Erfolgreiche ePaper selbst erstellen
Machen Sie aus Ihren PDF Publikationen ein blätterbares Flipbook mit unserer einzigartigen Google optimierten e-Paper Software.
<strong>HABER</strong>avusturya Ocak <strong>2019</strong>, Sayfa - 6<br />
BEGÜM GÖRDÜ<br />
begum@turktekin.at<br />
Aynı Kavramlar, Farklı Değerler<br />
Siz hiç bir şiiri, bir atasözünü veya bir şarkının sözlerini<br />
Türkçe’den Almanca’ya çevirmeye çalıştınız mı?<br />
Veya tam tersi: Almanca’dan Türkçe’ye?<br />
Eminim birçoğunuz benim gibi böyle<br />
bir girişimde bulunmuştur.<br />
Bu çaba genelde tebbesüm ve kahkaha<br />
arasında bir yerlerde sonuçlanıyor,<br />
en azından benim deneyimim<br />
bu şekilde oldu.<br />
Bir dili anlamak ve başka bir dile çeviri<br />
yapmak sadece kelimelerin etimolojik<br />
içeriğini kavrayıp birebir<br />
çevirmekten ibaret değil. O kelimelerin,<br />
cümlelerin bana göre „şifreleri“<br />
var. Bir nevi kodlama sistemi gibi düşünülebilir.<br />
İçlerinde kültürler, gelenekler,<br />
alışkanlıklar, toplumsal bir<br />
hafıza ve tarihten oluşan ince ayrıntılar<br />
gizleniyor.<br />
Bunu bir örnekle somutlaştırmak<br />
isterim. Size Viyana’da yaşanmış bir<br />
hikâyeyi anlatacağım.<br />
Avusturya’da takvim 26 Ekim’i gösteriyor.<br />
Avusturya’nın milli bayramı.<br />
Her yerde bayrak asılı haliyle.<br />
Türk asıllı bir vatandaş yere düşmüş<br />
bir bayrağı görür ve hiç düşünmeden<br />
polisi arar. „Şu adreste yere bayrak<br />
düşmüş. Bildirmek istedim.“<br />
Telefonun diğer ucundaki polis<br />
memuru ise şaşkınlık içerisinde<br />
„Tamam, teşekkür ederiz“ der ve kapatır.<br />
Vatandaşımız görevini yerine<br />
getirdiğini düşünür fakat memurun<br />
mesafeli tavrını de garip karşılar. Her<br />
neyse, bir süre sonra tekrar aynı yerden<br />
geçer. Bayrak hala yerdedir. Türk<br />
asıllı Avusturyalı adam ise bu işin peşini<br />
bırakmamaya kararlıdır ve polisin<br />
yolunu tutar. Orada tekrar maruzatını<br />
bildirir. Bu kez memurlar adama<br />
„Bunun için bizi bir daha rahatsız<br />
edecek olursan hakkında soruşturma<br />
açarız. İşimizi böyle saçma şeyler için<br />
engelleyemezsin“ diye çıkısır. Adam<br />
ne olduğunu anlamış değildir. Teşekkür<br />
ve övgü beklerken bu tavır karşısında<br />
ne yapacağını bilmez.<br />
„Yardım edeyim derken azarlandık iyi<br />
mi“ diye düşünür ardından başına<br />
gelenleri sosyal medyada paylaşır.<br />
Yazısını okuyanlar da en az onun<br />
kadar şaşkınlık içerisindedir.<br />
Aynı durum Türkiye’de meydana<br />
gelmiş olsaydı, büyük ihtimalle<br />
akşam haberlerinde bayrağını yerde<br />
bırakmayan kahraman insandan söz<br />
ediliyor olurdu. Öyle değil mi?<br />
Burası Türkiye değil, Avusturya.<br />
Burada milliyetçiliğin çok farklı bir<br />
geçmişi var. Milliyetçilik ve vatan<br />
sevgisi olarak bahsettiğimiz Türkiye’de<br />
sağ‐sol farketmeksizin çok<br />
önemli bir değer ve ülkü olarak<br />
hissedilen bir duygu aslında burda<br />
çoğu zaman ırkçılık ve faşizm ile bağdaştırılıyor.<br />
Milli duygulara hitap ederek siyaset<br />
yapan tek parti her zaman ırkçı aşırı<br />
sağ FPÖ oldu ve bundan dolayı uzun<br />
süre siyasi arenada küçük düşürüldü.<br />
