13.01.2013 Views

Download (871Kb) - Süleyman Demirel Üniversitesi

Download (871Kb) - Süleyman Demirel Üniversitesi

Download (871Kb) - Süleyman Demirel Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

T.C<br />

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ<br />

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ<br />

İŞLETME ANABİLİM DALI<br />

TÜRKİYE VE OECD ÜLKELERİNDE SAĞLIK SİSTEMLERİ VE<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

TEZSİZ YÜKSEKLİSANS BİTİRME PROJESİ<br />

NURGÜL YAVUZ<br />

DANIŞMAN: DOÇ. DR. İSMAİL BEKÇİ<br />

ISPARTA, 2011<br />

i


Önsöz<br />

Sağlık, hayatımızın en temel yapı taşıdır. Aldığımız her nefeste, attığımız her<br />

adımda, bütün bir ömürde sağlık değişmez paydamızdır. Gelişmiş ülkelerdeki sağlık<br />

sistemleri ve son yıllarda Türkiye’de daha sağlıklı bir yaşam için yapılan sağlık<br />

reformlarını konu alan bu çalışmada bana destek olan ailem ve iş arkadaşlarıma<br />

minnetimi bildirir ve çalışmam boyunca yardımlarını esirgemeyen Doç. Dr. İsmail<br />

BEKÇİ’ye teşekkür ederim.<br />

Nurgül YAVUZ<br />

ii


Özet<br />

Türk toplumunda sağlık düzeyinin geçmişten günümüze kadar nasıl geliştiği,<br />

bu konuda yapılan iyileştirmeler ve hükümetlerin sağlık politikaları ile ilgili bilgiler<br />

verilerek ülkemizde sağlık sektörünün genel yapısı incelenmiştir.<br />

Birleşmiş Milletler Örgütünün bir kuruluşu olan DSÖ (Dünya Sağlık<br />

Örgütü)’nün son yıllarda sağlık konusunda ülkeler düzeyinde, daha sonra da bireyler<br />

düzeyinde sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ve sağlıklı bireyler olarak yaşamın<br />

devam etmesi yolunda yaptığı çalışmalar değerlendirilmiştir.<br />

Türkiye’de sağlık sistemi Cumhuriyetten günümüze kadar sürekli<br />

düzenlemeler ve yeniliklere sahne olmuş, fakat yapılan iyileştirmeler sağlık<br />

hizmetlerinde dünya standartlarını yakalamaya yeterli olmamıştır. Türkiye, 2003<br />

yılında SDP (Sağlıkta Dönüşüm Programı) ile sağlık alanında etkin, verimli,<br />

hakkaniyetli sağlık hizmeti sunmak için bir dizi tedbirler almış ve bunları<br />

uygulamaya koymuştur. SDP bütün hatları ile ele alınmış ve Türkiye’de sağlık<br />

alanında kaliteli hizmet sunumu, sağlık hizmetlerinin tek çatı altında toplanması vs.<br />

konuları hakkında bilgi verilmiştir.<br />

SDP ile yapılan reformlar ve iyileştirmeler, üst orta gelir düzeyine sahip<br />

ülkeler referans alınarak yapılmış, OECD üye ülkelerdeki sağlık sistemleri<br />

incelenmiş ve sağlık hizmetlerinde gelinen nokta OECD ülkeleri göstergeleri ile<br />

karşılaştırılmıştır.<br />

iii


ABSTRACT<br />

The development of health status of Turkish society from past to present<br />

along with the improvements on this issue, and the general structure of health sector<br />

have been studied by giving information on health policies of governments.<br />

The efforts of the World Health Organization (WHO) in recent years, an<br />

establishment under the Organization of the United Nations, to improve health<br />

services and people’s level of well being at national levels and then at the level of<br />

individuals were discussed.<br />

Although continuous adjustments and improvements have been done on<br />

health care system in Turkey since the beginning of Turkish Republic, most of the<br />

developments in health services fell behind the world standards. Since 2003 Turkey<br />

has taken a series of measures to improve the health system through the SDP (the<br />

Health Transformation Program) and implemented those measures in order to deliver<br />

more effective, efficient, and equitable health care service. SDP has been discussed<br />

in all details and information has been given on such issues as the delivery of high<br />

quality service in the field of health care and the the unification of health services<br />

under one roof.<br />

The reforms and improvements achieved through SDP have been made in<br />

reference to upper-middle-income countries, the health systems in OECD member<br />

countries were examined and the level reached has been compared with indicators of<br />

health care in OECD countries.<br />

iv


İÇİNDEKİLER<br />

BİRİNCİ BÖLÜM ...................................................................................................................... 10<br />

1.GENEL OLARAK SAĞLIK VE SAĞLIK HİZMETLERİ .................................................................. 10<br />

1.1.Bir İçgüdü Olarak Sağlık ................................................................................................ 10<br />

1.2. Bilimdeki Gelişmelerin Sağlık Hizmetlerine Yansımaları ............................................. 11<br />

1.2.1. Mistik Dönem ....................................................................................................... 11<br />

1.2.2. Polifarmasi Dönemi .............................................................................................. 11<br />

1.2.3. Etiyolojik Tedavi Dönemi ..................................................................................... 12<br />

1.2.4. Çağdaş Dönem ..................................................................................................... 12<br />

1.3.Dünyada Sağlık Hizmetlerinin Gelişimi ........................................................................ 15<br />

1.3.1.Hastanelerin Gelişimi ............................................................................................ 17<br />

1.4. Sağlık Hizmetlerinin Sınıflandırılması .......................................................................... 19<br />

1.4.1. Koruyucu Sağlık Hizmetleri .................................................................................. 19<br />

1.4.2.Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri................................................................................ 21<br />

1.4.3.Rehabilite Edici (Rehabilitasyon) Sağlık Hizmetleri ............................................... 23<br />

İKİNCİ BÖLÜM ........................................................................................................................ 24<br />

2.TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE YAPILANMASI ....................... 24<br />

2.1.Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Tarihsel Gelişimi ........................................................ 24<br />

2.1.2.1920‐1938 Dönemi ............................................................................................... 24<br />

2.1.3.1938‐1960 Dönemi ............................................................................................... 27<br />

2.1.4. 1961‐1980 Dönemi: ............................................................................................. 29<br />

2.1.4. 1980 – 2000 Dönemi ............................................................................................ 30<br />

2.1.5. 2000‐………. Dönemi ............................................................................................. 31<br />

2.2. TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN YAPILANMASI ................................................... 32<br />

2.2.1. Sağlık Hizmetlerinin Örgütlenmesi ....................................................................... 32<br />

2.2.2.Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ........................................................................... 37<br />

v


2.2.3.Sağlık Hizmetleri Arzı ............................................................................................ 40<br />

2.2.4. Toplumun Sağlık Düzeyi ....................................................................................... 49<br />

2.2.5. İnsan Kaynakları ................................................................................................... 50<br />

2.2.6.Sağlık Bilgi Sistemleri............................................................................................. 50<br />

2.2.7. İlaç Politikaları ...................................................................................................... 52<br />

2.2.8.Sağlık Bakanlığının Mevcut Yapısı ......................................................................... 54<br />

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM .................................................................................................................... 56<br />

3.REFORMLAR ÖNCESİ TÜRK SAĞLIK SİSTEMİ VE OECD SAĞLIK SİSTEMİ .............................. 56<br />

3.1.Yakın Tarihte Yapılan Sağlık Reformları Öncesi Türk Sağlık Sistemi ............................. 56<br />

3.1.1.2003 Yılında Türkiye’de Sağlık Finansmanı ........................................................... 56<br />

3.1.2. 2003 Yılında Sağlık Harcamaları ........................................................................... 58<br />

3.1.3. Sağlık Hizmetlerinin Sunulması ............................................................................ 60<br />

3.2.OECD Üye Ülkelerde Sağlık Sistemi .............................................................................. 61<br />

3.2.1.Üye Ülkelerde Sağlık Düzeyi ve Sağlık Harcamaları .............................................. 63<br />

3.2.2. Üye Ülkelerde Sağlık Sistemi ................................................................................ 68<br />

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ............................................................................................................... 77<br />

4.TÜRKİYE’DE YAKIN TARİHTE YAPILAN SAĞLIK REFORMLARI VE OECD ÜLKELERİ İLE<br />

KARŞILAŞTIRILMASI ................................................................................................................ 77<br />

4.1. Türkiye’de Yakın Tarihte Yapılan Sağlık Reformları ..................................................... 77<br />

4.1.1.Sağlıkta Dönüşüm Programı .................................................................................. 77<br />

4.1.2. SDP Kapsamındaki Yönetişim Reformları ............................................................. 89<br />

4.2. Türkiye’de Sağlık Reformları ve OECD Ülkeleri ile Karşılaştırılması ............................ 90<br />

4.3.OECD Ülkelerindeki Sağlık Durumu Belirleyicileri ve Türkiye Karşılaştırması .............. 93<br />

SONUÇ .................................................................................................................................. 106<br />

KAYNAKÇA ............................................................................................................................ 108<br />

ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................................ 111<br />

vi


KISALTMALAR<br />

SDP Sağlıkta Dönüşüm Programı<br />

SB Sağlık Bakanlığı<br />

NHS İngiliz Ulusal Sağlık Sistemi<br />

DSÖ Dünya Sağlık Örgütü<br />

MB Maliye Bakanlığı<br />

HMO Health Maintenance Organisations<br />

SGK Sosyal Güvenlik Kurumu<br />

AB Avrupa Birliği<br />

TSH Temel Sağlık Hizmetleri<br />

WHO - EURO DSÖ Avrupa Ülkeleri<br />

GSYİH Gayri Saf Yurt İçi Hasıla<br />

GSMH Gayri Safi Milli Hasıla<br />

OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma<br />

Teşkilatı<br />

GB Genel Bütçe<br />

DS Döner Sermaye<br />

DPT Devlet Planlama Teşkilatı<br />

Bağ-Kur Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar<br />

Kurumu<br />

ABD Amerika Birleşik Devletleri<br />

TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu<br />

PBS Personel Bilgi Sistemi<br />

MERNİS Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi<br />

vii


ŞEKİLLER DİZİNİ<br />

Şekil 1. İşlevlerine Göre Sağlık Sektöründe Yer Alan Kurum ve Kuruluşlar,<br />

Türkiye<br />

Şekil 2. Sağlık Bakanlığı Merkez Teşkilatı Şeması<br />

Şekil 3. Sağlık Bakanlığı Taşra Teşkilatı Şeması<br />

Şekil 4. Türkiye’de Sağlık Alanında Başlıca Fonksiyonlar<br />

viii


TABLOLAR DİZİNİ<br />

Tablo 1. Hastanelerin Dağılımı, Türkiye, Şubat 2007<br />

Tablo 2. Türkiye’de Özel Sektöre Ait Teşhis ve Tedavi Kuruluşları, 2006<br />

Tablo 3. Türkiye’de Sağlık Harcamaları<br />

ix


BİRİNCİ BÖLÜM<br />

1.GENEL OLARAK SAĞLIK VE SAĞLIK HİZMETLERİ<br />

1.1.Bir İçgüdü Olarak Sağlık<br />

Canlıların temel içgüdüsü neslini sürdürmek ve sağlığını korumaktır.<br />

Beslenme, tehlikeden kaçınma, çiftleşme, acı dindirme gibi içgüdü olarak tanımlanan<br />

diğer birçok güdü ve davranışın kaynağı bu temel içgüdüdür.<br />

En basit canlılar olan, bitkilerin çoğunun güneşten gelen enerjiden en iyi<br />

biçimde yararlanabilmek için, yaprak ve çiçeklerini sürekli olarak güneşe doğru<br />

döndürdüğü ve gün boyunca onun hareketlerini izlediği bilinmektedir.<br />

Sağlığı koruma içgüdüsü hayvanlarda daha da gelişmiştir. Doğrudan sağlığı<br />

koruma ya da sıkıntıları gidermeye yönelik davranışlar sergilemektedir. Örneğin,<br />

etobur olan köpekler, kabızlık sıkıntısı olduğunda otlar arasındaki bir tür ayrık otunu<br />

bulur ve onu yiyerek müshil etkisinden yararlanır. Gözünde katarakt gelişen keçi,<br />

gözünü çalılara sürterek bir tür katarakt ameliyatı yapar. Hayvanlar bu tür<br />

davranışları sadece kendileri için sergilememekte diğer hayvanlara da yardım<br />

etmektedirler. Örneğin; birçok hayvan yaralı olan diğer bir hayvanın yarasını<br />

yalayarak pansuman yapmaktadır.<br />

Bu gözlem ve örneklerden hareketle, nesli sürdürmeye ve sağlığı korumaya<br />

yönelik davranışların, canlıların yeryüzünde var oluşu ile başladığını ve günümüze<br />

kadar devam ettiğini söyleyebiliriz. Sağlık hizmetlerinin insanlıkla birlikte var<br />

olageldiği, sağlık hizmetleri tarihinin insanlık tarihi ile yaşıt olduğu ve ilk eczacı ve<br />

doktorun ilk insan olduğu söylenebilir. İnsan topluluklarının örgütlü toplumlara<br />

dönüşmesi süreci, iş bölümü ve uzmanlaşmaya ortam hazırlayarak, sağlık meslekleri<br />

ve sağlık insan gücünün doğmasına sebep olmuştur. Sağlık hizmetlerinin örgütlü<br />

hizmetler grubu haline gelmesi ise sağlık sektörünün oluşmasını sağlamıştır.<br />

10


1.2. Bilimdeki Gelişmelerin Sağlık Hizmetlerine Yansımaları<br />

Sağlık hizmetleri, gerek sağlık politikası yani hizmet sunma biçimi ve<br />

sektörün yapılanması gerekse bilimsel-teknolojik düzey ve anlayış yönünden sürekli<br />

bir değişim ve gelişim içinde olmuştur. Bu gelişim ve değişimde, bilimdeki gelişim<br />

ve birikimle birlikte(bilimsel dinamik), toplumların içinde bulunduğu üretim ilişkileri<br />

ve düzeyi (toplumsal dinamik) belirleyici olmuştur. Bilimsel gelişimin sağlık<br />

hizmetlerine yansıması açısından sağlık hizmetleri başlıca dört anlayıştan /<br />

dönemden geçmiştir.<br />

1.2.1. Mistik Dönem<br />

İlkçağlarda, her türlü iyilik ve kötülük durumu birtakım doğaüstü güçlere ve<br />

olaylara dayandırılmakta idi. Örneğin; “birinin hastalanması durumu” o kişinin iyi ya<br />

da kötü mistik güçleri kızdırdığı ve bundan ötürü de cezalandırıldığı şeklinde<br />

algılanıyordu. Bunun bir sonucu olarak, birtakım içgüdüsel davranışlar dışındaki her<br />

türlü sağlık işlemlerinin esasını; doğa üstü güçlere tapınma, adak sunma, kötü ruhları<br />

kovma ve benzeri mistik eylemler oluşturmuştur. Hastanın içindeki kötü ruhun onu<br />

terk etmesi için, hastaya kötü kokulu ya da acı maddeler içirilmiştir. Bu amaçla<br />

ameliyatlar bile yapılmıştır. Kafatasına açılan bir delikle kötü ruhun kolayca buradan<br />

çıkmasına olanak sağlanmıştır. Bu anlayış ve uygulamaların kalıntıları, günümüzde<br />

de varlığını sürdürmektedir. Nazara karşı mavi boncuk takılması, al basmaması için<br />

loğusalara kırmızı elbise giydirilmesi vb. uygulamalar söz konusu anlayışın<br />

kalıntılarının örnekleridir.<br />

1.2.2. Polifarmasi Dönemi<br />

Günlük yaşamdaki rastlantılar sonucunda bazı bitkilerin, gıdaların veya<br />

maddelerin birtakım sıkıntılara iyi geldiği gözlenmiştir. Bu gözlemler zamanla<br />

uygulamalarla zenginleştirilmiş ve pekiştirilmiştir. Böylece acı ve sıkıntıların bazı<br />

maddeleri kullanarak giderilmesi veya hafifletilmesi uygulamalarına başlanmıştır.<br />

Zamanla birçok hastalıkta ilaç diyebileceğimiz çeşitli maddeler kullanılır hale<br />

gelmiştir. Ancak bu uygulamalarda, madde ve hastalık ayrımı olmamıştır. Yani, aynı<br />

hastalıkta çok çeşitli maddenin veya aynı maddenin değişik hastalıklarda kullanımı<br />

11


söz konusudur. Bu nedenle de çok ilaçlı (polifarmasi) dönem olarak adlandırılan bu<br />

uygulamaların uzantıları günümüzde de devam etmektedir.<br />

1.2.3. Etiyolojik Tedavi Dönemi<br />

Bilim ve sağlık bilimindeki gelişmeye paralel olarak, birçok hastalığın etkeni<br />

veya oluş nedeni bulunmuş ve bilinir hale gelmiştir. Sonuçta, aynı yakınma ve<br />

belirtileri gösteren hastalıkların bile birbirinden ayrı olgular olduğu anlaşılmıştır.<br />

Hastalıkların tedavisinde esas olanın yakınmaların giderilmesi değil, bu yakınmaya<br />

yol açan nedenin giderilmesi ya da ortadan kaldırılması olduğunun farkına<br />

varılmıştır. Bu gelişmelerle birlikte hastalıkların tedavisinde bütün ağırlık hastalık<br />

etkeni veya hastalığı oluşturan nedeni gidermeye yönelik girişimlere verilmiştir.<br />

Bulaşıcı hastalıkların etkenleri olan mikroorganizmaların ve bunlara karşı<br />

antibiyotiklerin bulunması, hormonsal hastalıklarda bazı hormonların azlığı ya da<br />

fazlalığının bulunması ve tedavide söz konusu hormonun azlığının ya da etkisinin<br />

giderilmesi tedavilerinin bulunması bunlara örnektir.<br />

Buraya kadar özetlenen anlayış ve uygulamaların ortak özelliği, sağlık<br />

ortamına “hasta kişi yok hastalık var” anlayışının hakim olmasıdır. Bu anlayış ve<br />

dönemlerin her üçünde de hastalanan kişinin ailesiyle, toplumuyla ve çevresiyle<br />

bütünleşmiş bir varlık olduğu kavranamamış, kişiye yalnızca bir hastalık tablosu<br />

gözüyle bakılmıştır (Akdur, 2003).<br />

1.2.4. Çağdaş Dönem<br />

Zamanla birçok hastalığın etkeninin bulunmasına karşın, kanserler, kalp ve<br />

damar hastalıkları gibi bazı hastalıklarda belli bir etken saptanamamıştır. Daha sonra<br />

bu tür hastalıkların doğrudan belli bir etken ile ilişkili olmadığı, çevredeki birçok<br />

faktörün etkisi sonucunda oluştuğu anlaşılmıştır. Ayrıca, belli bir hastalığa neden<br />

olan aynı etkenin bazı kişileri hastalandırdığı halde diğer bazılarını hastalandırmadığı<br />

da görülmüştür. Aynı etken bazı toplumlarda salgınlara ve kitle ölümlere neden<br />

olurken diğer bazılarında ciddi kişisel ve toplumsal sorunlara bile yol açmamaktadır.<br />

Bu ve benzeri gözlemler hastalıkların oluşmasının yalnızca insan ve etken ilişkisine<br />

indirgenemeyeceği ya da yalnızca etkenin varlığıyla açıklanamayacağı, hastalıkların<br />

12


oluşması konusunun daha ayrıntılı bir biçimde incelenmesi gerektiği düşüncesini<br />

doğurmuştur.<br />

Epidemiyoloji disiplinindeki gelişme, hastalıkların oluş mekanizmasının<br />

ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak sağlamıştır. Bu incelemeler, hastalığın<br />

oluşumunda hastalık etkeninin yanında çevresel (fizik çevre, biyolojik çevre, sosyal<br />

çevre) ve kişisel faktörlerin de önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Bir hastalığın<br />

oluşması için yan yana gelmesi gereken faktörler; etken, kişi ve çevre başlıkları ile<br />

adlandırılan üç grup altında toplanmıştır. Hastalıklar “epidemiyolojik üçlü” olarak<br />

adlandırılan üç grup faktörün arasındaki ilişkiler ve etkileşimler sonunda<br />

oluşmaktadır.<br />

Epidemiyolojik üçlünün kendi arasındaki ilişkiler bir kaldıraca benzetilerek<br />

açıklanmıştır. Çevre bu kaldıracın destek noktasında bulunmakta olup, insan<br />

sağlığında çok önemli ve belirleyici bir role sahiptir.<br />

Günümüzde yapılan toplumsal ölçekli araştırma ve izlemeler, tek tek hastaları<br />

tedavi etmekle toplumun sağlık düzeyini yükseltmenin olanaklı olmadığını, hatta<br />

tedavi edilen kişiye bile köklü bir çözüm getirmediğini göstermektedir. Çünkü<br />

kişinin yaşadığı ortamdaki etken ve olumsuz çevresel faktörler ve kişinin bunlarla<br />

olan ilişkileri devam ettiği sürece, hastalanan kişi tedavi edildikten sonra bu ortama<br />

tekrar gönderildiğinde hastalık yinelemektedir. Üstelik hastalar kervanına yeni<br />

hastaların eklenmesi de sürmektedir. Bu kısır döngüyü kırmada ve toplumların sağlık<br />

düzeyini yükseltmede, yalnızca hastaların tedavisinin önemli bir katkısı<br />

olmamaktadır. Bu kısır döngüyü kırmak için sağlık ve sağlık hizmetlerine bütüncül<br />

bir anlayışla yaklaşılması ve koruyucu sağlık hizmetlerine önem ve öncelik verilmesi<br />

gerekmektedir.<br />

Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, sağlık hizmetlerinde bir yandan koruyucu<br />

sağlık hizmetlerinin önem ve önceliği artarken öte yandan da koruyucu sağlık<br />

hizmeti bilgi ve teknikleri hızla gelişmiştir. Koruyucu sağlık hizmeti teknikleri bazı<br />

hastalıkları yeryüzünden silebilecek yeti ve kapsama kavuşmuştur. Böylece, sağlık<br />

hizmetlerinde kişileri önce sağlam iken korumak, buna karşın hastalanırlarsa erken<br />

13


uygun tedavi vermek ve gereğinde de esenlendirmek (rehabilite etmek) diye<br />

tanımlanabilecek çağdaş sağlık anlayışı dönemine geçilmiştir.<br />

Geçmişte hastalığın kişisel bir sorun olduğu ve yalnızca hasta kişiyi<br />

ilgilendirdiği düşünülürdü. Oysa çağdaş anlayış bunun yanlış olduğunu, hastalıkların<br />

kişiden başlayarak tüm insanlığı ilgilendirdiğini kabul etmektedir. İngiltere’de ortaya<br />

çıkan 35-40 kadar deli dana hastalığı buna çok iyi bir örnek oluşturmuştur. Olay önce<br />

İngiltere’nin toplum yaşamını ve ekonomisini daha sonra tüm AB ülkelerindeki<br />

yaşamı ve ekonomiyi sarsmıştır. Türkiye gibi birlik üyesi olmayan ülkelerde hatta<br />

tüm dünyada toplumsal yaşamı etkilemiştir. Buradan hareketle çağdaş anlayışta,<br />

hastalık tedavi ve kontrolünün kişisel ya da ulusal bir sorun olmadığını tüm<br />

insanlığın sorunu ve sorumluluğu haline geldiğini kabul eder.<br />

Çağdaş sağlık hizmeti anlayışı, sağlık ve sağlık hizmetlerine birtakım bilimsel<br />

ilkeler dizini ve bütünü içinde yaklaşan bir anlayıştır. Bu ilkelerin başlıcaları<br />

aşağıdaki gibi sıralanabilir.<br />

Çağdaş Sağlık Hizmeti Anlayışının İlkeleri<br />

-Kişinin yaşamı bir bütündür, sağlıklı ve hastalıklı dönemler diye birbirinden<br />

ayrılamaz. Kişinin hastalığı, sağlıklı dönem diye bilinen dönemdeki birikimlerin<br />

sonucudur.<br />

-Sağlık hizmeti, hastadan çok sağlama götürülen bir hizmettir ve koruma<br />

tedaviden daha önemlidir.<br />

-Kişi ve çevresi (fizik, biyolojik, sosyal) bir bütündür ve birbirinden<br />

soyutlanamaz.<br />

-Bir toplumda en sık görülen hastalık en önemli hastalıktır.<br />

-Hastalık yalnızca kişiyi ilgilendirmez, ailesinden başlayarak tüm toplumu<br />

etkiler ve ilgilendirir.<br />

14


-Sağlık hizmeti, birçok sektörün hizmetinden etkilenen, bir ekip hizmetidir.<br />

(Akdur, 2003: 8)<br />

1.3.Dünyada Sağlık Hizmetlerinin Gelişimi<br />

Modern bilimsel tıbbın geçmişi iki yüzyıldan daha kısadır. Yazılı tıp tarihinde<br />

kayda değer ilk gelişme 1798 yılında Jenner tarafından çiçek aşısının bulunmasıdır.<br />

19. Yüzyılda laksatiflerin yanı sıra, morfin, kinin, striknin, atropin, daha sonra<br />

kodein ve kokainin bulunuşu tıbbın gelişimine önemli katkılar sağlamıştır. 1880’li<br />

yıllarda anestetik maddelerin bulunması ile birlikte cerrahi tıp alanında atılımlar<br />

olmuşsa da, cerrahi tıp bilimlerinin asıl başarılı çalışmaları aseptik yöntemlerin<br />

geliştirilmesinden sonraya dayanmaktadır.<br />

Sağlık hizmetlerinin örgütlenme evrimi incelendiğinde aslında çok büyük bir<br />

çeşitliliğin olduğu görülmektedir. Hizmetlerin türü ve gelişimi bireylerin talepleri,<br />

kurumsallaşma, kültür, ekonomik özellikler gibi pek çok etken tarafından<br />

belirlenmekte ve toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Başka bir deyişle<br />

sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi için standart bir model oluşturmak mümkün<br />

olamamaktadır.<br />

Sanayi devriminin gerçekleştiği 1850-1920 yılları arasında sağlık hizmetleri<br />

büyük ölçüde kentleşme, sanayileşme ve nüfus hareketlerinden etkilenmiştir. Bu<br />

dönemde hastalık ve bilim konusundaki yargıların değişmesi, sağlık alanında<br />

işbölümü ve uzmanlaşmanın artması, Batı Avrupa’da risk paylaşımı mantığından<br />

hareketle sigortacılığın ortaya çıkması, hayırseverlik ve yöneticilik kavramlarının yer<br />

değiştirmesi gibi başka etkenler her ülkenin kendine özgü sağlık sistemini kurmasına<br />

yol açmıştır.<br />

Kinin, digitalis gibi yeni ilaçların bulunması ile bazı sorunlarda rahatlama<br />

sağlanmış, morfin kullanımı ile ağrı kontrol altına alınmış, anestezinin gelişmesi ile<br />

cerrahi işlemler hızlanmış, rontgen ve diğer laboratuar imkanlarının gelişmesi ile<br />

tanılar kolaylaşmış, buna bağlı olarak da her toplumda sağlık hizmeti veren<br />

örgütlerin gerekliliği ve önemi giderek artmıştır. Tedavi edici hizmetlerdeki<br />

gelişmelerin yanı sıra, evsel atıkların düzenli bir biçimde uzaklaştırılması gerekliliği,<br />

15


haşere ile mücadele, içme ve kullanma suyunun temizliğinin önemi, hastalıkların aşı<br />

ile önlenmesi koruyucu hizmetlerde gelişmelere ve örgütlenmede değişimlere sebep<br />

olmuştur.<br />

Yirminci yüzyılın başında bu gelişmelere paralel olarak, sağlık alanında<br />

geleneksel birikim yerine bilimsel bilgiye dayanan profesyonelleşme, sağlık<br />

meslekleri ve uzmanlıkları gelişmeye, güç kazanmaya başlamıştır. Mesleklerin<br />

kurallara bağlanması ve örgütlenmesi ise yeni düzenlemeleri gerekli kılmıştır. Bunun<br />

doğal sonucu olarak eskiden uzman olmayan hayırseverler tarafından yürütülen hasta<br />

bakım hizmetleri, uzmanların kontrolüne geçmiş ve yönetim gerekliliği ortaya<br />

çıkmıştır. Diğer toplumsal alanlarda geliştirilen yönetim teknikleri ve bilgi birikimi<br />

sağlık hizmetlerinin yönetiminde de kullanılmaya başlanmıştır. Bu gelişmelerin<br />

doğal sonucu olarak sağlıkla ilgili mesleklerdeki eğitim ile hasta bakımı kurallara<br />

bağlanmıştır.<br />

Bu doğrultuda, 1910 yılında ABD’de Carnegie Vakfı tarafından hazırlanan ve<br />

Flexner raporu olarak bilinen bir proje ile tıp eğitiminin hastanelerle bağlantılı olarak<br />

yapılması kararlaştırılmıştır. Bu yolla bilimsel bilgi birikiminin, klinik uygulama ile<br />

yani teorinin pratikle bütünleşmesi sağlanmıştır. İlk kez John Hopkins Hastanesinde<br />

yapılan bu uygulamayı, başka ABD ve Kanada örnekleri izlemiştir.<br />

Hastanelerin ve sağlıkla ilgili mesleklerin bir kurala bağlanması,<br />

ruhsatlandırılması da yirminci yüzyılın başında gerçekleşmiştir. Hekimlerin bir yere<br />

kayıtlı olma gerekliliği ilk kez ABD’de 1870’li yıllarda hekimlik yapanların mesleki<br />

çıkarlarını korumak için bir talep olarak ortaya çıkmıştır. 1901 yılında ABD Tıp<br />

Birliği hekimlik eğitimini ve mesleğini kurallara bağlamıştır. Ülkemizde ise 1928<br />

yılında çıkarılan 1219 sayılı yasa ile sağlıkla ilgili tüm mesleklerin gerektirdiği<br />

yetkiler ve koşullar kurallara bağlanmıştır.<br />

Amerika kıtasında hekim ve hastane merkezli bu gelişmeler yaşanırken<br />

Avrupa’da sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi daha farklı bir yol izlemiştir. Buradaki<br />

gelişmelerin temelini sigortacılık oluşturmaktadır. On dokuzuncu yüzyıl sonunda<br />

Avrupa ülkelerinde gelişen genel sağlık sigortası, sağlık hizmeti verenlere bir fon<br />

16


oluşturduğu gibi, hükümetlerin sağlık hizmetlerinin sunumu ve sağlık harcamaları<br />

konusunda düzenleyici ve denetleyici rol almasına yardımcı olunmuştur. Genel<br />

sağlık sigortasının ilk uygulaması 1883 yılında Almanya’da ortaya çıkmıştır.<br />

Bismarck modeli olarak bilinen işverenlerce oluşturulan bu uygulama bazı<br />

değişikliklere uğrayarak kısa sürede diğer Avrupa ülkelerine yayılmış, 1888’de<br />

Avusturya, 1911’de İngiltere, 1945’te Fransa, 1955’te İsveç genel sağlık sigortasını<br />

kurmuştur.<br />

Sosyal refah kavramının geçerli olduğu Avrupa ülkelerinde sağlık<br />

hizmetlerinin örgütlenmesi ve finansmanı, devletin kontrolünde, sigortacılık<br />

temelinde gelişirken, ABD’de büyük ölçüde piyasa kurallarına uygun olarak<br />

gelişmiştir.<br />

1.3.1.Hastanelerin Gelişimi<br />

Arap ve Hint kültüründe geçmişi çok eski olan hastaneler Güney Avrupa’da<br />

papaz ve rahibelerin hizmet sunduğu manastırlar bünyesinde kendisini göstermiştir.<br />

On üçüncü yüzyılda tüm Avrupa’da 19000 hastane ya da benzeri örgüt bulunduğu<br />

bilinmektedir. İlk hastaneler kimsesi olmayan hastalara, yoksullara ve evinden uzak<br />

olan yolculara hizmet amacıyla kurulmuştur. Bu dönemde askerler ve denizcilerin<br />

sağlık bakımı hükümetlerin sorumluluğu altında hastanelere verilmiştir.<br />

Tam teşkilatlı ilk İslam hastanesi Abbasiler döneminde yaklaşık 800 yılında<br />

Harun er-Reşit tarafından Bağdat’ta kurulmuştur. 9-17. Yüzyıllar arasında<br />

Endülüs’ten Hindistan’a kadar geniş bir coğrafyada birçok darüşşifa kurulmuştur.<br />

Adudi, Nureddin ve Kallavun hastaneleri Ortaçağ’ın en tanınmış darüşşifalarıdır.<br />

Dicle nehrinin kenarında yaptırılan Adudi hastanesinde tanınmış 24 hekim<br />

çalışmaktaydı. Hasta bakımının yanında tıp eğitiminin de verildiği bir kurumdu.<br />

Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in emriyle onarılan, büyük gelir kaynaklarıyla vakıf<br />

olarak işletilen hastanenin, bir saray gibi konforlu olduğu dönemin gezginleri<br />

tarafından anlatılmıştır . Moğolların 1258 yılında Bağdad’ı ele geçirmeleri sırasında<br />

tahrip edilmiş ve bir daha ayağa kalkamamıştır. Bu hastane İslam hastaneleri<br />

tarihinde teşkilat, hekim ve personel kadrosu, tedavi, tıp eğitimi ve uzmanlaşma<br />

17


konularında önceki hastanelerden çok daha ileri bir aşamayı temsil eder. Ekonomik<br />

ve kültürel açıdan ileri bir durum gösteren Anadolu Selçuklu döneminde hemen her<br />

şehirde darüşşifa, darüssıhha veya bimaristan adıyla hastaneler açılmıştır. Bu<br />

dönemde sağlıkla ilgili yapılaşmadan başka;<br />

-Ordu için develerle taşınan seyyar hastaneler<br />

-Kervansaray hastaneleri<br />

-Saray hastaneleri<br />

-Halk hastaneleri kurmuşlardır.<br />

Deliler akıl hastası olarak kabul edilerek tedavi edilmiştir. Osmanlı döneminde ilk<br />

hastane 1399’da Sultan Orhan Zamanında Bursa’da yapılmıştır. 1827'de Mustafa<br />

Behçet'in çalışmalarıyla Tıbhâne-i Âmire ve 1839'da Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i<br />

Şâhâne tıp eğitimi kurumları kurulmuştur.<br />

19. yüzyılda bulaşıcı hastalıkların tehdidi karşısında özellikle kolera, çiçek ve<br />

tifo için özel hastaneler kurulmuştur. Ayrıca akıl hastaları için hastaneler de<br />

kurulmuştur.<br />

Avrupa’da önce kilisenin kontrolünde gelişen hastaneler, Fransız ihtilalinden<br />

sonra, iyi yönetilmedikleri gerekçesiyle, kamu yönetimine devredilmişlerdir. Aynı<br />

dönemde İspanya, Portekiz ve bu ülkelerin Latin Amerika’daki sömürgelerinde<br />

bulunan hastanelerinin Katolik kilisesinin kontrolünde olduğu görülmektedir<br />

