03.01.2015 Views

Amasra Medieval stories - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

Amasra Medieval stories - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

Amasra Medieval stories - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Karadeniz’in kucağında orta çağ masalları: <strong>Amasra</strong> <strong>Medieval</strong> <strong>stories</strong> in the midst of<br />

the Black Sea: <strong>Amasra</strong> Turizm uçuyor Tourism is flying Yeni çağrımız: “Sakin Şehir“<br />

Our new call: “Quite City“ Adile Sultan Sarayı Adile Sultan Palace


Dünya’nın biletini kesiyoruz!<br />

1.938 <strong>Seyahat</strong> Acentesi BiletBank sistemi üzerinden son dört yılda<br />

3.280.000 adet sorunsuz işlem gerçekleştirdi ve<br />

toplam 1.838.396 adet uçak bileti düzenledi.<br />

Teknolojimize ortak olun.<br />

• 797 Havayolu ve<br />

Low-Cost taşıyıcı<br />

• Online Rezervasyon-<br />

Biletleme-İptal-Değişiklik<br />

• 7/24/365 Çağrı Merkezi<br />

• Kendi Web Sitenizde<br />

Online Bilet Satış İmkanı (iframe)<br />

• BKM Denetimde Güvenli<br />

Kredi Kartı İşlemleri<br />

• Servis Ücreti Belirleme ve<br />

Taksitli Satış İmkanı<br />

www.rapidoajans.com<br />

Üyelik için: www.biletbank.com / basvuru@biletbank.com


‹çindekiler Contents<br />

14<br />

Karadeniz’in kucağında orta çağ masalları:<br />

<strong>Amasra</strong><br />

<strong>Medieval</strong> <strong>stories</strong> in the midst of the Black Sea:<br />

<strong>Amasra</strong><br />

Sayı: 315 / Eylül 2011 • Issue: 315 / 2011 September<br />

22<br />

Tarihe kayıt düşüyor: İnsan Koleksiyoncusu<br />

Making a note on history: The Human Collector<br />

38<br />

Adile Sultan Sarayı<br />

Adile Sultan Palace<br />

44<br />

Yazıyoooor 29 yüzyıldır yazıyor<br />

In the news for 29 centuries<br />

06<br />

Turizm uçuyor<br />

Tourism is flying<br />

28<br />

Yeni çağrımız: “Sakin Şehir”<br />

Our new call: “Quite City”<br />

52<br />

‘Romantik Prens’in muhteşem koleksiyonu<br />

Magnificent collection of ‘The Romantic Prince’<br />

56<br />

Sporun saygılısı<br />

The respectful of sports<br />

58<br />

Zor beğenenlere özel<br />

Special for those who are difficult to please<br />

60<br />

Kısa haberler<br />

News<br />

62<br />

THY Haberler<br />

THY News<br />

TÜRSAB<br />

TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹<br />

taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r<br />

Published monthly by<br />

ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES<br />

ISSN 1300-3364<br />

Yerel Süreli Yay›n/Local Periodical<br />

•<br />

TÜRSAB ad›na Sahibi<br />

Owner on behalf of TÜRSAB<br />

Başaran ULUSOY<br />

Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü/Managing Editor<br />

Feyyaz YALÇIN<br />

Yay›n Yönetmeni/Editor<br />

Ayşim ALPMAN<br />

TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü<br />

Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB<br />

Arzu ÇENG‹L<br />

Görsel Yönetmen/Art Director<br />

Özgür AÇIKBAŞ<br />

Çeviri/Translation<br />

Kemal PARLAR<br />

Bask›/Printing: Müka Matbaa<br />

Tel: (0.212) 549 68 24<br />

Bask› Tarihi/Print Date: Eylül/September 2011<br />

TÜRSAB<br />

Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56<br />

Dikilitaş Mah. Aş›k Kerem Sk.No: 42<br />

34349 Beşiktaş-‹stanbul/<strong>Türkiye</strong><br />

www.tursab.org.tr/e-mail:tursab@tursab.org.tr<br />

Editoryal ve Görsel Haz›rl›k<br />

Editorial and Visual Preparation<br />

BRONZ YAYIN<br />

Tel: (0.212) 244 85 37-38 Faks: (0.212) 244 85 34<br />

Pürtelaş mah. Güneşli sk. No:22 D:1<br />

34433 Cihangir-‹stanbul/<strong>Türkiye</strong><br />

bronzyayin@gmail.com<br />

TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member<br />

of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles and photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource.


BAŞYAZI<br />

editorial<br />

HAYALLERİ GERÇEK KILMAK<br />

TO MAKE DREAMS COME TRUE<br />

Eminim sizler de aynı duyguyu yaşıyorsunuz. Yaz ne çabuk<br />

geldi, geçti. Yılı ne kadar hızlı tükettik. Bazı durumlarda bu<br />

düşünce bir hayıflanma taşır. Zaman su gibi akıp giderken<br />

gerekeni yapamamış olmanın kaygısıdır bu. Ancak bizler,<br />

yani turizm ailesi için güzel bir telaş anlamına geliyor.<br />

Yılın, ayların nasıl bir bir tükendiğini anlamadık. Çünkü<br />

çok çalıştık. İlk yarı karnemizi de bu çalışmanın karşılığını<br />

gösteren sayılarla aldık. <strong>Türkiye</strong> pek çok alanda olduğu<br />

gibi, turizmde de dünyanın parlayan yıldızı. İlk altı aydaki<br />

verilere bakılırsa, bu yıl 30 milyon turist<br />

hedefine ulaşmamız hayal değil.<br />

İstanbul da, yine aynı şekilde tek başına 10<br />

milyon turist çıtasına çok yakın.<br />

Her zaman söylediğim gibi, bu başarı,<br />

yıllardır yanı başımızda gördüğümüz Kültür<br />

ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’dan<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin herhangi bir köşesindeki<br />

pansiyonun işletmecisine kadar bütün turizm<br />

ailesine ait.<br />

“İstanbul’da otel sayısı yetersiz” diye yola<br />

çıktığımızda sesimize kulak verenlere, birkaç<br />

yılda pek çok kaliteli oteli açanlara ait.<br />

I am sure you too have a similar feeling. How quickly the summer<br />

came and went. How fast has the year gone. In some cases this<br />

thought has a tinge of regret. This is the anxiety of not doing what<br />

is needed in the time that flows like water. But for us, the tourism<br />

family, this means a great flurry.<br />

We haven’t realised how the year, and the months, have passed<br />

one by one. Because, we worked hard. We received our first half<br />

report, full of figures indicating the reward for this work. Turkey<br />

is the shining star of the world in tourism as it is in many other<br />

areas. Having looked at the figures for the first six<br />

months, reaching the target of 30 million tourists<br />

this year is not beyond dreams.<br />

By the same token, İstanbul is very close to the bar<br />

that is 10 million tourists.<br />

As I always state, this success belongs to the whole<br />

of the tourism family, from Culture and Tourism<br />

Minister Ertuğrul Günay whom we’ve been seeing<br />

alongside us for many years to the ordinary<br />

pension proprietor in a corner of Turkey.<br />

It belongs to those who listened to us when we said<br />

‘number of hotels in İstanbul are inadequate’ as we<br />

set off on the road and opened numerous quality<br />

Dünyaya açılan ve daha çok turist çekebilmek<br />

hotels in a few years.<br />

için trendleri kovalayan, yeni ilginç aktiviteler BAŞARAN ULUSOY It belongs to those who open up to the world and<br />

peşinde koşanlara ait.<br />

TÜRSAB Başkan› chase new trends, new interesting activities to<br />

Bu, hepimizin gördüğü güzel bir hayaldi.<br />

attract more tourists.<br />

The President of TÜRSAB<br />

Şimdi hep birlikte gerçekleştiğini görüyoruz.<br />

This was a great dream envisaged by all of us. We<br />

Elbette, başarının getirdiği moral ve enerji<br />

sayesinde hiçbirimiz yorgun değiliz. Gidecek daha çok yol,<br />

yapacak daha çok iş var.<br />

Eylül ayındayız. Yani yakın zamana kadar ‘ölü sezon’<br />

saydığımız bir ayda. Ama artık ölü sezonlar da capcanlı.<br />

Dinlenmeden kış turizmine ve yeniden önümüzdeki yaza<br />

hazırlanacağız.<br />

Bayramınızı, bu güzel tablonun heyecanıyla kutluyorum.<br />

Hepinize, hepimize nice mutlu bayramlar diliyorum.<br />

now witness it realised altogether. Naturally we<br />

are not tired thanks to morale and energy brought on by success.<br />

There is still a long way, so much to do yet.<br />

We are in September. A month considered to be the ‘dead season’<br />

until recently. But now even the dead seasons are alive. We are<br />

getting ready for winter tourism without taking a break and again<br />

for the summer ahead. I greet your bayram (festival) with the<br />

excitement of this picture. I wish you, to all of us, many happy<br />

bayrams.<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011<br />

3


DOSYA<br />

file<br />

TURİZM<br />

UÇUYOR<br />

<strong>Türkiye</strong> turizmde gerçek bir ‘altın çağ’<br />

yaşıyor. Çok değil 10-15 yıl önce hayal<br />

edilemeyecek rakamlar gerçekleşiyor.<br />

Uzak hedefler bir anda yakınlaşıp aşılıyor.<br />

Hem de bir yanda Mevlana Müzesi<br />

diğer yanda golf turizmi gibi farklı ilgi<br />

alanlarına seslenerek... Ve hemen her<br />

alanda rekor üstüne rekor kırarak<br />

2 Aylin Şen Rasim Konyar<br />

6<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


TOURISM IS FLYING<br />

Turkey is going through a real ‘golden<br />

era’ in tourism. Figures not even<br />

imagined not so long ago, 10-15 years<br />

ago, are being realised. Distant targets<br />

suddenly become achievable and are<br />

reached. And that is by responding to<br />

different fields such as Mevlana Museum<br />

on one side and golf tourism on the<br />

other... and breaking records after<br />

records in almost every branch


Turizm, ilk büyük<br />

hamlesini 1990’ların<br />

başında yapmıştı. Öyle<br />

ki, 1992 yılında turist<br />

sayısı bir önceki yıla oranla yüzde<br />

37 artmış ve 7 milyon olmuştu.<br />

Bir başka büyük artış da 2000<br />

yılında görülmüştü. O yıl artış<br />

oranı yüzde 46, turist sayısı da<br />

10 milyondu.<br />

Oysa bu yıl sadece İstanbul’a<br />

10 milyona yakın ziyaretçinin<br />

gelmesi bekleniyor.<br />

Rakamlar bunu gösteriyor.<br />

Çünkü, yılın ilk altı ayındaki<br />

turizm istatistikleri rekor üstüne<br />

rekor haberleri verdi. Buna göre,<br />

<strong>Türkiye</strong>’ye yılın ilk ayında 13<br />

milyon turist geldi.<br />

Rekorlar paramparça<br />

İşte birkaç örnek: Mevlana<br />

Müzesi kendi rekorunu kırdı<br />

ve ziyaretçi sayısını günde 11<br />

bine çıkardı. Daha da ilginç<br />

olanı, ziyaretçilerinin ‘kimliği’...<br />

Gezmeyi çok seven, ama nedense<br />

<strong>Türkiye</strong>’ye yolu pek düşmeyen<br />

Japonlar anlaşılan sonunda<br />

Konya’yı keşfetmiş. Mevlana<br />

Müzesi’ni gezenlerin ilk sırasında<br />

yer almaya başlamış.<br />

Derken bambaşka bir haber:<br />

2008 yılında Uluslararası<br />

Golf Tur Operatörleri <strong>Birliği</strong><br />

tarafından ‘Avrupa’nın en iyi<br />

golf destinasyonu’ seçilen Belek,<br />

bu yıl ödülün semeresini gördü.<br />

Mart ayında, bölgedeki golf<br />

sahalarında ‘ilk kez’ 100 bin<br />

oyun sayısı aşıldı. Bu, sayıca<br />

mütevazı ama kalite ve harcama<br />

açısından ‘üst düzeydeki’<br />

ziyaretçilerin de yıl sonunda yine<br />

bir rekorla 125 bini bulması<br />

bekleniyor.<br />

Yukarıda İstanbul’dan söz edip,<br />

yıl sonunda ziyaretçilerinin 10<br />

milyonu bulacağını vurguladık<br />

ya… İşte bu ‘yakın hedef’<br />

sadece kendi içinde değil,<br />

dünya çapında da bir rekor.<br />

Çünkü İstanbul, 2011 yılındaki<br />

turist artışıyla New York, Roma,<br />

Tokyo gibi pek çok kenti geride<br />

bırakacak. Dünya sıralamasında,<br />

Barselona ve Kuala Lumpur’un<br />

ardından üçüncü sıraya<br />

yerleşecek.<br />

Tourism had made its first big<br />

move at the start of 1990s. So<br />

much so that tourist numbers in<br />

1992 had increased by 37 percent<br />

compared to the previous year and<br />

had reached 7 million. Another<br />

big increase was observed in year<br />

2000. The increase that year was<br />

46 percent, tourist number was 10<br />

million.<br />

Whereas it is expected that almost<br />

10 million visitors this year will<br />

arrive in İstanbul alone. The figures<br />

point that out. Because, tourism<br />

statistics recently released gave the<br />

news of records tumbling in the first<br />

six months of the year. According to<br />

that, 13 million visitors arrived in<br />

Turkey in this period.<br />

Records are shattered<br />

Here are a few examples: Mevlana<br />

Museum broke its own record and<br />

increased its visitor numbers to<br />

11 thousand a day. What’s more<br />

interesting is that the identity of<br />

these visitors belong to Japanese<br />

who despite loving travelling, do<br />

not visit Turkey often but somehow<br />

discovered Konya at last. They<br />

began to take the first place among<br />

those visiting Mevlana Museum.<br />

Then, a completely different piece<br />

of news: Having been chosen ‘the<br />

best golfing destination in Europe’<br />

by the International Association of<br />

Golf Tour Operators in 2008, Belek<br />

saw the fruits of that award this<br />

year. 100 thousand games limit<br />

was exceeded ‘for the first time’ in<br />

the region’s golf courses in March.<br />

It is expected that this modest yet<br />

‘elite’ number in terms of quality<br />

and spending levels of the visitors<br />

will reach a record breaking 125<br />

thousand by the end of the year.<br />

Earlier we mentioned İstanbul and<br />

emphasised that the visitor numbers<br />

will reach 10 million by the end of<br />

the year… This ‘short term target’<br />

is not only a local record but also a<br />

world wide record. As a result, with<br />

the increase in tourist numbers in<br />

2011, İstanbul will leave cities such<br />

as New York, Rome, Tokyo behind.<br />

It will be placed in third position in<br />

world ranking, behind Barcelona<br />

and Kuala Lumpur.<br />

8<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Nereden nereye!<br />

<strong>Türkiye</strong>’yi ziyaret eden turistlerin sıklıkla ziyaret ettiği mekanlardan biri de<br />

Kapalıçarşı<br />

One of the places frequently visited by tourists visiting Turkey is the Grand Bazaar<br />

Yılın ilk 6 ayındaki rakamlara göre;<br />

2003 4 milyon 671 bin<br />

2005 7 milyon 121 bin<br />

2007 9 milyon 184 bin<br />

2009 10 milyon 590 bin<br />

2011 13 milyon 027 bin<br />

How far have we come!<br />

According to figures from first 6 months;<br />

2003 4 million 671 thousand<br />

2005 7 million 121 thousand<br />

2007 9 million 184 thousand<br />

2009 10 million 590 thousand<br />

2011 13 million 027 thousand<br />

Rusya Almanya’yı geçti<br />

2011 yılının ilk 6 ayında<br />

<strong>Türkiye</strong>’ye en çok ziyaretçi<br />

gönderen ülkeler sıralamasında<br />

yine Almanya yüzde 14.70 pay<br />

ile birinci oldu. Rusya yüzde<br />

11.45 ile ikinci, İngiltere yüzde<br />

7.42 ile üçüncü sırada yer aldı.<br />

İngiltere’yi İran, Bulgaristan,<br />

Fransa, Gürcistan, Hollanda,<br />

Suriye ve Yunanistan takip etti.<br />

Ancak, Haziran ayına<br />

gelindiğinde birincilik el<br />

değiştirdi. Rusya yüzde 16.29<br />

pay ile birinci, Almanya yüzde<br />

13.97 ile ikinci oldu. Ekonomik<br />

krizin etkisi olsa gerek, önceki<br />

aylarda ‘ilk 10 ülke’ listesine<br />

giren Yunanistan bu kez<br />

listeden düştü.<br />

Russia overtook Germany<br />

Germany once again took the<br />

first place in the list of countries<br />

sending the most visitors to Turkey<br />

in the first 6 months of 2011 with<br />

14.70 percent. Russia is second<br />

with 11.45 percent. England is<br />

third with 7.42 percent. England<br />

is followed by Iran, Bulgaria,<br />

France, Georgia, Holland, Syria<br />

and Greece.<br />

But in June the leader was<br />

changed. Russia became the leader<br />

with a share of 16.29 percent.<br />

Germany second with 13.97<br />

percent. Greece who appeared<br />

in the ‘top 10 countries’ list in<br />

previous months dropped out of<br />

the list this time, perhaps as a<br />

result of the economic crisis there.<br />

10 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Evlilik yemini için <strong>Türkiye</strong><br />

Turizm, sürekli yeni arayışlar içinde bir sektör. Arayışlara en ilginç<br />

örneklerden biri de ‘yabancı bir ülkede evlilik modası’. <strong>Türkiye</strong><br />

henüz bu konuda Fransa ya da İtalya ile boy ölçüşemese de giderek<br />

daha fazla gencin aklına düşüyor. Daha fazla turizm acentesinin<br />

ajandasında yer alıyor. Turizm rekorlarımıza artık yabancı konukların<br />

nikahları da katılıyor.<br />

<strong>Türkiye</strong>’de evlilik denince akla iki destinasyon geliyor: Biri bol<br />

sıfırlı rakamlar harcamaya hazır zenginler için İstanbul ve saray<br />

ihtişamındaki düğünler. Diğeri de Antalya ve yöresi. Güneydeki<br />

rakamlar son derece şaşırtıcı. Düşünün, geçen yıl Antalya’da 11 bin<br />

çift evlenmiş. Ve 4 binden fazlası yabancı uyruklu çiftlermiş.<br />

İstanbul’daki düğünler henüz binlerle ifade edilmiyor. Ancak çok<br />

daha büyük ilgi görüyor, konuşuluyor, kazandırıyor… Hindistan’ın<br />

en zengin işadamlarından Bhatia’nın oğlu, dört gün dört gece süren<br />

düğünle en renkli örnek olmuştu. Ama ‘tek örnek’ değildi. Nitekim,<br />

Çırağan Sarayı bir yılda 100’den fazla düğüne ev sahipliği yapıyor.<br />

Bunun yaklaşık beşte biri de yabancı çiftlerin düğünü oluyor.<br />

Turizm sektörü dinamizmini bu konuda da gösteriyor. <strong>Türkiye</strong>’de<br />

evlilik modasının yaygınlaşması için projeler geliştiriyor. Kimi oteller<br />

‘gelin hamamları’ organize ediyor... Kimi yerlerde at üstünde gelin<br />

getirme törenine kadar otantik düğünler yapılıyor.<br />

Konuklarımıza da, mutlu günlerinde her dilden ‘evet’ demek<br />

düşüyor.<br />

Turkey for wedding vows<br />

Tourism is a sector that is always looking for new things. One of the most<br />

interesting examples of this search is ‘to get married in a foreign country’<br />

trend. While Turkey can not compete with France or Italy in this area yet, it<br />

is in the minds of more and more young people… It appears in the agenda<br />

of more travel agents. Marriage of foreign visitors are now included in our<br />

tourism records.<br />

When getting married in Turkey is mentioned two destinations spring to<br />

mind: One of them is İstanbul for wealthy people who are prepared to<br />

spend figures with plenty of noughts at the end and for sumptuous palace<br />

weddings. The other one is Antalya and its surrounds. The figures from<br />

the South are rather interesting. Think about it, 11 thousand couples got<br />

married in Antalya last year. More than 4 thousand of them were foreign<br />

couples.<br />

Weddings in İstanbul aren’t in their thousands yet. But they attract more<br />

attention, they are talked about more, they bring more money in… The<br />

wedding of the son of one of India’s richest businessmen Bhatia which<br />

lasted four days and four nights became the most colourful example. But<br />

that was not the ‘only example’. Thus, Çırağan Palace is host to more than<br />

100 weddings a year. Almost a fifth of those weddings are the weddings<br />

of foreign couples. Tourism sector displays its dynamism in this area too.<br />

They develop projects to make wedding trend in Turkey to become more<br />

widespread. Some hotels organise ‘bridesmaids hamam’.. Some places<br />

organise authentic wedding receptions that may stretch as far as bringing<br />

the bride on a horse back.<br />

All the guests have to do is to say ‘yes’ in every language on their happiest<br />

day.<br />

12 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


14 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


GEZİ<br />

travel<br />

KAradeniz’in<br />

kUcağında<br />

Orta Çağ<br />

masalları: amasra<br />

Antik Çağ’dan Osmanlı’ya Karadeniz sahillerinin gözde<br />

limanı <strong>Amasra</strong>’ya mitolojinin tanrıları da Fatih Sultan<br />

Mehmet de hayran olmuştu. <strong>Amasra</strong>’yı ilk gördüğünde “Lala<br />

Çeşm-i Cihan bura mı ola” diye soran Fatih, bu muhteşem<br />

kentin dünyanın gözbebeği olduğunu işaret ediyordu<br />

2 Hümeyra Özalp Konyar Rasim Konyar<br />

<strong>Medieval</strong> <strong>stories</strong> in the midst of<br />

the Black Sea: <strong>Amasra</strong><br />

A favourite harbour on the Black Sea coast from the<br />

Ancient times up to Ottoman Empire, <strong>Amasra</strong> was admired<br />

by the gods of mythology as well as Fatih Sultan Mehmet<br />

(The Conqueror). Asking if this was ‘the apple of the<br />

world’s eye’ Fatih was indicating that this city was in fact<br />

the most beautiful place in the world<br />

<strong>Amasra</strong> Limanı<br />

<strong>Amasra</strong> Harbour<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 15


