19.09.2015 Views

“Bizler kardeşler topluluğuyuz”

Camia 5 - IGMG

Camia 5 - IGMG

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Gemeinschaft. Community. Communauté. İslam Toplumu Millî Görüş » www.igmg.de<br />

30 Kasım 2012 — Sayı 5<br />

Aile<br />

Camilerimiz<br />

gençlik<br />

Bedensel ve zihinsel engel<br />

IGMG’nin kuruluşuna öncülük eden<br />

Gençlerden örnek proje:<br />

neyin engeli?<br />

Braunschweig Hicret camii<br />

Bosna’da eğitime destek<br />

s. 08 s. 10 s. 19<br />

IGMG<br />

İrşad başkanı<br />

Celil Yalınkılıç<br />

ile röportaj<br />

s. 16<br />

<strong>“Bizler</strong> <strong>kardeşler</strong><br />

<strong>topluluğuyuz”</strong><br />

Çeşitli faaliyet ve programların değerlendirildiği IGMG Bölge Başkanları<br />

Toplantısı Kerpen’de yapıldı. Toplantıya tüm bölge başkanları<br />

iştirak ederken, Genel Başkan Kemal Ergün, hicreti değerlendirdiği<br />

bir seminer verdi.<br />

İlhan Bilgü<br />

İslam Toplumu Millî Görüş Bölge Başkanları<br />

17-18 Kasım’da Genel Merkez’de bir araya<br />

geldi. Toplantıda, ekim ayı başında yapılan<br />

toplantıdan bu yana yapılan hizmetlerin bir<br />

değerlendirmesi yapıldı. IGMG Birimleri’nin<br />

de kendi hizmetlerini ve faaliyetlerini takdim<br />

ettiği toplantıda, birimler gelecekte yapacakları<br />

programları bölge başkanlarının bilgisine<br />

sundu.<br />

Toplantının açılış konuşmasını yapan Genel<br />

Başkan Kemal Ergün, ayrıca toplantının<br />

ikinci gününde de, 1434. hicri yılbaşı dolayısıyla<br />

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hicretinden<br />

teşkilat olarak alınması gereken örnekler<br />

başlığında bir seminer verdi.<br />

Kurban kampanyası ve yardımlarımız<br />

gönül köprüsüdür<br />

Genel Başkan Kemal Ergün, IGMG<br />

Sosyal Yardım Derneği Hasene Kurban<br />

Kampanyası’nın ve diğer yardımların da bir<br />

değerlendirmesini yaparak “Bu bir gönül<br />

köprüsüdür, ümmet olma bilinciyle yapılan<br />

yardımlaşmadır” dedi. Ergün, kampanyayı<br />

şöyle değerlendirdi: “Biz böylece o insanlarla<br />

bir gönül köprüsü kuruyoruz. Her zaman ifade<br />

ediyoruz ki, bizim dağıttığımız bir kaç kilo<br />

et o insanların açlığına çözüm olmayacaktır.<br />

Ama bu, yeryüzünde adaletin ve hakkın hakim<br />

olması için bir gönül köprüsü olacaktır.<br />

Böylece, o insanların yanında olduğumuzu<br />

vurgulamak, Müslümanların birbirlerini unutmadıklarını,<br />

diğer insanları da unutmadıklarını<br />

göstermek istiyoruz. Biz sadece Müslümanlara<br />

kurban eti dağıtmıyor; hangi dinden ve<br />

inançtan olursa olsunlar bu yardımları herkese<br />

yapıyoruz. Çünkü biz bütün insanlığı kardeş<br />

biliyoruz. Bunun için gece gündüz çalışarak<br />

kampanyaya destek veren tüm <strong>kardeşler</strong>imize,<br />

hayır sahiplerine teşekkür ediyorum.”<br />

s. 05<br />

Bosna halkına<br />

hizmetimiz sürecek<br />

Kemal Ergün Başkanlığı’ndaki IGMG heyeti, Bosna’da yeni Diyanet İşleri<br />

Başkanı’nın görevi selefinden devralma töreni olan “Menšüre” programına katılmak,<br />

bir dizi siyasi ve sivil görüşmeler yapmak ve teşkilatımız tarafından yapılan<br />

