23.05.2021 Views

Gökay Tarih Sayı 6 - Mayıs 2021

Fahrettin Kerim Gökay Anadolu Lisesi Tarih Kulübü Dergisi (Sayı 6 - Mayıs 2021)

Fahrettin Kerim Gökay Anadolu Lisesi Tarih Kulübü Dergisi (Sayı 6 - Mayıs 2021)

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

BENAZİR

BUTTO

AZMİN ÖYKÜSÜ





İ Ç İ N D E K İ L E R

5

BİLİMİN PROPAGANDASI

Uzay, ölmeye değer bir yatırım

mı?

20

TROCADERO VE BANDIRMA

Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk

önderliğinde kurtuluş mücadelesinin

başlangıcı

ÖLÜMSÜZ ADAM

AZMİN ÖYKÜSÜ

10

Rusya'nın "kutsal" adamı

Rasputin'in gizemli ölümü

21

Erkek egemen siyaset

sahnesinde ilk Müslüman

kadın başbakan

12

ZİRVEDEKİ MEZAR

Yeri bilinen kayıp krallık

24

AKREPLERLE GEZEN TANRIÇA

Mısır mitolojisinin merhametli

Tanrıçası İsis'in öyküsü

14

TAHT OYUNLARI

Orta Asya bozkırlarında kan

ve entrikanın öyküsü

26

SOĞUK SAVAŞ'IN ABSÜRT

ANLATISI

Milyonları öldürmenin oyun olduğu

eril iktidarın, trajikomik hikayesi

18

YENİ BİR ÇAĞIN KAPISI

21 yaşındaki padişahın

imkansız görülen fethi

RÜZGAR GİBİ GEÇTİ

28 Savaş zamanında, bir kadına aşkın

yaptırabilecekleri


Bilimin Propagandası:

Uzay Yarışı ve Soğuk Savaş

S

oğuk Savaş, 2. Dünya Savaşı’ndan 90’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin

(SSCB) dağılışına kadar olan sürede gerçekleşen siyasi ve askeri

gerilimdir. 2. Dünya Savaşı’nda kullanılan atom bombaları nedeniyle

ülkeler birbirleriyle direkt savaşmamış, bunun yerine başka ülkelerin

savaşlarına yardım ederek ya da bilimsel buluşlarla öne çıkarak üstünlük

kurmak istemişlerdir. Bu üstünlük kurma ve moral çökertme

mücadelelerinden biri de ABD ve SSCB arasındaki -resmi olmayan- “Uzay

Yarışı”dır.

Uzay Yarışının ortaya çıkış sebebi iki ülke arasındaki atom bombası

gerginliğinden kaynaklanmaktaydı. İki ülke de olası bir durumda birbirlerine

atom bombası, füze ya da roket atmak istemiş ancak o dönemde menziller 160

kilometre olduğundan bu isteklerini gerçekleştirememişlerdi. Bu durumda

eldeki roketleri göndermenin en kolay yolu da uzaya kalıyordu. Bu nedenle

uzayda balistik füze denemeleri başlatılmış, Alman V-2 roketi kamera

taşıyıcısıyla donatılmıştı. Bir yerden sonra bu uğraşlar ilk uyduyu kim

gönderecek yarışına dönüşünce Uzay Yarışı ilklerle ölçülmeye başlanmış oldu.

SSCB, Korolyov 1 önderliğinde 4 Ekim 1957’de Sputnik 1’i yani ilk uyduyu

göndermesiyle yarışa 1-0 önde başlamıştı. SSCB’nin yarışa önde başlaması

ABD’de Sputnik Krizi denen bir dönemin başlamasına neden olmuş, ABD halkı basından

öğrendikleriyle teknolojilerinin üstün olduğuna inandırılmıştı. Ancak gökyüzüne çıplak bir

şekilde bakınca bile görünen Sputnik 1 bunun aksini gösterince halk korkuya kapılmış, bu

durumu yatıştırmak isteyen ABD Başkanı Eisenhower halkını rahatlatmak için NASA’yı

kurmuş ve halka Sovyetler’den daha önce uzaya gidileceğini açıklamıştı. Fakat akıllara

takılan asıl soru bunun gerçekçi bir vaat olup olmadığıydı.

1

Sergey Pavloviç Korolyov, Sovyet roket mühendisi, ABD ile SSCB arasında 1950 ve 1960'larda yaşanan Uzay Yarışı

sırasında Sovyet uzay araçlarının baş tasarımcısı. Korolyov, Sovyet uzay programının kilit adamı olmakla birlikte, güvenlik

nedenleriyle hayatı boyunca ismi kamuoyundan gizli tutuldu.

Sayfa | 5


İnsan vücudu 1 G yerçekimine alışıktır, 5 G’de bilincimiz kapanır, uzayın 16 G’sindeyse kan

dolaşımımız çöker. Aynı şekilde uzayda kanımızın sıvı kalmasını sağlayacak bir basınç da yoktur.

Tekrar Dünya’ya dönmekse başka bir tehlikedir: Dünya’ya geri dönerken sıcaklık 2765 dereceye

çıkar. Yani güneşin sıcaklığının yarısıdır. SSCB 1 ay sonra 3 Kasım 1957’de Sputnik uçuşuyla

yörüngeye “Laika” adlı bir köpeği göndermiş ancak yeterli teknoloji olmadığı -eğer beklerlerse ilk

gönderilen canlı unvanını kaybedeceklerinden- için Laika soğuktan ve havasızlıktan uzayda tek

başına ölmüş, Dünya’ya dönüş yapamamıştır. SSCB’nin uzaya ilk canlı gönderimini yapmasıyla Uzay

Yarışı 2-0 devam etmiştir.

ABD, 31 Ocak 1958’de yani SSCB’nin Laika’yı

göndermesinden 2 ay sonra Explorer 1 uydusunu

daha yeni gönderebilmişti. Aradan iki yıl geçmesiyle

SSCB bir adım daha atmış ve 19 Ağustos 1960’ta

Sputnik 5’le Belka ve Strelka adlı iki köpek uzaya

gönderilip canlı bir şekilde geri getirilmişti. Bu

olaydan sonra iki ülkenin de uzaya şempanze

göndermesiyle gözler uzaya “insan gönderilmesi”

konusuna çevrilmişti.

Uzaya insan gönderimi amacıyla NASA, Mercury-7

denen bir ekip kurmuş, bu ekip halka sevdirilmeye

çalışılmış ve kahraman olarak gösterilmişti.

Sovyetler ise uzaya gidecek insan olarak 26 yaşındaki

savaş uçağı pilotu Yuri Gagarin’i seçmişti. İki tarafın

testlerinde de ciddi aksaklıklar çıkması gibi

talihsizliklere rağmen 12 Nisan 1961’de Korolyov’un

tasarladığı Vostok 1 aracıyla Yuri Gagarin uzaya

çıkan ilk insan oldu. Yuri Gagarin’in uzaya çıkan ilk

insan olmasıyla SSCB bir puan daha kazanarak yarışı

3-0 önde devam ettirdi.

Yuri Gagarin’in uzaya çıkışından 3 hafta sonra da 5 Mayıs 1961’de ABD Mercury-Redstone 3 ile

Alan Shepard’ı uzaya göndermeyi başardı. Fakat SSCB’nin aksine ABD yörüngede kalamadı. Ancak 1

yıl sonra Mercury 4 yörüngede kalmayı başarabilecekti. ABD halkı ve Hükümeti bu kıl payı

kaçırmalar sebebiyle bu yarışın öfkeli tarafı olmaktaydı. Bu durum ABD ve SSCB arasındaki gerilimi

de arttırıyordu. Aynı sırada dünyada devam eden Soğuk Savaş’taysa Belin Duvarı’nın inşaatına

başlanması gibi önemli olaylar yaşanmaktaydı. 1

ABD, SSCB’nin sağlamış olduğu üstünlüğe karşılık verme arayışına girmiş, 1961’de başkanlık

koltuğuna oturan Kennedy, seçim kampanyası boyunca uzay yarışına destek vereceğini söylemişti.

Seçildikten sonra da Ay’a insan gönderme hedefini açıklamış, bu projeye “Apollon” adı verilmişti.

Kennedy verdiği sözü tutarak NASA’nın bütçesini arttırdı ve halkın uzay araştırmaları konusunda

eğitilmesini sağladı. Bu hizmetleri de kamuoyunun desteğini arttırdı. Kennedy bu sıralarda SSCB’ye

ortak bir şekilde proje yönetmek konusunda teklifte bulunduysa da SSCB bu teklifi reddetti.

Kennedy bütçe arttırma tasarısını sunma planı yapmaya başladıktan 6 gün sonra 22 Kasım 1963’te

suikasta kurban gitti. Bu suikastle birlikte NASA çok güçlü bir müttefikini kaybetmiş oldu. Bu sırada

halk da Ay yarışını ve artan maliyetini sorgulamaya başladı: Yapılan röportajlarda halk paranın

roketlerdense okul, iş ve hastanelere harcanmasını daha doğru olacağını belirtmişti.

1

Ekonomisi sosyalizme dayanan ve otoriter siyasi yönetimi benimseyen Doğu Almanya çok gelişmedi. Birkaç sene

içerisinde refah seviyesi yüksek olan Batı Almanya'ya kaçışlar başladı.1949-1961 yılları arasında özellikle de eğitimli ve

kalifiye gençlerden oluşan 3 milyondan fazla kişi Doğu'dan Batı'ya göç etti. Demokratik Almanya Cumhuriyeti, Doğu

Almanya'da yaşayanların Batı'ya geçmelerini önlemek amacıyla 13 Ağustos 1961'de Berlin Duvarı'nın inşasına başladı.

Sayfa | 6


ABD, 1964’te komünizmin yayılmasını engellemek için Vietnam’a 1 184 bin asker

göndermiş, düşmanının savaşta olması durumundan faydalanan SSCB’yse uzayda daha çok

ilke imza atmaya devam etmişti. 1963’te uzaya Valentina Tereşkova’yı göndererek ilk kadın

gönderimini başarmış, 1965’te Aleksei Leonov ilk uzay yürüyüşü yapan insan olmuştur. Bu

uzay yürüyüşüyle SSCB Uzay Yarışını 5-0 önde devam ettirmiş, ABD ise uzay yürüyüşünü

ancak SSCB’nin yürüyüşünden 5 ay sonra yapabilmişti.

Amerika yörüngede manevra yapabilen “Gemini” serisini

oluşturdu. Bu sırada Sovyetler kendi araçlarında manevra

yapmayıp otomatik pilotta hareket ederlerken Amerikanlar

henüz araçlarını kendileri kullanıyor ve otomatik pilot

kullanmıyorlardı. 5-0 geride kalan Amerika’nın Ay’a gitmesi

uzay yarışı galibiyeti için elde kalan tek umut olmuştu.

Rutin roket testleri 1967’de felaketle sonuçlanmış: Apollon

astronotları; Roger Chattee, Edward White, Gus Grissom

roketlerde çıkan yangınla hayatlarını kaybetmişti. Bu sırada

SSCB de benzer aksaklıklar yaşamış. Soyuz 1’in Dünya’ya

dönüşü sırasında paraşütünün açılmamasıyla Vladimir

Komarov’u kaybetmişti. Bu acı ölümler sonucunda iki

ülkenin halkı da şok olmuş ve akıllarında haklı bir soru

belirmeye başlamıştı: Uzay, ölmeye değer bir yatırım mı?

Devletler için bu sorunun bir önemi yoktu çünkü çok fazla

para harcanmış ve uzaya büyük umutlar bağlanmıştı. Böyle

bir durumda iki hükümet de geri çekilemezdi. NASA hiç

olmadığı kadar kararlıydı. Hatta Ay’a gidebilmek için eski

bir Nazi’nin yardımına başvurmakta bile beis görmemişti. Nazi olarak bahsedilen bu kişi, Hitler’in

en iyi roket mühendisi ve dünyanın ilk balistik füzesi olan V-2’nin mucidi Wernher Von Braun’du.

Bu sırada Sovyetlerin de Ay’a gitmeye hazırlandığı söylentisi NASA’yı panikletmeye yetmişti.