<strong>Amasra</strong> Limanı (üstte), kentin içinde yer alan taş kemerli dehlizler (sağ üst) ve Kaleiçi’nde yer alan 9’uncu yüzyıldan kalma kilise (sağ altta)<br />

<strong>Amasra</strong> Harbour (above), Stone arched cloisters situated inside the city (above right) and the church from 9 th century situated in Kaleiçi<br />

Antik Çağlar’da adı<br />

Sesamos olan <strong>Amasra</strong>,<br />

bir deniz şehri ve ticaret<br />

merkezi olarak yüzyıllar<br />

boyu Karadeniz’in en önemli liman<br />

kentlerinden biri oluyor. M.Ö.<br />

12’nci yüzyılda başlayan tarihi<br />

boyunca hemen tüm uygarlıkların<br />

iştahını kabartıyor ve bu nedenle<br />

de çeşitli devletler arasında sürekli<br />

el değiştiriyor. Gasgas, Hitit,<br />

Fenike, Ion, Milet, Megara ve<br />

Lidya kavimleri ile Pers, Pontus,<br />

Roma, Bizans ve Osmanlı devletleri<br />

<strong>Amasra</strong>’da iz bırakan kültürler.<br />

Persli Prenses Amastris’in<br />

yönetiminde, M.Ö. 4’üncü yüzyılda<br />

en parlak dönemlerini yaşayan kent,<br />

Bizans İmparatorluğu döneminde<br />

ticari liman kenti kimliğini<br />

kaybediyor ve dinsel bir merkez<br />

oluyor.<br />

1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra<br />

Anadolu’daki diğer kentlerle birlikte<br />

<strong>Amasra</strong>’ya da Türk akınları başlıyor.<br />

13’üncü yüzyılda Cenevizliler’in<br />

eline geçen şehir, yeniden zengin<br />

bir liman oluyor ve 1460 yılında<br />

Fatih Sultan Mehmet tarafından<br />

Osmanlı topraklarına katılıyor.<br />

Susam diyarından <strong>Amasra</strong>’ya<br />

Kentin kuruluşu ile ilgili olarak<br />

anlatılan mitolojik öykülerden en<br />

romantik olanı <strong>Amasra</strong>’yı nergis ve<br />

susam çiçekleri ile ilişkilendiriyor;<br />

Genç Neleus, yeni bir kent kurmak<br />

için Karadeniz’in tüm sahillerini<br />

dolaşmaya başlar.<br />

Aslında istediği, nergis ve susam<br />

çiçeklerinin yetiştiği toprakları<br />

bulmaktır. Gezdiği hiçbir yeri<br />

beğenmeyince Baş Tanrı Zeus’dan<br />

yardım ister. Zeus ona, ‘genç bir<br />

kızın toprağı suyla karıştırdığı yeri’<br />

işaret eder. Yeniden yollara düşen<br />

Neleus, nihayet Tanrı Eros ile<br />

birlikte, kumlarda oynayan genç<br />

bir kızla karşılaşır. Onlara nergis<br />

ve susam çiçeklerini sorar. Eros<br />

ile genç kız Neleus’a bir tepeyi<br />

tarif eder. Neleus’un bulduğu bu<br />

tepe nergis ve susamlarla dolu<br />

bir çiçek bahçesi gibidir ve bugün<br />

<strong>Amasra</strong>’nın bulunduğu yarımada,<br />

yani Boztepe’dir... Neleus burada<br />

kurduğu yeni kentin adını ‘Susam<br />

Diyarı’ anlamına gelen Sesamos<br />

koyar...<br />

Antik çağda bu isimle anılan kent<br />

daha sonra Amastris, Cenevizliler<br />

<strong>Amasra</strong>, whose name in the Ancient<br />

Ages was Sesamos has been an<br />

important seaside city and a trade<br />

centre of the Black Sea throughout<br />

the centuries. During its history<br />

which began in 12 BC, the place<br />

attracted the interest of almost<br />

every civilization and changed<br />

hands constantly as a result.<br />

Gasgas, Hittite, Phoenician, Ion,<br />

Millet, Megara and Lydian tribes<br />

as well as Persian, Pontus, Roman,<br />

Byzantine and Ottoman states are<br />

all among cultures who left their<br />

traces.<br />

Living its brightest era in 4 th century<br />

BC under the reign of Persian<br />

Princess Amastris, the city lost its<br />

harbour city characteristics during<br />

Byzantine Empire and became<br />

a religious centre. Following the<br />

Battle of Malazgirt in 1071, Turkish<br />

attacks to <strong>Amasra</strong> commenced<br />

alongside attacks to other cities in<br />

Anatolia. Captured by the Genoese<br />

in 13 th century, the city once again<br />

turned into a rich harbour and was<br />

accepted in to Ottoman sovereignty<br />

in 1460 by Fatih Sultan Mehmet<br />

(The Conqueror).<br />

From the land of sesame to<br />

<strong>Amasra</strong><br />

The most romantic of mythological<br />

<strong>stories</strong> about the foundation of the<br />

city links <strong>Amasra</strong> with daffodils<br />

and sesame flowers.<br />

Young Neleus begins to look<br />

around the Black Sea coast to<br />

establish a new city. What he<br />

really wanted was to find the<br />

land where daffodils and sesame<br />

flowers were growing. As he did<br />

not find a place he liked, he asked<br />

for help from the King of all Gods<br />

Zeus. Zeus pointed him to ‘the<br />

land where the soil is mixed with<br />

water by a young girl’. Heading<br />

for the road again, Neleus, at last,<br />

comes across a young girl playing<br />

in the sand with God Eros. He asks<br />

them about daffodils and sesame<br />

flowers. Eros and the young girl<br />

describe Neleus a hill. The hill<br />

discovered by Neleus is like a<br />

garden full of daffodils and sesame<br />

flowers. This hill was Boztepe,<br />

the peninsula where <strong>Amasra</strong> is<br />

situated today... Neleus names<br />

the new city he founded here<br />

Sesamos which means ‘the land of<br />

16 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


döneminde Samastro ve Osmanlılar<br />

zamanında da <strong>Amasra</strong> adını alır.<br />

Fatih de hayran olmuştu<br />

Fatih Sultan Mehmet’in kenti<br />

almadan önce yaşadığı bir olay<br />

hemen tüm Osmanlı kayıtlarında<br />

yer alıyor.<br />

Ordularıyla birlikte <strong>Amasra</strong>’yı almak<br />

üzere Karadeniz’in kıyılarında duran<br />

ve bugün Bakacak olarak bilinen<br />

tepede duran Fatih, <strong>Amasra</strong>’yı ilk<br />

gördüğü anda soluksuz kalır ve<br />

yanındaki hocasına “Lala Çeşm-i<br />

Cihan bura mı ola” diye sorar.<br />

Fatih, ‘dünyanın gözbebeği’ olarak<br />

yorumladığı kenti savaşsız teslim<br />

alır...<br />

İlk turistik merkezlerimizden<br />

Mitoloji ve öyküler bir yana<br />

<strong>Amasra</strong>’nın tartışılmaz güzelliği,<br />

kentin erken yıllarda turizmle<br />

tanışmasına yol açtı. 1940’lı yıllarda<br />

başlayan turizm bilinci 50’li yıllarda<br />

ev pansiyonculuğunu harekete<br />

geçirdi. Bugün <strong>Amasra</strong>’da pek çok<br />

otel ve pansiyon turizme hizmet<br />

veriyor.<br />

Orta Çağ’ı yaşamak...<br />

Bir yarımada ve iki ada üzerine<br />

kurulu <strong>Amasra</strong>, <strong>Türkiye</strong>’de Orta<br />

Çağ’ın izlerini böylesine gerçekçi<br />

bir şekilde yansıtan tek yöre.<br />

Roma, Bizans ve Cenevizliler’in<br />

yaşadığı kale duvarları, taş<br />

köprüsü, eski sokakları, kemerlerle<br />

örülü dehlizleri... İşte <strong>Amasra</strong>’da<br />

dolaşırken; Cenevizliler’in nefesi<br />

arkanızda dehlizlere dalıyor, bir<br />

Roma köprüsü üzerinde yürüyor,<br />

tarihe dokunuyor ve her adımda bir<br />

kez daha şaşırıyorsunuz.<br />

Kalesinde üç uygarlığın<br />

izleri var<br />

<strong>Amasra</strong> Kalesi ilk kez Romalılar<br />

tarafından inşa ediliyor. Bizans<br />

döneminde yükselen surlara,<br />

Sesame’...<br />

Referred to with that name in<br />

ancient times, the city is later<br />

called Amastris, then Samastro by<br />

the Genoese and is called <strong>Amasra</strong><br />

by the Ottoman.<br />

Fatih admired it too<br />

An incident that took place just<br />

before Fatih Sultan Mehmet (the<br />

Conqueror) conquered the city<br />

appears in almost every Ottoman<br />

record. Stopping with his army<br />

on the hillside, which is called<br />

Bakacak today, on the shores of<br />

the Blacksea prior to conquering<br />

<strong>Amasra</strong>, he was left breathless<br />

at his first glance and asked his<br />

coach next to him “Is this the<br />

apple of the world’s eye”. Fatih<br />

received the city without any<br />

confrontation...<br />

One of the first touristic<br />

resorts<br />

Mythologies and <strong>stories</strong> aside,<br />

the undisputed beauty of <strong>Amasra</strong><br />

paved the way for city to be<br />

introduced to tourism early.<br />

Conscious tourism which started<br />

around 1940 created the home<br />

pension movement in 1950s.<br />

Today, there are numerous hotels<br />

and pensions serving tourism in<br />

<strong>Amasra</strong>.<br />

To live the Middle Ages<br />

Situated over a peninsula and<br />

two islands, <strong>Amasra</strong> is the only<br />

region in Turkey which reflects<br />

the traces of Middle Ages in such<br />

a realistic way. Castle walls in<br />

which Romans, Byzantines and<br />

Genoese have lived, Stone bridges,<br />

old streets, cloisters weaved with<br />

arches... Here, as you wonder<br />

around in <strong>Amasra</strong>; You dive<br />

into cloisters with the Genoese<br />

breathing behind you, you walk<br />

over a Roman bridge, you touch<br />

Küçük Liman’da yer alan Antik Çağ kalıntıları Direkli Kaya ile ‘Amastris’in Hamamı’<br />

diye anılıyor ve denize inen tarihi merdivenleri dikkat çekiyor (solda), bugün hala<br />

kullanılan Roma köprüsü Boztepe Adası ile Zindan Mahallesi’ni bağlıyor<br />

Remains from the Antique Age situated at the Small Harbour are referred to as<br />

Direkli Kaya and ‘Amastris’ Hammam’ and historical steps leading down to the sea<br />

is noticeable (left), Roman bridge still used today links Boztepe Island with Zindan<br />

Neighbourhood<br />

18 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 19


Cenevizliler de ön duvarları ve<br />

kapıları ekliyor.<br />

Bugün <strong>Amasra</strong>’nın üzerinde<br />

oturduğu iki ada hala bir Roma<br />

köprüsü ile birbirine bağlanıyor.<br />

‘Kemere’ ya da günümüzde<br />

Boztepe Kemeri olarak anılan bu taş<br />

köprü, kentte yürünecek belki de<br />

en heyecanlı bölümü oluşturuyor.<br />

Müze, çarşı ve yemek<br />

19’uncu yüzyıla tarihlenen bir<br />

Osmanlı yapısında hizmet veren<br />

<strong>Amasra</strong> Müzesi, arkeolojik<br />

ve etnografik eserleriyle göz<br />

dolduruyor. Müzenin en önemli<br />

parçaları arasında yer alan M.S.<br />

2’nci yüzyıldan kalma Zırhlı<br />

İmparator Torsosu , zengin amfora<br />

koleksiyonu ile Osmanlı döneminin<br />

zarif eşyaları görülmeye değer.<br />

<strong>Amasra</strong>’nın Çekiciler Çarşısı’nda her<br />

türlü turistik eşya bulmak mümkün<br />

ama en önemlisi 300 yıldır aralıksız<br />

sürdürülen, ‘tel kırma’ geleneği ile<br />

işlenmiş muhteşem örtüleri.<br />

<strong>Amasra</strong>’da geçirilecek bir tatil,<br />

lezzet açısından da unutulmayacak<br />

tadlar bırakacaktır geride. Balık,<br />

balık ve yine balık.. Tabii yanında<br />

‘olmazsa olmaz’ı, <strong>Amasra</strong> Salatası<br />

ile birlikte...<br />

history and surprised over and<br />

over in every step.<br />

Traces of three civilizations<br />

on its castle<br />

<strong>Amasra</strong> Castle was first built by<br />

Romans. Front walls and gates<br />

were added by the Genoese to the<br />

walls that rose up in Byzantine<br />

period.<br />

Today, the two islands where<br />

<strong>Amasra</strong> is situated are still linked<br />

with a Roman bridge. Referred to<br />

as “Kemere” or Boztepe Kemeri<br />

today, this stone bridge is perhaps<br />

the most exciting section of the city<br />

to walk on.<br />

Museum, market and food<br />

<strong>Amasra</strong> Museum which is<br />

situated on an Ottoman building<br />

dating back to 19 th century<br />

is an attractive museum<br />

with archaeological and<br />

ethnographical artefacts. One<br />

of the most important items<br />

of the museum, the Torso of an<br />

Armored Emperor from 2 nd century<br />

BC and the rich collection of<br />

amphora along with elegant items<br />

of Ottoman period are all worth<br />

seeing. It is possible to find all<br />

sorts of touristic items in <strong>Amasra</strong>’s<br />

Çekiciler Marker but the most<br />

important one is the magnificent<br />

garments trimmed in “wire<br />

breaking” tradition which has been<br />

going on for 300 years without any<br />

interruptions.<br />

A holiday to be spent in <strong>Amasra</strong><br />

will also leave behind unforgettable<br />

tastes in terms of food. Fish, fish<br />

and fish again... And of course,<br />

accompanied with its must-have<br />

sidekick, <strong>Amasra</strong> Salad...<br />

Tel kırma örtüler (sol üst), <strong>Amasra</strong> Müzesi’nde sergilenen Zırhlı İmparator Torsosu (yanda), amfora koleksiyonu (altta)<br />

ve antika tel kırma örneği (sağ sayfa)<br />

Broken wired garments (top left), Torso of an Armoured Emperor displayed in <strong>Amasra</strong> Museum (side), amphora collection<br />