İngiltere’de 1948 yılında Ulusal Sağlık Hizmetleri kurulana kadar<br />

hastanecilik yardım kuruluşlarının kontrolünde yürütülmüştür. Bu sistem Kuzey<br />

Amerika tarafından da benimsenmiş, kar amacı gütmeyen hastaneler kurulmuştur.<br />

Batı dünyasında başlangıçta kar amacı gütmeyen, din, ırk, sosyal sınıf farkı<br />

gözetmeyen ve gönüllülük temelinde gelişen hastane uygulamaları özellikle ABD’de<br />

önce dini ayrımlara sahne olmuş, daha sonra da paralı hale gelmiştir.<br />

18


1.4. Sağlık Hizmetlerinin Sınıflandırılması<br />

Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan tanımlamada, sağlık; “yalnızca<br />

hastalık veya sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam bir<br />

iyilik” halidir. Bu tanımda bedensel ve ruhsal iyiliğin yanında “sosyal yönden tam bir<br />

iyilik” haline de vurgu yapılmaktadır.<br />

Sağlık hizmeti kavramı ilk başlarda dünyanın pek çok ülkesinde hastalıkların<br />

tedavisi şeklinde tanımlanmıştır. Zamanla hastalıkların mahiyetlerinin öğrenilmesi<br />

artan teknolojinin ve bilgi birikiminin katkısıyla hastalık hali oluşmadan hastalıklara<br />

sebep olan etkenlerle mücadele önem kazanmıştır. Günümüzde ise sağlığı korumak<br />

ve tam iyilik halinin devamını sağlamak hastalık halinin tedavisini sağlamaktan daha<br />

önemli hale gelmiştir. Sonuç olarak sağlık hizmetleri sadece hastalıkların tedavisi<br />

olmayıp, sağlığın korunması ve geliştirilmesi ile rehabilitasyon hizmetlerinin tümünü<br />

kapsamaktadır.<br />

1.4.1. Koruyucu Sağlık Hizmetleri<br />

Hastalık hali oluşmadan kişilerin ve toplumun sağlığını korumak için verilen<br />

hizmetlerin tümünü kapsar. Bir toplumda, hastalıkları önleme ve toplumun sağlık<br />

düzeyini yükseltebilmenin en etkili ve kestirme yolu koruyucu sağlık hizmetleri<br />

iledir. Hastalık daha ortaya çıkmadan önce alınan her türlü önlem ve mücadeleyi<br />

kapsar. Koruyucu sağlık hizmetlerinin tüketimi sonucu ortaya çıkan fayda, onu<br />

tüketen dışında toplumun diğer üyelerine de fayda sağlar. Dolayısıyla sosyal faydası<br />

özel faydasından yüksek bir sağlık hizmetidir. Ana ve çocuk sağlığı, aile planlaması,<br />

hastalanma riski taşıyan grupların aşılanması, dengeli beslenme koşullarının<br />

oluşturulması, gıda denetimi ve kontrolü vb. hizmetlerden oluşmaktadır. Koruyucu<br />

sağlık hizmetlerini iki bölümde inceleyebiliriz(Aktan, Işık ty.: 3);<br />

Çevresel sağlık hizmetleri; çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyen<br />

faktörlerin giderilerek, sağlıklı çevresel bir ortam yaratılması hizmetlerini<br />

içermektedir.<br />

19


Kişiye yönelik sağlık hizmetleri; bağışıklama (aşılama gibi), beslenmeyi<br />

düzenleme, teşhis ve tedavi, aşırı doğurganlığın kontrolü, ilaçla koruma, kişisel<br />

hijyen ve sağlık eğitimi hizmetlerinden oluşmaktadır.<br />

1.4.1.1.Çevreye Yönelik Koruyucu Sağlık Hizmetleri<br />

İnsanın çevresinde bulunan ve onun sağlığını olumsuz etkileyen biyolojik,<br />

fiziksel, kimyasal ve sosyal etkenleri yok ederek, çevreyi olumlu hale getirme veya<br />

olumsuz çevre etmenlerinin kişileri etkilemesini önleme çabalarının tümü bu başlık<br />

altında toplanır. Bu başlık altındaki başlıca hizmetler aşağıdaki gibi sıralanabilir<br />

(Akdur, 2006: 18):<br />

-Yeteri kadar ve temiz su sağlanması,<br />

-Katı ve sıvı atıkların zararsız hale getirilmesi,<br />

-Konut sağlığı,<br />

-Endüstri sağlığı,<br />

-Vektörlerle (haşerelerle) savaş,<br />

-Hava kirliliği ile savaş,<br />

-Radyasyonla ve gürültü ile savaş.<br />

Sayılan bu hizmet grup ve türlerinden de anlaşılacağı üzere, çevreye yönelik<br />

koruyucu hizmetler, sağlık sektöründen daha çok, diğer sektör ve meslek grupları<br />

tarafından yürütülmesi gereken hizmetlerden oluşmaktadır. Sağlık sektörünün, bu<br />

alandaki temel görevi, danışmanlık, denetim ve eğitimdir (Akdur, 2006: 18)<br />

20


1.4.1.2. Kişiye Yönelik Koruyucu Sağlık Hizmetleri<br />

Kişileri dolayısı ile de toplumu hastalık etkenlerine karşı dirençli ve güçlü<br />

kılarak onların insanları etkilemesini önlemeyi, hastalanmaları halinde ise, en erken<br />

dönemde tanı konularak, uygun tedavi ile hasarsız veya en az hasarla iyileşmelerini<br />

sağlayan hizmetler bu grup altında toplanır. Bu başlık altında sayılabilecek<br />

hizmetlerin başlıcaları aşağıdaki gibi sıralanabilir (Akdur, 2006: 18-19):<br />

-Erken tanı ve uygun tedavi,<br />

-Aşılama,<br />

-İlaçla koruma,<br />

-Beslenmenin iyileştirilmesi,<br />

-Sağlık eğitimi,<br />

-Aile planlaması.<br />

Bu grup hizmetler özellikle sağlık sektörü ve sağlık personelince yürütülen ve<br />

yürütülmesi gereken hizmetlerdir. Bu tür hizmetler, tedavi hizmetlerine göre daha<br />

kolay, etkili ve ekonomik olan hizmetlerdir. Akılcı bir sağlık ortamında bu tür<br />

hizmetlere önem ve öncelik verilmesi gerekir.<br />

1.4.2.Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri<br />

Koruyucu sağlık hizmetlerinin bir üst kademesini oluşturan ve alt<br />

kademedeki koruyucu sağlık hizmetlerine göre daha fazla özel fayda içeren bir<br />

hizmet türüdür. Hastalıkların tedavisi sonucu ortaya çıkan verimlilik artışı gibi<br />

nedenlerden dolayı sosyal fayda da içermektedir. Hastalık veya hastalık belirtileri<br />

ortaya çıktıktan sonra, hastalığın tanı-teşhis-tedavi edilmesi sürecini kapsayan<br />

hizmetlerdir. Tedavi edici sağlık hizmetleri bireyin ortalama ömrünü uzattığı gibi<br />

verimliliğini artırarak milli gelir artışına katkıda bulunur (Aktan, Işık, ty.: 3)<br />

21


Tedavi edici sağlık hizmetleri kendi içinde;<br />

Birinci basamak tedavi hizmetleri,<br />

İkinci basamak tedavi hizmetleri,<br />

Üçüncü basamak tedavi hizmetleri olarak üç gruba ayrılmaktadır.<br />

Birinci basamak tedavi hizmetleri, hastaların evde ve ayakta (hastanede<br />

yatmadan) teşhis ve tedavisi hizmetlerini kapsamaktadır. Bu hizmetler esas olarak<br />

yataksız tedavi kuruluşlarında ve koruyucu hizmetlerle bir arada yürütülür. Bu<br />

hizmetleri veren birimlere de birinci basamak sağlık kuruluşu adı verilmektedir.<br />

Ülkemizde sağlık ocakları, dispanserler, ana-çocuk sağlığı merkezleri, özel poliklinik<br />

ve muayenehaneler bu hizmetleri veren kuruluşlardır.<br />

İkinci basamak tedavi hizmetleri, hastalıkların teşhis ve tedavilerinin<br />

yapıldığı yataklı tedavi kurumlarının sunduğu hizmetleri kapsar. Bu tür hizmetlerin<br />

sunulduğu genel hastanelere de ikinci basamak tedavi kuruluşu denilmektedir.<br />

Ülkemizde bu hizmetler, Sağlık Bakanlığı’na bağlı il ve ilçe devlet hastaneleri ile<br />

diğer kurumlara bağlı (kamu ya da özel) genel amaçlı hastanelerde sunulmaktadır.<br />

Üçüncü basamak tedavi hizmetleri, özel bir yaş grubuna (çocuk hastalıkları<br />

hastanesi, geriatri hastanesi vb.), cinsiyete (jinekoloji ve doğum hastaneleri vb.) ya<br />

da hastalığa (verem, ruh ve akıl hastalıkları, onkoloji hastaneleri vb.) hizmet veren, o<br />

konudaki gelişmiş teknolojiyle ve üst düzeyde uzmanlaşmış personelle donanmış<br />

olan yataklı tedavi kuruluşlarında verilen hizmetleri kapsamaktadır. Bu hizmetler<br />

genellikle özel dal ya da eğitim hastanelerinde yürütülür. Bu tür hizmetleri veren<br />

kuruluşlara üçüncü basamak tedavi kuruluşu adı verilir. Ülkemizde bu tip hizmetler,<br />

başta Sağlık Bakanlığının eğitim ve araştırma hastaneleri, ihtisas hastaneleri,<br />

üniversite hastaneleri ve özel dal hastanelerinde verilmektedir.<br />

22


1.4.3.Rehabilite Edici (Rehabilitasyon) Sağlık Hizmetleri<br />

Rehabilitasyon hizmetleri sağlık hizmetlerinde özel bir yeri kapsamaktadır.<br />

Kaza, ruhsal bozukluklar, vücudun organlarının etkili bir şekilde kullanılmasına<br />

engel olan kısıtlılık koşullarının ortadan kaldırılması vs. kapsamaktadır. Bu<br />

hizmetlerin amacı söz konusu kısıtlılık haliyle karşılaşan bireylerin bu halleriyle<br />

yaşama alıştırılmaları ve kendileri ve ailelerinin yaşadıkları acıyı hafifletme amacını<br />

taşımaktadır. Doğuştan veya kaza sonucu oluşan sakatlıkların hareket kabiliyetlerinin<br />

yükseltilmesi, özürlülerin topluma uyum sağlaması gibi hizmetler rehabilitasyon<br />

hizmetlerine örnek olarak verilebilir. Bu hizmetlerin kapsamında tıbbi rehabilitasyon<br />

ve sosyal rehabilitasyon yer almaktadır (Aktan, Işık, ty.: 3).<br />

Tıbbi rehabilitasyon, hastalık veya kaza sonrasında güçsüzleşen organın, fizik<br />

tedavi vb. tıbbi yöntemlerle yeniden güçlendirilmesi ya da tamamen kaybedilen<br />

organ yerine ortez-protez takılmak suretiyle kişiye o organın işlevini kısmen<br />

kazandırma türünden hizmetlere tıbbi esenlendirme (tıbbi rehabilitasyon) hizmetleri<br />

adı verilir. Bu hizmetler sonunda kişi sınırlı da olsa, günlük yaşam ve işlerini devam<br />

ettirebilme olanağına kavuşmuş olur. Tıbbi esenlendirme hizmetleri sağlık sektörü ve<br />

çalışanları tarafından yürütülen hizmetlerdir (Akdur, 2006: 20),<br />

Sosyal rehabilitasyon, fizik veya psikolojik hasarlı kişilerin geçimlerini<br />

sağlayacak bir iş bulması güçtür. Oysa yaşamlarını ailesine ve topluma yük olmadan<br />

devam ettirebilmeleri, durumlarına uygun bir işe yerleşmelerine bağlıdır. Aynı<br />

şekilde önceden sağlıklı olan ve çalışan bir kişinin daha sonra herhangi bir hastalık<br />

ya da kaza nedeniyle engelli hale gelmesi durumunda da kendisine yapabileceği bir<br />

işin verilmesi/işinin değiştirilmesi gerekir. Hiç çalışamayacak durumda olan veya o<br />

hale gelen kişilerin bir kurumda bırakılmasına gereksinim vardır. Bu ve benzeri<br />

türden hizmetlerin hepsine toplumsal/sosyal esenlendirme hizmetleri adı verilir.<br />

Toplumsal rehabilitasyon hizmetleri kendiliğinden olmaz, bunları yapacak bir takım<br />

toplumsal kurum ve örgütlenmelere gereksinim vardır. Ad ve türlerinden de<br />

anlaşılacağı üzere, toplumsal esenlendirme hizmetleri, toplumsal/sosyal hizmetler<br />

kurum ve personelince yürütülen hizmetlerdir.<br />

23


İKİNCİ BÖLÜM<br />

2.TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ<br />

VE YAPILANMASI<br />

2.1.Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Tarihsel Gelişimi<br />

Türkiye’de sağlık hizmetlerinin gelişimi Cumhuriyet öncesi dönem<br />

(Selçuklular ve Osmanlılar dönemi) ve Cumhuriyet dönemi olarak iki bölüme<br />

ayrılmaktadır. İlk Türk İmparatorluğu olan Selçuklular’da, zamanın şartlarına göre<br />

gelişmiş bir sağlık sistemi uygulaması mevcuttu. Bu dönemde sağlık hizmetleri<br />

vakıflar aracılığı ile sunulmuş olup, Osmanlılar da ilk dönemlerinde bu uygulamaya<br />

bağlı kalmışlardır. İmparatorluk döneminde idari örgütlenmenin saray merkezli ve<br />

askersel olmasına koşut olarak, devlet eliyle yürütülen sağlık hizmetleri de daha çok<br />

saraya ve orduya yönelik olmuştur.19. yüzyılın ikinci yarısından sonra batıya<br />

yönelinmiş ve yaygın kitlelere de sağlık hizmeti götürme anlayışının ilk adımları<br />

atılmıştır.<br />

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile birlikte sağlık hizmetleri<br />

birinci derecede bir devlet görevi olarak ele alınmış ve 3 Mayıs 1920’de kabul edilen<br />

yasa ile Sıhhiye ve Muavenatı İçtimaiye Vekaleti (9,16)kurularak sağlık hizmetleri<br />

ayrı bir bakanlıkça yürütülen asli bir devlet görevi haline getirilmiştir.<br />

Biz burada cumhuriyet sonrası dönemi ele alacak ve sistemi günümüze kadar<br />

inceleyeceğiz.<br />

2.1.2.1920-1938 Dönemi<br />

TBMM Hükümeti’nin ilk sağlık bakanı olarak atanan Dr. Adnan Adıvar<br />

göreve başladığında ne yerleşmiş bir örgüt ve alt yapı ne de toplumun<br />

gereksinimlerine yanıt verecek yasal düzenlemeler vardı. Her şeyin yeniden<br />

kurulması gerekiyordu. Bu nedenle günümüze miras kalan ve tüm ülkeye yayılan<br />

sağlık alt yapısının başlangıcı bu tarihtir diyebiliriz.<br />

24


Dr. Refik Saydam Dönemi: 1921 yılında bakanlığa atanan Dr. Refik Saydam,<br />

kısa süreli aralıklar dışında 1937 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. Dr. Saydam,<br />

Türkiye’de sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi ve yurda yayılmasında büyük bir başarı<br />

göstermiş ve hizmetlerin yapılanmasına damgasını vurarak, sağlık hizmetleri<br />

tarihimizde onurlu bir yer edinmiştir. Bu nedenle, Refik Saydam Dönemi<br />

diyebileceğimiz bu dönem, bugünkü anlamda sağlık hizmet ve örgütünün kurulduğu<br />

ve halen etkisini sürdürdüğü yıllar olmuştur( Akdur, 2003: 25).<br />

Dr. Refik Saydam Cumhuriyetin sağlık alanındaki hedeflerini belirleyerek,<br />

ihtiyaçları karşılayacak bilinçli bir sağlık politikası oluşturmuştur. Bu politikaların<br />

ana hatları aşağıda maddelenmiştir.<br />

Devletin sağlık örgütünü geliştirmek<br />

Doktor sayısını artırmak<br />

Numune hastaneleri açmak<br />

Ebe yetiştirmek<br />

Sağlık memuru yetiştirmek<br />

Doğum ve çocuk bakımevi açmak<br />

Verem sanatoryumu açmak<br />

Sıtma mücadelesi yapmak<br />

Frengi ve öteki sosyal hastalıklarla mücadele<br />

Trahom ile mücadele<br />

Sağlık-sosyal örgütlenmeyi köylere kadar götürmek<br />

Sağlık-sosyal yasalarını yapmak<br />

25


“TC Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi”ni kurmak<br />

“Hıfzıssıhha Mektebi”ni açmak<br />

İllerde Sağlık Müdürlükleri ilçelerde Hükümet Tabiplikleri kurularak, sağlık<br />

hizmetlerinin tüm yurda yayılması sağlanmıştır. Birinci basamağa ve koruyucu<br />

hizmetlere önem ve öncelik verilmiş, bu hizmetler doğrudan merkezi hükümetçe<br />

üstlenilerek genel bütçe imkanları kullanılmıştır. Yataklı tedavi hizmetlerinin yerel<br />

idareler (belediyeler, il özel idareleri) tarafından yürütülmesi politikası<br />

benimsenmiştir. Bu idarelere örnek olmak üzere, Ankara, İstanbul, Sivas, Erzurum<br />

ve Diyarbakır gibi büyük illerde doğrudan bakanlığa bağlı “Numune Hastaneleri”<br />

açılmıştır.<br />

1928 yılında 1219 Sayılı “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair<br />

Kanun” çıkarılarak sağlık personelinin yetki ve sorumlulukları belirlenmiş ve hizmet<br />

disiplin altına alınmıştır. 1930 yılında, sağlık hizmetlerinin anayasası niteliğinde olan<br />

1593 Sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” çıkarılmış ve böylece, sağlık<br />

hizmetlerinde alt politikaların ya da uygulamaların esasları belirlenmiştir. 1936<br />

yılında ise, 3017 Sayılı “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Teşkilatı ve Memurin<br />

Kanunu” çıkarılmış ve böylece Bakanlık merkez ve taşra örgütünün kuruluşu<br />

tamamlanarak, yetki ve sorumluluklarına açıklık getirilmiştir. Günümüzdeki sağlık<br />

hizmetlerinin, hala o zaman hazırlanmış olan yasalar ile yürütülmesi ve bu yasaların,<br />

bazı eksiklikler dışında, günümüz gereksinimlerine yanıt vermeye devam etmesi, bu<br />

yasaları hazırlayanların ileri görüşlülüğünü göstermektedir (Akdur, 2006: 29).<br />

Dr. Refik Saydam Dönemi’nde, devlete bağlı sağlık örgüt ve birimlerinin tüm<br />

yurda yayılması için büyük bir çaba harcanırken, sağlık insan gücünün nicelik ve<br />

nitelik yönünden yeterli olması için bir dizi önlemlere de başvurulmuştur. Bu itibarla,<br />

hekimlerin sayısını artırmak ve kamuda çalışmalarını özendirmek amacıyla, Yatılı<br />

Tıp Talebe Yurtları kurulmuş ve tıp fakültesi mezunlarına mecburi hizmet<br />

uygulanmıştır. Tüm sağlık personelinin atama ve terfileri Sağlık Bakanlığı emrine<br />

alınarak, sağlık personelinin yönetimi tek elde ve merkezde toplanmıştır. Koruyucu<br />

sağlık hizmetlerinde çalışan personele daha yüksek bir ücret rejimi uygulanarak,<br />

26


personelin hükümet tabiplikleri ve koruyucu hizmet birimlerinde çalışmaları teşvik<br />

edilmiştir.<br />

2.1.3.1938-1960 Dönemi<br />

Bu dönemi Dr. Behçet Uz ve Demokrat Parti Dönemi olarak incelemek<br />

dönemin anlaşılması açısından daha açıklayıcı olacaktır.<br />

Merkezi yapıyı güçlendirmek ve sosyal içerik dahilinde politikalar<br />

geliştirmek amacıyla yasal düzenlemeler yapılmış ve uygulamalara geçilmiştir.<br />

Dr. Behçet Uz Dönemi(1946-1950); bu dönemde Behçet Uz tarafından<br />

hazırlanarak, 1946 yılında toplanan 9. Milli Tıp Kongresine sunularak yürürlüğe<br />

konulan “Birinci On Yıllık Milli Sağlık Planı” ilk önemli girişimdir. Behçet Uz Planı<br />

diye de anılan bu plana göre; ülke yedi sağlık bölgesine ayrılacak ve her bölgenin<br />

örgütlenmesi kendine yeterli hale getirilecekti. Bölgenin kurulması tamamlanınca,<br />

her bölgede bir tıp fakültesi açılması düşünülmüştür(4-9)<br />

Bu planda, çağdaş sağlık yönetiminin temel ilkelerinden biri olan, koruyucu<br />

ve tedavi edici hizmetlerin bütünleştirilmesi ve hizmet birimlerinin genel idareden<br />

ayrılarak nüfus esasına göre kurulması gibi amaçların benimsendiği görülmektedir.<br />

Böylece, koruyucu ve tedavi edici hizmetleri ayrı ayrı ele alan, yataklı tedavi<br />

hizmetlerini yerel idarelere bırakan anlayış terk ediliyor sağlık hizmetlerin tümü<br />

merkezi hükümet görev ve sorumluluğu haline getirilmiş oluyordu. Bölgesel<br />

Numune Hastaneleri, ana-çocuk sağlığı merkezleri, verem, ruh ve sinir hastalıkları<br />

hastaneleri de yine bu dönemde kurulmuştur. Bunların yanı sıra, sağlık ocaklarının<br />

sayısı da hızla artmıştır.<br />

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan sıtma, suçiçeği, sifilis ve<br />

cüzzam ile mücadele etmek için “Olağandışı Sıtma Kontrolü Yasası” çıkarılmış ve<br />

hastalığa odaklı dikey örgütsel yapılar geliştirilmiştir. 1945’te Sosyal Sigortalar<br />

Kurumu‘nun da temellerini atan İş Güvenliği Yasası çıkarılmış ve hizmet ile<br />

istihdam alanındaki SB tekeli ortadan kaldırılmıştır.<br />

27


Demokrat Parti Dönemi; 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti sağlık<br />

merkezlerini tüm yurda yaymaya gayret etmiş, bunun doğal bir sonucu olarak il ve<br />

ilçe hastanelerinin açılması hız kazanarak, yalnızca büyük kentlerde var olan hastane<br />

hizmetlerinin tüm yurda yayılmasında önemli başarılar kaydetmiştir.<br />

Cumhuriyetin başından beri genel politika sağlık hizmetlerinin bir kamu<br />

sorumluluğu ve görevi olması yönünde olmuştur. Buna karşılık özel sağlık<br />

kuruluşlarının kurulması ve hizmet vermesine sıcak bakılmış, özel kurum ve<br />

kuruluşların kurulması ve gelişmesini engelleyen herhangi bir yapı bulunmadığı gibi<br />

bu kuruluşlar teşvik de edilmiştir. Bir bakıma esas gücün kamuda olduğu karma<br />

ekonomi anlayışı sağlık sektörüne de yansımıştır. Bir yandan sağlık hizmetlerine<br />

kamunun yatırımı devam ederken öte yandan da özel sağlık kuruluşlarının gelişmesi<br />

için çaba harcanmıştır. Sağlık politikası alanında var olan bu ikircikli yapı,<br />

1950’lerden sonra daha belirgin hale gelmiş, özellikle hükümetler düzeyinde,<br />

hizmetlerin özel birim ve kuruluşlara devredilmesi anlayışı hakim olmaya<br />

başlamıştır.<br />

Sağlık politikasına hakim olan bu ikircikli yapı sonucunda, başta kırsal kesim<br />

olmak üzere, hem tedavi edici hizmetlerde hem de koruyucu hizmetlerde çağ<br />

yakalanamamış ve gerisinde kalınmıştır. Halkın artan talepleri karşılanamadığı gibi,<br />

bu talepleri geçici önlemlerle de karşılamak imkansız hale gelmiştir(9). Bunun bir<br />

sonucu olarak kurum ve kuruluşlar kendi sağlık sorunlarına kendi olanakları ile çare<br />

aramaya başlamışlar, sağlık hizmeti üreten çeşitli örgütler ve birimler kurmaya<br />

başlamışlardır. Bunun ilk ve en büyük örneği yasası 1945 yılında çıkarılan ve<br />

uygulamalarına 1952 yılında geçilen Sosyal Sigortalar Kurumu ve buna bağlı<br />

hastaneler olmuştur. Sonuçta, sağlık sektörüne çok başlılık ve eşgüdümsüzlük hakim<br />

olmuştur.<br />

Bu dönemde yapılan yasalardan birçoğu hala yürürlüktedir ve sağlık<br />

örgütlenmemizin temelini hala bu yasalar oluşturmaktadır; Örneğin;<br />

Optisyenlik ve Optisyenler Yasası (Yıl 1940, Sayı 3958)<br />

Türk Tabipleri Birliği Yasası (Yıl 1953, Sayı 6023)<br />

28


Eczacılar ve Eczaneler Yasası (Yıl 1953, Sayı 6197)<br />

Hemşirelik Yasası (Yıl 1954, Sayı 6283)<br />

Türk Eczacılar Birliği Yasası (Yıl 1956, Sayı 6643) bu yasalardan bir<br />

kaçıdır.<br />

2.1.4. 1961-1980 Dönemi:<br />

Bu dönemde farklı sağlık politikaları tartışılmaya başlanmış fakat sağlık<br />

hizmetlerinin toplumsallaştırılması benimsenmiştir. Sosyalleştirme Dönemi de<br />

diyebileceğimiz bu dönemde;<br />

1961 yılında 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında<br />

Kanun çıkarılmıştır. 224 Sayılı Yasa, sağlıklı yaşam ve tıbbi bakımı doğuştan<br />

kazanılmış bir hak ve bu hakkın gereğinin devlet tarafından yerine getirilmesi<br />

politikasını en açık bir biçimde ifade eden ve bunu kanun maddesi olarak yazılı hale<br />

getiren yasa olmuştur. Bu yasa ile sağlık hizmetlerinin her anlamda bütünleştirilmesi<br />

ve tek elden tüm yurda yayılması öngörülmüş ve amaçlanmıştır.<br />

Sağlıkta sosyalizasyon fiilen 1963 yılında başlamış ve 1983’te ülkenin<br />

tümüne yayılmıştır. Yaygın, sürekli, entegre, kademeli, il içinde bütünleşmiş bir yapı<br />

anlayışıyla sağlık evleri, sağlık ocakları, ilçe ve il hastaneleri şeklinde bir<br />

yapılanmaya gidilmiştir. “Geniş bölgede tek yönlü hizmet” ilkesinin alternatifi olan<br />

“dar bölgede çok yönlü hizmet” anlayışına geçilmiştir.<br />

İlk başta hemen Sosyalleştirme Programı ile köylerden ilçe ve şehir<br />

merkezlerine sağlık evleri, sağlık ocakları ve sağlık merkezleri kurulacaktır. Bunlar<br />

sıra ile birbirine bağlı olacaklar, sağlık merkezleri sağlık müdürlerine bağlı olacak ve<br />

hastanelerle işbirliği yapacaklardır. Maddi imkansızlık ve personel yetersizliği göz<br />

önüne alınarak bu planın gerçekleştirilmesi için 10-15 yıllık bir süre gereklidir.<br />

Programın uygulanabilmesinin birinci koşulu hekimin serbest çalışmasına izin<br />

verilmemesi; tamamen devlet görevinde hizmet vermesidir. Bunu sağlamak için de<br />

29


tam gün çalışarak sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinde görev alacak olan hekimlere<br />

yüksek ücret ödenecektir (Aydın, 2002: 83).<br />

1967 yılında Genel Sağlık Sigortası için bir kanun taslağı hazırlanmışsa da<br />

Bakanlar Kuruluna sevk edilememiştir. 1969 yılında 2. Beş Yıllık Kalkınma<br />

Planı’nda Genel Sağlık Sigortasının kurulması tekrar öngörülmüştür. 1971’de Genel<br />

Sağlık Sigortası Kanun Taslağı, TBMM’ye gönderilmiş fakat kanunlaşamamıştır.<br />

1978’de Sağlık Personelinin Tam Süre Çalışma Esaslarına Dair Kanun çıkarılmış ve<br />

kamu personeli olan doktorların muayenehane açmaları yasaklanmıştır. 1980 yılında<br />

Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile bu kanun<br />

yürürlükten kaldırılmış ve tekrar muayenehane serbestliği getirilmiştir (Akdağ, 2008:<br />

20).<br />

1970’li yıllarda yönetime gelen iktidarların sahip olduğu neoliberal<br />

politikalarla sağlık politikası çelişmiştir. Hükümetler düzeyinde zaman zaman<br />

sosyalleştirme politikasını engelleme girişimleri olmuş ise de bu politika<br />

değiştirilemediği gibi aktif özelleştirme programı da uygulanamamıştır.<br />

2.1.4. 1980 – 2000 Dönemi<br />

1982 Anayasası, sağlık hizmetleri ve idaresinde 1961 Anayasası’ndakilere<br />

benzer hükümler içermektedir. Madde 60’ta herkesin “sosyal güvenlik hakkına sahip<br />

olduğu ve bunun devletin sorumluluğu altında olduğu” ifade edilir. Genel Sağlık<br />

Sigortası ise Madde 56’da yer almakta ve “Genel Sağlık Sigortası oluşturulabilir”<br />

hükmü ile ifade edilmektedir. 1980’lerde, 1961’de başlayan toplumsallaşma<br />

politikalarının gelişimine şahit olunmuştur. Sağlık finansmanı yönetiminde büyüme<br />

1987 yılında genel sağlık sigortası konusu yeniden gündeme gelmiş fakat konu ile<br />

ilgili yasal düzenlemeler tamamlanamamıştır. Aynı yıl Ana Sağlık Hizmetleri Yasası<br />

çıkmakla birlikte bu yasa ile ilgili düzenlemeler de bugüne kadar uygulanamamıştır.<br />

DPT sağlık sektörü ile ilgili kapsamlı bir plan oluşturmuş, bu planla ilgili olarak<br />

1992’de Birinci Ulusal Sağlık Kongresi toplanmış ve yeniden yapılanma süreci<br />

başlamıştır. 1993’de yapılan İkinci Sağlık Kongresi’nde ulusal sağlık politikaları<br />

belirlenmiştir. Bu yıllardan sonra da sosyal güvenlik kapsamında yer almayan ve<br />

30


ödeme gücü olmayan vatandaşların sağlık hizmetlerinin karşılanabilmesi için Yeşil<br />

Kart uygulamasına geçilmiştir. 1993’de yapılan İkinci Sağlık Kongresi’nde alınan<br />

kararlardan bazılarında yeni düzenlemeler yapılmış fakat beklenen sonuçlar elde<br />

edilememiştir. Hastanelerin özelleştirilmesi ve özerkleştirilmesine yönelik<br />

çalışmalardan da bu yıllarda sonuç alınamamıştır (Akdağ, 2008: 100).<br />

1990’lı yılların başlarında sağlık hizmetlerinde yeniden yapılanma konusunda<br />

önemli girişimlerde bulunulmuştur. İlgili tarafların büyük bölümünün katılımıyla<br />

yaşanan bir sürecin ardından, sağlıkta reform önerilerini içeren Ulusal Sağlık<br />

Politikası Dokümanı yayınlanmıştır. Dokümandaki önerilerin o dönem itibariyle<br />

dünya genelinde geçerli sağlık politikası reform girişimlerine paralel olduğu<br />

söylenebilir. Sağlıkta reform politikalarının teme önerileri şu şekilde sıralanabilir<br />

(Berman ve Tatar, 2004: 7)<br />

Herhangi bir sağlık güvencesine sahip olmayan nüfusun genel sağlık sigortası<br />

kapsamına alınması,<br />

Birinci basamak hizmetler için kentsel alanlarda kişi başına ödeme ilkesini<br />

benimseyen aile hekimliği,<br />

Mevcut hastanelerin büyük ölçüde finansal özerklik ile birlikte özerk bir<br />

yapıya kavuşması,<br />

Hizmeti sunanlarla satın alanların birbirinden ayrılması ve hizmet<br />

sunucularının aynı havuzdaki kaynaklar için birbiri ile rekabet ettiği bir dahili<br />

piyasanın oluşturulması.<br />

2.1.5. 2000-………. Dönemi<br />

Sağlık Bakanlığı’nın 1 Temmuz 2003 tarihinde başlattığı ve 2003 yılı aralık<br />

ayında bir kitapçıkla kamuoyuna duyurduğu SDP, geçmişteki reform ve proje<br />

çalışmalarını değerlendirerek gelecekte geçilmesi düşünülen sağlık sistemini<br />

tasarlayacak ve bu sisteme geçişi kolaylaştıracak gerekli değişiklikleri yapmayı<br />

planlamıştır. SDP; sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve hakkaniyete uygun bir<br />

31


şekilde organize edilmesi, finansman sağlanması ve sunulmasını hedeflemektedir<br />

(SB, 2007: 268). SDP programı ile ilgili detaylı açıklamalar 4. Bölümde yapılacaktır.<br />

2.2. TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN YAPILANMASI<br />

2.2.1. Sağlık Hizmetlerinin Örgütlenmesi<br />

Türkiye’de sağlık sektörünün örgütlenmesinde çok sayıda resmi, yarı resmi<br />

ve özel kuruluş sağlık hizmeti üretiminde ve finansmanında görev yapmaktadır.<br />

Kamu kesiminde; S.B., M.S.B., S.S.K., Tıp Fakülteleri, M.E.B., P.T.T., T.C.D.D.,<br />

Belediyeler ve Kamu İktisadi Kuruluşları sağlık hizmeti sunan başlıca kuruluşlardır.<br />

