You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
tepegözdergi_Layout 1 05.01.2020 13:06 Page 28
bilim kurgu
28
tepegöz
duyulara doğru yöneleceklerini umarak, bundaki payımı
gözümde parlatarak, yüreğimde kibrinden tutuşan, kor
kor yanan ‘kendini sev’ levhasını tavlayıp dövmüyor
muydum? Vurduğum her bir çekiç darbesiyle, yani ettiğim
koca koca kelimeleri sırtlanmış laf yüküyle, insanları
kendi iyiliklerine çağırırken asıl kendime çağırmıyor
muydum? Ahhh anladım ve aydınlandım nihayet,
AlDun’lar bu gezegeni buldukları gibi bırakmalıydılar,
hasbelkader sürüklenip düşmüş bir RNA parçasının yeşerip
krizantem çiçekleri açacağını sanıyorlardı ama
bak;ceset kokan dev Titan Arum çiçekleri dünyayı sardı,
isimleri de insandı. Bugünhasat zamanı, AlDun jeomakinasını
uzaktan enerjilendirerek çalıştıran uydularını
yok edeceğim, dünya manyetik alanından yoksun kalınca,
güneş rüzgarları Taraxacum officinale çiçeği tohumlarını
üfler gibi dünya atmosferini üfleyip yok
edecek, yine o eski mutlu arkeabakteriolojik günlere
dönülecek. Mutluluk.”
İçimden “Hay senin şekspiryen tiradına sıçam” diye geçirdim,
ben burada kan kaybından gidecekken adamın
derdine bak. Kısa kısa nefesler alıyor, elimi cansız hareketlerle
yardım istemek için kımıldatmaya uğraşıyordum
ki Serelop yanıma geldi, onun adı da buymuş,
yaralarıma garip kokan, bilmediğim türden gazını püskürtürken
bu bilgiyi verdi. İlginç şekilde gazı ağzından
püskürtüyordu. O ara Talay arkadan “Hah ha senide
simbiyotik vücutlarıyla sarıyorlar ha” dedi. Kafa kısmımdaki
yaralarım çarçabuk iyileştiğinden lafa yetiştim
“Simbiyotik ne ki? Basbayağı adamlar işte, yani gazlarını
götlerinden değil ağızlarında çıkarıyorlar, lakin bunlar
yabancı yaşam formları, o kadar olsun artık”, Talay yine
güldü.
MirNemir uzun trençkotunun önünü yavaş hareketlerle
açtı. Trençkotun altında başka giysi bulunmuyordu,
gövde kısmında iki kolun omuz hizasından itibaren şeffaf
bir bölme vardı, klasik insan vücudu formunda, kalçaların
başlangıç hizasına kadar bu şeffaflık devam
ediyor oradan aşağısı insan teni gibiydi, normal fizyoloji
bir tek kasık arasında bozuluyordu, ne bir penis nede
vajina vardı, dümdüzdü. Buna hayret etmezdim ama
şeffaf bölmede kıvrıla, süzüle dolanan, ara sıra parlak
sarı ışıklar yayan, altı gözlü balığa benzer yaratığı görmeseydim.
Hafif bir çığlık atıp geri çekildim. Şeffaf kısımdaki canlı
şimdi hem zarif hareketlerle yüzüyor hem de her bir gözüyle
farklı yerlere bakıyordu, sağ alt gözü hep bendeydi.
Kıvrımları oldukça hoş olan balık, bana garip şekilde çekici
gelmişti, bir balığı cinsel olarak çekici bulacağımı
hiç düşünmezdim. Vücudunun neredeyse her yerinden
ince tüysü yüzgeçler çıkıyor, bu yüzgeçler gökkuşağı
renklerinde parıldayarak sürekli yenilenen renk karışımlarıyla
dalgalanıyordu, gövdenin ortasından kıvrımlı,
dokuz tane küçük uzantı salınıyordu, ahtapot kolları gibiydiler.