(below) and an example of antique wire breaking (right page)<br />

20 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


RÖPORTAJ<br />

reportage<br />

TARİHE KAYIT<br />

DÜŞÜYOR:<br />

İNSAN<br />

KOLEKSİYONCUSU<br />

<strong>Türkiye</strong> onu daha çok ‘Bir Yudum İnsan’ programı<br />

ile tanıyor. Zaten Nebil Özgentürk denince akla<br />

hemen ‘insan’ sözcüğü geliyor. Çünkü o hep<br />

insanı anlatıyor. Şimdi de, 100 yaşını aşmış 35<br />

kişinin ‘tarihe tanıklıkları’ ile benzersiz bir projeye<br />

hazırlanıyor. Yanı sıra, bir dizi film üzerinde<br />

çalışıyor. Hepsi bu kadar değil. Nebil Özgentürk<br />

bu röportajın ardından baba oldu ve ‘insanlarına’<br />

bir yenisini ekledi. İsim babalığını Can Dündar’ın<br />

yaptığı Arın’a TÜRSAB ailesi adına sağlıklı ve mutlu<br />

bir hayat diliyoruz. Elbette babası Nebil ve annesi<br />

Nehir’le birlikte<br />

2 Sevinç Akyazılı<br />

22 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011<br />

MAKING A NOTE ON HISTORY:<br />

THE HUMAN COLLECTOR<br />

Turkey mostly recognises him through TV programme ‘Bir Yudum<br />

İnsan’ (A Sip of Human). Already, when you mention the name<br />

Nebil Özgentürk the word ‘human’ springs to mind. Because, he<br />

always narrates humans. Now, he is creating a unique project<br />

involving 35 people who are more than 100 years old who were<br />

‘witnesses to history’. He is also working on a television series.<br />

And that’s not all. Nebil Özgentürk became a father shortly after<br />

this interview and added a new one to his ‘humans’. On behalf of<br />

TÜRSAB family we wish a healthy and happy life to Arın who was<br />

named by Can Dündar. And of course to his father Nebil and his<br />

mother Nehir too


<strong>Türkiye</strong>’de portre<br />

belgesel denildiğinde<br />

akla gelen ilk isim<br />

Nebil Özgentürk…<br />

Tüm <strong>Türkiye</strong>, Latife Hanım’ın<br />

Atatürk’ten ayrıldıktan sonra<br />

suskunlukla geçen 50 yılını onun<br />

belgeselleriyle öğrendi. Yaşar<br />

Kemal’in yürek burkan çocukluk<br />

anılarını da… Bir Yudum İnsan<br />

isimli belgesel programıyla<br />

hafızalara kazınan Özgentürk, yeni<br />

projelerini anlattı. Dizi filmlerin<br />

izleyici rekorları kırması üzerine<br />

kendine has üslubuyla bir dizi film<br />

çekmeye karar veren Özgentürk<br />

TÜRSAB Dergi’nin sorularını<br />

yanıtladı.<br />

TÜRSAB: Pek çok başarılı<br />

projeye imza attınız ama Bir<br />

Yudum İnsan’ın tadı halen<br />

damaklarda. Bir Yudum<br />

İnsan’ın büyüsünü neye<br />

borçlu olduğunu ve şu an<br />

niçin ekranlarda olmadığını<br />

anlatabilir misiniz<br />

Nebil Özgentürk: Bir Yudum<br />

İnsan, televizyonun henüz bu<br />

kadar kirlenmediği yıllarda<br />

başladı. Babam iyi bir hikaye<br />

anlatıcısıydı. Onun anlattığı<br />

hikayelerle büyüdüm, hem<br />

dinlemeyi sevmiş, hem de<br />

anlatmayı öğrenmiş olmalıyım<br />

ki ortaya bu program çıktı. 350<br />

Bölüm boyunca kimi zaman<br />

sıradan insanların öykülerini,<br />

kimi zamansa çok ünlü insanların<br />

hayatlarındaki ayrıntıları, roman<br />

ve edebiyat tadında anlatmaya<br />

çalıştık. Yaptığımız işte başarılı<br />

olmuşuz ki 100’ün üzerinde ödüle<br />

layık görüldük. Ancak televizyon<br />

yöneticileri bazen çok hoyrat<br />

davranıyor, bazen çok hızlı kararlar<br />

veriyor.<br />

TÜRSAB: Bir Yudum İnsan’ın<br />

ardından ekibinizin imza attığı<br />

işlerden biraz bahseder misiniz<br />

Nebil Özgentürk: Bir Yudum<br />

İnsan ruhunu başka işlerimizde de<br />

sürdürdük. Adını Sheakspeare’in<br />

ünlü tiradından alan ‘Hayat Bir<br />

Oyun Sahnesidir’ Kenan Işık<br />

tarafından sunuldu. 70 Bölüm<br />

de bu proje sürdü. Sonra ünlü<br />

isimlerin haftanın olaylarını<br />

Nebil Özgentürk is the first<br />

name that comes to mind when<br />

portrait documentary in Turkey<br />

is mentioned... Whole Turkey<br />

learned about the 50 years of<br />

silence of Latife Hanım after being<br />

separated from Atatürk through<br />

his documentaries. Heart breaking<br />

childhood memories of Yaşar<br />

Kemal too... Özgentürk, whose<br />

name was etched on people’s<br />

memories with Bir Yudum İnsan<br />

documentary program talked<br />

about his new projects. Özgentürk<br />

who decided to create a new<br />

television series in his own unique<br />

style after seeing that TV serials<br />

were breaking viewer records,<br />

answered the questions of<br />

TÜRSAB Magazine.<br />

TÜRSAB: You signed your<br />

name under many successful<br />

projects but taste of Bir<br />

Yudum İnsan is still in our<br />

minds. Can you tell us what<br />

do you owe the secret of Bir<br />

Yudum İnsan to and why it<br />

is not on our screens at the<br />

moment<br />

Nebil Özgentürk: Bir Yudum<br />

İnsan started when television had<br />

not been spoiled as much as it<br />

has been today. My father was a<br />

great story teller. I grew up with<br />

his <strong>stories</strong>, I must have enjoyed<br />

listening and telling <strong>stories</strong> so<br />

much that this program was<br />

created. For 350 episodes we<br />

endeavoured to tell the story of<br />

ordinary people at times and at<br />

other times, details in the lives<br />

of famous people in the style of<br />

a novel and literature. We must<br />

have been successful in what we<br />

were doing as we were deemed<br />

worthy to receive more than 100<br />

awards. But television directors<br />

sometimes act boorishly, they<br />

sometimes make quick decisions.<br />

TÜRSAB: Can you tell us<br />

about some of the other<br />

productions that carry<br />

your team’s signature that<br />

followed Bir Yudum İnsan<br />

Nebil Özgentürk: We continued<br />

to have the spirit of Bir Yudum<br />

İnsan in other projects, ‘Hayat Bir<br />

Latife Hanım (üstte), Nebil Özgentürk ve Yaşar Kemal<br />

Latife Hanım (above), Nebil Özgentürk and Yaşar Kemal<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 23


Nebil Özgentürk<br />

Nebil Özgentürk<br />

tartıştığı Yaşamdan Dakikalar<br />

isimli bir program yaptık. Çok kısa<br />

bir süre önce <strong>Türkiye</strong>’nin Hatıra<br />

Defteri isimli projemizi bitirdik.<br />

Burada da <strong>Türkiye</strong> Cumhuriyeti’ni<br />

bir portre olarak ele aldık.<br />

Cumhuriyet tarihinin ayrıntılarında<br />

dolaşarak, neşeli detaylarla<br />

süsleyerek 1000 dakikalık bir<br />

belgesel çektik.<br />

TÜRSAB: Peki hazırlık halinde<br />

olan ve henüz izleyemediğimiz<br />

programlar var mı<br />

Nebil Özgentürk: Bir dizi film<br />

projemiz var.<br />

TÜRSAB: Bugüne kadar sizi<br />

hep belgesel programcısı olarak<br />

gördük. Dizi filminizden biraz<br />

bahsedebilir misiniz<br />

Nebil Özgentürk: En çok izlenen<br />

programların arasında dizi<br />

filmler başı çekiyor. Biz de, kendi<br />

üslubumuzun hakim olacağı bir<br />

‘portre dizi’ hazırlığına giriştik. Bu<br />

Oyun Shanesidir’ (Life is the Stage<br />

of a Play) which gets its name<br />

from a famous Shakespearean<br />

tirade was presented by Kenan<br />

Işık. This Project lasted 70<br />

episodes. That was followed by<br />

a program called Yaşamdan<br />

Dakikalar (Minutes from Life)<br />

where celebrity names would<br />

discuss the events of the week. A<br />

short while ago we completed our<br />

project named <strong>Türkiye</strong>’nin Hatıra<br />

Defteri (The Diary of Turkey).<br />

Here, we dealt with the Republic<br />

of Turkey as a portrait. We took a<br />

stroll in the details of the history<br />

of the Republic and garnished it<br />

with cheerful <strong>stories</strong> to create a<br />

1000 minutes long documentary.<br />

TÜRSAB: So, do you have<br />

any programs at preparation<br />

stage which we haven’t seen<br />

yet<br />

Nebil Özgentürk: We have a<br />

serial film project.<br />

24 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


ir belgesel dizisi değil, bir dizi<br />

film. Ama içeriğiyle ilgili ne yazık<br />

ki bilgi veremem. Hazırlıklarına<br />

başladığımız bir başka projemizin<br />

başlığı da, ‘Yüzyılın Tanıklığı,<br />

Yüzyılın Sağlığı’… Bu proje için<br />

103 ve 115 yaşları arasındaki 35<br />

kişi ile röportaj yaptık. Bu insanlar<br />

işgal yıllarını görmüş, alfabenin<br />

değişmesine de, bilgisayarın<br />

ortaya çıkışına da tanıklık etmişler.<br />

Şimdi de facebook’un hayatın her<br />

alanına sızdığı günleri yaşıyorlar.<br />

Onların hem anılarını dinliyoruz,<br />

hem de nasıl bu kadar uzun<br />

yaşadıklarını araştırıyoruz.<br />

TÜRSAB: Bu röportajlarınız<br />

sırasında sizi şaşırtan durumlarla<br />

karşılaştınız mı<br />

Nebil Özgentürk: Bu röportajlar<br />

sırasında, 124 yıllık bir nüfus<br />

cüzdanı gördük ki bu başlıbaşına<br />

şaşkınlık uyandırıcıydı. Atatürk’ten<br />

sadece 6 yaş küçük olan bu amca<br />

son derece rahat bir biçimde<br />

bizimle konuşuyor, anılarını<br />

anlatıyordu. Ege’nin köylerinde<br />

yaşayan bir amcamız ise Yunan<br />

işgali sırasında, köylerine gelen bir<br />

Yunan komutanın bir gün içinde<br />

neler yaptığını tek tek anlatıyordu.<br />

“Komutan şu saatte kahveye<br />

oturdu. Çayını söyledi, sonra<br />

karakola giderken, yolda şu kişiyi<br />

çevirip, şunları söyledi.” diye…<br />

Bu inanılır gibi değildi. Sonra<br />

bu insanların beslenme biçimleri<br />

de hayli ilginç. Mesela pek çoğu<br />

bizim sağlıklı yaşam kurallarımızın<br />

tamamen dışında hareket etmişler.<br />

Her gün yarım kilo kuyruk yağı<br />

yiyenler de var, ‘’Tereyağından<br />

vazgeçmem” diyenler de… Bu<br />

insanların bu kadar sağlıklı ve<br />

uzun yaşamaları başlı başına ilginç<br />

zaten. Sadece temiz havaya ve<br />

doğal gıdaya bağlamak mümkün<br />

değil. Çünkü eğer öyle olsaydı,<br />

niçin aynı dönemde doğan, aynı<br />

besinlerle beslenen, aynı oksijeni<br />

soluyan diğer yaşıtları bu kadar<br />

uzun yaşamadı Bu program<br />

esnasında uzmanlara da sorular<br />

yönelterek, bu insanların uzun<br />

yaşam sırlarını masaya yatıracağız.<br />

Çok ilgi çekeceğine inandığım<br />

bir başka projemiz de ‘İçinden<br />

Kültür Geçen Hatıralar’. 40<br />

TÜRSAB: We have seen you as<br />

a documentary producer so far.<br />

Can you talk about your series<br />

a little<br />

Nebil Özgentürk: Serial<br />

programs lead the way of the most<br />

watched series of films. We began<br />

preparations for a ‘portrait serial’<br />

which would be dominated by<br />

our own style. This is not a serial<br />

documentary but it is a series.<br />

Unfortunately I can not give you any<br />

information about its content. Title<br />

of another project we are getting<br />

ready for is ‘Yüzyılın tanıklığı,<br />

yüzyılın sağlığı’ (Witnessing of the<br />

century, health of the century)... We<br />

interviewed 35 people between the<br />

ages of 103 and 115 for this project.<br />

These people have lived through the<br />

invasion years (before the war of<br />

independence), witnessed the change<br />

of alphabet, witnessed the invention<br />

of computer. They are now living<br />

through the days where facebook<br />

infiltrates every area of people’s<br />

lives. We listen to their memories<br />

and research the reason behind their<br />

long lives.<br />

TÜRSAB: Have you come across<br />

any interesting moments during<br />

these interviews<br />

Nebil Özgentürk: We saw a 124<br />

years old birth certificate during<br />

these interviews which is very<br />

surprising in itself. This old man<br />

who is only 6 years younger than<br />

Atatürk was talking to us with<br />

ease, telling us his memories.<br />

Another old person who lived in<br />

the villages of the Aegean during<br />

the Greek invasion was telling the<br />

story of a day one by one of a Greek<br />

commander who arrived in his<br />

village and the things he did. “The<br />

commander sat in the cafe at such<br />

and such hour He ordered tea, then<br />

as he walked to the police station he<br />

stopped such and such person and<br />

told him that... It was unbelievable.<br />

Eating habits of these people are<br />

also very interesting. For instance,<br />

many of them have been behaving<br />

completely outside our healthy<br />

living rules. There are those who<br />

eat a pound of animal tail fat and<br />

there are those who say “I never<br />

give up on butter”... The fact that<br />

Nebil Özgentürk ve ekibi ‘Yüzyılın Tanıklığı, Yüz Yılın Sağlığı’ isimli<br />

proje kapsamında <strong>Türkiye</strong>’nin dört bir yanını dolaşarak ömrü bir asrı<br />

geçmiş kişilerle röportajlar gerçekleştirdi<br />

Nebil Özgentürk and his team roamed four corners of Turkey as part of<br />

the scope of ‘Witnessing of the Century, Health of the Century’ project,<br />

interviewing people more than a century old


dakikalık bir yayın zamanı<br />

içinde on sıradışı öykü<br />

anlatacağız. Mesela, dünyaca<br />

ünlü Tenor Pavarotti’nin<br />

1953’te <strong>Türkiye</strong>’de bir operada<br />

rol almak isteyip, seçmelerde<br />

başarılı bulunmadığı için<br />

reddedilmesinin öyküsünü<br />

anlatacağız. Sonra bir<br />

başka öyküye geçeceğiz. Bu<br />

bölümlerde canlandırmalar<br />

yer alacak, eski kaynaklar<br />

taranacak.<br />

TÜRSAB: Bu kadar ilginç<br />

öyküleri bulmak, o öyküleri<br />

dil ve kurgusal anlamda<br />

bütünlük içinde sunmak zor<br />

olmuyor mu Kaç kişilik bir<br />

ekiple çalışıyorsunuz<br />

Nebil Özgentürk: Ne yapalım<br />

biz de zoru seviyoruz. Benim<br />

hedefim her markette bulunur<br />

bir ürün yaratmaktan çok,<br />

damaklarda butik şarap lezzeti<br />

bırakan işlere imza atmak.<br />

Bunun için de çok kalabalık<br />

ekiplerle çalışıyoruz. Bütün<br />

bu belgesellere imza atan ‘Bir<br />

Yudum İnsan’ ekibinin kemik<br />

kadrosu 12 kişiden oluşuyor.<br />

Ancak yaptığımız belgesellerin<br />

müzikleri için müzisyenlerle<br />

anlaşıyor, animasyon<br />

ekiplerinden destek alıyoruz.<br />

Seslendirme sanatçıları devreye<br />

giriyor ve bazen bir bakıyoruz<br />

ki ekibimiz 35-40 kişi haline<br />

gelmiş.<br />

TÜRSAB: Gerçekleştirmeyi<br />

düşlediğiniz başka<br />

hedefleriniz var mı<br />

Nebil Özgentürk: Ben yakın<br />

yüzyılın meraklısıyım. 20’nci ve<br />

21’nci yüzyılın, siyasi ve kültürel<br />

tarihi, bu zaman dilimine<br />

damgasını vuran insanların<br />

hayatları konusunda bir uzman<br />

olarak anılayım istiyorum.<br />

Çünkü bunları araştırmaktan çok<br />

zevk alıyorum. Mesela bana,<br />

“kurbağa belgeseli çek” deseler<br />

çekemem. Ama “1950 ve<br />

1960’ların en iyi 10 ressamının<br />

belgeselini çek” deseler<br />

hemen çekerim. Bu alana<br />

kanalize olmak ve bu alanda<br />

uzmanlaşmak istiyorum.<br />

Dünyaca ünlü tenor Luciano Pavarotti<br />

World famous tenor Luciano Pavarotti<br />

these people have such a long and<br />

healthy life is already interesting.<br />

It is not possible just to link this<br />

to clean air and natural food.<br />

Because if that was the case, why<br />

didn’t their peers who were born<br />

in the same period, who took same<br />

nutrition, who breathed in same<br />

oxygen live just as long. We will<br />

be directing questions to experts<br />

during the program and we will<br />

be analyzing the secret of these<br />

people’s long life.<br />

Another project that I believe will<br />

attract great interest is ‘İçinden<br />

Kültür Geçen Hatıralar’ (Memories<br />

that Culture Flows Through).<br />

We will relay ten extraordinary<br />

<strong>stories</strong> in the space of a 40<br />

minutes long broadcast. For<br />

example, we will tell the story of<br />

world famous Tenor Pavarotti<br />

having been rejected to appear in<br />

an opera in Turkey in 1953. Then<br />

we will move onto another story.<br />

Re-enactments will be shown in<br />

this section, old archives will be<br />

scanned.<br />

TÜRSAB: Isn’t it difficult<br />

to find so many interesting<br />

<strong>stories</strong>, present those <strong>stories</strong><br />

as a whole in terms of<br />

language and editing How<br />

many people do you work with<br />

in your team<br />

Nebil Özgentürk: What can you<br />

do, we love it difficult. My aim is<br />

to produce products that leave<br />

the taste of a boutique wine in<br />

the palate rather than to create a<br />

product that is available in every<br />

market. To achieve this we work<br />

with a crowded team. The skeleton<br />

of ‘Bir Yudum İnsan’ team which<br />

created all these documentaries is<br />

made up of 12 people. But we work<br />

with musicians on the soundtrack<br />

of the documentary, get support<br />

from animation teams. Vocal<br />

artists enter into equation and<br />

sometimes we reach 35-40 people<br />

in the team.<br />

TÜRSAB: Are there any other<br />

targets that you want to<br />

realise<br />

Nebil Özgentürk: I am<br />

interested in the near century.<br />

I wish to be remembered as<br />

someone who was an expert on<br />

political and cultural history of<br />

20 th and 21 st century, on the lives<br />

of people who stamped their mark<br />

on this segment of time. Because,<br />

I very much enjoy researching<br />

these. If they asked me to make<br />

a documentary about frogs,<br />

for instance, I can’t do it. But I<br />

would do it straight away if they<br />

asked me to do a documentary of<br />

“10 best painters of 1950s and<br />

1960s”. I want to concentrate<br />

on this particular channel and<br />

become an expert in this field.<br />

26 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


GÜNCEL<br />

actuel<br />

YENİ ÇAĞRIMIZ:<br />

“SAKİN ŞEHİR”<br />

12 yıl önce İtalya’da doğan ‘Cittaslow-Sakin Şehir’ hareketi, turizme yeni bir soluk getirdi.<br />

Kent hayatının çılgın hızından bunalanlar sakin şehirlere akın ederken, Cittaslow 2011<br />

Genel Kurulu’na <strong>Türkiye</strong> damgasını vurdu. 4 yerleşimini daha Cittaslow ağına sokmayı<br />

başaran <strong>Türkiye</strong>, tatilde huzur arayanların yeni adresi olma yolunda<br />

2 Sevinç Akyazılı<br />

28 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


OUR NEW CALL: “QUITE CITY”<br />

The ‘Cittaslow-Quiet City’ movement that started 12 years ago in Italy<br />

brought a breath of fresh air to tourism. While those suffocated in the crazy<br />

speed of the city life flock to quiet cities, Turkey made a mark on Cittaslow<br />

General Assembly. Succeeding in entering four more of its cities in the<br />

Cittaslow network, Turkey is well on the way to become the new address for<br />

those seeking peace on holiday<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 29


Trafik sıkışıklığı, korna<br />

sesleri, egzoz dumanları<br />

arasında güne başlayıp,<br />

koşarak ofisinize gidiyor,<br />

kahvaltıları köşedeki pastaneden<br />

aldığınız poğaçalar ya da filtre<br />

kahve ile mi geçiştiriyorsunuz<br />

Öğlen saatlerinde bir iki<br />

lokma ‘atıştırıp’ işlerinize mi<br />

gömülüyorsunuz Ardından yine<br />

aynı trafik, aynı korna sesleri,<br />

egzoz dumanları… Yorgun argın<br />

ulaştığınız evinizde akşamları<br />

yemeğinizi de telefonla sipariş mi<br />

veriyorsunuz<br />

“Karın doyurmak değil, yemek<br />

yemek istiyoruz”, “Hayatı bir<br />

koşturmaca olarak değil, doya<br />

doya yaşamak istiyoruz”, diye<br />

düşünenler 1999 yılının Ekim<br />

ayında İtalya’nın Greve in Chianti<br />

Kenti’nde bir isyan hareketi<br />

başlattı.<br />

‘Hızlı ye’, ‘çok tüket’, ‘hızlı yaşa’<br />

sloganlarına karşı başlatılan bu<br />

hareketin ismi ise ‘Cittaslow’<br />

oldu… İtalyanca şehir (citta) ve<br />

İngilizce yavaş (slow) kelimelerinin<br />

birleşmesinden oluşan ‘Cittaslow’<br />

hareketi, kendisine hem sevimli<br />

hem de son derece anlamlı bir<br />

sembol seçti; Tarihi bir şato,<br />

yanında modern kent hayatını<br />

simgeleyen bir apartman ve<br />

bunların önünde keyifle yürüyen<br />

bir salyangoz!!!<br />

Yapılan ilk toplantıda İtalya’daki<br />

32 kentin yerel idarecileri bir araya<br />

geldi. Bu toplantıda Cittaslow<br />

Genel Koordinatörü seçilen Greve<br />

in Chianti Belediye Başkanı Paolo<br />

Saturnini, hareketin neden ve<br />

nasıl başladığını şöyle anlatıyordu;<br />

“Amerikan hayat tarzı şehirlerimizi<br />

istila etti. İtalyan kentleri tek tip<br />

bir görünüme büründü. Bu şekilde<br />

bir küreselleşmenin önüne geçmek<br />

istedik.”<br />

Sohbeti hatırlamak için...<br />

‘Hareket’ mücadele edilmesi<br />

gereken ilk hedefi, ‘fast food’<br />

olarak belirledi. Çünkü bir<br />

toplumun beslenme alışkanlığının<br />

değişmesi sadece sofralarla<br />

sınırlı kalmıyor tüm hayatı<br />

değiştiriyordu. Hızlı yemek yeme<br />

derdine düşenler; aileleriyle,<br />

dostlarıyla aynı masada bir araya<br />

gelmiyor, sohbet alışkanlıklarını,<br />

misafirperverliklerini ve<br />

geleneklerini kaybediyorlardı.<br />

Cittaslow üyesi kentler, 1989<br />

yılında İtalyan aşçıların başlattığı<br />

‘slow food’ hareketine destek<br />

verdi. Karar kesindi: ‘Sakin<br />

Kent’lerde, yemekler<br />

atıştırılmayacak, özenle<br />

kurulan sofralarda<br />

lezzete sohbetler<br />

eşlik edecekti.<br />

Yerel kimlikler<br />

canlandırılacak, harekete üye<br />

kentler yılda en az bir kez<br />

toplanacak, yıllık faaliyetler<br />

masaya yatırılacak, sonraki<br />

yıllar için gerekli düzenlemeler<br />

yapılacak, harekete yeni üye<br />

olan kentlere eğitim seminerleri<br />

verilecekti. Tüm ‘Yavaş Şehir’ler<br />

aynı logoyu kullanacak,<br />

şehrin<br />

karakteristik<br />

özellikleri korunacaktı. Ve tabii<br />

ki çevreyle içiçe bir şehir hayatı<br />

yaratılması için politikalar<br />

belirlenecekti. Yani, çöpler geri<br />

dönüşümle ekonomiye faydalı<br />

hale getirilecek, sokaklar ve<br />

parklar ağaçlandırılacak, korna<br />

sesleri ve alarmlar kontrol altına<br />

alınacak, bisiklet gibi çevreci<br />

araçların kullanımı teşvik edilecek,<br />

televizyon antenleri ve neon ışıklı<br />

reklam panoları kaldırılacaktı.<br />

Kararlar bununla sınırlı kalmadı.<br />

‘Sakin Şehir’lerde üretilecek<br />

gıdalar da doğal olmalıydı. Sebze<br />

ve meyveler organik yollarla<br />

üretilecek, yerel ürünler ve<br />

lezzetler korunacak, insanların<br />

geleneksel ürünleri ve yiyecekleri<br />

rahatça temin etmesi sağlanacaktı.<br />

Neredeyse imkansız gibi görünen<br />

bu prensipler hızla hayata<br />

geçirildi. Ve Cittaslow Hareketi<br />

üyesi kentler, çabalarının<br />

30 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Do you start your day with traffic<br />

