08.03.2018 Views

Cinedergi 111

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

CINEKRiTiK<br />

FIRAT SAYICI<br />

ÇARESİZLİĞİMİZİN YAZI<br />

n Bu eleştiriye bir başlık ararken epey<br />

zorlandım açıkçası. Birkaç denemeden<br />

sonra, çok sevdiğim, Steinbeck’in<br />

“Mutsuzluğumuzun Kışı” kitabı aklıma<br />

geldi. Amerika’nın orta ve alt sınıfını,<br />

hatta kimi zaman varoşlarını en iyi gözlemleyen<br />

ve romanlarına aktaran yazarlardan<br />

biri kendisi. Bu filmi izleseydi,<br />

romanını yazmış olmayı dilerdi kanımca.<br />

Sean Baker’ın yönettiği ve Brooklynn Kimberly<br />

Prince, Bria Vinaite, Willem Dafoe ile<br />

Christopher Rivera’nın oynadığı The Florida<br />

Project’in konusu kısaca şöyle... Okullar tatil<br />

olunca 6 yaşındaki Moonee ve arkadaşlarının<br />

Florida’nın sıcak yaz günlerindeki tek dertleri<br />

daha çok eğlence ve daha çok dondurmadır.<br />

Bu sevimli ekip kendilerine yetişkinlerden uzak<br />

bir dünya yaratmışlardır. Tüm masumluğuyla<br />

başı sürekli derde giren Moonee’nin arkasında,<br />

onu her şeyden çok seven annesi Halley<br />

vardır. Moonee’nin arkadaşlarıyla umarsızca<br />

geçirdiği bu yaz, kötü bir sürprize doğru yol<br />

almaktadır.<br />

Sean Baker kesinlikle iyi filmler çekeceğini<br />

kanıtlamış bir yönetmen. Starlet (2012) ve<br />

Tangerine (2015) filmleriyle oturmaya başlayan<br />

sinema anlayışı, The Florida Project’te iyice<br />

olgunlaşmış. Renk kullanımı ve bazı genel<br />

planlarda Wes Anderson’u anımsatan,<br />

Amerikan halkının sosyolojik çözümlemesini<br />

başarıyla halletmiş, gerilla usulü sinemanın<br />

temellerine hakim, hareketli kameranın inceliklerini<br />

iyi bilen, bu ‘usta yönetmen’ adayının<br />

bundan sonraki üretimlerinin daha da tatmin<br />

edici olacağını öngörmek yanlış olmaz.<br />

Film, gerçekçilik gücünü, tasarlanmış bir<br />

otel değil de, hali hazırda yaşayan bir otelde<br />

çekilmesinden alıyor. Hatta Willem Dafoe çekimlerden<br />

önce bir hafta boyunca orada, o insanlarla<br />

birlikte yaşayarak hazırlanmış rolüne.<br />

Bu tavrı, bunca adaylığın altını bir kez daha<br />

çizmeye yetiyor, değil mi? Canlandırdığı Bobby<br />

karakteri, otelde yaşayanların her şeyiyle<br />

ilgilenen ve çoğu kişinin sevdiği, saydığı bir<br />

müdür. Müşterilerini (ya da komşularını mı<br />

deseydim) rahat ettirmek için elinden geleni<br />

yapıyor. Asaletin, zenginliğin ve zarafetin rengi<br />

olarak görülen mor rengine boyatmış oteli. Belli<br />

ki, en azından görünüşte o insanları rahatlatmak,<br />

toplumsal statülerini bir nebze olsun unutturmak<br />

istiyor. (Sean Baker’ın aralara serpiştirdiği morumsu<br />

gökyüzü manzaralarını da bir yineleyici,<br />

hatırlatıcı olarak görmek lazım) Bobby, Moonee<br />

ve arkadaşlarına karşı çoğu zaman sabırlı.<br />

Moonee’nin annesi Halley’le olan durumu ise seyircinin<br />

kararına bırakılmış. Halley’e ve Moonee’ye<br />

acıyan bir ağabey ya da baba olarak da okunabilir,<br />

Halley’den içten içe hoşlanan ama aralarındaki<br />

yaş farkından dolayı adım atamayan biri olarak<br />

da... Filmin sonlarına doğru otelin önünden kovalamaya<br />

çalıştığı, -ismini bilmediğim- üç büyük<br />

kuşun ardından biraz hüzünle bakıyor, Bobby. Bel-

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!