çalışmaları yerinde görmek üzere Bosna Hersek’i ziyaret etti.<br />

IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün, Onursal<br />

Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan, İrşad<br />

Başkanı Celil Yalınkılıç ve Balkan Masası Sorumlumuz<br />

Edin Salkoviç’den teşekkül eden<br />

heyetin, 13-16 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen<br />

Bosna Hersek programı, toplantılar, ikili<br />

görüşmeler ve ziyaretlerle yoğun bir şekilde<br />

gerçekleşti.<br />

30 Kasım<br />

• Viyana – Interkulturelle Studentenvereinigung, Seminer:<br />

Osmanlı Sarayı’nda Hayat, Sunum: Dr. Yılmaz<br />

Öztürk, Yer: Viyana Üniversitesi HS. 2.21, Saat: 18:00<br />

01 Aralık<br />

• Kuzey Hollanda – Eğitim Kampı, Yer: Elspeet Hotel<br />

Conferentieoord Mennorode, Saat: 09:00<br />

• Hessen – Usûl-ul Fıkıh Semineri (Almanca), Mohammed<br />

Johari, Yer:Marburger Str. 222, 35396 Gießen,<br />

Saat: 10:00<br />

02 Aralık<br />

• Rhein Neckar Saar – Sabah Namazı Programı, Yer:<br />

Ulu Camii (Theodor-Körner-Str. 4 66333 Völklingen,<br />

Saat: 07:00<br />

Ajanda Notları<br />

Bosna ziyaretinin ilk durağı, Saraybosna’ya<br />

30 km uzaklıkta bulunan Visoko şehrindeki<br />

Osman Efendi Recoviç Medresesi oldu. Medrese<br />

Müdürü Cemal Salihspahiç tarafından<br />

karşılanan IGMG Heyeti yapılan görüşmelerin<br />

ardından medreseyi gezerek, medresede yürütülen<br />

çalışmalar hakkında bilgi aldı.<br />

Ajanda Notları 04 Aralık<br />

s. 06<br />

• Köln – Gençlik ve Kadınlar Teşkilatı, Tefsir Dersleri, Sunum:<br />

İrşad Başkanı Celil Yalınkılıç, Yer: Köln Bölge Salonu,<br />

Merheimer Str. 229, 50733 Köln, Saat: 19:00<br />

07 Aralık<br />

• Viyana – Interkulturelle Studentenvereinigung, Seminer:<br />

Osmanlı’da Harem, Sunum: Dr. Yılmaz Öztürk, Yer:<br />

Viyana Üniversitesi HS. 2.19, Saat: 18:00<br />

08 Aralık<br />

• Hessen – Usûl-ul Fıkıh Semineri (Almanca), Mohammed<br />

Johari, Yer: Marburger Str. 222, 35396 Gießen,<br />

Saat: 10:00<br />

09 Aralık<br />

• Hamburg – Islamische Hochschulgemeinde, Seminer:<br />

Hz. İsa ve Meryem (Almanca), Sunum: Noha Abdel-<br />

Hady, Dr. Ali Özgür Özdil, Yer: Von Melle – Park 9, HWP,<br />

Saat: 14:00


camia | 30 Kasım 2012<br />

|<br />

03<br />

Değerli<br />

Kardeşlerim<br />

İçindekiler<br />

Gündemden<br />

Bölgelerimizden<br />

Bir hac mevsimini daha geride bıraktık.<br />

Elhamdülillah bu yıl da, hac ve umre yetkililerimiz<br />

herkesin takdirini kazanan bir organizeyi<br />

gerçekleştirdi. Hacılarımızın haccının mebrur<br />

olmasını dilerken, umre yapmak isteyenlerin de<br />

bir an önce gerekli başvuruları yapmaları konusunda<br />

acele etmelerini öneriyorum.<br />

Geçtiğimiz haftalarda bizleri derin acılara<br />

gark eden vahim olaylara şahid olduk.<br />

Bir yanda Gazze saldırılarında, bir yanda<br />

Suriye’de, yine masum sivillerin şehadetlerine<br />

sahne oldu Ortadoğu. Bilhassa Suriye’de,<br />

bizzat kendi zalim yönetimi tarafından hayatlarına<br />

kasdedilen Müslümanların yürek burkan<br />

dramı, Kerbelâ vahşetinin yıl dönümünde,<br />

âdeta Kerbelâların son bulmadığını gösterir<br />

mahiyetteydi. Ümmet olma ve kardeşlik bilincinin<br />

gereği olarak teşkilatımız camilerimizde<br />

dua günü tertipledi. Yine bazı teşkilatlarımızda<br />

Müslümanların birliği ve akan kanın son bulması<br />

dualarıyla hatim merasimleri düzenlendi.<br />

Gerek sabah namazında kadın, erkek, çoluk<br />

çocuk, ailecek camilerimize gelerek dualara<br />

katılan, gerekse hatimler indiren siz <strong>kardeşler</strong>ime<br />

şükranlarımı sunuyorum. Allah hepinizden<br />

razı olsun, sağolun, varolun.<br />

İsrail’de yaklaşan seçimler öncesi, âdeta<br />

bir “Seçim yatırımı” mantığıyla Gazze’ye saldırı<br />

düzenleyen İsrail, kadın, çoluk-çocuk ayrımı<br />

yapmadan yine sivillerin üzerine ölüm yağdırdı.<br />

Gazze’nin altyapısı büyük zarara uğratıldı.<br />

Bu trajedinin sonunda varılabilen ateşkesi ise<br />

buruk bir sevinç ile karşılayabildik sadece.<br />

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları Türkiye, Mısır<br />

ve Tunus gibi ülkelerin girişimleri olmasaydı,<br />

belki de daha da büyük boyutlara ulaşacaktı.<br />

Zira 2008 yılındaki seçimler öncesi yine<br />

