08.06.2020 Views

Mesele Fanzin (Haziran Sayısı)

  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Mesele

Haziran

2020 Sayı: 2

1


Sevgili okur, Mesele Fanzin‟in

ikinci sayısında seni yine

gençlik heyecanıyla yazılmıĢ

hikâyeler, Ģiirler bekliyor.

Bu sayısında seni firavunların

aĢağılık zindanlarına, Nil‟in

melikelerine götürmeye

geldik.

Çantanı ve gözyaĢlarını

hazırla, yazdıklarımız senin

gözünde boĢ Ģeyler olmaktan

çıksın kalbine iĢlesin istiyoruz.

-Karanlığın süvarileri-

“Emrindeyiz kahramanlığın

Ġslam‟ı sana feda oluruz

Emrindeyiz ġan‟ın için

baĢlarımız basamakların olsun

Eğer toprak susarsa kana

gençlerin kanlarıyla sular

toprağını

Emrindeyiz,

Emrindeyiz!”

Mesele

Emrindeyiz

uᴉzuɐℲ

Ġçindekiler

Yok mudur Hatırlayan?

……………………………..... . 3

Kara Esaret ……………... . 7

Hayal …….. ……………… 12

Sen Özgürsün

KardeĢim…………………..13

Firavun ġehir …………. 15

Yasaklı bir DireniĢ :

Müslüman KardeĢler

……………………………….17

Yusuf‟u Bekliyorum

……………………………….21

Kılıf ………………………. 22

Uyumayın ……………….23

Avam Kamaraları …….25

Bir Yana …………………27

Genel Yayın Yönetmeni Ve Ġmtiyaz Sahibi: M. Sadık Köroğlu

Tasarım: M. Sadık Köroğlu 2 , Bilal Emin Özdemir

Yazı ĠĢleri: Gürali Kamalak, Ġbrahim Safa AktaĢ , Ahmet Hakan Erbay

Dağıtım Sorumlusu, Lojistik ve ĠletiĢim: Ömer Erkam Çakmak / M. Sadık KÖROĞLU

ĠletiĢim : fanzinmesele@gmail.com |instagram/meselefanzin|twitter/FanzinMesele


M. Sadık

Köroğlu

Yok Mudur Hatırlayan

Devrik cümlelerle kurulan

mısralarım

Anlamsızdır mücadelende

Suskun kalmıştır kelimelerim

şehadetinde

Esma Biltaci‟nin

hatırasına.

07.05.2020

Prangalar vurulmuş akıllar

Ne Sisi‟yi kahreder ne

tanklarını

Anca twitterdan post atarlar

Ve instagramdan

En güzel poz hangisiydi

Ezilirken çiçeklerimiz

Namus ayaklar altında

Marka yataklarda uyuruz biz

Yastık altında altınlarımızla

3


Ben uyuyamadım,

Hıçkıra hıçkıra ağlarken

Gecenin bir vakti

Mücadeleni sığdırmaya

çalıştığım kağıt

Yıldızlarla beraber

gözyaşlarıma şahit oldu

Gözlerinde yırtıldı

mürekkebim parçalandı

kağıdım

Gözlerinde kaybolmuştu bütün

adamlığım

Göğsünde parçalanan

kurşunun kaybolduğu gibi

Yıldızların üzerinde hayallerim

vardı

Melikeler vardı rüyalarımı

süsleyen

Şehideleri de görmek nasip

oldu

Duvaksız gelinleri de şu dünya

da…

4


5

Çizer : Bilge Uluköylü


Ne mutlu ki sana ölmüşsün

Ne ölmesi

Dünyadan süzülmüşsün

Öpemeden alnından dünyanın

erkekleri

Öpmüş başını Allah‟ın

melekleri.

Hoş kalmadı şu günlerde adam

Magandalar çoktur dolaşan

Ama yoktur hakkı taşıyan

omuzlarında

Gönlünde iman

Doludur mahalle kahveleri

Televizyonda moda

programları

Ve ganyan sunucuları…

Kapat perdelerini dünyanın ey

gardiyan

Kurşun yağıyor vicdanıma

Sor bakalım

Yok mudur şu dünyada

Esma‟yı hatırlayan.

