Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
AYLIK HABER GAZETESi/DANSK-TYRKISK MANEDSAVIS<br />
KUZEY<br />
<strong>Kuzey</strong> Avrupa’nın Türkçe gazetesi SAYI / UDGAVE:1 YIL / ÅRGANG:1 EYLÜL / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
www.kuzey.dk<br />
GRATIS<br />
KURBAN<br />
BAYRAMINIZ<br />
KUTLU OLSUN<br />
<strong>Kuzey</strong> Gazetesi<br />
ile Türkiye'nin<br />
önde gelen<br />
müzik şirketi<br />
Kalan'dan dev<br />
birliktelik wsayfa 17<br />
Prof. Dr. Adnan Bülent BALOĞLU:<br />
KURBANLARIMIZI ‘KARDEŞLİK’ İÇİN KESELİM<br />
wsayfa 16<br />
KUZEY’LE FOTOĞRAF<br />
ÇEK, ÇEKİLİŞE KATIL<br />
Yıldız AKDOGAN<br />
Når Islamisk<br />
Trossamfund skyder<br />
sig selv i foden<br />
wsayfa 8<br />
Sadi TEKELiOGLU<br />
Yeni Danimarka’ya<br />
yeni gazete<br />
wsayfa 5<br />
SERDAR ALİ ÇELİKLER<br />
‘KJAER SANKİ ÇİN MALI’<br />
ÜNLÜ spor yorumcusu Serdar Ali Çelikler, Danimarkalı<br />
Türkiyeliler’in sorularını cevaplıyor. İşte<br />
Çelikler’in ilk röportajı: “Bu gerçek Kjaer olamaz,<br />
Çin malı... Gomez çok gol atar... İbrahimoviç transferi,<br />
G.Saray’a bir operasyondu. Yönetim uyanmadı.”<br />
wsayfa 22-23<br />
wsayfa 6-7<br />
DR. HAYDAR DÜMEN<br />
‘Hiçbir erkek,<br />
kadın varken<br />
eşeğe gitmez’<br />
Kutlu Esendemir<br />
sordu. Haydar<br />
Dümen, Türkiye’nin<br />
cinselliğini anlattı.<br />
Peter BRIXTOFTE<br />
Tyrkere i<br />
Danmark et gode.<br />
TRAJİK HIKÂYESINI<br />
SADI<br />
TEKELIOĞLU'NA<br />
ANLATTI<br />
wsayfa 8<br />
wsayfa 21<br />
irfan<br />
KURTULMUS<br />
Merhaba...<br />
wsayfa 15<br />
Ahmet DEMiR<br />
Hvem er egentlig<br />
de radikaliserede<br />
unge?<br />
wsayfa 4<br />
INGERLAND<br />
Danimarka vatandaşlığını almak<br />
1<br />
Kendi geçimini sağlıyor olma şartı<br />
3<br />
Suç işleyerek mahkum olanların<br />
zorlaşıyor. Mimarını hepimiz çok<br />
sertleştiriliyor. Artık son 5 yılın 4.5 vatandaşlık için bekleme süresi<br />
yılında kendi geçimini sağlayacak % 50 artırılacak. Suça göre,<br />
iyi tanıyoruz: İnger Støjberg...<br />
gelir elde etme şartı aranacak. ‘karantina’ süresi 20 yılı bulabilir.<br />
Uyum Bakanı çıtayı da bakın<br />
2<br />
Dil sınavının içeriği değiştirilip<br />
4<br />
Vatandaşlık sınavında soru ve<br />
nasıl yükseltti: “Hak eden ve<br />
layık olan vatandaş olabilecek.”<br />
zorlaştırılıyor. Halen geçerlilikte doğru cevap sayısı değişiyor.<br />
olan 7’nci sınıf düzeyi 9’uncu<br />
Kanun çıkarsa, 40 sorudan 32 doğru<br />
İşte ‘İngerland’a getirilen 4 şart: sınıf düzeyine çıkartılıyor.<br />
cevap verilmesi zorunlu olacak. wsayfa 9<br />
Zeliha'nın<br />
dramı<br />
“Danimarkalı yetkililer beni bu sözle şoke<br />
etti: Çocuğun bakıcı ailede kalacak.”<br />
KUZEY’İN KEDİSİ<br />
Didişmeye<br />
geldim<br />
Ümit OLCAY<br />
wsayfa 2<br />
wsayfa 12<br />
GÆSTESKRIBENT<br />
SANNE<br />
GRAM<br />
FADEL<br />
Om at<br />
blande<br />
kulturer<br />
Aslı Bora<br />
sizin için<br />
Kapadokya’da<br />
wsayfa 19<br />
wsayfa 14<br />
Fikret<br />
AYDEMiR<br />
Mad Max<br />
wsayfa 21<br />
Mert EZiCi<br />
Siz hiç<br />
aşkınızdan<br />
soğudunuz mu?<br />
wsayfa 19<br />
Gizem<br />
SAHiNOGLU<br />
Gel gezelim
2 MAGAZİN / MAGASIN<br />
KUZEY<br />
Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
Ben didişmeye<br />
geldim<br />
KUZEY’İN KEDİSİ<br />
Ümit OLCAY<br />
umıtolcay@kuzey.dk<br />
<strong>Kuzey</strong>den çok uzakta<br />
Güney Ege’de, tatilimin<br />
son günü geldi ve ben hâlâ<br />
ilk yazımı gazeteye teslim<br />
etmedim.<br />
Teslim etmek için<br />
acele etmeme gerek var<br />
mı yok mu onu da bilmiyorum,<br />
-şimdi bakın sevgili<br />
okuyucular, bir gazetenin<br />
çıkması şu kadar sürer ve<br />
böyle aşamalardan geçilir<br />
gibi ahkâm kesecek cümleler<br />
söylemeyeceğim. Dedim<br />
ya bu benim ilk yazım ve gerçekten çok sıcak!<br />
Türkiye’den, Danimarka’da yaşayan Türklere<br />
yazmaksa ayrı bir stres.<br />
Hırsızlığı sevmem, onun için açık konuşacağım,<br />
Bodrum sıcağında bu yazıyı yazarken sizden arak<br />
yapan ben, Tuborg içiyor ve Danimarka’ya vergi<br />
ödüyorum. Bu da size duble yol olarak geri dönüyor.<br />
İşte o an, stresim azalıyor!<br />
Kandaşız ama uzağız. Sizinle nasıl iletişime<br />
geçeceğim bilmiyorum. Olduğum gibi olmalı ve<br />
olduğu gibi anlatmalıyım İstanbul’u ya da Türkiye’yi<br />
herhalde.<br />
Zannettiğiniz gibi değil Türkiye!<br />
Hele o sizlerin çocukken hatırladığı, annelerinizin<br />
anlattığı, dedelerinizin gözlerini doldurduğu gibi hiç<br />
değil.<br />
Hırsların her şeyden değerli olduğu, toplumun<br />
her kesiminde itişme olan, döneri hep bana doğru<br />
keselimin, siyasetten sanata, aydından baltaya<br />
kadar sirayet ettiği bir durum söz konusu.<br />
Hatta daha da ileri gideyim; bayram günü sokakta<br />
gördüğü bir yabancının bayram tebriğine bile<br />
cevap vermeyip, bir de üstüne karısını ve çocuğunu<br />
kollayan insanların olduğu, sevgiden uzak bir ülke.<br />
Hani her sabah apartmanda, sokakta, parkta birbirinize<br />
god morgen, guten morgen, goedemorgen<br />
dediğiniz Danimarkalı, Alman, Hollandalı’yla<br />
yaptığınız gibi samimi ve insanca değil burası.<br />
Tanımadığına selam bile yok Türkiye’de.<br />
Bence yardım edin!<br />
Evet siz. Türkiyelilerin orada Avrupalaşan,<br />
medeniyet gören kuşakları sizden bahsediyorum.<br />
Oradan memleketlerinize, ailelerinize, topraklarınıza<br />
geldiğinizde artık ‘Ah ah ne özlemişim şunu bunu<br />
yapmayı’ demektense, bir ucundan tutun medeniyetin!<br />
İletişime geçin, konuşun, didişin, harekete geçirin<br />
sosyal insan olmanın dayanılmaz hazzını;<br />
Sosyal devlette ki insan haklarından bahsedin,<br />
Demokrasiden konuşun,<br />
İskandinav ülkelerinde yaşayan insanların<br />
birbirine nasıl güvendiğini anlatın,<br />
Bazen ‘Öyle yapılmaz toprağım, medeni insanlar<br />
böyle davranır’ deyin.<br />
Her gördüğün sakallıyı deden sanma misali,<br />
çekik gözlülerin dünyadaki çeşitliliğini anlatın,<br />
Gereksiz kornaya basmanın gürültü kirliliği<br />
olduğunu söyleyin,<br />
Hava atacak “değerli” şeylerin, markalar değil<br />
başka şeyler olduğundan bahsedin,<br />
Orada içinde yaşadığınız ormanların<br />
fotoğraflarını gösterin,<br />
Parkların önemini, huzurunu anlatın ki ağaçlar<br />
solup odun olmasın!<br />
Yalnız lütfen, yağmurda nasıl araba kullanıldığını<br />
öğretmeden önce, göz çıkartmadan şemsiye nasıl<br />
kullanılır onu gösterin!<br />
Bir ucundan tutun ki; yeni kuşakların verimli<br />
olacağı “değerli” meseleleri olsun. Sanattan,<br />
bilimden, aydınlıktan, üretimden taraf olsun ve<br />
bizlerle paylaşsın. Yozlaşmış bir ülkenin hasret<br />
çekeni olmayın ve onun için yardım edin.<br />
Ben ediyorum! Dedim ya bana kızmayın, ben<br />
didişmeye geldim …<br />
Sadece “Ne mutlu Türk’üm diyene” demekle,<br />
olmuyor!<br />
* Her cuma yeni yazısı www.kuzey.dk’da yayınlanacak.<br />
Yaz bitti!<br />
Seçimlerdi, ramazandı, bayramdı,<br />
hükümet kurma çalışmalarıydı,<br />
koalisyondu, transferlerdi, Van<br />
Persie'ydi, Nani'ydi, Podolski'ydi<br />
borsaydı, Dolar’dı, Euro'ydu, terördü,<br />
Suriye'ydi, IŞİD'di, göçmenlerdi<br />
derken 3 ay, 90 gün sanki 3 dakika 90<br />
saniyeymiş gibi uçup gitti...<br />
Oysa biz magazin gazetecileri için<br />
bu 3 ayın yani 90 günün her bir dakikası<br />
hatta saniyesi bile dolu dolu geçti!<br />
Aslında "Nerede o eski yazlar!"<br />
YAZ BİTTİ!<br />
3 ayı, 90 günü, binlerce<br />
saati, onbinlerce dakikayı<br />
böyle bir yazıya sığdırmak<br />
elbette mümkün değil...<br />
Benim unuttuğum bi<br />
dolu ‘yaz aşkı’, tonlarca<br />
güzel restoran, konser,<br />
beach, ayrılık, kırgınlık<br />
ve saçmalık yaşandı<br />
tabii ki... Ama işte<br />
benim dev bir çöplüğü<br />
andıran zihnimde<br />
kalanlar bunlar.. En<br />
başta da dedim ya yaz<br />
bitti... Şimdi sonbahar<br />
düşünsün...<br />
Z<br />
MAGAZİN YAZARI KADİR KAYMAKÇI’DAN<br />
2105 yazının Raporu<br />
Farah Zeynep Abdulah ve<br />
sevgilisi Gökhan Tiryaki<br />
YAZIN SÜRPRİZİ<br />
Bu başlığın altını doldurmayı<br />
hak eden isim kesinlikle Demir<br />
Demirkan'la 20 yıla yakın ilişkisini<br />
bitirip müzisyen Emre Kula'yla<br />
yıldırım nikahı kıyan Sertab<br />
Erener bence! Bu evlilik o<br />
kadar sürpriz oldu ki Erener'in<br />
bazı yakın arkadaşları bile<br />
nikâhı gazetelerden ve sosyal<br />
medyadan öğrendi...<br />
diye nostaljik bir cümle kursam<br />
magazin gazeteciliğiyle uğraşan hiç<br />
kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum<br />
doğrusu...<br />
Her geçen gün daha da 'mutsuz,<br />
keyifsiz, eğlencesiz' olmaya başlayan<br />
bir ülkede 'hayatın gülen yüzünü, neşesini,<br />
aşkı, lezzeti' gizlendiği yerden<br />
bulup çıkarmak güzel soslarla tatlandırıp<br />
okuyucuların önüne sunmak<br />
gittikçe daha da zorlaşıyor...<br />
Ama işimiz bu!<br />
Ve bu yaz da bütün magazin gazetecisi<br />
editörler,<br />
muhabirler, yazarlar<br />
siz okurlar için<br />
gecesini gündüzüne<br />
kattı... Yüzlerce<br />
haber, fotoğraf, yazı<br />
arasından aklımda kalan 3-5 'yaza<br />
damga vuran' olayı sizlerle paylaşmak<br />
istiyorum... Önümüz kış, siz de bu<br />
haberleri hatırlayıp 'turşusunu' kurarsınız<br />
kimbilir belki karlı bir gecede<br />
gözünüzün önüne gelip içinizi ısıtır,<br />
yüzünüzü güldürürler;)<br />
YAZIN ‘YAKALANMALARI’<br />
YAZIN<br />
MEKANLARI<br />
Magazin yazarlarımız bu yıl da<br />
daha önceki yıllarda olduğu gibi<br />
yaz gelir gelmez göçmen kuşlar<br />
gibi gruplar halinde güneye uçtu!<br />
Hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan<br />
yedi, içti, gezdi, dolaştı ve her<br />
şeyi köşelerinde okurlarla paylaştı!<br />
Ben onların yalancısıyım<br />
dediklerine göre bu yıl Bodrum'un<br />
en 'trend' beach'i Yalıkavak'taki<br />
X-Beach oldu! Mikonos'taki<br />
dünyaca ünlü beach party'lerinin<br />
ruhunu Bodrum'a taşıyan<br />
X-Beach tatilcilerin yanı sıra ünlü<br />
isimlerin de gözdesiydi!<br />
Mandarin Otel'in içindeki<br />
Juju Beach ise kesinlikle<br />
yazın en 'cool' beach'i oldu!<br />
Bu yıl ısınma turları yapan<br />
Juju'nun 2016 yazına damga<br />
vuracağını söyleyenlerin sayısı<br />
azımsanmayacak kadar çok...<br />
Mufla! Bodrum'da bu yaz yemek<br />
dendiğinde adı en çok anılan<br />
restoran Mufla'ydı! Muhteşem<br />
bir günbatımı manzarası<br />
eşliğinde güzel yemek yemek,<br />
güzel kokteyller, şaraplar içmek<br />
isteyenler ve ağzını tadını bilenler<br />
Mufla'ya koştu...<br />
Çeşme'nin artık klasikleşmiş<br />
beach'lerinin yanında bu yazın<br />
star'ı Zoe Beach'ti.. Sık sık kapıda<br />
kuyruklar olduğu haberleri<br />
kulağımıza geldi! Sokakları artık<br />
iğne atsan yere düşmeyecek<br />
duruma gelen Alaçatı'dan sonra<br />
halk oluk oluk Hacı Memiş'e aktı...<br />
Ebru Güzel ve Beyaz<br />
Yaz demek biraz da ‘paparrazilik’<br />
demek! Bu yıl da Bodrum-Çeşme<br />
hattında birçok ünlü isim ‘objektiflere<br />
yakalandı’! Yılın ilk günlerinde başlayan<br />
ilişkileri tam gaz devam eden Sinem<br />
Kobal’la Kenan İmirzalıoğlu’nun<br />
zodyaktaki sarmaş dolaş pozları bu yazın<br />
unutulmazları arasındaydı! Barcelona’ya<br />
transfer olan gururumuz Arda Turan’ın<br />
sevgilisi Aslıhan Doğan’la Bodrum tatili de<br />
günlerce magazin sayfalarını şenlendirdi...<br />
Sayfaları şenlendirme konusunda<br />
şampiyonluk ise Farah Zeynep Abdullah’ın<br />
oldu! Sevgilisi Gökhan Tiryaki’nin<br />
Abdullah’a güneş yağı sürdüğü fotoğraflar<br />
‘<strong>2015</strong> yazı’ dendiğinde ilk akla gelecek<br />
kareler olacak yıllarca!<br />
Yıllara meydan okuyan bir diğer kare<br />
ise uzun süre sonra ilk kez ‘paparazzilere’<br />
yakalanan şovmen Beyaz’ın eski manken,<br />
Yard. Doç. Dr. Ebru Güzel’le deniz ortasında,<br />
deniz yatağında kadeh tokuşturduğu oldu!<br />
Yılmaz Erdoğan<br />
ve Belçim Bİlgim<br />
YAZIN BOŞANMALARI<br />
Ece Erken'le eşi Serkan Uçar'ın sonu başından belli<br />
evliliğinin bitmesine sanırım sanat camiasında kimse<br />
şaşırmamıştı! Uçar'ın boşanma dilekçesinde "Eşim bana<br />
ergen dedi" sözleri birçok insanı tebbesüm ettirdiyse de<br />
ikili bir orta yol bulup medenice ayrılmayı başardı!<br />
Yeşim Salkım-Hakan Eratik evliliğinin bitmesi bir<br />
yere kadar da Yılmaz Erdoğan'la Belçim Bilgin'in<br />
yuvasının üzerinde kara bulutlar dolaştığı iddiaları<br />
bombaydı! İkilinin çok çok yakınları boşanmanın an<br />
meselesi olduğunu söylerken onlar objektiflere 'mutluluk<br />
pozu' vermeye devam etti.. Bu evlilikle ilgili en doğru şeyi<br />
zaman söyleyecek sanırım!
I'm<br />
TURKISH.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
DANISH.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
FAROESE.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
ARAB.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
MUSLIM.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
KURDISH.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
CHRISTIAN.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
JEW.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
ATHEIST.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
WHITE.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
BLACK.<br />
Don't<br />
I'm<br />
STRAIGHT.<br />
Don't<br />
Panic<br />
I'm<br />
GAY.<br />
Don't<br />
Panic<br />
Panic<br />
Don’t Panic. We are One.<br />
We are Denmark.<br />
WE ARE MERGEN.<br />
www.<br />
mergen.<br />
dk
4 KÜLTÜR / KULTUR<br />
KUZEY Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
MAD MAX VE GÖÇMENLER<br />
TİNA Turner ve Mel Gibson’un<br />
efsane filmi ‘Mad Max’i hepimiz<br />
nefeslerimizi tutarak izlemiştik<br />
yıllar önce.<br />
George Miller’in 1979 yapımı<br />
filmi Mad Max dünyasında, dünyanın<br />
sonu gelmiştir. Sadece bir<br />
avuç ayrıcalıklı insanlar güvenlik<br />
içerisinde yaşayabilmektedir.<br />
Bir tas su için herkes birbirini<br />
gırtlaklar.<br />
Bir bidon petrol için çeteler<br />
birbirine girer.<br />
Ve ayrıcalıklı sınıfa dahil olabilmek<br />
için her türlü yalakalık yapılır,<br />
en yakını satılır, öldürülür.<br />
Mad Max filminin <strong>2015</strong> yılında<br />
yeni versiyonu çekildi. Yine büyük<br />
bir zevkle izledik rahat sinema<br />
koltuklarımızda, elimizde patlamış<br />
mısırlarımızla.<br />
Tıpkı Ortadoğu’daki savaşları<br />
izlediğimiz gibi ‘sırçasaray<br />
evlerimiz’de...<br />
Özellikle Suriye bağlamında<br />
‘arı kovanına çomak sokan’ Batı,<br />
yaşamak için kovanlarından çıkmak<br />
zorunda bırakılan ‘arılar’dan<br />
rahatsız.<br />
Oysa Suriye’de<br />
yarım<br />
yamalak olsa<br />
da demokrasi<br />
ile yarı başkanlık<br />
sistemiyle<br />
yönetiliyordu.<br />
Babadan<br />
oğula da geçse<br />
seçimle işbaşına<br />
gelen yöneticileri vardı.<br />
Cumhurbaşkanı 7 yılda,<br />
parlamento ise 4 yılda bir yapılan<br />
ve yetişkin bütün Suriyelilerin<br />
katıldıkları seçimlerle işbaşına<br />
geliyordu.<br />
Hiçbirşeyleri olmasa da en<br />
azından can güvenlikleri endişeleri<br />
yoktu.<br />
Avrupalı liderler ‘sırçasaray<br />
evlerimiz’i güvenlik altına alabilmek<br />
için çareler düşünüyor. Son çare,<br />
Avrupa Birliği içerisinde sınır<br />
kontrollerinin yeniden başlaması.<br />
14 Haziran 1985 yılında<br />
imzalanan Schengen Anlaşması<br />
nedeniyle, Avrupa Birliği içerisinde<br />
sınır kontrolleri kademeli olarak<br />
kaldırılmıştı.<br />
BRÜKSEL’DEN<br />
Fikret AYDEMiR<br />
fikretaydemir@kuzey.dk<br />
Ceza yemeyi göze alabiliyorsanız<br />
bir ülkeden bir başka ülkeye, arabanızla<br />
saatte 180 kilometre süratla<br />
geçebiliyordunuz hiçbir engele<br />
takılmadan.<br />
Suriyeli mültecilerin AB sınırlarını<br />
zorlaması nedeniyle AB’nin iki büyük<br />
patronu Almanya Başbakanı Angela<br />
Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı<br />
François Hollande başkanlığında<br />
şimdi Avrupalı liderler, sınır<br />
kontrollerinin yeniden başlatılmasını<br />
tartışıyor yüksek sesle.<br />
Birleşmiş Milletler’in verilerine<br />
göre Türkiye’de 1.938.999,<br />
Lübnan’da 1.113.941, Ürdün’de<br />
629.245, Irak’ta 250.408, Mısır’da<br />
132.375, Almanya’da 98.783,<br />
İsveç’te 64.685, Macaristan’da<br />
18.777,<br />
Avusturya’da<br />
18.647,<br />
Bulgaristan’da<br />
15.197,<br />
Hollanda’da<br />
14.137,<br />
Danimarka’da<br />
11.296,<br />
İngiltere’de 7.030,<br />
Fransa’da 6.657 ve Belçika’da 6.334<br />
Suriyeli mülteci bulunmakta.<br />
En fazla Suriyeli mülteciye<br />
kapısını açan Türkiye’de herkes<br />
Suriyeliler’den şikayetçi. Herkesin<br />
dilinde ‘Suriyeliler bizi mahvetti!’,<br />
‘Her yer Suriyeli doldu’, ‘Suriyeliler<br />
geldi hırsızlık hortladı’, gibi<br />
suçlamalarla her şeyin sorumlusu<br />
olarak onlar gösteriliyor maalesef.<br />
Başkalarına söylemeye cesaret<br />
edemezsek de...<br />
Vicdanımıza soralım: 3 gün<br />
boğazından bir kuru ekmek lokması<br />
bile geçmeyen çocuğumuz için,<br />
henüz 10 yaşındaki kızımızın ırzına<br />
geçilmemesi için, anne babamızın<br />
gırtlağı kesilmemesi için neler<br />
yapmayız ki...<br />
symbol_yurtdisi_ilan_214x100_v2.pdf 1 27/08/15 15:36<br />
BÖYLE SIĞINAĞA<br />
CAN KURBAN!<br />
Danimarka'nın dünyaca ünlü<br />
markası VIPP, yeni konteynır ev<br />
projesini tanıttı. İsmi VIPP Shelter<br />
(Sığınak). 2 konteynırdan oluşan ve bir<br />
tarafı tamamen cam olan bu 'siyah ev'in<br />
fiyatı... Sıkı durun... 485 bin Euro... VIPP<br />
Sığınak'ta 4 kişi rahatça yaşayabiliyor. Daha<br />
fazla bilgi için www.vipp.com/ adresine<br />
başvurabilirsiniz.<br />
Prematüre<br />
doğan<br />
daha az<br />
para<br />
kazanıyor<br />
İNGİLTERE'deki<br />
Warwick<br />
Üniversitesi<br />
tarafından yapılan<br />
bir araştırmaya<br />
göre prematüre<br />
doğan bebekler<br />
diğerlerine oranla<br />
gelecekte daha az<br />
para kazanıyorlar.<br />
Aynı zamanda<br />
normal sürede<br />
doğanlar kadar<br />
zeki olmuyorlar.