1968 Amerika siyaseti açısından çalkantılı bir seneydi ve ABD hükümetinin siyasi

problemleri vardı. Martin Luther King Jr. 2 ve Black Panther’lar tarafından Afto-Amerikan

hakları ilgili devrimler yapılıyor, Vietnam Savaşı’na karşı yapılan barışçıl protestolar 3

polislerin üstün güç kullanımıyla bastırılmaya çalışılıyor, binlerce Amerikalı Vietnam’dan

ceset torbasıyla dönüyordu. Aynı yıllarda Sovyetler de siyasi karışıklıklar konusunda

Amerika’dan geri kalmıyordu: Şu ana kadar ki çoğu uzay başarısının nedeni olan Korolyov

ve uzaya ilk çıkan insan Yuri Gagarin ölmüş, Çekoslovakya’nın Sovyetler’e karşı olan isyanı

vahşice bastırılmıştı. Bu siyasi karışıklıkların sonucu olarak iki devletin de ülkedeki morali

arttırıp dünyevi sorunlardan uzaklaşmak için uzayda zafer kazanmaya ihtiyacı vardı.

1

Vietnam Savaşı ya da yerlilerin dediği gibi 'Amerikan Savaşı'; Doğu Bloku ülkeleri olan Kuzey Vietnam, Çin ve Sovyetler

Birliği ile ABD ve ABD destekçisi anti-komünist Güney Vietnam arasında yaşanan savaştır.

2

Martin Luther King, Jr., Afrikalı-Amerikalı papaz dünya genelinde şiddet karşıtı ve ırksal eşitlik görüşleriyle

tanınmaktadır ve 1964 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazanmıştır. En önemli başarılarından biri sivil yurttaşlık hareketi ve

ABD hükümetine imzalattırdığı sivil yurttaşlık hakları yasasıdır. Siyahilerin oy hakkı, mülk hakkı gibi konularda aktivistlik

yapmıştır.4 Nisan 1968’de suikaste kurban gitmiştir. Ölümünden sonra polisle silahlı çatışmaya giren Black Panther'ler

önem kazanmıştır ve başlattığı barışçıl protestoların yerini silahlı protestolar almıştır.

3

Vietnam Savaşının durdurulması ve asker gönderilmemesi için oluşmuş barışçıl protestolardır. En önemlilerinden biri

1968 Demokratik Ulusal Kongresi’dir . Bu; ABD içindeki öğrenciler, anneler, savaş karşıtı hippiler, Demokratik parti

senatörleri tarafından düzenlenmiştir. Muhalefet, Afrikalı-Amerikalı sivil haklar, ikinci dalga feminist hareketler, Chicago

Hareketleri ve örgütlü emek sektörlerinin katılımıyla büyümüştür ve 100 şehre yayılmıştır.600'e yakın kişi tutuklandı.

Sayfa | 7


NASA’nın projesi olan Apollo-8’in görevi Ay’a

inmek değil sadece Ay’ın yörüngesine girmeye

çalışmaktı. Bu bir kumardı, başarısız olunursa

halkın ve kongrenin bir şans daha vermesi ihtimal

bile olmayacaktı. 1968’de 3 astronot kendilerini

Saturn V’e bağlayarak Ay’ın yörüngesine girmeyi

başarmış, Dünya’nın Ay’dan gözüken ilk fotoğrafını

çekerek NASA’nın bu kumarda kazanan taraf

olmasını sağlamıştı. Apollo-8 büyük bir başarıydı ve

halk üstünde büyük bir etki yaratmayı da

başarmıştı.

Sovyetlerin insansız uzay roketleri daha önce Ay'a

ulaşmıştı. Bunun üzerine Apollo-11 projesi başlatıldı. Bu

projenin amacı Ay'a ayak basmaktı. Buzz Aldrin,

Michael Collins, Neil Armstrong Saturn-V ile Apollo 11

için Ay’ın yörüngesine girdiler. Neil Armstrong ve Buzz

Aldrin Ay'a iniş yaptı. Neil Armstrong kendisi için küçük insanlık için unutulmaz o adımı atmayı

başardı. Bu sayede 20 Temmuz 1969’da Ay Yarışında Amerika nihayet birinci oldu. Bu anı 500

milyondan fazla insan izlemişti. Bu sayı o yıllardaki insan nüfusunun 1/5’ine tekabül ediyordu. Bu

adım, Türkiye’de de çok büyük yankı uyandırmış; o zamanlar henüz televizyon sistemimi

gelişmemesine rağmen çoğu evde ve kahvehanede iniş, radyolardan dinlenmişti. Tüm gazeteler bu

olayı basmış, Neil Armstrong Dünya’ya döndükten sonra da gazeteler onun başarısını yazmaya

devam etmişti. Dönemin gazeteleri, Neil Armstrong’un uzaydan döndükten sonraki kemik yapısı da

dahil akılda soru bırakmayacak bir sürü bilgiyi paylaştı.

Buradaki garip durum o zaman Türkiye’de yaşayan çoğu insanın Sovyetler’in başarısını

bilmemesidir. Yapılan röportajlar, Türk halkının genellikle çoğu ilkin ABD tarafından gerçekleştiği

sanısına kapıldığını göstermişti. O dönemde yaşayanlara “Ay’a iniş komplo olabilir mi?” diye

sorulduğunda ise kesin bir “hayır” cevabı alınmıştı.

Sovyetler’e dönecek olursak bu dönemde “Ay’a

gideceğiz” gibi düzenli bir plan kurmadıklarını

görürüz. Bunun sebebi Ay’a gitmenin çok maliyetli

olmasıydı. Bu “ağır” maliyet nedeniyle Ay konusunda

Sovyetler Amerika’dan 3 yıl sonra çalışmalara

başlamıştı. Bu noktada belirtmek gerekir ki ABD’den

farklı olarak Sovyetler’in tek bir uzay ajansı yoktu:

Tasarım firmaları birbirleriyle yarışıyor, iki farklı

şirket iki farklı prototip tasarlıyordu. Fakat

Korolyov’un ani ölümü ve çeşitli başarısızlıklardan

dolayı program iptal edilmişti. Sonuç olarak Sovyetler

Ay programının varlığını bile uzun süre reddetti.

Hatta bunun para ve can israfı olduğunu söyleyerek

karşı-propaganda yapmaktan geri durmadı. İnsan

hayatını riske atmanın gereksizliğini göstermek için

1971’de Luna-16 robotunu toprak örneği alması için

Ay’a gönderdi. Bunun gerçek bir rekabet olduğu ise

1990’lı yıllarda kanıtlanmış oldu. Artık bu savaş, Uzay

Savaşı olmaktan çok “propaganda ve tanıtım” üzerine

bir savaş haline gelmişti.

Sayfa | 8


Ay Yarışını kaybeden Sovyetler’in önünde uzay yarışını sürdürmek için kalan tek seçenek

uzay istasyonuydu. Çalışmalara 1960’larda başlasalar da Salyut-1 uzaya 1971’de

gönderilebilmişti. Bu şekilde ilk mürettebat da 6 Haziran’da Soyuz kapsülü içinde istasyona

ulaşmış oldu. Salyut istasyonları 80’lere kadar 7 kez atıldı. Bu sırada ABD de Skylab Uzay

İstasyonunu 1973’te göndermiş, bu sayede de 2000’den fazla bilimsel çalışma yapmayı

başarmıştı. Bu yarışta geri kalmayan SSCB de 1986’da “Mir” sonra da “Barış Uzay

İstasyonu”nu yörüngeye sokmayı başardı. Bu istasyonun içinde laboratuvarlar ve organik

bileşenler de bulunmaktaydı.

Şanssız kozmonot Sergei Krikalyov 1991’de Mir’deyken SSCB dağılmış, karışıklıklar

yüzünden uzayda neredeyse 1 yıl kaldıktan sonra Kazakistan’daki Baykonur Uzay Üssü’ne

inmeye izin alabilmişti. Sovyetler’in yıkılması üzerine uzay rekabetinin yerini ABD ve daha

dost canlısı Rusya’nın birleşmesi aldı.

Bu durum sonunda uzay keşfi

adına 1998’de yeni bir sayfa açılmış

oldu. Uluslararası Uzay İstasyonu

(ISS) inşaatı da bu şekilde başladı.

Bu istasyon, tarihin en pahalı

materyali olacaktı: Öyle ki

dünyadaki yoksulluğu çözmek için

175 milyar doların gerektiği bir

zamanda ISS’ye 150 milyar dolar

harcanmıştı. ISS için 5 uzay ajansı -

Japonya, Avrupa, ABD, Rusya,

Kanada- ve 18 ülkeden astronot

birlikte çalışmaktaydı. İstasyona

çıkan ilk mürettebatın arasında

Sergei Krikalyov da vardı. ISS o

dönem için uluslararası iş birliğinin

güzel bir sembolü olmuştu.

Uzay Yarışı korku ve tehdide bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bilimsel başarıların yanında

her bir olay moral çökertme ve propaganda olarak kullanılmıştır. İleride belki de uluslar,

uluslara karşı yarışmaz da insanlık zamana karşı yarışır ancak bu sefer çökebilecek bir

moral kalmayabilir.

Selin Binbaşı

Sayfa | 9


G

ÖLÜMSÜZ ADAM: GRİGORİ RASPUTİN

ünümüz sosyal mecralarında hakkında yazılmış 1978 yılına ait bir şarkıyla bilinen,

gizemli ölümü ve açıklanamayan yetenekleriyle adını günümüze kadar taşımış Rus

mistik Grigori Rasputin hakkında az bilgi sahibi olsak da bilinen şeyler insanları hayrete

düşürmeye yetiyor.

Grigori Rasputin – orijinal ismiyle Grigori

Yefimovich Novykh – 22 Ocak 1869’da

Sibirya’nın Pokrovskoye köyünde doğdu.

Genç yaşlarındaki çapkınlığı Grigori’ye,

Rusçada “ahlaksız kişi” anlamına gelen

Rasputin soy ismini kazandırdı. 18 yaşında

manastıra başlayan Rasputin burada

Khlistizm 1 ile tanıştı. Fakat rahip olmak

yerine doğduğu köy olan Pokrovskoye’ye

geri döndü ve Proskovya Fyodorovna

Dubrovina ile evlenip çocuk sahibi oldu.

Evlilikten sonra farklı şehirlere gidip

vaazlar vererek cahil insanların

bağışlarıyla yaşadı. Gittiği yerlerde kendini

hastalıkları iyileştiren ve geleceği görebilen

kutsal adam olarak tanıttı.

Yunanistan’dan, Kudüs’te bulunan

Yeruşalim’e kadar gezen Rasputin’in yolu

bir günü Rusya’da bulunan St.Petersburg’a

düştü. Burada saygın din adamlarıyla

tanışan Rasputin, kısa zamanda bu

çevrede saygın bir yer kazandı. 1905

yılında kraliyet ailesiyle tanıştırılmasının

ardından birkaç yıl sonra Çar’ın oğlu

Aleksey Nikolayevich’in hastalığını tedavi

etmek için kraliyet ailesi ile yakın ilişkiler

içinde bulundu. Hemofili hastalığı olan

Nikolayevich, daha önce birçok doktora

görünmüş fakat hastalığına çözüm

bulunamamıştı. Son çare olarak

hastalıkları iyileştirebildiğini iddia eden bu

adamdan yardım isteyen kraliyet ailesi

beklenmedik derecede iyi sonuçlara

ulaşacaklardı. Kapalı kapılar ardında ne

tür tedaviler uygulandığı bilinilmeyip

bununla alakalı birçok fikir üretilse de

genel kanaat Rasputin’in Nikolayevich’in

üzerinde bir takım hipnoz tekniği

uyguladığı yönündedir. Ayrıca doktorların

verdiği aspirinleri kanamaları kontrol

etmek için bıraktırmasının etkisi olduğu

yönünde söylentiler de vardır. Bu şekilde

kraliyet ailesi üzerinde yavaş yavaş

hakimiyet kurmuş ve toplumdaki statüsü

artmıştı.