Gazze’ye yapılan İsrail saldırısı hâlâ hafızalarımızdan<br />

silinmiş değil. Filistin’de Müslümanların<br />

ikinci kutsal mekanı olan Mescid-i Aksa,<br />

kuşatma altındadır ve İsrail istediği zaman buraya<br />

girişleri yasaklamaktadır. Daha da vahim<br />

olan, işgale ve işgalci güçün Filistin topraklarına<br />

yönelik saldırına verilen ABD ve Avrupa<br />

ülkeleri desteğidir. Filistin’de varılan ateşkesin<br />

sürekli olması her iki tarafın da lehine olacaktır.<br />

Ancak, bölgede barışın şartı, Filistin’in BM<br />

üyeliği ile bağımsızlığının tanınması ve İsrail<br />

işgalinin ve Gazze’deki ablukanın kalkmasıdır.<br />

Öte yandan, 23 Kasım’da Almanya’da<br />

Mölln faciası 20. yılını doldurdu. Bu 20 yıl<br />

zarfında ırkçılıkla mücadele konusunda<br />

Almanya’da ciddi bir mesafe kaydedilmemesi,<br />

bilakis bugünkü gelinen noktada konunun<br />

daha da çetrefilli bir hâle gelmesi ise üzüntü<br />

verici bir durumdur. Bu minvalde dileğimiz ve<br />

dualarımız, Almanya’da da ırkçılığın son bulması<br />

ve Mölln faciasının bir kez daha tekrarlanmaması<br />

yönündedir.<br />

Bir dahaki sayıda buluşmak duasıyla...<br />

Kemal Ergün<br />

Hamburg Eyaleti, Müslümanlar ve Aleviler<br />

ile Devlet Antlaşması imzaladı – s. 04<br />

Almanya’da yabancı düşmanlığı – s. 04<br />

Mölln faciasının 20. yılı – s. 04<br />

Genel Merkezimizden<br />

Bizler <strong>kardeşler</strong> topluluğuyuz – s. 05<br />

Hatice Şahin Bosna’da – s. 05<br />

Bosna halkına hizmetimiz sürecek – s. 06<br />

Sosyal Hizmetler Başkanları toplandı – s. 07<br />

Aile<br />

Bedensel ve zihinsel engel neyin engeli? – s. 08 / 09<br />

Camilerimiz<br />

Braunschweig Hicret Camii – s. 10 / 11<br />

Hayatın İçinden<br />

Kardeşliğimizdir bizi biz yapan – s.12<br />

Kerbelâ’da kaybettiklerimiz! – s. 12<br />

Fıkıh Köşesi / Âdâb-ı muâşeret – s. 13<br />

Impressum | Künye<br />

Herausgeber | Yayıncı<br />

IGMG - Islamische Gemeinschaft Millî Görüş e. V.<br />

İslam Toplumu Millî Görüş (Amtsgericht Köln, VR 17018)<br />

Abteilung für Verbandskommunikation | Kurumsal İletişim Başkanlığı<br />

Mustafa Yeneroğlu (V. i. S. d. P.)<br />

Boschstr. 61-65 • D-50171 Kerpen<br />

T +49 2237 656-0 • F +49 2237 656-555 • www.igmg.de • camia@igmg.de<br />

Postanschrift | Adres<br />

camia • Merheimer Str. 229 • D-50733 Köln<br />

T +49 221 942240-20 • F +49 221 942240-21<br />

Chefredakteurin | Genel Yayın Yönetmeni<br />

İlknur Küçük<br />

Redaktionsleiter | Yazı İşleri Müdürü<br />

İlhan Bilgü<br />

Redaktion | Redaksiyon<br />

redaksiyon.camia@igmg.de<br />

T +49 221 942240-41/42/43 • F +49 221 942240-21<br />

Ilknur Küçük, Ilhan Bilgü, Rahime Söylemez<br />

“Gençliğe sahip çıkalım” – s. 14<br />

NIF’e ziyaret – s. 14<br />

Köln’de bilgi yarışması – s. 14<br />

Ruhr-A Bölgesi Marl Şubesi 30 yaşında – s. 15<br />

Hollandalı yöneticiler bir araya geldi – s. 15<br />

Freiburg İdarecileri buluştu – s. 15<br />

Mercek Altında<br />

Celil Yalınkılıç ile röportaj – s. 16<br />

İrşad Başkanlığı – s. 17<br />

Gençlik<br />

Hannover’de genç idareciler için seminer – s. 18<br />

Viyana Üniversitelileri buluştu – s. 18<br />

Bosna’da eğitime destek – s. 19<br />

K. Ruhr’da GEK’in ikinci oturumu gerçekleşti – s. 20<br />

Kuzey Bavyeralı genç idareciler buluştu – s. 20<br />

Güney Bavyera’da yatılı eğitim programı – s. 20<br />

Hasene<br />

Suriye’de Kurban Kampanyası – s. 21<br />

“Hasene Günü” – s. 21<br />

Kültür ve sanat<br />

Yazıya Giydirilen Elbise: Tezhip – s. 22<br />

Fotoğraflarla Faaliyetler – s. 23<br />

Anzeigen | İlanlar<br />

ilanlar.camia@igmg.de • T +49 221 942240-41 • F +49 221 942240-21<br />

Werbung | Reklam<br />

reklam.camia@igmg.de • T +49 221 942240-30 • F +49 221 942240-21<br />

Distribution | Dağıtım<br />

dagitim.camia@igmg.de • T +49 221 942240-30 • F +49 221 942240-21<br />

Design • Satz • Druck | Tasarım • Dizgi • Baskı<br />

99names communication GmbH<br />

Merheimer Str. 229 • D-50733 Köln<br />

T +49 221 942240-20 • F +49 221 942240-21<br />

Auflage | Tiraj<br />

51.650<br />

Erscheint alle zwei Wochen Freitags.<br />

İki haftada bir cuma günleri yayınlanır.<br />

Im Auftrag der IGMG durch 99names communication GmbH erstellt.<br />

IGMG adına, 99names communication GmbH tarafından hazırlanmıştır.