KUZEY<br />
SAYI / UDGAVE: 1<br />
GÜNCEL / AKTUELT 5<br />
Türkiye, sağlık turizmi cenneti<br />
TÜRSAB'ın hazırladığı 2014 Sağlık<br />
Turizmi Raporu, Türkiye'nin sağlık turizminde<br />
geldiği noktayı ortaya koydu. Hedef<br />
2023'te 20-25 milyar dolar gelir elde etmek<br />
İşte rapordan öne çıkan başlıklar:<br />
n 2013'te Türkiye'ye sağlık turizmi için<br />
gelenlerin sayısı 300 bin. 2014 için hedef<br />
400 bin kişiydi. Ancak bu rakama saç ekimi,<br />
plastik cerrahi gibi sağlık merkezlerine<br />
kendi inisiyatifleriyle gelen kişiler de eklendiğinde<br />
rakam 2013’te bile 480 bine ulaştı.<br />
n Sağlık turizminden elde edilen gelir<br />
2.5 milyar dolar. Hedef bu rakamı 2023'te<br />
'Wipeout', 'Fear Factor', 'Benzemez<br />
Kimse Sana', 'Var Mısın Yok<br />
Musun' gibi birçok programın<br />
yaratıcısı Endemol, dizi sektörüne<br />
'Paramparça' ile girdi. Grubun<br />
Türkiye Genel Müdürü Hakan<br />
Eren, Bora Jet Dergisi'ne verdiği<br />
röportajda dizi maliyetlerini, reytingler,<br />
yurt dışı satışları ve film<br />
projelerini anlattı...<br />
Dizi sektörüne ise yeni girdiniz.<br />
Diziye 2014’te girdik. Yeniden yapılanma<br />
neticesinde Türkiye’deki asıl<br />
pazarın büyümesinin dizi tarafında<br />
olduğunu biliyorduk. Merkez ofise<br />
Türk dizilerinin başarısını anlatmaya<br />
çalıştık ve buraya ciddi bir kaynak<br />
getirdik. Sektöre de büyük katkı<br />
sağladık. Diziye girdiğimizde hedefimiz,<br />
“2014 Eylül ayında ilk projemizi<br />
ekrana getirelim ve <strong>2015</strong>’te en az beş<br />
projemiz olsun” şeklindeydi. Şimdi<br />
sinema filmlerine giriyoruz. Uluslararası<br />
filmler ve diziler yapacağız.<br />
Daha düşük bütçeli yapımların ve<br />
dizilerin reytingini, maliyetleriyle kıyaslayınca<br />
nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?<br />
İlk işimiz “Paramparça” dizisi.<br />
Üzerinde bir yıl çalıştık. Bazı meslektaşlarımızın<br />
aksine tamamen kreatif<br />
insanlara yatırım yaparak bu işe girdik.<br />
Senaristler, yönetmenler ve oyuncularımızı<br />
öncelikle bünyemize aldık.<br />
Senaristi Yıldız Tunç, “Binbir Gece”<br />
ve “Aliye” dizilerinin senaristliğini<br />
yaptı. Kendisi Endemol Türkiye’nin<br />
baş senaristi. Yönetmenimiz Cevdet<br />
Mercan ise bana göre Türkiye’nin en<br />
büyük yönetmeni. Diziler sakız gibi<br />
uzuyor. 90 dakika geçiyor ve bu sürede<br />
hiçbir şey olmuyor. Bizde ise tam<br />
20-25 milyar dolar seviyesine çıkarmak.<br />
n Türkiye, diğer ülkelere kıyasla tıbbi<br />
operasyon maliyetlerinde yüzde 60'a<br />
yakın tasarruf sağlıyor. Örneğin, bypass<br />
olmanın Türkiye'de faturası 8 bin<br />
500 ile 21 bin dolar arasındayken,<br />
İspanya'da 39 bin ile 43 bin dolar<br />
arasında. Almanya'da<br />
omurga<br />
füzyon ameliyatı olmak<br />
29 bin dolar iken,<br />
Türkiye'de 7 bin dolar.<br />
tersine her bölüm, bir sinema filmi<br />
gibi. Bunu sağlamak kolay değil.<br />
Dizilerimizle Orta Doğu’yu fethettik<br />
mi? Asıl başarının Amerika gibi pazarlara<br />
girmek olduğunu söyleyenler de var.<br />
Ortadoğu’yu fethetmedik aslında.<br />
Hem satış fiyatları hem de Türk<br />
dizilerine talebin en alt seviyede<br />
olduğu noktada biz “Paramparça”yı<br />
satmaya başladık. Onun etkisiyle<br />
satışlar yine eski seviyesine geldi.<br />
Amerika’da neden olmadığı konusu<br />
ise… Endemol’un formatları daha<br />
n Türkiye saç ekimi ve estetik için<br />
de gözde bir destinasyon. Saç ekimi<br />
Türkiye'de 5 bin TL iken bu rakam<br />
Avrupa’da 10 bin Euro, ABD’de 30 bin<br />
dolar seviyesinde.<br />
n Türkiye plastik cerrah sayısı<br />
açısından 1200 cerrah ile dünyada<br />
9'uncu sırada.<br />
n Türkiye’ye tedaviye gelen<br />
hastaların çoğunluğu temmuz<br />
ayını tercih ediyor. En çok<br />
gelinen şehirler arasında ise<br />
Antalya ilk sırada yer alıyor.<br />
Bir dizi bölümünün maliyeti:<br />
1 milyon TL<br />
Erkan<br />
Petekkaya<br />
Dizi sektörüne<br />
'Paramparça'yla adım<br />
atan Endemol'un<br />
Türkiye<br />
Genel Müdürü<br />
Hakan Eren<br />
sektörü anlattı:<br />
Başrol oyuncularının<br />
ücretleri bölüm<br />
başı 50 ile 120 bin lira arasında<br />
değişir. Bu seviyelerin<br />
altında olmaz.<br />
Nurgül<br />
Yeşilçay<br />
çok Avrupa’da meşhur. 2011’de<br />
Amerika’da Endemol stüdyosu<br />
kurduk. 2016’da prodüksiyonuna<br />
başlayacağımız Hollywood’la ortak<br />
film projemiz var. Buradaki<br />
düzeni biraz daha medeni hale<br />
getirip, daha Batı’ya gitmeyi<br />
planlıyoruz.<br />
Sektörün en önemli sorunu ne?<br />
En önemli sorun entelektüel<br />
sermaye, insan kaynağı. Prodüksiyonu<br />
devam eden yaklaşık<br />
40 dizi var. Bunları yazan ise 25<br />
ekip var. Yeni hikayeciler, senaristler<br />
yetiştiremiyoruz. Hep eski isimlerle<br />
devam ediyoruz. Gençleri yetiştiremezsek<br />
sektör tıkanacak. Sektörün<br />
aynı zamanda yönetmen sıkıntısı da<br />
var. İşler iyi gitmediğinde hemen<br />
yönetmen değişiyor.<br />
Yapımcı firmalar genelde yayıncı<br />
kuruluşların finansmanına mecbur mu?<br />
Prefinansman modeliyle çalışmak<br />
zorundayız. En hızlı ödeyen yayıncı<br />
bile yayından 2 ay sonra ödemeyi<br />
yapar. En az 6 aylık prefinansman<br />
demek bu. 1 bölüm dizinin maliyeti<br />
500 bin ile 1 milyon TL arasında. 10<br />
bölüm finanse ettiğinizi düşünün. Bu<br />
nedenle avantajlıyız. Ciddi bir parayı<br />
prefinansman, olarak Türkiye’ye<br />
aktardık.<br />
Başrol oyuncularının maliyetleriniz<br />
içindeki payı nedir?<br />
Ücretler yüksek. Reytingler ve<br />
reklam gelirleri eski seviyelerinde olsa,<br />
makul karşılanabilir. Ama şu anda maalesef<br />
oyuncu ücretleri ana kalemlerin<br />
başında geliyor. Başrol oyuncularının<br />
ücretleri bölüm başı 50-120 bin lira<br />
arasında değişir.<br />
Sadi<br />
TEKELiOGLU<br />
saditekelioglu@kuzey.dk<br />
Yeni Danimarka’ya<br />
yeni gazete<br />
SİZLERE şimdi başka bir adresten, başka bir<br />
gazete başlığının altından “MERHABA” diyorum.<br />
Sizlerle, 1996 yılından beri önce Yeni Yüzyıl,<br />
ardından SABAH ve Cumhuriyet gazeteleri ve<br />
en uzun soluklu olarak da 2002 yılından beri yazı<br />
işleri müdürlüğünü yaptığım Haber, Gazette ve Al<br />
Habar gazetelerinden tanışıyoruz.<br />
Yazımın başlığında son yıllarda Türkiye’de<br />
en çok revaçta olan “Yeni Türkiye” sıfat<br />
tamlamasından esinlendim.<br />
Danimarka’da yaşayan Türkler için artık<br />
Danimarka “Yeni Danimarka” olmuştur.<br />
Evet Danimarka yeni Danimarka olmuştur,<br />
çünkü 1970’li yılların başında çocukları için daha<br />
iyi bir gelecek, daha mutlu bir yaşam kurmak<br />
amacıyla bu ülkeye gelen Anadolu köylülerinin<br />
çocukları bu ülkenin rengini, alışkanlıklarını,<br />
siyasetini, hatta ağzından giren lokmayı bile<br />
değiştirecek bir performans sergileyerek buradaki<br />
en iyi uyum sağlamış göçmen grubu haline<br />
gelmeyi başarmışlardır.<br />
O Anadolu köylülerinin çocukları artık<br />
Danimarka’da doktor, savcı, milletvekili<br />
olmuşlardır.<br />
O Anadolu köylülerinin çocukları artık bu<br />
ülkenin kültürüyle özdeşleşmiş işyerlerine patron<br />
olmuşlardır.<br />
O Anadolu köylülerinin geldikleri Danimarka<br />
artık yoktur. Onların geldiği zamanlarda yabancı<br />
işçiler hakkında bir kelime bile olumsuz bir şey<br />
söyleyene ters ters bakılırken, artık bu ülkede<br />
yabancıları istemeyen parti ülkenin ikinci büyük<br />
partisi haline gelmiş, her dört kişiden birinin<br />
desteğini sağlamıştır.<br />
Birçok açıdan bakınca Danimarka artık yeni<br />
Danimarka’dır.<br />
Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi<br />
Danimarka’da da göçmenler ve onların<br />
çocuklarının medya tüketimi ve ihtiyaçları<br />
farklılaşmıştır. İşte bu yüzden bu farklı ihtiyaca<br />
cevap vermek için farklı bir gazete formatı içinde<br />
yer almaya ben de “Evet” dedim.<br />
Bu gazetede Türk dostu efsanevi Danimarkalı<br />
politikacı, eski bakan, milletvekili ve belediye<br />
başkanı Peter Brixtofte siyasi analizleriyle…<br />
Ahmet Demir bu yeni ülkede toplum yaşamı<br />
içinde aile yaşamını sürdürmekte güçlük çeken<br />
ailelere ve gençlere tavsiyeleriyle…<br />
Milletvekili Yıldız Akdoğan siyaset kulislerinden,<br />
parlamento koridorlarından yazılarıyla…<br />
Eski milletvekili Fatma Yeliz Öktem de siyasi<br />
yorumlarıyla…<br />
Türkiye’de “Ferrarisine LPG taktıran Belçikalı<br />
Türk” haberi ile efsane haline gelmiş Fikret<br />
Aydemir Avrupalı Türkler, AB ve göç politikalarıyla<br />
ilgili yazı ve yorumlarıyla…<br />
Gizem Şahinoğlu gençliğin nabzını tutan ve<br />
onların göz hizasında olacak yazılarıyla…<br />
Türk TV’lerinden tanıdığınız ünlü futbol yorumcusu<br />
Serdar Ali Çelikler futbol dünyasını anlatan<br />
haber ve yorumlarıyla…<br />
Danimarka’daki Türk basınının duayenlerinden<br />
İrfan Kurtulmuş hem güncel haberlerle hem de<br />
spor yorumlarıyla...<br />
Ümit Olcay, ‘ezeli fırlama’ yazılarıyla...<br />
Merhaba diyorlar…<br />
İlerleyen aylarda Türkiye'nin ve Danimarka'nın<br />
sanat, siyaset, magazin dünyasının ünlüleri de<br />
'KUZEY'de sizleri ısıtacak yazılar yazacaklar.<br />
Biz sizlere daha iyi bir "<strong>Kuzey</strong>" yaratmak için<br />
hazırız.<br />
Sizler de hazırsanız başlayalım…
6 RÖPORTAJ / INTERVIEW<br />
KUZEY<br />
DR. HAYDAR DÜMEN, YAKIN TARİHİN ŞİDDETİ,<br />
Kadın Tanrı’nın yeryüzündeki elidir<br />
Hayatın her alanında insanlığa,<br />
kadına karşı büyük bir taarruzun<br />
yaşandığı günlerden geçiyoruz.<br />
En alttaki lümpenden, en<br />
tepedeki isme kadar, kendilerine<br />
benzemeyen herkes hedefte.<br />
Nöro-psikiyatr Haydar Dümen,<br />
Türkiye’nin en önemli doktor<br />
ve yazarlarından. Ülkenin cinsel<br />
nabzını tutan bir fenomen.<br />
Kendisiyle İstanbul Cihangir’deki<br />
evinde buluştuk ve ülkeyi<br />
masaya yatırdık...<br />
Kutlu ESENDEMIR<br />
kutluesendemir@hotmail.com<br />
Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
Mini etek ve dekolte... Bu konuyla<br />
başlayalım. Bazı erkeklerin buna ateş<br />
püskürmesinin nedeni ne?<br />
Bütün olay bin yıl geriden başlıyor.<br />
Bugün başlayan bir olay değil. Bu bin yılın<br />
içerisinde özellikle yaşamı dine entegre<br />
ederek kendi öz kültürümüzden uzaklaştık.<br />
Ne doldurdu bunun yerini?<br />
Çöl kültürüne angaje olduk. İnanç bir<br />
tarafta dursun. Çünkü inanç da getirirken<br />
kültürünü getirdi, inancı getirmedi tek<br />
başına. Nasıl yemek yiyeceksin? Elinle<br />
yiyeceksin. İşte, nasıl oturacaksın, nasıl<br />
kalkacaksın, nasıl giyineceksin? İlkelce<br />
kurallarını buldular. Ama Türkiye kültürü,<br />
toprak tarım kültürüne dayalı. Onun<br />
ürettiği değer yargılarıyla bugünlere<br />
kendini taşıyabilmiş; dünyanın en<br />
sağlam karakterli insanlarını yaratıyordu.<br />
Çünkü toprak tarımla uğraşan insanlar<br />
doğayı bilir, hayvanlarla yakınlaşması<br />
vardır. Direnir, yardımlaşır ve doğayı<br />
harap etmediği, yıpratmadığı gibi kendi<br />
ilişkilerinde de dayanışma mecburiyeti<br />
vardır.<br />
Tarım toplumlarında kadın- erkek ilişkileri<br />
terazide nasıl yer tutar?<br />
Kadınla erkek ayrımı yoktur.<br />
Bugün kadının, “Erkeklerle<br />
çalışmıyorum” kuralını<br />
kırsal kesime aktarırsak,<br />
15 gün sonra burada<br />
ne ekmek bulabiliriz,<br />
ne domates, ne<br />
sebze yiyebiliriz.<br />
Tarım kültüründe<br />
insanlar yan yana<br />
çalışmak zorundadır.<br />
Ve şimdi sen bunu<br />
yasaklıyorsun. Yasaklarken<br />
ne şart koyuyorsun? Kadının<br />
en kutsal varlığı, değeri olan<br />
namusunu korumaya çalışıyorsun.<br />
Namus kavramına gidiyorsun. Bütün<br />
özgürlükleri kısıtlarken burada namus<br />
kavramını kullanıyorsun. Oysa kadın<br />
tanrının yeryüzündeki eli, yaratıcı<br />
ırgatıdır. Kadın yaratıyor, tanrı adına<br />
yaratıyor. Tohum alıyor. Bir tanrıdır<br />
kadın yeryüzünde... Hepsini yok sayarsan<br />
ve kadınlar üzerine akıl almaz olumsuz<br />
özdenetimler üretirsen, akıl almaz biçimde<br />
kadınların normal haklarını erkek<br />
egoizmasına angaje ederek, bunu sömürü<br />
alanı olarak kullanırsan bugün bu olanlar<br />
yaşanır.<br />
Mini etek ve dekolteye düşmanlığına<br />
dönersek.<br />
Erkek mini eteğe, dekolteye alt kültüründeki<br />
donanımından düşman oluyor.<br />
“KUMA...<br />
CARIYE...<br />
BUNLAR ERKEK<br />
EGEMENLIĞININ<br />
GÖRGÜSÜZ-<br />
LÜĞÜDÜR<br />
”<br />
Söz konusu olan sadece bir erkek değil.<br />
Önemli değil, hepsi birbirinden beter;<br />
aynı. Çünkü güç ele geçtikçe, geçmişteki<br />
kazanımları eline geçirmek istemekte.<br />
Daha büyük bir savaşta, savaş alanını büyütüyor.<br />
Bugün Anadolu’daki bir aşiret reisi<br />
ya da bir ağanın 4 kadını varsa, 4 kadını<br />
elde tutmak için dinsel bütün güçlere sığınır.<br />
İşte kuma. Ama kuma olsun, padişahın<br />
cariyesi olsun, kralların saray şeyleri olsun,<br />
hepsi erkek egemenliğinin doğurduğu acayip<br />
biçimde bir görgüsüzlük ve bencilliktir.<br />
Güç arttıkça kadına yönelim<br />
artıyor mu?<br />
Erk yükseldikçe, cepte<br />
para doldukça kadına<br />
yönelme artar. Kadına yönelme<br />
bir sürü erkeğin<br />
psikolojik tatmin mekanizmasıdır.<br />
Egemenlik<br />
alanında cinselliğinden<br />
dolayı sahip çıkıyor<br />
kadına. O tadı da alıyor.<br />
Ama orada sınırlı erkek,<br />
kadınlar sınırsız… Bunu<br />
bilen yok. Bir kadın günde<br />
10 defa ilişkiye girebilir, ama<br />
bir erkek kafadan 2 defa girebilir,<br />
olur biter. Yani işin tanrısal yanı, duygusal<br />
yanı, yaşam kültürü unutulur; şekle dönüştürürsen,<br />
“Mini etekten sana ne?” sorusu<br />
çıkar. Ben giyiyorum sana ne, öteki de giymiyorsa<br />
sana ne! Kadının, kızın namusunu<br />
bacağının, dizinin üstünde, altında ararsan<br />
o zaman şöyle bir şey olur: Sana göre, “Bütün<br />
örtünenler namuslu, bütün örtünmeyenler<br />
namus dışı.” Böyle şey olmaz. Bana<br />
sorsunlar, kim namuslu kim değil. Çünkü<br />
bu toplum 40-50 yıldır benim elimde.<br />
Peki o zaman sorayım. Kim namuslu, kim<br />
namussuz?<br />
Kafası doğru olan namuslu, yanlış olan<br />
namussuz.<br />
Neye göre doğru?<br />
Her şeye göre doğru. Cinsel doyum,<br />
erkeklerle- kadınlarla iletişim, kendi<br />
“BIR<br />
KADIN GÜNDE<br />
10 DEFA ILIŞKIYE<br />
GIREBILIR AMA BIR<br />
ERKEK...<br />
”<br />
özgürlüğü, kendi haklarına sahip<br />
çıkışı… Seks değil bu. Bir<br />
adamın kafası doğruysa<br />
öteki kadına bakmaz.<br />
Erkek bütün bu engelleri,<br />
bir başka erkeğe<br />
güvenmediği için<br />
kuruyor.<br />
Ne gibi?<br />
Erkek erkeğe<br />
güvenmiyor. Karısının<br />
namuslu olduğunu<br />
biliyor ama, “Evden<br />
çıkma” diyor. “Ya sana<br />
biri yan bakarsa, ya bir şey<br />
yaparsa” diyor. Niye? Erkeğe<br />
güvenemiyor. Çünkü erkek, bu kavramları<br />
kafasına yerleştirerek kendisini yalnızlığına<br />
izole etti. En büyük kötülüğü yaptı erkek<br />
kendine. Yalnız erkekler işte kahvehanelerde,<br />
her yerdeler. Evi bıraktılar, aileden,<br />
evden koptular. Dışarıda erkekler arası bir<br />
bütünleşmeye girerek, egemenlik haklarını<br />
korumada birbirini desteklediler.<br />
Ya çocuklar bundan nasıl etkileniyor?<br />
Kadın evde, çocuk evde. Baba çocuğunu<br />
büyütemiyor, baba çocuğunu kucağına<br />
alamıyor.<br />
Niye?<br />
“Çocuğunla yüzleşmesin” diye almıyor.<br />
Baba çocuğun üzerinde otorite kullanıyor.<br />
Otorite en geçerli eğitim sistemi haline<br />
dönüşüyor. En geçerli eğitim sistemi dayak<br />
olarak kendini gösteriyor. Çocuk babayla<br />
özdeşleşirken, babasının nesini alacak?<br />
Neyini gördü ki? Kültürünü, anasına<br />
davranışını, kız kardeşine davranışını, hep<br />
otorite… O da özdeşleşirken babayı absorbe<br />
ediyor. Güç, dayak, gücün erkeklik sıfatı<br />
olması, kuşaklardan kuşaklara sosyal irtibat<br />
olarak geçiyor.<br />
Bir erkek, bir bireyin kadınlığını, kızlığını<br />
neden sorgular?<br />
Egoizmasından.<br />
Nasıl bir egoizma?<br />
Aslında bu kıza kendi sahip adeta.<br />
Evlenecekse kendisi sahip çıkar.<br />
Kendinden önce başka birisinin<br />
ona bakmasını, dokunmasını<br />
içine sindiremiyor. Şimdi<br />
bu bir egoizmadır. Erken<br />
boşalması vardır; egoizmadır.<br />
Penisi küçük<br />
müdür, büyük müdür;<br />
egoizmadır. Ne yapacağını<br />
bilmez; egoizmadır.<br />
Duygusallığı zayıftır.<br />
Doğrudan doğruya bir<br />
“et”e yöneliktir. Kendi<br />
kompleksi için, kendi aldığı<br />
geçmişten beri erkek simgesinin<br />
ona yüklenen görevi de bu… İşte<br />
“Kadını kız al, tarlayı düz al” atasözlerinde<br />
var. Hep kişinin bencilliğinden gelir, yani<br />
karşı taraftakini, ona değer tanımadan,<br />
“Sen kendini sakla, bana gel” hikayesidir<br />
bu. Tamamen bir bencilliktir.<br />
Fransa’da Charlie Hebdo dergisine<br />
yönelik bir saldırıda 12 kişi yaşamını yitirdi.<br />
Din adına yapılan bu gibi katliamlar İslam<br />
coğrafyasını nereye götürür?<br />
Din ve inanç hiyerarşisinde, inancı<br />
kendine alt basamak yaparak işlenen<br />
cinayetler… İslam’da 13 halife varsa, peygamberin<br />
çiçeği burnundaki 11-12 halife<br />
öldürüldü. “İslam hala yanlış anlaşılıyor”<br />
diye bir kanı vardır. Her önüne gelen yanlış<br />
bir takım yorumlar yapıyor. Ben Kuran’ı<br />
ezbere size söyleyeyim. “Bu böyle olmamalı”<br />
derken bir din filozofu çıkıp hadislerin<br />
çoğunun yanlış olduğunu söylüyor. Şimdi<br />
bu hiyerarşide, herkes kendi inancının<br />
doğru olduğuna inandığında anarşi doğuyor.<br />
Din yorumlanamaz. Kitap oradadır.<br />
Ben başka türlü yorumlayamam, sen başka<br />
türlü yorumlayamazsın. Nedir bu? Bu<br />
kalemdir kardeşim. Namaz mı kılacaksın?<br />
Oruç mu tutacaksın? Bu kişiye kalmıştır,<br />
ister iman eder, ister etmez. Ama her biri<br />
başka türlü yorumlarsa, bu devlet idaresine<br />
gelirse, “Halkı eğiteceğim” noktasına<br />
gelirse anarşi çıkıyor.
SAYI / UDGAVE: 1<br />
KUZEY<br />
RÖPORTAJ / INTERVIEW 7<br />
ÖFKESİ, YALANI VE CİNSELLİĞİNİ SORGULADI<br />
Hiçbir erkek,<br />
Fotoğraflar:<br />
Bülent TAVLI<br />
kadın varken<br />
eşeğe gitmez<br />
Türkiye’de, hayatın merkezinde hep seks var<br />
galiba.<br />
Şimdi hayatın merkezinde neden seks<br />
var? Seksin amacında yaratılış var. Yani<br />
bir soy üretilecek. Meyvelerde var, çiçeğe<br />
arı gidecek, armut yiyeceğiz kardeşim. Bu<br />
artık hücrenin genetiğinde var. Fakat Türk<br />
erkeğinin sekse düşkünlüğü diye bir olayı<br />
yok. Beyinsel bakımdan ne kadar geriysen,<br />
seks bakımından o kadar ileri olabilir misin?<br />
Bu bir dengedir. Beyin enerji harcıyorsa o<br />
kadar güçlü olmazsın, seçici olursun. Ben<br />
vatandaşın önüne bir büyük kasede bir kilo<br />
bal koyayım. “Ye bunu” diyeyim. Kaşık kaşık<br />
yedi. Ama biraz daha kaliteli, aklı başında<br />
birinin önüne bu balı koyayım. Yanında<br />
biraz gül yaprağı, onun yanında birazcık<br />
kızarmış ekmek… O da çatalla yedi. Hangisi<br />
daha çok zevk aldı? O başka bir şeydir.<br />
Bizdeki kaba seksin kendisi dahi, sayısal<br />
bakımdan bile diğer çağdaş ülkelerden ileri<br />
değildir. Çünkü bilmiyor, doğa ne verdiyse<br />
oradan gidiyor.<br />
Bizde erkekler sekse çok mu düşkün?<br />
Evet ama bir kişi eksik yanını<br />
tamamlamaya çalışır. Parasızsa paraya<br />
göz diker, seksten yana doymamışsa, ya<br />
doyma seks değil işte; bunun giriş çıkışını<br />
düşünüyorlar ya. Düşünebiliyor musun;<br />
Erkekler Türkiye’de iki delik üstüne sohbet<br />
ediyor. Ön ve arka. Küfürler onun üzerine,<br />
fıkralar onun üzerine.<br />
Türkiye’de erkeklerin erken boşaldığına dair<br />
bir kanı var. Katılır mısınız buna?<br />
Bizde erkek 15 yaşında mastürbasyona<br />
başlıyor. Mastürbasyon için de yarım<br />
saat ayırmıyor. Çünkü birçoğunda da<br />
mastürbasyon yapacağı yeri yok. Herkesin<br />
bir özel odası yoktur yani. Kimin yanında<br />
yapacak onu, işte anası içeride bulaşık<br />
yıkarken, iki dakikada... Tuvalette işini<br />
görüyor. Sistem şartlıyor onu. Kadın da yok.<br />
Erken boşalmaya şartlanıyor.<br />
CİNSELLİK SEKS DEĞİLDİR<br />
Toplumun cinsel sorunlarında, annelerin<br />
çocuklarını yanlış yetiştirmesi önemli bir yer<br />
tutuyor mu?<br />
Tek başına anne olayı değil. Tek başına<br />
baba olayı değil. Tek başına aile olayı<br />
değil. Bak bu çok önemli: Nereye mesaj<br />
verecekseniz verin, çocuğun ilk 3-4 yaşına<br />
kadar cinsellik kavramı yoktur. Aile içinde<br />
kardeşliği öğrenir, kardeşidir, komşusu<br />
gelmiştir, bilmem ne olmuştur. İlk 3-4 yaşına<br />
kadar öğrendiği şey öteki varlıkla kardeşliği.<br />
Cinsellik yok. 4-5-6 yaşından sonra 15 yaşına<br />
kadar okul döneminde arkadaşlığı öğrenir.<br />
Okul döneminde de seksüel bir gelişim yok.<br />
15 yaşına kadar ölü sahadır. İlk aşamada<br />
kardeşliği, ikinci aşamada arkadaşlığı,<br />
üçüncü aşamada cinselliği öğrenir. Cinsellik<br />
seks değildir. Kızı görür, konuşur, saçını<br />
çeker, beğenir, yaklaşmak ister, parmağıyla<br />
dokunur. Flörte doğru gidiş yapar, flört aşka<br />
dönüşür. Ondan sonra kendi mecrasında<br />
nereye gidecekse oraya gider. Bunların<br />
dışında çocuğu kendi haline bırakırsan<br />
şartlar neyse onu yapar.<br />
Köylerde cinsel sorun yok galiba ya da<br />
yansımıyor mu?<br />
Kime açacak köylü derdini? Köyler<br />
de cinsel değil de aile sorunu çıkmıyor.<br />
Aileyi cinselliğe bağladığın zaman, sorun<br />
hep çıkar, aksar mutlaka aksar. Fakat<br />
köylerde cinselliğe bağlanmıyor. Köylerde<br />
eşle beraber ancak hayat sürdürülüyor.<br />
Adam tarlaya gidiyor. Kadın evde tavuğu<br />
temizleyecek, işte hayvanlara bakacak,<br />
yemek yapacak, çamaşır yıkayacak, bulaşık<br />
yıkayacak, sobayı yakacak… Bu işbirliğinin<br />
içerisinde kadın eve aynı iş üzerinde, aynı<br />
meşgale üzerinde, bir bütünleşme üzerine<br />
giriyor. Cinsellik onu tamamlıyor. Cinsellik<br />
ortadan kalkınca bu bütünlük yuvayı<br />
tutuyor.<br />
Dümen,<br />
Kutlu<br />
Esendemir’in<br />
sorularını<br />
yanıtladı.<br />
GAYLİKTEN EŞEKLER<br />
KURTARMIŞTIR<br />
Ama zoofili de çok yoğun.<br />
Bak; onu da söyleyeyim. Bizim genç<br />
yaşlar için söylüyorum, bugün kırsal kesim<br />
erkeklerinin bir çoğunun eşcinsel deneyim<br />
yaşamamasını ya da eşcinsel olmamasını<br />
eşekler kurtarmıştır. Yeryüzünde hiçbir<br />
erkek kadın dururken eşeğe gitmez. Bu<br />
zoofili değil. Bu o dönem şartların getirdiği<br />
başka tür bir mastürbasyon. O eşeklerin adı<br />
“Nallı Fatma”dır. Adam seziyor, Anadolu’da<br />
baba diğer bir babaya diyor ki; “Senin oğlan<br />
büyümüş. Ona bir eşek sıpası almanın zamanı<br />
gelmiş.” Bu bugün ahlaksız gibi görünen<br />
şey... Bugün ehil hiç kimse eşeğe dönmez.<br />
Bu kınanır, ayıplanır, aşağılanır.<br />
Neden kabadayı ve maço tipler transseksüel<br />
bireylerle seks yapar?<br />
O kabadayılar zaten seksüel tatminsizlik<br />
yüzünden kabadayı oldular. Ne yapacak<br />
başka.<br />
Kadın tayt da giyse, şalvar da giyse fark<br />
etmez mi?<br />
Yok! Hiç fark etmez. Yeter ki o objeyi<br />
beyninde yakalasın. 100 tane erkek yola<br />
çıksak, çok da güzel alımlı bir kadın görsek<br />
100’ümüz de o kadına bakar. Baksın;<br />
bakması doğaldır. Bahçeye bakacaksın<br />
çiçek varsa. Bakmak bir şey değil, o çiçeği<br />
taciz etmeyeceksin, dokunmayacaksın,<br />
koparmayacaksın. Neyse; bu alımlı kadın,<br />
bu 100 erkekten 10 tanesine ya da 100’üne<br />
birden, “Gel seninle şurada bir pasta<br />
yiyelim, bilmem bir iki kadeh bir şey içelim.<br />
Ondan sonra bize gidelim bir gece geçirelim”<br />
dese 100 erkekten 100’ü de “evet”<br />
der. Tam tersine dönelim. Çok yakışıklı bir<br />
adam geçiyor. 100 tane de kadın. 100 tane<br />
kadının 60-70-80’i bakar. Belki 100’ü de<br />
bakar da… Fakat o yakışıklı erkek dese ki; o<br />
kadınlardan herhangi birine, “Buradan bir<br />
lokantaya gidelim. Oradan da bize gidelim,<br />
bir güzel gece geçirelim.” 100 kadından 1<br />
tanesi, “Evet” demez.<br />
Buradan nereye varıyorsunuz?<br />
Bir insanın yeryüzünde başka bir eşi<br />
yok ve olmayacak. Bir insanın, bir canlının<br />
eşitinin dünya gelmesi için iki trilyon<br />
insan bulması lazım. Sen teksin, ben tekim.<br />
Tekten tümevarıma gidemez. Tümden teke<br />
inilir. Sen öyleysen, en iyi sen değilsin. En<br />
kötü de sen değilsin. Sizi, beni var eden<br />
toplumun ana yapısı. Fakat bu var edilişte<br />
gösteren ışıklar yanlış olursa, yanlış ışığa<br />
doğru gidiyorsun. Kelebeğin yanlış ışığa<br />
gitmesi gibi. Doğru ışıksa doğru ışığa doğru<br />
gidiyorsun. İşte o iki ışık arasındaki farkta<br />
birisi jet uçağını yapıyor, uzaya gidiyor. Birisi<br />
hala kendi arabasını kullanamıyor.<br />
Sanatçılar diğer alanlara oranla daha mı<br />
şehvetli oluyor?<br />
Yok canım, ne münasebet. Daha özgür<br />
olabilirler ama daha şehvetli olamaz. Kimin<br />
ne kadar şehvetli olduğu, yetiştiği günden<br />
başlayarak bugüne gelirken geçirdiği evrelerden<br />
ve hayatı yorumlamasına bağlıdır.<br />
(KUZEY)<br />
Ailelere IŞİD<br />
uyarısı: ‘15 yaşa<br />
dikkat edin’<br />
n Avrupa’da 15 yaşındaki kız<br />
çocukları, evlerinden kaçıp IŞİD<br />
saflarına katılıyor.<br />
15 yaşındaki kız IŞİD’e de<br />
kaçabilir, eroin de, bonzai de<br />
kullanabilir. Milyonların içinde daima<br />
3 bin- 5 bin patolojik ürün çıkar.<br />
Bulgurda da çıkar, buğdayda da<br />
çıkar, armutta da çıkar, insanda da<br />
çıkar. Bir kaçıştır bu.<br />
n Peki 15 yaşın tılsımı nedir?<br />
15 yaş, yöneliş anarşisinin olduğu<br />
dönemdir. Çünkü çocuk, gençliğe<br />
gidiyor. Bir şeyleri yılanın derisini<br />
sıyırması gibi sıyırıp atacak. Atacak<br />
ama nereye yönelecek? Birisi çıkıyor<br />
işte; “Sen gel. Bu kabuğunu burada<br />
değiştir” diyor ve o da kapılıp<br />
gidiyor.<br />
n İnsanlar nasıl bu kadar zalim<br />
olabiliyor?<br />
Zalimlik canlı varlıkların fitratında<br />
var. Ama zalimliğin sonunda büyük<br />
ödül varsa, ve de inanç da buna<br />
cennet de vaat ediliyorsa… İnsanız…<br />
Kapasitemiz, çapımız, bilgimiz,<br />
birikimimiz neyse ona inanırız.<br />
n Ya Özgecan Aslan<br />
cinayetindeki zalimlik?<br />
Bu zalimlik egoizmanın dağınıklığından,<br />
şizofrenik bir egoizmadır<br />
bu. Cahillik temelinde, şizofrenik<br />
bir egoizmadır bu. Tutunacak dalı<br />
yoktur. Egoizma sınırı yoktur. Alt yapısı<br />
onu frenleyemez, nereye kadar<br />
götüreceğini bilemez. Fakat Özgecanlar<br />
katledilmeye devam edecek.
