You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
tepegözdergi_Layout 1 05.01.2020 13:06 Page 48
çeviri
48
tepegöz
cüretkâr yüzlü, muzaffer gözlü uzun saçlı kadını belli belirsiz
düşünmesine yetecek kadar severdi.
Beyaz adam, ağaç tepelerine siyah, hissedilmez bir
pus gibi yükselerek yüzen bulutların parlaklığıyla gurubun
ışıklarını söndüren çevik, sinsi gölgelerce silinen günbatımının
muazzam yangınını görmek için tam vaktınde çıktı kulübeden.
Birkaç dakika içinde tüm yıldızlar, yeryüzü ve
aniden umutsuz, derin gecenin içine atılan bir gece yaması
benzeri yansımaların ışıklarıyla belirdi büyük lagünün zifiri
karanlığında. Beyaz adam sepetinden biraz yemek çıkardı,
sonra platformun etrafında bulunan birkaç çomağı toplayarak
ufak bir ateş yaktı; ısınmak için değil, sivrisinekleri uzak
tutacak duman hatırına. Battaniyelere sarındı ve dalgın dalgın
tütün içip sazdan kulübenin duvarına sırtını yaslayarak
oturdu.
Arsat sessiz adımlarla eşikten çıkıp ateş başına çömeldi.
Beyaz adam uzattığı ayaklarını bir parça oynattı.
“Nefes alıyor,” dedi Arsat alçak bir sesle, beklenen
soruyu sezinleyerek. “nefes alıyor ve yüksek ateşle yanıyor.
Konuşmuyor; işitmiyor—ve yanıyor!”
sordu—
Bir an durdu, sonra dingin, kayıtsız bir sesle
“Tuan. . . Ölecek mi?”
Beyaz adam omuzlarını huzursuzca kıpırdattı ve tereddütle
mırıldandı—
“Eğer yazgısı böyleyse.”
“HayırTuan,” dedi Arsatsukünetle. “Benim yazgım
böyleyse. İşitiyorum, görüyorum, bekliyorum. Hatırlıyorum. .
. Tuan, eski günleri hatırlar mısın? Biraderimi hatırlar
mısın?
“Evet,” dedi beyaz adam. Malezyalı birden kalktı ve
içeri girdi. Hala dışarıda oturan öbürü, kulübedeki sesleri
işitebiliyordu. Arsat konuşuyordu: “Duy beni! Konuş!” sözcükleri
mutlak bir sessizlik tarafından takip edildi. “Ah Diamelen!”
diye bağırdı aniden. Bu çığlıktan sonra derin bir iç
çekişi oldu. Arsat çıktı ve yeniden eski yerine çöktü.
Ateşin önünde sessizce oturdular. Evin içinde çıt
ses yoktu, yakınlarda çıt ses yoktu; fakat lagünün ötelerinde,
sakin suda düzensiz, berrak şekilde çınlayan kayıkçı
seslerini işitebiliyorlardı. Sampan’ın pruvasındaki ateş,
puslu, kızıl bir parıltıyla uzakta hafifçe parlıyordu. Sonra
söndü. Sesler kesildi. Toprak ve su görünmez, kıpırtısız ve
dilsiz halde uykuya daldı. Adeta, gecenin siyah durgunluğunda
sürekli, nafile yere kayan yıldız ışıltısı haricinde bir
şey kalmamış gibiydi dünyada.
Beyaz adam, iyice açtığı gözlerle dosdoğru önündeki
karanlığa baktı. Ölüm korkusu, çekiciliği, ilham ve merakı—yakındaki,
kaçınılmaz görünmez ölüm,kavminin
huzursuzluğunu yatıştırıyor ve düşüncelerinin en belirsiz, en
mahrem olanlarını canlandırıyordu. Her daim hazır kötülük
kuşkusu, yüreklerimizin içinde pusuya yatan kemirgen kuşkuetrafındaki
durgunluğun—derin, dilsiz, mazeretsiz bir şiddetin
durgun ve nüfuz edilmez maskesi gibi onu
meymenetsiz ve kepaze durgunluğun—içine akıyordu. Varlığının
o saliselik, güçlü kargaşası içinde, yıldız ışığı huzuruna
bürünen yeryüzü, biçare yüreklerimizin mülkiyeti için
arsızca çatışarak, ruhani bir insanüstü çatışma sahasına giriyordu.
Bastırılamaz arzu ve korkuların huzursuz, gizemli
ülkesi.
Ağlamaklı bir mırıltı yükseldi gecede; üzücü, ürkütücü
bir mırıltı; adeta etraftaki ağaçların uçsuz bucaksız yalnızlığı
sınırsız, yüce kayıtsızlıklarının bilgeliğini fısıldamaya
çalışmıştı kulağına. Tereddütlü ve bulanık sesler etrafındaki
havada yüzüyor, kendilerini usulca sözcük halinde biçimlendiriyor,
en sonunda da yumuşak, monoton cümlelerden
mırıl mırıl bir dere halinde kibarca akıyordu.Uyanan biri gibi
kıpırdandı ve hafifçe duruşunu değiştirdi. Kıpırtısız, ruhani
Arsat, yıldızların altında başını eğmişkıpırdamadan oturuyor,
alçak, düşsel bir sesle konuşuyordu—
“...zira sıkıntılarımızın ağırlığını bir dostun yüreği dışında
nereye bırakabiliriz? Bir erkek savaş ve sevdadan konuşmalı.
Sen, Tuan, savaş nedir bilirsin ve başkaları yaşamı
ararken, ölümü aradığım tehlike vaktinde görmüştün beni!
Bir yazı kaybolabilir, bir yalan yazılabilir; fakat göz ne gördüyse
gerçektir ve hatırlanır!”
“Hatırlıyorum,” dedi beyaz adam sukünetle. Arsat kederli itidaliyle
devam etti—
“O halde sana sevdadan söz edeyim. Gecede konuşayım.
Gece ve sevdanın ikisi de gitmeden—ve günün
gözü keder ve utancıma; yüreğimdeki yanığa, karaçalınmış
yüzüme düşmeden—konuşayım.”
Kısa, hafif bir iç çekişi, nereyse fark edilmez bir
molayı işaretledi, sonra sözcükler hiç titremeden, el kol hareketi
yapmadan akmayı sürdürdü.
“Bela ve savaş dönemi sona erdikten, sen de kendi
heveslerin peşinde ülkemden ayrıldıktan sonra, bunu anlayamayan
biz, adalı erkekler; ben ve biraderim daha önce olduğu
gibi Hükümdarsilahşörlerinedönüştük yeniden. Bizim
hükmeden bir kavme mensup aileden adamlar olduğumuzu
ve iktidar amblemini sağ omzumuzda taşımaya herkesten
daha layık olduğumuzu bilirsin. Refah yıllarında da Si Dendring,
keder vakti cesaretimizin doğruluğunu gösterdiğimiz-