3. Hipoksi ve hiperkapniye karşı gelişen<br />

ventilatuar yanıtı azaltma,<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ | 9


DERLEME ÖZETİ<br />

ŞEKİL 1. Dispne merdiveni. Rocker ve arkadaşlarının izniyle<br />

kullanılmıştır.<br />

Kabul edilebilir dispne düzeyleri<br />

Palyatif farmakolojik önlemler;<br />

örneğin, morfin dozu titrasyonu<br />

± anksiyolitikler<br />

İnatçı ya da artan dispne<br />

Farmakolojik olmayan önlemler;<br />

örneğin, pulmoner rehabilitasyon, dudak<br />

büzerek soluk verme, vantilatör, gevşeme<br />

teknikleri, yorucu olmayan aktiviteler<br />

İnatçı ya da artan dispne<br />

Bronkodilatatörleri (kısa ya da<br />

uzun etkili) optimize edin ±<br />

egzersiz eğitimi ± <strong>KOAH</strong> kılavuzlarına<br />

göre oksijen desteği<br />

AĞIR <strong>KOAH</strong>'ta DİSPNE YÖNETİMİ<br />

4. Solunum kontrolünü yavaşlatma ve<br />

5. Bronkokonstriksiyonu azaltmadır.<br />

<strong>KOAH</strong> hastalarında opioidlerin<br />

dispne semptomunu azaltabileceğini<br />

gösteren ilk çalışma 20 yıl kadar önce<br />

yayınlanmasına karşın günümüzde bu<br />

endikasyonla yaygın kullanılan bir ilaç<br />

değildir. Mevcut çalışmalarda opioidlerin<br />

etkileri kısa süreli test edilmiştir. Bu<br />

ilacın ağır <strong>KOAH</strong> hastalarında haftalar<br />

veya aylar gibi uzun süreli kullanılabileceği<br />

üzerinde pek durulmamıştır.<br />

Cochrane literatürlerinde opioidlerin<br />

<strong>KOAH</strong> hastalarının dispne tedavisinde<br />

kullanımı ile ilgili sadece 11 çalışma<br />

bulundu. Hasta sayıları 7 ile 19 arasında<br />

değişiyordu. Bu çalışmalarda ve<br />

bir meta-regresyon çalışmasında, oral<br />

ve parenteral opioidlerin anlamlı seviyede<br />

dispneyi azalttığı bulundu<br />

(p


SÖYLEŞİ<br />

Söyleşiyi hazırlayan:<br />

Prof. Dr. Mecit SÜERDEM<br />

Hakkâri’de mecburi hizmet…<br />

Değerli meslektaşlarım,<br />

<strong>Bülteni</strong>mizin bu sayısında<br />

bir uzman ile söyleşi<br />

bölümünü çalışkanlığı ve<br />

dürüstlüğü ile örnek bir<br />

hekim olan uzmanlık<br />

öğrencim Uzm. Dr. Şerife<br />

Torun’un mecburi hizmet<br />

anılarına ayırdım. Kendisine<br />

ömür boyu başarılar ve<br />

mutluluklar diliyorum.<br />

Uzm. Dr. Şerife Torun<br />

Hakkâri Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Uzmanı<br />

1997 yılında Çukurova Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi’nden<br />

