03.11.2017 Views

Kuzey Eylül 2015 Sayı 1

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

AYLIK HABER GAZETESi/DANSK-TYRKISK MANEDSAVIS<br />

KUZEY<br />

<strong>Kuzey</strong> Avrupa’nın Türkçe gazetesi SAYI / UDGAVE:1 YIL / ÅRGANG:1 EYLÜL / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

www.kuzey.dk<br />

GRATIS<br />

KURBAN<br />

BAYRAMINIZ<br />

KUTLU OLSUN<br />

<strong>Kuzey</strong> Gazetesi<br />

ile Türkiye'nin<br />

önde gelen<br />

müzik şirketi<br />

Kalan'dan dev<br />

birliktelik wsayfa 17<br />

Prof. Dr. Adnan Bülent BALOĞLU:<br />

KURBANLARIMIZI ‘KARDEŞLİK’ İÇİN KESELİM<br />

wsayfa 16<br />

KUZEY’LE FOTOĞRAF<br />

ÇEK, ÇEKİLİŞE KATIL<br />

Yıldız AKDOGAN<br />

Når Islamisk<br />

Trossamfund skyder<br />

sig selv i foden<br />

wsayfa 8<br />

Sadi TEKELiOGLU<br />

Yeni Danimarka’ya<br />

yeni gazete<br />

wsayfa 5<br />

SERDAR ALİ ÇELİKLER<br />

‘KJAER SANKİ ÇİN MALI’<br />

ÜNLÜ spor yorumcusu Serdar Ali Çelikler, Danimarkalı<br />

Türkiyeliler’in sorularını cevaplıyor. İşte<br />

Çelikler’in ilk röportajı: “Bu gerçek Kjaer olamaz,<br />

Çin malı... Gomez çok gol atar... İbrahimoviç transferi,<br />

G.Saray’a bir operasyondu. Yönetim uyanmadı.”<br />

wsayfa 22-23<br />

wsayfa 6-7<br />

DR. HAYDAR DÜMEN<br />

‘Hiçbir erkek,<br />

kadın varken<br />

eşeğe gitmez’<br />

Kutlu Esendemir<br />

sordu. Haydar<br />

Dümen, Türkiye’nin<br />

cinselliğini anlattı.<br />

Peter BRIXTOFTE<br />

Tyrkere i<br />

Danmark et gode.<br />

TRAJİK HIKÂYESINI<br />

SADI<br />

TEKELIOĞLU'NA<br />

ANLATTI<br />

wsayfa 8<br />

wsayfa 21<br />

irfan<br />

KURTULMUS<br />

Merhaba...<br />

wsayfa 15<br />

Ahmet DEMiR<br />

Hvem er egentlig<br />

de radikaliserede<br />

unge?<br />

wsayfa 4<br />

INGERLAND<br />

Danimarka vatandaşlığını almak<br />

1<br />

Kendi geçimini sağlıyor olma şartı<br />

3<br />

Suç işleyerek mahkum olanların<br />

zorlaşıyor. Mimarını hepimiz çok<br />

sertleştiriliyor. Artık son 5 yılın 4.5 vatandaşlık için bekleme süresi<br />

yılında kendi geçimini sağlayacak % 50 artırılacak. Suça göre,<br />

iyi tanıyoruz: İnger Støjberg...<br />

gelir elde etme şartı aranacak. ‘karantina’ süresi 20 yılı bulabilir.<br />

Uyum Bakanı çıtayı da bakın<br />

2<br />

Dil sınavının içeriği değiştirilip<br />

4<br />

Vatandaşlık sınavında soru ve<br />

nasıl yükseltti: “Hak eden ve<br />

layık olan vatandaş olabilecek.”<br />

zorlaştırılıyor. Halen geçerlilikte doğru cevap sayısı değişiyor.<br />

olan 7’nci sınıf düzeyi 9’uncu<br />

Kanun çıkarsa, 40 sorudan 32 doğru<br />

İşte ‘İngerland’a getirilen 4 şart: sınıf düzeyine çıkartılıyor.<br />

cevap verilmesi zorunlu olacak. wsayfa 9<br />

Zeliha'nın<br />

dramı<br />

“Danimarkalı yetkililer beni bu sözle şoke<br />

etti: Çocuğun bakıcı ailede kalacak.”<br />

KUZEY’İN KEDİSİ<br />

Didişmeye<br />

geldim<br />

Ümit OLCAY<br />

wsayfa 2<br />

wsayfa 12<br />

GÆSTESKRIBENT<br />

SANNE<br />

GRAM<br />

FADEL<br />

Om at<br />

blande<br />

kulturer<br />

Aslı Bora<br />

sizin için<br />

Kapadokya’da<br />

wsayfa 19<br />

wsayfa 14<br />

Fikret<br />

AYDEMiR<br />

Mad Max<br />

wsayfa 21<br />

Mert EZiCi<br />

Siz hiç<br />

aşkınızdan<br />

soğudunuz mu?<br />

wsayfa 19<br />

Gizem<br />

SAHiNOGLU<br />

Gel gezelim


2 MAGAZİN / MAGASIN<br />

KUZEY<br />

Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

Ben didişmeye<br />

geldim<br />

KUZEY’İN KEDİSİ<br />

Ümit OLCAY<br />

umıtolcay@kuzey.dk<br />

<strong>Kuzey</strong>den çok uzakta<br />

Güney Ege’de, tatilimin<br />

son günü geldi ve ben hâlâ<br />

ilk yazımı gazeteye teslim<br />

etmedim.<br />

Teslim etmek için<br />

acele etmeme gerek var<br />

mı yok mu onu da bilmiyorum,<br />

-şimdi bakın sevgili<br />

okuyucular, bir gazetenin<br />

çıkması şu kadar sürer ve<br />

böyle aşamalardan geçilir<br />

gibi ahkâm kesecek cümleler<br />

söylemeyeceğim. Dedim<br />

ya bu benim ilk yazım ve gerçekten çok sıcak!<br />

Türkiye’den, Danimarka’da yaşayan Türklere<br />

yazmaksa ayrı bir stres.<br />

Hırsızlığı sevmem, onun için açık konuşacağım,<br />

Bodrum sıcağında bu yazıyı yazarken sizden arak<br />

yapan ben, Tuborg içiyor ve Danimarka’ya vergi<br />

ödüyorum. Bu da size duble yol olarak geri dönüyor.<br />

İşte o an, stresim azalıyor!<br />

Kandaşız ama uzağız. Sizinle nasıl iletişime<br />

geçeceğim bilmiyorum. Olduğum gibi olmalı ve<br />

olduğu gibi anlatmalıyım İstanbul’u ya da Türkiye’yi<br />

herhalde.<br />

Zannettiğiniz gibi değil Türkiye!<br />

Hele o sizlerin çocukken hatırladığı, annelerinizin<br />

anlattığı, dedelerinizin gözlerini doldurduğu gibi hiç<br />

değil.<br />

Hırsların her şeyden değerli olduğu, toplumun<br />

her kesiminde itişme olan, döneri hep bana doğru<br />

keselimin, siyasetten sanata, aydından baltaya<br />

kadar sirayet ettiği bir durum söz konusu.<br />

Hatta daha da ileri gideyim; bayram günü sokakta<br />

gördüğü bir yabancının bayram tebriğine bile<br />

cevap vermeyip, bir de üstüne karısını ve çocuğunu<br />

kollayan insanların olduğu, sevgiden uzak bir ülke.<br />

Hani her sabah apartmanda, sokakta, parkta birbirinize<br />

god morgen, guten morgen, goedemorgen<br />

dediğiniz Danimarkalı, Alman, Hollandalı’yla<br />

yaptığınız gibi samimi ve insanca değil burası.<br />

Tanımadığına selam bile yok Türkiye’de.<br />

Bence yardım edin!<br />

Evet siz. Türkiyelilerin orada Avrupalaşan,<br />

medeniyet gören kuşakları sizden bahsediyorum.<br />

Oradan memleketlerinize, ailelerinize, topraklarınıza<br />

geldiğinizde artık ‘Ah ah ne özlemişim şunu bunu<br />

yapmayı’ demektense, bir ucundan tutun medeniyetin!<br />

İletişime geçin, konuşun, didişin, harekete geçirin<br />

sosyal insan olmanın dayanılmaz hazzını;<br />

Sosyal devlette ki insan haklarından bahsedin,<br />

Demokrasiden konuşun,<br />

İskandinav ülkelerinde yaşayan insanların<br />

birbirine nasıl güvendiğini anlatın,<br />

Bazen ‘Öyle yapılmaz toprağım, medeni insanlar<br />

böyle davranır’ deyin.<br />

Her gördüğün sakallıyı deden sanma misali,<br />

çekik gözlülerin dünyadaki çeşitliliğini anlatın,<br />

Gereksiz kornaya basmanın gürültü kirliliği<br />

olduğunu söyleyin,<br />

Hava atacak “değerli” şeylerin, markalar değil<br />

başka şeyler olduğundan bahsedin,<br />

Orada içinde yaşadığınız ormanların<br />

fotoğraflarını gösterin,<br />

Parkların önemini, huzurunu anlatın ki ağaçlar<br />

solup odun olmasın!<br />

Yalnız lütfen, yağmurda nasıl araba kullanıldığını<br />

öğretmeden önce, göz çıkartmadan şemsiye nasıl<br />

kullanılır onu gösterin!<br />

Bir ucundan tutun ki; yeni kuşakların verimli<br />

olacağı “değerli” meseleleri olsun. Sanattan,<br />

bilimden, aydınlıktan, üretimden taraf olsun ve<br />

bizlerle paylaşsın. Yozlaşmış bir ülkenin hasret<br />

çekeni olmayın ve onun için yardım edin.<br />

Ben ediyorum! Dedim ya bana kızmayın, ben<br />

didişmeye geldim …<br />

Sadece “Ne mutlu Türk’üm diyene” demekle,<br />

olmuyor!<br />

* Her cuma yeni yazısı www.kuzey.dk’da yayınlanacak.<br />

Yaz bitti!<br />

Seçimlerdi, ramazandı, bayramdı,<br />

hükümet kurma çalışmalarıydı,<br />

koalisyondu, transferlerdi, Van<br />

Persie'ydi, Nani'ydi, Podolski'ydi<br />

borsaydı, Dolar’dı, Euro'ydu, terördü,<br />

Suriye'ydi, IŞİD'di, göçmenlerdi<br />

derken 3 ay, 90 gün sanki 3 dakika 90<br />

saniyeymiş gibi uçup gitti...<br />

Oysa biz magazin gazetecileri için<br />

bu 3 ayın yani 90 günün her bir dakikası<br />

hatta saniyesi bile dolu dolu geçti!<br />

Aslında "Nerede o eski yazlar!"<br />

YAZ BİTTİ!<br />

3 ayı, 90 günü, binlerce<br />

saati, onbinlerce dakikayı<br />

böyle bir yazıya sığdırmak<br />

elbette mümkün değil...<br />

Benim unuttuğum bi<br />

dolu ‘yaz aşkı’, tonlarca<br />

güzel restoran, konser,<br />

beach, ayrılık, kırgınlık<br />

ve saçmalık yaşandı<br />

tabii ki... Ama işte<br />

benim dev bir çöplüğü<br />

andıran zihnimde<br />

kalanlar bunlar.. En<br />

başta da dedim ya yaz<br />

bitti... Şimdi sonbahar<br />

düşünsün...<br />

Z<br />

MAGAZİN YAZARI KADİR KAYMAKÇI’DAN<br />

2105 yazının Raporu<br />

Farah Zeynep Abdulah ve<br />

sevgilisi Gökhan Tiryaki<br />

YAZIN SÜRPRİZİ<br />

Bu başlığın altını doldurmayı<br />

hak eden isim kesinlikle Demir<br />

Demirkan'la 20 yıla yakın ilişkisini<br />

bitirip müzisyen Emre Kula'yla<br />

yıldırım nikahı kıyan Sertab<br />

Erener bence! Bu evlilik o<br />

kadar sürpriz oldu ki Erener'in<br />

bazı yakın arkadaşları bile<br />

nikâhı gazetelerden ve sosyal<br />

medyadan öğrendi...<br />

diye nostaljik bir cümle kursam<br />

magazin gazeteciliğiyle uğraşan hiç<br />

kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum<br />

doğrusu...<br />

Her geçen gün daha da 'mutsuz,<br />

keyifsiz, eğlencesiz' olmaya başlayan<br />

bir ülkede 'hayatın gülen yüzünü, neşesini,<br />

aşkı, lezzeti' gizlendiği yerden<br />

bulup çıkarmak güzel soslarla tatlandırıp<br />

okuyucuların önüne sunmak<br />

gittikçe daha da zorlaşıyor...<br />

Ama işimiz bu!<br />

Ve bu yaz da bütün magazin gazetecisi<br />

editörler,<br />

muhabirler, yazarlar<br />

siz okurlar için<br />

gecesini gündüzüne<br />

kattı... Yüzlerce<br />

haber, fotoğraf, yazı<br />

arasından aklımda kalan 3-5 'yaza<br />

damga vuran' olayı sizlerle paylaşmak<br />

istiyorum... Önümüz kış, siz de bu<br />

haberleri hatırlayıp 'turşusunu' kurarsınız<br />

kimbilir belki karlı bir gecede<br />

gözünüzün önüne gelip içinizi ısıtır,<br />

yüzünüzü güldürürler;)<br />

YAZIN ‘YAKALANMALARI’<br />

YAZIN<br />

MEKANLARI<br />

Magazin yazarlarımız bu yıl da<br />

daha önceki yıllarda olduğu gibi<br />

yaz gelir gelmez göçmen kuşlar<br />

gibi gruplar halinde güneye uçtu!<br />

Hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan<br />

yedi, içti, gezdi, dolaştı ve her<br />

şeyi köşelerinde okurlarla paylaştı!<br />

Ben onların yalancısıyım<br />

dediklerine göre bu yıl Bodrum'un<br />

en 'trend' beach'i Yalıkavak'taki<br />

X-Beach oldu! Mikonos'taki<br />

dünyaca ünlü beach party'lerinin<br />

ruhunu Bodrum'a taşıyan<br />

X-Beach tatilcilerin yanı sıra ünlü<br />

isimlerin de gözdesiydi!<br />

Mandarin Otel'in içindeki<br />

Juju Beach ise kesinlikle<br />

yazın en 'cool' beach'i oldu!<br />

Bu yıl ısınma turları yapan<br />

Juju'nun 2016 yazına damga<br />

vuracağını söyleyenlerin sayısı<br />

azımsanmayacak kadar çok...<br />

Mufla! Bodrum'da bu yaz yemek<br />

dendiğinde adı en çok anılan<br />

restoran Mufla'ydı! Muhteşem<br />

bir günbatımı manzarası<br />

eşliğinde güzel yemek yemek,<br />

güzel kokteyller, şaraplar içmek<br />

isteyenler ve ağzını tadını bilenler<br />

Mufla'ya koştu...<br />

Çeşme'nin artık klasikleşmiş<br />

beach'lerinin yanında bu yazın<br />

star'ı Zoe Beach'ti.. Sık sık kapıda<br />

kuyruklar olduğu haberleri<br />

kulağımıza geldi! Sokakları artık<br />

iğne atsan yere düşmeyecek<br />

duruma gelen Alaçatı'dan sonra<br />

halk oluk oluk Hacı Memiş'e aktı...<br />

Ebru Güzel ve Beyaz<br />

Yaz demek biraz da ‘paparrazilik’<br />

demek! Bu yıl da Bodrum-Çeşme<br />

hattında birçok ünlü isim ‘objektiflere<br />

yakalandı’! Yılın ilk günlerinde başlayan<br />

ilişkileri tam gaz devam eden Sinem<br />

Kobal’la Kenan İmirzalıoğlu’nun<br />

zodyaktaki sarmaş dolaş pozları bu yazın<br />

unutulmazları arasındaydı! Barcelona’ya<br />

transfer olan gururumuz Arda Turan’ın<br />

sevgilisi Aslıhan Doğan’la Bodrum tatili de<br />

günlerce magazin sayfalarını şenlendirdi...<br />

Sayfaları şenlendirme konusunda<br />

şampiyonluk ise Farah Zeynep Abdullah’ın<br />

oldu! Sevgilisi Gökhan Tiryaki’nin<br />

Abdullah’a güneş yağı sürdüğü fotoğraflar<br />

‘<strong>2015</strong> yazı’ dendiğinde ilk akla gelecek<br />

kareler olacak yıllarca!<br />

Yıllara meydan okuyan bir diğer kare<br />

ise uzun süre sonra ilk kez ‘paparazzilere’<br />

yakalanan şovmen Beyaz’ın eski manken,<br />

Yard. Doç. Dr. Ebru Güzel’le deniz ortasında,<br />

deniz yatağında kadeh tokuşturduğu oldu!<br />

Yılmaz Erdoğan<br />

ve Belçim Bİlgim<br />

YAZIN BOŞANMALARI<br />

Ece Erken'le eşi Serkan Uçar'ın sonu başından belli<br />

evliliğinin bitmesine sanırım sanat camiasında kimse<br />

şaşırmamıştı! Uçar'ın boşanma dilekçesinde "Eşim bana<br />

ergen dedi" sözleri birçok insanı tebbesüm ettirdiyse de<br />

ikili bir orta yol bulup medenice ayrılmayı başardı!<br />

Yeşim Salkım-Hakan Eratik evliliğinin bitmesi bir<br />

yere kadar da Yılmaz Erdoğan'la Belçim Bilgin'in<br />

yuvasının üzerinde kara bulutlar dolaştığı iddiaları<br />

bombaydı! İkilinin çok çok yakınları boşanmanın an<br />

meselesi olduğunu söylerken onlar objektiflere 'mutluluk<br />

pozu' vermeye devam etti.. Bu evlilikle ilgili en doğru şeyi<br />

zaman söyleyecek sanırım!


I'm<br />

TURKISH.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

DANISH.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

FAROESE.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

ARAB.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

MUSLIM.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

KURDISH.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

CHRISTIAN.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

JEW.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

ATHEIST.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

WHITE.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

BLACK.<br />

Don't<br />

I'm<br />

STRAIGHT.<br />

Don't<br />

Panic<br />

I'm<br />

GAY.<br />

Don't<br />

Panic<br />

Panic<br />

Don’t Panic. We are One.<br />

We are Denmark.<br />

WE ARE MERGEN.<br />

www.<br />

mergen.<br />

dk


4 KÜLTÜR / KULTUR<br />

KUZEY Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

MAD MAX VE GÖÇMENLER<br />

TİNA Turner ve Mel Gibson’un<br />

efsane filmi ‘Mad Max’i hepimiz<br />

nefeslerimizi tutarak izlemiştik<br />

yıllar önce.<br />

George Miller’in 1979 yapımı<br />

filmi Mad Max dünyasında, dünyanın<br />

sonu gelmiştir. Sadece bir<br />

avuç ayrıcalıklı insanlar güvenlik<br />

içerisinde yaşayabilmektedir.<br />

Bir tas su için herkes birbirini<br />

gırtlaklar.<br />

Bir bidon petrol için çeteler<br />

birbirine girer.<br />

Ve ayrıcalıklı sınıfa dahil olabilmek<br />

için her türlü yalakalık yapılır,<br />

en yakını satılır, öldürülür.<br />

Mad Max filminin <strong>2015</strong> yılında<br />

yeni versiyonu çekildi. Yine büyük<br />

bir zevkle izledik rahat sinema<br />

koltuklarımızda, elimizde patlamış<br />

mısırlarımızla.<br />

Tıpkı Ortadoğu’daki savaşları<br />

izlediğimiz gibi ‘sırçasaray<br />

evlerimiz’de...<br />

Özellikle Suriye bağlamında<br />

‘arı kovanına çomak sokan’ Batı,<br />

yaşamak için kovanlarından çıkmak<br />

zorunda bırakılan ‘arılar’dan<br />

rahatsız.<br />

Oysa Suriye’de<br />

yarım<br />

yamalak olsa<br />

da demokrasi<br />

ile yarı başkanlık<br />

sistemiyle<br />

yönetiliyordu.<br />

Babadan<br />

oğula da geçse<br />

seçimle işbaşına<br />

gelen yöneticileri vardı.<br />

Cumhurbaşkanı 7 yılda,<br />

parlamento ise 4 yılda bir yapılan<br />

ve yetişkin bütün Suriyelilerin<br />

katıldıkları seçimlerle işbaşına<br />

geliyordu.<br />

Hiçbirşeyleri olmasa da en<br />

azından can güvenlikleri endişeleri<br />

yoktu.<br />

Avrupalı liderler ‘sırçasaray<br />

evlerimiz’i güvenlik altına alabilmek<br />

için çareler düşünüyor. Son çare,<br />

Avrupa Birliği içerisinde sınır<br />

kontrollerinin yeniden başlaması.<br />

14 Haziran 1985 yılında<br />

imzalanan Schengen Anlaşması<br />

nedeniyle, Avrupa Birliği içerisinde<br />

sınır kontrolleri kademeli olarak<br />

kaldırılmıştı.<br />

BRÜKSEL’DEN<br />

Fikret AYDEMiR<br />

fikretaydemir@kuzey.dk<br />

Ceza yemeyi göze alabiliyorsanız<br />

bir ülkeden bir başka ülkeye, arabanızla<br />

saatte 180 kilometre süratla<br />

geçebiliyordunuz hiçbir engele<br />

takılmadan.<br />

Suriyeli mültecilerin AB sınırlarını<br />

zorlaması nedeniyle AB’nin iki büyük<br />

patronu Almanya Başbakanı Angela<br />

Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı<br />

François Hollande başkanlığında<br />

şimdi Avrupalı liderler, sınır<br />

kontrollerinin yeniden başlatılmasını<br />

tartışıyor yüksek sesle.<br />

Birleşmiş Milletler’in verilerine<br />

göre Türkiye’de 1.938.999,<br />

Lübnan’da 1.113.941, Ürdün’de<br />

629.245, Irak’ta 250.408, Mısır’da<br />

132.375, Almanya’da 98.783,<br />

İsveç’te 64.685, Macaristan’da<br />

18.777,<br />

Avusturya’da<br />

18.647,<br />

Bulgaristan’da<br />

15.197,<br />

Hollanda’da<br />

14.137,<br />

Danimarka’da<br />

11.296,<br />

İngiltere’de 7.030,<br />

Fransa’da 6.657 ve Belçika’da 6.334<br />

Suriyeli mülteci bulunmakta.<br />

En fazla Suriyeli mülteciye<br />

kapısını açan Türkiye’de herkes<br />

Suriyeliler’den şikayetçi. Herkesin<br />

dilinde ‘Suriyeliler bizi mahvetti!’,<br />

‘Her yer Suriyeli doldu’, ‘Suriyeliler<br />

geldi hırsızlık hortladı’, gibi<br />

suçlamalarla her şeyin sorumlusu<br />

olarak onlar gösteriliyor maalesef.<br />

Başkalarına söylemeye cesaret<br />

edemezsek de...<br />

Vicdanımıza soralım: 3 gün<br />

boğazından bir kuru ekmek lokması<br />

bile geçmeyen çocuğumuz için,<br />

henüz 10 yaşındaki kızımızın ırzına<br />

geçilmemesi için, anne babamızın<br />

gırtlağı kesilmemesi için neler<br />

yapmayız ki...<br />

symbol_yurtdisi_ilan_214x100_v2.pdf 1 27/08/15 15:36<br />

BÖYLE SIĞINAĞA<br />

CAN KURBAN!<br />

Danimarka'nın dünyaca ünlü<br />

markası VIPP, yeni konteynır ev<br />

projesini tanıttı. İsmi VIPP Shelter<br />

(Sığınak). 2 konteynırdan oluşan ve bir<br />

tarafı tamamen cam olan bu 'siyah ev'in<br />

fiyatı... Sıkı durun... 485 bin Euro... VIPP<br />

Sığınak'ta 4 kişi rahatça yaşayabiliyor. Daha<br />

fazla bilgi için www.vipp.com/ adresine<br />

başvurabilirsiniz.<br />

Prematüre<br />

doğan<br />

daha az<br />

para<br />

kazanıyor<br />

İNGİLTERE'deki<br />

Warwick<br />

Üniversitesi<br />

tarafından yapılan<br />

bir araştırmaya<br />

göre prematüre<br />

doğan bebekler<br />

diğerlerine oranla<br />

gelecekte daha az<br />

para kazanıyorlar.<br />

Aynı zamanda<br />

normal sürede<br />

doğanlar kadar<br />

zeki olmuyorlar.


