04.09.2021 Views

ÖNYARGILARI ANLAMAK | KAYNAK DERGİSİ NO:86

NİSAN | HAZİRAN 2021 SAYI 86 BALTAŞ BİLGİEVİ YAYINIDIR

NİSAN | HAZİRAN 2021 SAYI 86
BALTAŞ BİLGİEVİ YAYINIDIR

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

BALTAŞ BİLGİEVİ YAYINIDIR

Önyargıları

Anlamak

NİSAN | HAZİRAN 2021 SAYI 86

Selin Tamer,

Lale Şenkula

Bilkent Holding

Çeşitliliğin Önündeki

Engel: Önyargı

Habip Balcı

ORAU

Ben, Siz, Onlar ve

Önyargılarınız

Kurum

Kültürünün

Merkezinde

Çeşitlilik ve

Kapsayıcılık Var

Prof. Dr. Zuhal Baltaş



Değerli Kaynak Dostlarımız,

Dergimizin bu iki sayısını, hayat kararlarımıza etki eden

önyargılar konusuna ayırdık. Bilişsel önyargılar; akılcı

eylemlere geçişi zorlaştırır ve taraflı seçimler ciddi kayıplara

yol açar.

Siyasi gazeteci, yayıncı ve yazar olan Mehdi Reza Hasan,

Oxford Union’ın düzenlediği “Müslüman Liderler Yemeği”nde

yaptığı bir konuşmaya başlarken bir haberin arka yüzünü

anlattı. Ben o şehrin parklarında sincap, ördek, tilki, geyik

gördüm ama sahipsiz köpek hiç hatırlamıyorum.

Bir adam Londra’da bir parkta yürürken bir köpek küçük bir

çocuğa saldırır. Aynı anda bir fotoğrafçı da bu parktadır ve

saldırıyı görür görmez bütün olayı fotoğraflar. Adamın yanına koşarak “Parkta bugün bu saatte

bulunduğum için çok şanslısın, seni bir kahraman yapacağım. Yarınki gazetelerin ön sayfasında

senin fotoğrafın olacak” der. “Başlığı da şöyle yazacaklar “Cesur bir İngiliz kahraman masum

çocuğu çıldırmış bir köpeğin ağzından kurtardı” diye ekler ve aralarında bir diyalog başlar.

İÇİNDEKİLER

Çeşitliliğin Önündeki Engel: Önyargı ........................................ 4

İşe Alımda Önyargıların Rolü ......................................................................... 7

Veriye Dayalı, Peki Önyargısız mı? ....................................................10

Kurum Kültürünün Merkezinde Çeşitlilik ve

Kapsayıcılık Var .................................................................................................................... 12

Ben, Siz, Onlar ve Önyargılarınız ....................................................... 16

Önyargılar ve Kurumlarda Karar Hataları ......................... 20

Yargının Önü ve Arkası .......................................................................................... 22

Adam “Burada bir sorun var”

Fotoğrafçı “Sorun nedir?”

Adam “Ben İngiliz değilim”

Fotoğrafçı “Bu bir sorun değil. Şöyle yazarız “Cesur bir Londralı, masum çocuğu çıldırmış

köpekten kurtardı”.

Adam “Ben Londralı da değilim. Pakistan’dan yeni gelmiş bir öğrenciyim”

Bir gün sonraki Daily Express başlığını şöyle atmıştı; “İslam kökenli dini sığınmacı masum bir

İngiliz köpeği öldürdü.”

Önyargılar çevremiz üzerinde sanılandan da büyük bir etki yaratma gücüne sahiptir. İş

yaşamında bu durum kurumların da etki alanını genişletiyor. 21. yüzyılda sürdürülebilirlik ve

tam iyilik hali iş yaşamının ilgi çeken konularının başında yer alıyor. II. Dünya Savaşı sonrasında

Dünya Sağlık Örgütü tarafından oluşturulan tam iyilik hali tanımı genişletilerek yedi boyutta

çıkarıldı; bunlar duygusal, zihinsel, fiziksel, sosyal, çevresel, finansal ve manevi iyilik halleridir.

Sürdürülebilir kurum kültürünün beş özelliği de önyargılar dışında karar almayla doğrudan

ilişkilidir. Bunlar; “işi net bir şekilde anlamak (ciro, gelir-gider dengesi, kâr), liderlik zihniyeti,

kurumsal öğrenmenin güçlendirilmesi, uzun dönemli dönüşümlere hazır olmak ve çalışanların

yeni davranışları benimsemesi”dir. Bir yandan sürdürülebilir bir iş yaşamı, öte yandan çalışanın

tam iyilik hali iç içe giren kavramlar olarak adeta stratejik bir zorunluluk haline geldi.

Bu sayıya katkı sağlayan yazarlarımız iş hayatı ve önyargı ilişkisini farklı boyutlarıyla ele aldılar,

veriden karara giden yolu sorguladılar, önyargılardaki insan faktörüne yönetsel ve kültürel

süreçler açısından ışık tuttular.

Önyargıları yönetmek kurum kültüründe çeşitliliği ve kapsayıcılığı sağlamanın temel şartıdır.

Kişiler arası ilişkilerimizi yargıya değil, katkıya dönük bir etkileşim içinde düzenleyebilmek

dileğiyle,

Prof. Dr. Zuhal Baltaş

Baltaş-Baltaş Yönetim, Eğitim, Danışmanlık

A.Ş. adına imtiyaz sahibi:

Prof. Dr. Acar Baltaş

Genel Yayın Yönetmeni:

Prof. Dr. Zuhal Baltaş

Yazı İşleri:

Çağla Yılmaz, Seval Uslu Yazıcı, Tanju Kişmir

Yayın Kurulu:

Prof. Dr. Acar Baltaş, Derya Merter, Handan

Odaman Uşaklıgil, Prof. Dr. Zuhal Baltaş

Görsel Yönetmen:

Derya Merter, Prof. Dr. Zuhal Baltaş

Teknik Yapım:

Karakter Color A.Ş. (0212) 432 30 01 (4 hat)

Grafik Tasarım ve Uygulama:

Deniz Üçok (0532) 749 75 62, Nihat Yılmaz

Yazışma Adresi:

Baltaş Bilgievi, Göksu Evleri, Sıraselvi Sok.

B116, Anadoluhisarı 34815, İstanbul

Tel: +90 (216) 465 04 40

Faks: +90 (216) 465 04 50

www.baltasgrubu.com

bilgi@baltasgrubu.com


Selin Tamer

Bilkent Holding, İnsan Kaynakları Koordinatör

Yardımcısı

Lale Şenkula

Bilkent Holding, Yetenek ve Kariyer Gelişimi

Uzman Yardımcısı

Çeşitliliğin Önündeki Engel:

Önyargı

Doğduğumuz andan itibaren kişilik

saatimiz işlemeye başlıyor. Ailemizin

değerlerinden yaşadığımız toplumun

normlarına uzanan ilk önyargılarımız;

deneyimlerimiz, duygularımız ve

öğrendiklerimizle şekilleniyor ve “farklı”

olana genelde şüpheyle yaklaşılıyor.

Orijinal Cambridge Sözlüğü’nde

önyargı, yeterli düşünce veya bilgi

olmaksızın oluşturulan haksız

ve mantıksız bir fikir veya duygu

olarak tanımlanmıştır. Sözlük

anlamında görüldüğü üzere

önyargılarımız çoğunlukla salt gerçeği

yansıtmamaktadır. 1954 yılında

Gordon Allport “Önyargının Doğası”

Olumsuz bir ilk izlenim

değişebilir; ancak olumsuz

davranış ve tutumların,

insanların kişiliklerinin

yorumlanmasında çok daha

baskın olacağı pek çok çalışmada

ortaya konmuştur.

adlı makalesinde, 1,6 beyinlerimizin

biyolojik yapısının önyargılı hüküm

verme konusunda en az çabayı

harcama ilkesine (least effort

principle) dayalı otomatik davranış

sergileyebileceğini belirtmiştir.

Örneğin, işe alım süreçlerinde

başvurular değerlendirilirken en kısa

zamanda sürecin tamamlanması

hedeflenmektedir. Bu noktada bir eleme

kriteri olarak aday özgeçmişlerinin

bıraktığı ilk izlenim işe alım sürecinin

henüz en başında çok önemli bir rol

oynamaktadır.

Saniyeler içindeki yargı: İlk izlenim

İlk izlenim yalnız aday için değil,

şirket açısından da oldukça önemlidir.

Adayın şirket hakkında yaptığı ön

araştırma, şirket kültürüyle ilgili

birçok ipucu vermekte; böylece adayda

şirket hakkındaki ilk izleniminin

oluşmasında rol oynamaktadır. İki

taraflı değerlendirme sürecini kapsayan

mülakatlarda edinilen ilk izlenim daha

sonra işveren ve aday iletişimi için

yapıtaşı özelliği taşımaktadır.

İşe alım sürecinde, işveren ve aday

açısından pozisyona uyum farklı

açılardan değerlendirilebilir. “Thinslicing”

kavramı, 7 kısıtlı bilgi ve

zaman limiti olan durumlarda

verilmesi gereken kritik kararların

yeterli araştırma yapıldıktan sonra

fazla düşünmeden ve ayrıntılı analiz

yapılmadan alınmasının daha sağlıklı

sonuçları olabileceğini ifade etmektedir.

Bu kavram doğrultusunda görüşmedeki

kişiler arasındaki ilişki bu ilk izlenim

üzerine kurulmaktadır.

İlk izlenimler değişebilir mi?

Psikoloji alanındaki çalışmalar, 3

tek bir davranışın dahi bir insan

hakkında hüküm verilmesi için yeterli

bulunduğunu göstermektedir. Mülakat

4

| Baltaş Bilgievi


esnasında adayın özensiz giyimi,

dakik olmayışı, hoşa gitmeyen üslup

veya uygunsuz kelimeler kullanması

işverenin adayla ilgili kararını vermesi

için yeterli olmaktadır. Olumsuz bir

ilk izlenim değişebilir; ancak olumsuz

davranış ve tutumların, insanların

kişiliklerinin yorumlanmasında çok

daha baskın olacağı pek çok çalışmada

ortaya konmuştur. Örneğin, işyerinizde

yemeğinizi almak üzere sırada

beklediğinizi varsayalım ve aniden

başka birinin hiçbir açıklama yapmadan

sırada önünüze geçtiğini düşünelim.

Öğle aranız ardından tamamlamanız

gereken zor bir iş için bilgisayar başına

geçtiğinizde sistemsel bir sorun

yaşadığınızı fark ettiniz ve termin tarihi

yaklaşan dosya üzerinde çalışmak üzere

yemekhane sırasında önünüze geçen

kişiden bir yardım teklifi aldınız. Bu

durumda bu kişiyi değerlendirmek

üzere olumsuz ilk izleniminizi mi yoksa

yeni edindiğiniz olumlu tecrübeyi mi

temel alırsınız? Bu noktada davranışın

nadirliği devreye girebilir ve aşina

olmadığınız davranışı ilk izleniminiz

olarak kullanabilirsiniz. Genel

olarak insanların olumlu davranışlar

sergilemeye eğilimleri olduğu için az

rastlanan olumsuz davranışlar daha

akılda kalıcı olmaktadır.