mezun oldum. Selçuk Üniversitesi<br />

Meram Tıp Fakültesi<br />

Göğüs Hastalıkları bölümünden<br />

2008 Haziran ayında uzman olarak<br />

ayrıldım. Kurada yaptığım beş<br />

tercihin dışında genel kuraya kalarak<br />

Hakkâri Devlet Hastanesi’ne<br />

atamamın yapıldığını öğrendim.<br />

Bu haberi aldığımda, eşim ve üç<br />

çocuğum ile beraber tatildeydik ve<br />

büyük bir şok yaşadık. İlk duygularımı<br />

anlatmam mümkün değil.<br />

Hayatta her insanın başına gelebilecek<br />

şeylerin tesadüfi olmadığına<br />

ve her insanın hayatının bir dönemecinden<br />

geçerken, aslında bir<br />

sonraki dönemeç için bir taş koyduğuna<br />

çok inandığım ve yine<br />

benim algılarıma göre yaşamım<br />

boyunca benim ve çevremdeki<br />

insanların yaşadıklarının bu<br />

düşüncemi hep destekler şekilde<br />

olmasına rağmen; bunu hak edecek<br />

hiçbir şey yapmadığımı şaşkınlıkla<br />

ve çaresizlikle karşılamak ve<br />

kabullenmek zorunda kaldım. Bu<br />

elbette ki dünyanın sonu ve bir<br />

insanın başına gelebilecek en kötü<br />

şeylerden birisi değildi. Eğer eşiniz<br />

işinden ve yönetici görevinden<br />

dolayı sizinle gelemiyor, üç çocuğunuza<br />

bakamayacak olmasından<br />

dolayı çocukları hem anneden hem<br />

babadan hem de okulundan ve<br />

arkadaşlarından ayırarak başka bir<br />

şehirdeki annenizin yanına bırakmak<br />

zorunda kalmıyorsanız.<br />

Tıp fakültesinden mezun olduğum<br />

dönemde pratisyen hekim olarak<br />

benzer bir uygulama ile yine<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ | 11