“Adım MirNemir, simbiyotiğimin yani beni karasal gezegenlerde
hareket etme özgürlüğüne kavuşturan Vudanlı’nın
ismi Mir. Simbiyotizmimiz onun gezegeninde
katman kazanması, ki buna bir tür zenginlik diyelim, ayrıntısı
uzun, benim ise ana gezegenim dışında patronumuz
pembe vatoz için iş görmeme dayanıyor, alışverişin
bu kısmı kendi gezegenimde ki yararlı derinlik giriş izinlerini
almam için gereken refere izni sağlıyor, inancımıza
göre de ek bir rütbe almak cabası. Görüyorum ki bunca
şaşıracak şeyin içinde bi kasık arasından, bide benden
gözünü ayıramıyorsun, ah bu insanların cinsi düşkünlükleri.
Ben hermafroditim, Mir ise beş eşli üreme sistemine
dahil olan dördüncü cinsiyete sahip bir canlı.”
Ağzımdan ince bir “Ney” sesi çıktı,“Evet, beş eşey gerektiren
biraz karmaşık bir üreme sistemleri var ve üreyen
nesiller çok farklı formlara sahipler, düşünebiliyor
musun bu sistem başta üçlü iken, sonradan katılan iki
diğer yabancı gezegen kaynaklı yaşam formuyla beş eşli
sisteme evrilmişler.”
Kafam patlamak üzereydi, işin en başında hadi uzaylı,
dünyayı kurtarma/kurtaramama görevi filan, bu sınırlı
bilgiyle, olur mu olur modundaydım, lakin bu akşam, bu
mekânın içinde, kulaklarım ayrı, beynim ayrı yerlere başını
alıp gitmek istiyordu. Duyduklarımı boy sırasına koymak,
üstüne bir de onlara inanmak kabil değildi.
Serelop’a dönüp “Ya sen” demeye kalmadan o da bir
hevesle soyundu, yine aynı manzarayla karşılaştım, yalnız
bunun şeffaf bölmesinde şişmanca ve çirkin yılan
balığına benzer bir şey dolanıyordu, bir sürü küçük ele
benzeyen dokunacı vücudu boyunca bir uzayıp bir kısalarak,
sanki içinde olduğu sıvıya tutuna tutuna yüzüyormuş
havası veriyordu. Vudanlının tıknaz vücudu,
trençkot altında gizlenen bölümünde bir yığın çıkıntı ve
çukurluklarla diğerinden bayağı farklı bir yapıdaydı. Vudanlı
iki elini yukarı kaldırıp başının arkasına götürdü,
orada küçük bir hareketle kafasını kaplayan yüzü ve
saçlı kısmı arkadan öne doğru sürgülü dolap kapağı gibi
suratının ortasında birleştirdi. Altta metalik bir çerçeve
vardı, besbelli yüz ve saç kısmını tutuyordu, boynundan
yukarı doğru bir sürü dik, keskin, diken gibi uzantı çıkıyordu,
kimi renkli, kimi desenli bu uzantılarda da delikler
ve daha minik kıvrımlı uzantılar vardı. Bu manzara
karşısında nefesim iyice kesildi, ümüğümden aşağı
kayıp gitti.
Çaresizce Talay’a döndüm, Talay’da tam o sırada üzerindeki
mavi gömleğin kollarını kıvırmakla meşguldü, irkilerek
“Allah’ını seven soyunmasın, dayanacak gücüm
kalmadı artık!”. Talay yine kahkahalara boğulmuştu,
şaka maka bu gece iyi eğleniyordu.
MirNemir “Talay’la uzun sohbetler yaparak şimdiki gibi
bir çılgınlığa kalkışmaması için çok çabaladık ama olmadı,
o bizden gereğinden fazla şey öğrendi ama biz
ona insanı yok etmek uğruna gezegendeki canlılığın
yüzde doksan dokuzunu yok etmenin akıllıca ya da adil
bir seçim olmadığını öğretemedik. Sonuç ortada”, şimdi