Mülakat: İlk izlenim ve benzerlik

etkisi

Psikoloji alanındaki bazı çalışmalar,

mülakatı yapan kişi ile aday arasındaki

benzerliğin artmasının değerlendirme

sonuçlarını olumlu yönde

etkileyebileceğini ortaya koymuştur.

İşletmelerin fark yaratmalarını sağlayan

en önemli kaynak olan işgücünün

seçiminde benzerlik etkisi nedeni

ile değerlendirici hataları ortaya

çıkmaktadır. 2

“Bilgisayar programcısı”

vektöründen “erkek” vektörü

çıkarılıp “kadın” vektörü

eklendiğinde sonucun “ev

hanımı” olarak çıkması yapay

zekâya aktarılan haberlerin

birçok meslekle ilgili ne kadar

cinsiyetçi bir yaklaşımda

bulunduğunun kanıtı niteliği

taşımaktadır.

Mülakat önyargıları denilince

akla gelen ilk yapımlardan biri

olan “El Metodo” (Metot), işe alım

sürecindeki farklı aday profillerinin

deneyimlerini oldukça ilgi çekici bir

şekilde izleyiciye yansıtmaktadır.

Adayların başvurdukları pozisyon

için kıyasıya mücadelelerini izlerken

rekabet çerçevesindeki önyargıların

gücü hissedilmektedir. Adaylar,

Grönholm metoduna bağlı farklı eleme

aşamalarına tabii tutulurlar ve film

süresince iş hayatındaki birçok ikileme

atıfta bulunulur. Filmin en etkileyici

sahnelerinden biri, gelen yeni görevle

birlikte aralarında bir insan kaynakları

yetkilisi olup olmadığını bulmalarının

bildirildiği dakikalardır. İş dünyasındaki

önyargının en vurucu örneklerinden

olan sahnede adaylar birbirlerinin

konuşma tarzlarını, pozisyona ilgilerini,

davranış biçimlerini ve sorulan sorulara

verdikleri cevapları değerlendirerek

“farklı olanı” bulmaya çalışırlar.

2005 yapımı El Metodo’daki eleme

aşamalarıyla ilgili bilgilerin adaylara

aktarılması için dönemin teknolojisini

temsilen masaüstü bilgisayarlar

kullanılmaktadır.

Yapay zekâ: Tehdit mi destek mi?

Yapay zekâ kavramı uzun zamandır

hayatımızda olmasına rağmen

istihdam süreçlerindeki etkisi henüz

net olarak öngörülememektedir.

Cem Say, insanlığın bir ürünü olduğu

için yapay zekânın insanların sahip

olduğu iletişim becerisi ve duygusal

zekâyı kazanması adına uzun yıllardır

devam eden çalışmalar olduğundan

bahsetmiştir. TedXİstanbul kapsamında

gerçekleştirdiği “Geleceğin Zekâsı:

Önyargısız Robotlar” konuşmasında, 4

Tomas Mikolov’un önderliğindeki ekibin

Google’daki yüzlerce benzer anlamlara

gelen kelimeyi içeren dokümanları

yapay zekâ sistemine işleyerek vektörler

oluşturdukları ve bu vektörler üzerinde

yapılan toplama çıkarma işlemleriyle

farklı vektörlere ulaşabildiklerinden

bahsetmiştir. Bu çalışmanın en vurucu

noktası, üzerinde işlemler yapılan

birçok vektörün benzer kelimeleri

kendi yazılımlarını kullanarak

sınıflandırmasıdır. Örneğin, “kral”

vektöründen “erkek” vektörü çıkarılıp

“kadın” vektörü eklendiğinde işlem

sonucu “kraliçe” vektörüne yakın bir

konumda çıkmaktadır. Bu çalışmanın

iş dünyasındaki sansasyonel etkisi

Boston Üniversitesi’nde çalışmalarına

devam eden Tolga Bölükbaşı’nın

Mikolov’un projesini haber metinleri

üzerinde uygulaması sonucunda

ortaya çıkmıştır. Yapılan araştırmada

mesleklerin cinsiyetçi rollerine dair

çarpıcı örnekler elde edilmiştir.

Örneğin “bilgisayar programcısı”

vektöründen “erkek” vektörü çıkarılıp

“kadın” vektörü eklendiğinde sonucun

“ev hanımı” olarak çıkması yapay

zekâya aktarılan haberlerin birçok

meslekle ilgili ne kadar cinsiyetçi bir

yaklaşımda bulunduğunun kanıtı

niteliği taşımaktadır. Bu durum işe alım

süreçlerinde kullanılacak yapay zekâ

sistemlerinin “bilgisayar programcısı”

pozisyonu için erkek adayları potansiyel

Baltaş Bilgievi | 5


olumlu aday olarak algılanmalarına

neden olacak ve kadınların hiçbir

değerlendirmeye tabii tutulmadan

elenmelerine yol açacaktır. Cem Say,

bu olumsuz durumun bilgisayara

tanımlanacak “cinsiyetsiz meslekler”

ile aşılabileceğini ancak insanlığa dair

önyargıları yıkmanın bu kadar kolay

olmayacağının altını çizmektedir.

Önyargıları yıkmak için kurum

kültürü: Bilkent Holding

Şirketlerimiz bünyesinde görev alan

üst düzey kadın yönetici sayımız

değerlendirildiğinde, en popüler önyargı

kavramı olan “cam tavan” yapısına karşı

bir tutum sergilemekteyiz. Türkiye

genelinde toplam 26.000 çalışanımızın,

% 39’u kadın iken; yönetici seviyesinde

kadın çalışanlarımız % 23’lük

bir orana sahiptir. Ara kademe

yöneticilerimizin durumu göz önünde

bulundurulduğunda, 10 yıl içerisinde

yönetim kadrolarımızda bu oranın yarı

yarıya olacağı öngörülmektedir.

İşe alım sürecimizde benzerlik

etkisinden kurtulabilmek için panel

mülakat yöntemi kullanılmakta ve

olumlu bulunan son iki adaya kişilik

envanteri ve zihinsel beceri testi

uygulanmaktadır. Tüm uygulamalardan

başarılı sonuç alan aday istihdam

edilmektedir.

Yönetici atamaları esnasında

kullanmakta olduğumuz değerlendirme

merkezi uygulamasında yönetici

adaylarının proje gereksinimlerini

İşe alım sürecimizde benzerlik

etkisinden kurtulabilmek

için panel mülakat yöntemi

kullanılmakta ve olumlu

bulunan son iki adaya kişilik

envanteri ve zihinsel beceri

testi uygulanmaktadır. Tüm

uygulamalardan başarılı sonuç

alan aday istihdam edilmektedir.

gözetmeksizin kendilerine benzer

yetkinlikte adayları istihdam etme

eğilimi ölçümlenmekte, uygulamanın

geri bildirim aşamasında kendisine

benzer adayları seçen kişilere

geribildirim vererek farkındalık

yaratılmaya çalışılmaktadır.

2021 yılı sonuna güncellenecek kariyer

yönetimi süreçleri kapsamında,

müdür ve üstü terfilerde kişinin bir

üst yöneticisinin aday göstermesi;

adayın ilk yöneticisinin olmadığı

komisyon tarafından onaylanması

halinde atamanın gerçekleşmesi

hedeflenmektedir.

Temas ve önyargı: Grup

çalışmalarının uzun vadeli etkileri

Önyargıların en aza indirgenmesi

için farklı çalışmalar yapılabilir.

Bu çalışmalardan biri de Gordon

Allport’un öne sürdüğü ve gruplar arası

önyargının düşürülmesine yönelik

oluşturulan “Temas Hipotezi”dir. 5 Bu

hipotez doğrultusunda eşit statü, ortak

hedefler, gruplar arası işbirliği, otorite

desteği, kişisel etkileşim önyargının

en aza indirgenmesinde önemli rol

oynamaktadır.

Bilkent Holding bünyesinde şirketler

arası işbirliğini artırmaya yönelik olarak

ortak hedefli çalışmalara oldukça

önem verilmektedir. Aynı zamanda

eğitimler 360 derece değerlendirme

çıktılarıyla hazırlanan gelişim planları

doğrultusunda organize edilmekte

ve katılımcı gruplar farklı şirket ve

pozisyonlardan karma olarak davet

edilmektedir. Yapılan eğitimlerde

Allport’un ortak hedefler maddesi

doğrultusunda olumlu çıktılar

alınmaktadır. Ek olarak eğitim

süreçlerinde ve benzer gelişim

planlarına sahip çalışanlarımız arasında

kişisel etkileşimin artması hedeflenerek

kurumumuz şirketleri arası önyargı

unsurunun en alt düzeye indirgenmesi

amaçlanmaktadır.

Sonuç

Bilkent Holding ve bağlı şirketleri,

kurucumuz Sayın İhsan Doğramacı’nın

bize miras bıraktığı “en iyiye

ulaşmak” amacı ve eğitime katkı

misyonu ile hareket etmektedir. İş

dünyasındaki birçok kalıbı yıkmak

üzere çalışmalarımız çeşitliliğe dayanan

işgücümüz sayesinde devam etmektedir.

6

Bilkent Holding

Çalışanları

Dağılımı

KADIN

ERKEK

%39

| Baltaş Bilgievi

%61

Kaynakça:

1. Christie R, Allport GW. The nature of prejudice. The American

Journal of Psychology 1954; 67(4): 742.

2. Shepard KF, Hallinan M. Impact of similarity of interviewer

interviewee and interviewer-interviewer on ratings in a

selection interview. Psychological Report 1980; 47: 1087-1092

3. TEDEducation. Should you trust your first impression? - Peter

Mende-Siedlecki [İnternet]. Uygun erişim: https://www.

youtube.com/watch?v=eK0NzsGRceg.

4. TEDxTalks. Geleceğin zekâsı: Önyargısız robotlar | Cem Say |

TEDxIstanbul [İnternet]. Uygun erişim: https://www.youtube.

com/watch?v=dCQtt3cA_VA.

5. Wikimedia Foundation (n.d.). Temas hipotezi [İnternet].

Uygun erişim: https://tr.wikipedia.org/wiki/Temas_

hipotezi#:~:text=Allport’un%20temas%20hipotezi,-

Allport’un%20%C3%B6ne&text=E%C5%9Fit%20

Stat%C3%BC%3A%20Her%20iki%20

grup,%C3%B6zelliklere%20ve%20yeteneklere%20

sahip%20olmal%C4%B1d%C4%B1r.&text=%C4%B0ki%20

veya%20daha%20fazla%20grubun%20birlikte%20

%C3%A7al%C4%B1%C5%9Fmas%C4%B1%20isteniyorsa%20

%C3%BCst%20hedefler%20belirlenmelidir.

6. An introduction to Gordon Allport’s The Nature of Prejudice- a

Macat psychology analysis [İnternet]. Uygun erişim: https://

www.youtube.com/watch?v=9mGxJkFVQpI.

7. What is thin-slicing | explained in 2 min [İnternet]. Uygun

erişim: https://www.youtube.com/watch?v=we8uIdSKAvg.