jams, sound of car horns, exhaust<br />

fumes, rushing to your office,<br />

picking up pastry and a filtered<br />

coffee from the coffee shop in the<br />

corner for breakfast Do you just<br />

have a bite or two at lunch time<br />

and bury yourself back at work<br />

quickly Followed by the same<br />

traffic jams, same sounds of cars,<br />

exhaust fumes on the way home…<br />

When you arrive home totally<br />

knackered do you order out your<br />

dinner<br />

Those who thought “We do not<br />

want to fill our stomach, we want<br />

to enjoy food”, “We do not want<br />

to rush our lives, we want to live<br />

it to the full” started a rebellious<br />

movement in Greve in Chianti<br />

town in Italy in October of 1999.<br />

The name of this movement which<br />

was started against slogans such<br />

as ‘eat fast’, ‘consume a lot’, ‘live<br />

fast’ became ‘Cittaslow’… An<br />

amalgamation of the Italian word<br />

for city (citta) and the English<br />

word slow, Cittaslow Movement<br />

chose a rather charming logo<br />

which was also meaningful at<br />

the same; A historical chateau,<br />

next to it an apartment building<br />

symbolising the modern city life<br />

and ahead of them a snail walking<br />

enjoying a slow walk!!!<br />

Local administrators from 32<br />

Italian cities gathered for the<br />

first meeting. Paolo Saturnini,<br />

the mayor of Greve in Chianti,<br />

who was elected as the General<br />

Coordinator of Cittaslow<br />

talks about the reason for the<br />

movement and how it started;<br />

“American style of living invaded<br />

our cities. Italian cities took on a<br />

uniform appearance. We wanted<br />

to prevent such globalisation.”<br />

To remember the talk…<br />

The movement determined the<br />

first target to fight against as;<br />

‘fast food’. Because a change in<br />

the eating habits of a society was<br />

not just limited to the dinner table<br />

but it was changing the whole<br />

life. Those who wanted to have<br />

a quick dinner were no longer<br />

getting together with their family,<br />

friends over dinner table, losing<br />

their socialising habits, hospitality<br />

and traditions. Member cities of<br />

Cittaslow supported the ‘slow<br />

food’ movement started in 1989<br />

by Italian chefs. The decision was<br />

final: dinner was not to be quickly<br />

over in ‘Quiet Cities’, social talk<br />

was to accompany good food<br />

on dinner tables prepared with<br />

care. Local identities would be<br />

revived, member cities would<br />

meet at least once a year, annual<br />

activities would be discussed,<br />

necessary future arrangements<br />

would be made, educational<br />

seminars would be organised for<br />

new member cities. All ‘Cittaslow’<br />

members would use the same<br />

logo, characteristic features of the<br />

city would be protected.<br />

And of course policies would be<br />

determined to create a city life<br />

nestled in with the environment.<br />

Which meant that by recycling,<br />

rubbish would be beneficial to<br />

the economy, trees would be<br />

planted in the streets and the<br />

parks, environmentally friendly<br />

vehicles such as bicycles would be<br />

encouraged, television aerials and<br />

neon lights would be removed.<br />

Decisions weren’t limited to those.<br />

Food produced in ‘Cittaslow’<br />

should also be natural. Organic<br />

fruit and vegetable would be<br />

grown, local produce and delights<br />

would be protected, supplies of<br />

traditional products and food<br />

would be readily available for<br />

people.<br />

These principles which seemed<br />

almost impossible were quickly<br />

implemented. And the member<br />

Greve in Chianti şehri, ‘Sakin Şehir’<br />

hareketinin başlangıcına sahne oldu<br />

(üstte), Sakin Şehir Hareketi, ‘Slow<br />

Food’ (yavaş yemek) hareketini de<br />

destekliyor<br />

The city of Greve in Chianti witnessed<br />

the start of the ‘Quiet City’ movement<br />

(above), Quite City Movement also<br />

supports the ‘Slow Food’ movement<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 31


karşılığını aldı. İnsanlar egzoz<br />

dumanı yerine çiçek kokularını<br />

içlerine çekebilecekleri, korna<br />

sesleri yerine kuş sesleriyle uyanıp,<br />

birbirinden lezzetli yiyecekleri<br />

tadabilecekleri, tarihi ve doğal<br />

güzellikleri korunmuş bu şehirlere<br />

akın etti. Cittaslow hareketi ikinci<br />

yılında 37 şehirde yaygınlaştı.<br />

Şimdi ise dünyanın 19 ülkesinde<br />

129 kent bu <strong>Birliği</strong>n üyesi oldu.<br />

Seferihisar başı çekti!<br />

Bu alternatif şehircilik anlayışı,<br />

turizme de farklı bir boyut<br />

kazandırdı. Tabii ki <strong>Türkiye</strong> de<br />

bu harekete kayıtsız kalamadı. İlk<br />

adımı atan ise İzmir’in Seferihisar<br />

ilçesi oldu. Cittaslow hareketinin<br />

59 prensibini hayata geçiren<br />

Seferihisar, 2009 yılında ‘Sakin<br />

Şehir’ logosunu kullanmaya<br />

hak kazandı. Seferihisar, 50<br />

kilometrelik kıyı şeridiyle,<br />

mandalina bahçeleriyle, Teos ve<br />

Sığacık antik kentleri, modern yat<br />

limanı, lezzetli deniz ürünlerinin<br />

servis edildiği restoranları ile hem<br />

bugününü doyasıya yaşayan hem<br />

de geçmişine, tarihi ve kültürel<br />

değerlerine sahip çıkan bir ilçe…<br />

Sakin şehirler çevre temizliği konusunda özenli yaklaşımlarıyla dikkat çekiyor. Bu şehirlerde havadaki oksijen seviyesinin<br />

korunabilmesi için motorlu taşıtlar yerine bisiklet kullanımı teşvik ediliyor (üstte), Seferihisar (altta)<br />

Quite cities attract the attention with their meticulous approach to environmental cleanliness. Bicycle use instead of motorised<br />

vehicles is encouraged in these cities in order to protect oxygen levels in the atmosphere (above), Seferihisar (below)<br />

5 sakin kentimiz daha oldu<br />

Cittaslow hareketi Seferihisar’daki<br />

günlük yaşamı çok değiştirmediyse<br />

de bölge insanının gelirine büyük<br />

katkı sağlandı. Büyük şehirlerin<br />

kaosundan kaçmak isteyenler,<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin ilk ‘Sakin Şehri’ne<br />

akın etti. Bu gelişmeler ulusal<br />

ve uluslararası basında yer<br />

bulurken, 4 yerleşim bölgemiz<br />

daha Seferihisar’ın öncülük ettiği<br />

bu harekete katılmak için kolları<br />

sıvadı. 2011 yılının Haziran ayında<br />

Polonya’nın Lidzbark Warminski<br />

cities of Cittaslow Movement were<br />

rewarded for their efforts. People<br />

flocked to the cities where they<br />

would breathe in smells of flower<br />

instead of exhaust fumes, they<br />

wake up to birds singing instead<br />

of car’s horns, taste delightful<br />

food where historical and natural<br />

sites were protected. Cittaslow<br />

movement spread to 37 cities on<br />

its second year. Now, 129 cities in<br />

19 countries are member of this<br />

union.<br />

Seferihisar led the way!<br />

This alternative urbanism concept<br />

also brought a new dimension<br />

in tourism. Of course, Turkey<br />

would not stay uninterested in<br />

this movement. First to make a<br />

move was Seferihisar in İzmir.<br />

Implementing 59 principles of<br />

Cittaslow movement, Seferihisar<br />

earned the right to use ‘Cittaslow’<br />

logo in 2009. With a 50 kilometres<br />

long coastline, tangerine groves,<br />

Teos and Sığacık antique cities, a<br />

modern yacht harbour, restaurants<br />

where delicious sea food is served,<br />

Seferihisar is a town which fully<br />

lives today while holding onto<br />

its past, historical and cultural<br />

values…<br />

We have 5 more quiet cities<br />

Despite not greatly changing the<br />

daily lives of people of Seferihisar,<br />

Cittaslow movement contributed<br />

greatly to the income of the<br />

region’s people. Those who want<br />

to run away from the chaos of<br />

big cities flocked to Turkey’s first<br />

‘Cittaslow’. As these developments<br />

were being reported in national<br />

and international press, 4 more<br />

areas of settlement started to<br />

get ready to join this movement<br />

pioneered by Seferihisar. Akyaka<br />

town in Muğla, Yenipazar in<br />

Aydın, Gökçeada in Çanakkale<br />

and Taraklı in Sakarya were<br />

deemed worthy of ‘Cittaslow’ title<br />

in Cittaslow General Assembly in<br />

32 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Dünya turizmini İzmir’de keşfedin!<br />

Explore the world’s tourism in İzmir!<br />

08-11 Aralık December 2011<br />

Turizm Fuar ve Konferansı<br />

Tourism Fair & Conference<br />

İzmir Uluslararası Fuar Alanı, Kültürpark<br />

İzmir International Fair Center, Kültürpark<br />

www.travelturkey-expo.com<br />

Partner Ülke<br />

Partner Country<br />

Partner İl<br />

Partner City<br />

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde<br />

Under the patronage of Ministry of Culture & Tourism<br />

Organizatörler<br />

Organizers<br />

KÜTAHYA<br />

Tel/Phone: +90 212 259 84 04 Tel/Phone: +90 212 334 69 24 Tel/Phone: +90 232 497 11 12<br />

Member<br />

Medya Sponsoru<br />

Media Sponsor<br />

Havayolu Sponsorları<br />

Airline Sponsors<br />

BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TOBB (TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR<br />

THIS FAIR IS ORGANIZED WITH THE PERMISSION OF THE UNION OF CHAMBERS AND COMMODITY EXCHANGES OF TURKEY IN<br />

ACCORDANCE WITH THE LAW NUMBER 5174


Kenti’nde düzenlenen Cittaslow<br />

Genel Kurulu’nda Muğla’nın<br />

Akyaka beldesi, Aydın’ın Yenipazar,<br />

Çanakkale’nin Gökçeada ve<br />

Sakarya’nın Taraklı ilçeleri ‘Sakin<br />

Şehir’ unvanına layık görüldü.<br />

Doğal yaşam cenneti: Akyaka<br />

Muğla’nın Ula İlçesi’ne bağlı<br />

Akyaka Beldesi, doğa aşıkları<br />

için kelimenin tam anlamıyla bir<br />

cennet. Akyaka, florası ve faunasını<br />

koruyarak, sıradan bir balıkçı<br />

köyünden ‘Cittaslow’ logolu bir<br />

turizm cennetine dönüşmüş. Sadece<br />

Gökova Sazlığı’nda aralarında<br />

flamingolar ve pelikanların da<br />

bulunduğu yüzlerce kuş türüne<br />

ev sahipliği yapan bu güzelim<br />

belde, mimarisi ile de dikkat<br />

çekiyor. Beldenin mimari kimliğinin<br />

şekillenmesinde ise dünyaca ünlü<br />

mimar Nail Çakırhan’ın büyük<br />

emeği bulunuyor.<br />

Efeler Diyarı’nın incisi: Yenipazar<br />

Aydın’a bağlı Yenipazar ilçesi<br />

ise, Büyük Menderes Havzası’nın<br />

ortasında kalan yemyeşil bir rüya<br />

beldesi. Baba Dağı’nın ormanlarla<br />

kaplı eteklerindeki bu şirin<br />

ilçenin tarihi 4 bin yıl öncesine<br />

dayanıyor. Orthosia Antik Kenti’nde<br />

yapılan kazılar, ilçe merkezinin<br />

M.Ö. 2000’li yıllardan bu yana<br />

insanoğluna ev sahipliği yaptığını<br />

gösteriyor. Osmanlı döneminden<br />

bu yana ilçe merkezinde kurulan<br />

pazar ilçeye adını vermiş. Bu minik<br />

ve sakin cennette, halen yerel<br />

ürünlerin satıldığı pazarı gezmek,<br />

çam kokuları eşliğinde uzun<br />

yürüyüşler yapmak ‘yuvalaça’,<br />

‘oklavadan sıyırma’, ‘tatlı tarhana’<br />

gibi yerel lezzetleri tatmak<br />

mümkün.<br />

Akyaka beldesinin huzur dolu<br />

kumsallarında kuş cıvıltılarını<br />

dinleyerek tatil yapmak mümkün<br />

(üstte), Yenipazar ilçesinin meşhur<br />

lezzetlerinden yuvalaça (yanda)<br />

It is possible to have a holiday in<br />

Akyaka district’s peaceful beaches<br />

listening to birds singing (above),<br />

Yuvalaça, one of the famous tastes of<br />

Yenipazar town (side)<br />

June 2011 held in City of Lidzbark<br />

Warminski in Poland.<br />

Natural living paradise:<br />

Akyaka<br />

Akyaka town of Ula in Muğla<br />

province is a perfect heaven for<br />

nature lovers. By protecting its<br />

flora and fauna, Akyaka has been<br />

turned in to a tourism heaven<br />

from a mere fishermen’s village<br />

with ‘Cittaslow’ logo. Host to<br />

hundreds of species of birds,<br />

flamingos and pelicans among<br />

them, in Gökova reeds, this pretty<br />

town also attracts the attention<br />

with its architecture. There is a<br />

great effort by the world famous<br />

architect Nail Çakırhan in the<br />

shape up of the architectural<br />

identity of the borough.<br />

Pearl of the land of Efe’s:<br />

Yenipazar<br />

Yenipazar town of Aydın province<br />

is a green dream land situated in<br />

the middle of the Great Menderes<br />

River Basin. Situated on forest<br />

covered outskirts of Baba<br />

Mountain, this pleasant town has<br />

a history that stretches back to 4<br />

thousand years ago. Excavations<br />

carried out in Orthosia Antique<br />

City prove that the town centre<br />

34 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Museum Pass<br />

A KEY TO HISTORY<br />

Introducing the much anticipated<br />

Museum Pass İstanbul Card!<br />

The card will be available at the end of July in<br />

İstanbul. It will allow anyone to enter into Republic<br />

of Turkey Ministry of Culture and Tourism -owned<br />

museums in İstanbul. The Museum Pass İstanbul<br />

Card will cost 72 Turkish Liras and will permit a<br />

single entrance to the museums for a maximum of<br />

three days or 72 hours.<br />

This is a great solution for tourists who want to see<br />

the masterpieces of İstanbul that everyone talks<br />

about.<br />

The Museum Pass İstanbul is valid for seventy-two<br />

hours and is activated at the time of your first entry<br />

to the museum.<br />

No more standing in queue, this pass allows you to<br />

go straight to the turnstile and save time.<br />

There will be 6 museums which you can enter easily<br />

with this card. The museums are as follows:<br />

Hagia Sophia Museum, Topkapı Palace Museum<br />

(except Harem Apartments), Chora Museum,<br />

İstanbul Archaeological Museums, Museum of<br />

Turkish and Islamic Arts, İstanbul Mosaic Museum.<br />

Museum Pass İstanbul<br />

Temmuz ayının sonunda satışa sunulacak olan kart, <strong>Türkiye</strong> Cumhuriyeti Kültür ve<br />

Turizm Bakanlığı’nın İstanbul’da bulunan müzelerinde geçerli olacak. Museum Pass<br />

İstanbul, 72 saat ya da 3 gün boyunca ilgili müzelere tek giriş olanağı sağlayacak ve<br />

72.-TL’den satılacak.<br />

İstanbul’da bulunan yabancı misafirlere büyük kolaylık sağlayacak olan Museum Pass<br />

İstanbul, gişe kuyruğunda beklemeden müzeleri ziyaret etme olanağı sunuyor.<br />

İlk müze ziyaretinde geçerliliği başlayan Museum Pass İstanbul 72 saat boyunca aşağıda<br />

yer alan müzeleri ziyaret etme olanağı sunuyor:<br />

Ayasofya Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi (Harem Dairesi hariç), Kariye Müzesi, İstanbul<br />

Arkeoloji Müzeleri, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, İstanbul Büyük Saray Mozaikleri Müzesi.<br />

444 MÜZE (6893)


Organik lezzetler için<br />

Gökçeada<br />

<strong>Türkiye</strong>’nin en batı noktasında<br />

yer alan Gökçeada, <strong>Türkiye</strong>’nin<br />

en nezih ve sakin turizm<br />

beldelerinden biri. Kış aylarında<br />

156, yaz aylarında ise 250<br />

civarında pansiyonun hizmet<br />

verdiği Gökçeada, doğal<br />

güzellikleriyle olduğu kadar<br />

lezzetleriyle de ünlü. Yeşille<br />

mavinin en güzel buluşmalarına<br />

tanıklık edebileceğiniz<br />

Gökçeada’da sebze ve<br />

meyvelerin tümü organik.<br />

Burada zeytinler doğal yollarla<br />

salamura ediliyor, zeytinyağları<br />

geleneksel yöntemlerle<br />

üretiliyor. Şaraplar, hormonsuz<br />

üzümlerden geleneksel yollarla<br />

imal ediliyor.<br />

Masal gibi bir ilçe: Taraklı<br />

Sakarya’ya bağlı Taraklı<br />

ilçesi, Anadolu mimarisinin<br />

birbirinden güzel örnekleriyle<br />

tam bir masal beldesi. Geçmişi<br />

bin yıl öncesine dayanan ve<br />

antik dönemlerde Daeblis,<br />

Dablis Doris gibi isimlerle<br />

anılan Taraklı, 7 bin yılı aşan<br />

geçmişiyle Hitit, Frig ve Bizans<br />

imparatorluklarından izler<br />

taşıyor. Bugün birbirinden güzel<br />

evleri ve yerel lezzetleri ile ünlü<br />

alternatif bir tatil beldesi.<br />

36 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Gökçeada taş evleri ve organik yiyecekleriyle ünlü<br />