8 ANALİZ / ANALYSE<br />
KUZEY<br />
Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
Peter<br />
BRIXTOFTE<br />
Tyrkere i Danmark<br />
et gode.<br />
I årevis og i dag er der delte meninger om<br />
udlændinges betydning for Danmark. Nogle<br />
er meget imod, andre meget for og en stor<br />
del er neutrale. Der i Danmark i dag ca. 10 %<br />
udlændinge ud af ca.6 millioner indbyggere.<br />
Den største gruppe er tyrkere, hvor tallet<br />
anslås til ca. 65.000.<br />
I starten var mange tyrkere<br />
grønthandlere, og faktisk meget populære,<br />
fordi varerne havde en god kvalitetet og<br />
servicen var god. I dag er mange tyrkeres<br />
job meget mere varieret. Der er læger,<br />
sygeplejersker, hjemmehjælpere, SOSU<br />
assistenter, taxa chauffører, journalister, TV<br />
oplæsere, ja vi kan blive ved.<br />
For nylig er der lavet en oversigt over alle<br />
skoler, hvor kendskabet til matematik, dansk<br />
m.v. blev målt. Til stort chok for mange, ikke<br />
mindst de negative, var det en tyrkisk friskole<br />
med 250 tyrkiske elever, der var suverænt nr.<br />
et i alle fag.<br />
Jeg har selv som borgmester i årevis<br />
været til vores årlige studentergilde med<br />
mange unge tyrkere med studenterhue.<br />
Målinger viser, at i alle områder med<br />
indvandrere - også de såkaldte ghettoområder<br />
- vokser andelen, der tager en god<br />
uddannelse drastisk - og andelen begynder<br />
at ligne danskere i øvrigt.<br />
I de senere år har Danmark fået en stor<br />
indvandring østfra, bl.a. polakker, og der er en<br />
flygtningestrøm på vej også til Danmark.<br />
Selvfølgelig er det vigtigt at gøre noget i<br />
“nærområderne”, men det er kun ord i dag, der<br />
sker meget lidt. Men når man er i Danmark,<br />
har fået asyl eller på anden måde anerkendt<br />
som borger, skal man gøre alt for integration.<br />
I min egen lille kommune Farum havde vi en<br />
almen anerkendt integrationspolitik. Alle skulle<br />
lære dansk fra morgen til aften, og derefter i<br />
gang med et arbejde. Det giver selvrespekt for<br />
familierne og børnene vokser op i et hjem, hvor<br />
forældrene arbejder. Sådan skal det være.<br />
Selvfølgelig er der desværre en dårlig<br />
integrationspolitik i en del af Danmark,<br />
og det har ført til ungdomsbander og<br />
kriminalitet. Men jeg vil fastholde, at langt<br />
de fleste klarer sig godt og er et gode for<br />
Danmark. Og det går bedre og bedre.<br />
Så vi danskere, der lever i et meget<br />
velhavende land med et kæmpe overskud<br />
på betalingsbalancen (150 milliarder om<br />
året), store tilgodehavender i udlandet (over<br />
1000 milliarder) og næsten 600 milliarder<br />
alene liggende i Nationalbanken. Renten i<br />
Nationalbanken er NUL, og arbejdsløsheden er<br />
ikke særlig stor.<br />
Vi skal derfor være positive og glæde os<br />
over de værdier, tyrkere og andre udlændinge<br />
bidrager til Danmark. Min mor har været på<br />
hospitalet, fået hjemmehjælp og er nu på<br />
plejehjem. Hun har mødt mange indvandrere -<br />
hvordan skulle det være gået uden dem.<br />
Stop klynkeriet danskere. Danmark bliver et<br />
rigere samfund med tilgang af anstændige og<br />
flittige mennesker fra udlandet. Sådan er det<br />
bare.<br />
HHH<br />
Af Peter Brixtofte, tidl. MF, Minister og<br />
borgmester.<br />
Når Islamisk Trossamfund<br />
skyder sig selv i foden<br />
I lørdags dannede over<br />
tusind mennesker en fredsring<br />
rundt om Islamisk Trossamfund<br />
på Dortheavej i Københavns<br />
Nordvestkvarter. Danskere<br />
med muslimsk, jødisk og<br />
kristen baggrund stod skulder<br />
ved skulder. Det gjorde vi for<br />
at vise, at vi tager afstand fra<br />
den modbydelige handling,<br />
som brandattentatet på Islamisk<br />
Trossamfunds lokaler tidligere på<br />
måneden var.<br />
Fredsringen gjorde mig stolt, fordi<br />
den var en samlet manifestation<br />
af kærlighed, tolerance og<br />
mangfoldighed. Derfor ærgrer<br />
det mig også ekstra meget, at<br />
selvsamme moske mindre end<br />
24 timer forinden havde valgt at<br />
lægge lokaler til en mand, som<br />
om nogen prædiker det modsatte.<br />
Det drejer sig om den meget<br />
kontroversielle, britiske imam<br />
Haitham al-Haddad, som bla.<br />
Går ind for stening af kvinder<br />
og har et meget hadsk forhold<br />
til homoseksuelle. Mange vil<br />
nok placere ham som et levn fra<br />
oldtiden, men desværre er der<br />
mange, der lyttet til ham - denne<br />
gang unge fra det Islamiske<br />
Trossamfund.<br />
Moskeens talspersoner<br />
retfærdiggør på deres hjemmeside<br />
imamens besøg ved at henvise<br />
ytringsfriheden i et demokrati og til,<br />
at Haitham al-Haddad var inviteret<br />
til at tale om noget andet end<br />
stening og homoseksuelle.<br />
Qua min baggrund bliver<br />
jeg spurgt om denne imams<br />
besøg og ikke mindst idiotiske<br />
udtalelser. Hvorfor er han her, og<br />
hvad kan han bidrage til med så<br />
snævert et menneskesyn?<br />
Og her må jeg bare sige, at<br />
selvom jeg har stor respekt for<br />
moskeens indsats og ønske<br />
om at skabe dialog og plads til<br />
tankeforskelle, så er Haitham al-<br />
Haddads besøg meget svært at<br />
forstå og ikke mindst forsvare.<br />
Jeg har ikke hørt hans prædiken<br />
i fredags, men det bør være<br />
åbenlyst for enhver, et en sådan<br />
gæst skader mere, end han gavner,<br />
og skaber et endnu større “os” og<br />
Yıldız<br />
AKDOGAN<br />
“dem” i debatten.<br />
Efter fredsringen var<br />
overstået, spurgte flere, hvorfor<br />
integrationsministeren ikke var<br />
kommet, og jeg havde også<br />
gerne selv set hende blandt de få<br />
fremmødte politikere. Men med<br />
gæster i moskeen som Haitham<br />
al-Haddad under et døgn før<br />
fredsringen mister et ellers<br />
berettiget spørgsmål<br />
om Inger Støjbergs<br />
fravær desværre<br />
legitimitet. For<br />
hvorfor skulle<br />
en minister<br />
vise sig foran<br />
en moske, der<br />
kobles til en så<br />
rabiat imam?<br />
Islamisk<br />
Trossamfund<br />
skyder simpelthen<br />
sig selv i foden ved<br />
at invitere en mand som<br />
Haitham al-Haddad. Og de gør det<br />
meget svært for mig og andre<br />
politikere, som gerne vil holde en<br />
balance i debatten, når vi gang<br />
på gang skal forholde os til netop<br />
sådanne sager. For de trækker<br />
desværre tråde ind i den store<br />
integrationsdebat.<br />
Når jeg eksempelvis kritiserer,<br />
at denne regering barberer<br />
ydelser eller genbehandler<br />
indfødsretssager, så trækker<br />
mine kritikere et eksempel som<br />
Haitham al-Haddads besøg frem<br />
og spørger, om jeg da ikke kan<br />
se den mislykkede integration.<br />
Og her hjælper det ikke at<br />
hive en helvedes masse gode<br />
solstrålehistorier frem som<br />
modsvar.<br />
En rabiat imams besøg<br />
fylder mere, fordi det har<br />
en konsekvens og<br />
AF YILDIZ stærk signalværdi.<br />
Derfor er I nødt<br />
AKDOĞAN,<br />
til at tage lidt<br />
MEDLEM AF<br />
medansvar for<br />
jeres handlinger,<br />
FOLKETINGET Islamisk<br />
FOR SOCIAL- Trossamfund.<br />
I har en<br />
DEMOKRATERNE stærk stemme<br />
og rolle som<br />
muslimsk menighed<br />
i lokalsamfundet<br />
og integrationsdebatten<br />
generelt, det forpligter mere end I<br />
selv måske er klar over det.<br />
* Denne artikel er også trykt i Berlingske Tidende.
SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />
DERİN HABER / UDDYBNING 9<br />
CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI<br />
Vatandaşlık için yeni 4 şart gündemde. Mimarı tanıdık isim!<br />
LIBERAL hükümet vatandaşlık konusunda<br />
geri adım atmak bilmiyor. Geçtiğimiz<br />
hükümet döneminde hafifleştirilen şartları<br />
yeniden sertleştirme kararı alan hükümet, ana<br />
muhalefetin de desteğini aldı. Uyum Bakanı İnger<br />
Støjberg, 4 ana başlık altında yeni şartlar getirileceğini<br />
açıkladı ve Danimarka vatandaşlığının 'çok<br />
özel' bir şey olduğunu söyleyerek, sadece 'gerçekten<br />
hak eden ve layık olduğunu gösteren' kişilere<br />
Støjberg’e rağmen<br />
2500 kişi kazandı<br />
UYUM Bakanı İnger Støjberg<br />
önümüzdeki aylarda yapılacak<br />
vatandaşlık oylamaları öncesi<br />
siyasi bir gol yedi.<br />
Danimarka vatandaşlığı için<br />
başvuruda bulunan ve başvuruları<br />
değerlendirilerek kabul edilen<br />
2.500 kişinin yeni çıkacak kanunlara<br />
göre durumlarının değerlendirileceğini<br />
açıklamasının ardından<br />
başlayan tartışmada hükümet<br />
dışında bir çoğunluk oluştu.<br />
Bundan önceki hükümet<br />
döneminde yapılan bazı<br />
yumuşatmalarla dil şartından<br />
muafiyet tanınan başvurucuların,<br />
yeni çıkacak yasaya göre<br />
değerlendirileceklerini açıklayan<br />
Støjberg bu başvuruların yeniden<br />
değerlendirileceğini açıklamış,<br />
böylece 2.500 kişinin vatandaşlık<br />
hakkı alabilmesi tehlikeye<br />
düşmüştü.<br />
Liberal İttifak Partisi’nin<br />
son anda taraf değiştirmesi<br />
sonucunda 2.500 kişiye müjdeli<br />
haber geldi.<br />
Liberal İttifak partisi sözcüsü<br />
Leif Mikkelsen tavır değiştirmelerinin<br />
nedeni hakkında konuşurken<br />
şunları söyledi, “2.500 kişiye<br />
vatandaşlık başvurularının kabul<br />
edildiği ve kendilerine Danimarka<br />
pasaportu verileceği bildirildi. Bu<br />
bir sözdür ve bir devlet verdiği<br />
sözü tutmak zorundadır.”<br />
vatandaşlık verileceğini kaydetti. İşte yeni şartlar:<br />
1. Vatandaşlığı başvurusunda bulunan kişilerin<br />
ilköğretimin 9. sınıf seviyesine tekabül eden<br />
Danca yeterlilik sınavını geçmiş olmaları şartı<br />
getirilecek. Bu şart daha önce 7. sınıf düzeyine<br />
tekabül eden Danca bilgisi gerektiriyordu. Son<br />
8.5 yıl içinde sosyal yardım almadan yaşamını<br />
sürdürmüş olan kişiler bu şarttan muaf olacaklar.<br />
2. Vatandaşlık başvurusunda bulunan kişilerin<br />
son 5 yılın 4.5 yılında kendi geçimlerini sağlıyor<br />
olmaları gerekecek.<br />
3. Vatandaşlık sınavında sorulacak soru sayısı<br />
32’den 40’a çıkarılacak. Sınavda başarılı olmak<br />
için 40 sorudan en 32’sinin doğru olması şartı<br />
aranacak.<br />
4. Suç işleyen kişiler, işlediği suçun niteliğine<br />
bağlı olarak 3 ile 20 yıl arasında denetime, bir<br />
nevi ‘karantina’ya tabi tutulacaklar.<br />
Layık olan vatandaşlığı alır<br />
İnger Stöjberg, bu şartları<br />
yerine getiremeyecek<br />
kişiler olabileceğini, ancak<br />
Danimarka vatandaşı<br />
olmak isteyen kişilerin<br />
bu ülkenin dilini konuşabiliyor<br />
olmaları, suç<br />
işlememiş ve<br />
sosyal<br />
yardım almamış olmalarını<br />
beklemenin makul olduğunu<br />
söyledi. Vatandaşlık<br />
hakkı kazanmanın bir<br />
insan hakkı ihlali olmadığını<br />
belirten Bakan, bu<br />
hakkın 'ulaşılması ve layık<br />
olunması gereken bir hak'<br />
olduğunu söyledi.<br />
Ana muhalefet partisi<br />
Sosyal Demokrat Parti<br />
de hükümetin gerçekleştirmeyi<br />
planladığı zorlaştırmalara<br />
karşı çıkmayacaklarını<br />
açıkladı: “Hatta<br />
belki biz de bazı önerilerde<br />
bulunabiliriz.”<br />
Danimarka’da çifte vatandaşlık serbest oldu<br />
DANIMARKA'da yürürlüğe giren Parti’nin yanı sıra, hükümeti dışarıdan<br />
çifte vatandaşlık yasasıyla bu ülke destekleyen Liberal İttifak ile birlikte<br />
vatandaşlığına geçmek isteyen<br />
muhalefet partileri Sosyal Demokrat<br />
Türkler, Türk vatandaşlığından<br />
Parti, Sosyalist Liberal Parti, Birlik<br />
çıkmadan Danimarkalı olabilecek. Çifte Listesi ve Sosyalist Halk Partisi de çifte<br />
vatandaşlık yasası geçtiğimiz yıl Aralık vatandaşlık yasasına destek veriyor.<br />
ayında, Danimarka Parlamentosu'nda Yeni Çifte Vatandaşlık Yasası'nın<br />
partiler arasında geniş bir uzlaşmayla yürürlüğe girmesiyle, Danimarka vatandaşlığına<br />
kabul edildiğinden dolayı yeni<br />
sahip olma koşullarında<br />
hükümetin yasada bir değişiklik<br />
herhangi bir değişikliğin sözkonusu<br />
yapması beklenmiyor.<br />
olmayacağı belirtildi.<br />
Azınlık hükümetini oluşturan Liberal<br />
n İrfan KURTULMUŞ/KOPENHAG<br />
KUZEY’in notu: vi elsker Danmark, ikke Ingerland
10 DERİN HABER / UDDYBNING<br />
KUZEY<br />
DEVLETİN ‘TUNÇ ELİ’NİN TANIĞI: DERSİMLİ HANIM TEYZE<br />
Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
'Ölülerin<br />
saçları<br />
uçuşuyordu'<br />
Hanım Teyze’nin amcası...<br />
Evlendikleri dönemde eşi Baki Erdoğan...<br />
Hanım Teyze İzmir’de...<br />
Dersim'de 4 köyün ağası olan,<br />
77 yıldır mezarı bulunamayan<br />
Şadilli Aşireti'nin lideri Süleyman<br />
Arslan'ın kızı Hanım Erdoğan'dan<br />
söz ediyorum. 1937-38 yıllarında devletin<br />
'tunç elinden' sonra adı 'Tunceli' olarak<br />
değiştirilen Dersim'de yaşanan, resmi tarihe<br />
'Dersim İsyanı' olarak geçirilen insanlık<br />
ayıbından söz ediyorum. 80 yıla yakın bir<br />
süredir gerçeğin gizlendiği resmi bir insanlık<br />
dramından...<br />
Dersim'in kızlarından Hanım'ı, ilk olarak<br />
36 yıl önce, o 50 yaşındayken tanımıştım.<br />
Sonraki yıllarda pek çok kez gözünden yaş,<br />
hayatından acının hiç eksik olmadığına<br />
tanık oldum. Bir gün kendisini aradığımda,<br />
"Daha anlatmadıklarım var. Bir ayağım<br />
çukurda, gel bunları da dinle. Ben anlatayım<br />
sen yaz, herkes duysun, bilsin" dediğini<br />
duyunca, 86 yaşındaki Hanım Erdoğan'ın yaşadığı<br />
Elazığ'a hareket ettim. Beni, Elazığ'da<br />
yalnız yaşadığı iki odalı evinde, gözlerinde<br />
yılların hüznü, dudaklarında bir dostu<br />
kucaklayan tebessümüyle karşıladı. Misafirliğim<br />
süresince, 8 yaşında ve sonrasında tanık<br />
olduğu trajediyi, babasına olan özlemini<br />
dinlerken, yüzünden de izledim yaşadıklarını.<br />
Şöyle anlatıyordu:<br />
"Babam Süleyman Arslan, 4 köyün ağası...<br />
'Ağa' denmesini sevmezdi. Çünkü ağalık<br />
yapmamıştı. Çok yakışıklı, dünya güzeli bir<br />
adamdı. Şimdi bakıyorum da, hiç kimseyi<br />
babama benzetemiyorum. Boylu boslu...<br />
Vicdanı, merhameti yerinde...<br />
Doyamadım ya babama, ondan... Ben ve<br />
ağabeyim Rıfat, Elazığ'da enstitüde okurduk.<br />
İyi Türkçe konuşmayı burada öğrendim.<br />
Sonradan çok işime yaradı. Şilk Köyü'nde<br />
(Akkavak) büyük bir konağımız vardı.<br />
Kazanlar kaynar, ziyafetler verilir, misafirler<br />
ağırlanırdı. Evimize paşalar, komutanlar<br />
konuk olur, yer içerlerdi. Uçsuz bucaksız topraklarımız<br />
vardı. Babam Şadilli Aşireti'nin<br />
lideriydi. Askere karşı değildik, gençlerimizi<br />
gönderirdik. Vergimizi de toplarlardı. Dersim<br />
o zaman başkaydı. Cıvıl cıvıldı."<br />
'SUÇUM YOK Kİ KAÇAYIM'<br />
"Yıl 1937... 8 yaşındaydım. Bizim köyün<br />
ortasından yol geçiyor. Babamla konağın<br />
balkonundan yola bakıyoruz. İnsanlar sırtlarındaki<br />
yüklerle yürüyerek, telaşlı Mazgirt'e<br />
doğru gidiyorlar. Çocuklar ağlıyor, kadınlar<br />
ağlıyor. Ben babamın yanındayım. Babamın<br />
amcası geldi, 'Süleyman sen de git' dedi. Babam<br />
da 'Ben neden kaçayım, suçum yok ki<br />
kaçayım' diye karşı çıktı. Mazgirt Kaymakamı<br />
Kemal, babamı Kırım’dan biraz önce silahını<br />
vermedi diye hapse sokmuş, kısa süre kalmış.<br />
Babam 'Bir tane silahım var, onu da verdim'<br />
demiş. Ama bir süre sonra köyün etrafını<br />
askerler sardı. Askerlerin başında bir paşa..."<br />
Paşa köye girdi, babam paşayı çok güzel<br />
"...Kırım'dan önce<br />
ne Türklük, ne<br />
Kürtlük vardı<br />
Dersim'de.<br />
Benim babam<br />
öldürüldü... Mezarı<br />
hâlâ yok. 1937'de<br />
8 yaşındaydım."<br />
Bu sözler, sonraki<br />
yıllar boyunca<br />
tanık olduğu acıyı<br />
en ince ayrıntısına<br />
kadar hatırlayan<br />
bir "çocuğa" ait...<br />
Hanım Teyze 12-13 yaşında...<br />
karşıladı. Hemen konağın bahçesine oturacak<br />
yerler hazırlandı, babam adamlarına<br />
'Üç davar kesin' talimatı verdi. O sırada paşa<br />
'Ne telaştasınız?' dedi. Babam, 'Paşam askere<br />
yemek yaptıracağım, ondandır bu telaş'<br />
dedi. Paşa hiddetle 'Hayır, askere yemek<br />
verilmeyecek' dedi. Rıfat Abim ve ben etrafta<br />
dönüp duruyoruz, paşa bize döndü, 'Okuyun,<br />
baba bugün var yarın yok. Siz hayatınızı<br />
kurtarmaya çalışın' dedi. Anlam veremedik.<br />
Rıfat Abim 'Babam bizim başımızda' dedi.<br />
Komutan babama döndü 'Hazır mısın Süleyman<br />
Ağa, gel ifaden var' deyince, babam<br />
hazır olmadığını, yarın geleceğini söyledi.<br />
Paşa gitti. Babam üzgündü, bahçede sıcak<br />
su hazırlattı, banyosunu yaptı. Bizimle bile<br />
konuşmadı. Sabah oldu. Temmuz ayıydı.<br />
Salatalıklar çıkmış, tarlada mercimek sürüldüğü<br />
zamandı."<br />
"Babam yanındaki adamlarına 'Atımı<br />
hazırlayın' dedi, at hazırlandı. Çok güzel<br />
bir atı vardı. Atıyla köyden geçerken<br />
herkes sokağa çıkardı. O sabah kimseyle<br />
konuşmadı, kahvaltısını da yapmadı.<br />
Atına bindi. Halam eline biraz ekmek<br />
verdi, 'Lokma seninle beraber olsun' dedi.<br />
Babam gitti. Abim Rıfat da gitmek istedi.<br />
Babamın atının kuyruğuna yapıştı, peşinden<br />
koştu. Abim sanki düğüne gidiyor. O da<br />
gitti Mazgirt'e, yanımızda çalışan çoban<br />
Mehmet de katıldı onlara. 3 gün geçti. Ses<br />
yok. 3 gün sonra ağabeyimi ve babamın<br />
atını bırakıyorlar. O at kendini yere atıp<br />
başını yere vuruyormuş. Abim ağlıyor, o at<br />
ağlıyormuş. 3 saatlik yolu 8 saatte almışlar.<br />
Köye gelince herkes anladı. O zaman<br />
görenler anlatıyor. İlk posta götürülen 60<br />
kişiyle öldürüldü babam. Babam Dersim'de<br />
ileri gelen biriydi. 46 süngü darbesiyle<br />
öldürülmüş. 'Müslüman mısınız, bir silah<br />
sıkın başıma, can vereyim gitsin' diye<br />
bağırıyormuş. Babamı acı çektire çektire<br />
öldürmüşler. Götürdükleri herkes can<br />
veriyor. Annemin büyüttüğü bir öksüz<br />
kadın vardı, o 'Silah sesleri duydum. Baktım<br />
KONUŞTU<br />
Süleyman Ağa hâlâ ölmemiş, bağırıyor.<br />
Kâfir hükümet, başıma sıkmazsanız can<br />
vermeyeceğim' diye anlattı."<br />
EYLEM DÜZYOL’A<br />
'78 YILDIR BİR MEZARI YOK'<br />
"Ali Rıza Amcam, 'Seni Mazgirt'e babanın<br />
yanına götüreceğim. Baban haber<br />
göndermiş gideceğiz' dedi. Kaymakamın<br />
dairesine gittik. Kaymakam Kemal, 'Çocuğu<br />
neden getirdin?' deyince, amcam 'Çocuğa<br />
cevap ver, onun için getirdim. Babasını<br />
almaya geldi. Süleyman Ağa senin gibi<br />
yalancı değil. Silah istedin, bir silahı vardı,<br />
onu da sana gönderdi' dedi kaymakama. O<br />
da 'Ama daha var, dediler' dedi. İşte tam o<br />
sırada beni kucağına almak istedi kaymakam.<br />
'Babamı getir bana' diye kaymakama<br />
bağırmışım... Şimdi bile düşünüyorum.<br />
Amcam da çok cesur biriydi, iyi ki onu<br />
orada öldürmediler. Ben ağlamaya başladım,<br />
babam ölmüş ama ben hapiste olduğunu<br />
sanıyorum, çocukluk işte. Kaymakam bana<br />
'Tamam baban gelecek' dedi ve amcama<br />
mazbata verdi, bize zarar vermesinler diye.<br />
Çok ağladım çok... Amcam 'Sana ne istiyorsan<br />
alayım' dedi, ben de 'Zıkkımın kökünü'<br />
dedim, 'Babam alsın, sen neden alıyorsun'.<br />
Bir dükkâna gittik, bir top patiska ve çivi aldı.<br />
'Babama elbise mi alıyorsun?' dedim, meğer<br />
kefen içinmiş. Sonra amcam atın arkasına<br />
attı beni, yola çıktık. Asker gördüğümüz yerde<br />
amcam mazbatayı gösteriyor, geçiyoruz.<br />
Her yer asker dolu. Her yerde yaralılar var.<br />
Yol kenarları üst üste ölülerle dolu. 2 metre<br />
üst üste elbiseleriyle konulmuş cenazeler var.<br />
'Amca' dedim, 'onlar o şekilde mi yatıyorlar'.<br />
Aslında 8 yaşındayım ama yine büyüğüm.<br />
Akıl edemiyorum. 'Boş ver onları'<br />
dedi. Rüzgâr vurdukça, ölülerin saçları<br />
uçuşuyordu. Bizim köylü birini çukura<br />
atmışlar, onları görüyorum. Sonrasını<br />
hatırlamıyorum, atın arkasında bayılmışım.<br />
Bir köye geldik. Ben ağlıyorum, onlar ağlıyor.<br />
Hâlâ rüyalarıma girer o yoldaki ölen genç<br />
insanlar, uçuşan saçları... Burnumun direği<br />
sızlar, gözümden hep yaş akar. "<br />
Hanım Teyze, amcasıyla aramalarına<br />
rağmen babasının cenazesini<br />
bulamadıklarını söylüyor ve ekliyor: "Her<br />
kapının önünde ağıt yakılıyor, Munzur kan<br />
akıyor. 78 yıldır babamın bir mezarı yok."<br />
Acının ete kemiğe büründüğünü, insanın<br />
içine hiç çıkmayacakmış gibi yerleştiğini<br />
görmek için Dersimli Hanım'a bakmak<br />
yeterli. Süleyman Ağa'nın çocukları olarak,<br />
onlara artık sürgün yolu görünmüştü.<br />
Babası ölmüş, insanlar gözlerinin önünde<br />
katledilmiş. Artık dayanamaz olmuş Hanım<br />
Erdoğan yaşadıklarına. Yetişkin birinden<br />
bahsetmiyorum. Yaşanan tüm acıları en<br />
ince detaylarına kadar hatırlayan küçük bir<br />
çocuktan... 86 yaşındaki Hanım gibi değil, 8<br />
yaşındaki çocuk gibi anlatıyor:
SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />
HABER / NYHEDER 11<br />
“Bizi sürgüne hazırladılar. Analığım<br />
vardı. Rıfat Abim, ben ve kız kardeşimi<br />
önce Elazığ’a götürdüler. Şehrin dışında<br />
bir alanı tel örgülerle çevirmişler. İçlerinde<br />
de derme çatma çadırlar var. Çok kalabalık.<br />
Kadınlar ağlıyor, çocuklar ağlıyor.<br />
Yediğimizi yer, kalanı dağıtırdık. Ağa kızıyız<br />
ya... Onlar zamanında bize gelmişler,<br />
yedirip içirmişiz, şimdi onlar bize aynısını<br />
yapıyordu. Ne iyi insanlar vardı Eylem...<br />
15 gün tel örgüler arasında tuttular bizi.<br />