Aslı Aydoğan

Baltaş Grubu, Eğitim Program Yöneticisi

İşe Alımda

Önyargıların Rolü

John Milton şöyle demişti: “Yerinde

olan ve kullanılan bir akıl her

zaman cehennemi cennet, cenneti

cehennem yapabilir”. Aklımızı

kullanma biçimimiz yaşam şeklimizi

belirler. Önyargılarımız, çoğu kez

hayatımızı şekillendirmekte, duygu

ve davranışlarımızda belki de en

önemli paya sahip olmakta. Fark

etsek de etmesek de, kabul etsek de

etmesek de…

Psikolojik anlayışları ekonomiye

uyarlamada çığır açan çalışması

Aynı şeyi duyuyoruz farklı

yorumluyoruz, aynı şeyi

yaşıyoruz, farklı hissediyoruz,

aynı uyarana maruz kalıyoruz,

ortaya farklı davranış

koyuyoruz.

nedeniyle Nobel Ödülü’ne layık

görülen psikolog Daniel Kahneman’ın

araştırmasını ele alalım. Kahneman

araştırmasında basit bir gerçeği

gösterdi: İnsan kararlarının büyük

çoğunluğu gerçeklere veya mantığa

değil, önyargılara, inançlara ve

sezgilere dayanmaktadır.

En basit haliyle, algımızın duygumuzu

tetiklediğini, duygumuzun farkına

varıp yönetmezsek davranışımızı

şekillendirdiğini biliyoruz. Algı ise

yorumlamadır. Peki yorumlama her

bireyde aynı mı? Hayır değil. Aynı şeyi

duyuyoruz farklı yorumluyoruz, aynı

şeyi yaşıyoruz, farklı hissediyoruz,

aynı uyarana maruz kalıyoruz, ortaya

farklı davranış koyuyoruz.

Geçmiş yaşantılar, tutumlar,

alışkanlıklar, beklentiler, korkular,

inançlar, ihtiyaçlar, değerler, kişilik

özelliklerimiz, yaşımız, cinsiyetimiz

gibi birçok bireysel faktör algıyı

şekillendiriyor. Bu faktörlerin algı

üzerindeki etkisinin yüzde 80-95

arasında çok büyük paya sahip olduğu

söyleniyor. Düşünün ki gördüğümüz

ve duyduğumuzun etkisi yüzde 5-20

gibi son derece küçük bir paya sahip.

Önceden edinilmiş bu yargılar,

deneyimimizi yaşama aktarmayı

sağlıyorsa, önümüze ışık tutuyorsa

“iyi ki varlar!”. Bununla birlikte

zihnimiz geçmişten taşıdıklarımızla

bir senarist gibi çalışıyor, varsayıyor,

iç sesimiz binlerce sözcük üretiyor,

düşünüp düşünüp düşünceleri gerçek

olarak kabul ediyorsa, taraflılık getirip

bizi rasyonellikten uzaklaştırıyorsa,

bize yanlış kararlar aldırtabiliyorsa,

farkında olup yönetmek önem

kazanıyor. Peki işe alımda

Baltaş Bilgievi | 7


karşılaştığımız önyargılar, yanlılıklar

neler ve bize nasıl ayak bağı oluyorlar?

Yanlı seçimler

Şirketler, her ne kadar işgücündeki

çeşitliliklerinden gurur duysalar

da, işe alımda bilinçli ya da

bilinçsiz önyargılarla aday seçimini

sınırlandırabilir, adayları pozisyona

uygun somut ölçütlere göre değil,

yanlılıklara göre seçebilirler.

Oysaki yankı odasından çıkabilmek

ve çeşitlilik, gizli önyargıların farkına

varılması ve üstesinden gelinmesi

ile mümkündür. Ayrıca bu gizli

önyargıların, maliyet ve verimlilikte

olumsuz etkileri araştırmalarla

kanıtlanmıştır.

İşe alım süreci cinsiyet önyargısı

gibi hâlihazırda ele alınanların yanı

sıra, farkında olmadığımız bilinçsiz

önyargılarla doludur ve farkında

olunmayanı ortadan kaldırmak

zordur. İyi haber şu ki, kendi gizli

önyargılarımızı öğrendikten sonra,

bunları bilgi ve eğitimle düzeltmek

için adımlar atabiliriz. Bu, onlardan

hiçbir zaman etkilenmeyeceğimiz

anlamına gelmese de, en azından

daha az ölçüde etkileneceğimiz

anlamına gelir.

Şimdi İK’da işe alım karar sürecini

etkileyen bazı önyargıları ele alalım:

• Doğrulama yanlılığı: İnançlarımızı

doğrulayan bilgilere odaklanmamız

ve bunlarla çelişen diğer bilgileri

görmezden gelmemiz olarak

tanımlanabilir. Olumlu ya da

olumsuz yargımızı, inancımızı

destekleyen bilgiye göre

oluştururuz. Örneğin itibarlı bir

üniversite mezuniyeti bizim için

önemli bir kriterse, bunu sağlayan

adayı öne çıkarırız. Benzer bir

üniversiteden mezun olmadığı

halde alanda değerli deneyimi ve

bilgisi olan bir aday geride kalabilir.

Bu durumda önyargılı kararımızı

“X üniversitesinden mezun olan

aday kötü olamaz!” cümlesi

gerekçelendirebilir.

• Grup içi-grup dışı yanlılığı:

Grup içi-grup dışı yanlılığı,

parçası olduğumuz gruplara yakın

olanları (ilgi alanları veya hobileri

vb.) olmayanlara tercih etmemiz

olarak tanımlanabilir. Bu, arkadaş

edinmenin harika bir yolu olsa da,

en iyileri işe almak için başarılı

bir yöntem olmayacaktır. Oysaki

İşe alım süreci bilinçsiz

önyargılarla doludur ve

farkında olunmayanı ortadan

kaldırmak zordur.

kapatacağımız pozisyonun farklı

yetkinliklere ihtiyacı olduğunu

ve bunun da ötesinde işyerinde

çeşitlilik istediğimizi hatırlamamız

gerekir. Hele ki nepotizm

kurumların dostu değildir.

• Projeksiyon yanlılığı: Kendi

hedeflerimizi ve/veya inançlarımızı

paylaşan adayların işe alım

yaptığımız şirket için iyi olacağını

düşünmemiz olarak tanımlanabilir.

Görüşme sırasında bu tür adaylara

daha sıcak davranırız ama bu

sıcaklığın gerçek bir temeli yoktur,

sadece öznel olan ve diğer adaylara

haksızlık yapabileceğimiz bir tarafı

vardır. Birbirinden farklı insanların

birbirinden farklı hedefleri, kendi

öncelikleri vardır, bu yüzden bu

yanlılık sadece kafa karışıklığına ve

hayal kırıklığına yol açar. Önyargılı

kararımızı doğrulayan cümle bu

kez örneğin “küçük ben, tam o

yaşlardaki halim!” olabilir.

• Hale etkisi: Hale etkisi, bir adayın

iyi, harika özelliğini gördüğümüz

ve bunun diğer her şey hakkındaki

görüşlerimizi etkilemesine izin

verdiğimiz, kişinin A’da iyi olduğu

için B, C ve D’de de iyi olacağını

düşündüğümüz yanlılıktır. Ancak,

tek bir ölçüte, özelliğe dayanmak

yerine, adayın gerekli becerilere

sahip olup olmadığına, gerçeklere

dayalı ölçütlere bakmamız amaca

çok daha uygun olacaktır. Önyargılı

kararımızı bu defa şu cümleler

8

| Baltaş Bilgievi


destekleyebilir: “O kadar özgüvenli

konuştu ki, zorlu bir müşteriyle

başa çıkabilir”, “mizah anlayışı

süper!” (peki iletişimi?)

• Olumsuza odaklanmak: Bir

adayın iyi olmayan bir özelliğini,

bir olumsuzluğunu gördüğümüz

veya duyduğumuz andan itibaren

adayın diğer tüm özelliklerinin

kötü olduğunu varsaydığımız

durum olarak tanımlanabilir. Hale

etkisinin tersidir ve bu nedenle

boynuz etkisi olarak da adlandırılır.

Örneğin, bir görüşme sırasında

aday ilk birkaç soruya kötü yanıt

verirse, her şeye bu şekilde yanıt

vereceğini düşünür ve iş için

nitelikli olmadığını varsayarız.

• Statüko yanlılığı: Statüko

yanlılığı, daha önceki durumun

veya çalışanın özelliklerini

devam ettirmek istememiz olarak

tanımlanabilir. Örneğin daha

önce sevdiğimiz biri tarafından

yürütülen bir pozisyonu

dolduruyorsak, işe alımda onun

bir karbon kopyasını almaya

çalışabiliriz, bu durum en

iyi adayları görmemize engel

olabilir. Örneğin önceki çalışanla

kıyaslamak için adayların yalnızca

geçmiş deneyimine bakıyorsak, bu

sahaya yeni giren çok iyi bir adayı

kaçırmamız anlamına gelebilir.

• Görüntü yanlılığı: Bu, bir adayın

güzelliği, çirkinliği, dövmeleri

veya kilosu, boyu gibi görsel bir

özelliğine dayalı olarak işi yapma

becerisini değerlendirdiğimiz

yanlılıktır. Bu tür özelliklere

bağlı verilen işe alım kararı,

adayın işe uygun veya nitelikli

olup olmadığıyla ilgisizdir. Ayrıca

yasal açıdan da tehlikelidir.

Örneğin, CEO’ların uzun boylu

olması gerektiğini düşünüyorsak,

varsayılan sınırımızdan daha kısa

olan herkesi eleyebiliriz.

• Önceki adayda kalma yanlılığı:

Daha önceki bir adayın iş için en

iyisi olduğuna ikna olmamız, bu

nedenle diğer adaylarla görüşme

yaparken hiçbirini dikkate

almamanız olarak tanımlanabilir.

Aklımız X’de kaldı. Bir an evvel

diğer görüşmeler sonlanabilir.

• Kontrast etkisi: Kontrast etkisi,

arka arkaya tonlarca özgeçmiş

Önyargıların farkında olup,

bağlamı kaçırmadan, o

pozisyona özel, beklenen

yetkinliklerle uyumlu ölçütlere

odaklanılması amaca uygun

olacaktır.

gördüğümüzde veya görüşme

yaptığımızda ortaya çıkar.

Bireysel becerileri ve deneyimleri

pozisyonun beklentileri ile

karşılaştırmamız gerekse bile,

önceki adaylarla karşılaştırmaya

başlarız.

• Uyum yanlılığı: Bu yanlılık,

değerlendirmeyi yapan gruptan

farklı bir görüşe sahip olsak bile,

onlarla aynı fikirde olmak için

fikrimizi değiştirme olasılığımızın

yüksek olması anlamına gelir. Bu,

“çoğunluk kurallarına tutunma”

veya “çete zihniyeti” olarak da

yorumlanabilir.

Sonuç

Belki bir bu kadar daha yanlılık örneği

bulabiliriz. Önyargıların farkında

olup, bağlamı kaçırmadan, o pozisyona

özel, beklenen yetkinliklerle uyumlu

ölçütlere odaklanılması amaca uygun

olacaktır. Şirketler çeşitlilik, eşitlik ve

kapsayıcılık uygulamalarına yatırım

yapmaya devam ettikçe bilinçsiz

önyargı eğitimleri artarak devam

edecektir. Tabii ki her eğitimde

olduğu gibi farkındalık çok önemli

olsa da, davranışa dönüşmesi niyet,

emek, gayret ve tekrar tekrar gözden

geçirmekle mümkündür.