Ellerde tavla pulları

Ve kalpsiz bedenlerde

Ruhsuz bakışlar pencerelerde…

6


Abdullah

Müftüoğlu

Kara Esaret

Çınar ağacının ulu gölgesi

altında oturmuş, biricik

annesinin acı müziğini

dinliyordu. Yukarı baktığında

gördüğü, özgürlüğe her daim

susamış, uçsuz bucaksız

maviliklerde kanat çırpan

kuşlardı. Kuşları seyre

dalmışken deli dolu tayların

ayak sesleri ve kişnemeleri

bozdu dikkatini. Kafasını

ellerinin arasına götürürken de

düşündüğü şey, bu tay ve

kuşların olduğu kadar özgür

olmanın hayaliydi. Kendince

bir ütopya kurup, dalıp gitti

uzaklara.

Gözlerini açtığında duvarları

ahşaptan yapıldığı belli olan bir

evin içindeydi. Gözlerini cama

doğrulttuğunda melemesiyle

kulakları okşayan kar gibi bir

kuzu gördü. Kuşlarsa kuzunun

hemen sağında bulunan tastan

kana kana sularını içiyorlardı.

Hava da harikuladeydi.

Bulundukları çayıra bir tane

bile bulut gölgesi düşmemişti.

Aksine havanın güneşli

olmasından dolayı, düzlüğün

fıstık yeşili rengi, koyunların,

kuzuların ; kuşların, atların ve

tayların gölgesiyle koyu yeşile

doğru dönmeye başlamıştı.

Sonra annesinin öpücüğünü

yanağında hissetti. “Kalk hadi

oğlum, kahvaltı hazır” diye

fısıldıyordu öpücük adamın

kulağına. İkiletmedi, ayağa

kalkıp lavaboya doğru

adımlamaya başladı. Elini

yüzünü yıkadıktan sonra

kahvaltı masasına geçti, annesi

de onu bekliyordu. Çaylarını

yudumlayıp, hoşbeş ettiler.

Derken, adam bulutların

gölgesinin çayıra düşmeye

başladığını gördü. Aniden hava

karardı ve kuzuların kıvır kıvır

tüyleri ıslanmaya ve

düzleşmeye başladı. Kalkıp,

camın kenarına kadar yürüdü

adam. Camdan gördüğü şeyler

kıyamet senaryosu gibiydi.

Kuşlar saklanacak kovuk

arıyor, geri kalan hayvanlar ise

7


ahır ve ağıllarına doğru

koşuyorlardı. Göz gözü

görmüyor, anne yavrusunu

tanıyamıyordu. Adam bu

karardı, midesi bulandı.

Nitekim, masaya bir iki adım

kala yere çakıldı ve kafasını

masanın köşesine vurdu.

Gözlerini açtığında çınar

ağacının gölgesindeydi ve

sırılsıklamdı. Ne kadar ağaç

korusa da adamı, yetmemişti.

Etrafına baktığında ne bir tay,

ne de bir kuş görmüştü. Ayağa

kalkmadan, emekliyerek çınar

ağacının en dibine gelip sırtını

ağaca yasladı. Yağmurdan

gözlerinin önüne düşmüş olan

saçlarını düzeltmek için ellerini

kısa bir süre kafasında gezdirdi.

Sonra gördüğü şey ise tam bir

felaketti ; her yer kan ve

revan... Yağmurun soğuk

damlalarıyla beraber bütün

kıyafetleri kıpkırmızı olmuştu.

Sağına soluna bakındı sonra,

ancak annesi orada değildi.

Ardından annesine yaptıkları

olanları seyretmeye daha fazla

dayanamadı ve masaya gitmek

için arkasını döndü. Bir anda

gözleri

geldi aklına. Yağmurun soğuk

damlaları, gözyaşının sıcaklığı

ile karışmıştı artık. Ayağa

kalkmaya yeltendi ama işlediği

suçlar öyle bir baskı

oluşturmuştu ki üzerinde,

kalkamadı. Fiziksel olarak ta

çok kötü durumdaydı.

Öksürmeye ve soğuk soğuk

terlemeye başladı. Zaman

algısını da yitirmişti. Belki

saatlerdir buradaydı, belki

günlerdir... Bilemiyordu. O acı

müzik şiddetini arttırarak

devam ediyordu. Bu müzik

adamın yüreğine o kadar ağır

geliyordu ki fiziksel acılarının

tamamını unuttu. Her acının

yaptığı gibi bütün vücudunu

uyuşturdu adamın. Elini,

ayağını hissetmiyordu. Ayağa

kalkmak istiyordu ancak bunun

için dinlenmesi gerekiyordu.

Sonunda yağmur ve ağacı

üstüne yorgan edip uyudu.

8


Uyandığında ağzında kan tadı

vardı. Birikmiş olan kanı yere

tükürdü. Hava hâlâ

kadar karanlıktı. Bunların

hiçbirini dert etmeden ayağa

kalktı. Ulu çınarın büyüklüğü

onu mest etmişti. Yavaş yavaş

oturduğu yerden ağacın ön

kısmına, yaprakların bol

olduğu yere doğru yürüdü.