KUZEY<br />

SAYI / UDGAVE: 1<br />

GÜNCEL / AKTUELT 5<br />

Türkiye, sağlık turizmi cenneti<br />

TÜRSAB'ın hazırladığı 2014 Sağlık<br />

Turizmi Raporu, Türkiye'nin sağlık turizminde<br />

geldiği noktayı ortaya koydu. Hedef<br />

2023'te 20-25 milyar dolar gelir elde etmek<br />

İşte rapordan öne çıkan başlıklar:<br />

n 2013'te Türkiye'ye sağlık turizmi için<br />

gelenlerin sayısı 300 bin. 2014 için hedef<br />

400 bin kişiydi. Ancak bu rakama saç ekimi,<br />

plastik cerrahi gibi sağlık merkezlerine<br />

kendi inisiyatifleriyle gelen kişiler de eklendiğinde<br />

rakam 2013’te bile 480 bine ulaştı.<br />

n Sağlık turizminden elde edilen gelir<br />

2.5 milyar dolar. Hedef bu rakamı 2023'te<br />

'Wipeout', 'Fear Factor', 'Benzemez<br />

Kimse Sana', 'Var Mısın Yok<br />

Musun' gibi birçok programın<br />

yaratıcısı Endemol, dizi sektörüne<br />

'Paramparça' ile girdi. Grubun<br />

Türkiye Genel Müdürü Hakan<br />

Eren, Bora Jet Dergisi'ne verdiği<br />

röportajda dizi maliyetlerini, reytingler,<br />

yurt dışı satışları ve film<br />

projelerini anlattı...<br />

Dizi sektörüne ise yeni girdiniz.<br />

Diziye 2014’te girdik. Yeniden yapılanma<br />

neticesinde Türkiye’deki asıl<br />

pazarın büyümesinin dizi tarafında<br />

olduğunu biliyorduk. Merkez ofise<br />

Türk dizilerinin başarısını anlatmaya<br />

çalıştık ve buraya ciddi bir kaynak<br />

getirdik. Sektöre de büyük katkı<br />

sağladık. Diziye girdiğimizde hedefimiz,<br />

“2014 Eylül ayında ilk projemizi<br />

ekrana getirelim ve <strong>2015</strong>’te en az beş<br />

projemiz olsun” şeklindeydi. Şimdi<br />

sinema filmlerine giriyoruz. Uluslararası<br />

filmler ve diziler yapacağız.<br />

Daha düşük bütçeli yapımların ve<br />

dizilerin reytingini, maliyetleriyle kıyaslayınca<br />

nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?<br />

İlk işimiz “Paramparça” dizisi.<br />

Üzerinde bir yıl çalıştık. Bazı meslektaşlarımızın<br />

aksine tamamen kreatif<br />

insanlara yatırım yaparak bu işe girdik.<br />

Senaristler, yönetmenler ve oyuncularımızı<br />

öncelikle bünyemize aldık.<br />

Senaristi Yıldız Tunç, “Binbir Gece”<br />

ve “Aliye” dizilerinin senaristliğini<br />

yaptı. Kendisi Endemol Türkiye’nin<br />

baş senaristi. Yönetmenimiz Cevdet<br />

Mercan ise bana göre Türkiye’nin en<br />

büyük yönetmeni. Diziler sakız gibi<br />

uzuyor. 90 dakika geçiyor ve bu sürede<br />

hiçbir şey olmuyor. Bizde ise tam<br />

20-25 milyar dolar seviyesine çıkarmak.<br />

n Türkiye, diğer ülkelere kıyasla tıbbi<br />

operasyon maliyetlerinde yüzde 60'a<br />

yakın tasarruf sağlıyor. Örneğin, bypass<br />

olmanın Türkiye'de faturası 8 bin<br />

500 ile 21 bin dolar arasındayken,<br />

İspanya'da 39 bin ile 43 bin dolar<br />

arasında. Almanya'da<br />

omurga<br />

füzyon ameliyatı olmak<br />

29 bin dolar iken,<br />

Türkiye'de 7 bin dolar.<br />

tersine her bölüm, bir sinema filmi<br />

gibi. Bunu sağlamak kolay değil.<br />

Dizilerimizle Orta Doğu’yu fethettik<br />

mi? Asıl başarının Amerika gibi pazarlara<br />

girmek olduğunu söyleyenler de var.<br />

Ortadoğu’yu fethetmedik aslında.<br />

Hem satış fiyatları hem de Türk<br />

dizilerine talebin en alt seviyede<br />

olduğu noktada biz “Paramparça”yı<br />

satmaya başladık. Onun etkisiyle<br />

satışlar yine eski seviyesine geldi.<br />

Amerika’da neden olmadığı konusu<br />

ise… Endemol’un formatları daha<br />

n Türkiye saç ekimi ve estetik için<br />

de gözde bir destinasyon. Saç ekimi<br />

Türkiye'de 5 bin TL iken bu rakam<br />

Avrupa’da 10 bin Euro, ABD’de 30 bin<br />

dolar seviyesinde.<br />

n Türkiye plastik cerrah sayısı<br />

açısından 1200 cerrah ile dünyada<br />

9'uncu sırada.<br />

n Türkiye’ye tedaviye gelen<br />

hastaların çoğunluğu temmuz<br />

ayını tercih ediyor. En çok<br />

gelinen şehirler arasında ise<br />

Antalya ilk sırada yer alıyor.<br />

Bir dizi bölümünün maliyeti:<br />

1 milyon TL<br />

Erkan<br />

Petekkaya<br />

Dizi sektörüne<br />

'Paramparça'yla adım<br />

atan Endemol'un<br />

Türkiye<br />

Genel Müdürü<br />

Hakan Eren<br />

sektörü anlattı:<br />

Başrol oyuncularının<br />

ücretleri bölüm<br />

başı 50 ile 120 bin lira arasında<br />

değişir. Bu seviyelerin<br />

altında olmaz.<br />

Nurgül<br />

Yeşilçay<br />

çok Avrupa’da meşhur. 2011’de<br />

Amerika’da Endemol stüdyosu<br />

kurduk. 2016’da prodüksiyonuna<br />

başlayacağımız Hollywood’la ortak<br />

film projemiz var. Buradaki<br />

düzeni biraz daha medeni hale<br />

getirip, daha Batı’ya gitmeyi<br />

planlıyoruz.<br />

Sektörün en önemli sorunu ne?<br />

En önemli sorun entelektüel<br />

sermaye, insan kaynağı. Prodüksiyonu<br />

devam eden yaklaşık<br />

40 dizi var. Bunları yazan ise 25<br />

ekip var. Yeni hikayeciler, senaristler<br />

yetiştiremiyoruz. Hep eski isimlerle<br />

devam ediyoruz. Gençleri yetiştiremezsek<br />

sektör tıkanacak. Sektörün<br />

aynı zamanda yönetmen sıkıntısı da<br />

var. İşler iyi gitmediğinde hemen<br />

yönetmen değişiyor.<br />

Yapımcı firmalar genelde yayıncı<br />

kuruluşların finansmanına mecbur mu?<br />

Prefinansman modeliyle çalışmak<br />

zorundayız. En hızlı ödeyen yayıncı<br />

bile yayından 2 ay sonra ödemeyi<br />

yapar. En az 6 aylık prefinansman<br />

demek bu. 1 bölüm dizinin maliyeti<br />

500 bin ile 1 milyon TL arasında. 10<br />

bölüm finanse ettiğinizi düşünün. Bu<br />

nedenle avantajlıyız. Ciddi bir parayı<br />

prefinansman, olarak Türkiye’ye<br />

aktardık.<br />

Başrol oyuncularının maliyetleriniz<br />

içindeki payı nedir?<br />

Ücretler yüksek. Reytingler ve<br />

reklam gelirleri eski seviyelerinde olsa,<br />

makul karşılanabilir. Ama şu anda maalesef<br />

oyuncu ücretleri ana kalemlerin<br />

başında geliyor. Başrol oyuncularının<br />

ücretleri bölüm başı 50-120 bin lira<br />

arasında değişir.<br />

Sadi<br />

TEKELiOGLU<br />

saditekelioglu@kuzey.dk<br />

Yeni Danimarka’ya<br />

yeni gazete<br />

SİZLERE şimdi başka bir adresten, başka bir<br />

gazete başlığının altından “MERHABA” diyorum.<br />

Sizlerle, 1996 yılından beri önce Yeni Yüzyıl,<br />

ardından SABAH ve Cumhuriyet gazeteleri ve<br />

en uzun soluklu olarak da 2002 yılından beri yazı<br />

işleri müdürlüğünü yaptığım Haber, Gazette ve Al<br />

Habar gazetelerinden tanışıyoruz.<br />

Yazımın başlığında son yıllarda Türkiye’de<br />

en çok revaçta olan “Yeni Türkiye” sıfat<br />

tamlamasından esinlendim.<br />

Danimarka’da yaşayan Türkler için artık<br />

Danimarka “Yeni Danimarka” olmuştur.<br />

Evet Danimarka yeni Danimarka olmuştur,<br />

çünkü 1970’li yılların başında çocukları için daha<br />

iyi bir gelecek, daha mutlu bir yaşam kurmak<br />

amacıyla bu ülkeye gelen Anadolu köylülerinin<br />

çocukları bu ülkenin rengini, alışkanlıklarını,<br />

siyasetini, hatta ağzından giren lokmayı bile<br />

değiştirecek bir performans sergileyerek buradaki<br />

en iyi uyum sağlamış göçmen grubu haline<br />

gelmeyi başarmışlardır.<br />

O Anadolu köylülerinin çocukları artık<br />

Danimarka’da doktor, savcı, milletvekili<br />

olmuşlardır.<br />

O Anadolu köylülerinin çocukları artık bu<br />

ülkenin kültürüyle özdeşleşmiş işyerlerine patron<br />

olmuşlardır.<br />

O Anadolu köylülerinin geldikleri Danimarka<br />

artık yoktur. Onların geldiği zamanlarda yabancı<br />

işçiler hakkında bir kelime bile olumsuz bir şey<br />

söyleyene ters ters bakılırken, artık bu ülkede<br />

yabancıları istemeyen parti ülkenin ikinci büyük<br />

partisi haline gelmiş, her dört kişiden birinin<br />

desteğini sağlamıştır.<br />

Birçok açıdan bakınca Danimarka artık yeni<br />

Danimarka’dır.<br />

Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi<br />

Danimarka’da da göçmenler ve onların<br />

çocuklarının medya tüketimi ve ihtiyaçları<br />

farklılaşmıştır. İşte bu yüzden bu farklı ihtiyaca<br />

cevap vermek için farklı bir gazete formatı içinde<br />

yer almaya ben de “Evet” dedim.<br />

Bu gazetede Türk dostu efsanevi Danimarkalı<br />

politikacı, eski bakan, milletvekili ve belediye<br />

başkanı Peter Brixtofte siyasi analizleriyle…<br />

Ahmet Demir bu yeni ülkede toplum yaşamı<br />

içinde aile yaşamını sürdürmekte güçlük çeken<br />

ailelere ve gençlere tavsiyeleriyle…<br />

Milletvekili Yıldız Akdoğan siyaset kulislerinden,<br />

parlamento koridorlarından yazılarıyla…<br />

Eski milletvekili Fatma Yeliz Öktem de siyasi<br />

yorumlarıyla…<br />

Türkiye’de “Ferrarisine LPG taktıran Belçikalı<br />

Türk” haberi ile efsane haline gelmiş Fikret<br />

Aydemir Avrupalı Türkler, AB ve göç politikalarıyla<br />

ilgili yazı ve yorumlarıyla…<br />

Gizem Şahinoğlu gençliğin nabzını tutan ve<br />

onların göz hizasında olacak yazılarıyla…<br />

Türk TV’lerinden tanıdığınız ünlü futbol yorumcusu<br />

Serdar Ali Çelikler futbol dünyasını anlatan<br />

haber ve yorumlarıyla…<br />

Danimarka’daki Türk basınının duayenlerinden<br />

İrfan Kurtulmuş hem güncel haberlerle hem de<br />

spor yorumlarıyla...<br />

Ümit Olcay, ‘ezeli fırlama’ yazılarıyla...<br />

Merhaba diyorlar…<br />

İlerleyen aylarda Türkiye'nin ve Danimarka'nın<br />

sanat, siyaset, magazin dünyasının ünlüleri de<br />

'KUZEY'de sizleri ısıtacak yazılar yazacaklar.<br />

Biz sizlere daha iyi bir "<strong>Kuzey</strong>" yaratmak için<br />

hazırız.<br />

Sizler de hazırsanız başlayalım…


6 RÖPORTAJ / INTERVIEW<br />

KUZEY<br />

DR. HAYDAR DÜMEN, YAKIN TARİHİN ŞİDDETİ,<br />

Kadın Tanrı’nın yeryüzündeki elidir<br />

Hayatın her alanında insanlığa,<br />

kadına karşı büyük bir taarruzun<br />

yaşandığı günlerden geçiyoruz.<br />

En alttaki lümpenden, en<br />

tepedeki isme kadar, kendilerine<br />

benzemeyen herkes hedefte.<br />

Nöro-psikiyatr Haydar Dümen,<br />

Türkiye’nin en önemli doktor<br />

ve yazarlarından. Ülkenin cinsel<br />

nabzını tutan bir fenomen.<br />

Kendisiyle İstanbul Cihangir’deki<br />

evinde buluştuk ve ülkeyi<br />

masaya yatırdık...<br />

Kutlu ESENDEMIR<br />

kutluesendemir@hotmail.com<br />

Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

Mini etek ve dekolte... Bu konuyla<br />

başlayalım. Bazı erkeklerin buna ateş<br />

püskürmesinin nedeni ne?<br />

Bütün olay bin yıl geriden başlıyor.<br />

Bugün başlayan bir olay değil. Bu bin yılın<br />

içerisinde özellikle yaşamı dine entegre<br />

ederek kendi öz kültürümüzden uzaklaştık.<br />

Ne doldurdu bunun yerini?<br />

Çöl kültürüne angaje olduk. İnanç bir<br />

tarafta dursun. Çünkü inanç da getirirken<br />

kültürünü getirdi, inancı getirmedi tek<br />

başına. Nasıl yemek yiyeceksin? Elinle<br />

yiyeceksin. İşte, nasıl oturacaksın, nasıl<br />

kalkacaksın, nasıl giyineceksin? İlkelce<br />

kurallarını buldular. Ama Türkiye kültürü,<br />

toprak tarım kültürüne dayalı. Onun<br />

ürettiği değer yargılarıyla bugünlere<br />

kendini taşıyabilmiş; dünyanın en<br />

sağlam karakterli insanlarını yaratıyordu.<br />

Çünkü toprak tarımla uğraşan insanlar<br />

doğayı bilir, hayvanlarla yakınlaşması<br />

vardır. Direnir, yardımlaşır ve doğayı<br />

harap etmediği, yıpratmadığı gibi kendi<br />

ilişkilerinde de dayanışma mecburiyeti<br />

vardır.<br />

Tarım toplumlarında kadın- erkek ilişkileri<br />

terazide nasıl yer tutar?<br />

Kadınla erkek ayrımı yoktur.<br />

Bugün kadının, “Erkeklerle<br />

çalışmıyorum” kuralını<br />

kırsal kesime aktarırsak,<br />

15 gün sonra burada<br />

ne ekmek bulabiliriz,<br />

ne domates, ne<br />

sebze yiyebiliriz.<br />

Tarım kültüründe<br />

insanlar yan yana<br />

çalışmak zorundadır.<br />

Ve şimdi sen bunu<br />

yasaklıyorsun. Yasaklarken<br />

ne şart koyuyorsun? Kadının<br />

en kutsal varlığı, değeri olan<br />

namusunu korumaya çalışıyorsun.<br />

Namus kavramına gidiyorsun. Bütün<br />

özgürlükleri kısıtlarken burada namus<br />

kavramını kullanıyorsun. Oysa kadın<br />

tanrının yeryüzündeki eli, yaratıcı<br />

ırgatıdır. Kadın yaratıyor, tanrı adına<br />

yaratıyor. Tohum alıyor. Bir tanrıdır<br />

kadın yeryüzünde... Hepsini yok sayarsan<br />

ve kadınlar üzerine akıl almaz olumsuz<br />

özdenetimler üretirsen, akıl almaz biçimde<br />

kadınların normal haklarını erkek<br />

egoizmasına angaje ederek, bunu sömürü<br />

alanı olarak kullanırsan bugün bu olanlar<br />

yaşanır.<br />

Mini etek ve dekolteye düşmanlığına<br />

dönersek.<br />

Erkek mini eteğe, dekolteye alt kültüründeki<br />

donanımından düşman oluyor.<br />

“KUMA...<br />

CARIYE...<br />

BUNLAR ERKEK<br />

EGEMENLIĞININ<br />

GÖRGÜSÜZ-<br />

LÜĞÜDÜR<br />

”<br />

Söz konusu olan sadece bir erkek değil.<br />

Önemli değil, hepsi birbirinden beter;<br />

aynı. Çünkü güç ele geçtikçe, geçmişteki<br />

kazanımları eline geçirmek istemekte.<br />

Daha büyük bir savaşta, savaş alanını büyütüyor.<br />

Bugün Anadolu’daki bir aşiret reisi<br />

ya da bir ağanın 4 kadını varsa, 4 kadını<br />

elde tutmak için dinsel bütün güçlere sığınır.<br />

İşte kuma. Ama kuma olsun, padişahın<br />

cariyesi olsun, kralların saray şeyleri olsun,<br />

hepsi erkek egemenliğinin doğurduğu acayip<br />

biçimde bir görgüsüzlük ve bencilliktir.<br />

Güç arttıkça kadına yönelim<br />

artıyor mu?<br />

Erk yükseldikçe, cepte<br />

para doldukça kadına<br />

yönelme artar. Kadına yönelme<br />

bir sürü erkeğin<br />

psikolojik tatmin mekanizmasıdır.<br />

Egemenlik<br />

alanında cinselliğinden<br />

dolayı sahip çıkıyor<br />

kadına. O tadı da alıyor.<br />

Ama orada sınırlı erkek,<br />

kadınlar sınırsız… Bunu<br />

bilen yok. Bir kadın günde<br />

10 defa ilişkiye girebilir, ama<br />

bir erkek kafadan 2 defa girebilir,<br />

olur biter. Yani işin tanrısal yanı, duygusal<br />

yanı, yaşam kültürü unutulur; şekle dönüştürürsen,<br />

“Mini etekten sana ne?” sorusu<br />

çıkar. Ben giyiyorum sana ne, öteki de giymiyorsa<br />

sana ne! Kadının, kızın namusunu<br />

bacağının, dizinin üstünde, altında ararsan<br />

o zaman şöyle bir şey olur: Sana göre, “Bütün<br />

örtünenler namuslu, bütün örtünmeyenler<br />

namus dışı.” Böyle şey olmaz. Bana<br />

sorsunlar, kim namuslu kim değil. Çünkü<br />

bu toplum 40-50 yıldır benim elimde.<br />

Peki o zaman sorayım. Kim namuslu, kim<br />

namussuz?<br />

Kafası doğru olan namuslu, yanlış olan<br />

namussuz.<br />

Neye göre doğru?<br />

Her şeye göre doğru. Cinsel doyum,<br />

erkeklerle- kadınlarla iletişim, kendi<br />

“BIR<br />

KADIN GÜNDE<br />

10 DEFA ILIŞKIYE<br />

GIREBILIR AMA BIR<br />

ERKEK...<br />

”<br />

özgürlüğü, kendi haklarına sahip<br />

çıkışı… Seks değil bu. Bir<br />

adamın kafası doğruysa<br />

öteki kadına bakmaz.<br />

Erkek bütün bu engelleri,<br />

bir başka erkeğe<br />

güvenmediği için<br />

kuruyor.<br />

Ne gibi?<br />

Erkek erkeğe<br />

güvenmiyor. Karısının<br />

namuslu olduğunu<br />

biliyor ama, “Evden<br />

çıkma” diyor. “Ya sana<br />

biri yan bakarsa, ya bir şey<br />

yaparsa” diyor. Niye? Erkeğe<br />

güvenemiyor. Çünkü erkek, bu kavramları<br />

kafasına yerleştirerek kendisini yalnızlığına<br />

izole etti. En büyük kötülüğü yaptı erkek<br />

kendine. Yalnız erkekler işte kahvehanelerde,<br />

her yerdeler. Evi bıraktılar, aileden,<br />

evden koptular. Dışarıda erkekler arası bir<br />

bütünleşmeye girerek, egemenlik haklarını<br />

korumada birbirini desteklediler.<br />

Ya çocuklar bundan nasıl etkileniyor?<br />

Kadın evde, çocuk evde. Baba çocuğunu<br />

büyütemiyor, baba çocuğunu kucağına<br />

alamıyor.<br />

Niye?<br />

“Çocuğunla yüzleşmesin” diye almıyor.<br />

Baba çocuğun üzerinde otorite kullanıyor.<br />

Otorite en geçerli eğitim sistemi haline<br />

dönüşüyor. En geçerli eğitim sistemi dayak<br />

olarak kendini gösteriyor. Çocuk babayla<br />

özdeşleşirken, babasının nesini alacak?<br />

Neyini gördü ki? Kültürünü, anasına<br />

davranışını, kız kardeşine davranışını, hep<br />

otorite… O da özdeşleşirken babayı absorbe<br />

ediyor. Güç, dayak, gücün erkeklik sıfatı<br />

olması, kuşaklardan kuşaklara sosyal irtibat<br />

olarak geçiyor.<br />

Bir erkek, bir bireyin kadınlığını, kızlığını<br />

neden sorgular?<br />

Egoizmasından.<br />

Nasıl bir egoizma?<br />

Aslında bu kıza kendi sahip adeta.<br />

Evlenecekse kendisi sahip çıkar.<br />

Kendinden önce başka birisinin<br />

ona bakmasını, dokunmasını<br />

içine sindiremiyor. Şimdi<br />

bu bir egoizmadır. Erken<br />

boşalması vardır; egoizmadır.<br />

Penisi küçük<br />

müdür, büyük müdür;<br />

egoizmadır. Ne yapacağını<br />

bilmez; egoizmadır.<br />

Duygusallığı zayıftır.<br />

Doğrudan doğruya bir<br />

“et”e yöneliktir. Kendi<br />

kompleksi için, kendi aldığı<br />

geçmişten beri erkek simgesinin<br />

ona yüklenen görevi de bu… İşte<br />

“Kadını kız al, tarlayı düz al” atasözlerinde<br />

var. Hep kişinin bencilliğinden gelir, yani<br />

karşı taraftakini, ona değer tanımadan,<br />

“Sen kendini sakla, bana gel” hikayesidir<br />

bu. Tamamen bir bencilliktir.<br />

Fransa’da Charlie Hebdo dergisine<br />

yönelik bir saldırıda 12 kişi yaşamını yitirdi.<br />

Din adına yapılan bu gibi katliamlar İslam<br />

coğrafyasını nereye götürür?<br />

Din ve inanç hiyerarşisinde, inancı<br />

kendine alt basamak yaparak işlenen<br />

cinayetler… İslam’da 13 halife varsa, peygamberin<br />

çiçeği burnundaki 11-12 halife<br />

öldürüldü. “İslam hala yanlış anlaşılıyor”<br />

diye bir kanı vardır. Her önüne gelen yanlış<br />

bir takım yorumlar yapıyor. Ben Kuran’ı<br />

ezbere size söyleyeyim. “Bu böyle olmamalı”<br />

derken bir din filozofu çıkıp hadislerin<br />

çoğunun yanlış olduğunu söylüyor. Şimdi<br />

bu hiyerarşide, herkes kendi inancının<br />

doğru olduğuna inandığında anarşi doğuyor.<br />

Din yorumlanamaz. Kitap oradadır.<br />

Ben başka türlü yorumlayamam, sen başka<br />

türlü yorumlayamazsın. Nedir bu? Bu<br />

kalemdir kardeşim. Namaz mı kılacaksın?<br />

Oruç mu tutacaksın? Bu kişiye kalmıştır,<br />

ister iman eder, ister etmez. Ama her biri<br />

başka türlü yorumlarsa, bu devlet idaresine<br />

gelirse, “Halkı eğiteceğim” noktasına<br />

gelirse anarşi çıkıyor.


SAYI / UDGAVE: 1<br />

KUZEY<br />

RÖPORTAJ / INTERVIEW 7<br />

ÖFKESİ, YALANI VE CİNSELLİĞİNİ SORGULADI<br />

Hiçbir erkek,<br />

Fotoğraflar:<br />

Bülent TAVLI<br />

kadın varken<br />

eşeğe gitmez<br />

Türkiye’de, hayatın merkezinde hep seks var<br />

galiba.<br />

Şimdi hayatın merkezinde neden seks<br />

var? Seksin amacında yaratılış var. Yani<br />

bir soy üretilecek. Meyvelerde var, çiçeğe<br />

arı gidecek, armut yiyeceğiz kardeşim. Bu<br />

artık hücrenin genetiğinde var. Fakat Türk<br />

erkeğinin sekse düşkünlüğü diye bir olayı<br />

yok. Beyinsel bakımdan ne kadar geriysen,<br />

seks bakımından o kadar ileri olabilir misin?<br />

Bu bir dengedir. Beyin enerji harcıyorsa o<br />

kadar güçlü olmazsın, seçici olursun. Ben<br />

vatandaşın önüne bir büyük kasede bir kilo<br />

bal koyayım. “Ye bunu” diyeyim. Kaşık kaşık<br />

yedi. Ama biraz daha kaliteli, aklı başında<br />

birinin önüne bu balı koyayım. Yanında<br />

biraz gül yaprağı, onun yanında birazcık<br />

kızarmış ekmek… O da çatalla yedi. Hangisi<br />

daha çok zevk aldı? O başka bir şeydir.<br />

Bizdeki kaba seksin kendisi dahi, sayısal<br />

bakımdan bile diğer çağdaş ülkelerden ileri<br />

değildir. Çünkü bilmiyor, doğa ne verdiyse<br />

oradan gidiyor.<br />

Bizde erkekler sekse çok mu düşkün?<br />

Evet ama bir kişi eksik yanını<br />

tamamlamaya çalışır. Parasızsa paraya<br />

göz diker, seksten yana doymamışsa, ya<br />

doyma seks değil işte; bunun giriş çıkışını<br />

düşünüyorlar ya. Düşünebiliyor musun;<br />

Erkekler Türkiye’de iki delik üstüne sohbet<br />

ediyor. Ön ve arka. Küfürler onun üzerine,<br />

fıkralar onun üzerine.<br />

Türkiye’de erkeklerin erken boşaldığına dair<br />

bir kanı var. Katılır mısınız buna?<br />

Bizde erkek 15 yaşında mastürbasyona<br />

başlıyor. Mastürbasyon için de yarım<br />

saat ayırmıyor. Çünkü birçoğunda da<br />

mastürbasyon yapacağı yeri yok. Herkesin<br />

bir özel odası yoktur yani. Kimin yanında<br />

yapacak onu, işte anası içeride bulaşık<br />

yıkarken, iki dakikada... Tuvalette işini<br />

görüyor. Sistem şartlıyor onu. Kadın da yok.<br />

Erken boşalmaya şartlanıyor.<br />

CİNSELLİK SEKS DEĞİLDİR<br />

Toplumun cinsel sorunlarında, annelerin<br />

çocuklarını yanlış yetiştirmesi önemli bir yer<br />

tutuyor mu?<br />

Tek başına anne olayı değil. Tek başına<br />

baba olayı değil. Tek başına aile olayı<br />

değil. Bak bu çok önemli: Nereye mesaj<br />

verecekseniz verin, çocuğun ilk 3-4 yaşına<br />

kadar cinsellik kavramı yoktur. Aile içinde<br />

kardeşliği öğrenir, kardeşidir, komşusu<br />

gelmiştir, bilmem ne olmuştur. İlk 3-4 yaşına<br />

kadar öğrendiği şey öteki varlıkla kardeşliği.<br />

Cinsellik yok. 4-5-6 yaşından sonra 15 yaşına<br />

kadar okul döneminde arkadaşlığı öğrenir.<br />

Okul döneminde de seksüel bir gelişim yok.<br />

15 yaşına kadar ölü sahadır. İlk aşamada<br />

kardeşliği, ikinci aşamada arkadaşlığı,<br />

üçüncü aşamada cinselliği öğrenir. Cinsellik<br />

seks değildir. Kızı görür, konuşur, saçını<br />

çeker, beğenir, yaklaşmak ister, parmağıyla<br />

dokunur. Flörte doğru gidiş yapar, flört aşka<br />

dönüşür. Ondan sonra kendi mecrasında<br />

nereye gidecekse oraya gider. Bunların<br />

dışında çocuğu kendi haline bırakırsan<br />

şartlar neyse onu yapar.<br />

Köylerde cinsel sorun yok galiba ya da<br />

yansımıyor mu?<br />

Kime açacak köylü derdini? Köyler<br />

de cinsel değil de aile sorunu çıkmıyor.<br />

Aileyi cinselliğe bağladığın zaman, sorun<br />

hep çıkar, aksar mutlaka aksar. Fakat<br />

köylerde cinselliğe bağlanmıyor. Köylerde<br />

eşle beraber ancak hayat sürdürülüyor.<br />

Adam tarlaya gidiyor. Kadın evde tavuğu<br />

temizleyecek, işte hayvanlara bakacak,<br />

yemek yapacak, çamaşır yıkayacak, bulaşık<br />

yıkayacak, sobayı yakacak… Bu işbirliğinin<br />

içerisinde kadın eve aynı iş üzerinde, aynı<br />

meşgale üzerinde, bir bütünleşme üzerine<br />

giriyor. Cinsellik onu tamamlıyor. Cinsellik<br />

ortadan kalkınca bu bütünlük yuvayı<br />

tutuyor.<br />

Dümen,<br />

Kutlu<br />

Esendemir’in<br />

sorularını<br />

yanıtladı.<br />

GAYLİKTEN EŞEKLER<br />

KURTARMIŞTIR<br />

Ama zoofili de çok yoğun.<br />

Bak; onu da söyleyeyim. Bizim genç<br />

yaşlar için söylüyorum, bugün kırsal kesim<br />

erkeklerinin bir çoğunun eşcinsel deneyim<br />

yaşamamasını ya da eşcinsel olmamasını<br />

eşekler kurtarmıştır. Yeryüzünde hiçbir<br />

erkek kadın dururken eşeğe gitmez. Bu<br />

zoofili değil. Bu o dönem şartların getirdiği<br />

başka tür bir mastürbasyon. O eşeklerin adı<br />

“Nallı Fatma”dır. Adam seziyor, Anadolu’da<br />

baba diğer bir babaya diyor ki; “Senin oğlan<br />

büyümüş. Ona bir eşek sıpası almanın zamanı<br />

gelmiş.” Bu bugün ahlaksız gibi görünen<br />

şey... Bugün ehil hiç kimse eşeğe dönmez.<br />

Bu kınanır, ayıplanır, aşağılanır.<br />

Neden kabadayı ve maço tipler transseksüel<br />

bireylerle seks yapar?<br />

O kabadayılar zaten seksüel tatminsizlik<br />

yüzünden kabadayı oldular. Ne yapacak<br />

başka.<br />

Kadın tayt da giyse, şalvar da giyse fark<br />

etmez mi?<br />

Yok! Hiç fark etmez. Yeter ki o objeyi<br />

beyninde yakalasın. 100 tane erkek yola<br />

çıksak, çok da güzel alımlı bir kadın görsek<br />

100’ümüz de o kadına bakar. Baksın;<br />

bakması doğaldır. Bahçeye bakacaksın<br />

çiçek varsa. Bakmak bir şey değil, o çiçeği<br />

taciz etmeyeceksin, dokunmayacaksın,<br />

koparmayacaksın. Neyse; bu alımlı kadın,<br />

bu 100 erkekten 10 tanesine ya da 100’üne<br />

birden, “Gel seninle şurada bir pasta<br />

yiyelim, bilmem bir iki kadeh bir şey içelim.<br />

Ondan sonra bize gidelim bir gece geçirelim”<br />

dese 100 erkekten 100’ü de “evet”<br />

der. Tam tersine dönelim. Çok yakışıklı bir<br />

adam geçiyor. 100 tane de kadın. 100 tane<br />

kadının 60-70-80’i bakar. Belki 100’ü de<br />

bakar da… Fakat o yakışıklı erkek dese ki; o<br />

kadınlardan herhangi birine, “Buradan bir<br />

lokantaya gidelim. Oradan da bize gidelim,<br />

bir güzel gece geçirelim.” 100 kadından 1<br />

tanesi, “Evet” demez.<br />

Buradan nereye varıyorsunuz?<br />

Bir insanın yeryüzünde başka bir eşi<br />

yok ve olmayacak. Bir insanın, bir canlının<br />

eşitinin dünya gelmesi için iki trilyon<br />

insan bulması lazım. Sen teksin, ben tekim.<br />

Tekten tümevarıma gidemez. Tümden teke<br />

inilir. Sen öyleysen, en iyi sen değilsin. En<br />

kötü de sen değilsin. Sizi, beni var eden<br />

toplumun ana yapısı. Fakat bu var edilişte<br />

gösteren ışıklar yanlış olursa, yanlış ışığa<br />

doğru gidiyorsun. Kelebeğin yanlış ışığa<br />

gitmesi gibi. Doğru ışıksa doğru ışığa doğru<br />

gidiyorsun. İşte o iki ışık arasındaki farkta<br />

birisi jet uçağını yapıyor, uzaya gidiyor. Birisi<br />

hala kendi arabasını kullanamıyor.<br />

Sanatçılar diğer alanlara oranla daha mı<br />

şehvetli oluyor?<br />

Yok canım, ne münasebet. Daha özgür<br />

olabilirler ama daha şehvetli olamaz. Kimin<br />

ne kadar şehvetli olduğu, yetiştiği günden<br />

başlayarak bugüne gelirken geçirdiği evrelerden<br />

ve hayatı yorumlamasına bağlıdır.<br />

(KUZEY)<br />

Ailelere IŞİD<br />

uyarısı: ‘15 yaşa<br />

dikkat edin’<br />

n Avrupa’da 15 yaşındaki kız<br />

çocukları, evlerinden kaçıp IŞİD<br />

saflarına katılıyor.<br />

15 yaşındaki kız IŞİD’e de<br />

kaçabilir, eroin de, bonzai de<br />

kullanabilir. Milyonların içinde daima<br />

3 bin- 5 bin patolojik ürün çıkar.<br />

Bulgurda da çıkar, buğdayda da<br />

çıkar, armutta da çıkar, insanda da<br />

çıkar. Bir kaçıştır bu.<br />

n Peki 15 yaşın tılsımı nedir?<br />

15 yaş, yöneliş anarşisinin olduğu<br />

dönemdir. Çünkü çocuk, gençliğe<br />

gidiyor. Bir şeyleri yılanın derisini<br />

sıyırması gibi sıyırıp atacak. Atacak<br />

ama nereye yönelecek? Birisi çıkıyor<br />

işte; “Sen gel. Bu kabuğunu burada<br />

değiştir” diyor ve o da kapılıp<br />

gidiyor.<br />

n İnsanlar nasıl bu kadar zalim<br />

olabiliyor?<br />

Zalimlik canlı varlıkların fitratında<br />

var. Ama zalimliğin sonunda büyük<br />

ödül varsa, ve de inanç da buna<br />

cennet de vaat ediliyorsa… İnsanız…<br />

Kapasitemiz, çapımız, bilgimiz,<br />

birikimimiz neyse ona inanırız.<br />

n Ya Özgecan Aslan<br />

cinayetindeki zalimlik?<br />

Bu zalimlik egoizmanın dağınıklığından,<br />

şizofrenik bir egoizmadır<br />

bu. Cahillik temelinde, şizofrenik<br />

bir egoizmadır bu. Tutunacak dalı<br />

yoktur. Egoizma sınırı yoktur. Alt yapısı<br />

onu frenleyemez, nereye kadar<br />

götüreceğini bilemez. Fakat Özgecanlar<br />

katledilmeye devam edecek.