1

Khlistiler Rus Ortadoks kilisesinden kopan

ibadetlerinde şevk ve kendinden geçmeye yönelik

ritüelleri bulunduran dini topluluktur.

Sayfa | 10


Zaman içerisinde devlet işleri hakkında

da söz hakkı kazanan Rasputin’in bu kadar

yükselmesinden memnun olmayan bir

grup da vardı. Rasputin’in birçok kadınla

zaman geçirmesine (Bu söylentiler

Rasputin’in seks bağımlısı olduğu yönünde

bir noktaya varacaktı.) ve cinsel ilişkiler

hakkındaki popüler olmayan

görüşlerinden dolayı birçok eleştiriler

almış, bu konudaki endişeler Çar’a

bildirilse de Çar bu durumu kabul etmek

istememiş ve Rasputin’in kutsal bir adam

olduğunu söylemişti. 1911 yılında

başbakanın Rasputin hakkındaki

şikayetlerini rapor halinde çara

bildirmesiyle iş skandal halini almıştı.

Kraliyet ailesi karşısında mütevazı “kutsal

adam” görünüşünü korumaya devam

ederken bu rapor üzerine çar Rasputin’i

sınır dışı etmek zorunda kaldı. Fakat

Çariçe Alexandra onu birkaç ay içinde

faydalı bir etkiye sahip olduğu gerekçesiyle

geri getirdi. Karısına karşı gelmek

istemeyen ve Nikolayevich’in sağlığı için

endişelenen Çar bunu reddetmedi.

1915’ten sonra saraydaki gücünün

zirvesine ulaşan Rasputin, 1.Dünya Savaşı

sırasında Nicholas’ın cephedeki birliklerin

yanına gidip Alexandra’yı iç işlerinden

sorumlu olarak bırakmasıyla

Alexandra’nın kişisel danışmanı haline

gelmişti. Kilise yetkililerinin atanması,

kabine üyelerinin seçimi gibi önemli

konularda yetkiler kazandı. Rasputin

kendine karşı gelenler için güçlü bir rakip

haline gelmişti.

Rusya’nın kötüye giden ekonomisinden ve

ülkedeki diğer sorunlardan Rasputin’i

sorumlu tutan bazı insanlar birçok

başarısız suikast girişiminde bulunmuştu.

1916 yılında Rasputin karşısında daha

güçlü rakipler görecekti. Çar’ın yeğeniyle

evli olan Prens Felix Yusupov, Çar’ın

kuzeni Büyük Dük Dmitri Paylovich ve

sağcı politikacı Vladimir Purishkevich,

Çariçe’nin üzerinde büyük etkisi olan bu

adamı öldürmekte kararlıydılar. Bir gün

Rasputin’i Yusupov’un evine davet ettiler

ve söylenenlere göre şarabına ve yemeğine

zehir kattılar. Yemeğini ve şarabını bitiren

Rasputin sapasağlam oturmaya devam

ediyordu. Bu durum karşısında şaşıran ve

panikleyen Yusupov zehrin Rasputin’i

etkilemediğini anlayıp silahıyla Rasputin’i

göğsünden vurdu. Fakat Rasputin bu

kurşunla ölmemiş ve dışarıya doğru

koşmaya başlamıştı. Bahçede bekleyen

Purishkevich, dışarı doğru koştuğunu

gördüğü Rasputin’i alnından vurmuştu ve

bu darbeyle yıkılan bedenini öldü

sanılarak (?) tamamen donmuş Neva

Nehri’nde bir delik bulup içine atmışlardı.

Ceset birkaç gün sonra nehirden çıkarıldı

ve otopsi yapıldı. Otopsi sonuçları oldukça

ilginçti çünkü Rasputini öldüren şey ne

yemeğindeki zehir ne de alnına ve göğsüne

aldığı kurşundu. Rasputin suda boğularak

ölmüştü.

Naciye Havan

Sayfa | 11


ZİRVEDEKİ MEZAR

KOMMAGENE KRALLIĞI VE NEMRUT DAĞI

nsanlığın ilk yerleşim yerlerinden olan Adıyaman ve ona komşuluk eden geniş topraklar,

İ

Hz. İsa’dan önce 850’li yıllara ait yazılı kaynaklarda dahi ismi geçen, köklü “Kommagene

Krallığı’na ev sahipliği yapmıştır. Kommagene Krallığı ise tarihi boyunca değişime

uğramış; birçok ülkenin egemenliği altına girmiş ve onlarca ırkı içinde barındırmıştır. Öyle

ki isminin anlamı da tarihine uygun olan, Yunanca “Genler Topluluğu” olmuştur.

Kuzey Suriye’den Doğu Toroslara kadar uzanan bereketli topraklarda var olan, yıllar

boyunca farklı krallar tarafından yönetilen Kommagene ve ondan önceki Kummuh gibi

birçok devlet; Hititler, Luviler, Hurriler, Amurlular, Frigler, Urartular, Asurlar, Babiller gibi

medeniyetlerle iç içe veya onlara esir olarak yaşamıştır.

Kommagene Krallığı hakkında ise Arsemia, Samrat, Fırat Havzası; Asur ticaret ve tarih

arşivlerindeki kitabeler, Hattuşaş’tan (Boğazkale) günümüze kadar ulaşan metinler gibi bazı doğal

unsur ve kaynaklardan; toplumsal, siyasi, hukuki ve kültürel anlamda birçok bilgi elde edilmiştir.

Ayrıca medeniyetin keşfi hakkında 1881’den günümüze birçok çalışma yapılmıştır.

Komagene’nin varlığının keşfi,

Osmanlı’da hizmet veren Alman subay

Helmut Von Moltke’nin, o dönemde

yaşanan Mısır’daki ayaklanmayı

bastırmak üzere bölgeye gönderilecek

Osmanlı Ordularının Toros üzerinden

sevkiyatını mümkün hale getirmek

için 1881’de bölgenin yol durumu ve

destek imkanları hakkında araştırma

yapmasıyla gerçekleşmiştir.

Sayfa | 12


Moltke, dağın zirvesindeyken yaptığı çalışmalarla bölgedeki tarihi kalıntılar hakkında birçok bilgi

içeren “Türkiye’deki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar” adlı bir kitap da yazmıştır. Zirvedeki

eserlerden ise ilk defa, Diyarbakır’da yol yapım işleri üzerine başmühendislik yapan Alman Karl

Sester bahsetmiş, daha sonra ise İzmir Başkonsolosluğu’ndan Prusya Kraliyet Bilimler Akademisi’ne

gönderilen bir mektupta Karl Sester’in Nemrut Dağı ile ilgili ilginç iddialarından bahsedilmiştir.

İzmir Başkonsolosluğu Yardımcısı Müller Raschdau ise Karl Sester’in, Doğu Antitoros Dağları’ndaki

bir zirvede heykellerin olduğunu ve bu eserlerin Asurlardan kaldığını tahmin ettiğini söylemiş, bu

sebeple Kraliyet Akademisi, Karl Sester ve Otto Punchstein’ı bölgeyi incelemeye göndermiştir.

1882’de gittikleri bu gezide Punchstein, Grek Tanrısı Herakles’in figürleri sayesinde bölgedeki

eserlerin Asurlardan kalma olmadığına karar vermiştir. Bu şekilde heykellerin oturtulduğu taşların

arka yüzünde Grekçe olan ve bizzat Kommagene’nin otuz yıllık yönetimini üstlenmiş ve ülkeye en

parlak dönemini

yaşatmış kralı

1.Antiochos Theos

tarafından yazılmış

olduğunu anlamışlardır.

Daha sonra yapılan gezi

ve çalışmalarda ise Karl

Hummann, Osman

Hamdi Bey, Theresa

Goell, Friedrich Karl

Dörner, Sencer Şahin,

Tomm Utecht gibi

değerli isimler çalışmış,

bu sayede medeniyetin

tanınması ve tarihi

eserlerin yapılma

amaçları hakkında

birçok bilgi elde

edinilmiştir.

1.Antiochos’un yazıtlarında Nemrut Dağı’nın tüm sırlarından ve kutsal yasalardan

(Nomas) bahsedilmiştir. Yazıtların içerdiği en önemli bilgi ise Antiochos’un öldüğünde

yüksek ve ıssız bir yere gömülmek istiyor olmasıdır. Vasiyet niteliğinde olan bu isteği MÖ 34

yılında, kendi inşa ettiği tapınağa ve Tanrılarının yanına gömülmesiyle gerçekleştirilmiştir.

Tapınağını Zeus gibi tanrıların heykellerinin yanına yaptırmasının sebebiyse ibadet etmek

için gelen insanların duasını almak istemesidir.

Dağın tepesinde bulunan ve Tümülüs olarak adlandırılan 50 metre yüksekliğinde piramit

mezarlıkta günümüzde bile mezar odasını tam olarak saptamak için çalışmalar yapılmakta

fakat gelişmiş teknolojiye rağmen yapıya zarar verilmesinden de çekinilmektedir.

Ayrıca Kraliyet bünyesindeki “Kralın Arkadaşları” adlı sanatçılar tarafından, tepedeki

heykellerin yani selamlaşmaları anlatan kabartmaların; aslan, kartal gibi hayvanların ve

Antiochos, Kommagene, Zeus, Apollo, Herakles, Thea gibi figürlerin yapıldığı da

bilinmektedir.

“Dünya’nın Sekizinci Harikası” olarak bilinen eserler, 1987 yılında UNESCO’nun

Dünya Mirası Listesi’ne girmiş ve bulundukları bölgedeki fay hattının aktifleşmesi

durumda zarar görmemesi için koruma altına alınmışlardı.

Sayfa | 13

Zehra Gonçe


TAHT OYUNLARI

O

rtada hükmedilmesi gereken bir ülke, kontrol edilmesi gereken bir güç ve ele geçirilmesi

gereken bir taht; ve bu muazzam mevki için birden fazla aday varsa kan akması

kaçınılmazdır. Tüm ihtişamıyla ortada duran taht diğer milletlerin hükümdarlarıyla birlikte

Türkleri de kendine çekmiştir. Tarihteki Türk devletlerinde de hükümdarlığın elde tutulması ve olası

bir iç çatışmanın önlenmesi için hanedan mensupları arasında yoğun çatışmalar yaşanmıştır. Bu

duruma ek olarak devletin ikiye bölünerek yönetilmesi, dışarıdan yapılan müdahaleler ve liderlerin

halktan uzaklaşması ile Türk devletlerinin yıkılışları ilginç bir hal aldı. Tüm bu entrika ve savaşların

en acılarından biri tarihimiz için mihenk taşı niteliğinde olan Birinci Göktürk Kağanlığında

yaşanmıştır.

Birinci Göktürk Kağanlığı M.S 552’de kurulmuştur,

Asya Hun Devleti’nden sonra Orta Asya’da kurulan

ikinci büyük Türk devletidir. Tarihte ilk kez “Türk”

adını devlet adı olarak kullanmışlardır. Ergenekon

Destanı’na göre Göktürk Devleti’ni kuran kabile

“Aşina” adıyla bilinmektedir. Aşina kelimesi Türeyiş

Destanı’nda belirtildiği üzere “kurt” anlamına

gelmektedir ve bu kelime daha sonra dilimize

“Asena” olarak geçmiştir. Göktürk Kağanlığı da

önceki Türk devletleri gibi ikili yönetim sistemini

benimsemiştir. Bu sistemde Türkler için daha önemli

olan doğuyu Kağan, batıyı ise Yabgu yönetirdi.

Bumin Kağan ve kardeşi İstemi Yabgu Avarlara karşı

giriştikleri savaşla yeni Türk devletini kurdular.

Bumin Kağan savaşı şöyle anlatıyor: “Ben, Bumin Kağan! Göktürk Devleti’nin kurucusuyum. Biz

Göktürkler, Avar egemenliğinde onlara silah yaparak varlığımızı sürdürüyorduk. Gün geldi Avar

hakanı ülke içinde isyanlarla karşılaştı. Töleslerin isyanını bastıramayan Avar hakanı benden

yardım istedi. Emrimdeki kuvvetlerle Töleslerin isyanını bastırdım. Bu başarı ile ne kadar güçlü

olduğumun farkına vardım. Ona denk olduğumu düşünerek Avar hakanının huzuruna çıktım ve

kızıyla evlenmek istedim.”