Ağacın zayıf dallarından birini

kopardı ve üstündeki

yapraklardan birini eline aldı.

Ardından olduğu yerde, ağaca

dönük vaziyette durup yüksek

sesle konuşmaya başladı.

“ Annem, beni affedebilecek

misin bilmiyorum ama ben,

annesinin sözünü dinlemeyen,

canının lafını hiçe sayan ben

buraya senden af dilenmek için

geldim. Canının sözünü

dinlemeyen hiç can sahibi

olabilir mi ? Ve anne, bu

özrüme ulu çınarın şahit

olmasını istiyorum. Tek hatam

sözünü dinlememek olsa

keşke, keşke... Ben annemi

unuttum. Onun yapma

yağmurluydu ama gündüz

olmuştu; ancak gündüz, gece

dediğini yapıp sonra da

unuttum onu. Kendimden

nefret ediyorum, bunu bil

istedim anne. “

Alnına dökülmüş olan ak

saçlarını düzeltip, ağlamaklı bir

sesle devam etti.

“ Ey ulu çınar, bugün burada

sana bütün günahlarımı

dökeceğim, şahit ol !”

Bir süre sessizlikten sonra

adam lafa girdi.

“ 20 li yaşlarımın başıydı o

zamanlar. Genç ve çok toydum.

Ve bir kızı çok sevmiştim,

deliler gibi, anne sevgisini

geçecek kadar. Kızı bir süre

sonra annemle tanıştırdım, ne

de olsa annemdi ve fikri benim

için değerli olmalıydı. İşte her

şeyin başlangıcı bu hataydı.

Annem bu kıza olumlu

yaklaşmamasına rağmen, bile

bile onun dediğinin tersini

yapıp,

9


o kızla evlendim. Yanlış

olduğunu biliyordum hâlbuki,

ama kendime söz geçiremedim.

Biliyor musun ulu çınar, o kızla

hiçbir zaman mutlu olamadık.

Bir çocuğumuz oldu ama o

şuan hapiste, az sonra benim

de olacağım gibi... Annesini

öldürdü. Bunun üstüne ben,

bütün olanları annemin suçu

olarak görmek istiyordum.

Olmadığını çok iyi biliyordum

oysaki. Neler söylemedim ki,

bir sefer onu büyü yapmakla

suçladım, bizi kıskandığını

düşünmeye ikna ettim kendimi.

Gerçekten kendi uydurduğum

yalana inanmıştım. Bir daha

annemin yanına dahi

uğramadım. Ama o beni her

Allah‟ın günü kalbiyle sevdi,

bunu biliyordum. Beni her gün

arardı. Bende her zaman

terslerdim. Ancak öyle bir iç

çatışma yaşıyordum ki, kendi

uydurduğum yalanlar beni

kendilerinde tutsak etti. Artık

her şeye yalan gözlüğü altından

bakıyordum. Nihayet gerçeklik

algımı yitirdim. Annem beni

her aradığında ona patlıyor ve

onu öldürmekle tehdit

ediyordum. Ah be annem

neden aramaya devam ettin ? “

Adam kendini iki dizinin

üzerine bıraktı aniden.

Soluklanıp konuşmaya devam

etti.

“ Gerçeği bulmak, yalan

gözlüğünün arkasından artık

imkansızdı. O zaman 40

senelik ömrümün en büyük

hatasını annemin evine tekrar

giderek yaptım. Annem kapıyı

açtığında, gözbebeklerindeki

gülümseme hayatımda

gördüğüm en içten ifadeydi.

İçeri adımımı attım sonra.

Annem o zamanlar 60

yaşlarındaydı. O yaşlı kadın bir

süratle boynuma atladı. Ne

yapacağımı bilemedim. Elim

ayağım tir tir titriyor, içimdeki

kararmış et parçasının

derinliklerinden bir ses ise

'hadi' diyordu. Ey ulu çınar

şahit ol ! Bunu ben yaptım,

annemi ben öldürdüm, hem de

nasıl yaptım biliyor musun?

10


O boynuma sarıldığı sırada, ittim onu,

yere düştü. Bana öyle bir baktı ki, ben

onu bir kez öldürdüm, o ise beni her

gün. Hep nefret ettim o bakıştan, hep.

Gece rüyalarımdan, gündüz gözümün

önünden hiçbir zaman çıkmadı. O,

sevgisinden vazgeçmemiş çaresiz bakış...