8 ANALİZ / ANALYSE<br />

KUZEY<br />

Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

Peter<br />

BRIXTOFTE<br />

Tyrkere i Danmark<br />

et gode.<br />

I årevis og i dag er der delte meninger om<br />

udlændinges betydning for Danmark. Nogle<br />

er meget imod, andre meget for og en stor<br />

del er neutrale. Der i Danmark i dag ca. 10 %<br />

udlændinge ud af ca.6 millioner indbyggere.<br />

Den største gruppe er tyrkere, hvor tallet<br />

anslås til ca. 65.000.<br />

I starten var mange tyrkere<br />

grønthandlere, og faktisk meget populære,<br />

fordi varerne havde en god kvalitetet og<br />

servicen var god. I dag er mange tyrkeres<br />

job meget mere varieret. Der er læger,<br />

sygeplejersker, hjemmehjælpere, SOSU<br />

assistenter, taxa chauffører, journalister, TV<br />

oplæsere, ja vi kan blive ved.<br />

For nylig er der lavet en oversigt over alle<br />

skoler, hvor kendskabet til matematik, dansk<br />

m.v. blev målt. Til stort chok for mange, ikke<br />

mindst de negative, var det en tyrkisk friskole<br />

med 250 tyrkiske elever, der var suverænt nr.<br />

et i alle fag.<br />

Jeg har selv som borgmester i årevis<br />

været til vores årlige studentergilde med<br />

mange unge tyrkere med studenterhue.<br />

Målinger viser, at i alle områder med<br />

indvandrere - også de såkaldte ghettoområder<br />

- vokser andelen, der tager en god<br />

uddannelse drastisk - og andelen begynder<br />

at ligne danskere i øvrigt.<br />

I de senere år har Danmark fået en stor<br />

indvandring østfra, bl.a. polakker, og der er en<br />

flygtningestrøm på vej også til Danmark.<br />

Selvfølgelig er det vigtigt at gøre noget i<br />

“nærområderne”, men det er kun ord i dag, der<br />

sker meget lidt. Men når man er i Danmark,<br />

har fået asyl eller på anden måde anerkendt<br />

som borger, skal man gøre alt for integration.<br />

I min egen lille kommune Farum havde vi en<br />

almen anerkendt integrationspolitik. Alle skulle<br />

lære dansk fra morgen til aften, og derefter i<br />

gang med et arbejde. Det giver selvrespekt for<br />

familierne og børnene vokser op i et hjem, hvor<br />

forældrene arbejder. Sådan skal det være.<br />

Selvfølgelig er der desværre en dårlig<br />

integrationspolitik i en del af Danmark,<br />

og det har ført til ungdomsbander og<br />

kriminalitet. Men jeg vil fastholde, at langt<br />

de fleste klarer sig godt og er et gode for<br />

Danmark. Og det går bedre og bedre.<br />

Så vi danskere, der lever i et meget<br />

velhavende land med et kæmpe overskud<br />

på betalingsbalancen (150 milliarder om<br />

året), store tilgodehavender i udlandet (over<br />

1000 milliarder) og næsten 600 milliarder<br />

alene liggende i Nationalbanken. Renten i<br />

Nationalbanken er NUL, og arbejdsløsheden er<br />

ikke særlig stor.<br />

Vi skal derfor være positive og glæde os<br />

over de værdier, tyrkere og andre udlændinge<br />

bidrager til Danmark. Min mor har været på<br />

hospitalet, fået hjemmehjælp og er nu på<br />

plejehjem. Hun har mødt mange indvandrere -<br />

hvordan skulle det være gået uden dem.<br />

Stop klynkeriet danskere. Danmark bliver et<br />

rigere samfund med tilgang af anstændige og<br />

flittige mennesker fra udlandet. Sådan er det<br />

bare.<br />

HHH<br />

Af Peter Brixtofte, tidl. MF, Minister og<br />

borgmester.<br />

Når Islamisk Trossamfund<br />

skyder sig selv i foden<br />

I lørdags dannede over<br />

tusind mennesker en fredsring<br />

rundt om Islamisk Trossamfund<br />

på Dortheavej i Københavns<br />

Nordvestkvarter. Danskere<br />

med muslimsk, jødisk og<br />

kristen baggrund stod skulder<br />

ved skulder. Det gjorde vi for<br />

at vise, at vi tager afstand fra<br />

den modbydelige handling,<br />

som brandattentatet på Islamisk<br />

Trossamfunds lokaler tidligere på<br />

måneden var.<br />

Fredsringen gjorde mig stolt, fordi<br />

den var en samlet manifestation<br />

af kærlighed, tolerance og<br />

mangfoldighed. Derfor ærgrer<br />

det mig også ekstra meget, at<br />

selvsamme moske mindre end<br />

24 timer forinden havde valgt at<br />

lægge lokaler til en mand, som<br />

om nogen prædiker det modsatte.<br />

Det drejer sig om den meget<br />

kontroversielle, britiske imam<br />

Haitham al-Haddad, som bla.<br />

Går ind for stening af kvinder<br />

og har et meget hadsk forhold<br />

til homoseksuelle. Mange vil<br />

nok placere ham som et levn fra<br />

oldtiden, men desværre er der<br />

mange, der lyttet til ham - denne<br />

gang unge fra det Islamiske<br />

Trossamfund.<br />

Moskeens talspersoner<br />

retfærdiggør på deres hjemmeside<br />

imamens besøg ved at henvise<br />

ytringsfriheden i et demokrati og til,<br />

at Haitham al-Haddad var inviteret<br />

til at tale om noget andet end<br />

stening og homoseksuelle.<br />

Qua min baggrund bliver<br />

jeg spurgt om denne imams<br />

besøg og ikke mindst idiotiske<br />

udtalelser. Hvorfor er han her, og<br />

hvad kan han bidrage til med så<br />

snævert et menneskesyn?<br />

Og her må jeg bare sige, at<br />

selvom jeg har stor respekt for<br />

moskeens indsats og ønske<br />

om at skabe dialog og plads til<br />

tankeforskelle, så er Haitham al-<br />

Haddads besøg meget svært at<br />

forstå og ikke mindst forsvare.<br />

Jeg har ikke hørt hans prædiken<br />

i fredags, men det bør være<br />

åbenlyst for enhver, et en sådan<br />

gæst skader mere, end han gavner,<br />

og skaber et endnu større “os” og<br />

Yıldız<br />

AKDOGAN<br />

“dem” i debatten.<br />

Efter fredsringen var<br />

overstået, spurgte flere, hvorfor<br />

integrationsministeren ikke var<br />

kommet, og jeg havde også<br />

gerne selv set hende blandt de få<br />

fremmødte politikere. Men med<br />

gæster i moskeen som Haitham<br />

al-Haddad under et døgn før<br />

fredsringen mister et ellers<br />

berettiget spørgsmål<br />

om Inger Støjbergs<br />

fravær desværre<br />

legitimitet. For<br />

hvorfor skulle<br />

en minister<br />

vise sig foran<br />

en moske, der<br />

kobles til en så<br />

rabiat imam?<br />

Islamisk<br />

Trossamfund<br />

skyder simpelthen<br />

sig selv i foden ved<br />

at invitere en mand som<br />

Haitham al-Haddad. Og de gør det<br />

meget svært for mig og andre<br />

politikere, som gerne vil holde en<br />

balance i debatten, når vi gang<br />

på gang skal forholde os til netop<br />

sådanne sager. For de trækker<br />

desværre tråde ind i den store<br />

integrationsdebat.<br />

Når jeg eksempelvis kritiserer,<br />

at denne regering barberer<br />

ydelser eller genbehandler<br />

indfødsretssager, så trækker<br />

mine kritikere et eksempel som<br />

Haitham al-Haddads besøg frem<br />

og spørger, om jeg da ikke kan<br />

se den mislykkede integration.<br />

Og her hjælper det ikke at<br />

hive en helvedes masse gode<br />

solstrålehistorier frem som<br />

modsvar.<br />

En rabiat imams besøg<br />

fylder mere, fordi det har<br />

en konsekvens og<br />

AF YILDIZ stærk signalværdi.<br />

Derfor er I nødt<br />

AKDOĞAN,<br />

til at tage lidt<br />

MEDLEM AF<br />

medansvar for<br />

jeres handlinger,<br />

FOLKETINGET Islamisk<br />

FOR SOCIAL- Trossamfund.<br />

I har en<br />

DEMOKRATERNE stærk stemme<br />

og rolle som<br />

muslimsk menighed<br />

i lokalsamfundet<br />

og integrationsdebatten<br />

generelt, det forpligter mere end I<br />

selv måske er klar over det.<br />

* Denne artikel er også trykt i Berlingske Tidende.


SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />

DERİN HABER / UDDYBNING 9<br />

CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI<br />

Vatandaşlık için yeni 4 şart gündemde. Mimarı tanıdık isim!<br />

LIBERAL hükümet vatandaşlık konusunda<br />

geri adım atmak bilmiyor. Geçtiğimiz<br />

hükümet döneminde hafifleştirilen şartları<br />

yeniden sertleştirme kararı alan hükümet, ana<br />

muhalefetin de desteğini aldı. Uyum Bakanı İnger<br />

Støjberg, 4 ana başlık altında yeni şartlar getirileceğini<br />

açıkladı ve Danimarka vatandaşlığının 'çok<br />

özel' bir şey olduğunu söyleyerek, sadece 'gerçekten<br />

hak eden ve layık olduğunu gösteren' kişilere<br />

Støjberg’e rağmen<br />

2500 kişi kazandı<br />

UYUM Bakanı İnger Støjberg<br />

önümüzdeki aylarda yapılacak<br />

vatandaşlık oylamaları öncesi<br />

siyasi bir gol yedi.<br />

Danimarka vatandaşlığı için<br />

başvuruda bulunan ve başvuruları<br />

değerlendirilerek kabul edilen<br />

2.500 kişinin yeni çıkacak kanunlara<br />

göre durumlarının değerlendirileceğini<br />

açıklamasının ardından<br />

başlayan tartışmada hükümet<br />

dışında bir çoğunluk oluştu.<br />

Bundan önceki hükümet<br />

döneminde yapılan bazı<br />

yumuşatmalarla dil şartından<br />

muafiyet tanınan başvurucuların,<br />

yeni çıkacak yasaya göre<br />

değerlendirileceklerini açıklayan<br />

Støjberg bu başvuruların yeniden<br />

değerlendirileceğini açıklamış,<br />

böylece 2.500 kişinin vatandaşlık<br />

hakkı alabilmesi tehlikeye<br />

düşmüştü.<br />

Liberal İttifak Partisi’nin<br />

son anda taraf değiştirmesi<br />

sonucunda 2.500 kişiye müjdeli<br />

haber geldi.<br />

Liberal İttifak partisi sözcüsü<br />

Leif Mikkelsen tavır değiştirmelerinin<br />

nedeni hakkında konuşurken<br />

şunları söyledi, “2.500 kişiye<br />

vatandaşlık başvurularının kabul<br />

edildiği ve kendilerine Danimarka<br />

pasaportu verileceği bildirildi. Bu<br />

bir sözdür ve bir devlet verdiği<br />

sözü tutmak zorundadır.”<br />

vatandaşlık verileceğini kaydetti. İşte yeni şartlar:<br />

1. Vatandaşlığı başvurusunda bulunan kişilerin<br />

ilköğretimin 9. sınıf seviyesine tekabül eden<br />

Danca yeterlilik sınavını geçmiş olmaları şartı<br />

getirilecek. Bu şart daha önce 7. sınıf düzeyine<br />

tekabül eden Danca bilgisi gerektiriyordu. Son<br />

8.5 yıl içinde sosyal yardım almadan yaşamını<br />

sürdürmüş olan kişiler bu şarttan muaf olacaklar.<br />

2. Vatandaşlık başvurusunda bulunan kişilerin<br />

son 5 yılın 4.5 yılında kendi geçimlerini sağlıyor<br />

olmaları gerekecek.<br />

3. Vatandaşlık sınavında sorulacak soru sayısı<br />

32’den 40’a çıkarılacak. Sınavda başarılı olmak<br />

için 40 sorudan en 32’sinin doğru olması şartı<br />

aranacak.<br />

4. Suç işleyen kişiler, işlediği suçun niteliğine<br />

bağlı olarak 3 ile 20 yıl arasında denetime, bir<br />

nevi ‘karantina’ya tabi tutulacaklar.<br />

Layık olan vatandaşlığı alır<br />

İnger Stöjberg, bu şartları<br />

yerine getiremeyecek<br />

kişiler olabileceğini, ancak<br />

Danimarka vatandaşı<br />

olmak isteyen kişilerin<br />

bu ülkenin dilini konuşabiliyor<br />

olmaları, suç<br />

işlememiş ve<br />

sosyal<br />

yardım almamış olmalarını<br />

beklemenin makul olduğunu<br />

söyledi. Vatandaşlık<br />

hakkı kazanmanın bir<br />

insan hakkı ihlali olmadığını<br />

belirten Bakan, bu<br />

hakkın 'ulaşılması ve layık<br />

olunması gereken bir hak'<br />

olduğunu söyledi.<br />

Ana muhalefet partisi<br />

Sosyal Demokrat Parti<br />

de hükümetin gerçekleştirmeyi<br />

planladığı zorlaştırmalara<br />

karşı çıkmayacaklarını<br />

açıkladı: “Hatta<br />

belki biz de bazı önerilerde<br />

bulunabiliriz.”<br />

Danimarka’da çifte vatandaşlık serbest oldu<br />

DANIMARKA'da yürürlüğe giren Parti’nin yanı sıra, hükümeti dışarıdan<br />

çifte vatandaşlık yasasıyla bu ülke destekleyen Liberal İttifak ile birlikte<br />

vatandaşlığına geçmek isteyen<br />

muhalefet partileri Sosyal Demokrat<br />

Türkler, Türk vatandaşlığından<br />

Parti, Sosyalist Liberal Parti, Birlik<br />

çıkmadan Danimarkalı olabilecek. Çifte Listesi ve Sosyalist Halk Partisi de çifte<br />

vatandaşlık yasası geçtiğimiz yıl Aralık vatandaşlık yasasına destek veriyor.<br />

ayında, Danimarka Parlamentosu'nda Yeni Çifte Vatandaşlık Yasası'nın<br />

partiler arasında geniş bir uzlaşmayla yürürlüğe girmesiyle, Danimarka vatandaşlığına<br />

kabul edildiğinden dolayı yeni<br />

sahip olma koşullarında<br />

hükümetin yasada bir değişiklik<br />

herhangi bir değişikliğin sözkonusu<br />

yapması beklenmiyor.<br />

olmayacağı belirtildi.<br />

Azınlık hükümetini oluşturan Liberal<br />

n İrfan KURTULMUŞ/KOPENHAG<br />

KUZEY’in notu: vi elsker Danmark, ikke Ingerland


10 DERİN HABER / UDDYBNING<br />

KUZEY<br />

DEVLETİN ‘TUNÇ ELİ’NİN TANIĞI: DERSİMLİ HANIM TEYZE<br />

Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

'Ölülerin<br />

saçları<br />

uçuşuyordu'<br />

Hanım Teyze’nin amcası...<br />

Evlendikleri dönemde eşi Baki Erdoğan...<br />

Hanım Teyze İzmir’de...<br />

Dersim'de 4 köyün ağası olan,<br />

77 yıldır mezarı bulunamayan<br />

Şadilli Aşireti'nin lideri Süleyman<br />

Arslan'ın kızı Hanım Erdoğan'dan<br />

söz ediyorum. 1937-38 yıllarında devletin<br />

'tunç elinden' sonra adı 'Tunceli' olarak<br />

değiştirilen Dersim'de yaşanan, resmi tarihe<br />

'Dersim İsyanı' olarak geçirilen insanlık<br />

ayıbından söz ediyorum. 80 yıla yakın bir<br />

süredir gerçeğin gizlendiği resmi bir insanlık<br />

dramından...<br />

Dersim'in kızlarından Hanım'ı, ilk olarak<br />

36 yıl önce, o 50 yaşındayken tanımıştım.<br />

Sonraki yıllarda pek çok kez gözünden yaş,<br />

hayatından acının hiç eksik olmadığına<br />

tanık oldum. Bir gün kendisini aradığımda,<br />

"Daha anlatmadıklarım var. Bir ayağım<br />

çukurda, gel bunları da dinle. Ben anlatayım<br />

sen yaz, herkes duysun, bilsin" dediğini<br />

duyunca, 86 yaşındaki Hanım Erdoğan'ın yaşadığı<br />

Elazığ'a hareket ettim. Beni, Elazığ'da<br />

yalnız yaşadığı iki odalı evinde, gözlerinde<br />

yılların hüznü, dudaklarında bir dostu<br />

kucaklayan tebessümüyle karşıladı. Misafirliğim<br />

süresince, 8 yaşında ve sonrasında tanık<br />

olduğu trajediyi, babasına olan özlemini<br />

dinlerken, yüzünden de izledim yaşadıklarını.<br />

Şöyle anlatıyordu:<br />

"Babam Süleyman Arslan, 4 köyün ağası...<br />

'Ağa' denmesini sevmezdi. Çünkü ağalık<br />

yapmamıştı. Çok yakışıklı, dünya güzeli bir<br />

adamdı. Şimdi bakıyorum da, hiç kimseyi<br />

babama benzetemiyorum. Boylu boslu...<br />

Vicdanı, merhameti yerinde...<br />

Doyamadım ya babama, ondan... Ben ve<br />

ağabeyim Rıfat, Elazığ'da enstitüde okurduk.<br />

İyi Türkçe konuşmayı burada öğrendim.<br />

Sonradan çok işime yaradı. Şilk Köyü'nde<br />

(Akkavak) büyük bir konağımız vardı.<br />

Kazanlar kaynar, ziyafetler verilir, misafirler<br />

ağırlanırdı. Evimize paşalar, komutanlar<br />

konuk olur, yer içerlerdi. Uçsuz bucaksız topraklarımız<br />

vardı. Babam Şadilli Aşireti'nin<br />

lideriydi. Askere karşı değildik, gençlerimizi<br />

gönderirdik. Vergimizi de toplarlardı. Dersim<br />

o zaman başkaydı. Cıvıl cıvıldı."<br />

'SUÇUM YOK Kİ KAÇAYIM'<br />

"Yıl 1937... 8 yaşındaydım. Bizim köyün<br />

ortasından yol geçiyor. Babamla konağın<br />

balkonundan yola bakıyoruz. İnsanlar sırtlarındaki<br />

yüklerle yürüyerek, telaşlı Mazgirt'e<br />

doğru gidiyorlar. Çocuklar ağlıyor, kadınlar<br />

ağlıyor. Ben babamın yanındayım. Babamın<br />

amcası geldi, 'Süleyman sen de git' dedi. Babam<br />

da 'Ben neden kaçayım, suçum yok ki<br />

kaçayım' diye karşı çıktı. Mazgirt Kaymakamı<br />

Kemal, babamı Kırım’dan biraz önce silahını<br />

vermedi diye hapse sokmuş, kısa süre kalmış.<br />

Babam 'Bir tane silahım var, onu da verdim'<br />

demiş. Ama bir süre sonra köyün etrafını<br />

askerler sardı. Askerlerin başında bir paşa..."<br />

Paşa köye girdi, babam paşayı çok güzel<br />

"...Kırım'dan önce<br />

ne Türklük, ne<br />

Kürtlük vardı<br />

Dersim'de.<br />

Benim babam<br />

öldürüldü... Mezarı<br />

hâlâ yok. 1937'de<br />

8 yaşındaydım."<br />

Bu sözler, sonraki<br />

yıllar boyunca<br />

tanık olduğu acıyı<br />

en ince ayrıntısına<br />

kadar hatırlayan<br />

bir "çocuğa" ait...<br />

Hanım Teyze 12-13 yaşında...<br />

karşıladı. Hemen konağın bahçesine oturacak<br />

yerler hazırlandı, babam adamlarına<br />

'Üç davar kesin' talimatı verdi. O sırada paşa<br />

'Ne telaştasınız?' dedi. Babam, 'Paşam askere<br />

yemek yaptıracağım, ondandır bu telaş'<br />

dedi. Paşa hiddetle 'Hayır, askere yemek<br />

verilmeyecek' dedi. Rıfat Abim ve ben etrafta<br />

dönüp duruyoruz, paşa bize döndü, 'Okuyun,<br />

baba bugün var yarın yok. Siz hayatınızı<br />

kurtarmaya çalışın' dedi. Anlam veremedik.<br />

Rıfat Abim 'Babam bizim başımızda' dedi.<br />

Komutan babama döndü 'Hazır mısın Süleyman<br />

Ağa, gel ifaden var' deyince, babam<br />

hazır olmadığını, yarın geleceğini söyledi.<br />

Paşa gitti. Babam üzgündü, bahçede sıcak<br />

su hazırlattı, banyosunu yaptı. Bizimle bile<br />

konuşmadı. Sabah oldu. Temmuz ayıydı.<br />

Salatalıklar çıkmış, tarlada mercimek sürüldüğü<br />

zamandı."<br />

"Babam yanındaki adamlarına 'Atımı<br />

hazırlayın' dedi, at hazırlandı. Çok güzel<br />

bir atı vardı. Atıyla köyden geçerken<br />

herkes sokağa çıkardı. O sabah kimseyle<br />

konuşmadı, kahvaltısını da yapmadı.<br />

Atına bindi. Halam eline biraz ekmek<br />

verdi, 'Lokma seninle beraber olsun' dedi.<br />

Babam gitti. Abim Rıfat da gitmek istedi.<br />

Babamın atının kuyruğuna yapıştı, peşinden<br />

koştu. Abim sanki düğüne gidiyor. O da<br />

gitti Mazgirt'e, yanımızda çalışan çoban<br />

Mehmet de katıldı onlara. 3 gün geçti. Ses<br />

yok. 3 gün sonra ağabeyimi ve babamın<br />

atını bırakıyorlar. O at kendini yere atıp<br />

başını yere vuruyormuş. Abim ağlıyor, o at<br />

ağlıyormuş. 3 saatlik yolu 8 saatte almışlar.<br />

Köye gelince herkes anladı. O zaman<br />

görenler anlatıyor. İlk posta götürülen 60<br />

kişiyle öldürüldü babam. Babam Dersim'de<br />

ileri gelen biriydi. 46 süngü darbesiyle<br />

öldürülmüş. 'Müslüman mısınız, bir silah<br />

sıkın başıma, can vereyim gitsin' diye<br />

bağırıyormuş. Babamı acı çektire çektire<br />

öldürmüşler. Götürdükleri herkes can<br />

veriyor. Annemin büyüttüğü bir öksüz<br />

kadın vardı, o 'Silah sesleri duydum. Baktım<br />

KONUŞTU<br />

Süleyman Ağa hâlâ ölmemiş, bağırıyor.<br />

Kâfir hükümet, başıma sıkmazsanız can<br />

vermeyeceğim' diye anlattı."<br />

EYLEM DÜZYOL’A<br />

'78 YILDIR BİR MEZARI YOK'<br />

"Ali Rıza Amcam, 'Seni Mazgirt'e babanın<br />

yanına götüreceğim. Baban haber<br />

göndermiş gideceğiz' dedi. Kaymakamın<br />

dairesine gittik. Kaymakam Kemal, 'Çocuğu<br />

neden getirdin?' deyince, amcam 'Çocuğa<br />

cevap ver, onun için getirdim. Babasını<br />

almaya geldi. Süleyman Ağa senin gibi<br />

yalancı değil. Silah istedin, bir silahı vardı,<br />

onu da sana gönderdi' dedi kaymakama. O<br />

da 'Ama daha var, dediler' dedi. İşte tam o<br />

sırada beni kucağına almak istedi kaymakam.<br />

'Babamı getir bana' diye kaymakama<br />

bağırmışım... Şimdi bile düşünüyorum.<br />

Amcam da çok cesur biriydi, iyi ki onu<br />

orada öldürmediler. Ben ağlamaya başladım,<br />

babam ölmüş ama ben hapiste olduğunu<br />

sanıyorum, çocukluk işte. Kaymakam bana<br />

'Tamam baban gelecek' dedi ve amcama<br />

mazbata verdi, bize zarar vermesinler diye.<br />

Çok ağladım çok... Amcam 'Sana ne istiyorsan<br />

alayım' dedi, ben de 'Zıkkımın kökünü'<br />

dedim, 'Babam alsın, sen neden alıyorsun'.<br />

Bir dükkâna gittik, bir top patiska ve çivi aldı.<br />

'Babama elbise mi alıyorsun?' dedim, meğer<br />

kefen içinmiş. Sonra amcam atın arkasına<br />

attı beni, yola çıktık. Asker gördüğümüz yerde<br />

amcam mazbatayı gösteriyor, geçiyoruz.<br />

Her yer asker dolu. Her yerde yaralılar var.<br />

Yol kenarları üst üste ölülerle dolu. 2 metre<br />

üst üste elbiseleriyle konulmuş cenazeler var.<br />

'Amca' dedim, 'onlar o şekilde mi yatıyorlar'.<br />

Aslında 8 yaşındayım ama yine büyüğüm.<br />

Akıl edemiyorum. 'Boş ver onları'<br />

dedi. Rüzgâr vurdukça, ölülerin saçları<br />

uçuşuyordu. Bizim köylü birini çukura<br />

atmışlar, onları görüyorum. Sonrasını<br />

hatırlamıyorum, atın arkasında bayılmışım.<br />

Bir köye geldik. Ben ağlıyorum, onlar ağlıyor.<br />

Hâlâ rüyalarıma girer o yoldaki ölen genç<br />

insanlar, uçuşan saçları... Burnumun direği<br />

sızlar, gözümden hep yaş akar. "<br />

Hanım Teyze, amcasıyla aramalarına<br />

rağmen babasının cenazesini<br />

bulamadıklarını söylüyor ve ekliyor: "Her<br />

kapının önünde ağıt yakılıyor, Munzur kan<br />

akıyor. 78 yıldır babamın bir mezarı yok."<br />

Acının ete kemiğe büründüğünü, insanın<br />

içine hiç çıkmayacakmış gibi yerleştiğini<br />

görmek için Dersimli Hanım'a bakmak<br />

yeterli. Süleyman Ağa'nın çocukları olarak,<br />

onlara artık sürgün yolu görünmüştü.<br />

Babası ölmüş, insanlar gözlerinin önünde<br />

katledilmiş. Artık dayanamaz olmuş Hanım<br />

Erdoğan yaşadıklarına. Yetişkin birinden<br />

bahsetmiyorum. Yaşanan tüm acıları en<br />

ince detaylarına kadar hatırlayan küçük bir<br />

çocuktan... 86 yaşındaki Hanım gibi değil, 8<br />

yaşındaki çocuk gibi anlatıyor:


SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />

HABER / NYHEDER 11<br />

“Bizi sürgüne hazırladılar. Analığım<br />

vardı. Rıfat Abim, ben ve kız kardeşimi<br />

önce Elazığ’a götürdüler. Şehrin dışında<br />

bir alanı tel örgülerle çevirmişler. İçlerinde<br />

de derme çatma çadırlar var. Çok kalabalık.<br />

Kadınlar ağlıyor, çocuklar ağlıyor.<br />

Yediğimizi yer, kalanı dağıtırdık. Ağa kızıyız<br />

ya... Onlar zamanında bize gelmişler,<br />

yedirip içirmişiz, şimdi onlar bize aynısını<br />

yapıyordu. Ne iyi insanlar vardı Eylem...<br />

15 gün tel örgüler arasında tuttular bizi.<br />

Sonra hamama götüreceklerdi, kadınlar<br />

çok korkuyordu. Orada kendilerine bir<br />

şey yapılacağından korkuyorlardı. Kadınlar<br />

hamama gitti, yıkandı ve bilmediğimiz<br />

bir yolculuğa çıkarıldı...”<br />

‘DUYDUK Kİ CEZAMIZ BİTMİŞ’<br />

“Kara trene bindirdiler bizi. O kara<br />

vagonlarda beş aile üst üsteydik. Ne tuvalet<br />

var, ne su... Vagonda doğanlar oldu.<br />

Erkek fazla yoktu. Birkaç erkek küçücük<br />

bir taşla günlerce vagonun tabanını kazdı.<br />

Çocuklar tuvaletini yapar diye. O trenin<br />

kapısı bize 12 gün sonra açıldı.1938<br />

yılının güzü... Biz Uşak’tayız. Oranın<br />

büyük bir hanı var. Bizi altında hayvanları<br />

tuttukları o hanın üst katına koydular. Bir<br />

hafta orada tuttular. Kuru ekmek verdiler,<br />

yedik. Sonra bizi köylere dağıttılar. Bir dağ<br />

köyüne gittik, analığım, iki ağabeyim ve<br />

küçük kız kardeşim. O kadar zavallıydı ki<br />

o köy. Çok fakirdi. Hiçbir şey yoktu. Adı<br />

Yenice’ydi. İki gece kaldık. Muhtar anons<br />

etti köylüye, ‘Göçmenler geldi, fakirler<br />

geldi, ekmek verin’ diye bağırdı. Kız<br />

kardeşim de ağlıyor, ‘Biz fakir değiliz, göçmen<br />

değiliz, o ekmeği ben yemem’ diye.<br />

Şımarık ağa kızı işte... Sürgünde de ağa<br />

kızı...Geldiğimiz günün ertesi günü Rıfat<br />

Abimle muhtara gittik, ‘Biz okuyoruz, bizi<br />

okul olan bir köye gönder’ dedik. Bir gece<br />

daha kaldık o yoksul köyde. Ertesi gün<br />

muhtar bizi Oturak Köyü’ne gönderdi.<br />

Orada okul vardı ve kaldık biraz burada.<br />

Bu köyde analığım bir yaylaya çalışmaya<br />

gitti, bir daha gelmedi. Artık biz üç kardeş<br />

yalnız kalmıştık. Oturak’tan sonra Banaz’a<br />

yerleştik. Abim, ben ve kardeşimi bırakıp<br />

Uşak’a çalışmaya gidiyordu. Sürgünle<br />

gelen çok tanıdık vardı.<br />

Uşak’ta Dersim’den tanıdığımız bir<br />

ablamız vardı. Beni yine bizim gibi sürgün<br />

olan bir ailenin oğluna istediğini söyledi.<br />

Ben istemedim. Ama sonra 10 yıl kaldığımız<br />

Uşak’ta evlendim. 14 yaşındaydım.<br />

Evlilik nedir bilmiyordum. Kendimi<br />

öldürmek istedim. Eşim Baki Erdoğan da<br />

Dersim sürgünüydü...”<br />

Dudaklarını sıkarak anlatmaya devam<br />

etti: “Bir gün duyduk ki bizim ceza bitmiş,<br />

af çıkmış, memlekete dönebileceğiz.<br />

Dersim’e döndük. Devlet bize Uşak’tayken<br />

öküz ve arazi vermişti. Elimizden aldı.<br />

10 yıl sonra, 1948’de Dersim’e döndük.<br />

Konağımıza gittim. Evde bir şey kalmamış.<br />

Çok değerli eşyalarımız vardı. Bir gümüş<br />

sini vardı salonda, iki erkek taşırdı. Talan<br />

edilmişti her şey. Sürgünlerin malını toplayan<br />

eskiciler geziyordu, üç otuz paraya<br />

almışlar her şeyi. 25 yıl kaldık köyde.”<br />

‘12 İMAMIN KIRIMI GİBİ’<br />

Hanım’ın acısı bununla da bitmiyor.<br />

Konuşurken, dayısı, teyzeleri ve onların<br />

çocuklarının Dersim’den kaçmaya<br />

çalışırlarken makineli tüfeklerle kurşuna<br />

dizildiklerini öğreniyorum. “Tam 38 kişi...<br />

Kurşuna dizmişler. O sırada yer gök kararmış.<br />

Ağlamış, kar yağmış, yağmur yağmış.<br />

Herkesi üst üste yığmışlar, sonra yakmışlar.<br />

12 imamı da böyle kırdılar. Biz Dersim<br />

kırımını buna benzetiriz.”<br />

Varlıktan, yoklukla geçen bir hayata...<br />

Şimdi kirada oturuyor. Hiç çocuğu olmadı.<br />

Eşi Baki Erdoğan’dan kalan emekli<br />

maaşıyla geçiniyor Hanım Erdoğan.<br />

“Benim babam öldürüldü. Ailemden<br />

38 kişi kurşuna dizildi. Alevi’yim, Cumhuriyet<br />

vatandaşıyım, Şadilli Aşireti’nin<br />

mensubuyum.” (KUZEY)<br />

En popüler: Emma ve William<br />

Danimarka'da 2014 yılında doğan bebeklere en çok verilen isimler açıklandı<br />

Top 10<br />

Kız ismi<br />

Emma<br />

Sofia<br />

Ida<br />

Freja<br />

Clara<br />

Laura<br />

Anna<br />

Ella<br />

Isabella<br />

Karla<br />

Sahibinden<br />

satılık<br />

Törkiş adalar<br />

TÜRK ADASI:<br />

w Fiyatı: 17 milyon Euro İnşaat için bakanlık izni gerekiyor.<br />

LITTLE MARMARİS<br />

Top 10<br />

Erkek ismi<br />

William<br />

Noah<br />

Lucas<br />

Oscar<br />

Victor<br />

Malthe<br />

Emil<br />

Frederik<br />

Oliver<br />

Magnus<br />

w Fiyatı: 16 milyon Euro<br />

w Sahilden uzaklığı: 1.6 km<br />

İnşaat için bakanlık<br />

izni gerekiyor.<br />

Statistics Denmark, 2014<br />

yılında doğan bebeklere verilen<br />

isimlerle ilgili istatistikleri<br />

yayınladı. Buna göre, her 1000<br />

erkek bebekten 21'ine verilen<br />

William ismi, son 4 yılda olduğu<br />

gibi 2014'te de en popüler erkek<br />

bebek ismi oldu. Kız bebeklerde<br />

ise 2011'den bu yana favori isim<br />

değişmedi: Emma...<br />

Bölgelere göre ise favoriler<br />

değişiyor. Örneğin, Jutland'da<br />

Dünyaca ünlü jet sosyete yayını, Türkiye'den<br />

biri Ayvalık, 2'si Marmaris olmak üzere<br />

satılık 3 adayı portföyüne koydu<br />

İSVEÇ’TE:<br />

44.7 MİLYON DKK<br />

BIR adanız olsun ister<br />

miydiniz? Paranız olsun ya<br />

da olmasın... Hayali bile<br />

güzel... Peki dünyanın dört<br />

bir yanında şu an 100’ü aşkın<br />

adanın satışta olduğunu<br />

biliyor musunuz? Bunlardan<br />

1’i Danimarka’nın komşusu<br />

İsveç’te, 3’ü ise Türkiye’de...<br />

Önce İsveç’ten bahsedelim.<br />

Adı Stora Rullingen...<br />

44.7 milyon DKK... Ya da<br />

6 milyon Euro. İçinde<br />

230 metrekarelik bir evin<br />

olduğu ada, Strängnäs<br />

Havalimanı’ndan sadece 30<br />

km uzaklıkta...<br />

“ULAŞIM ve<br />

altyapı hizmeti<br />

sağlayacağımıza<br />

Danimarka'nın küçük<br />

adalarını satalım.<br />

Çoğunun nüfusu 10'u<br />

geçmiyor. Özel sektöre<br />

verelim. Belediyelere<br />

maliyetleri yüksek<br />

oluyor...” Danimarka'nın<br />

bu yeni tartışmasının fitilini<br />

ateşleyen isim Prof. Jørgen<br />

Møller...<br />

Halkın parasının bu<br />

adalar için çöpe atıldığını<br />

dile getiren Aalborg<br />

Üniversitesi profesörü<br />

“Adaları satacağımız kişiler<br />

İngiliz futbol kulüplerini<br />

Sofia, Ida ve Laura en<br />

popüler kız ismi olurken,<br />

Hovedstaden'da ailelerin tercihi<br />

Ella, Kopenhag'da ise Olivia<br />

oldu. Erkeklerde de William<br />

ülkenin 5 bölgesinden 2'sinin<br />

en çok tercih edilen ismi<br />

olurken, Zealand'da ilk sıraya<br />

Noah, Jutland'ın kuzeyinde ise<br />

Malthe oturdu.<br />

BILGI: Türkiye’de 2014 yılında en<br />

çok Yusuf ve Zeynep isimleri konuldu.<br />

HASIR ADASI<br />

w Fiyatı: 5 milyon Euro<br />

w Doğal bir plajı ve 4 kuyusu var.<br />

w Sahilden uzaklığı: 2.4 km<br />

5-17 MİLYON<br />

EURO ARASI<br />

ZATEN Danimarka’da<br />

yaşıyorum, alacaksam ya da<br />

hayal edeceksem İsveç’ten<br />

olmasın, Türkiye’den olsun<br />

diyorsanız, ünlü jetset<br />

yayını Private Islands’ta<br />

Türkiye’den de 3 ada var...<br />

İlki Hasır Adası... Ayvalık<br />

açıklarında. 5 milyon Euro’ya<br />

satılık. Sitenin yorumu şöyle:<br />

“Marina ya da villalar yapmak<br />

için uygun.” İkincisi ‘Little<br />

Marmaris.’ 16 milyon Euro...<br />

Üçüncüsü ‘Turkish Island.’<br />

Marmaris açıklarındaki<br />

adanın fiyatı da 17 milyon<br />

Euro... (KUZEY)<br />

'Küçük adaları satalım gitsin!'<br />

Aalborg Üniversitesi'nden bir profesör, Danimarka'nın küçük adalarıyla ilgili teklifte bulundu<br />

Danimarka’nın ‘sınırtanımaz’ yıldızı<br />

PILGRIM ve Waste of time<br />

parçalarıyla sesini Danimarka<br />

sınırlarının ötesine duyuran genç<br />

yıldız Mø başarılarına bir yenisini<br />

daha ekledi. Asıl adı Karen Marie<br />

Orsted olan Mø, en iyi pop ve<br />

rock dalında her yıl 10 grup ya da<br />

sanatçıya verilen Avrupa Sınırları Yok<br />

Edenler Ödülleri'nden birine layık<br />

görüldü. Mø 2014 yılında çıkardığı<br />

albümü 'No Mytholgies to Follow'<br />

albümüyle yakaladığı başarıyı bu<br />

prestijli ödülle taçlandırmış oldu.<br />

n Pınar SÜER<br />

satın alan Ruslar olur,<br />

Danimarka doğasını<br />

seven Almanlar olur.<br />

Fark etmez” dedi.<br />

Nüfusu 10'dan<br />

Jørgen<br />

900'e kadar<br />

Møller<br />

değişen 27 küçük<br />

adayı temsil eden<br />

Sammenslutningen<br />

af Danske Småøer ise iddia<br />

için “Delice” açıklamasını<br />

yaptı: “Bu ülkede kimse<br />

kimseye 'Çok maliyetlisin, seni<br />

birine satmalıyız' diyemez.<br />

Kopenhag'daki bir cadde için<br />

aynı teklifi yapabilir misiniz?”<br />

BILGI: Danimarka'nın<br />

78 adasında yaşam yok.


12 GÖBEK / MIDTEROPSLAG<br />

KUZEY<br />

Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

ZELIHA HIKÂYESINI SADI TEKELIOĞLU'NA ANLATTI<br />

İSMI BIZDE GIZLI... KOD ADI: ZELIHA... DANIMARKALI YETKILILERE GÜVENDI<br />

KIZINI ONLARA TESLIM ETTI ŞOK YAŞADI: “ÇOCUK, BAKICI AILEDE KALACAK”<br />

Zeliha'nın<br />

dramı<br />

nedeniyle yalnız yaşadığı çocuğuna<br />

KUZEY Avrupa sosyal refah<br />

toplumlarının en göze<br />

çarpan ve diğer ülke<br />

sistemlerinden ayıran özelliği;<br />

ne tür bir sorunla karşı karşıya<br />

kalırsa kalsın, kim olursa olsun<br />

zor durumda olan herkesin<br />

çalabileceği bir devlet kapısının<br />

bulunmasıdır. Çoğunlukla da bu<br />

sistemde bu kapıları çalan insanlar<br />

istedikleri yardımı alırlar.<br />

Danimarka’da yaşayan<br />

vatandaşlarımızdan biri de sosyal<br />

refah toplumunun bu özelliğinden<br />

yararlanmak istedi. Ancak sosyal<br />

yetkililere yaptığı başvuru kısa<br />

sürede onun için bir kâbusa<br />

dönüşüverdi.<br />

Adı bizde saklı olan, ancak bu<br />

yazıda Zeliha takma adıyla sorununu<br />

dile getireceğimiz vatandaşımız;<br />

rahatsızlığı nedeniyle geçici<br />

olarak sosyal yetkililere 5 yaşındaki<br />

kızını teslim etti. İyileşip hastaneden<br />

taburcu edildikten sonra ve<br />

doktorların da kendisine iyileştiğine<br />

dair rapor vermelerine rağmen,<br />

geçici olarak bakılsın diye verdiği<br />

çocuğunun bir bakıcı-koruyucu<br />

aileye verildiğini ve hemen geri<br />

alamayacağını öğrendi.<br />

İŞTE ZELIHA'NIN<br />

HIKÂYESI:<br />

Geçtiğimiz ilkbaharda Zeliha<br />

sosyal medyada ve internette bir<br />

kampanyaya katıldı. Kampanya<br />

esnasında hem koordinatörlük<br />

hem de yoğun bilgilendirme<br />

çalışmaları yapan Zeliha’nın<br />

mesaj kutusuna çok geçmeden<br />

ölüm tehditleri gelmeye başladı.<br />

Başlangıçta sıradan sosyal medya<br />

alışkanlığı olarak görüp üzerine<br />

gitmediği ölüm tehditleri artınca<br />

ve kullanılan dil de daha nahoş bir<br />

hal almaya başlayınca Zeliha’nın<br />

psikolojisi bozuldu.<br />

Aile doktoruna başvuran Zeliha<br />

psikiyatri servisine havale edilmesini<br />

istedi. Aile doktorunun tavsiyesi<br />

üzerine bir hastanenin psikiyatri<br />

servisine başvurdu ve kendi isteği<br />

ile tedavi için hastaneye yatırıldı.<br />

Bu süreçte aile yakınlarının<br />

Türkiye’ye tatile gitmiş olmaları<br />

bakıcı bulamayan Zeliha, psikiyatri<br />

servisi görevlileri aracılığıyla bağlı<br />

bulunduğu belediyenin sosyal<br />

hizmetlere başvurdu. Ve hastanede<br />

yattığı sürece çocuğunun bakımını<br />

geçici olarak üstlenmelerini<br />

istedi. Sosyal yetkililer öncelikle<br />

Zeliha’nın kendi aile çevresinden<br />

birini bulmalarının iyi olacağını<br />

söylediler. Ancak Zeliha kimseyi<br />

bulamayınca sosyal yetkililerin çocuğuna<br />

geçici bir bakım formülü<br />

bulmalarını istedi.<br />

Zeliha, gazeteniz <strong>Kuzey</strong>’e<br />

yaptığı açıklamada gönüllü<br />

olarak hastaneye yattığını, bu<br />

yüzden de istediği zaman taburcu<br />

olabileceğini söyledi ve sosyal<br />

yetkililerle hastaneden çıktığı<br />

zaman kızını yanına alacağını<br />

söylediğini belirtti.<br />

Zeliha hastaneye yatmadan<br />

önce sosyal yetkililer ve çocuk<br />

bakım dairesi görevlilerinin de<br />

katılımıyla bir toplantı yapıldı.<br />

Bu toplantıda Zeliha, hastaneden<br />

çıkar çıkmaz çocuğunu yanına<br />

alacağını söyledi. Zeliha ayrıca kızı<br />

ile o güne kadar hiç ayrı kalmadığını,<br />

kızının istediği zaman istediği<br />

kadar kendisini görmesine olanak<br />

sağlanmasını, hatta isterse her gün<br />

kızıyla görüşmek istediğini yetkililere<br />

net bir şekilde ifade etti...<br />

Geçtiğimiz 13 Temmuz günü<br />

hastaneye yatan Zeliha, sosyal<br />

kurumda kendi durumunu ele<br />

alan çalışanın tatile gitmiş olması<br />

nedeniyle hastanede yattığı<br />

süre boyunca kızı hakkında<br />

bir bilgi alamadı. Zeliha’nın<br />

çocuğunun teslim edildiği bakıcı<br />

aile ise Zeliha’ya yetkililerin izni<br />

olmadan çocuğuyla görüşme izni<br />

veremeyeceğini söyledi.<br />

Zeliha’yı tedavi eden psikiyatrlar<br />

ve psikologlar Zeliha’nın<br />

çocuğuyla görüşmesinde bir<br />

sakınca olmadığı yönündeki<br />

raporları da sosyal danışmana<br />

gönderdiler. Söz konusu raporda<br />

günlük iki saati aşmamak üzere<br />

yapılacak bir görüşmenin yeterli<br />

olduğu, bu sürenin aşılmasının<br />

tavsiye edilmediği de yer aldı...<br />

“Ben hastanede tedavi<br />

görmekte olduğum süre boyunca<br />

günlük olarak kendi arabamla<br />

alışverişe gidiyor, arkadaşlarımla<br />

görüşüyordum, ama hastaneden beş<br />

dakika uzaklıkta kalan kızımı bana<br />

göstermiyorlardı” diye konuşan<br />

Zeliha, asıl şoku hastaneden<br />

taburcu edildikten sonra<br />

yaşayacağının aklının ucundan bile<br />

geçmediğini söylüyor.<br />

Üç hafta hastanede kaldıktan<br />

sonra taburcu raporu alan Zeliha’ya<br />

sadece uyku ilacı alması tavsiye<br />

ediliyor. Zeliha’nın durumu o kadar<br />

normale dönmüş olarak kabul<br />

ediliyor ki, tavsiye edilen uyku ilacı<br />

için reçete bile yazılmasına gerek<br />

görülmüyor.<br />

Hastaneden ayrıldıktan sonra<br />

çocuğunu alıp evine dönmek için sabırsızlanan<br />

Zeliha ise bir şokla karşılaşıyor.<br />

Çocuğunu bakıcı aileden alıp<br />

evine döneceğini düşünen Zeliha’ya<br />

çocuğunu alamayacağı, üç ay daha<br />

çocuğun bakıcı ailede kalacağı söyleniyor.<br />

Bu üç aylık dönemde Zeliha’nın<br />

iki haftada bir çocuğunu görebileceği,<br />

üç aylık süre sonunda yeni bir karar<br />

alacakları söyleniyor. Zeliha’nın bu<br />

kararın altına imza atmaması halinde<br />

çocuğunu alamayacağı söyleniyor.<br />

Pedagojik testler yapılacağı<br />

gerekçesiyle alınan bu kararın altına<br />

Zeliha imza atmayı reddediyor ve<br />

avukatına başvuracağını söylüyor.<br />

“Ne ben ne de çocuğum hasta<br />

değiliz. Onun bakımında bir kusurum<br />

yok. Durup dururken neyin araştırmasını<br />

yapmaya karar vermişler<br />

anlamıyordum” diye konuşan<br />

Zeliha benzer duruma düşebilecek<br />

vatandaşlarımızın bu tür durumlarda<br />

kanunları ve kuralları tamamen<br />

araştırmalarını, araştırma yapmadan<br />

çocuklarını devlete kesinlikle teslim<br />

etmemeleri çağrısında bulunuyor.<br />

Zeliha’nın hukuksal yollara<br />

başvuracağını söyleyip imza atmayı<br />

reddettiğinin ertesi günü sosyal<br />

yetkililer Zeliha’yı arayıp çocuğunu<br />

gelip alabileceğini söylüyorlar.<br />

“Ne oldu da birden bire o<br />

çok önem verdikleri pedagojik<br />

değerlendirmelerden vazgeçtiler?<br />

Demek ki bakıcı bir aileye iş bulmak<br />

için benim çocuğumu kurban<br />

seçmişler diye düşünmekten<br />

kendimi alamıyorum” diyor<br />

Zeliha.<br />

Gölde<br />

‘drone’ ile<br />

balık avladı<br />

AMERIKALI<br />

çiftçi Derek<br />

Klingenberg,<br />

küçük insansız<br />

hava aracıyla<br />

(drone) ile balık<br />

avladı. Drone’a<br />

misina ve<br />

iğne bağlayan<br />

Klingenberg,<br />

gölde bir baılk<br />

avlamayı başardı.<br />

Klingenberg’in<br />

çektiği video<br />

izlenme rekorları<br />

kırıyor.<br />

En sevilen<br />

romanı: 10<br />

Küçük Zenci<br />

YAPILAN bir<br />

ankette İngiliz<br />

yazar Agatha<br />

Christie’nin en<br />

sevilen romanı<br />

10 Küçük Zenci<br />

(And Then There<br />

Were None) olarak<br />

belirlendi. Ünlü<br />

yazarın 1939’da<br />

kaleme aldığı<br />

roman oyların<br />

yüzde 21’ini alarak<br />

birinci oldu. Doğu<br />

Ekspresi’nde<br />

Cinayet ikinci<br />

sıraya yerleşti.<br />

Çıplak<br />

fotoğrafları<br />

satılıyor<br />

ABD’li oyuncu<br />

Angelina Jolie’nin<br />

20 yaşındayken<br />

çekilen çıplak<br />

fotoğrafları<br />

İngiltere’nin<br />

başkenti<br />

Londra’daki bir<br />

galeride satışa<br />

sunuldu. 1995’te<br />

Fotoğrafçı Kate<br />

Garner’ın çektiği<br />

karelerin fiyatı<br />

1800 sterlin.


SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />

GÖBEK / MIDTEROPSLAG 13<br />

AYMAZLAR BIRLIĞI!<br />

Savaş yüzünden evlerinden olan Suriyeler, Avrupa hayaliyle ölümü göze alıyor. Ancak Almanya dışında<br />

Avrupa Birliği ülkeleri, Suriyelilere pek sıcak bakmıyorlar. İsviçre "Gelmesinler, Türkiye gibi Suriyelere bakan<br />

ülkelere para verelim" derdinde... İzlanda dalga geçer gibi "50 kişi alırız" açıklaması yaptı...<br />

Bir gecede<br />

4 bin 200<br />

göçmen<br />

Pire’ye gitti<br />

YUNAN Adaları’ndan ana karaya<br />

göçmen akını sürüyor. Midilli Adası’ndan<br />

iki gemiyle yola çıkan 4 bin 200 göçmen<br />

Pire’ye ulaştı. Frontex, Yunanistan’a<br />

sadece geçen hafta 23 bin, bu yıl<br />

160 bin göçmenin gittiğini<br />

açıkladı.<br />

Sığınmacılar<br />

Eurostar’ı<br />

durdurdu<br />

İNGILTERE ile Fransa’yı Manş<br />

Denizi’nin altından bağlayan Eurostar<br />

tünelinde bazı sığınmacıların<br />

trenlere tırmanmaya çalışması<br />

ulaşımı saatlerce aksattı. 5 tren<br />

tünel içinde mahsur kalırken<br />

bunlardan 3’ü Londra ve<br />

Paris’e geri döndü.<br />

Teklife gel:<br />

Avrupa dışında<br />

kamp kurulmalı<br />

AVRUPA Konseyi Başkanı Donald<br />

Tusk, AB ülkelerinin en az 100 bin<br />

sığınmacıyı adil biçimde acil olarak<br />

paylaşması gerektiğini ve “Avrupa<br />

dışında sığınmacı kampları kurması<br />

gerektiğini” savundu. Tusk’a göre<br />

bu kamplar “Halen sığınmacı<br />

kampı bulunan ülkelerde”<br />

kurulmalı.<br />

Avusturya’da yeni mülteci<br />

faciası son anda önlendi<br />

GÖÇMEN trajedisi<br />

devam ederken Avrupalı<br />

liderlerin ağız dalaşı kızıştı.<br />

Macaristan Başbakanı<br />

Victor Urban, ülkesindeki<br />

göçmen krizinden<br />

Almanya’yı sorumlu<br />

GEÇTIĞIMIZ günlerde bir<br />

kamyonetin kasasında 71<br />

mültecinin havasızlıktan<br />

öldüğü Avusturya’da yeni<br />

facia son anda önlendi.<br />

İçerisinde 24 Afgan’ın bulunduğu<br />

bir minibüsü durduran<br />

Avusturya polisinin<br />

mültecileri ölümden son<br />

anda kurtardığı açıklandı.<br />

Minibüsün camlarının demir<br />

parmaklıklarla kapatıldığı,<br />

kapısının kaynak<br />

yapılarak kilitlendiği belirtiliyor.<br />

3,35’e 1,75 metre<br />

alan içerisine sıkıştırılan<br />

mültecilerin, camlar ve<br />

yan kapısı kaynaklı, arka<br />

kapısı ise dışarıdan kilitli<br />

olduğu için dışarı çıkma<br />

şanslarının bulunmadığı<br />

kaydedildi.<br />

Umuda yolculuk Facebook'ta başlıyor<br />

İÇ savaş ve çatışmaların, insan<br />

ihlalerinin yaşandığı başta Suriye<br />

olmak üzere Ortadoğu'dan kaçanlar<br />

günlerdir kiminin ulaştığı<br />

kiminin ulaşmaya çalıştığı Avrupa'nın<br />

gündeminden düşmüyor.<br />

Onların "fiili olarak" yolculuğu<br />

teknelerle Ege'yi geçmeye<br />

çalışırken, ya da kamyonla yola<br />

çıktık noktalarda başlıyor. Ancak,<br />

gerçek yolculuk sosyal paylaşım<br />

sitesi Facebook'ta başlıyor. Arap<br />

Baharı'nda sokağa dökülen binlerin<br />

organize olmasında önemli<br />

rol alan site şimdi de Ortadoğu'dan<br />

kaçan göçmenleri insan<br />

kaçakçılarıyla buluşmalarına vesile<br />

oluyor. Göçmenler, Facebook'ta,<br />

boğulma tehlikesiyle karşı<br />

karşıya oldukları tekne ve havasızlıktan<br />

ölme tehlikesiyle karşı<br />

karşıya oldukları kara yolculuklarıyla<br />

ilgili bilgi alıyor. Facebook'ta<br />

insan kaçakçısı grupla Arapça<br />

bilgi, iletişim bilgileri paylaşıyor.<br />

Göçmenler, bu bilgilere sahip<br />

olduktan sonra WhatsApp ve<br />

Viber gibi mesajlaşma hizmetleri<br />

sayesinde insan kaçakçılarıyla<br />

iletişim kuruyor.<br />

Macar Başbakan: Bizim<br />

göçmen sorunumuz yok!<br />

tuttu. “Macaristan’ın<br />

göçmen sorunu yok, bu<br />

Almanya’nın sorunu. AB<br />

ülkeleri ortak bir göçmen<br />

politikasını oluşturamadı.<br />

Bunun sıkıntısını bizler<br />

çekiyoruz” dedi.<br />

Münih’te<br />

mültecilere<br />

sıcak karşılama<br />

MACARISTAN’ın başkenti<br />

Budapeşte’den Almanya’nın<br />

Münih Ana Tren Garına gelen<br />

mültecilere görevliler ve gönüllüler<br />

sıcak bir karşılama yaptı.,<br />

Yaklaşık 2 bin sığınmacıya<br />

yardım edebilmek için gönüllüler<br />

canla başla çalıştı. Garın<br />

dışında ise yağan yağmura<br />

karşın çalışmalar hızla ilerledi.<br />

Portatif tuvaletler kuruldu,<br />

MHW örgütü tarafından<br />

sığınmacılara ilk tıbbi yardım<br />

yapıldı. İtfaiye görevlilieri bir<br />

yandan su ihtiyacını karşılamaya<br />

çalışırken, diğer yandan da<br />

yakındaki bir okula sığınmacılar<br />

için yatak yerleştirdi.<br />

İsviçre: Göçmen<br />

almayayım,<br />

para vereyim<br />

İSVIÇRE halkı, Avrupa’da<br />

sığınma arayan göçmenlere kapılarını<br />

açmak yerine göçmen<br />

krizinin yaşandığı ülkelere para<br />

yardımı yapılması gerektiğini<br />

düşünüyor. Bern Üniversitesi<br />

tarafından binden fazla kişiyle<br />

yapılan ankete katılanların<br />

yüzde 83,1’i bu kişilerin ülkeye<br />

kabulü yerine İsviçre’nin<br />

“krizden etkilenen ülkelere cömertçe<br />

maddi yardım yapması”<br />

gerektiğini belirtti. Katılımcıların<br />

üçte ikisi mültecilerin ülkenin<br />

refahına zarar vereceğini<br />

düşündüğünü söyledi. Ankete<br />

katılanların yaklaşık yarısı ise<br />

sınırların geçici olarak kapatılması<br />

görüşünü savundu.