Sayfa | 14


“Avar hakanı bana: ‘Siz bizim kölelerimiz,

demircilerimizsiniz. Böyle bir talepte

bulunmaya nasıl cesaret edersiniz?’ sözleriyle

karşılık verdi. Bunun üzerine Avar kağanına

karşı Çin imparatoru ile iş birliğine karar

verdim. Çin sarayından bir prensesle

evlendim. Bu iş birliği Çinlilerin de işine

gelmekteydi. Bu olayların üzerinden bir yıl

sonra 552’de Avar hakanını büyük bir

hezimete uğrattım. Avar hakanı

üzüntüsünden kendini öldürdü. Avar

egemenliğindeki bütün kavimler ve ülkeler

benim egemenliğime geçti ve Göktürklere

kağan oldum. Bu mücadelemde kardeşim

İstemi Yabgu’nun çok yararı oldu. Ülkenin

Doğu kanadı benim, batı kanadı kardeşimin

yönetimindeydi.” (Yılmaz, 2020)

Mukan kağan (temsili)

Bumin Kağan ile İstemi Yabgu birlikte devleti

çok iyi yönettiler; komşuları ile iyi ilişkiler

içerisinde bulundular, ekonomiyi İpek Yolu

sayesinde güçlendirdiler ve birçok Türk

boyunu tek sancak altına toplayabilmeyi

başardılar. Ancak Bumin Kağan kısa bir süre

geçmeden öldü ve yerine oğlu Kara (İssik)

Kağan geçti. Ertesi yıl Kara Kağan da hayatını

kaybedince yerine Bumin Kağan’ın diğer oğlu

Mukan Kağan geçti. Mukan Kağan zamanında

Göktürk Devleti en parlak dönemini yaşadı.

İyi bir komutan ve devlet adamı olan Mukan

Kağan, devleti tecrübesine güvendiği amcası

İstemi Yabgu ile beraber yönetti.

genişletmiştir. Onun döneminde doğudaki

Kitanlar ve kuzeydeki Kırgızlar hâkimiyet

altına alınmış, Çin baskı altında tutulmuştur.

Ülkenin batı kanadını yöneten İstemi Yabgu,

İpek Yolu’nun kontrolünün tamamının

Türklerin elinde olmasını istemişti. Bu amaçla

Ak Hunlara karşı Sasanilerle iş birliği yapmış,

Ak Hun Devleti’nin yıkılmasını sağlamış ve bu

devletin topraklarını Ceyhun Nehri sınır

olmak üzere Sasanilerle paylaşmıştır. İstemi

Yabgu, bir süre sonra, Sasanilerle olan ilişkiler

bozulunca bu devlete karşı Bizans’la iş birliği

yapma yollarını aramıştır. Onun batı yönünde

izlediği bu politika ve yaptığı fetihler sonunda

devletin sınırları Büyük Okyanus’tan Volga

Nehri’ne kadar genişlemiştir. Mukan Kağan

döneminde kağanlık nerdeyse bir

imparatorluk olmuştu ve gittikçe yükselerek

ihtişamlı ve heybetli bir hale gelmişti. Mukan

Kağan, Çin kaynaklarında sert, heybetli ve

kudretli görünüşü ve başarılı devlet adamlığı

ile anlatılmaktadır. Kızını Çin imparatoru ile

evlendirerek Çin imparatoriçesi yapmıştır. Bu

evliliği iyi kullanarak Çin'in tüm

zenginliklerinin kendi ülkesine akmasını

sağlamıştır.

Mukan Kağan ölmeden önce oğlu Ta-lopien'in

yerine kardeşi Taspar'ın (Tapo) tahta

geçmesini vasiyet etmişti. Bundan dolayı

Mukan Kağanın ölümünden sonra Taspar,

kağan oldu. Yönetimi sırasında abisi kadar

etkili olamayan Taspar Kağan, Budizm’i kabul

ederek bu dinin halk arasında yayılmasına

gayret gösterdi. Onun bu hareketi Göktürk

ileri gelenleri tarafından hoş karşılanmadı ve

bu yüzden halkıyla ters düştü.

Mukan Kağan, İstemi Yabgu’nun yardımıyla

Avarları tamamen ortadan kaldırmış, ülke

sınırlarını batıda Hazar Denizi’ne kadar

Sayfa | 15


Dış politikada da üst üste hatalar yapan

Taspar Kağan’ın itibarı iyice sarsıldı. Devlet

yönetiminde de değişiklik yapan Taspar

ağabeyi Kara'nın oğlu İşbara Kağan’ı Er-fu

kağan olarak Göktürk Kağanlığı'nın batı

kanadının doğusuna, kardeşi Ju-tan'ın oğlu

Börü (Pu-li)'yü ise batı tarafına "küçük kağan"

olarak tayin edip kendisini kağanlar kağanı

seviyesine yükseltmiştir. Bu sırada 576 yılında

İstemi Yabgu'nun ölümüyle yerine oğlu Tardu

(Tarduş) geçti. Göktürk devleti iyice

yıpranmış, halkta huzursuzluk baş

göstermişti. Yöneticiler halktan uzaklaşıp

kendi hırsları ve zevkleri uğruna yaşıyorlardı.

Bu esnada devlete ileride büyük belalar açacak

Chang Sun-Sheng isimli bir casus musallat

olmuştu.

Chang Sun-Sheng ilk olarak Taspar Kağan

hükümdarlığı zamanında, Göktürklere

yollanan bir prensesle birlikte Türk yurduna

gelmişti. Çinliler, Türklere bir prenses

yolladıklarında onun himayesinde birçok

sayıda hizmetçi de giderdi. Bu hizmetçilerin

arasında gizlice gizlenmiş casuslar da

bulunurdu. İşte Chang Sun-Sheng de

böylece, yollanan prensesin yanındaki heyetle

Türk yurduna girme imkanını elde etti. Chang

Sun-Sheng'in bu görev için seçilmesi tesadüf

değildi. Kendisi çok iyi bir nişancıydı. Bu

sebeple Türklerin dikkatini çekerek onların

gözüne gireceği düşünülmüştü. Kağan, bu

yaman nişancının meziyetlerini çok

beğenmişti. Onu himayesi altına almak istedi

ve geri dönen heyetle birlikte Çin'e

göndermedi. Korkulan olmuştu, artık Sheng

Göktürk ülkesinin içerisine sızmıştı.

Bu sırada Taspar Kağan 581 yılının sonlarına

doğru rahatsızlandı. Taht için abisi Mukan

Kağan'ın oğlu Ta-lo-pien'i vasiyet ederek vefat

etti. Ta-lo-pien'i kendi babası bile tahta

vasiyet etmemişti. Devlet adamları Ta-lopien’i

tahta geçirmek istemiş ancak halk

annesinin Türk olmayıp Çinli olması sebebiyle

kağanlığını kabul etmedi ve Taspar Kağan'ın

oğlu An-lo'yu istedi. An-lo kağan oldu fakat

Ta-lo-pien bunu kabullenemedi. Dağa

çekilerek kendini A'pa Kağan unvanıyla

hükümdar ilan etti. An-lo, Ta-lo-pien ile baş

edemez duruma gelmişti. Bunun üzerine Kara

Kağan'ın oğlu İşbara Kağan kurultaya gelerek

tahtı devraldı.

İşbara Kağan bu sırada hala Türk yurdunda

kalan Chang Sun-Sheng'in nişancılık

meziyetlerini denemek istiyordu. Sheng'i

kendisiyle birlikte av törenlerine götürdü.

Rivayete göre, bir av sırasında Sheng, tek okla

iki kuşu vurduktan sonra Kağan'ın dikkatini

çekmişti. İşbara Kağan, kardeşi ve

yakınlarının Sheng ile yakınlaşarak onun bu

nişancılık yeteneklerini öğrenmelerini istedi.

İşte esas tehlike bu andan sonra baş gösterdi.

Kağanlığın içindeki devlet adamlarıyla

yakınlaşan Sheng, onları iyice tanımaya ve

onların zaaflarını öğrenmeye başladı.

Casus Sheng, katıldığı av törenleriyle Göktürk

yurdunun bütün coğrafyasını tanımıştı. Aynı

zamanda kağanlığı oluşturan boyları

tanıyarak, hangisinin isyana meyilli olduğunu,

hangisinin Çin saflarına çekilebileceğini de

belirlemişti. 582 yılında ülkesine geri dönerek

Çin imparatoruna gözlemleri hakkında uzun

bir rapor sundu. Çin imparatoruyla yüz yüze

de görüşen Sheng, avucunu

göstererek ''Türkler avucumun içindedir''

(Taşağıl, 2014) sözüyle, Göktürkleri ne kadar

iyi öğrendiğini belirtti. Chang Sun-Sheng

evvela Göktürklerin, Çin için ne kadar büyük

bir tehlike olduğundan bahsediyordu. Savaş

konusuna gelince, Türkler ile silahlı kaba bir

savaşın mantıklı olmadığını söylüyordu.

Bunun yerine aralarındaki ihtilafları ve

çatışmaları ortaya çıkartmanın uygun

olduğunu belirtiyordu. Sheng, Türklerin kendi

içerisinde savaşarak birbirlerini yok

edebileceğini savunuyordu. Ona göre, İşbara

Kağan ile kardeşinin arası iyice açılmalı,

kendini kağan ilan eden A'pa Kağan'a destek

verilmeli, batıda İstemi Yabgu'nun oğlu Tardu

ile ilişkiler kurulmalı ve Göktürk Hakanlığını

temsil eden boylar isyana teşvik edilmeliydi.

Sayfa | 16


Göktürk devletindeki iktidar mücadelesi

sırasında Çin’in kuzeyindeki Chou (Kuzey

Zhou) devleti 581 yılında yerini Sui

hanedanlığına bıraktı. Göktürk devleti taht

mücadelesi ve iç sıkıntılarla uğraşırken Çin’de

tam olarak birlik sağlanıyordu. Tam bu sırada

batının yöneticisi Tardu, Türk Kağanlığı'nın

egemenliğini tamamen ele geçirmek istiyordu.

Taspar Kağan'ın ölümünü ülkeyi ele

geçirebilmek için bir şans olarak gördü.

Taspar'dan sonra eski kağanın vasiyeti kabul

edilmeyerek İşbara Kağan’ın yeni kağan

olarak ilan edilmesi Tardu'nun kağanlık hakkı

iddia etmesi için gerekli nedeni oluşturdu.

İşbara Kağan'ı tahttan indirebilmek amacıyla

ordusunu gönderen Tardu'ya karşı İşbara, Sui

Hanedanı'ndan yardım istedi. Çinliler, Chang

Sun-Sheng gibi casusları aracılığıyla hem

İşbara'ya hem de Tardu'ya yardım ederek ülke

içerisinde iç savaş çıkmasına neden oldu.

Göktürk ülkesini oluşturan birçok boy beyine

Çin tarafından hediyeler gönderildi. Aynı

zamanda Ap'a Kağan, Göktürklere karşı

destekleniyordu. Hakanlığın batı kolu her

zaman Ötüken’e yani doğuya bağlı hareket

etmişti. 582 yılında Çin, Tardu'ya kurt başlı

bir sancak gönderdi. Bu, resmen Tardu'nun

egemenliğini tanımak demekti. Babasının

ölümünden sonra da merkeze bağlı olan

Tardu, nitekim 582 yılında kendini Batı

Göktürk Hakanlığının Kağanı ilan etti ve

böylece Göktürk Hakanlığı, Doğu ve Batı

olmak üzere ikiye bölündü.

İşbara Kağan, Çin üzerine başarılı seferler

düzenledi. Fakat yaşı oldukça ilerlemişti ve

artık yorulmuştu. Ülke, Ap'a Kağan ve

Tardu'nun bağımsızlığı ile üç başlı bir

yönetime sahip olmuştu.

Bu da istikrarsızlığı doğuruyordu.