Peki ya Türkiye’de? Bir kurtuluş savaşı,<br />
bir milli destan geliyor akıllara<br />
milliyetçilik denince. Güzel, olumlu<br />
ve insanları bir araya getirip bir arada<br />
tutan yegane ve ebediyen sürecek<br />
olan ortak noktayı çağrıştırıyor<br />
hemen. Genel olarak Avrupa’da sol<br />
bir partinin milliyetçi söylemler ile<br />
gündemde olduğunu düşünemeyiz,<br />
mümkün değil! Solculuk demek aynı<br />
zamanda milliyetçiliği reddetmek anlamına<br />
gelir Avrupa’da. Bu farklılıklar<br />
bize gösteriyor ki, bir ülkede yaşamak<br />
elbette o ülkenin lisanına hakim<br />
olmayı gerektirir. Fakat bu yeterli<br />
değildir. O dili tam anlamıyla kavrayabilmek<br />
için ülkenin geçmişiyle,<br />
kültürüyle ve tarihiyle haşır‐neşir<br />
olmak şart.<br />
Kavramların ve onlara yüklediğimiz<br />
anlamların gücü o kadar kuvvetli ki<br />
bu durum hayatımızı sandığımızdan<br />
daha fazla etkiliyor, emin olabilirsiniz.<br />
Bu makale için medyaya şöyle bir göz<br />
attım, geçtiğimiz günlerde medya<br />
neler yazmış‐çizmiş diye.<br />
„Aşırı milliyetçi türk derneği“,<br />
„Dinci‐islamist dernek ve oluşumlar“,<br />
„Başörtüsü gericiliğin sembolüdür.“<br />
Önüme çıkan bu başlıklar yukarıda<br />
söylediklerimin kanıtı adeta.<br />
Biz bu lisanın içinde gizli olan kodları<br />
çözdüğümüz ve anladığımız zaman,<br />
sorunun temelini anlamaya başlayacağız.<br />
Akabinde asimile olmadan<br />
hem de gerçekten bu toplumun bir<br />
parçası olarak hayatımızı sürdürebilecek<br />
hale gelecegiz.<br />
Bunu yapabilecek olan ise ancak<br />
bizleriz, her birimiz. Gelin okulda,<br />
işte, sokakta hepimiz birer tercüman<br />
olalım.<br />
Nedense hiçbir hakkımız yokken<br />
insanların hayatlarına bazen öylesine<br />
çok hükmediyoruz ki… Bunu her birimiz<br />
pek tabii ki yapmıyoruz. Fakat<br />
farkında olmadan öylesine müdahaleci<br />
olabiliyor ki. Günlük yaşantımızın<br />
her anında karşılaşabiliyoruz bu durumla.<br />
Kimsenin inkar etmesine de<br />
gerek yok! Çünkü dediğim gibi, bunu<br />
bilerek, güle oynaya yapmıyoruz.<br />
Bilinçaltı da denebilir, istem dışı da<br />
adlandırabiliriz bu durumu.<br />
İnsanların hayatlarına, yaşam<br />
tarzlarına, günlük konuşmalarımızın<br />
içerisinde bile olsa, dedikodudan hallice<br />
eleştiriyoruz, ki hiç acımadan.<br />
Bazı cümlelerimiz, karşı tarafı incitmese,<br />
yaralamasa bile, hatta iyimser<br />
anlamda güzel şeylerden bahsetsek<br />
bile, aslında farkında olmayarak<br />
onun sınırlarını aşmış, kırmızı çizgisini<br />
çoktan geçmiş ve müdahaleye<br />
başlamış oluyoruz. Hatta bunu kendini<br />
kötü kalpli olmayan, dedikodu<br />
yapmayı sevmeyen olarak adlandırdığımız<br />
kesim, yani kendimiz,<br />
birçoğumuz yapıyoruz, ne yazık ki.<br />
Bazen çok masum gibi görünen bir<br />
sözcük, karşı tarafta inanılmaz yaralar<br />
açabiliyor. İyimser bir cümle<br />
kurduğumuzu zannederken, onun<br />
için belki de en iyisini düşünürken,<br />
aslında kendisinde yarattığımız yıkımı<br />
tahayyül edemiyoruz. Yıkım öylesine<br />
dayanılmaz olabiliyor ki, bu içte öylesine<br />
can alıcı bir hal alabiliyor ki,<br />
bunu bazen görmemiz pek mümkün<br />