14 HABER / NYHEDER<br />

KUZEY<br />

Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

Da jeg blev gift med min libanesiske<br />

mand, besluttede vi os for at tage<br />

debedste traditioner fra Libanon og<br />

de bedste traditioner fra Danmark og<br />

blande det hele sammen. Det blev<br />

til et bryllup, som de danske gæster<br />

aldrig glemmer, og et bryllup, som<br />

libaneserne stadig taler om. Det var<br />

en blandingaf begge kulturer, og der<br />

var noget velkendt – men også noget<br />

nyt - for alle.<br />

Mens libaneserne måbede, da danskerne<br />

klippede i min mands sokker, fik<br />

danskerne travlt med at drikke whisky<br />

og danse til zaffe – allerede inden<br />

maden var kommet på bordet.<br />

Det er noget helt særligt, når man<br />

blander kulturer sammen. I dag elsker<br />

minfamilie, når min mand laver tabbouleh<br />

og humus, og min libanesiske familie<br />

nærmest slikker skålen, når jeg laver ris<br />

a’ la mande til jul.<br />

Selv om man ikke behøver at gifte<br />

sig ind i en anden kultur, kan man altid<br />

lære noget af den. Og der er plads til<br />

forbedring i Danmark.<br />

I januar <strong>2015</strong> udgjorde indvandrere<br />

og efterkommere 11,6 procent af den<br />

samlede befolkning i Danmark. De<br />

mennesker repræsenterer omkring<br />

200 forskellige lande, og den største<br />

gruppe har baggrund i Tyrkiet – nemlig<br />

Om at blande kulturer<br />

GÆSTESKRIBENT<br />

SANNE<br />

GRAM<br />

FADEL<br />

knap 62.000 personer.<br />

Nogle holder sig stadig for sig selv og<br />

dyrker de tyrkiske miljøer, men mange<br />

har formået at blande deres oprindelige<br />

kultur og livsstil med den danske. Og<br />

hvor er det berigende. Hvor ville det<br />

være en skam, hvis vi alle lige pludseligskulle<br />

til at ligne hinanden, og hvis alle<br />

kebab-boderne blev skiftet ud medfrikadelle-barer.<br />

Selvfølgelig er der nogle udfordringer<br />

med integration og med at forstå hinanden,<br />

men det går begge veje. Nogle<br />

tyrkere er ikke meget for at blande sig<br />

med danskere, og nogle danskere holder<br />

sig væk fra indvandrere. Danskerne<br />

kan være rare, hjælpe med at vise vej<br />

og donere brugt tøj fra loftet, men når<br />

det handler om at skabe sociale relationer<br />

med udlændinge,kan vi danskere<br />

generelt blive bedre. Jeg ved det – for<br />

jeg har selv prøvet, hvor let det er at<br />

blive ”integreret” i Libanon, mens jeg<br />

boede der sommellemøst-korrespondent<br />

for Jyllands-Posten. Og så har jeg<br />

omvendt set, hvor svært det er for udlændinge<br />

at blive integreret i Danmark<br />

og få danske venner.For en måneds tid<br />

siden sad jeg sammen med min mand<br />

i H.C. Ørsteds Parken i København<br />

og talte med nogle af vores italienske<br />

venner, mens vores børn legede på<br />

legepladsen.<br />

Vi talte om, hvor svært det er for<br />

udlændinge at få danske venner. Og da<br />

jeg var den eneste dansker i selskabet,<br />

var det mig, der blev spurgt, hvorfor det<br />

egentlig er sådan. Men jeg havde svært<br />

ved at finde et ordentligt svar.<br />

Måske er det lettere, hvis man er<br />

vokset op og har gået i skole og på<br />

universitetet sammen, prøvede jeg. Et<br />

indlysende svar! Men jeg endte med<br />

blot at konstatere, at hvis man kommer<br />

som voksen, er danskerne venlige og<br />

vil i udgangspunktet gerne hjælpe, men<br />

man skal ofte kende danskere i lang tid,<br />

før man begynder at blive inviteret hjem<br />

til de danske middagsborde.<br />

Og sagen er, at det netop er det med<br />

at blive inviteret hjem til middagsbordene,<br />

der er afgørende. Både for at<br />

udlændingene føler sig hjemme – men<br />

også for integrationen. Det er unægtelig<br />

sjovere at kæmpe for at blive integreret<br />

i et land, hvor man virkelig føler sig<br />

velkommen.<br />

Men igen – det går begge veje. For<br />

mens danskerne kan arbejde på at åbne<br />

deres cirkler lidt mere, kan tyrkerne og<br />

andre indvandrere også i højere grad<br />

arbejde på at træde ud af deres egne<br />

cirkler. Hvis man ikke lige er typen, der<br />

har lyst til at deltage i fredagsbaren på<br />

arbejdspladsen, kan man f.eks. melde<br />

sig ind i en fodboldklub, hvor flertallet<br />

er danskere – og ikke vælge den, hvor<br />

flertallet er tyrkere.<br />

Og så er det vigtigt at huske på, at<br />

man i det fællesskab naturligvis ikke<br />

skal give slip på sin kultur, for så kan<br />

man miste følelsen af at høre til nogen<br />

steder.<br />

Men i disse tider, hvor flygtninge og<br />

indvandrere ofte bliver omtalt som en<br />

byrde for det danske samfund, er det<br />

måske endnu vigtigere at huske på, at<br />

de sociale relationer er altafgørende for<br />

at skabe en ordentlig integration.<br />

Og der kan vi alle gøre mere.<br />

HHH<br />

SANNE GRAM FADEL<br />

Journalist og studievært på DR2. Tidligere<br />

korrespondent i Mellemøsten for Jyllands-<br />

Posten.<br />

Sanık avukatları<br />

PKK’ya yardım<br />

davasını<br />

siyasallaştıracak<br />

2012 yılının Eylül ayında<br />

”Batman Operasyonu” adı<br />

verilen bir operasyonda<br />

yaşları 27 ile 74 arasında<br />

değişen 10 kişinin gözaltına<br />

alınmasıyla başlayan<br />

süreç 'temyiz' davasıyla<br />

devam ediyor. ROJ<br />

TV’ye yardım adı altında<br />

PKK’ya para göndermekle<br />

suçlanan, ancak<br />

mahkemenin "Paranın<br />

PKK'ya gönderildiği kesin<br />

değil" gerekçesiyle beraat<br />

alan sanıkların temyiz<br />

duruşmaları başladı.<br />

Savcının talebi doğrultusunda<br />

başlayan temyiz<br />

duruşmalarında görev<br />

alacak sanık avukatları<br />

davanın PKK adına para<br />

toplamak ve teröre destek<br />

davasından uzaklaştırarak<br />

siyasallaştırmaya çalışacaklarını<br />

ve PKK’nin Kürtler<br />

için ne anlama geldiğini<br />

jüriye anlatmaya çalışacaklarını<br />

açıkladılar. Politiken<br />

gazetesine konuşan sanık<br />

avukatlarından Gert Dryn,<br />

davanın sadece hukuki<br />

olmadığı, derin tarihsel<br />

ve siyasal boyutları olduğunu<br />

da söyleyerek, şu<br />

tezi savunacaklarının altını<br />

çizdi: "PKK sadece terör<br />

örgütü değil. Avrupa’da<br />

yaşayan Kürt göçmenleri<br />

örgütlüyor. Yerel folklor<br />

ekibi kurmak gibi kültürel<br />

fonksiyonları var."<br />

İrfan KURTULMUŞ/KOPENHAG<br />

DANIMARKA’da PKK için para<br />

topladıkları ve kasası olarak<br />

tutuklanarak bir süre hapis yattıktan<br />

sonra geçen yıl Ekim ayında beraat eden<br />

10 kişi hakkındaki temyiz duruşmaları 31<br />

Ağustos'ta başladı. Ancak süreç beraberinde<br />

“IŞİD gölgesinde dava” tartışmasını<br />

başlattı. Kürt grupların <strong>Kuzey</strong> Irak ve<br />

Suriye'de IŞİD'e karşı yaptığı mücadelenin<br />

temyiz mahkemesinde yargılanacak olan<br />

kişilerin davasına da etkili olacağı ifade<br />

edildi. Danimarka'daki Türkiye uzmanları<br />

“Danimarka, IŞİD'e karşı savaşta koalisyon<br />

güçleriyle birlikte PKK ile aynı saflarda<br />

mücadele ediyor. O yüzden ülkedeki 35<br />

bin Kürt kökenli bu temyiz davasının<br />

görülmesine bir anlam vermiyor” diyor.<br />

Onlardan biri Kopenhag Üniversitesi<br />

doçentlerinden Türkiye uzmanı Daniella<br />

Kuzmanovic... Kuzmanovic, Türkiye ile PKK<br />

arasında yeniden alevlenen mücadele ve<br />

IŞİD’e karşı savaşın temyiz davasında büyük<br />

bir rol oynayacağını öne sürüyor.<br />

Sosyalist Halk Partisi ve Muhafazakar<br />

Parti Sözcüleri de IŞİD'le savaştığı için<br />

PKK'nın terör listesinden çıkarılmasını<br />

istedi. Ancak Dışişleri Bakanı Kristian Jensen<br />

bu konuda hemfikir olmadığını söyledi.<br />

Savcı Öz, Almanya’ya 42 CD verdi<br />

HABERTÜRK Gazetesi yazarı<br />

Fatih Altaylı, geçtiğimiz<br />

günlerde hakkında yakalama<br />

kararı çıkan ve aynı gün<br />

Gürcistan'a, oradan Ermenistan'a<br />

ardından da Almanya'ya<br />

geçen savcı Zekeriya<br />

Öz'le ilgili ilginç bir iddiada<br />

bulundu. Ünlü gazeteci,<br />

sadece yazılarının yayınlandığı<br />

Twitter hesabından<br />

Öz'ün Türkiye'deki önemli<br />

davaların gizli bilgilerinin<br />

bulunduğu 42 CD dolusu<br />

dosyayı Alman makamlarına<br />

vereceğini yazdı.<br />

İşte Fatih Altaylı'dan olay<br />

yaratacak o iddialar:<br />

n Kaçak Savcı Zekeriya<br />

Öz, Almanya'ya giderken<br />

'PKK, Terör<br />

listesinden<br />

çıkarılmamalı'<br />

Danimarka'da PKK için para topladıkları<br />

gerekçesiyle hapis yatıp beraat eden 10 kişinin<br />

temyiz duruşmaları başladı. Danimarka Dışişleri<br />

Bakanı ilginç bir çıkış yaptı<br />

yanında 42 CD dolusu belge<br />

bilgi götürmüş.<br />

n CD'lerde Türkiye'deki<br />

yolsuzluk iddialarının yanı<br />

sıra Deniz Feneri ile ilgili belgeler<br />

de olduğu söyleniyor.<br />

n Kaçak savcı Öz'ün bu<br />

belgeleri Alman makamları<br />

ile paylaşarak iltica talebinde<br />

bulunacağı söyleniyor.<br />

Jensen, PKK’yı terör listesinden çıkardıktan<br />

kısa bir süre sonra terör eylemleri yaptığını<br />

kabul etmesinin bir problem olduğunu<br />

vurgularken, çözümün PKK’yı listeden<br />

çıkarmak olmadığını, birçok Kürt örgütün<br />

bulunması nedeniyle bunun karmaşık bir<br />

oyun olduğunu belirtti.<br />

Kopenhag Şehir Mahkemesi, ABD ve<br />

Avrupa Birliği’nin terör listesinde yer alan<br />

PKK’ya 140 milyon Kron (56 milyon TL)<br />

para topladıkları iddiasıyla yargılanan yaşları<br />

29-73 arasında değişen 10 kişi hakkında,<br />

paranın PKK’ya gönderildiği kesin olmadığı<br />

gerekçesiyle beraat kararı vermiş, savcı ise<br />

hemen karara itiraz ederek temyiz etmişti.<br />

FATIH<br />

ALTAYLI’DAN<br />

ŞOK IDDIA


SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />

ANALİZ / ANALYSE 15<br />

HVEM ER EGENTLIG DE RADIKALISEREDE UNGE?<br />

Silahla selfie<br />

çekerken<br />

kendisini vurdu!<br />

ABD'nin Texas Eyaleti'nin Houston<br />

kentinde yaşayan 19 yaşındaki<br />

Deleon Alonso Smith, silahla selfie<br />

çekerken hayatını kaybetti. İçinde<br />

mermi olan silahla selfie çekerken<br />

yanlışlıkla tetiği çeken Smith'in<br />

boğazına isabet eden tek kurşunla<br />

öldüğü açıklandı. İki çocuk babası<br />

Smith'in selfie çekerken yanında<br />

kuzeninin de olduğu belirtildi.<br />

120 bin Lego<br />

kullanarak<br />

Erebor’u yaptı<br />

LEGO tutkunu Michal Kazmierczak,<br />

120 binden fazla LEGO taşı<br />

kullanarak Hobbit’teki Cücekent<br />

Erebor’u inşa etti. 2 metre 13 santim<br />

yüksekliğindeki Erebor’un ağırlığı<br />

da tam 130 kilo. Kazmierczak, bu<br />

mini dev film setinde geçen bir kısa<br />

film de çekeceğini söyledi.<br />

Kurşunların<br />

önüne atlayan<br />

kahraman kedi<br />

ABD’nin Pensilvanya eyaletinde Opie<br />

adlı ev kedisi, evin penceresinden<br />

giren serseri kurşunun önüne<br />

geçerek, Angelica Sipe adlı kadının 3<br />

yaşındaki oğlunun hayatını kurtardı.<br />

Kırılan cam sesini duyan Sipe, salonda<br />

uyuyan oğlunun, kedisi tarafından<br />

kurtarıldığını görünce şok oldu.<br />

Sipe “Eğer Opie olmasaydı, oğlum<br />

hayatını kaybedebilirdi” diye açıklama<br />

yaptı. Kafasından yaralanan Opie’nin<br />

durumunun iyi olduğu belirtildi.<br />

Polis soruşturmayı devam ettirdiğini<br />

açıkladı.<br />

Radikalisering blandt unge<br />

muslimske, etniske grupper i Danmark<br />

optager os en del.<br />

Når vi hører om radikalisering som<br />

læsere eller seere i medierne, bør vi<br />

først finde ud af, hvem der taler og<br />

skriver om de unge radikaliserede. Vi,<br />

der taler og skriver må oplyse, om vi<br />

tager udgangspunkt i et menneskeligt<br />

eller politiske syn på muslimske<br />

minoriteters tilstedeværelse her i landet<br />

og deres sociale integration. Dette<br />

syn har en væsentlig betydning for<br />

udtalelser og handlemuligheder over<br />

for radikaliserede unge, og efter min<br />

mening bunder højrefløjspartiernes<br />

forklaring på baggrunden for unges<br />

radikalisering ofte i deres religion, islam,<br />

og kulturelle baggrund, og deres løsning<br />

er ofte enten at udvise eller fængsle<br />

disse unge, der er blevet radikaliseret.<br />

Profil af unge, der bliver tiltrukket af<br />

radikaliserede miljøer<br />

I min arbejde gennem 35 år med<br />

udsatte familier og familier,<br />

hvor deres unge vælge<br />

radikaliserede miljøer,<br />

har jeg endnu ikke<br />

mødt en eneste<br />

mor eller far, der<br />

var stolt over<br />

for deres unges<br />

terrorhandlinger<br />

eller andre<br />

voldelige<br />

handlinger eller på<br />

nogen måde måder<br />

kan stå inde for dem.<br />

Det illustreres godt af<br />

følgende citat fra en far til<br />

en ung, som viser interesse for<br />

ekstrem islamisk<br />

ISIS leder<br />

Bağdadi<br />

Synspunkter, ”… Jeg er selv<br />

muslim… puha. Jeg har aldrig hørt<br />

og lært om muslimer, som dem der<br />

kalder sig muslimer… og hjernevasker<br />

mit barn og andre unge, og som vil<br />

ødelægge mit barn og andres unges<br />

liv gennem deres hjernevask med,<br />

efter min mening, en falsk islam… dem<br />

der kalder sig islamister dvs. ekstrem<br />

islamisk radikaliserede er i mine øjne<br />

slet ikke muslimer. Det er nogle falske<br />

personer. Jeg græder hver eneste dag,<br />

for hvordan stopper jeg mit barn i at<br />

have noget med dem at gøre… fordi<br />

jeg kan se, at siden mit barn kom i<br />

kontakt med det ekstremt radikaliserede<br />

miljø, har han ændret sig fuldstændigt<br />

og indtager en fjendtlig holdning over<br />

for mig og min måde at praktisere min<br />

religion som muslim. Jeg kontakter selv<br />

politiet for at orientere dem om, at mit<br />

barn har kontakt til disse unge, for at<br />

de skal holde øje med dem. Jeg vil på<br />

DERFOR<br />

TILTRÆKKES UNGE<br />

AF DE EKSTREMISTER:<br />

Sådan udtaler de unge , der<br />

fortrækker ekstremme religiøse grupper;<br />

n Jeg ved ikke hvem jer er<br />

n Jeg ved ikke hvilken kultur jeg<br />

tilhører<br />

n Jeg kan ingenting<br />

n Der ingen der tror på mig<br />

n Jeg er træt af mit liv<br />

&<br />

FAMILIE<br />

SAMFUND<br />

Ahmet DEMiR<br />

ahmetdemir@kuzey.dk<br />

ingen måde at hverken mit barn eller<br />

andre unge skal misbruge Islams navn<br />

til at udføre skadelige handlinger over<br />

for mennesker. Jeg kom her til landet<br />

for, at mine børn skulle leve et liv i fred<br />

og skal have en og uddannelse, ikke for<br />

at de skulle være voldelige. ”<br />

Denne fars citat giver god mening<br />

og i det faren siger, er der mange<br />

budskaber. Bl.a. om forældrenes afmagt<br />

og behov for en hjælpende hånd fra<br />

samfundets side, så hverken hans eller<br />

andre unge bliver hjernevasket.<br />

Vi må ikke overse de politiske<br />

konflikter i en globaliseret verden,<br />

og Danmarks deltagelse i<br />

krig forskellige steder i<br />

verden kan b.la. også<br />

påvirke nogen af det<br />

unge, der befinder<br />

sig i, hvad jeg vil<br />

kalde en gråzone,<br />

og komme til at<br />

trække dem over<br />

i radikaliserede<br />

grupper. Det<br />

skyldes bl.a.<br />

at nogen af de<br />

ekstreme muslimsk<br />

radikaliserede<br />

grupper bruger de sociale<br />

medier til at fremstille Danmarks<br />

deltagelse i krigshandlinger, således<br />

at hvis der bombes imod terrorister, vil<br />

disse radikale ekstremister via sociale<br />

medier fremstille det, over for potentielle<br />

unge, at man også kunne bombe os<br />

muslimer i f.eks. det land, som de unge<br />

bor i, altså Danmark. De bruger sociale<br />

medier til at hjernevaske og ikke nok<br />

med det, men også påvirker dem til at<br />

have en hadsk holdning til dem, der<br />

er uenige, og anse enten deres egne<br />

landsmænd eller andre som værende<br />

deres fjender.<br />

Jeg er ikke af den overbevisning at<br />

radikalisering kun skyldes de unges<br />

religiøse baggrund. Som jeg var ind på<br />

er der mange forhold, der spiller ind. Det<br />

skal også nævnes, at har man en vision<br />

at leve både i Danmark og verden uden<br />

radikaliserede grupper, vil det være<br />

utopi. Det er helt umuligt at tro, at vi kan<br />

leve uden radikaliserede grupper.<br />

Jeg har den overbevisning, at det<br />

er muligt at forbygge og minimalisere<br />

gruppen af unge, der søger ind i<br />

ekstremme muslimsk radikale grupper.<br />

n Forældrene er kulturelt færdig,<br />

dvs. de har ringe viden og indsigt i<br />

deres oprindelig hjemlands kultur og<br />

kulturen her i landet.<br />

n Forældrene har ingen kulturel<br />

kapital<br />

n Forældrene lever isolerede<br />

liv, både i forhold til det danske<br />

samfund og ikke mindst den etniske<br />

gruppe, som de tilhører<br />

n Forældrene har ringe<br />

forældrekompetence, som det<br />

forventes af moderne forældre, fx at<br />

SÅDAN BEKÆMPER VI<br />

RADIKALISERING:<br />

n At se på de unges og familiens<br />

situation som helhed på det personlige,<br />

sociale, sundhedsmæssige,<br />

økonomiske og uddannelsesmæssige<br />

områder<br />

n At have fokus allerede fra<br />

fødslen via sundhedsmyndigheder<br />

og personale på de familie og deres<br />

børn som er marginaliserede eller<br />

lever i parallelle liv, og sørge for<br />

at indkludere dem i samfundet via<br />

andre sociale myndigheder i samarbejde<br />

med familierne.<br />

n At familien skal være bevidst<br />

om de ændringer, der sker med<br />

deres unge fx de unges påklædning,<br />

radikale ændringer, deres unge<br />

omtale af deres religion, vennekreds<br />

osv. I disse situationer skal forældrene<br />

henvende sig til myndighederne<br />

for at få et professionelt samarbejde<br />

omkring, hvad de sammen kan gøre<br />

for at forbygge, at deres unge kom<br />

ind i radikaliserede miljøer.<br />

n At fokusere på og ikke mindst<br />

tilrettelægge forældrekompetenceudvikling<br />

for det familier, som har<br />

behov for det, for via forældrekompetenceuddannelse<br />

at tilegne sig de<br />

nødvendige forældrekompetencer<br />

for at kunne støtte og være et positivt<br />

forbillede.<br />

n At skoler og uddannelsesinstitutioner<br />

skal samarbejde endnu<br />

bedre for at inkludere de unge, som<br />

har faglige udfordringer.<br />

n At medier og meningsdannere,<br />

her fx politikkerne, skal variere dem<br />

retorik, de anvender. Hvis retorikken<br />

er nedladende over for etniske<br />

muslimer og man primært ser dem<br />

som et problem og skærer alle over<br />

en kam som ekstremt religiøse<br />

grupper, kan det virke negativt på<br />

de unge, eller få unge som er på<br />

kanten eller udstødt til at søge mod<br />

radikaliserede grupper.<br />

Min vurdering af disse<br />

unge er;<br />

Unge med lav selvtillid og<br />

selvfølelse, Unge der er rodløse,<br />

Unge der mistrives i skolen, Unge<br />

der ikke gennemfører en uddannelse,<br />

Unge der er blevet omsorgsvigtet,<br />

Unge der har været udsat<br />

for enten fysisk vold og psykisk<br />

vold, Unge der har selvskadende<br />

adfærd, Nogle unge har en psykisk<br />

diagnose, Unge, som har forsøgt at<br />

tilknytte sig andre radikal grupper,<br />

inden de vælger ekstremt<br />

radikaliserede religiøse grupper.<br />

De unge kommer fra familier hvor<br />

have psykisk overskud, uddannelse,<br />

tilknytning til arbejdsmarkedet,<br />

være i stand til at råde og vejlede<br />

sine unge i samfundet osv., være<br />

forbillede.<br />

n Nogle forældre selv kæmper<br />

med alvorlige enten fysiske og<br />

psykiske lidelser<br />

n Nogle forældre har en psykisk<br />

diagnose<br />

n Forældrene har forsøgt med<br />

massiv kontrol over deres unge på<br />

alle måde


16 DİN / RELIGION<br />

KUZEY<br />

Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

Prof. Dr.<br />

Adnan Bülent<br />

BALOGLU<br />

Din Hizmetleri Müşaviri<br />

Çok-kültürlü toplum<br />

olmanın anlamı<br />

KÜLTÜREL entegrasyonu, ifade özgürlüğünü,<br />

fırsat eşitliğini şiar edinmiş, liberal değerleri<br />

savunan çok kültürlü bir batı demokrasisinde<br />

yaşıyoruz. İskandinav kültürünün tipik bir temsilcisi<br />

olan Danimarka, bugün pek çok farklı kültüre<br />

ev sahipliği yapmaktadır.<br />

Bir zamanların safkan Viking ülkesi Danimarka,<br />

neredeyse yarım asra yaklaşan göç<br />

tecrübesi ile artık çok-kültürlü bir toplumdur.<br />

Bünyesinde yoğun göçmen nüfus barındıran<br />

her Avrupa ülkesi (Fransa, İngiltere, Almanya,<br />

Hollanda, Belçika, İsveç vb.) gibi Danimarka da<br />

tek-kültürlü toplum olmaktan çoktan çıkmış vaziyettedir.<br />

Ülkedeki nüfus bugün 5.6 milyonun<br />

üstündedir ve 2014 yılı resmi rakamlarına göre<br />

bunun 600.674 kişisi göç yoluyla dışardan<br />

gelenlerden oluşmaktadır. Buna göre ülkedeki<br />

etnik köken itibariyle yabancı olan nüfusun oranı<br />

yaklaşık olarak yüzde 9.3’tür. Sadece 2014<br />

yılında ülkeye 65 bin yabancının girdiği dikkate<br />

alınacak olursa bu rakamın her geçen yıl daha<br />

da artacağını söylememiz mümkündür. Özetle<br />

bugün Danimarka, çok-kültürlü, çok-dilli, çok<br />

dinli bir kuzey Avrupa ülkesidir.<br />

Lutheryanlığın yakın bir geçmişe kadar yegâne<br />

din/mezhep hüviyetini koruduğu Danimarka<br />

bugün pek çok sayıda dine, mezhebe ve hatta<br />

yeni dinsel oluşumlara, yeni-çağ hareketlerine ev<br />

sahipliği yapmaktadır. Kiliseye üye Evanjelik<br />

Lutheryan sayısı 1 Ocak <strong>2015</strong> itibariyle<br />

4.400.754’tür. Nüfusun yüzde 80’nin üye<br />

olduğu Lutheryan Kilisesi, bir Devlet Kilisesi<br />

olma özelliğini devam ettirmektedir. Diğer<br />

din mensuplarının sayıları azımsanmayacak<br />

düzeydedir. Mesela ülkede 40 binden fazla<br />

Katolik, 300 bine yakın Müslüman vardır. Kaba<br />

bir hesapla Müslüman oranı yüzde 4 civarındadır.<br />

Buna paralel olarak Kilise’nin üye sayısı her<br />

yıl azalmaktadır. Kilise vergisi vermeye devam<br />

etmekle birlikte ülkedeki ateist sayısı yüzde<br />

40’lara yaklaşmış durumdadır.<br />

HHH<br />

Çok-kültürlü olmak demek, kabaca, aynı<br />

coğrafyada birden fazla inanç ve kültürün eşzamanlı<br />

ve yan yana var olması demektir. Çok<br />

kültürlülüğü kimileri bir tehdit, kimileri ise bir<br />

zenginlik olarak algılamaktadır. Tehdit olarak<br />

algılayanların temel çıkış noktası, farklı kültür ve<br />

inançların yerel toplumun hâkim kültür ve inancını<br />

sarsacağı, temel değerlerini erozyona uğratacağı<br />

düşüncesidir. Bu fikir bazen öyle bir hal alır ki,<br />

rahatsızlık (paranoyak) derecesinde bir endişeye,<br />

bir korkuya dönüşür. Bu korku, sistemli olarak<br />

beslendiğinde ise -ki medyanın bunda çok önemli<br />

rolü vardır; mesela karikatür olayları bu sözde<br />

korkunun tezahürü olarak görülebilir- farklı kültür<br />

mensuplarını “memleketi işgale gelen barbarlar”<br />

olarak görmeye ve ardından onları yok etmeye<br />

kadar varır. Bunun en tipik ve en canlı örneği<br />

Norveçli katil Anders Breivik’tir. İslam dininin<br />

çok-kültürlü toplum modeline aykırı ilkeler ihtiva<br />

ettiği, insanları tek-düze bir kalıp içine sokmaya<br />

çalıştığı, kılıçla insanları Müslümanlaştırdığı<br />

iddiaları Kur’an’ın ruhunu ve geçmiş İslam tarihini<br />

bilmeyenlerin uydurma hezeyanlarından başka<br />

bir şey değildir. Kur’an-ı Kerim’in “Senin dinin<br />

sana, benim dinim bana” (Kâfirûn, 109/6)<br />

ayeti onlara tek cümlelik bir cevap olarak<br />

yetecektir. Geçmişte İslam medeniyetinin<br />

kurduğu ve yaşattığı “çok-kültürlü” ortamları<br />

burada teker teker saymak istemiyoruz. Sadece<br />

“Endülüs” medeniyeti örneği yeterli olacaktır.<br />

Gelin kurbanlarımızı<br />

‘kardeşlik’<br />

için keselim<br />

Prof. Dr. A. Bülent BALOĞLU<br />

Din Hizmetleri Müşaviri<br />

DINI bayramlarımızdan ikincisi<br />

olan Kurban Bayramına adım<br />

adım yaklaşıyoruz. Allah izin<br />

verirse hep birlikte Müslümanlar için<br />

derin anlamı ve yüce insani hedefleri<br />

olan bir mübarek bayramı daha<br />

birlikte idrak edeceğiz, kutlayacağız.<br />

Asli ihtiyaçları tamam olan, borcu<br />

olmayan her Müslüman Allah rızası<br />

için bu sene de İslam’ın temel esası<br />

olan kurban kesme ibadetini yerine<br />

getirecek. Allah, bu ibadeti hayırlısıyla<br />

ifa etmek isteyen Müslüman<br />

kardeşlerimi emellerine ulaştırsın,<br />

şimdiden kurbanlarını kabul<br />

buyursun.<br />

Bilindiği üzere, her sene olduğu<br />

gibi, Diyanet İşleri Başkanlığımız<br />

bu yıl da Türkiye Diyanet Vakfı ile<br />

birlikte kurban bağışı kampanyası<br />

düzenlemiş bulunmaktadır. Bu<br />

kampanya, “Vekaletle Kurban<br />

Kesim Organizasyonu” adı altında<br />

1993 yılından bu yana başarıyla<br />

uygulanmakta olup sizlerin<br />

de samimi desteğiyle çığ<br />

gibi büyümektedir.<br />

1993 yılında 2634<br />

hisse ile başladı ve<br />

2014’te 135.394<br />

hisseye ulaştı. 2014<br />

yılında Türkiye<br />

Diyanet Vakfı’na<br />

emanet edilen<br />

135.394 hisse kurban<br />

yurt içinde 174 il ve<br />

ilçe merkezinde, yurt<br />

dışında ise 69 ülkenin 557<br />

bölgesinde ihtiyaç sahiplerine<br />

ulaştırıldı. Bu bir rekordur ve hedef<br />

bu yıl için 200.000 hissedir.<br />

Danimarka’daki kardeşlerimiz<br />

geçen yıl bu bağış kampanyasına<br />

büyük rağbet ve iltifat gösterdiler.<br />

Ümit ediyorum ki bu ilgi bu yıl<br />

katlanarak artacaktır. Danimarka<br />

Türk Diyanet Vakfımız,<br />

uluslararasında iyilik ve kardeşlik<br />

köprüleri kurulmasına vesile olan<br />

Mehmet<br />

Görmez<br />

“<br />

BİR<br />

KURBAN<br />

BEDELİ<br />

1100<br />

KRON<br />

”<br />

“BİZİM<br />

KURBAN ETİNE<br />

İHTİYACIMIZ YOK,<br />

KARDEŞİM AL<br />

SENİN OLSUN<br />

DİYELİM<br />

”<br />

bu organizasyonu herhangi bir<br />

suistimale mahal bırakmadan<br />

dini hükümler doğrultusunda<br />

sizler adına ifa edilmesi için aracı<br />

olmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı<br />

ve Türkiye Diyanet Vakfı adına bu<br />

organizasyonun Danimarka’daki<br />

temsilcisidir. Önemle vurgulayalım<br />

ki, vekalet vermek suretiyle emanet<br />

edilen kurbanlarımız,<br />

mutlaka vekaleti alınan<br />

kardeşimizin adına<br />

olacak şekilde<br />

kesilmekte ve<br />

Afrika’dan<br />

Asya’ya, Uzak<br />

Doğu’dan Güney<br />

Amerika’ya<br />

uzanan geniş<br />

bir coğrafyadaki<br />

kardeşlerimize<br />

ulaştırılmaktadır.<br />

Kurban ibadeti,<br />

bireyin malını Allah rızası<br />

için harcamasıdır; başkalarıyla paylaşma<br />

bilincini geliştirmesidir; ihtiyaç<br />

sahiplerine yaklaşması onlara elini<br />

uzatmasıdır; akrabaları, komşuları ve<br />

bütün diğer Müslümanlar ile arasında<br />

bir iyilik köprüsü kurmasıdır. Kurban<br />

kesmeye gücü yetenin bu ibadeti yerine<br />

getirmesi vaciptir.<br />

Bu vesileyle, Vekaletle Kurban<br />

Kesim Organizasyonu’na<br />

DIYANET İşleri Başkanı Mehmet<br />

Görmez, Caferilerin İstanbul'un Bağcılar<br />

ilçesindeki İmam-ı Ali Camisi'nde yaşanan<br />

elektrik kesintisiyle ilgili konuşurken önemli<br />

mesajlar verdi: "Son günlerde bir elektrik<br />

faturası üzerinden meydana gelen tartışma<br />

nedeniyle çok üzüldüğümü belirtmek isterim.<br />

Asla herhangi bir yanlışlık söz konusu<br />

olmaz. Bütün mescitler Allah'ındır. Camilerin<br />

Şiisi, Sünnisi, Caferisi olmaz. Biz müminlere<br />

düşen de o mescitleri imar etmek,<br />

desteklerinizi bekliyoruz. Gelin<br />

bu yıl kurbanlarımızı “kardeşlik”<br />

için keselim. Bizim kurbanın etine<br />

ihtiyacımız yok, ama dünyanın başka<br />

yerlerinde milyonlarca ihtiyaç sahibi<br />

var. Yılda bir defa eline geçen kurban<br />

etini kurutup toz haline getirerek<br />

bütün bir yıl boyunca bebeklerinin<br />

mamasına koyan anneler var. Gelin<br />

onları hatırlayalım. Kardeşim,<br />

benim ihtiyacım yok, al senin olsun,<br />

çocuklarını bir parça da olsun sevindir<br />

diyelim.<br />

Müracaatlarınızı Kopenhag Din<br />

Hizmetleri Müşavirliğimize, Danimarka<br />

Türk Diyanet Vakfımıza<br />

veya Diyanet Cami Derneklerimize<br />

yapabilirsiniz. Bir kurban bedeli 1100<br />

Danimarka kronu olup hesap numaramız<br />

ise şu şekildedir: DANSKE<br />

BANK – Reg. Nr. 4560 – Konto Nr.<br />

4330870303. Banka dekontu Müşavirliğimize,<br />

Vakfımıza veya Camilerdeki<br />

Din görevlilerimize teslim edilebilir;<br />

veya 39 18 64 00 nolu faksımıza yollanabilir;<br />

ya da Kopenhag.musavirlik@<br />

diyanet.gov.tr mail adresine gönderilebilir.<br />

Ancak mutlaka isim, adres ve<br />

telefon da yazılmalıdır.<br />

Kurban bayramınızı şimdiden<br />

tebrik ediyor, daha nice bayramlara<br />

sevdiklerinizle birlikte sağlık ve afiyet<br />

içinde erişmenizi Yüce Allah’tan niyaz<br />

ediyorum. Allah’a emanet olun.<br />

Görmez: ‘Camilerin Şiisi<br />

Sünnisi, Caferisi olmaz’<br />

kalplerimizi oralarda birleştirmek. Kendisini<br />

ehl-i sünnet mektebine ait kabul eden<br />

herhangi bir kardeşimiz gönül rahatlığıyla,<br />

kendisini ehl-i beyt yahut İmam Cafer-i<br />

Sadık mezhebine mensup iddia eden bir<br />

kardeşimizin arkasında rahatlıkla namazını<br />

eda edebilir. Rahatlıkla bu kardeşlerimizle<br />

aynı mescitte, camide namazını eda edebilir.<br />

Beraber ibadetlerini yapabilirler. Bunun<br />

tartışma konusu yapılması bile İslam'ın<br />

kabul etmediği bir şeydir."


