You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
10 DERİN HABER / UDDYBNING<br />
KUZEY<br />
DEVLETİN ‘TUNÇ ELİ’NİN TANIĞI: DERSİMLİ HANIM TEYZE<br />
Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
'Ölülerin<br />
saçları<br />
uçuşuyordu'<br />
Hanım Teyze’nin amcası...<br />
Evlendikleri dönemde eşi Baki Erdoğan...<br />
Hanım Teyze İzmir’de...<br />
Dersim'de 4 köyün ağası olan,<br />
77 yıldır mezarı bulunamayan<br />
Şadilli Aşireti'nin lideri Süleyman<br />
Arslan'ın kızı Hanım Erdoğan'dan<br />
söz ediyorum. 1937-38 yıllarında devletin<br />
'tunç elinden' sonra adı 'Tunceli' olarak<br />
değiştirilen Dersim'de yaşanan, resmi tarihe<br />
'Dersim İsyanı' olarak geçirilen insanlık<br />
ayıbından söz ediyorum. 80 yıla yakın bir<br />
süredir gerçeğin gizlendiği resmi bir insanlık<br />
dramından...<br />
Dersim'in kızlarından Hanım'ı, ilk olarak<br />
36 yıl önce, o 50 yaşındayken tanımıştım.<br />
Sonraki yıllarda pek çok kez gözünden yaş,<br />
hayatından acının hiç eksik olmadığına<br />
tanık oldum. Bir gün kendisini aradığımda,<br />
"Daha anlatmadıklarım var. Bir ayağım<br />
çukurda, gel bunları da dinle. Ben anlatayım<br />
sen yaz, herkes duysun, bilsin" dediğini<br />
duyunca, 86 yaşındaki Hanım Erdoğan'ın yaşadığı<br />
Elazığ'a hareket ettim. Beni, Elazığ'da<br />
yalnız yaşadığı iki odalı evinde, gözlerinde<br />
yılların hüznü, dudaklarında bir dostu<br />
kucaklayan tebessümüyle karşıladı. Misafirliğim<br />
süresince, 8 yaşında ve sonrasında tanık<br />
olduğu trajediyi, babasına olan özlemini<br />
dinlerken, yüzünden de izledim yaşadıklarını.<br />
Şöyle anlatıyordu:<br />
"Babam Süleyman Arslan, 4 köyün ağası...<br />
'Ağa' denmesini sevmezdi. Çünkü ağalık<br />
yapmamıştı. Çok yakışıklı, dünya güzeli bir<br />
adamdı. Şimdi bakıyorum da, hiç kimseyi<br />
babama benzetemiyorum. Boylu boslu...<br />
Vicdanı, merhameti yerinde...<br />
Doyamadım ya babama, ondan... Ben ve<br />
ağabeyim Rıfat, Elazığ'da enstitüde okurduk.<br />
İyi Türkçe konuşmayı burada öğrendim.<br />
Sonradan çok işime yaradı. Şilk Köyü'nde<br />
(Akkavak) büyük bir konağımız vardı.<br />
Kazanlar kaynar, ziyafetler verilir, misafirler<br />
ağırlanırdı. Evimize paşalar, komutanlar<br />
konuk olur, yer içerlerdi. Uçsuz bucaksız topraklarımız<br />
vardı. Babam Şadilli Aşireti'nin<br />
lideriydi. Askere karşı değildik, gençlerimizi<br />
gönderirdik. Vergimizi de toplarlardı. Dersim<br />
o zaman başkaydı. Cıvıl cıvıldı."<br />
'SUÇUM YOK Kİ KAÇAYIM'<br />
"Yıl 1937... 8 yaşındaydım. Bizim köyün<br />
ortasından yol geçiyor. Babamla konağın<br />
balkonundan yola bakıyoruz. İnsanlar sırtlarındaki<br />
yüklerle yürüyerek, telaşlı Mazgirt'e<br />
doğru gidiyorlar. Çocuklar ağlıyor, kadınlar<br />
ağlıyor. Ben babamın yanındayım. Babamın<br />
amcası geldi, 'Süleyman sen de git' dedi. Babam<br />