SÖYLEŞİ<br />

atamam yapılmıştı. Ancak o zaman<br />

evli değildim ve şu anda olduğu gibi<br />

çocuklarımın ruh ve beden gelişiminin<br />

sağlıklı olması için bana en çok<br />

ihtiyaçları olduğu dönemde onlardan<br />

koparılarak bu çok sevdiğim<br />

mesleği icra etmeye gönderilmemiştim.<br />

Hakkâri’ye ilk gittiğimde<br />

sürekli bu düşüncelerle isyan ve<br />

umutsuzluk içindeydim. Hakkâri ili<br />

ve ilçelerine tek Göğüs Hastalıkları<br />

uzmanı olarak atanmıştım.<br />

Çocukları da zaten bu yüzden götüremedim<br />

çünkü gece sürekli icapçı<br />

hekim olarak acile gidiyordum ve<br />

üç buçuk yaşındaki ikiz çocuklarımı,<br />

gece uyanıp korkmaları ve kendilerine<br />

zarar verme ihtimaliyle<br />

yanıma alamadım. Bunları anlatırken<br />

amacım çok acınaklı şeyler söyleyip<br />

duygu sömürüsü yapmak ve<br />

malum trajik devlet yükümlülüğü<br />

kurası hikâyelerinden birisini daha<br />

anlatmak değil. Ama itiraf edeyim<br />

12 | <strong>KOAH</strong> BÜLTENİ<br />

ki canım ülkemin her açıdan bana<br />

göre en mahrumiyet bölgesi (bu<br />

bölgeyi aşağı yukarı gördüğüm için<br />

söylüyorum) olan ve bazı hekim<br />

arkadaşlarımızın gelmeye bile cesaret<br />

edemediği veya geldikten sonra<br />

istifa ettiği Hakkâri’de bu görevi<br />

yaptığım için bu ayrıcalığı ve nazlanmayı<br />

kendimde hak görüyorum<br />

ve en azından bu kadarını da söylemesem<br />

bu hikâye eksik kalır ve<br />

yalan olur diye düşünüyorum. Bu<br />

yüzden gerçekten diğer umutsuz<br />

ayrıntılardan söz etmek istemiyor ve<br />

benim durumumu bir trajedi değil,<br />

bölge için paralel bir dilekle, mutlu<br />

sonla biten bir dram olarak aktarmak<br />

istiyorum.<br />

Hakkâri’ye ilk gittiğimde, gece<br />

Yüksekova’dan gelen ağır bir pnömoni<br />

vakasını ve daha sonra ciddi<br />

<strong>KOAH</strong> ve astım hastalarını gördükçe<br />

ve bunları tedavi ettikçe,<br />

bazen kendi kendime “ben gelmezsem,<br />

hiçbir hekim gelmezse bu<br />

insanlar ne olurdu?” diye sorup,<br />

kendimden ve daha önceki düşüncelerimden<br />

utandığım anlar oldu.<br />

Evet ülkemizin her yerinde, her<br />

insana insanca yaşama, eşit ve kaliteli<br />

sağlık hizmetine ulaşabilme<br />

hakkı verilmelidir. Ancak bana<br />

göre bu atamalarda sağlık dışında,<br />

eş durumunu mazeret olarak kabul<br />

etmemek hiç de adilce bir uygulama<br />

değil. Filanca meslekden olan<br />

bir eş, eş de, sözgelimi eczacı olan<br />

bir eş, eş değil mi? Devlet yükümlülüğü<br />

hizmeti ülkemizin bir ihtiyacı<br />

ve tüm hekimlerin ülkesine ve<br />

insanlarına karşı bir sorumluluğu<br />

ise bunu her hekimin yapması<br />

istenmeli, ancak zorunlu tutulan<br />

süreler örneğin 6 ay gibi daha<br />

makul olmalıdır. Bu sürenin kısaltılması<br />

ile hekimsiz kalma gibi bir<br />

durum olmaz çünkü ortalama bir<br />

buçuk ay ara ile atamalar gerçekleş-


SÖYLEŞİ<br />

tiriliyor. Bu konuda aslında söylenecek<br />

çok daha fazla şey var, ancak<br />

sadece bu konudan bahsetmek bile<br />

başlı başına bir derginin veya bültenin<br />

tamamını kaplayabilir.<br />

Gelelim Hakkâri ve burada<br />

yaşamaya. Hakkâri benim gözümde,<br />

çok enteresan olan, gelmeden,<br />

yaşamadan, uzaktan anlaşılabilecek<br />

veya hissedilebilecek bir yer değil.<br />

Türkiye’nin en yüksek ikinci dağı<br />

olan Cilo dağını içine alıp uzayan<br />

keskin sıradağlar arasındaki dar<br />

vadilerden oluşan bir il. Bu coğrafi<br />

özelliklerden dolayı en yakın<br />

havaalanının bulunduğu il olan<br />

Van’a gitmek yaklaşık dört saati<br />

buluyor (uygun yol ve hava şartlarında).<br />

O kadar dağlık ki, bir düzlük<br />

bulmak imkânsız gibi. Hatta<br />

piknik için yapılan mangalların<br />

bile arazi uyumu için ön ayaklarının<br />

daha uzun, arka ayaklarının<br />

daha kısa yapıldığı bilgisi<br />

Hakkâri’ye dışarıdan gelenlere<br />

anlatılan, gülümseten şehir efsanesi<br />

tadında bir espridir.<br />

Hastaneye ilk başladığımda<br />

kırk civarında uzman hekimdik,<br />

en son atamalarla sayımız sanırım<br />

elli beş civarında olacak. Hakkâri<br />

Devlet Hastanesi hiçbir hekimin<br />

mecburi hizmet kurasında tercih<br />

etmediği hastanelerden biri olması<br />

sebebiyle gelen hekimlerin sürekli<br />

değiştiği ve yeni mezun uzmanların<br />

geldiği bir hastane. Bu nedenle<br />

hızlı bir sirkülasyon söz konusu ve<br />

hastanede çalışan yerli ve kalıcı tek<br />

bir hekim yok. Bu hali itibariyle<br />

aslında doktor ortamı açısından<br />

küçük bir üniversite hastanesini<br />

andırıyor ve benim olduğum<br />

dönemde Türkiye’nin en iyi<br />

uzman veren hastanelerinden<br />

gelen birçok uzman arkadaşımı<br />

barındırıyordu. Göreve başladığımda<br />

sağlık alanında en son teknolojilerin<br />

getirilmeye çalışıldığı<br />

yeni hastaneye henüz geçilmişti.<br />

Hastanenin en son katı olan dördüncü<br />

katı Göğüs Hastalıkları servisi<br />

olarak düşünülmüştü, ancak<br />

doktor olmadığından kapalı tutuluyordu.<br />

Yeni bir servisi sıfırdan<br />

kuruyor olmak ve hocalarımdan<br />

öğrendiğim ve çok da farkında<br />

olmadan benimsediğim doğruları<br />

uygulamaya çalışmak ve bu çalışmaların<br />

güzel sonuçlarını görmeyi<br />

ummak, benim Hakkâri’ye alışmamda<br />

ve benimsememde en<br />

önemli yardımcım ve desteğim<br />

oldu. Hocalarımdan gördüğüm<br />

servis yönetimi, hemşire çalışma<br />

sistemi ve hasta vizitlerini en iyi<br />

haliyle uygulamaya çalıştım.<br />

Hastaneye spirometre cihazi aldık.<br />

Bronkoskopi alımı biraz gecikmeli<br />

de olsa gerçekleşmek üzere. Alışık<br />

olmadığım bu uğraşların hepsi<br />

sonradan bana çok güzel moral<br />

motivasyonları olarak geri döndü.<br />

Hakkâri sosyal ve kültürel ortam<br />

anlamında son derece geri kalmış<br />

bir yer olduğu için ve buraya gelen<br />

doktorların tanıdığı kimse ve hastane<br />

dışında gidilecek bir yer olmadığı<br />

için, çalışma saatleri dışındaki<br />

zamanlarımızı daha çok bir araya<br />

gelerek geçirdik. Böyle küçük böl-<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ | 13