O yerdeyken belimden kahrolası silahı

çıkardım, çıkartmaz olaydım. Bana

bakan iki gözünün arasından, burnunun

en dibinden vurdum onu. Yalan bir kez

daha doğruyu sindirmiş oldu böylece.

Ey ulu çınar ! Bu taşıdığım can var ya,

ben onu hak etmiyorum. Annemi

öldürdükten sonra 20 yıl hapis aldım,

keşke idam cezası alsaydım. Ve ulu

çınar, az sonra, hayatıma dönüp

baktığımda doğru

yaptım diyeceğim tek şeyi yapacağım.

Demiştim ya 'canının sözünü

dinlemeyen nasıl bir can sahibi olabilir

ki !”

Adam yavaş hareketlerle belindeki silahı

çıkarttı ve şöyle dedi. “ İşte bu silahla

canımın canını aldım ve bir cana sahip

olmayacağım bundan sonra.”

Silahı iki gözünün ortasına, burnunun

en dip noktasına koydu. Tetik çekildi ve

çınarın kovuklarına sığınmış olan kuşlar

bir bir sonsuzluğa kanat çırptı.

11


Zelimhan

Hayal

Dünya vatandaşlarının

Ajandalara takılmış hayatlarına

Dokunmak isterdim hep…

Onları saatin

9 kere 60 dakikalık

vardiyalarından

Kurtarmak isterdim…

Bir masanın başında

Bir imgeci hareket ettirerek

Tükettikleri ömürlerini

Geri vermek isterdim onlara

Ama artık ne ben hayal

kurabiliyorum

Ne de sen şu dünyada

Unuttuk her şeyin hayalle

başladığını

İnancımızı kaybettik

televizyonlarda

Tanımadığımız insanlara

tutulduk

Hikâyemiz kötü başladı

İyi bitsin istedik

Tek sorun şuydu

Kalemi tutan biz değildik

12

Çizer : Bilge Uluköylü


Elif Sena Darbaz

Elif Sena Darbaz

"Anayasamız Kur'an'dır!

Resulullah önderimizdir!

Cihad yolumuzdur!

En büyük arzumuz Allah

yolunda Ģehit olmaktır!

Hepsinin de üzerinde gayemiz,

Allah'ın rızasıdır."

Muhammed Mursi

Sen Özgürsün KardeĢim

Çektiğin eziyet artık son buldu.

Şehadetin kutlu olsun. Senin

davan, sadece Mısır'ın değil,

Suriye'nin, Filistin'in, Doğu

Türkistan'ın, Irak'ın, Libya'nın,

Türkmenistan'ın, bizim

davamızdı. Davan uğruna

savaştın. Selam olsun derdi,

davası uğruna şehadete

gidenlere. Nedir dert? Dert,

ümmetin için yılmadan, gece

gündüz ne yapabilirim, diye

çalışmaktır. Dert, eğer

yöneticiysen, tıpkı "hakkı ve

hukuku korumanın bedelini

canımla öderim... kendi

hayatımla..."

13


diyen Muhammed Mursi gibi,

milletin için kefenini giymeye

cesaret etmektir. Dert,

öğretmektir. Nesilleri bu

uğurda yetiştirmektir. Irkçılığa

"dur" deyip, biz diyebilmektir.

Dert, bir anda celallenip bir

anda sönmek değil, ömrün

boyunca davan için çalışmayı

sürdürmektir. İmanını diri

tutmaktır. Kur'an'ı, hadisi

kılavuz belleyip onlara

sarılmaktır. "Ne yapabilirim ki?"

deyip kenara çekilmek değil,

toplumun neresinde isen, orayı

filizlendirmektir. Mesleğini en

iyi şekilde icra etmek, vatanına

milletine hayırlı evlat olmaktır.

Allah'ın rızasını gözetmek,

ihlaslı insanlar olabilmektir.

"Hiçbir zaman haksızlığa boyun

eğmeyin" dedin, eğmeyeceğiz.

Derdin, derdimizdir

Muhammed Mursi. Ruhun şâd

olsun.

"Amacım sizlerin hayatını

korumak...

Çocuklarımızın hayatını

korumak...

Soyumuzu devam ettirecek

olan erkek evlatlarımızı

korumak...

Kız çocuklarımızı korumak..

geleceğimizin müstakbel

anneleri olan...

Ġleride onlar da çocuklarına

anlatacak.

Sizin ecdadınız, 'adamdı!'

diyecekler..."