Kaynakça:

• David S. Duygusal çeviklik. Pegasus Yayınları; 2018.

• Estrada S. Even minimal gender bias in hiring can cost

employers, study shows [İnternet]. Uygun erişim: https://

www.hrdive.com/news/even-minimal-gender-bias-in-hiringcan-cost-employers-study-shows/594409/

• True Office Learning. The cost of unconscious bias in

the workplace [İnternet]. Uygun erişim: https://www.

trueofficelearning.com/blog/unconscious-bias-in-theworkplace-what-it-costs-your-bottom-line

• Hiring bias: hidden biases that affect the hiring process

[İnternet]. Uygun erişim: https://www.crowdstaffing.com/

blog/hidden-bias-that-affect-the-hiring-process

• 10 performance review biases and how to avoid them (Updated

2021) [İnternet]. Uygun erişim: https://www.cultureamp.com/

blog/performance-review-bias

Baltaş Bilgievi | 9


Handan Odaman Uşaklıgil

Baltaş Grubu, Akademik Çalışmalar

Nesnel veri kullanımına

yönelik en büyük tehlike

bireysel değil, örgütsel

önyargıdır.

Veriye Dayalı,

Peki Önyargısız mı?

Veri bilimi, bir alanda toplanan

bilginin anlamlı bir çıktıya

dönüştürülmesine imkân veriyor.

Matematiksel modellemeler bilginin

erişiminden yorumlanışına kadar

her aşamada sürece ışık tutsa da, veri

yönetimine bağlı önyargılara yaygın

rastlanıyor. Özellikle örgütlerde

karar süreci kurumun geçmişine,

kültürüne, stratejisine, hatta faaliyet

gösterdiği sektöre nüfuz etmiş, kolektif

yargıları yansıtıyor. Bu sebeple kurum

kararlarını bireysel önyargıları da aşan

bir yapı şekillendiriyor.

Örgütsel önyargı

Chriss Dowsett, iş liderlerinin karar

süreçlerinde veriyi nasıl kullandığını

inceledi ve ilginç bir tespitte bulundu.

Nesnel veri kullanımına yönelik

en büyük tehlikenin bireysel değil,

örgütsel önyargı olduğunu ortaya

çıkardı. Araştırmasında belirlediği bazı

örgütsel önyargı kaynaklarını şöyle

sıraladı: 1

• Veri kaynağını uygunluğuna göre

seçmek yerine, kıdemli liderlerin

ekiplerine bir veri kaynağının

diğerinden “daha doğru” olduğunu

açıkça veya örtük biçimde bildirmesi

• Bütünsel iç görü ve öğrenmeye eşit

erişim sağlamak yerine, ekiplerin bir

veri kaynağına diğerine kıyasla daha

fazla/daha hızlı erişim sağlayacak

şekilde yapılandırılması

• Bütünsel iç görülerin kapsamlı

değerlendirilmesiyle stratejiyi

yönlendirmek yerine, belirli bir veri

iç görüsüne veya veri kaynağına

dayanılarak stratejinin zorunlu

tutulması

• Paylaşım, örgütsel öğrenme ve

gelişim süreçlerini iyi yapılandırmak

yerine; zayıf veri iç görü yönetimi,

verimsiz veri paylaşım uygulamaları

ve çok az yatırım yapılan öğrenme

merkezleriyle veri siloları

oluşturulması

• Uygunluğuna göre doğru ölçüm

araçlarını seçmek yerine, yeni

ölçüm teknolojilerinin hevesle

benimsenmesi ve bunların projelere

zorla dâhil edilmesi

Dowsett’in araştırması, iş hayatında

örgüt düzeyine yerleşmiş önyargıların

veri ve değerlendirme aracı seçiminden

itibaren stratejik kararları taraflı

biçimde etkilediğini düşündürüyor.

Bu durumda analiz doğru işlese bile,

yanlış sonuca götürüyor. Bu süreci

yönetmenin bir yöntemi önyargı riski

10 | Baltaş Bilgievi


Önyargının çoğunlukla

örtük bir yargı olduğunu

düşünürsek, istatistik bilimi

odağımızdaki değişkenleri

yanlı biçimde etkileyen

“karıştırıcı değişkenler”in

bizi son derece yanıltıcı

sonuçlara götürebileceğinin

örnekleriyle dolu.

yüksek değişkenleri karar sürecine

katmamak olabilir. Ancak bunu

yaparken Dowsett’in “bütünsel iç görü”

söylemini hatırlamaya ve değişkenlerin

birbirine bağımlı dünyasında büyük

resmin farkında olmaya ihtiyaç var.

Büyük resmin etkisi

Amazon’un kullandığı işe alım araçları,

adaylarını geçmişte taraflı biçimde

değerlendirmiş ve erkekler lehine

tercih yapmıştı. Oysaki algoritmalar

başvuranların cinsiyetini açıkça

bilmiyor veya cinsiyet değişkenine

bakmıyordu. Yalnızca kurum içindeki

başarılı çalışan tespitleri ile eşleşen

adaylara ulaşmaya programlanmıştı.

Diğer taraftan spor, sosyal faaliyetler

ve başarıyı tanımlamak için kullanılan

sıfatlar gibi dolaylı olarak cinsiyetle

bağlantılı diğer değişkenler, önyargılı

seçimler yapılmasına neden oldu.2

Böylelikle birbiriyle ilişkili farklı

değişkenler, aynı önyargıyı tetikledi.

Bütünsel yaklaşım veya büyük resmi

görmek, Amazon örneğinde olduğu

gibi ölçülen değişkenler arasındaki

etkileşimi de anlamayı gerektiriyor.

Ancak bu yeterli değil. Çünkü

ortada olmayan değişkenler ortalığı

karıştırabiliyor. Önyargının çoğunlukla

örtük bir yargı olduğunu düşünürsek,

istatistik bilimi odağımızdaki

değişkenleri yanlı biçimde etkileyen

“karıştırıcı değişkenler”in bizi

son derece yanıltıcı sonuçlara

götürebileceğinin örnekleriyle dolu.

“Simpson paradoksu” veriyle

desteklenmesine rağmen yanlış karara

yönelten çıkarımları çarpıcı biçimde

açıklıyor. Bu paradoks, birkaç veri

grubunda ortaya çıkan eğilimin gruplar

birleştirildiğinde kaybolması veya

tersine dönmesi olarak tanımlanıyor.

1973’te Berkeley Üniversitesi’nde

bunun çok ünlü bir örneği yaşandı.

Üniversite, öğrenci kabulünde

kadınlara yönelik önyargı ihtimaliyle

kendisine dava açılmasından

korkarak bir iç soruşturma başlattı.

Üniversite genelindeki istatistikler

kadınların (yüzde 35) gerçekten

de erkeklerden (yüzde 44) daha az

kabul aldığını gösteriyordu, fakat

bölümler özelinde değerlendirme

yapıldığında bu kez kadınlar lehine

bir tercih eğilimi olduğu anlaşıldı.

Sonuçları karıştıranın ise kadınların ve

erkeklerin çoğunlukla başvurdukları

bölümlerle bağlantılı olduğu ortaya

çıktı. Kadın adaylar, İngiliz dili gibi

küçük bir başvuru yüzdesini kabul

eden bölümlere, makine mühendisliği

gibi başvuranların büyük oranını

kabul eden bölümlerden daha fazla

başvurmuştu.3,4 Berkeley örneği, bir

örgütü oluşturan bireysel yapıların

örgütün genelinden farklılaşabileceğini

bize hatırlatıyor. Genellemeler doğru

çıktılara ulaşmanın önünde engel

oluşturuyor.

Sonuç

Büyük veri taraflı algıyla birleşince,

veriye dayalı ancak önyargılı kararlar

kaçınılmaz olur. Üstelik önyargılar bu

defa rakamlarla desteklenir. Bütünsel

yaklaşımın zihnin kestirme yollarında

çağrıştırdığının aksine; genel geçer

değil, özelleşmiş çözümlere ihtiyaç var.

Kurumlar veriyi kullanmanın ötesine

geçerek yöntemini sorgulamalı, verinin

seçiminden analiz ve yorumuna

kadarki tüm aşamalara etki eden

örgütsel etkenleri dışardan bir gözle

değerlendirmeliler. Böylelikle iş yapış

biçimlerini şekillendiren örgütsel

önyargıların farkına varabilir ve büyük

resmi tarafsız biçimde yönetebilirler.

Kaynakça:

1. Dowsett C. It’s time to talk about organizational bias in data

use [İnternet]. Uygun erişim: https://towardsdatascience.

com/lets-talk-about-organizational-bias-in-data-use-

92ba83bb2c59

2. Lawton G. 8 types of bias in data analysis and how to avoid

them [İnternet]. Uygun erişim: https://searchbusinessanalytics.

techtarget.com/feature/8-types-of-bias-in-data-analysisand-how-to-avoid-them

3. 9 common mistakes that lead to data bias [İnternet]. Uygun

erişim: https://medium.com/@ODSC/9-common-mistakesthat-lead-to-data-bias-a121580c7d1f

4. Reinhart A. Simpson’s paradox and statistical urban legends:

gender bias at Berkeley [İnternet]. Uygun erişim: https://www.

refsmmat.com/posts/2016-05-08-simpsons-paradox-berkeley.

html

Baltaş Bilgievi | 11


Prof. Dr. Zuhal Baltaş

Kurum Kültürünün

Merkezinde

Çeşitlilik ve

Kapsayıcılık Var

12 | Baltaş Bilgievi


Çeşitlik ve kapsayıcılık (Ç/K) BM’in sürdürülebilir

kalkınma amaçlarında ayrıntılı olarak ele alınarak

“önyargılardan arınma” çalışmalarının öncelikli alanı

oldu. Bu kavramlardan çeşitlilik sayıların oyunudur ve

hakkaniyetin kapısını açar. Kapsayıcılık sayıların ötesinde

kişisel yaşam becerilerinin kazanılmasını sağlar ve fırsat

adaletsizliğini önleyerek eşitliğe yol açar. Toplumsal

cinsiyet eşitliği, cinsel eğilimlerin kabulü, engellilerin

önünü açmak, yaş ayrımcılığı olarak ele alınan “ageism”,

işe alım ve yükseltmelerdeki ırk, cinsiyet, okul gibi

sosyal ve kültürel önyargılardan arınmak, bilinç dışı

yönlendiricilerin esiri olmaktan kurtulmaktır. Sadece işte

değil, yaşamın diğer alanlarında da silkinmeye duyulan

ihtiyaç artıyor. Dünyanın bazı ülkeleri öne çıkarak politik

arenada oyunbozan seçimler yapıyor. Yeni Zelanda’nın

işçi partisi üyesi Jacinda Ardern politikacı profilini farklı

bir yöne taşıdı. 2019’da Sanna Marin Finlandiya’da

dünyanın en genç kadın başbakanı seçildi. Artık

dünyanın 21 ülkesinde hükümet ya da devlet başkanlığı

koltuğunda kadınlar var ve Avrupa ülkeleri bu anlayış

değişikliğinde başı çekiyor.