SÖYLEŞİ<br />

Baran Yetenek Avcıları Derneği ile Anadolu Spor Akademisi’nin<br />

işbirliğinde hazırlanan proje kapsamında, futbol kulübünde seçilen<br />

15 çocuk Almanya’da düzenlenen olan U-11 ELBTAL CUP Futbol<br />

Turnuvası’nda Türkiye’yi temsil etmek üzere İstanbul’a gitmiş ve A<br />

Milli Takımının Riva’daki kampında bir hafta antrenman yapmıştı.<br />

Almanya’da düzenlenen turnuvada büyük başarılara imza atan<br />

Hakkârili minikler gruplarında bir maç hariç bütün maçları aldı.<br />

Hakkârili minikler değişik dünya ülkelerinin takımlarıyla yaptıkları<br />

karşılaşmalarda 28 gol atarken sadece bir gol yedi. Dünya<br />

şampiyonluğunu penaltı atışlarında kaybeden Hakkârili minikler<br />

Dünya İkincisi olarak Hakkâri’ye döndü.<br />

gelerdeki dostlukların ve dayanışmanın çok güçlü olduğunu söylemem<br />

gerekir. En azından benim için böyle oldu. Hayatım boyunca<br />

sürdürmeyi umduğum çok değerli dostluklar kazandım.<br />

Bazı hekim arkadaşlarım bir araya gelerek, oğlumun adını<br />

verdikleri Baran Yetenek Avcıları Derneği’ni kurdular. Bunun<br />

beni ne kadar onore ettiğini tahmin edebilirsiniz. Dernek yöre<br />

halkı için çok güzel işleri başarı ile gerçekleştirdi. Hakkâri’ye ilk<br />

kez sinema açıldı ve gala için ‘Usta’ filmi seçildi. Filmin oyuncuları,<br />

yönetmeni, yapımcısı ve set ekibi Hakkâri’ye geldi. Hakkâri<br />

Kültür ve Sanat Merkezi binası projesi çizildi ve kısa zamanda<br />

yapılması için girişimlere başlandı; ayrıca tenis kortu açıldı.<br />

İstanbul’dan birçok hayırsever kişi ve kuruluştan il geneli için<br />

okul kırtasiye malzemeleri, okul kitabı, ayakkabı ve giysi yardımı<br />

yapıldı ve halen de inanılmaz bir ilgi ile birçok konuda sayısız<br />

yardım bu bölgeye akmaya devam ediyor.<br />

Sonbaharda göreve başlamamla beraber havaların da soğumasıyla<br />

hasta sayısı gitgide arttı. Hastalarla dil yüzünden iletişim<br />

kurmak biraz zaman alsa da, polikliniklere genellikle yanlarında<br />

Türkçe bilen birisiyle geldikleri için bu durum ciddi problemlere<br />

yol açmadı.<br />

Yöre halkının doktorlara çok saygılı olduğunu şu örneklerle<br />

anlatmak istiyorum. Çarşıda bankamatikte sıra beklerken hiç<br />

tanımadığınız insanlar ısrarla önceliği size verirler. Evinizi taşıyan<br />

hamal dördüncü kata sırtında ağır bir yükle çıkmış olduğu<br />

halde her defasında boş eve girerken evi kirletmemek için ayakkabısını<br />

dış kapıda çıkarıp, gitmeden ısrarla perdenizi de takmak<br />

isteyebilir. Düğünlerine gittiğinizde çok mutlu olup sürekli<br />

mikrofondan “Şerife hocam serçevan” diye anons edip sizi<br />

utandırabilirler.<br />

Hastalarla yaşadığım iki anımı anlatmak istiyorum:<br />

Polikliniğimize sık başvuran 70 yaşındaki ileri evre <strong>KOAH</strong>’lı bir<br />