SAYI / UDGAVE: 1<br />

KUZEY KUZEY’DEN / FRA KUZEY 17<br />

Frankfurt'ta<br />

15. Türk Filmleri<br />

3KRON<br />

Festivali<br />

<strong>Sayı</strong>m Çınar’ın<br />

sunumuyla<br />

başlayan<br />

toplantıda<br />

oyuncu-yazar<br />

Nilüfer Açıkalın<br />

ve oyuncu-yazar<br />

Başak Sayan<br />

hazır bulundu.<br />

‘10 CD’ çekilişine katıl<br />

<strong>Kuzey</strong> Gazetesi<br />

ile Türkiye'nin<br />

önde gelen<br />

müzik şirketi<br />

Kalan'dan dev<br />

birliktelik...<br />

10CD<br />

1KİŞİYE<br />

ETNIK müziğin adresi Kalan Müzik'ten<br />

çıkan son CD'ler artık Danimarka ve<br />

İsveç'te çekilişle <strong>Kuzey</strong> okurlarına ulaşacak.<br />

Yapmanız gereken çok basit... Basılı <strong>Kuzey</strong><br />

gazetesiyle çekilmiş bir fotoğrafınızı<br />

kuzey.dk adresinde yer alan sosyal medya<br />

hesaplarında yayınlıyorsunuz. Otomatik<br />

olarak çekilişe katılıyorsunuz.<br />

Genel Yayın Yönetmenimiz Sadi<br />

Tekelioğlu'nun koordinasyonunda<br />

yapılacak çekilişle 1 kişiye 10 CD verilecek.<br />

Teslimat fotoğrafları bir sonraki sayıda<br />

yayınlanacak... Çekiliş için size bir <strong>Kuzey</strong><br />

yeter... (KUZEY)<br />

Advokaterne Strandvejen<br />

Bizim Birikimimiz<br />

Sizin Gücünüz<br />

HIZLI VE PROFESYONEL<br />

HUKUKİ YARDIM<br />

Hukuk ofisimiz hem özel kişilere hem firmalara;<br />

ceza davaları, aile hukuku, yabancılar yasası,<br />

gayrimenkul davaları ve iş dünyası ile ilgili<br />

alanlarda yardımcı olmaktadır.<br />

HER TÜRLÜ DAVA VE<br />

HUKUKSAL SORUNLARINIZ İÇİN<br />

Ücretsiz öngörüşme ve danışma hizmetlerimizden<br />

yararlanmak için web sitemizi ziyaret<br />

edebilir ya da bizi arayabilirsiniz.<br />

Advokaterne Strandvejen<br />

Amaliegade 9, 3., 1256 København<br />

K // Strandvejen 34A, 6000 Kolding - Tlf.7550<br />

4777 - Fax 7550 4933 - Bank: Sydbank7040<br />

1300481 Cvr. nr. 27490816<br />

KUZEY, FESTİVALİN<br />

MEDYA PARTNERİ OLDU<br />

Türkisches Film Festival<br />

Frankfurt... Yani<br />

Frankfurt Türk Film<br />

Festivali... Almanya'nın<br />

Frankfurt kentindeki<br />

Kültürlerarası Transfer<br />

Derneği tarafından her<br />

yıl düzenlenen festival,<br />

GAZETENİZ <strong>Kuzey</strong>, ilk kültürel<br />

atağını komşu Almanya'da, Türkiyeliler<br />

için yaptı. <strong>Kuzey</strong>, Frankfurt Türk<br />

Filmleri Festivali'nin medya partneri<br />

oldu. <strong>Kuzey</strong>'in dışında festivalin<br />

diğer medya<br />

partnerleri Türkiye'den<br />

Hürriyet, TRT, Sabah ve<br />

Posta, bölgeden de Toplum,<br />

Güncel, e-gazete,<br />

+49 ve Vitrin. <strong>Kuzey</strong> Gazetesi<br />

yazarı olan ünlü aktör<br />

Ümit Olcay “Gazetemin<br />

girişimini alkışlıyorum.<br />

Türkiyeliler için AB'deki tüm<br />

organizasyonlarda <strong>Kuzey</strong>'i görmek<br />

isteriz” dedi.<br />

Nima Nabipour<br />

Avukat<br />

Tlf.nr.: 26308191<br />

bu yıl 15. kez sinemaseverlerle<br />

buluşuyor.<br />

02 - 09 Ekim <strong>2015</strong><br />

tarihleri arasında<br />

gerçekleştirilecek<br />

festivalde,<br />

Türk ve Alman<br />

seyircileri<br />

birbirinden<br />

ilginç filmler<br />

bekliyor.<br />

Festivalin<br />

basın<br />

toplantısı<br />

ve jüri<br />

buluşması<br />

KUZEY’LE FOTOĞRAFINI ÇEK<br />

SOSYAL MEDYADA YAYINLA<br />

25 Mayıs <strong>2015</strong> günü İstanbul<br />

Beyoğlu'ndaki İstiklal Caddesi<br />

üzerindeki tarihi The Public<br />

Hotel’de yapıldı. Festival yöneticileri<br />

ve jüri üyelerinin yanı sıra<br />

Sadi Çilingir, Arzu Çevikalp, Çağla<br />

Güleç, Sinan Yabgu Ünal, Galip<br />

Gültekin, Nilüfer Aydan, Bahar<br />

Öztan, Füsun Kostak, Radife İnce,<br />

Cenk ve Tuğçe Babaeren gibi çok<br />

sayıda seçkin konuğun da hazır<br />

bulunduğu kalabalık toplantı,<br />

hotel basın danışmanı <strong>Sayı</strong>m Çınar’ın<br />

sunumuyla başladı. Festival<br />

başkanı Hüseyin Sıtkı bu yıl seyirciyi,<br />

'Altın Elma Sinema Ödülleri',<br />

'Türkiye-Almanya Üniversitelerarası<br />

Kısa Film Yarışması', film<br />

galaları, sergiler, paneller ve daha<br />

birçok etkinliğin yer aldığı bir<br />

programın beklediğini açıkladı.<br />

Festivalin bu yılki açılış filmi<br />

Türkiye sinemalarında büyük ilgi<br />

gören Ezgi Mola ve Murat Yıldırım<br />

imzalı “Kocan Kadar Konuş.”<br />

KUZEY'in<br />

bölgenize gelmesini<br />

BEKLEMEYİN<br />

n İsminizi yazın, KUZEY evinize gelsin<br />

DANİMARKA ve İsveç'teki yerel basının<br />

aksine gazeteniz <strong>Kuzey</strong> yeniliklerle geldi...<br />

Kopenhag'da bir olay olsa, Aalborg'daki<br />

Türkiyeliler duymuyor. Ya da Vordingborg'da<br />

bir Türkiyeli yardım feryadı etse Jutland ya da<br />

Fyn kayıtsız kalıyor.<br />

İşte buna dur demek için geldik...<br />

Arhus'taki, Nakskov'daki, Odense'deki<br />

Türkiyeliler birbirini tanısın, birbirini bilsin<br />

diye... O yüzden 60 bin Türkiyelinin olduğu<br />

ülkede 10 bin tirajla yayın hayatımıza<br />

başlıyoruz. Ülkedeki her Türkiyeli'ye<br />

ulaşabilmek için... Ancak <strong>Kuzey</strong> bölgenize<br />

gelmeden, siz isteyin, evinize gelsin...<br />

pinarsuer@kuzey.dk adresine adınızı,<br />

soyadınızı ve adresini yazın. <strong>Kuzey</strong>'iniz<br />

yayınlandığı günün ertesinde kapınızda olsun.<br />

1<br />

KELİME<br />

GAYRIMENKUL<br />

ARSA<br />

ELEMAN<br />

İlanlarınız için<br />

doğru adres<br />

KUZEY<br />

reklam@kuzey.dk


18 GÜNCEL / AKTUELT<br />

EYLÜL NASIL GEÇECEK?<br />

KOÇ<br />

(21 Mart-21 Nisan)<br />

Unutamayacağınız bir ay olacak. Mars<br />

sorunların çözümüne yardım edecek, venüs<br />

satürn’ün burcunuzu etkilemesini engelleyecek.<br />

İş hayatınızda hareket var. Şirket birleşimleri,<br />

alımları ya da yeni projeler kapıda. Romantik<br />

bir ay geçireceksiniz. Tavsiye: spora yazılın ya da yüzün.<br />

BOĞA<br />

(22 Nisan-21 Mayıs)<br />

İş hayatınız bu ay stabil. Yıldızlar size bu ay<br />

sakince çalışmayı tavsiye ediyor. Yeni bir<br />

atılım düşünüyorsanız, bu ay yapmayın. Erteleyin,<br />

sonu muhtemelen negatif olacak. Özel<br />

hayatınızda da sükünet var. Ayın 20sinden<br />

sonra aşk hayatınızda hareketlenmeler olabilir.<br />

İKİZLER<br />

(22 Mayıs-22 Haziran)<br />

Merkür sizi Jüpiter’den korumak için çok yoğun<br />

çaba sarfedecek. Yıldızlar size iş hayatınızda<br />

aktif olmanızı tavsiye ediyor. İçinizdeki<br />

maksimum kapasiteyi dizginlemeyin ama yine<br />

de heyecanla iş hayatınızı etkileyecek hatalı<br />

adımlardan kaçının. Dostlarınızdan destek alacaksınız.<br />

YENGEÇ<br />

(22 Haziran--22 Temmuz)<br />

Diğer burçlardan çok daha sıkıntılı bir ay<br />

yaşayacaksınız. yakın geçmişten peşinizi bırakmayan<br />

sorunlarla uğraşacaksınız. Sorunların<br />

üzerine gidin, saklanmayın. karar alabileceğiniz<br />

bir ay değil, çünkü çok çalışmaktan vaktiniz<br />

olmayacak. Evliler için sakin bir ay olacak.<br />

ASLAN<br />

(23 Temmuz-23 Ağustos)<br />

Eğlence ve para dünyanız istediğiniz şekilde<br />

parıltılı olmayacak bu ay. İş hayatınızda size<br />

yeni görevler verilecek. Karar almakta acele<br />

etmeyin, düşünmek için bol zamanınız olacak.<br />

Aşk dünyanızda pozitif gelişmeler görünüyor.<br />

İlişkilerde size dinlemeyi tavsiye ederim<br />

BAŞAK<br />

(24 Ağustos-23 Eylül)<br />

Önünüze çok önemli bir fırsat çıkacak. iş<br />

hayatınızda size “dünyadaki gelişmeleri takip<br />

edin” derim. İş dünyasındaki en kötü duygu<br />

kıskançlıktır. üzerinizden atmanızı tavsiye<br />

ederim. Arkadaş ortamlarına dikkat! Keza<br />

güzel bir ilişkinin başlangıcı o ortamlarda yatıyor olabilir.<br />

TERAZİ<br />

(24 Eylül-23 Ekim)<br />

İş hayatınızda başarı görünüyor. Projelerinizi<br />

mutlu sona kavuşturacağınız bir ay olaca.k<br />

Aşk hayatınızda sorunlar yaşayacaksınız ama<br />

üstesinden geleceksiniz. Sevdiğinizle bir yanlış<br />

anlaşılma tartışması yaşayabilirsiniz. Size tavsiyem<br />

sevdiğinizi de düşüneceğiniz bir ay olsun.<br />

AKREP<br />

(24 Ekim--22 Kasım)<br />

Ayın ilk günlerinde içinizdeki büyük güç ortaya<br />

çıkacak. Şans faktörünü de düşünürsek, iş<br />

dünyanızda kayıpsız bir ay görünüyor. Ancak<br />

herhangi bir anlaşma imzalamanızı tavsiye etmem.Sevdiğinizin<br />

üzerine titreyin bu ay. Arkadaş<br />

ortamlarından uzak durun, günlerinizi sevdiğinizle geçirin.<br />

YAY<br />

(23 Kasım-22 Aralık)<br />

Çalışmaya kafa yormanız gereken bir ay. Yeni<br />

dostlar ya da eski iş arkadaşlarınızdan kazık<br />

yiyebilirsiniz. İş hayatınızda üçüncü kişilerden,<br />

şirketlerden uzun durun. Özellikle kendi şirketi<br />

olanlar, çok dikkat etsinler.Ev hayatınızda da<br />

sıkıntı olabilir. Ayın 10’undan sonra kafanız rahat olacak.<br />

OĞLAK<br />

(23 Aralık-20 Ocak)<br />

Enerji dolu bir ay sizi bekliyor. İşyerinde<br />

sıkıntılar yaşayabilirsiniz ama savaşacak<br />

gücünüz oldukça fazla, o yüzden kişilerle<br />

değil, sorunla mücadele etmeye çalışın.<br />

Aşk hayatınız için iyi konuşamayacağım.<br />

Ağzınızdan çıkana lütfen dikkat. Çünkü kırıcı olabilirsiniz.<br />

KOVA<br />

(21 Ocak-19 Şubat)<br />

İş hayatı size gülümsüyor. % 100 başarı sağlayacağınız<br />

işlere imza atacaksınız. İş arayanların<br />

da istediği işe kavuşabilecek. Kendi işi olanlar<br />

da yeni ortaklıklara hazır olsun. Ayın ilk 10 günü<br />

amaçlarınıza ulaşacaksınız. Ancak 10’ndan<br />

sonra sosyal hayatınız için olumlu konuşamayacağım.<br />

BALIK<br />

(20 Şubat-21 Mart)<br />

Merkür’ün negatif dünyasıyla tanışacaksınız.İş<br />

hayatınız için “bu ay mevcutu koruyun” derim.<br />

İşinizi yapın, yeni macerelardan uzak durun<br />

Uzun zamandır yapmayı istediğiniz değişiklik<br />

için ayın ilk 10 günü doğru bir zaman.<br />

İlişkisi olanların ilişkilerine sarılmasını tavsiye ederim.<br />

KUZEY Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

10 yılda Türkiye’de<br />

bir ailenin tüketim<br />

alışkanlığı nasıl değişti?<br />

TÜRKIYE İstatistik Kurumu<br />

geçtiğimiz günlerde 2014<br />

yılı hanehalkı tüketim<br />

araştırmasını yayınladı. Bu rakamlar,<br />

2004 yılı ile karşılaştırıldığında 10<br />

yılda Türkiye’de bir ailenin tüketim<br />

alışkanlıklarında nasıl değişikler<br />

oldu?<br />

Bu anketin en önemli özelliği<br />

%20’lik gelir gruplarına göre<br />

Türkiye’de tüketim alışkanlıklarını<br />

ortaya koyması. Aslında anket<br />

yöntemiyle yapılan bu çalışmaya<br />

en büyük eleştiri dilimlerin daha<br />

daraltılmaması. Türkçesi, %20’lik<br />

gelir grubu yerine, örneğin<br />

%5’lik dilimler haline tüketim<br />

alışkanlıklarını görebilseydik, o<br />

zaman gelir grupları arasındaki<br />

farklılıkları daha iyi analiz<br />

edebilme imkanı doğabilirdi.<br />

Ancak benim açımdan<br />

konu bu değil. Türkiye son<br />

10 yılda oldukça gelişti. Milli<br />

geliri 4.172 dolardan 10.404<br />

dolara yükseldi. Hal böyle iken<br />

zenginleşen! Hanehalkının<br />

tüketim eğilimlerinde keskin<br />

bir değişim olup olmadığını<br />

merak ettim. Aile bütçesi nasıl<br />

değişti?<br />

Yaptığım 2 tablo da basit bir<br />

mantığa dayanıyor. İlkinde,<br />

2004 yılında hanehalkı tüketim<br />

dağılımını aldım. Bunu şöyle<br />

açıklayabiliriz, hanehalkın her 100<br />

lirasının ne kadarını neye harcadığı<br />

bu tabloda görülebilir. TÜİK ne<br />

yazikki 2004 yılında bu dağılımı gelir<br />

gruplarına göre açıklamadığı için<br />

Türkiye ortalamasıdır.<br />

İkinci tabloda ise, aylık ortalama<br />

hanehalkı tüketim harcamasını<br />

(2004 yılında 889 TL, 2014 yılında<br />

2848 TL) ilk tablodaki yüzdesel<br />

dağılıma göre harcama gruplarına<br />

dağıttım. Buradan, o grupta kaç<br />

TL harcama yaptığımızı buldum.<br />

Daha sonra her bir grup için 10<br />

yılda harcamalarımızın ne kadar<br />

arttığını hesaplayıp, bu artışı<br />

TÜFE enflasyonundan arındırdım.<br />

Böylelikle her grupta yaptığımız<br />

harcamaların 10 yıllık reel artışını<br />

ortaya çıktı.<br />

Metedolojiden sonra sadede<br />

gelelim.<br />

Her iki tabloya bakarak<br />

(Tabloların üzerine tıklayarak<br />

orjinal boyuttaki halini<br />

görebilirsiniz), 10 yılda zenginleşen<br />

Türkiye hanehalkının tüketim<br />

alışkanlıklarında ne gibi değişikler<br />

olmuştu.<br />

İşte çıkan sonuçlar;<br />

Hanehalkının gıda ve içeceğe<br />

1 harcadığı paranın oranı 10<br />

yılda çok hızlı düşmüş, 2004 yılında<br />

her 100 liralık harcamasının 26,4<br />

liralık kısmını gıda ve alkolsüz<br />

içeceğe harcarken, bu rakam 2014<br />

yılında 19,7’ye gerilemiş. Bu alanda<br />

harcamalarımız 10 yılda reel olarak<br />

sadece yüzde 33 artmış. Kabaca yıllık<br />

ortalama reel %3.3<br />

2Gıdanın oranı düşerken<br />

neyin oranı artmış. Sıkı<br />

durun; ulaştırma harcamalarının.<br />

Hanehalkı, 2004 yılında tüketim<br />

harcamalarımızın %9.5’ini<br />

ulaştırmaya yaparken, 2014 sonunda<br />

bu rakam %17.8’e çıkmış. Ulaştırma<br />

harcamalarımız 10 yılda reel olarak<br />

%380 artmış. Peki bu ne demek?<br />

Tümüyle varsayım ama otomobil<br />

sahipliği arttı, akaryakıt harcamaları<br />

arttı, bununla birlikte ulaştırma<br />

maliyetler (dolaylı vergiler) diğer<br />

harcama gelirlerine göre daha<br />

fazla arttı. Hem toplam harcamalar<br />

içerisindeki oranı, hem de bu<br />

alandaki harcamalarımızda son<br />

10 yılda yaşanan yüzde 380’lik reel<br />

artış yemeyip içmeyip, otomobil<br />

aldığımızı, kendimizi yollara<br />

vurduğumuzu gösteriyor. Doğal<br />

gelişmenin bir sonucu.<br />

Geliri artan ülkede dışarıda<br />

3 yeme içme işlerine harcanan<br />

paranın payının az da olsa (1.5<br />

puan) yükseldiğini görüyoruz. Daha<br />

fazla dışarıda yemek yiyoruz! Büyük<br />

grupların restoran işine girmesine<br />

şaşmamak gerek! Nitekim<br />

bizce daha önce gıda ve<br />

alkolsüz içecek içinde olan<br />

payın dışarıda yemeği<br />

kapsayan otel, lokanta,<br />

pastane kalemine gittiğini<br />

düşünüyoruz.<br />

Dışarıda yiyoruz<br />

4 içiyoruz , otomobilimiz<br />

de var, dünyanın en<br />

pahalı benzinini ödüyoruz<br />

da eğitim işlerimiz ne<br />

durumda? İşte acı gerçek<br />

burada. 2004 yılında<br />

hanehalkı her 100 lirasının<br />

2,1 lirasını eğitime harcıyordu.<br />

Aradan 10 yıl geçti bu oran sadece<br />

2.4’e çıkabildi. Sadece 0,3 puan arttı.<br />

Eğitime yaptığımız harcama miktarı<br />

10 yılda reel olarak yüzde 157<br />

yükseldi.<br />

Konut ve kira giderimizde<br />

5 bir düşüş görünüyor ancak<br />

çok yüksek değil. 2004 yılında her<br />

100 liralık tüketimin 27 liralık<br />

kısımın konut ve kira giderine<br />

harcıyorduk, 2014 sonu itibarıyla<br />

24,8 liralık bir harcama yapıyoruz.<br />

Konut ve kira harcamalarımız son 10<br />

yılda reel olarak yüzde 86 artmış.<br />

Alkollü içecek ve sigaraya<br />

6<br />

Cüneyt<br />

TOROS<br />

yaptığımız harcamaların<br />

payı son 10 yılda neredeyse hiç<br />

değişmemiş. Giyim ve ayakkabının<br />

payı ise düşüyor. Buradaki düşüşün<br />

özellikle Uzakdoğu’lu üreticilerin<br />

devreye girmesiyle düşen fiyatlar<br />

nedeniyle olduğu öngörülebilir.<br />

Nitekim bu alanda reel 10 yılda<br />

harcamalar reel olarak yüzde 33<br />

arttı. Bu bütün harcama grupları<br />

arasında en düşük artış oranı.<br />

Geçtiğimiz 10 yıllık dönemdeki<br />

harcama değişimleri ile önümüzdeki<br />

10 yıla bakarsak kabaca sonuç şu;<br />

Dışarıda yemeye içmeye<br />

harcadığımız para daha da artabilir,<br />

otomobile ödediğimiz para miktarı<br />

geçmiş 10 yıldaki hızlı tüketime<br />

rağmen biraz hız kesebilir, eğitime<br />

çok fazla para harcamadığımız için,<br />

orta gelir tuzağından kurtulma<br />

şansımız 10 yılda pek yok gibi.<br />

Kalın sağlıcakla..<br />

EYLÜL / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

KUZEY Yıl/Årgang:1 <strong>Sayı</strong>/Udgave: 1<br />

Sahibi / Udgives af<br />

Mergen Group ApS<br />

Genel Yayın Yönetmeni/<br />

Ansvarshavende Chefredaktør:<br />

Sadi TEKELİOĞLU<br />

Haber Merkezi / Nyhedsredaktion:<br />

Pınar SÜER<br />

Görsel Yönetmen / Billedredaktør:<br />

Yeşim IŞIK<br />

Sosyal Medya Direktörü / Sociale Medier:<br />

Tamer DEĞİRMENCİ<br />

Marka-Pazarlama Genel Müdürü /<br />

Branding -og marketings direktør:<br />

Atacan TİRNOVA<br />

Sorumlu Müdür / Juridisk konsulent:<br />

Nima NABIPOUR<br />

Adresse: Amaliegade 9, 3., 1256<br />

København<br />

Basıldığı yer / tryk: Dansk Avistryk A/S<br />

Udgives månedligt / Yayın Türü: Aylık<br />

<strong>Kuzey</strong> Gazetesi’nde yayınlanan tüm<br />

haber, yazı, fotoğrafların hakları Mergen<br />

Group ApS'ye ait olup, izin alınmaksızın<br />

kısmen veya tamamen kaynak<br />

gösterilerek dahi iktibas edilemez.<br />

Al redaktionel og visuel materiale der er<br />

trykt i <strong>Kuzey</strong> tilhører Mergen ApS. Der<br />

er ikke tilladt at citere eller viderebringe<br />

materiale uden tilladelse.


SAYI / UDGAVE: 1<br />

KUZEY<br />

GEZİ / REJSER 19<br />

Fantastik bir<br />

dü şü n izinde:<br />

K apadokya<br />

Ş<br />

AYET bir gizemler atlasımız olsa ve<br />

dünyanın en gizemli coğrafyasını<br />

keşfe çıksak... Az gitsek uz gitsek ve<br />

yine Anadolu'nun ortasına düşsek. Renksiz,<br />

sade, düzen ve karmaşanın katışıksız<br />

uyumu bir gökyüzünün altında toplanmış<br />

olsa. En tanıdık anlatımıyla "Persler<br />

buraya Kapadokya yani güzel atlar ülkesi<br />

demişler" desek ve bu ifade bu kenti anlatmaya<br />

hep yetersiz kalsa.<br />

Dünyayı Kurtaran Adam dünyayı burada<br />

kurtarsa, Turist Ömer'in uzaydaki<br />

kahkahaları burada çınlasa. Hatta burası<br />

Sevimli Frankenstain ve aşk kurbanı<br />

Medea için bile bildik bir rotaysa...<br />

Türkiye ondan sorulur<br />

Aslı Bora, sizin için Kapadokya’da...<br />

Kapadokya’nın serüveni günümüzden<br />

yaklaşık 60 milyon yıl önce<br />

Erciyes, Hasan Dağı ve Güllüdağ’ın<br />

volkanik hareketleriyle başlar. Sonra<br />

rüzgar ve yağmur milyonlarca yıl boyunca<br />

dağların püskürttüğü volkanik<br />

birikintileri usta bir heykeltıraş gibi<br />

biçimlendirir ve ortaya uçsuz bucaksız<br />

vadileri süsleyen peribacaları<br />

ortaya çıkar. Kapadokya’yı keşfetmenin<br />

en keyifli yollarından biri balon<br />

turu. Gün daha aydınlanmadan<br />

gökyüzüne yükselen balonlarla hem<br />

alışılmışın dışında bir uçuş deneyimi<br />

yaşayıp hem de bu açık hava müzesini<br />

kuşbakışı seyredebilme olanağı<br />

bulmak mümkün.<br />

Bölgenin en yüksek noktası 1350<br />

metreyle Uçhisar Kalesi. Ancak<br />

burası alışılmışın dışında bir kale.<br />

Kocaman bir kaya parçası insan eliyle<br />

oyulmuş ve adına da Uçhisar Kalesi<br />

denmiş. Meşakkatli bir tırmanışla<br />

kalenin zirvesine çıktığınızda Nevşehir,<br />

Hasan Dağı, Peribacaları gibi bir<br />

manzara size eşlik ediyor.<br />

Yürüyüş yapmayı ve tabiatla iç<br />

içe olmayı sevenler için bölgenin<br />

vazgeçilmezi Ihlara Vadisi. Melendiz<br />

Nehri’nin derin ve dik yamaçlı bir vadiyi<br />

yararak aktığı Ihlara Vadisi aynı<br />

zamanda erken Hıristiyanlık dönemini<br />

yansıtan yapılarıyla da eşsiz. Ihlara<br />

Vadisi boyunca ilerlerken yamaçlarda<br />

tüflerin oyularak yapıldığı kilise<br />

ve manastırları incelemek, duvar<br />

resimlerinin ve freskoların yarattığı<br />

atmosferde bir medeniyeti solumak<br />

olası.<br />

Gezginler için en gerçek dışı<br />

yerlerden biri de Göreme Açık Hava<br />

Müzesi. Burası iç içe geçmiş 25 adet<br />

minik kilisesiyle doğanın gücünün ve<br />

insanın emeğinin bir araya geldiğinde<br />

neler üretebileceğinin somut<br />

kanıtı olarak dikkat çekiyor. Göreme<br />

Açık Hava Müzesi’nde Karanlık<br />

Kilise’yi ve müzenin oldukça yakınında<br />

bulunan Tokalı Kilise’yi mutlaka<br />

ziyaret listenize almayı unutmayın.<br />

Bir zamanlar Hıristiyan keşişlerin<br />

yaşadığı Çavuşin Kasabası yakınında<br />

bulunan Paşabağlar peribacalarının<br />

oluşturduğu kusursuz manzarayla<br />

zamanın nasıl geçtiğine akıl sır<br />

erdirilemeyecek yerlerden biri. Aynı<br />

zamanda en güzel fotoğrafları çekmek<br />

için de doğru adres.<br />

<strong>Sayı</strong>sız uygarlığı bağrında saklamış<br />

bir kent Kapadokya. Bin yıllar süren<br />

yağmalardan, saldırılardan korunmak<br />

için buraya yerleşen uygarlıklar<br />

kentin üstü gibi altını da inşa etmek<br />

zorunda kalmış. Bu nedenle kentin<br />

altında neredeyse 200’e yakın yeraltı<br />

şehri bulunuyor. Bu saklı şehirlerden<br />

8 katlı düzenlemesiyle Derinkuyu<br />

seyahat tutkunlarının en çok ziyaret<br />

ettiği yeraltı şehri. Kiliseleri, mahzenleri,<br />

yemekhaneleri ve mezar odalarıyla<br />

vakti zamanında binlerce kişiye<br />

mesken olan Derinkuyu gerçek bir<br />

mimarlık harikası olarak öne çıkıyor.<br />

Gizem<br />

SAHiNOGLU<br />

gizemsahinoglu@kuzey.dk<br />

Gel gezelim<br />

TÜRKIYE’miz ve binbir türlü tatil beldeleri…<br />

Gezdim, gördüm ve aynı ülke sınırları içerisinde<br />

olduklarına inanılmayacak kadar farklı olan Alanya<br />

ve Çeşme’den bahsetmek istiyorum biraz. Akdeniz<br />

bölgesinde bulunan, ülkenin en önemli turizm<br />

gelir kaynaklarının bulunduğu, gözde tatil beldesi<br />

Alanya... Burası, özellikle gençlerin tercih ettiği,<br />

eğlencesi bol, sıcak havası, dalgalı denizi ile yaz<br />

tatillerinde özellikle İskandinav, Alman ve Rus<br />

turistlere hitap ediyor.<br />

Mekânlar, yabancı isimlerle dikkat çekip<br />

menüler de dil seçenekleri bakımından oldukça<br />

zengin. Bu diller arasında Alanya tatilcileri baz<br />

alınmış elbette. İngilizce, Almanca, Rusça ve<br />

İskandinav dillerinin yer aldığı bu menüler, hizmet<br />

ve müşteri memnuniyeti açısından önemli bir<br />

ayrıntı belki. Ayrıca restoranlar, gerek masaları<br />

gerekse duvarlarını müşterinin ikamet ettiği ülkenin<br />

bayrakları ile donatıyor. Fiyatları ise DKK, SEK,<br />

NOK ve EURO olarak listelenmiş bir şekilde.<br />

Yemek sektörü turizme yönelik Alanya’da ve aynı<br />

şey gece hayatı için de geçerli. Turist değilseniz<br />

Alanya’da bulunmanız zor, dikiş ipliği almak<br />

için Antalya’ya gitmek zorunda kalabilirsiniz.<br />

Alanya iskelesinin yanı başında meşhur barlar<br />

sokağı denize paralel şekilde uzanıyor. Burada<br />

da müşteriye hitap edecek şekilde dizayn edilmiş<br />

mekanlar var. Devasa ve rengarenk gece kulüpleri,<br />

her birinden yükselen yabancı hit şarkılar. Mekânın<br />

garsonlarının bir kısmı kapı önünde dans edip<br />

samimi davranışlarla müşteri çekmeye çalışırken,<br />

bir kısmı ise içeride çeşitli aktivitelerle müşterilere<br />

eğlenceli bir gece yaşatma peşinde.<br />

Kısacası, Alanya’nın yüksek sezonu Türk<br />

kültüründen çok uzak bir şekilde, her yönüyle<br />

yabancı turistlerin kültürlerine hitap ederek onların<br />

memnuniyetlerine çalışıyor. Sistem oturmuş,<br />

dışarıdan bakınca alan da satan da memnun.<br />

Yönümüzü Ege kıyılarındaki Çeşme’ye çevirince<br />

manzara bir hayli farklı. Sakin ve serin kıyıları, temiz<br />

ve özel plajları ile dönen turizm yerli halka yönelik<br />

burada. Şehir geneli oldukça sakin, çevre ise lüks ve<br />

büyük yazlık evlerden ibaret. Şehrin büyük kısmında<br />

34’le başlayan plakalı otomobiller göze çarpıyor.<br />

Sokaklarda nadir yabancı turistin görüldüğü, daha<br />

çok Türk tatilcilerin kafa dinlemek için tercih ettiği bir<br />

bölge burası. Ege yöresine, midye dolmasına, rakı<br />

ve mezeli sofralarına, kumrularına sahip çıkan bir<br />

kent olduğu için, yabancı turistlerin Türk mutfağını<br />

ve kültürünü daha yakından görebilme fırsatları<br />

asıl Çeşme’de var. Yüksek nem oranlarından<br />

dolayı plajların hepsi dolu. Meşhur Altınkum<br />

kıyısındaki plajların bir çoğunun özel mülkiyet<br />

olması nedeniyle girişlerde tatilciye çok yüksek<br />

fiyatlar talep edilebiliyor. Turizmin akışı bu şekilde<br />

sağlanıyor Çeşme kumsallarında da. Alaçatı’daki<br />

evler, binalar, küçük şirin kafeler ise görmeye değer.<br />

Taş yapıdan oluşan, çoğu Rum evleri olmak üzere,<br />

bu dünyaca ünlü sörf merkezi de huzur verici. Ki<br />

burası benim de tercihlerim arasında. Önce küçük<br />

balık restoranlarının birinde yemek yiyip, sonra da<br />

sokaklarında o sakin atmosferde kurulmuş olan el<br />

işi sergilerine bakarak yürümek paha biçilmez<br />

bir zevkti.<br />

Bu iki bölgeye de gittikten sonra, ikisinin de aynı<br />

ülke sınırları içerisinde olmalarına şaşırmamak<br />

elde değil. Belki siz farklı düşüncelerde olacaksınız,<br />

bunun için de kesinlikle gidip görmenizi ve büyük<br />

farklarını kendi gözlerinizle görmenizi tavsiye<br />

ediyorum. Sonuç olarak turiste hizmet ediyoruz<br />

diye, kendi boyamızdan arınmamız gerekmiyor.<br />

Tek bilmemiz gereken şey turist bizim ülkemize bizi<br />

görmeye geliyor, kendi ülkesinde yediği yemeğe ya<br />

da dinlediği müziğe gelmiyor.