Bunların yanında dini gruplar, azınlıklar ve vakıfların yanında kar amaçlı özel sektör<br />

kuruluşları da hizmet vermektedir. Türkiye’de sağlık hizmetlerinin tek elden<br />

yönetimi söz konusu değildir. Birçok kuruluş birbirinden habersiz hizmet üretmeye<br />

alışmakta olup, bunun doğal bir sonucu olarak, mevcut kaynakların verimli<br />

kullanılması sağlanamamaktadır.<br />

32


Şekil 1: İşlevlerine Göre Sağlık Sektöründe Yer Alan Kurum ve<br />

Kuruluşlar,Türkiye<br />

POLİTİKA OLUŞTURMA SAĞLIK HİZMETLERİ SUNUMU<br />

Türkiye Büyük Millet Meclisi<br />

Devlet Planlama Teşkilatı<br />

Sağlık Bakanlığı<br />

Yüksek Öğretim Kurumu<br />

Anayasa Mahkemesi<br />

İDARİ KARAR ALMA<br />

Sağlık Bakanlığı<br />

İl Sağlık Müdürlükleri<br />

SAĞLIK HİZMETLERİ FİNANSMANI<br />

Maliye Bakanlığı<br />

Sosyal Güvenlik Kurumu (SSK, Bağ-Kur,<br />

Emekli Sandığı)<br />

Özel Sigorta Şirketleri<br />

Kendi Kendini Finanse Eden Kurumlar<br />

Uluslararası Ajanslar<br />

Kamu<br />

Sağlık Bakanlığı<br />

Üniversite Hastaneleri<br />

Savunma Bakanlığı<br />

Özel<br />

Özel Hastaneler<br />

Vakıf Hastaneleri<br />

Azınlık Hastaneleri<br />

Özel Çalışan Pratisyen/Uzman<br />

Hekimler<br />

Ayakta Tedavi Klinikleri<br />

Laboratuvarlar ve Tanı Merkezleri<br />

Eczaneler<br />

Tıbbi Cihaz ve Malzeme Satıcıları<br />

Sivil Toplum Örgütleri<br />

Kızılay<br />

Vakıflar, Dernekler<br />

Kaynak: Türkiye Sağlık Raporu, Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2004,<br />

Ankara sayfa 29<br />

33


Sağlık Bakanlığı dışında kalan kuruluşların genellikle ve yalnızca hastane<br />

hizmeti ürettiği ve sınırlı hizmet verdiği göz önüne alındığında, Türkiye’deki sağlık<br />

hizmetlerinin temel çatısını Sağlık Bakanlığı örgütünün oluşturduğu söylenebilir.<br />

Ayrıca, yürürlükteki yasalara göre, ülkenin sağlığından sorumlu ve yetkili olan<br />

kuruluş Sağlık Bakanlığı’dır.<br />

Sağlık Bakanlığı, merkezi yönetime dayalı bir örgüt olup, merkezde bakan<br />

illerde ise valiler örgütün temel otorite noktalarını oluşturmaktadır. Bakanlık<br />

yapısında, hem yatay, hem de dikey programlar yürüten birimler vardır.<br />

Sağlık Bakanlığı Merkez Teşkilatı<br />

Sağlık Bakanlığının örgütlenme yapısı şu anda bir Bakan, bir Müsteşar, yedi<br />

Müsteşar yardımcısı ve bunlara bağlı idari birimlerden oluşmaktadır (Şekil 2). İdari<br />

bilimler; Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü; Tedavi Hizmetleri Genel<br />

Müdürlüğü; Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü; İlaç ve<br />

Eczacılık Genel Müdürlüğü; Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü; Personel Genel<br />

Müdürlüğü ve Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ile Avrupa Birliği<br />

Koordinasyon Daire Başkanlığı, Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, Bilgi İşlem<br />

Daire Başkanlığı, Bütçe Dairesi Başkanlığı, Dış İlişkiler Daire Başkanlığı, Halka<br />

İlişkiler Koordinatörlüğü, Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, Hukuk Müşavirliği, İdari<br />

ve Mali İşler Daire Başkanlığı, İzleme ve Değerlendirme Birimi, Kanserle Savaş<br />

Dairesi Başkanlığı, Proje Yönetimi Destek Birimi, Refik Saydam Hıfzıssıhha<br />

Merkezi Başkanlığı, Savunma Sekreterliği, Sıtma Savaş Daire Başkanlığı, Strateji<br />

Geliştirme Başkanlığı, Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Verem Savaş Daire<br />

Başkanlığından oluşmaktadır (SB, 2007: 103-104).<br />

34


SAĞLIK BAKANLIĞI MERKEZ TEŞKİLATI ŞEMASI<br />

Şekil 2: Sağlık Bakanlığı Merkez Teşkilatı<br />

Teftiş Kurulu Başkanlığı BAKAN Özel Kalem Müdürlüğü<br />

Yüksek Sağlık Şurası<br />

Tıpta Uzmanlık Bakanlık Müşavirleri<br />

Basın Müşavirliği<br />

MÜSTEŞAR<br />

Müsteşar Yardımcısı Müsteşar Yardımcısı Müsteşar Yardımcısı Müsteşar Yardımcısı v. Müsteşar Yardımcısı v. Müsteşar Yardımcısı v. Müsteşar Yardımcısı<br />

• AB Koor.Dai.Bşk.<br />

• Dış İlişkiler Dai.Bşk.<br />

• Proje Yön.Dest.Birimi<br />

• Kamu Özel Ort.Dai.Bşk<br />

• Pandemi Yürütme Kurulu Başkanlığı<br />

• Strateji geliştirme Dai. Başk.<br />

• İnşaat ve Onarım Dai. Başk.<br />

• Hudut Sahiller Sağ. Gen. Müd<br />

• Kanser Savaş Dai. Başk.<br />

• Verem Savaş Dai. Başk.<br />

• Sıtma Savaş Dai. Başk.<br />

• AÇSAB Gen. Müd.<br />

• Sağ.Eğt.Gn.Md.<br />

• Tedavi Hizm. Gen. Müd.<br />

• Temel Sağ. Hizm. Gen. Müd.<br />

• R.Saydam Hıfz. Mrk. Başk.<br />

• Sağlıkta Dönüşüm Programı Koordinatörlüğü<br />

• Sabim<br />

• İlaç ve Eczacılık Gen. Müd.<br />

• İdari ve Mali İşler Dai.Bşk.<br />

• Personel Gen. Müd.<br />

35<br />

• Hukuk Müşavirliği<br />

• Kanun Tasarılar<br />

• Soru Önergeleri


Kaynak;http://www.sağlik.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx? Erişim Tarihi:<br />

04.01.2010<br />

Sağlık Bakanlığı’nın illerdeki sağlık müdürlüklerinin yöneticisi bir hekimdir.<br />

Sağlık ocakları ve sağlık merkezleri İl Sağlık Müdürlüğünün denetimine tabidir. İl<br />

Sağlık Müdürü, ildeki sağlık hizmetlerinin planlanması ve uygulanmasından<br />

sorumludur ve bu hizmetlerle ilgili olarak ildeki validen olduğu gibi Sağlık Bakanlığı<br />

merkez teşkilatından da onay almak zorundadır. Sağlık hizmetleri için hekimler<br />

Personel Genel Müdürlüğü tarafından istihdam edilir ve göreve başlatılırken Sağlık<br />

Bakanlığı tarafından bir ile nokta tayin olarak ataması yapılır ve eğer gerek görülürse<br />

İl Sağlık Müdürlüğü tarafından da belirli bir sağlık kurumu için geçici yer<br />

değiştirmesi yapılır. Yardımcı sağlık personeli ise ile tayin edilir ve İl Sağlık<br />

Müdürlüğünce il içi görev dağılımı yapılır. Sağlık ocaklarının işletim masrafları, sarf<br />

malzemeleri, elverişlilik ve geçmişteki kullanım durumlarına göre, İl Sağlık<br />

Müdürlükleri tarafından sağlık ocaklarına gönderilir. İlçelerde, bir grup sağlık<br />

ocağının idari yetkilisi olarak görev yapmak üzere bölge düzeyinde Sağlık Grup<br />

Başkanlıkları oluşturulmuş fakat bu hekimlerin görev tanımları gerektiğince<br />

yapılmamıştır (SB, 2007: 106)<br />

36


Şekil 3: Sağlık Bakanlığı Taşra Teşkilatı<br />

2.2.2.Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı<br />

Dünya genelinde, sağlık hizmetlerinin finansmanında 4 temel yöntemden söz<br />

edilebilir. Bu yöntemler genel vergiler, özel sigorta, cepten yapılan ödemeler, sosyal<br />

sigortadır. Bu yöntemlere ilave olarak ayrıca son yıllarda yoğun olarak tartışılan tıbbi<br />

tasarruf hesabı ve dış finansman kaynakları eklenmiştir. Bu yöntemler uygulama<br />

açısından ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir<br />

Bir taraftan sağlık hizmetlerine olan talebin artması diğer taraftan kaliteli<br />

sağlık hizmeti sunmak için sağlık kurumlarının modern teknolojiyi satın almak ve<br />

nitelikli personel istihdam etmek için çabaları sağlık giderlerini arttırmaktadır. Sağlık<br />

hizmeti veren sağlık kurumları giderlerinin düzenli bir şekilde karşılanabilmesi için<br />

37


de finansmanın hangi kaynaklardan nasıl karşılanacağı önemli bir konudur (Orhaner,<br />

2006: 6).<br />

Sağlık hizmetlerinin finansman yöntemleri ülkenin gelişmişlik düzeyi ile<br />

beraber, o ülkenin sosyo-ekonomik yapısı ile kültürel değerlerinden de<br />

etkilenmektedir. Bununla beraber Feldstein, bir sağlık hizmetleri finansman sisteminin<br />

aşağıda sayılan özelliklere sahip olması gerektiğini söylemektedir (Feldstein, 1981:<br />

247).<br />

"Sağlık Bakımı"ndan yoksun kalmayı önlemelidir. Hiçbir birey, düşük gelirli<br />

olmasından dolayı evsiz ya da gıdasız kalamayacağı gibi sağlık hizmetlerinden<br />

de yoksun kalmamalıdır.<br />

Finansal yetersizliği ortadan kaldırmalıdır. Hiçbir birey tahmin edilemeyen<br />

bir hastalık ya da kazanın ortaya çıkardığı sağlık harcamalarını karşılarken<br />

ciddi bir finansman sorunu ile karşı karşıya kalmamalıdır.<br />

Maliyetler en aza indirilmelidir. Bir finansman sistemi, etkin kaynak<br />

kullanımını sağlarken, sağlık bakımı fiyat artışlarını da önlemelidir. Hastalar,<br />

mümkün olduğunca, yüksek maliyet taşıyan hastane bakımı yerine, düşük<br />

maliyetli ayaktan tedaviye yönelik sağlık hizmetlerini kullanmalıdır.<br />

Hastaneler, sağlık personeli sayısının ve gereksiz ödemelerin artması, teknik ve<br />

hizmet olanaklarının gereksiz yere aşın kullanılması ile ortaya çıkan maliyet<br />

artışlarını hafifletecek düzenlemelerle desteklenmelidir.<br />

Doktorların, sigortanın varlığına dayanarak, hastalara fazla yansımayacağı<br />

düşüncesi ile vizite ücretlerini gereksiz yere artırmalarına izin verilmemelidir.<br />

Kısacası, hastalar, doktorlar ve hastane yönetiminde maliyet bilinci<br />

oluşturmalıdır.<br />

Vergi artışlarından kaçınmalıdır. Çünkü, yüksek vergiler, çalışma<br />

motivasyonunu ve bir bütün olarak ekonomide etkin kaynak kullanımını<br />

engellemektedir.<br />

38


Kolay uygulanabilir olmalıdır. Sağlık hizmetleri finansman sisteminin<br />

yönetimi, maliyeti yüksek, uygun olmayan, karmaşık işlemler içermeyen,<br />

kaynakların etkin kullanımını engelleyen kararlara dayanmamalıdır.<br />

Genel kabul görmelidir. Her yeni finansman yöntemi halk tarafından kabul<br />

gördüğü gibi sağlık kurumlarında da kolayca uygulanabilir olmalı ve<br />

doktorlar tarafindan da kabul görmelidir.<br />

Sağlık hizmetlerinin ülkeler bazında nasıl finanse edildiği, hangi yöntemlerle<br />

sağlandığı, insanların sağlık düzeylerinin yanı sıra gelir düzeylerinin de etkili olduğu<br />

bir husustur. Kişisel sağlık hizmetlerinin finansmanı için çok yöntemler mevcut<br />

bulunmaktadır. Toplum sağlığı hizmetleri genel olarak devlet tarafından finanse<br />

edilip gene devlet kuruluşları tarafından sağlanırken, kişisel sağlık hizmetleri çeşitli<br />

mekanizmalara bağlıdır. Bu mekanizmalarda devletin, kamusal ve özel sigorta<br />

sistemlerinin, yabancı kuruluşların, hükümet dışı kuruluşların, toplulukların, ailelerin<br />

ve bireylerin mali rolleri değişkenlik göstermektedir.<br />

Kişisel sağlık hizmetlerinin finansmanında başlıca üç yöntem<br />

kullanılmaktadır: Vergiler, sigorta (sosyal ya da özel) ve sigorta dışı finansman<br />

yöntemleri.<br />

Vergiye dayanan sistemlerde, vasıtasız vergiler (gelir vergisi gibi), vasıtalı<br />

vergiler (katma değer vergisi gibi), özel vergiler ve diğer devlet gelirleri söz<br />

konusudur. 1942 yılında yayınlanan Beveridge Raporu’na istinat eden sistemlerde<br />

sağlık hizmetlerinin finansmanı vergilerden sağlanan gelirlerle ulusal bütçeden<br />

karşılanmaktadır.<br />

Sigortaya dayanan sistemler, sağlık hizmetlerinin finansmanına ilişkin bu<br />

sistemlerde, sigorta kapsamındaki insanlar, belirli bir sağlık hizmetleri paketine hak<br />

kazanmak için bir sigorta şirketine ya da fonuna pirim öderler. Kimi ülkelerde, bütün<br />

nüfusu kapsayan tek bir sosyal sigorta sistemi vardır. Kimi ülkelerde ise, birbirinden<br />

ayrı çeşitli sistemleri kapsayan ulusal sağlık sigortası sistemleri söz konusudur.<br />

Alman Otto Von Bismarc tarafından geliştirilen ve Bismarc Modeli adıyla anılan<br />

39


modelde de, sağlık hizmetlerinin finansmanı kişilerin kazanç esasına dayalı sigorta<br />

primlerinden elde edilen sigorta gelirlerinden sağlanmaktadır.<br />

Sağlık tasarruf hesapları ve yararlanıcı ücretleri sağlık hizmetlerinin<br />

finansmanında başvurulan diğer yöntemler arasındadır. Bunlardan birincisinde,<br />

gelirin belirli bir yüzdesi sağlık hizmetleri ve yararlanıcı ücreti olarak bir kenara<br />

ayrılmaktadır. Ne var ki, tıbbi bakım ve hizmetlerin yüksek maliyeti nedeniyle bu tür<br />

tasarruf hesapları genellikle yetersiz kalmaktadır.<br />

Yararlanıcı ücretleri, 1980’lerden bu yana, kamu harcamalarındaki azalma<br />

karşısında sağlık hizmetlerinin finansmanı amacıyla gelişmekte olan birçok ülkede<br />

devreye sokulmuştur. Bu sistem, Benin, Gine, Kamerun, Nijerya ve Sierra Leone ile<br />

başta Viet-Nam olmak üzere kimi Asya ülkelerinde yürümektedir. Kanada ve<br />

Danimarka gibi ülkelerde ise, ulusal ya da yerel sistemler tarafından karşılanmayan<br />

sağlık hizmetlerine ilişkin masraflar, çalışanların oluşturdukları ya da özel kesime ait<br />

sigorta sistemleri aracılığıyla kapatılmaktadır.<br />

Düşük gelirli kimi ülkeler, sağlık hizmetlerinin finansmanında dış finansmana<br />

bağımlı durumdadırlar. Ekonomik kriz, doğal felaket ya da savaş gibi durumlarda<br />

ortaya çıkan kısa dönemli kaynak yetersizliklerinde dış finansmana yaygın olarak<br />

başvurulmaktadır.<br />

2.2.3.Sağlık Hizmetleri Arzı<br />

Türkiye’deki sağlık hizmetleri kamu ve özel hizmet sunucular tarafından<br />

sağlanır. En büyük kamu hizmet sunucusu Sağlık Bakanlığı (Tablo 5) olup SSK<br />

hastanelerinin de devredilmesiyle birlikte etkisi daha da artmıştır. Daha önce diğer<br />

devlet bakanlıkları (Savunma, Ulaştırma ve Milli Eğitim), bazı kamu kuruluşları ve<br />

belediyelerin de sundukları sağlık hizmeti de SB’na devredilmiştir. Yine üniversite<br />

hastaneleri de önemli hizmet sunucusudur (SB, 2007: 117).<br />

40


Tablo 1: Hastanelerin Dağılımı, Türkiye, Şubat 2007<br />

BRANŞ GENEL EĞİTİM TOPLAM<br />

KAMU HASTANELERİ 754 53 807<br />

Devlet Hastaneleri 604 27 631<br />

Kadın Doğum Hastaneleri 58 6 64<br />

Çocuk Hastaneleri 7 3 10<br />

Göğüs Hastaneleri 18 4 22<br />

Yüksek İhtisas Hastanesi 1 4 5<br />

Ruh Sağlığı Hastaneleri 9 2 11<br />

Fizik Tedavi Hastaneleri 8 2 10<br />

Onkoloji Hastaneleri 1 1 2<br />

Acil Yardım ve Travmatoloji Hastaneleri 4 0 4<br />

Kemik Hastalıkları Hastaneleri 2 1 3<br />

Zührevi Hastalıklar Hastaneleri 1 0 1<br />

Lepra Hastaneleri 2 0 2<br />

Diş Hastaneleri 1 1 2<br />

Meslek Hastalıkları Hastaneleri 2 0 2<br />

Göz Hastalıkları Hastaneleri 0 2 2<br />

İlçe Hastanesi 36 0 36<br />

Üniversite Hastaneleri 56<br />

Özel Hastaneler 305<br />

Belediye Hastaneleri 6<br />

Dernek ve Vakıf Hastaneleri 19<br />

Yabancılara Ait Hastaneler 3<br />

Azınlık Hastaneleri 5<br />

41


Tablodan da anlaşılacağı üzere Sağlık Bakanlığı birinci ve ikinci basamak<br />

sağlık hizmetlerinin temel sunucusu ve koruyucu hizmetlerin ise tek tedarikçisidir.<br />

Ayrıca Sağlık Bakanlığı, birinci basamak, ikinci basamak, ihtisaslaşmış yataklı ve<br />

ayakta tedavi kurumları ile çok geniş bir alanda hizmet vermektedir. Kamu<br />

sektöründeki bu geniş ağ, özel sektörde hem ayakta hem de yataklı tedavi hizmeti<br />

veren daha az sayıdaki özel kurumla tamamlanır. Son dönem uygulanan sağlık<br />

politikaları nedeniyle Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetlerinin ana sunucusu olmaya<br />

devam etmekle birlikte ve özel sağlık sektörü bu alanda Bakanlığın en önemli ortağı<br />

ve tamamlayıcısı haline gelmiştir.<br />

2.2.3.1.Kamu Tarafından Sunulan Sağlık Hizmetleri<br />

Birinci Basamak ve Koruyucu Sağlık Hizmetleri<br />

Sağlık Bakanlığı birinci basamak sağlık hizmeti veren en önemli ve<br />

koruyucu sağlık hizmeti sunan tek kurumdur. Bunlarla birlikte ana çocuk sağlığı<br />

hizmetlerinin de ana tedarikçisidir. Bu hizmetler, sağlık hizmetlerinin<br />

toplumsallaştırılmasını temel alan 1961 yılında çıkartılan yasa uyarınca ülke çapına<br />

yayılmış sağlık ocakları ve sağlık evleri ile verilir. Bu yasaya göre, ulusal<br />

politikalarda, değişik basamaklardaki sağlık kurumları bir hekimin görev yapma<br />

yerini etkiler ve böylelikle hekimler belirli coğrafi alanlarda yoğunlaşmak yerine<br />

kendilerine ihtiyaç duyulan alanlara gönderilirler. Birinci basamak sağlık<br />

kurumlarının belirli bir coğrafi bölgede toplanması yerine ülke çapına dağıtılması<br />

amaçlanıyorsa da uygulamada bunu gerçekleştirmek zordur (SB, 2007: 118).<br />

Sağlık Ocakları<br />

Mevcut uygulamalara göre kırsal alanlardaki sağlık evleri birinci basamak<br />

sağlık hizmeti ile aile planlaması hizmetleri veren, doğumlara yardımcı olan ve<br />

belirlenen hanelere aylık ziyaretler yapan bir ebe tarafından idare edilir. Kırsal<br />

alanlardaki sağlık evleri sağlık ocağına bağlı olup yine bu sağlık ocağı tarafından<br />

denetlenir. Kırsal alandaki sağlık ocakları ise 2.500 kişiye hizmet verir ve bir<br />

42


pratisyen hekim olmak üzere bir hemşire, bir sağlık memuru, iki ebe ve bir destek<br />

elemanından oluşan sekiz personelden meydana gelir. Yaklaşık olarak 5.000 kişiye<br />

hizmet veren bölge sağlık ocakları ise 16 kişilik sağlık personelinden oluşur (biri<br />

sorumlu hekim olmak üzere dört pratisyen hekim, bir diş hekimi, bir çevre sağlığı<br />

teknisyeni, bir kaç sağlık memuru, bir laboratuar teknisyeni, iki hemşire ve iki ebe).<br />

Yaklaşık olarak 10.000, gerektiğinde ise 20.000 kişiye hizmet veren il sağlık<br />

ocaklarında ise, nüfustan bağımsız olarak, İl Sağlık Müdürlükleri’nin talebi ve<br />

Valiliklerin onayı üzerine ek birimler açılabilir (SB, 2007: 119).<br />

Sağlık Ocaklarının başlıca görevleri şunlardır; bulaşıcı hastalıkların<br />

önlenmesi ve tedavisi, bağışıklama, anne ve çocuk sağlığı hizmetleri, aile planlaması,<br />

halk sağlığı eğitimi, çevre sağlığı, hasta bakımı ve sağlıkla ilgili istatistiksel verilerin<br />

toplanması. Koruyucu ve birinci basamak sağlık hizmetlerini sunmayı esas alan<br />

sağlık ocakları ayrıca sağlık hizmetine ihtiyacı olanların başvuracağı ilk kurum ve<br />

daha ileri tedaviye ihtiyacı olanları da bir üst kuruma sevk edecek ilk basamaktır.<br />

Aile Hekimliği<br />

Sağlık Bakanlığı Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında Aile Hekimliği<br />

uygulamasına kademeli olarak geçmektedir. Aile Hekimi; ailenin henüz doğmamış<br />

çocuğundan en yaşlı üyesine kadar, ailenin tüm bireylerinin hekimi olarak<br />

tanımlanır. Bu kapsamda, bireysel koruyucu sağlık önlemleri ile ayakta tedavi ve<br />

evde bakım hizmetleri de aile hekimliği kapsamına girer. Birinci basamak sağlık<br />

hizmetini aşan sorunlar için diğer uzman hekimler, diş hekimi, diyetisyen gibi<br />

kişilere hastayı yönlendirerek, koordinatör görevini üstlenir. Dolayısıyla kendisine<br />

kayıtlı kişilerin aynı zamanda sağlık danışmanı, bu konuda onlara yol gösteren ve<br />

onların haklarını savunan kişi konumundadır.<br />

Aile hekimi, aile bireylerinin ikametlerine genellikle yakındır ve kolay<br />

ulaşılabilir konumdadır. Hizmet verdiği toplumu her yönüyle tanır; aile, çevre ve iş<br />

ilişkilerini değerlendirir. Ailenin bütün bireylerinin sağlık durumlarını, yaşama<br />

koşullarını, dolayısıyla koruyucu sağlık uygulamalarının ve sağlık eğitiminin bu<br />

bireylere nasıl uygulanabileceğini en iyi bilen kişidir. Bu doktorlar, kendi<br />

43


sorumluluğu altındaki bireyleri bir hastalık çerçevesinde değil, bütüncül bir<br />

yaklaşımla sağlık koşulları, psiko-sosyal çevre ve mevcut diğer akut veya kronik<br />

sağlık sorunları ile birlikte bir bütün olarak değerlendirir.<br />

Aile hekimliği kayıtları sağlıkla ilgili araştırmalarda çok değerli bir veri<br />

kaynağıdır. Sevk zincirinde önemli oranda başarı sağlar. Hastalıkların uygun<br />

basamaklarda ele alınmasını ve tedavisini mümkün hale getirir. Sevk gerektiğinde,<br />

kişinin sağlık bilgileriyle birlikte doğru uzmanlık dalına ve doğru merkeze gitmesini<br />

sağlayarak, yüksek maliyetli ikinci basamak sağlık hizmetlerinin daha etkili ve<br />

ekonomik biçimde kullanımını sağlar. Bu açıdan aile hekimliği aynı zamanda<br />

birçok yanlış yönlendirmeyi, düzensizliği, gereksiz sağlık harcamasını, ikinci<br />

basamakta gereksiz yığılmayı, kuyrukları ve hasta mağduriyetini engeller (SB, 2007:<br />

124).<br />

İkinci ve Üçüncü Basamak Sağlık Hizmetleri<br />

İkinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşları esas olarak tedavi hizmetlerinin<br />

sunulduğu sağlık kuruluşlarıdır. Ayrıca birinci basamakta tanısı konamayan, ihtisas<br />

bilgisi gerektiren hastalıklar için de poliklinik hizmetleri bu kuruluşlarda<br />

verilmektedir. Buna göre yataklı tedavi kurumları olan ikinci ve üçüncü basamak<br />

sağlık kuruluşları aynı zamanda poliklinik hizmetleri de sunmaktadır (Tablo 6).<br />

Hastanelerin ayakta tedavi bölümlerine başvuran vakaların büyük kısmı<br />

detaylı inceleme ve tedavi gerektirmediği için aslında birinci basamak sağlık<br />

kurumlarında tedavi edilebilir hastalıklardır. Birinci basamak sağlık kurumlarındaki<br />

tedavi normalde ayakta tedaviden daha ucuzdur. Ayakta tedavi kurumlarına aşırı<br />

yüklenilmesi tedavi masraflarının gereksiz şekilde yukarı çıkmasına ve kaynakların<br />

da verimli kullanılamamasına yol açmaktadır. Bununla birlikte birinci basamakta<br />

çalışan pratisyen hekime toplumun bakış açısı, bu kurumlardaki özellikle tahlil ve<br />

tetkik yetersizliği, ayrıca gerekirse daha detaylı tetkik ve aynı gün içinde farklı<br />

uzman hekime başvurma imkanı nedeniyle hastanelere gereksiz başvurular<br />

yapılmaktadır.<br />

44


2.2.3.2.Özel Sektör Tarafından Sunulan Sağlık Hizmetleri<br />

1980'lerin başında devlet teşvikiyle açılan özel sağlık sektörü, bugün<br />

Türkiye'nin en büyük sıçrama yapan sektörleri arasındadır. Bunda da en büyük pay<br />

kuşkusuz son yıllarda izlenen teşvik politikalarınındır. Tartışmasız olarak<br />

söylenmelidir ki 59 ve 60. Hükümetler sağlık sektörünü kökten etkileyecek adımlar<br />

atmışlardır. Özel sağlık sektörü, sağlık hizmet sunumundaki rolünü farklı isimlere<br />

sahip kurum ve kuruluşlarla gerçekleştirir. Halen Ülkemizde özel sağlık hizmetleri<br />

beş farklı şekilde verilmektedir.<br />

- Özel muayenehaneler<br />

- Özel poliklinik, tıp merkezleri<br />

- Özel tanı merkezleri ve laboratuarlar<br />

- Özel hastaneler<br />

- Kamu kurumlarında verilen özel hizmetler<br />

- İş yeri hekimleri tarafından verilen hizmetler.<br />

Özel sektöre ait ayakta teşhis ve tedavi veren sağlık kuruluşlarının sayısı<br />

38.476, yataklı tedavi hizmeti veren sağlık kurumlarının sayısı ise 332’dir. Sağlık<br />

Bakanlığı tahminlerine göre özel sektörde çalışan Hekim sayısı 17.872’dir. Bunların<br />

da 14.497’si uzman hekim, 3.375’i Pratisyen Hekim’dir. Özel sağlık sektörünün<br />

ülke sağlık hizmet sunumundaki payı % 25 oranına ulaşmıştır.<br />

Özel Muayenehaneler<br />

Özel muayenehanelerde çalışan hekimler ya serbest hekim olarak ya da<br />

limited şirket içerisinde yer alarak faaliyet gösterir. Sonraki seçenek mali avantajlar<br />

da sağlar. Şirketin dışında kalan ve serbest olarak çalışan hekimler serbest hekim<br />

olarak elde ettikleri kazançtan bağımsız olarak “asgari standartta bir vergi” öderken<br />

limited şirket çatısı altında faaliyet gösteren hekimler gerçek kazançlarına göre özel<br />

45


sektör şirketiymiş gibi vergilendirilirler. Bundan dolayı, özel sektörde çalışan<br />

hekimlerin çoğu limited şirket kurma yolunu seçerler; bunu tercih etmemiş olanlar<br />

ise muayenehanelerini kapatmak zorunda kalmış çünkü yukarıda da bahsedilen<br />

asgari standart vergiyi ödemede güçlük çekmişlerdir. Türk vatandaşı olan ve<br />

hekimlik diploması olan herkes TTB’nin, bulunduğu ildeki şubesine müracaat ederek<br />

ve Maliye Bakanlığı’ndan bir vergi kimlik numarası alıp vergi ödeyerek<br />

muayenehane açabilir, serbest hekimlik yapabilirler.<br />

Özel Poliklinikler ve Tıp Merkezleri<br />

Poliklinikler, tıpta uzmanlık alanlarının dağılımına bakılmaksızın, temel<br />

olarak muayenehane ve diğer gerekli asgari destek hizmetleri ile bir veya birden çok<br />

tıpta uzmanlık dalı ve/veya genel pratisyenlik olarak en az iki hekimin hizmet<br />

verdiği, ayrıca istenirse ilave olarak diş hekimliği hizmetinin bir araya gelmesi ile<br />

kurulan özel sağlık kuruluşlarıdır.<br />

Tıp merkezi: Asgari olarak bünyesinde iç hastalıkları, kadın hastalıkları ve<br />

doğum, çocuk sağlığı ve hastalıkları ve genel cerrahi tıp dallarında birer uzman<br />

hekim olmak üzere asgari dört uzmanlık dalında faaliyet gösteren ve bünyelerindeki<br />

bu uzmanlardan iç hastalıkları veya çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanlarından bir<br />

kadrolu hekim ile kadın hastalıkları ve doğum veya genel cerrahi tıp dallarında bir<br />

kadrolu hekim olmak üzere en az iki kadrolu uzman hekim çalıştıran, ağız ve diş<br />

sağlığı alanında hizmet vermek amacıyla en az bir diş ünitesi ve diş hekimi ile sürekli<br />

ve düzenli olarak gelişmiş donanım ve personel desteği ile 24 saat süre ile ayakta<br />

teşhis ve tedavi hizmeti sunan özel sağlık kuruluşlarıdır.<br />

Özel dal merkezi: Belirli bir yaş ve cins grubu hastalar ile belirli bir hastalığa<br />

tabi tutulanlara veya bir organ veya grubu hastalara yönelik hizmet vermek üzere,<br />

biri kadrolu olmak kaydıyla ilgili uzmanlık dalında en az iki uzman hekimin görev<br />

yaptığı gelişmiş donanım ve personel desteği ile ayakta teşhis ve tedavi hizmeti<br />

sunan özel sağlık kuruluşlarıdır.<br />

Teşhis merkezi: Yalnızca 3153 sayılı Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle<br />

Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanun ile 992 sayılı Seriri<br />

46


Taharriyat ve Tahlilat Yapılan ve Masli Teamüller Aranılan Umuma Mahsus<br />

Bakteriyoloji ve Kimya Laboratuvarları Kanunu çerçevesinde birden fazla ilgili<br />

uzman hekimlerce açılan ve özel donanıma sahip, özel mevzuatına göre faaliyet<br />

gösterip teşhis hizmeti sunan özel sağlık kuruluşlarıdır.<br />

Bu kurumlarda çalışan hekimler Türk vatandaşı olmalıdır. Kamu<br />

kurumlarında çalışan asistan hekimler bu tür özel poliklinik ya da tıp merkezlerinde<br />

çalışamazlar.<br />

İşyeri Hekimleri<br />

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 91. maddesine göre 50’den daha<br />

fazla eleman çalıştıran özel şirketlerin iş yeri hekimi bulundurması gerekmektedir.<br />

Eğer özel kuruluşun eleman sayısı 700’den az ise bu iş yeri hekimi yarı-zamanlı<br />

olarak çalıştırılabilir; aksi halde tam zamanlı olarak çalıştırılmak zorundadır. İşyeri<br />

hekimleri ile Türk Tabipler Birliği – TTB’nin yerel şubeleri aracılığıyla bağlantı<br />

kurulur. İşyeri hekimlerinin asıl görevi iş yerindeki iş ile ilgili sağlık risklerini en aza<br />

indirmektir fakat pratikteki öncelikli görev tıbbi yardıma ihtiyaç duyan kişiler için ilk<br />

başvuru noktası olma yönündedir. Şu anda TTB ye kayıtlı yaklaşık olarak 8.000<br />

işyeri hekimi ve buralarda kayıtlı çalışan hemşiresi vardır ve bunlara eğitimler<br />

verilmektedir.<br />

Özel Tanı ve Laboratuar Hizmetleri<br />

Türkiye’deki özel laboratuar ve tanı merkezi sayısı hızla artmakta ve<br />

bunların üçte birini radyoloji ile benzer tanı hizmetleri oluşturmaktadır. Tanı<br />

cihazlarının ithalatı ve kullanımı yeterince denetlenmemektedir. Bir çok özel<br />

merkezin iş hacmini genellikle sosyal güvenlik kurumlarıyla yaptıkları anlaşmalar<br />

oluşturmaktadır ve bu merkezler yüksek teknoloji kullanımını gerektiren tetkikler ve<br />

tutarı yüksek olan reçete yazma eğiliminde olabildikleri konusunda tartışma<br />

bulunmaktadır.<br />

47


Özel Hastaneler<br />

Kamuya ait olmayan hastaneler arasındaki en baskın grup % 82 oranı ile özel<br />

hastanelerdir. Bu hastanelerin sayısı 1990’larda bu yana sürekli olarak artmış; 1995<br />

ve 2000 yılları arasında ise tam iki kat, 2000-2005 arasında ise % 25,2 artmıştır.<br />

Vakıf hastaneleri sayı ve kapasite açısından daha az etkindir (kamuya ait olmayan<br />

hastanelerin % 9’u) bununla birlikte 1990’lı yıllar boyunca artmıştır.<br />

Özel hastaneler genellikle üç büyük kentte toplanmıştır – özel hastane<br />

kapasitesinin ancak üçte biri Ankara, İstanbul ve İzmir dışında kalan kentlerdedir.<br />

Tek başına İstanbul’da, özel hastanelerin yarıya yakını bulunmaktadır. Öte yandan,<br />

Doğu Anadolu Bölgesi’nde ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de daha az sayıda<br />