(üstte), Sakarya’nın Taraklı ilçesi ise özenle korunmuş<br />

mimari dokusu ile sakin şehir unvanını almaya hak<br />

kazanan yerleşim bölgelerinden biri (solda)<br />

Gökçeada is popular with its stone houses and organic<br />

food (above), Taraklı town of Sakarya province deserves<br />

to have the accolade of a quiet city with its architectural<br />

texture preserved with care (left)<br />

has been the host to humans since<br />

2000 BC. The market set up in town<br />

centre from Ottoman period to today<br />

gave its name to the town. It is still<br />

possible to wonder around the market<br />

selling local produce, go for long<br />

walks accompanied by pine scents,<br />

taste local delights such as ‘yuvalaça’,<br />

‘oklavadan sıyırma’, ‘tatlı tarhana’ in<br />

this small and quiet paradise.<br />

Gökçeada for organic tastes<br />

Situated on the westernmost point<br />

of Turkey, Gökçeada is one of<br />

Turkey’s most decent and quietest<br />

tourism towns. 156 pensions serve in<br />

Gökçeada in the winter and around<br />

250 pensions are open in the summer.<br />

Gökçeada is famous for its local tastes<br />

as well as its natural beauty. All fruit<br />

and vegetable grown in Gökçeada is<br />

organic where you can also witness<br />

the most beautiful meeting of green<br />

with blue. Here, olive is pickled using<br />

natural methods, olive oil is produced<br />

traditional methods. Wine is produced<br />

traditionally using organic grapes.<br />

A fairytale town: Taraklı<br />

Taraklı town of Sakarya is a fairytale<br />

town with fantastic examples of<br />

Anatolian architecture. With its past<br />

stretching back to thousand years ago<br />

and referred to with names such as<br />

Daeblis, Dablis Doris in antique ages,<br />

Taraklı carries the traces of Hittite,<br />

Fryg and Byzantine with its history of<br />

more than 7 thousand years. Today, it<br />

is an alternative holiday resort with<br />

pretty houses and local tastes.<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 37


38 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


TARİH<br />

history<br />

Rüya gibi düğünler, prestijli toplantılar için:<br />

Adile Sultan Sarayı<br />

İstanbul Boğazı’nın en önemli yapılarından biri olan Adile<br />

Sultan Sarayı, Osmanlı zarafetini günümüze taşımakla<br />

kalmıyor, konuklarını ‘sultanlara layık lezzetler’ ile<br />

buluşturuyor<br />

2 Sevinç Akyazılı Rasim Konyar<br />

For dream weddings, prestige meetings:<br />

Adile Sultan Palace<br />

Being one of the most important buildings of the Bosphorus, Adile Sultan<br />

Palace not only carries the elegance of Ottoman to today but also brings to its<br />

guests ‘tastes worthy of sultans’<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 39


İstanbul Boğazı, ‘benzersiz’<br />

kelimesinin tam anlamıyla<br />

karşılığını bulduğu<br />

mekanlardan biri. Asya ve<br />

Avrupa kıtalarını birbirinden<br />

ayıran Boğaz, tarihi boyunca<br />

kendine İstanbul’u başkent seçen<br />

tüm medeniyetlerin gözbebeği<br />

olmuş, çevresi birbirinden güzel<br />

yapılarla süslenmiş. Bu yapılardan<br />

günümüze kadar ayakta<br />

kalabilmeyi başaranlar ise daha<br />

çok Osmanlı dönemi şaheserleri<br />

olmuş. Padişahlar boğaz<br />

kenarında yaptırdıkları saraylarda<br />

oturmuş; kardeşlerine, sevdikleri,<br />

ödüllendirmek istedikleri saray<br />

erkanına boğaz manzaralı saraylar,<br />

köşkler, yalılar hediye etmiş. Bu<br />

saraylar, köşkler ve yalılar da<br />

Cumhuriyet döneminde vizyonu<br />

geniş yöneticiler sayesinde turizme<br />

kazandırılmış.<br />

Adile Sultan Sarayı da bunlardan<br />

biri. Ancak, her hazine gibi Adile<br />

Sultan Sarayı da biraz gözlerden<br />

uzak, biraz gizli saklı. Adile<br />

Sultan Sarayı’na ulaşmak için,<br />

Vaniköy sahilindeki yönlendirme<br />

tabelalarını takip etmeniz ve<br />

içinde anıt ağaçların yer aldığı<br />

bir koru boyunca yukarı doğru<br />

tırmanmanız gerekiyor. Bu<br />

yemyeşil yolun devamında<br />

ise, insanı şaşırtan türden bir<br />

güzellikle; Adile Sultan Sarayı ile<br />

karşılaşıyorsunuz.<br />

Sıradışı bir mekan sıradışı<br />

bir öykü!<br />

Adile Sultan Sarayı, sadece<br />

güzelliği ile değil, öyküsü ile<br />

de başlı başına dikkat çekici<br />

bir mekan. Takvimler 1856’yı<br />

gösterirken Sultan Abdülmecit,<br />

Vaniköy’deki 5 dönümlük koru<br />

arazisini ve içindeki köşkü satın<br />

alıp çok sevdiği kız kardeşi Adile<br />

Sultan’a hediye etmek istemiş.<br />

Ancak arazi içindeki köşk, bir<br />

sultanı ağırlamak için yeterli<br />

bulunmamış. Köşkün yıkılıp yerine<br />

yeni ve görkemli bir sarayın<br />

inşa edilmesine karar verilmiş.<br />

Çırağan Sarayı’nın mimarları<br />

olan Sarkis ve Kirkor Balyan<br />

yeni yapının projesini çizip,<br />

çalışmalara başlamış. Ancak Sultan<br />

Abdülmecit’in ömrü bu görkemli<br />

The Bosphorus is one of those places<br />

where the word ‘unique’ finds its true<br />

description. The Bosphorus which<br />

separates the continents of Asia<br />

and Europe has been a favourite<br />

of all civilizations who had chosen<br />

İstanbul as their capital city and<br />

is graced with exquisite buildings.<br />

Masterpieces from Ottoman period<br />

have been the ones which managed to<br />

survive to present times. Sultans had<br />

lived in palaces on the banks of the<br />

Bosphorus, they presented palaces,<br />

pavilions, waterside mansions<br />

overlooking the Bosphorus as gifts<br />

to their brothers, their beloved ones,<br />

people of the court whom they wanted<br />

to reward. These palaces, pavilions<br />

and mansions have been dedicated<br />

to tourism thanks to directors with<br />

broad vision.<br />

Adile Sultan Palace in Vaniköy is one<br />

of the most eye-catching structures<br />

along the Bosphorus. But, just as<br />

every treasure, Adile Sultan Palace<br />

is slightly unseen, partially hidden<br />

away. To reach Adile Sultan Palace,<br />

you need to follow the road signs at<br />

Vaniköy and climb up along a grove<br />

which contains memorial trees. At the<br />

end of this green pathway you come<br />

across a striking beauty; Adile Sultan<br />

Palace.<br />

An extraordinary place,<br />

an extraordinary story!<br />

Adile Sultan is a place which attracts<br />

the attention not just with its beauty<br />

but also with its story. In 1856,<br />

Sultan Abdulmecit wanted to buy<br />

the 5 acre grove in Vaniköy and the<br />

mansion in it and give it to his sister<br />

Adile Sultan as a present. But the<br />

existing mansion in the grove was not<br />

deemed worthy to host a sultan. It<br />

was decided that this mansion would<br />

be demolished and a new and majestic<br />

palace would be built in its place.<br />

Sarkis and Kirkor Balyan who were<br />

the architects of Çırağan Palace drew<br />

up the plans of the new structure<br />

and started the work. But Sultan<br />

Abdulmecit did not live long enough<br />

to see this magnificent gift to be<br />

presented to Adile Sultan. Completion<br />

of the palace and its presentation to<br />

Adile Sultan coincided with the period<br />

of Sultan Abdulaziz who acceded to<br />

the throne after Sultan Abdülmecit.<br />

40 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


hediyenin Adile Sultan’a teslim<br />

edilişini görmeye yetmemiş.<br />

Sarayın son haline gelmesi ve<br />

Adile Sultan’a hediye edilmesi,<br />

Sultan Abdümecit’den sonra tahta<br />

çıkan Sultan Abdülaziz dönemine<br />

denk düşmüş.<br />

Hanedanın tek kadın şairi!<br />

‘Osmanlı Hanedanı’nın tek kadın<br />

şairi’ olarak tanınan Adile Sultan,<br />

yazlık sarayında ikamet ederken<br />

bir yandan da Kandilli’nin<br />

imarına yardım etmiş. Özellikle<br />

genç kızların eğitimine katkıda<br />

bulunan, bölgenin güzelleşmesi<br />

için çaba gösteren Adile Sultan,<br />

trajik bir biçimde çok sevdiği eşini<br />

ve dört kızını kaybettikten sonra<br />

hayata küsmüş. Eşi ve çocukları<br />

olmadan bu kadar güzel bir<br />

sarayda oturmak istemediğini<br />

dile getirerek 1868 yılında sarayı<br />

terk etmiş. 1901 yılında vefat<br />

etmeden önce ise bu sarayı,<br />

okul yaptırılması koşuluyla<br />

hazineye bağışlamış. Şair Sultan’a<br />

hediye edilen saray, ‘ilk Türk<br />

kadın gazeteci’ olarak tanınan<br />

Selma Rıza Hanım’ın çabaları<br />

The only female poet of the<br />

dynasty!<br />

Known as the ‘only female poet of<br />

the Ottoman Dynasty’, Adile Sultan<br />

helped construct Kandilli while she<br />

was resident in her summer palace.<br />

Contributing to the education of<br />

young women especially, striving<br />

for the area to be attractive, Adile<br />

Sultan turned her back on life after<br />

tragically losing her husband and<br />

her four daughters. She left the<br />

palace in 1868 after citing that<br />

she did not want to live in such<br />

a beautiful palace without her<br />

husband and children. Before she<br />

died in 1901 she donated this palace<br />

to the treasury on the condition<br />

that it was converted into a school.<br />

The palace which was gifted to<br />

the Poet Sultan was rescued from<br />

being derelict as a result of Rıza<br />

Hanım’s efforts who was known as<br />

the ‘first Turkish female journalist’.<br />

Adile Sultan Palace opened its<br />

gates in 1916 as the ‘Turkey’s first<br />

boarding school for girls’. Serving<br />

as Kandilli Girl’s High School until<br />

1986, the building was turned to<br />

ashes as a result of a fire caused by<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 41


42 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


sonucu atıl durumda kalmaktan<br />

kurtarılmış. 1916 yılında Adile<br />

Sultan Sarayı,’<strong>Türkiye</strong>’nin ilk yatılı<br />

kız lisesi’ olarak kapılarını açmış.<br />

1986 yılına kadar Kandilli Kız Lisesi<br />

olarak hizmet veren yapı, elektrik<br />

kontağından çıkan bir yangın<br />

sonucu küle dönmüş. Tam 20 yıl<br />

süren zorlu bir tadilat sürecinin<br />

ardından bina, turizmin hizmetine<br />

açılmış.<br />

Görkemli düğünlerin mekanı<br />

Adile Sultan Sarayı, günümüzde<br />

Osmanlı’nın İstanbul’unu en iyi<br />

şekilde yansıtan yapılardan biri.<br />

Aslına uygun olarak yeniden<br />

inşa edilen sarayın en önemli<br />

özelliklerinden biri benzersiz<br />

manzarası! Adile Sultan’ın<br />

şiirlerine ilham veren bu saray,<br />

şimdilerde aralarında devlet<br />

başkanlarının da bulunduğu<br />

konuklarını ağırlıyor. Sarayın<br />

10-150 kişilik salonları daha çok<br />

iş toplantılarına hizmet verirken,<br />

600 kişilik ‘Oval Salon’ unutulmaz<br />

düğün ve nikah törenlerine ev<br />

sahipliği yapıyor. Cumhurbaşkanı<br />

Abdullah Gül’ün kızı Kübra Gül ve<br />

Mehmet Sarımermer 2007 yılında<br />

hayatlarını birleştirdi, çiftin düğün<br />

yemeğinin verildiği Adile Sultan<br />

Sarayı’ndan dış basında da övgüyle<br />

söz edildi. Bu organizasyonun<br />

ardından yerli ve yabancı pek çok<br />

çift düğün ve nikah törenlerini Adile<br />

Sultan Sarayı’nda yapmaya karar<br />

verdi. Ancak burada dünyaevine<br />

girmek isteyen çiftler, zamanlama<br />

konusunda çok dikkatli davranmak<br />

zorunda. Yılın neredeyse 150 günü<br />

düğün organizasyonlarına imza<br />

attıklarını dile getiren Adile Sultan<br />

Sarayı Genel Müdürü Şenol Birol,<br />

“Bu yıl Ağustos ayı Ramazan’a<br />

denk geldiği için sadece iki yabancı<br />

çiftin düğün töreni vardı. Ancak<br />

Eylül ayının 21 günü aralıksız<br />

olarak düğün törenleri ile geçecek.<br />

Yani düğün, nişan, kına gecesi<br />

gibi organizasyonlarını Adile<br />

Sultan Sarayı’nda yapmak isteyen<br />

konuklarımızın bizimle en az 6 ay<br />

önce irtibat kurması gerekiyor” diye<br />

konuşuyor. Düğün menülerinin<br />

fiyatı ise 80-105 Euro arasında<br />

değişiyor.<br />

Unutulmaz lezzetler!<br />

Adile Sultan Sarayı’nı önemli<br />

organizasyonların vazgeçilmez<br />

duraklarından biri haline getiren<br />

diğer unsur ise, burada servis edilen<br />

yemeklerin lezzeti. Adile Sultan<br />

Sarayı 2009 yılından bu yana Borsa<br />

Lokantası tarafından işletiliyor.<br />

Genel Müdür Şenol Birol, Türk ve<br />

Osmanlı mutfağının geleneksel<br />

lezzetlerini en iyi biçimde tanıtmak<br />

ve dünya lezzetlerini en iyi şekilde<br />

sunabilmek için büyük bir titizlikle<br />

çalıştıklarını dile getiriyor. Sarayda<br />

görev yapan 85 personelin 35’inin<br />

mutfakta çalışması bunun bir kanıtı<br />

niteliğinde. Saray’da servis edilen<br />

tüm yemeklerin malzemeleri günlük<br />

olarak temin ediliyor. Yöresel<br />

lezzetler için de özel bir gayret<br />

gösteriliyor. Burada karalahana<br />

dolmasından, risottoya kadar her<br />

yemek orijinal tarifler ve en iyi<br />

malzemelerle pişiriliyor, ‘sultanlara<br />

layık’ bir servisle müşteriyle<br />

buluşuyor.<br />

Ayrıntılı bilgi için:<br />

www.adilesultan.org<br />

Adile Sultan Sarayı Genel Müdürü Şenol Birol<br />

Adile Sultan Palace General Manager Şenol Birol<br />

an electrical fault. After a difficult<br />

period of modification which lasted<br />

20 years, the building was opened<br />

to tourism.<br />

Venue for splendid weddings<br />

Adile Sultan Palace is one of the<br />

buildings today which best reflects<br />

the İstanbul of Ottoman. In fact,<br />

one of the most important aspects<br />

of the palace that was rebuilt in<br />

keeping with its original features is<br />

its unique views! This palace, which<br />

inspired the poems of Adile Sultan,<br />

nowadays welcomes its guests,<br />

among them are state presidents.<br />

While meeting rooms varying<br />

between 10-150 people capacity<br />

mainly serve business meetings,<br />

600 capacity ‘Oval Hall’ is host<br />

to unforgettable wedding and<br />

marriage ceremonies. Kübra Gül,<br />

the daughter of President Abdullah<br />

Gül and Mehmet Sarımermer joined<br />

their hands in matrimony in 2007,<br />

Adile Sultan Palace where the<br />

wedding reception of the couple<br />

was held was praised by the foreign<br />

press. Following this organisation,<br />

many Turkish and international<br />

couples decided to hold their<br />

wedding reception at Adile Sultan<br />

Palace<br />

However, couples who wish to<br />

hold their wedding receptions here<br />

should act very carefully about<br />

the timing. Talking about the fact<br />

that they hold almost 150 wedding<br />

organisations a year, General<br />

Manager of Adile Sultan Palace,<br />

Şenol Birol says “As August this<br />

year coincided with Ramadan, there<br />

were just the wedding ceremonies<br />

of two foreign couples this year.<br />

But there are 21 receptions in<br />

September alone. Which means that<br />

those guests who wish to have their<br />

organisations such as wedding,<br />

engagement, henna night, need to<br />

get in touch with us 6 months before<br />

the event”. The prices of wedding<br />

menus vary between 80-105 Euros<br />

per person.<br />

Unforgettable tastes!<br />

One of the other factors that make<br />

Adile Sultan Palace an indispensible<br />

venue for important organisations is<br />

the taste of food served here. Adile<br />

Sultan Palace is being operated<br />

by Borsa Restaurants since 2009.<br />

General Manager Şenol Birol points<br />

out that they work diligently to<br />

present the traditional tastes of<br />

Turkish and world cuisine in the best<br />

possible way. The fact that 35 staff<br />

out of 85 who work at the palace<br />

works at the kitchen is the proof of<br />

that diligence. All the ingredients<br />

for the dishes served at the palace<br />

are supplied daily. Special effort is<br />

made for regional flavours. Here,<br />

every meal from karalahana (kale) to<br />

risotto is cooked to original recipes<br />

using the best ingredients, presented<br />

to customers with a service ‘worthy<br />

of sultans’.<br />

For further details:<br />

www.adilesultan.org<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 43


ŞEYLERİN TARİHİ<br />

history of things<br />

YAZIYOOOOR<br />

29 YÜZYILDIR<br />

YAZIYOR<br />

Dünya da <strong>Türkiye</strong> de bu yazı çok hararetli ve hareketli<br />

geçirdi. Öyle olunca gazeteler de yaz tatili dinlemeden<br />

fazla mesai ve belki -böyle durumlarda olduğu gibi- fazla<br />

satış yaptı. Biz de bu sayımızda, gazetelerin ne zamandır<br />

neler yazdığına baktık. İşte gazetenin ilginç tarihçesi<br />

2 Aylin Şen<br />

IN THE NEWS FOR 29 CENTURIES<br />

This summer has been rather heated and action packed for the World and<br />

Turkey. As this was the case, newspapers did overtime and perhaps -as it<br />

happens in these cases- sold more copies regardless of a summer break.<br />

In this issue we looked at what newspapers have been writing over time.<br />

Here is the interesting history of the newspaper<br />

44 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Gidip gördüyseniz de<br />