| 04 Gündemden<br />

camia | 30 Kasım 2012<br />

Hamburg Eyaleti, Müslümanlar ve Aleviler<br />

ile Devlet Antlaşması imzaladı<br />

Almanya’da Hamburg Eyaleti, Müslümanları dinî bir cemaat<br />

olarak tanıyan anlaşmayı imzaladı. Eyalet Meclisi’nin onaylaması<br />

sonrasında anlaşma yürürlüğe girecek.<br />

Hamburg Şura Başkanı Dr. Mustafa Yoldaş<br />

Hamburg Eyaleti, Müslümanlar ile Alevilerin<br />

dinî inançlarını anayasal koruma altına alan<br />

bir devlet anlaşması imzaladı. Anlaşma (Eyalet<br />

Başbakanı statüsündeki) Büyükşehir Belediye<br />

Başkanı Olaf Scholz ile İslamî cemaatleri<br />

temsilen, Hamburg Şura, Diyanet İşleri Türk<br />

İslam Birliği, İslam Kültür Merkezleri Birliği ve<br />

Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu arasında<br />

imzalandı. Anlaşma, Eyalet Meclisi’nin onayı<br />

sonrasında yürürlüğe girecek<br />

Hamburg Eyaleti’nin Müslümanlar ve Aleviler<br />

ile yaptığı bu anlaşma Almanya’da Müslümanları<br />

muhatap alan, diğer dinî cemaatlerle<br />

hukukî olarak eşit statü öngören bir anlaşma<br />

olması bakımından da dikkat çekiyor. Ancak<br />

anlaşmaya tepkiler de var. Hamburg Hür<br />

Demokrat Parti (FDP) ile Hristiyan Demokrat<br />

Birlik (CDU) partileri anlaşmaya kısmen karşı<br />

çıkıyor. Hâlbuki, anlaşmayı ilk gündeme getiren<br />

parti Ole von Beust’un Belediye Başkanlığı<br />

döneminde Hristiyan Demokratlar olmuştu.<br />

Müslüman cenahta ise, anlaşmanın Müslümanlara<br />

yeteri kadar hak vermediği eleştirisinin<br />

yanı sıra, bu mukavelenin gayr-i İslamî<br />

olduğu iddiasında bulunanlar da yer alıyor.<br />

Ancak, Hamburg’ta yaşayan Müslümanların<br />

çok büyük bir bölümü anlaşmayı tarihi bir<br />

adım olarak değerlendiriyor.<br />

FDP anlaşmayı, çok yüzeysel ve her iki<br />

tarafın hak ve görevlerinin tam olarak tanımlanmadığı<br />

iddiası ile, CDU da, kesin bir başörtüsü<br />

yasağı getirmemesi ve süreci başlatan<br />

ve yöneten iradenin Millî Görüş ağırlıklı olduğu<br />

iddiasıyla reddediyor.<br />

Hamburg Eyaleti, 900 yüzyıllık tarihi olmasına<br />

rağmen kiliseler ile ancak 2005 yılında<br />

devlet sözleşmesi yapmıştı. 2006 yılında Kuzey<br />

Almanya İslam Toplumu’na bağlı Hamburg<br />

Merkez Camii’ndeki bir iftara katılan ve<br />

Başkan Ramazan Uçar’ın “Hamburg’ta ikinci<br />

büyük dinî topluluk olan Müslümanların da<br />

devlet tarafından resmen muhatap alınması<br />

yönündeki isteğine CDU’lu Belediye Başkanı<br />

Ole von Beust olumlu cevap vermiş ve<br />

çalışmalara o zaman başlanmış idi. Musevi<br />

cemaati ile de 2007 yılında bir anlaşma imzalanmıştı.<br />

Hamburg Şura Başkanı ve Kuzey Almanya<br />

İslam Toplumu Yönetim Kurulu Üyesi Dr.<br />

Mustafa Yoldaş tepkilerin olabileceğini ancak,<br />

anlaşmanın 11 Eylül olayları faillerinin izinin<br />

Hamburg’a uzanması sebebiyle “11 Eylül<br />

sonrası, o menfur olay sonrası yaşanan tartışmaların<br />

gölgesinde” gerçekleştirilmiş olmasına<br />

da dikkat çekiyor. Mustafa Yoldaş anlaşmayı<br />

şöyle değerlendiriyor:<br />

“Bu antlaşmanın Müslümanlar için ne getirisi<br />

olacak? Aslında bu antlaşmanın içerdiği<br />

konular, bireysel hak ve hürriyetler açısından<br />

zaten Alman Anayasası’nda güvence altına<br />

alınmıştır. Bu antlaşmanın kıymeti, sembolik<br />

değerinden kaynaklanmaktadır. Alman tarihinde<br />

ilk defa bir eyalet yönetimi, Müslüman topluluğunu<br />

resmen tanımakla, bir dinî cemaat<br />

statüsüne kavuşturmuş oluyor. Aynı zamanda<br />

mevcut dinî cemaatlerle aynı statü veriyor ve<br />

eşit muhatap kabul ediyor. Bu anlaşma, ‘İslam<br />

Almanya’ya ait değildir!’ diyenlere de güzel bir<br />

cevaptır.”<br />

Anlaşma, Müslümanları dinî bir cemaat<br />

olarak kabul edip dinî hayatı anayasal güvence<br />

altına alıyor. Okullarda İslam din dersleri,<br />

Aleviler için de Alevilik derslerinin ilgili cemaatler<br />

tarafından hazırlanıp verilmesini öngörüyor.<br />

Ayrıca, Ramazan ve Kurban Bayramları ile<br />

aşûre günü Müslümanlar ve Aleviler için resmî<br />

tatil günü sayılıyor.<br />

Almanya’da yabancı düşmanlığı<br />

İslam’a odaklanmış durumda<br />

Almanya’da yabancı düşmanlığı giderek artış gösterirken, daha çok İslam düşmanlığı şeklinde tezahür<br />

ediyor. Friedrich Ebert Vakfı tarafından yapılan bir araştırma Müslümanların endişesini artırıyor.<br />