hastam, bir gün polikliniğe sabah geldiğimde gayet ciddi bir ifadeyle<br />

sitem ederek: “Doktor hanım biz arayıp sormasak, gelmesek sizin<br />

bizi hiç arayıp sorduğunuz yok” dedi. Daha önce hiçbir hastamdan<br />

böyle bir sitem duymamıştım, çok şaşırdım. Hakkâri dışından<br />

gelen hastaların tetkiklerini hızlandırarak dönüş için geç kalmamalarını<br />

sağlamak için hastalara evlerinin nerede olduğunu soruyoruz.<br />

Bu amaçla nerede oturduğunu sorduğum bir hasta: “Senin evin var<br />

ya doktor hanım onun önünden aşağıya gidince caminin arkasındaki<br />

mahallede oturuyorum” dedi. Böylece hastanın Hakkâri dışından<br />

gelmediğini öğrenmiş olduk.<br />

Bu zor dönemi atlatmamı ve böyle tebessümle anlatmamı sağlayan<br />

herkese, başta eşime, aileme, var oldukları için çocuklarıma,<br />

beni arayıp yüreklendirdiğiniz için başta siz olmak üzere<br />

diğer hocalarıma ve hastalarıma teşekkür ederim. Şu anda mecburi<br />

hizmetlerini sürdüren tüm meslektaşlarıma da mutluluk ve<br />

başarılar dilerim.<br />

14 | <strong>KOAH</strong> BÜLTENİ


BİR <strong>KOAH</strong> HASTASI<br />

Prof. Dr. Türkân Tatlıcıoğlu<br />

Sorularla Olgu Sunumu<br />

56 yaşında, erkek hasta<br />

ŞİKÂYETİ<br />

Öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı.<br />

ÖYKÜSÜ<br />

4-5 yıldır sadece sabahları öksürmekle<br />

çok az mukoid balgam şikayeti<br />

olan ve sadece sisli, soğuk havalarda<br />

göğsünde sıkışma ile birlikte nefes<br />

darlığı olan hasta bu nedenlerle son<br />

bir yıldır salbutamol, gerektiğinde<br />

kullanıyor.<br />

Ancak son 6 aydır nefes darlığının<br />

sürekli olduğunu ve merdiven, yokuş<br />

çıkarken hatta düz yolda yürürken bile<br />

nefes darlığı duyduğunu söylüyor.<br />

Ayrıca zaman zaman göğsünde özellikle<br />

eforla hırıltı oluyor.<br />

40 paket/yıl sigara içmiş, halen içiyor.<br />

MUAYENE BULGULARI<br />

• Ekspiryumda uzama<br />

• İki taraflı tek tük ronküsler<br />

1. Olası ön tanınız nedir?<br />

a. <strong>KOAH</strong><br />

b. Kronik bronşit<br />

c. Astım<br />

d. Bronşektazi<br />

SORULAR<br />

2. Tanıya yönelik başvuracağımız ilk inceleme aşağıdakilerden hangisidir?<br />

a. PA grafi<br />

b. Spirometri<br />

c. Difüzyon ölçümü<br />

d. Arteriyel kan gazları<br />

3. Postbronkodilatör FEV1 beklenenin %65’i, FEV1/FVC %57 olan hasta<br />

(GOLD’a göre) hangi klinik evrededir?<br />

a. Hafif<br />

b. Orta<br />

c. Ağır<br />

d. Çok ağır<br />

4. Bu hastada en uygun farmakolojik tedavi yaklaşımı aşağıdakilerden<br />

hangisidir ?<br />

a. Tiotropium (1x1) + Salbutamol, gerektiğinde<br />

b. Salmeterol (2x1) + İpratropium, gerektiğinde<br />

c. Formeterol (2x1) + İpratropium, gerektiğinde<br />

d. Hepsi doğru<br />

YANITLAR: 1. a; 2. b; 3. b; 4. d<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ | 15