İstikrarsızlık, göçebe boyların işine

gelmiyordu. Kıtlık ve hastalıklar da baş

göstermeye başlamıştı. İşbara Kağan, artık

Çin ile savaşmak istemiyordu. Taspar'a

yollanan ve 581 yılında Chang Sun-Sheng'in

ülkeye getirdiği prensesle evlendi. Böylece Çin

İmparatorunun damadı olmuştu. Çin ile

mektuplaşmalar başladı. Çin imparatoru,

İşbara Kağan'a damatlık unvanını takdim

etmek üzere elçilerini gönderdi. Chang Sun-

Sheng bu elçi heyetinin başındaydı. Çin

imparatorunun mektubu, İşbara Kağan'a

takdim edilecekti. İşbara Kağan, bugüne kadar

soyundan hiç kimsenin boyun eğmediğini

belirterek, mektubu eğilerek almayacağını

söyledi. Chang Sun-Sheng ise imparatorun

artık İşbara Kağan'ın babası olduğunu ve

babaya saygısızlık yapılmaması gerektiğini

söyledi. Kağan çaresizce mektubu eğilerek

aldı. Büyük Kağanın bu çaresizliğini gören

devlet adamları, üzüntülerinden ağlamaya

başlamışlardı.

587 yılında İşbara Kağan, vefat

etti. Çin imparatoru onun vefatına üzülerek 3

gün yas ilan etti. 588 yılında da İşbara

Kağan'ın kardeşi Cho-lo-hou hayatını

kaybetti. Geride kalan ülke tamamen karışık

bir ortam içerisindeydi. Tardu 600 yılında Çin

üzerine bir sefer yapmak istedi. Chang Sun-

Sheng yine sahnede idi. Tardu'nun ordusunun

su içtiği pınarlara zehir karıştırdı ve böylelikle

ordunun büyük bir kısmı, hatta sudan içip

zehirlenen atlar bile öldü. Tardu bu seferden

yenilgiyle ayrılarak geri çekilmek zorunda

kaldı. O da 603 yılında hayatını kaybetti. Çin

istediğini elde etmişti. Asırlardır savaştıkları

Türkleri birbirine düşürerek hakanlığı

dağılma noktasına getirmişlerdi. Artık Çin

İmparatorluğu açıkça Göktürk Hakanlığının

geleceği üzerine planlar yapıyor ve onlara

hükmediyordu. En nihayetinde Doğu

Göktürkler 630’da, Batı Göktürkler ise 659’da

Çin’in egemenliğine girerek tarih sahnesinden

silindiler.

Mustafa Murat Görmüş

Sayfa | 17


Yeni Bir Çağın Kapısı: İstanbul’un Fethi

ll. Mehmet 19 Şubat 1451’de ikinci kez tahta

çıktığında İstanbul, l. Beyazid, Musa Çelebi ve

ll. Murat tarafından kuşatılmış fakat farklı

nedenlerden dolayı ele geçirilememişti.

İstanbul’u almaya kararlı Padişah içinse bunlar

başarısız girişimlerden çok İstanbul hakkında

bilgi sahibi olunmasını sağlayan

muharebelerdi. Osmanlının Genç Padişahı

tahta çıktığında İstanbul’u almak için zaman

kaybedilememesi gerektiğini gördü ve hızlıca

çalışmalara başladı.

1452 Nisan’ında Anadolu Hisarı’nın karşısına yeni bir hisar (Rumeli) yapılmasının gerek

görülmesiyle çalışmalara fiilen başlanmış oldu. Ağustos ayında yapımı biten hisar, 13 burçtan

oluşuyordu ve boğazdaki gemi trafiğini kesiyordu. Kesilen Boğaz trafiği Bizans’ı fazlasıyla

kaygılandırmış, elçi göndererek hisarın yapımının durdurulmasını istemişlerse de saraya elçinin

kellesi dönmüştü. Askerî olaraksa dönemin toplarına kıyasla çok daha büyük bir top yapma hazırlığı

vardı. Lağımcılar tarafından kaçırılan “Urban” adlı mühendisin yaptırdığı şahi topu bunlardan

sadece biriydi. Urban ile anılacak olan bu topun tek güllesi 550 kilogram, 8 metreydi.

Kuşatmadan önce kentin çevresindeki bazı kaleler ve köyler ele geçirilerek Bizans çevresi

konusunda korkutulmak istenmişti. Dönemin Bizans İmparatoru XI. Konstantin son diplomatik

eylem olarak köylere dokunulmamasını rica etmiş olsa da ll. Mehmet bu ricayı reddetmekle

kalmamış, karşılaşılan köylülerin öldürülmesini ve hayvan otlatmanın yasaklanmasını emretmişti.

Konstantin'in bu kötü cevaba verdiği karşılık ise İstanbul kapılarını tamamen kapatmak ve kentteki

Türkleri hapsetmek olacaktı. XI. Konstantin’in kapıları kapatmasıyla birlikte taraflar silah

kullanımına girişmiş, saldırılar da bu şekilde fiilen başlamıştı.

6 Nisan 1453'te Osmanlı kara ordusu, Haliç'ten Marmara'ya uzanacak şekilde surların önüne

mevzilenmişti. Osmanlı, hücumdan önce kentin etrafındaki varoşları yıkarak karşı tarafın moralini

bozmak istedi. Topların yerleştirilmesi içinse surların en zayıf noktaları belirlendi. 11 Nisan’da

toplar, sorun çıkmadan belirlenen zayıf noktalara yerleştirilmişti.

Osmanlı ordusunun döktüğü en büyük top, önce Kaligaria Kapısı (Eğri Kapı) önüne yerleştirilmişti

ancak kapı çok güçlüydü ve topun kapıya yetersiz kalarak boşuna atılma olasılığı vardı. Bu olasılık

göz önüne alınarak top daha zayıf olduğu bilinen St. Romanos Kapısı önüne kaydırıldı. Günümüzde

de kullanılmaya devam eden “Topkapı” ismi bu olaydan gelmektedir.

Topların da yerleşiminden sonra, II. Mehmed

veziri Veli Mahmud Paşa'yı İmparator

Konstantin'e göndererek şehrin savaş yapılmadan

teslim edilmesini teklif etti. Konstantin’in cevabı

ise şehri korumaya yeminli olduğu ancak

istenilirse vergi verebileceği yönündeydi. Şehrin

teslim edilmemesi üzerine 2 Nisan 1453'te

Osmanlı topçu ateşi başlatıldı. Aynı dönemdeki

diğer toplara nazaran çok daha güçlü olan bu

toplar, birçok kaynağa göre büyük gürültülere

sebep oluyor ve şehri savunanların moralini

bozmaya yetiyordu.

Sayfa | 18


20 Nisan günü 3 gemiden oluşan bir yardım

filosu (askeri gemi) Bizans’a destek üzerine

İstanbul’a yaklaştı. Deniz trafiğini elinde tutan

Osmanlının bu geminin geçişine izin vermemesi

gerekirdi. Fakat Osmanlının zayıf donanması her

bakımdan güçlü olan bu filoyu durduramamış,

durumu tepeden izleyen II. Mehmet oldukça

öfkelenmişti. Yapılan başarısız hücumlar üzerine

bir de yardım filosunun durdurulamaması

eklenince II. Mehmet, devlet adamı ve

komutanları toplayarak toplantı yaptı. Toplantı

oldukça tartışmalı geçmiş, sonucunda ise bu fethi

tarihe kazıyacak olan gemilerin karadan

yürütülmesi kararı verilmişti. Osmanlı donanmasına verilen emir gemilerin Galata surları önünden

kaydırılarak Haliç'e indirilmesiydi. Gemiler için çizilen güzergah 2-4 kilometre kadar ormanlık bir

yoldu. Yol üzerindeki ağaçlar kesilerek zeytinyağı ile kayganlaştırılıyor, bu şekilde toprağa

sabitleniyordu. Tüm güzergah tamamlandığında Osmanlının 72 savaş gemisi başarıyla denize

indirilmiş ve Haliç’in ünlü zinciri işlevini yitirmişti.

16 Mayıs günü Kaligaria Kapısı civarındaki Bizans muhafızları yeraltından garip sesler duymaya ve

depremi andıran hafif sallantılar hissetmeye başlamıştı. Bu ses ve titreşimlerin kaynağı elbette ki

Osmanlı lağımcılarının düşman orduyu yeraltından patlama amacı ile kazdığı tünellerdi. Bizans

askerleri durumu hızlıca kavrayarak kendileri de tünel kazmaya başladı. Bu şekilde iki kıtayı ayıran

bu değerli şehir için yeraltı savaşları da başlamış oldu. İki tarafın lağımcıları da ne pahasına olursa

olsun ölümüne savaşıyor, kaybedeceğini anlayınca tüneli ateşe vererek veya patlatarak diğer tarafın

kazanmasını engelliyordu. Bu şekilde tünel savaşları da bir sonuç vermiyordu.

Haliç'e indirilen donanma, kapısı kapalı şehirde başlayan kıtlık,

yeraltındaki savaşlar ve surlardan yüksek yürüyen kuleden

sonra Osmanlı ordusunun son hücum için hazırlıkları

başlamıştı. 23 veya 24 Mayıs günü II. Mehmed, eniştesi

İsfendiyaroğlu Kasım Bey'i İmparator Konstantin'e elçi olarak

gönderdi. Elçi ile giden teklifte teslim olmaları halinde

Konstantin ve ailesinin arzu ettikleri yere güvenle gidebileceği,

halkın canına ve malına dokunulmayacağı, son olarak

Paleologos Hanedanı'yla dostane ilişkilerin kurulacağı ancak

teslim olmazlarsa imparator ve diğer asillerin öldürüleceği, şehir

halkının esir edileceği, orduya yağma için müsaade verileceği

belirtiliyordu. İmparator Konstantin ise “Şehri sana teslim

etme konusuna gelince, bu ne benim ne de başka

birinin yapabileceği bir şeydir. Daha açık konuşmak

gerekirse, bunun için hepimizi öldürmen gerekiyor.

Bu, senatomuzun oy birliğiyle aldığı karardır.

Direneceğiz. Bu uğurda ölmeye de hazırız." sözleriyle bu

teklifi net bir şekilde reddetti.

27 Mayıs’ta 3 kola ayrılan Osmanlı ordusu bir araya toplandı. 29 Mayıs’ta son hücumu yaparak öğle

saatlerinde şehir ele geçirildi. Ayasofya'nın önüne gelen II. Mehmed, secdeye kapanarak toprağı

öptü ve kıtlıktan dolayı iyice yıpranmış olan yerli halkın canlarına dokunulmaması emrini verdi. ll.

Mehmed, 21 yaşında İstanbul'u fethederek 1480 yıllık Roma İmparatorluğu'nun varisi olan Doğu

Roma İmparatorluğu'na son vermiş, bu kutlu zaferden sonra İstanbul’un fatihi, Fatih Sultan

Mehmet Han olmuştu.

Hacer Kazan

Sayfa | 19


B

TROCADERO VE BANDIRMA

izler gibi birçok ulus en parlak zaferlerini steplerde, ovalarda elde etmiş, kara

piyadesiyle, süvarisiyle öne çıkmış böyle tanınmış bilinmiştir. Hal böyleyken hikayenin

en can alıcı bölümleri bazen engin sularda yazılmış, bazı gemilerin dümeni tarihin akışının

ters istikametine doğru kırılmıştır. Nusret böyledir mesela. Gazi Alemdar, Hamidiye,

Kocataş, Ertuğrul böyledir. Savaşlarda ya da siyasi ilişkilerde öne çıkıvermişlerdir.

93 Harbi olarak da bildiğimiz 1877-78 Osmanlı Rus harbi sırasında Glasgov’da inşası tamamlanan

yük gemisi Trocadero da kıracaktı dümeni, talihi, tarihi, zamanı. İskoçya’dan Yunanistan’a satılıp

Kymi adını aldığında XIX. asır sonlanmak üzereydi. Ki bu yüzyıl bir imparatorluklar mezarlığıdır.