özel hastane vardır. Son yıllarda ve özellikle İstanbul’da çok sayıda özel uzmanlık<br />

hastaneleri (oftalmoloji, ortopedik, fiziksel terapi ya da mikro-cerrahi) açılmıştır.<br />

1990’lı yılların ortalarına kadar özel hastanelerin kurulması devlet kredileri ile<br />

desteklenmiştir. Bununla birlikte sosyal güvenlik kurumları kendine bağlı olan<br />

kişilerin özel sektörden de hizmet alabilmesini sağlamasıyla sayısal anlamda bir artış<br />

olmuştur. Ancak özel sektörün nüfusu az olan yerlerde özel poliklinik veya tıp<br />

merkezi açmaya meyilli olduğu görülmektedir.<br />

Sivil Toplum Kuruluşları<br />

Vakıf hastanelerinden ayrı olarak, STK’larının yalnızca bir kısmı sağlık<br />

sektöründe faaliyet gösterirler ve asıl olarak ilgilendikleri alanlar da ana-çocuk<br />

sağlığı ile aile planlamasıdır. Bunun yanı sıra, diyabet ya da kanser gibi belirli<br />

hastalıklar konusunda faaliyet gösteren dernekler de vardır. Bu dernek/örgütler sınırlı<br />

sağlık hizmeti verirler.<br />

48


Tablo 1: Türkiye'de Özel Sektöre Ait Teşhis Ve Tedavi Kuruluşları 2006<br />

Özel Hastaneler 332 Evde Bakım Merkezi/Birimi 11<br />

Sağlık Kabini 798 Hiperbarik Tedavi Merkezi 20<br />

Muayenehane 13201 Radyoloji Laboratuarı 1383<br />

Diş Hekimi Muayenehanesi 11563 Nükleer Tıp Laboratuarı 83<br />

Poliklinik 1370 Fizyoterapi Laboratuarı 611<br />

Diş Hekimliği Polikliniği 335 Biyokimya Laboratuarı 810<br />

Tıp Merkezi 647 Mikrobiyoloji Laborutuarı 974<br />

Diyaliz Merkezi 300 Patoloji Laboratuarı 241<br />

Güzellik Merkezi/Salonu 2059 Radyoterapi Laboratuarı 17<br />

Optisyenlik Müessesesi 4053 T o p l a m 38808<br />

Kaynak: Türkiye’de Sağlığa Bakış 2007, Sağlık Bakanlığı<br />

2.2.4. Toplumun Sağlık Düzeyi<br />

Bir toplumdaki çocuk sağlık düzeyi o toplumun sosyo ekonomik düzeyi,<br />

kültür düzeyi, yaşam ortamının hijyenik düzeyi ve sağlık hizmetlerinin hizmet düzeyi<br />

ile yakından ilgilidir. Gelişmiş ülkelerde çocuk sağlığı büyük ölçüde halledilmiş iken<br />

az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde halen önemli bir sorun olarak karşımızda<br />

durmaktadır.<br />

Ülkelerin sağlık düzeylerini belirleyen etmenleri şöyle sıralayabiliriz: Kişi<br />

başına düşen gelir, gelir ya da harcama dağılımında eşitsizlik, toplam sağlık<br />

49


harcamaları, kişi başına sağlık harcamaları, sosyal güvenlik harcamaları, erişkinlerde<br />

okuryazarlık oranı ve 1000 kişi başına düşen hekim sayısı (Türk Tabipler Birliği)<br />

Türkiye’nin sağlık düzeyini tablolar halinde karşılaştırma bölümünde ayrıntılı<br />

bir şekilde inceleyeceğiz.<br />

2.2.5. İnsan Kaynakları<br />

İnsan kaynakları, sağlık hizmetlerinin en yaşamsal parçasıdır. Sağlık<br />

personelinin sayıları Avrupa bölgesindeki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında<br />

düşüktür. Özellikle hemşire sayısı yetersizdir. Sağlık personelinin coğrafi<br />

dağılımında ciddi eşitsizlikler mevcuttur. Daha az gelişmiş bölgelerde kişi başına<br />

düşen sağlık çalışanı sayısı diğer bölgelere göre oldukça azdır.<br />

Haziran 2010 itibariyle Türkiye’de toplam 111.211 hekim aktif olarak<br />

çalışmaktadır. Türkiye’de 100000 kişiye düşen hekim sayısı 153’tür. DSÖ Avrupa<br />

Bölgesi Ortalaması 340’tır.<br />

Haziran 2010 itibariyle Türkiye’de toplam 19264 diş hekimi aktif olarak<br />

çalışmaktadır. Türkiye’de 100000 kişiye düşen diş hekimi sayısı 27’dir. DSÖ Avrupa<br />

Bölgesi Ortalaması 60’tır. Yine aynı tarih itibariyle 25038 eczacı aktif olarak<br />

çalışmakta olup, Türkiye’de 100000 kişiye 35 eczacı düşmektedir. Bu oran DSÖ<br />

Avrupa Bölgesel Ortalamasında 71’dir. Türkiye’de toplam 102564 hemşire aynı tarih<br />

itibariyle aktif olarak çalışmaktadır. Türkiye’de 100000 kişiye 141hemşire düşerken,<br />

DSÖ Avrupa Bölgesel Ortalamasında 745 kişi düşmektedir (Türkiye’de Sağlık<br />

Eğitimi ve Sağlık İnsan gücü Durum Raporu Ankara, Haziran 2010).<br />

2.2.6.Sağlık Bilgi Sistemleri<br />

Sağlıkta dönüşüm programının bileşenleri arasında uyumun sağlanabilmesi<br />

için entegre bir sağlık bilgi sistemine ihtiyaç vardır. Sağlık sistemi politikalarının ve<br />

yönetim kararlarının bilgiye dayanması gerektiği konusunda hiç tereddüt yoktur.<br />

Sağlık bilgi sistemlerinin kurulması yalnızca teknolojik yatırımlarla<br />

gerçekleştirilemez sistemin oluşturulması ulusal ve uluslar arası sağlık bilişim<br />

50


standartları, kodlama, sınıflandırma ve terminolojilerin belirlenmesi, farklı kurumsal<br />

düzeylerde toplanan verilerin entegrasyonu ve bu bilgilerin karar süreçlerinde<br />

kullanılır hale getirilebilmesine bağlıdır.<br />

Sağlık Bakanlığı WEB Uygulamaları adı altında kullanılan bilgi<br />

sistemlerinden bazıları aşağıda listelenmiştir.<br />

Aile Hekimliği Bilgi Sistemi<br />

Birim Performans Takip Sistemi<br />

Birinci Basamak Ek Ödeme Takip Sistemi<br />

Çekirdek Kaynak Yönetim Sistemi<br />

Doküman ve İş Akış Yönetim Sistemi<br />

Doktor Bilgi Bankası<br />

Döner Sermaye Bütçe Uygulaması<br />

Karar Destek Sistemleri (İş-Zekası)<br />

Personel Bilgi Sistemi (PBS)<br />

Tek Düzen Muhasebe Sistemi<br />

Tıbbi Malzeme, İlaç ve Hizmet Takip Bilgi Sistemi<br />

Ulusal Organ Bilgi Sistemi<br />

Yeşil Kart Bilgi Sistemi<br />

Bakanlık bünyesinde oluşturulan bu bilgi sistemleri tüm ülke çapında<br />

kullanılmakta ve takibi bakanlığa bağlı ilgili birimler tarafından yapılmaktadır.<br />

51


Klinik bilgi sistemlerinin, iletişim ve internet bağlantılarının geliştirilmesi<br />

sağlık sektöründe bu teknolojilerin yaygın bir şekilde kullanılmasını sağlamıştır.<br />

Hastane Bilgi Sistemleri: Hastaneler bir yandan yönetim işlevlerinde, diğer<br />

yandan tıbbi bilgi saklama ve derleme amacına yönelik olarak bilgi sistemleri<br />

desteğine ihtiyaç duymaktadırlar. Kamu ve özel kesimden birçok hastane bilgisayar<br />

destekli bilgi sistemlerini kurmuş bulunmaktadır.<br />

Son yıllarda sağlık web siteleri üzerinde hastaları, doktorları ve hastane<br />

gruplarını bir araya getirilmesi için büyük çaba harcanmaktadır. Bu web siteleri<br />

klinik verilerin ve dijital tıbbi kayıtların paylaşılmasını kolaylaştırmak, laboratuar<br />

sonuçlarını, reçeteleri ve sigorta bilgilerinin hastalara ulaştırılmasını sağlamak<br />

amacıyla tasarlanmıştır. Böylece tıbbi hataların sayısının azaltılması, klinik<br />

hizmetlerinin kalitesinin artırılması ve süreçlerin daha verimli hale getirilmesi<br />

sağlanmış olacaktır.<br />

Sağlık bilgisi ve sağlık hizmetlerine kolayca ulaşılması neticesinde internet<br />

insanların kendi sağlıkları ile ilgili karar alma şekillerini değiştirmektedir. Klasik<br />

doktor-hasta ve tedavi süreci değişmekte olup bu yeni oluşum sürecinde iletişim<br />

teknolojileri ve internetin rolü giderek önem kazanmaktadır.<br />

2.2.7. İlaç Politikaları<br />

Dünya Sağlık Örgütü, ilaca erişebilirliğin uzun vadeli ilaç politikalarının<br />

ayrılmaz bir parçası olarak görülmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Bu nedenle<br />

dolaylı önlemlerden biri olarak Dünyada “Akılcı İlaç Kullanımı” uygulamaları<br />

devreye sokulmuştur. 1985 yılında Nairobi’de yapılan DSÖ toplantısı akılcı ilaç<br />

kullanımı çalışmaları için başlangıç olmuştur.<br />

Dünya Sağlık Örgütünün tanımlamasına göre akılcı ilaç kullanımı; “kişilerin<br />

klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre uygun ilacı, uygun süre ve dozajda,<br />

en düşük fiyata ve kolayca sağlayabilmeleri’dir.<br />

52


1999-2000 yıllarında gerçekleştirilen Türkiye Ulusal Sağlık Hesapları<br />

Araştırması’na göre ülkemizin 2000 yılı için toplam ilaç ve dayanıksız tıbbi tüketim<br />

malzemesi harcamasının, toplam sağlık harcamasındaki payı %33,5 olmuştur.<br />

2005 yılı toplam ilaç harcaması 13 milyar 248 milyon TL, 2006 yılı toplam<br />

ilaç harcaması ise 13 milyar 800 milyon TL olarak gerçekleşmiştir (IMS Health<br />

Data, 2005/2006)<br />

Ülkemizde akılcı ilaç kullanımında mevcut durumun değerlendirilmesi amacı<br />

ile Erzurum, Bolu ve Adıyaman illerinde çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu<br />

çalışmalarda reçeteler, Birinci Basamağa Yönelik Tanı ve Tedavi Rehberleri 2003 ‘e<br />

göre değerlendirilmiş, SB, RSHMB, Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü 3 hem maliyet<br />

hem de kutu sayısı bazında %50‘nin üzerinde akılcı olmadığı (irrasyonel) tespit<br />

edilmiştir. Yani, iki ilaçtan biri yanlış ya da gereksiz reçete edilmektedir.<br />

Uygunsuz ilaç kullanımında antibiyotikler başı çekmektedir.<br />

Ülkemizde kamu sağlık harcamalarının genel bütçeden aldığı payın yakın<br />

yıllarda giderek küçülmesine rağmen, son dönemde bu alanda reform niteliğinde<br />

ciddi gelişmeler olmuştur. Kamudaki bu gelişmenin yanı sıra sağlıkta özel sektöre<br />

yönelik özendirici yaklaşımlar ve destekler bu alanda da önemli kapasite oluşmasını<br />

sağlamıştır.<br />

Ancak, ister kamu tarafından yüklenilsin, isterse kişilerin kendi bütçelerine<br />

yansısın, doğru belirlenmiş bir tedavinin en az giderle gerçekleştirilmesi bu konudaki<br />

akılcı yaklaşımın son aşamasını oluşturmaktadır.<br />

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile vatandaşlarımızın herhangi bir ayrıma tabi<br />

tutulmaksızın ilaçlarına erişiminin sağlanması ve bu erişimin sürekliliğinin temin<br />

edilmesi amaçlanmıştır. Bunu gerçekleştirmek için yapılanlar arasında, ilaç<br />

fiyatlarında indirim, eczanelerin herkese açılması, akılcı ilaç ve malzeme yönetimi<br />

vb. uygulamalar dikkat çekmektedir.<br />

53


2.2.8.Sağlık Bakanlığının Mevcut Yapısı<br />

Ülkemizde Sağlık Bakanlığı Cumhuriyet döneminin hemen ilk yıllarında<br />

“Sıhhat ve İçtima-i Muavenet Vekaleti” adı altında kurulmuş ve ülkedeki tüm sağlık<br />

hizmetlerin yürütülmesi görevi bu Bakanlığa verilmiştir. Bakanlık, 1925 yılında<br />

hazırladığı ilk çalışma programında yapılması gerekli işleri şöyle sıralamıştır:<br />

“Devlet Sağlık Örgütünü genişleterek köye kadar götürmek, sağlık personeli<br />

yetiştirmek, numune hastaneleriyle, doğumevleri ve çocuk bakımevleri açmak, halk<br />

sağlığı bakımından önemli olan, sıtma, verem, trahom, frengi, kuduz gibi<br />

hastalıklarla savaşmak ve sağlıkla ilgili kanunları yapmak, Merkez Hıfzıssıhha<br />

Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulu kurmak”.<br />

Kamu sektöründe çalışan tüm sağlık personelinin yönetimi merkezde Sağlık<br />

Bakanlığı bünyesinde toplanmıştır. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirildiği 1960’lı<br />

yıllardan itibaren, Türkiye’de tüm sağlık hizmetleri devletin görevi olarak kabul<br />

edilmiş; koruyucu ve tedavi edici hekimlik hizmetlerinin tek elden merkezden<br />

yürütülmesine başlanmıştır.<br />

Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısı ve görevleri 181 ve 210 Sayılı Kanun<br />

Hükmünde Kararnameler ile bazı değişiklikler yapılarak yeniden düzenlenmiştir. Son<br />

olarak, 24.1.1989 tarih ve 356 sayılı “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın<br />

Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile Bakanlığın ismi<br />

de “Sağlık Bakanlığı” olarak değiştirilmiş ve hizmet koşullarına göre merkez ve taşra<br />

örgütünü geliştirerek bugünkü örgüt ve yönetim biçimini almıştır.<br />

Sağlık Bakanlığı, 356 sayılı yasayla belirtilen görev ve sorumlulukları<br />

çerçevesinde sağlıkla ilgili her türlü faaliyeti planlama, denetleme ve uygulatmaktan<br />

birinci derecede sorumludur.<br />

54


Sağlık Hizmetlerinin<br />

Sunumu<br />

Türkiye’de Sağlık Alanında Başlıca Fonksiyonları<br />

Ulusal Düzeyde Sağlık Politikalarının<br />

Belirlenmesi<br />

Sağlık Hizmetlerinin<br />

Finansmanı<br />

Ulusal Düzeyde Sağlık Politikalarının Yönetimi, Genel<br />

Koordinasyonu ve Regülasyonu<br />

Sağlık Bakanlığı, merkezi düzeyde, sağlık hizmetleri ile ilgili genel kararları<br />

ve politikaları belirlemek ve uygulamaktan sorumludur. Taşra düzeyinde ise her ilde<br />

idari olarak Valiye bağlı çalışan ancak teknik olarak Sağlık Bakanlığı’na karşı<br />

sorumlu bir İl Sağlık Müdürü bulunmaktadır. İdari açıdan sorumluluk daha çok<br />

personel ve bölge yönetimini kapsarken, teknik sorumluluk sağlık hizmetlerinin<br />

sunumuyla ilgili kapsam ve hacim gibi konulardaki kararları içermektedir. Bakanlık,<br />

Sağlık Müdürünü Valinin onayı ile atar.<br />

Sağlık Bakanlığı, birinci ve ikinci basamak sağlık hizmetleri vermekten<br />

sorumlu ana organizasyon ve koruyucu sağlık hizmetleri veren kuruluştur. Birinci<br />

basamak sağlık hizmetleri, Bakanlık tarafından sağlık ocağı, sağlık evleri ve ana<br />

çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri yanında verem savaş dispanserleri, sıtma<br />

merkezleri ve kanser savaş merkezleri aracılığıyla sunulur. İkinci ve üçüncü basamak<br />

sağlık hizmetleri sunumu, diğer kamu kuruluşları, dernek, vakıf, özel kişiler ve<br />

Sağlık Bakanlığınca yerine getirilir.<br />

55


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM<br />

3.REFORMLAR ÖNCESİ TÜRK SAĞLIK SİSTEMİ VE OECD<br />

SAĞLIK SİSTEMİ<br />

Sistemi<br />

3.1.Yakın Tarihte Yapılan Sağlık Reformları Öncesi Türk Sağlık<br />

3.1.1.2003 Yılında Türkiye’de Sağlık Finansmanı<br />

2003 yılında, Türkiye’de sağlığa ayrılan toplam finansmanın büyük kısmı<br />

(yaklaşık %60 ile %70) kamu kaynaklarından, kalan kısmı ise özel kaynaklardan<br />

elde edilmekteydi. Türkiye’de sağlık alanında yapılan kamu harcamaları; SB, Hudut<br />

ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, üniversiteler, Sosyal Yardımlaşma ve<br />

Dayanışmayı Teşvik Fonu, diğer bakanlıklar ve kurumlar, yerel yönetimler, devlet<br />

teşebbüsleri, devlet memurları ve sosyal güvenlik kurumlarınca üstlenilen<br />

harcamaları içermekteydi. Özel harcamalar; cepten yapılan ödemeleri, şirketler ve<br />

bireyler tarafından finanse edilen politikalara yönelik özel sağlık sigortası<br />

ödemelerini kapsamaktaydı (World Bank, 2008: 20).<br />

2003 yılında, kamu sağlık finansmanı ile ilgili düzenlemelerin özünde 1846<br />

yılında kurulan, 1960’lar ve 1970’ler boyunca önemli ölçüde gelişen bir sosyal<br />

güvenlik sistemi vardı. Bu sistemde üç ayrı sağlık sigorta fonu bulunmaktaydı. (1)<br />

Kamu ve özel sektördeki mavi yakalı işçiler için Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK).<br />

(2)Esnaf ve sanatkarlar ve diğer bağımsız çalışanlar için Sosyal Sigortalar kurumu<br />

(Bağ-Kur). (3) Devlet memurları emeklilik fonu (Emekli Sandığı). Çalışan devlet<br />

memurları Emekli Sandığına dahil edilmemişti ve harcamaları doğrudan devlet<br />

bütçesinden karşılanmaktaydı. 1992 yılında hükümet “Yeşil Kart” uygulamasını<br />

başlattı. Bu programın amacı, sağlık hizmetlerini karşılayamayan fakir ve zayıf<br />

insanlara sağlık yardımı sağlamaktı. Yeşil Kart programı, Genel Sağlık Sigortası<br />

(GSS) uygulaması başlayana kadar bir geçiş çözümü olarak düşünülmüştü. Yeşil kart<br />

başvuruları ilçe düzeyindeki bir Komisyon tarafından değerlendirilerek<br />

56


sonuçlandırılmaktaydı. Kaymakamlıklar bünyesinde kurulan bu komisyon,<br />

başvuranların gelirleri ile ilgili yapılan incelemeye dayanarak insanların kart için<br />

uygun olup olmadığına karar vermekteydi.<br />

Teminat paketi, farklı sosyal güvenlik sistemleri arasında farklılık<br />

göstermekteydi. SSK sigortalıları sadece SSK hastanelerini ve eczanelerini<br />

kullanabiliyorlardı. Diğer yandan, Bağ-Kur sigortalıları ve bakmakla yükümlü<br />

oldukları kişiler, -SB hastaneler de dahil olmak üzere kamu ve özel- pek çok hizmet<br />

sunucusundan tıbbi muayene, laboratuar testleriyle yatan hasta ve ayakta tedavi<br />

hizmetleri alabiliyordu. Fakat Bağ-kur sigortalıları ve bakmakla yükümlü oldukları<br />

kişiler, ancak hizmete ihtiyaç duydukları zamandan önce –en az 90 gün- primlerini<br />

ödemişlerse sağlık hizmetleri alabiliyorlardı. Bağ-Kur, hizmet almak üzere çok<br />

sayıda kamu kuruluşu ve özel kuruluş ile sözleşme yapmıştı (örneğin, SB’ye bağlı<br />

hastaneler, üniversite hastaneleri, özel hastaneler ve Kızılay gibi sivil toplum<br />

kuruluşları). Emekli sandığı, sağlık sigortası sistemleri arasında en kapsamlı teminat<br />

paketine sahip olandı ve hem medikal hem de medikal olmayan hizmetler ile her<br />

türlü özel kuruluşa ve kamu kuruluşlarına erişim sahibiydi. Ödeme mekanizmaları da<br />

sağlık sigortası fonları arasında farklılık göstermekteydi. Örneğin, SSK, kendi<br />

bütçesinden fnanse ederek hastanelerini yönetirken, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur’un<br />

hizmet sunuculara yaptıkları ödemeler hizmet başı ödeme temeline dayanmaktaydı.<br />

Ancak, ufak istisnalar dışında, katkı payı ödemesi oranları, farklı sağlık sgorta<br />

sistemleri arasında büyük ölçüde benzerlik göstermekteydi (World Bank 2008: 20-<br />

21).<br />

Türkiye’de 2003 yılı itibariyle nüfusun %86,4’ü sosyal sigorta<br />

kapsamındadır. Sosyal sigorta kapsamında olanların %15’i T.C. Emekli Sandığı’na,<br />

%57,1’i Sosyal Sigortalar Kurumu’na, %27,1’i Bağ-kur’a, %0.08’i özel sandıklara<br />

bağlıdır. Sosyal sigorta kapsamında olup sağlık sigortasından yararlananların genel<br />

nüfusa oranı ise %85,4’tür (DPT, 2004: 165). Sağlık sigortası kapsamına dair bu<br />

resmi veriler dikkatle ele alınmalıdır. Çünkü rakamlar fiili kayıtlı çalışan sayısından<br />

ziyade tahminlere dayalıydı. Bu döneme ait sağlık sigortası rakamlarıyla ilgili üç<br />

önemli sorun vardı: i) Çoğu insan birden fazla sosyal güvenlik kurumu tarafından<br />

sigortalanmıştı. Bu yüzden birçok kayıtta görünmekteydiler. ii) Çalışan nüfus sayısı<br />

57


düzenli katkıda bulunarak mevcut görünenleri değil, programa kayıt yaptırmış<br />

herkesi gösteriyordu. iii) Sigortalıların bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sayısı<br />

tahminiydi. 2003 yılında iş gücünün yaklaşık %46’sının kayıt dışı sektörde çalıştığı<br />

tahmin edilmektedir. Sağlık sigorta kapsamının %85 civarında olduğu tahmin<br />

edildiği için, kayıt dışı çalışanların büyük bir kısmının Yeşil Kart kapsamında<br />

olması, SSK, Bağ-Kur veya Emekli Sandığı bünyesinde sağlık sigortasına sahip<br />

bireylerin bakmakla yükümlü olduğu kişiler arasında olması mümkündür.<br />

Sağlık finansmanının şekli ve durumu ile ilgili başlıca tespitler şunlardır;<br />

Türkiye’de sağlığa ayrılan kaynaklar oransal olarak OECD ülkelerinin<br />

altındadır.<br />

Bu kaynaklar koordinasyon eksikliği sonucunda verimsiz bir biçimde<br />

kullanılmaktadır.<br />

Ülkemizin bütün bireylerini kapsayan bir genel sağlık sigortası mevcut<br />

olmayıp, mevcut sigorta kurumları da çok farklı rejimlere sahiptir.<br />

Mevcut sigortalı sayısı tam olarak bilinmemektedir. Sigortalı sayısını<br />

belirlerken yapılan hatalar sonucunda yanlış veriler elde edilmekte, bu da kişi başı<br />

sağlık harcaması maliyetinin hesaplanmasını zorlaştırmaktadır.<br />

Vatandaşların kişisel ödemelerinin miktarları tam olarak bilinmemektedir. Bu<br />

miktarın bütün OECD ülkelerinden daha yüksek bir oranda olduğu, hatta %50’ler<br />

civarına ulaştığı tahmin edilmektedir.<br />

Sağlık hizmet maliyet hesabının yapılamaması ve cepten harcamanın tam<br />

olarak belirlenememesi, ileri yönelik projeksiyon yapma ve planlama imkanını<br />

ortadan kaldırmaktadır.<br />

3.1.2. 2003 Yılında Sağlık Harcamaları<br />

2003 yılında SDP’nin başlatılmasını takip eden ilk 3 yıl içersinde, sağlık<br />

harcamalarının hızla yükselmesine rağmen toplam sağlık harcamaları ile kamu sağlık<br />

58


harcamalarındaki artışın, Türkiye’deki ekonomik büyüme hızı olduğu için,<br />

karşılanabilir düzeyde kaldığı görülmektedir. 2003 yılında devletin tüm sağlık<br />

harcamaları 13,87 milyar liradır. SSK, Bağ-Kur ve T.C. Emekli Sandığı, SGK yani<br />

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı adı altında birleştirildi ama ülkemizde sadece<br />

SGK sağlık harcaması yapmıyor, devlet gerek çalıştırdığı memurlar ile bakmakla<br />

yükümlü olduğu eş-çocuklarına, milletvekilleri ve ailelerine, yeşil kart ile fakirlere<br />

sağlık harcamaları yapıyor. Bu harcamalar her yıl büyüyor.<br />

Tablo 3: Türkiye’de Sağlık Harcamaları (2000-2003)<br />

Yıllar Kişi Başına Sağlık<br />

Harcamaları $<br />

Toplam Sağlık<br />

Harcamaları/GSMH %<br />

2000 135,3 4,3 80<br />

2001 81,4 5,9 78<br />

2002 111,7 4,3 77<br />

2003 153,5 4,5 77<br />

Kaynak:http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/25.03.2005<br />

59<br />

Kamu/<br />

Toplam<br />

Türkiye’deki ilaç harcamalarının durumunu sosyal güvenlik kurumları<br />

ekseninde analiz etmek ettiğimizde bütün kurumlarda gerçekleştirilen sağlık<br />

harcamalarının yarısından fazlasının ilaç harcaması olarak gerçekleştiği görülür.<br />

Nitekim 2003 verilerine göre Emekli Sandığının kişi başına ilaç harcamasının 404<br />

Dolar, SSK’nın 38 Dolar, Bağ-Kur’un 138 Dolar ve Devlet Memurlarının ise 90<br />

Dolar olarak gerçekleştiği, söz konusu kurumların ilaç harcamalarının ise Emekli<br />

Sandığının %60, SSK’da %45, Bağ-Kur’da %58 ve devlet memurlarında ise %50<br />

seviyesinde olduğu görülmektedir. 2003 yılında gerçekleştirilen toplam ilaç<br />

harcaması ise 4531 milyon dolardır. Toplam sağlık harcamalarının içinde ilaç<br />

harcamalarının oranı oldukça yüksektir.


Türkiye’de sağlık harcamaları ve spesifik olarak ilaç harcamaları ile doktor<br />

ve yatak sayıları böyle bir seyir gösterirken, sosyal güvenlik kurumlarının finansman<br />

açıkları da önemli bir sorun olarak görülmektedir. Nitekim sosyal güvenlik<br />

kuruluşlarının yaşadığı finansman sorununun kamu finansmanı üzerinde oluşturduğu<br />

baskı dolayısıyla, başta enflasyon olmak üzere, diğer temel ekonomik göstergeleri de<br />

olumsuz etkilediği ve sosyal güvenlik sisteminin ülke ekonomisinde istikrarsızlık<br />

oluşturan ana sebeplerden biri haline geldiği düşünülmektedir. (ÇSBG, 2004: 12)<br />

3.1.3. Sağlık Hizmetlerinin Sunulması<br />

Sağlıklı bireylerin toplumsal faydası kuşkusuz çok yüksektir. Tersi durumda<br />

ise, ortaya çıkan zararların boyutları ve maliyetinin tahmini dahi çok zordur. Bu<br />

nedenle kamu ekonomisi tarafından toplumun sağlığını “korumaya” yönelik<br />

hizmetlerin üretilmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla toplumsal koruyucu sağlık<br />

hizmetlerinin temel sunucusunun devlet olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.<br />

Özel sektör ise bu alanda karlı olamayacağı için faaliyette bulunmak istemeyecektir.<br />

Bununla birlikte piyasa ekonomisi, kamu ekonomisi tarafından üretilen<br />

“bölünemeyen” ve “koruyucu” sağlık hizmetlerine yönelik mal ve hizmet tedariki<br />

süreçlerinde kamu ekonomisine hizmet verebilir. Ancak bu söz konusu hizmetin<br />

kamusal niteliğini değiştirmez. Özellikle yaygın ya da risk gruplarının yoğun olması<br />

gibi nedenlerle kitlesel ya da bölgesel aşılama faaliyetleri bu kapsamda görülen en<br />

önemli hizmetlerdir. Genellikle bu konudaki tek sınırsız hizmet “bulaşıcı hastalıklar”<br />

kapsamında gerçekleşmektedir. Bu bağlamda devletin özellikle tedavi edici sağlık<br />

hizmetlerinin sunumunda toplumdaki risk gruplarını iyi belirlemesi gerekmektedir.<br />

Özellikle yoksullara devletin sınırsız tedavi hizmeti sağlaması sosyal bir sorumluluk<br />

ve görevdir<br />

2003’te Türkiye’de kamu ve özel hizmet sunucularından oluşan karma bir<br />

sağlık hizmetleri sunum sistemi vardı. Başlıca üç kamu hizmet sunucusu şunlardı:<br />

SB, SSK, üniversite hastaneleri. SB en önemli birinci ve ikinci basamak sağlık<br />

hizmeti sağlayıcısıydı ve gerçekte koruyucu sağlık hizmetleri sunan tek kurumdu.<br />

2002 yılında SB’nin yönetimi altında yaklaşık 700 hastane,6000 sağlık merkezi ve<br />

60


sağlık ocağı, 247 verem savaş dispanseri, 234 ana çocuk sağlığı ve aile planlaması<br />

merkezi ve 138 poliklinik vardı.<br />

Sağlık hizmetleri arasında “bölünemeyen” ve çok geniş bir kitleyi ilgilendiren<br />

bazı ihtiyaçlar vardır ki, karlı olmadığı için piyasa tarafından üretilmezler (ölçek<br />

ekonomisi). Bu nedenle özellikle çevre kirliliği, salgın hastalıklar ve bunlarla<br />

mücadele yöntemleri ve etkin aşılama vb. gibi sağlıkla ilgili ihtiyaçların tatminine<br />

yönelmiş sağlık hizmetleri üretiminin sunucusu kamu sektörüdür. Bu hizmetlerin<br />

finansmanı ise, tartışmasız kamu kaynakları ve bunlar içinde de özellikle vergi<br />

kaynaklarıdır.<br />

Konunun başında da belirtildiği gibi Sağlık hizmeti sunumunda dört kademeli<br />

ve entegre bir sağlık hizmeti sunum sistemi kurulmasına rağmen, sevk sistemi<br />

çalışmıyordu. Hastalar daha üst basamaktaki sağlık kuruluşlarından hizmet almak<br />

için birinci basamağı sürekli atlıyorlardı. Birinci basamaktaki hizmet kalitesinin<br />

düşük olması, sevk zincirine uyulmasına yönelik mali teşviklerin yokluğu ve diğer<br />

faktörler de sorunu büyütüyordu. Bu da tedavi ve ilaç giderlerinin artmasına sebep<br />

oluyordu.<br />

3.2.OECD Üye Ülkelerde Sağlık Sistemi<br />

OECD Nedir?<br />

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü bazen de İktisadi İşbirliği ve Gelişme<br />

Teşkilatı.(İngilizce: Organisation for Economic Co-operation and Development –<br />

OECD, Fransızca: Organisation de cooperation et de developpement economiques),<br />

uluslar arası bir ekonomi örgütüdür.<br />

OECD, hükümetlerin politika tecrübelerini karşılaştırabileceği, yaygın<br />

sorunlara çözüm arayabileceği, iyi uygulamaları tespit edebileceği, ulusal ve uluslar<br />

arası politikaları koordine etmek üzere çalışabileceği bir ortam sağlamaktır.<br />

OECD 14 Aralık 1960 tarihinde imzalanan Paris Sözleşmesi’ne dayanılarak,<br />

1961’de kurulmuştur ve savaş yıkıntıları içindeki Avrupa’nın Marshall Planı<br />

61


çerçevesinde yeniden yapılandırılması amacıyla 1948 yılında kurulan Avrupa<br />

Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün ‘OECC) doğrudan mirasçısıdır. Üyelerinin büyük bir<br />

bölümü AB ve İUT üyeleridir, çoğunluğu da gözlemci üyelerdir. OECD ülkeleri<br />

sanayileşip zengin olmuş ülkelerdir.<br />

Birliğin resmi dili İngilizce, merkezi Paris ve üye sayısı 33, ortaklık türü<br />

ekonomik-siyasal ortaklıktır.<br />

Örgütün tüzüğe bağlanmış amaçları şunlardır:<br />

Finansal istikrarın eşzamanlı olarak korunduğu üye ülkelerde ve hem de<br />

özellikle gelişmekte olan ülkelerde halkın yaşam standardının iyileştirilmesi, sürekli<br />

ve dengeli ekonomik gelişim sağlayan politikaya destek ve yardım, işsizliğin ortadan<br />

kaldırılması;<br />

Ekonomik genişleme politikasının uyandırılması ve sosyo-ekonomik<br />

eşgüdümlü gelişmenin desteklenmesi;<br />

Uluslar arası yükümlülüklere uygun olarak çok taraflı ve ülkeler arasında<br />

ayrım gözetmeyen dünya ticaretinin geliştirilmesine destek verilmesi.<br />

OECD otuz demokratik hükümetin küreselleşmenin ekonomik, sosyal ve<br />

çevresel zorluklarını ele almak üzere birlikte çalıştığı emsalsiz bir forumdur. OECD<br />

aynı zamanda hükümetlerin tüzel yönetişim, enformasyon ekonomisi ve yaşlanan<br />

nüfusun zorlukları gibi yeni gelişme ve endişeleri anlamasına ve bunlara yanıt<br />

vermesine yardımcı olma çabalarının ön planında yer almaktadır.<br />

Üye Ülkeler; Avustralya, Avusturya, Belçika, Kanada, Çek Cumhuriyeti,<br />

Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, İrlanda,<br />

İtalya, Japonya, Kore, Meksika, Lüksemburg, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç,<br />

Polonya, Portekiz, Slovakya, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye, İngiltere, ve ABD .<br />