Sonra hamama götüreceklerdi, kadınlar<br />
çok korkuyordu. Orada kendilerine bir<br />
şey yapılacağından korkuyorlardı. Kadınlar<br />
hamama gitti, yıkandı ve bilmediğimiz<br />
bir yolculuğa çıkarıldı...”<br />
‘DUYDUK Kİ CEZAMIZ BİTMİŞ’<br />
“Kara trene bindirdiler bizi. O kara<br />
vagonlarda beş aile üst üsteydik. Ne tuvalet<br />
var, ne su... Vagonda doğanlar oldu.<br />
Erkek fazla yoktu. Birkaç erkek küçücük<br />
bir taşla günlerce vagonun tabanını kazdı.<br />
Çocuklar tuvaletini yapar diye. O trenin<br />
kapısı bize 12 gün sonra açıldı.1938<br />
yılının güzü... Biz Uşak’tayız. Oranın<br />
büyük bir hanı var. Bizi altında hayvanları<br />
tuttukları o hanın üst katına koydular. Bir<br />
hafta orada tuttular. Kuru ekmek verdiler,<br />
yedik. Sonra bizi köylere dağıttılar. Bir dağ<br />
köyüne gittik, analığım, iki ağabeyim ve<br />
küçük kız kardeşim. O kadar zavallıydı ki<br />
o köy. Çok fakirdi. Hiçbir şey yoktu. Adı<br />
Yenice’ydi. İki gece kaldık. Muhtar anons<br />
etti köylüye, ‘Göçmenler geldi, fakirler<br />
geldi, ekmek verin’ diye bağırdı. Kız<br />
kardeşim de ağlıyor, ‘Biz fakir değiliz, göçmen<br />
değiliz, o ekmeği ben yemem’ diye.<br />
Şımarık ağa kızı işte... Sürgünde de ağa<br />
kızı...Geldiğimiz günün ertesi günü Rıfat<br />
Abimle muhtara gittik, ‘Biz okuyoruz, bizi<br />
okul olan bir köye gönder’ dedik. Bir gece<br />
daha kaldık o yoksul köyde. Ertesi gün<br />
muhtar bizi Oturak Köyü’ne gönderdi.<br />
Orada okul vardı ve kaldık biraz burada.<br />
Bu köyde analığım bir yaylaya çalışmaya<br />
gitti, bir daha gelmedi. Artık biz üç kardeş<br />
yalnız kalmıştık. Oturak’tan sonra Banaz’a<br />
yerleştik. Abim, ben ve kardeşimi bırakıp<br />
Uşak’a çalışmaya gidiyordu. Sürgünle<br />
gelen çok tanıdık vardı.<br />
Uşak’ta Dersim’den tanıdığımız bir<br />
ablamız vardı. Beni yine bizim gibi sürgün<br />
olan bir ailenin oğluna istediğini söyledi.<br />
Ben istemedim. Ama sonra 10 yıl kaldığımız<br />
Uşak’ta evlendim. 14 yaşındaydım.<br />
Evlilik nedir bilmiyordum. Kendimi<br />
öldürmek istedim. Eşim Baki Erdoğan da<br />
Dersim sürgünüydü...”<br />
Dudaklarını sıkarak anlatmaya devam<br />
etti: “Bir gün duyduk ki bizim ceza bitmiş,<br />
af çıkmış, memlekete dönebileceğiz.<br />
Dersim’e döndük. Devlet bize Uşak’tayken<br />
öküz ve arazi vermişti. Elimizden aldı.<br />
10 yıl sonra, 1948’de Dersim’e döndük.<br />
Konağımıza gittim. Evde bir şey kalmamış.<br />
Çok değerli eşyalarımız vardı. Bir gümüş<br />
sini vardı salonda, iki erkek taşırdı. Talan<br />
edilmişti her şey. Sürgünlerin malını toplayan<br />
eskiciler geziyordu, üç otuz paraya<br />
almışlar her şeyi. 25 yıl kaldık köyde.”<br />
‘12 İMAMIN KIRIMI GİBİ’<br />
Hanım’ın acısı bununla da bitmiyor.<br />
Konuşurken, dayısı, teyzeleri ve onların<br />
çocuklarının Dersim’den kaçmaya<br />
çalışırlarken makineli tüfeklerle kurşuna<br />
dizildiklerini öğreniyorum. “Tam 38 kişi...<br />
Kurşuna dizmişler. O sırada yer gök kararmış.<br />
Ağlamış, kar yağmış, yağmur yağmış.<br />
Herkesi üst üste yığmışlar, sonra yakmışlar.<br />
12 imamı da böyle kırdılar. Biz Dersim<br />
kırımını buna benzetiriz.”<br />
Varlıktan, yoklukla geçen bir hayata...<br />
Şimdi kirada oturuyor. Hiç çocuğu olmadı.<br />
Eşi Baki Erdoğan’dan kalan emekli<br />
maaşıyla geçiniyor Hanım Erdoğan.<br />
“Benim babam öldürüldü. Ailemden<br />
38 kişi kurşuna dizildi. Alevi’yim, Cumhuriyet<br />
vatandaşıyım, Şadilli Aşireti’nin<br />
mensubuyum.” (KUZEY)<br />
En popüler: Emma ve William<br />
Danimarka'da 2014 yılında doğan bebeklere en çok verilen isimler açıklandı<br />
Top 10<br />
Kız ismi<br />
Emma<br />
Sofia<br />
Ida<br />
Freja<br />
Clara<br />
Laura<br />
Anna<br />
Ella<br />
Isabella<br />
Karla<br />
Sahibinden<br />
satılık<br />
Törkiş adalar<br />
TÜRK ADASI:<br />
w Fiyatı: 17 milyon Euro İnşaat için bakanlık izni gerekiyor.<br />
LITTLE MARMARİS<br />
Top 10<br />
Erkek ismi<br />
William<br />
Noah<br />
Lucas<br />
Oscar<br />
Victor<br />
Malthe<br />
Emil<br />
Frederik<br />
Oliver<br />
Magnus<br />
w Fiyatı: 16 milyon Euro<br />
w Sahilden uzaklığı: 1.6 km<br />
İnşaat için bakanlık<br />
izni gerekiyor.<br />
Statistics Denmark, 2014<br />
yılında doğan bebeklere verilen<br />
isimlerle ilgili istatistikleri<br />
yayınladı. Buna göre, her 1000<br />
erkek bebekten 21'ine verilen<br />
William ismi, son 4 yılda olduğu<br />
gibi 2014'te de en popüler erkek<br />
bebek ismi oldu. Kız bebeklerde<br />
ise 2011'den bu yana favori isim<br />
değişmedi: Emma...<br />
Bölgelere göre ise favoriler<br />
değişiyor. Örneğin, Jutland'da<br />
Dünyaca ünlü jet sosyete yayını, Türkiye'den<br />
biri Ayvalık, 2'si Marmaris olmak üzere<br />
satılık 3 adayı portföyüne koydu<br />
İSVEÇ’TE:<br />
44.7 MİLYON DKK<br />
BIR adanız olsun ister<br />
miydiniz? Paranız olsun ya<br />
da olmasın... Hayali bile<br />
güzel... Peki dünyanın dört<br />
bir yanında şu an 100’ü aşkın<br />
adanın satışta olduğunu<br />
biliyor musunuz? Bunlardan<br />
1’i Danimarka’nın komşusu<br />
İsveç’te, 3’ü ise Türkiye’de...<br />
Önce İsveç’ten bahsedelim.<br />
Adı Stora Rullingen...<br />
44.7 milyon DKK... Ya da<br />
6 milyon Euro. İçinde<br />
230 metrekarelik bir evin<br />
olduğu ada, Strängnäs<br />
Havalimanı’ndan sadece 30<br />
km uzaklıkta...<br />
“ULAŞIM ve<br />
altyapı hizmeti<br />
sağlayacağımıza<br />
Danimarka'nın küçük<br />
adalarını satalım.<br />
Çoğunun nüfusu 10'u<br />
geçmiyor. Özel sektöre<br />
verelim. Belediyelere<br />
maliyetleri yüksek<br />
oluyor...” Danimarka'nın<br />
bu yeni tartışmasının fitilini<br />
ateşleyen isim Prof. Jørgen<br />
Møller...<br />
Halkın parasının bu<br />
adalar için çöpe atıldığını<br />
dile getiren Aalborg<br />
Üniversitesi profesörü<br />
“Adaları satacağımız kişiler<br />
İngiliz futbol kulüplerini<br />
Sofia, Ida ve Laura en<br />
popüler kız ismi olurken,<br />
Hovedstaden'da ailelerin tercihi<br />
Ella, Kopenhag'da ise Olivia<br />
oldu. Erkeklerde de William<br />
ülkenin 5 bölgesinden 2'sinin<br />
en çok tercih edilen ismi<br />
olurken, Zealand'da ilk sıraya<br />
Noah, Jutland'ın kuzeyinde ise<br />
Malthe oturdu.<br />
BILGI: Türkiye’de 2014 yılında en<br />
çok Yusuf ve Zeynep isimleri konuldu.<br />
HASIR ADASI<br />
w Fiyatı: 5 milyon Euro<br />
w Doğal bir plajı ve 4 kuyusu var.<br />
w Sahilden uzaklığı: 2.4 km<br />
5-17 MİLYON<br />
EURO ARASI<br />
ZATEN Danimarka’da<br />
yaşıyorum, alacaksam ya da<br />
hayal edeceksem İsveç’ten<br />
olmasın, Türkiye’den olsun<br />
diyorsanız, ünlü jetset<br />
yayını Private Islands’ta<br />
Türkiye’den de 3 ada var...<br />
İlki Hasır Adası... Ayvalık<br />
açıklarında. 5 milyon Euro’ya<br />
satılık. Sitenin yorumu şöyle:<br />
“Marina ya da villalar yapmak<br />
için uygun.” İkincisi ‘Little<br />
Marmaris.’ 16 milyon Euro...<br />
Üçüncüsü ‘Turkish Island.’<br />
Marmaris açıklarındaki<br />
adanın fiyatı da 17 milyon<br />
Euro... (KUZEY)<br />
'Küçük adaları satalım gitsin!'<br />
Aalborg Üniversitesi'nden bir profesör, Danimarka'nın küçük adalarıyla ilgili teklifte bulundu<br />
Danimarka’nın ‘sınırtanımaz’ yıldızı<br />
PILGRIM ve Waste of time<br />
parçalarıyla sesini Danimarka<br />
sınırlarının ötesine duyuran genç<br />
yıldız Mø başarılarına bir yenisini<br />
daha ekledi. Asıl adı Karen Marie<br />
Orsted olan Mø, en iyi pop ve<br />
rock dalında her yıl 10 grup ya da<br />
sanatçıya verilen Avrupa Sınırları Yok<br />
Edenler Ödülleri'nden birine layık<br />
görüldü. Mø 2014 yılında çıkardığı<br />
albümü 'No Mytholgies to Follow'<br />
albümüyle yakaladığı başarıyı bu<br />
prestijli ödülle taçlandırmış oldu.<br />
n Pınar SÜER<br />
satın alan Ruslar olur,<br />
Danimarka doğasını<br />
seven Almanlar olur.<br />
Fark etmez” dedi.<br />
Nüfusu 10'dan<br />
Jørgen<br />
900'e kadar<br />
Møller<br />
değişen 27 küçük<br />
adayı temsil eden<br />
Sammenslutningen<br />
af Danske Småøer ise iddia<br />
için “Delice” açıklamasını<br />
yaptı: “Bu ülkede kimse<br />
kimseye 'Çok maliyetlisin, seni<br />
birine satmalıyız' diyemez.<br />
Kopenhag'daki bir cadde için<br />
aynı teklifi yapabilir misiniz?”<br />
BILGI: Danimarka'nın<br />
78 adasında yaşam yok.
12 GÖBEK / MIDTEROPSLAG<br />
KUZEY<br />
Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
ZELIHA HIKÂYESINI SADI TEKELIOĞLU'NA ANLATTI<br />
İSMI BIZDE GIZLI... KOD ADI: ZELIHA... DANIMARKALI YETKILILERE GÜVENDI<br />
KIZINI ONLARA TESLIM ETTI ŞOK YAŞADI: “ÇOCUK, BAKICI AILEDE KALACAK”<br />
Zeliha'nın<br />
dramı<br />
nedeniyle yalnız yaşadığı çocuğuna<br />
KUZEY Avrupa sosyal refah<br />
toplumlarının en göze<br />
çarpan ve diğer ülke<br />
sistemlerinden ayıran özelliği;<br />
ne tür bir sorunla karşı karşıya<br />
kalırsa kalsın, kim olursa olsun<br />
zor durumda olan herkesin<br />
çalabileceği bir devlet kapısının<br />
bulunmasıdır. Çoğunlukla da bu<br />
sistemde bu kapıları çalan insanlar<br />
istedikleri yardımı alırlar.<br />
Danimarka’da yaşayan<br />
vatandaşlarımızdan biri de sosyal<br />
refah toplumunun bu özelliğinden<br />
yararlanmak istedi. Ancak sosyal<br />
yetkililere yaptığı başvuru kısa<br />
sürede onun için bir kâbusa<br />
dönüşüverdi.<br />
Adı bizde saklı olan, ancak bu<br />
yazıda Zeliha takma adıyla sorununu<br />
dile getireceğimiz vatandaşımız;<br />
rahatsızlığı nedeniyle geçici<br />
olarak sosyal yetkililere 5 yaşındaki<br />
kızını teslim etti. İyileşip hastaneden<br />
taburcu edildikten sonra ve<br />
doktorların da kendisine iyileştiğine<br />
dair rapor vermelerine rağmen,<br />
geçici olarak bakılsın diye verdiği<br />
çocuğunun bir bakıcı-koruyucu<br />
aileye verildiğini ve hemen geri<br />
alamayacağını öğrendi.<br />
İŞTE ZELIHA'NIN<br />
HIKÂYESI:<br />
Geçtiğimiz ilkbaharda Zeliha<br />
sosyal medyada ve internette bir<br />
kampanyaya katıldı. Kampanya<br />
esnasında hem koordinatörlük<br />
hem de yoğun bilgilendirme<br />
çalışmaları yapan Zeliha’nın<br />
mesaj kutusuna çok geçmeden<br />
ölüm tehditleri gelmeye başladı.<br />
Başlangıçta sıradan sosyal medya<br />
alışkanlığı olarak görüp üzerine<br />
gitmediği ölüm tehditleri artınca<br />
ve kullanılan dil de daha nahoş bir<br />
hal almaya başlayınca Zeliha’nın<br />
psikolojisi bozuldu.<br />
Aile doktoruna başvuran Zeliha<br />
psikiyatri servisine havale edilmesini<br />
istedi. Aile doktorunun tavsiyesi<br />
üzerine bir hastanenin psikiyatri<br />
servisine başvurdu ve kendi isteği<br />
ile tedavi için hastaneye yatırıldı.<br />
Bu süreçte aile yakınlarının<br />
Türkiye’ye tatile gitmiş olmaları<br />
bakıcı bulamayan Zeliha, psikiyatri<br />
servisi görevlileri aracılığıyla bağlı<br />
bulunduğu belediyenin sosyal<br />
hizmetlere başvurdu. Ve hastanede<br />
yattığı sürece çocuğunun bakımını<br />
geçici olarak üstlenmelerini<br />
istedi. Sosyal yetkililer öncelikle<br />
Zeliha’nın kendi aile çevresinden<br />
birini bulmalarının iyi olacağını<br />
söylediler. Ancak Zeliha kimseyi<br />
bulamayınca sosyal yetkililerin çocuğuna<br />
geçici bir bakım formülü<br />
bulmalarını istedi.<br />
Zeliha, gazeteniz <strong>Kuzey</strong>’e<br />
yaptığı açıklamada gönüllü<br />
olarak hastaneye yattığını, bu<br />
yüzden de istediği zaman taburcu<br />
olabileceğini söyledi ve sosyal<br />
yetkililerle hastaneden çıktığı<br />
zaman kızını yanına alacağını<br />
söylediğini belirtti.<br />
Zeliha hastaneye yatmadan<br />
önce sosyal yetkililer ve çocuk<br />
bakım dairesi görevlilerinin de<br />
katılımıyla bir toplantı yapıldı.<br />
Bu toplantıda Zeliha, hastaneden<br />
çıkar çıkmaz çocuğunu yanına<br />
alacağını söyledi. Zeliha ayrıca kızı<br />
ile o güne kadar hiç ayrı kalmadığını,<br />
kızının istediği zaman istediği<br />
kadar kendisini görmesine olanak<br />
sağlanmasını, hatta isterse her gün<br />
kızıyla görüşmek istediğini yetkililere<br />
net bir şekilde ifade etti...<br />
Geçtiğimiz 13 Temmuz günü<br />
hastaneye yatan Zeliha, sosyal<br />
kurumda kendi durumunu ele<br />
alan çalışanın tatile gitmiş olması<br />
nedeniyle hastanede yattığı<br />
süre boyunca kızı hakkında<br />
bir bilgi alamadı. Zeliha’nın<br />
çocuğunun teslim edildiği bakıcı<br />
aile ise Zeliha’ya yetkililerin izni<br />
olmadan çocuğuyla görüşme izni<br />
veremeyeceğini söyledi.<br />
Zeliha’yı tedavi eden psikiyatrlar<br />
ve psikologlar Zeliha’nın<br />
çocuğuyla görüşmesinde bir<br />
sakınca olmadığı yönündeki<br />
raporları da sosyal danışmana<br />
gönderdiler. Söz konusu raporda<br />
günlük iki saati aşmamak üzere<br />
yapılacak bir görüşmenin yeterli<br />
olduğu, bu sürenin aşılmasının<br />
tavsiye edilmediği de yer aldı...<br />
“Ben hastanede tedavi<br />
görmekte olduğum süre boyunca<br />
günlük olarak kendi arabamla<br />
alışverişe gidiyor, arkadaşlarımla<br />
görüşüyordum, ama hastaneden beş<br />
dakika uzaklıkta kalan kızımı bana<br />
göstermiyorlardı” diye konuşan<br />
Zeliha, asıl şoku hastaneden<br />
taburcu edildikten sonra<br />
yaşayacağının aklının ucundan bile<br />
geçmediğini söylüyor.<br />
Üç hafta hastanede kaldıktan<br />
sonra taburcu raporu alan Zeliha’ya<br />
sadece uyku ilacı alması tavsiye<br />
ediliyor. Zeliha’nın durumu o kadar<br />
normale dönmüş olarak kabul<br />
ediliyor ki, tavsiye edilen uyku ilacı<br />
için reçete bile yazılmasına gerek<br />
görülmüyor.<br />
Hastaneden ayrıldıktan sonra<br />
çocuğunu alıp evine dönmek için sabırsızlanan<br />
Zeliha ise bir şokla karşılaşıyor.<br />
Çocuğunu bakıcı aileden alıp<br />
evine döneceğini düşünen Zeliha’ya<br />
çocuğunu alamayacağı, üç ay daha<br />
çocuğun bakıcı ailede kalacağı söyleniyor.<br />
Bu üç aylık dönemde Zeliha’nın<br />
iki haftada bir çocuğunu görebileceği,<br />
üç aylık süre sonunda yeni bir karar<br />
alacakları söyleniyor. Zeliha’nın bu<br />
kararın altına imza atmaması halinde<br />
çocuğunu alamayacağı söyleniyor.<br />
Pedagojik testler yapılacağı<br />
gerekçesiyle alınan bu kararın altına<br />
Zeliha imza atmayı reddediyor ve<br />
avukatına başvuracağını söylüyor.<br />
“Ne ben ne de çocuğum hasta<br />
değiliz. Onun bakımında bir kusurum<br />
yok. Durup dururken neyin araştırmasını<br />
yapmaya karar vermişler<br />
anlamıyordum” diye konuşan<br />
Zeliha benzer duruma düşebilecek<br />
vatandaşlarımızın bu tür durumlarda<br />
kanunları ve kuralları tamamen<br />
araştırmalarını, araştırma yapmadan<br />
çocuklarını devlete kesinlikle teslim<br />
etmemeleri çağrısında bulunuyor.<br />
Zeliha’nın hukuksal yollara<br />
başvuracağını söyleyip imza atmayı<br />
reddettiğinin ertesi günü sosyal<br />
yetkililer Zeliha’yı arayıp çocuğunu<br />
gelip alabileceğini söylüyorlar.<br />
“Ne oldu da birden bire o<br />
çok önem verdikleri pedagojik<br />
değerlendirmelerden vazgeçtiler?<br />
Demek ki bakıcı bir aileye iş bulmak<br />
için benim çocuğumu kurban<br />
seçmişler diye düşünmekten<br />
kendimi alamıyorum” diyor<br />
Zeliha.<br />
Gölde<br />
‘drone’ ile<br />
balık avladı<br />
AMERIKALI<br />
çiftçi Derek<br />
Klingenberg,<br />
küçük insansız<br />
hava aracıyla<br />
(drone) ile balık<br />
avladı. Drone’a<br />
misina ve<br />
iğne bağlayan<br />
Klingenberg,<br />
gölde bir baılk<br />
avlamayı başardı.<br />
Klingenberg’in<br />
çektiği video<br />
izlenme rekorları<br />
kırıyor.<br />
En sevilen<br />
romanı: 10<br />
Küçük Zenci<br />
YAPILAN bir<br />
ankette İngiliz<br />
yazar Agatha<br />
Christie’nin en<br />
sevilen romanı<br />
10 Küçük Zenci<br />
(And Then There<br />
Were None) olarak<br />
belirlendi. Ünlü<br />
yazarın 1939’da<br />
kaleme aldığı<br />
roman oyların<br />
yüzde 21’ini alarak<br />
birinci oldu. Doğu<br />
Ekspresi’nde<br />
Cinayet ikinci<br />
sıraya yerleşti.<br />
Çıplak<br />
fotoğrafları<br />
satılıyor<br />
ABD’li oyuncu<br />
Angelina Jolie’nin<br />
20 yaşındayken<br />
çekilen çıplak<br />
fotoğrafları<br />
İngiltere’nin<br />
başkenti<br />
Londra’daki bir<br />
galeride satışa<br />
sunuldu. 1995’te<br />
Fotoğrafçı Kate<br />
Garner’ın çektiği<br />
karelerin fiyatı<br />
1800 sterlin.
SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />
GÖBEK / MIDTEROPSLAG 13<br />
AYMAZLAR BIRLIĞI!<br />
Savaş yüzünden evlerinden olan Suriyeler, Avrupa hayaliyle ölümü göze alıyor. Ancak Almanya dışında<br />
Avrupa Birliği ülkeleri, Suriyelilere pek sıcak bakmıyorlar. İsviçre "Gelmesinler, Türkiye gibi Suriyelere bakan<br />
ülkelere para verelim" derdinde... İzlanda dalga geçer gibi "50 kişi alırız" açıklaması yaptı...<br />
Bir gecede<br />
4 bin 200<br />
göçmen<br />
Pire’ye gitti<br />
YUNAN Adaları’ndan ana karaya<br />
göçmen akını sürüyor. Midilli Adası’ndan<br />
iki gemiyle yola çıkan 4 bin 200 göçmen<br />
Pire’ye ulaştı. Frontex, Yunanistan’a<br />
sadece geçen hafta 23 bin, bu yıl<br />
160 bin göçmenin gittiğini<br />
açıkladı.<br />
Sığınmacılar<br />
Eurostar’ı<br />
durdurdu<br />
İNGILTERE ile Fransa’yı Manş<br />
Denizi’nin altından bağlayan Eurostar<br />
tünelinde bazı sığınmacıların<br />
trenlere tırmanmaya çalışması<br />
ulaşımı saatlerce aksattı. 5 tren<br />
tünel içinde mahsur kalırken<br />
bunlardan 3’ü Londra ve<br />
Paris’e geri döndü.<br />
Teklife gel:<br />
Avrupa dışında<br />
kamp kurulmalı<br />
AVRUPA Konseyi Başkanı Donald<br />
Tusk, AB ülkelerinin en az 100 bin<br />
sığınmacıyı adil biçimde acil olarak<br />
paylaşması gerektiğini ve “Avrupa<br />
dışında sığınmacı kampları kurması<br />
gerektiğini” savundu. Tusk’a göre<br />
bu kamplar “Halen sığınmacı<br />
kampı bulunan ülkelerde”<br />
kurulmalı.<br />
Avusturya’da yeni mülteci<br />
faciası son anda önlendi<br />
GÖÇMEN trajedisi<br />
devam ederken Avrupalı<br />
liderlerin ağız dalaşı kızıştı.<br />
Macaristan Başbakanı<br />
Victor Urban, ülkesindeki<br />
göçmen krizinden<br />
Almanya’yı sorumlu<br />
GEÇTIĞIMIZ günlerde bir<br />
kamyonetin kasasında 71<br />
mültecinin havasızlıktan<br />
öldüğü Avusturya’da yeni<br />
facia son anda önlendi.<br />
İçerisinde 24 Afgan’ın bulunduğu<br />
bir minibüsü durduran<br />
Avusturya polisinin<br />
mültecileri ölümden son<br />
anda kurtardığı açıklandı.<br />
Minibüsün camlarının demir<br />
parmaklıklarla kapatıldığı,<br />
kapısının kaynak<br />
yapılarak kilitlendiği belirtiliyor.<br />
3,35’e 1,75 metre<br />
alan içerisine sıkıştırılan<br />
mültecilerin, camlar ve<br />
yan kapısı kaynaklı, arka<br />
kapısı ise dışarıdan kilitli<br />
olduğu için dışarı çıkma<br />
şanslarının bulunmadığı<br />
kaydedildi.<br />
Umuda yolculuk Facebook'ta başlıyor<br />
İÇ savaş ve çatışmaların, insan<br />
ihlalerinin yaşandığı başta Suriye<br />
olmak üzere Ortadoğu'dan kaçanlar<br />
günlerdir kiminin ulaştığı<br />
kiminin ulaşmaya çalıştığı Avrupa'nın<br />
gündeminden düşmüyor.<br />
Onların "fiili olarak" yolculuğu<br />
teknelerle Ege'yi geçmeye<br />
çalışırken, ya da kamyonla yola<br />
çıktık noktalarda başlıyor. Ancak,<br />
gerçek yolculuk sosyal paylaşım<br />
sitesi Facebook'ta başlıyor. Arap<br />
Baharı'nda sokağa dökülen binlerin<br />
organize olmasında önemli<br />
rol alan site şimdi de Ortadoğu'dan<br />
kaçan göçmenleri insan<br />
kaçakçılarıyla buluşmalarına vesile<br />
oluyor. Göçmenler, Facebook'ta,<br />
boğulma tehlikesiyle karşı<br />
karşıya oldukları tekne ve havasızlıktan<br />
ölme tehlikesiyle karşı<br />
karşıya oldukları kara yolculuklarıyla<br />
ilgili bilgi alıyor. Facebook'ta<br />
insan kaçakçısı grupla Arapça<br />
bilgi, iletişim bilgileri paylaşıyor.<br />
Göçmenler, bu bilgilere sahip<br />
olduktan sonra WhatsApp ve<br />
Viber gibi mesajlaşma hizmetleri<br />
sayesinde insan kaçakçılarıyla<br />
iletişim kuruyor.<br />
Macar Başbakan: Bizim<br />
göçmen sorunumuz yok!<br />
tuttu. “Macaristan’ın<br />
göçmen sorunu yok, bu<br />
Almanya’nın sorunu. AB<br />
ülkeleri ortak bir göçmen<br />
politikasını oluşturamadı.<br />
Bunun sıkıntısını bizler<br />
çekiyoruz” dedi.<br />
Münih’te<br />
mültecilere<br />
sıcak karşılama<br />
MACARISTAN’ın başkenti<br />
Budapeşte’den Almanya’nın<br />
Münih Ana Tren Garına gelen<br />
mültecilere görevliler ve gönüllüler<br />
sıcak bir karşılama yaptı.,<br />
Yaklaşık 2 bin sığınmacıya<br />
yardım edebilmek için gönüllüler<br />
canla başla çalıştı. Garın<br />
dışında ise yağan yağmura<br />
karşın çalışmalar hızla ilerledi.<br />
Portatif tuvaletler kuruldu,<br />
MHW örgütü tarafından<br />
sığınmacılara ilk tıbbi yardım<br />
yapıldı. İtfaiye görevlilieri bir<br />
yandan su ihtiyacını karşılamaya<br />
çalışırken, diğer yandan da<br />
yakındaki bir okula sığınmacılar<br />
için yatak yerleştirdi.<br />
İsviçre: Göçmen<br />
almayayım,<br />
para vereyim<br />
İSVIÇRE halkı, Avrupa’da<br />
sığınma arayan göçmenlere kapılarını<br />
açmak yerine göçmen<br />
krizinin yaşandığı ülkelere para<br />
yardımı yapılması gerektiğini<br />
düşünüyor. Bern Üniversitesi<br />
tarafından binden fazla kişiyle<br />
yapılan ankete katılanların<br />
yüzde 83,1’i bu kişilerin ülkeye<br />
kabulü yerine İsviçre’nin<br />
“krizden etkilenen ülkelere cömertçe<br />
maddi yardım yapması”<br />
gerektiğini belirtti. Katılımcıların<br />
üçte ikisi mültecilerin ülkenin<br />
refahına zarar vereceğini<br />
düşündüğünü söyledi. Ankete<br />
katılanların yaklaşık yarısı ise<br />
sınırların geçici olarak kapatılması<br />
görüşünü savundu.