Definleri XX. asra sarkan ölü imparatorluklar çağı. İşte bu telaşeli ölüm ve doğum çığlıkları arasında

1894’te Osmanlı hükümeti tarafından satın alındı. Tekirdağ’dan İstanbul’a, Çanakkale’den

Balıkesir’e Marmara’da yük taşıdı yolcu taşıdı. Adı önce Panderma sonra Bandırma oldu. Bandırma

olunca herkes tanır onu ama bizim hikayemizi başlatan bu gemi ağır kazalar atlatmış onarımlar

geçirmiş 40 yaşında bir emektardı. En kıymetli yolcuyla en unutulmaz yolculuğuna başlarken

Bandırma, Cihan Harbi bitmiş, kan ve ateş çok daha yakınlarda Anadolu’da, İstanbul’da ve bizim

olan her yerde hüküm sürüyordu. 16 Mayıs’ta İsmail Hakkı (Durusu) kaptanlığında yolcularını aldığı

Kızkulesi açıklarından hareket ederken ahval ve şerait işte böyleydi. Toplamda 79 kişiyi taşıyan

Bandırma 19 Mayıs’ta Samsun’a ulaştığında ise o eşsiz anın hem Mustafa Kemal Paşa’nın hem de

Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum günü olduğunu kimse bilmiyordu.

1925’te hurdaya çıkarılarak parçalanan Bandırma İstiklal Harbi’mizin siren sesidir, ilanıdır,

başlangıcıdır. Anmamak olmazdı…

Meral Çağışlar

Sayfa | 20


Azmin Öyküsü

BENAZİR

BUTTO

B

enazir Butto 21 Haziran 1953 tarihinde

Pakistanlı zengin ve soylu bir aileden

gelen Zülfikar Ali Butto ile İranlı bir iş

adamının kızı olan Begüm Nusret’in ilk

çocukları olarak Karaçi’de dünyaya geldi.

Doğan çocuğa ‘eşsiz’ anlamına gelen Benazir

ismi koyuldu.

Benazir Butto, bilim ve sanatla iç içe

yetiştirildi. Babasının devlet başkanı olduğu

dönemde Harvard ve Oxford üniversitelerinde

eğitim gördü. Ancak 1971 yılında Harvard’da

lisansa başladığı dönemlerde Hindistan’ın

Doğu Pakistan’a asker gönderdiği ve

babasının Batı Pakistan Savunma Bakanı

olarak Birleşmiş Milletler ile temas kurmak

üzere New York’a gitmek zorunda kaldığı bu

yılda üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı.

Daha sonra 1973 yılında Harvard

Üniversitesi'nde lisans eğitimini, 1977 yılında

ise Oxford Üniversitesi'nde Uluslararası

Hukuk ve Diplomasi buttp dallarında yüksek lisans

eğitimi tamamladı.

buttp

Benazir Butto, üniversiteyi bitirdikten sonra

Pakistan'a geri döndü. Hayatı 1977 yılından

sonra değişmeye başladı. O yıllarda babasının

ismi çeşitli yolsuzluk iddialarıyla ve siyasetçi

Ahmed Raza Kasuri’nin ölümüyle anılır oldu.

Sonrasında ordu babasını devirdi ve babası

hapse atıldı. Benazir Butto, hapse atılan

babasını 2 yıl boyunca haftada sadece 1 kez

görebildi. 4 Nisan 1979’da ise annesiyle

beraber babasıyla vedalaşmaları için

hapishaneye çağrıldı ve babası asılarak idam

edildi. Babasının idam emrini veren yönetim

tarafından ailesine ve kendisine ev hapsi

cezası verildi. Ardından 1980 yılında da erkek

kardeşi Şahnavaz da şüpheli bir şekilde

Paris’te öldürüldü. Benazir Butto, 1984 yılında

yurt dışına çıkmasına izin verilmesiyle, Büyük

Britanya'ya taşındı ve oradaki sürgün

yaşamında babasının kurduğu muhalefet

partisi olan Pakistan Halk Partisi'nin

liderliğini yaptı.

BENAZİR BUTTO VE BABASI ZÜLFİKAR ALİ BUTTO

Sayfa| 21


Benazir Butto, 1987 yılında çimento fabrikatörü olan

Asıf Ali Zerdari ile evlendi. Bilavel, Bahtiyar ve Asife

adlarında 3 çocukları oldu.

Siyasete atılan Butto, darbenin Butto ailesine ve halka

neler yaşattığını dile getirdi. Batı dünyası da Zülfikar Ali

Butto’ya haksızlık yapıldığının savunarak Benazir

Butto’yu destekledi. Halkın desteğini arkasına aldı ve

ülkesi Pakistan’a geri dönmek istedi. Ülkesine ancak

askerî cuntanın şefi yani darbeci Ziya-ül Hak'ın

ölümünden sonra dönebildi. Döndüğünde güçlü ve

potansiyel bir liderdi. Ziya-ül Hak'ın 1988'de ölümünden

sonra Pakistan'da, 1977 yılından beri ilk kez serbest

seçimler yapıldı. 19 Kasım 1988 tarihindeki bu

seçimlerden galibiyetle ayrılan Butto, 35 yaşında, İslam

dünyasının ilk kadın başbakanı oldu. 2 Aralık'ta başbakan

olarak göreve başladı. Yoğun yolsuzluk suçlamaları

altında kalan Butto hükûmeti 20 ay kadar sonra, askeri

güçlerin desteğindeki dönemin devlet başkanı Gulam

İshak Han tarafından, yeni seçimlere gidileceği

gerekçesiyle devrildi. Butto aleyhindeki suçlamalar

yargıya yansımadı.

Yeni hükûmeti Navaz Şerif kurdu. 1993

yılında Pakistan’da tekrar seçim sandıkları

kuruldu. Benazir Butto tekrar ülkesinin

başbakanı seçildi. Ancak Benazir

Butto’nun hükümeti, yoğun yolsuzluk

suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı ve

Benazir Butto hükümeti, 3 yıl sonra,

devlet başkanı Faruk Leghari tarafından

düşürüldü. Yüksek mahkeme de devlet

başkanının kararını onayladı. Eşi ve

kendisi zimmetine 1.5 milyon dolar

geçirmekle suçlandı. Darbelerle devrilse

ve her türlü suçlarla suçlansa da Butto ve

eşi Zerdari hakkındaki suçlamaların

doğruluğu kesinleşmedi ve suç teşkil

edecek bir dosya bulunamadı.

Butto'ya yönelik eleştirilerin başlıca

kaynağı, hakkındaki yolsuzluk suçlamaları

ve Butto'nun reformları sonucu güçlerini

yitirmeye başlayan Pencab bölgesindeki

zengin toprak sahipleri ve bu bölgenin

seçkinleriydi. Butto eski derebeylik 1

sistemine karşı mücadele etti ve bu

sistemin Pakistan'ın istikrarı önündeki

engel olduğunu ifade etti.

Sonrasında eşi Asıf Ali Zerdari’ye 8 yıl

hapis cezası verildi. 1999 yılında, Pervez

Müşerref'in liderliğinde gerçekleşen askerî

darbe sonrasında Pakistan'ı terk etmek

zorunda kaldı ve sürgüne gönderildi.

Birleşik Arap Emirlikleri'nin Dubai

emirliğine yerleşti. Daha önce Londra’da

yaşadığı sürgün hayatının bir benzerini

burada yaşamaya başladı. Sürgün

döneminde iki kardeşini kaybetti. Ölen

kardeşlerinden biri olan Murtaza’yı

kendisine rakip olarak gördüğü için

öldürttüğü suçlamasıyla karşı karşıya

kaldı.

“Demokrasi en iyi rövanştır.”

B. Butto

1

Siyasal ve askeri gücü elinde bulunduran, toprağın mülkiyetine veya imtiyazına sahip olan bir senyörler sınıfı

ile bu sınıfa bağımlı köleler sınıfının oluşturduğu idari düzen.

Sayfa | 1

Sayfa| 22


2002 yılında Pervez Müşerref, Benazir Butto'nun tekrar başbakanlık görevine gelmesini engellemek

amacıyla başbakanların en fazla iki dönem görev yapabileceğini yazan bir kanun hazırlayarak

anayasa değişikliği yaptı. 2007 yılında Benazir Butto’ya karşı olan sert tutumundan yumuşayan

Pervez Müşerref, Benazir Butto'yla Pakistan'a geri dönmesine zemin hazırlamak üzere müzakerelere 1

başladı. Böylece Benazir Butto için 2008’in Ocak’ında yapılacak olan başbakanlık seçimlerine

muhalefet lideri olarak katılma fırsatı oluştu. Butto hakkında açılan davaların o zamana kadar

sonuçlanması bekleniyordu.

Seçim çalışmalarına katılmak üzere Pakistan'a dönüş kararı

alan Butto'ya karşı özellikle El-Kaide terör örgütünün saldırı

tehdidinde bulunması üzerine Müşerref, Butto'nun dönüşünü

ertelemesini ve yüksek mahkemenin kendisiyle ilgili af istemine

ilişkin kararını beklemesini istedi. Bu isteğe uymayan Benazir

Butto, 18 Ekim 2007 gecesi, 8 yıllık sürgünden sonra ülkesi

Pakistan'a geri döndü. Destekçilerinin sevgi gösterileriyle

karşılanan Butto aynı gün bombalı bir suikast girişiminin hedefi

oldu. Bu saldırı Karaçi kenti yakınlarında gerçekleştirildi.

Saldırıda 138 kişi ölürken 248 kişi de yaralandı. Neyse ki

Benazir Butto yara almadan kurtuldu. Ancak demokrasi

mücadelesi vermekten asla geri durmayacağını ısrarla söyleyen

Butto, seçim çalışmalarına halktan aldığı destekle devam etti.

Artık Benazir Butto’nun başbakan seçilmesine kesin gözüyle

bakılıyordu. Fakat Benazir Butto, babasının ölümünden 28 yıl

sonra, 54 yaşındayken, 27 Aralık 2007 tarihinde düzenlenen

ikinci saldırıda ilki kadar şanlı olamadı. Ravalpindi'de Pakistan Halk Partisi’nin düzenlediği seçim

mitingi sırasında gerçekleştirilen suikast saldırısında öldürüldü. Elinde silah bulunan adam mitingin

ardından aracının açılır tavanından çıkıp halkı selamlamakta olan Butto'nun aracına yaklaşarak üç el

ateş etti ve diğer bir saldırgan da üzerindeki patlayıcıyı patlattı. Kimileri başını patlamanın etkisiyle

arabaya çarparak öldüğünü söylerken kimileri de boynundan vurularak öldüğünü söylemektedir. Bu

saldırıda Benazir Butto ile 28 kişi öldü ve en az 100 kişi yaralandı. Benazir Butto'nun yerel saatle

18.16'da öldüğü açıklandı. Onu kimin öldürdüğü ve kimin emri tarafından öldürüldüğü ise hala bir

sır perdesi. Butto'nun ölümünden sonra, devlet başkanı Pervez Müşerref, ülkede üç günlük yas ilan

etti. 8 Ocak 2008'de yapılması planlanan Pakistan genel seçimleri öncesinde gerçekleşen suikastin

ardından ülkedeki demokrasinin geleceği konusunda endişeler doğdu. Ülkede alınan bir karar

neticesinde seçimler 18 Şubat 2009 tarihine ertelendi.

Bu suikast sonucunda İslam dünyasının ilk kadın başbakanı Benazir Butto, cesaretinin ve azminin

bedelini canıyla ödemiş oldu. Ancak arkasında onu hala sevgi ve saygıyla yad eden bir Pakistan halkı

ve azmiyle örnek alınabilecek güçlü bir kadın bir kişiliği bıraktı.

“Bir insanı öldürebilirsiniz

ancak bir fikri öldüremezsiniz.”

B. Butto

İrem Mehmedoğlu

1

Görüşme, danışma, fikir alışverişi.