Avrupa Toplulukları Komisyonu da OECD çalışmalarında yer almaktadır.<br />

Üye Ülkelerde Sağlık Sistemi: Dünyadaki bütün demokratik sistem ve<br />

organizasyonlar, sağlıklı birey ve sağlıklı bireylerden oluşan bir toplumu<br />

62


gerçekleştirmeyi hedef alır. Güvenliğin, gücün, istikrarın, refahın ve mutluluğun<br />

temelinde ruh ve beden sağlığına sahip bireyler ve toplumlar vardır. İnsanların en<br />

büyük hazinesi olan sağlığın elde edilmesi, korunması ve devamlılığının sağlanması<br />

amacıyla, sağlıkla ilgili mal ve hizmet üreten bütün kurum ve kuruluşların<br />

oluşturduğu yapıya genel olarak sağlık sektörü denilmektedir. Sağlık sektörü<br />

tarafından sağlık odaklı geliştirilen tüm hizmetlere de sağlık hizmetleri<br />

denilmektedir. Sağlık hizmetlerinin temel girdileri; insan kaynakları, sermaye,<br />

teknoloji, hammadde yani alet ve ekipmanlar, çıktıları ise; yaşam süresinin<br />

uzatılması, hayatta kalma, hastalıkların tedavisi ve bu konudaki gelişmelerdir.<br />

Günümüzde gelişmiş ya da belirli bir refah seviyesine ulaşmış ülkeler, insan<br />

gücüne yapılan yatırım olması sebebiyle, sağlık hizmetlerinin kalitesinin<br />

iyileştirilmesi için her yıl daha fazla kaynak tahsis etmektedirler. Ekonomik<br />

kalkınmanın da temel unsuru olan insanın sağlığının korunup geliştirilmesi ve<br />

hastalıkların tedavi edilmesi için, gelişmiş ülkeler Gayri Safi Yurtiçi Hasılalarından<br />

(GSYH) her geçen yıl daha fazla pay ayırabilmektedirler. Ekonomik gelişmesini belli<br />

bir seviyeye ulaştırabilmiş toplumlarda sağlık için ayrılan kaynaklar arttığı gibi,<br />

bireylerin sağlık konusunda farkındalıkları da artmaktadır. Bununla birlikte sağlık<br />

düzeyinin gelişimi de ekonomik gelişimi hızlandırmaktadır.<br />

Son on yıl içerisinde (1993-2003) OECD ülkelerine baktığımızda sağlık<br />

harcamaları ortalama %4,4 artış göstermiştir. Ülkelerin zaman içerisinde<br />

gelirlerindeki artış da dikkate alındığında sağlık harcamaları için ayrılan ödeneklerin<br />

rakamsal olarak da daha yüksek miktarlarda olduğu açıkça söylenebilir.<br />

3.2.1.Üye Ülkelerde Sağlık Düzeyi ve Sağlık Harcamaları<br />

OECD ülkelerinde sağlık sektörünün boyutu da, önemi de artmaktadır. Sağlık<br />

hizmetlerinde sağlanan ilerleme ve yeni ilaçların geliştirilmesi son yıllarda OECD<br />

ülkelerinde sağlık alanında istikrarlı düzelmelere katkıda bulunmuştur.<br />

Yaşam standartlarının yükselmesi, yaşam tarzının iyileşmesi ve daha iyi<br />

eğitimin yanı sıra, sağlık hizmetlerinden yararlanma ve ilaçların etkinliği konusunda<br />

kaydedilen ilerlemeler sayesinde son yıllar içerisinde OECD ülkelerinde ortalama<br />

63


insan ömrü önemli oranda uzamıştır. 1960 yılında 68,5 olan ortalama insan ömrü<br />

2003 yılında 77,8 yıla çıkmıştır. 2003 yılında Japonya tüm nüfus için 81,8 yıl ile en<br />

yüksek ortalama insan ömrüne sahip olup, onu İzlanda, İspanya, İsviçre, Avustralya<br />

ve İsveç izliyordu. OECD ülkelerinde ortalama insan ömrünün yüksek olması<br />

genellikle ulusal gelirin yüksek olması ile ilişkilidir. Ancak, kişi başına düşen gelirin<br />

benzer olduğu OECD ülkeleri arasında ortalama insan ömründe dikkate değer<br />

farklılıklar da vardır. Örneğin, Japonya ve İspanya sadece kişi başına düşen GSYH<br />

rakamlarına bakarak öngörülenin üzerinde ortalama insan ömrü rakamlarına sahip<br />

olurken, ABD, Macaristan gelire bağlı olarak öngörülenin altında ortalama insan<br />

ömrü rakamlarına sahip ülkelerdir.<br />

Ekonomik ve sosyal koşullardaki genel gelişmelerin yanı sıra, çocuk<br />

aşılarından yararlanma dahil, doğum sonrası sağlık hizmetlerindeki düzelmeler<br />

sayesinde, son onyıllar içerisinde OECD ülkeleri bebek ölüm oranlarında dikkate<br />

değer bir ilerleme kaydetmiştir. Portekiz’de 1970 yılından bu yana bebek ölümleri<br />

%90 azalmış ve o yıl Portekiz bebek ölümlerinin Avrupa’da en yüksek olduğu ülke<br />

iken, 2003 yılında en düşük olduğu ülkelerden biri haline gelmiştir. Meksika’nın yanı<br />

sıra, Türkiye, İtalya, İspanya ve Yunanistan gibi bazı güney Avrupa ülkelerinde de<br />

bebek ölüm oranlarında büyük düşüşler sağlanmıştır. 2003 yılında, İzlanda, Japonya<br />

ve bazı İskandinav ülkeleri OECD ülkeleri arasındaki en düşük bebek ölüm<br />

oranlarına sahip ülkeler olmuşlardır.<br />

OECD ülkelerinde son onyıllar içerisinde insan ömründeki uzama ile birlikte<br />

sağlık giderlerinde de artışlar meydana gelmiştir. Ülkelerin çoğunda sağlık<br />

harcamaları, genel ekonomik büyümeden daha hızlı bir artış göstermiştir. 2003<br />

yılında OECD ülkeleri GSYH’nın ortalama %8,8’ini sağlık harcamalarına<br />

ayırmışlardır. Bu oran 1990 yılında %7,1, 1970 yılında ise %5 civarında idi.<br />

GSYH’da sağlık harcamalarına ayrılan pay ülkeler arasında epeyce farklılık<br />

göstermektedir. Bu oran ABD’de %15 iken Slovak Cumhuriyeti ve Kore’de %6’dan<br />

azdır. GSYH içindeki yüzde olarak en yüksek sağlık harcamaları bakımından 2003<br />

yılında ABD’nin ardından, sırasıyla %11,5 ile İsviçre ve %11,1 ile Almanya<br />

gelmektedir. Tıbbın hastalıkları önleme, teşhis ve tedavi olanaklarında kaydedilen<br />

ilerlemeler sağlık giderlerindeki artışın başlıca sebeplerini oluşturmaktadır. Yeni<br />

64


donanım, tedavi yöntemleri ya da ilaçların finansmanının nasıl sağlanacağına dair<br />

karar verme, süre dahil çeşitli faktörler yeni tıp teknolojilerinin ve yeni ilaçların<br />

geliştirilmesi ve yaygınlaşmasını etkilemekte, nüfusun yaşlanması da sağlık<br />

harcamalarının artmasına yol açmaktadır. 65 yaş ve üzeri nüfusun yüzdesi tüm<br />

OECD ülkelerinde artmıştır.<br />

OECD ülkelerinin çoğunda kamu tarafından finanse edilen sağlık sigortasının<br />

ya da sağlık hizmetlerinin doğrudan kamu tarafından finanse edilmesinin ağır<br />

basması sonucu ABD, Meksika ve Kore dışındaki bütün ülkelerde sağlık<br />

harcamalarının en büyük bölümünü kamu sektörü üstlenmektedir. Özel sektörün<br />

finansmanda özellikle büyük rol oynadığı ABD’de bile kamunun sağlık harcamaları<br />

OECD ortalamasına benzer ölçüde GSYH’nın %6,6’sını oluşturmaktadır.<br />

OECD ülkelerinde 1992-1997 yılları, kamunun sağlık harcamalarında<br />

ekonomik büyüme ile benzer ya da hatta daha düşük oranda bir artışa tanık olmuştur.<br />

Ancak, son yıllarda tüm OECD ülkelerinde kamu sağlık harcamaları ekonomik<br />

büyümeden daha hızlı bir oranda artmıştır. İlaç harcamalarının hızla artması toplam<br />

olarak sağlık harcamalarındaki genel artışın ardında yatan başlıca etmen olmuştur.<br />

Bu dönemde OECD ülkelerinin çoğunda ilaç harcamalarındaki artışın toplam sağlık<br />

harcamalarındaki artışı geçtiğine tanık olunmuştur. ABD ve Avustralya’da ilaç<br />

harcamaları bu dönem içerisinde toplam sağlık harcamalarındaki artış oranının iki<br />

katından çok artmıştır. Kişi başına düşen miktarın çok düşük olduğu İrlanda ve<br />

Kore’de de önemli artışlar gözlenmektedir. Japonya’da ise artış oranı çok daha sınırlı<br />

olmuştur.<br />

2003 yılında kişi başına düşen ilaç harcamasının en yüksek olduğu ülke 700<br />

dolar ile ABD iken, onu 600 dolar ile Fransa ve yaklaşık 500 dolar ile Kanada ve<br />

İtalya izlemiştir. En düşük harcamanın olduğu iki ülke ise (100 doların biraz<br />

üzerinde) Meksika ve Türkiye’dir.<br />

Doktor eksikliği duyulması birçok ülkede önemli bir problemdir. Tıp<br />

mesleğine giriş için konan kısıtlamalar, uzmanlık seçenekleri, ücret ve diğer çalışma<br />

koşulları, pratisyen hekimlerin sayısı, dağılımı ve bileşimini etkilemektedir. 2003<br />

65


yılında OECD ülkelerinde kişi başına düşen doktor sayısında büyük farklılıklar<br />

vardır. Her 1000 kişiye 4’ten fazla doktor düşen İtalya ve Yunanistan ile her 1000<br />

kişiye 2’den az doktor düşen Türkiye, Meksika ve Kore arasında bu rakamlar<br />

değişmektedir.<br />

Yabancı ülkelerde eğitim görmüş doktorlar belirli ülkelerde pratisyen<br />

hekimlerin önemli bir oranını oluşturmaktadır. Yabancı ülkelerde eğitim görmüş<br />

doktorların oranı 2000 yılında Britanya, Yeni Zelanda, ABD ve Kanada gibi<br />

İngilizce konuşan ülkelerdeki tüm pratisyen hekimlerin %20’sini geçiyordu. Yabancı<br />

ülkelerde eğitim görmüş doktorların oranı Japonya, Fransa ve Avusturya’da çok daha<br />

düşüktür.<br />

Birkaç ülke dışında tüm OECD ülkelerinde hemşire açığı da vardır. Hemşire<br />

sayısında da OECD ülkeleri arasında önemli farklılıklar mevcuttur. Farklı<br />

kategorilerdeki hemşirelerin istatistiklere dahil edilmesi veya edilmemesi nedeniyle,<br />

bu veriler ancak sınırlı ölçüde karşılaştırılabilir. 2003 yılında her 1000 kişi başına<br />

13’ten fazla hemşire ile İrlanda, İzlanda, ve Hollanda başı çekmektedir. Ölçeğin alt<br />

ucunda ise her 1000 kişiye 4’ten az hemşire ile Türkiye, Kore, Meksika ve<br />

Yunanistan yer almaktadır.<br />

OECD ülkelerinde sağlık harcamalarının ortalama %3’ü hastalıkların<br />

önlenmesi ve halk sağlığı programları için harcanmaktadır. Çocuk hastalıklarının ve<br />

ölümlerinin azaltılmasında en etkili önlemlerden birinin aşılar olduğu görülmüştür.<br />

Üye ülkelerin yaklaşık üçte ikisi DTP (difteri, tetanoz, boğmaca) aşılarında nüfus<br />

içerisinde genel bağışıklık sağlanması için gerekli seviye olan %95 oranına ulaşmış<br />

ya da bu oranı geçmiş bulunmaktadır. Kızamıkta OECD ülkelerinin yaklaşık<br />

yarısının aynı seviyede olduğu bildirilmektedir. Norveç, İrlanda ve Avusturya gibi<br />

kişi başına düşen GSYH bakımından daha zengin olan ülkelerin bazılarının ise difteri<br />

ve kızamık aşılarında ortalamanın altında kaldığı bildirilmiştir.<br />

Gribin ciddi komplikasyonlara yol açma riskinin daha fazla olduğu yaşlı<br />

nüfusun hastalığa yakalanma, hastaneye yatma ve ölüm olaylarını önlemenin bir yolu<br />

olarak grip aşısı geçen onyıl içersinde üye ülkelerde gitgide yaygınlaşmıştır. 2003<br />

66


yılında yaşlılar arasında grip aşısı yaptıranların oranı Çek Cumhuriyeti, Slovak<br />

Cumhuriyeti ve Macaristan’da %40’ın altında iken Avustralya, Kore ve Hollanda’da<br />

%75’i aşıyordu. 2003 yılında yaşlı nüfusun %50’den daha azının grip aşısı olduğu<br />

bildirilen Almanya, Japonya dışında, G7 ülkelerinin çoğunda grip aşısı olanların<br />

oranı %60’ın üzerindeydi.<br />

Tütün tüketimi hala erken ölümlerin en önemli nedenleri arasında olmakla<br />

birlikte, OECD ülkelerinin çoğunda tüketimde azalma olmuş ve son yirmi yıl<br />

içerisinde dikkate değer bir ilerleme sağlanmıştır. Bu düşüşte, kamuoyunu<br />

bilinçlendirme kampanyaları, reklam yasakları ve vergilerin arttırılması yoluyla tütün<br />

tüketiminin azaltılmasını amaçlayan politikalar etkili olmuştur. Avustralya, Kanada,<br />

İsveç ve ABD’de yetişkinler arasında her gün sigara içenlerin oranı 1970’lerin<br />

sonunda ’33 iken bu oran 2003 yılında %20’nin altına düşmüştür.<br />

Yetişkin başına düşen alkol tüketimi ortalaması da OECD ülkelerinin<br />

birçoğunda son yirmi yıl içerisinde giderek düşüş göstermiştir. Tütün tüketimindeki<br />

gibi reklam sınırlamaları, satış kısıtlamaları ve yüksek vergilerin alkol tüketiminin<br />

azaltılmasında etkili yöntemler olduğu görülmüştür. İtalya ve Fransa gibi geleneksel<br />

şarap üreticisi ülkelerde 1980 yılından beri kişi başına düşen alkol tüketiminin<br />

düşmesine tanık olunmuştur. Öte yandan, İrlanda’da kişi başına düşen alkol tüketimi<br />

%40’tan fazla artmıştır.<br />

Üye ülkelerin çoğunda gerek çocuklar gerekse yetişkinler arasında fazla kilo<br />

ve aşırı şişmanlık oranlarının artması hızla halk sağlığı açısından önemli bir kaygı<br />

kaynağı haline geliyor. Şişmanlığın aşırı yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, şeker,<br />

kalp-damar hastalıkları, astım, kireçlenme ve bazı kanser türleri gibi sağlık<br />

sorunlarında bir risk faktörü oluşturduğu biliniyor. Yetişkinlerin %50’den fazlasının<br />

fazla kilolu ya da aşırı şişman olarak tanımlandığı on OECD ülkesi şunlardır: ABD,<br />

Meksika, Britanya, Avustralya, Slovak Cumhuriyeti, Yunanistan, Yeni Zelanda,<br />

Macaristan, Lüksemburg ve Çek Cumhuriyeti.<br />

Obezite sorununa gelince: Yetişkin nüfus içinde aşırı şişmanların oranı<br />

Japonya ve Kore’de %3 iken bu oran ABD’de %31’e çıkıyor. Ancak, ülkelerin<br />

67


çoğunda fazla kilo ve aşırı şişmanlığa ilişkin tahminlerin kişilerin kendileri hakkında<br />

verdikleri bilgiye dayandığını unutmamak gerekir. Oysa ABD, Avustralya, Yeni<br />

Zelanda ve Britanya’daki uygulama farklı olup tahminler kişilerin boy ve kilolarının<br />

doğrudan ölçülmesine dayanıyor. Aşırı şişmanlık kronik hastalıklara yakalanma<br />

riskini arttırdığı için, sağlık harcamalarında da önemli miktarda artışlara yol<br />

açmaktadır. ABD’deki tahminler normal kilolu kişilere kıyasla aşırı şişmanlara<br />

sağlanan sağlık hizmetlerinin %36, ilaçların ise %77 daha fazla maliyetli olduğunu<br />

gösteriyor (Sturm, 2002). Aşırı şişmanlık ile buna bağlık sağlık sorunlarının<br />

başlaması arasında birkaç yıllık bir zaman aralığı olup, bu da OECD ülkelerinde aşırı<br />

şişmanlık oranlarında geçen yirmi yıl içerisinde gözlemlenen artışın ileride sağlık<br />

hizmetlerinin maliyetlerinin artmasına yol açacağına işaret ediyor.<br />

3.2.2. Üye Ülkelerde Sağlık Sistemi<br />

Bir ülkenin sağlık sistemi ve bu sistemin performansı; ülkenin değerler<br />

yumağının biçimlendirdiği tarihsel, kültürel, sosyal, ekonomik, teknolojik ve inanç<br />

gibi değişkenlerin bir yansıması olmaktadır. Bu değerlerin özü ise “dünya görüşü”<br />

veya “paradigma”dan başka bir şey değildir.<br />

Sağlık hizmetleri arz ve talebi piyasa koşullarında bireysel ekonomik<br />

kapasitelerce yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Risk ve belirsizliğin hakim olduğu<br />

sağlık hizmeti ihtiyacı durumunda katastrofik harcamaların kaçınılmazlığı bireysel<br />

ekonomik kapasiteleri çok fazla zorlamakta ve iflaslar veya beraberinde kötü bir<br />

sağlık sistemi tablosu getirmektedir.<br />

Buna karşın Avrupa teorisinde/felsefesinde ve pratiğinde ise “sağlık doğuştan<br />

kazanılan bir haktır” ve “sağlık hizmetlerinin nevi şahsına münhasır özellikleri diğer<br />

mal ve hizmetler gibi sağlığın piyasa koşullarında alınıp satılmasını sekteye uğratır”<br />

dolayısıyla “finansör”, “hizmet sunucu” veya “düzenleyici” olarak devlet müdahalesi<br />

kaçınılmazdır bakış açısı hakim. Yani Avrupa cephesinde sağlık, sosyal devlet<br />

anlayışının uygulama alanlarından birisi olarak görülmektedir. Bu bakış açılarının<br />

veya dünya görüşlerinin şekillendirdiği üst/yüksek siyaset, alt/düşük bağlamda sağlık<br />

politikalarının ve alt uygulamalarının da şekillenmesinde yegane belirleyici<br />

68


olmaktadır. Siyaset sağlık alanını bütün unsurları ile şekillendirmektedir. Başka bir<br />

ifade ile sağlığı üretmede ABD zihniyeti ile Avrupa zihniyeti köklü bir farklılığa<br />

sahiptir. ABD’de bireysellik ön plandayken, Avrupa’da kolektiflik söz konusudur.<br />

Ancak, öngörülen reformlar ile ABD sağlık alanında köklü bir zihniyet<br />

değişimine yönelmekte ve devletin sağlık alanındaki “yönetim ve düzenleme<br />

(stewardship)” rolünü ön plana çıkarıp güçlendirilmektedir.<br />

Değişik ülkelerdeki modelleri tüm detayları ile incelemek yerine farklı<br />

modelleri tanımak, bu modeller içinde yapılan gündemdeki kavramlar irdelemek<br />

konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.<br />

İlk olarak İngiliz ve Amerikan sağlık sistemlerini finansman ve sunum<br />

kategorisi açısından inceleyeceğiz.<br />

İngiliz ve Amerikan sistemleri finansman ve hizmeti sunan açısından<br />

birbirlerine zıt özellikler göstermektedir.<br />

İngiliz Sağlık Sistemi<br />

Sistem her İngiliz vatandaşının bir genel pratisyenin listesine üye olma<br />

esasına dayanan, tamamen vergilerle finanse edilen bu sistemde, hizmeti kullanma<br />

sırasında ücretsiz olarak tüm birinci basamak sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı<br />

vermektedir. Bu hizmetler ev ziyaretleri, aşılamalar, tetkik ve tedavi hizmetleri<br />

yanında, gerekli olduğundan ikinci basamak hizmetleri için bir uygun hastane<br />

departmanı ile temas kurma, gerekli bilgileri aktarma, randevu alma ve ikinci<br />

basamak ile ilgili işlemler tamamlandıktan sonra hastanın sürekli takibini içerir.<br />

Burada genel pratisyenler özel statüde olup, kamu tarafından finanse edilirler.<br />

Her genel pratisyen listedeki kişi sayısı, koruyucu hekimliğe yönelik olmak üzere,<br />

gerçekleştirdiği bazı uygulamalar gibi kriterlerin göz önüne alındığı bir formüle göre<br />

hesaplanan bir gelir elde eder. İngiliz sistemi (NHS;Ulusal Sağlık Hizmetleri) kamu<br />

finansmanı ve kamu hizmet sunumunun tipik ve başarılı örneklerinden biridir.<br />

69


Sistemin yürütülmesi kamunun sorumluluğundadır bu da öncelikle birinci basamak<br />

sağlık hizmetlerinin etkili örgütlenmesini getirmiştir.<br />

İngiliz sisteminde 2. Ve 3. Basamak hizmetler de kamu tarafından finanse<br />

edilmekte ve hizmet kamu hastaneleri tarafından verilmektedir. Tamamen vergilerle<br />

finanse edilen bu sistemde her İngiliz vatandaşı tüm hastane hizmetlerinden<br />

faydalanma hakkına sahiptir. 1980’li yıllarda pek çok Avrupa ülkesinin sağlık<br />

sistemini gözden geçirmesine sebep olan reform rüzgarları İngiltere’yi de<br />

etkilemiştir. 1991 yılında uygulamaya konulan NHS reformlarına kadar devletin<br />

sistemin merkezinde olduğu ve sağlık hizmetlerini kamunun temel<br />

sorumluluklarından biri olarak kabul eden İngiliz modeli, serbest piyasa modelinin<br />

olumlu kabul edilen yönlerini NHS yapısı içinde entegre etmeye çalıştı. Reformun<br />

ana hedefi hizmet sunucular arasında kontrollü bir rekabet yaratmaktı. Bu nedenle<br />

hizmetin sunumu ve finansmanını kurumsal olarak birbirinden ayırdı. Sağlık idareleri<br />

sorumluluk alanlarındaki nüfusun sağlık ihtiyaçlarını tespit eden, hizmeti refakat<br />

eden kurumlardan satın alan ve hizmet kalitesini ölçen birimler haline gelirken, NHS<br />

hastaneleri vakıf yapısına bürünerek özerkleştiler, hizmetlerini satar hale geldiler.<br />

İngiltere bu şekilde hizmet sunucuların çok daha maliyet etkili çalışmak zorunda<br />

kalacağını, yüksek performansı hedefleyeceklerini öngörmektedir. İngiltere’nin<br />

sağlık giderlerinin GSMH’ya oranı 1993yılı verilerine göre %7,1’dir (OECD 1995),<br />

Bu oran %8 olan Batı Avrupa ülkelerinin altındadır.<br />

Ancak İngiliz sistemi içinde de küçük oranda özel hastaneler ve özel<br />

sigortalar mevcuttur.<br />

Amerika Birleşik Devletlerinde Sağlık Sistemi<br />

Amerika Birleşik devletlerinde karşımıza büyük ölçüde özel sigortalar<br />

tarafından finanse edilen, özel sağlık kurumlarına dayanan bir model çıkmaktadır.<br />

Nüfusun büyük çoğunluğu özel sağlık sigortasına sahiptir. Hizmet sunumu büyük<br />

ölçüde özel sağlık kuruluşları ve serbest çalışan hekimler tarafından verilmektedir.<br />

Birinci basamak sağlık örgütlenmesi çok kuvvetli değildir ve kişi başına düşen sağlık<br />

harcamaları oldukça yüksektir. Sağlığa ayrılan payın GSMH’ye oranı %15’ler<br />

70


düzeyindedir. Bu oran OECD ortalamasının yaklaşık iki katıdır. Pek çok son derece<br />

prestijli teşhis ve tedavi merkezinin mevcudiyetine, araştırmaya verilen öneme<br />

rağmen ülkenin sağlık göstergeleri böylesi sağlık harcaması ile uyumlu değildir.<br />

ABD sağlık için bu oranda bir harcama yaparken yaklaşık 43,3 milyon Amerikalı,<br />

çoğunluğu temel sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere hiçbir sağlık güvencesine<br />

sahip değildir. Bu rakam her yıl 1,2 milyon artmaktadır. (New York Times, 1995)<br />

1991 yılı tahminlerine göre yaklaşık 50 milyon Amerikalı sadece kısmi sağlık<br />

sigortasına sahiptir.(Bodenhemier, 1992) Son dönemlere kadar özel merkezlerin<br />

hedefi tıbbi teknolojinin en yenisini, bunu finanse edebilenlere sunabilmek olmuştur.<br />

Ekonomik düzeyi düşük kesimler ise birinci basamak hizmetlerinin iyi organize<br />

edilmediği sistemde son derece yetersiz koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri ile<br />

karşı karşıya kalmışlardır. ABD’de bu ciddi sorunu aşmak için iki program devreye<br />

sokulmuştur. Bunlar emekliler ve gelir düzeyi düşük kesimlerin sağlık giderlerini<br />

üstlenen Medicare ve Medicaid programlarıdır. Bu ki program ağırlıkla özel<br />

finansmana dayanan ABD sağlık sistemi içinde yer alan kamu finansmanına birer<br />

örnektir.<br />

Amerikan modelinin en belirgin sonucu, son derece yüksek maliyetli olması<br />

ancak buna karşın ülkenin sağlık göstergelerinin iyi olmaktan son derece uzak olması<br />

olarak karşımıza çıkar. Sağlık harcamaları, pahalı 2. Ve 3. Basamak hizmetlere<br />

yönelmekte, karlı olmayan birinci basamak hizmetleri özel sektörün ilgisi dışında<br />

kalmakta, ikinci plana itilmekte, birinci basamak hizmetleri kamu tarafından da iyi<br />

örgütlenemediği için bu pahalı ikinci ve üçüncü basamak hizmetlere erişimi sınırlı<br />

kesimler maliyet etkili birinci basamak hizmetlerinden de yoksun kalmaktadır.<br />

ABD sağlık sisteminin iki önemli karakteristiği; işverenin sağlık güvencesi<br />

verip vermemekte özgür olması ve eğer sağlık güvencesi verirse hangi hizmetlerin<br />

verileceği ve bunun nasıl idare edileceği konularında özgür olması ile, hizmet<br />

sunucuların nihai finansmanının kar amacı güden ve birbiriyle rekabet içinde olan<br />

sigorta şirketleri tarafından yapılmakta olmasıdır. 1991 yılındaki tahminlere göre bu<br />

nedenle oluşan idari giderler toplam sağlık harcamasını %19 -%24’ü arasında idi<br />

(Woolhandler, Himmeistein, 1991).<br />

71


ABD’de 1993-1994 yıllarında Clinton reformları olarak anılan bir yeniden<br />

yapılanmanın tartışmaları başladı. Tartışmaların odağı tüm nüfusu bir şekilde kapsam<br />

içine almak ve hizmet sunumunun (managet care) düzenlenmesi idi. Tüm nüfusu<br />

kapsam içine almaya yönelik tartışmalar kongre dışına çıkamadı. Hizmet sunumunun<br />

kamusal sorumluluk taşıyan düzenleyici bir kurum şemsiyesi altına alınması ile ilgili<br />

çalışmalar ise tam tersine, özel hastaneler ve hekimlerin bir araya gelmeleri ve<br />

Health Maintenance Organisations (HMO) ya da Preferred Provider Organisations<br />

(PPO) adı verilen örgütler oluşturmaları ile sonuçlandı. Bu organizasyonlar<br />

işverenler ve sigorta şirketleri ile hizmet anlaşmaları yapabilmek için rekabet içine<br />

girdiler. 1995 sonlarında kamu değil, özel sektör tarafından yönlendirilen reform<br />

başarıya ulaştı ve ABD pek çok ülke için sosyal adaletin bir gereği olarak görülen,<br />

ciddi bir kamusal sorumlulukla yürütülen sağlık alanında, bir sağlık sistemi<br />

kuramamanın bir örneğini daha verdi.<br />

Avrupa Ülkelerinde Sağlık Sistemleri<br />

Sağlık sistemi içinde sağlık finansmanı yöntemi, hizmet sunumu, insangücü<br />

yönetimi uygulamaları ve sağlık mevzuatı konularında Avrupa ülkeleri arasında ciddi<br />

farklılıklar bulunmaktadır. OECD üyesi olan Avrupa ülkelerindeki sağlık<br />

sistemlerine kısaca değinmek sistemin işleyişi hakkında bilgi sahibi olmamızı<br />

sağlayacaktır..<br />

İngiltere, İrlanda, Danimarka, İsveç, Finlandiya, İtalya, İspanya ve<br />

Portekiz’de sağlık hizmetlerinin finansmanı ağırlıklı olarak genel vergiler yolu ile<br />

yapılmaktadır. İngiltere’de kamu sağlık harcamaları içinde vergi gelirlerinin payı<br />

%88,2’dir. Bu pay İrlanda’da %91,Danimarka’da %100, İsveç’te %100,<br />

Finlandiya’da %80,2’dir. İtalya’da %99,9, İspanya’da %88,3 ve Portekiz’de ise<br />

%91,5’tir.<br />

Finlandiya’da Sağlık Sosyal İşler Bakanlığı hizmetlerin genel<br />

koordinasyonundan sorumludur. Sağlık hizmetlerinden esas sorumlu makam<br />

belediyelerdir. Finansman genel vergi ve genel bütçe ile sağlanır. Bu vergilerin bir<br />

kısmı merkezi hükümet diğer kısmı da belediyeler aracılığı ile toplanır. Sistem<br />

72


pratisyen hekimliğe (aile hekimliği) dayalıdır. Büyük çoğunluğu kamu istihdamı<br />

şeklindedir.<br />

İrlanda’da sağlık hizmetleri Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından<br />

yürütülür. Hizmetler resmi ve özel kuruluşlarca sunulur. Finansman merkezi<br />

hükümet bütçesi iledir. Halkın %38’i tüm hizmetlerden ücretsiz yararlanır (birinci<br />

grup sigorta). %47’si birinci basamak hizmetleri ve bazı hastane hizmetlerinden<br />

ücretsiz yararlanır (ikinci grup) ve geriye kalan %15‘in gebelik ve çocuk bakımı<br />

hariç tüm hizmetleri ücretlidir.<br />

İspanya’da merkezi düzeyde sağlıktan esas sorumlu bakanlık; Sağlık ve<br />

Tüketici ilişkileri Bakanlığıdır. Entegre bir ulusal sağlık sistemi vardır. Çalışma<br />

Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığının da çeşitli yetkileri<br />

vardır. Finansmanda geçmişte temel kaynak Ulusal sağlık sigortası iken günümüzde<br />

genel vergilere kaymıştır. Ayrıca cepten katkı da alınmakta olup özel sigorta<br />

uygulaması da vardır. Ulusal sağlık sigortası birinci basamak kuruluşları ve<br />

hastaneleri çalıştırmaktadır. Kamu istihdamı ağırlıkta olmakla birlikte özel istihdam<br />

da mevcuttur.<br />

İsveç’te genel koordinasyonu Sağlık Bakanlığı sağlamaktadır. Hizmetlerde<br />

ağırlık yerel yönetimlerde olup, bölgesel esasa dayanmaktadır. Finansman tamamen<br />

genel vergilerle karşılanmaktadır. Birinci basamak il genel bütçelerinden, hastane<br />

hizmetleri ise yerel kamu hastalık sigortasından karşılanmaktadır. Çok az miktarda<br />

cepten ödeme ile katkı payı alınmaktadır.<br />

İtalya’da sağlıktan esas sorumlu bakanlık Sağlık Bakanlığıdır. Bir Ulusal<br />

Sağlık Sistemi vardır, hizmet birimleri ve hastanelerin büyük çoğunluğu kamuya<br />

bağlıdır. Son yıllarda temel sağlık hizmetlerine önem verilmektedir. Finansman<br />

tamamen vergiye dayalıdır. Hizmet birimlerinde ücret uygulaması çok ender ve çok<br />

küçük bir orandadır. Birinci basamak hizmetler pratisyenler ve çocuk uzmanlarınca<br />

yürütülür. İstihdamın büyük çoğunluğu kamu tarafından yapılır. Serbest çalışan<br />

hekimlerin sistem içindeki oranları çok azdır.<br />

73


Fransa ve Hollanda kamu sağlık harcamalarının tamamına yakınını sosyal<br />

güvenlikle finanse eden iki Avrupa ülkesidir. Fransa’da kamu sağlık harcamaları<br />

içinde kamu sigortalarının payı %96,8’dir. Bu pay Hollanda ‘da %94’tür. Buna<br />

karşılık her iki ülkede de sağlık harcamaları oldukça yüksektir. Bu özel harcamaların<br />

büyük çoğunluğu da özel sigortalar aracılığı ile yapılmaktadır. Özel sağlık<br />

harcamaları içinde özel sigortanın payı Fransa’da %52,7, Hollanda’da ise %55,7’dir.<br />

Hollanda’da sağlıktan esas sorumlu bakanlık; Sağlık Bakanlığıdır. Ulusal<br />

sağlık sistemi, Sosyal Güvenlik kuruluşlarının kendi hizmet birimleri ve özel sektör<br />

üçlüsü hizmet üretir. Hizmetlerin çoğu özel kuruluşlarca sunulur. Sistem pratisyen<br />

hekimliğe dayalıdır. Pratisyen hekim sevk vermeden hastanelere gidilemez.<br />

Hizmetlere %70 kamudan, %30 özel sağlık sigortalarından kaynak ayrılmaktadır.<br />

Hizmetlerin omurgasını genel pratisyenler oluşturur ve herkesin bir pratisyene kayıt<br />

olma zorunluluğu vardır. Ulusal sağlık sistemi, sosyal güvenlik kuruluşlarının kendi<br />

hizmet birimleri ve özel sektör üçlüsü hizmet üretir. Hizmet sunumunda ağırlık özel<br />

sektördedir. Hem özel hem de kamu istihdamı vardır.<br />

Almanya, Belçika ve Lüksemburg sağlık hizmetlerini ağırlıklı olarak sosyal<br />

sigorta yolu ile finanse eden ülkelerdir. Almanya’da kamu sağlık harcamaları içinde<br />

kamu sigortalarının payı %91,6’dır. Bu oran Belçika’da %88, Lüksemburg’da ise<br />