İhtiyar kimse<br />

Resimdeki ▼<br />

Danimarka<br />

eski teknik<br />

direktörü<br />

▼<br />

Matematikte<br />

sabit<br />

sayı<br />

▼<br />

Fas plakası<br />

▼<br />

Hazreti Muhammedʼin<br />

yaşamını<br />

anlatan<br />

kitap<br />

▼<br />

Geçici<br />

yenilik<br />

▼<br />

Bir şeyin<br />

aksi, karşıtı<br />

▼<br />

Merhametli<br />

Resimdeki<br />

aktör<br />

▼<br />

Müzikli<br />

tiyatro<br />

eseri<br />

▼<br />

Beddua<br />

Seryum<br />

simgesi<br />

Yabancı<br />

▼<br />

Süs için<br />

yapılan<br />

giysi kıvrımı<br />

Kuranʼda<br />

13. sure<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

Pamukçuk<br />

Koordinat<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

Utanma<br />

duygusu<br />

Verme,<br />

ödeme<br />

Radyum<br />

simgesi<br />

▼<br />

Atın eşkin<br />

yürüyüşü<br />

▼<br />

Tiyatro sahnesinde<br />

en<br />

ön yer<br />

Eski tarihi<br />

anlatır<br />

Tuzsuz<br />

taze peynir<br />

İlgi eki<br />

▼<br />

Ölü külü<br />

saklanan<br />

vazo<br />

İlaç püskürtme<br />

aracı<br />

▼<br />

▼<br />

Başkası adına<br />

satıcılık<br />

yapan<br />

Fermiyum<br />

simgesi<br />

▼<br />

Rutenyum<br />

simgesi<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

Dolaylı<br />

anlatım<br />

Bir tür el<br />

matkabı<br />

▼<br />

Hükümdar,<br />

hakan<br />

Eski dilde<br />

papağan<br />

▼<br />

▼<br />

Kısaca<br />

Avrupa Futbol<br />

Birliği<br />

Açık su<br />

oluğu<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

Bomba<br />

tuzağı<br />

Telli balıkçıl<br />

▼<br />

▼<br />

Avrupaʼda<br />

bir ülke<br />

Parlatılmış<br />

sığır derisi<br />

▼<br />

▼<br />

Eskişehir<br />

ilçesi<br />

Doğrama<br />

boyası<br />

▼<br />

▼<br />

Şans<br />

Parlak bir<br />

element<br />

▼<br />

▼<br />

Yakıt<br />

olarak kullanılan<br />

bir<br />

gaz<br />

▼<br />

Yok etme<br />

Bayındır,<br />

mamur<br />

▼<br />

▼<br />

Berkelyum<br />

simgesi<br />

Eğitici kısa<br />

hikaye<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

Hafif yel,<br />

esinti<br />

Tek kişilik<br />

şarkı<br />

Yapı<br />

▼<br />

İsviçreʼde<br />

nehir<br />

<strong>Sayı</strong><br />

boncuğu<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

Masal kuşu<br />

Ahali<br />

▼<br />

▼<br />

Ukrayna<br />

plakası<br />

Dinsiz<br />

▼<br />

Almanya<br />

plakası<br />

Romanya<br />

plakası<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

Kırmızı,<br />

acı biber<br />

Bir ilimiz<br />

▼<br />

Sanayi,<br />

endüstri<br />

▼<br />

▼<br />

Ölünün sarıldığı<br />

bez<br />

Karşılıklı<br />

lanet<br />

okuma<br />

▼<br />

▼<br />

Fransaʼda<br />

kent<br />

Hindistan<br />

prensi<br />

▼<br />

Azot<br />

simgesi<br />

▼<br />

▼<br />

Selenyum<br />

simgesi<br />

İstanköy<br />

adasının<br />

eski adı<br />

Bir tür<br />

reçine<br />

Güreşte bir<br />

olun<br />

▼<br />

Kükürt<br />

simgesi<br />

Tanımlanamayan<br />

gök<br />

cismi<br />

Hadise<br />

Azeri<br />

çalgısı<br />

Vurmalı bir<br />

çalgı<br />

İpekli<br />

peştemal<br />

Mağara<br />

Küçük<br />

çayır bitkisi<br />

Mühendis<br />

cetveli<br />

Papua Yeni<br />

Gine para<br />

birimi<br />

Notada<br />

duraklama<br />

İtici güç<br />

▼<br />

Moğollarda<br />

imparator<br />

▼ ▼ ▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

▼<br />

Hırvatistanʼda<br />

liman kenti<br />

▼<br />

Yabancı<br />

▼<br />

▼<br />

Çirkin,<br />

kaba<br />

▼<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

6<br />

7<br />

8<br />

9<br />

10<br />

11<br />

12<br />

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18<br />

SOLDAN SAĞA<br />

1. Boğa güreşçisi - Saydam - Üç ya da daha çok<br />

sesin bir arada tınlaması. 2. Azotlu besinlerin vücutta<br />

yanmasıyla oluşan, erimiş bir durumda idrarla dışarı<br />

atılan azotlu madde - Dağ kırlangıcı, keçisağan - Osmanlı<br />

Imparatorluğuʼnda toplum güvenliğini sağlamakla<br />

görevli askeri polis kuruluşu. 3. Lantanın<br />

simgesi - Nijeryaʼnın para birimi - Barındırma - Tahta<br />

cilası. 4. Nafaka verip bir kimsenin geçimini sağlama<br />

- Samsun ilçesi - Çalışan, gayret eden. 5. Halı, kilim<br />

dokunan tezgah - Güreşte bir oyun. 6. Kötülük - Bir<br />

şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü, hülasa - Eski<br />

dilde papağan - Tantalʼın simgesi. 7. Bağırsak solucanı<br />

- İyilik ederek gönül alma. 8. Beyaz - Zirkonyumʼun<br />

simgesi - Brezilyaʼnın plaka işareti - Iranʼın<br />

plaka işareti. 9. Mikrop - Mermer. 10. Sodyum simgesi<br />

- Altı düz, üçgen biçiminde yelkenli iki kişilik<br />

tekne - Gözlem - İlgi eki. 11. Sularını bir denize veya<br />

göle gönderen bölge, aklan - Bir tür el matkabı -<br />

Irakʼta Musul yakınında eski Asur başkenti. 12. Tarikatı<br />

kuran kişiye verilen ad - Son, işin sonu - Bir yerleşim<br />

bölgesinin, aynı şehirden gelen insanların<br />

yerleştiği bölümü - Eğirmen, kirmen.<br />

YUKARIDAN AŞAĞIYA<br />

1. Resimdeki Türk asıllı Odense Danimarka doğumlu<br />

moda tasarımcısı, sunucu, oyuncu, yazar ve<br />

manken. 2. İki büyüklük arasındaki bağıntı - Notada<br />

duraklama zamanı - Namlı, ünlü. 3. Renyum elementinin<br />

simgesi - Ayrılış - Utanma duygusu. 4. Kurʼân-ı<br />

kerîmin yüz on dördüncü ve son sûresi - Japonyaʼda<br />

bir kent. 5. İçinde nükleer enerji üreten madde bulunan<br />

cihaz - İnleme, inilti. 6. Asyaʼda bir ırmak - Ermiş<br />

- Avrupaʼda bir nehir. 7. Dağ servisi - Hendek, tuzak.<br />

8. Bayındır, mamur - Kaz dağının mitolojideki adı. 9.<br />

Silisyum simgesi - Madagaskarʼın plaka işareti. 10.<br />

Dağ keçisi - Eski Japon uzunluk ölçüsü. 11. Işaret<br />

zamiri - Su yosunu. 12. Gurur - En kalın erkek sesi.<br />

13. Lezzet - Su samuru - Yemin. 14. İspanyaʼnın eski<br />

para birimi - Kulak iltihabı. 15. Bir binek hayvanı, beygir<br />

- Benzenden türeyen ve boya sanayinde kullanılan<br />

zehirli bir madde - Kısaca numara. 16. Bir ilimiz -<br />

Örülerek dokunan bir cins yün kumaş. 17. İnce dantel<br />

- Anadoluʼda kurulmuş eski bir uygarlık - Yeni Zelandaʼda<br />

yaşayan bir kuş. 18. Eski dilde geri<br />

döndürme, geri çevirme - Gümüşbalığının küçüğü -<br />

Tuzak.<br />

SUDOKU<br />

Sol dan sa ğa her sa tı rı, yu ka rı dan aşa ğı ya her sü tu nu ve her<br />

3x3'lük ku tu yu, 1'den 9'a ka dar ra kam la rı bi rer kez kul la na rak<br />

dol du ru nuz<br />

2 TEMMUZ 2010 CUMA<br />

Hazırlayan: Burhan TURAL


SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />

SPOR / SPORT 21<br />

EVET sizlere<br />

yeni bir sayfada<br />

merhaba<br />

demenin<br />

haklı gurur ve<br />

mutluluğunu<br />

yaşıyorum.<br />

<strong>Kuzey</strong>.dk<br />

internet sitesi<br />

ve aylık <strong>Kuzey</strong><br />

Gazetesi’nin bu ay içinde<br />

Danimarka’da yaşayan Türk<br />

toplumun karşısına yeni bir<br />

formatta, en güncel haberler<br />

ve röportajlarla, büyük bir<br />

heyecan içinde çıkmasının<br />

mutluluğunu yaşıyor, böyle<br />

bir ilkte yer almanın gururunu<br />

yaşıyorum.<br />

Öncelikle Türkiye’nin<br />

önde gelen, tecrübeli gazetecileri<br />

ve yazarları ile Danimarka<br />

ve Avrupa ülkelerinde<br />

yıllar içinde tecrübe edinmiş<br />

önemli isimlerin inisiyatifinde<br />

yayın hayatına başlayacak<br />

olan <strong>Kuzey</strong> Gazetesi’nde<br />

spor köşesi yazmam ve<br />

bu yeni yayının bir parçası<br />

olmam isteğini meslektaşım<br />

ve dostum Sadi Tekelioğlu<br />

bana ilettiğinde hiç düşünmeden<br />

“Evet” dedim.<br />

Bu gazetenin yayınında<br />

<strong>Kuzey</strong> Avrupa’daki Türk nüfusunun<br />

gücünü ve önemini<br />

bilen, Danimarka’ya gönül<br />

vermiş meslektaşlarımız var.<br />

Uzun zamandır üzerinde<br />

çalışılan bu projenin nihayet<br />

hayata geçiriliyor olmasının<br />

mutluluğunu ve gururunu<br />

yaşıyorum.<br />

<strong>Kuzey</strong> gazetesi; Avrupalı<br />

Türkler’in Türkiye’nin<br />

gündeminde daha fazla<br />

yer bulmasını sağlayacaktır.<br />

Şöyle ki <strong>Kuzey</strong>, Türk<br />

yazarların Avrupalı Türklerin<br />

yanında durmalarını, onlara<br />

hitap etmelerini sağlayacak<br />

bir yayıncılık yapacaktır.<br />

Uzun yıllara dayanan<br />

tecrübem bana hep<br />

”Bu ülkede yaşayan<br />

insanımıza hitap eden,<br />

onların sorunlarını<br />

dile getiren gazetelere<br />

destek vermenin ve<br />

yaşatmanın önemli<br />

olduğunu” söylemiştir.<br />

Bizler yazar olarak bu<br />

görevin bilincindeyiz<br />

ve siz okurlarımızın da<br />

bizlere desteklerini<br />

esirgemeyeceğinizi<br />

umuyoruz.<br />

Hayatımızın önemli<br />

parçalarından olan futboldan<br />

bahsedelim biraz; Danimarka’da<br />

futbol başta olmak<br />

üzere, herhangi bir spor<br />

dalında başarıya ulaşmış<br />

ya da ulaşmak isteyen<br />

kardeşlerimize bu sayfalarda<br />

her zaman yer olacaktır.<br />

Kendilerine her zaman<br />

destek olacağız.<br />

Onlara tavsiyem başarılı<br />

olmaları için çok çalışmaları<br />

gerektiğini bilmeleri.<br />

Türk futbolu açısından,<br />

Türk Milli Takım’ın 2016<br />

Merhaba...<br />

Irfan<br />

KURTULMUS<br />

irfankurtulmus@kuzey.dk<br />

Avrupa Futbol Şampiyonası<br />

için gruptaki kaderini<br />

belirleyecek Hollanda ve Letonya<br />

karşılaşmaları büyük<br />

önem taşıdı.<br />

Liglerin yeni başlaması,<br />

bazı futbolcuların form<br />

seviyelerinin istenen düzeye<br />

henüz ulaşamamış olması<br />

–her sezon başladığında bu<br />

cümleleri kurarız- dezavantajımız.<br />

Grubumuzdaki en<br />

dişli rakibimiz Hollanda’dan<br />

kendi sahamızda puan<br />

aldık.<br />

Galatasaray Şampiyonlar<br />

Ligi’nde iyi bir gruba düştü.<br />

Atletico Madrid en zor rakibi.<br />

Benfica ve Astana rahatlıkla<br />

puan ve puanlar alacağı iki<br />

takım. Gruptan çıkacağını<br />

düşünüyorum.<br />

Fenerbahçe ve Beşiktaş<br />

Avrupa Ligi’ndeki iki temsilcimiz.<br />

Onların gruplarına<br />

bakıldığında bu iki takımımız<br />

da gruplarından çıkar<br />

düşüncesindeyim.<br />

Gerek F.Bahçe gerekse<br />

Beşiktaş iyi oyuncular<br />

aldılar. Sarı-lacivertliler Van<br />

Persie, Dani, Simon Kjaer<br />

gibi yıldızlarla Ajax, Celtic<br />

ve Molde’li grubun favorisi<br />

olmalı diyorum.<br />

Beşiktaş, Sporting<br />

Lizbon, Lokomotiv Moskova<br />

ve Skenderbeu takımlarının<br />

yer aldığı gruptan çıkacak<br />

güçte. Avrupa futbol<br />

arenasında mücadele<br />

edecek olan 3 takımımızın<br />

alacağı iyi sonuçların,<br />

UEFA’da ülke puanına<br />

yansımasının mükemmel<br />

olacağı düşüncesindeyim.<br />

Türkiye’de bu sezon<br />

kulüplerimiz, Eto’o, Podolski,<br />

Gomez, Van Persie, Nani<br />

gibi ünlü dünya yıldızlarını<br />

transfer ederek büyük işler<br />

başardılar. Bu futbolcular<br />

hem ligi renklendirecek hem<br />

de birçok genç yeteneğe<br />

örnek olacak.<br />

Yıllardır, video kaset<br />

izleyerek tespit ettikleri,<br />

ununu eleyip eleğini<br />

duvara asmış, emekliliği<br />

gelmiş futbolculara ödenen<br />

milyonlarca dolarlar yerine,<br />

bu tür dünya yıldızlarına<br />

ödenecek paralar mutlaka<br />

geri dönğüş sağlar ve<br />

herkesi mutlu eder.<br />

Sonbahar geliyor.<br />

Hem Avrupa’da hem<br />

Türkiye’de futbol sahaları<br />

renkleniyor, Danimarka’ya<br />

ise <strong>Kuzey</strong> gibi yeni bir<br />

Türk gazetesi geliyor. Tüm<br />

bunların heyecanıyla kalın<br />

sağlıcakla...<br />

Bu ay sanal<br />

futbola<br />

doyacağız:<br />

‘PES 16’<br />

FUTBOLDA gündem<br />

hep yeşil sahalar olacak<br />

değil ya... Bu ayın<br />

gündemi 'sanal sahalar.' Eylül<br />

ayı, PES'in tadını çıkartma<br />

ayıdır... Buyrun yazıya...<br />

n PES 2016, dünyada<br />

15 Eylül'da, Türkiye'de 17<br />

Eylül'de piyasaya çıkıyor.<br />

n Gerçek hayattaki gibi,<br />

fiziksel mücadele bu oyunda<br />

öne çıkıyor.<br />

n ''Dinamik'' olarak adlandırılan<br />

yeni hava sistemi<br />

sayesinde maç esnasında<br />

farklı hava koşulları karşımıza<br />

çıkabilecek. Yani güneşli<br />

başladığınız bir maçı sağanak<br />

yağışlı olarak bitirebilirsiniz.<br />

n Kalecilerle birlikte tüm<br />

oyuncuların yapay zekalarının<br />

yenilendiğini hatırlatırız.<br />

Bununla oyun sistemlerinde<br />

takımların daha verimli<br />

İbrahimoviç<br />

olması sağlanacak.<br />

n Oyun, yenilenmiş ve<br />

özellikleri geliştirilmiş bir<br />

Master League deneyimi<br />

sunacak.<br />

n 3 farklı paket olacak.<br />

Day One Edition, Anniversary<br />

Edition ve Dijital Ön<br />

Sipariş Sürümü adları ile<br />

yayınlanacak paketlerin hepsinde<br />

Neymar'ı kiralık olarak<br />

takımınıza alabileceksiniz.<br />

n Haziran'da yayınlanan<br />

demosunda 5 kulüp yer<br />

alıyordu: FC Bayern Munich,<br />

Juventus, A.S Roma, Palmeiras<br />

ve Corinthians.<br />

n Barcelona'lı Neymar'ın<br />

ön planda olduğu tanıtım videosunda<br />

dikkatimizi çeken<br />

şey, eski versiyonlara göre<br />

daha gerçekçi bir görünüm<br />

olması ve şüphesiz Totti'nin<br />

selfie sevinci... (KUZEY)<br />

?<br />

Türkiye'ye gidebilir mi<br />

İSVEÇLİ yıldızla ilgili rakamlar ne<br />

diyor? Bunu verecek takım var mı?<br />

Toplam kazancı: 40.4 milyon $<br />

Maaşı+bonusları: 36.4 milyon $<br />

Yan geliri: 4 milyon $<br />

Forbes dergisine göre dünyanın<br />

en çok kazanan ikinci sporcusu<br />

2016’nın sonuna kadar Paris’le anlaşması var.<br />

Bu yüzden transfer için para ödenmesi gerekiyor.<br />

Danimarkalı Türkiyeliler’in<br />

gururu Karabükspor'da<br />

KUZEY Avrupa'daki Türkiyeli kökenli futbolcular<br />

arasında Şampiyonlar Ligi'nde oynayan<br />

ilk Türk olan Oğuzhan Aynaoğlu'nun yeni adresi<br />

Karabükspor oldu. Glostrup'ta doğan, sırasında<br />

Brondby ve FC Nordsjælland'da oynayan<br />

Aynaoğlu, 2014 yılından bu yana Türkiye'de<br />

top koşturuyor. Bursaspor'a transfer olduktan<br />

sonra Adana Demir Spor'a 1 yıl oynayan Aynaoğlu,<br />

bu yıl da Karabükspor'a kiralandı. 1 yıllık<br />

imza atan Ayanoğlu "Mutluyum" dedi.<br />

Mert<br />

EZiCi<br />

mertezici@kuzey.dk<br />

Siz hiç aşkınızdan<br />

soğudunuz mu?<br />

Ben soğudum.<br />

Kendimi bildim bileli beni zaman ve<br />

mekândan koparan, anın esiri yapan<br />

renkler, ansızın flulaşmaya başladı.<br />

TV önünden geçeni fırçalamalar,<br />

havaya zıplamalar, hakem kararlarına<br />

savrulan hararetli sitemler geçen<br />

sezonun başında mazi oldu.<br />

Önceleri, yıllardır taşıdığım bu<br />

heyecanın hafiflemesi<br />

beni de hafifletti.<br />

Hafta sonu<br />

programları<br />

futboldan<br />

bağımsız yapılır<br />

oldu. Fikstüre<br />

ayırdığım vakitleri başka<br />

ilgi alanlarına kaydırmak iyi geldi.<br />

Bir zaman sonra ise kendimi garip<br />

bir boşlukta buldum. Ne iş, ne ev,<br />

ne politika, ne de derya deniz olan<br />

edebiyat kâfi geldi, eskilerin deyimiyle,<br />

meşin yuvarlağın bıraktığı boşluğu<br />

doldurmaya.<br />

Yıllar yılı yaşanmış debdebeli<br />

ve tutkulu bir ilişkinin zaman içinde<br />

küllenerek tükenmesini andırıyordu<br />

halim. Çare arıyordum. Çiviyi<br />

çiviyle sökmeye çalışıyor, bir<br />

şeylere sarmaya çabalıyor, nafile<br />

çırpınıyor, her şeyden sıkılıyor, aşkımı<br />

özlüyordum. Onun maçlarını marazi<br />

bir heyecanla beklemenin yerini başka<br />

bir şeyle doldurmayı becerememiştim.<br />

Tam da o günlerde Zeki<br />

Demirkubuz, Socrates Dergi’ye,<br />

futbolseverlerin heyecanını<br />

kaybettiğini, insanların idare<br />

edebildikleri kadar idare ettiklerini<br />