da 'Ben neden kaçayım, suçum yok ki<br />
kaçayım' diye karşı çıktı. Mazgirt Kaymakamı<br />
Kemal, babamı Kırım’dan biraz önce silahını<br />
vermedi diye hapse sokmuş, kısa süre kalmış.<br />
Babam 'Bir tane silahım var, onu da verdim'<br />
demiş. Ama bir süre sonra köyün etrafını<br />
askerler sardı. Askerlerin başında bir paşa..."<br />
Paşa köye girdi, babam paşayı çok güzel<br />
"...Kırım'dan önce<br />
ne Türklük, ne<br />
Kürtlük vardı<br />
Dersim'de.<br />
Benim babam<br />
öldürüldü... Mezarı<br />
hâlâ yok. 1937'de<br />
8 yaşındaydım."<br />
Bu sözler, sonraki<br />
yıllar boyunca<br />
tanık olduğu acıyı<br />
en ince ayrıntısına<br />
kadar hatırlayan<br />
bir "çocuğa" ait...<br />
Hanım Teyze 12-13 yaşında...<br />
karşıladı. Hemen konağın bahçesine oturacak<br />
yerler hazırlandı, babam adamlarına<br />
'Üç davar kesin' talimatı verdi. O sırada paşa<br />
'Ne telaştasınız?' dedi. Babam, 'Paşam askere<br />
yemek yaptıracağım, ondandır bu telaş'<br />
dedi. Paşa hiddetle 'Hayır, askere yemek<br />
verilmeyecek' dedi. Rıfat Abim ve ben etrafta<br />
dönüp duruyoruz, paşa bize döndü, 'Okuyun,<br />
baba bugün var yarın yok. Siz hayatınızı<br />
kurtarmaya çalışın' dedi. Anlam veremedik.<br />
Rıfat Abim 'Babam bizim başımızda' dedi.<br />
Komutan babama döndü 'Hazır mısın Süleyman<br />
Ağa, gel ifaden var' deyince, babam<br />
hazır olmadığını, yarın geleceğini söyledi.<br />
Paşa gitti. Babam üzgündü, bahçede sıcak<br />
su hazırlattı, banyosunu yaptı. Bizimle bile<br />
konuşmadı. Sabah oldu. Temmuz ayıydı.<br />
Salatalıklar çıkmış, tarlada mercimek sürüldüğü<br />
zamandı."<br />
"Babam yanındaki adamlarına 'Atımı<br />
hazırlayın' dedi, at hazırlandı. Çok güzel<br />
bir atı vardı. Atıyla köyden geçerken<br />
herkes sokağa çıkardı. O sabah kimseyle<br />
konuşmadı, kahvaltısını da yapmadı.<br />
Atına bindi. Halam eline biraz ekmek<br />
verdi, 'Lokma seninle beraber olsun' dedi.<br />
Babam gitti. Abim Rıfat da gitmek istedi.<br />
Babamın atının kuyruğuna yapıştı, peşinden<br />
koştu. Abim sanki düğüne gidiyor. O da<br />
gitti Mazgirt'e, yanımızda çalışan çoban<br />
Mehmet de katıldı onlara. 3 gün geçti. Ses<br />
yok. 3 gün sonra ağabeyimi ve babamın<br />
atını bırakıyorlar. O at kendini yere atıp<br />
başını yere vuruyormuş. Abim ağlıyor, o at<br />
ağlıyormuş. 3 saatlik yolu 8 saatte almışlar.<br />
Köye gelince herkes anladı. O zaman<br />
görenler anlatıyor. İlk posta götürülen 60<br />
kişiyle öldürüldü babam. Babam Dersim'de<br />
ileri gelen biriydi. 46 süngü darbesiyle<br />
öldürülmüş. 'Müslüman mısınız, bir silah<br />
sıkın başıma, can vereyim gitsin' diye<br />
bağırıyormuş. Babamı acı çektire çektire<br />
öldürmüşler. Götürdükleri herkes can<br />
veriyor. Annemin büyüttüğü bir öksüz<br />
kadın vardı, o 'Silah sesleri duydum. Baktım<br />
KONUŞTU<br />