%82,7’dir.<br />

Almanya’da merkezi düzeyde esas sorumlu bakanlık Sağlık Bakanlığıdır.<br />

Ayrıca; Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı, Doğa ve Çevre ve Nükleer Güvenlik<br />

Bakanlığı, Araştırma ve Teknoloji Bakanlıkları da konu ile ilgilidir. Sigortalının<br />

sigortasını ve hekimini seçmesi ve ona kayıt olmasına dayalı bir sistem vardır.<br />

Yüzyılın başından beri hastalık sigortası (kamu ve özel) ile finanse edilmektedir.<br />

Hekimler serbest çalışır, uçtaki aile hekimleri pratisyen ya da uzman olabilir. Büyük<br />

çoğunluğu uzmandır.<br />

Belçika’da sağlıktan esas sorumlu bakanlık; Halk Sağlığı, Sosyal İlişkiler ve<br />

Çevre Bakanlığıdır. Ayrıca Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ile Belediyelerin de<br />

sağlık ve çevre konularında bazı görev ve işlevleri vardır. Son zamanlarda temel<br />

74


sağlık hizmetleri birimlerine daha büyük önem verilmektedir. Kamu ve özel<br />

kurumlar tarafından hizmet verilmektedir. Hizmet sunumu büyük oranda özel girişim<br />

halindedir. Büyük çoğunluk özel çalışır, kamu istihdamı da vardır. İnsan gücünün<br />

önemli bir bölümü temel sağlık hizmetlerinde çalıştırılmaktadır.<br />

Avusturya ve Yunanistan’da ise sağlık hizmetlerinin finansmanında genel<br />

vergilerin yanında sosyal sigortalar da devreye girmektedir. Avusturya’da kamu<br />

sağlık harcamaları içinde kamu sigortaları 59,6’lık bir paya sahipken vergi gelirleri<br />

%40,6’lık bir paya sahiptir. Tersine Yunanistan’da kamu sağlık harcamaları içinde<br />

kamu sigortaları %39’luk bir paya sahipken, vergi gelirleri %61’lik bir paya sahiptir.<br />

Ulusal bütçe ya da sağlık sigortası şeklinde finansmana başvuran her iki tip ülkelerin<br />

bazılarında cepten ödemelerle katkı payı alan ülkeler de vardır.<br />

Avusturya’da sağlık hizmetleri yönetiminde karmaşık bir sistem vardır.<br />

Sağlık Bakanlığı yalnızca bir koordinatör konumundadır. Finansmanı; sağlık<br />

sigortaları (sosyal ve özel) aracılığı ile yapılır ayrıca bütçe katkısı da vardır.<br />

Hizmet sunumunda birinci basamaktaki hekimlerin çoğu serbest çalışır, şayet<br />

bunların sigorta ile anlaşması varsa ücretlerini sigorta öder, sözleşmesi yoksa<br />

hekimden hizmet alan sigortalılar parasını cepten öder, daha sonra sigortadan tekrar<br />

alır.<br />

Çek Cumhuriyeti ve Danimarka’da esas sorumlu bakanlık Sağlık<br />

Bakanlığıdır. Bir ulusal sağlık sistemi vardır, Ancak hizmetler desantralize edilmiş<br />

olup yürütme yetkisi yerel yönetimlere (belediye ve county) bırakılmıştır. Bu nedenle<br />

de yerel yönetimler sağlık hizmetinde önemli bir insiyatif ve işleve sahiptir.<br />

Hizmetlerin finansmanı büyük oranda genel bütçeden karşılanır ve halkın %95’i<br />

buna dahildir (birinci grup sigorta). Halkın geri kalan %5’i ikinci tip sigortaya<br />

dahildir. Bunlar ekstra bir prim öderler ve karşılığında hekim seçme hakları vardır.<br />

Hizmetler özel hekimler, county hastaneleri ve belediye sağlık servisleri üçlüsü ile<br />

sunulur. Pratisyen hekimlik sistemin omurgasıdır.<br />

Sağlık hizmetlerini sosyal sigorta yoluyla finanse eden ülkelerin hepsinde<br />

uygulamanın çeşitli farklılıkları vardır. Örneğin; Almanya, Belçika, ve Hollanda’da<br />

75


hastalık sigortası kuruluşunu kişi kendisi özgürce seçebiliyor. Buna karşılık Fransa,<br />

Lüksemburg ve Avusturya’da ise, kişinin çalıştığı iş onun kayıt olacağı sigortayı<br />

zorunlu olarak belirliyor. Ulusal sağlık sisteminin var olduğu ülkelerde, ilke olarak<br />

tüm vatandaşlar bu sistem aracılığı ile güvence altına alınıyor. Lüksenburg, Belçika,<br />

Fransa ve Avusturya gibi sosyal güvenlik sisteminin hakim olduğu ülkelerde ise<br />

kendi veya başkası hesabına çalışan herkesin kendisini sigortalatması zorunludur.<br />

76


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM<br />

4.TÜRKİYE’DE YAKIN TARİHTE YAPILAN SAĞLIK<br />

REFORMLARI VE OECD ÜLKELERİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI<br />

4.1. Türkiye’de Yakın Tarihte Yapılan Sağlık Reformları<br />

Toplumlar modernleştikçe insanlar sağlık sistemlerinden kendileri, aileleri ve<br />

içinde yaşadıkları toplum için daha fazla şey talep etmektedirler. Böylece daha<br />

hakkaniyetli ve ayrımcılığın ortadan kaldırıldığı bir sağlık hizmetine gittikçe daha<br />

fazla toplumsal destek oluşmaktadır. İnsanların ihtiyaçları ve beklentilerine<br />

odaklanmış sağlık hizmetlerine içinde yaşadıkları toplumun sağlık güvenliğine ve<br />

kendileri ve toplumlarının sağlığını etkileyebilecek iç ve dış faktörlere karşı gittikçe<br />

daha fazla destek ve ilgi oluşmaktadır. Bunlar da sağlıkta değişim ve reformları<br />

zorunlu hale getirmektedir. Ülkemizde son yıllarda sağlık alanında reformlar<br />

yapılmaya başlanmış ve Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık hizmetlerinin etkili,<br />

verimli ve hakkaniyete uygun bir şekilde organize edilmesi, finansman sağlanması ve<br />

sunulması hedeflenmektedir.<br />

4.1.1.Sağlıkta Dönüşüm Programı<br />

Sağlıkta Dönüşüm Programının içeriği, 2003 öncesi Türkiye’de var olan bir<br />

sağlık sistemi için “kitabi” reformlar seti gibidir, sistemi; zayıf yönlerini hedefe<br />

koyup güçlü yanları üzerinde inşa etmektedir. Sağlıkta Dönüşüm Programı<br />

geçmişteki reform ve proje çalışmalarını değerlendirerek gelecekte geçilmesi<br />

düşünülen sağlık sistemini tasarlayacak ve bu sisteme geçişi kolaylaştıracak gerekli<br />

değişiklikleri yapmayı planlamıştır. SDP, sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve<br />

hakkaniyete uygun bir şekilde organize edilmesi, finansmanının sağlanması ve<br />

sunulmasını hedeflemektedir (SB, 2007: 268).<br />

SDP (Sağlıkta Dönüşüm Programı)’nin kapsamında uygulanacak politikalar,<br />

halkın sağlık düzeyini (etkililik) yükseltmeyi amaçlamaktadır. Sağlık hizmetlerinin<br />

77


sunumundaki en büyük hedef, hastalıkları tedavi etmekten çok, insanların<br />

hastalanmasını engelleyecek koruyucu önlemlerin alınması olarak belirlenmiştir.<br />

4.1.1.1. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın temel ilkeleri<br />

Sağlıkta Dönüşüm Programının Temel İlkeleri şunlardır (SB, 2003: 24);<br />

- İnsan merkezlilik: Bu ilke, sistemin planlamasında ve hizmetin sunumunda<br />

hizmetten faydalanacak bireyi, bireyin ihtiyaç, talep ve beklentilerini esas almayı<br />

ifade etmektedir. Sağlığın aile ortamında üretildiği gerçeğinden hareketle birey “aile<br />

sağlığı” kavramı çerçevesinde ele alınmaktadır.<br />

- Sürdürülebilirlik: Geliştirilecek olan sistemin ülkemiz koşulları ve<br />

kaynakları ile uyumlu olması ve kendini besleyerek bir devamlılık arz etmesi ilkesini<br />

ifade etmektedir.<br />

- Sürekli kalite gelişimi: Vatandaşlarımıza sunulan hizmetlerde ve elde edilen<br />

sonuçlarda ulaşılan noktayı yeterli görmeyerek, hep daha iyiyi aramayı, sistemin<br />

hatalarından öğrenmeyi sağlayacak bir geri bildirim mekanizması oluşturulmasını<br />

ifade etmektedir.<br />

- Katılımcılık: Sistemin geliştirilmesi ve uygulanması sırasında, ilgili tüm<br />

tarafların görüş ve önerilerinin alınması, yapıcı bir tartışma ortamı sağlayacak<br />

platformların oluşturulmasıdır. Ayrıca bu ilke, sağlık sektörünün bütün bileşenlerini<br />

sistemin kapsamı içine alarak, uygulamada kaynak birliğinin sağlanmasını da<br />

amaçlamaktadır.<br />

- Uzlaşmacılık: Sektörün farklı bölümleri arasında karşılıklı çıkarları gözeterek<br />

ortak noktalarda buluşma arayışlarıdır. Çıkar çatışmasına dayalı bir uygulama yerine<br />

yöntem, standartlar ve denetim mekanizmalarında birlik sağlanması ve tarafların<br />

buna uyması hedeflenmektedir.<br />

- Gönüllülük: Hizmette arz veya talep eden birey veya kurum ayırımı<br />

yapmaksızın, sistem içerisinde yer alacak bütün birimlerin belirlenen amaçlara<br />

yönelik davranmalarını sağlama yöntemidir. Sistemde hizmet üreten ve hizmet alan<br />

kesimlerin zoraki değil, teşvik edici önlemler doğrultusunda gönüllü bir şekilde yer<br />

almaları şarttır.<br />

78


- Güçler ayrılığı: Sağlık hizmetlerinin finansmanını sağlayan, planlamasını<br />

yapan, denetimi üstlenen ve hizmeti üreten güçlerin birbirinden ayrılması ilkesidir.<br />

Bu şekilde çıkar çatışması olmayacak, daha verimli ve daha kaliteli hizmet sunumu<br />

sağlanacaktır.<br />

- Desantralizasyon: Kurumlar merkezi yönetimin oluşturduğu hantal yapıdan<br />

kurtarılmalıdır. Değişip gelişen koşullara ve çağdaş anlayışa uygun olarak yerinden<br />

yönetimin hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. İdari ve mali yönden özerk<br />

işletmeler hızlı karar mekanizmalarına sahip olacak ve kaynakları daha verimli<br />

kullanabilecektir.<br />

- Hizmette rekabet: Sağlık hizmetlerinin tekel olmaktan çıkarılıp belli<br />

standartlara uygun farklı hizmet sunucularının yarışmasının sağlanması ilkesidir.<br />

Böylece sürekli kalite gelişimi ve maliyet azalmasına yönelik bir teşvik ortamı<br />

oluşacaktır.<br />

4.1.1.2. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bileşenleri<br />

Sağlıkta Dönüşüm Programının bileşenleri şunlardır (SB, 2003:26-37);<br />

Planlayıcı ve denetleyici bir Sağlık Bakanlığı<br />

Sağlıkta Dönüşüm Programı vizyonundaki Sağlık Bakanlığı; politikalar<br />

geliştiren, standartlar koyan ve denetleyen bir konumda olup ülkemizin, kamu veya<br />

özel kurum ve kuruluşlarının sağlığa ayırdığı kaynakların etkili, verimli ve<br />

hakkaniyete uygun bir şekilde kullanılmasını sağlamak üzere yönlendirmeler<br />

yapacaktır. Bu anlayışın bir ürünü olmak üzere, Sağlık Bakanlığına bağlı<br />

kuruluşların yerinden yönetim ilkeleri doğrultusunda yapılandırılması sağlanacak ve<br />

Bakanlık, planlama yapan stratejik bir örgüt yapısına kavuşturulacaktır. Böylece<br />

Sağlık Bakanlığı, Anayasada tanımlandığı şekli ile devletin sağlık sektörünü "tek<br />

elden planlama" görevini yerine getirecektir.<br />

Sağlık Bakanlığı hem yeniden yapılanmasını gerçekleştirirken hem de sağlık<br />

hizmetlerini planlaması ve sunumu sırasında sosyal devlet anlayışı çerçevesinde<br />

koruyucu hizmetlere öncelik verecek, birinci basamak sağlık hizmetleri<br />

güçlendirilecektir. Sağlık Bakanlığının başlıca görevi ve sorumluluğu politika<br />

hazırlamak ve düzeni denetlemek olacaktır. Türkiye'de Sağlık Bakanlığının<br />

79


odaklanması gereken diğer alanlar arasında kalite kontrolü ve tüketicinin eğitilmesi<br />

gelmektedir. Sağlık Bakanlığı bundan böyle, sağlık sektörü İçin önceliklerin<br />

belirlenmesi, kalitenin izlenmesi ve düzenlenmesi, kurumların akreditasyonu ve<br />

uzmanlara lisans verilmesi, sigortanın düzenlenmesi ve denetimi, halk sağlığı<br />

işlevlerinin yönetimi ve salgın hastalıkların gözetimi üzerine odaklanmalıdır.<br />

� Herkesi tek çatı altında toplayan Genel Sağlık Sigortası<br />

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın hakkaniyet amacı doğrultusunda,<br />

vatandaşlarımız ödeme gücü ile orantılı olarak katkıda bulunacakları ve hizmetleri<br />

ihtiyaçları ölçüsünde kullanabilecekleri bir sigorta modeli oluşturulacaktır. Bu<br />

yaklaşım, sosyal devlet olmanın temel gereksinimlerinden birisi olup, Anayasamızın<br />

56. maddesinde de yönlendirici bir hüküm olarak yer almaktadır. Günümüzde Sosyal<br />

Sigortalar Kurumu, BAG-KUR ve Emekli Sandığı, bu amaç doğrultusunda görev<br />

yapan kurumlarımızdır. Her ne kadar bu kurumlar, sağlık ve emeklilik sigortalarının<br />

birbirinden ayrılmadığı, açıklarının bütçeden karşılandığı, rasyonel olmayan<br />

düzenlemeler nedeniyle profesyonel sigortacılık anlayışından uzaklaşmış bir durum<br />

sergilese de toplumun önemli bir kısmını sigortacılık kapsamı altına almışlardır. Bu<br />

kuruluşlarımızın standart birliği sağlayamamış olması, farklı düzey ve yollarla<br />

hizmet üretmesi veya satın alması sonucu oluşan tablo bilinmektedir. Ayrıca,<br />

sigortalı olmayan önemli bir kesim bulunmaktadır. Bunların bir kısmı Yeşil Kart<br />

uygulaması ile kısmi bir sağlık sigortası İçine alınmıştır. Ancak burada da yaşanan<br />

sorunlar herkes tarafından bilinmektedir, Hizmet kalitesini arttırmak, her hastaya eşit<br />

düzeyde temel sağlık hizmetini sunmak ve hasta ile doktor arasındaki para ilişkisini<br />

ortadan kaldırmak için toplumun bütününü kapsayan zorunlu sağlık sigortacılığı<br />

sistemine ihtiyaç vardır. Böyle bir sigortacılık sistemi, sağlık harcamaları maliyetini<br />

düşürme gayreti içinde, koruyucu hekimlik uygulamalarının da teşvikçisi ve<br />

zorlayıcısı olacaktır. Genel Sağlık Sigortası Kurumunun denetim ve yaptırımları,<br />

sağlık giderlerinde gittikçe artan oranlarda yer işgal eden ilaç ve tıbbi malzeme israfını<br />

azaltacaktır. Fiyat kontrolü ve sağlık hizmetlerinin finansmanı tek elden karşılanmalı<br />

ve artık hasta-hekim ilişkisi parasal bir ilişki olmaktan çıkmalıdır.<br />

80


Mevcut sosyal güvenlik kuruluşlarındaki emeklilik sigortası ve sağlık<br />

sigortası birbirinden ayrılacak, sağlık sigortası İşlemleri tek çatı altında toplanacaktır.<br />

Genel Sağlık Sigortası konusunda önemli gördüğümüz noktalar şunlardır:<br />

- Her Türk vatandaşı sigorta kapsamına alınacak ve tek numara sistemi<br />

benimsenecektir. Bu numaranın MERNİS numarası olması, ekonomik bir yaklaşım<br />

olacaktır.<br />

- Sağlık sigortası mutlaka diğer sigorta sistemlerinden ayrılacaktır.<br />

- Primi yatırma veya sigortasız olma sorununun muhatabı sağlık kuruluşları<br />

olmayacak, bunu sigorta kurumu takip edecektir.<br />

- Hizmet üretenlere geri ödeme tek elden, düzenli ve zamanında yapılacaktır.<br />

� Yaygın, erişimi kolay ve güler yüzlü sağlık hizmet sistemi<br />

Herhangi bir ülkede uygulanan bir programı, ülkemize aktarabilmek<br />

mümkün olamayacağı gibi, ülkemizin sosyo-ekonomik ve coğrafi yapısı nedeniyle<br />

tekdüze homojen bir sistemi bütün ülkeye yaymaya çalışmak da gerçekçi değildir.<br />

Birkaç hanelik mezrasından iklim şartları nedeniyle sınırlı zamanlarda ulaşılabilen<br />

köylerine kent nüfusunu aşan ilçelerinden dünya kenti olmuş metropolüne kadar, her<br />

biri kendine özgü çözümler bekleyen bir heterojen yapı söz konusudur. İnsanımızın hak<br />

ettiği, çağdaş normlara uygun sağlık hizmetini sunmayı hedeflerken bu özelliklerin<br />

göz önünde bulundurulması zorunluluk arz etmektedir.<br />

Bu hedef doğrultusunda sağlık hizmeti vermeye talip bütün dinamikleri<br />

sistem içine alan bir anlayış içinde hizmette rekabet ortamının yaratılması gerektiği<br />

düşünülmektedir. Sosyalizasyon politikasının bu ülkeye armağan ettiği sağlık ocağı<br />

ağını güçlendirirken, vakıf ve dernekler başta olmak üzere özel teşebbüsün de hizmet<br />

ağında yer alması öngörülmektedir. Bu anlayış ülke kaynaklarının verimli<br />

kullanımına yol açacağı gibi, herkesin kolayca erişebileceği bir hizmet sunumuna<br />

fırsat tanıyacaktır. Sağlıkta eşitsizlikleri azaltmayı hedeflemeyen hiçbir programın bu<br />

ülke insanı açısından anlamı olmayacaktır. Kır-kent eşitsizliğine kıyasla doğu-batı<br />

eşitsizliği daha fazla derinleşmiştir. Bu durum, ekonomik gerekçelerle<br />

açıklanabilecek kadar basit değildir. Bu eşitsizlikleri azaltmak için her bölgede eşit<br />

81


oranda kamu sağlığı olanaklarının kısılması ve özel sektöre devredilmesi gibi bir<br />

anlayış İçinde değiliz. Aksine İhtiyaç olan yerlerde kamu olanaklarının geliştirilmesi/<br />

bunların niteliğinin arttırılması ve özel sektör imkanları ile hizmet yarışına girilmesi<br />

hedeflenmektedir.<br />

- Güçlendirilmiş Temel Sağlık Hizmetleri ve Aile Hekimliği; Temel sağlık<br />

hizmetleri alanında, iyi tasarlanmış ve performansa yönelik bir sağlık sistemi anlayışı<br />

bulunmamaktadır. Temel sağlık hizmetlerinin kurumsal konumu, diğer hizmet<br />

düzeyleri üzerinde yetki ve kontrol sahibi olacak bir yapıya kavuşturulacaktır. Bu<br />

konuda yapılacak dönüşümlerin çıkış noktası, genelde toplumu oluşturan bireylerin,<br />

özelde ise hastaların ve sağlık çalışanlarının göreceli durumlarını iyileştirmek<br />

olacaktır. Kırsal bölgelerde sağlık ocaklarının üstlendiği topluma yönelik koruyucu<br />

sağlık hizmetlerinin desteklenmesi yanında, kentlerde yetersiz kalan bu hizmetler,<br />

kamu sağlığı merkezlerince yaygın, örgütlü ve disiplinli bir şekilde yürütülecektir.<br />

Bu kurumsal yapılanmaya sağlık sektöründeki diğer hizmet birimlerini de<br />

yönlendirecek bir konum kazandırılacaktır.<br />

Temel sağlık hizmetlerinde sorumluluk paylaşımı ve bireye "tek pencere"<br />

sistemi ile yaklaşım, başarıyı arttıracak önemli faktörlerdir. Bu yüzden bireye<br />

yönelik koruyucu hizmetler ile birinci basamak tanı ve tedavi hizmetlerinin<br />

bireylerin kendi seçeceği doktorlar tarafından yürütülmesi amaçlanmaktadır. Bu<br />

sayede doktor ve aile üyeleri daha yakın ve kişisel ilişkiler kuracak ve sağlık<br />

eğitiminde, hastalıkların önlenmesinde ve sağlığın düzeltilmesinde önemli rol<br />

oynayacaktır. Koruyucu diş hekimliği uygulamaları birinci basamakta yerini<br />

alacaktır. Bireylerin sağlık kayıtlarının birinci basamak hekimlerince tutulması<br />

kontrol, takip ve risk analizlerinin yapılabilmesinde önemli ilerlemeler sağlayacaktır.<br />

Kırsal bölgelerde yaygın olan sağlık ocağı alt yapısı bu tür uygulamalara<br />

zemin oluşturacaktır. Yetersiz alt yapının olduğu kentlerde serbest hekimlik<br />

uygulamaları ve özel sağlık merkezleri sistemde yer alabilecektir.<br />

- Etkili, kademeli sevk zinciri; Etkin bir sevk zincirinin kurulabilmesinin ön<br />

şartı, hastanın kendi seçtiği ve güvendiği bir hekimden birinci basamak hizmeti<br />

almasıdır. Bu da yukarıda sözü edildiği şekilde temel sağlık hizmetlerinin<br />

82


güçlendirilmesine ve birinci basamak hizmeti sunan aile hekiminin hastasına<br />

sunduğu hizmetin kalitesine bağlıdır. Yani kısaca, hasta memnuniyetini esas alan bir<br />

"aile hekimliği uygulaması" sistemin esasını oluşturmaktadır. Bu hedefe yönelik<br />

olarak planlama ve teşvik yapılması, birinci basamakta bir çok hastanın tutulmasını<br />

sağlayacaktır. Hastaların büyük çoğunluğunun sorunlarının birinci basamakta<br />

çözülebilir olduğu ve hastane polikliniklerinin bu tür hastalarla dolu olduğunu<br />

bilinmektedir. Sistemin etkili hale getirilmesi, hem hastanelerimizdeki gereksiz<br />

yığılmaları azaltacak ve tedavi hizmetlerinin kalite artışına hizmet edecek, hem de<br />

sağlık harcamalarındaki israfı azaltacaktır. Sevk sistemi tek yönlü bir yol değildir.<br />

Tanı ve/veya tedavi için ikinci veya üçüncü basamak kuruluşlara sevk edilen<br />

hastaların çoğu, tedavinin devamı, izleme ve bakım için daha alt seviyedeki<br />

kurumlara geri gönderilmelidirler. Hastanın kayıtlarını tutmakla sorumlu olan<br />

hekimin sevk ettiği hastasına İkinci basamakta verilen konsültasyon hizmetinin geri<br />

bildirimi tıbbi kayıt sistemini güçlendirecektir. Böylece, bireylerin aile hekimlerince<br />

sürekli izlenmesi mümkün olabileceği gibi, kaliteden ödün vermeksizin daha kısa<br />

sürede ve düşük maliyetli sağlık hizmetinin sunumu mümkün olabilecektir.<br />

Sevk zincirine girmek istemeyen hastaları kimse zorlayamaz. Sevk zincirine<br />

uymaksızın hastaneye başvurmayı tercih eden hastanın katlanacağı ek maliyet, sosyal<br />

devlet anlayışına ve hasta haklarına aykırı bir uygulama olmayacaktır.<br />

- İdari ve mali özerkliğe sahip sağlık işletmeleri; Ülkemizdeki hastanelerin<br />

tümü, aralarında hiçbir ayrım olmaksızın, sigorta kurumu ile sözleşme yapmak ve<br />

sevk sistemi esaslarına uymak kaydı ile bütün vatandaşlarımıza hizmet<br />

verebileceklerdir. Hastanelerimiz bu hizmeti verirken hizmet kalitesi ve sözleşme<br />

esaslarına uygun fiyat uygulamaları hususunda denetim altında tutulacaktır. Sağlık<br />

finansmanında kurumlar değil, bireyler desteklenecektir. Bu hizmeti sunan kurumlar,<br />

ürettikleri hizmet oranında pay alacaklardır.<br />

Kamu hastanelerinin bu değişen yapıya uyum sağlaması, daha verimli<br />

işletmeler haline dönüşmesi ve sektörün diğer aktörleri ile rekabet edebilmesi için şu<br />

andaki merkeze bağımlı yapısından kurtulması gerekmektedir. Hastanelerin<br />

verimliliğini iyileştirmek İçin, tüm Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu<br />

hastanelerine hem idari ve mali açıdan, hem de sağlık hizmetlerini üretip yönetmek<br />

için gereken girdilerin temini bakımından özerklik tanınacaktır. Tüm kamu sağlık<br />

83


kuruluşları Sağlık Bakanlığı denetiminde özerk kurumlar haline gelecektir. Öncelikle<br />

bu hastanelerde bir hizmet sunumu birliği sağlanacak, ikinci aşamada her tesise ayrı<br />

ayrı özerklik tanınacaktır. Sağlık kuruluşları devlete direkt bağlı olmak zorunda<br />

değildir. Belediyeler, özel şirketler, vakıflar, il idareleri, üniversiteler sağlık kuruluşu<br />

kurabilecektir. Kamu sağlık kuruluşlarının kendilerini finanse etmeleri istenecek,<br />

daha fazla kar için hizmet kalitesinden ödün veren pahalı kurumlar olmalarına izin<br />

verilmeyecektir.<br />

� Bilgi ve beceri ile donanmış, yüksek motivasyonla çalışan sağlık insan<br />

gücü<br />

Dönüşümlerin başarılı olarak gerçekleştirilmesi, uygun nitelikli ve gerekli<br />

insan kaynaklarının mevcudiyetine büyük ölçüde bağlıdır. Program çerçevesinde<br />

öncelikle sağlık sektöründe çalışan profesyonellerin, Avrupa Birliği'ne uyum süreci de<br />

dikkate alınarak görev yetki ve sorumluluklarının tanımlanması sağlanacaktır. Bu<br />

çerçevede uzun yıllardır yetki alanları bir netliğe kavuşturulmamış olan, hastayla bire<br />

bir çalışan meslek mensuplarının da görev ve yetkileri tanımlanacaktır.<br />

Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın amaçlarına ulaşabilmesi, etkili bir yönetici<br />

kadrosuna sahip olmakla mümkündür. Hekimlerin işletme yöneticiliğinde istihdam<br />

edilmesi, hem hekime yapılan yatırımın amacı dışında kullanılmasını beraberinde<br />

getirmekte, hem de deneyimsiz yöneticiler ortaya çıkarmaktadır. Sağlık sistemi<br />

yöneticiliğinin hekimlikten bağımsız bir disiplin olarak güçlenmesi için gereken<br />

planlama, araştırma ve eğitim faaliyetlerine önem ve öncelik verilecektir. Sağlıkta<br />

Dönüşüm Programı, sağlık çalışanlarının ülke geneline dengeli dağılımını teşvik<br />

edici gönüllü politikaları da beraberinde getirecektir. Bu yaklaşımın sonucu olarak<br />

zorunlu hizmet kaldırılacaktır. Kamu kurumlarında daha istekli ve verimli çalışmayı<br />

özendirecek tedbirler alınacaktır. Bunlardan birisi çakılı sözleşmeli personeldir.<br />

Konuyla ilgili önemli adımlar atılmaya başlanmış ve uygulama tarihi çok yakına<br />

çekilmiştir.<br />

Yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve meslek dernekleri sistemde aktif<br />

olarak yer almalıdır. Desantralize insan kaynakları planlaması ve yönetim yeteneği<br />

84


oluşturulacak, sağlık yöneticilerinin insan kaynakları planlamasına aktif katılımları<br />

sağlanacaktır.<br />

� Sistemi destekleyecek eğitim ve bilim kurumları<br />

Dönüşümü gerçekleştirmek ve başarıyı sürekli kılmak için, halk sağlığı bilgi<br />

ve becerisine sahip, özellikle sağlık politikası, sağlık işletmeciliği, sağlık ekonomisi<br />

ve sağlık planlaması konularını bilen insanlara ihtiyaç olduğu inkar edilemez.<br />

Ülkemizde sektörel analizleri yapabilecek, araştırmalar planlayacak, hükümetlere<br />

danışmanlık yapacak ve sektörün ihtiyaç duyduğu insan gücüne mezuniyet sonrası<br />

eğitimler verecek bir kuruma ihtiyaç vardır.<br />

Tıp eğitimi, tıpta uzmanlık sınavına hazırlık eğitimi olmaktan çıkarılıp,<br />

hekimleri Sağlıkta Dönüşüm Programı doğrultusunda hizmet vermeye yönlendirecek<br />

bilgi ve birikimle donatmayı hedeflemelidir. Tıpta uzmanlık eğitimi, müfredat<br />

programlarının meslek örgütlerinin de katılımı ile geliştirilip denetlenmesi gerekir.<br />

Eğitim hastanelerinin yeniden organize edilip verilmekte olan tıpta uzmanlık<br />

eğitimini planlayacak, standardize edecek ve denetleyecek kurumsal bir yapı<br />

oluşturulacaktır. Bu uygulamalar, Sağlık Akademisi veya Sağlık Uzmanlık Kurumu<br />

çatısı altında akademik bir yapıya kavuşturulacaktır.<br />

� Nitelikli ve etkili sağlık hizmetleri için kalite ve akreditasyon<br />

Sağlık sektöründe hizmetin kabul edilebilirliği ve standardı, en az kullanılan<br />

sarf malzemesi ile tanı ve tedavi araçlarının kalitesi kadar önemlidir. Hizmet<br />

biriminin belli standartlara uygunluğu tek başına yeterli değildir. Hizmet sunum<br />

süreci ve elde edilen çıktıların değerlendirildiği bir mekanizmanın kurulması gerekir.<br />

Son zamanlara kadar kalite, ihmal edilmiş bir konu olmasına rağmen bugün hem<br />

hizmet sunucuları hem de finansal kaynak sağlayıcıları tarafından daha fazla dikkat<br />

çekmeye başlamıştır<br />

Sağlıkta Dönüşüm Programı, ülkemizin şimdiye dek gündeminde yeterince<br />

yer almamış bir ihtiyaca öncelik vermektedir. Kurulacak olan "Ulusal Kalite ve<br />

Akreditasyon Kurumu", bugün bir kavram kargaşası içinde bulunan ruhsatlandırma,<br />

85


sertifikasyon ve akreditasyon konularını olması gerektiği gibi düzenleyecektir. Bu<br />

kurumun özerk bir yapıda, sektörün taraftarının yönetiminde söz sahibi olduğu bir<br />

şekilde kurulması, gelişmiş ülkelerdeki örneklere benzer şekilde faaliyete geçmesi<br />

amaçlanmaktadır. Kurum, sağlık sonuçlarını ölçmek için sistemler geliştirecek ve bu<br />

sonuç ölçümlerini sağlık hizmet sunucularına performans göstergeleri oluşturmak<br />

amacıyla kullanacaktır. Böylece hizmet sunucuların performanslarını İçeren veri<br />

tabanları oluşturulacak ve İyi uygulamaların tanımlanması ile uygulanabilir<br />

performans göstergelerinin belirlenmesi sağlanacaktır.<br />

Ayrıca sağlık hizmetlerinin sunumunda etik değerlerin korunabilmesi esastır.<br />

Bu da ancak güçlü yaptırım yetkisi olan bir etik kurulun kurulması ile başarılabilir.<br />

Kurum, sektörün çeşitli temsilcilerinin katkıları ile oluşmalı ve geniş yetkilerle<br />

donatılmalıdır.<br />

� Akılcı ilaç ve malzeme yönetiminde kurumsal yapılanma<br />

İlaç, malzeme ve tıbbi cihazların standardizasyonu, ruhsatlandırması ve<br />

bunların akılcı yönetimi konularında uluslararası normları yakalayacak kurumsal<br />

oluşumlara ihtiyaç vardır. Bu kurumların siyasal kaygı ve yaptırımlardan bağımsız,<br />

özerk kurumlar halinde örgütlenmesi sağlanacaktır. İlaç ve tıbbi cihaz konusunda<br />

uzman olacak bu kurumları ayrı ayrı veya tek çatı altında toplamak mümkündür.<br />

- Ulusal ilaç kurumu; Oransal olarak Türkiye'de ilaçlara ve farmasotik<br />

ürünlere yapılan harcamalar çok yüksektir. Sosyal güvenlik kurumlarının mevcut<br />

politikaları yüzünden nüfusun çok büyük bir bölümü ilaç fiyatlarına karşı oldukça<br />

duyarsızdır. İlaç fiyat artışlarının bilimsel bir temele oturmadığını biliyoruz. Sağlıkta<br />

Dönüşüm Programı çerçevesinde, sağlık hizmetlerinin en önemli girdilerinden olan<br />

ilaçla ilgili uzun yıllardır yaşanan sorunların bilimsel esaslar doğrultusunda taraftarın<br />

karşılıklı diyalogu ve uzlaşmacı yaklaşımları ile çözülmesine yönelik bir platform<br />

oluşturulacaktır. ilgili temel politikaların belirlenmesi, ilacın ruhsatlandırılması,<br />

üretimi, tanıtımı, satışı, araştırma geliştirme faaliyetlerinin yönlendirilmesi gibi<br />

konularda düzenleyici ve destekleyici olmak üzere "Ulusal İlaç Kurumu"nun<br />

oluşturulması sağlanacaktır. Bu kurum, her türlü etkiden uzak olarak bağımsız bir<br />

86


şekilde ulusal politikalar doğrultusunda uygulamalarda bulunacaktır. İlaçların<br />

ruhsatlandırmasıyla ilgili sürecin daha etkili, daha şeffaf ve daha süratli bir hale<br />

getirilmesi sağlanacaktır. İlaç fiyatlandırmasıyla ilgili olarak, tüm tarafların üzerinde<br />

mutabakat sağlayacakları bir yöntem geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Türkiye'de<br />