Sayfa| 23

Sayfa | 1


AKREPLERLE GEZEN TANRIÇA: İSİS

M

ısırlıların kedilere taptığını hepimiz biliriz,

hatta Bastet 1 adında bir Kedi Tanrıçaları

olduğunu da. Ancak çoğumuz Mısırlılar için

önem taşıyan bir hayvan daha olduğunu unuturuz:

akrepler! Eski Mısırlılar akreplerin ne kadar zehirli

olduğunu bilir ve bu yüzden Predynastic Çağdan

(Hanedan Öncesi Mısır Çağı) 2 beri akreplere saygı

gösterir, taparlarmış. Tanrıça Serqet’in 3 sembolü ve en

ünlü krallarının birinin lakabının akrep olmasının da

sebebi budur. Mısırlıların akreplere olan derin saygısını

kanıtlayan birçok delilden bir tanesi de “İsis ve 7 Akrep”

efsanesidir. Peki, Mısır’ın en güçlü Tanrıçalarından biri

olan İsis nasıl olmuş da 7 akrebe sahip olmuş, hadi

inceleyelim!

Tanrıça İsis; sihir, annelik, doğurganlık, ölüm, iyileşme, yeniden doğma gibi birçok kavramın

Tanrıçasıymış. Kocası Osiris ise yaşam ve dirilişin Tanrısıymış. Karı koca Mısır’ı büyük bir denge ve

düzen içinde yönetirlermiş. Fakat bu yönetimden bir kişi hoşnut değilmiş: savaş ve kaos Tanrısı Set.

Set kardeşi Osiris’i çok kıskanır ve onun tahtını ele geçirmeye çalışırmış. Set bir gün karısı Nephthys

ile bir şenlik düzenlemiş ve bu şenlik sırasında hain bir plan kurarak kardeşi Osiris’i öldürmüş.

Osiris’in ölüm haberini alan İsis’in dünyası başına yıkılmış

çünkü İsis hamileymiş ve Set’in, yeni doğacak çocuğu da taht

için bir engel olarak görüp öldüreceğini biliyormuş. Bu yüzden

İsis kaçmaya ve saklanmaya çalışmış. Ancak Set de en az İsis

kadar güçlü bir Tanrıymış, İsis’in saklandığı yeri kolayca

bulmuş ve Tanrıçayı bir çıkrığın başına hapsetmiş.* İsis, bu

çıkrık ile kocası Osiris’in kefenini dikmeye zorlanmış. Tanrıça

bu işkence sırasında hamile olduğu gerçeğini Set’ten saklamayı

başarabilmiş. Bu sırada Ay’ın ve bilgeliğin Tanrısı Thoth

çocuğun varlığından haberdarmış. Set’in çocuğun varlığını

öğrendiğinde çocuğa yapabileceği işkenceleri düşünüp İsis’e

acıyan Thoth, Tanrıçayı çıkrıktan kurtarmış ve İsis’e bir

bataklıkta saklanmasının iyi bir plan olabileceğini, Set’in

kendisini orada bulamayacağını söylemiş. Ayrıca kadına

korumalık yapmaları için en acımasız 7 akrebini

görevlendirmiş: Tefen, Befen, Mestet, Mestetef, Petet, Thetet

ve Matet.

İsis, Thoth’a yardımları için teşekkür etmiş ve bataklığa doğru

yola koyulmuş. Bataklığa giden yol çok uzunmuş. Tanrıça gece olduğunda çöl soğuğunda aç, susuz

dayanamayacağını anlamış ve yaşlı bir dilenci kılığına girerek Nil Nehri 4 yakınlarındaki küçük bir

kasabaya yardım istemeye gitmiş.

1

Bast (Bastet, Baset, Ubasti veya Pasht) Mısır Mitolojisinin kedi Tanrıçasıdır.

2

Hanedan öncesi Mısır, (Hanedan öncesi Mısır - Antik Mısır) medeniyetinde firavunlar öncesi döneme verilen isim.

3

Selket (ya da: Selchis, Serket, Selkis, Selkhit, Selkit, Selqet, Serket-hetyt) Mısır mitolojisinde akrep tanrıçadır.

4

Nil nehri, Dünyanın en uzun nehridir (6.650 km).

Sayfa | 24


Tanrıçanın karşısına ilk olarak kocaman bir malikane çıkmış. Malikanenin sahibi kasabanın sayılı

zenginlerinden Usert Hanım’mış. Usert zenginmiş zengin olmasına ancak burnu çok havada

biriymiş. İsis’in yardım isteyen ve yanında yedi akreple gezen dilenci kılığını kapısında gören Usert,

Tanrıçayla dalga geçmiş ve kapıyı Tanrıçanın yüzüne çarpmış. İsis çok üzülmüş ve yoluna devam

etmiş. Bu sefer karşısına, kılığına girdiği türden bir dilencinin oturabileceği nitelikte, üflesen

yıkılacak bir gecekondu çıkmış. Gecekondunun sahibi fakir bir balıkçı kızmış. Balıkçı kız yaşlı

teyzeyi kapısında görünce onun haline çok üzülmüş ve o ile yedi akrebini evine davet etmiş. Balıkçı

kız Tanrıçaya elinde olan balıklarla güzel bir yemek hazırlamış ve ona evinde bir yatak vermiş.

Akrepleri de evinin kilerinde saklamayı teklif etmiş.

Akrepler her ne kadar Tanrıça ile kalacak bir yer

bulmuş olsalar da Usert’e kabalığından dolayı çok

kızgınlarmış, bu yüzden ondan bir intikam almaya

karar vermişler. İsis ve balıkçı kızın uyuduklarından

emin olduktan sonra 6 akrep birleşmişler ve

üzerlerindeki tüm zehri en güçlü akrep olan Tefen’e

vermişler. Tefen, güçlenmiş haliyle gecekondudan

çıkmış ve Usert’in evine gizlice girmiş. Tefen’in ilgisini

çeken ilk kişi Usert’in mışıl mışıl uyuyan oğlu olmuş.

Tefen çocuğun yatağının yanına gelmiş ve oğlanı

sokup gecekonduya geri dönmüş.

İsis ve balıkçı kız sokaktan gelen boğuk bir çığlıkla yataklarından fırlayıp sokağa çıkmışlar. Çığlığın

sahibi zehirlenen oğlunu göğsüne yaslamış olan Usert’miş. Tanrıça, çocuğun zehirlendiğini

gördüğünde bunda yedi akrebin bir parmağı olduğunu anlamış ve her ne kadar Usert ona kaba

davranmış olsa da İsis hasta çocuğu kucağına alıp şu efsunlu sözleri söylemeye başlamış: “ Ey

Tefen’in zehri, çocuktan çık ve yere düş! Befen’in zehri; ilerleme daha öteye, nüfus etme, çık ondan

ve yere düş! Yüce Büyücü Kadın, “Sihirlerin Sözcüsü olarak söylüyorum! Ey Mestet’in zehri, geri

çekil! Mestetef’in zehri, yavaşla! Petet ve Thetet’in zehri, yükselme! Matet’in zehri, uzaklaş!”

Çağırdığı her akrebin ismiyle birlikte o akrebin zehri etkisiz hale gelmiş ve çocuk yeniden hayata

dönmüş. Oğlunun canlandığını gören Usert sevinçten havalara uçmuş ancak evinden kovduğu ve

kaba davrandığı kişinin yüce Tanrıça İsis olduğunu fark edince çok pişman olmuş ve bütün mal

varlığını İsis’e takdim etmiş. İsis ise bütün bu zenginliği evinin kapısını kendisine açan balıkçı kıza

hediye etmiş.

Mısırlılar o günden sonra akrep ısırıklarını

tedavi etmek için lapa yapmayı

öğrenmişler. Bu lapayı yaparken de aynı

İsis’in oğlanı iyileştirirken söylediği gibi

sihirli ilahiler okumaya başlamışlar.

Mısır’ın ücra köşelerinde bu gelenek halen

sürdürülür. Mısırlılar bu ve diğer birçok

halk hikayeleri sayesinde akreplerin ne

kadar tehlikeli bir canlı olduğunu anladılar

ve onlara büyük saygı duydular. Eğer bir

gün Mısır’a giderseniz, piramitlerin 1 içinde

halen akrep desenleri bulabilirsiniz!

Dilan Aslan

1

Piramit (Yunancada: πυραμίς 'pyramís')[1] dış yüzeyleri üçgen olan ve üstte tek bir noktada birleşen ve şekli geometrik

anlamda kabaca bir piramit halindeki bir yapıdır.

Sayfa | 25


GÖKAY TARİH FİLM KÖŞESİ

DR. STRANGELOVE

SOĞUK SAVAŞ'IN ABSÜRT ANLATISI

GÜZEL EYLÜL ÜNYILDIZ


DR. STRANGELOVE

Paths of Glory, Full Metal Jacket ve

Doctor Strangelove filmleriyle savaş

dünyasına başka perspektifle bakan

Kubrick, çektiği filmlerde duygu sömürüsü

ya da cephede yaşananlardan çok

etkileriyle ilgilenmiştir. Doctor

Strangelove’da ise Soğuk Savaş döneminde

politikacıların absürtlüklerini ve alakasız

saçma kararlarını kendi deyişiyle “kabus

komedi” (nigtmare comedy) yoluyla

anlatır. Kubrick’e esin kaynağının

gelmesinin nedeni, 1950’lerin sonuna

doğru karşılığını nükleer savaş olgusunu

alan dile getirilmeyen korkudur. Bu korku

filmin ana temasını oluşturur.

“Caydırıcılık, düşmanın zihninde saldırı

korkusu yaratma sanatıdır.”

Filmin tamamını kaplamış bu korku,

hayatında bir kere iktidarsızlık problemi

yaşamış olan General Ripper’ın Rusları

bombalama emri verdiği anda başlar.

Kendi problemlerini ve iç sorunlarını

kabullenememiş General, sorunu kendinde

değil düşmanında arar. Filmin başında

Rusların Mahşer Günü silahından

bahsedilir. Bu silahı yapmak, halkın

ihtiyacı olan şeyleri yapmaktan daha ucuza

geldiği için yapılmıştır. Bütün dünyayı yok

edeceği konuşulan bu silahın varlığını

öğrenen Amerikan Hava Kuvvetleri,

Rusların bunu patlatmaması için bir Rus

elçisiyle görüşmeye karar verirler. Hem

Rusya’ya saldırı planı düzenleyen hem de

silahı patlatmaması için Rusları ikna

etmeye çalışan bir Amerika var önümüzde.

Kubrick, bu korku ve telaş durumunun en

iyi kara mizahla anlatılabileceğini

düşünür. Politikacıların dışarıdan

bakıldığında nasıl acınası ve komik

durduklarını bizlere yansıtır. Tek işleri,

güç gösterisi yapmak olan, yönettikleri

toplumun durumunu düşünmeyen bu

insancıkların, elbette ki tek bildikleri

bombalamak ve yok etmek. Bize bunlar bu

filmde minimal ve sakin bir düsturda

verilir. Nazik bir tonda işlenir filmin

replikleri.

Doctor Strangelove, filmde sadece iki defa

görülür. Birincisi; eğer Amerika bu

saldırısında başarılı olursa Rusların silahı

ateşleyeceğini açıklar. İkincisinde ise –

ikinci görünüşü filmin son sahnesidir- ;

bombanın patlama durumunda

mağaralara saklanılabileceğini ve birkaç

yüz bin insanın hayatta kalabileceğini

anlatır. Kimin kurtulacağına ise bilgisayar

karar verecektir. Sıradan insanlar, yeni

kurulacak Amerika’da yer almayacaktır.

Bu nasyonalizmi ve faşizmi çağrıştırır.

Nitekim Doctor da zaten başkana sürekli

“Mein Führer” diyen eski bir nazidir.

- Mandrake, sen hiçbir komünisti su

içerken gördün mü?

+ Hayır, gördüğümü söyleyemem Jack.

- Votka, tek içtikleri şey bu, değil mi?

Hiç su içmezler.

Konuyu toparlamak gerekirse, Doktor

Strangelove iyi gözlemlere dayalı ve her ne

kadar absürt desek de içinde gerçeklik payı

olan bir film. Ataerkil toplumda aslında

hepimizin nasıl şakalara kurban gittiğini

vurguluyor. Hepimiz sadece birtakım

insanların elindeki fareleriz. Kubrick’in

pesimizmi ve şakacılığıyla film bir başyapıt

halini alıyor. Ruth Cain’in de dediği gibi

“Kubrick insan ırkıyla, kendini aptal

düşürebildiği için -din, dil, ırk ayrımı

gözetmeksizin- istisnasız hepimizle dalga

geçiyor.” Aynı zamanda, Peter Sellers’ın üç

farklı karakterini canlandırarak sergilediği

şahane performansı da görülmeye değer.