henüz gitmediyseniz<br />

de Venedik<br />

hakkında pek<br />

çok şey izlemişsinizdir. Kenti<br />

biliyorsunuzdur. Şimdi o kentte<br />

San Marco Meydanı’na, zaman<br />

tünelinde de 16’ncı yüzyıla<br />

gidin. Ve hayal edin. Bir<br />

grup Venedikli, elinde sarımsı<br />

renkte bir kağıt tutan adamın<br />

çevresini sarmış. Onun kağıttan<br />

okuduklarını dinliyor. Kentte ve<br />

yakın diyarlarda olup bitenlerden<br />

haberdar oluyor. Sarayın<br />

talimatlarını öğreniyor. Okuma/<br />

bilgilendirme seansının sonunda<br />

da ücretini ödüyor: Küçük bir<br />

madeni para, ‘gazzetta’.<br />

‘Gazete’ sözcüğü, pekçok<br />

kaynağa göre işte bu ‘alışverişe’<br />

dayanıyor. Ama nesnenin öyküsü<br />

yüzyıllarca öncesine -yine Çin’egidiyor.<br />

İlk resmi gazete<br />

Tarih, M.Ö. 8’inci yüzyıl..<br />

Muhtemelen 713-734 yılları<br />

arası. Çin’de Tang Hanedanı<br />

hüküm sürüyor. İmparatorluk<br />

Sarayı, tarihin ilk ‘resmi<br />

gazete’sini çıkartıyor. Saray<br />

görevlileri tarafından hazırlanan<br />

gazete, bir yandan günlük politik<br />

ve yerel gelişmelere yer veriyor.<br />

Bir yandan da mandarinlerin<br />

başarılarına<br />

ilişkin<br />

haberleri<br />

duyuruyor.<br />

Gazete,<br />

İmparator<br />

ailesi ve saray görevlileri<br />

için ipek üzerine tek tek elle<br />

yazılıyor. Daha sonra da -belki<br />

daha düşük kalitede bir beze<br />

yazılarak- çoğaltılıp taşraya,<br />

imparatorluğun her köşesine<br />

gönderiliyor.<br />

Elbette bu örneğin öncesinde<br />

de sonrasında da benzeri<br />

duyurular olmuştur. Peki,<br />

gazetenin tarihçesi neden, Tang<br />

Hanedanı ve ‘Kaiyuan Za Bao’<br />

adlı ilk resmi gazete ile başlıyor<br />

Nedeni basit. Önceki ve sonraki<br />

duyurular, ‘duyuru’ olmaktan<br />

öteye gitmemişti. Yani bir, en<br />

fazla birkaç konuda sarayın<br />

talimatlarına yer verirdi.<br />

Oysa ‘Kaiyuan Za Bao’, her ne<br />

kadar ‘resmi’ bir hüviyeti olsa<br />

da ‘haber’ veriyordu. Politik<br />

gelişmeleri, ülkede olup biten iyi<br />

ya da kötü olayları aktarıyordu.<br />

İlk resmi gazete Kaiyuan Za Bao<br />

First official newspaper Kaiyuan Za Bao<br />

You must have watched many things<br />

about Venice whether you’ve been<br />

there yet or not. You know the city.<br />

Now, go to San Marco square in the<br />

city and to the 16 th century in the<br />

time tunnel. And imagine. A group of<br />

Venetians have surrounded a man<br />

holding a yellowish coloured paper<br />

in his hands. They are listening to<br />

what he reads from the paper. They<br />

are informed of everything that is<br />

going on in and around the city.<br />

They are finding out the instructions<br />

of the palace. After the reading/<br />

information session they are paying<br />

a fee: A small metal coin, ‘gazzetta’.<br />

The word ‘gazette’ hails from this<br />

‘exchange’, according to many<br />

sources. But the story of the item<br />

goes back for centuries -to China<br />

again-.<br />

First official newspaper<br />

The date is 8 th Century BC... Possibly<br />

between the years 713-734. Tang<br />

dynasty is in power in China. The<br />

Empire Palace publishes history’s<br />

‘first official newspaper’. The<br />

newspaper which is published by<br />

the palace officials included daily<br />

political and local developments<br />

on one hand while it also included<br />

success <strong>stories</strong> of mandarins on the<br />

other. The paper was written on silk<br />

one by one by hand by the palace<br />

employees for the Emperor and<br />

his family. It was later reproduced<br />

-perhaps written on lower quality<br />

rags- and sent to provinces, to all<br />

corners of the empire.<br />

No doubt that there have been<br />

similar announcements before and<br />

after this example. So, why does<br />

the history of newspaper begin<br />

with Tang Dynasty and the first<br />

official newspaper named ‘Kaiyuan<br />

Za Bao’ The reason is simple.<br />

Announcements before and after<br />

have been no further than ‘an<br />

announcement’. Which means that,<br />

there would only be one, or a few at<br />

most, palace instructions included<br />

in it.<br />

But ‘Kaiyuan Za Bao’ was publishing<br />

the ‘news’ even though it had an<br />

‘official’ identity. It was quoting<br />

political developments, going ons in<br />

the country in someway or another.<br />

San Marco Meydanı, İtalya<br />

St Mark’s Square, Italy<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 45


Biz pek<br />

okumuyoruz!<br />

We don’t read<br />

much!<br />

<strong>Türkiye</strong>’de, 1831 yılında Takvim-i<br />

The adventure of newspaper which<br />

Vekayi ile başlayan gazete serüveni,<br />

started in Turkey with Takvim-i<br />

ülkenin tarih yolculuğunda olduğu<br />

Vekayi in 1831 was a struggle just<br />

gibi sancılı geçti.<br />

as the journey of the country through<br />

Aslında, 1908 yılından sonra, II.<br />

history.<br />

Meşrutiyet ile birlikte müthiş bir<br />

In fact, a terrific interest and<br />

ilgi ve canlanma yaşanmıştı. Günlük<br />

resurgence had been experienced after<br />

gazete sayısı bir anda 200’ü aşmıştı.<br />

the second constitutional declaration<br />

Ama İttihat ve Terakki’nin yönetime<br />

(II. Meşrutiyet) after 1908. Number of<br />

el koyduğu 1913’ten sonra<br />

daily newspapers suddenly exceeded<br />

uyguladığı baskılar yüzünden gazete<br />

200. But newspaper numbers declined<br />

sayısı yeniden hızla düştü. Kurtuluş<br />

rapidly as a result of pressure when<br />

Savaşı öncesi ve savaş döneminde<br />

Consolidation and Development<br />

de, İstanbul’da çıkan gazeteler ikiye<br />

movement took over the running<br />

ayrıldı. Peyam-i Sabah, Alemdar,<br />

of the country and started to apply<br />

İstanbul gazeteleri padişahı<br />

pressure after 1913. Newspapers<br />

desteklerken, Akşam, Vakit, Yeni<br />

published in İstanbul were split into<br />

Gün, İleri ise Ankara hükümetinin<br />

two posts and during Independence<br />

yanında yer aldı. Mustafa Kemal bu<br />

War. While Peyam-i Sabah, Alemdar,<br />

dönemde ilk olarak Sivas’ta İrade-i<br />

İstanbul newspapers supported the<br />

Milliye gazetesinin çıkarılmasına ön<br />

sultan, Akşam, Vakit, Yeni Gün, İleri<br />

ayak oldu. Bu gazete daha sonra<br />

newspapers were supporting the<br />

yayımını Ankara’da Hakimiyet-i<br />

government in Ankara. Mustafa Kemal<br />

Milliye adıyla sürdürdü.<br />

initially instigated the publication of<br />

Cumhuriyet döneminde yeni<br />

İrade-i Milliye newspaper in Sivas<br />

çıkanların yanı sıra, eski gazetelerin<br />

during this period. This newspaper<br />

birçoğu da varlığını sürdürdü.<br />

continued to be published in Ankara<br />

1924’te Yunus Nadi tarafından<br />

under the title of Hakimiyet-i Milliye.<br />

kurulan Cumhuriyet gazetesi<br />

Many old newspapers continued to<br />

günümüzde de yayımlanıyor ve<br />

exist alongside new publications<br />

Cumhuriyet tarihinin en uzun<br />

during the republican era. Cumhuriyet<br />

süreden beri yayımlanan gazetesi<br />

newspaper established by Yunus Nadi<br />

olma özelliğini taşıyor.<br />

in 1924 is still published today and<br />

Peki, günümüzde kaç gazete var<br />

is the longest published newspaper in<br />

<strong>Türkiye</strong> İstatistik Kurumu verilerine<br />

the history of the republic.<br />

göre, 2010 itibariyle <strong>Türkiye</strong>’de<br />

So, how many newspapers are there<br />

yayımlanan gazete ve dergi sayısı 6<br />

today According to data from Turkish<br />

bin 459. Ancak bu yayınların yüzde<br />

Institute of Statistics, as of 2010,<br />

57’sini dergiler oluşturuyor. Kalan<br />

number of newspapers and magazines<br />

bölümde de -tiraj olarak değilse<br />

published in Turkey is 6 thousand<br />

bile- ağırlık, günlük/haftalık/aylık<br />

459. 57 percent of these publications<br />

yerel gazetelerde bulunuyor.<br />

consist of magazines. The rest is led<br />

Bu çeşitliliğe rağmen, satış rakamları<br />

by local newspapers -not necessarily<br />

Takvim-i Vekayi Gazetesi<br />

uzun yıllardır neredeyse yerinde<br />

Takvim-i Vekayi Newspaper<br />

for circulation-.<br />

sayıyor. Son 8 yılda toplam gazete<br />

Despite this variety, sale figures have<br />

satışları, günlük 3 milyonun<br />

been standing still for many years.<br />

seviyesinden -promosyon olmadan-<br />

Newspaper sales in the last 8 years<br />

4 milyonun üzerine çıkabildi. Ama, tek başına Bild gazetesinin could only increase from 3 million daily sales to just over 4 million -without<br />

3 buçuk milyon sattığını, Almanya’daki toplam satışın da 22<br />

promotions-. But when you think that Bild alone sells 3 and a half million,<br />

milyonu aştığını düşününce… Başlıktaki sözleri tekrarlamaktan and that total sales in Germany is 22 million... There is nothing else to say<br />

başka söylenecek şey kalmıyor!<br />

but to repeat the words in the title of this article!<br />

46 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Sezar Roma’dan bildiriyor!<br />

Tıpkı, gazetenin tarihçesindeki<br />

en önemli kilometre taşı<br />

niteliğindeki Roma gazetesi<br />

gibi! O gazete, M.Ö. 59<br />

yılında Roma’da konsül Julius<br />

Ceasar’ın önayak olmasıyla<br />

Senato tarafından çıkartılmaya<br />

başlayan ‘Acta Diurna’ idi.<br />

Yani Latince anlamıyla ‘Günlük<br />

Faaliyetler’. Gazete yaklaşık<br />

2000 kopya olarak hazırlanır<br />

ve imparatorluğun değişik<br />

köşelerine dağıtılırdı. O dönemde<br />

okuma yazma bilenler parmakla<br />

gösterildiği için, gazetenin verdiği<br />

haberleri çevresine aktarmak da o<br />

kişilere düşerdi. Ulaşım zorlukları<br />

nedeniyle, ‘Günlük Faaliyetler’<br />

gazetesi doğal olarak haftalar<br />

öncesinin haberlerini duyururdu.<br />

Yine de o dönemde bu, ‘çok<br />

taze bilgi’ demekti. Fethedilen<br />

topraklar; örneğin -magazin<br />

sayfalarında Kleopatra’dan söz<br />

edilir miydi, kimbilir!- Mısır en<br />

gözde dış haberlerdendi. Siyasi<br />

gelişmeler ve toplumsal olaylar<br />

da yer alırdı gazetede, ama<br />

kuşkusuz Roma Senatosu’nun<br />

‘merceğinden’ geçmiş halde!<br />

Ve ‘Acta Diurna’nın en gözde<br />

bölümü.. Bugünkü deyimle<br />

söyleyelim: Spor sayfası!<br />

Okuyanlar için<br />

de dinleyenler<br />

için de en<br />

meraklı bölüm<br />

Roma’daki<br />

gladyatör<br />

dövüşlerinin<br />

sonuçlarıydı.<br />

Gazete<br />

tarihinde<br />

‘ilkler’<br />

Gazete, sonraki<br />

yüzyıllarda<br />

benzeri örneklerle<br />

varlığını korudu.<br />

Ancak bugünkü<br />

haline gelebilmesi<br />

için ‘malum’<br />

adımın atılması<br />

gerekiyordu. Yani,<br />

15’inci yüzyılda<br />

Julius Ceasar<br />

matbaanın keşfini.<br />

Julius Ceasar<br />

İşte bu dev adım,<br />

gazetelerin, dergilerin hızla<br />

gelişmesini sağladı. Yine de,<br />

‘süreli’ yani belli zamanlarda<br />

ve düzenli olarak yayınlanan<br />

gazeteler için daha 2 yüzyıl<br />

beklemek gerekti.<br />

Cesar is reporting from Rome!<br />

Just as the Roman newspaper<br />

which is the most<br />

important milestone<br />

in the history of<br />

the newspaper!<br />

That newspaper<br />

was ‘Acta Diurna’<br />

which was<br />

published by the<br />

Senate in 59BC<br />

with the initiatives<br />

of council Julius<br />

Cesar. The title in<br />

Latin translated as<br />

‘Daily Activities’. 2000<br />

copies of the newspaper<br />

would be prepared<br />

and distributed to<br />

different corners of<br />

the empire. As there<br />

were only a few people<br />

who could read and write<br />

during that period,<br />

it was their duty to<br />

relay the news in the<br />

newspaper to people around them.<br />

Because of difficulties with<br />

transportation, ‘Daily Activities’<br />

newspaper would naturally give<br />

the news from weeks ago. But still,<br />

that meant ‘fresh news’ in that<br />

era. Land conquered; Egypt was<br />

one of the most favourite foreign<br />

news, for instance, -who knows<br />

is Cleopatra was mentioned in<br />

the magazine pages!-. Political<br />

developments and social events<br />

would also be in the newspaper,<br />

but after it has been through ‘the<br />

magnifying glass’ of the Roman<br />

Senate, no doubt!<br />

And now, the most favourite<br />

section of ‘Acta Diurna’... With<br />

today’s phrase: The sports page!<br />

The results of the gladiator fights<br />

in Rome were the most interesting<br />

section for the readers and<br />

listeners alike.<br />

‘Firsts’ in newspaper history<br />

The newspaper kept its presence<br />

with similar examples in the<br />

centuries that followed. But in<br />

order to appear in its current<br />

format, the ‘inevitable’ step had<br />

to be taken. The invention of the<br />

printing press in 15 th century.<br />

This giant step aided newspapers,<br />

magazines to spread rapidly. But<br />

still there was a wait of another 2<br />

centuries for newspapers printed<br />

at certain times and published<br />

regularly.<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 47


Kağıt üstüne basılan<br />

ilk gazete<br />

First newspaper printed<br />

on paper<br />

Sonrasında ‘ilkler’<br />

peşpeşe geldi:<br />

• Almanya’da Johann<br />

Carolus’un 1605 yılında<br />

bastığı ‘Aller Fürnemmen und<br />

Gedenckwürdigen Historie’ kağıt<br />

üzerine basılan ilk gazete oldu.<br />

• İlk İngilizce gazete 1622<br />

yılında yayınlanan Nathaniel<br />

Butter idi.<br />

• İlk Türkçe gazete ise <strong>Türkiye</strong>’de<br />

değil Kahire’de, 1828 yılında<br />

yayınlanmaya başlayan Vekayi-i<br />

Mısriye oldu.<br />

• Sanayi devrimi, bu alanda<br />

da bir devrim yarattı. Daha<br />

önce günde birkaç yüz kopyayı<br />

aşamayan gazeteler artık yine<br />

matbaa makineleriyle binlere<br />

ulaştı. Londra’da yayınlanan The<br />

Times gazetesi, 1814 yılından<br />

itibaren dakikada 1100 baskı<br />

kapasitesi ile adını gazete<br />

tarihine yazdırdı.<br />

• İlk dergi de, adında gazete<br />

yazan London Gazzette oldu.<br />

1665 yılında İngiltere’de<br />

Oxford’da çıkartılmaya başlayan<br />

dergi hala yayınlanıyor. Ve 4<br />

yüzyıldır olduğu gibi sadece<br />

ve sadece Saray’dan haberler<br />

veriyor.<br />

• Ve ‘resim’ de basan ilk gazete:<br />

1905 yılında yayın hayatına<br />

atılan Daily Mirror.<br />

Later ‘firsts’ followed<br />

one after the other:<br />

• ‘Aller Fürnemmen und<br />

Gedenckwürdigen Historie’ printed<br />

by Johann Carolus in Germany in<br />

1605 became the first newspaper<br />

to be printed on paper.<br />

• First English newspaper was<br />

Nathaniel Butter published in<br />

1622.<br />

• First Turkish newspaper was<br />

Vekayi-i Mısriye, which was<br />

published in 1828 in Cairo rather<br />

than in Turkey.<br />

• Industrial revolution also<br />

caused a revolution in this area.<br />

Previously unable to exceed<br />

more than a few hundred copies,<br />

newspapers reached thousands of<br />

copies thanks to printing presses.<br />

The Times newspaper published<br />

in London wrote its name in the<br />

history from 1814 with 1100<br />

printing capacity per minute.<br />

• The first magazine was London<br />

Gazette which had the word<br />

newspaper on its title. The<br />

magazine, which first published<br />

in Oxford, England in 1665 is still<br />

published. And, just as it did for 4<br />

centuries, it still publishes Palace<br />

news alone.<br />

• And the first newspaper to print<br />

a ‘photograph’: Daily Mirror which<br />

started life in 1905.<br />

48 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Şimdi Artısı Var<br />

Özel Müzeler, Tiyatrolar, Operalar, Etkinlikler ve<br />

daha neler neler...


Dünyada top 10<br />

2009 yılı itibariyle dünyanın en çok satan gazetelerinin günlük satış<br />

rakamları<br />

• Yomiuri Shimbun (Japonya):<br />

• Asahi Shimbun (Japonya):<br />

• Mainichi Shimbun (Japonya):<br />

• Nihon Keizai Shimbun (Japonya):<br />

• Chunichi Shimbun (Japonya):<br />

• Bild (Almanya):<br />

• Reference News (Çin):<br />

• The Times of India (Hindistan):<br />

• The Sun (İngiltere):<br />

• People’s Daily (Çin):<br />

Top ten in the world<br />

14 milyon<br />

12 milyon<br />

5.5 milyon<br />

4.6 milyon<br />

4.5 milyon<br />

3.5 milyon<br />

3.2 milyon<br />

3.1 milyon<br />

2.9 milyon<br />

2.8 milyon<br />

Daily sales figures of the world’s best selling newspapers, as of 2009<br />

• Yomiuri Shimbun (Japan):<br />

• Asahi Shimbun (Japan):<br />

14 million<br />

12 million<br />

Rekor uzak/yakın Asya’da<br />

Peki ya bugün 2007 verilerine<br />

göre, dünyada 6 bin 580 ulusal<br />

gazete günlük yayın yapıyor ve<br />

toplam 395 milyon adet satıyordu.<br />

Uzmanlara göre, sonrasında<br />

hem ekonomik kriz, hem de<br />

teknolojideki gelişmelerle ‘internet<br />

gazeteciliğinin’ vardığı nokta bu<br />

sayıyı etkiledi. Özellikle gelişmiş<br />

ülkelerde gazete satışlarının<br />

gerilemesine neden oldu. The Wall<br />

Street Journal, bir milyonu aşan<br />

paralı web okuyucusu / abonesi ile,<br />

bu eğilime çarpıcı bir örnek.<br />

Oysa, OECD araştırmalarına göre,<br />

özellikle 2000-2008 yılları arasında<br />

gelişmekte olan ülkelerde tam<br />

tersi yaşandı. Gazete satışları adeta<br />

tırmandı. Hindistan, bu zaman<br />

diliminde gerçekleşen yüzde 45<br />

artışla birinci sırada. Onu Güney<br />

Afrika Cumhuriyeti ve Çin izliyor.<br />

Asya’nın ‘uyanan dev’i Çin, artış<br />

oranında üçüncü sırada olsa da,<br />

gazete satış rakamlarıyla ilk sırada.<br />

Hem de, baş döndüren rakamlarla..<br />

Çin’de, günde 93.5 milyon gazete<br />

satılıyor. Yani, neredeyse dünyadaki<br />

dört gazeteden biri Çin’de<br />

okunuyor.<br />

Tek tek gazetelerin tirajlarına<br />

bakıldığında ise, Japonlar<br />

şampiyonluğu hiç bırakmıyor.<br />

Dünyanın en çok satan gazeteleri<br />

listesinde ilk beş sırayı Japon<br />

gazeteleri alıyor. Onları izleyen<br />

gazete ise, belki de hiç akla<br />

gelmeyecek bir ülkede yayınlanıyor:<br />

Almanya’nın Bild Gazetesi 3 buçuk<br />

milyon satışla altıncı sırada yer<br />

buluyor.<br />

The record is in far / near Asia<br />

But what about today According<br />

to data from 2007, 6 thousand 580<br />

daily newspapers are published<br />

in the world and they sell 395<br />

million copies in total. According<br />

to experts, this number was later<br />

affected by economic crisis as well<br />

as ‘internet journalism’ as a result<br />

of technological advancements.<br />

The Wall Street Journal is a rather<br />

striking example of this case with<br />

more than a million paid web<br />

reader / subscriber.<br />

However, according to OECD<br />

researches, exact opposite has<br />

been observed in developing<br />

countries between 2000 and 2008.<br />

Newspaper sales have climbed.<br />

India leads the list in this time<br />

period with an increase of 45<br />

percent. Followed by South African<br />

Republic and China.<br />

While China, the ‘waking giant’ of<br />

Asia, may only be third in terms<br />

of increase percentage, it is in first<br />

position in terms of sales figures.<br />

And that with head spinning<br />

figures... 93.5 million Newspapers<br />

are sold in China every day. That<br />

means that almost one in every four<br />

paper in the world is read in China.<br />

When you look at individual<br />

newspaper circulations, Japan<br />

is always in the lead. Japanese<br />

newspapers are in the top five list<br />

of best selling newspapers in the<br />

world. The newspaper that follows<br />

them is published in a country you<br />

would never think of. Germany’s<br />

Bild Newspaper is sixth with 3 and<br />

half million sales.<br />

• Mainichi Shimbun (Japan):<br />

• Nihon Keizai Shimbun (Japan):<br />

• Chunichi Shimbun (Japan):<br />

• Bild (Germany):<br />

• Reference News (China):<br />

• The Times of India (India):<br />

• The Sun (England):<br />

• People’s Daily (China):<br />

5.5 million<br />

4.6 million<br />

4.5 million<br />

3.5 million<br />

3.2 million<br />

3.1 million<br />

2.9 million<br />

2.8 million<br />

50 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


MÜZE<br />

museum<br />

‘Romantik Prens’in<br />

muhteşem koleksiyonu<br />

Dünyanın en küçük ama en zengin ülkelerinden biri olan Monaco, çok özel<br />

bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Prens III. Rainer’in katkılarıyla uluslararası<br />

bir üne kavuşan, ‘Antika Araba Koleksiyonu’nu görmek isteyen otomobil<br />

tutkunları buraya akın ediyor<br />

2 Hakan Sukayar<br />

<strong>Türkiye</strong> Turing ve Otomobil Kurumu Başkan Vekili<br />

Deputy Chairman of Turkish Touring and Automobile Association<br />

Magnificent Collection of ‘the Romantic Prince’<br />

Monaco, one of the world’s smallest yet richest country, is host to a very<br />

special collection. Gaining an international fame thanks to the efforts<br />

of Prince Rainer III, automobile fans flood in to the country to see the<br />

‘Antique Automobile Collection’<br />

52 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Monaco Prensi Albert, Monaco<br />