14 HABER / NYHEDER<br />
KUZEY<br />
Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
Da jeg blev gift med min libanesiske<br />
mand, besluttede vi os for at tage<br />
debedste traditioner fra Libanon og<br />
de bedste traditioner fra Danmark og<br />
blande det hele sammen. Det blev<br />
til et bryllup, som de danske gæster<br />
aldrig glemmer, og et bryllup, som<br />
libaneserne stadig taler om. Det var<br />
en blandingaf begge kulturer, og der<br />
var noget velkendt – men også noget<br />
nyt - for alle.<br />
Mens libaneserne måbede, da danskerne<br />
klippede i min mands sokker, fik<br />
danskerne travlt med at drikke whisky<br />
og danse til zaffe – allerede inden<br />
maden var kommet på bordet.<br />
Det er noget helt særligt, når man<br />
blander kulturer sammen. I dag elsker<br />
minfamilie, når min mand laver tabbouleh<br />
og humus, og min libanesiske familie<br />
nærmest slikker skålen, når jeg laver ris<br />
a’ la mande til jul.<br />
Selv om man ikke behøver at gifte<br />
sig ind i en anden kultur, kan man altid<br />
lære noget af den. Og der er plads til<br />
forbedring i Danmark.<br />
I januar <strong>2015</strong> udgjorde indvandrere<br />
og efterkommere 11,6 procent af den<br />
samlede befolkning i Danmark. De<br />
mennesker repræsenterer omkring<br />
200 forskellige lande, og den største<br />
gruppe har baggrund i Tyrkiet – nemlig<br />
Om at blande kulturer<br />
GÆSTESKRIBENT<br />
SANNE<br />
GRAM<br />
FADEL<br />
knap 62.000 personer.<br />
Nogle holder sig stadig for sig selv og<br />
dyrker de tyrkiske miljøer, men mange<br />
har formået at blande deres oprindelige<br />
kultur og livsstil med den danske. Og<br />
hvor er det berigende. Hvor ville det<br />
være en skam, hvis vi alle lige pludseligskulle<br />
til at ligne hinanden, og hvis alle<br />
kebab-boderne blev skiftet ud medfrikadelle-barer.<br />
Selvfølgelig er der nogle udfordringer<br />
med integration og med at forstå hinanden,<br />
men det går begge veje. Nogle<br />
tyrkere er ikke meget for at blande sig<br />
med danskere, og nogle danskere holder<br />
sig væk fra indvandrere. Danskerne<br />
kan være rare, hjælpe med at vise vej<br />
og donere brugt tøj fra loftet, men når<br />
det handler om at skabe sociale relationer<br />
med udlændinge,kan vi danskere<br />
generelt blive bedre. Jeg ved det – for<br />
jeg har selv prøvet, hvor let det er at<br />
blive ”integreret” i Libanon, mens jeg<br />
boede der sommellemøst-korrespondent<br />
for Jyllands-Posten. Og så har jeg<br />
omvendt set, hvor svært det er for udlændinge<br />
at blive integreret i Danmark<br />
og få danske venner.For en måneds tid<br />
siden sad jeg sammen med min mand<br />
i H.C. Ørsteds Parken i København<br />
og talte med nogle af vores italienske<br />
venner, mens vores børn legede på<br />
legepladsen.<br />
Vi talte om, hvor svært det er for<br />
udlændinge at få danske venner. Og da<br />
jeg var den eneste dansker i selskabet,<br />
var det mig, der blev spurgt, hvorfor det<br />
egentlig er sådan. Men jeg havde svært<br />
ved at finde et ordentligt svar.<br />
Måske er det lettere, hvis man er<br />
vokset op og har gået i skole og på<br />
universitetet sammen, prøvede jeg. Et<br />
indlysende svar! Men jeg endte med<br />
blot at konstatere, at hvis man kommer<br />
som voksen, er danskerne venlige og<br />
vil i udgangspunktet gerne hjælpe, men<br />
man skal ofte kende danskere i lang tid,<br />
før man begynder at blive inviteret hjem<br />
til de danske middagsborde.<br />
Og sagen er, at det netop er det med<br />
at blive inviteret hjem til middagsbordene,<br />
der er afgørende. Både for at<br />
udlændingene føler sig hjemme – men<br />
også for integrationen. Det er unægtelig<br />
sjovere at kæmpe for at blive integreret<br />
i et land, hvor man virkelig føler sig<br />
velkommen.<br />
Men igen – det går begge veje. For<br />
mens danskerne kan arbejde på at åbne<br />
deres cirkler lidt mere, kan tyrkerne og<br />
andre indvandrere også i højere grad<br />
arbejde på at træde ud af deres egne<br />
cirkler. Hvis man ikke lige er typen, der<br />
har lyst til at deltage i fredagsbaren på<br />
arbejdspladsen, kan man f.eks. melde<br />
sig ind i en fodboldklub, hvor flertallet<br />
er danskere – og ikke vælge den, hvor<br />
flertallet er tyrkere.<br />
Og så er det vigtigt at huske på, at<br />
man i det fællesskab naturligvis ikke<br />
skal give slip på sin kultur, for så kan<br />
man miste følelsen af at høre til nogen<br />
steder.<br />
Men i disse tider, hvor flygtninge og<br />
indvandrere ofte bliver omtalt som en<br />
byrde for det danske samfund, er det<br />
måske endnu vigtigere at huske på, at<br />
de sociale relationer er altafgørende for<br />
at skabe en ordentlig integration.<br />
Og der kan vi alle gøre mere.<br />
HHH<br />
SANNE GRAM FADEL<br />
Journalist og studievært på DR2. Tidligere<br />
korrespondent i Mellemøsten for Jyllands-<br />
Posten.<br />
Sanık avukatları<br />
PKK’ya yardım<br />
davasını<br />
siyasallaştıracak<br />
2012 yılının Eylül ayında<br />
”Batman Operasyonu” adı<br />
verilen bir operasyonda<br />
yaşları 27 ile 74 arasında<br />
değişen 10 kişinin gözaltına<br />
alınmasıyla başlayan<br />
süreç 'temyiz' davasıyla<br />
devam ediyor. ROJ<br />
TV’ye yardım adı altında<br />
PKK’ya para göndermekle<br />
suçlanan, ancak<br />
mahkemenin "Paranın<br />
PKK'ya gönderildiği kesin<br />
değil" gerekçesiyle beraat<br />
alan sanıkların temyiz<br />
duruşmaları başladı.<br />
Savcının talebi doğrultusunda<br />
başlayan temyiz<br />
duruşmalarında görev<br />
alacak sanık avukatları<br />
davanın PKK adına para<br />
toplamak ve teröre destek<br />
davasından uzaklaştırarak<br />
siyasallaştırmaya çalışacaklarını<br />
ve PKK’nin Kürtler<br />
için ne anlama geldiğini<br />
jüriye anlatmaya çalışacaklarını<br />
açıkladılar. Politiken<br />
gazetesine konuşan sanık<br />
avukatlarından Gert Dryn,<br />
davanın sadece hukuki<br />
olmadığı, derin tarihsel<br />
ve siyasal boyutları olduğunu<br />
da söyleyerek, şu<br />
tezi savunacaklarının altını<br />
çizdi: "PKK sadece terör<br />
örgütü değil. Avrupa’da<br />
yaşayan Kürt göçmenleri<br />
örgütlüyor. Yerel folklor<br />
ekibi kurmak gibi kültürel<br />
fonksiyonları var."<br />
İrfan KURTULMUŞ/KOPENHAG<br />
DANIMARKA’da PKK için para<br />
topladıkları ve kasası olarak<br />
tutuklanarak bir süre hapis yattıktan<br />
sonra geçen yıl Ekim ayında beraat eden<br />
10 kişi hakkındaki temyiz duruşmaları 31<br />
Ağustos'ta başladı. Ancak süreç beraberinde<br />
“IŞİD gölgesinde dava” tartışmasını<br />
başlattı. Kürt grupların <strong>Kuzey</strong> Irak ve<br />
Suriye'de IŞİD'e karşı yaptığı mücadelenin<br />
temyiz mahkemesinde yargılanacak olan<br />
kişilerin davasına da etkili olacağı ifade<br />
edildi. Danimarka'daki Türkiye uzmanları<br />
“Danimarka, IŞİD'e karşı savaşta koalisyon<br />
güçleriyle birlikte PKK ile aynı saflarda<br />
mücadele ediyor. O yüzden ülkedeki 35<br />
bin Kürt kökenli bu temyiz davasının<br />
görülmesine bir anlam vermiyor” diyor.<br />
Onlardan biri Kopenhag Üniversitesi<br />
doçentlerinden Türkiye uzmanı Daniella<br />
Kuzmanovic... Kuzmanovic, Türkiye ile PKK<br />
arasında yeniden alevlenen mücadele ve<br />
IŞİD’e karşı savaşın temyiz davasında büyük<br />
bir rol oynayacağını öne sürüyor.<br />
Sosyalist Halk Partisi ve Muhafazakar<br />
Parti Sözcüleri de IŞİD'le savaştığı için<br />
PKK'nın terör listesinden çıkarılmasını<br />
istedi. Ancak Dışişleri Bakanı Kristian Jensen<br />
bu konuda hemfikir olmadığını söyledi.<br />
Savcı Öz, Almanya’ya 42 CD verdi<br />
HABERTÜRK Gazetesi yazarı<br />
Fatih Altaylı, geçtiğimiz<br />
günlerde hakkında yakalama<br />
kararı çıkan ve aynı gün<br />
Gürcistan'a, oradan Ermenistan'a<br />
ardından da Almanya'ya<br />
geçen savcı Zekeriya<br />
Öz'le ilgili ilginç bir iddiada<br />
bulundu. Ünlü gazeteci,<br />
sadece yazılarının yayınlandığı<br />
Twitter hesabından<br />
Öz'ün Türkiye'deki önemli<br />
davaların gizli bilgilerinin<br />
bulunduğu 42 CD dolusu<br />
dosyayı Alman makamlarına<br />
vereceğini yazdı.<br />
İşte Fatih Altaylı'dan olay<br />
yaratacak o iddialar:<br />
n Kaçak Savcı Zekeriya<br />
Öz, Almanya'ya giderken<br />
'PKK, Terör<br />
listesinden<br />
çıkarılmamalı'<br />
Danimarka'da PKK için para topladıkları<br />
gerekçesiyle hapis yatıp beraat eden 10 kişinin<br />
temyiz duruşmaları başladı. Danimarka Dışişleri<br />
Bakanı ilginç bir çıkış yaptı<br />
yanında 42 CD dolusu belge<br />
bilgi götürmüş.<br />
n CD'lerde Türkiye'deki<br />
yolsuzluk iddialarının yanı<br />
sıra Deniz Feneri ile ilgili belgeler<br />
de olduğu söyleniyor.<br />
n Kaçak savcı Öz'ün bu<br />
belgeleri Alman makamları<br />
ile paylaşarak iltica talebinde<br />
bulunacağı söyleniyor.<br />
Jensen, PKK’yı terör listesinden çıkardıktan<br />
kısa bir süre sonra terör eylemleri yaptığını<br />
kabul etmesinin bir problem olduğunu<br />
vurgularken, çözümün PKK’yı listeden<br />
çıkarmak olmadığını, birçok Kürt örgütün<br />
bulunması nedeniyle bunun karmaşık bir<br />
oyun olduğunu belirtti.<br />
Kopenhag Şehir Mahkemesi, ABD ve<br />
Avrupa Birliği’nin terör listesinde yer alan<br />
PKK’ya 140 milyon Kron (56 milyon TL)<br />
para topladıkları iddiasıyla yargılanan yaşları<br />
29-73 arasında değişen 10 kişi hakkında,<br />
paranın PKK’ya gönderildiği kesin olmadığı<br />
gerekçesiyle beraat kararı vermiş, savcı ise<br />
hemen karara itiraz ederek temyiz etmişti.<br />
FATIH<br />
ALTAYLI’DAN<br />
ŞOK IDDIA
SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />
ANALİZ / ANALYSE 15<br />
HVEM ER EGENTLIG DE RADIKALISEREDE UNGE?<br />
Silahla selfie<br />
çekerken<br />
kendisini vurdu!<br />
ABD'nin Texas Eyaleti'nin Houston<br />
kentinde yaşayan 19 yaşındaki<br />
Deleon Alonso Smith, silahla selfie<br />
çekerken hayatını kaybetti. İçinde<br />
mermi olan silahla selfie çekerken<br />
yanlışlıkla tetiği çeken Smith'in<br />
boğazına isabet eden tek kurşunla<br />
öldüğü açıklandı. İki çocuk babası<br />
Smith'in selfie çekerken yanında<br />
kuzeninin de olduğu belirtildi.<br />
120 bin Lego<br />
kullanarak<br />
Erebor’u yaptı<br />
LEGO tutkunu Michal Kazmierczak,<br />
120 binden fazla LEGO taşı<br />
kullanarak Hobbit’teki Cücekent<br />
Erebor’u inşa etti. 2 metre 13 santim<br />
yüksekliğindeki Erebor’un ağırlığı<br />
da tam 130 kilo. Kazmierczak, bu<br />
mini dev film setinde geçen bir kısa<br />
film de çekeceğini söyledi.<br />
Kurşunların<br />
önüne atlayan<br />
kahraman kedi<br />
ABD’nin Pensilvanya eyaletinde Opie<br />
adlı ev kedisi, evin penceresinden<br />
giren serseri kurşunun önüne<br />
geçerek, Angelica Sipe adlı kadının 3<br />
yaşındaki oğlunun hayatını kurtardı.<br />
Kırılan cam sesini duyan Sipe, salonda<br />
uyuyan oğlunun, kedisi tarafından<br />
kurtarıldığını görünce şok oldu.<br />
Sipe “Eğer Opie olmasaydı, oğlum<br />
hayatını kaybedebilirdi” diye açıklama<br />
yaptı. Kafasından yaralanan Opie’nin<br />
durumunun iyi olduğu belirtildi.<br />
Polis soruşturmayı devam ettirdiğini<br />
açıkladı.<br />
Radikalisering blandt unge<br />
muslimske, etniske grupper i Danmark<br />
optager os en del.<br />
Når vi hører om radikalisering som<br />
læsere eller seere i medierne, bør vi<br />
først finde ud af, hvem der taler og<br />
skriver om de unge radikaliserede. Vi,<br />
der taler og skriver må oplyse, om vi<br />
tager udgangspunkt i et menneskeligt<br />
eller politiske syn på muslimske<br />
minoriteters tilstedeværelse her i landet<br />
og deres sociale integration. Dette<br />
syn har en væsentlig betydning for<br />
udtalelser og handlemuligheder over<br />
for radikaliserede unge, og efter min<br />
mening bunder højrefløjspartiernes<br />
forklaring på baggrunden for unges<br />
radikalisering ofte i deres religion, islam,<br />
og kulturelle baggrund, og deres løsning<br />
er ofte enten at udvise eller fængsle<br />
disse unge, der er blevet radikaliseret.<br />
Profil af unge, der bliver tiltrukket af<br />
radikaliserede miljøer<br />
I min arbejde gennem 35 år med<br />
udsatte familier og familier,<br />
hvor deres unge vælge<br />
radikaliserede miljøer,<br />
har jeg endnu ikke<br />
mødt en eneste<br />
mor eller far, der<br />
var stolt over<br />
for deres unges<br />
terrorhandlinger<br />
eller andre<br />
voldelige<br />
handlinger eller på<br />
nogen måde måder<br />
kan stå inde for dem.<br />
Det illustreres godt af<br />
følgende citat fra en far til<br />
en ung, som viser interesse for<br />
ekstrem islamisk<br />
ISIS leder<br />
Bağdadi<br />
Synspunkter, ”… Jeg er selv<br />
muslim… puha. Jeg har aldrig hørt<br />
og lært om muslimer, som dem der<br />
kalder sig muslimer… og hjernevasker<br />
mit barn og andre unge, og som vil<br />
ødelægge mit barn og andres unges<br />
liv gennem deres hjernevask med,<br />
efter min mening, en falsk islam… dem<br />
der kalder sig islamister dvs. ekstrem<br />
islamisk radikaliserede er i mine øjne<br />
slet ikke muslimer. Det er nogle falske<br />
personer. Jeg græder hver eneste dag,<br />
for hvordan stopper jeg mit barn i at<br />
have noget med dem at gøre… fordi<br />
jeg kan se, at siden mit barn kom i<br />
kontakt med det ekstremt radikaliserede<br />
miljø, har han ændret sig fuldstændigt<br />
og indtager en fjendtlig holdning over<br />
for mig og min måde at praktisere min<br />
religion som muslim. Jeg kontakter selv<br />
politiet for at orientere dem om, at mit<br />
barn har kontakt til disse unge, for at<br />
de skal holde øje med dem. Jeg vil på<br />
DERFOR<br />
TILTRÆKKES UNGE<br />
AF DE EKSTREMISTER:<br />
Sådan udtaler de unge , der<br />
fortrækker ekstremme religiøse grupper;<br />
n Jeg ved ikke hvem jer er<br />
n Jeg ved ikke hvilken kultur jeg<br />
tilhører<br />
n Jeg kan ingenting<br />
n Der ingen der tror på mig<br />
n Jeg er træt af mit liv<br />
&<br />
FAMILIE<br />
SAMFUND<br />
Ahmet DEMiR<br />
ahmetdemir@kuzey.dk<br />
ingen måde at hverken mit barn eller<br />
andre unge skal misbruge Islams navn<br />
til at udføre skadelige handlinger over<br />
for mennesker. Jeg kom her til landet<br />
for, at mine børn skulle leve et liv i fred<br />
og skal have en og uddannelse, ikke for<br />
at de skulle være voldelige. ”<br />
Denne fars citat giver god mening<br />
og i det faren siger, er der mange<br />
budskaber. Bl.a. om forældrenes afmagt<br />
og behov for en hjælpende hånd fra<br />
samfundets side, så hverken hans eller<br />
andre unge bliver hjernevasket.<br />
Vi må ikke overse de politiske<br />
konflikter i en globaliseret verden,<br />
og Danmarks deltagelse i<br />
krig forskellige steder i<br />
verden kan b.la. også<br />
påvirke nogen af det<br />
unge, der befinder<br />
sig i, hvad jeg vil<br />
kalde en gråzone,<br />
og komme til at<br />
trække dem over<br />
i radikaliserede<br />
grupper. Det<br />
skyldes bl.a.<br />
at nogen af de<br />
ekstreme muslimsk<br />
radikaliserede<br />
grupper bruger de sociale<br />
medier til at fremstille Danmarks<br />
deltagelse i krigshandlinger, således<br />
at hvis der bombes imod terrorister, vil<br />
disse radikale ekstremister via sociale<br />
medier fremstille det, over for potentielle<br />
unge, at man også kunne bombe os<br />
muslimer i f.eks. det land, som de unge<br />
bor i, altså Danmark. De bruger sociale<br />
medier til at hjernevaske og ikke nok<br />
med det, men også påvirker dem til at<br />
have en hadsk holdning til dem, der<br />
er uenige, og anse enten deres egne<br />
landsmænd eller andre som værende<br />
deres fjender.<br />
Jeg er ikke af den overbevisning at<br />
radikalisering kun skyldes de unges<br />
religiøse baggrund. Som jeg var ind på<br />
er der mange forhold, der spiller ind. Det<br />
skal også nævnes, at har man en vision<br />
at leve både i Danmark og verden uden<br />
radikaliserede grupper, vil det være<br />
utopi. Det er helt umuligt at tro, at vi kan<br />
leve uden radikaliserede grupper.<br />
Jeg har den overbevisning, at det<br />
er muligt at forbygge og minimalisere<br />
gruppen af unge, der søger ind i<br />
ekstremme muslimsk radikale grupper.<br />
n Forældrene er kulturelt færdig,<br />
dvs. de har ringe viden og indsigt i<br />
deres oprindelig hjemlands kultur og<br />
kulturen her i landet.<br />
n Forældrene har ingen kulturel<br />
kapital<br />
n Forældrene lever isolerede<br />
liv, både i forhold til det danske<br />
samfund og ikke mindst den etniske<br />
gruppe, som de tilhører<br />
n Forældrene har ringe<br />
forældrekompetence, som det<br />
forventes af moderne forældre, fx at<br />
SÅDAN BEKÆMPER VI<br />
RADIKALISERING:<br />
n At se på de unges og familiens<br />
situation som helhed på det personlige,<br />
sociale, sundhedsmæssige,<br />
økonomiske og uddannelsesmæssige<br />
områder<br />
n At have fokus allerede fra<br />
fødslen via sundhedsmyndigheder<br />
og personale på de familie og deres<br />
børn som er marginaliserede eller<br />
lever i parallelle liv, og sørge for<br />
at indkludere dem i samfundet via<br />
andre sociale myndigheder i samarbejde<br />
med familierne.<br />
n At familien skal være bevidst<br />
om de ændringer, der sker med<br />
deres unge fx de unges påklædning,<br />
radikale ændringer, deres unge<br />
omtale af deres religion, vennekreds<br />
osv. I disse situationer skal forældrene<br />
henvende sig til myndighederne<br />
for at få et professionelt samarbejde<br />
omkring, hvad de sammen kan gøre<br />
for at forbygge, at deres unge kom<br />
ind i radikaliserede miljøer.<br />
n At fokusere på og ikke mindst<br />
tilrettelægge forældrekompetenceudvikling<br />
for det familier, som har<br />
behov for det, for via forældrekompetenceuddannelse<br />
at tilegne sig de<br />
nødvendige forældrekompetencer<br />
for at kunne støtte og være et positivt<br />
forbillede.<br />
n At skoler og uddannelsesinstitutioner<br />
skal samarbejde endnu<br />
bedre for at inkludere de unge, som<br />
har faglige udfordringer.<br />
n At medier og meningsdannere,<br />
her fx politikkerne, skal variere dem<br />
retorik, de anvender. Hvis retorikken<br />
er nedladende over for etniske<br />
muslimer og man primært ser dem<br />
som et problem og skærer alle over<br />
en kam som ekstremt religiøse<br />
grupper, kan det virke negativt på<br />
de unge, eller få unge som er på<br />
kanten eller udstødt til at søge mod<br />
radikaliserede grupper.<br />
Min vurdering af disse<br />
unge er;<br />
Unge med lav selvtillid og<br />
selvfølelse, Unge der er rodløse,<br />
Unge der mistrives i skolen, Unge<br />
der ikke gennemfører en uddannelse,<br />
Unge der er blevet omsorgsvigtet,<br />
Unge der har været udsat<br />
for enten fysisk vold og psykisk<br />
vold, Unge der har selvskadende<br />
adfærd, Nogle unge har en psykisk<br />
diagnose, Unge, som har forsøgt at<br />
tilknytte sig andre radikal grupper,<br />
inden de vælger ekstremt<br />
radikaliserede religiøse grupper.<br />
De unge kommer fra familier hvor<br />
have psykisk overskud, uddannelse,<br />
tilknytning til arbejdsmarkedet,<br />
være i stand til at råde og vejlede<br />
sine unge i samfundet osv., være<br />
forbillede.<br />
n Nogle forældre selv kæmper<br />
med alvorlige enten fysiske og<br />
psykiske lidelser<br />
n Nogle forældre har en psykisk<br />
diagnose<br />
n Forældrene har forsøgt med<br />
massiv kontrol over deres unge på<br />
alle måde
16 DİN / RELIGION<br />
KUZEY<br />
Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
Prof. Dr.<br />
Adnan Bülent<br />
BALOGLU<br />
Din Hizmetleri Müşaviri<br />
Çok-kültürlü toplum<br />
olmanın anlamı<br />
KÜLTÜREL entegrasyonu, ifade özgürlüğünü,<br />
fırsat eşitliğini şiar edinmiş, liberal değerleri<br />
savunan çok kültürlü bir batı demokrasisinde<br />
yaşıyoruz. İskandinav kültürünün tipik bir temsilcisi<br />
olan Danimarka, bugün pek çok farklı kültüre<br />
ev sahipliği yapmaktadır.<br />
Bir zamanların safkan Viking ülkesi Danimarka,<br />
neredeyse yarım asra yaklaşan göç<br />
tecrübesi ile artık çok-kültürlü bir toplumdur.<br />
Bünyesinde yoğun göçmen nüfus barındıran<br />
her Avrupa ülkesi (Fransa, İngiltere, Almanya,<br />
Hollanda, Belçika, İsveç vb.) gibi Danimarka da<br />
tek-kültürlü toplum olmaktan çoktan çıkmış vaziyettedir.<br />
Ülkedeki nüfus bugün 5.6 milyonun<br />
üstündedir ve 2014 yılı resmi rakamlarına göre<br />
bunun 600.674 kişisi göç yoluyla dışardan<br />
gelenlerden oluşmaktadır. Buna göre ülkedeki<br />
etnik köken itibariyle yabancı olan nüfusun oranı<br />
yaklaşık olarak yüzde 9.3’tür. Sadece 2014<br />
yılında ülkeye 65 bin yabancının girdiği dikkate<br />
alınacak olursa bu rakamın her geçen yıl daha<br />
da artacağını söylememiz mümkündür. Özetle<br />
bugün Danimarka, çok-kültürlü, çok-dilli, çok<br />
dinli bir kuzey Avrupa ülkesidir.<br />
Lutheryanlığın yakın bir geçmişe kadar yegâne<br />
din/mezhep hüviyetini koruduğu Danimarka<br />
bugün pek çok sayıda dine, mezhebe ve hatta<br />
yeni dinsel oluşumlara, yeni-çağ hareketlerine ev<br />
sahipliği yapmaktadır. Kiliseye üye Evanjelik<br />
Lutheryan sayısı 1 Ocak <strong>2015</strong> itibariyle<br />
4.400.754’tür. Nüfusun yüzde 80’nin üye<br />
olduğu Lutheryan Kilisesi, bir Devlet Kilisesi<br />
olma özelliğini devam ettirmektedir. Diğer<br />
din mensuplarının sayıları azımsanmayacak<br />
düzeydedir. Mesela ülkede 40 binden fazla<br />
Katolik, 300 bine yakın Müslüman vardır. Kaba<br />
bir hesapla Müslüman oranı yüzde 4 civarındadır.<br />
Buna paralel olarak Kilise’nin üye sayısı her<br />
yıl azalmaktadır. Kilise vergisi vermeye devam<br />
etmekle birlikte ülkedeki ateist sayısı yüzde<br />
40’lara yaklaşmış durumdadır.<br />
HHH<br />
Çok-kültürlü olmak demek, kabaca, aynı<br />
coğrafyada birden fazla inanç ve kültürün eşzamanlı<br />
ve yan yana var olması demektir. Çok<br />
kültürlülüğü kimileri bir tehdit, kimileri ise bir<br />
zenginlik olarak algılamaktadır. Tehdit olarak<br />
algılayanların temel çıkış noktası, farklı kültür ve<br />
inançların yerel toplumun hâkim kültür ve inancını<br />
sarsacağı, temel değerlerini erozyona uğratacağı<br />
düşüncesidir. Bu fikir bazen öyle bir hal alır ki,<br />
rahatsızlık (paranoyak) derecesinde bir endişeye,<br />
bir korkuya dönüşür. Bu korku, sistemli olarak<br />
beslendiğinde ise -ki medyanın bunda çok önemli<br />
rolü vardır; mesela karikatür olayları bu sözde<br />
korkunun tezahürü olarak görülebilir- farklı kültür<br />
mensuplarını “memleketi işgale gelen barbarlar”<br />
olarak görmeye ve ardından onları yok etmeye<br />
kadar varır. Bunun en tipik ve en canlı örneği<br />
Norveçli katil Anders Breivik’tir. İslam dininin<br />