Doktor Strangelove or: How I Learned to

Stop Worrying and Love the Bomb

trajikomik izlenmesi gereken bir film.

Sayfa | 27


GÖKAY TARİH KİTAP KÖŞESİ

A. ENES ATALAY


B

RÜZGÂR GİBİ GEÇTİ – MARGARET MITCHELL

ir yazarın ilk ve tek kitabı fakat günümüze kadar gelmiş bir başyapıt.

Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en karanlık döneminde, kuzeyin ve

güneyin savaşında; aşkın, entrikanın, köleliğin ve pek çok şeyin anlatıldığı bir

kitap Rüzgâr Gibi Geçti. Aynı zaman da filme çevrilmiş ve şu an Amerika da

İncil’den sonra en çok okunmuş ikinci kitap.

Scarlett O’Hara Güneye sonradan gelen, etrafına erkeklerin doluştuğu zengin bir ailenin

güzel kızı. Fransız annesi ve annesine çeken kız kardeşleri gibi daha nazik ve iyimser biri

olmak isterken, İrlandalı babası gibi dobra olan bir kız. Diğerlerinin aksine -döneminin

gerektirdiği- erkeklere karşı olan tapınma duygusuna karşı gelen ve kendi çıkarları olmadığı

sürece erkeklere minnettarlık göstermeyen bir kız.

Bu kızımız ailesi ve beyaz-siyahi kölelerle birlikte, babalarının Tara adını verdiği çiftlikte

yaşamaktalar. Onlar gibi pek çok varlıklı kişilerle birlikte aynı kasabada yaşarlarken, bu

kasaba gelenekleşmiş olan balodan baloya da koşturmaktalar. Yine bu balo günlerinden

birindeyken resmen savaşın başladığı duyurulmuş ve taburlar toplanmaya başlamıştır. Ama

Scarlett o baloda onun için farklı bir gerçeği de öğrenmiştir: âşık olduğu adamın, kuzeniyle

evleneceğini.

Aslında Scarlett önceden söylentiler duymuştu fakat baloda bu söylentiler doğrulanmış

oldu. Aşkının evleneceğini öğrenen Scarlett vazgeçemeyeceğinden onu tekrar elde etmek

için belli yollara başvuracaktı. Bu yollardan birisi de aşık olduğu adamın eşinin kardeşi ile

evlenmekti. Bu hazin savaşın kendisinden eşini alacağından bir haber olan Scarlett

saplantılı aşkı için mücadele etmekten vazgeçmeyecekti.

Scarlett aşkına kavuşmaya çalışırken o savaş döneminde bile boş durmuyor ve kendine

kalan mirasları en iyi şekilde değerlendirip pek çok kadına iş gücü sağlayarak güçlü kadınlar

ortaya çıkarıyor.

Peki ya tüm bunlar yaşanırken Scarlett kendi aşkından emin miydi? Gerçekten kimi

sevdiğini biliyor muydu? Bu soruların cevapları tabii ki de kitabın sürükleyici ve betimleyici

sayfalarının arasında.

Sayfa | 29


TEŞEKKÜRLER...

Tasarımcılarımız;

Naciye Havan ve Esmanur Aslan

Ed törümüz;

Hacer Kazan

Tar h Öğretmenler m z;

Meral Çağışlar

Abdullah İşçi

Ceyda Güngör

B l ş m Öğretmen m z;

Sezer Yalçın


Kaynakça

Uzay Yarışı ve Soğuk Savaş

• Wikipedia. Uzay Yarışı.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Uzay_Yar%C4%B1%C5%9F%C4%B1

• Wikipedia. Oppositon to United States Involvement in the Vietnem War.

https://en.wikipedia.org/wiki/Opposition_to_United_States_involvement_in_the_Vietnam_Wa

r

• Wikipedia. Vietnam Savaşı. https://tr.wikipedia.org/wiki/Vietnam_Sava%C5%9F%C4%B1

• İNSAMER. Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi.

https://insamer.com/tr/amerikada-ayrimci-politikalar-ve-siyahi-mucadele-tarihi_542.html

• Euronews. Yıkılışının Üzerinden 31 Yıl Geçen Berlin Duvarı Hakkında Bilmeniz Gerekenler.

https://tr.euronews.com/2020/11/09/yikilmasinin-uzerinden-30-yil-gecen-berlin-duvarhakkinda-bilmeniz-gerekenler

• Evrim Ağacı. Uzay Yarışı: Sovyet Birliği ve ABD Arasındaki Yarışın Nefes Kesen Hikayesi.

https://evrimagaci.org/uzay-yarisi-sovyetler-birligi-ve-amerika-birlesik-devletleri-arasindakiyarisin-nefes-kesen-hikayesi-8376

• Netflix, History 101, INT Productians, 2020. https://www.netflix.com/tr/title/81116168

Ölümsüz Adam: Grigori Rasputin

• Britanicca. Grigori Rasputin. https://www.britannica.com/biography/Grigory-Yefimovich-

Rasputin

• Wikipedia. Grigori Rasputin. https://en.wikipedia.org/wiki/Grigori_Rasputin

• History. Rasputin is Murdered. https://www.history.com/this-day-in-history/rasputin-ismurdered

• Wikipeida. Khlyst. https://en.wikipedia.org/wiki/Khlysts

• TED-Ed. The Mysterious Life and Death of Rasputin- Eden Girma.

https://www.youtube.com/watch?v=4dEf1ep3O9I

Zirvedeki Mezar: Nemrut Dağı

• Flaherty, Joseph. Nemrut: Kralların ve Tanrılarının Taşlaştığı Yer, BBC News Türkçe (BBC Travel),

2017. https://www.bbc.com/turkce/vert-tra-38828687

• Yaşar, Mesut. Nemrut Dağı Kutsal Alanı:1.Antiochos’un Dehası (The Holy Momument of Mount

Nemrut:1.Antiochos ‘s Genius). Malatya: İnönü Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi,

Resim Bölümü, Araştırma Makalesi, 2019. https://dergipark.org.tr/tr/download/articlefile/759763

• Acar, Gülcan. Nemrut. Ankara, GAP Dairesi Kültür Yayınları Serisi(Başbakanlık Güneydoğu

Anadolu Projesi, Bölge Kalkındırma Dairesi Başkanlığı), 2017.

https://www.kalkinmakutuphanesi.gov.tr/

• Özkan, Süleyman. İzmir: Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Eski Çağ Tarihi

Anabilim Dalı, Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt 8, Sayı 1, 1993.

https://dergipark.org.tr/tr/pub/egetid/issue/5035/68573

Sayfa | 31


• Vikipedi. Kommagene Krallığı.

https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Kommagene_Krall%C4%B1%C4%9F%C4%B1

Taht Oyunları

• EKREM, Nuraniye Hidayet. “Göktürk Prensesi ve Çin İmparatoriçesi Asena’nın (Aşina/Ashina)

Kayıp Altınları”. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi 57-89 (2020)

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1218449

• KALKIR, Nurcan - BAŞKAN Selma “Göktürk Kağanlarının Kültürden Uzaklaşma Eğilimi ve

Sebepleri: Taspar Kağan ve İşbara Kağan”. Tarih İncelemeleri Dergisi 34/2 (2019)

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/892319

• ERKOÇ Hayrettin İhsan. Eski Türklerde Devlet Teşkilâtı (Gök Türk Dönemi). Hacettepe

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2008.

https://www.researchgate.net/profile/Hayrettin-Ihsan-

Erkoc/publication/291333417_Eski_Turklerde_Devlet_Teskilati_Gok_Turk_Donemi_State_Orga

nization_of_the_Ancient_Turks_The_Turk_Qaganate_Period/links/58ac6b22458515335396f53

b/Eski-Tuerklerde-Devlet-Teskilati-Goek-Tuerk-Doenemi-State-Organization-of-the-Ancient-

Turks-The-Tuerk-Qaganate-Period.pdf

• Taşağıl, A. (1999). Gök-Türklerin Sonu ve Belgeleri. BELLETEN, 63 (236), 23-42.

https://dergipark.org.tr/tr/pub/ttkbelleten/issue/60534/889967

• İkizkare. Göktürkler. https://ikizkare.com/makale/gokturkler/895

• Prof. Dr. Ahmet Taşağıl. Çinli Diplomat Ch’ang Sun-Sheng

https://ahmettasagil.wordpress.com/makaleler/cinli-diplomat-chang-sun-sheng/

Benazir Butto

• Wikipedia. Benazir Butto. https://tr.wikipedia.org/wiki/Benazir_Butto

• Bianet. Benazir Butto Kimdir. https://m.bianet.org/bianet/siyaset/103840-benazir-butto-kimdir

• Mecra. İlk Müslüman Kadın Başbakan: Benazir Butto.

https://www.youtube.com/watch?v=FRsgGY3uSjo&t=190s

• Kim O. Tarihin en güçlü Müslüman Kadını: Benazir Bhutto

https://www.youtube.com/watch?v=NGvsq1oW36k

Akreplerle Gezen Tanrıça: İsis

• Wikipedia. Piramit. https://tr.wikipedia.org/wiki/Piramit

• Wikipedia. Nil. https://tr.wikipedia.org/wiki/Nil

• Wikipedia. Hanedan Öncesi Mısır.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Hanedan_%C3%B6ncesi_M%C4%B1s%C4%B1r

• Wikipedia. Selket. https://tr.wikipedia.org/wiki/Selket

• Wikipedia. Bast. https://tr.wikipedia.org/wiki/Bast

• Wikipedia. Antik Mısır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Antik_M%C4%B1s%C4%B1r

• Wikipedia. Osiris. https://tr.wikipedia.org/wiki/Osiris

• Britannica, The Editors of Encyclopaedia. "Thoth". Encyclopedia Britannica, 13 Feb. 2020,

https://www.britannica.com/topic/Thoth. Accessed 24 March 2021

Sayfa | 32


• World History Encyclopedia. Set (Egyptian God)

https://www.ancient.eu/Set_(Egyptian_God)/#:~:text=Set%2C%20also%20known%20as%20Set

h,presided%20over%20fertility%20and%20childbirth

• Storyboard That. Isis and the Seven Scorpions Comic.

https://www.storyboardthat.com/pt/storyboards/223b5aa5/isis-and-the-seven-scorpionscomic

• Raconteur - Mythology & History. Isis and the Seven Scorpions – Egyptian Mytologhy

https://www.youtube.com/watch?v=uF_2HHC8MKY&ab_channel=Raconteur-

Mythology%26History

• TED- Ed. The Egyptian Myth of the Isis and the Seven Scorpions – Alex Gendler.

https://www.youtube.com/watch?v=JycXLG6GeYk&ab_channel=TED-Ed

• TED- Ed. The Egyptian Myth of the Death of Osiris – Alex Gendler

https://www.youtube.com/watch?v=O5dXz1Tq_Yg&t=119s&ab_channel=TED-Ed

Kaotik Bir İktidarsızlık Öyküsü

• Hayal Perdesi. Aydınlanma Mitosu,Aklın Ölümü ve Dr. Garipaşk.

https://www.hayalperdesi.net/sinefil/21-dr-strangelove--aydinlanma-mitosu-aklin-olumu-ve-drgaripask.aspx

• Sosyal Bilimler. Savaşın Yıkıcılığına Dair Kubrick’ten Şen Şakrak Bir Satır: Dr. Strangelove.

https://www.sosyalbilimler.org/savasin-yikiciligina-dair-kubrickten-sen-sakrak-bir-satir-drstrangelove/

• Roger Ebert. Dr. Strangelove. https://www.rogerebert.com/reviews/great-movie-drstrangelove-1964

• The Guardian. Dr. Strangelove, Or How I Learned Stop Worrying and Love the Bomb review.

https://www.theguardian.com/film/2019/may/15/dr-strangelove-or-how-i-learned-to-stopworrying-and-love-the-bomb-review-stanley-kubrick-peter-sellers

Sayfa | 33



Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!