Prensesi Caroline<br />

Monaco Prince Albert, Monaco<br />

Princes Caroline<br />

Grace Kelly ve Prens III. Rainer<br />

Grace Kelly and Prince Rainier III<br />

Avrupa’da bir özel<br />

koleksiyon… Biz,<br />

“Koleksiyon’’<br />

diyelim siz,<br />

‘’Müze’’… 100’ün üzerinde<br />

antika otomobilin yer aldığı bu<br />

muhteşem koleksiyon, Monaco<br />

Prensliği’nde bulunuyor.<br />

Koleksiyonun sahibi ise Prens<br />

Albert... Ancak koleksiyon dünya<br />

çapındaki şöhretini Prens III.<br />

Rainer’e borçlu.<br />

2005 yılında, 81 yaşında hayata<br />

gözlerini yuman Prens Rainer,<br />

birbirinden özel antika ve spor<br />

otomobilleri hatta askeri araçları<br />

bile bu koleksiyona katmıştı.<br />

Şimdilerde, klasik araç tutkunları<br />

arasında bir efsaneye dönüşen bu<br />

koleksiyon, her yıl binlerce antika<br />

araba meraklısını Monaco’ya<br />

çekiyor.<br />

Kimileri, bu her biri birer sanat<br />

eseri niteliğindeki arabalara<br />

bakarken zaman tünelinde<br />

bir yolculuk yapıyor, kimi ise<br />

1900’lü yılların başında üretilen<br />

bu muhteşem araçların önünde<br />

fotoğraf çektiriyor.<br />

Bina sadece içindeki muhteşem<br />

araçlarla değil, mimarisi ve<br />

manzarası ile de dikkat çekiyor.<br />

Deniz manzaralı binanın<br />

girişinde, koleksiyona özel ‘taçlı<br />

koleksiyon arması’ bulunuyor.<br />

A private collection in Europe...<br />

We call it a “Collection”, you<br />

can call it a “Museum”... This<br />

magnificent collection of more<br />

than 100 antique automobiles<br />

is in Principality of Monaco. The<br />

collection is owned by Prince<br />

Albert!... But the collection owes<br />

its worldwide fame to Prince<br />

Rainer III.<br />

Passing away at the age of 81<br />

in 2001, Prince Rainer who was<br />

born in 1924 had included antique<br />

and sports cars in this collection,<br />

each one more special than the<br />

other and even military vehicles.<br />

This collection which turned into a<br />

legendary fame amongst the fans<br />

of classic car attracts thousands<br />

of antique car lovers to Monaco<br />

every year.<br />

Some people take a journey on<br />

the tunnel of time as they watch<br />

these cars, each one is a work<br />

of art, others have their picture<br />

taken in front of these magnificent<br />

cars manufactured at the start of<br />

1900s.<br />

The building attracts the attention<br />

not only with magnificent cars<br />

inside it but also with its views.<br />

At the entrance of the building<br />

with a view of the sea is ‘crowned<br />

collection coat of arms’ exclusive<br />

to the collection. The logo of the<br />

Antika otomobillerin sergilendiği müze<br />

The museum where antique cars are exhibited<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 53


Koleksiyonun her iki yanında<br />

ise prensliğin amblemleri göze<br />

çarpıyor.<br />

İçeri girdiğiniz andan itibaren<br />

ise, geçen yüzyılın en<br />

muhteşem araçlarından biri ile<br />

karşılaşıyorsunuz; 1903 model<br />

Dion Bouton. Bu yüz yaşını aşkın<br />

araç, koleksiyonun en göz alıcı<br />

parçalarından biri…<br />

1911 Renault 12 CV 4 Silindirli<br />

Torpedo, 1913 Panhard Levassor,<br />

1924 Fort T, 1924 Peugeot (üstü<br />

açılır) 1928 Lincoln, 1930 Ford<br />

A, 1934 Hispano Suiza, 1934<br />

Delage, 1935 Packard’lar ardı<br />

ardına sıralanıyor… Çeşitli yıllara<br />

ait Ferrari’ler, Maserati’ler,<br />

ve Facel’ler de otomobil<br />

endüstrisinin gelişimini gözler<br />

önüne seriyor.<br />

Koleksiyonun bir başka<br />

bölümünde ise, İkinci Dünya<br />

Savaşı’na kadar uzanan dönemde<br />

üretilen araçlar yer alıyor; Jeep,<br />

Ford, Dodge, Citroen (önden<br />

çekişli) Renault 4 HP ve GMC’ler<br />

burada sergileniyor. Serginin<br />

devamında savaş sonrasında<br />

üretilen ünlü Amerikan, Alman<br />

ve İtalyan araçları sıralanıyor.<br />

Amerikan otomobilleri arasında<br />

en dikkat çekenler, 1953<br />

Cadillac, 1956 Chrysler, 1966<br />

Buick Sky’lar…<br />

Zenginlik ve asalet deyince ilk<br />

akla gelen marka olan Rolls<br />

Royce’lar da burada. Mercedes<br />

ve Jaguarlar da…<br />

principality can be observed on<br />

either side of the collection.<br />

You come across one of the most<br />

magnificent cars of the previous<br />

century the moment you step<br />

inside; 1903 Dion Bouton. This<br />

car is more than one hundred<br />

years old and is one of the<br />

most eye catching piece of the<br />

collection...<br />

1911 Renault 12 CV 4 Cylinder<br />

Torpedo, 1913 Panhard Levassor,<br />

1924 Ford T, 1924 Peugeot<br />

(convertible) 1928 Lincoln, 1930<br />

Ford A, 1934 Hispano Suiza,<br />

1934 Delage, 1935 Packards<br />

are lined up one after the other...<br />

Ferraris belonging to different<br />

years, Maseratis, and Facels<br />

display the development of the<br />

automobile industry.<br />

In another section of the collection<br />

are the cars manufactured in<br />

the period stretching up to the<br />

Second World War; Jeep, Ford,<br />

Dodge, Citroen (front-wheel<br />

drive), Renault 4 HP and GMCs<br />

are displayed here. Famous<br />

American, German and Italian<br />

cars manufactured after the war<br />

are displayed in the rest of the<br />

exhibition. The most eye catching<br />

among American cars are 1953<br />

Cadillac, 1956 Chrysler, 1966<br />

Buick Sky...<br />

Rolls Royce which spring to mind<br />

with wealth and nobility are<br />

also here. So are Mercedes and<br />

Jaguars...<br />

Monaco Antika Otomobil Koleksiyonu’ndaki birbirinden özel antika otomobiller<br />

hayranlık uyandırıyor<br />

Antique automobiles, each one more special than the other, at Monaco Antique<br />

Automobile Collection are admirable<br />

54 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ<br />

ÇİVİYAZILI BELGELER ARŞİVİNDEN<br />

Dünyanın en eski yazılı antlaşması<br />

KADEŞ ANTLAŞMASI<br />

3 bin 278 y›l önce<br />

imzalanan Kadeş<br />

Antlaşmas› tarihi<br />

değiştirdi:<br />

“M›s›r memleketi<br />

ile Hatti memleketi<br />

aras›ndaki sulh<br />

ve kardeşliktir,<br />

düşmanl›k<br />

değildir…”<br />

Ana Sponsor<br />

İstanbul Arkeoloji Müzeleri<br />

TÜRSAB’ın desteğiyle yenileniyor<br />

İstanbul Arkeoloji Müzeleri<br />

Osman Hamdi Bey Yokuşu Sultanahmet İstanbul • Tel: 212 527 27 00 - 520 77 40 • www.istanbularkeoloji.gov.tr


NOT DEFTERİ<br />

notebook<br />

SPORUN SAYGILISI<br />

Dosya konumuzda aktardık; Turizmdeki rekorlar arasında en<br />

dikkat çekici olanı, Belek’teki golf kulübünde yaşanan artış. Hem<br />

oyun sayısı hem de sırf golf için gelen yabancı konuk sayısı hızla<br />

artıyor. Bu nedenle, bu sayının ilginç notları da bu spordan geliyor<br />

2 Aylin Şen<br />

THE RESPECTFUL OF SPORTS<br />

We touched on in our file topic. The most eye catching record amongst<br />

tourism is the increase in number of golf clubs in Belek. Number of games as<br />

well as number of visitors arriving solely for golf is rapidly increasing. This is<br />

why this issue’s interesting notes come from this sport


Tiger Woods, dünyanın sadece en<br />

ünlü golfçüsü değil, aynı zamanda<br />

en çok kazanan sporcusu. Turnuvalar,<br />

reklam anlaşmaları, sponsorluklar<br />

derken, yıllık kazancı 78 milyon doları<br />

buluyor. Yani, Woods, saniyede 148 dolar<br />

kazanıyor. Üstelik de o saniyeler için oynaması<br />

gerekmiyor!<br />

Her profesyonel golfçü bu kadar<br />

kazanmıyor elbette. Pek azı milyon dolar<br />

üzerine çıkabiliyor. Ama golf tutkunlarına göre<br />

asıl kazanç başka. Oynayana sağlık ve sükunet<br />

kazandırıyor.<br />

Yemyeşil bir arazide, dolaşa dolaşa spor<br />

yapmak hiç kuşkusuz sağlık için birebir. “Peki<br />

ya sükunet” diyeceksiniz. Onun sırrı da oyunun<br />

kurallarında. Golfün ilk kuralı oyuncuya ve<br />

sahaya saygı. Bir oyuncu vuruşa hazırlanırken<br />

kimse konuşmayacak, çıt çıkmayacak. Böylece<br />

konsantrasyon bozulmayacak. Sahaya gelince;<br />

oyun sonrasında kalkan çimler yerine konacak<br />

ve ‘anındaki bakımla’ sonraki oyunculara düzgün bir saha bırakılacak.<br />

Saha demişken… Futbol ya da basketbol gibi ‘aynı ölçülerde’ sahalar<br />

golfte mümkün değil. Ancak golf sahasının da ‘olmazsa olmazları’ var:<br />

Engebeler, küçük göletler, kum havuzları, hatta çalılıklar.. Eğer bunlar<br />

doğal olarak varsa, ne güzel! Ya yoksa O zaman devreye golf sahası<br />

mimarı giriyor. Toplam 18 parkuru, bu engellerle donatarak hazırlıyor.<br />

Sıra, birkaç sopa ve özel kıyafetlerle sizde. Elbette golf sahasına kabul<br />

edilecek şartları yerine getirdikten sonra. Bu şartlar da -başta para olmak<br />

üzere- pek kolay sayılmaz. O nedenle basit görünen oyun, dünyanın her<br />

köşesinde sınırlı bir kesimde kalır.<br />

Bugün dünyada, 13 milyonu lisanslı sporcu olmak üzere 60 milyon<br />

golf oyuncusu bulunduğu sanılıyor. ABD, bu sayının neredeyse yarısına<br />

sahip. Onu çok uzak arayla, yaklaşık 500 bin oyuncusu olan Avusturya<br />

izliyor. Kalanı da 120 ülke tarafından paylaşılıyor.<br />

Şu ana kadar adı geçmedi ama İskoçya golf tarihinde önemli bir<br />

yere sahip. Milattan öncesine uzanan tarihçe, çok benzeyen bir oyunla<br />

(chuiwan) Çin’e ve daha çok benzeyen bir oyunla (paganica) Roma’ya<br />

uğruyor. Ancak İskoçya, kuralları koyan –ve bugün de dünya çapında<br />

söz sahibi- ilk golf kulübü Rolay St. Andrews ile ‘anavatan’ muamelesi<br />

görüyor.<br />

Ancak ne ilginçtir ki, İskoçya aynı zamanda -bazı İslam ülkeleri<br />

dışında- golfün yasaklandığı tek ülke unvanını da<br />

taşıyor. 1457 yılında askerlerin kendilerini golfe<br />

kaptırıp talimi aksattıkları gerekçesiyle yasak<br />

gelmiş. Üstelik kilisenin de desteklemesi<br />

üzerine 30 yıl kadar da uygulanmış.<br />

Ve <strong>Türkiye</strong>…1895 yılında kurulan İstanbul<br />

Golf Kulübü, bu sporun öncüsü. Daha sonra<br />

Ankara ve İzmir kulüpleri açılsa da pek<br />

uzun ömürlü olmamış. Uluslararası<br />

standartlarda ilk golf kulübü ise, Classis<br />

Golf & Country Club ile ancak 1994<br />

yılında açılmış. Aslında golf kulüpleri<br />

ve sahaları bugün bile birkaç ille sınırlı<br />

ve çok az sayıda. Ama artık Antalya’daki<br />

Belek sayesinde hem meraklıları artıyor.<br />

Hem de turizmde yepyeni bir pencere<br />

açılıyor.<br />

Dünyanın en çok kazanan sporcusu<br />

Tiger Woods<br />

World’s highest paid sportsman<br />

Tiger Woods<br />

Tiger Woods is not only the most famous golf<br />

player of the world but also is the best earning golfer<br />

at the same time. With tournaments, advertising<br />

contracts, sponsorships and so on his annual<br />

earnings reach 78 million dollars. This means that,<br />

Woods earns 148 dollars per second. What’s more,<br />

he doesn’t have to play for all of those seconds!<br />

Of course not every professional golfer earns<br />

that much. Only a few of them go above million<br />

dollars. But, according to golf lovers, the real value<br />

is something else. The game offers health and<br />

tranquillity to those who play it.<br />

Practicing sports while wondering around in a<br />

lush green environment, without a doubt, is very good<br />

for health. “What about tranquillity” you will ask. The secret is in the rules<br />

of the game. The first rule of golf is the respect for the player and the playing<br />

field. Nobody speaks, as a player gets ready to play his shot, not even a<br />

whisper. That way the player will not get distracted. As for the playing field;<br />

Turf displaced after a shot is taken should be replaced and with ‘instant<br />

maintenance’ the pitch should be left undisturbed for the next player.<br />

Talking of the playing field... playing areas of similar sizes like the<br />

ones in football or basketball is not possible in golf. But there are ‘certain<br />

things’ on a golf course too: roughs, small ponds, bunkers, even bushes...<br />

Even better if they are there naturally! But, if not Then golf course designer<br />

enters the scene. He prepares an 18 hole course with these obstacles.<br />

Then it is your turn with a few golf clubs and special outfit. Only after<br />

adhering to a few conditions that would be acceptable on a golf course. These<br />

conditions -led by money- aren’t considered to be that easy. That’s why that<br />

the game that appears simple is only limited to a certain section in every<br />

corner of the world.<br />

It is thought that currently there are 60 million golf players in the world,<br />

13 million of them licensed. USA has almost half of this number. That’s<br />

followed by a long distance by Australia with 500 thousand players. The rest<br />

is shared by 120 countries.<br />

Though it’s name is not mentioned so far, Scotland has an important<br />

place in the history of golf. The history stretches back to Before Christ and<br />

calls-in in China with a similar game (chuiwan) and in Rome with a more<br />

familiar game (paganica). But Scotland, who created the rules of the game<br />

-and still is the authority in the world- with the first golf club Royal St<br />

Andrews is considered to be the birthplace.<br />

But it is also interesting that Scotland also carries the title of being the<br />

only country in the world -except for some Islamic countries- to have banned<br />

the game of golf. In 1457 golf was banned for the reason that soldiers were<br />

addicted to the game to the extent that it would hamper their training. And<br />

with church’s support this ban was practiced for 30 years.<br />

And Turkey... İstanbul Golf Club, established in 1895 is the pioneer of<br />

the sport. While other clubs were opened in Ankara and İzmir later on, they<br />

did not last long. First international standard golf club was opened in 1994<br />

with the establishment of Classis Golf & Country Club. Actually, golf clubs<br />

and courses are few and limited in numbers even today. But thanks to Belek<br />

in Antalya interest in the game is increasing. While at the same time a brand<br />

new window opens up in tourism.<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 57


OTEL<br />

hotel<br />

Zor beğenenlere<br />

özel<br />

Double Tree by Hilton Moda, Avrupa mutfağının en seçkin<br />

lezzetlerini İstanbul’a taşımakla kalmıyor, bu özel lezzetleri<br />

tarihi yarımadanın ve Marmara Denizi’nin muhteşem<br />

manzarasıyla harmanlıyor<br />

Special for those who are difficult to please<br />

Not only Double Tree by Hilton Moda brings the most exclusive delights of<br />

European cuisine to İstanbul but it also blends these exclusive tastes with<br />

magnificent views of the historical peninsula and the Sea of Marmara<br />

Mart 2011’de resmi<br />

açılışını yapan<br />

Double Tree by<br />

Hilton Moda,<br />

İstanbul’un Anadolu yakasındaki<br />

önemli bir açığı kapatıyor. Şık<br />

ve minimalist dekorasyonuyla<br />

dikkat çeken 240 odalı otel, Nevin<br />

Turanlı’nın yönetimindeki 247<br />

personelle hizmet veriyor. Otelin<br />

en önemli özelliklerinden biri<br />

de manzarası! Otelin konukları,<br />

Haydarpaşa Garı’nı, tarihi<br />

yarımadayı ve Marmara Denizi’ni<br />

yataklarından kalkmadan bile<br />

izleyebiliyor.<br />

Opening officially in March<br />

2011, Double Tree by Hilton<br />

Moda fills an important gap on<br />

the Anatolian side of İstanbul.<br />

Attracting the attention with its<br />

chic and minimalist decoration,<br />

the 240 room hotel serves with<br />

247 personnel managed by Nevin<br />

Turanlı. One of the most important<br />

aspects of the hotel is its scenery!<br />

Guests of the hotel can watch<br />

Haydarpaşa Station, the historical<br />

peninsula and the Sea of Marmara<br />

without even getting out of their<br />

beds.<br />

Dinner tables worthy of kings!<br />

58 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Krallara layık sofralar!<br />

Double Tree By Hilton Moda’yı<br />

rakiplerinden ayıran bir<br />

diğer özelliği ise mutfağı…<br />

Otelin konukları, The Doubles<br />

Restaurant’ta, La Gazetta Cafe-<br />

Bar’da, ara ikramlarda hatta<br />

oda servislerinde bile ‘krallara’,<br />

‘kraliçelere’ layık lezzetlerle<br />

buluşuyor. Çünkü Double Tree<br />

By Hilton Moda’nın 25 kişilik<br />

mutfak ekibinin başında, İngiliz<br />

ve Monaco Kraliyet Aileleri’ne,<br />

dünya jet sosyetesine yemekler<br />

hazırlayan Sinan Duran bulunuyor.<br />

Duran, Fransız esintileri taşıyan<br />

steak ağırlıklı bir yemek menüsüyle<br />

konuklarını ağırlıyor. Ancak otelin<br />

deniz ürünleri de oldukça iddialı.<br />

“Mutfakta kesin kurallar olmalı”<br />

diyen Duran, neredeyse askeri bir<br />

disiplinle çalışıyor. Double Tree<br />

by Hilton Moda’da yemekler,<br />

geleneksel tariflerle hazırlanıyor.<br />

Katkı maddeleri, dondurulmuş,<br />

sebze, meyve ve et kullanılmıyor.<br />

Burada, ‘fruit de mer’ gibi<br />

klasik tatlar marinasyonundan,<br />

sosuna kadar Güney Fransa’ya<br />

özgü yöntemlerle hazırlanıyor.<br />

Buzda servis edilen bu lezzet<br />

şöleninin temel ögelerini, Kuzey<br />

Denizleri’nden taze olarak getirtilen<br />

deniz ürünleri oluşturuyor; Istakoz,<br />

yengeç, deniz tarağı, istiridye,<br />

karides ve havyarlar iyi soğutulmuş<br />

rose ve beyaz şarap ile servis<br />

ediliyor… Thai mutfağını sevenler<br />

için de bu soğuk lezzete limonotu<br />

(lemon grass) sosu ilave edilebiliyor.<br />

Belçika çikolatası, Fransız tartı!<br />

Double Tree by Hilton Moda’nın<br />

mutfağı, tatlı sevenler için de<br />

oldukça geniş bir yelpazede hizmet<br />

veriyor. Burada, geleneksel Osmanlı<br />

hamur tatlılarını da, özel Belçika<br />

çikolatalarıyla yapılan ‘mousse’ları<br />

da, Fransız tartlarının en iyi<br />

örneklerini de tatmak mümkün.<br />

Sinan Duran’ın tavsiyesi ise; ‘Badem<br />

kremalı tart tatin’. Şef Duran’ın<br />

favorisi olan bu tatlı, yoğurtlu<br />

dondurma ve fesleğen sos ile ılık<br />

olarak servis ediliyor.<br />

Otelcilik hayatına başlamadan önce<br />

kendini ‘mükemmeliyetçi bir otel<br />

müşterisi’ olarak tanımlayan Nevin<br />

Turanlı, “Eskiden gittiğim otellerde,<br />

sürekli eksiklikler gören, ‘Nerede<br />

bu otelin müdürü’ diye gezen bir<br />

müşteriydim. Otel yöneticiliğim<br />

sırasında da, ‘zor müşteri’ tarafımı<br />

elden bırakmıyor, eksiklikleri,<br />

hataları hemen fark ediyor,<br />

düzeltilmesini sağlıyorum” diye<br />

konuşuyor.<br />

Kısacası Double Tree by Hilton<br />

Moda, ‘zor müşterileri’, en iyi<br />

koşullarda ağırlıyor, odalarından,<br />

mutfağına, SPA’sından, fitness<br />

center’ına kadar mutluluk garantisi<br />

veriyor.<br />

İletişim:<br />

Tel.: 0216 542 43 44<br />

Faks: 0216 542 43 00<br />

Another aspect of Double Tree by<br />

Hilton Moda that separates it from<br />

its competitors is its kitchen…<br />

Guests of the hotel are offered<br />

tastes worthy of ‘kings’,’ queens’<br />

in La Gazetta Cafe-Bar, in snacks<br />

and even in room service. Because<br />

the team of 25 in the kitchen of<br />

Double Tree by Hilton Moda is<br />

headed by Sinan Duran who has<br />

prepared meals for royal families<br />

of Britain and Monaco, world’s<br />

jet society. Duran welcomes<br />

his guests with a menu heavy<br />

on steak which carries French<br />

influence. But the sea food at the<br />

hotel is also ambitious.<br />

“There should be certain rules<br />

in the kitchen”, says Duran,<br />

who works in an almost military<br />

precision. Meals at Double Tree<br />

by Hilton Moda are prepared<br />

according to traditional recipes.<br />

Additives, frozen fruit, vegetables,<br />

meat aren’t used. Here, classic<br />

flavours such as ‘fruit de mer’ are<br />

prepared in the Southern French<br />

style, including the preparation<br />

of marinade and sauce. The basic<br />

ingredients of this feast of flavour<br />

served on ice are made up of fresh<br />

sea food from North Sea; lobster,<br />

crab, oyster, prawn and caviar<br />

are served with chilled rose and<br />

white wine… Lemon grass sauce<br />

can be added to this icy flavour<br />

for those who like Thai food.<br />

Belgian chocolate,<br />

French tart!<br />

The kitchen of Double tree by<br />

Hilton Moda also has a wide<br />

selection for those who like<br />

deserts. Here, it is possible to<br />

taste traditional Ottoman pastry<br />

deserts, ‘mousse’ made from<br />

special Belgian chocolate, the<br />

best examples of French tarts.<br />

Sinan Duran’s recommendation<br />

is ‘Almond creamed tart tatin’.<br />

This desert which is Chef Duran’s<br />

favourite, is served warm with<br />

yoghurt ice-cream and basil<br />

sauce.<br />

Describing himself as a ‘hotel<br />

customer who is a perfectionist’<br />

before commencing his life as a<br />

hotelier, Nevin Turanlı says “I<br />

used to be somebody who used<br />

to see short comings at hotels I<br />

used to visit who asked ‘where is<br />

the manager of this hotel’. I don’t<br />

let go of my ‘difficult customer’<br />

side during my tenure as a<br />

hotel manager, I spot shortages,<br />

mistakes immediately, have them<br />

corrected immediately”.<br />

In summary, Double Tree by<br />

Hilton Moda welcomes ‘difficult<br />

customers’ in best conditions,<br />

guaranteeing happiness from its<br />

rooms to its kitchen, from its SPA<br />

to the fitness centre.<br />

Contact:<br />

Tel.: +90 216 542 43 44<br />

Fax: +90 216 542 43 00<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 59


KISA HABERLER<br />

news<br />

Emirates ile Avustralya’nın<br />

‘Mavi Dağlar’ını keşfedin!<br />

Avustralya’nın ilk lüks çevreci koruma alanı Emirates Wolgan Valley Resort<br />

& Spa, gezginleri ünlü Mavi Dağlar bölgesini keşfe çağırıyor. Tüm yıl<br />

boyunca geçerli olan konaklama ve ulaşım paketi, bu görülmeye değer<br />

bölgede yapılacak gezi turunu da kapsıyor. Emirates’in Mavi Dağlar<br />

seyahat paketi, Wolgan Valley’in çift taraflı şömineli ve özel ısıtmalı havuzlu<br />

lüks süit odalarında gurme kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği her<br />

gün kişi başına iki doğa aktivitesinin dahil olduğu üç gecelik konaklamayı<br />

içeriyor. Bölgeye dikkat çekmeyi amaçlayan seyahat paketine ayrıca<br />

Sidney’den Wolgan Valley’ye 4x4 araçlarla yapılacak özel transferler de<br />

dahil. Katılımcılar, Mavi Dağlar’ın eteklerinden geçip Katoomba kasabasına<br />

uğrayacakları bu yolculukta, bölge hakkında bilgi edinip Aborjinler’in<br />

‘düş zamanı’ hikayelerini de dinleyecek. Emirates, dünyanın en büyük<br />

yolcu uçağı olan A380 konforu ve vergiler dahil 1006 Euro’dan başlayan<br />

fiyatlarla Sidney’e haftada gidiş-dönüş 28 sefer düzenliyor. Ayrıntılı bilgi<br />

için: eda.kose@bersay.com.tr, esra.egilmez@bersay.com.tr<br />

Discover the ‘Blue Mountains’ of Australia<br />

with Emirates!<br />

Australia’s first luxury conservation based resort Emirates Wolgan Valley,<br />

Resort & Spa is inviting travellers to discover famous Blue Mountains region.<br />

The accommodation and flight package which is valid for the whole year includes<br />

the sightseeing trip in this region worth seeing. Emirates’ Blue Mountains travel<br />

package includes three nights accommodation in one of Wolgan Valley’s luxury suits<br />

with double fire places and a private heated swimming pool, gourmet breakfast,<br />

lunch and evening meals as well as 2 nature activities per person per day. The<br />

sightseeing package which aims to attract attention to the region also includes<br />

private transfers from Sydney to Wolgan Valley using 4x4 vehicles. Participants will<br />

call in Katoomba town after passing through the outskirts of the Blue Mountains,<br />

receive information about the region and listen to Aboriginal dreamtime <strong>stories</strong>.<br />

Emirates has 28 return flights a week to Sydney with the comfort of world’s biggest<br />

airplane A380 with prices starting from 1006 Euros including taxes.<br />

For further details: eda.kose@bersay.com.tr, esra.egilmez@bersay.com.tr<br />

Güral Sapanca’dan yeni evlilere özel<br />

Doğa dostu tatil anlayışının Marmara bölgesindeki en iyi<br />

temsilcilerinden Güral Sapanca Hotel yeni evlilere özel balayı paketlerini<br />

hayata geçirdi.<br />

Yemyeşil doğası, İstanbul’a yakın konumuyla, dört mevsim konforlu<br />

ve keyifli tatilin adresi olan Güral Sapanca’nın yeni evli çiftlere özel<br />

hazırladığı paket; ilk gün odaya meyve tabağı-şarap ikramı, sabah<br />

kahvaltısının odaya servisi, çifte özel masada akşam yemeği ve<br />

SPA harcamalarında yüzde 15 indirimi kapsıyor. Ayrıca iki gecelik<br />

konaklamalarda ikinci gün odaya çift için özel hazırlanmış pasta servisi<br />

de gerçekleştiriliyor. Ayrıntılı bilgi için: www.biriletisim.com.tr<br />

From Güral Sapanca special for newly<br />

married<br />

Güral Sapanca, one of the best representatives of nature friendly holiday concept in<br />

the Marmara region has a special honeymoon package for newly married couples.<br />

With its green nature, close location to İstanbul, comfort through four seasons<br />

and the address for a pleasant holiday, Güral Sapanca’s package, prepared for<br />

the newly wedded couples, include: complimentary fruit-wine in the room on the<br />

first day, room service breakfast, dinner on an exclusive table for the couple and<br />

15 percent discount on SPA spending. There is also a cake service, prepared<br />

exclusively for the couple, on the second day of two night’s accommodations.<br />

For further details: www.biriletisim.com.tr<br />

60 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


KISA HABERLER<br />

news<br />

Queen Elisabeth Efes için müzik<br />

ziyafeti yaşatacak<br />

Dünyaca ünlü Belçikalı klasik müzik orkestrası Queen Elisabeth<br />

Music Chapel, 17 Eylül Cumartesi günü Aya İrini Kilisesi’nde ve 19<br />

Eylül Pazartesi günü İzmir Efes Antik Kenti Celcius Kütüphanesi’nde<br />

dinleyicilerle buluşacak. Konserlerin geliri Efes Antik Kenti’nin<br />

tanıtılması amacıyla kurulan Efes Vakfı’na bağışlanacak. 2007 yılında<br />

çıkardıkları Queen Elisabeth Music Voyage adlı albümleriyle dünya<br />

çapında ünlenen topluluk, Libya kıyıları ve Adriyatik sahillerinden<br />

esintiler taşıyan ezgileriyle dinleyicilerini doğu ve batı uygarlıkları<br />

arasında kurulan bir müzik köprüsü üzerinde gezintiye çıkartıyor.<br />

Topluluk 17 Eylül’de Aya İrini Kilisesi’nde vereceği konserde<br />

Puccini’nin ve Mendelssohn’un, 19 Eylül’de Efes Antik Kenti Celcius<br />

Kütüphanesi’nde verecekleri konserde ise Mozart’ın eserlerini<br />

dinleyiciyle buluşturacak. Ayrıntılı bilgi için: queenelisabeth@vip.<br />

com.tr<br />

Queen Elisabeth will let you<br />

experience a feast of music<br />

World famous Belgian classical music orchestra Queen Elisabeth Music<br />

Chapel will be appearing before listeners at Aya İrini (Haghia Eirene) Church<br />

on Saturday, 17th September and at İzmir Ephesus Antique City Celcius<br />

Library on Monday, 19th September. The income from concerts will be<br />

donated to Ephesus Foundation which was established to promote Ephesus<br />

Antique City. Obtaining world wide fame with their 2007 album Queen<br />

Elisabeth Music Voyage, the ensemble takes its listeners to a journey on a<br />

musical bridge between eastern and western civilizations with tunes that<br />

carry breezes from Libyan coast and Adriatic shores.<br />

The ensemble will be playing from Puccini and Mendelssohn at the concert at<br />

Aya İrini (Haghia Eirene) Church on 17th September and from Mozart at the<br />

concert at Ephesus Antique City Celsius Library on 19th September.<br />

For further details: queenelisabeth@vip.com.tr<br />

Philips MediaSuite TV ile otellerde<br />

devrim yaratıyor<br />

Elektronik devi Philips, konukların otel odası konforunda çevrimiçi<br />

eğlence ve bilgi dünyasına erişmesine olanak veren televizyonlarını<br />

satışa sunuyor. MediaSuite ürün grubu, otel işletmecilerinin interaktif<br />

servisleri bir set üstü kutusuna gereksinim bırakmaksızın zengin bir<br />

çevrimiçi NetTV uygulaması kanalıyla sunmasına olanak tanıyor.<br />

Philips MediaSuit’ler, ayrıca konukların internete girmek için bir<br />

dizüstü bilgisayar ya da notebook kullanmalarına gerek bırakmıyor.<br />

TÜRSAB heyeti Çankaya Köşkü’ndeydi<br />

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ramazan dolayısıyla verdiği iftar<br />

yemeğine TÜRSAB heyeti de davetliydi. 17 Ağustos’ta verilen ve<br />

saat 20.00’de başlayan iftar yemeğinde iş ve meslek kuruluşları<br />

ile işçi - işveren ve memur konfederasyonları temsilcileri hazır<br />

bulundu. İftar yemeğine TÜRSAB’ı temsilen Yönetim Kurulu II.<br />

Başkanı Talha Görgülü, Genel Sekreter Günnur Özalp, Yönetim Kurulu<br />

üyeleri Hikmet Selçuk, Alper Maçkan ve Cem Çağlayan katıldı.<br />

Cumhurbaşkanı Gül ile sohbet eden ve sorunlarını anlatan meslek<br />

odaları temsilcileri iftardan mutlu ayrıldı.<br />

TÜRSAB committee was at<br />

Çankaya Presidential Campus<br />

TÜRSAB committee was invited to an iftar dinner for Ramadan given by President<br />

Abdullah Gül. Taking place on 17 th August and at starting at 20:00 hrs. the iftar<br />

dinner was attended by representatives of business and professional chambers and<br />

representatives of employee-employer and civil servant confederations. Attending<br />

the dinner on behalf of TÜRSAB were Deputy Board Chairman Talha Görgülü,<br />

General Secretary Günnur Özalp, Board Members Hikmet Selçuk, Alper Maçkan<br />

and Cem Çağlayan. The representatives of chambers of professional bodies had a<br />

chat and a discussion with President Gül about their particular issues and left iftar<br />

happy.<br />

Philips creates a revolution in hotels<br />

with MediaSuite TV<br />

Electronics giant Philips launches their new televisions which enables<br />

guests to access world of online entertainment and information from<br />

within the comfort of their hotel room. MediaSuite product range<br />

enables hotels to offer interactive services via a wealth of online<br />

NetTV applications channel without the need for a set top box. Philips<br />

MediaSuite TVs also takes away the need for the guests to use their own<br />

laptop or notebook to use the internet.<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 61


Yardım kolileri Somali’ye ulaştırıldı<br />

Türk Hava Yolları sosyal sorumluluk projelerine bir yenisini daha ekledi.<br />

Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı ve Türk<br />

Kızılayı’nın topladığı 115 tonluk yardım malzemesi Turkish Cargo’nun üç<br />

uçağıyla 8 ve 11 Ağustos tarihleri arasında Somali’ye ulaştırıldı.<br />

THY’nin verdiği destekle bin 500 ailenin yüzünü güldürecek olan yardım<br />

kolileri, Somali’nin başkenti Mogadişu’da halka dağıtıldı. Gönderilen 115<br />

ton yardım malzemesi içinde çocuk maması, süt tozu, bebek bisküvisi,<br />

nohut, mercimek, pirinç, kuru fasulye, toz şeker, yağ ve tuzdan oluşan<br />

gıda kolilerinin yanı sıra yaşanan drama kayıtsız kalmayan çocuklarımızın,<br />

Somali’deki yaşıtlarına yolladıkları oyuncaklar da yer alıyor.<br />

Help packages delivered to Somali<br />

Turkish Airlines added a new project to its social responsibilities projects. 115 tons<br />

of aid materials collected by the Presidency of Religious Affairs, Turkish Agency of<br />

Cooperation and Development and Turkish Red Crescent was delivered to Somali<br />

between 8th and 11th August using three Turkish Cargo planes.<br />

The aid package which will bring smiles to the faces of one thousand 500 families<br />

with the support of Turkish Airlines was distributed to those who needed it in<br />

the Somali capital Mogadishu. Included in the 115 tons of aid material was food<br />

packages which contained baby food, powdered milk, baby biscuits, chickpeas,<br />

lentils, rice, beans, sugar, butter and salt as well as toys sent to Somali children by<br />

Turkish children who could not stay unaffected by the drama that occurred there.<br />

62 TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011


Uçuş ağı her gün daha da genişliyor<br />

Türk Hava Yolları uçuş ağını güçlendirmeye devam ediyor.<br />

Bu çerçevede 17 Ekim 2011’den itibaren Suudi Arabistan’ın<br />

Dammam kenti, haftada üç sefer düzenlenecek uçuşlarla İstanbul’a<br />

bağlanacak. Öte yandan Türk Hava Yolları, Roma, Milano, Venedik,<br />

Bologna, Cenova ve Napoli’den sonra İtalya’daki yedinci uçuş<br />

noktası olarak Torino’ya sefer düzenlemeye başladı. 2 Ağustos’ta<br />

başlayan uçuşlar, salı, cuma ve cumartesi günleri olmak üzere haftada<br />

üç frekans gerçekleşiyor.<br />

Flight network is expanding daily<br />

Turkish Airlines continue to strengthen its flight network.<br />

Within this framework, 3 flights a week will commence to<br />

Dammam in Saudi Arabia from 17 October 2011. On the<br />

other hand, Turkish Airlines commenced flights to Turin,<br />

its seventh destination in Italy after Rome, Milan, Venice,<br />

Bologna, Genoa and Naples. Thrice weekly flights which<br />

commenced on 2 nd August are on Tuesdays, Fridays and<br />

Saturdays.<br />

Türk Hava Yolları’ndan sanata destek<br />

Türk Hava Yolları, Türk Halk Müziği’nin en bilinen ve seçkin eserlerinin bir araya<br />

getirildiği bir albüm hazırladı. ‘Yedi İklimin Nefesi, Bir Ülkenin Sesi’ adlı albüm,<br />

yedi bölgeden 81 ilimizin türkülerinin yer aldığı 135 eserden oluşuyor. Albümde<br />

Zara, Aysun Gültekin, Şahin Gültekin, Orhan Hakalmaz, Müslüm Gürses, İbrahim<br />

Erkal, Belkıs Akkale gibi bir çok ünlü sanatçı tarafından seslendirilen türkülerin<br />

yanı sıra 15 enstrümantal eser ile Türk Halk Müziği’ni tanıtan bir kitapçık da yer<br />

alıyor.<br />

Support for art from Turkish Airlines<br />

Turkish Airlines prepared a compilation album which brings together the most popular<br />

and elite voices of Turkish Folk Music. The album is called ‘Yedi İklimin Nefesi, Bir Ülkenin<br />

Sesi’ (Breath of Seven Seasons, Voice of One Country) and includes 135 songs from 81<br />

provinces in seven regions of Turkey. In the album there are folk songs sung by famous<br />

singers such as Zara, Aysun Gültekin, Şahin Gültekin, Orhan Hakalmaz, Müslüm Gürses,<br />

İbrahim Erkal, Belkıs Akkale as well as 15 instrumental tracks and a booklet introducing<br />

Turkish Folk Music.<br />

TÜRSAB DERGİ | EYLÜL 2011 63

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!