Kapsayıcılık olmadan çeşitlilik tutunamaz. Bu liderler

kendi meslektaşları ve toplumları tarafından kabul

gördükçe rollerini güvenle yürütecekler. Atılacak ilk adım

basit ama temel bir anlayışı benimsemektir; “her birey

değerlidir ve farklı bir bakış açısı getirebilmeleri için

katılımlarına engel olan anlayış açığa çıkartılmalıdır”.

Ülkeler ve kurumlar ancak farklı bakış açılarının değerli

olduğu anlayışıyla ilerleme kaydeder. Bu nedenle farklı

seçeneklere kapalı olan önyargılarla başaçıkmak aşılması

gereken bir konu olarak karşımızdadır.

Kurumlarda Ç/K yaklaşımı

Yıkılmayan önyargı duvarları çalışanlar hakkında

efsaneler üretir. İşyerlerine ve iş arkadaşlarına

katabilecekleri değeri azaltan, temelsiz genellemeler yapar.

İnsanları ayrıştırmak değil, çeşitlendirerek birleştirmek

ve farklı potansiyelleri bir araya getirmek yeni süreçleri

ve iş olanaklarını güçlendirir. Oluşturdukları karikatür

serileriyle esprili bir dil yakalayan Russell Reynolds

ve ortakları konuyu ilginç benzetmelerle ele alıyorlar

ve “çeşitlilik masada bir koltuktur, kapsayıcılık ise bu

masada bir sese sahip olmaktır”, “çeşitlilik bir kurumun

donanımıysa, kapsayıcılık yazılımını temsil eder”

tanımlarını yapıyorlar.

Çeşitliliği savunan ve temsil eden liderlerin

olduğu kurumlarda, çalışan çeşitliliği diğer

kurumlara kıyasla % 25 daha fazladır.

Bu anlayışla aynı zamanda grubun %

47’sinin daha yaratıcı ve % 43’ünde daha

farklı rolleri üstlenme eğilimi olduğunu

göstermiştir.

stratejisinin önündeki engelleri tarafsız bir şekilde

görmesini sağlamak,

• Gelişim alanlarını belirlemek için şirketin Ç/K

düzeyini belirlemek,

• Ç/K hedeflerini iş planlarına dâhil etmek ve

ölçümlerini takip etmek,

• Ç/K hedeflerine bağlılığı kurumda ve kurum dışında

konuşmak,

• Kapsayıcı bir yetenek tanımı geliştirmek ve “kültür

uyumu” tanımının farklı bireyleri geri çevirici bir

mazeret olarak kullanılmasına izin vermemek,

• İşe alım panellerini çeşitlendirmek, süreç önceliğini

yeteneği çekmek ve geliştirmekle sınırlamamak,

• Az temsil edilen gruplar arasından lider geliştirme

fırsatı yaratmak,

• Farklı bakış açılarının üst yönetime ulaşmasını

sağlamak,

• Hareket etme ve harekete geçirme yetkisi vermek,

• Otantik olmak ve diğerlerini de aynı yönde

güçlendirmek,

• Kapsayıcı davranışın örneği olmak,

• Farklı yeteneklerin sesini duyurmasını sağlamak,

• Dürüstlüğe dayanan bir kültür yaratmak ve dürüst bir

geribildirim anlayışının temsilcisi olmak.

Çeşitliliği savunan ve temsil eden liderlerin olduğu

kurumlarda, çalışan çeşitliliği diğer kurumlara kıyasla

% 25 daha fazladır. Bu anlayışla aynı zamanda grubun

% 47’sinin daha yaratıcı ve % 43’ünde daha farklı rolleri

üstlenme eğilimi olduğunu göstermiştir. Çeşitliliği ve

kapsayıcılığı güçlendirecek olan liderlerden beklenti

yüksek. 1 Bu listede yer alan özelliklerin her birinin ayrı bir

öneme sahip olduğunu görüyoruz:

• CEO, yönetim kurulu ve üst düzey liderlerinin, Ç/K

Baltaş Bilgievi | 13


Yöneticinin çalışanı en son performansına

bakarak değerlendirme yapması, anahtar

performans kriterlerini göz ardı etmesini

ve resmin bütününü görmesini engeller.

Yöneticinin çalışanı en son performansına

bakarak değerlendirme yapması, anahtar

performans kriterlerini göz ardı etmesini

ve resmin bütününü görmesini engeller.

Önyargılar ayak bağıdır

Çeşitlilikten ve kapsayıcı tutumlardan kaçınmaya sebep

olan 1. sistem kısa yollarının kaynağı olarak görülen bazı

önyargıları ele alalım.

Benzeşme önyargısı (Affinity bias): İnsanları, ait

oldukları grupları ve olumlu bağlar geliştirdikleri

toplulukları tercih etmeye yönelten bilinçdışı bir

yanlılıktır. İşe alım ve proje grupları oluşturulurken

sınırlayıcı kararların alınmasına yol açar. Çeşitlilik

söz konusu olduğunda yönetim ekibi ortak zemini

oluşturmak için gereken çabayı göstermekten yorulabilir

ve zorlanma geri çekilmesine yol açabilir.

Doğrulama yanlılığı (Confirmation bias): Dine, aileye,

içinde olduğu kültüre ve kendine inanç olarak ortaya

çıkar. Tüm inançlar derin duygularla temsil edilir. Kişinin

karşılaştığı olay ve durumları seçici bir biçimde ele alarak

yorumlamasına yol açar. İnsan görmeyi beklediğini

doğrulama eğilimindedir. Bu yanlılık bilgi toplamasını

etkilemekle kalmaz, onu nasıl işlediğini ve nasıl

hatırladığını da etkiler.

Yakın zaman yanılgısı (Recency bias): Bir durumu

değerlendirirken en son meydana gelen olaydan

etkilenmektir. Son bilgilerin etkisine yüksek değer

atfedilmesi iş hayatında sorunlu değerlendirmelere neden

olur. Yöneticinin çalışanı en son performansına bakarak

değerlendirme yapması, anahtar performans kriterlerini

göz ardı etmesini ve resmin bütününü görmesini

engeller. 2

14 | Baltaş Bilgievi

Çerçeveleme önyargısı (Framing bias): Farklı ifade,

ortam ve durumun karar vericiler üzerinde güçlü bir

etkiye sahip olduğu Tversky ve Kahneman’dan bu yana

defalarca kanıtlanmıştır. Üst yönetimin önyargılarını fark

eden danışmanlar kendi fikirlerini o çerçeveye oturtarak

sunarlar. Toplum normları kadının rolünü iş yaşamı

dışına kurgulamışsa ve yönetici bu inançta ise o işyerinde

kadının kariyer yolu bilinç dışı ve otomatik olarak kesilir.

Dikkat önyargısı (Attention bias): Doğal uyarana kıyasla

tehdit eden uyarana karşı seçici olma eğilimidir ve dal

budak salarak iş yaşamının derinlerine kadar sızmıştır.

Önyargılar güven verecek işaretleri göz ardı etme eğilimi

doğurur ve bu nedenle tehlike algısı baskın gelir. Kodları

derinlere kazınan bu önyargı “durumun” içindeki iyiye

zaman harcamayı göze almaz.

Sonuç

Bu özelliklere sahip bir lider kültür değişikliğini ve

çeşitliliğini yönetebilir. İdeal olanı, kapsayıcı liderlik

tutumunun CEO ve yönetim kurulu tarafından ödün

verilmeden desteklenmesidir. İnsan kaynakları Ç/K

kültürü geliştirecek uygulamalar yaparak bu stratejinin

yerleşmesini sağlar. Hoşgörü meselesini aşan bu değerleri

yaşatmak en üst düzeyde ilgi ve esnekliğe ihtiyaç gösterir.

Önyargıları tanıma ve azaltma çalışmalarının

yapıldığı kurumların çeşitlilik ve kapsayıcılık

dönüşümünde altı fark ortaya çıkar:

1. Ç/K anlayışını sürekli aktif tutmak

2. Çalışanların farklılıklarını fark etmek ve

çeşitlendirmek

3. Liderler aracılığıyla değerleri yerleştirmek

4. Çalışanların kendilerini ifade edecekleri ortamı

yaratmak

5. Yeni fikirlere ve uygulamalara açık olmak

6. Kültürel aktiviteleri önemsemek

Kaynakça:

1. Hayes A, Hechinger J., Empowering diversity: why leaders need to own. USA Today’s insert on

Diversity and Inclusion; 2018.

2. Dirk DS, Jeffrey R.S. Immediate and delayed primacy and recency effects in performance

evaluation. Journal of Applied Psychology 1989; 74(1): 136-142.


Akılsız Duyguların Cezasını

Kararlar Çeker

Acar Baltaş

Remzi Kitabevi, 2015

256 sayfa

ISBN: 9789751416896

KİTAP KÖŞESİ

Akıllı İnsanlar NEDEN yanlış kararlar verir? İnsanların iyi ve

kötü kararlarını ince bir çizgi ayırır. Bu kitap hayat açısından

büyük önem taşıyan bu ince çizgiye odaklanıyor. Bilinçli ve

özgür irademizin sonucu olduğuna inandığımız seçimlerimiz

büyük çoğunlukla farkına varmadığımız dış faktörler tarafından

yönlendirilir. Hayatta verdiğimiz kararların, sinir bilimine

dayanan temellerini araştıran bu kitap, kararlarımıza etki

eden akıldışı ancak tutarlı davranışlarımızın farkına varmak,

önyargılarımızın bu süreçteki rolünü anlamak ve “düşünmeden

düşünmek” yerine “yanılmadan karar vermek” için değerli bir

kılavuz niteliğindedir.

Noise: A Flaw in Human

Judgment

Daniel Kahneman,

Olivier Sibony,

Cass R. Sunstein

Little, Brown Spark, 2021

464 sayfa

ISBN: 9780316451406

Matematikte birbirine eşdeğer iki tür hatadan söz edilir. Önyargı

hatanın ortalaması iken gürültü hatanın değişkenliğidir. Örneğin

bir grup yargıç sürekli olarak belirli suç türleri için çok yüksek

cezalar veriyorsa sistem önyargılıdır. Ancak aynı suçu işleyen

sanıklara çok farklı cezalar verirlerse, bu kez sistemde gürültü

veya parazit olduğu anlamına gelir. Aslında sistemler hem

önyargılı, hem de gürültülü olabilir. Ancak çoğu zaman bireyler

ve kurumlar bunun farkında değildir. Birkaç basit çözümle

gürültüyü ve önyargıyı azaltmak, böylece çok daha iyi kararlar

vermek mümkün. Bu kitapta yazarlar, tıp, hukuk, ekonomik

tahmin, adli bilim, çocuk koruma, strateji, performans yönetimi

ve personel seçimi dâhil olmak üzere birçok alanda karar

hatalarının zararlı etkilerini göstermektedir. “Noise”, birçok

çarpıcı örnek içermekte, hataları azaltma stratejilerini de ele alan

kapsamlı vakalar sunmakta ve tüm karar vericiler için bir başucu

kitabı olarak nitelendirilmektedir.

INTERNET KÖŞESİ

https://www.projectimplicit.net/

Project Implicit, örtük sosyal bilişle ilgilenen araştırmacıların

uluslararası işbirliği ve kar amacı gütmeyen bir organizasyondur.

