Millî Görüfl&PERSPEKTIVE
Milli Gır s Ocak 2004 - IGMG
Milli Gır s Ocak 2004 - IGMG
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
KURBAN BAYRAMI ....<br />
Selamlar›n en güzeli ile...<br />
Ramazan, y›lbafl›... Derken, geldi Kurban<br />
Bayram›. Hepinizin Kurban Bayram›n› tebrik ediyor,<br />
Allah’›n raz› oldu¤u bir hayat sürmenizi diliyoruz.<br />
Kurban Bayram›’na, bundan önceki bayramlarda<br />
oldu¤u gibi, yine, hüzünle giriyoruz.<br />
Sevgi, mutluluk ve sevinç ad›na bir fleylerin<br />
yap›labildi¤i ve yap›lmas› gerekti¤i bu dünyada,<br />
‹slâm dünyas›na bir göz att›¤›m›zda, kan ve göz<br />
yafl›n› görüyoruz.<br />
Savafl, iflgal, terör, bask›... Ve’l has›l›: zulüm...<br />
Ayr›ca, ‹ran’›n Bem kentinde oldu¤u gibi tabiî afetler<br />
de yine üzüntümüzü art›r›yor. ‹nsanlar birbirine<br />
güvenmez olmufl. Kan kardeflli¤inden daha ileri<br />
olmas› gereken ‹slâm kardeflli¤i unutulmufl, art›k bu<br />
kardeflli¤in bir anlam› kalmam›fl gibi...<br />
‹flte burada IGMG Kurban Kampanyas› önemli<br />
bir görev ifa ediyor.<br />
Unutulan kardeflli¤in yeniden tesis ve temininin<br />
yan› s›ra, mazlum ve ma¤durlar›n yan›nda<br />
oldu¤umuzu bir kez daha vurgulamak için bu organizeyi<br />
yap›yoruz. Allah r›zas› için yap›lan Kurban ibadetini<br />
ayr›ca, yine O’nun r›zas› istikametinde uzaklarda<br />
yaflayan kardefllerin uhuvvetinin geliflmesine<br />
vesile k›lmak olan bu kampanya, gerçekten de ölçülemez<br />
bir de¤ere sahip.<br />
Allah niyetlerinizi kabul etsin. Bar›fl ve huzur<br />
dolu bir dünya niyaz›yla...<br />
Allah'a emanet olunuz!<br />
BU SAYIDA...<br />
IGMG Genel Baflkan› Yavuz Çelik Karahan’›n<br />
Kurban Bayram› Mesaj› - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 2<br />
Kurban Kampanyas› 2004 - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 3<br />
IGMG Kurban Kampanyas› sürüyor - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 4<br />
Kurban ilmihali ve<br />
Kurban Kampanyas› Sefer AHMEDO⁄LU - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 5<br />
‹ran’da deprem: Tarihî Bem kenti yerle bir oldu - - - - - - - - - - - - - - - - - 6<br />
Bem’in Cânlar› gitti Selahaddin ÇAKIRG‹L - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 7<br />
Baflörtüsü, Diyalog, Entegrasyon Abdurrahman Dizman - - - - -8-9<br />
Laik Fransa, Tantavî’nin iznine güveniyor - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -10<br />
Chirac’›n baflörtüsü karar›<br />
müslümanlar› rencide ediyor Dr. Ahmet BAKCAN - - - - - - - - - - -11<br />
Ve... Erbakan’a tam siyaset yasag› getirdiler - - - - - - - - - - - - 12-13<br />
Viyana’da Asr-› Saadet ve Kur’an ziyafeti vard› - - - - - - - - - - - - - - - - - 14<br />
Freiburg Gençlik’te görev de¤iflimi - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 15<br />
Y›lbafl› tatilini kurslarda de¤erlendirdiler - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 16<br />
Hatemî: Demokrasi ‹slâmla uyumlu olabilir - - - - - - - - - - - - -18-20<br />
St. Matthäus protestan kilisesi, camiyi ziyaret etti - - - - - - - - - -21<br />
Resulullah›n ahlak› Mustafa MOLLAO⁄LU - - - - - - - - - - - - - - -22-23<br />
Her Y›lbafl› yeni bir bafllang›ç M. Hulusi ÜNYE - - - - - - - - - - - -24-26<br />
Wozu dialog... Abdulgani Engin KARAHAN - - - - - - - - - - - - - -28-29<br />
Die Feindseligkeit bleibt, was wechselt, sind die Ziele - - - - - - - - -30<br />
EKD-Ratsprâsident Huber:<br />
Kopftuch ist Erfindung der iranischen Revolution - - - - - - - - - - - - -31<br />
Grenzt Schröder Islam aus? - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -31<br />
Tantawi steckt Rüffel für Alleingang ein - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -32<br />
Französischen Christen gegen Kopftuchverbot - - - - - - - - - - - - - - - -32<br />
Auch Bayern will gesetz gegen Kopftuch - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -33<br />
Bayrisches Kopftuchgesetz ist<br />
eine unverhohlene Diskriminierung der Muslime - - - - - - - - - - - - - -33<br />
Feindbilder sind Spiegelbilder seines Selbt - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -35<br />
Die islamische Kultur - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -36<br />
Das Kreuz mit dem KopftuchO¤uz ÜÇÜNCÜ - - - - - - - - - - - - -37<br />
<strong>Millî</strong> Görüfl&<strong>PERSPEKTIVE</strong><br />
IGMG AYLIK YAYIN ORGANI<br />
http://www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de<br />
OCAK / JANUAR 2004<br />
Y›l/Jg.: 10, Say›/Nr.: 109<br />
Herausgeber:<br />
• Islamische Gemeinschaft <strong>Millî</strong> Görüfl - IGMG<br />
Genel Yay›n Yönetmeni (Chef Redakteur):<br />
• Ali BOZKURT<br />
Yay›n Kurulu: (Redaktion):<br />
• O¤uz ÜÇÜNCÜ<br />
• Abdurrahman D‹ZMAN<br />
D‹ZG‹-LAYOUT: M‹LLÎ GÖRÜfi BASKI (Druck): YAVUZSÖHNE-DUISBURG<br />
Yay›nlanan makale ve fikir yaz›lar›n›n<br />
sorumluluklar› yazarlar›na aittir.<br />
Die in der Zeitschrift veröffentlichten<br />
Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG.<br />
Adres:<br />
<strong>Millî</strong> Görüfl Dergisi<br />
Boschstr. 61-65,<br />
D- 50171 Kerpen<br />
Tel.: 02237/ 656-0<br />
Fax: 02237/ 656 555<br />
‹lan ve Reklam Al›n›r.<br />
IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir.<br />
Y›ll›k abone ücreti: 59,-EURO<br />
Jahresabonnement: 59,-EURO<br />
SEB-AG Köln.<br />
Kontonr.: 162 888 56 00 BLZ 370 101 11
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
IGMG Genel Baflkan› Yavuz Çelik Karahan’›n<br />
Kurban Bayram› Mesaj›<br />
Müslümanlar›n iki önemli bayramlar›ndan birine daha ulaflm›fl bulunuyoruz. Tüm<br />
mensuplar›m›z›n ve ‹slam Alemi’nin Kurban Bayram›n› tebrik ediyor, insanl›k için hay›r,<br />
bar›fl ve berekete vesile olmas›n› Allah Teala’dan niyaz ediyorum.<br />
‹nsanl›¤›n büyük önderlerinden, 4000 y›ll›k destan Hz. Ibrahim’in (as) büyük sünnetini<br />
yerine getirmenin heyecan›n› yafl›yoruz. Allah ile kul aras›na girebilecek bütün engellerin<br />
yokedilme provas› olan ‚yak›nlaflma‘ bayram›n› idrak ediyoruz.<br />
‹manli gönülleri Allah’a yaklaflt›ran ve kulluk için flükran niflanesi olan bir ibadettir<br />
kurban. Kurban kesmek hicretin ikinci y›l›nda emredilmifltir. fiartlar›n› tafl›yan müslümanlar<br />
bu ibadeti yerine getirirler.<br />
Yüce Rabbimiz Kevser Suresi’nde "O halde Rabbin için namaz k›l, kurban kes,"<br />
buyurmufltur. Peygamberimiz (as) de bu emre uyarak kurban kesmis, bizim de kurban<br />
kesmemizi istemifltir.<br />
Müslümanlar olarak bizler, Allah’›n bize verdigi say›s›z nimetlerin flükrünü ifa etmek<br />
için ve as›l Rabbimizin r›zas›n› kazanmak niyetiyle kurban kesmekkteyiz. Samimi bir<br />
niyetle ve Allah r›zas› için kesilmeyen kurban›n faydas› yoktur.<br />
Yüce Rabbimiz flöyle buyrmaktad›r:<br />
"fiüphesiz kurbanlar›n ne etleri ne kanlar› Allah’a ulafl›r..Lakin, sizin takvan›z Allah’a<br />
ulafl›r. ‹flte kurbanl›klar› bu flekilde sizin emrinize boyun e¤dirdik ki, size dogru yolu gösterdi¤i<br />
için Allah’› tekbir getirerek yüceltiniz. Ey Rasülüm, ihlasla güzel ifller yapanlara<br />
(cenneti) müjdele." (Hacc: 37)<br />
Kurban Bayram› asla et ve deri bayram› de¤ildir; kurbanin hedefi Allah’a yaklasmak,<br />
Allah ile kul aras›na girebilecek engelleri yok etmeye çal›flmak, takva’ya erismek; dikkatli<br />
bir hayat yaflayan kul olabilmektir.<br />
Mü’min; "Benim namaz›m, ibadetim, hayat›m ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah<br />
içindir." (En’am 162) bilincine ancak yüksek bir fedakarl›k anlay›fl›yla davranabilirse,<br />
kullu¤un zirvesine ulaflabilir.Bu zirveye ç›kabilmek için de sahip oldugunu zannetti¤i,<br />
asl›nda Allah’›n kendisine lutfuyla verdi¤i maddî ve manevî imkanlar› bu bilinçle kullanabilmekle<br />
olur.<br />
Rabbimize sonsuz hamd olsun ki,Avrupa’da yaflayan müslümanlar olarak<br />
teflkilat›m›z›n organize etti¤i Kurban Kampanyas› ile geçen y›l yaklafl›k 55 ülke ve bölgede<br />
mazlum ve ma¤dur insana 25 bin civarinda kurban gönderebildik. Ad›n› bile duymad›¤›m›z<br />
ülkelere samimi niyetle bu y›l da gönderece¤imiz kurbanlar›m›zla inflallah hem<br />
peygamberimizin "insanlar›n hay›rl›s› olma” müjdesine hem de ümmet bilincini canl›<br />
tutma hedefine ulaflabiliriz. Her zaman hat›rda tutulmal›d›r ki; cemaat olarak hareket<br />
etmede rahmet ve bereket vard›r. Ayr›ca bu y›l, gerçekten s›k›nt›lar içinde olan hem anavatan›m›zda,<br />
hem ‹ran Depreminde ma¤dur kalm›fl depremzedelere, hem de di¤er ma¤dur<br />
ve mazlum insanlara bir nebze de olsa kurbanlar›m›zla yard›mc› olabilirsek bu hepimiz<br />
için büyük bir mutluluktur. Ne mutlu insanlik önderleri Hz. Ibrahim (as) ve Hz.<br />
Muhammed (as) peflinden giden, hayat› ve ölümü Allah için olan fedakâr insanlara...<br />
Kurban Bayram›n›z› tekrar tebrik ediyor, Cenab-› Hakk’tan tüm insanl›k için sa¤l›k,<br />
mutluluk, bar›fl ve bereket diliyoruz.<br />
2
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Kurban Kampanyas› 2004<br />
‹flte kurban yaklafl›yor.<br />
Hz. ‹brahim "Rabb’in için kurban kes” emrini alal›, ‹smail boynunu b›ça¤a uzatal› kaç y›l oldu?<br />
Adanm›fll›¤›n, teslim oluflun, emre r›za göstermenin en güzel örne¤i de¤il mi kurban olmak?<br />
Binlerce y›ld›r, bu adanm›fll›¤›, bu teslimiyeti anmak için, "Rabb’e yaklaflmak için” kurban kesiyoruz.<br />
Kesti¤imiz kurbanlar›n ne kanlar›, ne de etleri Allah’a ulafl›yor. O’na ulaflan sadece yapt›klar›m›z, iyi niyetimiz,<br />
amellerimiz. Bunun için önemli kurban. Bunun için vazgeçilmez.<br />
Kurban, ayn› zamanda müthifl bir dayan›flma. Evine bir y›l boyunca et girmeyen milyonlarca Müslüman’›n<br />
unutulmad›klar›n›, yaln›z olmad›klar›n›, ma¤duriyetleriyle bafl bafla kalmayacaklar›n› bir kez daha<br />
göstermenin en güzel yolu.<br />
fiimdi düflünün; Filistin’den Çeçenistan’a, Habeflistan’dan Irak’a, Afganistan’dan Makedonya’ya, Keflmir’den<br />
Bosna’ya, Türkiye’den Somali’ye; Burma’dan Sierra Leone’ye savafl yüzünden, tabi afetler yüzünden,<br />
ekonomik zorluklar yüzünden kaç milyon insan var, kurban bayram›n› bekleyen?<br />
Süte hasret gül yüzlü bebelerin, çilekefl annelerin, gözyafl› döken çocuklar›n, ekmek kuyru¤unda sabahlayanlar›n,<br />
y›llarca yeni bir elbise giymemifllerin, evi yak›lanlar›n, kardefli kurflunlananlar›n, kamplarda<br />
yaflamaya mecbur edilenlerin, kurakl›kla bafla ç›kamayanlar›n co¤rafyas› co¤rafyam›z. Ac›n›n ve ma¤duriyetin<br />
co¤rafyas›. Ama ayn› zamanda, bitmeyen bir umudun, diri kalan bir mücadelenin co¤rafyas›<br />
da... Çünkü Filistin’de inleyen, Türkistan’da kanl› gözyafl› döken, Irak’ta iflgal yüzünden mahzun kalan,<br />
Türkiye’de y›llard›r ifl arayan, Çeçenistan’da kamp›n orta yerindeki ateflle ›s›nmaya çal›flan biri, herhangi<br />
biri, bilmektedir ki adlar›n›, milliyetlerini, dillerini bilmese de kardeflleri var. Kardeflleri var ve onun derdiyle<br />
dertleniyor. Kardeflleri var ve biliyor, kurban keserken, kendisini asla unutmayacaklar. Çünkü biz<br />
<strong>Millî</strong> Görüflçüyüz!<br />
Çünkü dün unutmad›lar. Türkiye’de, Afganistan’da, Keflmir’de kurban bayramlar›n› büyük bir dayan›flma<br />
gününe, bir flenli¤e çevirdiler.<br />
Çünkü, müslüman olmak, bunu gerektirir. Kendinden baflkas›n›, kardefllerini, tüm insanl›¤›, tüm ‹slam<br />
Alemini, fert fert her insan› düflünmeyi, tüm dünyan›n derdiyle dertlenmeyi düflünür müslüman.<br />
Dünyan›n, ‹slam Aleminin ya da Türkiye’nin neresinde olursa olsun, mazlum, ma¤dur, ihtiyaç sahibi,<br />
düflkün, özgürlükleri engellenmifl, yar›nlar› karart›lm›fl, umutlar› tüketilmifl her insandan, ister zenci ister<br />
beyaz, ister erkek ister kad›n, ister çocuk ister yafll›, her bir insan tekinden sorumluyuz.<br />
Bir ferdin kurtuluflunun dünyan›n kurtuluflu kadar önemli oldu¤unu, bayramda sofras›na et girmeyen<br />
bir insana bir lokma et, kocaman bir tebessüm ulaflt›rman›n tüm dünyay› mutlulu¤a bo¤mak kadar önemli<br />
oldu¤unu biliriz.<br />
Bu bilinçle, bu inançla sar›l›r›z ifllerimize.<br />
Bu kurbanda da, her kurbanda oldu¤u gibi, yüzleri güldürmek, ac›lar› paylaflmak, dertleri azaltmak,<br />
sevinçleri ço¤altmak için gayret edece¤iz.<br />
Tüm ‹slam Aleminin derdi bizim derdimiz, tüm insanl›¤›n sorunlar› bizim sorunlar›m›z.<br />
Rabb’imiz için, tertemiz gelece¤imiz için, yüzü gülecek çocuklar›m›z, karn› doyacak insanlar›m›z için<br />
kurban keselim.<br />
Hz. ‹brahim’i ve Hz. ‹smail’i anarak kurban keselim.<br />
Açl›ktan karn›na tafl bast›ran alemlerin Sultan› Peygamberimizi, yeme¤ini üç akflam üst üste fakir birine<br />
veren temiz ve pak Fat›ma’y› akl›m›zdan ç›karmadan kurban keselim.<br />
3
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
IGMG Kurban Kampanyas› sürüyor<br />
Kurban Kesim ve Da¤›t›m görevlileri ilgili ülke ve bölgelere hareket ediyor<br />
‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl’ün Avrupa çap›nda<br />
düzenledi¤i Kurban Kampanyas› devam ediyor.<br />
Dünyan›n pek çok bölgesinde, ihtiyaç sahibi,<br />
ma¤dur ve mazlum müslümanlara da¤›t›lmak üzere<br />
organize edilen kamanya için çok say›da insan görev<br />
yap›yor.<br />
Kampanya’n›n organize haz›rl›klar› da tamamland›.<br />
Kurbanlar›n kesilece¤i bölgelerdeki, kesim ve da¤›t›m<br />
haz›rl›klar› ile bu çal›flmalar› yürütecek kifliler belirlendi.<br />
Görevlilerin bir k›sm› Kurban Bayram›na 10 gün<br />
kala bölgelerine ulaflm›fl olacak. Dierleri de bayram<br />
öncesinde görev yerlerinde olacaklar.<br />
55 ülke ve bölgede Kurbanlar›n kesimi ve da¤›t›m›<br />
için görevlendirilen kifliler IGMG Genel merkez’inde<br />
yap›lan bir toplant›da bir araya geldi. Bu görevlilere,<br />
ilgili ülke veya bölge hakk›nda bilgi verildi.<br />
Kurban kesim ve da¤›t›m görevlileri aras›nda daha<br />
önce de görevli olarak giden kardefllerimiz, Kurban<br />
kesim ve da¤›t›m›n›n nas›l organize edilece¤i konusunda<br />
tecrübelerini aktar›rken, bu kurban organizesinin<br />
sadece bir kurban eti da¤›t›m› fleklinde düflünülmemezi<br />
gerekti¤ine de vurgu yapt›lar.<br />
IGMG Genel Merkezi’nde Kurban Kampanya’s›ndan<br />
sorumlu ‹brahim Yüksel de toplant›da ayn› konuya<br />
de¤indi. Yüksel flöyle dedi: "‹slam’›n bu güzel ibadeti ile,<br />
insanlar aras›ndaki kardefllik ba¤lar› ve dayan›flma duygular›m›z›n<br />
artmas›na katk›da bulunuyoruz. Teflkilat›m›z bu<br />
güzel hizmetlere öncülük ediyor, insan›m›z da bu hay›rl›<br />
ibadete severek kat›l›yor. Böylece, sosyal amaçl› bu ibadet<br />
hikmetine uygun bir flekilde yerine getirilmifl oluyor.”<br />
IGMG Genel Baflkan Yard›mc›s›, ‹rflad ve Tan›tma<br />
Baflkan› Ali Bozkurt ise, Kurban’›n, hali vakti yerinde olan<br />
müslümanlar›n Kurban Bayram›nda, Allah Teala’ya<br />
yak›nlaflmak niyyeti ve maksad›yla yapalan sosyal amaçl›<br />
bir ibadet oldu¤una vurgu yapt›. Bozkurt, flöyle dedi:<br />
“Avrupa’da yaflayan ve gelir durumu müsait müslümanlar›n,<br />
bu ibadeti muhtac durumda olan insanlarla<br />
dayan›flmas› son derece takdire de¤er bir hizmettir. Bizler,<br />
IGMG olarak bu ibadetin gayesine daha uygun bir flekilde<br />
yerine getirebilmeleri için kardefllerimize yard›mc› oluyoruz.<br />
Kurban bedellerini bize emanet edenlerin kurban<br />
bedellerini yapt›¤›m›z organize ile muhtaç ve ma¤durlara<br />
ulaflt›r›yor ve kurbanl›klar›n sa¤l›kl› ve güvenli bir flekilde<br />
kesilmesini sa¤l›yoruz.”<br />
4
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Kurban ilmihali<br />
ve<br />
<strong>Millî</strong> Görüfl<br />
Kurban<br />
Kampanyas›<br />
çi bir yafl›nda veya alt› ay› geçmifl annesi<br />
gibi semiz olursa kurban olabilir.<br />
Deve en az 5 yafl›n› , s›¤›r da en az<br />
iki yafl›n› bitirmifl olmas› laz›md›r. Ama<br />
hastal›k veya zor durumda kal›nd›¤›nda<br />
bir yafl›ndan yukar› s›¤›rlar da kurban<br />
edilebilinir. Bu da Mücafli’den rivayet<br />
edilen hadise, Evzaî ve ‹mam-› Ataî’nin<br />
ictihad›na göredir. (Neylül Evtar: 5 /<br />
114)<br />
Koyun, keçi her biri bir kifli ad›na<br />
kurban olur. Ama s›¤›r ve deve birden<br />
yediye kadar olabilir. Lakin her bir hisse<br />
kurban niyetiyle olmal›d›r. Adak kurban›<br />
kesenler, normal kurbana ortak hisse<br />
olabilirler. Çünkü bunlar›n her ikisi de<br />
ibadet niyetiyle kesiyorlar.<br />
Kurbanl›klar kör ve sakat olmayacakt›r.<br />
Ancak kuzu iken daha semiz olsun<br />
için kuyruklar› güdük yap›lan hayvanlar<br />
kurban kesilebilir.<br />
Kurban kesilme vakti, Bayram’›n 1.<br />
2. ve 3. günleridir. Bayram namaz›ndan<br />
sonra kesim bafllan›r. Geceleri de kesilebilinir.<br />
S›¤›rlara tabanca vurmadan, koyunlar›<br />
da floklamadan kesmek daha iyidir.<br />
Lakin hukukî sorun veya zorluk ç›kar da<br />
tabanca ve flok mecburiyeti varsa önce<br />
tabanca ve floklama daha sonra da kesim<br />
yap›l›rsa bu da caizdir. Ama her yer<br />
de makina kullanarak yat›rmak ve tabancas›z<br />
kesim yapmak malî ve hukuki<br />
yönden mümkündür. Bu hukukî hakk›-<br />
m›z› da kullanmaya gayret götermeliyiz.<br />
Tabiî burada, Allah’›n ad›n›n an›lmas›-<br />
n›n unutulamas› gerekir.<br />
Kurban, besmele çekilerek ve hayva-<br />
5<br />
Bir Kurban bayram›na daha eriyoruz<br />
sevgili kardefllerim. Ne güzel fley sevinmek,<br />
sevdirilmek, fakirlerle beraber olmak;<br />
ümmetin derdiyle dertlenmek...<br />
Rivayet odur ki, Yavuz Selim Han,<br />
bir gün maiyetine “ah ramazan gelse de<br />
bir baklava yesek” demifller. Yan›ndakiler,<br />
“Ramazan› beklemeyelim hemen getirelim<br />
hünkar›m” diye at›l›nca, o kaca<br />
padiflah söyle demifl, “evet her zaman<br />
baklava yenir amma Ramazanda fakirlerle<br />
beraber yemek gerçekten hofluma<br />
gidiyor.”<br />
Biz de Avrupa’da her gün et görüyoruz.<br />
Ama fakirlerle beraber Kurban’da<br />
yedi¤imiz veya yedirdi¤imiz esas Kurban<br />
eti iflte lezzeti o zaman geliyor...<br />
Kurban, yüce Allah’a yak›nlaflmak<br />
için yap›lan malî bir ibadettir. Müslüman,<br />
nefsinden bedel olarak Allah’a<br />
adad›¤› bir hayvan› kesiyor.<br />
Kurban kesmek, hür, muk›m ve<br />
müslüman zenginlere, bayram namaz›<br />
gibi vacib bir ibadettir. Kitap sünnet ve<br />
icma ile sabittir. (Büyük ‹slam ‹lmihali,<br />
S: 390)<br />
Kurban ve Bayram namaz› ikisi de<br />
vacib bir ibadet olmas›na ra¤men biri di-<br />
¤eri yerine geçmez. Her ikisini de ayr›<br />
ayr› yerine getirmekten sorumluyuz.<br />
Ayan› flekilde, Kurban yerine sadaka da<br />
geçerli olmaz.<br />
‹mam-› Azam Ebu Hanife ve ‹mam-<br />
› Yusufa göre, âkil ve bulu¤ da flart olmad›¤›<br />
için zengin olan bir çocu¤un velisi<br />
onun mal›ndan Kurban keser.<br />
Vacib olan kurban görevi, Allah yolundaki<br />
bir fedakârl›¤›n niflanesidir. ‹nsanlar›n<br />
ihtiyaçlar› için yer yüzünde binlerce<br />
hayvan kesiliyor. Ama bundan paras›<br />
olanlar istifade edebiliyor. Lakin Allah<br />
için kesilen kurbandan ise fakir-zengin<br />
herkes sebebleniyor.<br />
Kurban›n meflrulu¤u bütün dinlerde<br />
mevcuttur. Ahlak› yönden, toplum menfaati<br />
bak›m›ndan ise binlerce hikmeti<br />
vard›r.<br />
Kurbanlar sadece koyun , keçi, deve,<br />
s›¤›r ve manda cinsinden kesilir. Bu<br />
cinsler Peygamberimizin hadisleriyle sabittir.<br />
Baflkalar›ndan olmaz. Koyun, kena<br />
zahmet vermeden müslüman bir kifli<br />
taraf›ndan kesilmelidir. Zor zamanlarda<br />
inançl› ehl-i kitap da kesebilir.<br />
Bir kaç kifli birbirinin kurban›n› kesseler,<br />
hepsinin kurban› yerine gelmifl<br />
olur. Çünkü kurbanlar›n hepsi de kurban<br />
niyetiyle kesilmistir.<br />
Kurban niyetiyle kesildikten sonra<br />
eti tart›larak al›nan kurbanlar da caizdir.<br />
Ancak , kurban kesen kifli derisinin bedelini<br />
ayr›ca sadaka verir.<br />
Arefe günü kurban olmaz. Hanefîlerce<br />
bir eve bir kurban yeterli olmaz. Her<br />
mükellefin ayr› ayr› kesmesi gerekir.<br />
As›l ihtiyac›ndan fazla, 880 Euro<br />
nakdî paraya sahip olan her müslümana<br />
kurban kesmek vacibtir.<br />
Han›mlar›n kurban kesmeleri caiz<br />
oldu¤u gibi bayram namazlar›na da gitmeleri<br />
daha uygun olur ve teflvik edilmelidir.<br />
Aziz kardefl !<br />
Kurbandan maksat Allah›n r›zas›n›<br />
kazanmakt›r. Bütün bu çal›flmalar da<br />
onun r›zas› içindir. Sen ümmetin ve tüm<br />
insanl›¤›n derdini yüklenmifl bir afl›ks›n<br />
ya, bu yeter bile...<br />
Hani, Adem aleyhisselam›n iki o¤lu<br />
kurban kesmifllerdi. Allah, birisininkini<br />
kabu etti di¤erinkini kabul etmedi. Kurban›<br />
kabul olunmayan Kabil sordu:<br />
“Allah seninkini kabul etti de benimkini<br />
niçin kabul etmedi.” “ Habil flöyle cevap<br />
verdi:<br />
“Allah sadece ve sadece kendi r›zas›<br />
için yap›lan› kabul eder.” (Maide, 27)<br />
fiunu da unutmam›z gerekir ki, <strong>Millî</strong><br />
Görüfl Kurban kampanyas›na kat›larak,<br />
kurbanlar›m›z› de¤erlendirmek mecburiyeti<br />
hissedelim. Ümmetin binbir çeflit<br />
ihtiyaç sahibi ile kardefl oldu¤umuzu ve<br />
onlar› unutmad›¤›m›z›, Allah r›zas› için<br />
de bunu yapt›¤›m›z› gösterelim. Geçen<br />
senelerde oldu¤u gibi, bu sene de, gelecek<br />
senelerde de.<br />
Rabbimiz sen kabul eyle ve sen bizden<br />
raz› ol.<br />
• Sefer AHMEDO⁄LU
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
‹randa deprem: Tarihî Bem kenti yerle bir oldu<br />
‹ran’›n güneydo¤usundaki Bem kentinde<br />
meydana gelen depremde 35 bin kifli<br />
hayat›n› kaybetti. Depremin üzerinden<br />
iki hafta geçtikten sonra da 1 kifli canl›<br />
olarak kurtar›labildi.<br />
6.5 büyüklü¤ündeki depremin ard›ndan<br />
Bem kenti yerle bir oldu.<br />
Ülkede meydana gelen çeflitli depremler<br />
dolay›s›yla d›fl dünyadan yard›m<br />
kabul etmeyen ‹ran, bu sefer ‹srail hariç<br />
tüm dünyadan yard›m kabul etti.<br />
Amerika Birleflik Devletleri de deprem<br />
dolay›s›yla yard›m gönderirken, ülkeye<br />
uygulad›¤› ambargoyu gevfletti,<br />
ancak bu ambargonun devam edece¤ini<br />
bildirdi.<br />
‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl de Avrupa’daki<br />
müslümanlar›n yard›mlar›n› ulaflt›rmak<br />
üzere Zeki Baflaran baflkanl›¤›ndaki<br />
bir heyeti bölgeye gönderdi. <strong>Millî</strong> Görüfl<br />
heyeti acil ihtiyaçlar›n giderilmesi için<br />
gönderilen yard›ma ilaveten ek yard›mlar›n<br />
devam edece¤ini bildirdi.<br />
‹ran, deprem facias›ndan sonra yard›m<br />
eli uzatan ülkelere teflekkür etti. D›fliflleri<br />
Bakanl›¤› depremzedelere yard›m<br />
amac›yla arama-kurtarma ile t›bbi ve g›da<br />
malzemesi gönderen bütün ülkelere teflekkür<br />
ederek, "Ancak facian›n büyüklü¤ü<br />
iç ve d›fl yard›mlar›n sürmesini<br />
gerektiriyor” dedi.<br />
200 bin kiflilik Bem kentinin<br />
yüzde 70’i y›k›ld›. Evlerin yüzde<br />
20 ila 30’u kullan›lamaz halde ve<br />
güvenli de¤il.<br />
‹ran kentin depreme dayan›kl›<br />
olarak yeniden infla edilece¤ini<br />
aç›klarken, kentten ayr›lan baz›<br />
ailelerin bir daha dönmek niyetinde<br />
olmad›klar› da bildiriliyor.<br />
Deprem dolay›s›yla salg›n<br />
hastal›klara karfl› da tedbirler al›-<br />
n›yor.<br />
12 SENEDE 17 B‹N 600<br />
KURBAN<br />
‹ran'da 1991'den bu yana<br />
meydana gelen 950'den fazla depremde<br />
17 bin 600 kifli öldü, 53 bin<br />
6<br />
300 kifli de yaraland›. Depremlerin çok<br />
büyük can kay›plar›na yol açt›¤› ‹ran'da<br />
Tahran'›n kuzeybat›s›ndaki Gazvin eyaletinin<br />
güneyinde bulunan Buin Zehra'da<br />
Eylül 1963'te meydana gelen, büyüklü¤ü<br />
7'den fazla olarak ölçülen depremde, 12<br />
binden fazla kifli ölmüfl ve 124 köy y›k›lm›flt›.<br />
‹ran'da son y›llar›n en büyük depremi,<br />
21 Haziran 1990'da kuzeybat›da Hazar<br />
Denizi k›y›s›ndaki Gilan eyaletinde meydana<br />
gelen 7.6 büyüklü¤ündeki sars›nt›yd›.<br />
Bu depremde, 50 bin kadar kifli ölmüfl,<br />
100 binden fazla kifli yaralanm›flt›.
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Bem’in cânlar› gitti;<br />
‘bademcan’› kald›,<br />
amma!<br />
7<br />
Birleflik Amerika’n›n<br />
California eyaletinde geçen<br />
hafta meydana gelen<br />
-Richter ölçe¤ine göre-,<br />
6,5 fliddetindeki depremin<br />
3 kiflinin ölümüne<br />
vesile olmas›n›n ard›ndan,<br />
ayn› fliddette bir<br />
depremin ‹ran’›n Pakistan<br />
s›n›r›na yak›n Kerman<br />
eyaletinin tarihî<br />
Bem flehrini 26 Aral›k sabah›, 20 saniyede neredeyse haritadan<br />
tamamen silivermesi ve 25-30 bin, belki daha fazla olaca¤› san›-<br />
lan korkunç bir can kayb› rakam›n›n ortaya ç›kmas›n›n dehfleti<br />
karfl›s›nda irkilmemek mümkün mü? Çünkü, 80 bin nüfuslu bu<br />
güzel, düzenli flehrin yüzde 90’› y›k›ld›..<br />
1978’in son günlerinde, yani, ‹slam ‹nk›lab› dalgalar›n›n darbeleri<br />
karfl›s›nda can çekiflmekte olan fiah Pehlevî’nin zulüm düzeninin<br />
son demlerindeki o büyük sosyal deprem esnas›nda, yine<br />
Kerman eyaletinde, 10’binden fazla insan›n can verdi¤i bir<br />
deprem meydana gelmiflti.. 1990 Haziran›’nda ise, ‹ran’›n Azerbaycan<br />
eyaletindeki bir di¤er deprem de, yaklafl›k 50 bin insan›<br />
yutmufltu..<br />
Bem, Erg-i Bem denilen ve geçmifli ikibin y›l öncelere uzanan<br />
görkemli kalesi ve bu kale etraf›nda, uzun zamand›r iskana<br />
aç›k olmayan ve turistik hedefler için ve film çekimlerinde bir tabiî-tarihî<br />
dekor olarak kullan›lan, surlar içindeki ve toprak evleriyle<br />
meflhur bir flehir.. Bem, hurma ve patl›can› ile meflhurdur<br />
ki, ‘Bademcan-› Bem, âfet nedâred..’ (Bem patl›can› harâb olmaz!)<br />
manâs›ndaki deyim, türkçedeki ‘ac› patl›can› k›ra¤› yakmaz..’<br />
deyimini hat›rlatacak flekilde; ‹ran halk›n›n günlük konuflma<br />
dilinde bir darb-› mesel olarak kullan›l›r.. fiimdi, Bem’in<br />
patl›canlar› yine yerinde; ama, yaz›k ki, onbinlerce can gitti..<br />
Çölün ortas›ndaki bir gül gibi güzel, yeflillik denizi olan Kerman<br />
ve Bem civar›nda, yaz›n, 40 dereceyi aflan s›cakl›k, k›fl›n<br />
(eksi) 30’lara düfler. Yani, tipik bir kara iklimi.. Bunun için de,<br />
evlerin duvar ve damlar›nda, s›cak ve so¤u¤u geçirmemekte çok<br />
etkili olan çamur s›va, kerpiç çokça kullan›l›yor. Ama, bu durum,<br />
felaket zamanlar›nda a¤›r bedeller ödetiyor..<br />
Mes’ele, sadece fakirlikle izah edilemiyecek kadar derin.. ‹nsan›n<br />
akl›n›, ça¤›n imkanlar›na göre kullanmas› mes’elesi de<br />
karfl›m›za ç›k›yor..<br />
Biliniyor ki, Japonya’dan Çin, Afganistan, Hindistan, ‹ran,<br />
Kafkaslar, Anadolu, Balkanlar, Ortado¤u, Akdeniz’in kuzey ve<br />
güneyinden taa Orta Amerika’ya kadar uzanan bir deprem kufla¤›<br />
bulunuyor, dünyada.. Nas›l ki, denizlerde tayfunlar, daha<br />
çok Kuzey Amerika’da oluyor veya atmosferdeki büyük kas›rgalar<br />
belli yörelerde meydana<br />
geliyorsa; yerküredeki<br />
depremler de daha çok bu<br />
kuflak üzerinde olup durmaktad›r,<br />
as›rlard›r..<br />
Türkiye de, henüz 4<br />
sene önce, Marmara bölgesinde,<br />
Richter ölçe¤ine<br />
göre 7,4 fliddetinde korkunç<br />
bir deprem felaketi<br />
yaflam›fl ve 20-30 bin kurban<br />
vermiflti..<br />
Japonya’da bazen 7,5 fliddetinde depremler oluyor; ölü say›s›<br />
neredeyse yok denecek kadar az oluyor. (10 y›l öncelerdeki‘Kobe<br />
Depremi’nde, bu flehrin yüzde 90’›n›n harâb oldu¤u ve<br />
5 binden fazla insan›n öldü¤ü de hat›rlanmal›..)<br />
fiimdi, Bem Depremi’ne bak›ld›¤›nda, ac›lar bir yana, bir<br />
medeniyet, bir dünya görüflü mes’elesiyle karfl› karfl›ya oldu¤umuzu<br />
bir daha görüyoruz..<br />
Baflka deprem kuflaklar›nda, akl›n› kullanan toplumlar, depremle<br />
birlikte yaflamay› kaç›n›lmaz bir ‘kader’ olarak görmekle<br />
birlikte, ona karfl› insan akl›n›n alabilece¤i her tedbire baflvurmay›<br />
temel fliar edinirken; hele de ‹slam dünyas›nda bir vurdumduymazl›¤›n,<br />
sonunda, bizim inanç sistemimizin bize verdi¤i<br />
bir ‘yanl›fl hayat telakkisi’ gibi anlafl›lmas› tablosu da ortaya<br />
ç›kmayacak m›d›r ve bu da, kendi inanç sistemimize kendi<br />
elimizle vurulmas›na vesile oldu¤umuz bir büyük bühtan olmayacak<br />
m›d›r?<br />
‘Bat›’da tesadüfen ölünür; Do¤u’da ise, tesadüfen yaflan›-<br />
l›r..’ diyenlerin do¤rulanmas› bizi düflündürmeli ve utand›rmal›<br />
de¤il midir?<br />
Aklî ve fler’î tedbirlere tevessül etmeden, tevekkül ve kader<br />
olarak gelifltirdi¤imiz ‘bekleyip görelim..’ fleklindeki ‘fatalist’ anlay›fl,<br />
bizim baflka medeniyetlerle karfl›laflmam›zda, yüzk›zart›c›<br />
bir tablo olmuyor mu?<br />
Do¤rudur ki, bu gibi beklenmedik âfetlerde can verenlerin<br />
ard›ndan, inanç sistemimizin bize verdi¤i bir direnme gücü var..<br />
Çünkü, ‘kadere iman’ eden insanlar, bu gibi felaketleri daha bir<br />
rahat atlat›yorlar ve hayat devam ediyor. Ama, acaba, bu tablolar<br />
gerçekten de kader midir; yoksa, insan›n kendi akl›n› kullanmay›p,<br />
ihmalini ‘kader’ diye geçifltirmesi mi sözkonusudur?<br />
Bu faciada can›n› veren o onbinlerce müslümana Allah rahmet<br />
eylesin.. Ac›, hepimizindir; bütün ‹slam dünyas›n›nd›r veya<br />
öyle olmal›d›r.. Ama, Türkiye televizyonlar›n›n yay›nlar›ndaki<br />
ibtizal, bu faciayla adeta alay ediyorcas›na, daha bir azg›nlaflmad›<br />
m›, yeni miladî y›lbafl›n›n yaklaflmas› bahanesiyle.<br />
• Selahaddin ÇAKIRG‹L
Yeni bir miladî y›la girdik. Yeni<br />
y›l›n, tüm insanl›k için bereket, sa¤l›k<br />
ve bar›fl içinde geçmesini diliyorum.Umar›z<br />
2004 y›l› insanl›k alemi<br />
için insanl›¤› onurunu yükselten de-<br />
¤erlerin geliflmesine vesile güzelliklerle<br />
dolu olur.<br />
Bizler halk›n›n ekseriyeti hristiyan<br />
olan topluluklarla birlikte yaflamaktay›z<br />
ve Hz. ‹sa Aleyhisselam, ortak<br />
inanç de¤erimizdir. Yani, her ne<br />
kadar itikaden önemli farkl›l›klar›m›z<br />
varsa da akraba dinlerin mensubuyuz. Bu cümleden olarak<br />
henüz geride b›rakt›¤›m›z Aral›k ay›nda, Hz. ‹sa (a.s.)’›n do-<br />
¤umu münasebetiyle h›ristiyanlar›n kutlad›klar› Noel Bayramlar›n›<br />
tebrik ediyorum. Biz müslümanlar için Kadir Gecemiz,<br />
Ramazan ve Kurban Bayramlar›m›z ne denli kutsal ise,<br />
Aral›k ay›n›n son günleri de hristiyanlar için ayn›d›r. Hristiyanl›k<br />
inanc›na göre bu günler, 2000 kusur y›l önce dünyay›<br />
flereflendiren Hz. ‹sa’n›n (Allah’›n selam› onun üzerine olsun)<br />
do¤um y›ldönümünün kutland›¤› günlerdir. O Hz. ‹sa ki, bizim<br />
de peygamberimizdir ve Hz. ‹sa’ya, dört büyük kitaptan<br />
biri olan ‹ncil vahyedilmifltir.<br />
2003 y›l›ndan 2004 y›l›na girerken biz müslümanlar, yaflad›¤›m›z<br />
bu ülkelerde, hiç te hofl olmayan tart›flmalarla karfl›<br />
karfl›yay›z. Y›llardan beri bu ülkelerde yaflayan müslüman<br />
az›nl›k, gere¤i gibi kabul görmedi. Diyalog çal›flmalar›na en<br />
aç›k bir dinî az›nl›k olmam›za ra¤men halen hoflgörüye mazhar<br />
olam›yorsak, daha bir gayret içinde ciddî çal›flmalar›n yap›lmas›<br />
icab etmektedir.<br />
Örne¤in, Almanya Anayasa Mahkemesinin Fereshta Ludin<br />
karar›ndan sonra baflörtüsü tart›flmalar› sürüyor. Baden-<br />
Würtenberg eyaletinden sonra Bayern Eyaleti de kanun ç›-<br />
kar›p yasak getirmek üzere harekete geçti. Bu yasaklama<br />
niyetlerinin hemen arkas›ndan konuya dair görüfller de dile<br />
getirilmeye baflland›. Anayasa Mahkemesi eski Baflkan› Jutta<br />
Limbach, Judischen Algemeine Wochenzeitung’a verdi¤i demeçte<br />
Müslüman ö¤retmenlere baflörtüsü yasa¤› konulmas›-<br />
na karfl› görüfl bildiriyor ve “Böyle bir yasak getirilmesi ancak<br />
köktendinci ak›mlar›n amaçlar›na hizmet eder”(Türkiye Gazetesi,10.12.03)<br />
görüflünü dile getiriyor. Bu görüfle paralel Alman<br />
toplumunun bir çok kesiminden baflörtüsüne destek gelmesi<br />
müslüman toplum taraf›ndan sevgi ve sempati ile kafl›-<br />
lan›yor. Nitekim geçti¤imiz ay, Federal Hükümetin Göç ve<br />
Uyum Dan›flman› Marielusie Beck’in önderli¤inde demokrasi<br />
ve insanhaklar›n› özümsemifl 70 civar›nda kad›n “baflörtüsüne<br />
yasal engel konulmamal›” içerikli bildiriye imza att›. Bu<br />
kararl› tav›r, müslümanlar›n aras›nda büyük bir memnuniyet<br />
meydana getirdi. Listede örne¤in, eski Meclis Baflkan›<br />
Prof.Dr. Rita Süssmund, eski Yabanc›lar Dan›flman› Lisolette<br />
Funke, Berlin eski Yabanc›lar Sorumlusu Prof.Dr. Barbara<br />
John, SPD ve Yefliller Milletvekilleri, Üniversite Ö¤retim<br />
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Baflörtüsü,<br />
Diyalog,<br />
Entegrasyon<br />
8<br />
Üyeleri, Sanatç›lar, papazlar ve teologlar<br />
olmak üzere önemli bir çok flahsiyet<br />
bulunuyor.<br />
“Zorunlu Ba¤›ms›zlaflt›rma Yerine<br />
Dini Ço¤ulculuk” (Religiöse Vielfalt<br />
statt Zwangsemanzipation) slogan› ile<br />
yap›lan ça¤r›n›n bas›na duyurulmas›<br />
esnas›nda çok önemli mesajlar verildi.<br />
Marieluise Beck, “‹nanç sistemi olan<br />
‹slamiyetle, radikal fundamentalizm<br />
kavramlar› birbirine kar›flt›r›l›yor ve ne<br />
yaz›k ki ayn› anlamda kullan›l›yor. Bütün<br />
dinlere ayn› mesafede yaklaflmal›y›z. Baflörtüsüne karfl›<br />
tak›n›lan tavr› yad›rg›yorum. ‹nanc› gere¤i baflörtüsü takanlar›<br />
toplumdan d›fllamak yerine topluma ba¤lamal›y›z” dedi.<br />
Berlin Eski Yabanc›lar Sorumlusu Barbara John ise “Kimi<br />
gruplar kad›nlara baflörtüsü takmalar› için bask› yap›yor, biz<br />
ise bafllar›n› açmalar› için zorluyoruz. Bu iki tav›r da kabul<br />
edilemez” dedi.<br />
Bildiriye imza atanlardan biri olan Berlin Yahudi gazetesi<br />
redaktörü Elisa Klapheck ise yapt›¤› aç›klamada, bugün<br />
Almanya’da bafllat›lan tart›flmalar›n 19 Yüzy›lda Yahudilere<br />
karfl› bafllat›lan kampanyalar›n bir benzeri oldu-<br />
¤unu vurgulayarak, farkl› görüflte olan insanlara karfl› sergilenen<br />
agresif ve nefret duygular›n› k›nad›¤›n› söyleyerek,<br />
“Baz› projelerde beraber çal›flt›¤›m kiflilerin aras›nda<br />
hukuk fakültesini ve t›p fakültesini bitirmifl baflörtülü<br />
Müslüman bayanlar var. Bu insanlar gerek baflar›lar›yla,<br />
gerekse gelece¤e yönelik projeleri ile takdir edilecek kifliler.<br />
Bu durumda olan insanlar›, s›rf baflörtülü diye nas›l<br />
d›fllars›n›z. ‹stanbul’da meydana gelen Yahudilere yönelik<br />
terör eylemlerinin hemen ard›ndan gazetemizi aray›p baflsa¤l›¤›<br />
dileyen baflörtülü Müslümanlard›” dedi.<br />
Hayretle ve so¤ukkanl›l›kla izledi¤imiz bu tart›flmalar›n<br />
en garip olan yan›, itirazlar›n Almanlardan daha çok, baz›<br />
Türklerden gelmesidir. Bunlar bizim bildik “kahramanlar”.<br />
Bunlar›n önemli bir kesimi, bir flekilde baz› kamu kurulufllar›nda<br />
köfle bafl› tutan veya say›lar› bir elin parmaklar›n› geçmeyecek<br />
kadar kifli ile kurduklar› derneklerle kamuoyunu velveleye<br />
veren, üstüne üstlük kendilerini imtiyazl› gören kiflilerdir.<br />
Oldukça küçük bir az›nl›k olan bu “zümre”nin en belirgin<br />
özellikleri, Avrupa’daki Türk Toplumu ad›na kendilerini<br />
söz söylemeye yetkili görmeleridir. Oldukça garip bir durum<br />
da az›nl›k bir toplumun Alman Parlementosun’daki temsilcilerinden<br />
bir olan SPD’li Lale Akgün’ün ve Hürriyet Gazetesi’nin<br />
tutumudur. Hemen her gün Avrupa haber sayfas›nda<br />
baflörtüsü aleyhinde gönderilen mesajlar› yay›nlayaca¤›n› vaadeden<br />
Hürriyet, halk›, Federal Meclis Milletvekili Lale Akgün’e<br />
baflörtüsü karfl›t› tutumuna destek vermeye ça¤›rd›; telefon,<br />
fax ve e-mail vas›tas› ile gönderilen yasak taraftar› mesajlar›<br />
hergün gazetede yay›nlad›. ‹ki haftadan fazla bir zaman<br />
dilimin boyunca bütün Avrupa’dan sadece 150 kusur
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
tepki mesaj› göderildi. Gazete baflörtüsünü destekleyen mesajlar›n<br />
tamam›na yer vermedi; bundan dolay› yasa¤a karfl›<br />
olanlar, adeta, yasak taraftarlar›na göre az›nl›kta kald›. Kampanya,<br />
gerek Lale Akgün ve onun gibiler ve gerekse Hürriyet<br />
Gazetesi yöneticileri, bafllar›n› örten han›mlarla ayn› az›nl›k<br />
toplumun parças› olmalar›na ra¤men, baflörtülü veya türbanl›<br />
insan›m›z›n d›fllanmalar›na zemin haz›rlamakta ve ay›r›mc›l›¤a<br />
çanak tutmaktad›r. E¤er bu yapt›klar›, bir gafletten dolay›<br />
ise büyük bir hatad›r. E¤er gaflet de¤ilse kendi toplumlar›na<br />
karfl› bir kötülüktür.<br />
Müslümanlar olarak üzüntü verici di¤er bir durumsa, malesef<br />
Alman makamlar›n›n bu az›nl›k gruplara genellikle kulak<br />
vermesidir. Halbuki bunlar›n en belirgin vas›flar›, kendi<br />
toplumunun de¤erlerine yabanc› olufllar›d›r. Çünkü bu gibiler<br />
jakoben anlay›fl sahibidirler; bundan dolay› demokrasi ve<br />
insan haklar›n› özümsüyememifllerdir. Türk az›nl›¤›n›n kücük<br />
yüzdesini oluflturan bu kesim, köflelerini ve menfaatlerini<br />
kaybetme korkusundan dolay›, farkl› düflünenlere ve inananlara<br />
tahammül edemezler ve bundan dolay› düflmanca bir<br />
tav›rla farkl›l›klara gösteremezler. Yak›n Türkiye ve Avrupa<br />
tarihi buna flahittir.<br />
Bunlar demokrat m›?<br />
Ünlü ‹slam Hukuku bilgini Prof.Dr. Hayrettin Karaman,<br />
bu sahte demokratlar› bak›n›z nas›l teflhir ediyor: “Dinin münaf›klar›<br />
vard›r; inanmad›klar› halde inanm›fl gibi gözükür,<br />
dine ve dindarlara içeriden zarar vermeye çal›fl›rlar. ‹nançlar›<br />
oldu¤u halde yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete<br />
h›yanet etmek gibi münaf›klara mahsus davran›fllar› bulunan<br />
kimseler de “ahlak bak›m›ndan” münaf›klard›r, münaf›klara<br />
ait özellikler tafl›yorlard›r. Münaf›kl›k korkuya dayanabilece-<br />
¤i gibi menfaate de dayanabilir; iki yüzlülükle amac›na daha<br />
kolay ulaflabilece¤ini düflünen baz› kimseler bu yolu tercih<br />
ederler.<br />
Demokrasilerde korkuya dayal› münaf›kl›k, takiyye, ikiyüzlülük<br />
olmamal›, ama demokrasiler kamil do¤mad›klar›,<br />
bu ad› tafl›yan bask›c› rejimler de bulundu¤u için demokrasilerde<br />
de korkuya dayal› iki yüzlülük oluyor. Menfaate dayal›<br />
iki yüzlülük ise bir ahlak kusuru olarak her sistemde ve durumda<br />
bulunabiliyor.<br />
Demokrasi münaf›klar› al›flt›lar; kendileri gibi düflünmeyen<br />
ve yaflamayan insanlar› ikinci s›n›f vatandafl muamelesine<br />
tâbi tutuyorlar, kendilerinin yararland›¤› haklardan onlar›n<br />
da yararlanmas›n› engellemeye çal›fl›yorlar, bunu demokratik<br />
ilkelere göre yapamazlarsa “rejimle ilgili tehlike” kavram›na<br />
baflvuruyorlar, durumdan vazife, vazifeden hukuk (!),<br />
yaln›z kendilerine göre muteber olan hukuktan yarg› ç›kar›-<br />
yor, selahiyetsiz yarg›l›yor ve haks›z olarak infaz ediyorlar.„<br />
(Yeni fiafak, 2 Ocak 2004)<br />
Bilimsellikten nasibi olmayan bu kesimlere 3 Aral›k 2003<br />
tarihli Hürriyet’te yay›nlanan Fatih Altayl›’n›n ‘Türban sorunu<br />
gençleri radikal ‹slam’a itiyor’ bafll›kl› köfle yaz›s›n› bir kez<br />
daha okumalar›n› tavsiye ederiz. Bu yaz›s›nda Altayl›, yasakç›<br />
anlay›fllar›n, nas›l radikalizmi do¤uraca¤›na ve toplumsal<br />
gerilimleri art›raca¤›na dikkat çekmektedir.<br />
Olaya bilimsellikle bakan bir di¤er yaz› da 14 Aral›k 2003<br />
tarihli Radikal Gazetesinde yay›nland›. Radikal’de Nefle Düzel’le<br />
bir söylefli yapan Bo¤aziçi Üniversitesi ö¤retim üyesi<br />
Prof. Dr. Yeflim Arat’›n sözleri son derece dikkat çekici. fiöyle<br />
diyor say›n Arat: “Örtünen kad›n baflörtüsünün ‹slam’›n<br />
kural› oldu¤una inan›yor. Müslümanl›¤›n gere¤i olarak örtünüyor.<br />
(..) Türkiye’de siyasal gücü ve e¤itim gücünü elinde<br />
bulunduran (YÖK’ü kastediyor) bu küçücük kitle türbandan<br />
korkuyor, türban› laik düzene tehdit olarak alg›l›yor. Bu yüzde<br />
25’lik kesim türban›n yasaklanmas›n› istiyor. Toplumun<br />
yüzde 75’i de yasa¤›n kalkmas›n› arzuluyor. Bafl›n› örten kad›nla<br />
konuflmufl, niye, nas›l kapand›klar›n›n hikayelerini dinleyen<br />
biri olarak kalpten inan›yorum ki, bir türban tehdidi<br />
yok. (..) Türban sorununun çözümü, bafl›n› kapatanlarla<br />
konuflmaktan, onlar›n ne oldu¤unu, ne istedi¤ini anlamaktan<br />
geçiyor. Bunu yapt›¤›n›zda görüyorsunuz ki, türban laikli¤e<br />
tehdit de¤il.” Bunlar, bilimsel ve objektif temelleri olan do¤ru<br />
tesbitlerdir.<br />
Evet, gerçekten de öyle, müslüman han›mlar sadece ve<br />
sadece bafllar›n› inançlar› gere¤i örtüyorlar. Bizler, zorla bafl<br />
açt›rmaya nas›l olumsuz yaklafl›yorsak, zorla kapatmaya da<br />
olumsuz yaklafl›r›z. Bu sadece inanç meselesidir. ‹nanmak ise<br />
sayg› duyulacak bir hakt›r. ‹nsan sadece bedenden ibaret bir<br />
varl›k de¤ildir. Ayn› zamanda ruhi bir varl›kt›r. Mükemmel<br />
bir demokrasi, insan›n maddî ve manevî bütün ihtiyaçlar›n›<br />
karfl›layabilmelidir. Devlet kiflilerin inançlar› hakk›nda tercih<br />
ve karar mercii olmamal›d›r.<br />
Bundan dolay›, Avrupa’daki geliflmifl demokrasi, müslüman<br />
insan›n manevi yöndeki ihtiyaçlar›n› karfl›lamak<br />
zorundad›r. Aksi takdirde, ‹slam-Avrupa diyalo¤u da, Almanya’daki<br />
az›nl›k Türkler’in entegrasyon (ya da uyum) sorununu<br />
da do¤rudan veya dolayl› bir biçimde darbe alacakt›r.<br />
Bu durum, neticede, telafisi imkans›z sorunlara kap› aralamak<br />
anlam›na gelecektir. Almanya’daki müslümanlar,<br />
e¤itim, istihdam, sosyal güvenlik gibi alanlarda eflit hizmet<br />
alamad›klar›n› düflünürlerken, buna ilave, Almanya’n›n<br />
baflörtüsüne hoflgörü gösterememesi, uyumun, yani, entegrasyonun<br />
sa¤lanabilmesini daha da zorlaflt›racakt›r. Ayr›ca,<br />
yasak ya da k›s›tlamalar, müslümanlar›, Alman toplumundan<br />
kesin hatlarla izole etmek isteyenlerin ifline yarayacakt›r. En<br />
önemlisi, az›nl›klar›n dini haklar›na tahammül edemeyen bir<br />
Almanya sempati kaybedecektir.<br />
Baflörtüsü Almanya’da bir sorun olmaktan ç›kar›lmal›d›r.<br />
Unutulmamal›d›r ki, baflörtüsü, Almanya, dolay›s›yla Avrupa<br />
için, ‹slam’a yaklafl›m›n flekillenece¤i, dinleraras› diyalogun<br />
ve toplumlararas› entegrasyonun sa¤lan›p, sa¤lanamayaca¤›na<br />
dair, önemli bir s›navd›r.<br />
• Abdurrahman D‹ZMAN<br />
9
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Müslümanlar› dinlemeyen Fransa yasakç› tav›rda ›srarl›<br />
Laik Fransa, Tantavî’nin<br />
iznine güveniyor!!!<br />
Fransa Cumhurbaflkan› Jacques<br />
Chirac, okullarda dini<br />
sembollerin kullan›lmas›n› yasaklamay›<br />
amaçlayan yasadan<br />
yana a¤›rl›¤›n› koydu.<br />
Chirac, baflörtüsü, Kippa<br />
ad› verilen Yahudi takkesi ve<br />
Büyük haçlar›n yasaklanmas›<br />
yönünde görüfl bildirirken, küçük<br />
objelerin ise sorun yaratmad›¤›n›<br />
savundu.<br />
Öte yandan, Fransa ‹çiflleri<br />
Bakan› Nicolas Sarkozy, müslümanlar<br />
aleyhine yasalaflt›rmak<br />
istedikleri haks›z ve ay›-<br />
r›mc› yasa¤›na Ezher fieyhi ,<br />
Muhammed Tantavî’den yeflil ›fl›k ald›...<br />
Tantavî, baflörtüsünün, müslüman<br />
kad›nlar›n tesettürünün bir parças› oldu¤unu<br />
kabul etmekle birlikte, gayr-i<br />
muslim bir devletin, baflörtüsünü yasaklamas›<br />
halinde, müslümanlar›n buna<br />
itiraz etmemesi gerekti¤i yolunda verdi-<br />
¤i izin ile, “Laik” Fransa’n›n ay›r›mc›<br />
yasa¤›na yol açarken, özellikle Ezher<br />
Fetva Konseyi üyeleri ile birlikte ‹slam<br />
dünyas›n›n büyük tepkisini toplad›. Ezher<br />
Fetva Konseyi Tantavî’nin bu görüflünün<br />
kabul edilemez oldu¤unu bildirirken,<br />
‹slam dünyas› da, ay›r›mc› yasa¤›n<br />
karfl›s›nda yer almas› gereken,<br />
ancak, yasa¤›n meflrulu¤unu savunan<br />
Tantavî’yi elefltirdi. Arab dünyas›nda<br />
yay›nlanan gazeteler, Tantavî’nin, ‹slam<br />
dininin, di¤er dinlerle eflit bile say›lmad›¤›<br />
bir ülkede, ek olarak bu tür<br />
ay›r›mc› yasaklar› meflrulaflt›racak kararlar›n,<br />
müslümanlar›n ileride di¤er<br />
haklar›n›n da yasaklanmas›na do¤ru<br />
bir ad›m olaca¤›n› belirtiyorlar.<br />
Fransa’da ise Fransa’n›n yasa¤›<br />
Fransa ‹çiflleri Bakan› Nicolas Sarkozy<br />
haks›z ve ay›r›mc› yasa¤›na Ezher fieyhi ,<br />
Muhammed Tantavî’den yeflil ›fl›k ald›...<br />
meflrulaflt›rmak için Fransa’daki müslümanlar›<br />
hiç dinlemek istemeyen ama,<br />
istedikleri flekilde aç›klamalarda bulunacak<br />
olan Tantavî’den “Fetva” alma ihtiyac›n›<br />
görmesi de elefltiriliyor.<br />
Bu arada, Fransa Cumhurbaflkan›<br />
Jacques Chirac, eski bakanlardan Bernard<br />
Stasi’nin baflkanl›¤›nda kurulan<br />
komisyonun 6 ayl›k çal›flma sonucunda<br />
Nicolas Sarkozy bütün teamülleri<br />
altüst etti...<br />
10<br />
haz›rlad›¤› ve geçti¤imiz hafta<br />
sundu¤u okullarda dini sembollerin<br />
yasaklanmas›na iliflkin raporla<br />
ilgili görüfllerini aç›klad›.<br />
Bakanlar, Meclis Baflkan›,<br />
Senato Baflkan›, Stasi komisyonu<br />
ve çeflitli dini cemaatlerin liderlerinden<br />
oluflan 400 kiflilik<br />
toplulu¤a seslenen Chirac, önce<br />
laikli¤in tarihi ve Fransa’daki<br />
gerekçelerinden bahsetti. Laikli¤in<br />
cumhuriyetin mihenk tafl›<br />
oldu¤unu vurgulayan Chirac,<br />
19 yy’daki konuyla ilgili yasalar›<br />
hat›rlatt›.<br />
Fransa’n›n göçmen topra¤›<br />
oldu¤unu söyleyen Fransa Cumhurbaflkan›,<br />
önceleri hoflgörü gösterilmekle<br />
birlikte, özellikle hastanelerde baz› baflörtülü<br />
hastalar›n muayene s›ras›nda s›-<br />
k›nt› yaratt›¤›n›, okullarda da soruna yol<br />
açt›¤›n› ifade etti.<br />
Jacques Chirac, okullarda baflörtüsü,<br />
Yahudilerin bafllar›na takt›¤› Kippa<br />
ve haç gibi büyük dini objelerin yasaklanmas›<br />
yönünde görüfl belirtti. Chirac,<br />
"Bir ö¤renciye bakt›¤›n›z zaman hangi<br />
dinden oldu¤u anlafl›lmamal›” sözleriyle<br />
de küçük objelerin sorun yaratmad›-<br />
¤›na ancak büyük objelerin ayr›mc›l›k<br />
yaratt›¤›na dikkat çekti.<br />
Avrupa’n›n en büyük Müslüman<br />
nüfusuna sahip ülkesi Fransa’da halen,<br />
ö¤rencilerin baflörtüsü tak›p takamayacaklar›na<br />
okullar ve belediyeler karar veriyor.<br />
Konuyla ilgili tart›flman›n alevlenmesine<br />
de baz› okullarda baflörtüsü<br />
takan ö¤rencilerin uzaklaflt›rma cezas›<br />
almas› sebep olmufltu.
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Chirac’›n Baflörtüsü karar›<br />
müslümanlar› rencide ediyor<br />
17 aral›k 2003 tarihinde<br />
Fransa Cumhurbaflkan› Jacques<br />
Chirac Temmuz ay›nda<br />
ihdas etti¤i STASI Komisyonu<br />
kendisine takdim etti¤i laiklik<br />
prensibinin korunmas›<br />
hakk›nda bir kanunun parlamento<br />
taraf›ndan önümüzdeki<br />
aylarda ç›kart›lmas›na yeflil<br />
›fl›k yakarak 15 y›ld›r devam<br />
eden polemi¤e nihayet nokta<br />
koymay› düflünmektedir.<br />
1905 kanunu ile din ve<br />
devlet iliflkilerinin düzenlendi¤i<br />
Fransa, 2003 may›s›nda yap›lan demokratik seçimler<br />
çerçevesinde, ‹slam’›n ikinci din olarak resmen tan›nmas›n›n<br />
arkas›ndan, bu dinin icaplar›n›n Musevi ve<br />
H›ristiyan toplum içinde nas›l tatbik ettirilece¤i hususunda<br />
kendini sorgulamaya bafllam›flt›r.<br />
Bu çerçevede Cumhurbaflkan› Chirac’a takdim edilen<br />
Stasi Komisyonunun Laiklik Raporu problemleri<br />
tespit bak›m›ndan gayet ciddi bir çal›flma oldu¤unu ifade<br />
edebiliriz. Ancak, tavsiye edilen önerilerin k›sa vadede<br />
yaflanan kargaflaya bir merhem olsa bile orta ve<br />
uzun vadede uygulanmas›, Fransa’n›n sosyal, demokratik<br />
ve laik yap›s› itibariyle, mümkün olmayan bir tavsiye<br />
karar›d›r.<br />
Her fleyden önce, “Raffarin Hükümetinin kan kayb›na”<br />
u¤rad›¤› ve siyasi arenada “h›zla inifle geçti¤i”<br />
bir dönemde böyle bir karar›n ç›kmas› toplumun sa¤duyulu<br />
kesimini derinden düflünmeye sevk etmektedir.<br />
‹kinci olarak, 2004 y›l›nda yap›lacak olan yerel bölge<br />
seçimlerine yaklaflt›¤›m›z flu günlerde böyle bir karar›n<br />
verilmesi, “›rkç› parti,<br />
Milli Cephenin söylemleri<br />
aras›nda bulunan ve di¤er siyasi<br />
partileri Müslümanlara<br />
ve islama tavizler vermekle<br />
suçlayan” söylemlerine karfl›<br />
al›nm›fl “siyasi bir karar” olabilece¤i<br />
kanaatindeyiz.<br />
Üçüncü bir sebep olarak<br />
da herkesin bildi¤i gibi “11<br />
eylül dram›n›n” dünya üzerindeki<br />
etkilerinin Fransa siyasetine<br />
de bir nebze yans›-<br />
m›fl oldu¤unu fark etmemek<br />
mümkün de¤ildir. Fakat, “dünyan›n 11 eylül öncesi de<br />
varoldu¤unu” unutmamak gerektir.<br />
Belki bir baflka sebep de, baz›lar›m›z kabul etmeseler<br />
de, “her siyasi, dini ve felsefi hareketlerde oldu¤u<br />
gibi, Fransa’da da laikli¤i flu anki genifl, özgürlükçü<br />
kapsam›ndan daha dar bir alana tafl›mak isteyen bir<br />
kesimin” bask› ve ›srarlar› neticesinde al›nm›fl bir talihsiz<br />
karar olarak telakki etmekteyiz.<br />
‹flin en garip taraf› da, may›s 2003’te ihdas edilen<br />
“Fransa ‹slam Konseyinin kurumsal bazda Komisyon<br />
taraf›ndan dinlenmemesi” ve 12 ekim 2003 tarihinde<br />
yapt›¤› “yasaklay›c› bir kanunun ç›kart›lmamas›”<br />
yönündeki aç›klamalara “kulak as›lmamas›”, laikli¤i<br />
korumak amac›yla yola ç›km›fl bu STASI komisyonunun,<br />
“baflörtüsünün orta ve lise devlet okullar›nda<br />
yasaklanmas›n›” tavsiye eden kararlar almas› “çok<br />
acemilikle al›nm›fl, çözüm olmayan” bir karard›r.<br />
• Ahmed BAKCAN<br />
11
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
‹flte modern Türkiye<br />
Ve... Erbakan’a<br />
tam siyaset yasa¤› getirdiler<br />
Türkiye’deki siyasî hayat›n ve <strong>Millî</strong><br />
Nizam, <strong>Millî</strong> Selamet, Refah ve Saadet<br />
Partilerinin karizmatik lideri, 54.<br />
Hükümetin Baflbakan› Prof. Dr. Necmettin<br />
Erbakan’a ömür boyu siyaset yasa¤›<br />
getirildi.<br />
Türkiye’de yürürlükteki sistem, kendisine<br />
boyun e¤meyen herkesi “yok edilmesi<br />
gereken muhalif” s›n›f›na koyarak, bu yoldaki<br />
süreci bafllat›yor ve sonunda bitiriyor.<br />
Hem kendi siyasal mücadelesine ve<br />
hem de Türkiye’deki siyasî hayata, kendisine<br />
özgü tav›rlar› ile damgas›n› vuran Erbakan,<br />
y›lmak nedir bilmeyen çal›flma azmi<br />
ile de, bütün siyasal hareketlere büyük<br />
bir örnek oldu. <strong>Millî</strong> Nizam, <strong>Millî</strong> Selamet,<br />
Refah ve Fazilet Partilerinin kapat›lmalar›-<br />
na ra¤men önüne konulan her engeli aflabilen<br />
Erbakan, nihayet, Türk siyaset ve hukuk<br />
tarihine de damgas›n› vuran bir kararla<br />
siyasal hayattan uzaklaflt›r›l›yor.<br />
Siyasal partiler kanununa göre, yetkisiz<br />
ve ilgisiz bir mahkemede, partinin paralar›-<br />
n› de¤ifltirilmifl belgelerle harcanm›fl gibi<br />
göstermek iddias› ile suçland› ve mahkum<br />
edildi. Ad›na da, doland›r›c›l›k denildi.<br />
Mahkeme süreci boyunca savunman›n<br />
getirdi¤i hemen hemen bütün deliller yok<br />
say›ld› ve delillere göre de¤il, tahmin ve san›lara<br />
göre mahkumiyet düzenlendi.<br />
Davada savunma avukat› olarak görev<br />
yapan bir avukat, kendisinin savunma avu-<br />
12
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
kat› olarak “figuranl›k” yapt›¤›n›n hat›rlat›ld›¤›n› dolay›s›yla,<br />
davan›n sonucunun önceden belirlendi¤ini belirterek, davadan<br />
çekildi ise de, avukat›n bu iste¤i de reddedildi.<br />
Türkiye’de bu karar›, yorumlayacak bir hukukcu bulunmuyor.<br />
Çünkü, hukuki hiç bir temeli yok. Ama kanunî görünüyor<br />
o kadar. Erbakan’›n en fliddetli siyasî muhaliflerinin bile,<br />
kabullenemedi¤i bu karar, Erbakan’›n siyasî hayat›na son<br />
verecek gibi görünse de, Erbakan’›n 40 y›ldan beri sürdürdü-<br />
¤ü bu mücadeleye, kald›¤› yerden devam edecek, binlerce kifli<br />
bulunuyor. Bu karar›, vicdanlar kabul etmiyor.<br />
Gerek hükümet ortakl›klar› ve gerekse Baflbakanl›k yapt›-<br />
¤› dönemdeki önemli ekonomik ve yat›r›m hareketleri ile de<br />
dikkat çeken Erbakan, 1988 y›l›nda ortaya koydu¤u “Adil<br />
Düzen” hareketi ile 1996 y›l›nda iktidara geldi.<br />
Ancak, Türkiye’de tek söz sahibi olarak kendilerini<br />
gören bir grup, Erbakan’› yapt›klar› ile de¤il, yapmad›klar›<br />
ile mahkum ettirmeyi baflard›... Partisi kapat›l›p siyasetten<br />
5 sene uzak tutulan Erbakan için yedekde bulundurulan,<br />
partinin paralar› meselesi ortaya konulunca, 'özel<br />
belgede sahtecilik' iddias›yla 2 y›l 4 ay hapis cezas› verildi.<br />
Karar, Yarg›tay 11. Ceza Dairesi taraf›ndan oybirli¤iyle<br />
onand›. Bu ceza yüzk›zart›c› suçlardan say›ld›¤› için<br />
siyasî haklara engel. Dolay›s›yla Erbakan SP Genel Baflkanl›¤›n›<br />
sürdüremeyece¤i gibi baflka bir partide kurucu<br />
üye ve genel baflkan da olamayacak.<br />
Erbakan, ‹nfaz Yasas›'na göre yaklafl›k 1.5 y›l hapiste kalacak.<br />
Ancak, Erbakan ald›¤› sa¤l›k raporuyla 1 y›l süreyle<br />
cezas›n› erteletmifl bulunuyor.<br />
"Windows" serbest "Ahmede Xani" yasak<br />
‹simlerde "x, q, w" bulunmamas›na iliflkin genelge yay›nlayan<br />
‹çiflleri Bakan› Abdulkadir Aksu, "x" harfini afiflte kulri,<br />
afifl üzerinde "x" harfinin bulundu¤unu ve bu harfin isim<br />
rinde, festival alan›na ast›rd›. Festivale gelen Emniyet ekiplelanan<br />
Belediye Baflkan› hakk›nda soruflturma bafllatt›.<br />
içinde kullan›lmas›n›n yasak oldu¤unu belirterek, afiflin kald›r›lmas›n›<br />
istedi.<br />
Do¤u Beyaz›t Kültür Festivali kapsam›nda, festival alan›ndaki<br />
afifle imzas› at›lan yazar Ahmede Xani'nin ismi soruflturma<br />
konusu oldu.<br />
mad›¤›n› belirterek, Emniyet ekiplerinin bu talebini reddetti.<br />
Belediye Baflkan› Mukaddes Kubilay ise afiflin yasak ol-<br />
Do¤u Beyaz›t Belediye Baflkan› Mukaddes Kubilay, "Do- Olay üzerine, ‹çiflleri Bakanl›¤›, afifli indirmeyen Mukaddes<br />
Kubilay hakk›nda, "Türk Haflerinin Kabul ve Tatbiki<br />
¤u Beyaz›t Kültür, Sanat ve Turizm Festivali" kapsam›nda,<br />
Kürt yazar Ahmede Xani'nin "Benim sevdam kültürdür" yönündeki<br />
sözünü, alt›na yazar›n imzas›n› atarak bez afifl üze- bafllatt›.<br />
Hakk›nda Yasa"ya ayk›r› davrand›¤› gerekçesiyle soruflturma<br />
13
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Viyana’da Asr-› Saadet ve Kur’an ziyafeti vard›<br />
Viyana ‹slam Federasyonu (VIF)<br />
Gençlik Teflkilat›n›n geleneksel hale getirdi¤i<br />
“Asr-› Saadetten Esintiler” ve<br />
“Kur’an Ziyafeti” program› muhteflem<br />
bir kat›l›mla gerçeklefltirildi. Büyük bir<br />
be¤eni ile izlenen program yaklafl›k<br />
2700 kiflinin kat›l›m› ile gerçeklefltirildi.<br />
Dünyan›n meflhur haf›zlar›ndan<br />
Mustafa ‹smail’in talebesi Fethi Melicî’nin<br />
okudu¤u aç›l›fl Kur’an-› Kerimi ile<br />
bafllayan program daha sonra VIF Gençlik<br />
Teflkilat› Baflkan› Yasin Tecer’in konuflmas›<br />
ile devam etti.<br />
Yasin Tecer toplumdaki h›zl› de¤iflim<br />
ve magazin kültürünün gençler üzerinde<br />
b›rakt›¤› olumsuz etkilere de¤indi.<br />
Tecer, gençlerin kimli¤ini bulmas›nda<br />
en önemli etkenlerden birinin aile terbiyesi<br />
oldu¤unu vurgulayarak, Peygamberimizin<br />
gençlere olan ilgisi ve davran›fllar›ndan<br />
örnekler verdi.<br />
Daha sonra, IGMG Fetva Komisyonu<br />
üyesi Mustafa Mullaoglu ve VIF Baflkan›<br />
Muhammet Turhan da birer konuflma<br />
yaparak programa kat›lanlara teflekkür<br />
ettiler. Program Viyanada faaliyet<br />
gösteren Grup ‹HYA’n›n söyledi¤i parçalar›n<br />
ard›ndan sahneye gelen Said Halilo¤lu,<br />
Peygamber efendimizin iki torunu Hz.<br />
Hasan ve Hz. Hüseyin hayatlar›n› anlatt›.<br />
Programa T.C. Büyükelçili¤i Din<br />
Ateflesi Harun Özdemirci, Alevî Dernekleri<br />
temsilcileri, Avusturya Diyanet ‹flleri<br />
Baflkanl›¤› temsilcileri, Kürt Federasyonu<br />
Baflkan› Ali Can, Avusturya Çat›<br />
Derne¤i Baflkan› Yavuz Kuflçu, Müslüman<br />
Akademisyenler Birli¤i Baflkan› Fuat<br />
Sanaç ve çeflitli sivil toplum örgütleri<br />
temsilcileri kat›ld›lar.<br />
14
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Freiburg Gençlik’te görev de¤iflimi<br />
Ali Atik, görevi Kadir Karaca’ya devretti.<br />
Freiburg Bölge Gençlik Baflkanl›-<br />
¤›nda görev de¤iflimi oldu.<br />
Uzun bir dönem Freiburg Bölge<br />
Gençlik Baflkanl›¤› yapan Ali Atik, görevi,<br />
yine beraberce çal›flt›klar› Kadir<br />
Karaca’ya devretti. Ali Atik 10 y›l 3 ay<br />
Freiburg Bölge Gençlik Baflkanl›¤› yapm›flt›.<br />
IGMG Gençlik Kollar› Baflkan› Süleyman<br />
Y›lmaz, Freiburg Bölge Baflkan›<br />
Rasim Gül ve IGMG Gençlik Kollar›<br />
MYK üyesi Bayram K›-<br />
l›ç’›n haz›r bulunduklar› bir<br />
merasimle, görevi Kadir<br />
Karaca’ya teslim eden Ali<br />
Atik, toplant›da bir konuflma<br />
yapt›.<br />
Ali Atik, uzun zamandan<br />
beri gençli¤e yönelik<br />
hizmet yapman›n mutlulu-<br />
¤u içinde görevi Kadir Karaca’ya<br />
devretti¤ini bildirdi<br />
ve Kadir Karaca’y› tebrik<br />
ederek görevinde baflar›lar<br />
diledi. “Bizim buraya kadar<br />
yapmaya çal›flt›¤›m›z hizmetleri daha<br />
da ilerilere götürecek olan sevgili kardeflim<br />
Kadir Karaca bu ifli canla baflla yürütecektir”<br />
diyen Ali Atik, hizmet yapt›¤›<br />
müddet içerisinde hatalar›n›n affedilmesini<br />
istedi.<br />
Toplant›da IGMG Gençlik Kollar›<br />
Baflkan› Süleyman Y›lmaz ile Freiburg<br />
Bölge Baflkan› Rasim Gül de birer konuflma<br />
yapt›lar.<br />
IGMG Gençlik Kollar› Baflkan› Sü-<br />
15<br />
leyman Y›lmaz, Ali Atik’in Bölge<br />
Gençlik Baflkan› olarak yapt›¤› hizmetlerin<br />
takdir ile an›laca¤›n› belirtti¤i konuflmas›ndan<br />
sonra, Freiburg Bölge<br />
Baflkan› Rasim Gül de, Ali Atik’e teflekkür<br />
etti, yeni baflkan Kadir Karaca’ya<br />
yard›mlar›n› esirgemeyece¤ini söyledi.<br />
Freiburg Bölge Gençlik Baflkanl›¤›na<br />
gelen Kadir Karaca da Ali Atik’e teflekkür<br />
etti ve hizmetlere aynen devam<br />
edece¤ini bildirdi.
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Y›lbafl› tatilini kurslarda de¤erlendirdiler...<br />
killeri gibi, çocuklar›m›z› hayat› boyunca<br />
takip edecek olan sosyal davran›fl<br />
biçimlerinin de geliflmesi ve al›flkanl›k<br />
kazanmas›, bu tür programlarla<br />
mümkündür.”<br />
IGMG E¤itim baflkanl›¤›n›n haz›rlad›¤›<br />
bu programlar›n baz›lar›nda, ‹slamî<br />
bilgiler ve dersler yerel dillerde de<br />
yap›l›yor. Böylece, çocuklar›m›z›n özgüvenleri<br />
de gelifltiriliyor.<br />
Tatil süresince kurslara kat›lan ö¤rencilerimiz,<br />
E¤itim Baflkanl›¤›m›z›n<br />
16<br />
‹slam Toplumu<br />
Milli Görüfl, y›lbafl›<br />
tatilini de¤erlendirmek<br />
üzere haz›rlad›¤›<br />
kurs programlar›n› tamamlad›.<br />
Avrupa ülkelerinin<br />
tamam›nda, her<br />
y›l oldu¤u gibi bu<br />
y›l da tatil kurslar›<br />
programlar›n› faaliyete<br />
geçiren IGMG,<br />
çocuklar›m›z›n tatillerini<br />
en iyi flekilde<br />
de¤erlendirmeleri<br />
noktas›nda yard›mc›<br />
oldu.<br />
Genel olarak iki<br />
hafta süren y›lbafl›<br />
kurslar›, yat›l› ve gündüzlü olarak düzenlendi.<br />
IGMG E¤itim Baflkan› Mehmet<br />
Gedik ö¤renci velilerine bu tatil kurslar›n›n<br />
önemi ile ilgili olarak flunlar›<br />
söyledi:<br />
“Avrupa’da yaflayan müslüman çocuklar›m›z›n,<br />
dinî bilgileri teorik ve pratik<br />
olarak, do¤ru ve yeterince ö¤renebilmeleri<br />
ve kendi ‹slamî kimliklerini gelifltirip<br />
fluurunda olabilmeleri için bu programlar<br />
önemlidir. Bunun<br />
içindir ki, bu<br />
programlar sadece bir<br />
kurs olarak düzenlenmiyor.<br />
Ayn› zamanda,<br />
‹slamî kimliklenrinin<br />
oluflmas›na da yard›mc›<br />
oluyor.<br />
Ayr›ca, çocukluk<br />
dönemlerinde ihtiyaç<br />
duyulan e¤lence, yeni<br />
arkadafll›klar›n kurulmas›<br />
ve toplum<br />
içinde davranma flehaz›rlad›¤›<br />
E¤itim Müfredat› çerçevesinde,<br />
Temel Bilgiler kitaplar›nda yer<br />
alan dersler do¤rultusunda ö¤renim görüyor.<br />
Bu derslerin yan› s›ra Elif-Be bilmeyenler,<br />
Elif-Be ö¤reniyor ve akabinde<br />
Kur’an-› Kerim’i okumas›n› bilenlerle<br />
birlikte Kur’an-› Kerim okuma dersleri<br />
al›yorlar.<br />
Yat›l› kurslar›m›z›n ders programlar›nda<br />
oyun, gezi ve e¤lence gibi bölümler<br />
de bulunuyor.
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Bölge Kad›n Kollar› Baflkanlar› toplant›s› yap›ld›<br />
IGMG Bölge Kad›n Kollar› Baflkanlar›<br />
toplant›s› yap›ld›<br />
IGMG Genel Merkezine yap›lan toplant›da,<br />
geçen y›l›n bir de¤erlendirmesi<br />
yap›l›rken, önümüzdeki y›l yap›lacak<br />
olan çal›flmalar müzakere edildi.<br />
Toplant›ya 19 Bölge Kad›n Kollar›<br />
Baflkan› kat›ld›.<br />
Toplant›n›n aç›fl konuflmas›n› Kad›n<br />
Kollar› Baflkan› Z. Dizman yapt›. Dizman<br />
çal›flmalarla ilgili olarak genel bir<br />
bilgi verirken, ‹rflad Baflkan› Sündüs Aslan<br />
‘Dua’ konulu bir seminer verdi. Aslan,<br />
Dua’n›n müslümanlar için tafl›d›¤›<br />
öneme dikkat çekti.<br />
E¤itim Baflkan› Tünay Ermifl de,<br />
bölgelerin sunmufl oldu¤u e¤itim faaliyeti<br />
raporlar›n›n›n de¤erlendirmesini yapt›.<br />
Ensar Baflkan› Gülizar Keskin, bögelerde,<br />
Kad›n Kollar›’›n da mutlaka Ensar<br />
birimini oluflturmalar›n› istedi ve ‘Dinler<br />
Aras› Diyalog’un önemine de¤indi. Keskin,<br />
ayr›ca, Avrupa’da müslüman kad›nlar›n<br />
tesettürlerinin bir parças› olarak baflörtüsü<br />
kulland›klar›ndan dolay›, ay›r›mc›l›¤a<br />
ve hakarete u¤rad›¤›n› söyledi ve<br />
müslüman kad›nlar›n bu sorununun,<br />
inançlara sayg› temelinde çözüme kavu-<br />
17<br />
flabilece¤ini bildirdi.<br />
Bu arada, E¤itim<br />
Baflkan› Tünay Ermifl<br />
programda Hz. Fat›-<br />
ma’n›n (r.a.) hayat hikayesini<br />
ve onun müslüman<br />
kad›nlar için<br />
örnek flahsiyetini anlatt›.<br />
Strassbourg Bölge<br />
Kad›n Kollar› Baflkan›<br />
H. fiahin’in ‘Kul’un<br />
Rabb’i ‹le ‹liflkisi’, konulu<br />
verdi¤i semineri<br />
ile toplant› devam<br />
ederken, IGMG Genel<br />
Sekreteri O¤uz<br />
Üçüncü de hem Kad›n<br />
Kollar›’n›n ve hem<br />
de di¤er IGMG birimlerinin yapt›¤› hizmetleri<br />
de¤erlendirdi.<br />
Üçüncü, gerek Almanya’da ve gerekse<br />
Fransa’da baflörtüsü ile ilgili geliflmeler<br />
hakk›nda bilgi verdi.<br />
Üçüncü, Müslümanlar›n toplumsal<br />
destek görmelerinin gerekti¤ini vurgulad›ktan<br />
sonra flöyle dedi:<br />
“Federal Almanya Hükümetinin Göç<br />
ve Uyum Sorumlusu Marieluize Beck’in<br />
önderli¤inde kamuoyunun yak›ndan tan›d›¤›<br />
70’in üstündeki kad›n›n müslüman<br />
kad›nlar›n haklar›n› savunmas› takdire<br />
flayan bir durumdur. Bu kiflilere toplumun<br />
sa¤duyulu kesimlerinin ilave olaca-<br />
¤›na ve birlikte yaflama iradesinin kuvvetlenece¤ine<br />
dair umutlar›m›z art›yor.”<br />
‹ngilterenin liberal tutumuna iflaret<br />
eden O¤uz Üçüncü, Üniformal› Baflörtülü<br />
Polis bayanlar› örnek olarak gösterdi<br />
ve bu konularda kad›nlar›n kendilerinin<br />
baflörtülerine sahip ç›kmalar›<br />
ve bu yönde çal›flmalar yapmalar›<br />
gerekti¤ini sözlerine ekledi.<br />
Toplant›da Strasburg Bölge Kad›n<br />
Kollar› Baflkan› Hatice fiahin de Fransada’ki<br />
son geliflmeleri de¤erlendirdi ve<br />
geliflmelerle ilgili olarak bilgi verdi.
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
‹ran Cumhurbaflkan›, demokrasi, laiklik, terör, diyalog üzerine görüfllerini aç›klad›<br />
Hatemî: Demokrasi ‹slam’la uyumlu olabilir<br />
‹ran ‹slam Cumhuriyeti Cumhurbaflkan›<br />
Muhammed Hatemî Cenevre’de,<br />
Türkiye NTV televizyonu muhabiri<br />
Belk›s K›l›çkaya’n›n sorular›n› cevaplad›.<br />
Hatemî, ‹stanbul’daki terör sald›r›lar›ndan,<br />
Irak’›n iflgaline, ‹ran’›n<br />
nükleer program›na kadar bir çok konuda<br />
çarp›c› aç›klamalarda bulundu.<br />
Hatemî ‹stanbul’daki terör sald›r›lar›n›<br />
k›nad›klar›n›, kendisinin de Cumhurbaflkan›<br />
Ahmet Necdet Sezer’i arayarak<br />
baflsa¤l›¤› diledi¤ini söyledi. “Terörizm<br />
herkes için, her yerde nefret vericidir<br />
ve e¤er baz› kifliler ‹slam ad›na bu<br />
ifli yaparsa iki kez suç ifllemifl olurlar”<br />
diyen Hatemî, Irak iflgalinin bu tür sald›r›lar›<br />
fliddetlendirdi¤ini savundu.<br />
NTV: Türkiye’de, son terör eylemlerinden<br />
sonra çok canl› bir tart›flma bafllad›.<br />
‹slamc›, dinî terörden bahsedildi.<br />
Bu tan›mlamalar sizi rahats›z ediyor<br />
mu? Sizce terör eylemlerini böyle adland›rmak<br />
‹slama zarar veriyor mu, müslümanlar›<br />
incitiyor mu?<br />
Hatemî: Ben yeniden bu çirkin terör<br />
sald›r›s›n› k›n›yor, Türk devleti ve milletine<br />
baflsa¤l›¤› diliyorum. Bu ac› olaydan<br />
hemen sonra Cumhurbaflkan› Sezer’i<br />
arayarak baflsa¤l›¤› diledim ve birinci<br />
yard›mc›m Arif Bey de Baflbakan<br />
Erdo¤an’la temasa geçerek bu terör sald›r›s›n›<br />
k›nad›. Sald›r›lar ülkemdeki tüm<br />
gruplar taraf›ndan da k›nand› ve ay›pland›.<br />
Terörizm herkes için, her yerde<br />
nefret vericidir ve e¤er baz› kifliler ‹slam<br />
ad›na bu ifli yaparsa iki kez suç ifllemifl<br />
olurlar. Birincisi masum insanlar›n can›-<br />
na k›yma ve ikincisi tüm sureleri Al-<br />
lah’›n ad›yla bafllayan ve sadece Allah’›n<br />
flefkat ve merhametine dayanan<br />
‹slam›n ad›yla cinayet iflleme. ‹slam›n<br />
ad›yla bu cinayeti iflleyen kiflileri daha<br />
fazla mahkum etmemiz gerekir. Bunlar<br />
‹slam›n yüzünü çirkinlefltiriyor.<br />
ABD’liler Irak’› iflgal ettikleri gün,<br />
Saddam Hüseyin rejiminden çok rahats›z<br />
olmam›za ra¤men, bunun bir kötülük<br />
ve fler bafllang›c› olaca¤›na inan›yorduk.<br />
Bugün görüyoruz ki, maalesef terörizm<br />
Irak’ta yay›lm›flt›r. Terörizmle mücadele<br />
bahanesiyle Irak halk›na uygulanan<br />
zulüm fliddetlenmifl ve maalesef terör,<br />
Irak’tan Türkiye ve Suudi Arabistan<br />
gibi baflka ülkelere nüfuz etmifltir. Umar›z<br />
Irak’ta, ‹ran ve Türkiye gibi komflular›n›n<br />
yard›m›yla istikrarl› ve demokratik<br />
bir yönetim tesis edildi¤ini ve korkutucu<br />
terörizm dalgalar›n›n dizegeldi¤ini<br />
görürüz.<br />
NTV: Yani siz Irak’›n iflgalinin mi<br />
bu eylemleri k›flk›rtt›¤›n› söylüyorsunuz?<br />
18<br />
Hatemî: Hay›r. Irak’›n iflgali bu<br />
olaylar›n nedeni de¤ildir. Terörizm ondan<br />
önce de vard›, bundan sonra da<br />
olacakt›r. ‹ran da, Türkiye de bundan<br />
önce de terörizmi tecrübe etti, ama bence<br />
Irak’›n iflgali bölgedeki bu olaylar›<br />
h›zland›rm›fl ve daha fliddetlendirmifltir.<br />
NTV: Birinci soruya ek olarak sormak<br />
istiyorum. Sizce bu s›fatland›rmalar<br />
özellikle bat›da, ‹slamc›, Müslüman<br />
ve terörist kavramlar› aras›nda kar›fl›kl›-<br />
¤a yol açabiliyor mu?<br />
Hatemî: ‹ngiltere’deki veya ‹spanya’n›n<br />
Bask bölgesindeki terör olaylar›<br />
ile H›ristiyanl›k aras›nda ne kadar ba¤lant›<br />
varsa, Müslüman teröristlerle ‹slam<br />
aras›nda da o kadar ba¤lant› var.<br />
Böyle bir ba¤lant› yok. ‹slam kesinlikle<br />
terörizm ve masum insanlar›n öldürülmesine<br />
karfl›d›r.<br />
NTV: Siz bafltan beri, bir politikac›<br />
ve bir filozof olarak medeniyetler diyalo-<br />
¤undan bahsettiniz, bugün daha ziyade<br />
medeniyetler aras›nda bir çat›flmadan<br />
söz edilemez mi?<br />
Hatemî: Asl›nda medeniyetler çat›flmas›yla<br />
karfl› karfl›ya kal›nmas›, medeniyetler<br />
diyalo¤u fikrini oluflturmama<br />
neden oldu. Bence 20. yüzy›lda insanlar<br />
aras›ndaki düflmanl›¤a, ‹kinci Dünya<br />
Savafl›’na, Müslümanlarla Avrupal›lar<br />
aras›ndaki savafllara, Avrupal›larla sömürge<br />
alt›ndaki ülkeler aras›ndaki savafllara<br />
ve Avrupal›lar›n kendi aralar›ndaki<br />
savafllara neden olan durumun yeni<br />
bir paradigmayla aç›klanmas› ve afl›lmas›<br />
gerekiyordu. ‹flte o medeniyetler<br />
diyalo¤u bir paradigmayd› ve tüm dün-
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Hatemî, bar›fl›n yolunun medeniyetleraras› diyalogdan geçti¤ini söylüyor...<br />
19<br />
mesine s›n›r koyan ‹slam, bence yoldan<br />
ç›km›fl bir ‹slamd›r. Birçok geliflmifl ülkede<br />
erkek insanl›¤›n simgesi olarak görülüyor<br />
ve kad›nlara de¤er verildi¤ini<br />
göstermek ad›na kad›nlar›n da erkek gibi<br />
olmas› isteniyor. Buna karfl›l›k ‹slam,<br />
kad›n› kad›n, erke¤i de erkek gibi bir insan<br />
olarak önemseyip her ikisinin de özgürlüklerini<br />
koruyor. Bizim bahsetti¤imiz<br />
‹slam bu ‹slamd›r. E¤er devrim sadece<br />
kaba kuvveti ve zorbal›¤› getiriyorsa<br />
-daha önce de söyledi¤im gibi- bizim<br />
devrimimiz bu ‹slam› istemiyor. Biz demokrasi<br />
ve toplumun ilerlemesinden,<br />
adalet ve kiflilik haklar›ndan yanay›z.<br />
Tabiî baz›lar›n›n da bu ‹slama karfl› olmas›<br />
mümkündür. Ama zaman›n gerektirdi¤i<br />
ve kal›c› olan bence böyle bir ‹slam<br />
olacakt›r.<br />
NTV: ‹slam ve demokrasi uyuflur<br />
kavramlard›r m› diyorsunuz? Peki laikli-<br />
¤in ‹slamda yeri var m›? Varsa hangi<br />
manada?<br />
Hatemî: Kesinlikle. Bence ‹slam demokrasi<br />
ile uyumlu olabilir. Demokrasi<br />
bir yoldur ve yönetimin halk›n oylar›na<br />
dayanmas›d›r. Egemenli¤in halk›n elinya<br />
taraf›ndan hofl karfl›land›. Fakat çat›flma<br />
taraftarlar› buna karfl› ç›kt›lar.<br />
New York ve Washington’daki terör eylemleri<br />
üzerine, terörizmle mücadele bahanesiyle<br />
tüm dünyada savafl bafllatt›-<br />
lar. Benim görüflüme göre insanl›¤›n<br />
vicdan› bar›fl istiyor ve bar›fl›n medeniyetler<br />
çat›flmas›yla de¤il, medeniyetler<br />
diyalo¤u ile olaca¤›na inan›yor.<br />
NTV: Yak›n gelecek için ümidinizi<br />
koruyor musunuz?<br />
Hatemî: Kesinlikle. Sonunda bar›fl›n<br />
galip gelece¤ine inan›yorum. Cumhurbaflkanl›¤›<br />
görevimin tamamlanmas›n›n<br />
ard›ndan ben de inflaallah tüm gayretimi<br />
uluslararas› medeniyetler diyalo¤una<br />
harcayaca¤›m. Sizinle daha fazla iflbirli-<br />
¤i yapabiliriz.<br />
NTV: ‹ran ‹slam devrimi, siyasal ‹slam›n<br />
yükselifliydi. Bugün -baz›lar›n›n<br />
dedi¤i gibi- ‹ran siyasal ‹slam›n gerilemesinin<br />
sembolü mü?<br />
Hatemî: Asla. Tabiî ben ‹slam ad›yla<br />
yap›lan baz› fleylere karfl›y›m. Taliban<br />
‹slam› ile demokrasi ve özgürlük isteyen<br />
‹slam aras›nda fark olmas› gerekir. Kad›n<br />
haklar›n› k›san ve toplumun ilerlede<br />
olmas› gerekir. Halk›n istedi¤i gücü<br />
yönetime getirmesi, istemedi¤i zaman<br />
da o gücü bir zorbal›kla karfl›laflmadan<br />
yönetimden almas› gerekir. Müslüman<br />
olunabilir ve ‹slami de¤erlere inan›labilir;<br />
ancak iktidar olanlar halk›n istekleri<br />
do¤rultusunda hareket etmek zorundad›r.<br />
Tabiî ilerleyici de olmas› gerekir.<br />
Ayr›ca, toplumda güç kazanmak için<br />
demokrasi haricinde hiç bir yol izlenmemeli.<br />
Liberal demokraside demokrasinin<br />
izlenmesi gibi, dinî demokrasi de de<br />
demokrasi yolu takip edilmeli. Laisizm<br />
toplumun hiç bir hedef ve yönü olmad›-<br />
¤› anlam›na gelmiyor, dinin ve dinî de-<br />
¤erlerin kamu alan›na girmemesi gerekti¤ini<br />
söylüyor. Laisizm toplumun sorumluluk<br />
tafl›mas› gerekti¤ini ö¤ütlüyor.<br />
Bat›’da laiklik dine karfl› olma anlam›na<br />
gelmiyor. Toplum dinden yana olabilir<br />
ve dinî de¤erleri olabilir; ayn› zamanda<br />
laik de olabilir. Malesef Bat› de¤erleri<br />
Do¤u’ya geldi¤inde mahiyeti ya da kimli¤i<br />
de¤ifliyor. Yani dine ba¤l› olmamak,<br />
dinle mücadeleye dönüflüyor. Müslüman<br />
bir ülkenin lideri, dinini daha özgürce<br />
yaflayabilmesi için k›z›n› Amerika’ya<br />
gönderdi¤ini söylüyor. Bu durumda<br />
laiklik dine karfl› olmasa bile, bizim<br />
ülkelerimizde böyle anlafl›lm›yor. Bence<br />
din ve demokrasi birbiriyle uyumludur.<br />
NTV: Bat›, Türkiye’deki mevcut hükümeti<br />
›l›ml› ‹slamc› diye niteliyor. Baz›<br />
medya organlar› onlardan ‘light’ ‹slamc›lar<br />
diye bahsetti. Siz ›l›ml› ve radikal<br />
‹slam aras›nda bir fark oldu¤unu söylüyorsunuz.<br />
Bu ikisi aras›ndaki bir derece<br />
fark› m›, yoksa her ikisinin tabiatlar› m›<br />
farkl›?<br />
Hatemî: Ben Bat›l›lar›n Türkiye ve<br />
baflka yerlerdeki dostlar›m›z hakk›nda<br />
ne dediklerini bilmiyorum. Kur’an’›n<br />
dedi¤i gibi ‹slam ümmeti ›l›ml›d›r ve afl›-<br />
r›l›¤a karfl›d›r. Afl›r›l›¤a yönelenler müslüman<br />
veya gayr›müslim olsalar bile di-
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
ak›ll› davransayd›, Saddam sorununu<br />
Birleflmifl Milletler ve komflular› daha az<br />
sorunla çözebilirdi. Maalesef bunu yapmad›.<br />
Fransa ve Almanya gibi Irak’›n iflgaline<br />
karfl› ç›kan ülkelerin tutumu do¤ruydu.<br />
NTV: Irak’›n ço¤unlu¤unun fiiilerden<br />
oluflmas› dolay›s›yla ‹ran’›n bu ülkeye<br />
bir etkisinden söz edilebilir mi?<br />
Hatemî: Tabiî bizim de büyük ço-<br />
¤unlu¤umuz fiiî. Duygu ve düflüncelerimiz<br />
bir. Ama bizim iliflkilerimiz Kürtler<br />
ve Sünnilerle de iyi. Irak’› kurtaracak<br />
fley, kabilelere dayanmayan ve tüm bölgelerin<br />
temsil edildi¤i bir demokrasi yönetimidir.<br />
Biz tamamen bu politikay› izliyoruz<br />
ve dostlar›m›z Kürtler, fiiiler ve<br />
Sünnilere de bunu tavsiye ediyoruz. Birleflsinler<br />
ve mezhep anlaflmazl›klar›na<br />
son versinler.<br />
NTV: Nükleer silaha sahip olmas›-<br />
na ra¤men uluslararas› kamuoyu ‹srail’i<br />
suçlam›yor. Ancak ‹ran, nükleer silahlara<br />
sahip olmakla suçlan›yor. Bu konuyu<br />
nas›l de¤erlendiriyorsunuz?<br />
Hatemî: Bu, dünya poltikas›n›n uygulad›¤›<br />
çifte standartt›r. Maalesef sadece<br />
bu konuda de¤il, baflka konularda da<br />
böyle. ‹srail, en çok nükleer silaha sahip<br />
olan ülkelerden biri. En az 200 nükleer<br />
bafll›¤› ve söylentilere göre 400 bafll›k da<br />
rezervi var. Bu silahlarla sadece Ortadonin<br />
as›l ekseninden, yani ›l›ml›l›k ekseninden<br />
uzaklaflm›fl olurlar. Gerçek bir<br />
Müslüman›n yaflam flekli ›l›ml› ve ak›ll›<br />
olmakt›r.<br />
NTV: Bas›na yapt›¤›n›z aç›klamada<br />
El Kaide’yi sert ve kat› bir flekilde k›nad›n›z.<br />
Hatemî: Mant›kl› olan bütün Müslümanlar<br />
gibi biz de El Kaide ve eylemlerini<br />
elefltiriyor ve k›n›yoruz.<br />
NTV: Saddam Hüseyin ‹ran’a savafl<br />
açt›¤›nda ne elefltirilmifl, ne de d›fllanm›flt›.<br />
Hatta Bat›l› ve Do¤ulu baz› ülkelerden<br />
destek alm›flt›. ABD, Ba¤dat rejimine<br />
savafl aç›nca baz› ülkeler, yani<br />
Fransa, Almanya bu savafl› gayrimeflru<br />
olarak niteledi. ABD yönetimi ise önleyici<br />
bir savafltan bahsetti. Bütün bunlar›<br />
nas›l de¤erlendiriyorsunuz?<br />
Hatemî: ABD’nin her iki ad›m› da<br />
yanl›flt›. ABD, Saddam’› ‹ran-Irak savafl›<br />
s›ras›nda destekledi. Hem enformasyon,<br />
hem de silah yard›m› yapt›. Maddi<br />
ve siyasi yard›mda bulundu. Birçok Bat›l›<br />
ülke bu ifli yapt›. Örne¤in Fransa,<br />
Irak’a Mirage uçaklar› ve kimyasal silahlar<br />
verdi. Irak da bunlar› bize ve kendi<br />
halk›na karfl› kulland›. Bunlar›n hepsi<br />
Bat› taraf›ndan sa¤land›. Bu diktatörü<br />
desteklemekle yanl›fl yapt›lar. Ama<br />
ABD’nin Irak’› iflgaline karfl› ç›kan Almanya,<br />
Fransa ve di¤er ülkeler hakl›yd›.<br />
Biz de dahil, Irak’›n di¤er komflular› ile<br />
Müslüman ülkelerin hepsi Irak’›n iflgaline<br />
karfl›yd›. Bu, Saddam’› destekledi¤imiz<br />
anlam›na gelmiyor. Ondan çok zarar<br />
görmüfltük.<br />
Bizce bir ülkeyi iflgal etmek kolayd›r,<br />
oradaki ifli yürütmek zordur.<br />
ABD’nin çok büyük sorunlarla karfl›<br />
karfl›ya kald›¤›n› görüyoruz. Bununla<br />
birlikte Irak halk› da büyük sorunlarla<br />
yüzyüze geldi. Bunu da görüyoruz.<br />
Irak’taki krizin devam etmesi komflular›-<br />
n› da etkileyecektir. E¤er ABD daha<br />
20<br />
¤u’ya de¤il, tüm dünyaya zarar verebilir.<br />
Filistin ve bölgedeki ülkelere karfl›<br />
ezici bir devlet. Ayr›ca, nükleer silahlar›n<br />
yay›lmas›n›n önlenmesi anlaflmas›<br />
gibi hiç bir uluslararas› anlaflmaya imza<br />
atmam›flt›r. Bu devlet ABD tarf›ndan<br />
destekleniyor. Biz ise nükleer silah peflinde<br />
olmad›¤›m›z› ve bölgenin kitle imha<br />
silahlar›ndan ar›nd›r›lmas›n› istedi¤imizi<br />
defalarca aç›klad›k. Ahlak ve maht›¤›m›za<br />
ayk›r› oldu¤undan dolay› nükleer<br />
silaha sahip olamay›z. Biz bar›flç›l<br />
bir nükleer teknoloji istiyoruz.<br />
NTV: Türkiye’nin ‹ran’a daima kuflkulu<br />
bir bak›fl› var. Özellikle ‹ran ‹slam<br />
devriminden beri. Türkiye bir çok defa<br />
‹ran’› Türkiye’deki baz› terör eylemlerini,<br />
Hizbullah ve PKK gibi baz› gruplar›<br />
desteklemekle suçlad›. Türkiye-‹ran iliflkileri<br />
için Fransa-Almanya beraberli¤i<br />
model al›nabilir mi? Bu iki ülkenin iliflkileri<br />
iyi komfluluk iliflkilerinin ötesine<br />
geçebilir mi?<br />
Hatemî: En az›ndan görevde oldu-<br />
¤um sürece bizim politikam›z ve Türk<br />
dostlar›m›z›n da siyaseti buna dayan›r.<br />
Buna göre de iliflkilerimizi ilerlettik. Hiç<br />
bir zaman yanl›fl anlafl›lmalar›n iki ülke<br />
aras›nda ciddi soruna dönüflmesine izin<br />
vermedik. ‹liflkilerimizin temeli karfl›l›kl›<br />
sayg›ya dayanmaktad›r. Türkiye ile<br />
sorunu olan bir çok gruba karfl› koyduk.<br />
Bunu Türk dostlar›m›z da biliyor ve bu<br />
davran›fl›m›zdan memnunlar. Kimsenin<br />
bizim topraklar›m›zdan Türkiye’ye sald›r›<br />
düzenlemesine müsaade etmeyece-<br />
¤iz. En iyi ekonomik iliflkilerimizden birini<br />
Türkiye ile yafl›yoruz. Özellikle<br />
Necdet Sezer, Baflbakan ve hükümetin<br />
di¤er üyeleriyle iyi bir dostlu¤umuz var.<br />
Gelece¤e bugünden daha iyi bak›yorum.<br />
Biz, parlak bir tarihe ve ortak ç›-<br />
karlara sahip iki kardefl ülkeyiz. Ortak<br />
ç›karlar›m›z var ve umar›m her zaman<br />
birbirimizin yay›nda oluruz.
St. Matthäus Protestan<br />
Kilisesi, Salzgitter Camii’ni<br />
ziyaret etti<br />
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Almanya’n›n Salzgitter kentindeki St. Matthäus Protestan<br />
Kilisesi, ayyn› kentte bulunan ‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl<br />
Salzgitter Camii’ni ziyaret etti.<br />
Rahip, Rahibe ve cemaat mensuplar›ndan oluflan 16 kiflilik<br />
bir grup, uzun zamandan beri planlanmakta olan karfl›l›kl›<br />
ziyaret programlar›n› gerçeklefltirmek üzere Salzgitter camiine<br />
geldi.<br />
Camii imam› Süleyman Öztunç hocanin Meryem Suresinden<br />
okudu¤u ayetler ile bafllayan ziyarette, camiin genel<br />
yap›s› ve ifllevleri hakk›nda bilgi verilirken, Almanya baflta olmak<br />
üzere Avrupa’daki dinî hayat ve okullardaki dinî e¤itim<br />
meseleleri müzakere edildi.<br />
Bölge Tanitma Baflkani ‹sa Çiçek, Bölge Teflk›latlanma<br />
Baflkan› Muharrem Avc›, Hannover fiubes Baflkan› Davut<br />
Toklu ve Lebenstedt fiube Baflkan› Ahmet Abac›o¤lu’nunda<br />
bulundu¤u ziyaret esnas›nda Salzgitter fiube Baflkan› Muzaffer<br />
Kuflcutopal, Tan›tma Baflkan› Bayram Köse ve üyelerden<br />
Ali Ayaz aileleri ile birlikte kat›ld›lar.<br />
Almanyada baflörtüsü tart›flmalar›n› gereksiz bulan ziyaretçiler,<br />
dinîn toplumsal hayattan d›fllanamayaca¤›n› ve özellikle<br />
farkl› dinî ve kültürel gruplar›n birarada bar›fl içinde yaflamalar›n›n<br />
yasaklamalarla de¤il, karfl›l›kl› sayg› ile temin<br />
edilebilece¤i üzerinde görüfl birli¤ine vard›lar.<br />
Almanya’da müslüman çocuklara din derslerinin, müslümanlar<br />
taraf›ndan verilmesi gerekti¤i üzerinde de durulan<br />
görüflmelerde, bu problemin ayn› zamanda protestan ö¤rencilerin<br />
de bir problemi oldu¤u gündeme getirildi.<br />
Ziyarette, karfl›l›kl› olarak bu ziyaretlerin devam etmesi<br />
gerekti¤i konusunda mutabakata var›ld›.<br />
Berlin bölge toplant›s› yap›ld›<br />
‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl Berlin<br />
bölge toplant›s› yap›ld›.<br />
Toplant›ya, Berlin Bölge Baflkan›<br />
Mahmut Gül baflkanl›k ederken, Genel<br />
Merkez’den ‹rflad ve Tan›tma Baflkan›<br />
21<br />
Ali Bozkurt ile birlikte MYK Üyesi ve<br />
Dinî ‹stiflare Konseyi Baflkan› Mustafa<br />
Mollao¤lu kat›ld›lar.<br />
Berlin bölge toplant›s›nda, <strong>Millî</strong><br />
Görüfl’ün Berlin bölgesinde yapm›fl oldu¤u<br />
hizmetler de¤erlendirilirken, özellikle<br />
Ramazan ay› ve Ramazan ay› sonras›nda<br />
verilen hizmetler gündeme getirildi.<br />
Berlin Bölge Baflkan› Mahmut Gül,<br />
büyük bir heyecanla devam eden hizmetlere<br />
yeni hizmetlerin de eklenece¤ini<br />
bildirdi.
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Resulullah’›n ahlak›<br />
... ve insanl›¤›n ona ihtiyac›<br />
Yüce Rabbimiz(cc) Rasulü Muhammed Mustafa(s.a.v) n›n<br />
ahlak› ile ilgili flöyle buyurmufltur:<br />
Vainneke leala hulukin Azim. Muhakkakki sen üstün bir<br />
ahlak üzeresin. (Kalem suresi: 4) Hz. Peygamberimiz(s.a.v)<br />
ise Buistu liütemmime mekarimelahlak. Ben güzel ahlak› tamamlamak<br />
üzere gönderildim. (Camiussa¤ir: Suyutî) buyurmufllard›r.<br />
Güzel ahlak, bir insanda bulunmas› gereken en<br />
önemli vas›f, bir toplumuda ayakta tutan en temel ilkelerdendir.<br />
Bir toplumda ahlaki de¤erler ne kadar sa¤lam zemin üzerine<br />
oturtulmufl ise, o toplumun yap›s›da oölçüde sa¤lam demektir.<br />
‹flte Alemlerin Rabbi Yüce Allah (cc) Rasulü Muhammed<br />
Mustafa (s.a.v) y› bizlere ve bütün insanl›¤a k›yamete<br />
kadar örnek olacak üstün bir ahlak üzere gönderiyor, ve O<br />
(s.a.v) da sözleriyle, fiilleriyle ve her haliyle güzel ahlak timsali<br />
olarak dünya hayat›n› tamaml›yor, çünkü onun muallimi,<br />
murabbisi (terbiye edip yönlendiricisi) bizzat Allah (cc) idi.<br />
Rasulullah (s.a.v) bu konuda bir hadis-i fleriflerinde flöyle buyurdular:<br />
‘Eddebeni Rabbi fe ahsene tedibi’. Beni Rabb’im e¤itti/edeblendirdi<br />
ve ebedimi/e¤itimimi en en iyibir flekilde verdi.<br />
‹flte biz Rabb’imize hamd-u senalar olsun, bu peygamberin<br />
ümmetiyiz. Onu tan›mak, ve bütün yönleriyleörnek almak<br />
müslümanlar olarak en temel vazifelerimizdendir. Hele<br />
bir de Rasulullah’› (s.a.v.) tan›mayan bir toplum içerisinde<br />
yafl›yorsak, bu vazifemizi daha da titiz bir flekilde yerine getirmemiz<br />
laz›m. Müslümanlar olarak böyle bir sorumlulu¤umuz<br />
vard›r, öyle ise Peygambeimiz’e (s.a.v) benzemeliyiz. O<br />
nas›l bir insan idi, O nas›l bir aile reisi idi, nas›l bir komflu,<br />
nas›l bir lider, nas›l bir devlet reisi? Velhas›l› bütün yönleriyle<br />
nas›l bir Peygamber idi? Bunlar› bir makaleye s›¤d›rmak<br />
mümkün de¤ildir elbette. Ancak sunaca¤›m›z baz› temel ahlak<br />
kurallar›ndan ve Rasulullah’›n örnek yaflam›ndan baz› örneklerle<br />
onun nas›l bir ahlak üzere oldu¤u ve bizim üzerimize<br />
nelerin terettüb etti¤i anlafl›lacakt›r. Rasulünü, Hak üzere,<br />
Alemlere Rahmet olarak ve en güzel ahlakla gönderen Yüce<br />
Rabbimiz (cc) habibini e¤itirken ne buyuruyor:<br />
Affedici (kolaylaflt›r›c›) ol, güzellikleri emret, ve cahillerdende<br />
yüz çevir (ald›r›fl etme.) (Araf: 199) Bu ayet-i kerimede<br />
güzel ahlak›n temel ilkeleri de s›ralanm›flt›r. Bu ilkeleri flöyle<br />
maddelefltirebiliriz.<br />
1. Affedicilik: Kolaylaflt›r›c›, kalbi genifl, ba¤›fllay›c› ve<br />
hoflgörülü olmak.<br />
2. ‹nsanlar› iyi ve güzel olan fleylere ça¤›rmak, sevketmek.<br />
3. Cahil kesime uymamak, onlar›n cahilliklerinden yüz<br />
çevirmek. Rasulullah (s.a.v) efendimize ‘müslümanlar›n en<br />
imanl›s› kimdir?’ diye sordular. Efendimiz (s.a.v): ‘Ahlak› en<br />
güzel oland›r’, buyurdular. Di¤er bir hadis-i fleriflerinde de:<br />
‘En güzel güzellik, güzel ahlakt›r’, buyurdular.<br />
Peki: O’nun (s.a.v.) ahlak› nas›ld›? O’nun ahlak›n› flu hadis-i<br />
fleriflerinden anl›yoruz.<br />
Allaha ve Ahiret gününe inanan, ya hay›r söylesin yahut<br />
sussun. Allah’a ve Ahiret gününe inanan, misafirine ikramda<br />
bulunsun. Allah’a ve Ahiret gününe inanan, komflusuna iyilikte<br />
bulunsun. (Müslim).<br />
Bu hadis-i flerifteki misafir ve komflu, geneli ifade eder.<br />
Misafirinizin dini, dili, rengi ve ›rk› ne olursa olsun Nebevî<br />
emir herkes için geçerlidir. Özellikle de bizler gibi komflular›<br />
genelde gayr-i müslimlerden oluflan müslümanlar olarak bu<br />
hadis-i flerifin ö¤retisiyle hareket etmeliyiz. Zira Rasulullah<br />
efendimizi (s.a.v) ziyarete gelen ve koyu bir hristiyan olan<br />
Adiy bin Hatem’i, Efendimiz (a. s. v) Mescid-i Nebevî’de<br />
a¤›rlad›lar, daha sonra hane-i saadetlerine götürdüler, kendi<br />
minderlerine Adiyy’in oturmas›n› istediler. Adiy bin Hatem,<br />
mahcubane bir flekilde sizin oturman›z daha uygun olur diye<br />
›srar etmesine ra¤men, Rasulullah efendimiz (s.a.v), ‹slam ahlak›n›n<br />
bunu gerektirdi¤ini gösteriyorlard›. Böylesine ilgi ve<br />
ikram gören Adiy bin Hatem kavmininde ileri geleniydi. kavmi<br />
kendisine ‘Muhammed’i (s. a. v) nas›l gördün’ diye sorduklar›nda,<br />
‘öyle bir ahlak üzere gördüm ki, öylesine üstün<br />
bir ahlak ancak bir Peygamber’de olur’, diyerek hayranl›¤›n›<br />
22
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
dile getirmifltir. Ve bu hayranl›k onu bilahere müslüman olmaya<br />
kadar götürmüfltür.<br />
Yine Rasulullah’›n ahlak›n›n evinden bafllay›p, komflular›yla<br />
ayn› güzel ahlak›n› sürdürdü¤ünü, daha sonra da bütün<br />
insanlar› kapsad›¤›n› görmekteyiz. Bir hadis-i fleriflerinde: ‘En<br />
hay›rl›n›z, ailesi için en hay›rl› olan›n›zd›r. Bende ailem için<br />
en hay›rl›n›z›m’ buyurumfllard›r. Peygamberimiz (s.a.v.) aile<br />
fertlerine karfl› engüzel ahlak üzere olan bir aile reisi idi. Komflular›yla<br />
en iyi geçinen bir komflu, cemaatine karfl› iyi bir<br />
imam, ümmeti için üstün ahlakl› bir Peygamber, bütün insanl›k<br />
için Rahmeten li’l-Alemin idi. Ve O (s.a.v) insanlar›n<br />
en do¤ru sözlüsüydü. Ahde vefa gösterir, emanetlere karfl› el-<br />
Emin idi. Davran›fllar›nda yumuflak, sosyal iliflkilerinde mütevazî<br />
ve flahsiyetliydi. Haya sahibiydi, gözlerini korurdu.<br />
Bak›fllar› tefekkür (düflünce) idi. Lanetçi de¤ildi, kötülü¤e kötülükle<br />
karfl›l›k vermezdi. Ba¤›fllamay› ve affetmeyi severdi.<br />
‹steyeni bofl çevirmez, sert ve kat› kalpli de¤ildi. Konuflan›n<br />
sözünü kesmez, konuflan› yalanc›l›kla suçlamaz, yemin etmeye<br />
zorlamazd›. Misafirine ikram etmeyi severdi. ‹ki fleyden biri<br />
tercih edildi¤inde kolay olan› seçerdi. Muhtac›n ihtiyac›n›<br />
karfl›lar, mazluma yard›m ederdi. Ashab›n› çok sever, onlarla<br />
istiflare ederdi. Hasta olan› ziyaret eder, vefat edene dualarda<br />
bulunur, cenaze sahiplerine taziyede buunurdu. Görünmez<br />
olan› aratt›r›r ve ça¤›tt›r›rd›. Özür dileyenin özrünü kabul<br />
ederdi. Güçlü ve zay›f, hak konusunda onun yan›nda eflit<br />
idi. Konuflmas›n› tane tane yapard›, biri onun onuflmas›n› takip<br />
etse kelimelerini sayabilirdi. Bazen flaka da yapard›; ancak<br />
haktan baflkas›n› söylemezdi. Yafll›, genç demeden herkese<br />
güzel davran›rd›. Çocuklara ayr›ca iltifat eder, flefkatle<br />
muamelede bulunurdu. Öyleki onun döneminde çocuk yaflta<br />
olanlar, büyüdükleründe mutlaka Rasulullah’la olan unutamad›klar›<br />
tatl› bir hat›ra anlatm›fllard›r. Ve onun hakk›nda hay›rdan<br />
baflka birfleye flahit olmam›fllard›r.<br />
‹nsanlar›n en merhametlisi en mütevazî olan› idi. karfl›laflt›¤›<br />
kifliye ilk selam› O verirdi. ‹nsanlar›n sevmedi¤i fleylerden<br />
sak›n›rd›. Miskinleri sever, fakirleri hor görmez, krallar›n da<br />
mehabetinden çekinezdi. Nimet ne kadar az olsada onu tazim<br />
eder, bafl›nda besmele çeker, hiçbir yemekte kusur bulmazd›,<br />
sa¤ eliyle yer ve içerdi. Giyiminde kuflam›nda ashab›ndan<br />
farkl› giymezdi. Giyiminde, yemesinde ve içmesinde<br />
›srafa kaçmazd›. Sab›r konusunda da insanlar›n en sab›rl›s›<br />
idi. Yap›lacak ifllerde kendisi de yard›mc› olurdu. Ashab›n›n<br />
hüzünleriyle hüzünlenir, sevinçlerini paylafl›rd›. Onun Allah<br />
r›zas› için geçmeyen bir zaman› olmazd›. Hz. Aifle validemizin<br />
ifadesiyle Onun ahlak› Kurand›. Öyle bir ahlak ki, herkesi<br />
ilgilendiriyor ve içine al›yor ve her alan› kaps›yor. Bu günün<br />
insanl›¤›n›n böyle bir ahlaka hayat kadar ihtiyac› vard›r.<br />
Zira, sa¤lam ahlakî de¤erlerden yoksun bir yaflam›n insanlar›<br />
ne hale getirdi¤i her akl-› selim taraf›ndan esefle görülmektedir.<br />
Böylesine bir ahlakî çöküntünün yafland›¤› dönemde<br />
müslümanlar olarak Rasulullah efendimizin, o üstün ahlak›-<br />
n›n elçileri olarak hem onu yaflayan hem de onu di¤er insalara<br />
tafl›yan, güzel ahlakl› aziz peygamberin, ahlak› güzel birer<br />
ümmeti olmak dünyada kazan›lacak çok üstün bir meziyyettir.<br />
‹flte Rasulullah’dan (s.a.v.) baz› ahlak dersleri:<br />
· fiüphesiz sizin ahlak› en güzel olanlar›n›z, en hayrl›-<br />
lar›n›zd›r. (Buharî ve Müslim)<br />
· Sizin bana en sevimli olan›n›z , ahlaken en güzel olan›-<br />
n›zd›r. (Buharî)<br />
· Muhakkak ki, her dinin kendine özgü güzel bir huyu<br />
vard›r. ‹slam’›n güzel huyu ise hayad›r. (‹bn-i Mace)<br />
· Müminlerin iman bak›m›ndan en kamili, ahlak› en güzel<br />
olan›d›r. Sizin en hay›rl›n›z da kad›nlar›na karfl› en hay›rl›<br />
olan›n›zd›r. (Tirmizî-Ebu Davud)<br />
· Allah›n kullar› içinde Allaha en sevgili olan›, onlar›n ahlakça<br />
en güzel olan›d›r. (Suyuti; el-Camiu’s-Sa¤ir)<br />
· Nerede olursan ol Allahtan kork! Kötülü¤ün arkas›ndan<br />
iyilik iflle ki onu silsin. Ve insanlarla da iyi geçin. (Tirmizî-Ahmad<br />
b. Hanbel)<br />
· Rasulullah’a (s.a.v.) en çok insanlar›, cennete girdirecek<br />
fleylerin ne oldu¤u soruldu: ‘Allah korkusu ve ahlak güzelli-<br />
¤i’ buyurdu. (Tirmizî-Birr)<br />
· E¤er sende flu dört güzellik varsa dünyada kaybettiklerin<br />
önemli de¤il,<br />
(1) Do¤ru sözlülük, (2) Emanetin korunmas›, (3) Ahlak<br />
güzelli¤i, (4) Ve, yemede haramdan korunup helali gözetmektir’,<br />
buyurdular.<br />
Rasulullah (s.a.v), insanlar›n ahlak erozyonuyla kafl› karfl›ya<br />
olduklar› bir dönemde, O’nun ahlak›na ve ahlak öretisine<br />
ne kadar ihtiyaç var? ‹flte Rasulünü en güzel ahlak üzere<br />
gönderen yüce Rabbimiz (c.c.) güzel ahlak›n adresini kullar›-<br />
na gösteriyor ve buyuruyor ki: Muhakkakki Rasulullah sizin<br />
için Allaha ve ahiret gününe kavuflmay› umanlar ve Allah›<br />
çok zikredenler için güzel bir örnektir. (Ahzab: 21)<br />
Yüce Rabbimiz (cc) bizleri kendisine hakiki birer kul,<br />
Rasulüne güzel ahlakl› birer ümmet eylesin.<br />
• Mustafa MOLLAO⁄LU<br />
23
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Her Y›lbafl›, yeni bir bafllang›ç<br />
Günlerin haftalar›, haftalar›n aylar›, aylar›n<br />
y›llar›, y›llar›n as›rlar ve sonsuzlu¤u<br />
oluflturdu¤u zaman, yukardaki izahta da<br />
görüldü¤ü gibi, hoyratça harcanan, de¤eri<br />
az bilinen bir meta’d›r, bir nimettir.<br />
‹slam devetçilerine e¤itim rehberi olarak haz›rland›¤› ifade<br />
edilen bir kitapta yazar, zaman› flöyle tarif ve izah ediyor:<br />
“Belki flu sözden haberiniz vard›r: “En uzun, fakat en k›sa; en<br />
h›zl›, fakat en yavafl; hepimizin ihmal etti¤i ve sonra piflman<br />
oldu¤u fley nedir? Onsuz hiçbir fley yap›lamaz, küçük olan<br />
her fleyi yutar, büyük olan her fleyi daha da büyütür.”<br />
Bu; zamand›r.<br />
O en uzundur, çünkü, ölçülen sonsuzluktur; en k›sad›r,<br />
çünkü, hiçbirimizin dünya iflini bitirecek zaman› yok; o mutlu<br />
olanlar için en h›zl›d›r, ac› çekenler için en yavafl. Onsuz<br />
hiçbir fley yap›lamaz çünkü o içinde yaflad›¤›m›z tek sahnedir.<br />
Zaman hayat›n yap›ld›¤› fleydir. O, gelecek kuflaklar için<br />
de¤ersiz olan herfleyi yutarak unutulmaya terkeder, büyük ve<br />
fedakarca olan herfleyi yüceltir ve korur.” 1<br />
Zaman, bu kadar önemli ki, Kur’an’›m›z, göz aç›p-kapay›ncaya<br />
kadar geçen k›sac›k bir zaman diliminden tutun da,<br />
sonsuz olan zaman süreçlerine var›ncaya kadar, zaman›n her<br />
diliminden bahis buyurmufltur. Saatler, günler, gece ve gündüzler,<br />
aylar, y›llar, as›rlar, hatta Ebu Hanife (rhm)’›n “Ne kadar<br />
uzunlukta bir zaman dilimi oldu¤unu ben anlayamad›m”<br />
dedi¤i “dehr”ler; hep Kur’an-› Kerim’imizde, Allah’›m›z›n yaratmas›yla<br />
varoldu¤una flahit oldu¤umuz hususlardand›r.<br />
Günlük, ayl›k, y›ll›k ve ömürlük istenen ibadet çeflitleri; Namaz,<br />
Oruç, Zekat, Hac ve Cihad gibi ibadetlerin hepsi zamana<br />
ba¤l› ibadet nevileridir. Gecenin gündüze, gündüzün geceye<br />
girifl ve ç›k›fllar›, on iki ay›n mevsimlere parçalan›fl›,<br />
mevsimlerin y›llar› oluflturmas› hep vurgunun zamana ve zaman›n<br />
önemine yap›ld›¤›n›n iflaretleridir. Günlerin haftalar›,<br />
haftalar›n aylar›, aylar›n y›llar›, y›llar›n as›rlar ve sonsuzlu¤u<br />
oluflturdu¤u zaman, yukardaki izahta da görüldü¤ü gibi, hoyratça<br />
harcanan, de¤eri (bilhassa müslümanlarca) az bilinen<br />
bir meta’d›r, bir nimettir. “‹ki nimet var ki, (insanlar›n) ço¤u<br />
(onlar›n kadrini ve k›ymetini bilmiyerek) aldanm›fllard›r. Bunlar,<br />
sa¤l›k ve bofl geçirilmifl vakittir.” 2<br />
Bilhassa müslümanlarca zaman›n de¤eri fazlaca önemli<br />
de¤il dedim. Çünkü dünya çap›nda yap›lan bir araflt›rmada<br />
Bat› Avrupa ve Amerika’da y›lda telif ve tercüme edilen eserlerle,<br />
ünversitelerde yap›lan bilimsel deneyler ve icadlar konusunda,<br />
cild adetleri yüzbinlerle ifade edilen devasa çal›flmalar<br />
gerçeklefltirilirken, bu say› bütün bir ‹slam co¤rafyas›nda<br />
onbinleri bile bulmuyor..! Zira ‹slam dünyas›, daha çok<br />
oyun, e¤lence ve kabuk meselelerle günlerini gün ediyorlar.<br />
‹flte yine bir y›l› geride burakt›k; yeni bir y›la da merhaba<br />
dedik. fiimdi yine geçmiflin muhasebesini, gelece¤in de planlamas›n›<br />
yapmam›z›n uygun oldu¤u günlerdeyiz. Hz. Ömer (ra)<br />
efendimiz bu muhasebeyi her akflam yaparm›fl ve kendi kendine<br />
“Gel bakal›m Halife Ömer bu gün Allah’›n r›zas›na ve mahlukat›n<br />
menfaat›na uygun olan hangi iflleri yapt›n, hesaplaflal›m?”<br />
der, o gün neler yapt›¤›n›n bir çetelesini ç›kar›rm›fl. E¤er<br />
yapt›¤› ifllerin art›lar›, eksilerinden çok ise, önce eksileri de¤erlendirir,<br />
gerekli tedbirleri almak üzere yar›n›n plan›n› yapar, ondan<br />
sonra gönül rahatl›¤› ile birgün sonras›n› beklermifl.<br />
Geride b›rakt›¤›m›z y›la ibret nazar› ile bakt›¤›m›zda, yine<br />
bu y›l›n da art›lar› ve eksileri aras›ndaki negatif fark makas›-<br />
n›n –maalesef- bütün ümmet için halen aleyhte aç›lmakta oldu¤una<br />
görüyoruz.<br />
Ümmet, yine birlik ve beraberli¤i sa¤layamad›; güç birli-<br />
¤i edemedi; karfl›laflt›¤› problemleri çözemedi; içte ve d›flta<br />
yo¤un meflakkatler h›z kesmeden hükmünü sürdürdü. Yine<br />
‹slam co¤rafyas› kan ve gözyafl› sellerinin girdab›nda bo¤ulmama<br />
mücadelesi verdi. Yine ‹slam co¤rafyas›nda haritalarla<br />
oynand›. En büyük insan hakk› ihlalleri halk›n›n ço¤unlu¤unu<br />
müslümanlar›n olflturdu¤u ülkelerde görüldü. Yarg›s›z infazlar,<br />
önyarg›l› ve siyaset kar›fl›k yarg›lamalar yine müslümanlar<br />
üzerinde tatbik ve icra edildi. Yine ‹slam’›n teröre destek<br />
veren (!) bir din, müslüman›n da terörü iflleyen (!) insanl›k<br />
kesimi olarak lanseleri yap›ld›. ‹slam düflman› kanallar<br />
marifetiyle ‹slam korkusu (!) dünyan›n dört bir yakas›na pompaland›<br />
durdu. Müslümanlarsa mütemadiyen kendilerini savundular:<br />
Rahmet cemaat› olduklar›n›, sevgi ve kardefllik<br />
duygular›yla dopdolu gönüllere sahip insanlar olduklar›n›,<br />
24
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Kadere gerçek manada inananlar için,<br />
olan fleylere üzülmek ve umutsuz olmak<br />
yak›flmaz. Ta ki, “zarar›n neresinden dönülürse<br />
oras› kârd›r” atalarsözünden de<br />
esinlenerek, Avrupal› Müslümanlar s›fat›yla,<br />
önümüze bakal›m, iflimize ve sorumluluklar›m›za<br />
yönelelim, Ümmetin bizden<br />
beklentilerine cevap verecek çal›flmalara koyulal›m<br />
diye.<br />
dünyada sulh ve bar›fl›n ancak müslümanlarla birlikte temin<br />
edilebilece¤ini hep ifade ettiler, ettiler.. Belli ki, sesleri çok<br />
uzaklara gidemedi. Kendi öz vatanlar›nda, kendi vergileriyle<br />
kurulan kurumlar›n hizmetlerinden haklar›n› elde edemediler,<br />
sokaklarda hak dilenmek mecburiyyetinde kald›lar. Problemlerinin<br />
çözümleri, temenni ve dileklerinin yan›tlar›, böylece<br />
baflka bahara sarkt›. ‹nsan haklar› ve hürriyetlerinin merkezi<br />
say›lan Fransa bile, dindar insanlar›n dinlerinin gere¤i ve<br />
sembolü olan müslüman han›mlar›n baflörtüsünü, Yahudilerin<br />
Kippe’sini ve Hristiyanlar›n Haç’›n›, okullarda ve devlet<br />
dairelerinde yasaklamaya kalk›flt›. Bütün Avrupa ülkelerinde<br />
birden bire baflörtüsü, mes’ele haline getirildi ve konuflulmaya<br />
baflland›.<br />
Amerika, hem Türkiye’yi hem de Fransay› baflörtüsü zulmünden<br />
dolay› k›nad›...<br />
Böyle birçok acaip ve garaip olaylarla 2003 y›l›n› –bana<br />
pesimist demezseniz- eksilerle tamamlad›k.<br />
Umutsuzluk, inanc› ve ideali olmayan, varmak istedi¤i bir<br />
hedefi ve gayesi bulunmayanlar›n psikolojisidir. Umutsuzluk,<br />
bütün hadisat› yed-i kudretiyle evirip-çeviren, karanl›k<br />
gecede, nadas tarlada, kara kar›ncan›n ayak sesini duyan, zerrelerin-kürrelerin<br />
bilgisini kuflatan, kiflinin kendisine kendisinden,<br />
flah damar›ndan daha yak›n olan, kadir-i mutlak, zülcelal<br />
ve’l kemal ve’l cemal ve zu’r-rahmet (celal, kemal, cemal<br />
ve rahmet sahibi) Allah’a ve O’nun gönderdi¤i mukaddes<br />
emanetlere inanmayanlar içindir. Kadere gerçek manada inananlar<br />
için, olan fleylere üzülmek ve umutsuz olmak yak›flmaz.<br />
Onun için yaz›n›n bafll›¤›n› “Her Yeni Y›l Yeni Bir Bafllang›ç”<br />
koydum. Ta ki, “zarar›n neresinden dönülürse oras›<br />
kârd›r” atalarsözünden de esinlenerek, Avrupal› Müslümanlar<br />
s›fat›yla, önümüze bakal›m, iflimize ve sorumluluklar›m›-<br />
za yönelelim, Ümmetin bizden beklentilerine cevap verecek<br />
çal›flmalara koyulal›m diye. Çünkü gerçekten yapaca¤›m›z<br />
daha çok iflimiz var.<br />
Bir kere Avrupa’daki, bütün inançl› kesim; evvela müslümanlar<br />
kendi aralar›nda olmak üzere, di¤er semavî dinlere<br />
inanan insanlara var›ncaya kadar, bütün inanan insanlar bir<br />
ve beraber olman›n imkanlar›n› araflt›rmal›lar. Çünkü Avrupa’da<br />
Baflörtüsü, Kippe ve Haç’a karfl› bafllat›lmak istenen<br />
yasaklama furyas› ve etraf›nda sürdürülen tart›flmalar, top yekün<br />
fizik ötesi inanca bafllat›lan yeni bir sald›r› gibi geliyor<br />
bana.. Bunun için de hem müslümanlar kendi aralar›nda asgarî<br />
çerçevede de olsa, ortak hareket imkan› verecek formüller<br />
ortaya ç›karmal›lar; hem de Hristiyan ve Yahudi cemaatlar›yla<br />
ortak projeler oluflturmal›lar.<br />
‹nan›yorum ki, kendi teflkilat›m›z bu noktada önü çekebilecek<br />
ve ilk ad›mlar› atabilecek kabiliyet, güç ve kapasiteyi<br />
kendi bünyesinda bar›nd›rmaktad›r. Bir örnek olmas› aç›s›ndan<br />
biz Kuzey Hollanda Bölgesi olarak, Hristiyan ve Yahudî<br />
kurulufllar›yla ortaklafla çok güzel pro¤ramlar yapt›k ve yap›-<br />
yoruz..<br />
Örnek olarak belirtmem gerekirse, içinde bizim, Hristiyan<br />
ve Yahudî din adamlar› ve çeflitli meslek gruplar›ndan insanlar›n<br />
da bulundu¤u, “Bar›fl Koalisyon”u oluflturduk. Bas›n<br />
bildirileri, afifl ve kart çal›flmalar› yapt›k. Son iki senedir,<br />
Mevlid Kandili kutlamalar›n›, bir kilisenin ayin salonunda,<br />
Hristiyan din adamlar›n›n da kendilerine mahsus ilahileri ile<br />
katk›da bulunduklar›, bir pro¤ramla ihya ettik. Yine Mirac<br />
Kandili’ni, içerisinde Kudüs ve Mescid-i Aksa’n›n orijinaline<br />
uygun olarak ahflabtan yap›lm›fl maketin de yer ald›¤›<br />
Amsterdam ‹nciller Müzesinde ihya ettik. Bu pro¤ramlara<br />
Hollanda ilim, siyaset ve medya çevreleri çok büyük ilgi gösterdiler.<br />
Hatta baz› pro¤ramlar, Hollanda’n›n resmi devlet televizyonlar›nca<br />
ana haber olarak kamuoyuna duyuruldu.<br />
Hiç bir peygamber aras›nda ay›r›m yapmadan hepsine<br />
birden inanan müslümanlar olarak, madem ki her sene 24<br />
Aral›k tarihlerini hristiyan dünya Hz. ‹sa (as)’›n do¤um günü<br />
olarak kutluyor. Bizi de zaman zaman bu pro¤ramlara davet<br />
ediyorlar. Orada yap›lan ayinler bir tarafa; ama bir peygamberin<br />
do¤um gününü anma sadedinde takdim edilen bir merasimde<br />
bizim de bir grup din adam› ve idarecilerimizle haz›r<br />
bulunmam›z, manaya inananlar›n dayan›flmas›na giden yolda<br />
iyi bir jest olurdu diye düflünüyorum. Bu defa biz de, adaletin,<br />
merhametin, ba¤›fllaman›n, affetmenin, bar›fl›n, emanet<br />
ve hakka sayg›n›n, sevgi ve kardeflli¤in destan›n›n yaz›ld›¤›,<br />
25
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Kendi aile çevremizden bafllayarak,<br />
bütün akraba, taallukat,<br />
uzak ve yak›n çevre, komflu ve<br />
bütün insanl›¤a faydal› olacak<br />
çal›flmalara imza atmal›y›z.<br />
26<br />
31 Aral›k Mekke’nin Fethi gününü,<br />
y›lbafl› gecesinde bir pro¤ramla kutlasak<br />
ve di¤er semavî din temsilcilerini<br />
de davet etsek, bence çok mühim<br />
ve tarihi bir olay›, çok güzel bir vesileye<br />
dönüfltürebiliriz.<br />
Müslümanlar, yeni y›lda kendi<br />
aralar›nda da bar›fla giden yollar› aç›k<br />
tutmal›lar. Biz her ne kadar müslümanlar›n<br />
birli¤inin ehemmiyetini<br />
kavrama noktas›nda geçerli not alamasak da, muhaliflerimiz<br />
bizi ayr›-gayr› düflünmüyorlar. Bunca olaylar göstermiyor<br />
mu, müslümanlara yönelik herhangi bir düflmanca sald›r›,<br />
“müslüman” kimli¤ine yap›l›yor. Burada ›rk, renk, cinsiyet ve<br />
meflrep farkl›l›klar› hiç de hesaba kat›lm›yor. Bunun için de<br />
ey bütün müslümanlar geliniz! Aram›zda oluflan sanal buz<br />
da¤lar›n›, gönül körükleriyle, sevgi, bar›fl ve kardefllik atefliyle<br />
eritelim, yok edelim, “Mü’minler ancak kardefltirler” 3 s›rr›-<br />
n› bir daha ispat edelim.<br />
Müslümanlar, art›k kafalar›n› kumdan ç›karmal› ve etraflar›na<br />
ibret nazarlar›yla bakmal›lar. Onbeflinci kattan afla¤›<br />
düflen, fakat konumunu anl›yam›yan adam›n rahatl›¤›ndan<br />
s›yr›lmal›lar. Hani adam onbeflinci kattan afla¤› at›lm›fl, afla-<br />
¤›ya do¤ru h›zla düflerken, yedinci kattan adam›n birisi bafl›-<br />
n› ç›karm›fl ve sormufl:<br />
- ‹fller nas›l gidiyor? Düflen adam kay›ts›zca cevap vermifl:<br />
- fiimdilik asayifl berkemal, yani flimdilik hiçbir problem<br />
yok.<br />
E¤itimde, hay›rl› ifllere daha çok zaman ve imkan ay›rmada,<br />
insanl›¤›n menfaat ve maslahat›na uygun faaliyetler yapmada,<br />
yeni y›l, yeni bir bafllang›ç olmal›.<br />
Avrupa’da, hergün adedi artan genç bir nesle sahibiz. Ancak<br />
bunlar›n ö¤retim ve e¤itimleri konusunda yeterli ihtimam›<br />
gösterdi¤imizi halen gönül rahatl›¤› ile söyleyemiyoruz.<br />
Gerek dinî-ahlakî e¤itimlerini, gerekse mesleki e¤itimlerini<br />
ça¤›n gerektirdi¤i ölçüde sa¤lad›¤›m›z› ifade edebilmekten halen<br />
çok uza¤›z. Halbuki çeflme akarken kovay› doldurabiliriz.<br />
Allah’›n bir lutfu, ilim ve bilimin en yüksek kalitede yap›ld›-<br />
¤› ülkelerde yafl›yoruz. Genç nesli, bu nimetlerden mahrum<br />
b›rakmamal› ve mutlaka mesleki e¤itimlerini tamamlatmal›-<br />
y›z. ‹man, ibadet, ahlak ve insanlararas› iliflkilerde, insanl›¤a<br />
örnek olacak nesiller yetifltirmenin –eldeki mevcut imkanlar›<br />
iyi kullanarak- planlamalar›n› çok iyi yapmal›y›z.<br />
Kendi aile çevremizden bafllayarak, bütün akraba, taallukat,<br />
uzak ve yak›n çevre, komflu ve<br />
bütün insanl›¤a faydal› olacak çal›flmalara<br />
imza atmal›y›z. Art›k yeni y›lda,<br />
‹slam ve müslüman kelimelerinin<br />
yanlar›na s›fat olarak negatif terimler<br />
yaklaflmamal›. Kendisinden korkulan,<br />
çekinilen, d›fllanan, hizaya getirilmek<br />
veya yok say›lmak istenen<br />
topluluklar olmaktan, topyekün Ümmeti<br />
selamete ç›karacak ad›mlar atmal›y›z.<br />
Biz zaten sulh, bar›fl ve denge toplumuyuz; hay›rda<br />
ve insanl›¤›n menfaat›na uygun faydal› çal›flmalarda öncülük<br />
yapmas› gereken milletiz. Bütün bunlar› ispat ederek, kendimizi<br />
“ümmet-i vasat=orta ümmet” 4 makam›na ulaflt›rmal›y›z.<br />
Hiç kimsenin hakk›na tecavüz etmemek görevimiz oldu-<br />
¤u gibi, haklar›m›za sahip ç›kmak da görevlerimiz aras›ndad›r.<br />
Çünkü kendi haklar›n› koruyam›yanlar baflkalar›n›n haklar›n›<br />
nas›l koruyacaklar ki? Bunun için de elde edilmifl haklar›m›z›<br />
elimizden almaya kalk›flacak herkese karfl›, medeni<br />
cesaretimizle medenice karfl› koymal›y›z. Kendimizi iyi tan›-<br />
mal› ve baflkalar›na tan›tma konusuna da özen göstermeliyiz.<br />
Samimi, içten ve her hal ve durumda yap›c› olmal›y›z. Nefsimizden<br />
daha çok, akl›m›z, ilmimiz ve iman›m›z bize yol gösterici<br />
olmal›.. ‹nsanlararas› iliflkilerde, imani önderlerimiz, rehaberlerimiz<br />
olmal›.. Peygamberimizi, ashab›n›, ve Hak yolunun<br />
di¤er rehberlerini iyi tan›mal› ve özümsemeliyiz.<br />
Yeni y›l›n ‹slam Ümmeti hakk›nda topyekün kurtulufl y›-<br />
l› olmas› dileklerimi ifade ederken, flu ayet-i celilenin de toplumumuza<br />
iyi, güzel ve hay›rl› yeni de¤iflimleri yakalamas›<br />
konusunda k›lavuzluk etmesi temenni ve umudumu yenilemek<br />
istiyorum. Rabbimiz Teala Hz.leri buyuruyor ki: “Bir<br />
toplum kendilerindeki özellikleri de¤ifltirinceye kadar Allah,<br />
onlarda bulunan› de¤ifltirmez.” 5<br />
• M. Hulusi ÜNYE<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
‹slam Davetçilerine E¤itim Rehberi, Hisham Altalip, shf. 189<br />
El-Camiu’s-Sagir, shf. 555<br />
Hucurat Suresi, 10<br />
Bakara Suresi, 143<br />
Ra’d Suresi: 11
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Evlilik yolu ile Almanya’ya gelen efllerin Oturma<br />
müsadelerini efllerinden ba¤›ms›z olarak elde etmeleri<br />
Daha önceki say›lar›m›zda efllerin<br />
evlilik yolu ile Almanya’ya nas›l gelebileceklerini<br />
ele alm›flt›k. Bu say›m›zda ise<br />
Almanya’ya gelen efllerin kendi oturumlar›n›,<br />
eflinden ba¤›ms›z olarak nas›l elde<br />
edebileceklerini iflleyece¤iz.<br />
Söz konusu durum flu iki aç›dan<br />
önemlidir. 1- ‹leride ortaya ç›kabilecek<br />
boflanma, 2- Getiren eflin ölümü. Bu iki<br />
durumda, eflinin ikametine ba¤l› olan<br />
di¤er eflin oturumunun iptali söz konusu<br />
olabilir.<br />
Sonradan gelen eflin oturma müsadesi,<br />
öncelikle Almanya da ikamet eden<br />
efle, dolay›s› ile beraberli¤in, yani, evlili¤in<br />
devam›na ba¤l›d›r. Oturma müsadesi,<br />
evlili¤in sürdürebilmesi için anayasan›n<br />
alt›nc› maddesinde belirtilen hak<br />
do¤rultusunda verilmifltir. Bu sebebten<br />
dolay›, evlili¤in devam ettirilmesi, oturma<br />
müsadesi için flartt›r.<br />
1 Haziran 2000 tarihinde de¤ifltirilen<br />
yabanc›lar kanunun 19. maddesine göre,<br />
sonradan gelen efl, evlili¤i bitirmifl<br />
olsa veya efli ölmüfl olsa dahi kendisi<br />
oturma müsadesi alabilir.<br />
Bunun için gerekli olan ve 19. maddenin<br />
1. f›kras›nda belirtilen en önemli<br />
flart, evlili¤in iki y›ldan beri (daha önce<br />
oldu¤u gibi dört y›l de¤il) Almanya da<br />
kanunî olarak sürmüfl olmas›d›r. Yani<br />
resmî olarak boflanmam›fl ve ayn› evde<br />
oturmufl olmalar› gerekmektedir.<br />
Burada dikkat edilmesi gereken zaman<br />
ise, resmî boflanma tarihinden ziyade,<br />
praktikte olan ayr›l›¤›n bafllad›¤›<br />
zamand›r. Örne¤in, efller, bir y›ll›k bir<br />
beraberlikten sonra evlerini ay›r›r ama<br />
resmî olarak boflanmam›fllar ise ve resmî<br />
boflanma da bir y›l sonra oluyorsa,<br />
bu takdirde evlili¤in iki y›l sürdü¤ü söylenemez<br />
ve oturma izninin uzat›lmas›<br />
yasaya göre mümkün de¤ildir.<br />
Ancak, daha sonra birleflmeyi amaçlayan<br />
k›sa süreli ayr›l›klar evlili¤in bitti-<br />
¤i anlam›na gelmez 1 . Evlili¤in bitti¤ini<br />
belirleyen en büyük etken efllerin ayr›<br />
evlerde oturuyor olmalar›d›r 2 . Bu durumda<br />
evlili¤e bitti gözüyle bak›l›r.<br />
Gerekli olan di¤er bir flart ise, oturum<br />
almak isteyen kiflinin daha önceden<br />
“Aufenthaltserlaubnis veya Aufenthaltsberechtigung”a<br />
(ikamet izni/ikamet<br />
hakk›) sahip olmas›d›r. Çünkü yabanc›-<br />
lar kanununun 19. maddesi yeni bir hak<br />
oluflturmuyor, bilakis elde edilmifl olunan<br />
hakk›n devam›n› sa¤l›yor.<br />
Bu sebebten dolay› oturma müsadesi<br />
“Aufenthaltsbewilligung veya Duldung”<br />
(sebebe ba¤l› ikamet/müsamaha) olan kiflilerin,<br />
kendi oturum müsadelerini almalar›<br />
yasaya göre mümkün de¤ildir. Çünkü,<br />
bu tür oturma müsadesi bulunan ailelerin,<br />
zaten Almanya’da sürekli ikamet<br />
etmeleri sözkonusu de¤ildir.<br />
Yabanc›lar kanununun 19. maddesine<br />
göre evlili¤in iki y›l sürmedi¤i durumda<br />
dahi oturma müsadesi uzat›labilir.<br />
E¤er geriye dönecek eflin, geriye<br />
dönmesinden dolay› afl›r› zorlukla karfl›-<br />
laflmas› sözkonusu ise, oturma müsadesi<br />
uzat›labilir.<br />
Bu durum belirli flartlar›n oluflmas›-<br />
na ba¤l›d›r. Bu flartlar ise, yabanc›lar kanununun<br />
19. maddesi 1. f›kras› 2. cümlesinde<br />
belirtilmifltir.<br />
Buna göre, geriye dönecek kiflinin,<br />
dönmesinden dolay› korunmas›n› gerektiren<br />
de¤erleri tehlike alt›na girerse,<br />
kifliye Almanyada ikametgah›n› devam<br />
27<br />
ettirebilmesi için oturma müsadesi verilebilir.<br />
Sözkonusu tehlike, geriye dönece¤i<br />
ülkede olaca¤› gibi Almanya’da da<br />
olabilir.<br />
Di¤er bir gerekçe ise çocuk sahibi<br />
olunmas› olabilir. fiayet, efllerin müflterek<br />
çocuklar› varsa ve çocu¤un gelece¤i<br />
için ebeveynlerin her ikisinin de Almanyada<br />
olmas› gerekiyor ise, efl kendi<br />
oturma müsadesini alabilir.<br />
Bütün bu haklar›n al›nabilmesi için<br />
kiflinin yurt d›fl›na (Almanya d›fl›na) sürülmeyecek<br />
durumda ve kendinden kaynaklanan<br />
sebeplerden dolay› sosyal yard›m<br />
alm›yor durumda olmas› gerekiyor.<br />
Kifli, flayet, kendinde olan sebeblerden<br />
dolay›, örne¤in ifl aram›yor, sosyal yard›m<br />
al›yorsa ve ileride de süresiz oturma<br />
müsadesi almas› imkans›z ise, kiflinin<br />
oturma müsadesi uzat›lmayabilir. Bu<br />
durum iki y›ldan beri Almanya’da evlilik<br />
sürdüren kifli için geçerli de¤ildir.<br />
Kifli flayet elinde olmayan nedenlerden<br />
dolay› sosyal yard›m al›yor ise, kiflinin<br />
oturma müsadesi süreli olarak uzat›l›r<br />
ve flartlar olufltu¤unda ise oturma izni<br />
süresiz olarak uzat›l›r.<br />
Alman vatandafll›¤›<br />
Sonradan gelen ve kendi oturumunu<br />
elde eden efl di¤er yabanc›lar<br />
gibi, herkes için geçerli flartlar› yerine<br />
getirdi¤i takdirde Alman vatandafll›¤›-<br />
na baflvurabilir.<br />
IGMG Hukuk Müflavirli¤i<br />
• Naci Türk<br />
1<br />
VGH BW, 6. Mai 1991-1 S 2084/90<br />
2<br />
VGH BW, 6. Mai 1991-1 S 2084/90
M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />
Wozu Dialog,<br />
wenn nur eine Seite spricht,<br />
die andere aber nicht zuhört<br />
– Muslime sind von christlichen Kirchen enttäuscht<br />
Die christlichen Kirchen in Frankreich sprachen sich<br />
diese Woche gegen ein Kopftuch-Verbot aus. Auch hatten<br />
sich davor schon die jüdischen Gemeinden gegen ein<br />
Verbot gestellt. Eine Unterstützung solcher Art, konnten<br />
die Muslime in Deutschland von den hiesigen<br />
christlichen und jüdischen Vertretern nicht erfahren.<br />
Oder wie sollten Muslime Äußerungen des EKD-<br />
Ratspräsidenten Huber deuten, der an der Eignung von<br />
Frauen für den öffentlichen Dienst oder den Lehrberuf<br />
zweifelt, nur weil diese ein Kopftuch tragen. Oder die<br />
Beurteilung Kardinal Meißners, der "politische" Kopftücher<br />
zwar als nicht hinnehmbar bezeichnet, als rein religiöses<br />
Symbol jedoch akzeptieren will. Dann ist da natürlich die<br />
Frage, wer denn nun entscheiden soll, ob das Kopftuch auf<br />
dem Kopf ein "politisches" oder ein religiöses ist. Wieso sind<br />
Kopftücher plötzlich alle politisch?<br />
Als letzter Protagonist gesellte sich nun auch der<br />
Regensburger Bischof Gerhard Müller in diese Reihe. In<br />
einer Bewertung des anstehenden Gesetzes in Bayern<br />
bezeichnete er diesen als "angemessene Änderung". "Die<br />
Ordenstracht der Schwestern sowie die priesterliche<br />
Kleidung sind nicht Demonstration der eigenen Religion,<br />
sondern vielmehr Ausdruck dafür, dass Ordensleute und<br />
Priester ihr Leben aus der Nachfolge Christi für den<br />
Dienst am Menschen in den verschiedensten Segmenten<br />
der Gesellschaft einsetzen. Insofern ist eine<br />
Parallelisierung mit dem Kopftuch muslimischer<br />
Mitbürgerinnen nicht möglich", so der Bischof. Doch wer<br />
sagt denn, dass das Kopftuch nur eine Demonstration des<br />
eigenen Glaubens ist. Dass es auch solch eine Wirkung<br />
hat, ist nicht zu bestreiten, doch auch die Ordenstracht<br />
28<br />
hat solch eine Wirkung nach außen. Oder würden sie,<br />
Herr Bischof, die Trägerin einer Ordenstracht als Muslim<br />
oder Juden erkennen. Aber wieso kommt niemand auf die<br />
Idee, die muslimische Frau danach zu fragen, was denn<br />
das Kopftuch für sie bedeutet. Dabei wird ein viel tiefsinnigerer<br />
Grund herauskommen, als nur die reine<br />
Demonstration der Religion, ja, ich wage sogar zu sagen,<br />
einen tiefsinnigeren Grund, als ihn der Herr Bischoff der<br />
Ordenstracht zuspricht.<br />
Es erstaunt, dass die Kirchenoberen bei einem solch<br />
entscheidenden Thema so eine Ignoranz zeigen. Es sind<br />
heute vielleicht nur die Muslime, die als Minderheit ihre<br />
Symbole einbüßen, doch wie lange können sich die<br />
Kirchen in einer Gesellschaft, die sich immer mehr von<br />
der Religion entfernt, in diesem öffentlichen Raum halten,<br />
aus dem sie den Islam heraushalten wollen. Was passiert,<br />
wenn die meisten Deutschen sich nicht mehr einer<br />
Religion oder einer Kirche zugehörig fühlen. Was passiert<br />
an dem Tag, an dem es heißt, die Säkularität verbiete es,<br />
dass der Staat Kirchensteuer einziehe, an den Schulen Religionsunterricht<br />
zulasse, oder gar Religionsgemeinschaften<br />
und Kirchen privilegiere. Wohl wahr, ein Horrorszenario,<br />
aber angesichts der Entwicklung der letzten Jahre keine<br />
Unmöglichkeit, nein sogar eher Wahrscheinlichkeit. Es<br />
geht im Kopftuch-Streit nicht mehr darum, den Islam aus<br />
dem öffentlichen Raum zu drängen, sondern die<br />
Religiosität an sich. Der Beschwerdeführer der zu dem<br />
Kruzifix-Urteil geführt hat, wird in naher Zukunft nicht<br />
alleine bleiben.<br />
Manche Kirchenvertreter meinen wohl mit ihrer Haltung<br />
im Kopftuchstreit, sich einen lästigen und ungeliebten
M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />
"Konkurrenten" vom Hals zu halten, doch eher schneiden sie<br />
sich ins eigene Fleisch und legen mit Hand an die Axt, die<br />
auch auf ihren Stamm einschlägt. Spätestens wenn die<br />
Generation der Kirchenaustreter im Lande das Sagen hat,<br />
wird die "neue Säkularisierung" oder, wie man sie besser<br />
nennen sollte, der "französische Kampflaizismus" nicht spurlos<br />
an den Kirchen vorbeiziehen. Die Christen in Frankreich<br />
haben mit ihrer Aktion in dieser Hinsicht wesentlich mehr<br />
Weitsicht bewiesen.<br />
Es enttäuscht aber auch die passive Haltung der jüdischen<br />
Gemeinden im Land. Gerade von ihnen, die in<br />
diesem Land soviel erleiden mussten, sollte man mehr<br />
Hellhörigkeit gegen Diskriminierungen aller Art erwarten.<br />
Für uns als Muslime stellt sich aber auch an diesem<br />
Punkt noch einmal die Frage über den Sinn und Unsinn<br />
des expliziten Dialogs mit den Kirchen. Was hat er<br />
eigentlich gebracht, wenn man selbst jahrelangen<br />
Dialogpartnern nicht Sinn und Zweck, aber auch die<br />
Bedeutung von eigenen religiösen Symbolen verständlich<br />
machen konnte. Was haben wir als Muslime falsch<br />
gemacht, dass unsere Dialogpartner immer noch dort stehen,<br />
wo sie auch am Anfang standen. Konnten wir unsere<br />
Position nicht verständlich machen oder wollte man uns<br />
nicht verstehen. Dem Aufruf, der in letzter Zeit immer<br />
wieder aus Kirchenkreisen gekommen ist, den "Dialog",<br />
so wie er bisher geführt wurde, zu überdenken, kann nur<br />
zugestimmt werden. Als erstes sollte die eigene<br />
Ernsthaftigkeit, aber auch die eigene Glaubwürdigkeit<br />
überdacht werden. Dann kann man auch von der<br />
"Gegenseite" etwas einfordern.<br />
Es geht hier nicht darum, dass wir von den Kirchen<br />
eine kritiklose Unterstützung fordern. Aber es ist für<br />
einen langjährigen Teilnehmer des christlich-islamischen<br />
Dialogs eine deprimierende Erfahrung, dass die langjährigen<br />
Gesprächspartner mit den gleichen Argumenten und<br />
Vorurteilen aufwarten, wie wir sie oft genug von populistischen<br />
Politikern zu hören bekommen. Hat man denn die<br />
Muslime mit denen man jahrelang am selben Tisch saß,<br />
nicht ernst genommen. Gerade das Thema "Frauen und<br />
Islam" gehört mit zu den Themen, die in solchen Kreisen<br />
am häufigsten behandelt wurden. Wieso also immer noch<br />
die alten Vorurteile, die alten Falschkenntnisse. Wurde<br />
uns denn nicht einmal zugehört?<br />
• Abdulgani E. KARAHAN<br />
Werde ihnen die<br />
Barmherzigkeit des<br />
Herrn zuteil<br />
In einem Erdbeben im Südosten des Irans sind<br />
nach ersten Angaben mehreretausend Menschen<br />
gestorben. Die Katastrophe, die sich in der<br />
120.000Menschen beherbergenden Stadt Bam<br />
ereignete, riss nach Behördenangaben über 2000<br />
Menschen in den Tod. Befürchtet werden weit<br />
über 30.000 Tote.<br />
Der Vorstand der IGMG spricht den Überlebenden<br />
und Hinterbliebenen ihr herzlichstes<br />
Beileid aus. Möge Allah diesen die nötige Geduld<br />
geben und den Verstorbenen seine Barmherzigkeit<br />
zukommen lassen.<br />
29
M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />
"Die Feindseligkeit bleibt,<br />
was wechselt, sind die Ziele"<br />
– Neue Studie zur "Gruppenbezogenen Menschenfeindlichkeit" in Deutschland<br />
Eine neue Heitmeyer-Studie wurde<br />
diese Woche an der Uni Bielefeld<br />
vorgestellt. Das Ergebnis der Studie<br />
zur "Gesellschaftlichen Situation und<br />
feindselige Mentalitäten in Deutschland"<br />
ist erschreckend. Der Studie<br />
nach werden "Fremde, Juden, Obdachlose,<br />
Behinderte, Homosexuelle,<br />
Muslime und auch Frauen in dieser<br />
Gesellschaft mit einer Ideologie der<br />
Ungleichwertigkeit belegt."<br />
So vertreten mehr als 59 Prozent<br />
der Befragten die Meinung, es leben zu<br />
viele Ausländer in Deutschland. Fast<br />
30 Prozent würden Ausländer wieder<br />
zurückschicken wollen, wenn die Arbeitsplätze<br />
knapp werden würden.<br />
Auch was den Antisemitismus angeht<br />
kann die Studie nichts<br />
Erfreuliches verkünden. 18 Prozent<br />
der Befragten weisen den Juden eine<br />
Mitschuld an ihren Verfolgungen zu<br />
und fast 55 Prozent meinen, dass<br />
Juden aus ihrer negativen Vergangenheit<br />
Vorteile ziehen wollen.<br />
Muslimen muss ein Schauer über<br />
den Rücken laufen, wenn sie die Zahlen<br />
zur Islamphobie lesen. Mehr als<br />
25 Prozent wollen Muslimen die Zuwanderung<br />
nach Deutschland untersagen.<br />
Mehr als 30 Prozent fühlen<br />
sich aufgrund der Anzahl der Muslime<br />
als Fremde im eigenen Land, und<br />
das bei gerade einmal zirka fünf Millionen<br />
Muslimen im Gegensatz zu<br />
über 70 Millionen Nicht-Muslimen!<br />
65 Prozent sind der Meinung, der<br />
Islam passe nicht in die westliche<br />
Kultur. Die generelle Ablehnungshaltung<br />
wird auch noch dadurch gezeigt,<br />
dass etwa 65 Prozent Muslimen<br />
generell misstrauen. Fast 50 Prozent<br />
wollen deswegen gar nicht in eine Gegend<br />
ziehen, in der sehr viele Muslime<br />
leben.<br />
Nicht gerade angenehm sieht es<br />
auch für Integrationswillige aus. So<br />
scheinen nicht sehr viele auch den<br />
"später" gekommenen dieselben Rechte<br />
geben zu wollen, die man selbst beansprucht.<br />
Diejenigen, die schon immer<br />
hier lebten, sollten mehr Rechte<br />
haben als jene, die später kamen,<br />
meinen mehr als ein drittel der Befragten.<br />
Nach 58 Prozent sollen sich<br />
Neuankömmlinge zunächst mit weniger<br />
zufrieden geben. Ein Unterschied<br />
zwischen neu zugewanderten und neu<br />
eingebürgerten wird dabei wahrscheinlich<br />
nicht gemacht.<br />
Es scheint "normal" geworden<br />
zu sein, gegen bestimmte Gruppen<br />
negativ eingestellt zu sein. Das<br />
Erschreckende an der Studie ist allerdings<br />
auch, dass diese Meinungen von<br />
Menschen stammen, die sich nicht einer<br />
extremen Position zuordnen, nein,<br />
sie sehen sich sogar als die Mitte an.<br />
Als Grund für das Entstehen einer<br />
solchen "neuen Normalität" benennt<br />
Heitmeyer in seiner Analyse in der<br />
"Zeit" wie folgt: "Dies geschieht vor allem<br />
dann, wenn drei Bedingungen zusammenwirken:<br />
Erstens eine gesenkte<br />
30<br />
Hemmschwelle der Eliten, vorhandene<br />
Stimmungen gegen Schwächere populistisch<br />
zu nutzen oder zu verstärken;<br />
zweitens eine Zustimmungsmentalität<br />
in der Bevölkerung, die populistisch<br />
aktivierbar ist; drittens die Existenz<br />
eines klar erkennbaren Aggressionsobjekts<br />
in Gestalt schwacher, deutlich<br />
kenntlicher Gruppen (sozialer Minderheiten)<br />
innerhalb der Gesellschaft.<br />
Diese drei Bedingungen sind auch<br />
in Deutschland gegeben. Die genannten<br />
Äußerungen sind eindrucksvolle<br />
Beispiele für die sinkende Hemmschwelle<br />
innerhalb der politischen Eliten.<br />
Die Bereitschaft der Bevölkerung,<br />
die diversen Facetten der in unserem<br />
Forschungsprojekt untersuchten<br />
"gruppenbezogenen Menschenfeindlichkeit"<br />
zu akzeptieren, ist gravierend.<br />
Und es zeigt sich schließlich, dass<br />
diese Einzelfacetten miteinander derart<br />
eng verknüpft sind, dass sie ein<br />
Syndrom bilden. Das bedeutet, dass<br />
die feindselige Mobilisierung gegen<br />
eine Gruppe ansetzt und später – je<br />
nach politischen Stimmung – auf andere<br />
Gruppen überspringen kann."<br />
Der Schluss, den Heitmeyer zieht:<br />
"Die Feindseligkeit bleibt, was wechselt,<br />
sind die Ziele: Juden, Homosexuelle,<br />
Muslime, Obdachlose – Frauen."<br />
Die gesamte Studie ist in "W.<br />
Heitmeyer (Hrsg.): Deutsche Zustände.<br />
Folge 2. Frankfurt/M. (Suhrkamp)<br />
2003" zu finden.
M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />
EKD-Ratspräsident Huber: "Kopftuch ist<br />
Erfindung der iranischen Revolution"<br />
Dass Wolfgang Huber dem Kopftuch<br />
gegenüber eine problematische<br />
Einstellung hat, ist mittlerweile wohl<br />
allgemein bekannt. Im Gespräch mit<br />
dem DeutschlandRadio Berlin bekräftigte<br />
Huber weiter seine Ablehnung.<br />
Während er in dem Interview eine<br />
'sachbezogenere und nüchternere<br />
Diskussion' um das Kopftuch forderte,<br />
lassen seine weiteren Ausführungen<br />
eine sachliche Haltung nicht erkennen.<br />
Erst die Feststellung, dass die meisten<br />
Frauen in Deutschland gegen den<br />
'Kopftuchzwang' wären, und darauf<br />
folgend die Behauptung, das Kopftuch<br />
wäre im Islam sowieso nicht aus dem<br />
Koran abzuleiten, sondern eine 'gewissermaßen<br />
neue Erfindung im Islam seit<br />
der Iranischen Revolution', lässt gerade<br />
an der Sachbezogenheit und Sachkenntnis<br />
des Herrn Huber zweifeln.<br />
Huber hatte in einem anderen Inter-<br />
In die Reihe der Befürworter eines<br />
Anti-Kopftuch-Gesetzes gesellte sich<br />
nun auch Bundeskanzler Schröder. In<br />
einem Interview, das er der "Bild am<br />
Sonntag" gab, sagte er: "Kopftücher haben<br />
für Leute im staatlichen Auftrag, also<br />
auch für Lehrerinnen, keinen Platz."<br />
Noch problematischer als seine Positionierung<br />
im "Kopftuch-Streit" war<br />
jedoch seine Begründung für seine Halview<br />
in den letzten Tagen geäußert,<br />
dass er kaum oder zu wenig Kontakte<br />
mit Muslimen hat. Angesichts dessen,<br />
ist es fraglich, aus welchen Quellen<br />
Herr Huber diese Erkenntnisse gezogen<br />
hat.<br />
Als ein 'Teil der Islamisierung' sei<br />
das Kopftuch deshalb nicht mit einer<br />
Tätigkeit im öffentlichen Dienst<br />
Deutschlands zu vereinbaren. Huber<br />
halte es für verkehrt, diesen Aspekt zu<br />
vernachlässigen, indem die Ablehnung<br />
des Kopftuchs mit einer Ablehnung<br />
der Integration von Einwanderern<br />
gleichgesetzt würde.<br />
Huber forderte weiter, die Rede<br />
vom 'islamischen Terrorismus' zu<br />
beenden. 'Terrorismus kann keine<br />
Ausdrucksform des Islam als Religion<br />
sein.' Islam, Christentum und Judentum<br />
sollten sich stattdessen zusammentun<br />
und gemeinsam sagen, dass<br />
terroristische Gewalt von Menschen<br />
gegen Menschen keine Ausdrucksform<br />
von Religion sein könne und dürfe,<br />
auch wenn einzelne Gewalttäter sich<br />
auf darauf beriefen. Nach Überzeugung<br />
von Huber würden sie damit<br />
Gott lästern und ihrem eigenen<br />
Glauben schweren Schaden zufügen.<br />
Wenn ein Dialog der Religionen<br />
friedensstiftend sein solle, müsse man<br />
die Gewaltgeschichte in allen Religionen,<br />
auch der christlichen, kritisch<br />
aufarbeiten. Toleranz sei kein Verzicht<br />
auf eigene Überzeugungen, sondern<br />
dass man in eigenen Überzeugungen<br />
zu Hause ist und dass man am<br />
Verstehen des anderen ein wirkliches<br />
Interesse hat. Oft werde Toleranz aber<br />
mit Gleichgültigkeit verwechselt. 'Im<br />
Bemühen um wirkliche Toleranz<br />
befinden wir uns noch ganz am<br />
Anfang', sagte Huber.<br />
Grenzt Schröder den Islam aus?<br />
tung: "Wir sind beeinflusst von drei<br />
großen Traditionen: der griechischrömischen<br />
Philosophie, der christlichjüdischen<br />
Religion und dem Erbe der<br />
Aufklärung."<br />
Gerade mit Blick auf diese Begründung<br />
stellt sich die Frage, ob der Islam<br />
und damit auch die Muslime nicht<br />
doch völlig ausgegrenzt werden. Denn<br />
es kann nicht von Integration<br />
gesprochen werden, wenn die Muslime<br />
in die Gesellschaft nicht auch eigene<br />
Werte einbringen können. Es ist zu<br />
hoffen, dass sich nicht auch noch die<br />
SPD zu denen gesellt, die sich die in<br />
breiten Kreisen herrschende Islamphobie<br />
in Wählerstimmen verwandeln wollen.<br />
Solche Ängste müssen abgebaut<br />
und nicht durch kurzsichtigen Populismus<br />
genährt werden.<br />
31
M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />
Tantawi steckt Rüffel für Alleingang ein<br />
– Scheich Marzouk:" Das Kopftuch ist eine<br />
religiöse Verpflichtung, kein Symbol"<br />
Der Groß-Scheich der ägyptischen<br />
Al-Azhar-Universität fing<br />
sich scharfe Kritik bei eigenen Kollegen<br />
ein. Tantawi hatte gegenüber<br />
dem französichen Innenminister<br />
Sarkozy den Entschluss Frankreichs<br />
religiöse Symbole zu verbieten positiv<br />
bewertet und dem Staat ein Recht<br />
auf das Verbot des Kopftuchs zugesprochen.<br />
Tantawi sagte, dass es<br />
zwar die Pflicht von muslimischen<br />
Frauen wäre, ein Kopftuch zu tragen,<br />
nicht-muslimische Staaten könnten<br />
jedoch jedes Gesetz beschließen, das<br />
sie wollten.<br />
Diese Äußerung wurde von den<br />
Anwesenden Gelehrten mit großem<br />
Erstaunen aufgenommen. So kam<br />
die Kritik an Tantawis Feststellung<br />
auch prompt. Einer der großen<br />
Gelehrten Ägyptens Scheich Marzouk<br />
empörte sich über Tantawis<br />
Äußerung und sagte: "Tantawis<br />
Äußerungen kamen überraschend<br />
für die Mitglieder der ‚Akademie für<br />
islamische Forschung der Al-Azhar’.<br />
Tantawi hat nur für sich gesprochen,<br />
seine Meinung gibt in keiner Weise<br />
die Meinung der Al-Azhar wieder."<br />
Auch verärgerte die restlichen<br />
Mitglieder die Haltung des französischen<br />
Innenministers: "Der Innenminister<br />
kam her, um grünes Licht<br />
für das Verbot zu bekommen. Tantawi<br />
hätte Frankreich und auch andere<br />
europäische Staaten fragen sollen,<br />
ob wir nun nicht-muslimische<br />
Frauen zwingen sollten ein Kopftuch<br />
zu tragen", so Marzouk weiter.<br />
"Das Kopftuch ist nicht ein<br />
Symbol, sondern eine religiöse<br />
Verpflichtung", stellte der angesehene<br />
Gelehrte fest.<br />
Dem französichen Vorhaben<br />
wehte auch scharfe Kritik vom ägyptischen<br />
Haupt-Mufti Golam entgegen.<br />
Dieser bezeichnete das Vorhaben<br />
als "eklatanten Eingriff" in muslimische<br />
Angelegenheiten. "Das geplante<br />
Gesetz widerspricht der<br />
Freiheit mit der Frankreich sonst<br />
immer prahlt", stellte Golam fest.<br />
"Das Kopftuch ist unzweifelhaft eine<br />
religiöse Verpflichtung, vorgeschrieben<br />
von Koran und Sunna des Propheten,<br />
was auch unter den muslimischen<br />
Gelehrten unstreitig ist."<br />
"Chiracs Forderung zur Integration<br />
der Muslime in die Gesellschaft<br />
kann nicht als Entschuldigung dafür<br />
verwendet werden, dass die Muslime<br />
ihre Religion missachten müssen.<br />
Ich fürchte, muslimische Schüler<br />
werden bald gefragt, wieso sie denn<br />
kein Schwein essen oder beten und<br />
fasten", prophezeite Golam düster.<br />
Golam unterstrich weiter seine<br />
Befürchtungen: "Frankreichs geplantes<br />
Gesetz zeigt deutlich an, dass sie den<br />
anderen nicht akzeptieren können."<br />
Französische<br />
Christen gegen ein<br />
Kopftuchverbot an<br />
Schulen<br />
In einem Schreiben an den Präsidenten<br />
der Republik Jacques Chirac,<br />
haben sich in dieser Woche Vertreter<br />
der französischen Katholiken, Protestanten<br />
und Orthodoxen gegen ein Gesetz<br />
gewandt, dass das islamische<br />
Kopftuch und andere religiöse Abzeichen<br />
in der Schule verbieten würde.<br />
Die Kirchenvertreter wenden sich<br />
dabei besonders gegen den Kampflaizismus,<br />
der in der französischen Gesellschaft<br />
herrscht. So heißt es in dem<br />
Schreiben: "Das Prinzip der Laizität<br />
hat nicht die Aufgabe, von der Religion<br />
entleerte Räume zu schaffen, sondern<br />
allen eine Plattform zu bieten, in der<br />
Gläubige und Nichtgläubige über alles<br />
debattieren können". "Unter anderem<br />
über das zu tolerierende und das nicht<br />
zu duldende, über die Unterschiede,<br />
die zu achten sind, und über die Absonderungen,<br />
die zu verhindern sind,<br />
und dies im gegenseitigen Zuhören,<br />
ohne die Überzeugungen und die Beweggründe<br />
der einen wie der anderen<br />
zu verschweigen, jedoch ohne Affronts<br />
und Propaganda." Weiter fragen die<br />
Vertreter: "Hat die Schule nicht einer<br />
der Orte zum Erlernen einer solchen<br />
Art der Auseinandersetzung zu<br />
sein?". Damit schlossen sich die<br />
Kirchenvertreter ihren muslimischen<br />
und jüdischen Kollegen an, die sich<br />
schon früher gegen ein solches<br />
Verbot ausgesprochen hatten.<br />
32
M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />
Bayrisches<br />
Kopftuchgesetz ist<br />
eine unverhohlene<br />
Diskriminierung<br />
der Muslime<br />
Der Beschluss der bayrischen<br />
Regierung, das Kopftuch durch ein<br />
Gesetz zu verbieten, ist eine offene<br />
Diskriminierung der Muslime und<br />
Missachtung der Entscheidung des<br />
Bundesverfassungsgerichts. Obwohl<br />
jegliche anderen religiösen Symbole an<br />
Schulen geduldet werden sollen, soll<br />
muslimischen Lehrerinnen das Tragen<br />
des Kopftuchs im Unterricht verboten<br />
werden.<br />
Damit hält die bayerische<br />
Regierung und insbesondere die<br />
Kultusministerin Hohlmeier an ihrem<br />
Kurs fest, Muslime grundsätzlich als<br />
fundamentalistisch und verfassungsfeindlich<br />
anzusehen. Es wird weiter an<br />
überkommenen Vorurteilen festgehalten<br />
und somit muslimischen Frauen<br />
eine Berufsausübung die im Einklang<br />
mit ihrem Gewissen und ihrem<br />
Glauben steht, verwehrt.<br />
Die IGMG verurteilt eine solche<br />
Diskriminierung auf das Schärfste. Es<br />
kann nicht sein, dass die Muslime<br />
unter dem Vorwand der Integration zur<br />
vollständigen Aufgabe ihrer Identität<br />
gezwungen werden. Wir hoffen nicht,<br />
dass aufgrund solcher Gesetze die<br />
Muslime sich resigniert aus dem<br />
öffentlichen Leben zurückziehen, in<br />
dem sie, wie in Bayern, anscheinend<br />
nicht willkommen sind.<br />
Auch Bayern will Gesetz<br />
gegen Kopftuch<br />
Nach der baden-württembergischen<br />
Regierung entschloss sich nun<br />
auch das bayrische Kabinett, ein Gesetz<br />
gegen das Kopftuch einzuführen.<br />
Nach der im Kabinett beschlossenen<br />
Änderung des Unterrichts- und Erziehungsgesetzes<br />
dürfen in bayrischen<br />
Schulen Lehrerinnen keine<br />
Kleidungsstücke wie Kopftücher im<br />
Unterricht tragen. Christliche und<br />
jüdische Symbole sind von diesem<br />
Verbot nicht betroffen. Der Änderung<br />
muss der Landtag jedoch noch zustimmen.<br />
In dem Beschluss wird das Kopftuch<br />
als ein Zeichen für eine Haltung,<br />
die "mit den verfassungsrechtlichen<br />
Grundwerten und Bildungszielen<br />
einschließlich den christlich-abendländischen<br />
Bildungs- und Kulturwerten<br />
nicht vereinbar ist" angesehen.<br />
Die Kultusministerin des Landes,<br />
Monika Hohlmeier (CSU), ging sogar<br />
soweit, das Kopftuch mit Fundamentalismus<br />
gleichzusetzen.<br />
Wieder zeigt sich in dieser Haltung,<br />
mit welcher Ignoranz und Falschwissen<br />
die Muslime in der bayrischen<br />
Regierung bewertet werden. Immer<br />
noch wird nicht gefragt, wie die Beteiligten<br />
und Betroffenen selbst denken.<br />
Nein, es werden einfach eigene<br />
Ängste und Vorurteile in die Köpfe der<br />
Kopftuchträgerinnen und der Muslime<br />
hineinprojiziert. Trotz der Aufrufe der<br />
letzten Zeit zu besonnenem Umgang,<br />
scheint man nur auf die Ausgrenzung<br />
von muslimischen Frauen aus dem<br />
Berufsleben aus zu sein. Nicht das<br />
33<br />
Kopftuch unterdrückt die Frauen, sondern<br />
eine Regierung, die diesen Frauen<br />
aufgrund einer von den Grundrechten<br />
geschützten Gewissensentscheidung<br />
ein Berufsverbot erteilt.<br />
Nur um es klar zu stellen: Es geht<br />
hier nicht um ausländische Frauen. Es<br />
geht hier um deutsche Frauen, die in<br />
ihrem Berufsleben als Lehrerin und als<br />
Beamtin tätig werden wollen. Es ist<br />
nicht bloß ein Problem der "Fremden",<br />
sondern es betrifft hier deutsche Staatsbürger,<br />
die wegen ihrer Gewissensentscheidung<br />
diskriminiert werden.<br />
Es sind auch nicht "Islamisten",<br />
die das Kopftuch zu einem politischen<br />
Symbol machen. Es sind Akteure wie<br />
Hohlmeier und Co. die alles dafür tun,<br />
damit aus dem Kopftuch ein politisches<br />
Symbol wird.<br />
Die Begründung Hohlmeiers, mit<br />
diesem Beschluss wäre man dem<br />
mehrheitlichen Elternwillen gefolgt, ist<br />
schlicht falsch. Das zeigt gerade der<br />
Protest der Vorsitzenden des bayrischen<br />
Elternverbands: "Wir konnten<br />
uns auf keine einheitliche Position einigen.<br />
Es gibt keinen mehrheitlichen Elternwillen",<br />
sagte Ursula Walther.<br />
Gegen die Reduzierung des Kopftuchs<br />
auf das Politische sprach sich<br />
auch der Jurist und Islamwissenschaftler<br />
Mathias Rohe von der Universität<br />
Erlangen aus: "Es gibt aber Frauen, die<br />
das Kopftuch tragen, ohne gleich Fundamentalistinnen<br />
zu sein oder sich unterdrückt<br />
zu fühlen." Diese Änderung<br />
werde auch leicht angreifbar sein und<br />
bald wieder die Gerichte beschäftigen.
M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />
"Vorrang oder Vormachtstellung<br />
darf nicht durch religiöse Symbole gesucht werden"<br />
Bundespräsident Rau sprach sich im<br />
ZDF für eine Gleichbehandlung der Religionen<br />
aus. "Wenn das Kopftuch gilt<br />
als Glaubensbekenntnis, als missionarische<br />
Textilie, dann muss das genauso<br />
gelten für die Mönchskutte, für den Kruzifix",<br />
forderte Rau. "Ich bin für Freiheitlichkeit,<br />
aber ich bin gleichzeitig für die<br />
Gleichbehandlung aller Religionen."<br />
Weiterhin sagte Rau: "Die öffentliche<br />
Schule muss für jeden zumutbar sein, ob<br />
er Christ, Heide, Agnostiker, Muslim<br />
Der Islamrat für die Bundesrepublik<br />
Deutschland kritisierte in einer Presseerklärung<br />
die Entscheidung des OVG Münster<br />
vom 02. Dezember. Das Gericht lehnte in<br />
seinem Urteil die Klage des Islamrats zusammen<br />
mit dem Zentralrat der Muslime<br />
Deutschland gegen das Land NRW ab. Der<br />
Islamrat für die BRD und der Zentralrat der<br />
Muslime in Deutschland hätten danach<br />
keinen Anspruch darauf, dass das Land<br />
Nordrhein-Westfalen islamischen Religionsunterricht<br />
als ordentliches Lehrfach an den<br />
öffentlichen Schulen des Landes einführt.<br />
In der Presseerklärung sagte der Vorsitzende<br />
des Islamrates Ali Kizilkaya:<br />
"Das Gericht versucht einen Maßstab<br />
an die muslimischen Verbände anzulegen,<br />
der in Deutschland nur von den Großkirchen<br />
erfüllt werden kann. Die historischen<br />
Entwicklungen , die gerade zu solch<br />
einer Organisation geführt haben, werden<br />
außer Acht gelassen."<br />
Der Islamrat fordert in diesem Zusamoder<br />
Jude ist. Ein gewisser Vorrang oder<br />
eine Vormachtstellung darf nicht durch<br />
religiöse Symbole gesucht werden, die<br />
ein Lehrer trägt."<br />
Rau wies auch darauf hin, dass in<br />
Deutschland inzwischen 3,2 Millionen<br />
Menschen mit islamischen Wurzeln<br />
leben. Die Glaubenskraft des Islams<br />
müsse anerkannt werden.<br />
Harsche Kritik erhielt Rau für diese<br />
Haltung von Edmund Stoiber. Der bayrische<br />
Ministerpräsident wiederholte in<br />
der "Bild*-Zeitung seine Behauptung,<br />
das Kopftuch sei ein politisches Symbol,<br />
das nicht mit der aufgeklärten Demokratie<br />
vereinbar sei. "Rau darf nicht unsere<br />
eigene Identität als christlich geprägtes<br />
Land infrage stellen", pochte Stoiber.<br />
"Das Kopftuch ist in unserer<br />
Gesellschaft auch keine Brücke zur Integration,<br />
sondern ein Symbol der<br />
Ausgrenzung und Spaltung", polemisierte<br />
Stoiber heute weiter zum Thema in<br />
München.<br />
Kritik des Islamrats an OVG-Entscheidung:<br />
Entscheidung des Oberverwaltungsgerichts<br />
geht an der Realität vorbei<br />
menhang, dass mit Blick auf das Selbstverständniss<br />
der Muslime der Begriff der Religionsgemeinschaft<br />
erweitert werden muss.<br />
Weiter sagte Kizilkaya in der Erklärung:<br />
"Es ist für uns unverständlich, warum das<br />
Selbstverständnis der Muslime nicht berücksichtigt<br />
wird. Die Politik ist aufgefordert,<br />
rechtliche Grundlagen zu schaffen, die<br />
das Selbstverständnis der Muslime achtet<br />
und berücksichtigt. Gerade in der heutigen<br />
religiös pluralen Gesellschaft muss das<br />
Staatskirchenrecht" den Herausforderungen<br />
des gesellschaftlichen Wandels angepasst<br />
werden. Dies würde die Integrationsbemühungen<br />
der Muslime erheblich erleichtern.<br />
Durch das Urteil werden die Muslime<br />
weiterhin benachteiligt. Trotz eines<br />
über 40-jährigen Daseins und mehreren<br />
Schülergenerationen an deutschen Schulen,<br />
ist den Muslimen ein ordentlicher Religionsunterricht<br />
an den Schulen im Sinne<br />
von Artikel 7 Abs. III immer noch verwehrt."<br />
34<br />
Uni Münster will<br />
Lehrer für islamischen<br />
Religionsunterricht<br />
ausbilden<br />
Das "Centrum für religiöse Studien"<br />
(CRS) an der Uni Münster wurde eröffnet.<br />
An dem Centrum sollen vom kommenden<br />
Jahr an Lehrer für islamischen<br />
und christlich-orthodoxen Religionsunterricht<br />
ausgebildet werden. Das Centrum<br />
entstand auf der Basis einer Zielvereinbarung<br />
zwischen dem Land NRW und<br />
der Uni Münster.<br />
Das Centrum will zwar einen Lehramtstudiengang<br />
für islamischen Religionsunterricht<br />
ab dem Jahr 2004 einrichten,<br />
die Ausgestaltung und Durchführung<br />
für einen islamischen Religionsunterricht<br />
ist jedoch immer noch ungewiss.<br />
Nach wie vor werden die muslimischen<br />
Gemeinschaften, die einen solchen Unterricht<br />
tragen können, vom zuständigen<br />
Kultusministerium nicht als Ansprechpartner<br />
wahrgenommen. Eine Erteilung<br />
durch den Staat selbst widerspricht jedoch<br />
dem Neutralitätsgebot.
M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />
Feindbilder sind Spiegelbilder seines Selbst<br />
"Der Inhalt von Feindbildern spiegelt sehr genau das wieder,<br />
was man selber ist, aber nicht zugeben kann oder will", stellt der<br />
Österreicher Psychologe Josef Berghold in einem Interview mit<br />
dem Standard fest. Auf die "feindliche" Gruppe projiziere man<br />
negative Anteile der eigenen Persönlichkeit, die so sehr mit<br />
Scham und Schuld befrachtet sei, dass man sie unter keinen<br />
Umständen ertrage und daher mit großem Aufwand verdränge.<br />
Das Feindbild würde so mehr über einen selbst als über den verhassten<br />
anderen aussagen, stellt Berghold fest.<br />
Der Psychologe, der seine Forschung hauptsächlich im Bereich<br />
Feindbilder und ihre Überwindung betreibt, setzt den<br />
Grund für diese menschliche Schwäche in der Kindheit an: "Ein<br />
Mensch ist umso anfälliger für Feindbilder, je weniger offen er<br />
mit seinen eigenen inneren Konflikten umgehen kann. Es ist ein<br />
wesentlicher Entwicklungsschritt in der frühen Kindheit, dass<br />
man erkennt: Negatives kommt nicht nur von anderen, sondern<br />
auch von mir selbst." Feindbilddenken sei eben "ein Verfehlen<br />
dieser Position", ein Rückfall auf frühkindliche Stufen.<br />
Frei von Feindbildern sei jedoch niemand. Es gehe eher um<br />
einen möglichst nüchternen Umgang mit sich selbst. "Übrigens<br />
wirken all die psychischen Mechanismen des Ressentiments natürlich<br />
auch im persönlichen Umgang mit Einzelnen, aber<br />
ungleich stärker sind sie auf der gesellschaftlichen Ebene, wenn<br />
es gegen anonyme Gruppen geht, gegen die Muslime, die Italiener,<br />
die Ausländer," führt Berghold weiter aus. "Gegenüber<br />
dem Individuum ist der Anreiz zu einer reiferen Objektbeziehung,<br />
zur Einfühlung in den anderen stärker; in der Wahrnehmung<br />
der Politik gibt es eine geringere Realitätskontrolle, und<br />
die unreifen Anteile in uns werden stärker angesprochen."<br />
Hier sieht Berghold auch einen der Lösungswege zur Überwindung<br />
von Feindbildern. Er weist auf die Verantwortung der<br />
Politik hin, die Vorbildwirkung der öffentlichen Instanz. Stattdessen<br />
werde jedoch, und das nicht nur in Österreich, einer Kriminalisierung<br />
der öffentlichen Moral Vorschub geleistet.<br />
Die Grundvoraussetzung für eine Befreiung von Feindbildern<br />
wäre "das Akzeptieren der eigenen inneren Widersprüche".<br />
Dabei könne es helfen, wenn in der Gesellschaft eine Kultur der<br />
respektvollen Auseinandersetzung herrsche. "Es geht nicht um<br />
den Verzicht auf Kritik, sondern um den Verzicht darauf, den anderen<br />
verächtlich zu machen", so Berghold.<br />
Antisemitismus-Debatte im Bundestag<br />
– Parteien verurteilen antisemitisches Denken<br />
Zwei Stunden dauerte die Debatte im Bundestag, die<br />
Aufgrund der Äußerungen des ehemaligen CDU/CSU-Fraktionsmitglieds<br />
Martin Hohmann am Donnerstag im Bundestag<br />
geführt wurde. Hohmann selbst blieb der Debatte jedoch<br />
fern.<br />
Es war besonders Bundestagspräsident Thierse, der diese<br />
Debatte anstrebte. So sagte Thierse während der Debatte: "Der<br />
Kampf gegen Antisemitismus und Rassismus muss weiter<br />
Kernstück der deutschen Staatsräson bleiben. Auch fast 60 Jahre<br />
nach Ende des Holocaust ist der offene und versteckte Antisemitismus<br />
in Deutschland noch nicht überwunden. Judenfeindliche<br />
Ressentiments reichten bis in die Mitte unseres Hauses."<br />
Die Parteien stellten sich geschlossen hinter diese Meinung<br />
und bekräftigten die Ablehnung des Antisemitismus. In der Resolution<br />
am Ende der Debatte hieß es dann: "Der Bundestag beobachtet<br />
mit großer Sorge, dass antisemitische Ressentiments<br />
nicht nur bei Randgruppen, sondern weit in die Gesellschaft<br />
hinein spürbar sind. Wer Versatzstücke nationalsozialistischer<br />
Propaganda aufnimmt, ‚die Juden’ sprachlich ausbürgert, die Ermordung<br />
der europäischen Juden relativiert, steht außerhalb der<br />
demokratischen Wertegemeinschaft".<br />
Auffallend war jedoch die Leere in den Reihen von Oppositions-<br />
und Regierungsparteien.<br />
Der Resolution kann von muslimischer Seite nur zugestimmt<br />
werden. Gerade die Bestrebungen tendenziell "rechte Positionen"<br />
wieder hoffähig zu machen, müssen mit einer größeren<br />
Wachsamkeit beobachtet werden. Es darf aber auch nicht hingenommen<br />
werden, dass sich diese Positionen nun verstärkt gegen<br />
Muslime wenden. Daher ist es wichtig, dass parteiübergreifend<br />
auch antimuslimische Stimmungsmache mit aller Deutlichkeit<br />
abgelehnt wird. Dem trägt es nicht bei, wenn Hohmann zu<br />
Recht aus der Fraktion ausgeschlossen wird, aber der Bundestagsabgeordnete<br />
Nitzsche, der Türken als "parasitär" bezeichnet,<br />
nicht genauso klar und unzweideutig abgelehnt wird. Rassistischen<br />
Position darf grundsätzlich nicht Tor und Tür geöffnet<br />
werden, egal gegen wen sie sich richtet.<br />
35
M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />
Die islamische Kultur<br />
– Eine Kurzeinführung<br />
von Architektur bis Wissenschaft (I)<br />
"Wer einmal die Moschee in Kairuan gesehen hat, hat den Islam<br />
gesehen und wer einmal Erzeugnisse muslimischen Handwerks<br />
in der Hand gehalten hat, der hat den Islam berührt; diejenigen,<br />
welche die Kaaba gesehen und berührt haben, sind noch<br />
tiefer in den Nährboden des Glaubens eingedrungen und in Berührung<br />
mit einer Wirklichkeit gekommen, die universal ist."<br />
Die Muslime sind nicht nur Vertreter einer großen Weltreligion,<br />
sie sind auch Vertreter einer großen Kultur, die bedeutende<br />
Leistungen vorzuweisen hat und auch bei der Entwicklung des<br />
neuzeitlichen Europa maßgeblichen Einfluss hatte.<br />
Wie viele wissen schon, dass die griechische Philosophie, die<br />
Chemie und Alchemie, die arabischen Zahlen, die Zahl Null,<br />
die Algebra, der Algorithmus, die Entdeckung des Blutkreislaufs,<br />
Kaffee, Tee, Sofa, Stoffe wie Damast und Musselin,<br />
Schach, Teppiche, Pyjama/Beinkleider und vieles mehr muslimische<br />
Kulturimporte sind.<br />
Oft wird die Frage gestellt, ob es überhaupt "die islamische<br />
Kultur" gebe, oder worin die spezifische Eigenart der islamischen<br />
Kultur liegt. Die Frage hat ihren Ursprung wohl darin, dass<br />
der Islam eine große Zivilisation hervorgebracht hat, die stets<br />
wusste, Elemente der Kultur in ihren Verbreitungsgebieten zu<br />
integrieren. Deswegen ist die islamische Kultur die Kultur aus<br />
vielen verschiedenen islamischen Ländern und deren verschiedenen<br />
Völkern. Außer den Muslimen hatten an dieser Kultur<br />
auch Juden, Christen, Zoroastrier, Sabäer, und zum Teil auch<br />
Buddhisten teil. Auch die Begegnung der antiken Philosophie<br />
Griechenlands, der römischen Kulturtradition und den mathematischen,<br />
technischen und naturwissenschaftlichen Kenntnissen,<br />
über die die Spätantike im Mittelmeerraum, im Iran, in<br />
Indien und auch in China verfügte, haben sicherlich zu der<br />
kulturellen Blüte der islamischen Zivilisation beigetragen.<br />
Daher ist es für viele schwierig, die Eigenarten der isla-<br />
Herrlich ist der Orient<br />
Übers Mittelmeer gedrungen;<br />
Nur wer Hafis liebt und kennt<br />
Weiß was Calderon gesungen<br />
Goethe, Westöstlicher Divan<br />
mischen Kultur zu beschreiben.<br />
Dennoch wird man sicherlich von der islamischen oder muslimischen<br />
Kultur sprechen, wenn man die unzähligen Manifestationen<br />
dieser Kultur vor Augen hat, wenn man sich von der<br />
Alhambra in Cordoba, des Tadj Mahal in Agra, der Kaaba in Mekka<br />
oder der Blauen Moschee in Istanbul faszinieren lässt.<br />
Die kulturelle Kraft des Islam besteht weniger in<br />
spezifischen, kulturellen Intentionen, als vielmehr in dem<br />
Willen, zur Einheit zu rufen und Völker und Kulturen im<br />
Namen des Einen Gottes zusammenzuführen.<br />
Die traditionelle islamische Zivilisation und alle ihre verschiedenartigen<br />
Manifestationen werden von diesem Prinzip<br />
der Einheit, des tawhid, das im Glaubensbekenntnis -La ilaha<br />
illa llah- ausgedrückt wird beherrscht, das überall, wohin man<br />
sich auch wendet, zu entdecken ist, genau so, wie die göttliche<br />
Einheit, die im Namen al-Wahid (aus dem der Begriff tawhid<br />
abgeleitet ist) zum Ausdruck kommt, entdeckt werden kann,<br />
wo immer eine beliebige Oberfläche angekratzt oder durchdrungen<br />
wird, um zu enthüllen, was darunter liegt.<br />
Gott ist überall gegenwärtig, und Er kann überall gefunden<br />
werden, und dies ist der Grund, weshalb die ganze Welt<br />
die „Moschee“ oder Gebetsstätte des Muslims ist.<br />
Eaton, Charles Le Gai, Der Islam und die Bestimmung des<br />
Menschen, S.373<br />
Ich machte eine Reise durch Ägypten. Eines Abends ging<br />
ich am roten Meer zu Fuß. Plötzlich habe ich einen Gebetsruf<br />
in der Stille gehört. Mein ganzer Körper zitterte mir vor<br />
Ehrfurcht vor dem Schöpfer. Plötzlich empfand ich den<br />
Wunsch, gleich ins Wasser zu springen, um die rituelle<br />
Waschung vorzunehmen, nach diesem erfrischenden Bad<br />
mich wie ein Moslem niederzuwerfen und ALLAH den<br />
Erhabenen anzubeten.<br />
Emil Ludwig, deutscher Schriftsteller und Denker. 1881 - 1948<br />
36
M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />
Das Kreuz mit dem Kopftuch!!<br />
Ein bizarres Bild das da durch die Welt ging. Der Groß-<br />
Scheich der ägyptischen Al-Azhar-Universität Sayyid Tantawi<br />
mit dem Innenminister der Grande Nation (Frankreich)<br />
und Hüter der Laizität, Nicolas Sarkozy auf einer gemeinsamen<br />
Pressekonferenz in Kairo. Letzterer auf der Suche nach<br />
Unterstützung für das Vorhaben, per Gesetz das Tragen von<br />
Kopftüchern in französischen Schulen zu verbieten. Man<br />
höre und staune, der Vertreter der französischen Regierung<br />
lässt eine Gesetzesvorlage von einer "anerkannten" geistigen<br />
Autorität der islamischen Welt auf Konformität mit den islamischen<br />
Quellen überprüfen. Und als ob dies nicht schon genug<br />
Grund zur Verwunderung gäbe, erhält Herr Sarkozy vom<br />
Groß-Scheich auch noch grünes Licht für sein Vorhaben. Tantawi<br />
sagte, dass es zwar die Pflicht von muslimischen Frauen<br />
wäre, ein Kopftuch zu tragen, nicht-muslimische Staaten könnten<br />
jedoch jedes Gesetz beschließen, das sie wollten.<br />
Wo soll man da Anfangen. Soll man zunächst der Frage<br />
nachgehen, warum Herr Sarkozy nicht mit den französischen<br />
Muslimen und ihrer legitimen Vertretung über die Angelegenheit<br />
diskutiert und stattdessen im "Ausland" nach Lösungen<br />
für ein vermeintliches Problem sucht. War es doch<br />
der französiche Innenminister der die Muslime in Frankreich<br />
geradezu gezwungen hat, den "Französichen Rat der Muslime"<br />
zu gründen. Nachdem dieser aber eine andere Meinung<br />
als der Innenminister bekundet hat, wird er in der Diskussion<br />
ignoriert. Eine bewährte Taktik.<br />
Oder soll man sich über den Groß-Scheich auslassen, der<br />
scheinbar gar nichts vom Selbstverständnis der in Europa<br />
lebenden Muslime versteht. Denn wir empfinden uns nicht als<br />
schutzbedürftige Minderheit, die sich mit jeder Entscheidung<br />
der "Schutzmacht" abzufinden hat. Wir sind zwar Angehörige<br />
einer Minderheit in den Ländern in denen wir in Europa<br />
leben, aber vor allen Dingen sind wir gleichwertige Mitbürger<br />
der Gesellschaft und formulieren aus diesem Selbstverständnis<br />
unsere Forderungen an Staat und Gesellschaft.<br />
Für beide Fragen gilt, dass wir Muslime uns vorbehalten<br />
unsere Angelegenheiten in Europa selbst, gemäß unserem<br />
Verständnis der islamischen Quellen zu regeln und umzusetzen.<br />
Unsere Ansprechpartner fordern wir auf, Lösungen für<br />
gesellschaftliche Probleme mit uns zu erarbeiten und nicht<br />
ständig auf die Praxis islamischer Staaten für die Lösung selbiger<br />
zu verweisen.<br />
37<br />
Die Frage der man aber eigentlich nachgehen sollte ist,<br />
warum jemand überhaupt auf die Idee kommt, das Tragen<br />
von Kopftüchern zu verbieten. Denn inzwischen unstrittig ist<br />
wohl die Tatsache, dass es sich beim Tragen des Kopftuches<br />
um eine religiöse Verpflichtung für eine muslimische Frau<br />
handelt, d.h. entscheidet sich eine muslimische Frau aus<br />
Glaubensgründen ihren Kopf zu bedecken, nimmt sie ein<br />
fundamentales Grundrecht in Anspruch.<br />
Das ist der Inhalt aller Rechtsgutachten von Ankara bis<br />
Kairo und auch die Position europäischer Spitzenverbände<br />
der Muslime. Unterschiedlich beurteilt wird die Rolle des<br />
Staates. Während z.B. der Präsident der staatlichen Anstalt<br />
für religiöse Angelegenheiten in Ankara oder eben der Groß-<br />
Scheich der Al-Azhar Universität der staatlichen Autorität<br />
das Recht zusprechen mit gesetzlichen Regelungen Religion<br />
zu reglementieren, verwahren sich die europäischen Muslime<br />
vor einer wie auch immer gearteten Einflussnahme des<br />
Staates auf das religiöse Leben. Eine geradezu lupenreine<br />
europäische Haltung. Und diese ist auch gut so.<br />
Noch einmal zur Verdeutlichung: Muslime berufen sich<br />
auf ihre verfassungsmäßig garantierten Grundrechte und<br />
erwarten vom Staat die Gleichbehandlung aller Glaubensgemeinschaften.<br />
Und spätestens jetzt müsste jedem dämmern,<br />
dass die Diskussion um das Kopftuch nicht nur die Muslime,<br />
sondern alle Menschen angeht. Will man tatsächlich tatenlos<br />
zusehen, wenn Grundrechte von Menschen eingeschränkt<br />
werden, weil sie einer vermeintlich "fremden" Religion zugehören.<br />
Menschen die mit ihrer Verschiedenheit fester<br />
Bestandteil der Gemeinschaft geworden sind und zumeist<br />
schon die Staatsbürgerschaften ihrer ursprünglichen "Gastgeber"<br />
angenommen haben. Wer heute versucht Muslimen<br />
Grundrechte abzusprechen, wird morgen vor anderen<br />
Einschränkungen nicht zurückschrecken. Es geht also darum<br />
unsere Verfassungen zu schützen. Entsprechend ist jeder aufgerufen<br />
für den Schutz dieser, wenn nötig, auf die Strasse zu<br />
gehen. Und wenn noch so oft behauptet wird, dass<br />
Menschen, die sich in diesen Fragen mit den Muslimen<br />
soidarisieren "blauäugig" sind und sich vor den Karren von<br />
"Extremisten" spannen lassen, haben doch genau diese<br />
Menschen den eigentlichen Kern der Diskussion erkannt:<br />
Menschenrechte sind nicht verhandelbar!!<br />
• O¤uz ÜÇÜNCÜ
KUR’AN-I KER‹M VE<br />
TÜRKÇE MEAL‹ VCD’S‹<br />
YAS‹N, TEBAREKE VE KISA SURELER<br />
‹SLAM B‹L‹M VE TEKNOLOJ‹ TAR‹H‹ KONULU<br />
2004 YILI AJANDASI<br />
‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl<br />
Boschstr. 61-65 • D-50171 Kerpen<br />
Tel: 02237 / 656-292 • Fax: 02237 / 656 319<br />
www.igmg.de • e-mail: mitglied@igmg.de<br />
Daha fazla hizmet için, daha da büyümek ve güçlenmek<br />
zorunday›z. Bunun için sizleri IGMG’ye üye<br />
olmaya, üye iseniz yeni bir üye bulmaya davet ediyoruz.<br />
Üye kay›t formu için telefon etmeniz yeterlidir.<br />
Tel: +49 22 37 656 292
Onlar bekliyor Siz veriyorsunuz Biz ulaflt›r›yoruz<br />
‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl’ün Kurban Kampanyas›, her y›l oldu¤u gibi bu y›l da baflar› ile<br />
sürüyor. Avrupa’daki müslümanlar›n, ‹slam dünyas›ndaki ihtiyaç sahibi müslümanlar için kurbanlar›n›<br />
tasadduk etti¤i bu kampanyaya kat›lman›z› bekliyoruz. 2003 y›l›ndaki Kurban Kampanyam›zda<br />
IGMG KURBAN<br />
KOM‹SYONU<br />
Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen<br />
Tel: 02237/656505 · Fax: 02237/656 509<br />
www.igmg.de · E-Mail: kurban@igmg.de<br />
23 bin 707 Kurban ba¤›fl› yap›ld›, 26 bin 86 Kurban›n kesim ve da¤›t›m›<br />
görevlilerimiz taraf›ndan, 55 ülke ve bölgede gerçeklefltirildi.<br />
HESAP NUMARASI:<br />
‹SLAM TOPLUMU M‹LLÎ GÖRÜfi<br />
SEB BANK AG-KÖLN<br />
Konto Nr.: 162 888 56 04<br />
BLZ: 370 101 11<br />
Verwendungszweck: Kurban<br />
KURBAN BEDEL‹ 100,- z<br />
(Kevser<br />
Sûresi: 2)
YIL/JAHRGANG: 10 • SAYI/NR.: 109 • OCAK / JANUAR 2004