Yabancı düşmanlığı Almanya’da marjinal<br />

kesimlerden orta sınıfa doğru kayıyor. Öyle<br />

ki, orta sınıfın yüzde 50-60 gibi bir oranı İslam<br />

düşmanlığı sayılabilecek söylemleri onaylıyor.<br />

Bu tesbitler, Friedrich Ebert Vakfı (FEV)<br />

tarafından yapılan “Orta Sınıfın Değişimi –<br />

Almanya’da Aşırı Sağcı Zihniyetler 2012” (Die<br />

Mitte im Umbruch - Rechtsextreme Einstellungen<br />

in Deutschland 2012) isimli bir araştırma<br />

ile ortaya konuldu. İki yıl önce Friedrich<br />

Ebert Vakfı bu yöndeki eğilimleri araştırmış ve<br />

“Krizdeki Merkez: Almanya’da Aşırı Sağ Anlayışlar”<br />

(Die Mitte in der Krise, Rechtsextreme<br />

Einstellungen in Deutschland 2010) adıyla<br />

kamuoyuna duyurmuştu. Bu araştırmada da<br />

Alman toplumunda İslam düşmanlığına kayan<br />

bir yön farklılaşmasının ortaya çıktığı tesbit<br />

edilmişti. Bu yöndeki bir başka araştırma ise<br />

yine geçen yıl Münster Üniversitesi’nden Din<br />

Sosyoluğu Prof. Dr. Detlef Pollack’ın, Alman<br />

toplumunu diğer komşu ülke toplumları ile<br />

karşılaştıran bir araştırmasında da tesbit edilmiş,<br />

toplumun giderek farklı kültür ve inançlara<br />

mensup olan kişilere karşı kısıtlayıcı ve<br />

ayrımcı tedbirler alınmasını istediğini ortaya<br />

koymuştu.<br />

Araştırmayı yöneten Dr. Ralf Melzer ülkedeki<br />

aşırı sağ eğilimlerin başarılı bir şekilde<br />

önlenmesi için hem okullarda hem de okul<br />

dışında sivil toplum inisiyatifinin önemine değiniyor.<br />

Araştırmanın sonuçlarını değerlendiren<br />

Oliver Decker, Johannes Kiess, Elmar Brähler<br />

gibi araştırmacılar, ülkedeki aşırı sağ eğilimin<br />

ulus veya ırk üstünlüğüne dayanan ırkçılıktan<br />

ziyade “Kültüralist” bir eğilime dönüştüğü uyarısında<br />

bulunuyor. Buna göre; ırk üstünlüğüne<br />

dayalı aşırı sağ eğilim, diğer bir kültürün değersizliği<br />

kategorisine doğru yönelmiş durumda.<br />

Hatta öyle ki, bu tür eğilimler “Demokratik<br />

partiler”de görülebiliyor. Bu kültüralist yaklaşım<br />

“İslam’ı tehdit” olarak değerlendiriyor.<br />

Kültüralist bir yaklaşıma noktasal bir örnek verilecek<br />

olursa, “Bir kadının başörtüsü takması,<br />

İslami kültür çevresinden gelen insanların<br />

gericiliğini, geri kalmışlığını sembolize” ediyor.<br />

Yabancı düşmanlığı sadece Müslümanları<br />

hedef almıyor. Aynı düşmanlık Yahudiler hakkında<br />

da geçerli. Burada araştırmanın ortaya<br />

koyduğu korkutucu boyut ise, Almanların, Yahudilere<br />

olan düşmanlıklarını diğer yabancılara<br />

gösterdikleri kadar dışa vurmaktan çekiniyor<br />

olmaları. Dolayısıyla, Yahudi düşmanlığı, kamuoyunda<br />

bilinenden daha fazla.<br />