1998 yılında üç bilim insanı – Dr. Tony Greenwald (Washington

Üniversitesi), Dr. Mahzarin Banaji (Harvard Üniversitesi) ve Dr.

Brian Nosek (Virginia Üniversitesi) tarafından kurulmuştur.

Project Implicit’in misyonu, halkı önyargı konusunda eğitmek ve

internette veri toplamak için “sanal bir laboratuvar” sağlamaktır.

Örtük çağrışımların etkisine odaklanan bilim insanları, önyargı

ve eşitsizlikler hakkındaki bilimsel bilgimizin temelini oluşturan

yüksek etkili araştırmalar üretmektedir. Sitede ziyaretçiler ırk, etnik

köken, cinsiyet, politika, engellilik ve cinsellik dâhil olmak üzere

farklı konulardaki tutumlarına yönelik araştırmalara katılabilir.

Ayrıca, kamuya açık bu veri setlerini kullanan akademik yayınlara da

ulaşmak mümkündür. İlgilenenler için çalışma materyallerini içeren

zengin bir kaynak kitaplığı da mevcuttur.

Baltaş Bilgievi | 15


Habip Balcı

ORAU,

İnsan Kaynakları Direktörü

Ben, Siz, Onlar

ve Önyargılarınız

“İnsanların biyolojik/fiziksel ortak

özelliklerini sayınız” diye bir soru

ile karşılaşsak muhtemelen hepimiz

için bu soruya yanıt vermek çok kolay

olurdu: İki göz, iki kulak, iki kol, bir

burun diye başlayarak epey uzuv ve

özellik sayabiliriz.

Üstelik bu yanıtları hiçbir tartışma

yaratma ihtimali olmadan verebilirdik.

Çünkü yanıtlarımız somut verilere

dayalı olurdu.

Ancak, insanın sosyal açıdan ortak

özelliklerini saymak bu kadar

kolay olmayacaktır. Çünkü burada

çeşitliliğin devreye girdiği bir alana

adım atacağız: Coğrafyanın, tarihin,

içinde yaşadığımız toplumun,

kültürün, değer yargılarının,

geleneklerin, aile yapısının, dil, din,

ırk gibi özelliklerin, politikanın,

ekonominin, vatandaşı olduğumuz

ülkenin, hukukun… vb. birçok

unsurun etkilerinin olduğu bir yer

burası. Diğer taraftan bireysel olarak

kişiliğimiz gibi önemli bir etkenin de

sahnede rol aldığı bir yer.

Peki insanın zihinsel olarak ortak

özellikleri nelerdir? İnsan beyni,

uzay gibi keşfedilmeye devam edilen,

keşfedildikçe daha da karmaşıklaşan

bir organ: İnsan zihninin biyolojik

yuvası.

Bu kadar karmaşık olmasına rağmen

insanların en yaygın paylaştığı ortak

özellikleri yine zihinsel alanda

bulabiliriz: Zihnimizin işleyişinde ve

düşünce şeklimizde.

İnsan zihninin çalışma şekli

sosyal psikoloji, bilişsel psikoloji,

nöropsikoloji ve sinirbilim alanlarında

yapılan araştırmalarla keşfedildikçe,

tüm dünyada en basit reklam,

pazarlama çalışmalarından başlayarak

stratejiler insan zihninin işleyişine

göre şekillendirilmeye başlandı.

İnsan davranışı ve kararları ekonomi

alanında da hayatımıza yön veren

çarpıcı bir olgu ile bizi karşılaştırdı:

Klasik ekonomi kuramlarının “insan

karar verirken akılcıdır” varsayımını

sarsan bir gerçek ile yüzleşmemiz

gerekti. Zamanla öğrendik ki insan

karar verirken, azınlık istisnalar hariç,

pek de rasyonel değilmiş. 1

Zihin ve davranışlarımızın altındaki

dinamikler tanımlanıp ortaya

konuldukça, sezgilerin, duyguların,

varsayımların, bu yazının konusunu

oluşturan ve hepsini tek bir

kelimede tanımlayan “önyargıların”

hayatımızda ne kadar yaygın olduğuna

dair farkındalığımız da arttı.

Son iki yüzyılda, insan zihninin

basmakalıp düşünceler, inançlar

16 | Baltaş Bilgievi


Son iki yüzyılda, insan zihninin

basmakalıp düşünceler, inançlar

ile çevrili olduğunu ve karar

verme süreçlerimizde bunların

çok önemli bir yer tuttuğunu

tartışmasız şekilde öğrendik. Bu

sonucu çok basit bir araştırma ile

hepimiz görebiliriz. İnternette

bilişsel önyargılar (cognitive

biases) diye bir arama yapınca

200’den fazla bilişsel önyargının

genel bir bilgisine sahip

olabilirsiniz. 2 Biraz daha ayrıntılı

okudukça, belki de şaşırarak

kendimize ait çok şeyi bu başlık

altında listelenen önyargılarda

görebiliriz.

ile çevrili olduğunu ve karar verme

süreçlerimizde bunların çok önemli

bir yer tuttuğunu tartışmasız şekilde

öğrendik. Bu sonucu çok basit bir

araştırma ile hepimiz görebiliriz.

İnternette bilişsel önyargılar (cognitive

biases) diye bir arama yapınca 200’den

fazla bilişsel önyargının genel bir

bilgisine sahip olabilirsiniz. 2 Biraz

daha ayrıntılı okudukça, belki de

şaşırarak kendimize ait çok şeyi bu

başlık altında listelenen önyargılarda

görebiliriz.

Hal böyleyken, aslında hiçbirimiz

kendimizi önyargılı biri olarak da

görmeyiz. Çünkü önyargının olumsuz

olduğunu düşünürüz. Önyargılar

üstünkörü ve yüzeyseldir. Bu yüzden

de genellemeye dayanır, öznel seçicilik

içerir ve de hata payı yüksektir.

Peki neden bu kadar yaygın o zaman?

Çünkü önyargılar zihnimizin

işleyişinin temel bir ihtiyacına yanıt

verir: Hızlı, pratik, kısa, otomatik

yoldan karar vermemize ve o esnadaki

“amacımıza” ulaşmaya yarar.

Tüm Almanlar disiplinli, tüm İskoçlar

cimri, tüm Karadenizliler laz, tüm

çekik gözlüler Çinli ya da Japon

olunca “beynimiz” için işler ne kadar

kolaylaşıyor. Hemen istediğimiz

sonuca ulaşabiliyoruz. Önyargılar

sadece çevremize, başkalarına karşı

da değildir. İnsan kendisine yönelik

önyargılara da kolaylıkla kapılabiliyor.

Bilişsel psikoloji alanında araştırmalar

yapan Profesör Gordon Moskowitz bu

durumu gayet güzel ifade etmiş: “…

İnsanın tüm düşünce ve eylemlerini

her zaman o kişinin o esnadaki

amaçlarına hizmet eden unsurlar

olarak görüyorum. Bu hedefler çıplak

gözle görünmez, üstü örtülü (bilinçsiz)

olabilir. Ama her eylemde, her

düşüncede hep bir hedefin peşindeyiz.

Bu nedenle, her eylem ve düşünce bu

hedefler tarafından yönlendirilir.” 3

Sosyal yaşam ve önyargılar kitlesi

Önyargılar sadece bireysel değildir,

en çok da sosyal çevremizden

beslenir ve çok kolaylıkla manipüle

edilebilir. Belki de en tehlikeli

olduğu yer burasıdır. Manipülasyon,

dezenformasyon, provokasyon gibi

kavramlar çoğunlukla önyargılar

üzerine inşa edilen, olumsuz

sonuçları tarihte çok defa yaşanmış

ve yaşanmaya devam eden olayları

nitelemiyor mu? Yukarıda örnek

verdiğim stereotiplerin aşağılayan,

ayrımcı, hakaret, kin, nefret içeren

birçok örneği de var. Onları da lütfen

siz kendi kendinize bir sıralayın ve

basit bilişsel önyargıların nasıl bir

mayın tarlasına dönüşebildiğini

düşünün. Tarihe bakıldığında

toplumsal seviyede yaygınlaşan

önyargılar neticesinde, toplulukların

bireysel davranışlarda görülmeyecek

seviyede aşırı uçlara kayabildiği

görülmüştür. Bunun örnekleri için

kitle psikolojisi alanında yapılmış

araştırmaları incelemenizi tavsiye

ederim.

Çağımızda teknolojinin gelişimi,

iletişim kanallarının çeşitlenmesi ile

aslında bambaşka bir paradoks ile

de karşı karşıyayız. Bu gelişme bir

taraftan daha önce hiç gitmediğimiz,

görmediğimiz, hiç tanımadığımız

ülkeler ve insanlar hakkındaki

stereotipleri, önyargıları kırdığımız

imkânlar yaratabilirken, diğer taraftan

tarihte görülmemiş bir hızla yeni

önyargılar oluşturmaya da vesile

olabiliyor. Üstelik, artık yapay zeka,

Baltaş Bilgievi | 17


makine öğrenmesi ile insandaki

önyargı potansiyelini bir taraftan

ortadan kaldırdığımızı düşünürken

yeni bir önyargı deryasına da adım

atıyor olabiliriz. Çünkü yarattığımız,

çoğalttığımız algoritmalar ve

kodlamalar daha karmaşık hale

geldikçe oluşan karar sistematikleri

de genellemeleri arttıracaktır. Birçok

açıdan faydalar içeren, yeni bakış

açıları, yeni bağlantılar, yeni neden

sonuç ilişkileri ve yeni çözümler

getiren büyük veri temelde bir yığın

değil de nedir? Böyle bir veri yığını

analizler ve yorumlarla kararlarda

genelleme ihtimalini ve buna dayalı

yeni önyargıların oluşması riskini

arttırmıyor mu? İnsandaki önyargılar

da en temelde bir nevi yığına ve

genellemelere dayanmıyor muydu?

İş yaşamında bağlılık, motivasyon,

iletişim, ekip çalışması, liderlik

kavramları etrafında yaşanan

sorunların en temel çözümlerinde

en iyi sonuçlar aslında insan, insanın

zihni, düşünce yapısı, davranışı

ile ilgili konuları farkındalıkla ele

alan yöntem ve yaklaşımlarla elde

ediliyor. Bu konuda yığınla araştırma,

makale, danışmanlık projeleri

örneklendirilebilir. Bilişsel önyargılar

ile ilgili farkındalığımız arttıkça

Çağımızda teknolojinin

gelişimi, iletişim kanallarının

çeşitlenmesi ile aslında

bambaşka bir paradoks ile de

karşı karşıyayız. Bu gelişme

bir taraftan daha önce hiç

gitmediğimiz, görmediğimiz,

hiç tanımadığımız ülkeler ve

insanlar hakkındaki stereotipleri,

önyargıları kırdığımız imkânlar

yaratabilirken, diğer taraftan

tarihte görülmemiş bir hızla yeni

önyargılar oluşturmaya da vesile

olabiliyor.

hem bireysel, hem kurumsal, hem de

toplumsal hatalarımızdan dönmek,

onları telafi etmek de daha mümkün

ve daha kolay hale geliyor. Geribildirim

dediğimiz şey tam da bu türden bir

farkındalık için sahip olduğumuz en

sihirli yöntem olmadı mı?