Muhammed Mursi

14


Zelimhan Şamil

Firavun ġehir

Ey kuyularında Yusuf‟u

büyüten şehir

Topraklarında büyüttüğün

yiğitler

İdam sehpalarını süsledi

Ey firavunun sarayından bir

asiye çıkartan mahir

Ahirine bağlı olduğunu idam

sehpalarına taşıyan

Kalbi dıştan adi toprak

İçten gül bahçesi cennetten

mezarları

Dolduran adamların memleketi

Sen ki firavun büyücülerinin

şehit edildiği

Rabia meydanında Biltaciler

doğuran ana

Suskun şu asırda

Herkesin kalpçe susup dilce

konuştuğu şu çağda

15


Mezar taşlarını sayar olduk

şehitlerinin

Sen suskunsun

Bilmiyorum neyi bekler,

Firavunları yutan denizlerin

hangi günahı bekliyor daha

Ey mısır senin gençlerin birer

birer katlediliyor Rabia da

Tutturduğumuz bu şiir

Derdest etmeye yetseydi

ra‟larını

Bütün yiğitliğimle bulutlara

sunduğum mısralar yağardı

topraklarına

Damlaların ahenginde

kaybolduğum çiçekler

yeşertirdi toprak.

Ateşten libaslarımızı geçirip de

üzerimize yürüdüğümüz

Şu ölümü süzen sehpalara bir

dur de artık.

16


AyĢe Yaren

AltıntaĢ

Yasaklı Bir DireniĢ:

Müslüman KardeĢler

Mart 1928‟de Mısır‟ın İsmailiye

kentinde Hasan el-Bennâ

tarafından Cem„iyyetü‟l

İhvânü‟l-Müslimîn adıyla

kurulan ve dilimize Müslüman

Kardeşler, Müslüman

Yoldaşlar vb. şekilde çevrilmiş

olan İslami siyasi bir teşkilattır.

Ortadoğu halkının içine

düştüğü kaos, parçalanmışlık

ve sömürge yönetimlerinden

kaynaklanan kimlik bunalımına

ve sosyal adaletsizliklere bir

tepki olarak doğmuştur. Bu

küçük topluluğun oluşumunda

en büyük rolü oynayan

etkenler; bir araya gelip pratik

bir takım davranışlar ortaya

koymak, aralarındaki sevgi ve

saygı bağını pekiştirmek,

hayatlarındaki eksiklikleri

tamamlamak, her konuda

yardımlaşmak ve nefislerini fiili

cihada hazırlamaktı.

Ihvanü‟l-Müslimin‟in dört esas

üzerine bir şiarı, parolası vardı:

|Gayemiz

Allah‟tır.

| Liderimiz, rehberimiz,

Muhammed Mustafa‟dır.

| Anayasamız Kur‟an‟dır. O ne

emrederse onu yapar, neyi

nehyederse ondan kaçınırız.

| Yolumuz cihaddır. Davamızı

yaşatmak, Müslümanların

maddi manevi varlığını

benliğini korumak için

mücadele ederiz. En büyük

emelimiz Allah yolunda şehid

olmaktır.

Arapçası şöyle: Allah‟u

gâyetunâ, ve‟rrasuü zaimunâ,

ve‟l Kur‟anu düstûruna ve‟lcihâdu

sebîluna, ve‟l mevtu fîsebilillah

esmau emânininâ…

(Ali Ulvi Kurucu: Hatıralar,

İstanbul)

İhvan, çalışmalarına önce

kültürel sahada başladı. Kur'an,

Tefsir, Hadis, Akaid gibi

ilimlerde kendilerini

yetiştirmek için bir ev

kiralayarak burayı medreseye

dönüştürdüler.

17


1932‟ye kadar Süveyş Kanalı bölgesindeki şehirlerde pek çok taraftar

bularak şubeler açtı. 1932‟de idare merkezi Kahire‟ye taşındı. Bu

tarihten sonra ülke düzeyinde örgütlenmeye hız verilerek şubelerin

sayısı bir yıl içinde ellinin üzerine çıkarıldı; aynı zamanda Suriye,

Lübnan ve Filistin‟e de temsilciler gönderilerek örgütlenmesi buralarda

da sürdürüldü. Teşkilâtın kurucuları ve davetçileri şube binalarında,

camilerde ve diğer toplu yerlerde halka hitap ettiler ve davalarını

anlattılar. 1933‟ten itibaren yıllık genel kongreler yapmaya ve bu

kongrelerde strateji belirlemeye başlandı.

Kuruluşun onuncu yıldönümü münasebetiyle Ocak 1939‟da toplanan

beşinci kongrede başkan Hasan el-Bennâ teşkilâtın amacını, davetini ve

faaliyetlerini açıkladı. (Bu konuşma Risâletü‟l-müʾtemeri‟l-ḫâmis adıyla

basılmıştır) Bu dönemde haftalık el-İḫvânü‟l-Müslimûn gazetesiyle

(1933-1938) en-Neẕîr adlı dergi (1938-1939) yayımlandı.

Eylül 1948‟de düzenlenen yirminci yıldönümü törenlerinde başkan

18


Hasan el-Bennâ, İhvân-ı Müslimîn‟in faaliyetleri üzerine çeşitli bilgiler

vererek yirmi yıl içinde şube sayısının Mısır‟da 2000‟e, Sudan‟da elliye

ulaştığını, ayrıca Filistin, Doğu Ürdün, Suriye, Pakistan ve İran‟da

şubeler açıldığını belirtti.

Bu arada anayasayı ve parlamenter sistemi bazı şerhlerle kabul ettiğini

açıklayarak ümmeti bölmekte olan particiliğin ve bütün siyasî partilerin

kaldırılmasını savunmuş, yabancıların kültürel, siyasî ve ekonomik

baskılarından kurtulmak yolunda çaba harcamıştır. Ayrıca bütün Arap

ve İslâm ülkelerinin tam bağımsızlığa kavuşması ve başka ülkelerde

yaşayan Müslümanlara azınlık haklarının tanınması için çalışmıştır.

Diğer taraftan İslâm dünyasının meseleleriyle de yakından ilgilenmiş,

Mısır dışındaki Müslümanların meselelerine eğilip onlara çeşitli

konularda destek vermiştir.

Filistin meselesiyle de yakından ilgilenen İhvân-ı Müslimîn özellikle

Siyonizm tehdidine dikkat çekmeye çalıştı ve Filistin‟i kurtarmak için

cihad çağrısı yaptı. 15 Mayıs 1948‟de İsrail Devleti‟nin kurulmasıyla

başlayan Arap-İsrail savaşında teşkilât mensupları fiilen yer aldılar.

İhvân-ı Müslimîn‟in yürüttüğü cihad hareketi Fransa, İngiltere ve

Amerika gibi Batılı ülkelerin tepkisini çekti; bu ülkelerin Kahire‟de

bulunan büyük elçileri hükümetin İhvân-ı Müslimîn‟i dağıtması

tavsiyesinde bulundular. Mısır hükümeti bunun üzerine devlete karşı

ayaklanma hazırlıkları içinde olduğu gerekçesiyle teşkilâtın

dağıtılmasına ve bütün mallarına el konulmasına karar verdi (8 Aralık

1948). Bu karar sert tepkiyle karşılandı ve yirmi gün sonra Başbakan

Nukrâşî Paşa, İhvân mensubu bir genç tarafından öldürüldü. 12 Şubat

1949 günü ise Hasan el-Bennâ hükümetin düzenlediği bir suikasta

kurban gitti. Nukrâşî Paşa‟nın arkasından hükümetin başına

getirilenİbrâhim Abdülhâdî, İhvân-ı Müslimîn‟e karşı çok acımasız bir

19


baskı ve işkence politikası uygulayarak altı ay içinde 4000 üyesini

tutuklattı.

İhvân-ı Müslimîn aynı zamanda iktisadî, içtimaî ve siyasî alanlardaki

faaliyetlere de önem vermiş, Eğitim alanında İslâm kültürünün

öğretildiği en önemli merkezlerden olan Ezher‟in ıslah edilmesini,

okullarda ve üniversitelerdeki ders programlarının yeniden

düzenlenmesini önermiştir.

Bu arada anayasayı ve parlamenter sistemi bazı şerhlerle kabul ettiğini

açıklayarak ümmeti bölmekte olan particiliğin ve bütün siyasî partilerin

kaldırılmasını savunmuş, yabancıların kültürel, siyasî ve ekonomik

baskılarından kurtulmak yolunda çaba harcamıştır. Ayrıca bütün Arap

ve İslâm ülkelerinin tam bağımsızlığa kavuşması ve başka ülkelerde

yaşayan Müslümanlara azınlık haklarının tanınması için çalışmıştır.

Diğer taraftan İslâm dünyasının meseleleriyle de yakından ilgilenmiş,

Mısır dışındaki Müslümanların meselelerine eğilip onlara çeşitli

konularda destek vermiştir.

1950‟lerin ilk yarısında üye sayısının 1

milyona ulaştığı tahmin edilen ve

yasaklanan hareket, Ürdün ve Suriye‟ye

yerleşti. Bugün Fas‟tan Pakistan‟a kadar

olan bir coğrafyada Müslüman Kardeşler

teşkilatı değişik isimler altında faaliyet

göstermektedir.

20


ġamil

Yusuf‟u Bekliyorum

Şehadet türküleri okuyarak

Koşmak istiyorum

Uçsuz bucaksız çöllere

Aksın gözyaşlarım düzlüklere

Rüzgarlar dualarımı sana

ulaştırsın

Kahrolsun radarları da

duvarları da

Sigortalı bir işimde var

Allah için çalışıyorum

Artık sana aşık oluyorum

Ey firavunların şehri

Ben senin zindanlarına

tutuluyorum

Yusuflarına vuruluyorum

Şuraya bir kuyu kazında

Beni de atın diyorum

Belki bir gün yolumuz düşer

bir Yusuf a

Gözlerime gömleğini

süreceğim

Ondan bekliyorum.

21


Ömer Erkam

Çakmak

Kılıf

Merhaba sevgili okurlar.

Bu gün sizlere mısırın son

zamanlardaki durumu ve Sisi

denen minare kılıfından

bahsedeceğim.

Sisi bakıldığında kendi

hırsından dolayı halkının

gerçek iyiliğini göz ardı edecek

kadar hain bir insandır. Başa

geçti ve birileri onu gerçekten

çok seviyordu .Okyanus

ötesinden birileri ve dahi

hemen sınır komşusu olan

birileri. Kendi halkının meşru

cumhurbaşkanını gözünü

kırpmadan sırf kendi maşayı

tutanların menfaatleri uğruna

feda edebildi. Bunu yaparken

sinsice yaptığının da altını

çizelim.

Bunları söyledikten sonra

Mısır‟ın şimdiki durumundan

bahsedelim. Darbe öncesinde

demokratik bir seçimle başa

gelmiş Muhammet Mursi şehit

edildi ve onun yerine sadece

tasmasını tutanların görüşlerine

sahip Sisi başa getirildi. Dikkat

ediniz getirildi yazıyorum.

Aynı zamanda savunma bakanı

oldu. Sözde görüşü ve amacı

ise Mısırın daha ön planda

olmasını istemesiyle oluşan bir

“Kılıf “tan ibaret.

Mısır‟ın meşru ve seçilmiş ilk

cumhurbaşkanı olan adamı –ki

bu adam müthiş bir dava

adamı- menfaatlerin uğruna

tabiri caiz ise kesecek kadar

elde tutulabilir bir maşasındır

demektir. Buradan yola çıkarak

Halk bir yol açma aracıdır ve

başkanlar ise yol gösterici.

Halk olarak yol göstericinin

doğru yolu gösterdiğini

düşünmezsen o yol açma

aracını hareket ettiremezsin

diyor ve yazımı noktalıyorum.

Selam, Dua….

22


eeeÖmer Ġbrahim Erkam Safa

Çakmak AktaĢ

Uyumayın

Merhaba değerli okurlar.

Bugünümüze bakıldığında -

gerçekten günün kendisini

kastediyorum- günlük

uğraşlarımızın veya zaman

geçirme metotlarımızın

çoğunun temel gayesi anı

keyifli hale getirmek veya

ilerideki bir anı

keyiflendirmeye çalışmaktan

ibarettir. Ben kendim de

bundan çokça keyif almakla

beraber hepimizin oturup

yapabileceği gibi kısa bir

düşünme seansı ile az da olsa

farkındalık kazandırmak

istiyorum hem kendime hem

de siz değerli okurlara.

Önceki paragrafın daha da

anlam kazanması için

doldurmam gereken boşluklar

var. Bakılınca az önce

bahsettiğim gündelik boşluklar

özelinde biz günümüzü bir

şeyle uğraşarak geçiriyoruz. Dış

dünya ile olan irtibatımızı -belki

de bizim yüzümüzdenkapatıyoruz.

Mesela Hollanda‟da yaşayan

ve işi olan bir adamın gün gelip

de Amerika‟daki iç siyasetle

veya gelişmeleriyle veya diğer

ülkeler üzerindeki hareketlerini

takip etmesi en azından aldırış

etmesi çok zordur. Örnekler

sınırsız

şekilde

genişletilebilirken bahsettiğim

durumun bize oluşturduğu

kötü etkisi bizim için kritik rol

oynuyor. Bu şekilde kendimize

merkezli hayatlar sürüp önemli

olayları tartmadığımız zaman

aklımızda, hoşumuza

gitmeyecek

veya

desteklemediğimiz bir

durumun oluşumunda ses

çıkarmayacağımız demek

oluyor. Bize medyanın lanse

etmediği veya yeterli lanse

etmediği durumlarda insanlık

olarak o kadarıyla yetiniyoruz.

Bugün bizi olduğumuz kişi

yapan doğduktan sonra

kazandığımız üzerimizdeki bizi

bir insan yapan değerlerimiz

bile böyle bir hayat ile çokça

23


tehlikede oluyor. Temelde

yakınmanın da bize bir getirisi

olmadığı için bir birey olarak

hiç değilse koyun olmayalım.

Ne gördüğümüz her şeyi

reddetmeye şartlayalım

kendimizi ne de her

gördüğümüze inanmaya.

Unutmayalım ki bizim

yaşamımızın nasıl şekilleneceği

etrafımızdakilerin yaşamının

nasıl değiştiği ile doğrudan

ilişkilidir. Yani kendimizi

üzerine şekillendirdiğimiz

kişiliğimizin zarar görmesi ve

benliğinizin uyutulmasına izin

vermeyin. Ve önemli olan

nokta yanlış bir şey olduğunda

en azından bunun farkında

olabilmek. Bugün bütün bu

saydığım sebepler Mısır

mevzusu için de aynen

geçerlidir. Bu farkındalık bir

birey olarak her şeyden öte bir

Müslüman olarak bir noktada

görevimizdir. Aslında haksızlığa

karşı çıkmaktır. Önünüze

koyulan oyuncaklarla bir ömür

kaybetmek değildir. Yazının

sizi pek tatmin etmemesi

mümkündür ancak anlatılması

gereken bir konu olduğu

kanaatindeyim. Ben İbrahim

Safa olarak biraz farkındalık

yaratabilmek ve mümkünse

birkaç kişiye ulaşabilmek

gayesiyle bu yazıyı yazdım ve

bayrağı yerine ulaştırdım. Son

olarak bu yazının ve her yazının

ilham kaynağı Kur‟an-ı

Kerim‟den Şu iki ayeti

bırakıyorum. Selam ve Dua İle

*

Ey iman edenler! Allah‟a

itaatsizlikten sakının. Herkes

yarın için ne hazırladığına

baksın!

(Evet) Allah‟a itaatsizlikten

sakının; şüphesiz Allah yapıp

ettiklerinizden tamamen

haberdardır.

Allah‟ı unutan, bu yüzden

Allah‟ın da onlara kendilerini

unutturduğu kimseler gibi

olmayın. İşte onlar gerçekten

yoldan çıkmışlardır.

(Haşr Suresi 18-19. ayetler)

24


ġamil

Avam Kamaraları

Yüreğimde avam kamaraları

açıldı bugün

Kavuştu beynimde

demokrasiye

Çözüldü kalemimi şiirimle

bağlayan düğüm.

Meşrutiyetlerim vardır şimdi

Osmanlıda

Devrimleri fransız usulü

yaparım

Katliamı alman usulü

Hey barmen

Biraz ırkçılık alabilir miyim

İçinde biraz katliam olsun

En sert olanından.

Bugünde namımız yürüsün

Sosyalistiz en azından.

Paylaşın bunu Instagramdan

Güzel postlar çıkarırız bundan

Propagandası kolay olanından

25


“21 yüzyılın uykucularına…”

“Bülbüller Ģakıyor sabah olmuĢ uyan

Ey uykucu oğlan

Ecdadın haykırıyor az daha çıkacak topraktan…”

26


Bilal Emin

Özdemir

Bir Yana

Lâl olmuş konuşamayan yerlerde

Birdenbire çığlık işittiğinde

Asker elinde tüfek gördüğünde

O emir verilmişti bile.

Gece sokaklarda bir namlu ucu

Haksız yere düşen insanlar sonucu

Uyumaya cesaret edebildiğin saatlerin borcu

O emir verilmişti bile

Haksızlıkların, adaletsizliklerin bir yana

Dünya bir yana verilen o emir

Oldu sonu Mursi‟nin

Burdaki hayat dersinin de

Öncekilerden farklı olmadığı kesin.

27


أخي أنت حرٌّ‏ وراء السدود

“KardeĢim sen parmaklıklar ardında da olsan özgürsün

"

أخي أنت حرٌّ‏ بتلل القيود

Kardeşim sen prangalara vurulsan da özgürsün

Sen Allah‟a bağlandığın zaman

إذا منت باهلل مستعصما

فماذا يضيرك ميد العبيد

"

Sana Kölelerin tuzağı ne zarar verebilir ki…”

28

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!