Friedrich Ebert Vakfı tarafından yapılan<br />

son araştırma yabancı, Yahudi ve İslam düşmanlığı<br />

eğilimlerinin giderek daha da arttığını<br />

gösteriyor. IGMG Genel Başkan Yardımcısı<br />

Mustafa Yeneroğlu ise araştırmanın özellikle<br />

siyasî çevreler için bir uyarı niteliği taşıdığı görüşünde.<br />

Konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada,<br />

araştırmanın, İslam düşmanlığının<br />

Müslümanların daha az yaşadığı bölgelerde<br />

daha yüksek seviyede olmasını, “Şahsî tecrübelere”<br />

değil “Ön yargılara” dayandığını<br />

gösterdiğini söyleyen Yeneroğlu, bu artışın<br />

önlenmesinde devlete önemli görev düştüğünü<br />

bildirdi: “Devlete düşen en önemli görev,<br />

insanları bilinçlendirmek ve sivil toplumun aşırı<br />

sağcılığa karşı güçlendirilmesini sağlamaktır.”<br />

Daha fazla bilgi için:<br />

www.igmg.de | www.fes-gegen-rechtsextremismus.de/<br />

pdf_12/mitte-im-umbruch_www.pdf<br />

Mölln<br />

faciasının 20.<br />

yılında ırkçılık<br />

hâlâ tırmanışta<br />

23 Kasım 1992 tarihinde Almanya’nın<br />

Mölln kentinde meydana gelen faciada,<br />

iki aşırı sağcı Alman, Türk ailelerin oturduğu<br />

iki evi kundaklamış ve 10 ve 14<br />

yaşlarındaki iki kız çocuğu ve çocukların<br />

51 yaşındaki anneanneleri hayatını<br />

kaybetmişti. 20. yıl dönümünde faciayı<br />

unutturmamak için Mölln’de çeşitli kurum<br />

ve kuruluş temsilcilerinin katıldığı bir<br />

yürüyüş düzenlenirken, bazı camilerde<br />

ise olayın kurbanları için Kur’an-ı Kerim<br />

okundu. Yapılan açıklamalarda vurgulanan<br />

ortak nokta, ırkçılığın Almanya’da 20<br />

yıl öncesinde kalmadığı, tam tersine gün<br />

geçtikçe artarak daha da vahim bir hâle<br />

geldiği oldu.<br />

Konuyla ilgili bir basın açıklaması<br />

yapan IGMG Genel Sekreteri Oğuz<br />

Üçüncü, 20 yıl önce dönemin devlet<br />

yetkililerinin böyle bir olayın bir daha tekrarlanmaması<br />

için her şeyin yapılacağına<br />

dair verdikleri sözü hatırlattı. Üçünçü,<br />

ırkçı NSU örgütünün kanlı eylemlerine<br />

dikkat çekerek, “NSU örgütünün,<br />

Almanya’nın bir ucundan öbür ucuna<br />

kadar hiç dikkat çekmeden böyle bir<br />

kanlı izi nasıl bırakabildiği sorusunu hâlâ<br />

ve şaşkınlık içerisinde kendimize soruyoruz.<br />

20 yıl önce verilen o söz nerede<br />

kaldı?” şeklinde konuştu.<br />

Daha fazla bilgi için:<br />

www.igmg.de | http://www.igmg.de/nachrichten/<br />

artikel/2012/11/23/20-jahre-moelln-wir-werden-erinnernimmer-und-immer-wieder.html


camia | 30 Kasım 2012 Genel Merkezimizden |<br />

5<br />

<strong>“Bizler</strong> <strong>kardeşler</strong> <strong>topluluğuyuz”</strong><br />