üretilen ilaçların dış pazarlara açılması, Türkiye ilaç sanayisinin yurt dışında yatırım<br />

yapması da, Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında ele alınacak önemli ve öncelikli<br />

konular arasındadır. İlaçta fikri mülkiyet haklarının korunmasını ulusal çıkarlarımız,<br />

uluslararası hukuk ve taahhütleriniz çerçevesinde ele almak, ilgili taraflarla bir<br />

diyalog zemininde uzlaşmak temel amacımızdır. Kamunun ilaç alımlarını<br />

farmakoepidemiyoloji ve farmakoekonomi biliminin ışığı altında geliştirilecek<br />

yöntemlerle yönlendirmek temel ilkemizdir. Yine ilaç tüketiminin bilimsel kriterler<br />

göz önünde bulundurularak yönlendirilmesi ve esasa bağlanması gerekmektedir.<br />

- Tıbbi cihaz kurumu; Tıbbi cihaz ve sarf malzemede bugüne kadar daha çok<br />

ithale dayalı bir malzeme akışı mevcuttur. Denetim, kalite belgesi ve kalibrasyon gibi<br />

konularda daha çok yurt dışı referanslar dikkate alınmaktadır. Uluslararası<br />

referansların yanında ulusal standartların belirlenmesi ve kalite belgesini tanzimi,<br />

yerli üretime kolaylık sağlayacaktır. Ayrıca kullanılan cihazların periyodik<br />

kalibrasyonu, tanı ve tedavi güvenirliğini ve verimliliğini arttıracaktır.<br />

Tıbbi sarf malzeme ve cihaz konusunda da standardizasyon ve denetim<br />

vazgeçilmez öneme sahiptir. Hastanelerdeki klinik mühendislik hizmetlerine<br />

odaklanan ulusal düzeyde denetleyici, eğitici ve düzenleyici yetkilere sahip olarak<br />

tasarlanmış bir Tıbbi Cihaz Kurumunun kurulması planlanmaktadır. Bu kurum, bilgi<br />

veri tabanları oluşturacak, tıbbi cihaz planlaması ve satın alımı, tıbbi cihazların<br />

karşılaştırmalı değerlendirmesi, güvenlik programları, klinik mühendislik<br />

uygulamaları, kanunlar ve düzenlemelere dair bilgi sağlayarak uygulama yapacaktır.<br />

Yine on-line ve sürekli eğitim programlarını üstlenmek veya üçüncü Şahısları bu<br />

doğrultuda finanse etmek ile uygulamalı araştırmaları desteklemek bu kurumun<br />

görevleri arasındadır.<br />

Hizmetlerde kullanılan cihaz ve tıbbi sarf malzemelerin uluslararası<br />

normlara uygun olarak standardize edilmesi hizmet verimini artırır. Diğer yandan bu<br />

durum zaman ve malzeme israfım önler, kalite yükselmesine yol açar. Uluslar arası<br />

sağlık hizmet yolunu açarak ekonomiye katkı sağlar. En önemlisi de, İnsanımıza<br />

87


uluslararası standartlara uygun bir sağlık hizmeti sunulmasını güvence altına alır.<br />

Bugün ülkemizde küçümsenmeyecek ölçüde plastik ve elektronik sanayi alt yapısı<br />

mevcuttur. Bu sektörler teşvik edilerek tıbbi teknolojiye yönelik üretim yapacak<br />

yatırımlara yönlendirilmelidir. Standartları belirlenmiş ürünlerin üretilebilmesi,<br />

bunun mevzuat ve ekonomik yönden kolaylaştırılması, sadece kaynak israfını<br />

önlemekle kalmayacak, bu konuda ihracat yapan bir ülke konumuna gelmemizi<br />

sağlayacaktır.<br />

- Karar sürecinde etkili bilgiye erişim; Sağlık Bilgi Sistemi, Sağlık sistemi<br />

politikalarının ve yönetim kararlarının bilgiye dayanması gerektiği inancını<br />

taşımaktayız. Doğru bilgiye dayanmayan kararlar, istenmeyen sonuçlar doğurur.<br />

Doğru bilgi ise ancak iyi seçilmiş, doğru ve iyi analiz edilmiş veri ile elde edilir.<br />

Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın bütün bileşenleri arasında uyumun sağlanabilmesi<br />

için entegre bir sağlık bilgi sistemine ihtiyaç vardır. Sağlık hizmeti sunan<br />

kademelerde dikey işlemesi gereken bilgi akışı, hizmet sunumu ve finansman<br />

bilgilerinin değerlendirilmesi noktasında yatay bir entegrasyona ihtiyaç<br />

göstermektedir.<br />

Sağlık hizmetlerinde eşgüdüm, sağlık envanterinin oluşturulması, bireylerin<br />

tıbbi kayıtlarının korunması, sevk basamakları esnasında bilgi transferi ve temel<br />

sağlık uygulamalarındaki verilerin toplanması amacıyla Sağlık Bilgi Sistemi kurmak<br />

istiyoruz. Sağlık kayıtlarının güvenilir ve sürekli bir şekilde tutulmasını sağlamak,<br />

hizmetlerin verimliliğini geliştirmek, kaynakların nerelerde ve nasıl kullanıldığını<br />

takip etmek ancak etkili bir bilgi sisteminin kurulması ve işletilmesi ile mümkündür.<br />

Yaklaşımımız, gelişen teknolojiler doğrultusunda modüler yapılarla gerektiğinde<br />

büyüyebilen, kullanıcı-hizmet sunucu ilişkisine en az ihtiyaç gösteren bir yapı<br />

oluşturmaktır.<br />

Sağlık bilgi sistemi, sağlıkla ilgili politikaların belirlenmesinde, sağlık<br />

sektöründe sorunların ve önceliklerin saptanmasında, önlemlerin alınmasında, sektör<br />

kaynaklarının, çalışma ve yatırımların planlanmasında, sunulan sağlık hizmetlerinin<br />

kalitesinin değerlendirilmesinde, bilimsel araştırma ve çalışmalarda kullanılmak<br />

üzere yeterli veri toplayacak ve işleyecek bir fonksiyon üstlenecektir. Bu sistem,<br />

günümüz iletişim olanaklarını kullanarak uygulanabilecek bir ortak veri tabanı<br />

üzerinden işleyecektir. Sevk zinciri bu sistemle daha etkin, hızlı ve güvenilir bir hale<br />

88


gelecektir. MERNIS numarası gibi özgün bir referans numarasının tüm sağlık veri<br />

tabanlarında ek bir öğe olarak benimsenmesi, sigorta sistemindeki verilerle sağlık<br />

hizmetlerinin kullanımına ilişkin verileri eşleştirmeyi kolaylaştıracaktır. Her Türk<br />

vatandaşına verilen bu numaranın kullanılması ve farklı veri tabanlarında tutulan<br />

verilerin karşılıklı eşleştirilmesine fırsat verecek, tedavi için başvuran hastaların<br />

sigortalı olup olmadıklarını hızlı olarak teyit edecek ve birden fazla sigorta sisteminin<br />

imkanlarından yararlanan kişileri tespit edebilecektir.<br />

4.1.2. SDP Kapsamındaki Yönetişim Reformları<br />

Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılması için etkinleştirici bir yasal<br />

çerçeve yaratacak daha geniş bir Kamu Yönetimi Temel Kanunu tasarısı 2005-2006<br />

yıllarında TBMM’ye sunulmuştur. Bu kanun kabul edilseydi, sağlık sektörü<br />

düzenlemesi ve kamu sağlığından sorumlu yarı bağımsız birimlerin kurulmasına<br />

yardımcı olacak; sağlık sektöründeki yönetişim düzenlemelerini önemli ölçüde<br />

değiştirecek düzenlemelerin yolu açılmış olacaktı. Fakat çerçeve kanunu veto edilmiş<br />

ve SB’nin yeniden yapılandırılması gecikmeye uğramıştır. SB, SDP’nin<br />

uygulamasının I. Fazı sırasında (Bakanlık kararnameleri vasıtasıyla) izleme ve<br />

değerlendirme ile performans yönetimi ve kalite geliştirme gibi fonksiyonlardan<br />

sorumlu, çeşitli yeni daire başkanlıkları kurmuştur. Ancak SB’nin yeniden<br />

yapılandırılması ve sağlık sektörünün düzenlenmesinden sorumlu yarı kamusal<br />

kuruluşların kurulması ve de halk sağlığı sisteminin yeniden yapılandırılması,<br />

SDP’nin I. Fazı kapsamında tamamlanamamıştır.<br />

SGK’nin kurulmasının sonucu olarak GSS sistemine yönelik yeni yönetim<br />

düzenlemeleri ortaya çıkmıştır. 2004 yılında bir Geri Ödeme Komisyonu<br />

kurulmuştur. Bu komisyon; SGK, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, MB, DPT<br />

ve Hazine Müsteşarlığı temsilcilerinden oluşmaktadır. Komisyon sağlık hizmetleri,<br />

ilaçlar ve SGK’nin geri ödemesini yaptığı sağlık hizmetleri için fiyat<br />

belirlenmesinden ve SGK teminat paketinde değişiklikler yapılmasından sorumludur.<br />

Bu Komisyon’un altında Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu yer<br />

almaktadır. Bu alt komisyon Geri Ödeme Komisyonu tarafından karar alınmasını<br />

kolaylaştırmak için gerekli teknik çalışmalardan sorumludur. Tüm sağlık sigorta<br />

89


fonları için tek bir Geri Ödeme Komisyonu’nun kurulmasıyla birlikte, önceden var<br />

olan parçalı sistemin yerini alan ve tüm fonları etkileyecek ödeme stratejilerinin ele<br />

alınmasına yönelik bir mekanizma oluşturulmuştur.<br />

4.2. Türkiye’de Sağlık Reformları ve OECD Ülkeleri ile Karşılaştırılması<br />

Sağlık sistemi Sağlık Bakanlıklarının sorumluluğu altında olan tıbbi bakım ve<br />

halk sağlığı faaliyetlerini kapsayacak şekilde tanımlanır. Performans ise sağlık<br />

politikasının temel hedeflerine göre değerlendirilir. i) Sağlık sonuçlarının ve<br />

kullanıcılara verebilirliğin en üst düzeye getirilmesi ii)Bu sonuçların elde edilmesine<br />

bağlı olarak maliyetlerin en aza indirilmesi iii) Hem beklenmeyen tıbbi hizmet<br />

maliyetlerine karşı mali koruma hem de sağlık hizmetlerine erişim konusunda<br />

hakkaniyet sağlanması (Hurst, 2002). Türk sağlık sisteminin performansının bu<br />

hedeflere göre değerlendirmesi için şunlar gerekmektedir: a)Sosyoekonomik ve<br />

siyasi ekonomik etmenler bağlamında zaman içinde sağlık alanındaki harcamaların<br />

“makul” seviyesinin belirlenmesi b)Sağlık hizmetlerine erişimde hakkaniyet ve<br />

beklenmeyen yüksek sağlık harcamalarına karşı mali koruma sağlanması c) Bireysel<br />

kullanıcı ve hizmet sunucu seviyesinde paranın karşılığının veya mikro ekonomik<br />

verimliliğin, güvence altına alınması.<br />

Türkiye yıllardır OECD üyesi olan ve yüksek gelir düzeyine yaklaşmış üst<br />

orta gelirli bir ülke olarak, kendisini, diğer OECD üyesi ülkeler ile kıyaslamalar<br />

yaparak değerlendirmiştir. Bu karşılaştırmalarda öncelikle Türkiye nüfusunun sağlık<br />

durumu üzerinde durulmuştur. Bu husus sadece sağlık sistemine değil; sağlık<br />

sisteminin dışında yer alan milli gelir ve nüfusun eğitim durumu gibi diğer bazı<br />

önemli etkenlere de bağlı olduğu için söz konusu belirleyiciler de incelenecektir.<br />

Aynı zamanda gözlemlenen sağlık çıktıları açısından Türkiye’deki sağlık<br />

harcamalarının uygunluk seviyesinin belirlenmesi tartışmalarına da yer verilecek,<br />

zaman içinde sağlık alanındaki yapılan harcamalarda mali sürdürülebilirliği<br />

başarmak Türk vatandaşlarının sağlığının iyileştirilmesi için sektörler arası<br />

(bakanlıklar arası) eylemin kapsamına da ışık tutulacaktır.<br />

90


Türkiye’de Sağlık Alanında Yaşanan Değişimler<br />

Doğumda beklenen yaşam süresi: Türkiye’de doğumda beklenen yaşam<br />

süresi 1960’ta OECD ortalamasının %71’i oranındaydı. 2006 yılında bu oran %91<br />

olmuş ve ortalama yaşam süresi 71,6 yaşa kadar yükselmiştir (2007 yılında 71,8 yaş<br />

olmuştur). 2006 yılı küresel verilere bakıldığında ve diğer üst orta gelirli ülkelerle<br />

kıyaslandığında, Türkiye’deki ortalama yaşam süresi, benzer sağlık harcaması<br />

düzeyine sahip ülkelerin ortalamasına yakınken, gelir düzeyi bakımından<br />

ortalamanın biraz altındadır.<br />

Bebek Ölüm Hızı: Türkiye’de bebek ölüm hızı son 35 yıldır ciddi bir düşüş<br />

göstermiş hem OECD ortalamasına, hem de Meksika ve Portekiz gibi ülkelerin<br />

oranlarına yaklaşmıştır. Türkiye’de her 1000 canlı doğumda 22,6 olarak gerçekleşen<br />

bebek ölümleri, 2006 yılında OECD bölgesinde bildirilen en yüksek oran olup<br />

ortalamanın 4 katından daha fazladır. Bu rakam benzer gelir ve sağlık harcaması<br />

düzeyine sahip ülkelerin de üzerindedir. Fakat 2007 yılında oran düşerek 21,7’ye<br />

inmiştir.<br />

Anne Ölüm Oranı: OECD Health Data 2008 verilerine göre Türkiye’deki<br />

anne ölüm oranı (100.000 canlı doğumdaki ölümler) 1973 ile 2007 yılları arasında<br />

hızla düşerek (yaklaşık on misli) OECD ortalamasına yaklaşmıştır. 1973 yılında<br />

OECD ortalamasının sekiz katından fazlaydı. 2006 yılında ortalamanın yaklaşık 2,5<br />

katı kadardı. Türkiye’nin gelir ve sağlık harcaması düzeyine sahip bir ülkeden<br />

beklenen seviyenin biraz yukarısındadır. Fakat Türkiye’nin yakın geçmişte kaydettiği<br />

önemli ilerlemeye bakılırsa önümüzdeki yıllarda daha iyi bir görüntü ortaya çıkabilir.<br />

65 Yaşında Beklenen Yaşam Süresi: Türkiye’de 65 yaşında beklenen yaşam<br />

süresi 1970’ten beri sürekli bir artış göstermiştir. Ancak, kadın ve erkeklerdeki<br />

oranlar, ilgili OECD ortalamalarından farklıdır. Kadınlar için 65 yaşında beklenen<br />

yaşam süresi 1970 yılında OECD ortalamasının %81’i iken 2006’da bu oran %75’e<br />

düşmüştür. Erkekler için bu oran %91’den %78’e düşmüştür. 2006 yılında kadınlar<br />

için 15,1 ve erkekler için 13,1 ile Türkiye’nin 65 yaşta beklenen yaşam süresi OECD<br />

bölgesindeki en düşük süre olmuştur.<br />

91


Sağlığa Yapılan Harcamaların Uygun Seviyesinin Zaman İçinde Bulunması<br />

Sağlık sistemlerinin temel hedeflerine ulaşılması, önceden yapılan diğer<br />

harcamaların fırsat maliyeti göz önüne alınarak sağlık harcamalarının “uygun”<br />

seviyesine ilişkin bir yargıya varılmasını içerir. İkincil, ancak oldukça önemli olan<br />

bir diğer hedef de, zaman içinde sağlık alanındaki yapılan harcamalarda mali<br />

sürdürülebilirliği başarmaktır. İstenen harcama seviyesi, toplumun kaynaklarının<br />

alternatif kullanımlarına kıyasla ek sağlık hizmetlerine verdiği değerle belirlenir.<br />

Harcamanın ve özellikle kamu harcamasının düzeyine ilişkin verilecek nihai karar,<br />

hükümetlerin ve seçmenlerinin vereceği bir karardır. Ancak, bu tür kararların<br />

verilebilmesi için, zaman içinde, sağlık durumundaki değişimler, sağlık<br />

hizmetlerinden memnuniyet ve ülkelerdeki sağlık sistemlerinin maliyetleri hakkında<br />

küresel kanıtlar ve uluslararası kıyaslamalar bir araya getirilerek bilgi elde<br />

edilmelidir.<br />

Türkiye’de Sağlığın Tıbbi ve Tıbbi Olmayan Belirleyicileri<br />

Türkiye’nin sağlık durumundaki değişimler, hem tıbbi hem de tıbbi olmayan<br />

etkenlerce belirlenmektedir. Halk sağlığı için çok sayıda belirleyici olduğunu belirten<br />

geniş bir literatür bulunmaktadır. Örneğin, ülke içinde ve ülkeler arasında ölüm<br />

oranının belirleyicileri üzerinde yapılan son incelemede, Cutler ve ark., (2006) hem<br />

zaman serilerinde hem de kesit verilerinde, özellikle düşük gelirli ülkeler için, kişi<br />

başı gelir ile ölüm oranları arasında güçlü korelasyon olduğuna işaret etmişlerdir.<br />

Buna ek olarak farklı ülke ve dönemlerde ölüm oranlarında iyileşme yarattığını tespit<br />

ettikleri etkenler ise şunlardır: Daha iyi beslenme, daha etkili tıbbi olmayan halk<br />

sağlığı tedbirleri, eğitim düzeyinin artması ile bazı durumlarda, daha iyi tıbbi bakım.<br />

Adı geçen araştırmayı yapanlar; gelirden sağlığa kadar bilinen doğrudan<br />

mekanizmaları önemsemeyerek, daha iyi beslenme, daha iyi eğitim ve daha fazla<br />

sağlık harcamasının bunlarla değil yüksek gelirle ilintili olduğunu savunmuşlardır.<br />

Ters bir sebep sonuç ilişkisi olasılığına da dikkat çekmişlerdir. Sağlık, gelirin önemli<br />

bir belirleyicisi olabilir. Gottret ve Schieber (2006) literatürü araştırarak devletin<br />

sağlık harcamaları ile sağlık sonuçları üzerindeki diğer kesit unsurları arasındaki<br />

ilişkinin yeni kanıtlar ortaya koymuşlardır. Hükümetin sağlık harcamalarındaki<br />

92


artışların, 5 yaş altı ölüm oranının azaltılması üzerinde, eğitim, yol ve temizlik<br />

alanındaki hükümet harcamalarındaki benzer artışlardan daha büyük ve net bir etkisi<br />

olduğunu tespit etmişlerdir. Jamison (2006) ise gelişmekte olan ve gelişmiş<br />

ülkelerdeki sağlık sonuçlarının gelişimini etkileyen kilit unsurları ele almaktadır.<br />

Eğitim ve sağlık arasında nedensel ilişkiye yönelik gittikçe artan sayıda kanıt<br />

bulunmaktadır. Eğitim ve sağlık arasındaki ilişki üzerine OECD Eğitim Direktörlüğü<br />

tarafından yaptırılan son çalışma, yüksek gelirli ülkelerdeki bireylerin sağlık<br />

durumunun eğitim seviyesindeki artışla kuvvetli ve pozitif bir şekilde ilişkili<br />

olduğunu – ve en azından bu ilişkinin bir kısmının nedensel olduğunu – ileri<br />

sürmektedir (Feinstein ve ark., 2006)<br />

4.3.OECD Ülkelerindeki Sağlık Durumu Belirleyicileri ve Türkiye<br />

Karşılaştırması<br />

Sağlık belirleyicileri üzerine OECD tarafından yapılan son deneysel çalışma,<br />

doğumda beklenen yaşam süresi ve 65 yaşında beklenen yaşam süresi kazanımları ile<br />

1991 ve 2003 yılları arasında bebek ölüm hızındaki düşüşleri açıklamaya çalışmıştır<br />

(Joumard ve ark.,2008). İncelenen belirleyiciler arasında şunlar yer almaktadır: Reel<br />

sağlık harcamaları, sigara kullanımı, alkol tüketimi, beslenme, kirlilik, eğitim ve kişi<br />

başına düşen GSYİH. İnceleme, OECD ülkeleri arasında, reel sağlık harcamalarında<br />

meydana gelen değişimlerin, söz konusu dönemde tüm ülkelerin sağlık durumundaki<br />

değişimlerin en önemli belirleyicisi olduğunu ileri sürmektedir. Ya kişi başına düşen<br />

GSYİH’de meydana gelen değişimler ya da eğitim düzeyindeki değişimler,<br />

genellikle ikinci ya da üçüncü en önemli belirleyici olmuştur. Bu inceleme, herhangi<br />

bir OECD ülkesinde sağlık durumunun neden OECD ortalamasından saptığını<br />

tahmin etmek amacıyla kullanılabilir. Türkiye açısından, doğumda beklenen yaşam<br />

süresi 2003 yılında OECD ortalamasının 7,4 yıl altındaydı. OECD modelinde tahmin<br />

edilen katsayılar temel alındığında, bu farkın yaklaşık yarısı, Türkiye’deki reel sağlık<br />

harcamalarının daha düşük olmasına; yaklaşık üçte biri Türkiye’deki eğitim<br />

durumunun düşük olmasına ve yaklaşık dörtte biri de Türkiye’deki kişi başı<br />

GSYİH’nin OECD ortalamasından düşük olmasına bağlanabilir. Ancak, Türkiye’de<br />

alkol tüketiminin düşük olması bu farkı yaklaşık beşte bir oranında azaltmaktadır<br />

(World Bank, 2008).<br />

93


Türkiye’de Kişi Başına Düşen GSYİH ile Sağlık Harcamalarındaki Artış:<br />

Kişi başına düşen reel GSYİH’nin (yani sabit fiyatlarla kişi başı GSYİH), kişi başına<br />

düşen reel toplam sağlık harcamalarının ve sağlık giderlerinin GSYİH’deki payının<br />

hem Türkiye’de hem de ortalama olarak OECD bölgesine paralel bir artış<br />

göstermektedir. Kişi başı milli gelir, daha düşük seviyelerde olabilir; ama<br />

Türkiye’deki kişi başı reel GSYİH büyümesinin zamanla OECD ortalaması ile aynı<br />

hareket ettiği görülmektedir. Türkiye’de kişi başına düşen reel sağlık gideri ise 1985-<br />

2006 yılları arasında OECD’nin yıllık %4,8’lik oranı ile karşılaştırıldığında yıllık<br />

ortalama %8,5’lik artış göstermiştir. Sonuç olarak, Türkiye’de GSYİH’nin sağlık<br />

harcamaları içindeki payı 1985 yılında OECD ortalamasının üçte biri civarında olup<br />

% 2,2 şeklindeyken 2006 yılında OECD ortalamasının üçte ikisine yaklaşarak %5,6<br />

olmuştur. Fakat GSYİH’nin sağlık harcamalarındaki payı 2006’da 2001’dekiyle aynı<br />

olmuştur.<br />

Kamu sağlık harcamalarındaki değişiklikler, sağlığa yapılan toplam<br />

harcamadan ayrılmıştır. Hem GSYİH hem de kişi başına düşen sağlık harcaması,<br />

1999-2006 yılları arasında kayda değer bir artış göstermiştir. Ancak kişi başına düşen<br />

GSYİH ile ilgili olarak 2000-2001 yılları arası dönem bir istisnadır; çünkü bu<br />

dönemde Türkiye’de büyük bir ekonomik bunalım yaşanmıştır. Bu yılın dışında,<br />

sağlık harcamaları, kişi başına düşen GSYİH ile aşağı yukarı paralel olarak artmıştır.<br />

Ancak, kamu sağlık harcamaları, 2003’ten önce sağlığa yapılan toplam harcamadan<br />

daha hızlı bir artış göstermiştir. 2006 itibariyle kamunun toplam sağlık harcamaları<br />

içindeki payı %72’ye ulaşarak %73 olan OECD ortalamasının hemen altında yer<br />

almıştır. Teminat açısından, sağlık hizmetlerinin kapsamındaki iyileşmeler (Yeşil<br />

Kart programındaki gelişmeler gibi) ile bu durum ilişkilendirilseydi, yoksul kesimin<br />

sağlık durumunda oldukça pozitif bir etkiye sahip olabilirdi. Bu bağlamda, SDP’nin<br />

başlatıldığı yıl olan 2003-2004’ten bu yana sağlığa yapılan kamu harcamalarının artış<br />

oranının, sağlığa yapılan toplam harcamanın artış oranına benzer olması ve her<br />

ikisinin de GSYİH’nin büyüme hızından çok az daha yavaş olması dikkat çekicidir.<br />

Türkiye’de kişi başına düşen GSYİH’de ve kişi başına düşen sağlık<br />

harcamalarında uzun süreli bir artış olmasına rağmen 2005 yılında OECD bölgesinde<br />

Türkiye hem kişi başı en düşük GSYİH’ye (10.771 ABD doları) hem de kişi başı en<br />

94


düşük sağlık harcamasına (609 ABD doları) sahiptir. Ayrıca, toplam sağlık<br />

harcamalarının GSYİH’deki payı kişi başı toplam sağlık harcamaları,<br />

karşılaştırılabilir diğer üst orta gelirli ülkelerdeki oranın biraz altındadır. Bununla<br />

birlikte, kamu sağlık harcamalarında Türkiye, diğer üst orta gelir grubundaki ülkeler<br />

kadar veya bunlardan daha fazla harcama yapar.<br />

Eğitim Düzeyi: Türkiye’de eğitim düzeyi, özellikle kadınlar arasında, OECD<br />

ülkeleri ile diğer bazı orta gelirli ülkelerdeki düzeylerin gerisindedir. Erişkinlerdeki<br />

okur yazarlık düzeyi Türkiye’nin gelir seviyesine sahip bir ülke için, genel yetişkin<br />

okuryazarlık oranı ortalamaya yakınken, kadın okuryazarlık oranı diğer üst orta<br />

gelirli ülkelerdekinden biraz aşağı düzeydedir. 2005 yılında Türkiye’de 25-64 yaş<br />

arası kadın nüfusun büyük bir kısmının sadece ilköğretimi tamamladığı ve diğer<br />

OECD ülkeleri ile karşılaştırıldığında daha düşük bir kısmının da yüksek öğretime<br />

devam ettiği görülmektedir. Türkiye’de son yıllarda yapılan eğitim yatırımları ile<br />

çocukların çoğu ilköğretimin yanı sıra ortaöğretime de devam etmektedir. Eğitim<br />

görmüş kadınların sayısı arttıkça, bebek ölüm hızı da bu durumdan etkilenecektir.<br />

Türkiye’deki çocuklar arasında orta öğretime devam eden kızlar, erkek çocukların<br />

gerisinde kalmaktadır (TÜİK, 2008).<br />

Kadın okuryazarlığının bebek ölüm hızı üzerinde iyi bir etkisinin olmasını<br />

sağlayan mekanizmalar tam olarak anlaşılmamaktadır. Kadınların çocuk hastalıkları<br />

ve çocuk bakımı (annelerin “sağlık bilgisi”)hakkında bilgi sahibi olmaları açık bir<br />

etken olabilir. Ancak annelerin haneye ait maddi kaynaklar üzerindeki idaresinin de<br />

önemli bir etken olması muhtemeldir.<br />

Sigara Kullanımı: Sigara kullanımı, çok sayıda hastalığın önemli bir<br />

belirleyicisidir. Son 15 yılda sigara kullanımı diğer OECD ülkelerinde olduğu gibi<br />

Türkiye’de de düşüş göstermektedir. Türkiye’de sigara kullanım oranları ilgili<br />

OECD ortalamalarıyla kıyaslandığında kadınlarda erkeklere göre daha hızlı<br />

düşmektedir. 2005 yılında erkekler arasında %51’lik sigara içme oranıyla Türkiye,<br />

OECD ülkelerinin arasında en yüksek rakamı bildirmiştir. Fakat bu oran kadınlar<br />

arasında %17,8’dir. Erkekler arasında sigara içme oranının yüksek olması ve<br />

oranların yaklaşık bu şekilde süregelmesi, 1970-2006 yılları arasında Türkiye’de 65<br />

95


yaşında erkeklerde beklenen yaşam süresinin (%14) 65 yaşında kadınlarda beklenen<br />

yaşam süresine (%20) göre neden daha yavaş yükseldiğini açıklayabilir.<br />

Alkol Tüketimi: Alkol tüketimi de birçok hastalık için risk etkenidir. Türklerin<br />

çoğunluğunun Müslüman olması sebebiyle alkol tüketimi OECD ortalamasının daha<br />

altındadır. 2006 yılında kişi başı 1,2 litre olan tüketim OECD ortalamasının<br />

%15’inden daha azdır. OECD tarafından yapılan tahminlere göre, Türkiye’nin düşük<br />

seviyedeki alkol tüketimi doğumda beklenen yaşam süresine, OECD ortalamasına<br />

kıyasla yaklaşık 1,5 yıl eklemektedir (Joumard ve ark. 2008).<br />

Beslenme ve Kötü Beslenme: OECD Health Data verilerine göre; Türkiye’de<br />

ortalama beslenme yeterli veya iyi seviyededir. 2003 yılında 3328 olan kişi başına<br />

düşen günlük kalori tüketimi, 3407 olan OECD ortalamasına yakındır. Meyve ve<br />

sebze tüketimi yıllık kişi başına 338 kiloyla OECD bölgesinde ikinci sırada yer almış<br />

ve aynı yılın OECD ortalamasının %50 üzerinde olmuştur. Ancak, nüfus içinde gıda<br />

maddelerinin farklı tüketimi de dikkate alınmalıdır.<br />

Kötü beslenme Türkiye’de yoksul kesimler arasında sorun olmaya devam<br />

etmektedir. (Ergn ve ark. 2007); kronik yetersiz beslenme sonucu bodurluğun<br />

Türkiye’de 5 yaş altı çocukların %12,2’sini etkilediğine 2003 Türkiye Nüfus ve<br />

Sağlık Araştırması’ndan elde edilen kanıtlar ortaya koymaktadır. Araştırmacılar,<br />

iyileştirilmiş sosyal güvence finansmanının zaruri olduğunu vurgulayarak<br />

emzirmenin ve bebeklere kolostrum verilmesinin önemi konularında annelerin daha<br />

fazla bilgilendirilmeleri gerektiği sonucuna varmıştır.<br />

OECD ülkeleri arasında en fazla düşük doğum ağırlığı vakası Türkiye’de<br />

bildirilmektedir. 2005 yılında OECD ülkelerindeki yeni doğanların ortalama %6,6’sı<br />

2500 gramın altındayken Türkiye’de yenidoğanların %11,3’ü doğumda 2500 gramın<br />

altındadır (OECD,2007).<br />

Obezite ve Metabolik Sendrom: “Beslenmede Geçiş Dönemi”ni –yani nüfusta<br />

gıda azlığından gıda bolluğuna geçişi- yaşayan diğer ülkelerde olduğu gibi; çoğu<br />

Türk vatandaşı şu anda obezite ile obeziteye bağlı kronik hastalıkların riski<br />

altındadır. OECD Health Data verilerine göre Türkiye’de obezite oranları erkeklerde<br />

96


%10; kadınlarda %15 olup OECD ortalamalarının altındadır. Fakat bu veriler<br />

kişilerin kendi bildirdiği boy ve kiloya dayandırılmıştır.<br />

Daha güvenilir sağlık inceleme yöntemi kullanan ve küçük bir örneklem<br />

üzerinde obezite ve buna bağlı metabolik sendromu ölçen birkaç çalışma mevcuttur.<br />

Bu çalışmalarda oranın daha yüksek olduğu (erkeklerde %20,6, kadınlarda %39,9)ve<br />

obeziteye bağlı metabolik sendromdan muzdarip oldukları görülmektedir.<br />

Hastaya Cevap Verirlik ve Sağlık Hizmetlerinden Duyulan Memnuniyette<br />

Değişimler<br />

SB, TÜİK tarafından yayımlanan ve Türk vatandaşlarının sağlık<br />

hizmetlerinden genel memnuniyet oranının SDP’nin başlatılmasından hemen önce<br />

2003 yılında %39,5 iken, 2005’te 55,2’ye ve 2007’de %66,5’e yükseldiğini gösteren<br />

yaşam memnuniyeti anketine dikkat çekmiştir. Birinci basamak hizmetlerine yönelik<br />

memnuniyet 2003 yılında %39,4 iken, 2006 yılında 57,1’e yükselmiş ve kamu<br />

hastanelerinin hizmetlerine yönelik memnuniyet de 2003 yılında %41 iken 2007<br />

yılında %51,5’e yükselmiştir(Akdağ, 2008).<br />

Yüksek Sağlık Giderlerine Karşı Mali Korumanın Sağlanması ve Sağlık<br />

Hizmetleri Erişimde ve Sağlık Hizmetleri Finansmanında Eşitlik<br />

OECD ülkelerindeki sağlık politikasının iki önemli hedefi vardır; i) Özellikle<br />

yoksul haneler için yüksek veya uzun süreli sağlık harcamalarına karşın mali<br />

korumanın sağlanması ii) Nüfusun bütün üyelerinin gerekli sağlık hizmetlerine eşit<br />

derecede erişimlerinin sağlanması. Dezavantajlı ve yüksek riskli gruplar başta olmak<br />

üzere uygun “sağlık sigortasının” sağlanması, her iki hedefe ulaşılması için gerekli<br />

bir koşuldur.<br />

Türkiye, uzun yıllardır genel ve iştirakçi bir sosyal sağlık sigortasına doğru<br />

hareket etmekte olup bu hedefine Nisan 2008’de kabul edilen mevzuat ile ulaşmış<br />

bulunmaktadır. OECD Health Data verilerine göre; 2003 yılında Türkiye nüfusunun<br />

%68,2’lik kısmı sağlık sigortası kapsamı altına alınmıştır. Türkiye’de birkaç senedir<br />

bütün vatandaşların sağlık ocaklarında sağlanan birinci basamak sağlık hizmetlerine<br />

97


ve hastanelerdeki acil servis hizmetlerine ücretsiz erişim hakkı vardır. Önemli sağlık<br />

gereksinimleri olanlar, resmi sistemlere ve yeşil kart’a yönelik geriye doğru seçimler<br />

yapmışlardır. Yani, Nisan 2008’de GSS kabul edildiğinde sağlık hizmeti<br />

ihtiyaçlarına yönelik etkin kapsamın neredeyse %100’e yaklaştığı düşünülebilir.<br />

1999-2003 yılları arasında özel sektör harcamalarına göre sağlık alanında kamu<br />

harcamaları daha hızlı artmış ve toplam harcamaların 2/3’ü civarında yükselmiştir.<br />