çok-kültürlü toplum modeline aykırı ilkeler ihtiva<br />
ettiği, insanları tek-düze bir kalıp içine sokmaya<br />
çalıştığı, kılıçla insanları Müslümanlaştırdığı<br />
iddiaları Kur’an’ın ruhunu ve geçmiş İslam tarihini<br />
bilmeyenlerin uydurma hezeyanlarından başka<br />
bir şey değildir. Kur’an-ı Kerim’in “Senin dinin<br />
sana, benim dinim bana” (Kâfirûn, 109/6)<br />
ayeti onlara tek cümlelik bir cevap olarak<br />
yetecektir. Geçmişte İslam medeniyetinin<br />
kurduğu ve yaşattığı “çok-kültürlü” ortamları<br />
burada teker teker saymak istemiyoruz. Sadece<br />
“Endülüs” medeniyeti örneği yeterli olacaktır.<br />
Gelin kurbanlarımızı<br />
‘kardeşlik’<br />
için keselim<br />
Prof. Dr. A. Bülent BALOĞLU<br />
Din Hizmetleri Müşaviri<br />
DINI bayramlarımızdan ikincisi<br />
olan Kurban Bayramına adım<br />
adım yaklaşıyoruz. Allah izin<br />
verirse hep birlikte Müslümanlar için<br />
derin anlamı ve yüce insani hedefleri<br />
olan bir mübarek bayramı daha<br />
birlikte idrak edeceğiz, kutlayacağız.<br />
Asli ihtiyaçları tamam olan, borcu<br />
olmayan her Müslüman Allah rızası<br />
için bu sene de İslam’ın temel esası<br />
olan kurban kesme ibadetini yerine<br />
getirecek. Allah, bu ibadeti hayırlısıyla<br />
ifa etmek isteyen Müslüman<br />
kardeşlerimi emellerine ulaştırsın,<br />
şimdiden kurbanlarını kabul<br />
buyursun.<br />
Bilindiği üzere, her sene olduğu<br />
gibi, Diyanet İşleri Başkanlığımız<br />
bu yıl da Türkiye Diyanet Vakfı ile<br />
birlikte kurban bağışı kampanyası<br />
düzenlemiş bulunmaktadır. Bu<br />
kampanya, “Vekaletle Kurban<br />
Kesim Organizasyonu” adı altında<br />
1993 yılından bu yana başarıyla<br />
uygulanmakta olup sizlerin<br />
de samimi desteğiyle çığ<br />
gibi büyümektedir.<br />
1993 yılında 2634<br />
hisse ile başladı ve<br />
2014’te 135.394<br />
hisseye ulaştı. 2014<br />
yılında Türkiye<br />
Diyanet Vakfı’na<br />
emanet edilen<br />
135.394 hisse kurban<br />
yurt içinde 174 il ve<br />
ilçe merkezinde, yurt<br />
dışında ise 69 ülkenin 557<br />
bölgesinde ihtiyaç sahiplerine<br />
ulaştırıldı. Bu bir rekordur ve hedef<br />
bu yıl için 200.000 hissedir.<br />
Danimarka’daki kardeşlerimiz<br />
geçen yıl bu bağış kampanyasına<br />
büyük rağbet ve iltifat gösterdiler.<br />
Ümit ediyorum ki bu ilgi bu yıl<br />
katlanarak artacaktır. Danimarka<br />
Türk Diyanet Vakfımız,<br />
uluslararasında iyilik ve kardeşlik<br />
köprüleri kurulmasına vesile olan<br />
Mehmet<br />
Görmez<br />
“<br />
BİR<br />
KURBAN<br />
BEDELİ<br />
1100<br />
KRON<br />
”<br />
“BİZİM<br />
KURBAN ETİNE<br />
İHTİYACIMIZ YOK,<br />
KARDEŞİM AL<br />
SENİN OLSUN<br />
DİYELİM<br />
”<br />
bu organizasyonu herhangi bir<br />
suistimale mahal bırakmadan<br />
dini hükümler doğrultusunda<br />
sizler adına ifa edilmesi için aracı<br />
olmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı<br />
ve Türkiye Diyanet Vakfı adına bu<br />
organizasyonun Danimarka’daki<br />
temsilcisidir. Önemle vurgulayalım<br />
ki, vekalet vermek suretiyle emanet<br />
edilen kurbanlarımız,<br />
mutlaka vekaleti alınan<br />
kardeşimizin adına<br />
olacak şekilde<br />
kesilmekte ve<br />
Afrika’dan<br />
Asya’ya, Uzak<br />
Doğu’dan Güney<br />
Amerika’ya<br />
uzanan geniş<br />
bir coğrafyadaki<br />
kardeşlerimize<br />
ulaştırılmaktadır.<br />
Kurban ibadeti,<br />
bireyin malını Allah rızası<br />
için harcamasıdır; başkalarıyla paylaşma<br />
bilincini geliştirmesidir; ihtiyaç<br />
sahiplerine yaklaşması onlara elini<br />
uzatmasıdır; akrabaları, komşuları ve<br />
bütün diğer Müslümanlar ile arasında<br />
bir iyilik köprüsü kurmasıdır. Kurban<br />
kesmeye gücü yetenin bu ibadeti yerine<br />
getirmesi vaciptir.<br />
Bu vesileyle, Vekaletle Kurban<br />
Kesim Organizasyonu’na<br />
DIYANET İşleri Başkanı Mehmet<br />
Görmez, Caferilerin İstanbul'un Bağcılar<br />
ilçesindeki İmam-ı Ali Camisi'nde yaşanan<br />
elektrik kesintisiyle ilgili konuşurken önemli<br />
mesajlar verdi: "Son günlerde bir elektrik<br />
faturası üzerinden meydana gelen tartışma<br />
nedeniyle çok üzüldüğümü belirtmek isterim.<br />
Asla herhangi bir yanlışlık söz konusu<br />
olmaz. Bütün mescitler Allah'ındır. Camilerin<br />
Şiisi, Sünnisi, Caferisi olmaz. Biz müminlere<br />
düşen de o mescitleri imar etmek,<br />
desteklerinizi bekliyoruz. Gelin<br />
bu yıl kurbanlarımızı “kardeşlik”<br />
için keselim. Bizim kurbanın etine<br />
ihtiyacımız yok, ama dünyanın başka<br />
yerlerinde milyonlarca ihtiyaç sahibi<br />
var. Yılda bir defa eline geçen kurban<br />
etini kurutup toz haline getirerek<br />
bütün bir yıl boyunca bebeklerinin<br />
mamasına koyan anneler var. Gelin<br />
onları hatırlayalım. Kardeşim,<br />
benim ihtiyacım yok, al senin olsun,<br />
çocuklarını bir parça da olsun sevindir<br />
diyelim.<br />
Müracaatlarınızı Kopenhag Din<br />
Hizmetleri Müşavirliğimize, Danimarka<br />
Türk Diyanet Vakfımıza<br />
veya Diyanet Cami Derneklerimize<br />
yapabilirsiniz. Bir kurban bedeli 1100<br />
Danimarka kronu olup hesap numaramız<br />
ise şu şekildedir: DANSKE<br />
BANK – Reg. Nr. 4560 – Konto Nr.<br />
4330870303. Banka dekontu Müşavirliğimize,<br />
Vakfımıza veya Camilerdeki<br />
Din görevlilerimize teslim edilebilir;<br />
veya 39 18 64 00 nolu faksımıza yollanabilir;<br />
ya da Kopenhag.musavirlik@<br />
diyanet.gov.tr mail adresine gönderilebilir.<br />
Ancak mutlaka isim, adres ve<br />
telefon da yazılmalıdır.<br />
Kurban bayramınızı şimdiden<br />
tebrik ediyor, daha nice bayramlara<br />
sevdiklerinizle birlikte sağlık ve afiyet<br />
içinde erişmenizi Yüce Allah’tan niyaz<br />
ediyorum. Allah’a emanet olun.<br />
Görmez: ‘Camilerin Şiisi<br />
Sünnisi, Caferisi olmaz’<br />
kalplerimizi oralarda birleştirmek. Kendisini<br />
ehl-i sünnet mektebine ait kabul eden<br />
herhangi bir kardeşimiz gönül rahatlığıyla,<br />
kendisini ehl-i beyt yahut İmam Cafer-i<br />
Sadık mezhebine mensup iddia eden bir<br />
kardeşimizin arkasında rahatlıkla namazını<br />
eda edebilir. Rahatlıkla bu kardeşlerimizle<br />
aynı mescitte, camide namazını eda edebilir.<br />
Beraber ibadetlerini yapabilirler. Bunun<br />
tartışma konusu yapılması bile İslam'ın<br />
kabul etmediği bir şeydir."
SAYI / UDGAVE: 1<br />
KUZEY KUZEY’DEN / FRA KUZEY 17<br />
Frankfurt'ta<br />
15. Türk Filmleri<br />
3KRON<br />
Festivali<br />
<strong>Sayı</strong>m Çınar’ın<br />
sunumuyla<br />
başlayan<br />
toplantıda<br />
oyuncu-yazar<br />
Nilüfer Açıkalın<br />
ve oyuncu-yazar<br />
Başak Sayan<br />
hazır bulundu.<br />
‘10 CD’ çekilişine katıl<br />
<strong>Kuzey</strong> Gazetesi<br />
ile Türkiye'nin<br />
önde gelen<br />
müzik şirketi<br />
Kalan'dan dev<br />
birliktelik...<br />
10CD<br />
1KİŞİYE<br />
ETNIK müziğin adresi Kalan Müzik'ten<br />
çıkan son CD'ler artık Danimarka ve<br />
İsveç'te çekilişle <strong>Kuzey</strong> okurlarına ulaşacak.<br />
Yapmanız gereken çok basit... Basılı <strong>Kuzey</strong><br />
gazetesiyle çekilmiş bir fotoğrafınızı<br />
kuzey.dk adresinde yer alan sosyal medya<br />
hesaplarında yayınlıyorsunuz. Otomatik<br />
olarak çekilişe katılıyorsunuz.<br />
Genel Yayın Yönetmenimiz Sadi<br />
Tekelioğlu'nun koordinasyonunda<br />
yapılacak çekilişle 1 kişiye 10 CD verilecek.<br />
Teslimat fotoğrafları bir sonraki sayıda<br />
yayınlanacak... Çekiliş için size bir <strong>Kuzey</strong><br />
yeter... (KUZEY)<br />
Advokaterne Strandvejen<br />
Bizim Birikimimiz<br />
Sizin Gücünüz<br />
HIZLI VE PROFESYONEL<br />
HUKUKİ YARDIM<br />
Hukuk ofisimiz hem özel kişilere hem firmalara;<br />
ceza davaları, aile hukuku, yabancılar yasası,<br />
gayrimenkul davaları ve iş dünyası ile ilgili<br />
alanlarda yardımcı olmaktadır.<br />
HER TÜRLÜ DAVA VE<br />
HUKUKSAL SORUNLARINIZ İÇİN<br />
Ücretsiz öngörüşme ve danışma hizmetlerimizden<br />
yararlanmak için web sitemizi ziyaret<br />
edebilir ya da bizi arayabilirsiniz.<br />
Advokaterne Strandvejen<br />
Amaliegade 9, 3., 1256 København<br />
K // Strandvejen 34A, 6000 Kolding - Tlf.7550<br />
4777 - Fax 7550 4933 - Bank: Sydbank7040<br />
1300481 Cvr. nr. 27490816<br />
KUZEY, FESTİVALİN<br />
MEDYA PARTNERİ OLDU<br />
Türkisches Film Festival<br />
Frankfurt... Yani<br />
Frankfurt Türk Film<br />
Festivali... Almanya'nın<br />
Frankfurt kentindeki<br />
Kültürlerarası Transfer<br />
Derneği tarafından her<br />
yıl düzenlenen festival,<br />
GAZETENİZ <strong>Kuzey</strong>, ilk kültürel<br />
atağını komşu Almanya'da, Türkiyeliler<br />
için yaptı. <strong>Kuzey</strong>, Frankfurt Türk<br />
Filmleri Festivali'nin medya partneri<br />
oldu. <strong>Kuzey</strong>'in dışında festivalin<br />
diğer medya<br />
partnerleri Türkiye'den<br />
Hürriyet, TRT, Sabah ve<br />
Posta, bölgeden de Toplum,<br />
Güncel, e-gazete,<br />
+49 ve Vitrin. <strong>Kuzey</strong> Gazetesi<br />
yazarı olan ünlü aktör<br />
Ümit Olcay “Gazetemin<br />
girişimini alkışlıyorum.<br />
Türkiyeliler için AB'deki tüm<br />
organizasyonlarda <strong>Kuzey</strong>'i görmek<br />
isteriz” dedi.<br />
Nima Nabipour<br />
Avukat<br />
Tlf.nr.: 26308191<br />
bu yıl 15. kez sinemaseverlerle<br />
buluşuyor.<br />
02 - 09 Ekim <strong>2015</strong><br />
tarihleri arasında<br />
gerçekleştirilecek<br />
festivalde,<br />
Türk ve Alman<br />
seyircileri<br />
birbirinden<br />
ilginç filmler<br />
bekliyor.<br />
Festivalin<br />
basın<br />
toplantısı<br />
ve jüri<br />
buluşması<br />
KUZEY’LE FOTOĞRAFINI ÇEK<br />
SOSYAL MEDYADA YAYINLA<br />
25 Mayıs <strong>2015</strong> günü İstanbul<br />
Beyoğlu'ndaki İstiklal Caddesi<br />
üzerindeki tarihi The Public<br />
Hotel’de yapıldı. Festival yöneticileri<br />
ve jüri üyelerinin yanı sıra<br />
Sadi Çilingir, Arzu Çevikalp, Çağla<br />
Güleç, Sinan Yabgu Ünal, Galip<br />
Gültekin, Nilüfer Aydan, Bahar<br />
Öztan, Füsun Kostak, Radife İnce,<br />
Cenk ve Tuğçe Babaeren gibi çok<br />
sayıda seçkin konuğun da hazır<br />
bulunduğu kalabalık toplantı,<br />
hotel basın danışmanı <strong>Sayı</strong>m Çınar’ın<br />
sunumuyla başladı. Festival<br />
başkanı Hüseyin Sıtkı bu yıl seyirciyi,<br />
'Altın Elma Sinema Ödülleri',<br />
'Türkiye-Almanya Üniversitelerarası<br />
Kısa Film Yarışması', film<br />
galaları, sergiler, paneller ve daha<br />
birçok etkinliğin yer aldığı bir<br />
programın beklediğini açıkladı.<br />
Festivalin bu yılki açılış filmi<br />
Türkiye sinemalarında büyük ilgi<br />
gören Ezgi Mola ve Murat Yıldırım<br />
imzalı “Kocan Kadar Konuş.”<br />
KUZEY'in<br />
bölgenize gelmesini<br />
BEKLEMEYİN<br />
n İsminizi yazın, KUZEY evinize gelsin<br />
DANİMARKA ve İsveç'teki yerel basının<br />
aksine gazeteniz <strong>Kuzey</strong> yeniliklerle geldi...<br />
Kopenhag'da bir olay olsa, Aalborg'daki<br />
Türkiyeliler duymuyor. Ya da Vordingborg'da<br />
bir Türkiyeli yardım feryadı etse Jutland ya da<br />
Fyn kayıtsız kalıyor.<br />
İşte buna dur demek için geldik...<br />
Arhus'taki, Nakskov'daki, Odense'deki<br />
Türkiyeliler birbirini tanısın, birbirini bilsin<br />
diye... O yüzden 60 bin Türkiyelinin olduğu<br />
ülkede 10 bin tirajla yayın hayatımıza<br />
başlıyoruz. Ülkedeki her Türkiyeli'ye<br />
ulaşabilmek için... Ancak <strong>Kuzey</strong> bölgenize<br />
gelmeden, siz isteyin, evinize gelsin...<br />
pinarsuer@kuzey.dk adresine adınızı,<br />
soyadınızı ve adresini yazın. <strong>Kuzey</strong>'iniz<br />
yayınlandığı günün ertesinde kapınızda olsun.<br />
1<br />
KELİME<br />
GAYRIMENKUL<br />
ARSA<br />
ELEMAN<br />
İlanlarınız için<br />
doğru adres<br />
KUZEY<br />
reklam@kuzey.dk
18 GÜNCEL / AKTUELT<br />
EYLÜL NASIL GEÇECEK?<br />
KOÇ<br />
(21 Mart-21 Nisan)<br />
Unutamayacağınız bir ay olacak. Mars<br />
sorunların çözümüne yardım edecek, venüs<br />
satürn’ün burcunuzu etkilemesini engelleyecek.<br />
İş hayatınızda hareket var. Şirket birleşimleri,<br />
alımları ya da yeni projeler kapıda. Romantik<br />
bir ay geçireceksiniz. Tavsiye: spora yazılın ya da yüzün.<br />
BOĞA<br />
(22 Nisan-21 Mayıs)<br />
İş hayatınız bu ay stabil. Yıldızlar size bu ay<br />
sakince çalışmayı tavsiye ediyor. Yeni bir<br />
atılım düşünüyorsanız, bu ay yapmayın. Erteleyin,<br />
sonu muhtemelen negatif olacak. Özel<br />
hayatınızda da sükünet var. Ayın 20sinden<br />
sonra aşk hayatınızda hareketlenmeler olabilir.<br />
İKİZLER<br />
(22 Mayıs-22 Haziran)<br />
Merkür sizi Jüpiter’den korumak için çok yoğun<br />
çaba sarfedecek. Yıldızlar size iş hayatınızda<br />
aktif olmanızı tavsiye ediyor. İçinizdeki<br />
maksimum kapasiteyi dizginlemeyin ama yine<br />
de heyecanla iş hayatınızı etkileyecek hatalı<br />
adımlardan kaçının. Dostlarınızdan destek alacaksınız.<br />
YENGEÇ<br />
(22 Haziran--22 Temmuz)<br />
Diğer burçlardan çok daha sıkıntılı bir ay<br />
yaşayacaksınız. yakın geçmişten peşinizi bırakmayan<br />
sorunlarla uğraşacaksınız. Sorunların<br />
üzerine gidin, saklanmayın. karar alabileceğiniz<br />
bir ay değil, çünkü çok çalışmaktan vaktiniz<br />
olmayacak. Evliler için sakin bir ay olacak.<br />
ASLAN<br />
(23 Temmuz-23 Ağustos)<br />
Eğlence ve para dünyanız istediğiniz şekilde<br />
parıltılı olmayacak bu ay. İş hayatınızda size<br />
yeni görevler verilecek. Karar almakta acele<br />
etmeyin, düşünmek için bol zamanınız olacak.<br />
Aşk dünyanızda pozitif gelişmeler görünüyor.<br />
İlişkilerde size dinlemeyi tavsiye ederim<br />
BAŞAK<br />
(24 Ağustos-23 Eylül)<br />
Önünüze çok önemli bir fırsat çıkacak. iş<br />
hayatınızda size “dünyadaki gelişmeleri takip<br />
edin” derim. İş dünyasındaki en kötü duygu<br />
kıskançlıktır. üzerinizden atmanızı tavsiye<br />
ederim. Arkadaş ortamlarına dikkat! Keza<br />
güzel bir ilişkinin başlangıcı o ortamlarda yatıyor olabilir.<br />
TERAZİ<br />
(24 Eylül-23 Ekim)<br />
İş hayatınızda başarı görünüyor. Projelerinizi<br />
mutlu sona kavuşturacağınız bir ay olaca.k<br />
Aşk hayatınızda sorunlar yaşayacaksınız ama<br />
üstesinden geleceksiniz. Sevdiğinizle bir yanlış<br />
anlaşılma tartışması yaşayabilirsiniz. Size tavsiyem<br />
sevdiğinizi de düşüneceğiniz bir ay olsun.<br />
AKREP<br />
(24 Ekim--22 Kasım)<br />
Ayın ilk günlerinde içinizdeki büyük güç ortaya<br />
çıkacak. Şans faktörünü de düşünürsek, iş<br />
dünyanızda kayıpsız bir ay görünüyor. Ancak<br />
herhangi bir anlaşma imzalamanızı tavsiye etmem.Sevdiğinizin<br />
üzerine titreyin bu ay. Arkadaş<br />
ortamlarından uzak durun, günlerinizi sevdiğinizle geçirin.<br />
YAY<br />
(23 Kasım-22 Aralık)<br />
Çalışmaya kafa yormanız gereken bir ay. Yeni<br />
dostlar ya da eski iş arkadaşlarınızdan kazık<br />
yiyebilirsiniz. İş hayatınızda üçüncü kişilerden,<br />
şirketlerden uzun durun. Özellikle kendi şirketi<br />
olanlar, çok dikkat etsinler.Ev hayatınızda da<br />
sıkıntı olabilir. Ayın 10’undan sonra kafanız rahat olacak.<br />
OĞLAK<br />
(23 Aralık-20 Ocak)<br />
Enerji dolu bir ay sizi bekliyor. İşyerinde<br />
sıkıntılar yaşayabilirsiniz ama savaşacak<br />
gücünüz oldukça fazla, o yüzden kişilerle<br />
değil, sorunla mücadele etmeye çalışın.<br />
Aşk hayatınız için iyi konuşamayacağım.<br />
Ağzınızdan çıkana lütfen dikkat. Çünkü kırıcı olabilirsiniz.<br />
KOVA<br />
(21 Ocak-19 Şubat)<br />
İş hayatı size gülümsüyor. % 100 başarı sağlayacağınız<br />
işlere imza atacaksınız. İş arayanların<br />
da istediği işe kavuşabilecek. Kendi işi olanlar<br />
da yeni ortaklıklara hazır olsun. Ayın ilk 10 günü<br />
amaçlarınıza ulaşacaksınız. Ancak 10’ndan<br />
sonra sosyal hayatınız için olumlu konuşamayacağım.<br />
BALIK<br />
(20 Şubat-21 Mart)<br />
Merkür’ün negatif dünyasıyla tanışacaksınız.İş<br />
hayatınız için “bu ay mevcutu koruyun” derim.<br />
İşinizi yapın, yeni macerelardan uzak durun<br />
Uzun zamandır yapmayı istediğiniz değişiklik<br />
için ayın ilk 10 günü doğru bir zaman.<br />
İlişkisi olanların ilişkilerine sarılmasını tavsiye ederim.<br />
KUZEY Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
10 yılda Türkiye’de<br />
bir ailenin tüketim<br />
alışkanlığı nasıl değişti?<br />
TÜRKIYE İstatistik Kurumu<br />
geçtiğimiz günlerde 2014<br />
yılı hanehalkı tüketim<br />
araştırmasını yayınladı. Bu rakamlar,<br />
2004 yılı ile karşılaştırıldığında 10<br />
yılda Türkiye’de bir ailenin tüketim<br />
alışkanlıklarında nasıl değişikler<br />
oldu?<br />
Bu anketin en önemli özelliği<br />
%20’lik gelir gruplarına göre<br />
Türkiye’de tüketim alışkanlıklarını<br />
ortaya koyması. Aslında anket<br />
yöntemiyle yapılan bu çalışmaya<br />
en büyük eleştiri dilimlerin daha<br />
daraltılmaması. Türkçesi, %20’lik<br />
gelir grubu yerine, örneğin<br />
%5’lik dilimler haline tüketim<br />
alışkanlıklarını görebilseydik, o<br />
zaman gelir grupları arasındaki<br />
farklılıkları daha iyi analiz<br />
edebilme imkanı doğabilirdi.<br />
Ancak benim açımdan<br />
konu bu değil. Türkiye son<br />
10 yılda oldukça gelişti. Milli<br />
geliri 4.172 dolardan 10.404<br />
dolara yükseldi. Hal böyle iken<br />
zenginleşen! Hanehalkının<br />
tüketim eğilimlerinde keskin<br />
bir değişim olup olmadığını<br />
merak ettim. Aile bütçesi nasıl<br />
değişti?<br />
Yaptığım 2 tablo da basit bir<br />
mantığa dayanıyor. İlkinde,<br />
2004 yılında hanehalkı tüketim<br />
dağılımını aldım. Bunu şöyle<br />
açıklayabiliriz, hanehalkın her 100<br />
lirasının ne kadarını neye harcadığı<br />
bu tabloda görülebilir. TÜİK ne<br />
yazikki 2004 yılında bu dağılımı gelir<br />
gruplarına göre açıklamadığı için<br />
Türkiye ortalamasıdır.<br />
İkinci tabloda ise, aylık ortalama<br />
hanehalkı tüketim harcamasını<br />
(2004 yılında 889 TL, 2014 yılında<br />
2848 TL) ilk tablodaki yüzdesel<br />
dağılıma göre harcama gruplarına<br />
dağıttım. Buradan, o grupta kaç<br />
TL harcama yaptığımızı buldum.<br />
Daha sonra her bir grup için 10<br />
yılda harcamalarımızın ne kadar<br />
arttığını hesaplayıp, bu artışı<br />
TÜFE enflasyonundan arındırdım.<br />
Böylelikle her grupta yaptığımız<br />
harcamaların 10 yıllık reel artışını<br />
ortaya çıktı.<br />
Metedolojiden sonra sadede<br />
gelelim.<br />
Her iki tabloya bakarak<br />
(Tabloların üzerine tıklayarak<br />
orjinal boyuttaki halini<br />
görebilirsiniz), 10 yılda zenginleşen<br />
Türkiye hanehalkının tüketim<br />
alışkanlıklarında ne gibi değişikler<br />
olmuştu.<br />
İşte çıkan sonuçlar;<br />
Hanehalkının gıda ve içeceğe<br />
1 harcadığı paranın oranı 10<br />
yılda çok hızlı düşmüş, 2004 yılında<br />
her 100 liralık harcamasının 26,4<br />
liralık kısmını gıda ve alkolsüz<br />
içeceğe harcarken, bu rakam 2014<br />
yılında 19,7’ye gerilemiş. Bu alanda<br />
harcamalarımız 10 yılda reel olarak<br />
sadece yüzde 33 artmış. Kabaca yıllık<br />
ortalama reel %3.3<br />
2Gıdanın oranı düşerken<br />
neyin oranı artmış. Sıkı<br />
durun; ulaştırma harcamalarının.<br />
Hanehalkı, 2004 yılında tüketim<br />
harcamalarımızın %9.5’ini<br />
ulaştırmaya yaparken, 2014 sonunda<br />
bu rakam %17.8’e çıkmış. Ulaştırma<br />
harcamalarımız 10 yılda reel olarak<br />
%380 artmış. Peki bu ne demek?<br />
Tümüyle varsayım ama otomobil<br />
sahipliği arttı, akaryakıt harcamaları<br />
arttı, bununla birlikte ulaştırma<br />
maliyetler (dolaylı vergiler) diğer<br />
harcama gelirlerine göre daha<br />
fazla arttı. Hem toplam harcamalar<br />
içerisindeki oranı, hem de bu<br />
alandaki harcamalarımızda son<br />
10 yılda yaşanan yüzde 380’lik reel<br />
artış yemeyip içmeyip, otomobil<br />
aldığımızı, kendimizi yollara<br />
vurduğumuzu gösteriyor. Doğal<br />
gelişmenin bir sonucu.<br />
Geliri artan ülkede dışarıda<br />
3 yeme içme işlerine harcanan<br />
paranın payının az da olsa (1.5<br />
puan) yükseldiğini görüyoruz. Daha<br />
fazla dışarıda yemek yiyoruz! Büyük<br />
grupların restoran işine girmesine<br />
şaşmamak gerek! Nitekim<br />
bizce daha önce gıda ve<br />
alkolsüz içecek içinde olan<br />
payın dışarıda yemeği<br />
kapsayan otel, lokanta,<br />
pastane kalemine gittiğini<br />
düşünüyoruz.<br />
Dışarıda yiyoruz<br />
4 içiyoruz , otomobilimiz<br />
de var, dünyanın en<br />
pahalı benzinini ödüyoruz<br />
da eğitim işlerimiz ne<br />
durumda? İşte acı gerçek<br />
burada. 2004 yılında<br />
hanehalkı her 100 lirasının<br />
2,1 lirasını eğitime harcıyordu.<br />
Aradan 10 yıl geçti bu oran sadece<br />
2.4’e çıkabildi. Sadece 0,3 puan arttı.<br />
Eğitime yaptığımız harcama miktarı<br />
10 yılda reel olarak yüzde 157<br />
yükseldi.<br />
Konut ve kira giderimizde<br />
5 bir düşüş görünüyor ancak<br />
çok yüksek değil. 2004 yılında her<br />
100 liralık tüketimin 27 liralık<br />
kısımın konut ve kira giderine<br />
harcıyorduk, 2014 sonu itibarıyla<br />
24,8 liralık bir harcama yapıyoruz.<br />
Konut ve kira harcamalarımız son 10<br />
yılda reel olarak yüzde 86 artmış.<br />
Alkollü içecek ve sigaraya<br />
6<br />
Cüneyt<br />
TOROS<br />
yaptığımız harcamaların<br />
payı son 10 yılda neredeyse hiç<br />
değişmemiş. Giyim ve ayakkabının<br />
payı ise düşüyor. Buradaki düşüşün<br />
özellikle Uzakdoğu’lu üreticilerin<br />
devreye girmesiyle düşen fiyatlar<br />
nedeniyle olduğu öngörülebilir.<br />
Nitekim bu alanda reel 10 yılda<br />
harcamalar reel olarak yüzde 33<br />
arttı. Bu bütün harcama grupları<br />
arasında en düşük artış oranı.<br />
Geçtiğimiz 10 yıllık dönemdeki<br />
harcama değişimleri ile önümüzdeki<br />
10 yıla bakarsak kabaca sonuç şu;<br />
Dışarıda yemeye içmeye<br />
harcadığımız para daha da artabilir,<br />
otomobile ödediğimiz para miktarı<br />
geçmiş 10 yıldaki hızlı tüketime<br />
rağmen biraz hız kesebilir, eğitime<br />
çok fazla para harcamadığımız için,<br />
orta gelir tuzağından kurtulma<br />
şansımız 10 yılda pek yok gibi.<br />
Kalın sağlıcakla..<br />
EYLÜL / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
KUZEY Yıl/Årgang:1 <strong>Sayı</strong>/Udgave: 1<br />
Sahibi / Udgives af<br />
Mergen Group ApS<br />
Genel Yayın Yönetmeni/<br />
Ansvarshavende Chefredaktør:<br />
Sadi TEKELİOĞLU<br />
Haber Merkezi / Nyhedsredaktion:<br />
Pınar SÜER<br />
Görsel Yönetmen / Billedredaktør:<br />
Yeşim IŞIK<br />
Sosyal Medya Direktörü / Sociale Medier:<br />
Tamer DEĞİRMENCİ<br />
Marka-Pazarlama Genel Müdürü /<br />
Branding -og marketings direktør:<br />
Atacan TİRNOVA<br />
Sorumlu Müdür / Juridisk konsulent:<br />
Nima NABIPOUR<br />
Adresse: Amaliegade 9, 3., 1256<br />
København<br />
Basıldığı yer / tryk: Dansk Avistryk A/S<br />
Udgives månedligt / Yayın Türü: Aylık<br />
<strong>Kuzey</strong> Gazetesi’nde yayınlanan tüm<br />
haber, yazı, fotoğrafların hakları Mergen<br />
Group ApS'ye ait olup, izin alınmaksızın<br />
kısmen veya tamamen kaynak<br />
gösterilerek dahi iktibas edilemez.<br />
Al redaktionel og visuel materiale der er<br />
trykt i <strong>Kuzey</strong> tilhører Mergen ApS. Der<br />
er ikke tilladt at citere eller viderebringe<br />
materiale uden tilladelse.