çıkacak <strong>kardeşler</strong> topluluğunu oluşturacağız.<br />

Böylece bu çalışmalarımız bizim bir barış elçisi<br />

olduğumuzu ortaya koymalıdır. Ancak o<br />

zaman başarılı bir cemaat, başarılı bir teşkilat<br />

olabiliriz.<br />

Hicretten alacağımız en önemli derslerin<br />

başında, üzerimize düşen vazifeyi hakkıyla<br />

yerine getirdikten sonra Allah’a güvenmek<br />

Bekir’e ‘Bu adam kimdir?’ dedi. Hz. Ebu Bekir<br />

de ‘O, bana yol gösterir, benim rehberimdir’<br />

diyerek hem doğru sözden vazgeçmemiş<br />

hem de Efendimizi ifşa etmemiş oldu.<br />

Kısacası, hicretin bize sunduğu temel örneklikler<br />

şunlar olmuştur: Beşerî planlamada<br />

bütün gücümüzü sarfedip elimizden gelen<br />

her şeyi yapacağız. Sebeplere değil, sebep-<br />

Dikkat ediniz, güvenle oturulabilecek<br />

bir yurt ve size sahip<br />

çıkacak <strong>kardeşler</strong> topluluğu<br />

ifadesinin aslında bizleri tanımlaması<br />

gerekir.<br />

IGMG Hac-Umre ve Seyahat Şirketi organizasyonu<br />

ile bu yıl 5410 hacıya hizmet<br />

verildiğini dile getiren Ergün, bu yıl ilk defa<br />

Estonya’dan bir hacı grubu olduğunu bildirdi.<br />

Genel Merkez olarak bölgelerde kurulacak<br />

olan çeşitli müesseselerin destekleneceğini<br />

ve önceliklere göre bir programlama<br />

yapılacağını bildiren Ergün, bu konuda önceliklerin<br />

her zaman yeniden tespit edileceğini<br />

de söyledi.<br />

Eğitim programlarına özel bir önem verdiklerini<br />

kaydeden Genel Başkan, tüm bölgelerin<br />

yılbaşı ve Paskalya tatili gibi tatillerde<br />

yatılı eğitim programları düzenlemesi gerektiğine<br />

de vurgu yaptı: “Eğitim Başkanlığımızın<br />

bu yöndeki programı mutlaka her bölgede<br />

icra edilecek, çocuklarımız bu programlara<br />

katılacaktır.”<br />

Hicret yolumuzu aydınlatıyor<br />

Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in hicretinin<br />

hatırlandığı ve yeni bir hicri yıla girildiği<br />

Genel Başkan Kemal Ergün<br />

şu günlerde hicretten önemli dersler alınması<br />

gerektiğini belirten Genel Başkan Kemal Ergün<br />

hicretin bu anlamda bir göç olarak değerlendirmesinin<br />

isabetli olmadığını da söyledi.<br />

Ergün, hicretin örnekliğini şöyle anlattı:<br />

“Hicret, davası için fedakârlık ve gönüldaşların<br />

sıkıntıya girdiği görüldüğünde, onların<br />

sıkıntılarını gidermek ve onları korumaktır.<br />

Önce, Habeşistan hicretleri arkasından da<br />

Medine hicreti bu örneklerle doludur. Dikkat<br />

ediniz, Habeşistan’da Müslümanlar hakim<br />

değildir, Medine’de de Müslümanlar hakim<br />

değildir. Habeşistan’da adil bir hükümdar vardır.<br />

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine’ye<br />

arkadaşlarını gönderirken, ‘Şüphesiz Allah,<br />

sizlere güvenle oturacağınız bir yuva ve size<br />