LİTERATÜR ÖZETLERİ<br />

PULMONER ARTER BASINCI YÜKSEK OLAN VE OLMAYAN<br />

<strong>KOAH</strong>'LI HASTALARDA SOL VENTRİKÜL DİYASTOLİK<br />

DİSFONKSİYONU<br />

Funk GC, Lang I, Schenk P ve ark.<br />

CHEST 2008;133:1354-1359<br />

Sebebi ne olursa olsun kronik sağ ventrikül yüklenmesi<br />

durumunda interventriküler etkileşimlerden<br />

dolayı sol ventrikül diyastolik disfonksiyonu<br />

(SVDD) gelişimi sık görülür. Artmış sağ ventrikül<br />

yüklenmesinin <strong>KOAH</strong>’lı hastalarda SVDD’yi ne<br />

oranda etkilediği tam olarak bilinmemektedir.<br />

Avusturya’da multidisipliner nitelikte yapılan bu<br />

kontrollü çalışmada, pulmoner arter basıncı (PAP)<br />

yüksek olan ve olmayan hastalardaki SVDD varlığının<br />

belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 22<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hasta ile yaş ve cinsiyet olarak uyumlu 22<br />

kişilik sağlıklı kontrol grubu dahil edilmiştir. Tüm<br />

hastalar anamnez, fizik muayene ve rutin tetkiklerden<br />

geçirildikten sonra detaylı ekokardiografik incelemeye<br />

tabi tutulmuştur. On üç <strong>KOAH</strong>’lı hastaya ise<br />

ayrıca sağ kalp kateterizasyonu işlemi yapılmıştır.<br />

Herhangi bir kalp hastalığı olanlar ile kalp fonksiyonlarında<br />

bozulmaya yol açabilecek eşlik eden hastalığı<br />

olanlar çalışmaya dahil edilmemiştir.<br />

<strong>KOAH</strong>’lı hastalar ile kontrol grupları arasında<br />

ekokardiyografik ölçümlere göre ortalama sol ventrikül<br />

sistolik ve diyastolik çapları, sol ventrikül<br />

fraksiyonel kısalma değerleri ve interventriküler<br />

septum ölçümleri bakımından fark saptanmamıştır.<br />

Bununla birlikte, <strong>KOAH</strong> grubundaki ortalama sağ<br />

ventrikül end-diyastolik çap ölçümleri kontrol grubuna<br />

göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur<br />

(24.4 mm’ye karşı 18.9 mm, p


LİTERATÜR ÖZETLERİ<br />

<strong>KOAH</strong>'LI HASTALARDA TİOTROPİUMUN KARDİYOVASKÜLER<br />

GÜVENİLİRLİĞİ<br />

Celli B, Decramer M, Leimer I ve ark.<br />

CHEST <strong>2010</strong>;137:20-30<br />

Uzun etkili bir antikolinerjik olan tiotropium son<br />

10 yıl içinde <strong>KOAH</strong>'lı hastalarda yaygın olarak<br />

kullanıma girmiştir. İlaç geliştirmeleri için yapılan<br />

çalışmalar daha çok ilaç etkinliğini ölçen parametreler<br />

üzerinde yoğunlaştıklarından, ilaçların ne<br />

kadar güvenilir olduklarına yönelik detaylı bilgiler<br />

daha çok kullanıma girmelerinden sonra elde edilmektedir.<br />

Bütün bronkodilatörlerde olduğu gibi<br />

inhale antikolinerjiklerin de kardiyovasküler güvenilirlik<br />

profil değerlendirmeleri en ön planda göz<br />

önüne alınmaktadır. İnhale tiotropiumun kardiyovasküler<br />

güvenilirliği hakkında, sonuçları birbirleri<br />

ile çelişen birçok çalışma mevcut olmakla birlikte<br />

en son yayınlanan dört yıl süreli UPLIFT çalışmasının<br />

sonuçları bu alandaki bilgilerimize büyük<br />

katkı yapmıştır.<br />

Bu derlemede, <strong>KOAH</strong>'lı hastalarda tiotropiumla<br />

ilgili dört haftadan uzun süreli, randomize, plasebo<br />

kontrollü ve çift-kör yöntemli tüm çalışmalar gözden<br />

geçirilerek tiotropiumun kardiyovasküler güvenilirliği<br />

hakkında geniş bilgi sahibi olunması amaçlanmıştır.<br />

Derlemeye, ilacı üreten firmanın bilgi<br />

bankasında bütün verileri eksiksiz olarak bulunan<br />

