19.02.2017 Views

Erguvan Dergi_

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Arabaya doktora giderken arabanın dikiz<br />

aynasından okulun kapısından girmekte olan<br />

oğullarına el salladı. Çocukları okulu çok seviyordu.<br />

Bu da onların sorumluluğuydu zaten ve severek<br />

yapılan sorumlukları, onlara birinin hatırlatması<br />

gerekmiyordu. Çünkü çocukları geleceklerini<br />

kurmak için gereken sorumluklarını biliyorlar ve ona<br />

göre davranıyorlardı. Sevgi Hanımın bu konuda içi<br />

rahattı. Sorumluluklarını bilen ve ona göre davranan<br />

pırlanta gibi evlatları vardı. Sorumluluklarının<br />

bilinciyle yaşadıkları için de her konuda başarılıydılar.<br />

Doktor Banu Hanım, Sevgi Hamının liseden<br />

arkadaşıydı. Üniversitede pek görüşmemişlerdi ama<br />

yıllar sonra tekrar karşılaşmışlar ve görüşme<br />

başlamışlardı. Banu da Sevgi Hanım gibi mesleğinde<br />

başarılıydı. Her ikisi de zamanında sorumluluklarını<br />

yerine getirdiği için şimdi mesleklerini başarıyla icra<br />

ediyorlardı. Birbirlerini de çok seviyorlardı ve sürekli<br />

bir araya gelerek hayatın yükünü paylaşıyorlardı. Ama<br />

bu birlikteliğin çok uzun sürmeyeceği anlamıştı Banu<br />

Hanım çünkü elinde Sevgi Hamının az önce<br />

sonuçlanan tahlilleri vardı. Durum hiç de parlak<br />

değildi. Bunu Sevgi Hanıma nasıl anlatırdı? Eşinden<br />

yadigar iki evladı vardı ve Sevgi Hanım onlar için<br />

mücadele etmek zorundaydı. Kadere razıydılar<br />

elbette ama Sevgi Hamının başına bir şey gelirse<br />

çocukları ne olacaktı? Bu kadar sorumluluğu kime<br />

bırakıp gidecekti? Banu Hamının i.inde fırtınalar<br />

kopuyordu, yüreğinin bam teline dokunmuştu bu<br />

durum. Sevgi Hanıma kanser olduğunu ve artık<br />

yapacak bir şey olmadığını nasıl söyleyecekti? Rengi<br />

attı, yüzü soldu. Sevgi Hanım hisleri kuvvetli biriyi ve<br />

durumu anladı. “Kötü giden bir şeyler mi var?” diye<br />

sordu. Banu Hanımda fazla iyimser davranamadı,<br />

bunu açıkça söylemeliydi. Ama kafasını bir türlü<br />

toplayamıyor, kelimeleri birbirine ekleyemiyordu.<br />

Yüzünü al bastı, boncuk boncuk terledi, sakin olmaya<br />

çalışarak: “Sevgiciğim, seni çok seviyorum<br />

biliyorsun. Sen benim en iyi arkadaşımsın, kalbinin<br />

temizliğinden hiç şüphem olmadı. Senin sayende ben<br />

de huzuru buldum, Rabbimi buldum. Hayattaki en<br />

önemli sorumluluklarımı bana sen öğrettin. Hakkını<br />

hiçbir zaman ödeyemem. Senin hakkındaki önemli<br />

şeyleri, bilmen gerekenleri senden saklayamam.<br />

Sevgi, maalesef kanser hastalığına yakalanmışsın ve<br />

çok üzgünüm, bu işin tedavi boyutu kalmamış.<br />

Bundan sonraki süreçte çocuklarını düşünmelisin,<br />

onlar için ne yapabileceğine bakmalısın. Zira çok<br />

fazla zamanın kalmamış olabilir.” Banu son<br />

cümlelerini zar zor söyleyebilmişti, ağlanmaktan artık<br />

konuşamaz olmuştu.<br />

Sevgi Hanım ise sadece bakakalmıştı. Kanser<br />

mi? Tüm bedeni uyuşmaya başladı, beyni durdu,<br />

dilinin kelimeleri söylemeye mecali kalmadı.<br />

Düşündüğü tek şey ise çocuklarıydı. Çocukları ne<br />

olacaktı? Yerinden yavaşça kalktı, hastaneden çıktı.<br />

Gözlerinden yaşlar sağanak sağanak akıyordu. Banu<br />

Hanım ise arkadaşına dur bile diyemedi.<br />

Sevgi Hanım hastaneden çıkarken beyni<br />

zonkluyor, kulakları uğulduyordu. “Allahım bu nasıl<br />

olur? Çocuklarım, umutları bir kuş kanadında uçan<br />

çocuklarım ne olacak, onlara kim bakacak. Önce<br />

yetim sonra da ben gibi öksüz mü kalacaklar? Benim<br />

kaderimi onlar da mı yaşayacak? Hem sana karşı olan<br />

görevlerimi, eksiklerimi tam olarak yerine<br />

getirememişken... Yarabbi henüz hazır değilim.<br />

Huzuruna çıkmaya hazır değilim. En hayırlısını sen<br />

bilirsin. Hikmetinden sual olunmaz. Ama ben ne<br />

yapacağım. Bana yol göster Allahım!” Bu düşünceler<br />

beynini kemiriyordu. Sahildeki banka oturdu. Denizi,<br />

martıları, gemileri, simit satanları, dünyayı ilk kez<br />

görüyormuş gibi seyre daldı. Sevgi Hamının gönül<br />

kuşu dünya kelamını unutmuş, sadece Rabbi ile<br />

konuşuyordu, imtihanına boyun eğecek, elbette isyan<br />

etmeyecekti. Ama çocukları kime emanet<br />

edeceğinden, geç farkına vardığı sorumluluklarının<br />

altında ezilmekten de korkmuyor değildi. Rabbinin<br />

karşısına bu yükle nasıl çıkardı? Suskun ve yorgun bir<br />

halde içine akıttı gözyaşlarını. Oturduğu bank dile<br />

gelseydi o da Sevgi Hanımla hemhal olur, o da için<br />

için ağlardı. Sevgi Hanım en çok da utancından<br />

ağlıyordu, yıllarını beyhude bir hayata harcamanın<br />

utancına.<br />

Sevgi Hanım saatine baktığında çocuklarının<br />

çoktan okuldan çıktıklarını fark etti. Nasıl da<br />

dalmıştı. Daha şimdiden sor umluluğunu<br />

unutuvermişti. Hemen toparlandı ve yola koyuldu.<br />

Okula vardığında çocuklar okul kapısının önünde<br />

kaygıyla bekliyorlardı. Arabaya bindiklerinde<br />

“Anneciğim neden geç kaldın?” diye sordular. Sevgi<br />

Hanım özür diledi ve bir daha olmayacağına söz<br />

verdi. Ama içi sızladı. “Bir daha” sözcüğünün aslında<br />

ne güzel bir anlamı olduğunu fark ettiğinde artık çok<br />

geç olduğunu da anladı. Akşam çocukları yatırdıktan<br />

sonra kılabildiği kadar kaza namazı kılacaktı, telafi<br />

edemediğini de Allah'tan af dileyecekti. Ne de olsa<br />

Rabbinin merhameti sonsuzdu. Duasını ettikten<br />

sonra uzun uzun geçmişin muhasebesini yaptı Sevgi<br />

Hanım. Artık babasına gitmeliydi, geç de olsa. Ne<br />

olursa olsun sonuçta onun kızıydı. Bu durumda da<br />

kovacak hali yoktu ya.<br />

02 erguvan

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!