ancak denizin bittiğini söylüyor ve<br />

ekliyordu: “Ben yıllarca Yıldırım<br />

Demirören başkanlığındaki bir takımın<br />

maçlarını kaçırmadım. Kendime<br />

inanamıyorum. Benim Demirören’le,<br />

Sinan Engin’le falan ne işim olabilir<br />

ya… Ve hayatımdaki tek şeyi bu<br />

şekilde kaybetmekten, üstüne üstlük<br />

bunun göz göre göre olmasından<br />

dolayı çok üzgünüm. Üzüntü sözcüğü<br />

eksik bile.”<br />

Ben de çok üzgündüm. Köpek gibi<br />

üzgündüm. Aziz Yıldırım’a, Emre<br />

Belözoğlu’na, Volkan Demirel’e<br />

lanet ediyor, inandığım hiçbir<br />

değeri yaşatmayan takıma sitem<br />

ediyor, maçlarını izlerken öfke dahi<br />

hissedemiyor, boş bir kayıtsızlıkla<br />

ekrana bakıyordum. Sevdamdan gıcık<br />

kaptığım o günlerde, rakibin attığı<br />

gole sevinirim diye çok korktumsa da;<br />

şükür ki korktuğum başıma gelmedi.<br />

Aşkımdan soğusam da, onu hiç<br />

aldatmadım.<br />

Bu sezon Allah aşkına farklı<br />

olsun! Oyuncusundan, yorumcusuna,<br />

antrenöründen hakemine pozitif<br />

değerleri yaşatanların olsun. Fanatiklerin<br />

değil sıkı taraftarların, Topal’ların,<br />

Demirkol’ların, Güneş’lerin,<br />

Hamza’ların ve Şota’ların olsun. Bana<br />

gelince; dayanacak gücüm kalmadı<br />

Fenerbahçe! Gel kavuşalım artık…


22 SPOR / SPORT<br />

Eylül / SEPTEMBER <strong>2015</strong><br />

DANİMARKA SORDU. ÜNLÜ SPOR YORUMCUSU SERDAR ALİ ÇELİKLER, KUZEY’E CEVAPLADI:<br />

Çin’de benzerini<br />

‘İbrahimoviç<br />

yapmışlar, gerçek<br />

G.Saray’a bir<br />

Kjaer bu olamaz’<br />

operasyondu’<br />

KUZEY: Sizce Pereira, F.Bahçe'de başarılı olacak mı?<br />

Kjaer'in F.Bahçe'de geleceği var mı?<br />

CEVAP: Pereira'nın denemelerinin sonucunu<br />

beklemek gerek. Seyrettiğimiz gerçek Kjaer olamaz.<br />

Anlatılamayacak, inanılamayacak kadar kötü oynuyor<br />

“Pereira’yı eleştirmek için erken.<br />

Ona şu ana kadar istediği<br />

hızlı stoper hariç iyi bir kadro<br />

verildi. Hemen hemen talep<br />

ettiği her oyuncu alındı. Dolayısıyla<br />

‘sunulan imkan’ konusunda<br />

Pereira’nın mazereti yok. Adama<br />

“Biz yana pas durağan futbol<br />

oyunundan sıkıldık, hücum eden<br />

agresif bir takım istiyoruz” dendi.<br />

Kendisinden beklenti saldırgan<br />

hücum futbolu olunca, o da talebe<br />

göre yeni bir şey deniyor. Denemelerinin<br />

sonucunu beklemek gerek.<br />

Fenerliler kendisine şunu sorsun:<br />

Aykut Kocaman-İsmail Kartal<br />

dönemi futbolu ile<br />

mi daha mutluyduk?<br />

Ersun Yanal<br />

dönemi, ilk Daum<br />

dönemi futbolu ile<br />

mi? 100 Fenerli’ye<br />

bunu sorsak<br />

98’i Yanal<br />

ve Daum’u<br />

tercih<br />

edecektir.<br />

Pereira<br />

da bunun<br />

peşinde. Sabaha<br />

kadar yan pas yapacak<br />

oyuncusu<br />

Vitorpereira<br />

var. Her maçı da 1-0; 2-0 kazanır.<br />

Peki taraftar mutlu olur mu?..<br />

Danimarkalı’ya gelince... Ben<br />

Çin’de Kjaer’in bir benzerinin<br />

imal edilip Fenerbahçe’ye<br />

satıldığı kuşkusunu<br />

duymaya başladım. Bu<br />

seyrettiğimiz gerçek Kjaer<br />

olamaz. İnanılmayacak<br />

kadar kötü oynuyor.<br />

Palermo ve Lille orta<br />

sıra takımları. Gittiği<br />

dönemki Roma da<br />

savunma tandanslıydı.<br />

Bir tek Wolfsburg<br />

daha hücuma yatkın<br />

bir takımdı. Orada<br />

da başarılı olamadı.<br />

Kjaer’in önde<br />

oynayan takım<br />

stoperi olmama<br />

ihtimali var gibi<br />

görünüyor.<br />

Umarım “Bu<br />

takım hücum<br />

ediyor. Ben<br />

de daha geniş<br />

alanda oynamak<br />

zorundayım” fikrini<br />

kabul edip kendini<br />

dönüştürmeyi<br />

başarır.”<br />

KUZEY: İbrahimoviç, G.Saray'a gelecek diye bir iddia<br />

ortaya atıldı. Kar topu büyüdükçe büyüdü...<br />

CEVAP: İbra, Türkiye'ye gelmez, nokta! G.Saray<br />

yönetimi kendisine yapılan bu operasyona uyanamadı<br />

“Cem Uzan’ın kuyuya attığı<br />

bir taştı, 40 akıllı çıkaramadı.<br />

İbra Türkiye’ye<br />

gelmez. Nokta. Yönetim<br />

20 gün boyunca yalanlamayarak<br />

işin keyfini çıkardı. Sonra başlarında<br />

patladı. Bence yönetime yapılan<br />

bir operasyondu ama yönetim bu işe<br />

uyanamadı.”<br />

KUZEY: Gelelim Hamza Hoca’ya.<br />

Daha sezonun başındayız, “Yeterli mi, değil<br />

mi” tartışmaları başladı.<br />

CEVAP: Tespitleri iyi yapmak lazım.<br />

Hamza Hoca büyük dehasıyla mı şampiyon<br />

yaptı G.Saray’ı? Yoksa oyuncular<br />

mı Hamza Hoca ile bir süreliğine huzur<br />

buldular? Bence G.Saray’ın artık şu<br />

soruyu sormasının zamanı geldi: “Terim<br />

gitti. Mancini zamanında koşmayan;<br />

Prandelli zamanında yürümeyen 3-4<br />

oyuncu Hamza Hoca geldiğinde ne<br />

oldu da oynamaya başladı? Mancini<br />

kötü, Prandelli kötü, Hamzaoğlu da<br />

kötü… Hep mi hocalar<br />

kötü?” G.Saray’da oyuncuya<br />

dayalı düzen oluşmuş<br />

durumda. Bence Sarı-kırmızılılar’ın<br />

de gelecek sene bu<br />

yıl Fenerbahçe’nin yaptığını<br />

yapması lazım. Aslında<br />

her büyük takımda 5-6<br />

senede bir helalleşme<br />

dönemi olmalı. Bir dönemin<br />

Melo<br />

efsane Milan’ı çok büyük isimler olmasına<br />

rağmen oyuncu düzenine yenik<br />

düştü. Juventus’la büyük işler yapan<br />

Allegri’yi yediler. Dikkat edin hocalar<br />

hep ‘oyuncuya dayalı düzen’ döneminin<br />

isimleri oldu; Seedorf-Inzaghi gibi. Bu<br />

sarmala bir girdi Milan, şimdi sürünüyor.<br />

KUZEY: Melo gitti, döndü. Sonra yine gitti...<br />

Taraftardaki ‘Pitbull aşkı’ azalır mı?<br />

CEVAP: Hangi G.Saray taraftarı? 96-<br />

2000 kuşağında Galatasaraylı olanlar mı?<br />

14 yıl şampiyonluk beklerken de G.Saray’dan<br />

vazgeçmemiş taraftar mı? 96-2000<br />

kuşağı Cimbomlular için “Başarı gelsin<br />

de nasıl gelirse gelsin” mantığı var. Eski<br />

G.Saraylılar Tanju Çolak’ın tesislerde silah<br />

sıktığı için; Kosecki’nin aldığı parayı yere<br />

attığı için; Souness’in ezeli rakibin stadına<br />

bayrak diktiği için gönderildiğini bilir.<br />

G.Saray, ilkelerin, modernizmin camiasıdır.<br />

Yüzüne tükürene yarabbi şükür demez.<br />

Melo konusunu bu iki taraftar grubu ayrı<br />

değerlendiriyordur. 35 yaş üzeri G.Saray<br />

taraftarının Melo’ya bozulduğuna<br />

eminim. 25 yaş altındakiler çok<br />

memnundurlar.<br />

KUZEY: Podolski?<br />

CEVAP: Melo sorusuna yanıt<br />

aslında. G.Saray büyük bir takım.<br />

Çok önemli bir camia. Podolski<br />

için de bir şans. Podolski de<br />

bunun farkında, G.Saray’ın da<br />

kıymetini biliyor.


SPOR / SPORT 23<br />

SAYI / UDGAVE: 1 KUZEY<br />

‘Gomez epey gol<br />

atar ama sağdan<br />

soldan orta şart’<br />

KUZEY: Sırada Beşiktaş var... Gomez, Q17... Ama önce<br />

Şenol Güneş için düşüncelerinizi merak ediyoruz.<br />

CEVAP: Şenol Hoca Türkiye’de kulüplerde görev yapan<br />

en iyi Türk hoca bence. Beşiktaş için doğru karar.<br />

Quaresma değişti deniyor ama 30'undan sonra değişilmez<br />

“Sağdan soldan orta yaparsanız Gomez epey<br />

gol atar. Faydalı olur. Ama Sosa-Oğuzhan ile<br />

göbekten oynamaya çalışırsanız Demba Ba kadar<br />

gol atamaz. Gomez tam bir santrafordur.<br />

Ona göre oynarsanız verim alırsınız... Q7 mi, Q17<br />

mi... Forma numarası önemli değil. Önemli olan<br />

Quaresma’nın performansı. ‘Değişti’ deniyor. Ben<br />

30 yaşından sonra karakteri değişen bir insan pek<br />

görmedim ama hayırlısı bakalım. Stat işi sıkıntılarla<br />

başladı, hâlâ da sürüyor. Beşiktaş yönetimi stat yüzünden<br />

çok puan kaybetti. Ama önünde sonunda<br />

stat bitecektir. Tarih vermeden beklemek lazım.<br />

KUZEY: Şota, Trabzon’daki hoca arayışının sonu<br />

olur mu?<br />

Şota standart bir hoca. B planını bıraktım, A planı<br />

vardır. A planında bile değişiklik yapmaz. Kravat<br />

modeli bile aynıdır. Ben bir takım kuracak patron<br />

olsam ilk yıl için Şota’yı alırım. Çünkü sistem kurar.<br />

Ama 2’nci yıl gönderirim. Çünkü statik. Sabit fikirli.<br />

Değişken değil. Hamlesi yok. İlk yılı olduğu için<br />

Trabzon’dan bu yıl iyi bir çıkış bekliyorum. Bir de<br />

savunmaları çok çok iyi. Çok zor yenilir bu takım.”<br />

Gomez<br />

'Mezarlıklara bir bakın'<br />

n KUZEY: Emre Belözoğlu'na gelirsek... Bir dakikada bileti kesildi. O da<br />

gönderildiğini herkes gibi TV'den öğrendi. Bir ‘Ne oldum değil, ne olacağım’ hikayesi...<br />

n CEVAP: Sadece futbol tarihi değil, dünya tarihine de bakın. Mezarlıklar kendi<br />

yerinin dolmayacağını düşünenlerle dolu. Emre, bana göre hâlâ Türkiye’nin en<br />

iyi futbolcusu. Ama bir oyuncu kulüpte ‘her şey’ olursa bir gün geliyor o kulüpte<br />

olmuyor. G.Saray’da Hamza Hoca ile ilgili sorunuza verdiğim yanıta şimdi bir<br />

kez daha bakın lütfen.<br />

‘Samimiyim,<br />

doping serbest<br />

bırakılmalı!’<br />

KUZEY: Atletizmdeki gururumuz Aslı Çakır Alptekin ile<br />

Elvan Abeylegesse'de doping çıkması için ne dersiniz?<br />

ÇELİKLER: Doping serbest bırakılmalı. Bunu samimi<br />

söylüyorum. Futbol, basketbol dopingi saklıyor.<br />

Söylediklerim 'Sporun ruhuna ters tabi' ama...<br />

“Atletizmde, halterde v.s dopingden<br />

geçilmiyor ama futbolda ve<br />

basketbolda yok öyle mi? NBA’de<br />

ne dopingler yapıldığını bilseniz<br />

şaşarsınız. Ya da yılda 60 maç oynayan<br />

oyuncular safi kendi çabaları ile mi<br />

bu kadar performans veriyor? İngiltere’de<br />

Boxing Day’de her takım 48 saat<br />

geçmeden 3-4 maç yapıyor ve oyuncular<br />

yine 10 bin km’nin üstünde koşabiliyor<br />

öyle mi? 25 yaşında adamlar sahada<br />

kalp krizinden ölüyorlar ve hepsi son<br />

yıllarda oluyor öyle mi? Futbol, basketbol<br />

dopingi saklıyor. Atletizm dünyası<br />

kendisini bitiriyor. Lance Armstrong<br />

gibi bir efsane bitti. Ben Johnson bitti.<br />

Kendi markasını kendi eliyle yok ediyor<br />

atletizm dünyası. Çinliler bir formül<br />

bulmuş, doping aldıkları biliniyor<br />

ama vücutta çıkmıyor. Ne yapacaksınız<br />

şimdi? Demir perde döneminde<br />

yarışan Doğu Alman kadın sporcular<br />

doping almaktan bugün erkek oldular.<br />

Ne yapacağız şimdi? Atletizm dünyası<br />

böyle giderse kimseye mal satamaz. Ya<br />

doping serbest bırakılmalı ya da anında<br />

yakaladın yakaladın. Yakalayamadın biometrik<br />

pasaportla 5-6 sene sonra altın<br />

madalyayı almak falan doğru değil. Ha<br />

bu söylediklerim ‘sporun ruhuna ters’<br />

tabi ama ya herkese eşit adalet ya da<br />

bırakınız yapsınlar olmalı.”<br />

10 yıla hakem<br />

transferleri başlar<br />

n KUZEY: Cüneyt Çakır sürekli<br />

“Sadece yurtdışında yönetsin”<br />

diye eleştirilir...<br />

n CEVAP: Hakemlik sistemi<br />

değişecek. En geç 10 yıla hakem transferleri<br />

de görülecek. Lokalde her hakem her ülkede<br />

tartışılıyor. Baskıdan kurtulup Avrupa’ya<br />

çıktıklarında daha rahat yönetiyorlar. Hızlanan<br />

futbolda masa hakemliğinin ya da teknolojik<br />

hakemliğin tartışılacağını da göreceğiz. Bu<br />

kadar büyük endüstri, tartışılmayan 1 adamın<br />

verdiği kararla milyonlarca doların yer<br />

değiştirmesini kaldıramaz. Ya tam teknolojik<br />

hakemlik gelecek ya da masa hakemliği.<br />

Rıza Hoca esmez,<br />

başınız ağrımaz<br />

n KUZEY:<br />

Kasımpaşa'daki<br />

Rıza Hoca rüzgarı<br />

Süper Lig'de<br />

devamlı eser mi?<br />

n CEVAP:<br />

Rıza Hoca esmez.<br />

Dinmez. Garanti<br />

performans sunar.<br />

Takım ne ilk 4’e girer ne 8.’likten<br />

aşağı düşer. Başınız ağrımaz.<br />

Rıza Hoca size “4 ile 8 arasında<br />

gezinirim” garantisini verir. Bu<br />

sene de böyle olacaktır.


‘FENERBAHÇE<br />

YALNIZCA<br />

BIR FUTBOL<br />

TAKIMI DEĞIL’<br />

Simon Kjaer, Helsingör’de<br />

İrfan Kurtulmuş’a konuştu<br />

FENERBAHÇE’nin bu sezon Fransa’nın<br />

Lille takımından transfer<br />

ettiği Danimarkalı savunma<br />

oyuncusu Simon Kjaer, milli takım<br />

kampında <strong>Kuzey</strong>’e konuştu. Türkiye<br />

ve Fenerbahçe’de çok mutlu olduğunu<br />

belirtti... Birkaç ay önce Kopenhag’da<br />

Sırbistan’a karşı oynadıkları<br />

maçın bitimine kadar Türkiye’ye ve<br />

Fenerbahçe’ye gideceğini bilmediğini<br />

belirten Kjaer, “Geceyarısından<br />

sonra menajerim sabah yola çıkmamız<br />

gerektiğini söyledi. O zaman<br />

transferden haberim oldu” dedi. İşte<br />

Viking’den inciler:<br />

n 'Güzellikleri içime soluyorum'<br />

“Teklif ilginçti. Ortamı görmek<br />

istedim, İstanbul'a gittim. Fenerbahçe<br />

büyük bir kulüp ve camia. Taraftar<br />

atmosferini yaşamak, insanların<br />

futbolla bu kadar ilgili olmalarını<br />

görmek fantastik bir şey. İyi bir<br />

futbol takımıyız, Fenerbahçe yalnızca<br />

bir futbol takımı değil. O kadar<br />

çok insanla alakalı ki her gün bunu<br />

görmek, hissediyor olmakla birlikte<br />

içimde soluyorum. Yeni bir kültürü<br />

öğrenmek, her gün yeni yeni pozitif<br />

şeylere tanık olmak mutluluk veriyor.<br />

Zamanla daha çok şeyler öğreneceğime<br />

inanıyorum.”<br />

n 'Shakhtar zordu, biliyorduk'<br />

“Shakhtar Donetsk oldukça zor<br />

bir ekipti. Rövanşı 3-0 kaybetmemiz<br />

maçın gerçek sonucunu yansıtmıyor.<br />

Biraz şanslı olup skoru 1-1 ya<br />

da 2-1’e getirmiş olsaydık karşılaşmanın<br />

seyri değişirdi. Tabii ki Şampiyonlar<br />

Ligi’nde gruplara kalamadığımız<br />

için hayalkırıklığı yaşadık.<br />

Yeni bir takımız ve her ne kadar yeni<br />

futbolcular alınsa da başka takımlarda<br />

da görüldüğü gibi takım yerine<br />

oturana kadar zamana ihtiyaç var.<br />

İyi yoldayız.”<br />

KUZEY<br />

ÖZEL<br />

RÖPORTAJ<br />

Türkçe<br />

'Merhaba' dedi<br />

Türkçe'yi fazla konuşamadığını<br />

söyleyen ‘Merhaba’ ve<br />

‘Günaydın’ı’ güzel telaffuz<br />

eden Kjaer, yanımıza geldiğinde<br />

Türkçe ‘Merhaba’<br />

derken, takımda iletişimin<br />

İngilizce ve Portekizce ağırlıklı<br />

olduğunu söyledi.<br />

“BIR DAHA ASLA<br />

KIRMIZI GÖRMEM”<br />

Avrupa Ligi’nde iyi<br />

bir grupta büyük ve iyi<br />

takımlara karşı mücadele<br />

edeceklerini belirten Kjaer,<br />

zamanı geldiğinde her maçı<br />

ayrı ayrı değerlendirmeleri<br />

gerektiğini düşündüğünü<br />

belirtti. Takımdaki<br />

önemli isimler, iyi bir<br />

teknik direktör ve tüm<br />

unsurlarla beraber büyük<br />

hedefe ulaşmak için çok<br />

çalıştıklarının altını çizen<br />

Kjaer, Şampiyonlar Ligi’nde<br />

gördüğü kırmızı karta<br />

elbette üzüldüğünü ama bir<br />

daha asla böyle bir hataya<br />

düşmeyeceğine değindi.<br />

“NANI ISTEDI<br />

DURDUM”<br />

“Tek hedef şampiyonluk”<br />

diyen Viking, Antalyaspor<br />

maçında yaşananları şöyle<br />

anlattı: “Nani’nin frikik<br />

golü öncesi yanına gittim.<br />

Barajın önünde durarak<br />

rakibin zıplamalarını önlemeyi<br />

isteyip istemediğini<br />

sordum. Nani benim durduğum<br />

yerden topu gönderdi<br />

ve mükemmel bir gol attı.<br />

Mutluluk vericiydi.”<br />

“PEREIRA NE<br />

ISTEDIĞINI BILIYOR”<br />

Kjaer, Pereira için “İyi bir<br />

hoca ve yöneticiliği mükemmel.<br />

Oynatmak istediği<br />

stili çok iyi biliyor” derken,<br />

İstanbul'u da öve öve<br />

bitiremedi: “Fantastik bir<br />

şehir. Anadolu yakasında<br />

mükemmel bir ev bulduk.<br />

Güzel hava ve güzel yemeklere<br />

hayranız.”<br />

“ÖYLE BIR GARANTI<br />

ISTEMEDIM”<br />

Danimarkalı, Fenerbahçe<br />

otobüsüne yapılan saldırıyla<br />

ilgili “Böyle bir olay bir<br />

daha yaşanmayacak” diye<br />

garanti istediği yönündeki<br />

haberlere de ateş püskürdü:<br />

“Kesinlikle böyle bir<br />

şey istemedim ve herhangi<br />

bir Türk gazeteciyle asla<br />

konuşmadım. Bunu yazan<br />

gazetenin yaptığı haber<br />

kendi sorumluluğunda.”

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!