toplam 30 çalışma dahil edilmiştir. Yan etki gelişme<br />

oranı (IR) yan etki gelişen toplam hasta sayısının<br />

toplam risk altında kalınan süreye bölünmesi ile<br />

hesaplanmıştır. Buna göre relatif risk oranları (RR<br />

%95 GA) plasebo ile karşılaştırılarak bulunmuştur.<br />

IR hesaplamalarında tüm nedenlere bağlı mortaliteler,<br />

seçilmiş kardiyovasküler yan etkiler (kardiyovasküler<br />

mortaliteyi de içine alan bileşik kardiyovasküler<br />

sonlanım değerlendirme noktaları, ölümle sonuçlanmayan<br />

miyokard enfarktüsü ve felç) ve ani ölüm,<br />

ani kardiyak ölüm ve kardiyak ölüm gibi bildirimler<br />

göz önüne alınmıştır.<br />

Çalışmaya 8699'u plasebo, 10,846'sı tiotropium<br />

kullanan toplam 19,545 <strong>KOAH</strong>'lı hasta dahil edilmiştir.<br />

Çalışmaya alınan hastaların ortalama yaşı<br />

65, ortalama FEV 1 değeri 1.15 litre (öngörülenin<br />

%41'i) ve %76'sı erkek cinsiyette idi. Aktif olarak<br />

sigara içen hastalar tüm grubun %34'ünü oluşturuyordu.<br />

Hastaların %65'inde en az bir yan etki gelişirken<br />

bu oran tiotropium kullanan grupta %11<br />

oranında daha düşük bulunmuştur. Herhangi bir<br />

ciddi yan etki hastaların %24'ünde görülmüştür.<br />

Bu oran gruplar arasında benzerdir. En az bir kardiyak<br />

ve vasküler yan etki gelişen hasta sayıları sırası<br />

ile 1655 ve 1349 olarak saptanmıştır. Tiotropium<br />

plasebo ile karşılaştırıldığında kardiyak ve vasküler<br />

yan etki gelişme riskleri sırası ile RR:0.91 (0.83-<br />

1.01) ve RR:0.97 (0.87-1.09) bulunmuştur.<br />

Önemli yan etkiler tek tek değerlendirmeye alındığında<br />

ise RR değerlerinin kardiyak yetmezlik için<br />

0.82 (0.69-0.98), miyokard enfarktüsü için 0.78<br />

(0.59-1.02) ve felç için 1.03 (0.79-1.35) olduğu<br />

görülmüştür. Ciddi kardiyak ve vasküler yan etki<br />

gelişme riskleri açısından RR değerleri sırası ile<br />

0.83 (0.67-1.03) ve 1.15 (0.91-1.45) olmuştur.<br />

Hastaların %5’inde mortalite gerçekleşirken tiotropium<br />

kullanan gruptaki mortalite riskinin %12<br />

oranında daha düşük olduğu görülmüştür. Ölüme<br />

yol açan kardiyak ve vasküler hadiseler için RR<br />

oranları tiotropium lehine olacak şekilde sırasıyla<br />

0.74 (0.41-1.34) ve 0.44 (0.19-1.02) şeklinde<br />

hesaplanmıştır.<br />

Tiotropium kullanan <strong>KOAH</strong>'lı hastaların bu derlemeye<br />

kadar yapılan ölüme yol açma ve kardiyovasküler<br />

risk analizleri genellikle tiotropium aleyhine<br />

sonuçlar vermiştir. Bununla birlikte, derlemenin<br />

araştırmacıları bu sonuçların belirgin şekilde farklı<br />

çalışma düzeneklerinden kaynaklandığını savunmaktadırlar.<br />

Diğer bir önemli faktör olarak, plasebo<br />

kullanan hastaların çalışmalardan erken çekilme<br />

oranlarının tiotropium kullanan hastalardan çok<br />

daha yüksek olması nedeniyle, plasebo kullananlardaki<br />

toplam ölüm ve kardiyovasküler yan etki bildirim<br />

sayılarının düşük kalması öne sürülmektedir.<br />

Araştırmacılar bu derlemede daha önce değerlendirmeye<br />

alınmayan bazı çalışma bilgilerinin yanı sıra<br />

tüm bu karıştırıcı faktörleri de göz önüne aldıklarında,<br />

tiotropiumun, tüm nedenlere ve kardiyovasküler<br />

nedenlere bağlı mortalite ile kardiyovasküler yan<br />

etkileri düşürdüğünü bildirmektedirler.<br />

<strong>KOAH</strong> BÜLTENİ | 17

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!