19.09.2015 Views

Millî Görüfl&PERSPEKTIVE

Milli Gır s Ocak 2004 - IGMG

Milli Gır s Ocak 2004 - IGMG

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

KURBAN BAYRAMI ....<br />

Selamlar›n en güzeli ile...<br />

Ramazan, y›lbafl›... Derken, geldi Kurban<br />

Bayram›. Hepinizin Kurban Bayram›n› tebrik ediyor,<br />

Allah’›n raz› oldu¤u bir hayat sürmenizi diliyoruz.<br />

Kurban Bayram›’na, bundan önceki bayramlarda<br />

oldu¤u gibi, yine, hüzünle giriyoruz.<br />

Sevgi, mutluluk ve sevinç ad›na bir fleylerin<br />

yap›labildi¤i ve yap›lmas› gerekti¤i bu dünyada,<br />

‹slâm dünyas›na bir göz att›¤›m›zda, kan ve göz<br />

yafl›n› görüyoruz.<br />

Savafl, iflgal, terör, bask›... Ve’l has›l›: zulüm...<br />

Ayr›ca, ‹ran’›n Bem kentinde oldu¤u gibi tabiî afetler<br />

de yine üzüntümüzü art›r›yor. ‹nsanlar birbirine<br />

güvenmez olmufl. Kan kardeflli¤inden daha ileri<br />

olmas› gereken ‹slâm kardeflli¤i unutulmufl, art›k bu<br />

kardeflli¤in bir anlam› kalmam›fl gibi...<br />

‹flte burada IGMG Kurban Kampanyas› önemli<br />

bir görev ifa ediyor.<br />

Unutulan kardeflli¤in yeniden tesis ve temininin<br />

yan› s›ra, mazlum ve ma¤durlar›n yan›nda<br />

oldu¤umuzu bir kez daha vurgulamak için bu organizeyi<br />

yap›yoruz. Allah r›zas› için yap›lan Kurban ibadetini<br />

ayr›ca, yine O’nun r›zas› istikametinde uzaklarda<br />

yaflayan kardefllerin uhuvvetinin geliflmesine<br />

vesile k›lmak olan bu kampanya, gerçekten de ölçülemez<br />

bir de¤ere sahip.<br />

Allah niyetlerinizi kabul etsin. Bar›fl ve huzur<br />

dolu bir dünya niyaz›yla...<br />

Allah'a emanet olunuz!<br />

BU SAYIDA...<br />

IGMG Genel Baflkan› Yavuz Çelik Karahan’›n<br />

Kurban Bayram› Mesaj› - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 2<br />

Kurban Kampanyas› 2004 - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 3<br />

IGMG Kurban Kampanyas› sürüyor - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 4<br />

Kurban ilmihali ve<br />

Kurban Kampanyas› Sefer AHMEDO⁄LU - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 5<br />

‹ran’da deprem: Tarihî Bem kenti yerle bir oldu - - - - - - - - - - - - - - - - - 6<br />

Bem’in Cânlar› gitti Selahaddin ÇAKIRG‹L - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 7<br />

Baflörtüsü, Diyalog, Entegrasyon Abdurrahman Dizman - - - - -8-9<br />

Laik Fransa, Tantavî’nin iznine güveniyor - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -10<br />

Chirac’›n baflörtüsü karar›<br />

müslümanlar› rencide ediyor Dr. Ahmet BAKCAN - - - - - - - - - - -11<br />

Ve... Erbakan’a tam siyaset yasag› getirdiler - - - - - - - - - - - - 12-13<br />

Viyana’da Asr-› Saadet ve Kur’an ziyafeti vard› - - - - - - - - - - - - - - - - - 14<br />

Freiburg Gençlik’te görev de¤iflimi - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 15<br />

Y›lbafl› tatilini kurslarda de¤erlendirdiler - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 16<br />

Hatemî: Demokrasi ‹slâmla uyumlu olabilir - - - - - - - - - - - - -18-20<br />

St. Matthäus protestan kilisesi, camiyi ziyaret etti - - - - - - - - - -21<br />

Resulullah›n ahlak› Mustafa MOLLAO⁄LU - - - - - - - - - - - - - - -22-23<br />

Her Y›lbafl› yeni bir bafllang›ç M. Hulusi ÜNYE - - - - - - - - - - - -24-26<br />

Wozu dialog... Abdulgani Engin KARAHAN - - - - - - - - - - - - - -28-29<br />

Die Feindseligkeit bleibt, was wechselt, sind die Ziele - - - - - - - - -30<br />

EKD-Ratsprâsident Huber:<br />

Kopftuch ist Erfindung der iranischen Revolution - - - - - - - - - - - - -31<br />

Grenzt Schröder Islam aus? - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -31<br />

Tantawi steckt Rüffel für Alleingang ein - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -32<br />

Französischen Christen gegen Kopftuchverbot - - - - - - - - - - - - - - - -32<br />

Auch Bayern will gesetz gegen Kopftuch - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -33<br />

Bayrisches Kopftuchgesetz ist<br />

eine unverhohlene Diskriminierung der Muslime - - - - - - - - - - - - - -33<br />

Feindbilder sind Spiegelbilder seines Selbt - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -35<br />

Die islamische Kultur - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -36<br />

Das Kreuz mit dem KopftuchO¤uz ÜÇÜNCÜ - - - - - - - - - - - - -37<br />

<strong>Millî</strong> Görüfl&<strong>PERSPEKTIVE</strong><br />

IGMG AYLIK YAYIN ORGANI<br />

http://www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de<br />

OCAK / JANUAR 2004<br />

Y›l/Jg.: 10, Say›/Nr.: 109<br />

Herausgeber:<br />

• Islamische Gemeinschaft <strong>Millî</strong> Görüfl - IGMG<br />

Genel Yay›n Yönetmeni (Chef Redakteur):<br />

• Ali BOZKURT<br />

Yay›n Kurulu: (Redaktion):<br />

• O¤uz ÜÇÜNCÜ<br />

• Abdurrahman D‹ZMAN<br />

D‹ZG‹-LAYOUT: M‹LLÎ GÖRÜfi BASKI (Druck): YAVUZSÖHNE-DUISBURG<br />

Yay›nlanan makale ve fikir yaz›lar›n›n<br />

sorumluluklar› yazarlar›na aittir.<br />

Die in der Zeitschrift veröffentlichten<br />

Meinungen binden die Autoren, nicht die IGMG.<br />

Adres:<br />

<strong>Millî</strong> Görüfl Dergisi<br />

Boschstr. 61-65,<br />

D- 50171 Kerpen<br />

Tel.: 02237/ 656-0<br />

Fax: 02237/ 656 555<br />

‹lan ve Reklam Al›n›r.<br />

IGMG Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir.<br />

Y›ll›k abone ücreti: 59,-EURO<br />

Jahresabonnement: 59,-EURO<br />

SEB-AG Köln.<br />

Kontonr.: 162 888 56 00 BLZ 370 101 11


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

IGMG Genel Baflkan› Yavuz Çelik Karahan’›n<br />

Kurban Bayram› Mesaj›<br />

Müslümanlar›n iki önemli bayramlar›ndan birine daha ulaflm›fl bulunuyoruz. Tüm<br />

mensuplar›m›z›n ve ‹slam Alemi’nin Kurban Bayram›n› tebrik ediyor, insanl›k için hay›r,<br />

bar›fl ve berekete vesile olmas›n› Allah Teala’dan niyaz ediyorum.<br />

‹nsanl›¤›n büyük önderlerinden, 4000 y›ll›k destan Hz. Ibrahim’in (as) büyük sünnetini<br />

yerine getirmenin heyecan›n› yafl›yoruz. Allah ile kul aras›na girebilecek bütün engellerin<br />

yokedilme provas› olan ‚yak›nlaflma‘ bayram›n› idrak ediyoruz.<br />

‹manli gönülleri Allah’a yaklaflt›ran ve kulluk için flükran niflanesi olan bir ibadettir<br />

kurban. Kurban kesmek hicretin ikinci y›l›nda emredilmifltir. fiartlar›n› tafl›yan müslümanlar<br />

bu ibadeti yerine getirirler.<br />

Yüce Rabbimiz Kevser Suresi’nde "O halde Rabbin için namaz k›l, kurban kes,"<br />

buyurmufltur. Peygamberimiz (as) de bu emre uyarak kurban kesmis, bizim de kurban<br />

kesmemizi istemifltir.<br />

Müslümanlar olarak bizler, Allah’›n bize verdigi say›s›z nimetlerin flükrünü ifa etmek<br />

için ve as›l Rabbimizin r›zas›n› kazanmak niyetiyle kurban kesmekkteyiz. Samimi bir<br />

niyetle ve Allah r›zas› için kesilmeyen kurban›n faydas› yoktur.<br />

Yüce Rabbimiz flöyle buyrmaktad›r:<br />

"fiüphesiz kurbanlar›n ne etleri ne kanlar› Allah’a ulafl›r..Lakin, sizin takvan›z Allah’a<br />

ulafl›r. ‹flte kurbanl›klar› bu flekilde sizin emrinize boyun e¤dirdik ki, size dogru yolu gösterdi¤i<br />

için Allah’› tekbir getirerek yüceltiniz. Ey Rasülüm, ihlasla güzel ifller yapanlara<br />

(cenneti) müjdele." (Hacc: 37)<br />

Kurban Bayram› asla et ve deri bayram› de¤ildir; kurbanin hedefi Allah’a yaklasmak,<br />

Allah ile kul aras›na girebilecek engelleri yok etmeye çal›flmak, takva’ya erismek; dikkatli<br />

bir hayat yaflayan kul olabilmektir.<br />

Mü’min; "Benim namaz›m, ibadetim, hayat›m ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah<br />

içindir." (En’am 162) bilincine ancak yüksek bir fedakarl›k anlay›fl›yla davranabilirse,<br />

kullu¤un zirvesine ulaflabilir.Bu zirveye ç›kabilmek için de sahip oldugunu zannetti¤i,<br />

asl›nda Allah’›n kendisine lutfuyla verdi¤i maddî ve manevî imkanlar› bu bilinçle kullanabilmekle<br />

olur.<br />

Rabbimize sonsuz hamd olsun ki,Avrupa’da yaflayan müslümanlar olarak<br />

teflkilat›m›z›n organize etti¤i Kurban Kampanyas› ile geçen y›l yaklafl›k 55 ülke ve bölgede<br />

mazlum ve ma¤dur insana 25 bin civarinda kurban gönderebildik. Ad›n› bile duymad›¤›m›z<br />

ülkelere samimi niyetle bu y›l da gönderece¤imiz kurbanlar›m›zla inflallah hem<br />

peygamberimizin "insanlar›n hay›rl›s› olma” müjdesine hem de ümmet bilincini canl›<br />

tutma hedefine ulaflabiliriz. Her zaman hat›rda tutulmal›d›r ki; cemaat olarak hareket<br />

etmede rahmet ve bereket vard›r. Ayr›ca bu y›l, gerçekten s›k›nt›lar içinde olan hem anavatan›m›zda,<br />

hem ‹ran Depreminde ma¤dur kalm›fl depremzedelere, hem de di¤er ma¤dur<br />

ve mazlum insanlara bir nebze de olsa kurbanlar›m›zla yard›mc› olabilirsek bu hepimiz<br />

için büyük bir mutluluktur. Ne mutlu insanlik önderleri Hz. Ibrahim (as) ve Hz.<br />

Muhammed (as) peflinden giden, hayat› ve ölümü Allah için olan fedakâr insanlara...<br />

Kurban Bayram›n›z› tekrar tebrik ediyor, Cenab-› Hakk’tan tüm insanl›k için sa¤l›k,<br />

mutluluk, bar›fl ve bereket diliyoruz.<br />

2


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Kurban Kampanyas› 2004<br />

‹flte kurban yaklafl›yor.<br />

Hz. ‹brahim "Rabb’in için kurban kes” emrini alal›, ‹smail boynunu b›ça¤a uzatal› kaç y›l oldu?<br />

Adanm›fll›¤›n, teslim oluflun, emre r›za göstermenin en güzel örne¤i de¤il mi kurban olmak?<br />

Binlerce y›ld›r, bu adanm›fll›¤›, bu teslimiyeti anmak için, "Rabb’e yaklaflmak için” kurban kesiyoruz.<br />

Kesti¤imiz kurbanlar›n ne kanlar›, ne de etleri Allah’a ulafl›yor. O’na ulaflan sadece yapt›klar›m›z, iyi niyetimiz,<br />

amellerimiz. Bunun için önemli kurban. Bunun için vazgeçilmez.<br />

Kurban, ayn› zamanda müthifl bir dayan›flma. Evine bir y›l boyunca et girmeyen milyonlarca Müslüman’›n<br />

unutulmad›klar›n›, yaln›z olmad›klar›n›, ma¤duriyetleriyle bafl bafla kalmayacaklar›n› bir kez daha<br />

göstermenin en güzel yolu.<br />

fiimdi düflünün; Filistin’den Çeçenistan’a, Habeflistan’dan Irak’a, Afganistan’dan Makedonya’ya, Keflmir’den<br />

Bosna’ya, Türkiye’den Somali’ye; Burma’dan Sierra Leone’ye savafl yüzünden, tabi afetler yüzünden,<br />

ekonomik zorluklar yüzünden kaç milyon insan var, kurban bayram›n› bekleyen?<br />

Süte hasret gül yüzlü bebelerin, çilekefl annelerin, gözyafl› döken çocuklar›n, ekmek kuyru¤unda sabahlayanlar›n,<br />

y›llarca yeni bir elbise giymemifllerin, evi yak›lanlar›n, kardefli kurflunlananlar›n, kamplarda<br />

yaflamaya mecbur edilenlerin, kurakl›kla bafla ç›kamayanlar›n co¤rafyas› co¤rafyam›z. Ac›n›n ve ma¤duriyetin<br />

co¤rafyas›. Ama ayn› zamanda, bitmeyen bir umudun, diri kalan bir mücadelenin co¤rafyas›<br />

da... Çünkü Filistin’de inleyen, Türkistan’da kanl› gözyafl› döken, Irak’ta iflgal yüzünden mahzun kalan,<br />

Türkiye’de y›llard›r ifl arayan, Çeçenistan’da kamp›n orta yerindeki ateflle ›s›nmaya çal›flan biri, herhangi<br />

biri, bilmektedir ki adlar›n›, milliyetlerini, dillerini bilmese de kardeflleri var. Kardeflleri var ve onun derdiyle<br />

dertleniyor. Kardeflleri var ve biliyor, kurban keserken, kendisini asla unutmayacaklar. Çünkü biz<br />

<strong>Millî</strong> Görüflçüyüz!<br />

Çünkü dün unutmad›lar. Türkiye’de, Afganistan’da, Keflmir’de kurban bayramlar›n› büyük bir dayan›flma<br />

gününe, bir flenli¤e çevirdiler.<br />

Çünkü, müslüman olmak, bunu gerektirir. Kendinden baflkas›n›, kardefllerini, tüm insanl›¤›, tüm ‹slam<br />

Alemini, fert fert her insan› düflünmeyi, tüm dünyan›n derdiyle dertlenmeyi düflünür müslüman.<br />

Dünyan›n, ‹slam Aleminin ya da Türkiye’nin neresinde olursa olsun, mazlum, ma¤dur, ihtiyaç sahibi,<br />

düflkün, özgürlükleri engellenmifl, yar›nlar› karart›lm›fl, umutlar› tüketilmifl her insandan, ister zenci ister<br />

beyaz, ister erkek ister kad›n, ister çocuk ister yafll›, her bir insan tekinden sorumluyuz.<br />

Bir ferdin kurtuluflunun dünyan›n kurtuluflu kadar önemli oldu¤unu, bayramda sofras›na et girmeyen<br />

bir insana bir lokma et, kocaman bir tebessüm ulaflt›rman›n tüm dünyay› mutlulu¤a bo¤mak kadar önemli<br />

oldu¤unu biliriz.<br />

Bu bilinçle, bu inançla sar›l›r›z ifllerimize.<br />

Bu kurbanda da, her kurbanda oldu¤u gibi, yüzleri güldürmek, ac›lar› paylaflmak, dertleri azaltmak,<br />

sevinçleri ço¤altmak için gayret edece¤iz.<br />

Tüm ‹slam Aleminin derdi bizim derdimiz, tüm insanl›¤›n sorunlar› bizim sorunlar›m›z.<br />

Rabb’imiz için, tertemiz gelece¤imiz için, yüzü gülecek çocuklar›m›z, karn› doyacak insanlar›m›z için<br />

kurban keselim.<br />

Hz. ‹brahim’i ve Hz. ‹smail’i anarak kurban keselim.<br />

Açl›ktan karn›na tafl bast›ran alemlerin Sultan› Peygamberimizi, yeme¤ini üç akflam üst üste fakir birine<br />

veren temiz ve pak Fat›ma’y› akl›m›zdan ç›karmadan kurban keselim.<br />

3


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

IGMG Kurban Kampanyas› sürüyor<br />

Kurban Kesim ve Da¤›t›m görevlileri ilgili ülke ve bölgelere hareket ediyor<br />

‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl’ün Avrupa çap›nda<br />

düzenledi¤i Kurban Kampanyas› devam ediyor.<br />

Dünyan›n pek çok bölgesinde, ihtiyaç sahibi,<br />

ma¤dur ve mazlum müslümanlara da¤›t›lmak üzere<br />

organize edilen kamanya için çok say›da insan görev<br />

yap›yor.<br />

Kampanya’n›n organize haz›rl›klar› da tamamland›.<br />

Kurbanlar›n kesilece¤i bölgelerdeki, kesim ve da¤›t›m<br />

haz›rl›klar› ile bu çal›flmalar› yürütecek kifliler belirlendi.<br />

Görevlilerin bir k›sm› Kurban Bayram›na 10 gün<br />

kala bölgelerine ulaflm›fl olacak. Dierleri de bayram<br />

öncesinde görev yerlerinde olacaklar.<br />

55 ülke ve bölgede Kurbanlar›n kesimi ve da¤›t›m›<br />

için görevlendirilen kifliler IGMG Genel merkez’inde<br />

yap›lan bir toplant›da bir araya geldi. Bu görevlilere,<br />

ilgili ülke veya bölge hakk›nda bilgi verildi.<br />

Kurban kesim ve da¤›t›m görevlileri aras›nda daha<br />

önce de görevli olarak giden kardefllerimiz, Kurban<br />

kesim ve da¤›t›m›n›n nas›l organize edilece¤i konusunda<br />

tecrübelerini aktar›rken, bu kurban organizesinin<br />

sadece bir kurban eti da¤›t›m› fleklinde düflünülmemezi<br />

gerekti¤ine de vurgu yapt›lar.<br />

IGMG Genel Merkezi’nde Kurban Kampanya’s›ndan<br />

sorumlu ‹brahim Yüksel de toplant›da ayn› konuya<br />

de¤indi. Yüksel flöyle dedi: "‹slam’›n bu güzel ibadeti ile,<br />

insanlar aras›ndaki kardefllik ba¤lar› ve dayan›flma duygular›m›z›n<br />

artmas›na katk›da bulunuyoruz. Teflkilat›m›z bu<br />

güzel hizmetlere öncülük ediyor, insan›m›z da bu hay›rl›<br />

ibadete severek kat›l›yor. Böylece, sosyal amaçl› bu ibadet<br />

hikmetine uygun bir flekilde yerine getirilmifl oluyor.”<br />

IGMG Genel Baflkan Yard›mc›s›, ‹rflad ve Tan›tma<br />

Baflkan› Ali Bozkurt ise, Kurban’›n, hali vakti yerinde olan<br />

müslümanlar›n Kurban Bayram›nda, Allah Teala’ya<br />

yak›nlaflmak niyyeti ve maksad›yla yapalan sosyal amaçl›<br />

bir ibadet oldu¤una vurgu yapt›. Bozkurt, flöyle dedi:<br />

“Avrupa’da yaflayan ve gelir durumu müsait müslümanlar›n,<br />

bu ibadeti muhtac durumda olan insanlarla<br />

dayan›flmas› son derece takdire de¤er bir hizmettir. Bizler,<br />

IGMG olarak bu ibadetin gayesine daha uygun bir flekilde<br />

yerine getirebilmeleri için kardefllerimize yard›mc› oluyoruz.<br />

Kurban bedellerini bize emanet edenlerin kurban<br />

bedellerini yapt›¤›m›z organize ile muhtaç ve ma¤durlara<br />

ulaflt›r›yor ve kurbanl›klar›n sa¤l›kl› ve güvenli bir flekilde<br />

kesilmesini sa¤l›yoruz.”<br />

4


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Kurban ilmihali<br />

ve<br />

<strong>Millî</strong> Görüfl<br />

Kurban<br />

Kampanyas›<br />

çi bir yafl›nda veya alt› ay› geçmifl annesi<br />

gibi semiz olursa kurban olabilir.<br />

Deve en az 5 yafl›n› , s›¤›r da en az<br />

iki yafl›n› bitirmifl olmas› laz›md›r. Ama<br />

hastal›k veya zor durumda kal›nd›¤›nda<br />

bir yafl›ndan yukar› s›¤›rlar da kurban<br />

edilebilinir. Bu da Mücafli’den rivayet<br />

edilen hadise, Evzaî ve ‹mam-› Ataî’nin<br />

ictihad›na göredir. (Neylül Evtar: 5 /<br />

114)<br />

Koyun, keçi her biri bir kifli ad›na<br />

kurban olur. Ama s›¤›r ve deve birden<br />

yediye kadar olabilir. Lakin her bir hisse<br />

kurban niyetiyle olmal›d›r. Adak kurban›<br />

kesenler, normal kurbana ortak hisse<br />

olabilirler. Çünkü bunlar›n her ikisi de<br />

ibadet niyetiyle kesiyorlar.<br />

Kurbanl›klar kör ve sakat olmayacakt›r.<br />

Ancak kuzu iken daha semiz olsun<br />

için kuyruklar› güdük yap›lan hayvanlar<br />

kurban kesilebilir.<br />

Kurban kesilme vakti, Bayram’›n 1.<br />

2. ve 3. günleridir. Bayram namaz›ndan<br />

sonra kesim bafllan›r. Geceleri de kesilebilinir.<br />

S›¤›rlara tabanca vurmadan, koyunlar›<br />

da floklamadan kesmek daha iyidir.<br />

Lakin hukukî sorun veya zorluk ç›kar da<br />

tabanca ve flok mecburiyeti varsa önce<br />

tabanca ve floklama daha sonra da kesim<br />

yap›l›rsa bu da caizdir. Ama her yer<br />

de makina kullanarak yat›rmak ve tabancas›z<br />

kesim yapmak malî ve hukuki<br />

yönden mümkündür. Bu hukukî hakk›-<br />

m›z› da kullanmaya gayret götermeliyiz.<br />

Tabiî burada, Allah’›n ad›n›n an›lmas›-<br />

n›n unutulamas› gerekir.<br />

Kurban, besmele çekilerek ve hayva-<br />

5<br />

Bir Kurban bayram›na daha eriyoruz<br />

sevgili kardefllerim. Ne güzel fley sevinmek,<br />

sevdirilmek, fakirlerle beraber olmak;<br />

ümmetin derdiyle dertlenmek...<br />

Rivayet odur ki, Yavuz Selim Han,<br />

bir gün maiyetine “ah ramazan gelse de<br />

bir baklava yesek” demifller. Yan›ndakiler,<br />

“Ramazan› beklemeyelim hemen getirelim<br />

hünkar›m” diye at›l›nca, o kaca<br />

padiflah söyle demifl, “evet her zaman<br />

baklava yenir amma Ramazanda fakirlerle<br />

beraber yemek gerçekten hofluma<br />

gidiyor.”<br />

Biz de Avrupa’da her gün et görüyoruz.<br />

Ama fakirlerle beraber Kurban’da<br />

yedi¤imiz veya yedirdi¤imiz esas Kurban<br />

eti iflte lezzeti o zaman geliyor...<br />

Kurban, yüce Allah’a yak›nlaflmak<br />

için yap›lan malî bir ibadettir. Müslüman,<br />

nefsinden bedel olarak Allah’a<br />

adad›¤› bir hayvan› kesiyor.<br />

Kurban kesmek, hür, muk›m ve<br />

müslüman zenginlere, bayram namaz›<br />

gibi vacib bir ibadettir. Kitap sünnet ve<br />

icma ile sabittir. (Büyük ‹slam ‹lmihali,<br />

S: 390)<br />

Kurban ve Bayram namaz› ikisi de<br />

vacib bir ibadet olmas›na ra¤men biri di-<br />

¤eri yerine geçmez. Her ikisini de ayr›<br />

ayr› yerine getirmekten sorumluyuz.<br />

Ayan› flekilde, Kurban yerine sadaka da<br />

geçerli olmaz.<br />

‹mam-› Azam Ebu Hanife ve ‹mam-<br />

› Yusufa göre, âkil ve bulu¤ da flart olmad›¤›<br />

için zengin olan bir çocu¤un velisi<br />

onun mal›ndan Kurban keser.<br />

Vacib olan kurban görevi, Allah yolundaki<br />

bir fedakârl›¤›n niflanesidir. ‹nsanlar›n<br />

ihtiyaçlar› için yer yüzünde binlerce<br />

hayvan kesiliyor. Ama bundan paras›<br />

olanlar istifade edebiliyor. Lakin Allah<br />

için kesilen kurbandan ise fakir-zengin<br />

herkes sebebleniyor.<br />

Kurban›n meflrulu¤u bütün dinlerde<br />

mevcuttur. Ahlak› yönden, toplum menfaati<br />

bak›m›ndan ise binlerce hikmeti<br />

vard›r.<br />

Kurbanlar sadece koyun , keçi, deve,<br />

s›¤›r ve manda cinsinden kesilir. Bu<br />

cinsler Peygamberimizin hadisleriyle sabittir.<br />

Baflkalar›ndan olmaz. Koyun, kena<br />

zahmet vermeden müslüman bir kifli<br />

taraf›ndan kesilmelidir. Zor zamanlarda<br />

inançl› ehl-i kitap da kesebilir.<br />

Bir kaç kifli birbirinin kurban›n› kesseler,<br />

hepsinin kurban› yerine gelmifl<br />

olur. Çünkü kurbanlar›n hepsi de kurban<br />

niyetiyle kesilmistir.<br />

Kurban niyetiyle kesildikten sonra<br />

eti tart›larak al›nan kurbanlar da caizdir.<br />

Ancak , kurban kesen kifli derisinin bedelini<br />

ayr›ca sadaka verir.<br />

Arefe günü kurban olmaz. Hanefîlerce<br />

bir eve bir kurban yeterli olmaz. Her<br />

mükellefin ayr› ayr› kesmesi gerekir.<br />

As›l ihtiyac›ndan fazla, 880 Euro<br />

nakdî paraya sahip olan her müslümana<br />

kurban kesmek vacibtir.<br />

Han›mlar›n kurban kesmeleri caiz<br />

oldu¤u gibi bayram namazlar›na da gitmeleri<br />

daha uygun olur ve teflvik edilmelidir.<br />

Aziz kardefl !<br />

Kurbandan maksat Allah›n r›zas›n›<br />

kazanmakt›r. Bütün bu çal›flmalar da<br />

onun r›zas› içindir. Sen ümmetin ve tüm<br />

insanl›¤›n derdini yüklenmifl bir afl›ks›n<br />

ya, bu yeter bile...<br />

Hani, Adem aleyhisselam›n iki o¤lu<br />

kurban kesmifllerdi. Allah, birisininkini<br />

kabu etti di¤erinkini kabul etmedi. Kurban›<br />

kabul olunmayan Kabil sordu:<br />

“Allah seninkini kabul etti de benimkini<br />

niçin kabul etmedi.” “ Habil flöyle cevap<br />

verdi:<br />

“Allah sadece ve sadece kendi r›zas›<br />

için yap›lan› kabul eder.” (Maide, 27)<br />

fiunu da unutmam›z gerekir ki, <strong>Millî</strong><br />

Görüfl Kurban kampanyas›na kat›larak,<br />

kurbanlar›m›z› de¤erlendirmek mecburiyeti<br />

hissedelim. Ümmetin binbir çeflit<br />

ihtiyaç sahibi ile kardefl oldu¤umuzu ve<br />

onlar› unutmad›¤›m›z›, Allah r›zas› için<br />

de bunu yapt›¤›m›z› gösterelim. Geçen<br />

senelerde oldu¤u gibi, bu sene de, gelecek<br />

senelerde de.<br />

Rabbimiz sen kabul eyle ve sen bizden<br />

raz› ol.<br />

• Sefer AHMEDO⁄LU


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

‹randa deprem: Tarihî Bem kenti yerle bir oldu<br />

‹ran’›n güneydo¤usundaki Bem kentinde<br />

meydana gelen depremde 35 bin kifli<br />

hayat›n› kaybetti. Depremin üzerinden<br />

iki hafta geçtikten sonra da 1 kifli canl›<br />

olarak kurtar›labildi.<br />

6.5 büyüklü¤ündeki depremin ard›ndan<br />

Bem kenti yerle bir oldu.<br />

Ülkede meydana gelen çeflitli depremler<br />

dolay›s›yla d›fl dünyadan yard›m<br />

kabul etmeyen ‹ran, bu sefer ‹srail hariç<br />

tüm dünyadan yard›m kabul etti.<br />

Amerika Birleflik Devletleri de deprem<br />

dolay›s›yla yard›m gönderirken, ülkeye<br />

uygulad›¤› ambargoyu gevfletti,<br />

ancak bu ambargonun devam edece¤ini<br />

bildirdi.<br />

‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl de Avrupa’daki<br />

müslümanlar›n yard›mlar›n› ulaflt›rmak<br />

üzere Zeki Baflaran baflkanl›¤›ndaki<br />

bir heyeti bölgeye gönderdi. <strong>Millî</strong> Görüfl<br />

heyeti acil ihtiyaçlar›n giderilmesi için<br />

gönderilen yard›ma ilaveten ek yard›mlar›n<br />

devam edece¤ini bildirdi.<br />

‹ran, deprem facias›ndan sonra yard›m<br />

eli uzatan ülkelere teflekkür etti. D›fliflleri<br />

Bakanl›¤› depremzedelere yard›m<br />

amac›yla arama-kurtarma ile t›bbi ve g›da<br />

malzemesi gönderen bütün ülkelere teflekkür<br />

ederek, "Ancak facian›n büyüklü¤ü<br />

iç ve d›fl yard›mlar›n sürmesini<br />

gerektiriyor” dedi.<br />

200 bin kiflilik Bem kentinin<br />

yüzde 70’i y›k›ld›. Evlerin yüzde<br />

20 ila 30’u kullan›lamaz halde ve<br />

güvenli de¤il.<br />

‹ran kentin depreme dayan›kl›<br />

olarak yeniden infla edilece¤ini<br />

aç›klarken, kentten ayr›lan baz›<br />

ailelerin bir daha dönmek niyetinde<br />

olmad›klar› da bildiriliyor.<br />

Deprem dolay›s›yla salg›n<br />

hastal›klara karfl› da tedbirler al›-<br />

n›yor.<br />

12 SENEDE 17 B‹N 600<br />

KURBAN<br />

‹ran'da 1991'den bu yana<br />

meydana gelen 950'den fazla depremde<br />

17 bin 600 kifli öldü, 53 bin<br />

6<br />

300 kifli de yaraland›. Depremlerin çok<br />

büyük can kay›plar›na yol açt›¤› ‹ran'da<br />

Tahran'›n kuzeybat›s›ndaki Gazvin eyaletinin<br />

güneyinde bulunan Buin Zehra'da<br />

Eylül 1963'te meydana gelen, büyüklü¤ü<br />

7'den fazla olarak ölçülen depremde, 12<br />

binden fazla kifli ölmüfl ve 124 köy y›k›lm›flt›.<br />

‹ran'da son y›llar›n en büyük depremi,<br />

21 Haziran 1990'da kuzeybat›da Hazar<br />

Denizi k›y›s›ndaki Gilan eyaletinde meydana<br />

gelen 7.6 büyüklü¤ündeki sars›nt›yd›.<br />

Bu depremde, 50 bin kadar kifli ölmüfl,<br />

100 binden fazla kifli yaralanm›flt›.


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Bem’in cânlar› gitti;<br />

‘bademcan’› kald›,<br />

amma!<br />

7<br />

Birleflik Amerika’n›n<br />

California eyaletinde geçen<br />

hafta meydana gelen<br />

-Richter ölçe¤ine göre-,<br />

6,5 fliddetindeki depremin<br />

3 kiflinin ölümüne<br />

vesile olmas›n›n ard›ndan,<br />

ayn› fliddette bir<br />

depremin ‹ran’›n Pakistan<br />

s›n›r›na yak›n Kerman<br />

eyaletinin tarihî<br />

Bem flehrini 26 Aral›k sabah›, 20 saniyede neredeyse haritadan<br />

tamamen silivermesi ve 25-30 bin, belki daha fazla olaca¤› san›-<br />

lan korkunç bir can kayb› rakam›n›n ortaya ç›kmas›n›n dehfleti<br />

karfl›s›nda irkilmemek mümkün mü? Çünkü, 80 bin nüfuslu bu<br />

güzel, düzenli flehrin yüzde 90’› y›k›ld›..<br />

1978’in son günlerinde, yani, ‹slam ‹nk›lab› dalgalar›n›n darbeleri<br />

karfl›s›nda can çekiflmekte olan fiah Pehlevî’nin zulüm düzeninin<br />

son demlerindeki o büyük sosyal deprem esnas›nda, yine<br />

Kerman eyaletinde, 10’binden fazla insan›n can verdi¤i bir<br />

deprem meydana gelmiflti.. 1990 Haziran›’nda ise, ‹ran’›n Azerbaycan<br />

eyaletindeki bir di¤er deprem de, yaklafl›k 50 bin insan›<br />

yutmufltu..<br />

Bem, Erg-i Bem denilen ve geçmifli ikibin y›l öncelere uzanan<br />

görkemli kalesi ve bu kale etraf›nda, uzun zamand›r iskana<br />

aç›k olmayan ve turistik hedefler için ve film çekimlerinde bir tabiî-tarihî<br />

dekor olarak kullan›lan, surlar içindeki ve toprak evleriyle<br />

meflhur bir flehir.. Bem, hurma ve patl›can› ile meflhurdur<br />

ki, ‘Bademcan-› Bem, âfet nedâred..’ (Bem patl›can› harâb olmaz!)<br />

manâs›ndaki deyim, türkçedeki ‘ac› patl›can› k›ra¤› yakmaz..’<br />

deyimini hat›rlatacak flekilde; ‹ran halk›n›n günlük konuflma<br />

dilinde bir darb-› mesel olarak kullan›l›r.. fiimdi, Bem’in<br />

patl›canlar› yine yerinde; ama, yaz›k ki, onbinlerce can gitti..<br />

Çölün ortas›ndaki bir gül gibi güzel, yeflillik denizi olan Kerman<br />

ve Bem civar›nda, yaz›n, 40 dereceyi aflan s›cakl›k, k›fl›n<br />

(eksi) 30’lara düfler. Yani, tipik bir kara iklimi.. Bunun için de,<br />

evlerin duvar ve damlar›nda, s›cak ve so¤u¤u geçirmemekte çok<br />

etkili olan çamur s›va, kerpiç çokça kullan›l›yor. Ama, bu durum,<br />

felaket zamanlar›nda a¤›r bedeller ödetiyor..<br />

Mes’ele, sadece fakirlikle izah edilemiyecek kadar derin.. ‹nsan›n<br />

akl›n›, ça¤›n imkanlar›na göre kullanmas› mes’elesi de<br />

karfl›m›za ç›k›yor..<br />

Biliniyor ki, Japonya’dan Çin, Afganistan, Hindistan, ‹ran,<br />

Kafkaslar, Anadolu, Balkanlar, Ortado¤u, Akdeniz’in kuzey ve<br />

güneyinden taa Orta Amerika’ya kadar uzanan bir deprem kufla¤›<br />

bulunuyor, dünyada.. Nas›l ki, denizlerde tayfunlar, daha<br />

çok Kuzey Amerika’da oluyor veya atmosferdeki büyük kas›rgalar<br />

belli yörelerde meydana<br />

geliyorsa; yerküredeki<br />

depremler de daha çok bu<br />

kuflak üzerinde olup durmaktad›r,<br />

as›rlard›r..<br />

Türkiye de, henüz 4<br />

sene önce, Marmara bölgesinde,<br />

Richter ölçe¤ine<br />

göre 7,4 fliddetinde korkunç<br />

bir deprem felaketi<br />

yaflam›fl ve 20-30 bin kurban<br />

vermiflti..<br />

Japonya’da bazen 7,5 fliddetinde depremler oluyor; ölü say›s›<br />

neredeyse yok denecek kadar az oluyor. (10 y›l öncelerdeki‘Kobe<br />

Depremi’nde, bu flehrin yüzde 90’›n›n harâb oldu¤u ve<br />

5 binden fazla insan›n öldü¤ü de hat›rlanmal›..)<br />

fiimdi, Bem Depremi’ne bak›ld›¤›nda, ac›lar bir yana, bir<br />

medeniyet, bir dünya görüflü mes’elesiyle karfl› karfl›ya oldu¤umuzu<br />

bir daha görüyoruz..<br />

Baflka deprem kuflaklar›nda, akl›n› kullanan toplumlar, depremle<br />

birlikte yaflamay› kaç›n›lmaz bir ‘kader’ olarak görmekle<br />

birlikte, ona karfl› insan akl›n›n alabilece¤i her tedbire baflvurmay›<br />

temel fliar edinirken; hele de ‹slam dünyas›nda bir vurdumduymazl›¤›n,<br />

sonunda, bizim inanç sistemimizin bize verdi¤i<br />

bir ‘yanl›fl hayat telakkisi’ gibi anlafl›lmas› tablosu da ortaya<br />

ç›kmayacak m›d›r ve bu da, kendi inanç sistemimize kendi<br />

elimizle vurulmas›na vesile oldu¤umuz bir büyük bühtan olmayacak<br />

m›d›r?<br />

‘Bat›’da tesadüfen ölünür; Do¤u’da ise, tesadüfen yaflan›-<br />

l›r..’ diyenlerin do¤rulanmas› bizi düflündürmeli ve utand›rmal›<br />

de¤il midir?<br />

Aklî ve fler’î tedbirlere tevessül etmeden, tevekkül ve kader<br />

olarak gelifltirdi¤imiz ‘bekleyip görelim..’ fleklindeki ‘fatalist’ anlay›fl,<br />

bizim baflka medeniyetlerle karfl›laflmam›zda, yüzk›zart›c›<br />

bir tablo olmuyor mu?<br />

Do¤rudur ki, bu gibi beklenmedik âfetlerde can verenlerin<br />

ard›ndan, inanç sistemimizin bize verdi¤i bir direnme gücü var..<br />

Çünkü, ‘kadere iman’ eden insanlar, bu gibi felaketleri daha bir<br />

rahat atlat›yorlar ve hayat devam ediyor. Ama, acaba, bu tablolar<br />

gerçekten de kader midir; yoksa, insan›n kendi akl›n› kullanmay›p,<br />

ihmalini ‘kader’ diye geçifltirmesi mi sözkonusudur?<br />

Bu faciada can›n› veren o onbinlerce müslümana Allah rahmet<br />

eylesin.. Ac›, hepimizindir; bütün ‹slam dünyas›n›nd›r veya<br />

öyle olmal›d›r.. Ama, Türkiye televizyonlar›n›n yay›nlar›ndaki<br />

ibtizal, bu faciayla adeta alay ediyorcas›na, daha bir azg›nlaflmad›<br />

m›, yeni miladî y›lbafl›n›n yaklaflmas› bahanesiyle.<br />

• Selahaddin ÇAKIRG‹L


Yeni bir miladî y›la girdik. Yeni<br />

y›l›n, tüm insanl›k için bereket, sa¤l›k<br />

ve bar›fl içinde geçmesini diliyorum.Umar›z<br />

2004 y›l› insanl›k alemi<br />

için insanl›¤› onurunu yükselten de-<br />

¤erlerin geliflmesine vesile güzelliklerle<br />

dolu olur.<br />

Bizler halk›n›n ekseriyeti hristiyan<br />

olan topluluklarla birlikte yaflamaktay›z<br />

ve Hz. ‹sa Aleyhisselam, ortak<br />

inanç de¤erimizdir. Yani, her ne<br />

kadar itikaden önemli farkl›l›klar›m›z<br />

varsa da akraba dinlerin mensubuyuz. Bu cümleden olarak<br />

henüz geride b›rakt›¤›m›z Aral›k ay›nda, Hz. ‹sa (a.s.)’›n do-<br />

¤umu münasebetiyle h›ristiyanlar›n kutlad›klar› Noel Bayramlar›n›<br />

tebrik ediyorum. Biz müslümanlar için Kadir Gecemiz,<br />

Ramazan ve Kurban Bayramlar›m›z ne denli kutsal ise,<br />

Aral›k ay›n›n son günleri de hristiyanlar için ayn›d›r. Hristiyanl›k<br />

inanc›na göre bu günler, 2000 kusur y›l önce dünyay›<br />

flereflendiren Hz. ‹sa’n›n (Allah’›n selam› onun üzerine olsun)<br />

do¤um y›ldönümünün kutland›¤› günlerdir. O Hz. ‹sa ki, bizim<br />

de peygamberimizdir ve Hz. ‹sa’ya, dört büyük kitaptan<br />

biri olan ‹ncil vahyedilmifltir.<br />

2003 y›l›ndan 2004 y›l›na girerken biz müslümanlar, yaflad›¤›m›z<br />

bu ülkelerde, hiç te hofl olmayan tart›flmalarla karfl›<br />

karfl›yay›z. Y›llardan beri bu ülkelerde yaflayan müslüman<br />

az›nl›k, gere¤i gibi kabul görmedi. Diyalog çal›flmalar›na en<br />

aç›k bir dinî az›nl›k olmam›za ra¤men halen hoflgörüye mazhar<br />

olam›yorsak, daha bir gayret içinde ciddî çal›flmalar›n yap›lmas›<br />

icab etmektedir.<br />

Örne¤in, Almanya Anayasa Mahkemesinin Fereshta Ludin<br />

karar›ndan sonra baflörtüsü tart›flmalar› sürüyor. Baden-<br />

Würtenberg eyaletinden sonra Bayern Eyaleti de kanun ç›-<br />

kar›p yasak getirmek üzere harekete geçti. Bu yasaklama<br />

niyetlerinin hemen arkas›ndan konuya dair görüfller de dile<br />

getirilmeye baflland›. Anayasa Mahkemesi eski Baflkan› Jutta<br />

Limbach, Judischen Algemeine Wochenzeitung’a verdi¤i demeçte<br />

Müslüman ö¤retmenlere baflörtüsü yasa¤› konulmas›-<br />

na karfl› görüfl bildiriyor ve “Böyle bir yasak getirilmesi ancak<br />

köktendinci ak›mlar›n amaçlar›na hizmet eder”(Türkiye Gazetesi,10.12.03)<br />

görüflünü dile getiriyor. Bu görüfle paralel Alman<br />

toplumunun bir çok kesiminden baflörtüsüne destek gelmesi<br />

müslüman toplum taraf›ndan sevgi ve sempati ile kafl›-<br />

lan›yor. Nitekim geçti¤imiz ay, Federal Hükümetin Göç ve<br />

Uyum Dan›flman› Marielusie Beck’in önderli¤inde demokrasi<br />

ve insanhaklar›n› özümsemifl 70 civar›nda kad›n “baflörtüsüne<br />

yasal engel konulmamal›” içerikli bildiriye imza att›. Bu<br />

kararl› tav›r, müslümanlar›n aras›nda büyük bir memnuniyet<br />

meydana getirdi. Listede örne¤in, eski Meclis Baflkan›<br />

Prof.Dr. Rita Süssmund, eski Yabanc›lar Dan›flman› Lisolette<br />

Funke, Berlin eski Yabanc›lar Sorumlusu Prof.Dr. Barbara<br />

John, SPD ve Yefliller Milletvekilleri, Üniversite Ö¤retim<br />

M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Baflörtüsü,<br />

Diyalog,<br />

Entegrasyon<br />

8<br />

Üyeleri, Sanatç›lar, papazlar ve teologlar<br />

olmak üzere önemli bir çok flahsiyet<br />

bulunuyor.<br />

“Zorunlu Ba¤›ms›zlaflt›rma Yerine<br />

Dini Ço¤ulculuk” (Religiöse Vielfalt<br />

statt Zwangsemanzipation) slogan› ile<br />

yap›lan ça¤r›n›n bas›na duyurulmas›<br />

esnas›nda çok önemli mesajlar verildi.<br />

Marieluise Beck, “‹nanç sistemi olan<br />

‹slamiyetle, radikal fundamentalizm<br />

kavramlar› birbirine kar›flt›r›l›yor ve ne<br />

yaz›k ki ayn› anlamda kullan›l›yor. Bütün<br />

dinlere ayn› mesafede yaklaflmal›y›z. Baflörtüsüne karfl›<br />

tak›n›lan tavr› yad›rg›yorum. ‹nanc› gere¤i baflörtüsü takanlar›<br />

toplumdan d›fllamak yerine topluma ba¤lamal›y›z” dedi.<br />

Berlin Eski Yabanc›lar Sorumlusu Barbara John ise “Kimi<br />

gruplar kad›nlara baflörtüsü takmalar› için bask› yap›yor, biz<br />

ise bafllar›n› açmalar› için zorluyoruz. Bu iki tav›r da kabul<br />

edilemez” dedi.<br />

Bildiriye imza atanlardan biri olan Berlin Yahudi gazetesi<br />

redaktörü Elisa Klapheck ise yapt›¤› aç›klamada, bugün<br />

Almanya’da bafllat›lan tart›flmalar›n 19 Yüzy›lda Yahudilere<br />

karfl› bafllat›lan kampanyalar›n bir benzeri oldu-<br />

¤unu vurgulayarak, farkl› görüflte olan insanlara karfl› sergilenen<br />

agresif ve nefret duygular›n› k›nad›¤›n› söyleyerek,<br />

“Baz› projelerde beraber çal›flt›¤›m kiflilerin aras›nda<br />

hukuk fakültesini ve t›p fakültesini bitirmifl baflörtülü<br />

Müslüman bayanlar var. Bu insanlar gerek baflar›lar›yla,<br />

gerekse gelece¤e yönelik projeleri ile takdir edilecek kifliler.<br />

Bu durumda olan insanlar›, s›rf baflörtülü diye nas›l<br />

d›fllars›n›z. ‹stanbul’da meydana gelen Yahudilere yönelik<br />

terör eylemlerinin hemen ard›ndan gazetemizi aray›p baflsa¤l›¤›<br />

dileyen baflörtülü Müslümanlard›” dedi.<br />

Hayretle ve so¤ukkanl›l›kla izledi¤imiz bu tart›flmalar›n<br />

en garip olan yan›, itirazlar›n Almanlardan daha çok, baz›<br />

Türklerden gelmesidir. Bunlar bizim bildik “kahramanlar”.<br />

Bunlar›n önemli bir kesimi, bir flekilde baz› kamu kurulufllar›nda<br />

köfle bafl› tutan veya say›lar› bir elin parmaklar›n› geçmeyecek<br />

kadar kifli ile kurduklar› derneklerle kamuoyunu velveleye<br />

veren, üstüne üstlük kendilerini imtiyazl› gören kiflilerdir.<br />

Oldukça küçük bir az›nl›k olan bu “zümre”nin en belirgin<br />

özellikleri, Avrupa’daki Türk Toplumu ad›na kendilerini<br />

söz söylemeye yetkili görmeleridir. Oldukça garip bir durum<br />

da az›nl›k bir toplumun Alman Parlementosun’daki temsilcilerinden<br />

bir olan SPD’li Lale Akgün’ün ve Hürriyet Gazetesi’nin<br />

tutumudur. Hemen her gün Avrupa haber sayfas›nda<br />

baflörtüsü aleyhinde gönderilen mesajlar› yay›nlayaca¤›n› vaadeden<br />

Hürriyet, halk›, Federal Meclis Milletvekili Lale Akgün’e<br />

baflörtüsü karfl›t› tutumuna destek vermeye ça¤›rd›; telefon,<br />

fax ve e-mail vas›tas› ile gönderilen yasak taraftar› mesajlar›<br />

hergün gazetede yay›nlad›. ‹ki haftadan fazla bir zaman<br />

dilimin boyunca bütün Avrupa’dan sadece 150 kusur


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

tepki mesaj› göderildi. Gazete baflörtüsünü destekleyen mesajlar›n<br />

tamam›na yer vermedi; bundan dolay› yasa¤a karfl›<br />

olanlar, adeta, yasak taraftarlar›na göre az›nl›kta kald›. Kampanya,<br />

gerek Lale Akgün ve onun gibiler ve gerekse Hürriyet<br />

Gazetesi yöneticileri, bafllar›n› örten han›mlarla ayn› az›nl›k<br />

toplumun parças› olmalar›na ra¤men, baflörtülü veya türbanl›<br />

insan›m›z›n d›fllanmalar›na zemin haz›rlamakta ve ay›r›mc›l›¤a<br />

çanak tutmaktad›r. E¤er bu yapt›klar›, bir gafletten dolay›<br />

ise büyük bir hatad›r. E¤er gaflet de¤ilse kendi toplumlar›na<br />

karfl› bir kötülüktür.<br />

Müslümanlar olarak üzüntü verici di¤er bir durumsa, malesef<br />

Alman makamlar›n›n bu az›nl›k gruplara genellikle kulak<br />

vermesidir. Halbuki bunlar›n en belirgin vas›flar›, kendi<br />

toplumunun de¤erlerine yabanc› olufllar›d›r. Çünkü bu gibiler<br />

jakoben anlay›fl sahibidirler; bundan dolay› demokrasi ve<br />

insan haklar›n› özümsüyememifllerdir. Türk az›nl›¤›n›n kücük<br />

yüzdesini oluflturan bu kesim, köflelerini ve menfaatlerini<br />

kaybetme korkusundan dolay›, farkl› düflünenlere ve inananlara<br />

tahammül edemezler ve bundan dolay› düflmanca bir<br />

tav›rla farkl›l›klara gösteremezler. Yak›n Türkiye ve Avrupa<br />

tarihi buna flahittir.<br />

Bunlar demokrat m›?<br />

Ünlü ‹slam Hukuku bilgini Prof.Dr. Hayrettin Karaman,<br />

bu sahte demokratlar› bak›n›z nas›l teflhir ediyor: “Dinin münaf›klar›<br />

vard›r; inanmad›klar› halde inanm›fl gibi gözükür,<br />

dine ve dindarlara içeriden zarar vermeye çal›fl›rlar. ‹nançlar›<br />

oldu¤u halde yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete<br />

h›yanet etmek gibi münaf›klara mahsus davran›fllar› bulunan<br />

kimseler de “ahlak bak›m›ndan” münaf›klard›r, münaf›klara<br />

ait özellikler tafl›yorlard›r. Münaf›kl›k korkuya dayanabilece-<br />

¤i gibi menfaate de dayanabilir; iki yüzlülükle amac›na daha<br />

kolay ulaflabilece¤ini düflünen baz› kimseler bu yolu tercih<br />

ederler.<br />

Demokrasilerde korkuya dayal› münaf›kl›k, takiyye, ikiyüzlülük<br />

olmamal›, ama demokrasiler kamil do¤mad›klar›,<br />

bu ad› tafl›yan bask›c› rejimler de bulundu¤u için demokrasilerde<br />

de korkuya dayal› iki yüzlülük oluyor. Menfaate dayal›<br />

iki yüzlülük ise bir ahlak kusuru olarak her sistemde ve durumda<br />

bulunabiliyor.<br />

Demokrasi münaf›klar› al›flt›lar; kendileri gibi düflünmeyen<br />

ve yaflamayan insanlar› ikinci s›n›f vatandafl muamelesine<br />

tâbi tutuyorlar, kendilerinin yararland›¤› haklardan onlar›n<br />

da yararlanmas›n› engellemeye çal›fl›yorlar, bunu demokratik<br />

ilkelere göre yapamazlarsa “rejimle ilgili tehlike” kavram›na<br />

baflvuruyorlar, durumdan vazife, vazifeden hukuk (!),<br />

yaln›z kendilerine göre muteber olan hukuktan yarg› ç›kar›-<br />

yor, selahiyetsiz yarg›l›yor ve haks›z olarak infaz ediyorlar.„<br />

(Yeni fiafak, 2 Ocak 2004)<br />

Bilimsellikten nasibi olmayan bu kesimlere 3 Aral›k 2003<br />

tarihli Hürriyet’te yay›nlanan Fatih Altayl›’n›n ‘Türban sorunu<br />

gençleri radikal ‹slam’a itiyor’ bafll›kl› köfle yaz›s›n› bir kez<br />

daha okumalar›n› tavsiye ederiz. Bu yaz›s›nda Altayl›, yasakç›<br />

anlay›fllar›n, nas›l radikalizmi do¤uraca¤›na ve toplumsal<br />

gerilimleri art›raca¤›na dikkat çekmektedir.<br />

Olaya bilimsellikle bakan bir di¤er yaz› da 14 Aral›k 2003<br />

tarihli Radikal Gazetesinde yay›nland›. Radikal’de Nefle Düzel’le<br />

bir söylefli yapan Bo¤aziçi Üniversitesi ö¤retim üyesi<br />

Prof. Dr. Yeflim Arat’›n sözleri son derece dikkat çekici. fiöyle<br />

diyor say›n Arat: “Örtünen kad›n baflörtüsünün ‹slam’›n<br />

kural› oldu¤una inan›yor. Müslümanl›¤›n gere¤i olarak örtünüyor.<br />

(..) Türkiye’de siyasal gücü ve e¤itim gücünü elinde<br />

bulunduran (YÖK’ü kastediyor) bu küçücük kitle türbandan<br />

korkuyor, türban› laik düzene tehdit olarak alg›l›yor. Bu yüzde<br />

25’lik kesim türban›n yasaklanmas›n› istiyor. Toplumun<br />

yüzde 75’i de yasa¤›n kalkmas›n› arzuluyor. Bafl›n› örten kad›nla<br />

konuflmufl, niye, nas›l kapand›klar›n›n hikayelerini dinleyen<br />

biri olarak kalpten inan›yorum ki, bir türban tehdidi<br />

yok. (..) Türban sorununun çözümü, bafl›n› kapatanlarla<br />

konuflmaktan, onlar›n ne oldu¤unu, ne istedi¤ini anlamaktan<br />

geçiyor. Bunu yapt›¤›n›zda görüyorsunuz ki, türban laikli¤e<br />

tehdit de¤il.” Bunlar, bilimsel ve objektif temelleri olan do¤ru<br />

tesbitlerdir.<br />

Evet, gerçekten de öyle, müslüman han›mlar sadece ve<br />

sadece bafllar›n› inançlar› gere¤i örtüyorlar. Bizler, zorla bafl<br />

açt›rmaya nas›l olumsuz yaklafl›yorsak, zorla kapatmaya da<br />

olumsuz yaklafl›r›z. Bu sadece inanç meselesidir. ‹nanmak ise<br />

sayg› duyulacak bir hakt›r. ‹nsan sadece bedenden ibaret bir<br />

varl›k de¤ildir. Ayn› zamanda ruhi bir varl›kt›r. Mükemmel<br />

bir demokrasi, insan›n maddî ve manevî bütün ihtiyaçlar›n›<br />

karfl›layabilmelidir. Devlet kiflilerin inançlar› hakk›nda tercih<br />

ve karar mercii olmamal›d›r.<br />

Bundan dolay›, Avrupa’daki geliflmifl demokrasi, müslüman<br />

insan›n manevi yöndeki ihtiyaçlar›n› karfl›lamak<br />

zorundad›r. Aksi takdirde, ‹slam-Avrupa diyalo¤u da, Almanya’daki<br />

az›nl›k Türkler’in entegrasyon (ya da uyum) sorununu<br />

da do¤rudan veya dolayl› bir biçimde darbe alacakt›r.<br />

Bu durum, neticede, telafisi imkans›z sorunlara kap› aralamak<br />

anlam›na gelecektir. Almanya’daki müslümanlar,<br />

e¤itim, istihdam, sosyal güvenlik gibi alanlarda eflit hizmet<br />

alamad›klar›n› düflünürlerken, buna ilave, Almanya’n›n<br />

baflörtüsüne hoflgörü gösterememesi, uyumun, yani, entegrasyonun<br />

sa¤lanabilmesini daha da zorlaflt›racakt›r. Ayr›ca,<br />

yasak ya da k›s›tlamalar, müslümanlar›, Alman toplumundan<br />

kesin hatlarla izole etmek isteyenlerin ifline yarayacakt›r. En<br />

önemlisi, az›nl›klar›n dini haklar›na tahammül edemeyen bir<br />

Almanya sempati kaybedecektir.<br />

Baflörtüsü Almanya’da bir sorun olmaktan ç›kar›lmal›d›r.<br />

Unutulmamal›d›r ki, baflörtüsü, Almanya, dolay›s›yla Avrupa<br />

için, ‹slam’a yaklafl›m›n flekillenece¤i, dinleraras› diyalogun<br />

ve toplumlararas› entegrasyonun sa¤lan›p, sa¤lanamayaca¤›na<br />

dair, önemli bir s›navd›r.<br />

• Abdurrahman D‹ZMAN<br />

9


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Müslümanlar› dinlemeyen Fransa yasakç› tav›rda ›srarl›<br />

Laik Fransa, Tantavî’nin<br />

iznine güveniyor!!!<br />

Fransa Cumhurbaflkan› Jacques<br />

Chirac, okullarda dini<br />

sembollerin kullan›lmas›n› yasaklamay›<br />

amaçlayan yasadan<br />

yana a¤›rl›¤›n› koydu.<br />

Chirac, baflörtüsü, Kippa<br />

ad› verilen Yahudi takkesi ve<br />

Büyük haçlar›n yasaklanmas›<br />

yönünde görüfl bildirirken, küçük<br />

objelerin ise sorun yaratmad›¤›n›<br />

savundu.<br />

Öte yandan, Fransa ‹çiflleri<br />

Bakan› Nicolas Sarkozy, müslümanlar<br />

aleyhine yasalaflt›rmak<br />

istedikleri haks›z ve ay›-<br />

r›mc› yasa¤›na Ezher fieyhi ,<br />

Muhammed Tantavî’den yeflil ›fl›k ald›...<br />

Tantavî, baflörtüsünün, müslüman<br />

kad›nlar›n tesettürünün bir parças› oldu¤unu<br />

kabul etmekle birlikte, gayr-i<br />

muslim bir devletin, baflörtüsünü yasaklamas›<br />

halinde, müslümanlar›n buna<br />

itiraz etmemesi gerekti¤i yolunda verdi-<br />

¤i izin ile, “Laik” Fransa’n›n ay›r›mc›<br />

yasa¤›na yol açarken, özellikle Ezher<br />

Fetva Konseyi üyeleri ile birlikte ‹slam<br />

dünyas›n›n büyük tepkisini toplad›. Ezher<br />

Fetva Konseyi Tantavî’nin bu görüflünün<br />

kabul edilemez oldu¤unu bildirirken,<br />

‹slam dünyas› da, ay›r›mc› yasa¤›n<br />

karfl›s›nda yer almas› gereken,<br />

ancak, yasa¤›n meflrulu¤unu savunan<br />

Tantavî’yi elefltirdi. Arab dünyas›nda<br />

yay›nlanan gazeteler, Tantavî’nin, ‹slam<br />

dininin, di¤er dinlerle eflit bile say›lmad›¤›<br />

bir ülkede, ek olarak bu tür<br />

ay›r›mc› yasaklar› meflrulaflt›racak kararlar›n,<br />

müslümanlar›n ileride di¤er<br />

haklar›n›n da yasaklanmas›na do¤ru<br />

bir ad›m olaca¤›n› belirtiyorlar.<br />

Fransa’da ise Fransa’n›n yasa¤›<br />

Fransa ‹çiflleri Bakan› Nicolas Sarkozy<br />

haks›z ve ay›r›mc› yasa¤›na Ezher fieyhi ,<br />

Muhammed Tantavî’den yeflil ›fl›k ald›...<br />

meflrulaflt›rmak için Fransa’daki müslümanlar›<br />

hiç dinlemek istemeyen ama,<br />

istedikleri flekilde aç›klamalarda bulunacak<br />

olan Tantavî’den “Fetva” alma ihtiyac›n›<br />

görmesi de elefltiriliyor.<br />

Bu arada, Fransa Cumhurbaflkan›<br />

Jacques Chirac, eski bakanlardan Bernard<br />

Stasi’nin baflkanl›¤›nda kurulan<br />

komisyonun 6 ayl›k çal›flma sonucunda<br />

Nicolas Sarkozy bütün teamülleri<br />

altüst etti...<br />

10<br />

haz›rlad›¤› ve geçti¤imiz hafta<br />

sundu¤u okullarda dini sembollerin<br />

yasaklanmas›na iliflkin raporla<br />

ilgili görüfllerini aç›klad›.<br />

Bakanlar, Meclis Baflkan›,<br />

Senato Baflkan›, Stasi komisyonu<br />

ve çeflitli dini cemaatlerin liderlerinden<br />

oluflan 400 kiflilik<br />

toplulu¤a seslenen Chirac, önce<br />

laikli¤in tarihi ve Fransa’daki<br />

gerekçelerinden bahsetti. Laikli¤in<br />

cumhuriyetin mihenk tafl›<br />

oldu¤unu vurgulayan Chirac,<br />

19 yy’daki konuyla ilgili yasalar›<br />

hat›rlatt›.<br />

Fransa’n›n göçmen topra¤›<br />

oldu¤unu söyleyen Fransa Cumhurbaflkan›,<br />

önceleri hoflgörü gösterilmekle<br />

birlikte, özellikle hastanelerde baz› baflörtülü<br />

hastalar›n muayene s›ras›nda s›-<br />

k›nt› yaratt›¤›n›, okullarda da soruna yol<br />

açt›¤›n› ifade etti.<br />

Jacques Chirac, okullarda baflörtüsü,<br />

Yahudilerin bafllar›na takt›¤› Kippa<br />

ve haç gibi büyük dini objelerin yasaklanmas›<br />

yönünde görüfl belirtti. Chirac,<br />

"Bir ö¤renciye bakt›¤›n›z zaman hangi<br />

dinden oldu¤u anlafl›lmamal›” sözleriyle<br />

de küçük objelerin sorun yaratmad›-<br />

¤›na ancak büyük objelerin ayr›mc›l›k<br />

yaratt›¤›na dikkat çekti.<br />

Avrupa’n›n en büyük Müslüman<br />

nüfusuna sahip ülkesi Fransa’da halen,<br />

ö¤rencilerin baflörtüsü tak›p takamayacaklar›na<br />

okullar ve belediyeler karar veriyor.<br />

Konuyla ilgili tart›flman›n alevlenmesine<br />

de baz› okullarda baflörtüsü<br />

takan ö¤rencilerin uzaklaflt›rma cezas›<br />

almas› sebep olmufltu.


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Chirac’›n Baflörtüsü karar›<br />

müslümanlar› rencide ediyor<br />

17 aral›k 2003 tarihinde<br />

Fransa Cumhurbaflkan› Jacques<br />

Chirac Temmuz ay›nda<br />

ihdas etti¤i STASI Komisyonu<br />

kendisine takdim etti¤i laiklik<br />

prensibinin korunmas›<br />

hakk›nda bir kanunun parlamento<br />

taraf›ndan önümüzdeki<br />

aylarda ç›kart›lmas›na yeflil<br />

›fl›k yakarak 15 y›ld›r devam<br />

eden polemi¤e nihayet nokta<br />

koymay› düflünmektedir.<br />

1905 kanunu ile din ve<br />

devlet iliflkilerinin düzenlendi¤i<br />

Fransa, 2003 may›s›nda yap›lan demokratik seçimler<br />

çerçevesinde, ‹slam’›n ikinci din olarak resmen tan›nmas›n›n<br />

arkas›ndan, bu dinin icaplar›n›n Musevi ve<br />

H›ristiyan toplum içinde nas›l tatbik ettirilece¤i hususunda<br />

kendini sorgulamaya bafllam›flt›r.<br />

Bu çerçevede Cumhurbaflkan› Chirac’a takdim edilen<br />

Stasi Komisyonunun Laiklik Raporu problemleri<br />

tespit bak›m›ndan gayet ciddi bir çal›flma oldu¤unu ifade<br />

edebiliriz. Ancak, tavsiye edilen önerilerin k›sa vadede<br />

yaflanan kargaflaya bir merhem olsa bile orta ve<br />

uzun vadede uygulanmas›, Fransa’n›n sosyal, demokratik<br />

ve laik yap›s› itibariyle, mümkün olmayan bir tavsiye<br />

karar›d›r.<br />

Her fleyden önce, “Raffarin Hükümetinin kan kayb›na”<br />

u¤rad›¤› ve siyasi arenada “h›zla inifle geçti¤i”<br />

bir dönemde böyle bir karar›n ç›kmas› toplumun sa¤duyulu<br />

kesimini derinden düflünmeye sevk etmektedir.<br />

‹kinci olarak, 2004 y›l›nda yap›lacak olan yerel bölge<br />

seçimlerine yaklaflt›¤›m›z flu günlerde böyle bir karar›n<br />

verilmesi, “›rkç› parti,<br />

Milli Cephenin söylemleri<br />

aras›nda bulunan ve di¤er siyasi<br />

partileri Müslümanlara<br />

ve islama tavizler vermekle<br />

suçlayan” söylemlerine karfl›<br />

al›nm›fl “siyasi bir karar” olabilece¤i<br />

kanaatindeyiz.<br />

Üçüncü bir sebep olarak<br />

da herkesin bildi¤i gibi “11<br />

eylül dram›n›n” dünya üzerindeki<br />

etkilerinin Fransa siyasetine<br />

de bir nebze yans›-<br />

m›fl oldu¤unu fark etmemek<br />

mümkün de¤ildir. Fakat, “dünyan›n 11 eylül öncesi de<br />

varoldu¤unu” unutmamak gerektir.<br />

Belki bir baflka sebep de, baz›lar›m›z kabul etmeseler<br />

de, “her siyasi, dini ve felsefi hareketlerde oldu¤u<br />

gibi, Fransa’da da laikli¤i flu anki genifl, özgürlükçü<br />

kapsam›ndan daha dar bir alana tafl›mak isteyen bir<br />

kesimin” bask› ve ›srarlar› neticesinde al›nm›fl bir talihsiz<br />

karar olarak telakki etmekteyiz.<br />

‹flin en garip taraf› da, may›s 2003’te ihdas edilen<br />

“Fransa ‹slam Konseyinin kurumsal bazda Komisyon<br />

taraf›ndan dinlenmemesi” ve 12 ekim 2003 tarihinde<br />

yapt›¤› “yasaklay›c› bir kanunun ç›kart›lmamas›”<br />

yönündeki aç›klamalara “kulak as›lmamas›”, laikli¤i<br />

korumak amac›yla yola ç›km›fl bu STASI komisyonunun,<br />

“baflörtüsünün orta ve lise devlet okullar›nda<br />

yasaklanmas›n›” tavsiye eden kararlar almas› “çok<br />

acemilikle al›nm›fl, çözüm olmayan” bir karard›r.<br />

• Ahmed BAKCAN<br />

11


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

‹flte modern Türkiye<br />

Ve... Erbakan’a<br />

tam siyaset yasa¤› getirdiler<br />

Türkiye’deki siyasî hayat›n ve <strong>Millî</strong><br />

Nizam, <strong>Millî</strong> Selamet, Refah ve Saadet<br />

Partilerinin karizmatik lideri, 54.<br />

Hükümetin Baflbakan› Prof. Dr. Necmettin<br />

Erbakan’a ömür boyu siyaset yasa¤›<br />

getirildi.<br />

Türkiye’de yürürlükteki sistem, kendisine<br />

boyun e¤meyen herkesi “yok edilmesi<br />

gereken muhalif” s›n›f›na koyarak, bu yoldaki<br />

süreci bafllat›yor ve sonunda bitiriyor.<br />

Hem kendi siyasal mücadelesine ve<br />

hem de Türkiye’deki siyasî hayata, kendisine<br />

özgü tav›rlar› ile damgas›n› vuran Erbakan,<br />

y›lmak nedir bilmeyen çal›flma azmi<br />

ile de, bütün siyasal hareketlere büyük<br />

bir örnek oldu. <strong>Millî</strong> Nizam, <strong>Millî</strong> Selamet,<br />

Refah ve Fazilet Partilerinin kapat›lmalar›-<br />

na ra¤men önüne konulan her engeli aflabilen<br />

Erbakan, nihayet, Türk siyaset ve hukuk<br />

tarihine de damgas›n› vuran bir kararla<br />

siyasal hayattan uzaklaflt›r›l›yor.<br />

Siyasal partiler kanununa göre, yetkisiz<br />

ve ilgisiz bir mahkemede, partinin paralar›-<br />

n› de¤ifltirilmifl belgelerle harcanm›fl gibi<br />

göstermek iddias› ile suçland› ve mahkum<br />

edildi. Ad›na da, doland›r›c›l›k denildi.<br />

Mahkeme süreci boyunca savunman›n<br />

getirdi¤i hemen hemen bütün deliller yok<br />

say›ld› ve delillere göre de¤il, tahmin ve san›lara<br />

göre mahkumiyet düzenlendi.<br />

Davada savunma avukat› olarak görev<br />

yapan bir avukat, kendisinin savunma avu-<br />

12


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

kat› olarak “figuranl›k” yapt›¤›n›n hat›rlat›ld›¤›n› dolay›s›yla,<br />

davan›n sonucunun önceden belirlendi¤ini belirterek, davadan<br />

çekildi ise de, avukat›n bu iste¤i de reddedildi.<br />

Türkiye’de bu karar›, yorumlayacak bir hukukcu bulunmuyor.<br />

Çünkü, hukuki hiç bir temeli yok. Ama kanunî görünüyor<br />

o kadar. Erbakan’›n en fliddetli siyasî muhaliflerinin bile,<br />

kabullenemedi¤i bu karar, Erbakan’›n siyasî hayat›na son<br />

verecek gibi görünse de, Erbakan’›n 40 y›ldan beri sürdürdü-<br />

¤ü bu mücadeleye, kald›¤› yerden devam edecek, binlerce kifli<br />

bulunuyor. Bu karar›, vicdanlar kabul etmiyor.<br />

Gerek hükümet ortakl›klar› ve gerekse Baflbakanl›k yapt›-<br />

¤› dönemdeki önemli ekonomik ve yat›r›m hareketleri ile de<br />

dikkat çeken Erbakan, 1988 y›l›nda ortaya koydu¤u “Adil<br />

Düzen” hareketi ile 1996 y›l›nda iktidara geldi.<br />

Ancak, Türkiye’de tek söz sahibi olarak kendilerini<br />

gören bir grup, Erbakan’› yapt›klar› ile de¤il, yapmad›klar›<br />

ile mahkum ettirmeyi baflard›... Partisi kapat›l›p siyasetten<br />

5 sene uzak tutulan Erbakan için yedekde bulundurulan,<br />

partinin paralar› meselesi ortaya konulunca, 'özel<br />

belgede sahtecilik' iddias›yla 2 y›l 4 ay hapis cezas› verildi.<br />

Karar, Yarg›tay 11. Ceza Dairesi taraf›ndan oybirli¤iyle<br />

onand›. Bu ceza yüzk›zart›c› suçlardan say›ld›¤› için<br />

siyasî haklara engel. Dolay›s›yla Erbakan SP Genel Baflkanl›¤›n›<br />

sürdüremeyece¤i gibi baflka bir partide kurucu<br />

üye ve genel baflkan da olamayacak.<br />

Erbakan, ‹nfaz Yasas›'na göre yaklafl›k 1.5 y›l hapiste kalacak.<br />

Ancak, Erbakan ald›¤› sa¤l›k raporuyla 1 y›l süreyle<br />

cezas›n› erteletmifl bulunuyor.<br />

"Windows" serbest "Ahmede Xani" yasak<br />

‹simlerde "x, q, w" bulunmamas›na iliflkin genelge yay›nlayan<br />

‹çiflleri Bakan› Abdulkadir Aksu, "x" harfini afiflte kulri,<br />

afifl üzerinde "x" harfinin bulundu¤unu ve bu harfin isim<br />

rinde, festival alan›na ast›rd›. Festivale gelen Emniyet ekiplelanan<br />

Belediye Baflkan› hakk›nda soruflturma bafllatt›.<br />

içinde kullan›lmas›n›n yasak oldu¤unu belirterek, afiflin kald›r›lmas›n›<br />

istedi.<br />

Do¤u Beyaz›t Kültür Festivali kapsam›nda, festival alan›ndaki<br />

afifle imzas› at›lan yazar Ahmede Xani'nin ismi soruflturma<br />

konusu oldu.<br />

mad›¤›n› belirterek, Emniyet ekiplerinin bu talebini reddetti.<br />

Belediye Baflkan› Mukaddes Kubilay ise afiflin yasak ol-<br />

Do¤u Beyaz›t Belediye Baflkan› Mukaddes Kubilay, "Do- Olay üzerine, ‹çiflleri Bakanl›¤›, afifli indirmeyen Mukaddes<br />

Kubilay hakk›nda, "Türk Haflerinin Kabul ve Tatbiki<br />

¤u Beyaz›t Kültür, Sanat ve Turizm Festivali" kapsam›nda,<br />

Kürt yazar Ahmede Xani'nin "Benim sevdam kültürdür" yönündeki<br />

sözünü, alt›na yazar›n imzas›n› atarak bez afifl üze- bafllatt›.<br />

Hakk›nda Yasa"ya ayk›r› davrand›¤› gerekçesiyle soruflturma<br />

13


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Viyana’da Asr-› Saadet ve Kur’an ziyafeti vard›<br />

Viyana ‹slam Federasyonu (VIF)<br />

Gençlik Teflkilat›n›n geleneksel hale getirdi¤i<br />

“Asr-› Saadetten Esintiler” ve<br />

“Kur’an Ziyafeti” program› muhteflem<br />

bir kat›l›mla gerçeklefltirildi. Büyük bir<br />

be¤eni ile izlenen program yaklafl›k<br />

2700 kiflinin kat›l›m› ile gerçeklefltirildi.<br />

Dünyan›n meflhur haf›zlar›ndan<br />

Mustafa ‹smail’in talebesi Fethi Melicî’nin<br />

okudu¤u aç›l›fl Kur’an-› Kerimi ile<br />

bafllayan program daha sonra VIF Gençlik<br />

Teflkilat› Baflkan› Yasin Tecer’in konuflmas›<br />

ile devam etti.<br />

Yasin Tecer toplumdaki h›zl› de¤iflim<br />

ve magazin kültürünün gençler üzerinde<br />

b›rakt›¤› olumsuz etkilere de¤indi.<br />

Tecer, gençlerin kimli¤ini bulmas›nda<br />

en önemli etkenlerden birinin aile terbiyesi<br />

oldu¤unu vurgulayarak, Peygamberimizin<br />

gençlere olan ilgisi ve davran›fllar›ndan<br />

örnekler verdi.<br />

Daha sonra, IGMG Fetva Komisyonu<br />

üyesi Mustafa Mullaoglu ve VIF Baflkan›<br />

Muhammet Turhan da birer konuflma<br />

yaparak programa kat›lanlara teflekkür<br />

ettiler. Program Viyanada faaliyet<br />

gösteren Grup ‹HYA’n›n söyledi¤i parçalar›n<br />

ard›ndan sahneye gelen Said Halilo¤lu,<br />

Peygamber efendimizin iki torunu Hz.<br />

Hasan ve Hz. Hüseyin hayatlar›n› anlatt›.<br />

Programa T.C. Büyükelçili¤i Din<br />

Ateflesi Harun Özdemirci, Alevî Dernekleri<br />

temsilcileri, Avusturya Diyanet ‹flleri<br />

Baflkanl›¤› temsilcileri, Kürt Federasyonu<br />

Baflkan› Ali Can, Avusturya Çat›<br />

Derne¤i Baflkan› Yavuz Kuflçu, Müslüman<br />

Akademisyenler Birli¤i Baflkan› Fuat<br />

Sanaç ve çeflitli sivil toplum örgütleri<br />

temsilcileri kat›ld›lar.<br />

14


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Freiburg Gençlik’te görev de¤iflimi<br />

Ali Atik, görevi Kadir Karaca’ya devretti.<br />

Freiburg Bölge Gençlik Baflkanl›-<br />

¤›nda görev de¤iflimi oldu.<br />

Uzun bir dönem Freiburg Bölge<br />

Gençlik Baflkanl›¤› yapan Ali Atik, görevi,<br />

yine beraberce çal›flt›klar› Kadir<br />

Karaca’ya devretti. Ali Atik 10 y›l 3 ay<br />

Freiburg Bölge Gençlik Baflkanl›¤› yapm›flt›.<br />

IGMG Gençlik Kollar› Baflkan› Süleyman<br />

Y›lmaz, Freiburg Bölge Baflkan›<br />

Rasim Gül ve IGMG Gençlik Kollar›<br />

MYK üyesi Bayram K›-<br />

l›ç’›n haz›r bulunduklar› bir<br />

merasimle, görevi Kadir<br />

Karaca’ya teslim eden Ali<br />

Atik, toplant›da bir konuflma<br />

yapt›.<br />

Ali Atik, uzun zamandan<br />

beri gençli¤e yönelik<br />

hizmet yapman›n mutlulu-<br />

¤u içinde görevi Kadir Karaca’ya<br />

devretti¤ini bildirdi<br />

ve Kadir Karaca’y› tebrik<br />

ederek görevinde baflar›lar<br />

diledi. “Bizim buraya kadar<br />

yapmaya çal›flt›¤›m›z hizmetleri daha<br />

da ilerilere götürecek olan sevgili kardeflim<br />

Kadir Karaca bu ifli canla baflla yürütecektir”<br />

diyen Ali Atik, hizmet yapt›¤›<br />

müddet içerisinde hatalar›n›n affedilmesini<br />

istedi.<br />

Toplant›da IGMG Gençlik Kollar›<br />

Baflkan› Süleyman Y›lmaz ile Freiburg<br />

Bölge Baflkan› Rasim Gül de birer konuflma<br />

yapt›lar.<br />

IGMG Gençlik Kollar› Baflkan› Sü-<br />

15<br />

leyman Y›lmaz, Ali Atik’in Bölge<br />

Gençlik Baflkan› olarak yapt›¤› hizmetlerin<br />

takdir ile an›laca¤›n› belirtti¤i konuflmas›ndan<br />

sonra, Freiburg Bölge<br />

Baflkan› Rasim Gül de, Ali Atik’e teflekkür<br />

etti, yeni baflkan Kadir Karaca’ya<br />

yard›mlar›n› esirgemeyece¤ini söyledi.<br />

Freiburg Bölge Gençlik Baflkanl›¤›na<br />

gelen Kadir Karaca da Ali Atik’e teflekkür<br />

etti ve hizmetlere aynen devam<br />

edece¤ini bildirdi.


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Y›lbafl› tatilini kurslarda de¤erlendirdiler...<br />

killeri gibi, çocuklar›m›z› hayat› boyunca<br />

takip edecek olan sosyal davran›fl<br />

biçimlerinin de geliflmesi ve al›flkanl›k<br />

kazanmas›, bu tür programlarla<br />

mümkündür.”<br />

IGMG E¤itim baflkanl›¤›n›n haz›rlad›¤›<br />

bu programlar›n baz›lar›nda, ‹slamî<br />

bilgiler ve dersler yerel dillerde de<br />

yap›l›yor. Böylece, çocuklar›m›z›n özgüvenleri<br />

de gelifltiriliyor.<br />

Tatil süresince kurslara kat›lan ö¤rencilerimiz,<br />

E¤itim Baflkanl›¤›m›z›n<br />

16<br />

‹slam Toplumu<br />

Milli Görüfl, y›lbafl›<br />

tatilini de¤erlendirmek<br />

üzere haz›rlad›¤›<br />

kurs programlar›n› tamamlad›.<br />

Avrupa ülkelerinin<br />

tamam›nda, her<br />

y›l oldu¤u gibi bu<br />

y›l da tatil kurslar›<br />

programlar›n› faaliyete<br />

geçiren IGMG,<br />

çocuklar›m›z›n tatillerini<br />

en iyi flekilde<br />

de¤erlendirmeleri<br />

noktas›nda yard›mc›<br />

oldu.<br />

Genel olarak iki<br />

hafta süren y›lbafl›<br />

kurslar›, yat›l› ve gündüzlü olarak düzenlendi.<br />

IGMG E¤itim Baflkan› Mehmet<br />

Gedik ö¤renci velilerine bu tatil kurslar›n›n<br />

önemi ile ilgili olarak flunlar›<br />

söyledi:<br />

“Avrupa’da yaflayan müslüman çocuklar›m›z›n,<br />

dinî bilgileri teorik ve pratik<br />

olarak, do¤ru ve yeterince ö¤renebilmeleri<br />

ve kendi ‹slamî kimliklerini gelifltirip<br />

fluurunda olabilmeleri için bu programlar<br />

önemlidir. Bunun<br />

içindir ki, bu<br />

programlar sadece bir<br />

kurs olarak düzenlenmiyor.<br />

Ayn› zamanda,<br />

‹slamî kimliklenrinin<br />

oluflmas›na da yard›mc›<br />

oluyor.<br />

Ayr›ca, çocukluk<br />

dönemlerinde ihtiyaç<br />

duyulan e¤lence, yeni<br />

arkadafll›klar›n kurulmas›<br />

ve toplum<br />

içinde davranma flehaz›rlad›¤›<br />

E¤itim Müfredat› çerçevesinde,<br />

Temel Bilgiler kitaplar›nda yer<br />

alan dersler do¤rultusunda ö¤renim görüyor.<br />

Bu derslerin yan› s›ra Elif-Be bilmeyenler,<br />

Elif-Be ö¤reniyor ve akabinde<br />

Kur’an-› Kerim’i okumas›n› bilenlerle<br />

birlikte Kur’an-› Kerim okuma dersleri<br />

al›yorlar.<br />

Yat›l› kurslar›m›z›n ders programlar›nda<br />

oyun, gezi ve e¤lence gibi bölümler<br />

de bulunuyor.


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Bölge Kad›n Kollar› Baflkanlar› toplant›s› yap›ld›<br />

IGMG Bölge Kad›n Kollar› Baflkanlar›<br />

toplant›s› yap›ld›<br />

IGMG Genel Merkezine yap›lan toplant›da,<br />

geçen y›l›n bir de¤erlendirmesi<br />

yap›l›rken, önümüzdeki y›l yap›lacak<br />

olan çal›flmalar müzakere edildi.<br />

Toplant›ya 19 Bölge Kad›n Kollar›<br />

Baflkan› kat›ld›.<br />

Toplant›n›n aç›fl konuflmas›n› Kad›n<br />

Kollar› Baflkan› Z. Dizman yapt›. Dizman<br />

çal›flmalarla ilgili olarak genel bir<br />

bilgi verirken, ‹rflad Baflkan› Sündüs Aslan<br />

‘Dua’ konulu bir seminer verdi. Aslan,<br />

Dua’n›n müslümanlar için tafl›d›¤›<br />

öneme dikkat çekti.<br />

E¤itim Baflkan› Tünay Ermifl de,<br />

bölgelerin sunmufl oldu¤u e¤itim faaliyeti<br />

raporlar›n›n›n de¤erlendirmesini yapt›.<br />

Ensar Baflkan› Gülizar Keskin, bögelerde,<br />

Kad›n Kollar›’›n da mutlaka Ensar<br />

birimini oluflturmalar›n› istedi ve ‘Dinler<br />

Aras› Diyalog’un önemine de¤indi. Keskin,<br />

ayr›ca, Avrupa’da müslüman kad›nlar›n<br />

tesettürlerinin bir parças› olarak baflörtüsü<br />

kulland›klar›ndan dolay›, ay›r›mc›l›¤a<br />

ve hakarete u¤rad›¤›n› söyledi ve<br />

müslüman kad›nlar›n bu sorununun,<br />

inançlara sayg› temelinde çözüme kavu-<br />

17<br />

flabilece¤ini bildirdi.<br />

Bu arada, E¤itim<br />

Baflkan› Tünay Ermifl<br />

programda Hz. Fat›-<br />

ma’n›n (r.a.) hayat hikayesini<br />

ve onun müslüman<br />

kad›nlar için<br />

örnek flahsiyetini anlatt›.<br />

Strassbourg Bölge<br />

Kad›n Kollar› Baflkan›<br />

H. fiahin’in ‘Kul’un<br />

Rabb’i ‹le ‹liflkisi’, konulu<br />

verdi¤i semineri<br />

ile toplant› devam<br />

ederken, IGMG Genel<br />

Sekreteri O¤uz<br />

Üçüncü de hem Kad›n<br />

Kollar›’n›n ve hem<br />

de di¤er IGMG birimlerinin yapt›¤› hizmetleri<br />

de¤erlendirdi.<br />

Üçüncü, gerek Almanya’da ve gerekse<br />

Fransa’da baflörtüsü ile ilgili geliflmeler<br />

hakk›nda bilgi verdi.<br />

Üçüncü, Müslümanlar›n toplumsal<br />

destek görmelerinin gerekti¤ini vurgulad›ktan<br />

sonra flöyle dedi:<br />

“Federal Almanya Hükümetinin Göç<br />

ve Uyum Sorumlusu Marieluize Beck’in<br />

önderli¤inde kamuoyunun yak›ndan tan›d›¤›<br />

70’in üstündeki kad›n›n müslüman<br />

kad›nlar›n haklar›n› savunmas› takdire<br />

flayan bir durumdur. Bu kiflilere toplumun<br />

sa¤duyulu kesimlerinin ilave olaca-<br />

¤›na ve birlikte yaflama iradesinin kuvvetlenece¤ine<br />

dair umutlar›m›z art›yor.”<br />

‹ngilterenin liberal tutumuna iflaret<br />

eden O¤uz Üçüncü, Üniformal› Baflörtülü<br />

Polis bayanlar› örnek olarak gösterdi<br />

ve bu konularda kad›nlar›n kendilerinin<br />

baflörtülerine sahip ç›kmalar›<br />

ve bu yönde çal›flmalar yapmalar›<br />

gerekti¤ini sözlerine ekledi.<br />

Toplant›da Strasburg Bölge Kad›n<br />

Kollar› Baflkan› Hatice fiahin de Fransada’ki<br />

son geliflmeleri de¤erlendirdi ve<br />

geliflmelerle ilgili olarak bilgi verdi.


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

‹ran Cumhurbaflkan›, demokrasi, laiklik, terör, diyalog üzerine görüfllerini aç›klad›<br />

Hatemî: Demokrasi ‹slam’la uyumlu olabilir<br />

‹ran ‹slam Cumhuriyeti Cumhurbaflkan›<br />

Muhammed Hatemî Cenevre’de,<br />

Türkiye NTV televizyonu muhabiri<br />

Belk›s K›l›çkaya’n›n sorular›n› cevaplad›.<br />

Hatemî, ‹stanbul’daki terör sald›r›lar›ndan,<br />

Irak’›n iflgaline, ‹ran’›n<br />

nükleer program›na kadar bir çok konuda<br />

çarp›c› aç›klamalarda bulundu.<br />

Hatemî ‹stanbul’daki terör sald›r›lar›n›<br />

k›nad›klar›n›, kendisinin de Cumhurbaflkan›<br />

Ahmet Necdet Sezer’i arayarak<br />

baflsa¤l›¤› diledi¤ini söyledi. “Terörizm<br />

herkes için, her yerde nefret vericidir<br />

ve e¤er baz› kifliler ‹slam ad›na bu<br />

ifli yaparsa iki kez suç ifllemifl olurlar”<br />

diyen Hatemî, Irak iflgalinin bu tür sald›r›lar›<br />

fliddetlendirdi¤ini savundu.<br />

NTV: Türkiye’de, son terör eylemlerinden<br />

sonra çok canl› bir tart›flma bafllad›.<br />

‹slamc›, dinî terörden bahsedildi.<br />

Bu tan›mlamalar sizi rahats›z ediyor<br />

mu? Sizce terör eylemlerini böyle adland›rmak<br />

‹slama zarar veriyor mu, müslümanlar›<br />

incitiyor mu?<br />

Hatemî: Ben yeniden bu çirkin terör<br />

sald›r›s›n› k›n›yor, Türk devleti ve milletine<br />

baflsa¤l›¤› diliyorum. Bu ac› olaydan<br />

hemen sonra Cumhurbaflkan› Sezer’i<br />

arayarak baflsa¤l›¤› diledim ve birinci<br />

yard›mc›m Arif Bey de Baflbakan<br />

Erdo¤an’la temasa geçerek bu terör sald›r›s›n›<br />

k›nad›. Sald›r›lar ülkemdeki tüm<br />

gruplar taraf›ndan da k›nand› ve ay›pland›.<br />

Terörizm herkes için, her yerde<br />

nefret vericidir ve e¤er baz› kifliler ‹slam<br />

ad›na bu ifli yaparsa iki kez suç ifllemifl<br />

olurlar. Birincisi masum insanlar›n can›-<br />

na k›yma ve ikincisi tüm sureleri Al-<br />

lah’›n ad›yla bafllayan ve sadece Allah’›n<br />

flefkat ve merhametine dayanan<br />

‹slam›n ad›yla cinayet iflleme. ‹slam›n<br />

ad›yla bu cinayeti iflleyen kiflileri daha<br />

fazla mahkum etmemiz gerekir. Bunlar<br />

‹slam›n yüzünü çirkinlefltiriyor.<br />

ABD’liler Irak’› iflgal ettikleri gün,<br />

Saddam Hüseyin rejiminden çok rahats›z<br />

olmam›za ra¤men, bunun bir kötülük<br />

ve fler bafllang›c› olaca¤›na inan›yorduk.<br />

Bugün görüyoruz ki, maalesef terörizm<br />

Irak’ta yay›lm›flt›r. Terörizmle mücadele<br />

bahanesiyle Irak halk›na uygulanan<br />

zulüm fliddetlenmifl ve maalesef terör,<br />

Irak’tan Türkiye ve Suudi Arabistan<br />

gibi baflka ülkelere nüfuz etmifltir. Umar›z<br />

Irak’ta, ‹ran ve Türkiye gibi komflular›n›n<br />

yard›m›yla istikrarl› ve demokratik<br />

bir yönetim tesis edildi¤ini ve korkutucu<br />

terörizm dalgalar›n›n dizegeldi¤ini<br />

görürüz.<br />

NTV: Yani siz Irak’›n iflgalinin mi<br />

bu eylemleri k›flk›rtt›¤›n› söylüyorsunuz?<br />

18<br />

Hatemî: Hay›r. Irak’›n iflgali bu<br />

olaylar›n nedeni de¤ildir. Terörizm ondan<br />

önce de vard›, bundan sonra da<br />

olacakt›r. ‹ran da, Türkiye de bundan<br />

önce de terörizmi tecrübe etti, ama bence<br />

Irak’›n iflgali bölgedeki bu olaylar›<br />

h›zland›rm›fl ve daha fliddetlendirmifltir.<br />

NTV: Birinci soruya ek olarak sormak<br />

istiyorum. Sizce bu s›fatland›rmalar<br />

özellikle bat›da, ‹slamc›, Müslüman<br />

ve terörist kavramlar› aras›nda kar›fl›kl›-<br />

¤a yol açabiliyor mu?<br />

Hatemî: ‹ngiltere’deki veya ‹spanya’n›n<br />

Bask bölgesindeki terör olaylar›<br />

ile H›ristiyanl›k aras›nda ne kadar ba¤lant›<br />

varsa, Müslüman teröristlerle ‹slam<br />

aras›nda da o kadar ba¤lant› var.<br />

Böyle bir ba¤lant› yok. ‹slam kesinlikle<br />

terörizm ve masum insanlar›n öldürülmesine<br />

karfl›d›r.<br />

NTV: Siz bafltan beri, bir politikac›<br />

ve bir filozof olarak medeniyetler diyalo-<br />

¤undan bahsettiniz, bugün daha ziyade<br />

medeniyetler aras›nda bir çat›flmadan<br />

söz edilemez mi?<br />

Hatemî: Asl›nda medeniyetler çat›flmas›yla<br />

karfl› karfl›ya kal›nmas›, medeniyetler<br />

diyalo¤u fikrini oluflturmama<br />

neden oldu. Bence 20. yüzy›lda insanlar<br />

aras›ndaki düflmanl›¤a, ‹kinci Dünya<br />

Savafl›’na, Müslümanlarla Avrupal›lar<br />

aras›ndaki savafllara, Avrupal›larla sömürge<br />

alt›ndaki ülkeler aras›ndaki savafllara<br />

ve Avrupal›lar›n kendi aralar›ndaki<br />

savafllara neden olan durumun yeni<br />

bir paradigmayla aç›klanmas› ve afl›lmas›<br />

gerekiyordu. ‹flte o medeniyetler<br />

diyalo¤u bir paradigmayd› ve tüm dün-


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Hatemî, bar›fl›n yolunun medeniyetleraras› diyalogdan geçti¤ini söylüyor...<br />

19<br />

mesine s›n›r koyan ‹slam, bence yoldan<br />

ç›km›fl bir ‹slamd›r. Birçok geliflmifl ülkede<br />

erkek insanl›¤›n simgesi olarak görülüyor<br />

ve kad›nlara de¤er verildi¤ini<br />

göstermek ad›na kad›nlar›n da erkek gibi<br />

olmas› isteniyor. Buna karfl›l›k ‹slam,<br />

kad›n› kad›n, erke¤i de erkek gibi bir insan<br />

olarak önemseyip her ikisinin de özgürlüklerini<br />

koruyor. Bizim bahsetti¤imiz<br />

‹slam bu ‹slamd›r. E¤er devrim sadece<br />

kaba kuvveti ve zorbal›¤› getiriyorsa<br />

-daha önce de söyledi¤im gibi- bizim<br />

devrimimiz bu ‹slam› istemiyor. Biz demokrasi<br />

ve toplumun ilerlemesinden,<br />

adalet ve kiflilik haklar›ndan yanay›z.<br />

Tabiî baz›lar›n›n da bu ‹slama karfl› olmas›<br />

mümkündür. Ama zaman›n gerektirdi¤i<br />

ve kal›c› olan bence böyle bir ‹slam<br />

olacakt›r.<br />

NTV: ‹slam ve demokrasi uyuflur<br />

kavramlard›r m› diyorsunuz? Peki laikli-<br />

¤in ‹slamda yeri var m›? Varsa hangi<br />

manada?<br />

Hatemî: Kesinlikle. Bence ‹slam demokrasi<br />

ile uyumlu olabilir. Demokrasi<br />

bir yoldur ve yönetimin halk›n oylar›na<br />

dayanmas›d›r. Egemenli¤in halk›n elinya<br />

taraf›ndan hofl karfl›land›. Fakat çat›flma<br />

taraftarlar› buna karfl› ç›kt›lar.<br />

New York ve Washington’daki terör eylemleri<br />

üzerine, terörizmle mücadele bahanesiyle<br />

tüm dünyada savafl bafllatt›-<br />

lar. Benim görüflüme göre insanl›¤›n<br />

vicdan› bar›fl istiyor ve bar›fl›n medeniyetler<br />

çat›flmas›yla de¤il, medeniyetler<br />

diyalo¤u ile olaca¤›na inan›yor.<br />

NTV: Yak›n gelecek için ümidinizi<br />

koruyor musunuz?<br />

Hatemî: Kesinlikle. Sonunda bar›fl›n<br />

galip gelece¤ine inan›yorum. Cumhurbaflkanl›¤›<br />

görevimin tamamlanmas›n›n<br />

ard›ndan ben de inflaallah tüm gayretimi<br />

uluslararas› medeniyetler diyalo¤una<br />

harcayaca¤›m. Sizinle daha fazla iflbirli-<br />

¤i yapabiliriz.<br />

NTV: ‹ran ‹slam devrimi, siyasal ‹slam›n<br />

yükselifliydi. Bugün -baz›lar›n›n<br />

dedi¤i gibi- ‹ran siyasal ‹slam›n gerilemesinin<br />

sembolü mü?<br />

Hatemî: Asla. Tabiî ben ‹slam ad›yla<br />

yap›lan baz› fleylere karfl›y›m. Taliban<br />

‹slam› ile demokrasi ve özgürlük isteyen<br />

‹slam aras›nda fark olmas› gerekir. Kad›n<br />

haklar›n› k›san ve toplumun ilerlede<br />

olmas› gerekir. Halk›n istedi¤i gücü<br />

yönetime getirmesi, istemedi¤i zaman<br />

da o gücü bir zorbal›kla karfl›laflmadan<br />

yönetimden almas› gerekir. Müslüman<br />

olunabilir ve ‹slami de¤erlere inan›labilir;<br />

ancak iktidar olanlar halk›n istekleri<br />

do¤rultusunda hareket etmek zorundad›r.<br />

Tabiî ilerleyici de olmas› gerekir.<br />

Ayr›ca, toplumda güç kazanmak için<br />

demokrasi haricinde hiç bir yol izlenmemeli.<br />

Liberal demokraside demokrasinin<br />

izlenmesi gibi, dinî demokrasi de de<br />

demokrasi yolu takip edilmeli. Laisizm<br />

toplumun hiç bir hedef ve yönü olmad›-<br />

¤› anlam›na gelmiyor, dinin ve dinî de-<br />

¤erlerin kamu alan›na girmemesi gerekti¤ini<br />

söylüyor. Laisizm toplumun sorumluluk<br />

tafl›mas› gerekti¤ini ö¤ütlüyor.<br />

Bat›’da laiklik dine karfl› olma anlam›na<br />

gelmiyor. Toplum dinden yana olabilir<br />

ve dinî de¤erleri olabilir; ayn› zamanda<br />

laik de olabilir. Malesef Bat› de¤erleri<br />

Do¤u’ya geldi¤inde mahiyeti ya da kimli¤i<br />

de¤ifliyor. Yani dine ba¤l› olmamak,<br />

dinle mücadeleye dönüflüyor. Müslüman<br />

bir ülkenin lideri, dinini daha özgürce<br />

yaflayabilmesi için k›z›n› Amerika’ya<br />

gönderdi¤ini söylüyor. Bu durumda<br />

laiklik dine karfl› olmasa bile, bizim<br />

ülkelerimizde böyle anlafl›lm›yor. Bence<br />

din ve demokrasi birbiriyle uyumludur.<br />

NTV: Bat›, Türkiye’deki mevcut hükümeti<br />

›l›ml› ‹slamc› diye niteliyor. Baz›<br />

medya organlar› onlardan ‘light’ ‹slamc›lar<br />

diye bahsetti. Siz ›l›ml› ve radikal<br />

‹slam aras›nda bir fark oldu¤unu söylüyorsunuz.<br />

Bu ikisi aras›ndaki bir derece<br />

fark› m›, yoksa her ikisinin tabiatlar› m›<br />

farkl›?<br />

Hatemî: Ben Bat›l›lar›n Türkiye ve<br />

baflka yerlerdeki dostlar›m›z hakk›nda<br />

ne dediklerini bilmiyorum. Kur’an’›n<br />

dedi¤i gibi ‹slam ümmeti ›l›ml›d›r ve afl›-<br />

r›l›¤a karfl›d›r. Afl›r›l›¤a yönelenler müslüman<br />

veya gayr›müslim olsalar bile di-


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

ak›ll› davransayd›, Saddam sorununu<br />

Birleflmifl Milletler ve komflular› daha az<br />

sorunla çözebilirdi. Maalesef bunu yapmad›.<br />

Fransa ve Almanya gibi Irak’›n iflgaline<br />

karfl› ç›kan ülkelerin tutumu do¤ruydu.<br />

NTV: Irak’›n ço¤unlu¤unun fiiilerden<br />

oluflmas› dolay›s›yla ‹ran’›n bu ülkeye<br />

bir etkisinden söz edilebilir mi?<br />

Hatemî: Tabiî bizim de büyük ço-<br />

¤unlu¤umuz fiiî. Duygu ve düflüncelerimiz<br />

bir. Ama bizim iliflkilerimiz Kürtler<br />

ve Sünnilerle de iyi. Irak’› kurtaracak<br />

fley, kabilelere dayanmayan ve tüm bölgelerin<br />

temsil edildi¤i bir demokrasi yönetimidir.<br />

Biz tamamen bu politikay› izliyoruz<br />

ve dostlar›m›z Kürtler, fiiiler ve<br />

Sünnilere de bunu tavsiye ediyoruz. Birleflsinler<br />

ve mezhep anlaflmazl›klar›na<br />

son versinler.<br />

NTV: Nükleer silaha sahip olmas›-<br />

na ra¤men uluslararas› kamuoyu ‹srail’i<br />

suçlam›yor. Ancak ‹ran, nükleer silahlara<br />

sahip olmakla suçlan›yor. Bu konuyu<br />

nas›l de¤erlendiriyorsunuz?<br />

Hatemî: Bu, dünya poltikas›n›n uygulad›¤›<br />

çifte standartt›r. Maalesef sadece<br />

bu konuda de¤il, baflka konularda da<br />

böyle. ‹srail, en çok nükleer silaha sahip<br />

olan ülkelerden biri. En az 200 nükleer<br />

bafll›¤› ve söylentilere göre 400 bafll›k da<br />

rezervi var. Bu silahlarla sadece Ortadonin<br />

as›l ekseninden, yani ›l›ml›l›k ekseninden<br />

uzaklaflm›fl olurlar. Gerçek bir<br />

Müslüman›n yaflam flekli ›l›ml› ve ak›ll›<br />

olmakt›r.<br />

NTV: Bas›na yapt›¤›n›z aç›klamada<br />

El Kaide’yi sert ve kat› bir flekilde k›nad›n›z.<br />

Hatemî: Mant›kl› olan bütün Müslümanlar<br />

gibi biz de El Kaide ve eylemlerini<br />

elefltiriyor ve k›n›yoruz.<br />

NTV: Saddam Hüseyin ‹ran’a savafl<br />

açt›¤›nda ne elefltirilmifl, ne de d›fllanm›flt›.<br />

Hatta Bat›l› ve Do¤ulu baz› ülkelerden<br />

destek alm›flt›. ABD, Ba¤dat rejimine<br />

savafl aç›nca baz› ülkeler, yani<br />

Fransa, Almanya bu savafl› gayrimeflru<br />

olarak niteledi. ABD yönetimi ise önleyici<br />

bir savafltan bahsetti. Bütün bunlar›<br />

nas›l de¤erlendiriyorsunuz?<br />

Hatemî: ABD’nin her iki ad›m› da<br />

yanl›flt›. ABD, Saddam’› ‹ran-Irak savafl›<br />

s›ras›nda destekledi. Hem enformasyon,<br />

hem de silah yard›m› yapt›. Maddi<br />

ve siyasi yard›mda bulundu. Birçok Bat›l›<br />

ülke bu ifli yapt›. Örne¤in Fransa,<br />

Irak’a Mirage uçaklar› ve kimyasal silahlar<br />

verdi. Irak da bunlar› bize ve kendi<br />

halk›na karfl› kulland›. Bunlar›n hepsi<br />

Bat› taraf›ndan sa¤land›. Bu diktatörü<br />

desteklemekle yanl›fl yapt›lar. Ama<br />

ABD’nin Irak’› iflgaline karfl› ç›kan Almanya,<br />

Fransa ve di¤er ülkeler hakl›yd›.<br />

Biz de dahil, Irak’›n di¤er komflular› ile<br />

Müslüman ülkelerin hepsi Irak’›n iflgaline<br />

karfl›yd›. Bu, Saddam’› destekledi¤imiz<br />

anlam›na gelmiyor. Ondan çok zarar<br />

görmüfltük.<br />

Bizce bir ülkeyi iflgal etmek kolayd›r,<br />

oradaki ifli yürütmek zordur.<br />

ABD’nin çok büyük sorunlarla karfl›<br />

karfl›ya kald›¤›n› görüyoruz. Bununla<br />

birlikte Irak halk› da büyük sorunlarla<br />

yüzyüze geldi. Bunu da görüyoruz.<br />

Irak’taki krizin devam etmesi komflular›-<br />

n› da etkileyecektir. E¤er ABD daha<br />

20<br />

¤u’ya de¤il, tüm dünyaya zarar verebilir.<br />

Filistin ve bölgedeki ülkelere karfl›<br />

ezici bir devlet. Ayr›ca, nükleer silahlar›n<br />

yay›lmas›n›n önlenmesi anlaflmas›<br />

gibi hiç bir uluslararas› anlaflmaya imza<br />

atmam›flt›r. Bu devlet ABD tarf›ndan<br />

destekleniyor. Biz ise nükleer silah peflinde<br />

olmad›¤›m›z› ve bölgenin kitle imha<br />

silahlar›ndan ar›nd›r›lmas›n› istedi¤imizi<br />

defalarca aç›klad›k. Ahlak ve maht›¤›m›za<br />

ayk›r› oldu¤undan dolay› nükleer<br />

silaha sahip olamay›z. Biz bar›flç›l<br />

bir nükleer teknoloji istiyoruz.<br />

NTV: Türkiye’nin ‹ran’a daima kuflkulu<br />

bir bak›fl› var. Özellikle ‹ran ‹slam<br />

devriminden beri. Türkiye bir çok defa<br />

‹ran’› Türkiye’deki baz› terör eylemlerini,<br />

Hizbullah ve PKK gibi baz› gruplar›<br />

desteklemekle suçlad›. Türkiye-‹ran iliflkileri<br />

için Fransa-Almanya beraberli¤i<br />

model al›nabilir mi? Bu iki ülkenin iliflkileri<br />

iyi komfluluk iliflkilerinin ötesine<br />

geçebilir mi?<br />

Hatemî: En az›ndan görevde oldu-<br />

¤um sürece bizim politikam›z ve Türk<br />

dostlar›m›z›n da siyaseti buna dayan›r.<br />

Buna göre de iliflkilerimizi ilerlettik. Hiç<br />

bir zaman yanl›fl anlafl›lmalar›n iki ülke<br />

aras›nda ciddi soruna dönüflmesine izin<br />

vermedik. ‹liflkilerimizin temeli karfl›l›kl›<br />

sayg›ya dayanmaktad›r. Türkiye ile<br />

sorunu olan bir çok gruba karfl› koyduk.<br />

Bunu Türk dostlar›m›z da biliyor ve bu<br />

davran›fl›m›zdan memnunlar. Kimsenin<br />

bizim topraklar›m›zdan Türkiye’ye sald›r›<br />

düzenlemesine müsaade etmeyece-<br />

¤iz. En iyi ekonomik iliflkilerimizden birini<br />

Türkiye ile yafl›yoruz. Özellikle<br />

Necdet Sezer, Baflbakan ve hükümetin<br />

di¤er üyeleriyle iyi bir dostlu¤umuz var.<br />

Gelece¤e bugünden daha iyi bak›yorum.<br />

Biz, parlak bir tarihe ve ortak ç›-<br />

karlara sahip iki kardefl ülkeyiz. Ortak<br />

ç›karlar›m›z var ve umar›m her zaman<br />

birbirimizin yay›nda oluruz.


St. Matthäus Protestan<br />

Kilisesi, Salzgitter Camii’ni<br />

ziyaret etti<br />

M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Almanya’n›n Salzgitter kentindeki St. Matthäus Protestan<br />

Kilisesi, ayyn› kentte bulunan ‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl<br />

Salzgitter Camii’ni ziyaret etti.<br />

Rahip, Rahibe ve cemaat mensuplar›ndan oluflan 16 kiflilik<br />

bir grup, uzun zamandan beri planlanmakta olan karfl›l›kl›<br />

ziyaret programlar›n› gerçeklefltirmek üzere Salzgitter camiine<br />

geldi.<br />

Camii imam› Süleyman Öztunç hocanin Meryem Suresinden<br />

okudu¤u ayetler ile bafllayan ziyarette, camiin genel<br />

yap›s› ve ifllevleri hakk›nda bilgi verilirken, Almanya baflta olmak<br />

üzere Avrupa’daki dinî hayat ve okullardaki dinî e¤itim<br />

meseleleri müzakere edildi.<br />

Bölge Tanitma Baflkani ‹sa Çiçek, Bölge Teflk›latlanma<br />

Baflkan› Muharrem Avc›, Hannover fiubes Baflkan› Davut<br />

Toklu ve Lebenstedt fiube Baflkan› Ahmet Abac›o¤lu’nunda<br />

bulundu¤u ziyaret esnas›nda Salzgitter fiube Baflkan› Muzaffer<br />

Kuflcutopal, Tan›tma Baflkan› Bayram Köse ve üyelerden<br />

Ali Ayaz aileleri ile birlikte kat›ld›lar.<br />

Almanyada baflörtüsü tart›flmalar›n› gereksiz bulan ziyaretçiler,<br />

dinîn toplumsal hayattan d›fllanamayaca¤›n› ve özellikle<br />

farkl› dinî ve kültürel gruplar›n birarada bar›fl içinde yaflamalar›n›n<br />

yasaklamalarla de¤il, karfl›l›kl› sayg› ile temin<br />

edilebilece¤i üzerinde görüfl birli¤ine vard›lar.<br />

Almanya’da müslüman çocuklara din derslerinin, müslümanlar<br />

taraf›ndan verilmesi gerekti¤i üzerinde de durulan<br />

görüflmelerde, bu problemin ayn› zamanda protestan ö¤rencilerin<br />

de bir problemi oldu¤u gündeme getirildi.<br />

Ziyarette, karfl›l›kl› olarak bu ziyaretlerin devam etmesi<br />

gerekti¤i konusunda mutabakata var›ld›.<br />

Berlin bölge toplant›s› yap›ld›<br />

‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl Berlin<br />

bölge toplant›s› yap›ld›.<br />

Toplant›ya, Berlin Bölge Baflkan›<br />

Mahmut Gül baflkanl›k ederken, Genel<br />

Merkez’den ‹rflad ve Tan›tma Baflkan›<br />

21<br />

Ali Bozkurt ile birlikte MYK Üyesi ve<br />

Dinî ‹stiflare Konseyi Baflkan› Mustafa<br />

Mollao¤lu kat›ld›lar.<br />

Berlin bölge toplant›s›nda, <strong>Millî</strong><br />

Görüfl’ün Berlin bölgesinde yapm›fl oldu¤u<br />

hizmetler de¤erlendirilirken, özellikle<br />

Ramazan ay› ve Ramazan ay› sonras›nda<br />

verilen hizmetler gündeme getirildi.<br />

Berlin Bölge Baflkan› Mahmut Gül,<br />

büyük bir heyecanla devam eden hizmetlere<br />

yeni hizmetlerin de eklenece¤ini<br />

bildirdi.


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Resulullah’›n ahlak›<br />

... ve insanl›¤›n ona ihtiyac›<br />

Yüce Rabbimiz(cc) Rasulü Muhammed Mustafa(s.a.v) n›n<br />

ahlak› ile ilgili flöyle buyurmufltur:<br />

Vainneke leala hulukin Azim. Muhakkakki sen üstün bir<br />

ahlak üzeresin. (Kalem suresi: 4) Hz. Peygamberimiz(s.a.v)<br />

ise Buistu liütemmime mekarimelahlak. Ben güzel ahlak› tamamlamak<br />

üzere gönderildim. (Camiussa¤ir: Suyutî) buyurmufllard›r.<br />

Güzel ahlak, bir insanda bulunmas› gereken en<br />

önemli vas›f, bir toplumuda ayakta tutan en temel ilkelerdendir.<br />

Bir toplumda ahlaki de¤erler ne kadar sa¤lam zemin üzerine<br />

oturtulmufl ise, o toplumun yap›s›da oölçüde sa¤lam demektir.<br />

‹flte Alemlerin Rabbi Yüce Allah (cc) Rasulü Muhammed<br />

Mustafa (s.a.v) y› bizlere ve bütün insanl›¤a k›yamete<br />

kadar örnek olacak üstün bir ahlak üzere gönderiyor, ve O<br />

(s.a.v) da sözleriyle, fiilleriyle ve her haliyle güzel ahlak timsali<br />

olarak dünya hayat›n› tamaml›yor, çünkü onun muallimi,<br />

murabbisi (terbiye edip yönlendiricisi) bizzat Allah (cc) idi.<br />

Rasulullah (s.a.v) bu konuda bir hadis-i fleriflerinde flöyle buyurdular:<br />

‘Eddebeni Rabbi fe ahsene tedibi’. Beni Rabb’im e¤itti/edeblendirdi<br />

ve ebedimi/e¤itimimi en en iyibir flekilde verdi.<br />

‹flte biz Rabb’imize hamd-u senalar olsun, bu peygamberin<br />

ümmetiyiz. Onu tan›mak, ve bütün yönleriyleörnek almak<br />

müslümanlar olarak en temel vazifelerimizdendir. Hele<br />

bir de Rasulullah’› (s.a.v.) tan›mayan bir toplum içerisinde<br />

yafl›yorsak, bu vazifemizi daha da titiz bir flekilde yerine getirmemiz<br />

laz›m. Müslümanlar olarak böyle bir sorumlulu¤umuz<br />

vard›r, öyle ise Peygambeimiz’e (s.a.v) benzemeliyiz. O<br />

nas›l bir insan idi, O nas›l bir aile reisi idi, nas›l bir komflu,<br />

nas›l bir lider, nas›l bir devlet reisi? Velhas›l› bütün yönleriyle<br />

nas›l bir Peygamber idi? Bunlar› bir makaleye s›¤d›rmak<br />

mümkün de¤ildir elbette. Ancak sunaca¤›m›z baz› temel ahlak<br />

kurallar›ndan ve Rasulullah’›n örnek yaflam›ndan baz› örneklerle<br />

onun nas›l bir ahlak üzere oldu¤u ve bizim üzerimize<br />

nelerin terettüb etti¤i anlafl›lacakt›r. Rasulünü, Hak üzere,<br />

Alemlere Rahmet olarak ve en güzel ahlakla gönderen Yüce<br />

Rabbimiz (cc) habibini e¤itirken ne buyuruyor:<br />

Affedici (kolaylaflt›r›c›) ol, güzellikleri emret, ve cahillerdende<br />

yüz çevir (ald›r›fl etme.) (Araf: 199) Bu ayet-i kerimede<br />

güzel ahlak›n temel ilkeleri de s›ralanm›flt›r. Bu ilkeleri flöyle<br />

maddelefltirebiliriz.<br />

1. Affedicilik: Kolaylaflt›r›c›, kalbi genifl, ba¤›fllay›c› ve<br />

hoflgörülü olmak.<br />

2. ‹nsanlar› iyi ve güzel olan fleylere ça¤›rmak, sevketmek.<br />

3. Cahil kesime uymamak, onlar›n cahilliklerinden yüz<br />

çevirmek. Rasulullah (s.a.v) efendimize ‘müslümanlar›n en<br />

imanl›s› kimdir?’ diye sordular. Efendimiz (s.a.v): ‘Ahlak› en<br />

güzel oland›r’, buyurdular. Di¤er bir hadis-i fleriflerinde de:<br />

‘En güzel güzellik, güzel ahlakt›r’, buyurdular.<br />

Peki: O’nun (s.a.v.) ahlak› nas›ld›? O’nun ahlak›n› flu hadis-i<br />

fleriflerinden anl›yoruz.<br />

Allaha ve Ahiret gününe inanan, ya hay›r söylesin yahut<br />

sussun. Allah’a ve Ahiret gününe inanan, misafirine ikramda<br />

bulunsun. Allah’a ve Ahiret gününe inanan, komflusuna iyilikte<br />

bulunsun. (Müslim).<br />

Bu hadis-i flerifteki misafir ve komflu, geneli ifade eder.<br />

Misafirinizin dini, dili, rengi ve ›rk› ne olursa olsun Nebevî<br />

emir herkes için geçerlidir. Özellikle de bizler gibi komflular›<br />

genelde gayr-i müslimlerden oluflan müslümanlar olarak bu<br />

hadis-i flerifin ö¤retisiyle hareket etmeliyiz. Zira Rasulullah<br />

efendimizi (s.a.v) ziyarete gelen ve koyu bir hristiyan olan<br />

Adiy bin Hatem’i, Efendimiz (a. s. v) Mescid-i Nebevî’de<br />

a¤›rlad›lar, daha sonra hane-i saadetlerine götürdüler, kendi<br />

minderlerine Adiyy’in oturmas›n› istediler. Adiy bin Hatem,<br />

mahcubane bir flekilde sizin oturman›z daha uygun olur diye<br />

›srar etmesine ra¤men, Rasulullah efendimiz (s.a.v), ‹slam ahlak›n›n<br />

bunu gerektirdi¤ini gösteriyorlard›. Böylesine ilgi ve<br />

ikram gören Adiy bin Hatem kavmininde ileri geleniydi. kavmi<br />

kendisine ‘Muhammed’i (s. a. v) nas›l gördün’ diye sorduklar›nda,<br />

‘öyle bir ahlak üzere gördüm ki, öylesine üstün<br />

bir ahlak ancak bir Peygamber’de olur’, diyerek hayranl›¤›n›<br />

22


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

dile getirmifltir. Ve bu hayranl›k onu bilahere müslüman olmaya<br />

kadar götürmüfltür.<br />

Yine Rasulullah’›n ahlak›n›n evinden bafllay›p, komflular›yla<br />

ayn› güzel ahlak›n› sürdürdü¤ünü, daha sonra da bütün<br />

insanlar› kapsad›¤›n› görmekteyiz. Bir hadis-i fleriflerinde: ‘En<br />

hay›rl›n›z, ailesi için en hay›rl› olan›n›zd›r. Bende ailem için<br />

en hay›rl›n›z›m’ buyurumfllard›r. Peygamberimiz (s.a.v.) aile<br />

fertlerine karfl› engüzel ahlak üzere olan bir aile reisi idi. Komflular›yla<br />

en iyi geçinen bir komflu, cemaatine karfl› iyi bir<br />

imam, ümmeti için üstün ahlakl› bir Peygamber, bütün insanl›k<br />

için Rahmeten li’l-Alemin idi. Ve O (s.a.v) insanlar›n<br />

en do¤ru sözlüsüydü. Ahde vefa gösterir, emanetlere karfl› el-<br />

Emin idi. Davran›fllar›nda yumuflak, sosyal iliflkilerinde mütevazî<br />

ve flahsiyetliydi. Haya sahibiydi, gözlerini korurdu.<br />

Bak›fllar› tefekkür (düflünce) idi. Lanetçi de¤ildi, kötülü¤e kötülükle<br />

karfl›l›k vermezdi. Ba¤›fllamay› ve affetmeyi severdi.<br />

‹steyeni bofl çevirmez, sert ve kat› kalpli de¤ildi. Konuflan›n<br />

sözünü kesmez, konuflan› yalanc›l›kla suçlamaz, yemin etmeye<br />

zorlamazd›. Misafirine ikram etmeyi severdi. ‹ki fleyden biri<br />

tercih edildi¤inde kolay olan› seçerdi. Muhtac›n ihtiyac›n›<br />

karfl›lar, mazluma yard›m ederdi. Ashab›n› çok sever, onlarla<br />

istiflare ederdi. Hasta olan› ziyaret eder, vefat edene dualarda<br />

bulunur, cenaze sahiplerine taziyede buunurdu. Görünmez<br />

olan› aratt›r›r ve ça¤›tt›r›rd›. Özür dileyenin özrünü kabul<br />

ederdi. Güçlü ve zay›f, hak konusunda onun yan›nda eflit<br />

idi. Konuflmas›n› tane tane yapard›, biri onun onuflmas›n› takip<br />

etse kelimelerini sayabilirdi. Bazen flaka da yapard›; ancak<br />

haktan baflkas›n› söylemezdi. Yafll›, genç demeden herkese<br />

güzel davran›rd›. Çocuklara ayr›ca iltifat eder, flefkatle<br />

muamelede bulunurdu. Öyleki onun döneminde çocuk yaflta<br />

olanlar, büyüdükleründe mutlaka Rasulullah’la olan unutamad›klar›<br />

tatl› bir hat›ra anlatm›fllard›r. Ve onun hakk›nda hay›rdan<br />

baflka birfleye flahit olmam›fllard›r.<br />

‹nsanlar›n en merhametlisi en mütevazî olan› idi. karfl›laflt›¤›<br />

kifliye ilk selam› O verirdi. ‹nsanlar›n sevmedi¤i fleylerden<br />

sak›n›rd›. Miskinleri sever, fakirleri hor görmez, krallar›n da<br />

mehabetinden çekinezdi. Nimet ne kadar az olsada onu tazim<br />

eder, bafl›nda besmele çeker, hiçbir yemekte kusur bulmazd›,<br />

sa¤ eliyle yer ve içerdi. Giyiminde kuflam›nda ashab›ndan<br />

farkl› giymezdi. Giyiminde, yemesinde ve içmesinde<br />

›srafa kaçmazd›. Sab›r konusunda da insanlar›n en sab›rl›s›<br />

idi. Yap›lacak ifllerde kendisi de yard›mc› olurdu. Ashab›n›n<br />

hüzünleriyle hüzünlenir, sevinçlerini paylafl›rd›. Onun Allah<br />

r›zas› için geçmeyen bir zaman› olmazd›. Hz. Aifle validemizin<br />

ifadesiyle Onun ahlak› Kurand›. Öyle bir ahlak ki, herkesi<br />

ilgilendiriyor ve içine al›yor ve her alan› kaps›yor. Bu günün<br />

insanl›¤›n›n böyle bir ahlaka hayat kadar ihtiyac› vard›r.<br />

Zira, sa¤lam ahlakî de¤erlerden yoksun bir yaflam›n insanlar›<br />

ne hale getirdi¤i her akl-› selim taraf›ndan esefle görülmektedir.<br />

Böylesine bir ahlakî çöküntünün yafland›¤› dönemde<br />

müslümanlar olarak Rasulullah efendimizin, o üstün ahlak›-<br />

n›n elçileri olarak hem onu yaflayan hem de onu di¤er insalara<br />

tafl›yan, güzel ahlakl› aziz peygamberin, ahlak› güzel birer<br />

ümmeti olmak dünyada kazan›lacak çok üstün bir meziyyettir.<br />

‹flte Rasulullah’dan (s.a.v.) baz› ahlak dersleri:<br />

· fiüphesiz sizin ahlak› en güzel olanlar›n›z, en hayrl›-<br />

lar›n›zd›r. (Buharî ve Müslim)<br />

· Sizin bana en sevimli olan›n›z , ahlaken en güzel olan›-<br />

n›zd›r. (Buharî)<br />

· Muhakkak ki, her dinin kendine özgü güzel bir huyu<br />

vard›r. ‹slam’›n güzel huyu ise hayad›r. (‹bn-i Mace)<br />

· Müminlerin iman bak›m›ndan en kamili, ahlak› en güzel<br />

olan›d›r. Sizin en hay›rl›n›z da kad›nlar›na karfl› en hay›rl›<br />

olan›n›zd›r. (Tirmizî-Ebu Davud)<br />

· Allah›n kullar› içinde Allaha en sevgili olan›, onlar›n ahlakça<br />

en güzel olan›d›r. (Suyuti; el-Camiu’s-Sa¤ir)<br />

· Nerede olursan ol Allahtan kork! Kötülü¤ün arkas›ndan<br />

iyilik iflle ki onu silsin. Ve insanlarla da iyi geçin. (Tirmizî-Ahmad<br />

b. Hanbel)<br />

· Rasulullah’a (s.a.v.) en çok insanlar›, cennete girdirecek<br />

fleylerin ne oldu¤u soruldu: ‘Allah korkusu ve ahlak güzelli-<br />

¤i’ buyurdu. (Tirmizî-Birr)<br />

· E¤er sende flu dört güzellik varsa dünyada kaybettiklerin<br />

önemli de¤il,<br />

(1) Do¤ru sözlülük, (2) Emanetin korunmas›, (3) Ahlak<br />

güzelli¤i, (4) Ve, yemede haramdan korunup helali gözetmektir’,<br />

buyurdular.<br />

Rasulullah (s.a.v), insanlar›n ahlak erozyonuyla kafl› karfl›ya<br />

olduklar› bir dönemde, O’nun ahlak›na ve ahlak öretisine<br />

ne kadar ihtiyaç var? ‹flte Rasulünü en güzel ahlak üzere<br />

gönderen yüce Rabbimiz (c.c.) güzel ahlak›n adresini kullar›-<br />

na gösteriyor ve buyuruyor ki: Muhakkakki Rasulullah sizin<br />

için Allaha ve ahiret gününe kavuflmay› umanlar ve Allah›<br />

çok zikredenler için güzel bir örnektir. (Ahzab: 21)<br />

Yüce Rabbimiz (cc) bizleri kendisine hakiki birer kul,<br />

Rasulüne güzel ahlakl› birer ümmet eylesin.<br />

• Mustafa MOLLAO⁄LU<br />

23


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Her Y›lbafl›, yeni bir bafllang›ç<br />

Günlerin haftalar›, haftalar›n aylar›, aylar›n<br />

y›llar›, y›llar›n as›rlar ve sonsuzlu¤u<br />

oluflturdu¤u zaman, yukardaki izahta da<br />

görüldü¤ü gibi, hoyratça harcanan, de¤eri<br />

az bilinen bir meta’d›r, bir nimettir.<br />

‹slam devetçilerine e¤itim rehberi olarak haz›rland›¤› ifade<br />

edilen bir kitapta yazar, zaman› flöyle tarif ve izah ediyor:<br />

“Belki flu sözden haberiniz vard›r: “En uzun, fakat en k›sa; en<br />

h›zl›, fakat en yavafl; hepimizin ihmal etti¤i ve sonra piflman<br />

oldu¤u fley nedir? Onsuz hiçbir fley yap›lamaz, küçük olan<br />

her fleyi yutar, büyük olan her fleyi daha da büyütür.”<br />

Bu; zamand›r.<br />

O en uzundur, çünkü, ölçülen sonsuzluktur; en k›sad›r,<br />

çünkü, hiçbirimizin dünya iflini bitirecek zaman› yok; o mutlu<br />

olanlar için en h›zl›d›r, ac› çekenler için en yavafl. Onsuz<br />

hiçbir fley yap›lamaz çünkü o içinde yaflad›¤›m›z tek sahnedir.<br />

Zaman hayat›n yap›ld›¤› fleydir. O, gelecek kuflaklar için<br />

de¤ersiz olan herfleyi yutarak unutulmaya terkeder, büyük ve<br />

fedakarca olan herfleyi yüceltir ve korur.” 1<br />

Zaman, bu kadar önemli ki, Kur’an’›m›z, göz aç›p-kapay›ncaya<br />

kadar geçen k›sac›k bir zaman diliminden tutun da,<br />

sonsuz olan zaman süreçlerine var›ncaya kadar, zaman›n her<br />

diliminden bahis buyurmufltur. Saatler, günler, gece ve gündüzler,<br />

aylar, y›llar, as›rlar, hatta Ebu Hanife (rhm)’›n “Ne kadar<br />

uzunlukta bir zaman dilimi oldu¤unu ben anlayamad›m”<br />

dedi¤i “dehr”ler; hep Kur’an-› Kerim’imizde, Allah’›m›z›n yaratmas›yla<br />

varoldu¤una flahit oldu¤umuz hususlardand›r.<br />

Günlük, ayl›k, y›ll›k ve ömürlük istenen ibadet çeflitleri; Namaz,<br />

Oruç, Zekat, Hac ve Cihad gibi ibadetlerin hepsi zamana<br />

ba¤l› ibadet nevileridir. Gecenin gündüze, gündüzün geceye<br />

girifl ve ç›k›fllar›, on iki ay›n mevsimlere parçalan›fl›,<br />

mevsimlerin y›llar› oluflturmas› hep vurgunun zamana ve zaman›n<br />

önemine yap›ld›¤›n›n iflaretleridir. Günlerin haftalar›,<br />

haftalar›n aylar›, aylar›n y›llar›, y›llar›n as›rlar ve sonsuzlu¤u<br />

oluflturdu¤u zaman, yukardaki izahta da görüldü¤ü gibi, hoyratça<br />

harcanan, de¤eri (bilhassa müslümanlarca) az bilinen<br />

bir meta’d›r, bir nimettir. “‹ki nimet var ki, (insanlar›n) ço¤u<br />

(onlar›n kadrini ve k›ymetini bilmiyerek) aldanm›fllard›r. Bunlar,<br />

sa¤l›k ve bofl geçirilmifl vakittir.” 2<br />

Bilhassa müslümanlarca zaman›n de¤eri fazlaca önemli<br />

de¤il dedim. Çünkü dünya çap›nda yap›lan bir araflt›rmada<br />

Bat› Avrupa ve Amerika’da y›lda telif ve tercüme edilen eserlerle,<br />

ünversitelerde yap›lan bilimsel deneyler ve icadlar konusunda,<br />

cild adetleri yüzbinlerle ifade edilen devasa çal›flmalar<br />

gerçeklefltirilirken, bu say› bütün bir ‹slam co¤rafyas›nda<br />

onbinleri bile bulmuyor..! Zira ‹slam dünyas›, daha çok<br />

oyun, e¤lence ve kabuk meselelerle günlerini gün ediyorlar.<br />

‹flte yine bir y›l› geride burakt›k; yeni bir y›la da merhaba<br />

dedik. fiimdi yine geçmiflin muhasebesini, gelece¤in de planlamas›n›<br />

yapmam›z›n uygun oldu¤u günlerdeyiz. Hz. Ömer (ra)<br />

efendimiz bu muhasebeyi her akflam yaparm›fl ve kendi kendine<br />

“Gel bakal›m Halife Ömer bu gün Allah’›n r›zas›na ve mahlukat›n<br />

menfaat›na uygun olan hangi iflleri yapt›n, hesaplaflal›m?”<br />

der, o gün neler yapt›¤›n›n bir çetelesini ç›kar›rm›fl. E¤er<br />

yapt›¤› ifllerin art›lar›, eksilerinden çok ise, önce eksileri de¤erlendirir,<br />

gerekli tedbirleri almak üzere yar›n›n plan›n› yapar, ondan<br />

sonra gönül rahatl›¤› ile birgün sonras›n› beklermifl.<br />

Geride b›rakt›¤›m›z y›la ibret nazar› ile bakt›¤›m›zda, yine<br />

bu y›l›n da art›lar› ve eksileri aras›ndaki negatif fark makas›-<br />

n›n –maalesef- bütün ümmet için halen aleyhte aç›lmakta oldu¤una<br />

görüyoruz.<br />

Ümmet, yine birlik ve beraberli¤i sa¤layamad›; güç birli-<br />

¤i edemedi; karfl›laflt›¤› problemleri çözemedi; içte ve d›flta<br />

yo¤un meflakkatler h›z kesmeden hükmünü sürdürdü. Yine<br />

‹slam co¤rafyas› kan ve gözyafl› sellerinin girdab›nda bo¤ulmama<br />

mücadelesi verdi. Yine ‹slam co¤rafyas›nda haritalarla<br />

oynand›. En büyük insan hakk› ihlalleri halk›n›n ço¤unlu¤unu<br />

müslümanlar›n olflturdu¤u ülkelerde görüldü. Yarg›s›z infazlar,<br />

önyarg›l› ve siyaset kar›fl›k yarg›lamalar yine müslümanlar<br />

üzerinde tatbik ve icra edildi. Yine ‹slam’›n teröre destek<br />

veren (!) bir din, müslüman›n da terörü iflleyen (!) insanl›k<br />

kesimi olarak lanseleri yap›ld›. ‹slam düflman› kanallar<br />

marifetiyle ‹slam korkusu (!) dünyan›n dört bir yakas›na pompaland›<br />

durdu. Müslümanlarsa mütemadiyen kendilerini savundular:<br />

Rahmet cemaat› olduklar›n›, sevgi ve kardefllik<br />

duygular›yla dopdolu gönüllere sahip insanlar olduklar›n›,<br />

24


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Kadere gerçek manada inananlar için,<br />

olan fleylere üzülmek ve umutsuz olmak<br />

yak›flmaz. Ta ki, “zarar›n neresinden dönülürse<br />

oras› kârd›r” atalarsözünden de<br />

esinlenerek, Avrupal› Müslümanlar s›fat›yla,<br />

önümüze bakal›m, iflimize ve sorumluluklar›m›za<br />

yönelelim, Ümmetin bizden<br />

beklentilerine cevap verecek çal›flmalara koyulal›m<br />

diye.<br />

dünyada sulh ve bar›fl›n ancak müslümanlarla birlikte temin<br />

edilebilece¤ini hep ifade ettiler, ettiler.. Belli ki, sesleri çok<br />

uzaklara gidemedi. Kendi öz vatanlar›nda, kendi vergileriyle<br />

kurulan kurumlar›n hizmetlerinden haklar›n› elde edemediler,<br />

sokaklarda hak dilenmek mecburiyyetinde kald›lar. Problemlerinin<br />

çözümleri, temenni ve dileklerinin yan›tlar›, böylece<br />

baflka bahara sarkt›. ‹nsan haklar› ve hürriyetlerinin merkezi<br />

say›lan Fransa bile, dindar insanlar›n dinlerinin gere¤i ve<br />

sembolü olan müslüman han›mlar›n baflörtüsünü, Yahudilerin<br />

Kippe’sini ve Hristiyanlar›n Haç’›n›, okullarda ve devlet<br />

dairelerinde yasaklamaya kalk›flt›. Bütün Avrupa ülkelerinde<br />

birden bire baflörtüsü, mes’ele haline getirildi ve konuflulmaya<br />

baflland›.<br />

Amerika, hem Türkiye’yi hem de Fransay› baflörtüsü zulmünden<br />

dolay› k›nad›...<br />

Böyle birçok acaip ve garaip olaylarla 2003 y›l›n› –bana<br />

pesimist demezseniz- eksilerle tamamlad›k.<br />

Umutsuzluk, inanc› ve ideali olmayan, varmak istedi¤i bir<br />

hedefi ve gayesi bulunmayanlar›n psikolojisidir. Umutsuzluk,<br />

bütün hadisat› yed-i kudretiyle evirip-çeviren, karanl›k<br />

gecede, nadas tarlada, kara kar›ncan›n ayak sesini duyan, zerrelerin-kürrelerin<br />

bilgisini kuflatan, kiflinin kendisine kendisinden,<br />

flah damar›ndan daha yak›n olan, kadir-i mutlak, zülcelal<br />

ve’l kemal ve’l cemal ve zu’r-rahmet (celal, kemal, cemal<br />

ve rahmet sahibi) Allah’a ve O’nun gönderdi¤i mukaddes<br />

emanetlere inanmayanlar içindir. Kadere gerçek manada inananlar<br />

için, olan fleylere üzülmek ve umutsuz olmak yak›flmaz.<br />

Onun için yaz›n›n bafll›¤›n› “Her Yeni Y›l Yeni Bir Bafllang›ç”<br />

koydum. Ta ki, “zarar›n neresinden dönülürse oras›<br />

kârd›r” atalarsözünden de esinlenerek, Avrupal› Müslümanlar<br />

s›fat›yla, önümüze bakal›m, iflimize ve sorumluluklar›m›-<br />

za yönelelim, Ümmetin bizden beklentilerine cevap verecek<br />

çal›flmalara koyulal›m diye. Çünkü gerçekten yapaca¤›m›z<br />

daha çok iflimiz var.<br />

Bir kere Avrupa’daki, bütün inançl› kesim; evvela müslümanlar<br />

kendi aralar›nda olmak üzere, di¤er semavî dinlere<br />

inanan insanlara var›ncaya kadar, bütün inanan insanlar bir<br />

ve beraber olman›n imkanlar›n› araflt›rmal›lar. Çünkü Avrupa’da<br />

Baflörtüsü, Kippe ve Haç’a karfl› bafllat›lmak istenen<br />

yasaklama furyas› ve etraf›nda sürdürülen tart›flmalar, top yekün<br />

fizik ötesi inanca bafllat›lan yeni bir sald›r› gibi geliyor<br />

bana.. Bunun için de hem müslümanlar kendi aralar›nda asgarî<br />

çerçevede de olsa, ortak hareket imkan› verecek formüller<br />

ortaya ç›karmal›lar; hem de Hristiyan ve Yahudi cemaatlar›yla<br />

ortak projeler oluflturmal›lar.<br />

‹nan›yorum ki, kendi teflkilat›m›z bu noktada önü çekebilecek<br />

ve ilk ad›mlar› atabilecek kabiliyet, güç ve kapasiteyi<br />

kendi bünyesinda bar›nd›rmaktad›r. Bir örnek olmas› aç›s›ndan<br />

biz Kuzey Hollanda Bölgesi olarak, Hristiyan ve Yahudî<br />

kurulufllar›yla ortaklafla çok güzel pro¤ramlar yapt›k ve yap›-<br />

yoruz..<br />

Örnek olarak belirtmem gerekirse, içinde bizim, Hristiyan<br />

ve Yahudî din adamlar› ve çeflitli meslek gruplar›ndan insanlar›n<br />

da bulundu¤u, “Bar›fl Koalisyon”u oluflturduk. Bas›n<br />

bildirileri, afifl ve kart çal›flmalar› yapt›k. Son iki senedir,<br />

Mevlid Kandili kutlamalar›n›, bir kilisenin ayin salonunda,<br />

Hristiyan din adamlar›n›n da kendilerine mahsus ilahileri ile<br />

katk›da bulunduklar›, bir pro¤ramla ihya ettik. Yine Mirac<br />

Kandili’ni, içerisinde Kudüs ve Mescid-i Aksa’n›n orijinaline<br />

uygun olarak ahflabtan yap›lm›fl maketin de yer ald›¤›<br />

Amsterdam ‹nciller Müzesinde ihya ettik. Bu pro¤ramlara<br />

Hollanda ilim, siyaset ve medya çevreleri çok büyük ilgi gösterdiler.<br />

Hatta baz› pro¤ramlar, Hollanda’n›n resmi devlet televizyonlar›nca<br />

ana haber olarak kamuoyuna duyuruldu.<br />

Hiç bir peygamber aras›nda ay›r›m yapmadan hepsine<br />

birden inanan müslümanlar olarak, madem ki her sene 24<br />

Aral›k tarihlerini hristiyan dünya Hz. ‹sa (as)’›n do¤um günü<br />

olarak kutluyor. Bizi de zaman zaman bu pro¤ramlara davet<br />

ediyorlar. Orada yap›lan ayinler bir tarafa; ama bir peygamberin<br />

do¤um gününü anma sadedinde takdim edilen bir merasimde<br />

bizim de bir grup din adam› ve idarecilerimizle haz›r<br />

bulunmam›z, manaya inananlar›n dayan›flmas›na giden yolda<br />

iyi bir jest olurdu diye düflünüyorum. Bu defa biz de, adaletin,<br />

merhametin, ba¤›fllaman›n, affetmenin, bar›fl›n, emanet<br />

ve hakka sayg›n›n, sevgi ve kardeflli¤in destan›n›n yaz›ld›¤›,<br />

25


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Kendi aile çevremizden bafllayarak,<br />

bütün akraba, taallukat,<br />

uzak ve yak›n çevre, komflu ve<br />

bütün insanl›¤a faydal› olacak<br />

çal›flmalara imza atmal›y›z.<br />

26<br />

31 Aral›k Mekke’nin Fethi gününü,<br />

y›lbafl› gecesinde bir pro¤ramla kutlasak<br />

ve di¤er semavî din temsilcilerini<br />

de davet etsek, bence çok mühim<br />

ve tarihi bir olay›, çok güzel bir vesileye<br />

dönüfltürebiliriz.<br />

Müslümanlar, yeni y›lda kendi<br />

aralar›nda da bar›fla giden yollar› aç›k<br />

tutmal›lar. Biz her ne kadar müslümanlar›n<br />

birli¤inin ehemmiyetini<br />

kavrama noktas›nda geçerli not alamasak da, muhaliflerimiz<br />

bizi ayr›-gayr› düflünmüyorlar. Bunca olaylar göstermiyor<br />

mu, müslümanlara yönelik herhangi bir düflmanca sald›r›,<br />

“müslüman” kimli¤ine yap›l›yor. Burada ›rk, renk, cinsiyet ve<br />

meflrep farkl›l›klar› hiç de hesaba kat›lm›yor. Bunun için de<br />

ey bütün müslümanlar geliniz! Aram›zda oluflan sanal buz<br />

da¤lar›n›, gönül körükleriyle, sevgi, bar›fl ve kardefllik atefliyle<br />

eritelim, yok edelim, “Mü’minler ancak kardefltirler” 3 s›rr›-<br />

n› bir daha ispat edelim.<br />

Müslümanlar, art›k kafalar›n› kumdan ç›karmal› ve etraflar›na<br />

ibret nazarlar›yla bakmal›lar. Onbeflinci kattan afla¤›<br />

düflen, fakat konumunu anl›yam›yan adam›n rahatl›¤›ndan<br />

s›yr›lmal›lar. Hani adam onbeflinci kattan afla¤› at›lm›fl, afla-<br />

¤›ya do¤ru h›zla düflerken, yedinci kattan adam›n birisi bafl›-<br />

n› ç›karm›fl ve sormufl:<br />

- ‹fller nas›l gidiyor? Düflen adam kay›ts›zca cevap vermifl:<br />

- fiimdilik asayifl berkemal, yani flimdilik hiçbir problem<br />

yok.<br />

E¤itimde, hay›rl› ifllere daha çok zaman ve imkan ay›rmada,<br />

insanl›¤›n menfaat ve maslahat›na uygun faaliyetler yapmada,<br />

yeni y›l, yeni bir bafllang›ç olmal›.<br />

Avrupa’da, hergün adedi artan genç bir nesle sahibiz. Ancak<br />

bunlar›n ö¤retim ve e¤itimleri konusunda yeterli ihtimam›<br />

gösterdi¤imizi halen gönül rahatl›¤› ile söyleyemiyoruz.<br />

Gerek dinî-ahlakî e¤itimlerini, gerekse mesleki e¤itimlerini<br />

ça¤›n gerektirdi¤i ölçüde sa¤lad›¤›m›z› ifade edebilmekten halen<br />

çok uza¤›z. Halbuki çeflme akarken kovay› doldurabiliriz.<br />

Allah’›n bir lutfu, ilim ve bilimin en yüksek kalitede yap›ld›-<br />

¤› ülkelerde yafl›yoruz. Genç nesli, bu nimetlerden mahrum<br />

b›rakmamal› ve mutlaka mesleki e¤itimlerini tamamlatmal›-<br />

y›z. ‹man, ibadet, ahlak ve insanlararas› iliflkilerde, insanl›¤a<br />

örnek olacak nesiller yetifltirmenin –eldeki mevcut imkanlar›<br />

iyi kullanarak- planlamalar›n› çok iyi yapmal›y›z.<br />

Kendi aile çevremizden bafllayarak, bütün akraba, taallukat,<br />

uzak ve yak›n çevre, komflu ve<br />

bütün insanl›¤a faydal› olacak çal›flmalara<br />

imza atmal›y›z. Art›k yeni y›lda,<br />

‹slam ve müslüman kelimelerinin<br />

yanlar›na s›fat olarak negatif terimler<br />

yaklaflmamal›. Kendisinden korkulan,<br />

çekinilen, d›fllanan, hizaya getirilmek<br />

veya yok say›lmak istenen<br />

topluluklar olmaktan, topyekün Ümmeti<br />

selamete ç›karacak ad›mlar atmal›y›z.<br />

Biz zaten sulh, bar›fl ve denge toplumuyuz; hay›rda<br />

ve insanl›¤›n menfaat›na uygun faydal› çal›flmalarda öncülük<br />

yapmas› gereken milletiz. Bütün bunlar› ispat ederek, kendimizi<br />

“ümmet-i vasat=orta ümmet” 4 makam›na ulaflt›rmal›y›z.<br />

Hiç kimsenin hakk›na tecavüz etmemek görevimiz oldu-<br />

¤u gibi, haklar›m›za sahip ç›kmak da görevlerimiz aras›ndad›r.<br />

Çünkü kendi haklar›n› koruyam›yanlar baflkalar›n›n haklar›n›<br />

nas›l koruyacaklar ki? Bunun için de elde edilmifl haklar›m›z›<br />

elimizden almaya kalk›flacak herkese karfl›, medeni<br />

cesaretimizle medenice karfl› koymal›y›z. Kendimizi iyi tan›-<br />

mal› ve baflkalar›na tan›tma konusuna da özen göstermeliyiz.<br />

Samimi, içten ve her hal ve durumda yap›c› olmal›y›z. Nefsimizden<br />

daha çok, akl›m›z, ilmimiz ve iman›m›z bize yol gösterici<br />

olmal›.. ‹nsanlararas› iliflkilerde, imani önderlerimiz, rehaberlerimiz<br />

olmal›.. Peygamberimizi, ashab›n›, ve Hak yolunun<br />

di¤er rehberlerini iyi tan›mal› ve özümsemeliyiz.<br />

Yeni y›l›n ‹slam Ümmeti hakk›nda topyekün kurtulufl y›-<br />

l› olmas› dileklerimi ifade ederken, flu ayet-i celilenin de toplumumuza<br />

iyi, güzel ve hay›rl› yeni de¤iflimleri yakalamas›<br />

konusunda k›lavuzluk etmesi temenni ve umudumu yenilemek<br />

istiyorum. Rabbimiz Teala Hz.leri buyuruyor ki: “Bir<br />

toplum kendilerindeki özellikleri de¤ifltirinceye kadar Allah,<br />

onlarda bulunan› de¤ifltirmez.” 5<br />

• M. Hulusi ÜNYE<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

‹slam Davetçilerine E¤itim Rehberi, Hisham Altalip, shf. 189<br />

El-Camiu’s-Sagir, shf. 555<br />

Hucurat Suresi, 10<br />

Bakara Suresi, 143<br />

Ra’d Suresi: 11


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Evlilik yolu ile Almanya’ya gelen efllerin Oturma<br />

müsadelerini efllerinden ba¤›ms›z olarak elde etmeleri<br />

Daha önceki say›lar›m›zda efllerin<br />

evlilik yolu ile Almanya’ya nas›l gelebileceklerini<br />

ele alm›flt›k. Bu say›m›zda ise<br />

Almanya’ya gelen efllerin kendi oturumlar›n›,<br />

eflinden ba¤›ms›z olarak nas›l elde<br />

edebileceklerini iflleyece¤iz.<br />

Söz konusu durum flu iki aç›dan<br />

önemlidir. 1- ‹leride ortaya ç›kabilecek<br />

boflanma, 2- Getiren eflin ölümü. Bu iki<br />

durumda, eflinin ikametine ba¤l› olan<br />

di¤er eflin oturumunun iptali söz konusu<br />

olabilir.<br />

Sonradan gelen eflin oturma müsadesi,<br />

öncelikle Almanya da ikamet eden<br />

efle, dolay›s› ile beraberli¤in, yani, evlili¤in<br />

devam›na ba¤l›d›r. Oturma müsadesi,<br />

evlili¤in sürdürebilmesi için anayasan›n<br />

alt›nc› maddesinde belirtilen hak<br />

do¤rultusunda verilmifltir. Bu sebebten<br />

dolay›, evlili¤in devam ettirilmesi, oturma<br />

müsadesi için flartt›r.<br />

1 Haziran 2000 tarihinde de¤ifltirilen<br />

yabanc›lar kanunun 19. maddesine göre,<br />

sonradan gelen efl, evlili¤i bitirmifl<br />

olsa veya efli ölmüfl olsa dahi kendisi<br />

oturma müsadesi alabilir.<br />

Bunun için gerekli olan ve 19. maddenin<br />

1. f›kras›nda belirtilen en önemli<br />

flart, evlili¤in iki y›ldan beri (daha önce<br />

oldu¤u gibi dört y›l de¤il) Almanya da<br />

kanunî olarak sürmüfl olmas›d›r. Yani<br />

resmî olarak boflanmam›fl ve ayn› evde<br />

oturmufl olmalar› gerekmektedir.<br />

Burada dikkat edilmesi gereken zaman<br />

ise, resmî boflanma tarihinden ziyade,<br />

praktikte olan ayr›l›¤›n bafllad›¤›<br />

zamand›r. Örne¤in, efller, bir y›ll›k bir<br />

beraberlikten sonra evlerini ay›r›r ama<br />

resmî olarak boflanmam›fllar ise ve resmî<br />

boflanma da bir y›l sonra oluyorsa,<br />

bu takdirde evlili¤in iki y›l sürdü¤ü söylenemez<br />

ve oturma izninin uzat›lmas›<br />

yasaya göre mümkün de¤ildir.<br />

Ancak, daha sonra birleflmeyi amaçlayan<br />

k›sa süreli ayr›l›klar evlili¤in bitti-<br />

¤i anlam›na gelmez 1 . Evlili¤in bitti¤ini<br />

belirleyen en büyük etken efllerin ayr›<br />

evlerde oturuyor olmalar›d›r 2 . Bu durumda<br />

evlili¤e bitti gözüyle bak›l›r.<br />

Gerekli olan di¤er bir flart ise, oturum<br />

almak isteyen kiflinin daha önceden<br />

“Aufenthaltserlaubnis veya Aufenthaltsberechtigung”a<br />

(ikamet izni/ikamet<br />

hakk›) sahip olmas›d›r. Çünkü yabanc›-<br />

lar kanununun 19. maddesi yeni bir hak<br />

oluflturmuyor, bilakis elde edilmifl olunan<br />

hakk›n devam›n› sa¤l›yor.<br />

Bu sebebten dolay› oturma müsadesi<br />

“Aufenthaltsbewilligung veya Duldung”<br />

(sebebe ba¤l› ikamet/müsamaha) olan kiflilerin,<br />

kendi oturum müsadelerini almalar›<br />

yasaya göre mümkün de¤ildir. Çünkü,<br />

bu tür oturma müsadesi bulunan ailelerin,<br />

zaten Almanya’da sürekli ikamet<br />

etmeleri sözkonusu de¤ildir.<br />

Yabanc›lar kanununun 19. maddesine<br />

göre evlili¤in iki y›l sürmedi¤i durumda<br />

dahi oturma müsadesi uzat›labilir.<br />

E¤er geriye dönecek eflin, geriye<br />

dönmesinden dolay› afl›r› zorlukla karfl›-<br />

laflmas› sözkonusu ise, oturma müsadesi<br />

uzat›labilir.<br />

Bu durum belirli flartlar›n oluflmas›-<br />

na ba¤l›d›r. Bu flartlar ise, yabanc›lar kanununun<br />

19. maddesi 1. f›kras› 2. cümlesinde<br />

belirtilmifltir.<br />

Buna göre, geriye dönecek kiflinin,<br />

dönmesinden dolay› korunmas›n› gerektiren<br />

de¤erleri tehlike alt›na girerse,<br />

kifliye Almanyada ikametgah›n› devam<br />

27<br />

ettirebilmesi için oturma müsadesi verilebilir.<br />

Sözkonusu tehlike, geriye dönece¤i<br />

ülkede olaca¤› gibi Almanya’da da<br />

olabilir.<br />

Di¤er bir gerekçe ise çocuk sahibi<br />

olunmas› olabilir. fiayet, efllerin müflterek<br />

çocuklar› varsa ve çocu¤un gelece¤i<br />

için ebeveynlerin her ikisinin de Almanyada<br />

olmas› gerekiyor ise, efl kendi<br />

oturma müsadesini alabilir.<br />

Bütün bu haklar›n al›nabilmesi için<br />

kiflinin yurt d›fl›na (Almanya d›fl›na) sürülmeyecek<br />

durumda ve kendinden kaynaklanan<br />

sebeplerden dolay› sosyal yard›m<br />

alm›yor durumda olmas› gerekiyor.<br />

Kifli, flayet, kendinde olan sebeblerden<br />

dolay›, örne¤in ifl aram›yor, sosyal yard›m<br />

al›yorsa ve ileride de süresiz oturma<br />

müsadesi almas› imkans›z ise, kiflinin<br />

oturma müsadesi uzat›lmayabilir. Bu<br />

durum iki y›ldan beri Almanya’da evlilik<br />

sürdüren kifli için geçerli de¤ildir.<br />

Kifli flayet elinde olmayan nedenlerden<br />

dolay› sosyal yard›m al›yor ise, kiflinin<br />

oturma müsadesi süreli olarak uzat›l›r<br />

ve flartlar olufltu¤unda ise oturma izni<br />

süresiz olarak uzat›l›r.<br />

Alman vatandafll›¤›<br />

Sonradan gelen ve kendi oturumunu<br />

elde eden efl di¤er yabanc›lar<br />

gibi, herkes için geçerli flartlar› yerine<br />

getirdi¤i takdirde Alman vatandafll›¤›-<br />

na baflvurabilir.<br />

IGMG Hukuk Müflavirli¤i<br />

• Naci Türk<br />

1<br />

VGH BW, 6. Mai 1991-1 S 2084/90<br />

2<br />

VGH BW, 6. Mai 1991-1 S 2084/90


M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />

Wozu Dialog,<br />

wenn nur eine Seite spricht,<br />

die andere aber nicht zuhört<br />

– Muslime sind von christlichen Kirchen enttäuscht<br />

Die christlichen Kirchen in Frankreich sprachen sich<br />

diese Woche gegen ein Kopftuch-Verbot aus. Auch hatten<br />

sich davor schon die jüdischen Gemeinden gegen ein<br />

Verbot gestellt. Eine Unterstützung solcher Art, konnten<br />

die Muslime in Deutschland von den hiesigen<br />

christlichen und jüdischen Vertretern nicht erfahren.<br />

Oder wie sollten Muslime Äußerungen des EKD-<br />

Ratspräsidenten Huber deuten, der an der Eignung von<br />

Frauen für den öffentlichen Dienst oder den Lehrberuf<br />

zweifelt, nur weil diese ein Kopftuch tragen. Oder die<br />

Beurteilung Kardinal Meißners, der "politische" Kopftücher<br />

zwar als nicht hinnehmbar bezeichnet, als rein religiöses<br />

Symbol jedoch akzeptieren will. Dann ist da natürlich die<br />

Frage, wer denn nun entscheiden soll, ob das Kopftuch auf<br />

dem Kopf ein "politisches" oder ein religiöses ist. Wieso sind<br />

Kopftücher plötzlich alle politisch?<br />

Als letzter Protagonist gesellte sich nun auch der<br />

Regensburger Bischof Gerhard Müller in diese Reihe. In<br />

einer Bewertung des anstehenden Gesetzes in Bayern<br />

bezeichnete er diesen als "angemessene Änderung". "Die<br />

Ordenstracht der Schwestern sowie die priesterliche<br />

Kleidung sind nicht Demonstration der eigenen Religion,<br />

sondern vielmehr Ausdruck dafür, dass Ordensleute und<br />

Priester ihr Leben aus der Nachfolge Christi für den<br />

Dienst am Menschen in den verschiedensten Segmenten<br />

der Gesellschaft einsetzen. Insofern ist eine<br />

Parallelisierung mit dem Kopftuch muslimischer<br />

Mitbürgerinnen nicht möglich", so der Bischof. Doch wer<br />

sagt denn, dass das Kopftuch nur eine Demonstration des<br />

eigenen Glaubens ist. Dass es auch solch eine Wirkung<br />

hat, ist nicht zu bestreiten, doch auch die Ordenstracht<br />

28<br />

hat solch eine Wirkung nach außen. Oder würden sie,<br />

Herr Bischof, die Trägerin einer Ordenstracht als Muslim<br />

oder Juden erkennen. Aber wieso kommt niemand auf die<br />

Idee, die muslimische Frau danach zu fragen, was denn<br />

das Kopftuch für sie bedeutet. Dabei wird ein viel tiefsinnigerer<br />

Grund herauskommen, als nur die reine<br />

Demonstration der Religion, ja, ich wage sogar zu sagen,<br />

einen tiefsinnigeren Grund, als ihn der Herr Bischoff der<br />

Ordenstracht zuspricht.<br />

Es erstaunt, dass die Kirchenoberen bei einem solch<br />

entscheidenden Thema so eine Ignoranz zeigen. Es sind<br />

heute vielleicht nur die Muslime, die als Minderheit ihre<br />

Symbole einbüßen, doch wie lange können sich die<br />

Kirchen in einer Gesellschaft, die sich immer mehr von<br />

der Religion entfernt, in diesem öffentlichen Raum halten,<br />

aus dem sie den Islam heraushalten wollen. Was passiert,<br />

wenn die meisten Deutschen sich nicht mehr einer<br />

Religion oder einer Kirche zugehörig fühlen. Was passiert<br />

an dem Tag, an dem es heißt, die Säkularität verbiete es,<br />

dass der Staat Kirchensteuer einziehe, an den Schulen Religionsunterricht<br />

zulasse, oder gar Religionsgemeinschaften<br />

und Kirchen privilegiere. Wohl wahr, ein Horrorszenario,<br />

aber angesichts der Entwicklung der letzten Jahre keine<br />

Unmöglichkeit, nein sogar eher Wahrscheinlichkeit. Es<br />

geht im Kopftuch-Streit nicht mehr darum, den Islam aus<br />

dem öffentlichen Raum zu drängen, sondern die<br />

Religiosität an sich. Der Beschwerdeführer der zu dem<br />

Kruzifix-Urteil geführt hat, wird in naher Zukunft nicht<br />

alleine bleiben.<br />

Manche Kirchenvertreter meinen wohl mit ihrer Haltung<br />

im Kopftuchstreit, sich einen lästigen und ungeliebten


M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />

"Konkurrenten" vom Hals zu halten, doch eher schneiden sie<br />

sich ins eigene Fleisch und legen mit Hand an die Axt, die<br />

auch auf ihren Stamm einschlägt. Spätestens wenn die<br />

Generation der Kirchenaustreter im Lande das Sagen hat,<br />

wird die "neue Säkularisierung" oder, wie man sie besser<br />

nennen sollte, der "französische Kampflaizismus" nicht spurlos<br />

an den Kirchen vorbeiziehen. Die Christen in Frankreich<br />

haben mit ihrer Aktion in dieser Hinsicht wesentlich mehr<br />

Weitsicht bewiesen.<br />

Es enttäuscht aber auch die passive Haltung der jüdischen<br />

Gemeinden im Land. Gerade von ihnen, die in<br />

diesem Land soviel erleiden mussten, sollte man mehr<br />

Hellhörigkeit gegen Diskriminierungen aller Art erwarten.<br />

Für uns als Muslime stellt sich aber auch an diesem<br />

Punkt noch einmal die Frage über den Sinn und Unsinn<br />

des expliziten Dialogs mit den Kirchen. Was hat er<br />

eigentlich gebracht, wenn man selbst jahrelangen<br />

Dialogpartnern nicht Sinn und Zweck, aber auch die<br />

Bedeutung von eigenen religiösen Symbolen verständlich<br />

machen konnte. Was haben wir als Muslime falsch<br />

gemacht, dass unsere Dialogpartner immer noch dort stehen,<br />

wo sie auch am Anfang standen. Konnten wir unsere<br />

Position nicht verständlich machen oder wollte man uns<br />

nicht verstehen. Dem Aufruf, der in letzter Zeit immer<br />

wieder aus Kirchenkreisen gekommen ist, den "Dialog",<br />

so wie er bisher geführt wurde, zu überdenken, kann nur<br />

zugestimmt werden. Als erstes sollte die eigene<br />

Ernsthaftigkeit, aber auch die eigene Glaubwürdigkeit<br />

überdacht werden. Dann kann man auch von der<br />

"Gegenseite" etwas einfordern.<br />

Es geht hier nicht darum, dass wir von den Kirchen<br />

eine kritiklose Unterstützung fordern. Aber es ist für<br />

einen langjährigen Teilnehmer des christlich-islamischen<br />

Dialogs eine deprimierende Erfahrung, dass die langjährigen<br />

Gesprächspartner mit den gleichen Argumenten und<br />

Vorurteilen aufwarten, wie wir sie oft genug von populistischen<br />

Politikern zu hören bekommen. Hat man denn die<br />

Muslime mit denen man jahrelang am selben Tisch saß,<br />

nicht ernst genommen. Gerade das Thema "Frauen und<br />

Islam" gehört mit zu den Themen, die in solchen Kreisen<br />

am häufigsten behandelt wurden. Wieso also immer noch<br />

die alten Vorurteile, die alten Falschkenntnisse. Wurde<br />

uns denn nicht einmal zugehört?<br />

• Abdulgani E. KARAHAN<br />

Werde ihnen die<br />

Barmherzigkeit des<br />

Herrn zuteil<br />

In einem Erdbeben im Südosten des Irans sind<br />

nach ersten Angaben mehreretausend Menschen<br />

gestorben. Die Katastrophe, die sich in der<br />

120.000Menschen beherbergenden Stadt Bam<br />

ereignete, riss nach Behördenangaben über 2000<br />

Menschen in den Tod. Befürchtet werden weit<br />

über 30.000 Tote.<br />

Der Vorstand der IGMG spricht den Überlebenden<br />

und Hinterbliebenen ihr herzlichstes<br />

Beileid aus. Möge Allah diesen die nötige Geduld<br />

geben und den Verstorbenen seine Barmherzigkeit<br />

zukommen lassen.<br />

29


M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />

"Die Feindseligkeit bleibt,<br />

was wechselt, sind die Ziele"<br />

– Neue Studie zur "Gruppenbezogenen Menschenfeindlichkeit" in Deutschland<br />

Eine neue Heitmeyer-Studie wurde<br />

diese Woche an der Uni Bielefeld<br />

vorgestellt. Das Ergebnis der Studie<br />

zur "Gesellschaftlichen Situation und<br />

feindselige Mentalitäten in Deutschland"<br />

ist erschreckend. Der Studie<br />

nach werden "Fremde, Juden, Obdachlose,<br />

Behinderte, Homosexuelle,<br />

Muslime und auch Frauen in dieser<br />

Gesellschaft mit einer Ideologie der<br />

Ungleichwertigkeit belegt."<br />

So vertreten mehr als 59 Prozent<br />

der Befragten die Meinung, es leben zu<br />

viele Ausländer in Deutschland. Fast<br />

30 Prozent würden Ausländer wieder<br />

zurückschicken wollen, wenn die Arbeitsplätze<br />

knapp werden würden.<br />

Auch was den Antisemitismus angeht<br />

kann die Studie nichts<br />

Erfreuliches verkünden. 18 Prozent<br />

der Befragten weisen den Juden eine<br />

Mitschuld an ihren Verfolgungen zu<br />

und fast 55 Prozent meinen, dass<br />

Juden aus ihrer negativen Vergangenheit<br />

Vorteile ziehen wollen.<br />

Muslimen muss ein Schauer über<br />

den Rücken laufen, wenn sie die Zahlen<br />

zur Islamphobie lesen. Mehr als<br />

25 Prozent wollen Muslimen die Zuwanderung<br />

nach Deutschland untersagen.<br />

Mehr als 30 Prozent fühlen<br />

sich aufgrund der Anzahl der Muslime<br />

als Fremde im eigenen Land, und<br />

das bei gerade einmal zirka fünf Millionen<br />

Muslimen im Gegensatz zu<br />

über 70 Millionen Nicht-Muslimen!<br />

65 Prozent sind der Meinung, der<br />

Islam passe nicht in die westliche<br />

Kultur. Die generelle Ablehnungshaltung<br />

wird auch noch dadurch gezeigt,<br />

dass etwa 65 Prozent Muslimen<br />

generell misstrauen. Fast 50 Prozent<br />

wollen deswegen gar nicht in eine Gegend<br />

ziehen, in der sehr viele Muslime<br />

leben.<br />

Nicht gerade angenehm sieht es<br />

auch für Integrationswillige aus. So<br />

scheinen nicht sehr viele auch den<br />

"später" gekommenen dieselben Rechte<br />

geben zu wollen, die man selbst beansprucht.<br />

Diejenigen, die schon immer<br />

hier lebten, sollten mehr Rechte<br />

haben als jene, die später kamen,<br />

meinen mehr als ein drittel der Befragten.<br />

Nach 58 Prozent sollen sich<br />

Neuankömmlinge zunächst mit weniger<br />

zufrieden geben. Ein Unterschied<br />

zwischen neu zugewanderten und neu<br />

eingebürgerten wird dabei wahrscheinlich<br />

nicht gemacht.<br />

Es scheint "normal" geworden<br />

zu sein, gegen bestimmte Gruppen<br />

negativ eingestellt zu sein. Das<br />

Erschreckende an der Studie ist allerdings<br />

auch, dass diese Meinungen von<br />

Menschen stammen, die sich nicht einer<br />

extremen Position zuordnen, nein,<br />

sie sehen sich sogar als die Mitte an.<br />

Als Grund für das Entstehen einer<br />

solchen "neuen Normalität" benennt<br />

Heitmeyer in seiner Analyse in der<br />

"Zeit" wie folgt: "Dies geschieht vor allem<br />

dann, wenn drei Bedingungen zusammenwirken:<br />

Erstens eine gesenkte<br />

30<br />

Hemmschwelle der Eliten, vorhandene<br />

Stimmungen gegen Schwächere populistisch<br />

zu nutzen oder zu verstärken;<br />

zweitens eine Zustimmungsmentalität<br />

in der Bevölkerung, die populistisch<br />

aktivierbar ist; drittens die Existenz<br />

eines klar erkennbaren Aggressionsobjekts<br />

in Gestalt schwacher, deutlich<br />

kenntlicher Gruppen (sozialer Minderheiten)<br />

innerhalb der Gesellschaft.<br />

Diese drei Bedingungen sind auch<br />

in Deutschland gegeben. Die genannten<br />

Äußerungen sind eindrucksvolle<br />

Beispiele für die sinkende Hemmschwelle<br />

innerhalb der politischen Eliten.<br />

Die Bereitschaft der Bevölkerung,<br />

die diversen Facetten der in unserem<br />

Forschungsprojekt untersuchten<br />

"gruppenbezogenen Menschenfeindlichkeit"<br />

zu akzeptieren, ist gravierend.<br />

Und es zeigt sich schließlich, dass<br />

diese Einzelfacetten miteinander derart<br />

eng verknüpft sind, dass sie ein<br />

Syndrom bilden. Das bedeutet, dass<br />

die feindselige Mobilisierung gegen<br />

eine Gruppe ansetzt und später – je<br />

nach politischen Stimmung – auf andere<br />

Gruppen überspringen kann."<br />

Der Schluss, den Heitmeyer zieht:<br />

"Die Feindseligkeit bleibt, was wechselt,<br />

sind die Ziele: Juden, Homosexuelle,<br />

Muslime, Obdachlose – Frauen."<br />

Die gesamte Studie ist in "W.<br />

Heitmeyer (Hrsg.): Deutsche Zustände.<br />

Folge 2. Frankfurt/M. (Suhrkamp)<br />

2003" zu finden.


M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />

EKD-Ratspräsident Huber: "Kopftuch ist<br />

Erfindung der iranischen Revolution"<br />

Dass Wolfgang Huber dem Kopftuch<br />

gegenüber eine problematische<br />

Einstellung hat, ist mittlerweile wohl<br />

allgemein bekannt. Im Gespräch mit<br />

dem DeutschlandRadio Berlin bekräftigte<br />

Huber weiter seine Ablehnung.<br />

Während er in dem Interview eine<br />

'sachbezogenere und nüchternere<br />

Diskussion' um das Kopftuch forderte,<br />

lassen seine weiteren Ausführungen<br />

eine sachliche Haltung nicht erkennen.<br />

Erst die Feststellung, dass die meisten<br />

Frauen in Deutschland gegen den<br />

'Kopftuchzwang' wären, und darauf<br />

folgend die Behauptung, das Kopftuch<br />

wäre im Islam sowieso nicht aus dem<br />

Koran abzuleiten, sondern eine 'gewissermaßen<br />

neue Erfindung im Islam seit<br />

der Iranischen Revolution', lässt gerade<br />

an der Sachbezogenheit und Sachkenntnis<br />

des Herrn Huber zweifeln.<br />

Huber hatte in einem anderen Inter-<br />

In die Reihe der Befürworter eines<br />

Anti-Kopftuch-Gesetzes gesellte sich<br />

nun auch Bundeskanzler Schröder. In<br />

einem Interview, das er der "Bild am<br />

Sonntag" gab, sagte er: "Kopftücher haben<br />

für Leute im staatlichen Auftrag, also<br />

auch für Lehrerinnen, keinen Platz."<br />

Noch problematischer als seine Positionierung<br />

im "Kopftuch-Streit" war<br />

jedoch seine Begründung für seine Halview<br />

in den letzten Tagen geäußert,<br />

dass er kaum oder zu wenig Kontakte<br />

mit Muslimen hat. Angesichts dessen,<br />

ist es fraglich, aus welchen Quellen<br />

Herr Huber diese Erkenntnisse gezogen<br />

hat.<br />

Als ein 'Teil der Islamisierung' sei<br />

das Kopftuch deshalb nicht mit einer<br />

Tätigkeit im öffentlichen Dienst<br />

Deutschlands zu vereinbaren. Huber<br />

halte es für verkehrt, diesen Aspekt zu<br />

vernachlässigen, indem die Ablehnung<br />

des Kopftuchs mit einer Ablehnung<br />

der Integration von Einwanderern<br />

gleichgesetzt würde.<br />

Huber forderte weiter, die Rede<br />

vom 'islamischen Terrorismus' zu<br />

beenden. 'Terrorismus kann keine<br />

Ausdrucksform des Islam als Religion<br />

sein.' Islam, Christentum und Judentum<br />

sollten sich stattdessen zusammentun<br />

und gemeinsam sagen, dass<br />

terroristische Gewalt von Menschen<br />

gegen Menschen keine Ausdrucksform<br />

von Religion sein könne und dürfe,<br />

auch wenn einzelne Gewalttäter sich<br />

auf darauf beriefen. Nach Überzeugung<br />

von Huber würden sie damit<br />

Gott lästern und ihrem eigenen<br />

Glauben schweren Schaden zufügen.<br />

Wenn ein Dialog der Religionen<br />

friedensstiftend sein solle, müsse man<br />

die Gewaltgeschichte in allen Religionen,<br />

auch der christlichen, kritisch<br />

aufarbeiten. Toleranz sei kein Verzicht<br />

auf eigene Überzeugungen, sondern<br />

dass man in eigenen Überzeugungen<br />

zu Hause ist und dass man am<br />

Verstehen des anderen ein wirkliches<br />

Interesse hat. Oft werde Toleranz aber<br />

mit Gleichgültigkeit verwechselt. 'Im<br />

Bemühen um wirkliche Toleranz<br />

befinden wir uns noch ganz am<br />

Anfang', sagte Huber.<br />

Grenzt Schröder den Islam aus?<br />

tung: "Wir sind beeinflusst von drei<br />

großen Traditionen: der griechischrömischen<br />

Philosophie, der christlichjüdischen<br />

Religion und dem Erbe der<br />

Aufklärung."<br />

Gerade mit Blick auf diese Begründung<br />

stellt sich die Frage, ob der Islam<br />

und damit auch die Muslime nicht<br />

doch völlig ausgegrenzt werden. Denn<br />

es kann nicht von Integration<br />

gesprochen werden, wenn die Muslime<br />

in die Gesellschaft nicht auch eigene<br />

Werte einbringen können. Es ist zu<br />

hoffen, dass sich nicht auch noch die<br />

SPD zu denen gesellt, die sich die in<br />

breiten Kreisen herrschende Islamphobie<br />

in Wählerstimmen verwandeln wollen.<br />

Solche Ängste müssen abgebaut<br />

und nicht durch kurzsichtigen Populismus<br />

genährt werden.<br />

31


M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />

Tantawi steckt Rüffel für Alleingang ein<br />

– Scheich Marzouk:" Das Kopftuch ist eine<br />

religiöse Verpflichtung, kein Symbol"<br />

Der Groß-Scheich der ägyptischen<br />

Al-Azhar-Universität fing<br />

sich scharfe Kritik bei eigenen Kollegen<br />

ein. Tantawi hatte gegenüber<br />

dem französichen Innenminister<br />

Sarkozy den Entschluss Frankreichs<br />

religiöse Symbole zu verbieten positiv<br />

bewertet und dem Staat ein Recht<br />

auf das Verbot des Kopftuchs zugesprochen.<br />

Tantawi sagte, dass es<br />

zwar die Pflicht von muslimischen<br />

Frauen wäre, ein Kopftuch zu tragen,<br />

nicht-muslimische Staaten könnten<br />

jedoch jedes Gesetz beschließen, das<br />

sie wollten.<br />

Diese Äußerung wurde von den<br />

Anwesenden Gelehrten mit großem<br />

Erstaunen aufgenommen. So kam<br />

die Kritik an Tantawis Feststellung<br />

auch prompt. Einer der großen<br />

Gelehrten Ägyptens Scheich Marzouk<br />

empörte sich über Tantawis<br />

Äußerung und sagte: "Tantawis<br />

Äußerungen kamen überraschend<br />

für die Mitglieder der ‚Akademie für<br />

islamische Forschung der Al-Azhar’.<br />

Tantawi hat nur für sich gesprochen,<br />

seine Meinung gibt in keiner Weise<br />

die Meinung der Al-Azhar wieder."<br />

Auch verärgerte die restlichen<br />

Mitglieder die Haltung des französischen<br />

Innenministers: "Der Innenminister<br />

kam her, um grünes Licht<br />

für das Verbot zu bekommen. Tantawi<br />

hätte Frankreich und auch andere<br />

europäische Staaten fragen sollen,<br />

ob wir nun nicht-muslimische<br />

Frauen zwingen sollten ein Kopftuch<br />

zu tragen", so Marzouk weiter.<br />

"Das Kopftuch ist nicht ein<br />

Symbol, sondern eine religiöse<br />

Verpflichtung", stellte der angesehene<br />

Gelehrte fest.<br />

Dem französichen Vorhaben<br />

wehte auch scharfe Kritik vom ägyptischen<br />

Haupt-Mufti Golam entgegen.<br />

Dieser bezeichnete das Vorhaben<br />

als "eklatanten Eingriff" in muslimische<br />

Angelegenheiten. "Das geplante<br />

Gesetz widerspricht der<br />

Freiheit mit der Frankreich sonst<br />

immer prahlt", stellte Golam fest.<br />

"Das Kopftuch ist unzweifelhaft eine<br />

religiöse Verpflichtung, vorgeschrieben<br />

von Koran und Sunna des Propheten,<br />

was auch unter den muslimischen<br />

Gelehrten unstreitig ist."<br />

"Chiracs Forderung zur Integration<br />

der Muslime in die Gesellschaft<br />

kann nicht als Entschuldigung dafür<br />

verwendet werden, dass die Muslime<br />

ihre Religion missachten müssen.<br />

Ich fürchte, muslimische Schüler<br />

werden bald gefragt, wieso sie denn<br />

kein Schwein essen oder beten und<br />

fasten", prophezeite Golam düster.<br />

Golam unterstrich weiter seine<br />

Befürchtungen: "Frankreichs geplantes<br />

Gesetz zeigt deutlich an, dass sie den<br />

anderen nicht akzeptieren können."<br />

Französische<br />

Christen gegen ein<br />

Kopftuchverbot an<br />

Schulen<br />

In einem Schreiben an den Präsidenten<br />

der Republik Jacques Chirac,<br />

haben sich in dieser Woche Vertreter<br />

der französischen Katholiken, Protestanten<br />

und Orthodoxen gegen ein Gesetz<br />

gewandt, dass das islamische<br />

Kopftuch und andere religiöse Abzeichen<br />

in der Schule verbieten würde.<br />

Die Kirchenvertreter wenden sich<br />

dabei besonders gegen den Kampflaizismus,<br />

der in der französischen Gesellschaft<br />

herrscht. So heißt es in dem<br />

Schreiben: "Das Prinzip der Laizität<br />

hat nicht die Aufgabe, von der Religion<br />

entleerte Räume zu schaffen, sondern<br />

allen eine Plattform zu bieten, in der<br />

Gläubige und Nichtgläubige über alles<br />

debattieren können". "Unter anderem<br />

über das zu tolerierende und das nicht<br />

zu duldende, über die Unterschiede,<br />

die zu achten sind, und über die Absonderungen,<br />

die zu verhindern sind,<br />

und dies im gegenseitigen Zuhören,<br />

ohne die Überzeugungen und die Beweggründe<br />

der einen wie der anderen<br />

zu verschweigen, jedoch ohne Affronts<br />

und Propaganda." Weiter fragen die<br />

Vertreter: "Hat die Schule nicht einer<br />

der Orte zum Erlernen einer solchen<br />

Art der Auseinandersetzung zu<br />

sein?". Damit schlossen sich die<br />

Kirchenvertreter ihren muslimischen<br />

und jüdischen Kollegen an, die sich<br />

schon früher gegen ein solches<br />

Verbot ausgesprochen hatten.<br />

32


M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />

Bayrisches<br />

Kopftuchgesetz ist<br />

eine unverhohlene<br />

Diskriminierung<br />

der Muslime<br />

Der Beschluss der bayrischen<br />

Regierung, das Kopftuch durch ein<br />

Gesetz zu verbieten, ist eine offene<br />

Diskriminierung der Muslime und<br />

Missachtung der Entscheidung des<br />

Bundesverfassungsgerichts. Obwohl<br />

jegliche anderen religiösen Symbole an<br />

Schulen geduldet werden sollen, soll<br />

muslimischen Lehrerinnen das Tragen<br />

des Kopftuchs im Unterricht verboten<br />

werden.<br />

Damit hält die bayerische<br />

Regierung und insbesondere die<br />

Kultusministerin Hohlmeier an ihrem<br />

Kurs fest, Muslime grundsätzlich als<br />

fundamentalistisch und verfassungsfeindlich<br />

anzusehen. Es wird weiter an<br />

überkommenen Vorurteilen festgehalten<br />

und somit muslimischen Frauen<br />

eine Berufsausübung die im Einklang<br />

mit ihrem Gewissen und ihrem<br />

Glauben steht, verwehrt.<br />

Die IGMG verurteilt eine solche<br />

Diskriminierung auf das Schärfste. Es<br />

kann nicht sein, dass die Muslime<br />

unter dem Vorwand der Integration zur<br />

vollständigen Aufgabe ihrer Identität<br />

gezwungen werden. Wir hoffen nicht,<br />

dass aufgrund solcher Gesetze die<br />

Muslime sich resigniert aus dem<br />

öffentlichen Leben zurückziehen, in<br />

dem sie, wie in Bayern, anscheinend<br />

nicht willkommen sind.<br />

Auch Bayern will Gesetz<br />

gegen Kopftuch<br />

Nach der baden-württembergischen<br />

Regierung entschloss sich nun<br />

auch das bayrische Kabinett, ein Gesetz<br />

gegen das Kopftuch einzuführen.<br />

Nach der im Kabinett beschlossenen<br />

Änderung des Unterrichts- und Erziehungsgesetzes<br />

dürfen in bayrischen<br />

Schulen Lehrerinnen keine<br />

Kleidungsstücke wie Kopftücher im<br />

Unterricht tragen. Christliche und<br />

jüdische Symbole sind von diesem<br />

Verbot nicht betroffen. Der Änderung<br />

muss der Landtag jedoch noch zustimmen.<br />

In dem Beschluss wird das Kopftuch<br />

als ein Zeichen für eine Haltung,<br />

die "mit den verfassungsrechtlichen<br />

Grundwerten und Bildungszielen<br />

einschließlich den christlich-abendländischen<br />

Bildungs- und Kulturwerten<br />

nicht vereinbar ist" angesehen.<br />

Die Kultusministerin des Landes,<br />

Monika Hohlmeier (CSU), ging sogar<br />

soweit, das Kopftuch mit Fundamentalismus<br />

gleichzusetzen.<br />

Wieder zeigt sich in dieser Haltung,<br />

mit welcher Ignoranz und Falschwissen<br />

die Muslime in der bayrischen<br />

Regierung bewertet werden. Immer<br />

noch wird nicht gefragt, wie die Beteiligten<br />

und Betroffenen selbst denken.<br />

Nein, es werden einfach eigene<br />

Ängste und Vorurteile in die Köpfe der<br />

Kopftuchträgerinnen und der Muslime<br />

hineinprojiziert. Trotz der Aufrufe der<br />

letzten Zeit zu besonnenem Umgang,<br />

scheint man nur auf die Ausgrenzung<br />

von muslimischen Frauen aus dem<br />

Berufsleben aus zu sein. Nicht das<br />

33<br />

Kopftuch unterdrückt die Frauen, sondern<br />

eine Regierung, die diesen Frauen<br />

aufgrund einer von den Grundrechten<br />

geschützten Gewissensentscheidung<br />

ein Berufsverbot erteilt.<br />

Nur um es klar zu stellen: Es geht<br />

hier nicht um ausländische Frauen. Es<br />

geht hier um deutsche Frauen, die in<br />

ihrem Berufsleben als Lehrerin und als<br />

Beamtin tätig werden wollen. Es ist<br />

nicht bloß ein Problem der "Fremden",<br />

sondern es betrifft hier deutsche Staatsbürger,<br />

die wegen ihrer Gewissensentscheidung<br />

diskriminiert werden.<br />

Es sind auch nicht "Islamisten",<br />

die das Kopftuch zu einem politischen<br />

Symbol machen. Es sind Akteure wie<br />

Hohlmeier und Co. die alles dafür tun,<br />

damit aus dem Kopftuch ein politisches<br />

Symbol wird.<br />

Die Begründung Hohlmeiers, mit<br />

diesem Beschluss wäre man dem<br />

mehrheitlichen Elternwillen gefolgt, ist<br />

schlicht falsch. Das zeigt gerade der<br />

Protest der Vorsitzenden des bayrischen<br />

Elternverbands: "Wir konnten<br />

uns auf keine einheitliche Position einigen.<br />

Es gibt keinen mehrheitlichen Elternwillen",<br />

sagte Ursula Walther.<br />

Gegen die Reduzierung des Kopftuchs<br />

auf das Politische sprach sich<br />

auch der Jurist und Islamwissenschaftler<br />

Mathias Rohe von der Universität<br />

Erlangen aus: "Es gibt aber Frauen, die<br />

das Kopftuch tragen, ohne gleich Fundamentalistinnen<br />

zu sein oder sich unterdrückt<br />

zu fühlen." Diese Änderung<br />

werde auch leicht angreifbar sein und<br />

bald wieder die Gerichte beschäftigen.


M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />

"Vorrang oder Vormachtstellung<br />

darf nicht durch religiöse Symbole gesucht werden"<br />

Bundespräsident Rau sprach sich im<br />

ZDF für eine Gleichbehandlung der Religionen<br />

aus. "Wenn das Kopftuch gilt<br />

als Glaubensbekenntnis, als missionarische<br />

Textilie, dann muss das genauso<br />

gelten für die Mönchskutte, für den Kruzifix",<br />

forderte Rau. "Ich bin für Freiheitlichkeit,<br />

aber ich bin gleichzeitig für die<br />

Gleichbehandlung aller Religionen."<br />

Weiterhin sagte Rau: "Die öffentliche<br />

Schule muss für jeden zumutbar sein, ob<br />

er Christ, Heide, Agnostiker, Muslim<br />

Der Islamrat für die Bundesrepublik<br />

Deutschland kritisierte in einer Presseerklärung<br />

die Entscheidung des OVG Münster<br />

vom 02. Dezember. Das Gericht lehnte in<br />

seinem Urteil die Klage des Islamrats zusammen<br />

mit dem Zentralrat der Muslime<br />

Deutschland gegen das Land NRW ab. Der<br />

Islamrat für die BRD und der Zentralrat der<br />

Muslime in Deutschland hätten danach<br />

keinen Anspruch darauf, dass das Land<br />

Nordrhein-Westfalen islamischen Religionsunterricht<br />

als ordentliches Lehrfach an den<br />

öffentlichen Schulen des Landes einführt.<br />

In der Presseerklärung sagte der Vorsitzende<br />

des Islamrates Ali Kizilkaya:<br />

"Das Gericht versucht einen Maßstab<br />

an die muslimischen Verbände anzulegen,<br />

der in Deutschland nur von den Großkirchen<br />

erfüllt werden kann. Die historischen<br />

Entwicklungen , die gerade zu solch<br />

einer Organisation geführt haben, werden<br />

außer Acht gelassen."<br />

Der Islamrat fordert in diesem Zusamoder<br />

Jude ist. Ein gewisser Vorrang oder<br />

eine Vormachtstellung darf nicht durch<br />

religiöse Symbole gesucht werden, die<br />

ein Lehrer trägt."<br />

Rau wies auch darauf hin, dass in<br />

Deutschland inzwischen 3,2 Millionen<br />

Menschen mit islamischen Wurzeln<br />

leben. Die Glaubenskraft des Islams<br />

müsse anerkannt werden.<br />

Harsche Kritik erhielt Rau für diese<br />

Haltung von Edmund Stoiber. Der bayrische<br />

Ministerpräsident wiederholte in<br />

der "Bild*-Zeitung seine Behauptung,<br />

das Kopftuch sei ein politisches Symbol,<br />

das nicht mit der aufgeklärten Demokratie<br />

vereinbar sei. "Rau darf nicht unsere<br />

eigene Identität als christlich geprägtes<br />

Land infrage stellen", pochte Stoiber.<br />

"Das Kopftuch ist in unserer<br />

Gesellschaft auch keine Brücke zur Integration,<br />

sondern ein Symbol der<br />

Ausgrenzung und Spaltung", polemisierte<br />

Stoiber heute weiter zum Thema in<br />

München.<br />

Kritik des Islamrats an OVG-Entscheidung:<br />

Entscheidung des Oberverwaltungsgerichts<br />

geht an der Realität vorbei<br />

menhang, dass mit Blick auf das Selbstverständniss<br />

der Muslime der Begriff der Religionsgemeinschaft<br />

erweitert werden muss.<br />

Weiter sagte Kizilkaya in der Erklärung:<br />

"Es ist für uns unverständlich, warum das<br />

Selbstverständnis der Muslime nicht berücksichtigt<br />

wird. Die Politik ist aufgefordert,<br />

rechtliche Grundlagen zu schaffen, die<br />

das Selbstverständnis der Muslime achtet<br />

und berücksichtigt. Gerade in der heutigen<br />

religiös pluralen Gesellschaft muss das<br />

Staatskirchenrecht" den Herausforderungen<br />

des gesellschaftlichen Wandels angepasst<br />

werden. Dies würde die Integrationsbemühungen<br />

der Muslime erheblich erleichtern.<br />

Durch das Urteil werden die Muslime<br />

weiterhin benachteiligt. Trotz eines<br />

über 40-jährigen Daseins und mehreren<br />

Schülergenerationen an deutschen Schulen,<br />

ist den Muslimen ein ordentlicher Religionsunterricht<br />

an den Schulen im Sinne<br />

von Artikel 7 Abs. III immer noch verwehrt."<br />

34<br />

Uni Münster will<br />

Lehrer für islamischen<br />

Religionsunterricht<br />

ausbilden<br />

Das "Centrum für religiöse Studien"<br />

(CRS) an der Uni Münster wurde eröffnet.<br />

An dem Centrum sollen vom kommenden<br />

Jahr an Lehrer für islamischen<br />

und christlich-orthodoxen Religionsunterricht<br />

ausgebildet werden. Das Centrum<br />

entstand auf der Basis einer Zielvereinbarung<br />

zwischen dem Land NRW und<br />

der Uni Münster.<br />

Das Centrum will zwar einen Lehramtstudiengang<br />

für islamischen Religionsunterricht<br />

ab dem Jahr 2004 einrichten,<br />

die Ausgestaltung und Durchführung<br />

für einen islamischen Religionsunterricht<br />

ist jedoch immer noch ungewiss.<br />

Nach wie vor werden die muslimischen<br />

Gemeinschaften, die einen solchen Unterricht<br />

tragen können, vom zuständigen<br />

Kultusministerium nicht als Ansprechpartner<br />

wahrgenommen. Eine Erteilung<br />

durch den Staat selbst widerspricht jedoch<br />

dem Neutralitätsgebot.


M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />

Feindbilder sind Spiegelbilder seines Selbst<br />

"Der Inhalt von Feindbildern spiegelt sehr genau das wieder,<br />

was man selber ist, aber nicht zugeben kann oder will", stellt der<br />

Österreicher Psychologe Josef Berghold in einem Interview mit<br />

dem Standard fest. Auf die "feindliche" Gruppe projiziere man<br />

negative Anteile der eigenen Persönlichkeit, die so sehr mit<br />

Scham und Schuld befrachtet sei, dass man sie unter keinen<br />

Umständen ertrage und daher mit großem Aufwand verdränge.<br />

Das Feindbild würde so mehr über einen selbst als über den verhassten<br />

anderen aussagen, stellt Berghold fest.<br />

Der Psychologe, der seine Forschung hauptsächlich im Bereich<br />

Feindbilder und ihre Überwindung betreibt, setzt den<br />

Grund für diese menschliche Schwäche in der Kindheit an: "Ein<br />

Mensch ist umso anfälliger für Feindbilder, je weniger offen er<br />

mit seinen eigenen inneren Konflikten umgehen kann. Es ist ein<br />

wesentlicher Entwicklungsschritt in der frühen Kindheit, dass<br />

man erkennt: Negatives kommt nicht nur von anderen, sondern<br />

auch von mir selbst." Feindbilddenken sei eben "ein Verfehlen<br />

dieser Position", ein Rückfall auf frühkindliche Stufen.<br />

Frei von Feindbildern sei jedoch niemand. Es gehe eher um<br />

einen möglichst nüchternen Umgang mit sich selbst. "Übrigens<br />

wirken all die psychischen Mechanismen des Ressentiments natürlich<br />

auch im persönlichen Umgang mit Einzelnen, aber<br />

ungleich stärker sind sie auf der gesellschaftlichen Ebene, wenn<br />

es gegen anonyme Gruppen geht, gegen die Muslime, die Italiener,<br />

die Ausländer," führt Berghold weiter aus. "Gegenüber<br />

dem Individuum ist der Anreiz zu einer reiferen Objektbeziehung,<br />

zur Einfühlung in den anderen stärker; in der Wahrnehmung<br />

der Politik gibt es eine geringere Realitätskontrolle, und<br />

die unreifen Anteile in uns werden stärker angesprochen."<br />

Hier sieht Berghold auch einen der Lösungswege zur Überwindung<br />

von Feindbildern. Er weist auf die Verantwortung der<br />

Politik hin, die Vorbildwirkung der öffentlichen Instanz. Stattdessen<br />

werde jedoch, und das nicht nur in Österreich, einer Kriminalisierung<br />

der öffentlichen Moral Vorschub geleistet.<br />

Die Grundvoraussetzung für eine Befreiung von Feindbildern<br />

wäre "das Akzeptieren der eigenen inneren Widersprüche".<br />

Dabei könne es helfen, wenn in der Gesellschaft eine Kultur der<br />

respektvollen Auseinandersetzung herrsche. "Es geht nicht um<br />

den Verzicht auf Kritik, sondern um den Verzicht darauf, den anderen<br />

verächtlich zu machen", so Berghold.<br />

Antisemitismus-Debatte im Bundestag<br />

– Parteien verurteilen antisemitisches Denken<br />

Zwei Stunden dauerte die Debatte im Bundestag, die<br />

Aufgrund der Äußerungen des ehemaligen CDU/CSU-Fraktionsmitglieds<br />

Martin Hohmann am Donnerstag im Bundestag<br />

geführt wurde. Hohmann selbst blieb der Debatte jedoch<br />

fern.<br />

Es war besonders Bundestagspräsident Thierse, der diese<br />

Debatte anstrebte. So sagte Thierse während der Debatte: "Der<br />

Kampf gegen Antisemitismus und Rassismus muss weiter<br />

Kernstück der deutschen Staatsräson bleiben. Auch fast 60 Jahre<br />

nach Ende des Holocaust ist der offene und versteckte Antisemitismus<br />

in Deutschland noch nicht überwunden. Judenfeindliche<br />

Ressentiments reichten bis in die Mitte unseres Hauses."<br />

Die Parteien stellten sich geschlossen hinter diese Meinung<br />

und bekräftigten die Ablehnung des Antisemitismus. In der Resolution<br />

am Ende der Debatte hieß es dann: "Der Bundestag beobachtet<br />

mit großer Sorge, dass antisemitische Ressentiments<br />

nicht nur bei Randgruppen, sondern weit in die Gesellschaft<br />

hinein spürbar sind. Wer Versatzstücke nationalsozialistischer<br />

Propaganda aufnimmt, ‚die Juden’ sprachlich ausbürgert, die Ermordung<br />

der europäischen Juden relativiert, steht außerhalb der<br />

demokratischen Wertegemeinschaft".<br />

Auffallend war jedoch die Leere in den Reihen von Oppositions-<br />

und Regierungsparteien.<br />

Der Resolution kann von muslimischer Seite nur zugestimmt<br />

werden. Gerade die Bestrebungen tendenziell "rechte Positionen"<br />

wieder hoffähig zu machen, müssen mit einer größeren<br />

Wachsamkeit beobachtet werden. Es darf aber auch nicht hingenommen<br />

werden, dass sich diese Positionen nun verstärkt gegen<br />

Muslime wenden. Daher ist es wichtig, dass parteiübergreifend<br />

auch antimuslimische Stimmungsmache mit aller Deutlichkeit<br />

abgelehnt wird. Dem trägt es nicht bei, wenn Hohmann zu<br />

Recht aus der Fraktion ausgeschlossen wird, aber der Bundestagsabgeordnete<br />

Nitzsche, der Türken als "parasitär" bezeichnet,<br />

nicht genauso klar und unzweideutig abgelehnt wird. Rassistischen<br />

Position darf grundsätzlich nicht Tor und Tür geöffnet<br />

werden, egal gegen wen sie sich richtet.<br />

35


M‹LLÎ GÖRÜfi•<strong>PERSPEKTIVE</strong> • Ocak / Januar 2004<br />

Die islamische Kultur<br />

– Eine Kurzeinführung<br />

von Architektur bis Wissenschaft (I)<br />

"Wer einmal die Moschee in Kairuan gesehen hat, hat den Islam<br />

gesehen und wer einmal Erzeugnisse muslimischen Handwerks<br />

in der Hand gehalten hat, der hat den Islam berührt; diejenigen,<br />

welche die Kaaba gesehen und berührt haben, sind noch<br />

tiefer in den Nährboden des Glaubens eingedrungen und in Berührung<br />

mit einer Wirklichkeit gekommen, die universal ist."<br />

Die Muslime sind nicht nur Vertreter einer großen Weltreligion,<br />

sie sind auch Vertreter einer großen Kultur, die bedeutende<br />

Leistungen vorzuweisen hat und auch bei der Entwicklung des<br />

neuzeitlichen Europa maßgeblichen Einfluss hatte.<br />

Wie viele wissen schon, dass die griechische Philosophie, die<br />

Chemie und Alchemie, die arabischen Zahlen, die Zahl Null,<br />

die Algebra, der Algorithmus, die Entdeckung des Blutkreislaufs,<br />

Kaffee, Tee, Sofa, Stoffe wie Damast und Musselin,<br />

Schach, Teppiche, Pyjama/Beinkleider und vieles mehr muslimische<br />

Kulturimporte sind.<br />

Oft wird die Frage gestellt, ob es überhaupt "die islamische<br />

Kultur" gebe, oder worin die spezifische Eigenart der islamischen<br />

Kultur liegt. Die Frage hat ihren Ursprung wohl darin, dass<br />

der Islam eine große Zivilisation hervorgebracht hat, die stets<br />

wusste, Elemente der Kultur in ihren Verbreitungsgebieten zu<br />

integrieren. Deswegen ist die islamische Kultur die Kultur aus<br />

vielen verschiedenen islamischen Ländern und deren verschiedenen<br />

Völkern. Außer den Muslimen hatten an dieser Kultur<br />

auch Juden, Christen, Zoroastrier, Sabäer, und zum Teil auch<br />

Buddhisten teil. Auch die Begegnung der antiken Philosophie<br />

Griechenlands, der römischen Kulturtradition und den mathematischen,<br />

technischen und naturwissenschaftlichen Kenntnissen,<br />

über die die Spätantike im Mittelmeerraum, im Iran, in<br />

Indien und auch in China verfügte, haben sicherlich zu der<br />

kulturellen Blüte der islamischen Zivilisation beigetragen.<br />

Daher ist es für viele schwierig, die Eigenarten der isla-<br />

Herrlich ist der Orient<br />

Übers Mittelmeer gedrungen;<br />

Nur wer Hafis liebt und kennt<br />

Weiß was Calderon gesungen<br />

Goethe, Westöstlicher Divan<br />

mischen Kultur zu beschreiben.<br />

Dennoch wird man sicherlich von der islamischen oder muslimischen<br />

Kultur sprechen, wenn man die unzähligen Manifestationen<br />

dieser Kultur vor Augen hat, wenn man sich von der<br />

Alhambra in Cordoba, des Tadj Mahal in Agra, der Kaaba in Mekka<br />

oder der Blauen Moschee in Istanbul faszinieren lässt.<br />

Die kulturelle Kraft des Islam besteht weniger in<br />

spezifischen, kulturellen Intentionen, als vielmehr in dem<br />

Willen, zur Einheit zu rufen und Völker und Kulturen im<br />

Namen des Einen Gottes zusammenzuführen.<br />

Die traditionelle islamische Zivilisation und alle ihre verschiedenartigen<br />

Manifestationen werden von diesem Prinzip<br />

der Einheit, des tawhid, das im Glaubensbekenntnis -La ilaha<br />

illa llah- ausgedrückt wird beherrscht, das überall, wohin man<br />

sich auch wendet, zu entdecken ist, genau so, wie die göttliche<br />

Einheit, die im Namen al-Wahid (aus dem der Begriff tawhid<br />

abgeleitet ist) zum Ausdruck kommt, entdeckt werden kann,<br />

wo immer eine beliebige Oberfläche angekratzt oder durchdrungen<br />

wird, um zu enthüllen, was darunter liegt.<br />

Gott ist überall gegenwärtig, und Er kann überall gefunden<br />

werden, und dies ist der Grund, weshalb die ganze Welt<br />

die „Moschee“ oder Gebetsstätte des Muslims ist.<br />

Eaton, Charles Le Gai, Der Islam und die Bestimmung des<br />

Menschen, S.373<br />

Ich machte eine Reise durch Ägypten. Eines Abends ging<br />

ich am roten Meer zu Fuß. Plötzlich habe ich einen Gebetsruf<br />

in der Stille gehört. Mein ganzer Körper zitterte mir vor<br />

Ehrfurcht vor dem Schöpfer. Plötzlich empfand ich den<br />

Wunsch, gleich ins Wasser zu springen, um die rituelle<br />

Waschung vorzunehmen, nach diesem erfrischenden Bad<br />

mich wie ein Moslem niederzuwerfen und ALLAH den<br />

Erhabenen anzubeten.<br />

Emil Ludwig, deutscher Schriftsteller und Denker. 1881 - 1948<br />

36


M‹LLÎ GÖRÜfi • Ocak / Januar 2004<br />

Das Kreuz mit dem Kopftuch!!<br />

Ein bizarres Bild das da durch die Welt ging. Der Groß-<br />

Scheich der ägyptischen Al-Azhar-Universität Sayyid Tantawi<br />

mit dem Innenminister der Grande Nation (Frankreich)<br />

und Hüter der Laizität, Nicolas Sarkozy auf einer gemeinsamen<br />

Pressekonferenz in Kairo. Letzterer auf der Suche nach<br />

Unterstützung für das Vorhaben, per Gesetz das Tragen von<br />

Kopftüchern in französischen Schulen zu verbieten. Man<br />

höre und staune, der Vertreter der französischen Regierung<br />

lässt eine Gesetzesvorlage von einer "anerkannten" geistigen<br />

Autorität der islamischen Welt auf Konformität mit den islamischen<br />

Quellen überprüfen. Und als ob dies nicht schon genug<br />

Grund zur Verwunderung gäbe, erhält Herr Sarkozy vom<br />

Groß-Scheich auch noch grünes Licht für sein Vorhaben. Tantawi<br />

sagte, dass es zwar die Pflicht von muslimischen Frauen<br />

wäre, ein Kopftuch zu tragen, nicht-muslimische Staaten könnten<br />

jedoch jedes Gesetz beschließen, das sie wollten.<br />

Wo soll man da Anfangen. Soll man zunächst der Frage<br />

nachgehen, warum Herr Sarkozy nicht mit den französischen<br />

Muslimen und ihrer legitimen Vertretung über die Angelegenheit<br />

diskutiert und stattdessen im "Ausland" nach Lösungen<br />

für ein vermeintliches Problem sucht. War es doch<br />

der französiche Innenminister der die Muslime in Frankreich<br />

geradezu gezwungen hat, den "Französichen Rat der Muslime"<br />

zu gründen. Nachdem dieser aber eine andere Meinung<br />

als der Innenminister bekundet hat, wird er in der Diskussion<br />

ignoriert. Eine bewährte Taktik.<br />

Oder soll man sich über den Groß-Scheich auslassen, der<br />

scheinbar gar nichts vom Selbstverständnis der in Europa<br />

lebenden Muslime versteht. Denn wir empfinden uns nicht als<br />

schutzbedürftige Minderheit, die sich mit jeder Entscheidung<br />

der "Schutzmacht" abzufinden hat. Wir sind zwar Angehörige<br />

einer Minderheit in den Ländern in denen wir in Europa<br />

leben, aber vor allen Dingen sind wir gleichwertige Mitbürger<br />

der Gesellschaft und formulieren aus diesem Selbstverständnis<br />

unsere Forderungen an Staat und Gesellschaft.<br />

Für beide Fragen gilt, dass wir Muslime uns vorbehalten<br />

unsere Angelegenheiten in Europa selbst, gemäß unserem<br />

Verständnis der islamischen Quellen zu regeln und umzusetzen.<br />

Unsere Ansprechpartner fordern wir auf, Lösungen für<br />

gesellschaftliche Probleme mit uns zu erarbeiten und nicht<br />

ständig auf die Praxis islamischer Staaten für die Lösung selbiger<br />

zu verweisen.<br />

37<br />

Die Frage der man aber eigentlich nachgehen sollte ist,<br />

warum jemand überhaupt auf die Idee kommt, das Tragen<br />

von Kopftüchern zu verbieten. Denn inzwischen unstrittig ist<br />

wohl die Tatsache, dass es sich beim Tragen des Kopftuches<br />

um eine religiöse Verpflichtung für eine muslimische Frau<br />

handelt, d.h. entscheidet sich eine muslimische Frau aus<br />

Glaubensgründen ihren Kopf zu bedecken, nimmt sie ein<br />

fundamentales Grundrecht in Anspruch.<br />

Das ist der Inhalt aller Rechtsgutachten von Ankara bis<br />

Kairo und auch die Position europäischer Spitzenverbände<br />

der Muslime. Unterschiedlich beurteilt wird die Rolle des<br />

Staates. Während z.B. der Präsident der staatlichen Anstalt<br />

für religiöse Angelegenheiten in Ankara oder eben der Groß-<br />

Scheich der Al-Azhar Universität der staatlichen Autorität<br />

das Recht zusprechen mit gesetzlichen Regelungen Religion<br />

zu reglementieren, verwahren sich die europäischen Muslime<br />

vor einer wie auch immer gearteten Einflussnahme des<br />

Staates auf das religiöse Leben. Eine geradezu lupenreine<br />

europäische Haltung. Und diese ist auch gut so.<br />

Noch einmal zur Verdeutlichung: Muslime berufen sich<br />

auf ihre verfassungsmäßig garantierten Grundrechte und<br />

erwarten vom Staat die Gleichbehandlung aller Glaubensgemeinschaften.<br />

Und spätestens jetzt müsste jedem dämmern,<br />

dass die Diskussion um das Kopftuch nicht nur die Muslime,<br />

sondern alle Menschen angeht. Will man tatsächlich tatenlos<br />

zusehen, wenn Grundrechte von Menschen eingeschränkt<br />

werden, weil sie einer vermeintlich "fremden" Religion zugehören.<br />

Menschen die mit ihrer Verschiedenheit fester<br />

Bestandteil der Gemeinschaft geworden sind und zumeist<br />

schon die Staatsbürgerschaften ihrer ursprünglichen "Gastgeber"<br />

angenommen haben. Wer heute versucht Muslimen<br />

Grundrechte abzusprechen, wird morgen vor anderen<br />

Einschränkungen nicht zurückschrecken. Es geht also darum<br />

unsere Verfassungen zu schützen. Entsprechend ist jeder aufgerufen<br />

für den Schutz dieser, wenn nötig, auf die Strasse zu<br />

gehen. Und wenn noch so oft behauptet wird, dass<br />

Menschen, die sich in diesen Fragen mit den Muslimen<br />

soidarisieren "blauäugig" sind und sich vor den Karren von<br />

"Extremisten" spannen lassen, haben doch genau diese<br />

Menschen den eigentlichen Kern der Diskussion erkannt:<br />

Menschenrechte sind nicht verhandelbar!!<br />

• O¤uz ÜÇÜNCÜ


KUR’AN-I KER‹M VE<br />

TÜRKÇE MEAL‹ VCD’S‹<br />

YAS‹N, TEBAREKE VE KISA SURELER<br />

‹SLAM B‹L‹M VE TEKNOLOJ‹ TAR‹H‹ KONULU<br />

2004 YILI AJANDASI<br />

‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl<br />

Boschstr. 61-65 • D-50171 Kerpen<br />

Tel: 02237 / 656-292 • Fax: 02237 / 656 319<br />

www.igmg.de • e-mail: mitglied@igmg.de<br />

Daha fazla hizmet için, daha da büyümek ve güçlenmek<br />

zorunday›z. Bunun için sizleri IGMG’ye üye<br />

olmaya, üye iseniz yeni bir üye bulmaya davet ediyoruz.<br />

Üye kay›t formu için telefon etmeniz yeterlidir.<br />

Tel: +49 22 37 656 292


Onlar bekliyor Siz veriyorsunuz Biz ulaflt›r›yoruz<br />

‹slam Toplumu <strong>Millî</strong> Görüfl’ün Kurban Kampanyas›, her y›l oldu¤u gibi bu y›l da baflar› ile<br />

sürüyor. Avrupa’daki müslümanlar›n, ‹slam dünyas›ndaki ihtiyaç sahibi müslümanlar için kurbanlar›n›<br />

tasadduk etti¤i bu kampanyaya kat›lman›z› bekliyoruz. 2003 y›l›ndaki Kurban Kampanyam›zda<br />

IGMG KURBAN<br />

KOM‹SYONU<br />

Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen<br />

Tel: 02237/656505 · Fax: 02237/656 509<br />

www.igmg.de · E-Mail: kurban@igmg.de<br />

23 bin 707 Kurban ba¤›fl› yap›ld›, 26 bin 86 Kurban›n kesim ve da¤›t›m›<br />

görevlilerimiz taraf›ndan, 55 ülke ve bölgede gerçeklefltirildi.<br />

HESAP NUMARASI:<br />

‹SLAM TOPLUMU M‹LLÎ GÖRÜfi<br />

SEB BANK AG-KÖLN<br />

Konto Nr.: 162 888 56 04<br />

BLZ: 370 101 11<br />

Verwendungszweck: Kurban<br />

KURBAN BEDEL‹ 100,- z<br />

(Kevser<br />

Sûresi: 2)


YIL/JAHRGANG: 10 • SAYI/NR.: 109 • OCAK / JANUAR 2004

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!