SAYI / UDGAVE: 1<br />
KUZEY<br />
GEZİ / REJSER 19<br />
Fantastik bir<br />
dü şü n izinde:<br />
K apadokya<br />
Ş<br />
AYET bir gizemler atlasımız olsa ve<br />
dünyanın en gizemli coğrafyasını<br />
keşfe çıksak... Az gitsek uz gitsek ve<br />
yine Anadolu'nun ortasına düşsek. Renksiz,<br />
sade, düzen ve karmaşanın katışıksız<br />
uyumu bir gökyüzünün altında toplanmış<br />
olsa. En tanıdık anlatımıyla "Persler<br />
buraya Kapadokya yani güzel atlar ülkesi<br />
demişler" desek ve bu ifade bu kenti anlatmaya<br />
hep yetersiz kalsa.<br />
Dünyayı Kurtaran Adam dünyayı burada<br />
kurtarsa, Turist Ömer'in uzaydaki<br />
kahkahaları burada çınlasa. Hatta burası<br />
Sevimli Frankenstain ve aşk kurbanı<br />
Medea için bile bildik bir rotaysa...<br />
Türkiye ondan sorulur<br />
Aslı Bora, sizin için Kapadokya’da...<br />
Kapadokya’nın serüveni günümüzden<br />
yaklaşık 60 milyon yıl önce<br />
Erciyes, Hasan Dağı ve Güllüdağ’ın<br />
volkanik hareketleriyle başlar. Sonra<br />
rüzgar ve yağmur milyonlarca yıl boyunca<br />
dağların püskürttüğü volkanik<br />
birikintileri usta bir heykeltıraş gibi<br />
biçimlendirir ve ortaya uçsuz bucaksız<br />
vadileri süsleyen peribacaları<br />
ortaya çıkar. Kapadokya’yı keşfetmenin<br />
en keyifli yollarından biri balon<br />
turu. Gün daha aydınlanmadan<br />
gökyüzüne yükselen balonlarla hem<br />
alışılmışın dışında bir uçuş deneyimi<br />
yaşayıp hem de bu açık hava müzesini<br />
kuşbakışı seyredebilme olanağı<br />
bulmak mümkün.<br />
Bölgenin en yüksek noktası 1350<br />
metreyle Uçhisar Kalesi. Ancak<br />
burası alışılmışın dışında bir kale.<br />
Kocaman bir kaya parçası insan eliyle<br />
oyulmuş ve adına da Uçhisar Kalesi<br />
denmiş. Meşakkatli bir tırmanışla<br />
kalenin zirvesine çıktığınızda Nevşehir,<br />
Hasan Dağı, Peribacaları gibi bir<br />
manzara size eşlik ediyor.<br />
Yürüyüş yapmayı ve tabiatla iç<br />
içe olmayı sevenler için bölgenin<br />
vazgeçilmezi Ihlara Vadisi. Melendiz<br />
Nehri’nin derin ve dik yamaçlı bir vadiyi<br />
yararak aktığı Ihlara Vadisi aynı<br />
zamanda erken Hıristiyanlık dönemini<br />
yansıtan yapılarıyla da eşsiz. Ihlara<br />
Vadisi boyunca ilerlerken yamaçlarda<br />
tüflerin oyularak yapıldığı kilise<br />
ve manastırları incelemek, duvar<br />
resimlerinin ve freskoların yarattığı<br />
atmosferde bir medeniyeti solumak<br />
olası.<br />
Gezginler için en gerçek dışı<br />
yerlerden biri de Göreme Açık Hava<br />
Müzesi. Burası iç içe geçmiş 25 adet<br />
minik kilisesiyle doğanın gücünün ve<br />
insanın emeğinin bir araya geldiğinde<br />
neler üretebileceğinin somut<br />
kanıtı olarak dikkat çekiyor. Göreme<br />
Açık Hava Müzesi’nde Karanlık<br />
Kilise’yi ve müzenin oldukça yakınında<br />
bulunan Tokalı Kilise’yi mutlaka<br />
ziyaret listenize almayı unutmayın.<br />
Bir zamanlar Hıristiyan keşişlerin<br />
yaşadığı Çavuşin Kasabası yakınında<br />
bulunan Paşabağlar peribacalarının<br />
oluşturduğu kusursuz manzarayla<br />
zamanın nasıl geçtiğine akıl sır<br />
erdirilemeyecek yerlerden biri. Aynı<br />
zamanda en güzel fotoğrafları çekmek<br />
için de doğru adres.<br />
<strong>Sayı</strong>sız uygarlığı bağrında saklamış<br />
bir kent Kapadokya. Bin yıllar süren<br />
yağmalardan, saldırılardan korunmak<br />
için buraya yerleşen uygarlıklar<br />
kentin üstü gibi altını da inşa etmek<br />
zorunda kalmış. Bu nedenle kentin<br />
altında neredeyse 200’e yakın yeraltı<br />
şehri bulunuyor. Bu saklı şehirlerden<br />
8 katlı düzenlemesiyle Derinkuyu<br />
seyahat tutkunlarının en çok ziyaret<br />
ettiği yeraltı şehri. Kiliseleri, mahzenleri,<br />
yemekhaneleri ve mezar odalarıyla<br />
vakti zamanında binlerce kişiye<br />
mesken olan Derinkuyu gerçek bir<br />
mimarlık harikası olarak öne çıkıyor.<br />
Gizem<br />
SAHiNOGLU<br />
gizemsahinoglu@kuzey.dk<br />
Gel gezelim<br />
TÜRKIYE’miz ve binbir türlü tatil beldeleri…<br />
Gezdim, gördüm ve aynı ülke sınırları içerisinde<br />
olduklarına inanılmayacak kadar farklı olan Alanya<br />
ve Çeşme’den bahsetmek istiyorum biraz. Akdeniz<br />
bölgesinde bulunan, ülkenin en önemli turizm<br />
gelir kaynaklarının bulunduğu, gözde tatil beldesi<br />
Alanya... Burası, özellikle gençlerin tercih ettiği,<br />
eğlencesi bol, sıcak havası, dalgalı denizi ile yaz<br />
tatillerinde özellikle İskandinav, Alman ve Rus<br />
turistlere hitap ediyor.<br />
Mekânlar, yabancı isimlerle dikkat çekip<br />
menüler de dil seçenekleri bakımından oldukça<br />
zengin. Bu diller arasında Alanya tatilcileri baz<br />
alınmış elbette. İngilizce, Almanca, Rusça ve<br />
İskandinav dillerinin yer aldığı bu menüler, hizmet<br />
ve müşteri memnuniyeti açısından önemli bir<br />
ayrıntı belki. Ayrıca restoranlar, gerek masaları<br />
gerekse duvarlarını müşterinin ikamet ettiği ülkenin<br />
bayrakları ile donatıyor. Fiyatları ise DKK, SEK,<br />
NOK ve EURO olarak listelenmiş bir şekilde.<br />
Yemek sektörü turizme yönelik Alanya’da ve aynı<br />
şey gece hayatı için de geçerli. Turist değilseniz<br />
Alanya’da bulunmanız zor, dikiş ipliği almak<br />
için Antalya’ya gitmek zorunda kalabilirsiniz.<br />
Alanya iskelesinin yanı başında meşhur barlar<br />
sokağı denize paralel şekilde uzanıyor. Burada<br />
da müşteriye hitap edecek şekilde dizayn edilmiş<br />
mekanlar var. Devasa ve rengarenk gece kulüpleri,<br />
her birinden yükselen yabancı hit şarkılar. Mekânın<br />
garsonlarının bir kısmı kapı önünde dans edip<br />
samimi davranışlarla müşteri çekmeye çalışırken,<br />
bir kısmı ise içeride çeşitli aktivitelerle müşterilere<br />
eğlenceli bir gece yaşatma peşinde.<br />
Kısacası, Alanya’nın yüksek sezonu Türk<br />
kültüründen çok uzak bir şekilde, her yönüyle<br />
yabancı turistlerin kültürlerine hitap ederek onların<br />
memnuniyetlerine çalışıyor. Sistem oturmuş,<br />
dışarıdan bakınca alan da satan da memnun.<br />
Yönümüzü Ege kıyılarındaki Çeşme’ye çevirince<br />
manzara bir hayli farklı. Sakin ve serin kıyıları, temiz<br />
ve özel plajları ile dönen turizm yerli halka yönelik<br />
burada. Şehir geneli oldukça sakin, çevre ise lüks ve<br />
büyük yazlık evlerden ibaret. Şehrin büyük kısmında<br />
34’le başlayan plakalı otomobiller göze çarpıyor.<br />
Sokaklarda nadir yabancı turistin görüldüğü, daha<br />
çok Türk tatilcilerin kafa dinlemek için tercih ettiği bir<br />
bölge burası. Ege yöresine, midye dolmasına, rakı<br />
ve mezeli sofralarına, kumrularına sahip çıkan bir<br />
kent olduğu için, yabancı turistlerin Türk mutfağını<br />
ve kültürünü daha yakından görebilme fırsatları<br />
asıl Çeşme’de var. Yüksek nem oranlarından<br />
dolayı plajların hepsi dolu. Meşhur Altınkum<br />
kıyısındaki plajların bir çoğunun özel mülkiyet<br />
olması nedeniyle girişlerde tatilciye çok yüksek<br />
fiyatlar talep edilebiliyor. Turizmin akışı bu şekilde<br />
sağlanıyor Çeşme kumsallarında da. Alaçatı’daki<br />
evler, binalar, küçük şirin kafeler ise görmeye değer.<br />
Taş yapıdan oluşan, çoğu Rum evleri olmak üzere,<br />
bu dünyaca ünlü sörf merkezi de huzur verici. Ki<br />
burası benim de tercihlerim arasında. Önce küçük<br />
balık restoranlarının birinde yemek yiyip, sonra da<br />
sokaklarında o sakin atmosferde kurulmuş olan el<br />
işi sergilerine bakarak yürümek paha biçilmez<br />
bir zevkti.<br />
Bu iki bölgeye de gittikten sonra, ikisinin de aynı<br />
ülke sınırları içerisinde olmalarına şaşırmamak<br />
elde değil. Belki siz farklı düşüncelerde olacaksınız,<br />
bunun için de kesinlikle gidip görmenizi ve büyük<br />
farklarını kendi gözlerinizle görmenizi tavsiye<br />
ediyorum. Sonuç olarak turiste hizmet ediyoruz<br />
diye, kendi boyamızdan arınmamız gerekmiyor.<br />
Tek bilmemiz gereken şey turist bizim ülkemize bizi<br />
görmeye geliyor, kendi ülkesinde yediği yemeğe ya<br />
da dinlediği müziğe gelmiyor.
İhtiyar kimse<br />
Resimdeki ▼<br />
Danimarka<br />
eski teknik<br />
direktörü<br />
▼<br />
Matematikte<br />
sabit<br />
sayı<br />
▼<br />
Fas plakası<br />
▼<br />
Hazreti Muhammedʼin<br />
yaşamını<br />
anlatan<br />
kitap<br />
▼<br />
Geçici<br />
yenilik<br />
▼<br />
Bir şeyin<br />
aksi, karşıtı<br />
▼<br />
Merhametli<br />
Resimdeki<br />
aktör<br />
▼<br />
Müzikli<br />
tiyatro<br />
eseri<br />
▼<br />
Beddua<br />
Seryum<br />
simgesi<br />
Yabancı<br />
▼<br />
Süs için<br />
yapılan<br />
giysi kıvrımı<br />
Kuranʼda<br />
13. sure<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
Pamukçuk<br />
Koordinat<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
Utanma<br />
duygusu<br />
Verme,<br />
ödeme<br />
Radyum<br />
simgesi<br />
▼<br />
Atın eşkin<br />
yürüyüşü<br />
▼<br />
Tiyatro sahnesinde<br />
en<br />
ön yer<br />
Eski tarihi<br />
anlatır<br />
Tuzsuz<br />
taze peynir<br />
İlgi eki<br />
▼<br />
Ölü külü<br />
saklanan<br />
vazo<br />
İlaç püskürtme<br />
aracı<br />
▼<br />
▼<br />
Başkası adına<br />
satıcılık<br />
yapan<br />
Fermiyum<br />
simgesi<br />
▼<br />
Rutenyum<br />
simgesi<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
Dolaylı<br />
anlatım<br />
Bir tür el<br />
matkabı<br />
▼<br />
Hükümdar,<br />
hakan<br />
Eski dilde<br />
papağan<br />
▼<br />
▼<br />
Kısaca<br />
Avrupa Futbol<br />
Birliği<br />
Açık su<br />
oluğu<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
Bomba<br />
tuzağı<br />
Telli balıkçıl<br />
▼<br />
▼<br />
Avrupaʼda<br />
bir ülke<br />
Parlatılmış<br />
sığır derisi<br />
▼<br />
▼<br />
Eskişehir<br />
ilçesi<br />
Doğrama<br />
boyası<br />
▼<br />
▼<br />
Şans<br />
Parlak bir<br />
element<br />
▼<br />
▼<br />
Yakıt<br />
olarak kullanılan<br />
bir<br />
gaz<br />
▼<br />
Yok etme<br />
Bayındır,<br />
mamur<br />
▼<br />
▼<br />
Berkelyum<br />
simgesi<br />
Eğitici kısa<br />
hikaye<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
Hafif yel,<br />
esinti<br />
Tek kişilik<br />
şarkı<br />
Yapı<br />
▼<br />
İsviçreʼde<br />
nehir<br />
<strong>Sayı</strong><br />
boncuğu<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
Masal kuşu<br />
Ahali<br />
▼<br />
▼<br />
Ukrayna<br />
plakası<br />
Dinsiz<br />
▼<br />
Almanya<br />
plakası<br />
Romanya<br />
plakası<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
Kırmızı,<br />
acı biber<br />
Bir ilimiz<br />
▼<br />
Sanayi,<br />
endüstri<br />
▼<br />
▼<br />
Ölünün sarıldığı<br />
bez<br />
Karşılıklı<br />
lanet<br />
okuma<br />
▼<br />
▼<br />
Fransaʼda<br />
kent<br />
Hindistan<br />
prensi<br />
▼<br />
Azot<br />
simgesi<br />
▼<br />
▼<br />
Selenyum<br />
simgesi<br />
İstanköy<br />
adasının<br />
eski adı<br />
Bir tür<br />
reçine<br />
Güreşte bir<br />
olun<br />
▼<br />
Kükürt<br />
simgesi<br />
Tanımlanamayan<br />
gök<br />
cismi<br />
Hadise<br />
Azeri<br />
çalgısı<br />
Vurmalı bir<br />
çalgı<br />
İpekli<br />
peştemal<br />
Mağara<br />
Küçük<br />
çayır bitkisi<br />
Mühendis<br />
cetveli<br />
Papua Yeni<br />
Gine para<br />
birimi<br />
Notada<br />
duraklama<br />
İtici güç<br />
▼<br />
Moğollarda<br />
imparator<br />
▼ ▼ ▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
▼<br />
Hırvatistanʼda<br />
liman kenti<br />
▼<br />
Yabancı<br />
▼<br />
▼<br />
Çirkin,<br />
kaba<br />
▼<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
6<br />
7<br />
8<br />
9<br />
10<br />
11<br />
12<br />
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18<br />
SOLDAN SAĞA<br />
1. Boğa güreşçisi - Saydam - Üç ya da daha çok<br />
sesin bir arada tınlaması. 2. Azotlu besinlerin vücutta<br />
yanmasıyla oluşan, erimiş bir durumda idrarla dışarı<br />
atılan azotlu madde - Dağ kırlangıcı, keçisağan - Osmanlı<br />
Imparatorluğuʼnda toplum güvenliğini sağlamakla<br />
görevli askeri polis kuruluşu. 3. Lantanın<br />
simgesi - Nijeryaʼnın para birimi - Barındırma - Tahta<br />
cilası. 4. Nafaka verip bir kimsenin geçimini sağlama<br />
- Samsun ilçesi - Çalışan, gayret eden. 5. Halı, kilim<br />
dokunan tezgah - Güreşte bir oyun. 6. Kötülük - Bir<br />
şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü, hülasa - Eski<br />
dilde papağan - Tantalʼın simgesi. 7. Bağırsak solucanı<br />
- İyilik ederek gönül alma. 8. Beyaz - Zirkonyumʼun<br />
simgesi - Brezilyaʼnın plaka işareti - Iranʼın<br />
plaka işareti. 9. Mikrop - Mermer. 10. Sodyum simgesi<br />
- Altı düz, üçgen biçiminde yelkenli iki kişilik<br />
tekne - Gözlem - İlgi eki. 11. Sularını bir denize veya<br />
göle gönderen bölge, aklan - Bir tür el matkabı -<br />
Irakʼta Musul yakınında eski Asur başkenti. 12. Tarikatı<br />
kuran kişiye verilen ad - Son, işin sonu - Bir yerleşim<br />
bölgesinin, aynı şehirden gelen insanların<br />
yerleştiği bölümü - Eğirmen, kirmen.<br />
YUKARIDAN AŞAĞIYA<br />
1. Resimdeki Türk asıllı Odense Danimarka doğumlu<br />
moda tasarımcısı, sunucu, oyuncu, yazar ve<br />
manken. 2. İki büyüklük arasındaki bağıntı - Notada<br />
duraklama zamanı - Namlı, ünlü. 3. Renyum elementinin<br />
simgesi - Ayrılış - Utanma duygusu. 4. Kurʼân-ı<br />
kerîmin yüz on dördüncü ve son sûresi - Japonyaʼda<br />
bir kent. 5. İçinde nükleer enerji üreten madde bulunan<br />
cihaz - İnleme, inilti. 6. Asyaʼda bir ırmak - Ermiş<br />
- Avrupaʼda bir nehir. 7. Dağ servisi - Hendek, tuzak.<br />
8. Bayındır, mamur - Kaz dağının mitolojideki adı. 9.<br />
Silisyum simgesi - Madagaskarʼın plaka işareti. 10.<br />
Dağ keçisi - Eski Japon uzunluk ölçüsü. 11. Işaret<br />
zamiri - Su yosunu. 12. Gurur - En kalın erkek sesi.<br />
13. Lezzet - Su samuru - Yemin. 14. İspanyaʼnın eski<br />
para birimi - Kulak iltihabı. 15. Bir binek hayvanı, beygir<br />
- Benzenden türeyen ve boya sanayinde kullanılan<br />
zehirli bir madde - Kısaca numara. 16. Bir ilimiz -<br />
Örülerek dokunan bir cins yün kumaş. 17. İnce dantel<br />
- Anadoluʼda kurulmuş eski bir uygarlık - Yeni Zelandaʼda<br />
yaşayan bir kuş. 18. Eski dilde geri<br />
döndürme, geri çevirme - Gümüşbalığının küçüğü -<br />
Tuzak.<br />
SUDOKU<br />
Sol dan sa ğa her sa tı rı, yu ka rı dan aşa ğı ya her sü tu nu ve her<br />
3x3'lük ku tu yu, 1'den 9'a ka dar ra kam la rı bi rer kez kul la na rak<br />
dol du ru nuz<br />
2 TEMMUZ 2010 CUMA<br />
Hazırlayan: Burhan TURAL
SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />
SPOR / SPORT 21<br />
EVET sizlere<br />
yeni bir sayfada<br />
merhaba<br />
demenin<br />
haklı gurur ve<br />
mutluluğunu<br />
yaşıyorum.<br />
<strong>Kuzey</strong>.dk<br />
internet sitesi<br />
ve aylık <strong>Kuzey</strong><br />
Gazetesi’nin bu ay içinde<br />
Danimarka’da yaşayan Türk<br />
toplumun karşısına yeni bir<br />
formatta, en güncel haberler<br />
ve röportajlarla, büyük bir<br />
heyecan içinde çıkmasının<br />
mutluluğunu yaşıyor, böyle<br />
bir ilkte yer almanın gururunu<br />
yaşıyorum.<br />
Öncelikle Türkiye’nin<br />
önde gelen, tecrübeli gazetecileri<br />
ve yazarları ile Danimarka<br />
ve Avrupa ülkelerinde<br />
yıllar içinde tecrübe edinmiş<br />
önemli isimlerin inisiyatifinde<br />
yayın hayatına başlayacak<br />
olan <strong>Kuzey</strong> Gazetesi’nde<br />
spor köşesi yazmam ve<br />
bu yeni yayının bir parçası<br />
olmam isteğini meslektaşım<br />
ve dostum Sadi Tekelioğlu<br />
bana ilettiğinde hiç düşünmeden<br />
“Evet” dedim.<br />
Bu gazetenin yayınında<br />
<strong>Kuzey</strong> Avrupa’daki Türk nüfusunun<br />
gücünü ve önemini<br />
bilen, Danimarka’ya gönül<br />
vermiş meslektaşlarımız var.<br />
Uzun zamandır üzerinde<br />
çalışılan bu projenin nihayet<br />
hayata geçiriliyor olmasının<br />
mutluluğunu ve gururunu<br />
yaşıyorum.<br />
<strong>Kuzey</strong> gazetesi; Avrupalı<br />
Türkler’in Türkiye’nin<br />
gündeminde daha fazla<br />
yer bulmasını sağlayacaktır.<br />
Şöyle ki <strong>Kuzey</strong>, Türk<br />
yazarların Avrupalı Türklerin<br />
yanında durmalarını, onlara<br />
hitap etmelerini sağlayacak<br />
bir yayıncılık yapacaktır.<br />
Uzun yıllara dayanan<br />
tecrübem bana hep<br />
”Bu ülkede yaşayan<br />
insanımıza hitap eden,<br />
onların sorunlarını<br />
dile getiren gazetelere<br />
destek vermenin ve<br />
yaşatmanın önemli<br />
olduğunu” söylemiştir.<br />
Bizler yazar olarak bu<br />
görevin bilincindeyiz<br />
ve siz okurlarımızın da<br />
bizlere desteklerini<br />
esirgemeyeceğinizi<br />
umuyoruz.<br />
Hayatımızın önemli<br />
parçalarından olan futboldan<br />
bahsedelim biraz; Danimarka’da<br />
futbol başta olmak<br />
üzere, herhangi bir spor<br />
dalında başarıya ulaşmış<br />
ya da ulaşmak isteyen<br />
kardeşlerimize bu sayfalarda<br />
her zaman yer olacaktır.<br />
Kendilerine her zaman<br />
destek olacağız.<br />
Onlara tavsiyem başarılı<br />
olmaları için çok çalışmaları<br />
gerektiğini bilmeleri.<br />
Türk futbolu açısından,<br />
Türk Milli Takım’ın 2016<br />
Merhaba...<br />
Irfan<br />
KURTULMUS<br />
irfankurtulmus@kuzey.dk<br />
Avrupa Futbol Şampiyonası<br />
için gruptaki kaderini<br />
belirleyecek Hollanda ve Letonya<br />
karşılaşmaları büyük<br />
önem taşıdı.<br />
Liglerin yeni başlaması,<br />
bazı futbolcuların form<br />
seviyelerinin istenen düzeye<br />
henüz ulaşamamış olması<br />
–her sezon başladığında bu<br />
cümleleri kurarız- dezavantajımız.<br />
Grubumuzdaki en<br />
dişli rakibimiz Hollanda’dan<br />
kendi sahamızda puan<br />
aldık.<br />
Galatasaray Şampiyonlar<br />
Ligi’nde iyi bir gruba düştü.<br />
Atletico Madrid en zor rakibi.<br />
Benfica ve Astana rahatlıkla<br />
puan ve puanlar alacağı iki<br />
takım. Gruptan çıkacağını<br />
düşünüyorum.<br />
Fenerbahçe ve Beşiktaş<br />
Avrupa Ligi’ndeki iki temsilcimiz.<br />
Onların gruplarına<br />
bakıldığında bu iki takımımız<br />
da gruplarından çıkar<br />
düşüncesindeyim.<br />
Gerek F.Bahçe gerekse<br />
Beşiktaş iyi oyuncular<br />
aldılar. Sarı-lacivertliler Van<br />
Persie, Dani, Simon Kjaer<br />
gibi yıldızlarla Ajax, Celtic<br />
ve Molde’li grubun favorisi<br />
olmalı diyorum.<br />
Beşiktaş, Sporting<br />
Lizbon, Lokomotiv Moskova<br />
ve Skenderbeu takımlarının<br />
yer aldığı gruptan çıkacak<br />
güçte. Avrupa futbol<br />
arenasında mücadele<br />
edecek olan 3 takımımızın<br />
alacağı iyi sonuçların,<br />
UEFA’da ülke puanına<br />
yansımasının mükemmel<br />
olacağı düşüncesindeyim.<br />
Türkiye’de bu sezon<br />
kulüplerimiz, Eto’o, Podolski,<br />
Gomez, Van Persie, Nani<br />
gibi ünlü dünya yıldızlarını<br />
transfer ederek büyük işler<br />
başardılar. Bu futbolcular<br />
hem ligi renklendirecek hem<br />
de birçok genç yeteneğe<br />
örnek olacak.<br />
Yıllardır, video kaset<br />
izleyerek tespit ettikleri,<br />
ununu eleyip eleğini<br />
duvara asmış, emekliliği<br />
gelmiş futbolculara ödenen<br />
milyonlarca dolarlar yerine,<br />
bu tür dünya yıldızlarına<br />
ödenecek paralar mutlaka<br />
geri dönğüş sağlar ve<br />
herkesi mutlu eder.<br />
Sonbahar geliyor.<br />
Hem Avrupa’da hem<br />
Türkiye’de futbol sahaları<br />
renkleniyor, Danimarka’ya<br />
ise <strong>Kuzey</strong> gibi yeni bir<br />
Türk gazetesi geliyor. Tüm<br />
bunların heyecanıyla kalın<br />
sağlıcakla...<br />
Bu ay sanal<br />
futbola<br />
doyacağız:<br />
‘PES 16’<br />
FUTBOLDA gündem<br />
hep yeşil sahalar olacak<br />
değil ya... Bu ayın<br />
gündemi 'sanal sahalar.' Eylül<br />
ayı, PES'in tadını çıkartma<br />
ayıdır... Buyrun yazıya...<br />
n PES 2016, dünyada<br />
15 Eylül'da, Türkiye'de 17<br />
Eylül'de piyasaya çıkıyor.<br />
n Gerçek hayattaki gibi,<br />
fiziksel mücadele bu oyunda<br />
öne çıkıyor.<br />
n ''Dinamik'' olarak adlandırılan<br />
yeni hava sistemi<br />
sayesinde maç esnasında<br />
farklı hava koşulları karşımıza<br />
çıkabilecek. Yani güneşli<br />
başladığınız bir maçı sağanak<br />
yağışlı olarak bitirebilirsiniz.<br />
n Kalecilerle birlikte tüm<br />
oyuncuların yapay zekalarının<br />
yenilendiğini hatırlatırız.<br />
Bununla oyun sistemlerinde<br />
takımların daha verimli<br />
İbrahimoviç<br />
olması sağlanacak.<br />
n Oyun, yenilenmiş ve<br />
özellikleri geliştirilmiş bir<br />
Master League deneyimi<br />
sunacak.<br />
n 3 farklı paket olacak.<br />
Day One Edition, Anniversary<br />
Edition ve Dijital Ön<br />
Sipariş Sürümü adları ile<br />
yayınlanacak paketlerin hepsinde<br />
Neymar'ı kiralık olarak<br />
takımınıza alabileceksiniz.<br />
n Haziran'da yayınlanan<br />
demosunda 5 kulüp yer<br />
alıyordu: FC Bayern Munich,<br />
Juventus, A.S Roma, Palmeiras<br />
ve Corinthians.<br />
n Barcelona'lı Neymar'ın<br />
ön planda olduğu tanıtım videosunda<br />
dikkatimizi çeken<br />
şey, eski versiyonlara göre<br />
daha gerçekçi bir görünüm<br />
olması ve şüphesiz Totti'nin<br />
selfie sevinci... (KUZEY)<br />
?<br />
Türkiye'ye gidebilir mi<br />
İSVEÇLİ yıldızla ilgili rakamlar ne<br />
diyor? Bunu verecek takım var mı?<br />
Toplam kazancı: 40.4 milyon $<br />
Maaşı+bonusları: 36.4 milyon $<br />
Yan geliri: 4 milyon $<br />
Forbes dergisine göre dünyanın<br />
en çok kazanan ikinci sporcusu<br />
2016’nın sonuna kadar Paris’le anlaşması var.<br />
Bu yüzden transfer için para ödenmesi gerekiyor.<br />
Danimarkalı Türkiyeliler’in<br />
gururu Karabükspor'da<br />
KUZEY Avrupa'daki Türkiyeli kökenli futbolcular<br />
arasında Şampiyonlar Ligi'nde oynayan<br />
ilk Türk olan Oğuzhan Aynaoğlu'nun yeni adresi<br />
Karabükspor oldu. Glostrup'ta doğan, sırasında<br />
Brondby ve FC Nordsjælland'da oynayan<br />
Aynaoğlu, 2014 yılından bu yana Türkiye'de<br />
top koşturuyor. Bursaspor'a transfer olduktan<br />
sonra Adana Demir Spor'a 1 yıl oynayan Aynaoğlu,<br />
bu yıl da Karabükspor'a kiralandı. 1 yıllık<br />
imza atan Ayanoğlu "Mutluyum" dedi.<br />
Mert<br />
EZiCi<br />
mertezici@kuzey.dk<br />
Siz hiç aşkınızdan<br />
soğudunuz mu?<br />
Ben soğudum.<br />
Kendimi bildim bileli beni zaman ve<br />
mekândan koparan, anın esiri yapan<br />
renkler, ansızın flulaşmaya başladı.<br />
TV önünden geçeni fırçalamalar,<br />
havaya zıplamalar, hakem kararlarına<br />
savrulan hararetli sitemler geçen<br />
sezonun başında mazi oldu.<br />
Önceleri, yıllardır taşıdığım bu<br />
heyecanın hafiflemesi<br />
beni de hafifletti.<br />
Hafta sonu<br />
programları<br />
futboldan<br />
bağımsız yapılır<br />
oldu. Fikstüre<br />
ayırdığım vakitleri başka<br />
ilgi alanlarına kaydırmak iyi geldi.<br />
Bir zaman sonra ise kendimi garip<br />
bir boşlukta buldum. Ne iş, ne ev,<br />
ne politika, ne de derya deniz olan<br />
edebiyat kâfi geldi, eskilerin deyimiyle,<br />
meşin yuvarlağın bıraktığı boşluğu<br />
doldurmaya.<br />
Yıllar yılı yaşanmış debdebeli<br />
ve tutkulu bir ilişkinin zaman içinde<br />
küllenerek tükenmesini andırıyordu<br />
halim. Çare arıyordum. Çiviyi<br />
çiviyle sökmeye çalışıyor, bir<br />
şeylere sarmaya çabalıyor, nafile<br />
çırpınıyor, her şeyden sıkılıyor, aşkımı<br />
özlüyordum. Onun maçlarını marazi<br />
bir heyecanla beklemenin yerini başka<br />
bir şeyle doldurmayı becerememiştim.<br />
Tam da o günlerde Zeki<br />
Demirkubuz, Socrates Dergi’ye,<br />
futbolseverlerin heyecanını<br />
kaybettiğini, insanların idare<br />
edebildikleri kadar idare ettiklerini<br />
ancak denizin bittiğini söylüyor ve<br />
ekliyordu: “Ben yıllarca Yıldırım<br />
Demirören başkanlığındaki bir takımın<br />
maçlarını kaçırmadım. Kendime<br />
inanamıyorum. Benim Demirören’le,<br />
Sinan Engin’le falan ne işim olabilir<br />
ya… Ve hayatımdaki tek şeyi bu<br />
şekilde kaybetmekten, üstüne üstlük<br />
bunun göz göre göre olmasından<br />
dolayı çok üzgünüm. Üzüntü sözcüğü<br />
eksik bile.”<br />
Ben de çok üzgündüm. Köpek gibi<br />
üzgündüm. Aziz Yıldırım’a, Emre<br />
Belözoğlu’na, Volkan Demirel’e<br />
lanet ediyor, inandığım hiçbir<br />
değeri yaşatmayan takıma sitem<br />
ediyor, maçlarını izlerken öfke dahi<br />
hissedemiyor, boş bir kayıtsızlıkla<br />
ekrana bakıyordum. Sevdamdan gıcık<br />
kaptığım o günlerde, rakibin attığı<br />
gole sevinirim diye çok korktumsa da;<br />
şükür ki korktuğum başıma gelmedi.<br />
Aşkımdan soğusam da, onu hiç<br />
aldatmadım.<br />
Bu sezon Allah aşkına farklı<br />
olsun! Oyuncusundan, yorumcusuna,<br />
antrenöründen hakemine pozitif<br />
değerleri yaşatanların olsun. Fanatiklerin<br />
değil sıkı taraftarların, Topal’ların,<br />
Demirkol’ların, Güneş’lerin,<br />
Hamza’ların ve Şota’ların olsun. Bana<br />
gelince; dayanacak gücüm kalmadı<br />
Fenerbahçe! Gel kavuşalım artık…
22 SPOR / SPORT<br />
Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />
DANİMARKA SORDU. ÜNLÜ SPOR YORUMCUSU SERDAR ALİ ÇELİKLER, KUZEY’E CEVAPLADI:<br />
Çin’de benzerini<br />
‘İbrahimoviç<br />
yapmışlar, gerçek<br />
G.Saray’a bir<br />
Kjaer bu olamaz’<br />
operasyondu’<br />
KUZEY: Sizce Pereira, F.Bahçe'de başarılı olacak mı?<br />
Kjaer'in F.Bahçe'de geleceği var mı?<br />
CEVAP: Pereira'nın denemelerinin sonucunu<br />
beklemek gerek. Seyrettiğimiz gerçek Kjaer olamaz.<br />
Anlatılamayacak, inanılamayacak kadar kötü oynuyor<br />
“Pereira’yı eleştirmek için erken.<br />
Ona şu ana kadar istediği<br />
hızlı stoper hariç iyi bir kadro<br />
verildi. Hemen hemen talep<br />
ettiği her oyuncu alındı. Dolayısıyla<br />
‘sunulan imkan’ konusunda<br />
Pereira’nın mazereti yok. Adama<br />
“Biz yana pas durağan futbol<br />
oyunundan sıkıldık, hücum eden<br />
agresif bir takım istiyoruz” dendi.<br />
Kendisinden beklenti saldırgan<br />
hücum futbolu olunca, o da talebe<br />
göre yeni bir şey deniyor. Denemelerinin<br />
sonucunu beklemek gerek.<br />
Fenerliler kendisine şunu sorsun:<br />
Aykut Kocaman-İsmail Kartal<br />
dönemi futbolu ile<br />
mi daha mutluyduk?<br />
Ersun Yanal<br />
dönemi, ilk Daum<br />
dönemi futbolu ile<br />
mi? 100 Fenerli’ye<br />
bunu sorsak<br />
98’i Yanal<br />
ve Daum’u<br />
tercih<br />
edecektir.<br />
Pereira<br />
da bunun<br />
peşinde. Sabaha<br />
kadar yan pas yapacak<br />
oyuncusu<br />
Vitorpereira<br />
var. Her maçı da 1-0; 2-0 kazanır.<br />
Peki taraftar mutlu olur mu?..<br />
Danimarkalı’ya gelince... Ben<br />
Çin’de Kjaer’in bir benzerinin<br />
imal edilip Fenerbahçe’ye<br />
satıldığı kuşkusunu<br />
duymaya başladım. Bu<br />
seyrettiğimiz gerçek Kjaer<br />
olamaz. İnanılmayacak<br />
kadar kötü oynuyor.<br />
Palermo ve Lille orta<br />
sıra takımları. Gittiği<br />
dönemki Roma da<br />
savunma tandanslıydı.<br />
Bir tek Wolfsburg<br />
daha hücuma yatkın<br />
bir takımdı. Orada<br />
da başarılı olamadı.<br />
Kjaer’in önde<br />
oynayan takım<br />
stoperi olmama<br />
ihtimali var gibi<br />
görünüyor.<br />
Umarım “Bu<br />
takım hücum<br />
ediyor. Ben<br />
de daha geniş<br />
alanda oynamak<br />
zorundayım” fikrini<br />
kabul edip kendini<br />
dönüştürmeyi<br />
başarır.”<br />
KUZEY: İbrahimoviç, G.Saray'a gelecek diye bir iddia<br />
ortaya atıldı. Kar topu büyüdükçe büyüdü...<br />
CEVAP: İbra, Türkiye'ye gelmez, nokta! G.Saray<br />
yönetimi kendisine yapılan bu operasyona uyanamadı<br />
“Cem Uzan’ın kuyuya attığı<br />
bir taştı, 40 akıllı çıkaramadı.<br />
İbra Türkiye’ye<br />
gelmez. Nokta. Yönetim<br />
20 gün boyunca yalanlamayarak<br />
işin keyfini çıkardı. Sonra başlarında<br />
patladı. Bence yönetime yapılan<br />
bir operasyondu ama yönetim bu işe<br />
uyanamadı.”<br />
KUZEY: Gelelim Hamza Hoca’ya.<br />
Daha sezonun başındayız, “Yeterli mi, değil<br />
mi” tartışmaları başladı.<br />
CEVAP: Tespitleri iyi yapmak lazım.<br />
Hamza Hoca büyük dehasıyla mı şampiyon<br />
yaptı G.Saray’ı? Yoksa oyuncular<br />
mı Hamza Hoca ile bir süreliğine huzur<br />
buldular? Bence G.Saray’ın artık şu<br />
soruyu sormasının zamanı geldi: “Terim<br />
gitti. Mancini zamanında koşmayan;<br />
Prandelli zamanında yürümeyen 3-4<br />
oyuncu Hamza Hoca geldiğinde ne<br />
oldu da oynamaya başladı? Mancini<br />
kötü, Prandelli kötü, Hamzaoğlu da<br />
kötü… Hep mi hocalar<br />
kötü?” G.Saray’da oyuncuya<br />
dayalı düzen oluşmuş<br />
durumda. Bence Sarı-kırmızılılar’ın<br />
de gelecek sene bu<br />
yıl Fenerbahçe’nin yaptığını<br />
yapması lazım. Aslında<br />
her büyük takımda 5-6<br />
senede bir helalleşme<br />
dönemi olmalı. Bir dönemin<br />
Melo<br />
efsane Milan’ı çok büyük isimler olmasına<br />
rağmen oyuncu düzenine yenik<br />
düştü. Juventus’la büyük işler yapan<br />
Allegri’yi yediler. Dikkat edin hocalar<br />
hep ‘oyuncuya dayalı düzen’ döneminin<br />
isimleri oldu; Seedorf-Inzaghi gibi. Bu<br />
sarmala bir girdi Milan, şimdi sürünüyor.<br />
KUZEY: Melo gitti, döndü. Sonra yine gitti...<br />
Taraftardaki ‘Pitbull aşkı’ azalır mı?<br />
CEVAP: Hangi G.Saray taraftarı? 96-<br />
2000 kuşağında Galatasaraylı olanlar mı?<br />
14 yıl şampiyonluk beklerken de G.Saray’dan<br />
vazgeçmemiş taraftar mı? 96-2000<br />
kuşağı Cimbomlular için “Başarı gelsin<br />
de nasıl gelirse gelsin” mantığı var. Eski<br />
G.Saraylılar Tanju Çolak’ın tesislerde silah<br />
sıktığı için; Kosecki’nin aldığı parayı yere<br />
attığı için; Souness’in ezeli rakibin stadına<br />
bayrak diktiği için gönderildiğini bilir.<br />
G.Saray, ilkelerin, modernizmin camiasıdır.<br />
Yüzüne tükürene yarabbi şükür demez.<br />
Melo konusunu bu iki taraftar grubu ayrı<br />
değerlendiriyordur. 35 yaş üzeri G.Saray<br />
taraftarının Melo’ya bozulduğuna<br />
eminim. 25 yaş altındakiler çok<br />
memnundurlar.<br />
KUZEY: Podolski?<br />
CEVAP: Melo sorusuna yanıt<br />
aslında. G.Saray büyük bir takım.<br />
Çok önemli bir camia. Podolski<br />
için de bir şans. Podolski de<br />
bunun farkında, G.Saray’ın da<br />
kıymetini biliyor.
SPOR / SPORT 23<br />
SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />
‘Gomez epey gol<br />
atar ama sağdan<br />
soldan orta şart’<br />
KUZEY: Sırada Beşiktaş var... Gomez, Q17... Ama önce<br />
Şenol Güneş için düşüncelerinizi merak ediyoruz.<br />
CEVAP: Şenol Hoca Türkiye’de kulüplerde görev yapan<br />
en iyi Türk hoca bence. Beşiktaş için doğru karar.<br />
Quaresma değişti deniyor ama 30'undan sonra değişilmez<br />
“Sağdan soldan orta yaparsanız Gomez epey<br />
gol atar. Faydalı olur. Ama Sosa-Oğuzhan ile<br />
göbekten oynamaya çalışırsanız Demba Ba kadar<br />
gol atamaz. Gomez tam bir santrafordur.<br />
Ona göre oynarsanız verim alırsınız... Q7 mi, Q17<br />
mi... Forma numarası önemli değil. Önemli olan<br />
Quaresma’nın performansı. ‘Değişti’ deniyor. Ben<br />
30 yaşından sonra karakteri değişen bir insan pek<br />
görmedim ama hayırlısı bakalım. Stat işi sıkıntılarla<br />
başladı, hâlâ da sürüyor. Beşiktaş yönetimi stat yüzünden<br />
çok puan kaybetti. Ama önünde sonunda<br />
stat bitecektir. Tarih vermeden beklemek lazım.<br />
KUZEY: Şota, Trabzon’daki hoca arayışının sonu<br />
olur mu?<br />
Şota standart bir hoca. B planını bıraktım, A planı<br />
vardır. A planında bile değişiklik yapmaz. Kravat<br />
modeli bile aynıdır. Ben bir takım kuracak patron<br />
olsam ilk yıl için Şota’yı alırım. Çünkü sistem kurar.<br />
Ama 2’nci yıl gönderirim. Çünkü statik. Sabit fikirli.<br />
Değişken değil. Hamlesi yok. İlk yılı olduğu için<br />
Trabzon’dan bu yıl iyi bir çıkış bekliyorum. Bir de<br />
savunmaları çok çok iyi. Çok zor yenilir bu takım.”<br />
Gomez<br />
'Mezarlıklara bir bakın'<br />
n KUZEY: Emre Belözoğlu'na gelirsek... Bir dakikada bileti kesildi. O da<br />
gönderildiğini herkes gibi TV'den öğrendi. Bir ‘Ne oldum değil, ne olacağım’ hikayesi...<br />
n CEVAP: Sadece futbol tarihi değil, dünya tarihine de bakın. Mezarlıklar kendi<br />
yerinin dolmayacağını düşünenlerle dolu. Emre, bana göre hâlâ Türkiye’nin en<br />
iyi futbolcusu. Ama bir oyuncu kulüpte ‘her şey’ olursa bir gün geliyor o kulüpte<br />
olmuyor. G.Saray’da Hamza Hoca ile ilgili sorunuza verdiğim yanıta şimdi bir<br />
kez daha bakın lütfen.<br />
‘Samimiyim,<br />
doping serbest<br />
bırakılmalı!’<br />
KUZEY: Atletizmdeki gururumuz Aslı Çakır Alptekin ile<br />
Elvan Abeylegesse'de doping çıkması için ne dersiniz?<br />
ÇELİKLER: Doping serbest bırakılmalı. Bunu samimi<br />
söylüyorum. Futbol, basketbol dopingi saklıyor.<br />
Söylediklerim 'Sporun ruhuna ters tabi' ama...<br />
“Atletizmde, halterde v.s dopingden<br />
geçilmiyor ama futbolda ve<br />
basketbolda yok öyle mi? NBA’de<br />
ne dopingler yapıldığını bilseniz<br />
şaşarsınız. Ya da yılda 60 maç oynayan<br />
oyuncular safi kendi çabaları ile mi<br />
bu kadar performans veriyor? İngiltere’de<br />
Boxing Day’de her takım 48 saat<br />
geçmeden 3-4 maç yapıyor ve oyuncular<br />
yine 10 bin km’nin üstünde koşabiliyor<br />
öyle mi? 25 yaşında adamlar sahada<br />
kalp krizinden ölüyorlar ve hepsi son<br />
yıllarda oluyor öyle mi? Futbol, basketbol<br />
dopingi saklıyor. Atletizm dünyası<br />
kendisini bitiriyor. Lance Armstrong<br />
gibi bir efsane bitti. Ben Johnson bitti.<br />
Kendi markasını kendi eliyle yok ediyor<br />
atletizm dünyası. Çinliler bir formül<br />
bulmuş, doping aldıkları biliniyor<br />
ama vücutta çıkmıyor. Ne yapacaksınız<br />
şimdi? Demir perde döneminde<br />
yarışan Doğu Alman kadın sporcular<br />
doping almaktan bugün erkek oldular.<br />
Ne yapacağız şimdi? Atletizm dünyası<br />
böyle giderse kimseye mal satamaz. Ya<br />
doping serbest bırakılmalı ya da anında<br />
yakaladın yakaladın. Yakalayamadın biometrik<br />
pasaportla 5-6 sene sonra altın<br />
madalyayı almak falan doğru değil. Ha<br />
bu söylediklerim ‘sporun ruhuna ters’<br />
tabi ama ya herkese eşit adalet ya da<br />
bırakınız yapsınlar olmalı.”<br />
10 yıla hakem<br />
transferleri başlar<br />
n KUZEY: Cüneyt Çakır sürekli<br />
“Sadece yurtdışında yönetsin”<br />
diye eleştirilir...<br />
n CEVAP: Hakemlik sistemi<br />
değişecek. En geç 10 yıla hakem transferleri<br />
de görülecek. Lokalde her hakem her ülkede<br />
tartışılıyor. Baskıdan kurtulup Avrupa’ya<br />
çıktıklarında daha rahat yönetiyorlar. Hızlanan<br />
futbolda masa hakemliğinin ya da teknolojik<br />
hakemliğin tartışılacağını da göreceğiz. Bu<br />
kadar büyük endüstri, tartışılmayan 1 adamın<br />
verdiği kararla milyonlarca doların yer<br />
değiştirmesini kaldıramaz. Ya tam teknolojik<br />
hakemlik gelecek ya da masa hakemliği.<br />
Rıza Hoca esmez,<br />
başınız ağrımaz<br />
n KUZEY:<br />
Kasımpaşa'daki<br />
Rıza Hoca rüzgarı<br />
Süper Lig'de<br />
devamlı eser mi?<br />
n CEVAP:<br />
Rıza Hoca esmez.<br />
Dinmez. Garanti<br />
performans sunar.<br />
Takım ne ilk 4’e girer ne 8.’likten<br />
aşağı düşer. Başınız ağrımaz.<br />
Rıza Hoca size “4 ile 8 arasında<br />
gezinirim” garantisini verir. Bu<br />
sene de böyle olacaktır.
‘FENERBAHÇE<br />
YALNIZCA<br />
BIR FUTBOL<br />
TAKIMI DEĞIL’<br />
Simon Kjaer, Helsingör’de<br />
İrfan Kurtulmuş’a konuştu<br />
FENERBAHÇE’nin bu sezon Fransa’nın<br />
Lille takımından transfer<br />
ettiği Danimarkalı savunma<br />
oyuncusu Simon Kjaer, milli takım<br />
kampında <strong>Kuzey</strong>’e konuştu. Türkiye<br />
ve Fenerbahçe’de çok mutlu olduğunu<br />
belirtti... Birkaç ay önce Kopenhag’da<br />
Sırbistan’a karşı oynadıkları<br />
maçın bitimine kadar Türkiye’ye ve<br />
Fenerbahçe’ye gideceğini bilmediğini<br />
belirten Kjaer, “Geceyarısından<br />
sonra menajerim sabah yola çıkmamız<br />
gerektiğini söyledi. O zaman<br />
transferden haberim oldu” dedi. İşte<br />
Viking’den inciler:<br />
n 'Güzellikleri içime soluyorum'<br />
“Teklif ilginçti. Ortamı görmek<br />
istedim, İstanbul'a gittim. Fenerbahçe<br />
büyük bir kulüp ve camia. Taraftar<br />
atmosferini yaşamak, insanların<br />
futbolla bu kadar ilgili olmalarını<br />
görmek fantastik bir şey. İyi bir<br />
futbol takımıyız, Fenerbahçe yalnızca<br />
bir futbol takımı değil. O kadar<br />
çok insanla alakalı ki her gün bunu<br />
görmek, hissediyor olmakla birlikte<br />
içimde soluyorum. Yeni bir kültürü<br />
öğrenmek, her gün yeni yeni pozitif<br />
şeylere tanık olmak mutluluk veriyor.<br />
Zamanla daha çok şeyler öğreneceğime<br />
inanıyorum.”<br />
n 'Shakhtar zordu, biliyorduk'<br />
“Shakhtar Donetsk oldukça zor<br />
bir ekipti. Rövanşı 3-0 kaybetmemiz<br />
maçın gerçek sonucunu yansıtmıyor.<br />
Biraz şanslı olup skoru 1-1 ya<br />
da 2-1’e getirmiş olsaydık karşılaşmanın<br />
seyri değişirdi. Tabii ki Şampiyonlar<br />
Ligi’nde gruplara kalamadığımız<br />
için hayalkırıklığı yaşadık.<br />
Yeni bir takımız ve her ne kadar yeni<br />
futbolcular alınsa da başka takımlarda<br />
da görüldüğü gibi takım yerine<br />
oturana kadar zamana ihtiyaç var.<br />
İyi yoldayız.”<br />
KUZEY<br />
ÖZEL<br />
RÖPORTAJ<br />
Türkçe<br />
'Merhaba' dedi<br />
Türkçe'yi fazla konuşamadığını<br />
söyleyen ‘Merhaba’ ve<br />
‘Günaydın’ı’ güzel telaffuz<br />
eden Kjaer, yanımıza geldiğinde<br />
Türkçe ‘Merhaba’<br />
derken, takımda iletişimin<br />
İngilizce ve Portekizce ağırlıklı<br />
olduğunu söyledi.<br />
“BIR DAHA ASLA<br />
KIRMIZI GÖRMEM”<br />
Avrupa Ligi’nde iyi<br />
bir grupta büyük ve iyi<br />
takımlara karşı mücadele<br />
edeceklerini belirten Kjaer,<br />
zamanı geldiğinde her maçı<br />
ayrı ayrı değerlendirmeleri<br />
gerektiğini düşündüğünü<br />
belirtti. Takımdaki<br />
önemli isimler, iyi bir<br />
teknik direktör ve tüm<br />
unsurlarla beraber büyük<br />
hedefe ulaşmak için çok<br />
çalıştıklarının altını çizen<br />
Kjaer, Şampiyonlar Ligi’nde<br />
gördüğü kırmızı karta<br />
elbette üzüldüğünü ama bir<br />
daha asla böyle bir hataya<br />
düşmeyeceğine değindi.<br />
“NANI ISTEDI<br />
DURDUM”<br />
“Tek hedef şampiyonluk”<br />
diyen Viking, Antalyaspor<br />
maçında yaşananları şöyle<br />
anlattı: “Nani’nin frikik<br />
golü öncesi yanına gittim.<br />
Barajın önünde durarak<br />
rakibin zıplamalarını önlemeyi<br />
isteyip istemediğini<br />
sordum. Nani benim durduğum<br />
yerden topu gönderdi<br />
ve mükemmel bir gol attı.<br />
Mutluluk vericiydi.”<br />
“PEREIRA NE<br />
ISTEDIĞINI BILIYOR”<br />
Kjaer, Pereira için “İyi bir<br />
hoca ve yöneticiliği mükemmel.<br />
Oynatmak istediği<br />
stili çok iyi biliyor” derken,<br />
İstanbul'u da öve öve<br />
bitiremedi: “Fantastik bir<br />
şehir. Anadolu yakasında<br />
mükemmel bir ev bulduk.<br />
Güzel hava ve güzel yemeklere<br />
hayranız.”<br />
“ÖYLE BIR GARANTI<br />
ISTEMEDIM”<br />
Danimarkalı, Fenerbahçe<br />
otobüsüne yapılan saldırıyla<br />
ilgili “Böyle bir olay bir<br />
daha yaşanmayacak” diye<br />
garanti istediği yönündeki<br />
haberlere de ateş püskürdü:<br />
“Kesinlikle böyle bir<br />
şey istemedim ve herhangi<br />
bir Türk gazeteciyle asla<br />
konuşmadım. Bunu yazan<br />
gazetenin yaptığı haber<br />
kendi sorumluluğunda.”