Süleyman Ağa hâlâ ölmemiş, bağırıyor.<br />
Kâfir hükümet, başıma sıkmazsanız can<br />
vermeyeceğim' diye anlattı."<br />
EYLEM DÜZYOL’A<br />
'78 YILDIR BİR MEZARI YOK'<br />
"Ali Rıza Amcam, 'Seni Mazgirt'e babanın<br />
yanına götüreceğim. Baban haber<br />
göndermiş gideceğiz' dedi. Kaymakamın<br />
dairesine gittik. Kaymakam Kemal, 'Çocuğu<br />
neden getirdin?' deyince, amcam 'Çocuğa<br />
cevap ver, onun için getirdim. Babasını<br />
almaya geldi. Süleyman Ağa senin gibi<br />
yalancı değil. Silah istedin, bir silahı vardı,<br />
onu da sana gönderdi' dedi kaymakama. O<br />
da 'Ama daha var, dediler' dedi. İşte tam o<br />
sırada beni kucağına almak istedi kaymakam.<br />
'Babamı getir bana' diye kaymakama<br />
bağırmışım... Şimdi bile düşünüyorum.<br />
Amcam da çok cesur biriydi, iyi ki onu<br />
orada öldürmediler. Ben ağlamaya başladım,<br />
babam ölmüş ama ben hapiste olduğunu<br />
sanıyorum, çocukluk işte. Kaymakam bana<br />
'Tamam baban gelecek' dedi ve amcama<br />
mazbata verdi, bize zarar vermesinler diye.<br />
Çok ağladım çok... Amcam 'Sana ne istiyorsan<br />
alayım' dedi, ben de 'Zıkkımın kökünü'<br />
dedim, 'Babam alsın, sen neden alıyorsun'.<br />
Bir dükkâna gittik, bir top patiska ve çivi aldı.<br />
'Babama elbise mi alıyorsun?' dedim, meğer<br />
kefen içinmiş. Sonra amcam atın arkasına<br />
attı beni, yola çıktık. Asker gördüğümüz yerde<br />
amcam mazbatayı gösteriyor, geçiyoruz.<br />
Her yer asker dolu. Her yerde yaralılar var.<br />
Yol kenarları üst üste ölülerle dolu. 2 metre<br />
üst üste elbiseleriyle konulmuş cenazeler var.<br />
'Amca' dedim, 'onlar o şekilde mi yatıyorlar'.<br />
Aslında 8 yaşındayım ama yine büyüğüm.<br />
Akıl edemiyorum. 'Boş ver onları'<br />
dedi. Rüzgâr vurdukça, ölülerin saçları<br />
uçuşuyordu. Bizim köylü birini çukura<br />
atmışlar, onları görüyorum. Sonrasını<br />
hatırlamıyorum, atın arkasında bayılmışım.<br />
Bir köye geldik. Ben ağlıyorum, onlar ağlıyor.<br />
Hâlâ rüyalarıma girer o yoldaki ölen genç<br />
insanlar, uçuşan saçları... Burnumun direği<br />
sızlar, gözümden hep yaş akar. "<br />
Hanım Teyze, amcasıyla aramalarına<br />
rağmen babasının cenazesini<br />
bulamadıklarını söylüyor ve ekliyor: "Her<br />
kapının önünde ağıt yakılıyor, Munzur kan<br />
akıyor. 78 yıldır babamın bir mezarı yok."<br />
Acının ete kemiğe büründüğünü, insanın<br />
içine hiç çıkmayacakmış gibi yerleştiğini<br />
görmek için Dersimli Hanım'a bakmak<br />
yeterli. Süleyman Ağa'nın çocukları olarak,<br />
onlara artık sürgün yolu görünmüştü.<br />
Babası ölmüş, insanlar gözlerinin önünde<br />
katledilmiş. Artık dayanamaz olmuş Hanım<br />
Erdoğan yaşadıklarına. Yetişkin birinden<br />
bahsetmiyorum. Yaşanan tüm acıları en<br />
ince detaylarına kadar hatırlayan küçük bir<br />
çocuktan... 86 yaşındaki Hanım gibi değil, 8<br />
yaşındaki çocuk gibi anlatıyor: