You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Sıfır mı atık?
Hande Ünal
90’lı yıllarda hala birçok yerde gördüğümüz bir fotoğraf
yayınlanmıştı. Küçük bir buz kütlesinin üzerinde duran,
bağırdığını tahmin ettiğimiz bir kutup ayısının fotoğrafı.
Buzullar eriyor, kutup ayıları evsiz kalıyordu, bizden çok çok
uzaklarda bir yerlerde "küresel ısınma" vardı.
Mevsimler değişti, bir acaip olmaya başladılar sonra. Nisanda
kar mı yağardı? Eskiden bahar vardı. Temmuzda dolu mu
olurdu? İşte bunlar hep "iklim değişikliği"ydi.
Son zamanlarda da ‘İklim Krizi’ diye bir şey çıktı başımıza. İklim
değişikliği değişmişti işte, nur topu gibi bir krizimiz olmuştu.
Peki değişen neydi?
Hava beklediğimiz gibi olmadığında “işte mahvettik dünyayı,
küresel ısınma var” derken neyi kastediyoruz? Nereden geldi
bu ısınma? Kim yaptı bunu? Tek bedeli o gün havanın tahmin
ettiğimiz gibi çıkmamasından ötürü yanlış kıyafet seçimi yapmamız
mı sadece?
20 yılı aşkın zamandır sıklıkla duyduğumuz, kötü bir şey
olduğunu tahmin ettiğimiz bu durumun sebebinin, çözümünün
ve bedelinin ne olduğunu konuşmuyoruz.
İklim Krizi’ne sebep olan şey sera gazları. Sera gazları dünyanın
ısısının uzaya kaçmasına engel olmak için, dünyayı saran
karbondioksit, su buharı, metan, ozon ve nitrojen oksittir. * Eğer
bu gazlar olmasaydı dünya tamamen buzullarla kaplı olurdu.
Konforunu, pratikliğini çok sevdiğimiz kapitalist dünya düzeni
sayesinde biz bu gazları öyle çoğalttık ki dünya çok ısınmaya
başladı.
Daha çok ürettiler, daha çok aldık, daha çok giyip, daha çok
gezdik ve saldığımız bu karbonlar sera gazlarını kalınlaştırdı.
Sanayi devrimi ile fabrikalarımıza, arabalarımıza, tren ve
uçaklarımıza kavuştuk. Bunları kullanmak içinse fosil yakıtları
bulduk. Dünyanın insanlıktan çok önceki zamanlardan beri
biriktirdiği bu enerji kaynağı bize neredeyse her şeyi daha
"pratik" yapabilme imkanı sağladı. Bilim insanları çok uzun
zamandır fosil yakıt kullanımı sonucunda oluşan karbon salınımının
atmosfere ve dolayısıyla bize vereceği zararlar, oluşacak
felaketler ile ilgili gözlemlere dayalı öngörülerde bulunuyorlar.
Fakat bizim Amerikan filmlerinde sıklıkla gördüğümüz bir klişe;
"Her felaket filminin başlangıcında, sözleri dinlenmeyen bir
bilim insanı vardır". Ve maalesef bu hayati öneme sahip konu
karar mercileri için sadece bir klişeyken, mesele sadece ve hep
para oldu. Halbuki ısınma ekonomileri küçültüyor. İklim krizi ile
ilgili önlemler alınmazsa 2100’e geldiğimizde küresel üretimde
%20’lik azalma olma olasılığı %51,salınımlar azalmazsa
GSMH’nin yarı yarıya gerileme olasılığı %12.Büyük Buhran
GSMH’nin yalnızca %2 azalmasına sebep olmuştu. **
E peki bu karbonları emen hiçbir şey yok mu?
Aslında yıllardır gönderdiğimiz plastiklerle
üzerinde 7. Kıtayı oluşturduğumuz okyanuslar,
saldığımız karbonun dörtte birinden
fazlasını emiyor. Geçen elli yıl içinde de
küresel ısınmanın sebep olduğu aşırı
ısınmanın %90’nını okyanuslar emdi.
Sadece son yirmi yıl içinde okyanuslar,
gezegenin tamamının fosil
yakıt rezervlerinde bulunan enerji miktarının
3 katı kadar enerji emdiler. Ama
bu kadar çok karbondioksit emilimi sonucunda okyanusların
asitlenmesi denen şey ortaya çıktı ve bu asitlenme de ısınmayı
0,25 ile 0,50 arasında arttırabilir. Yani bu bir kısır döngü. ***
Ben bunlar için ne yapabilirim?
Geri dönülemez bir yerde değiliz henüz ama maalesef o günler
de yakın. Sürdürülebilir olmayan bu düzenden bir an önce
vazgeçmeliyiz. Devletler, büyük şirketler, fabrikalar çok karbon
salıyor, evet. Ama o devletler ve şirketler biziz. Biz tükettikçe
üretiyorlar. Biz istiyoruz ve onlar yapıyorlar. O yüzden değişime
kendimizden başlamalıyız. Daha az tükettiğimiz, daha az atık
ürettiğimiz, atıklarımızı değiştirebildiğimiz bir hayat düzenine
geçmeliyiz.
"Sıfır atık" bir ütopya olsa da temsil ettiği yaşam biçimi bizim
tek çaremiz. Daha iyi bir ekonomi, daha sağlıklı ve mutlu bir
yaşam için artık hatamızı kabullenip harekete geçme vakti. Ve
gözünüz korkmasın, bu bütün hayatınızı ters yüz edecek bir
değişiklik değil. Ufak değişikliklerin neleri değiştirebileceğini
gördüğünüzde şaşıracaksınız.
Karbon ayak izinizi ölçerek başlayabilirsiniz. İnternette ölçüm
yapan birçok site var.
Sonra da biraz ellerimizi kirleteceğiz. Çöpünüzü bir karıştırın
ki bakalım neler tüketiyoruz, ne kadar ve niye tüketiyoruz?
Sıfır atık yaşamın yol gösterici bazı kaideleri olsa da, aslında
bu kişisel bir süreç de aynı zamanda. Kendimizle yüzleşmemiz
gerekiyor. Geçen hafta indirimden aldığımız o kazağa gerçekten
ihtiyacımız var mıydı? Evet kazağa ihtiyacımız vardı, e peki
o kazağı kim, nerede, ne şartlarda üretti ve bizim elimize nasıl
ulaştı? Sürekli birilerinde gördüğümüz o otomatik damacana
pompası gerçekten gerekli mi, yoksa aynı işi elimizle basarak
da yapabiliyor muyuz? 25 krş olduğu için poşet almıyorken,
bedava pazar poşetleri nasıl bizimle eve geliyor? Streç filmler
olmadan da bir mutfak mutfak olur mu? Her sabah işe giderken
aldığımız kahvelerin karton bardakları, gerçekten karton mu?
Peki ya geri dönüşüyor mu? Geri dönüşüm çözüm mü? Geri
dönüşüm fabrikaları da karbon salmıyor mu? Yemek yaparken
çıkan bu sebze kabukları organik değil mi canım, toprağa
karışmıyor mu?
Gözünüz korkmasın. Bu değişim ha deyince olmuyor. Tabi
isteyen öyle de yapıyordur, ama ben öylesinin sürdürülebilir
olduğunu düşünmüyorum. Benim değişimim yaklaşık 2 yıldır
sürüyor. Sorularımıza, sorunlarımıza tek tek cevap bulacağız,
çözümler öyle kolay ki bu zamana kadar neden yapmadığımızı
sorgulayacağız.
İmzaladığımız fakat hala onaylamadığımız Paris İklim Anlaşması’nın
onaylandığı, atıksız bir günde görüşmek üzere.
Kaynaklar
*http://climatechange.boun.edu.tr/
**Yaşanmaz Bir Dünya,Ekonomik Çöküş Syf 104 Notlar 4 ; Mark Lynas,Six
Degrees;Our Future on a Hotter planet (Washington , DC: National Geographic
Society,2008)
***Yaşanmaz Bir Dünya,Ölen Okyanuslar Syf 128 Notlar 7 ;Rob Monroe ‘How
Much co2 Can The Oceans Take Up?’(Scripps Institution of Ocenography) 13
Temmuz 2013
20