Önyargısız bir yaşam mümkün mü?

Bilişsel önyargılar insan doğasına

ait. Amerikalı psikolog ve filozof

William James’in (1842-1910) “Birçok

insan düşündüğünü zannettiği

sırada aslında sadece önyargılarını

düzenlemektedir” sözü manidardır.

Eğer önyargılarınızdan tamamen

kurtulmak istiyorsanız, o zaman

size kötü bir haber: Bu maalesef pek

mümkün değil. Burada kastettiğim

belirli bir önyargının kendisi değil.

Çünkü belirli bir önyargıyı hedefleyen

gayretler, zamanla, deneyim ve bilgi

ile de sonuç veriyor. Ama önyargıyı

üreten yapı, sistem, mekanizma

adına ne derseniz deyin, o sabit.

Önyargı dediğimiz şey aslında karar

verme sürecimizin bir parçası,

bazen de sonucu. Aslında onlar

bizim yargılarımız, ulaştığımız

sonuçlar. Hatalı ya da olumsuz

da olsa. Önyargılar, otomatik

olarak, çoğunlukla bilinçsizce

oluşturduğumuz genellemelerdir.

Çoğunlukla farkında bile değilizdir,

ancak üzerinde düşünürsek,

geribildirim alırsak fark edebiliriz.

Öyle bile olsa, kabullenmesi

kolay değildir, önyargımızı “inkâr

etmek, reddetmek” ilk ve yaygın

tepkilerimizdir.

İyi haber, bu mekanizmayı

dengeleyebiliriz: kendimizi bilerek,

tanıyarak. İnsan aynı zamanda, ahlak,

erdem, hoşgörü, iyilik gibi öğretilere,

akıl, şüphe, bilgi, sorgulama, öğrenme

gibi becerilere sahip.

Her şey aslında hem olumlu, hem de

olumsuz tarafları ile birlikte bir bütün

olarak var. Hiçbir şey dikensiz gül

veya kılçıksız balık olarak “pürüzsüz”,

“sorunsuz” değil. Hoşumuza

gitmeyen şeylerin de yaşamda, bu

gezegende bir işlevi var. O yüzden

hoşumuza gitmeyen zorluklara ve

olumsuzluklara, hayatımızdaki

olumlu şeyleri mümkün ve belki daha

da anlamlı kılan unsurlar olarak

bakabiliriz.

Önyargıların sorun yaratma ve

sorunları büyütme potansiyeline

karşı tabii ki kanunlar, kurallar,

sistemler, metotlar, yaklaşımlara da

ihtiyaç var. İş yaşamında da geçmişten

bugüne öğrenilmiş dersler, edinilmiş

deneyimler ile çok yol katedildi.

18 | Baltaş Bilgievi


Ancak tüm sistemlere, yaklaşımlara

rağmen önyargılar hala kararlarda

bir adaletsizlik, haksızlık, ayrımcılık

yönünde potansiyel bir tehdit olarak

varlar.

Önyargılara karşı önyargısız çözüm:

Gerçekçi olmak

Önyargılarımızı basitçe ortadan

kaldırabileceğimizi düşünmek çok

da gerçekçi olmayacaktır. Dilek,

temenniler, güzel sözler, politik

doğruculuk ile önyargıları ortadan

kaldırmak pek mümkün olmuyor.

Bunun yerine gerçekçi ve ümitvar

bir yaklaşım ile bakış açımızı

güçlendirmek en akılcı yol gibi.

Buna dair en çarpıcı örneklerden

biri “Stockdale Paradox” kavramı

altında görülebilir. 4 Bu kavram

Vietnam Savaşı’nda esir düşen ve 7,5

yıl esaret altında kalan Amerikalı

Amiral James Stockdale’in esir

kampından kurtuluş hikâyesine

dayanır. Jim Collins’in From Good to

Great isimli kitabında yer verdiği bu

hikâye, uygulaması azınlık için ama

anlaşılması herkes için mümkün olan

bir yaşam dersidir. Amiral Stockdale,

esir kampından kurtulamayanlar

kimlerdi sorusuna verdiği “iyimserler”

cevabı ile ilk etapta şaşırtıcı gelen ama

düşününce hepimizin hak verdiği

bir sonuca götürüyor bizi: “Mevcut

durumunuzun en acımasız gerçeği ile

yüzleşme disiplinini, sonunda galip

geleceğinize olan inancınız ile asla

karıştırmamalısınız.”

Kurumlarda çalışanların en

önemli önceliği birlikte çalıştığı

diğer kişileri insan olarak, birey

olarak tanımak olmalıdır. İnsan

kaynaklarının en önemli işlevi de

bunu çeşitli araç ve metotlarla

kurumsal kültürün bir parçası

haline getirmek olmalıdır. Böyle

bir kurumda, performans ve başarı

için çıktığımız sahada önyargıların

ataklarına karşı güçlü bir savunma

hattına sahip oluruz: Açık iletişim,

ekip çalışması, adil liderlik.

Önyargılarımızın dengesini de

Stockdale hikâyesindeki gibi bir

gerçekçilikle, onlardan kurtulmaya

çalışmak yerine farkında olarak,

bilinçle, araştırarak, teyit ederek,

sorgulayarak, sorarak, öğrenerek

sağlayabiliriz. Saf bir iyimserlik ile

sorunsuz bir yaşam arayışı aslında

kaçınmaya çalıştığımız “sorunlara”

pek bir çözüm de getirmiyor neticede.

Ancak zihnimiz de o esnada boş

durmayacak ve bize her fırsat

bulduğunda “oyun oynamaya :)”

devam edecektir. Bu farkındalıkla,

kararlarımızı verirken zihnimizi

beslediğimiz kaynakları çeşitlendirip,

mahşerin üç atlısı diye ifade ettiğim

“Akıl, Ahlak ve Vicdan” süzgecinden

geçirirsek, önyargılarımızın olumsuz

etkisini en aza indirdiğimiz bir

yaşam hem bireysel, hem kurumsal,

hem de toplumsal seviyede mümkün

olacaktır. Bu esnada çeşitli araçlarla,

yöntemlerle, kurallarla kontrol,

denetim ve sorgulama ise her koşulda

bir gerek şart olmaya devam edecektir.

Sonuç

Bana göre temelde insanı tanımak,

insanlar arasındaki birebir iletişimi

kurmak, geliştirmek, bu yolla ortak

paydaları görmek önyargılarda

boğulmayı engelleyecek belki de en

iyi yöntemdir. Bu yüzden kurumlarda

çalışanların en önemli önceliği birlikte

çalıştığı diğer kişileri insan olarak,

birey olarak tanımak olmalıdır.

İnsan kaynaklarının en önemli işlevi

de bunu çeşitli araç ve metotlarla

kurumsal kültürün bir parçası

haline getirmek olmalıdır. Böyle

bir kurumda, performans ve başarı

için çıktığımız sahada önyargıların

ataklarına karşı güçlü bir savunma

hattına sahip oluruz: Açık iletişim,

ekip çalışması, adil liderlik.

Kaynakça:

1. Dan Ariely soruyor, kararlarımız kendi kontrolümüzde

mi? [İnternet]. Uygun erişim: https://www.ted.com/

talks/dan_ariely_are_we_in_control_of_our_own_

decisions?language=tr

2. List of cognitive biases [İnternet]. Uygun erişim: https://

en.wikipedia.org/wiki/List_of_cognitive_biases

3. Moskowitz G. Are we all inherently biased? [İnternet]. Uygun

erişim: https://www1.lehigh.edu/research/consequence/arewe-all-inherently-biased

4. The Stockdale Paradox [İnternet]. Uygun erişim: https://www.

jimcollins.com/concepts/Stockdale-Concept.html

Baltaş Bilgievi | 19


Ahmet Kesim

Baltaş Grubu, Eğitim Program Yöneticisi

Önyargılar ve

Kurumlarda

Karar Hataları

Karar verme süreçlerine ilişkin

literatür incelendiğinde genellikle bu

süreçlerin klasik rasyonel normlara

dayalı olan çeşitli matematiksel ve

istatistiki modeller aracılığı ile tarif

edilmeye çalışıldığı görülmektedir. 1

Gerçek yaşamdaki karar süreçleri ile

anılan modellerin öngördüğü karar

süreçleri arasındaki uyuşmazlıkların

temelinde ise modellerin yetersizliği

ya da bazı bilişsel önyargıların yattığı

varsayılır. Nitekim bazı koşullar

altında verilen kararlar ve ilgili

karar süreçleri rasyonel modeller ile

açıklanamamaktadır. Bireylerin karar

verirken sıklıkla tutarsız ve mantıksız

davranmaları ya da rasyonel olmayan

davranışlar sergilemeleri bunlara

örnek teşkil etmektedir.

Hangi modeli kullanırsanız kullanın,

var olan karar verme tuzaklarını

bilmek ve bunlardan kaçınmak

önemlidir. Daniel Kahneman ve

Amos Tversky, insanların nasıl karar

verdiklerini incelemek için onlarca

yıl harcadılar. Bu araştırmalarının

sonucunda insanların aşırı güven

önyargısı, geçmiş görüş önyargısı,

çapalama önyargısı, çerçeveleme

önyargısı ve bağlılığın artması

önyargısı gibi karar hatalarından

etkilendiğini bulmuşlardır.

Bu makalede bu karar hatalarından

bir tanesi olan bağlılığın artması

önyargısından (escalation of

commitment) bahsedilmiş ve buna

dair kurumsal dünyadan bir örneğe

yer verilmiştir.

Bağlılığın artması, mevcutta

izlenen yolun takip edilmesinin

kötü sonuçlanabileceğinin

ortaya çıkmasından sonra,

bireylerin başarısız bu eylem

rotasında ısrar etmesiyle

gerçekleşir. Bazen “batık

maliyetler yanılgısı” olarak

adlandırılır; çünkü devam etme

genellikle kişinin zaten eylem

sürecine yatırım yapmış olduğu

fikrine dayanır.

Bağlılığın artması önyargısı

Bağlılığın artması, mevcutta

izlenen yolun takip edilmesinin

kötü sonuçlanabileceğinin ortaya

çıkmasından sonra, bireylerin

başarısız bu eylem rotasında

ısrar etmesiyle gerçekleşir. Bazen

“batık maliyetler yanılgısı” olarak

adlandırılır; çünkü devam etme

genellikle kişinin zaten eylem sürecine

yatırım yapmış olduğu fikrine dayanır.

Örneğin, kullanılmış bir araba satın

alan ve birkaç haftada bir tamir ettiren

bir kişiyi hayal edin. Bu durumla başa

çıkmanın etkili bir yolu, daha fazla

zarara uğramadan arabayı satmak,

hurdaya çıkartmak ya da bozulana

20 | Baltaş Bilgievi


kadar kullanmak olabilir. Bununla

birlikte, birçok insan, ilk yatırımlarını

geri kazanabileceklerini umarak,

arabayı tamir etmek için saatlerini

ve yüzlerce, hatta binlerce dolarını

harcar. Böylece, kayıplarını azaltmak

yerine, kararlarını haklı çıkarmaya

çalışırken zaman ve enerji harcarlar.

Bu önyargının kurumsal dünyadan

klasik bir örneği Motorola Inc.’in

Iridium projesidir. 1980’lerde, dünya

çapında telefon kapsama alanı zayıftı.