Mali Koruma:<br />

Mali koruma bir çok ölçüte bakılarak ölçülebilir; bunlardan en yaygın olanları<br />

cepten yapılan sağlık harcamasının toplam sağlık harcamaları içindeki payı, gelir<br />

sınıflarına göre cepten yapılan sağlık harcamasının hanenin tüketimi içindeki payı ve<br />

katastrofik sağlık harcamaları yüzünden yoksulluğa düşen hane yüzdesi. Ne yazık ki<br />

uluslar arası kıyaslamalar açısından, bunlardan sadece birincisine yönelik standart<br />

veriler bulunmaktadır. Ancak, ikinci ölçüt (hanenin tüketimi) için 2002-2003 Türkiye<br />

Ulusal Hane Halkı Cepten Sağlık Harcamaları Araştırması kullanılarak; ikinci ve<br />

üçüncü ölçütler için de 2006 Türkiye Hane Halkı Bütçe Araştırması kullanılarak<br />

Türkiye’ye özgü veriler elde edilebilir.<br />

SDP’nin başlangıcından 3 yıl sonra Türkiye’de cepten yapılan sağlık<br />

harcamasının toplam sağlık harcaması içindeki payı nispeten düşüktür (%19,3).Bu<br />

durum, 2006’da daha fazla insanın risk birleştirme /sağlık sigortasından<br />

yararlandığını ve bu yüzden ortalamada benzer gelir düzeyindeki diğer ülkelere<br />

kıyasla katastrofik sağlık harcamalarından daha iyi korunduğunu göstermektedir (Ke<br />

Xu ve ark.,2007).<br />

Sülkü ve Bernard (2008) SDP’den önce Türkye’deki sağlık sigortası<br />

sisteminin 65 yaş altı nüfus için cepten yapılan yüksek sağlık harcamasına karşı ne<br />

derece yeterli koruma sağladığını incelemek amacıyla 2002-2003 Türkiye Ulusal<br />

Hane Halkı Cepten Sağlık Harcamaları Araştırmasını kullanmıştır. Yaşlı olmayan<br />

nüfusun %19’unun hane gelirlerinin %10’undan fazlasını sağlık hizmetlerine<br />

harcayan ailelerde yaşadığını tespit etmişlerdir. Yoksullarda ise %23’ünün hane<br />

gelirlerinin %10’undan fazlasını sağlık hizmetlerine harcayan ailelerde, %19,4’ünün<br />

98


ise hane gelirlerinin %20’sinden fazlasını sağlık hizmetlerine harcayan ailelerde<br />

yaşadıkları ortaya konmuştur.<br />

Türkiye’de yüksek miktarlardaki tedavi harcamalarının yoksullaşmayı artırma<br />

oranı düşüktür ve giderek de azalmaktadır. Ayrıca, bu konuda verilerin elde<br />

edilebildiği diğer ülkelere nazaran oldukça düşüktür. En zengin %20’lik grup, en<br />

yoksul %20’lik gruba göre on kat daha fazla harcama yapmaktadır. Ayrıca sağlık<br />

harcaması bakımından zenginlerin, yoksullara göre 16 kat daha fazla harcama yaptığı<br />

görülmektedir.<br />

En son Ulusal Sağlık Hesapları ve Hane Halkı Bütçe Araştırması’ndan elde<br />

edilen genel bilgiye dayanarak, hem mutlak koşullar açısından hem de diğer ülkelere<br />

göre, Türk sağlık sistemin eşitlik ve mali koruma bakımlarından oldukça iyi işlediği<br />

görülmektedir. Cepten yapılan harcama payı oldukça düşüktür ve cepten yapılan<br />

harcama oranı orantısız bir biçimde zenginler tarafından gerçekleştirilmektedir.<br />

Katastrofik sağlık harcaması nedeniyle meydana gelen yoksullaşma düzeyi de<br />

düşüktür. Resmi sigorta kapsamında olmayan kayıt dışı çalışanları ve diğer katkıda<br />

bulunmayan gruplar, sisteme dahil oldukça genel sağlık sigortası kapsamına doğru<br />

olan hareket mali korumayı iyileştirmek için devam etmelidir.<br />

Hizmetlere Erişimde Hakkaniyet:<br />

Zaruri sağlık hizmetlerine erişimde makul bir eşitliğin yakalanması birçok<br />

ülkede başlı başına önemli bir hedef olarak görülmektedir. Bütün ülkeler “ters hizmet<br />

kuralı” deneyimini –sağlık hizmetlerine erişim eğiliminin sağlık hizmetlerine<br />

duyulan ihtiyaç ile ters orantılı olması – yaşamaktadır. Türkiye ters hizmet kuralı<br />

sorununu 1993 yılında Yeşil Kart uygulaması ile azaltmıştır. En düşük gelirli<br />

%20’lik dilime girenlerin yeşil kart almasında büyük bir artış olmuş ve 2003 yılında<br />

bu hanelerin %24’ü Yeşil Kartlı iken, bu oran 2006 yılında %68’e çıkmıştır.<br />

Türkiye hekim yoğunluğu yönünden de bölgeler arası dengesiz dağılıma<br />

sahne olmuştur. Bu dengesizlik SDP kapsamında çok daha eşit hale gelmiştir. SB,<br />

2003 ve 2007 yılları arasında yeni atanan sağlık personeli sayısını kayda değer<br />

şekilde artırdığını bildirmiştir. Yeni personelin 16000’i kişi başına düşen sağlık<br />

99


personeli açısından sıkıntılı bölgelerde görevlendirilmiştir. Bu süreç önemli<br />

farklılıklar devam etse de Türkiye’nin bölgelerinde ağırlıklandırılmamış kişi başına<br />

düşen doktorların ve hemşirelerin dağılımında önemli gelişmeleri beraberinde<br />

getirmiştir (Akdağ, 2007).<br />

Girdiler ve Ödeme<br />

Hekimler ve Hemşireler: 2006 yılında Türkiye’de 1000 nüfusta 1,6 olan<br />

hekim yoğunluğu diğer OECD ülkelerinden daha düşüktü. OECD ortalamasının<br />

yarısı civarındaydı. Türkiye’deki hekimlerin %50’sinden biraz fazlası uzman olup<br />

yaklaşık %20’si de uzman olmaya çalışan asistan pozisyonundadır ve sadece %30 ‘u<br />

pratisyen hekim olarak çalışmaktadır. Türkiye’nin yaşam standardına sahip diğer<br />

ülkelerdeki hekim sayısı ile neredeyse aynı hekim sayısına sahip olan Türkiye’de<br />

genel olarak sağlık çalışanı sayısı çok daha azdır.<br />

Hemşire yoğunluğu da OECD ülkelerinden daha düşük olup, ortalamanın<br />

beşte biri civarındaydı. 2006 yılında Türkiye OECD bölgesindeki en düşük<br />

hemşire/hekim oranlarından birini bildirmiştir. OECD ortalaması 3,1 iken Türkiye<br />

1,4 seviyesindedir.<br />

Türkiye henüz OECD ülkelerini yakalamamış olsa bile son 15 yıldaki hekim<br />

ve hemşire yoğunluğu artışı OECD ortalamasının iki katından daha fazla artmıştır.<br />

Fakat hemşire yoğunluğu hekim yoğunluğundan daha yavaş artmaktadır.<br />

Hekim ve Hemşirelerin Gelirleri: 2005 yılında Türkiye’de devlete ait sağlık<br />

ocaklarında ücretli çalışan pratisyen hekimlerin geliri ortalama ücrete göre yaklaşık<br />

1,8 idi. Bu oran Finlandiya’daki hekimlerin maaşları ile benzer fakat OECD<br />

ortalamalarından düşüktü. 2005 yılında Türkiye’de uzman hekimlerin geliri ortalama<br />

ücrete göre yaklaşık 4,7 idi. Bütün uzmanlar dikkate alındığında Türkiye uluslar arası<br />

sıralamada ortalarda yer almakta iken maaşlı uzman doktorlarda bu seviye en üst<br />

sıralarda yer almaktadır. Hemşireler diğer OECD ülkelerindekine yakın maaşlar<br />

almaktadır.<br />

100


Doktor ve Hemşirelerin Eğitimi: 2005’te Türkiye’de her 1000 doktor için<br />

42,7 yeni doktor mezun olmuştur. Bu rakam OECD ortalaması olan 34,6’nın oldukça<br />

üzerindedir. Türkiye’de 2005 yılında bildirilen hemşire mezuniyet oranı her 1000<br />

hemşire için 30,7’dir. OECD ortalaması 45,7 ile bu oranın oldukça üstündedir ve bu<br />

da hemşire işgücü açığının giderek artmasına sebep olacaktır<br />

Faaliyet<br />

Doktor Başvuruları: Türkiye’de hekim yoğunluğu düşük olmasına rağmen<br />

doktorlara başvuru oranı, kişi başı 4,6 olup 2006 yılında kişi başı 6,5 olan OECD<br />

ortalamasının %70’i civarında olmuştur. Türkiye’de 2007 yılında kişi başına düşen<br />

başvuru oranı 5,4’e yükselerek bir önceki yıl OECD ortalamasının %80’ine<br />

ulaşmıştır. Hekim başına düşen başvuru oranının daha yüksek olması bir noktada<br />

Türkiye’deki hekim yoğunluğunun düşük olmasını telafi etmektedir. Türkiye’deki<br />

başvuruların birinci ve ikinci basamak sağlık hizmetlerindeki dağılımı konusunda<br />

sorunlar bulunmaktadır. Türkiye’de başvuruların %40’ı sağlık ocaklarında çalışan<br />

pratisyen hekimlere yapılırken %60’ı hastanelerin ayakta tedavi veren bölümlerine<br />

yapılmaktadır. Bu oran aile hekimliği uygulaması ile 2007 yılında 53/47 olarak aile<br />

hekimleri lehine değişiklik göstermiştir. SDP’nin başlangıcından bu yana sağlık<br />

ocaklarındaki hizmet memnuniyeti hastanelerdeki memnuniyetten daha yüksek bir<br />

artış göstermiştir.<br />

İlaç Tüketimi: Türkiye’deki ilaç kullanımına ilişkin OECD Health Data<br />

verilerinde çok az bilgi bulunmaktadır. 2001-2007 yılları arasında ilaç tüketimi<br />

artmıştır. Bu artışta yeşil kartlıların ayakta tedavileri sonucu reçete edilen ilaçlarını<br />

almaya başlamaları, SSK’lıların özel eczanelere erişimlerinin sağlanması etkili<br />

olmuştur. İlaç ve tıbbi malzemelere yapılan harcamalar, 2000 yılında Türkiye’de<br />

toplam sağlık harcamalarının %34’ünü oluşturmaktayken (Mollahaliloğlu ve ark.,<br />

2006), OECD ülkelerinde ortalama 2003 yılında %22 idi (OECD. 2005). Bu şaşırtıcı<br />

değildir. OECD ülkelerinde ilaçların, harcamalardaki payının kişi başına düşen<br />

GSYİH ile ters orantılı olma eğilimi vardır. Çünkü ilaçlar uluslararası pazarlanmakta<br />

ve dünyadaki fiyat seviyeleri pazara hakim olmaktadır. Türkiye’deki ilaç pazarının<br />

%53’ünü çok uluslu firmalar ellerinde bulundurmaktadır.<br />

101


SB, 2004 yılında alınan bir kararın ardından biyoeşdeğer ürünler için düşük<br />

fiyatlara sahip beş Avrupa ülkesindeki ilaç fiyatlarıyla yapılan kıyaslamaya dayanan<br />

referans fiyatlandırma sisteminin Türkiye’de başlatılmasından sonra, yaklaşık 1000<br />

ilaçta %1 ile %80 arasında değişen indirimlerin elde edildiğini bildirmiştir. Bunun<br />

sonucunda ilaçlara yapılan reel kamu harcamaları, ilaçlara erişimde elde edilen<br />

iyileştirmelere rağmen 2003-2006 yılları arasında sadece %16 artmıştır (Akdağ,<br />

2008).<br />

Hastaneden Taburcu Olma: SB, Türkiye’de 1000 kişiye düşen taburcu olma<br />

sayısının 2005’te 95 ve 2007’de 117,6 olduğunu bildirmiştir. Fakat bu ikinci rakam<br />

daha önceki tahminden daha düşük olan yeni bir nüfus tahminini yansıtmaktadır.<br />

Daha önceki rakam 2005 yılında OECD ortalamasının ‘60’ı civarındaydı (OECD,<br />

2007). Türkiye’deki taburcu oranlarının, genel olarak OECD bölgesine kıyasla çok<br />

daha hızlı yükseldiği görülmektedir. Bu oran, 1995-2005 yılları arasında Türkiye’de<br />

%38,7 hızla artarken OECD ortalaması %6,2 idi (OECD, 2007).<br />

Üretkenlik<br />

Doktor Başına Düşen Yıllık Başvuru: Türkiye’de 2006’da doktor başına yıllık<br />

3179 başvuru düşmekteydi ve bu, aynı yıl 2510 olan OECD ortalamasının çok<br />

üstündeydi. Türkiye’de bu sayı 2007 yılında 3630’a çıkmıştır. Türkiye’de doktor<br />

başına düşen başvuru 1990-2006 yılları arasında yıllık olarak %6,2’lik bir artış<br />

göstermiş ve OECD bölgesinde bu değişkenin en hızlı büyüme oranına sahip<br />

olmuştur, bu zaman aralığında ortalama bir OECD ülkesinde oranlar yıllık %0,5’lik<br />

düşüş göstermiştir.<br />

Akut Hastane Yatak Doluluk Oranı: Her 1000 kişiye düşen akut hastane yatak<br />

sayısı diğer OECD ülkelerinden daha az olmasına rağmen; Türkiye OECD<br />

bölgesindeki en düşük yatak doluluk oranlarından birini bildirmektedir. 2005’te<br />

102


Türkiye’de oran %65 iken OECD ortalaması %75 idi. Türkiye’de bu oran 2007’de<br />

%69’a çıkmıştır.<br />

Yatış Süresi: 2005’te 5,2 olan Türkiye ortalama, 6,3 gün olan OECD<br />

ortalamasının altındaydı, bu oran 2007’de daha da düşerek 4,6 gün olmuştur.<br />

Türkiye’de normal doğumda ortalama yatış süresi 1,7 gün iken; OECD bölgesinde<br />

bu ortalama 3,3 gündür.<br />

Hizmet Kalitesi<br />

Sağlık Hizmetleriyle İlişkilendirilebilir Sağlık Durumu İyileşmeleri: : Sağlık<br />

durumundaki gelişmelerle ilgili olarak OECD, Sağlık Hizmeti Kalitesi Göstergeleri<br />

Projesi kapsamında sağlık hizmetlerinin teknik kalitesinin uluslararası göstergelerine<br />

ilişkin veri belirleme ve toplama çalışmalarını başlatmıştır (OECD, 2006 ve 2007).<br />

Göstergeler, sağlık çıktıları göstergeleri ile süreç göstergelerinin bir karışımıdır. İlki,<br />

sağlık durumunda tıbbi bakımla ilişkilendirilebilir değişiklikleri ölçmeyi<br />

amaçlamaktadır. Sonraki ise kalp krizi geçiren hastalar için bazı kanıtlanmış ilaçların<br />

hızla uygulanması gibi “uygun” tıbbi hizmetin sunumunu ölçmektedir. Şimdiye<br />

kadar, 29 OECD ülkesinde 19 gösterge için veri toplanmıştır; ama ülkelerin çoğu bu<br />

göstergelerden sadece bazıları hakkında bildirimde bulunmuşlardır. Türkiye, sağlık<br />

hizmetlerinin kalitesine ilişkin üç gösterge hakkında bildirimde bulunmuştur:<br />

Bunlar,2 yaşındaki çocuklarda boğmacaya karşı aşılama oranı, 2 yaşındaki<br />

çocuklarda kızamığa karşı aşılama oranı (her iki süreç göstergesi), yetişkinlerde<br />

sigara içme oranıdır.<br />

Türkiye’de 2006’da boğmaca ve kızamık için bildirilen 2 yaşındaki<br />

çocuklarda aşılama oranları sırasıyla %90 ve %98 olarak bildirilmiştir. 2006’da<br />

boğmaca için %93,4 olarak bildirilmiş olup, bu oran OECD ortalamasına yakındır.<br />

Bütün OECD ülkeleri hastane enfeksiyonlarını kontrol altına almaya<br />

çalışmaktadır. Türkiye’nin bildirdiği enfeksiyon oranları, orta gelirli ülkelerin<br />

karşılaştırma grubu için bildirilen oranlarıyla aşağı yukarı aynıdır. Fakat bu oranlar<br />

ABD’deki Ulusal Hastane Enfeksiyonları Sürveyans sisteminin bildirdiği oranların<br />

çok üstündedir (Mollahaliloğlu ve ark.,2007).<br />

103<br />

Hastalara Cevap Verebilirlik: Türkiye ile diğer ülkeler arasında hasta


deneyimlerini standart araçlar kullanarak kıyaslayan çok az veri vardır. Örneğin,<br />

SB’nn 2004’te yayımladığı bir çalışmada bildirdiği hasta deneyim verilerine göre,<br />

muayene için bekleme süresi ilçe polikliniklerinde 47,5 dakika, hastanelerin ayakta<br />

tedavi birimlerinde 118 dakikaydı. Muayene süresi ise sırasıyla 6,3 ve 7,2 dakikaydı<br />

(Mollahaliloğlu ve ark., 2007). 2007’de performans Yönetim Sisteminin<br />

geliştirilmesiyle birlikte sağlık ocakları ve hastanelerde bekleme sürelerinin düştüğü<br />

bildirilmiştir.<br />

2008 yılında birinci basamak sağlık hizmetleri ile ilgili memnuniyeti<br />

araştırmak için bir anket yapılmış ve bu anket sonucunda tüm birinci basamak sağlık<br />

hizmetlerinin birçok özelliği ile ilgili memnuniyetin kesin bir biçimde arttığı<br />

görülmüştür. Özellikle memnuniyetle ilgili “sorunlarınızı ona söylemenizi<br />

kolaylaştırması”, “tıbbi bakımınızla ilgili kararlara sizi de katması” ve özellikle de<br />

”hastalıklardan korunmanız için sunduğu hizmetler” gibi özellikler bakımından<br />

büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.<br />

Ayrıca, ulusal anket çalışmalarına göre kamu hastaneleri ve özel<br />

hastanelerden duyulan memnuniyet, SDP’nin ardından kamu hastaneleri lehine<br />

değişmiştir. TÜİK’in 2003 yılında yaptığı yaşam memnuniyeti araştırmasına göre,<br />

ankete cevap verenlerin %41’i kamu hastanelerinden memnunken, üniversite<br />

hastanelerinden memnun olanların oranı %47 ve özel hastanelerden memnun<br />

olanların oranı da %49’du. 2007’de yapılan araştırmaya göre ise kamu<br />

hastanelerinden memnuniyet %67, üniversite hastanelerinden memnuniyet %69 ve<br />

özel hastanelerden memnuniyet %61 olmuştur.<br />

OECD’ye üye ülkelerin sağlık düzeyi ve sağlık harcamaları göstergeleri<br />

dikkate alındığında sağlık göstergeleri bakımından ülkelerin birbirlerine olan<br />

yakınlığı/uzaklığı temel alınarak ülkeler gruplara ayrılabilir. Bu konu ile ilgili<br />

yapılan çok boyutlu analiz sonucunda; birincil boyutta Türkiye, Meksika, Kore<br />

Cumhuriyeti, Polonya, Slovak Cumhuriyeti’nin 14 sağlık değişkeni açısından benzer<br />

algılandıkları görülmektedir. İkinci boyutta ise en önemli ayrıştırıcının Amerika<br />

olduğu görülmüştür. Avustralya ile Kanada, Belçika ile Fransa, Çek Cumhuriyeti ile<br />

Macaristan, Danimarka ile Finlandiya, İtalya ile İspanya, Yeni Zelanda ile İngiltere,<br />

Norveç ile İsveç, Portekiz ile İspanya’nın birbirlerine en benzer ülkeler olduğu<br />

104


karşımıza çıkmaktadır.<br />

Türkiye, Meksika gibi gelişmekte olan ülkelerin bir grup olduğu ve kişi<br />

başına düşen sağlık harcaması, 1000 kişiye düşen doktor ve hemşire sayılarının diğer<br />

OECD ülkelerine göre oldukça az olduğu görülmektedir. Japonya ve ABD gibi<br />

gelişmiş ülkelerde toplam sağlık harcamalarının GSYİH içindeki oranı ve kişi başına<br />

düşen sağlık harcamalarının oldukça yüksek olduğu ve diğer OECD ülkelerinden<br />

farklılıklar gösterdiği dikkat çekmiştir. Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Kore, Polonya<br />

ve Slovak Cumhuriyetinin de birbirlerine benzer bir grup olduğu ve özellikle ilaç<br />

harcamalarının diğer OECD ülkelerine göre yüksek olduğu görülmüştür.<br />

OECD’ye üye ve AB’ne tam üyeliğe aday olan ülkemizin sağlık göstergeleri<br />

ile OECD ülkelerinin sağlık göstergeleri arasında var olan önemli farlılıkların<br />

azaltılması ve sağlık hizmetlerinin etkinliğinin ve verimliliğinin artırılması için,<br />

toplam sağlık harcamalarının GSYİH içindeki oranı, kişi başına düşen sağlık<br />

harcaması, 1000 kişiye düşen doktor ve hemşire sayılarının artırılması, toplam<br />

harcama içerisindeki ilaç harcama oranının azaltılması çok<br />

105


SONUÇ<br />

Türkiye’de sağlık durumu geçtiğimiz son onbeş yirmi yılda hızlı bir iyileşme<br />

göstermiş ve bazı bakımlardan OECD ortalamalarına yaklaşmıştır. Buna rağmen<br />

Türkiye’deki ortalama yaşam süresi diğer OECD ülkelerinden daha düşük olmaya<br />

devam etmektedir. Bebek ve anne ölüm oranları hala yüksek seyretmektedir. Türkiye<br />

ile OECD bölgesi dışındaki diğer üst orta gelir düzeyindeki ülkeler<br />

karşılaştırıldığında Türk sağlık durumu hala beklenen seviyenin altındadır.<br />

Son yıllarda sağlık alanında yapılan harcamaların da artmasıyla sağlık<br />

hizmetlerinde iyileşmeler meydana gelmiştir. Yapılan harcamalar OECD ülkeleri ile<br />

karşılaştırıldığında -hem özel hem de kamu alanında- fazla değildir. Ayrıca artan<br />

sağlık harcamaları ekonomik büyüme de hızlı olduğu için karşılanabilir niteliktedir.<br />

Sağlık harcamalarının sürdürülebilir olması da çok önemlidir.<br />

Türkiye’de koruyucu sağlık hizmetlerine yapılacak yatırımlar en az tedavi<br />

hizmetlerine yapılan yatırımlar kadar önemli olabilir. Çünkü bu sayede düşük eğitim<br />

durumu, obezite seviyelerindeki artış, yüksek sigara kullanımı vs. konularında<br />

düzelmeler gözlemlenebilir.<br />

2008 yılında Genel Sağlık Sigortası uygulamasının uygulamaya<br />

geçirilmesiyle birlikte yoksul kesim için mali koruma ve sağlık hizmetlerine erişimde<br />

hakkaniyet sağlanmaya başlanmıştır.<br />

2007 yılında Türkiye’de görülen “ters hizmet kuralı”(bakıma erişim ile bakım<br />

ihtiyacı arasında ters ilişki) sonucu Türkiye’deki bebek ölüm hızı ile hekimlerin<br />

yoğunluğu arasında ters bir ilişki olduğu bölgesel verilerden anlaşılmaktadır. SDP<br />

kapsamında ihtiyacın en fazla olduğu Türkiye’nin doğusundaki sağlık personelinde<br />

önemli artış sağlanmıştır.<br />

Tıp öğrencisi sayısının planlı bir şekilde artırılması sonucu hekim mezuniyet<br />

oranlarının 6-10 yıl içinde OECD bölgesindeki en yüksek oran olması<br />

106


eklenmektedir. Buna karşılık hemşirelere yönelik eğitim oranları düşük kalmaya<br />

devam etmektedir.<br />

Performansa dayalı ödeme sisteminin başlatılması ile hekim ve diğer<br />

personelin gelirlerinde net bir iyileşme sağlanmıştır. Pratisyen hekim maaşları (aile<br />

hekimliği hariç) OECD ülkeleri ortalamasından düşük, fakat uzman hekim maaşları<br />

OECD ülkeleri ortalamasından yüksektir. Hemşire maaşları OECD ülkeleriyle<br />

benzer özelliktedir.<br />

İlaç tüketiminde 2005 yılından itibaren hacim bakımından ciddi artışlar<br />

görülmüştür. İlaç fiyatlarında indirimler sağlanarak paranın karşılığının artması<br />

sağlanmasına rağmen ilaç tüketiminin akılcı olup olmadığı ve maliyet etkili olup<br />

olmadığı konusunda tereddütler mevcuttur.<br />

Performansa dayalı ödemenin başlatılmasından itibaren hekim başına düşen<br />

muayene sayısına bakıldığında, Türkiye’de hem faaliyet hacminde hem de hekim<br />

üretkenliğinde ciddi artışlar olduğu görülmektedir. 2006 itibariyle bildirilen hekim<br />

başı muayene sayısı OECD ortalamasının %25 üstünde gerçekleşmiştir. Aile<br />

hekimliği sisteminin başlatılmasıyla birlikte bazı ilerlemeler kaydedilmiş ancak,<br />

birinci basamağa uğramadan hastanelere gidilmesi yönündeki talep henüz<br />

azaltılamamıştır. Bu katılım payında yapılacak teşviklerle sağlanmaya çalışılacaktır.<br />

Çocuklara yönelik aşılama oranlarında önemli iyileştirmeler olmuştur.<br />

2007’de Türkiye’de kızamık neredeyse ortadan kalkmıştır.<br />

Hasta memnuniyeti bakımından SDP’nin uygulamaya geçirilmesinin<br />

ardından, bekleme süresinin daha kısa olduğu, kamu hastanelerine ait hasta<br />

memnuniyetinde büyük iyileşme olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca birinci basamak<br />

hizmeti kalitesi aile hekimliği hizmetlerinde hızla artmış ve genel memnuniyetler<br />

bildirilmiştir.<br />

107


KAYNAKÇA<br />

AKALIN, Güneri ; Kamu Ekonomisi, Ankara, 1986.Ertekin, a.g.t, s.2. Yeğinboy,<br />

a.g.e, s.2.<br />

AKDAĞ, Recep; Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Temel Sağlık<br />

Hizmetleri, Ankara, T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları, 2008.<br />

AKDAĞ, R.;Akılcı İlaç Kullanımı, 2010<br />

AKDAĞ, R.; Sağlık Reformunun Doğru Yapılması, Sağlık Reformu Analizi<br />

AKDUR, Recep; Sağlık Sektörü Temel Kavramlar,Türkiye ve Avrupa<br />

Birliği’nde Durum ve Türkiye’nin Birliğe Uyumu, Ankara,, 2. Baskı, 2006<br />

AKDUR, Recep; Sağlık Sektörü Temel Kavramlar Türkiye ve AB’de Durum ve<br />

Türkiye’nin Birliğe Uyumu, Ankara, Ankara <strong>Üniversitesi</strong> Avrupa Toplulukları<br />

Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2003.<br />

AKDUR, Recep: “Sağlık Hizmetlerinde Finansman ve Ulusal Ekonomi”, Yeni<br />

Türkiye – Sağlık II, Sayı 40,Temmuz-Ağustos 2001, Sayfa 1571-1585.<br />

AKYILDIZ, N.; “Türkiye’de Temel Sağlık Hizmetleri” Yeni Türkiye Özel Sayısı,<br />

ALTAY, A.; Sağlık Hizmetlerinin Sunumunda Yeni Açılımlar ve Türkiye<br />

Açısından Değerlendirilmesi Sayıştay Dergisi, Sayı: 64<br />

BATIREL, Ö.F,Sağlık Hizmetleri Üretimi ve Finansmanı Konusunda<br />

Yaklaşımlar, Maliye araştırma Merkezi Konferansları,<br />

BERMAN, P. ve M. Tatar; “Türkiye Ulusal Sağlık Hesapları 1999-2000”, Cilt 1,<br />

Ankara, T.C Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı<br />

Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2004.<br />

BİLEN M, -ÖNCEL A, Sosyal Güvenlik Ekseninde Bir Değerlendirme<br />

DİRİCAN, M.R.: Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Örgütlenmesi Kısa Tarihçesi,<br />

Atatürk <strong>Üniversitesi</strong> Tıp Fakültesi Tıp Bülteni Cilt:2 Sayı:7, Erzurum, 1970<br />

ERTEKİN, Şaban; 1980 Sonrası Dönemde Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin<br />

Yeniden Yapılandırılması ve Finansman Sorunu, İzmir, Dokuz Eylül<br />

<strong>Üniversitesi</strong>, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000.<br />

108


FİŞEK N.H.: Halk Sağlığına Giriş, Hacettepe <strong>Üniversitesi</strong>-Dünya Sağlık Örgütü<br />

Araştırma ve Araştırıcı Yetiştirme Merkezi Yayını No:2, Ankara, 1983<br />

Dr. Refik Saydam 1881-1942 Ölümünün 40. Yılı Anısına, Sağlık ve Sosyal<br />

Yardım Bakanlığı Yayınları No: 495, Ankara, 1982<br />

OECD Sağlık Sistemi İncelemeleri, Türkiye, OECD ve Dünya Bankası, 2008<br />

MOLLASALİHOĞLU, S.,Ü. Hülür, A. Gençoğlu, E. Alkan, Ş. Özkan, Ü. Ekinci ve<br />

E. Pınar; Türkiye’de Sağlığa Bakış 2007, Ankara, T.C. Sağlık Bakanlığı Refik<br />

Saydam Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2007.<br />

ÖZBAY,H., G. ÖNCÜL, M. GÖKÇİMEN, H. O. ARI, S. MOLLAHALİLOĞLU;<br />

Türkiye’de Sağlığa Bakış, Ankara, T.C. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha<br />

Mektebi Müdürlüğü, 2007.<br />

Özel İhtisas Komisyonu: Sağlık Hizmetlerinde Etkinlik, DPT Ankara, 2001<br />

SERDAR, Savaş B.: Sağlık Sistemlerinde Dönüşüm Süreci, Türkiye, 2002<br />

T.C. Sağlık Bakanlığı; Türkiye’de Sağlığa Bakış 2007, Ankara, T.C. Sağlık<br />

Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2007.<br />

T.C. Sağlık Bakanlığı; Sağlıkta Dönüşüm, Ankara, T.C. Sağlık Bakanlığı Refik<br />

Saydam Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2003.<br />

TOKAT, M.: Türkiye Sağlık Harcamaları ve Finansmanı Ankara, 1998,<br />

Who/Europan HFA Database, August 2009<br />

Diğer:<br />

İnternet Kaynakları:<br />

AKDUR, R.;Sağlık Sektörü Temel Kavramlar,Türkiye ve Avrupa Birliği’nde Durum<br />

ve Türkiye’nin Birliğe Uyumu (Güncellenmiş ve Genişletilmiş İkinci<br />

Baskı)www.recepakdur.com/getfile.asp<br />

AKTAN, Çoşkun Can , Sağlık Bakanlığı Organizasyon ve Yönetiminde Yaşanan<br />

Sorunlar ve Mevcut Durum Analizi, (Erişim) www.canaktan.org, 15Aralık 2010<br />

AKTAN, Çoşkun Can, IŞIK, A.Kadir; Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ve<br />

Alternatif Yöntemler, (Erişim) www.canaktan.org/ekonomi 08 Aralık 2009 , s. 1.<br />

ERSÖZ, F.; Türkiye İle OECD Ülkelerinin Sağlık Düzeyleri ve Sağlık<br />

Harcamalarının Analizi, İstatistikçiler Dergisi, 2, 2008, s.95-104,<br />

www.istatistikciler.org<br />

109


HAYRAN, O.; Sağlık Hizmetlerinin Özel ve Kamusal Yönü, Marmara<br />

<strong>Üniversitesi</strong> Sağlık Eğitim Fakültesi, www.merih.net/m1/wosmhay14.htm, 28 Ekim<br />

2010<br />

OECD Health Data, www.oecd.org/health/healthdata, 2004,Saltık, Ahmet (1995),<br />

“Sağlık Ekonomisinde Yeni Kavramlar”, Toplum ve Hekim, Temmuz-Ağustos, Cilt<br />

10, Sayı 68, s.38.<br />

Sağlığa Bakış: OECD Göstergeleri-2005 (erişim),www.oecd.org/data oecd<br />

SUR, Haydar; “Dünyada Sağlık Hizmetlerinin Geçmişi ve Gelişimi”, (Erişim)<br />

http/www.merih.net/m1/whaysur12.htm 10 Aralık 2009, s. 3-6<br />

YILDIRIM, HH, Sağlık ve Siyaset Yazıları: Obama Sağlık Reformlarının<br />

Düşündürdükleri: Türkiye için Çıkarılacak Dersler. ABSAĞLIK,<br />

(www.absaglik.com,22 Mart 2010<br />

ÜSTÜNEL, A.; İngiliz ve Amerikan Sağlık Sistemlerinin Karşılaştırılması,<br />

http://www.merih.net/m1/waziust21.htm 27 Aralık 2010<br />

Vikipedi, Özgür Ansiklopedi, www.vikipedia.org.<br />

110


Kişisel Bilgiler:<br />

Adı ve Soyadı: Nurgül YAVUZ<br />

Doğum Yeri : Sütçüler, Isparta<br />

Doğum Yılı : 28/12/1970<br />

Medeni Hali : Evli<br />

Eğitim Durumu:<br />

ÖZGEÇMİŞ<br />

Lise: 1984-1987 Isparta Ticaret Meslek Lisesi<br />

Lisans: 1992-1993 Gazi <strong>Üniversitesi</strong> İşletme Fak. İktisat Bölümü<br />

2000-2004 Anadolu <strong>Üniversitesi</strong> İşletme Fakültesi İşletme Bölümü<br />

Yüksek Lisans: 2009-2011<strong>Süleyman</strong> <strong>Demirel</strong> <strong>Üniversitesi</strong> Sosyal Bilimler<br />

Enstitüsü<br />

Yabancı Dil(ler) ve Düzeyi:<br />

İngilizce, Pre-intermediate<br />

İş Deneyimi:<br />

2000-2001 Orman Bakanlığı, Vize Orman İşletme Müdürlüğü, Memur<br />

2002-2004 Orman Bakanlığı, Korkuteli Orman İşletme Müdürlüğü, Memur<br />

2005-2006 Sağlık Bakanlığı, Suşehri Devlet Hastanesi, Müdür Yardımcısı<br />

2006-2010 Sağlık Bakanlığı, Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi ve Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Memur<br />

2010-2011 Sağlık Bakanlığı, Antalya Sağlık Müdürlüğü, Memur.<br />

111

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!