olmuyor. Karşı tarafın, yani yara alan<br />
tarafın, tutup da aynı acıyı vermesi,<br />
karşı tarafa yaşatması tabii ki de<br />
beklenemez. Bunun gereksinimini de<br />
duymaz zaten. Kendiyle, acısıyla<br />
cebelleşme aşamasındadır o anda.<br />
Çok sonra belki aklına gelebilir zarar<br />
verme, aynı şekilde acıtma dürtüsü.<br />
Fakat o an da çok fazla geç<br />
kalınmışlık olacağı için bu pek mümkün<br />
olmuyor.<br />
Ömer Erkan<br />
omererkan92@hotmail.com<br />
İNSAN<br />
İnsanların hayatlarına istem dışı da<br />
olsa çok fazla müdahaleci<br />
davranırken, aslında bunun kendimize<br />
yapılacağını hissettiğimizdeki<br />
verdiğimiz o tepki, karşı taraftan<br />
gelmediğinde anlamamız gerekiyor<br />
bazı şeylerin yanlış gittiğini. Bırakın<br />
insanlar istedikleri gibi davransınlar,<br />
yaşasınlar. Bırakın, kış günü giyilsin<br />
beyazlar.<br />
Ya da şöyle yapalım; arkadaşınız,<br />
eşiniz‐dostunuz yeni bir araba mı<br />
aldı? ‘’Hayırlı olsun! Kazasız belasız<br />
kullanın inşallah!’’ demek yerine<br />
‘’Hayırlı olsun! Güzel, sağlıklı<br />
günlerde kullanın!’’ demeyi tercih<br />
edelim. Zira olumsuzluk da bazen<br />
olumsuzluk getirebilir. Çünkü siz<br />
iyi bir şey söylemek isterken, aslında<br />
kötüye çağırışım yapıyorsunuz ve<br />
hissetmeseniz bile karşı tarafın<br />
gözünden kaçmıyor bu durum.<br />
Güzel düşünmek güzellik getirmez<br />
mi?<br />
Aşırı Sağcı Politikacıdan Skandal Öneri:<br />
‘‘Problemli öğrenciler<br />
için ‘Eğitim Kampları’<br />
kurulsun’’<br />
2018 yılında Viyana okullarında<br />
şiddet olayları ciddi bir artış gösterdi.<br />
Buna göre geçtiğimiz yıl<br />
yaralama suçundan 229, ağır tehdit<br />
ve cebir suçundan 12, cinsel<br />
saldırı suçundan 17 öğrenci hakkında<br />
adli işlem yapıldı. Okullarda<br />
giderek artan şiddet olayları ise<br />
büyük bir tartışmayı beraberinde<br />
getirdi.<br />
‘Eğitim Kampı’ Önerisi<br />
Aşırı Sağcı Avusturya Özgürlük Partisi’nden<br />
(FPÖ) Viyana Belediye<br />
Başkan Yardımcısı Dominik Nepp,<br />
© PID / David Bohmann<br />
SPÖ’den Jürgen Czernohorszky<br />
“Şiddete yönelen problemli öğrenciler<br />
için eğitim kampları kurulmalıdır.<br />
Bu problemli öğrenciler söz<br />
konusu eğitim kamplarında pedagoglar,<br />
terapistler ve doktorların<br />
gözetiminde rehabilite edilmeli.<br />
İleride şiddete yönelmeye devam<br />
etmeleri halinde kendilerini nasıl<br />
bir geleceğin beklediğini iyice anlamaları<br />
için, emniyet yetkilileri bu<br />
öğrencilere seminerler vermeli. Ayrıca<br />
cezaevilerine yapılacak ziyaretler<br />
de onların suça yönelmelerini<br />
engelleyecektir.”<br />
‘‘Ciddiye Almıyorum’’<br />
Viyana Belediyesi Eğitim Sorumlusu<br />
Sosyal Demokrat Parti’den<br />
(SPÖ) Jürgen Czernohorszky ise<br />
bu öneriye tamamen karşı<br />
olduğunu belirterek, “Açıkçası<br />
FPÖ’lü Dominik Nepp’in önerisini<br />
ciddiye alamıyorum. Bu<br />
daha çok televizyonlardaki askeri<br />
eğitim kamplarını andırıyor.<br />
Bu ciddi bir eğitim politikası olamaz.<br />
Buna karşın öğretmenlerin<br />
güçlü şekilde desteklenmesi için<br />
sosyal alanda eğitimli ‘Okul Destek<br />
Ekipleri’ olacak.”