Örneğin, Cleveland’dan Kalküta’ya

bir çağrı almak, birkaç farklı ülkedeki

telefon operatörleri zinciriyle

uğraşmak saatler alabiliyordu. Dünya

çapında telefon erişimini iyileştirmek

için iş dünyası içinde gerçek bir

ihtiyaç vardı. Motorola, bu sorunu

66 düşük yörüngeli uydu kullanarak

çözmeyi ve kullanıcıların dünyanın

herhangi bir yerine doğrudan arama

yapmalarını sağlamayı öngördü. Fikir

geliştirme zamanında, proje teknolojik

olarak gelişmiş, sofistike ve finansal

açıdan mantıklıydı. Motorola, 1991

yılında Iridium’u ayrı bir şirket olarak

ayırdı. Araştırmacıların ürünü fikir

aşamasından piyasaya sürülmesine

kadar geliştirmeleri toplam 15 yıl

sürdü. Bununla birlikte, 1990’larda,

cep telefonu teknolojisi manzarası

1980’lerdekinden önemli ölçüde

farklıydı ve dünya çapında yaygın cep

telefonu kapsama alanı, Iridium için

öngörülen müşteri tabanının çoğunu

ortadan kaldırdı. Bu gelişmelere dikkat

etselerdi, karar vericiler 1990’ların

başında bir noktada projeden

vazgeçebilirdi. Bunun yerine 1998’de

Iridium telefonu piyasaya sürdüler.

Telefon 3.000 dolara mal oldu ve

kelimenin tam anlamıyla bir tuğla

büyüklüğündeydi. Üstelik telefonu

hareket halindeki arabalarda veya bina

içinde kullanmak da mümkün değildi.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, proje

başarısız oldu ve Iridium 1999’da iflas

başvurusunda bulundu. Sonunda,

şirket bir grup yatırımcı tarafından

25 milyon dolara satın alındı (oysa

şirketin ürününü geliştirmesi 5 milyar

dolara mal oldu), operasyonlarını

küçülttü ve ABD Savunma Bakanlığı

tarafından sabit hatlar veya cep

telefonları ile hizmet verilmeyen

alanlardaki askerleri birbirine

Bireylerin ilk kararlarının artık

ekonomik bir anlam ifade

etmediğini kabul etmekten

korkmadıkları bir örgütsel

iklim yaratmak, karar vericinin

yaşayabileceği pişmanlığı

azaltabileceğinden bağlılığın

artması önyargısını önlemede

işe yarayabilir.

bağlamak için kullanılmasına karar

verildi. 2

Peki bağlılığın artması önyargısı

neden oluyor?

Bunun birçok nedeni olabilir, ancak

ikisi özellikle önemlidir. İlk olarak,

karar vericiler hatalı olduklarını

kabul etmek istemeyebilirler. Bunun

nedeni kişisel gurur veya böyle bir

kabulün sonuçlarından korkma

olabilir. İkincisi, karar vericiler, daha

fazla zaman ve enerji harcamanın bir

şekilde kayıplarını telafi etmelerine

yardımcı olabileceğine yanlış bir

şekilde inanabilirler.

Sonuç olarak bu karar hatasını nasıl

önleriz?

Etkili karar vericiler, ısrarın gerçekte

ne zaman işe yarayabileceği ile

ne zaman bağlılığın artması

anlamına gelebileceğini zaman

açısından birbirinden ayırarak bu

önyargıdan kaçınabilirler. Bağlılığın

artmasını önlemek için katı geri

dönüş noktalarına sahip olmayı

düşünebilirsiniz. Örneğin, arabayı

tamir etmek için 15000 TL’den fazla

harcamayacağınızı ve o noktaya

geldiğinizde satacağınızı önceden

belirleyebilirsiniz. İlk satın alma ve

sonraki satış kararları için ayrı karar

vericiler atamayı da düşünebilirsiniz.

Kararın hala mantıklı olup olmadığını

görmek için başlangıçta sağlam bir

kararın periyodik değerlendirmeleri

de bağlılığın artması önyargısını

önlemenin başka bir yoludur. Bu

tür bir inceleme, ilk kararın hemen

uygulanmadığı, bunun yerine uzun

bir geliştirme sürecinden geçmesi

gereken Iridium telefon gibi projelerde

özellikle önem kazanmaktadır. Bu

gibi durumlarda, değişen piyasa

koşulları karşısında ilk kararın

sağlamlığının periyodik olarak

değerlendirilmesi kritiktir. Son olarak,

bireylerin ilk kararlarının artık

ekonomik bir anlam ifade etmediğini

kabul etmekten korkmadıkları bir

örgütsel iklim yaratmak, karar

vericinin yaşayabileceği pişmanlığı

azaltabileceğinden bağlılığın artması

önyargısını önlemede işe yarayabilir. 3

Kaynakça:

1. Chater N, Oaksford M, Nakisa R, Redington M. Fast, frugal, and

rational: how rational norms explain behavior, Organizational

Behavior and Human Decision Processes 2003; 90: 63–86.

2. Finkelstein S, Sanford SH. Learning from corporate mistakes:

the rise and fall of Iridium. Organizational Dynamics 2000;

29(2): 138–148.

3. Wong KFE, Kwong JYY. The role of anticipated regret in

escalation of commitment. Journal of Applied Psychology 2007;

92: 545–554.

Baltaş Bilgievi | 21


İdil Sevil

Baltaş Grubu, Eğitim Program Yöneticisi

Yargının Önü

ve Arkası

romantik

22 | Baltaş Bilgievi

tembel

cahil

soğuk

Kendi bakışımız davranışımızı

değil niyetimizi görür;

karşımızdakinin davranışını

ise kendi önyargımıza göre

yorumlarız. Tam da bu

sebeple, önyargılarımızın

farkında olursak

karşımızdakinin niyetine

alternatif yorumlar

getirebilme yetisine sahip

oluruz.

Arap

Alman

Amerikalı

İtalyan

Eğitimlerde sık yaptırdığım bu

uygulamada, sıfat grubu ile toplum

grubunu eşleştirmelerini rica ettiğim

katılımcıların cevapları neredeyse istisnasız

aynı oluyor. Nedeni, kültürel stereotipler

(kalıp yargılar) olarak hayata yansıyan

önyargılarımız. Bir araştırma, kültürel

stereotiplerin genelde toplumların duygusal

farklılıklarını yansıttığını ortaya koyuyor:

‘Soğuk Almanlar’, ‘sıcakkanlı Akdenizliler’

gibi... Bir araştırmada deneklere 10 ulus/

etnik grup adı, 84 kişilik özelliği verilmiş

ve her ulusun hangi özelliklere sahip

olduğunu belirtmeleri istenmiş. En sık

belirtilen özellikler arasında ‘eğlence

düşkünü Amerikalılar’, ‘sessiz ve düşünceli

Çinliler’, ‘durgun ve soğuk İngilizler’,

‘fevri İrlandalılar’, ‘heyecanlı İtalyanlar’,

‘hırslı Museviler’, ‘gamsız Zenciler’, ‘çabuk

öfkelenen ve saldırgan Türkler’ var. 1

Araştırmada kültürel önyargıların daha çok

duyguları kapsadığı vurgulanıyor.

Önyargı neden var?

İnsan, enerjiyi verimli kullanmak isteyen

bir varlık. Bu yüzden bildiklerinden yola

çıkıyor, kestirmeler kullanıyor, hızla sonuca

varmak istiyor. Önyargı bu yüzden var.

Önden gelen bir yargı olmadan, ilk defa

görür gibi, yeni tanışır gibi çevremize

bakmak çok değişik, yaratıcı ve eğlenceli

olabilirdi ancak insan daha çok hız ve

verimlilik arıyor. Zamandan ve enerjiden

kazanmak istiyor. Ancak önyargı kimi

zaman işleri, kararları, davranışları

çabuklaştırırken kimi zaman da aşması

zor engeller oluşturarak kişiye destek

yerine köstek oluyor. İşte tam da bu durum,

Kültürel Keşif seminerlerinde üzerinde

durduğumuz tutum.

İnsan kendini niyetine, karşısındakini

davranışına göre yargılar. 2 Kendi bakışımız

davranışımızı değil niyetimizi görür;

karşımızdakinin davranışını ise kendi

önyargımıza göre yorumlarız. Tam da

bu sebeple, önyargılarımızın farkında

olursak karşımızdakinin niyetine

alternatif yorumlar getirebilme yetisine

sahip oluruz. ‘Kültürel Keşif’in ilk adımı,

önyargıyı bertaraf etmek değil ancak bunu

fark etmek. Yapması yazması kadar kolay

olmayan, ince ince işlenmesi gereken bir

farkındalık süreci. Ancak sonunda bakış,

anlayış, dolayısıyla yaşama alanımızı epey

genişletiyor.

Acaba yargının önden gideni gibi arkadan

geleni olsaydı, ‘arkayargı’ ‘önyargı’dan

farklı mı olurdu? Büyük ihtimalle, evet.

Çünkü güçlü önyargılar, genellikle, sağlıklı

yargılar oluşturmaya engel teşkil ediyor.

Olumsuz önyargılar taraflar arasındaki

psikolojik mesafeyi artırıyor. Örneğin,

yabancı düşmanlığının en güçlü olduğu

yerler, göçmenlerden en uzak yaşayan

toplumlar. 3 Yerel olarak baktığımızda da

benzer tablo karşımıza çıkıyor: İnsanlar

kendilerinden ‘uzak buldukları’ kişilerle

‘nadiren’ ya da ‘bazen’ aynı ortamda

bulunuyor, arkadaşlık veya alışveriş ediyor.

‘Bizden olmayanlar’ ile aramızdaki temas

oldukça düşük. 4

Sonuç

Yazının girişinde konu ettiğimiz kültürel

stereotiplere dönersek, bunların genelde

olumsuz niteliklerden oluşması belki

de onlara kıyasla kendimizi daha iyi

görmek istediğimizdendir. Bu sadece

bizim için değil, her toplum için geçerli.

Gündelik konuşmalarda bir espri

düzeyinde kaldığında suya sabuna

dokunmayacak bu önyargılar, iş birlikte

çalışıp üretmeye geldiğinde aşılması zor

engeller oluşturuyor. Bu önyargıları ele alıp

inceleyip sonunda ‘arkayargı’ oluşturmak

gerekiyor – ki ‘arkayargı’nın önyargıdan ne

denli farklı olduğunu görmek de bir başka

zenginleştirici deneyim.

Kaynakça:

1. Kağıtçıbaşı, Ç. İnsan ve insanlar. Duran Ofset matbaası; 1976.

2. Amerikalı yazar Stephen Covey’in deyişi.

3. Azari SS. Ethnic visibility, context, and xenophobia: a

European perspective [İnternet]. Uygun erişim: https://

escholarship.org/content/qt5h2835n1/qt5h2835n1_noSplash_

bfb954402e2e07d5035463383f7ab840.pdf?t=nl758z

4. Konda Barometresi: Bir Arada Yaşamak, Kasım 2014

[İnternet]. Uygun erişim: https://konda.com.tr/wp-content/

uploads/2017/03/KONDA_1411_BIR_ARADA_YASAMAK.pdf



Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!