sahip çıkacak bir <strong>kardeşler</strong> topluluğu ihsan<br />

eyledi’ dedi. Dikkat ediniz, güvenle oturulabilecek<br />

bir yurt ve size sahip çıkacak <strong>kardeşler</strong><br />

topluluğu ifadesinin aslında bizleri tanımlaması<br />

gerekir. Yani bizler de, birbirimize sahip<br />

ve takdiri de O’na bırakmak gelir. Efendimiz<br />

(s.a.v.) Allah’ın koruması altında olmasına,<br />

O’nun elçisi olmasına rağmen bir insan olarak<br />

gerekli tedbirleri aldı. Ondan sonra Allah’a<br />

tevekkül etti. Bu tevekkül sonrasında Allah da<br />

Resûlü’ne pek çok güzellik ve başarı ihsan etti.<br />

Peygamberimiz hicret esnasında herkese<br />

görev verdi ve görevlerini bildirdi. Görevlerini<br />

alanlar ise bu görevi en iyi şekilde yerine<br />

getirdi. Hz. Ali (r.a.)O’nun yerine evinde kaldı,<br />

Hz. Ebu Bekir, Sevr’de ve yolda ona eşlik etti,<br />

Hz. Esma hamile olduğu halde onlara yiyecek<br />

getirdi, Hz. Abdurrahman çocuk olmasına<br />

rağmen kendilerine Mekke’deki gelişmeleri<br />

rapor etti.<br />

Emin bir kimse olduğunu en zor şartlar<br />

altında göstermek, verilen söze uymak ve her<br />

zaman doğru, ama hikmetli konuşmak ve işi<br />

ehline vermek de hicretten alınacak dersler<br />

arasındadır. Abdullah bin Ureykıt bir müşrik<br />

olduğu halde kendisine görev verildi. Görev<br />

sonunda Peygamberimiz kendisine Müslüman<br />

olmayı teklif etti, Süreka’nın atının başına<br />

gelenleri ve yolda hiç süt vermeyen keçinin<br />

süt vermesini gördüğü halde o, bu teklifi kabul<br />

etmedi. Yolda birisi Ebu Bekir’i tanıdı. Ebu<br />

lerin tamamının oluşması için gerekenleri<br />

yaptıktan sonra sadece Allah’a güveneceğiz.<br />

Ve her şeyin Allah’ın takdirinde olduğunu<br />

bileceğiz. Allah’a dua etmesini de bileceğiz.<br />

Ona yalvaracağız. Allah’tan istemeyi ve onun<br />

karşısında acziyetimizi de unutmayacağız.<br />

İrademiz dışında olan ne varsa Allah’ın kaza<br />

ve kaderine inanacağız, bunun için işlerimizin<br />

istediğimiz gibi gitmediğini görürsek, olmadı<br />

ise gevşemeyeceğiz. Gerçekleşmeyen bu arzularımızın<br />

ve işlerimizin de İslam ve Müslümanlar<br />

için hayır olacağına inanarak çalışmalarımıza<br />

devam edeceğiz.”<br />

Toplantıda Genel Merkez Birim Başkanları<br />

programlarını takdim ederek, yaptıkları<br />

hizmetleri değerlendirdi ve eksikliklerin nasıl<br />

giderilebileceğini müzakere etti.<br />

Gençlik Teşkilatı’nın programını, Birim<br />

Başkanı ve Üniversiteliler Başkanı takdim<br />

ederken Kadınlar Teşkilatı’nın programını da,<br />

yine Birim Başkanı ve Kadınlar Gençlik Teşkilatı<br />

Başkanı takdim etti. Bölge Başkanları<br />

Toplantısı’nda, Kurumsal İletişim Başkanlığı,<br />

Genel Sekreterlik, Eğitim Başkanlığı ve İrşad<br />

Başkanlığı’nın programlarının yanı sıra Mali<br />

İşler Başkanlığı’nın programları da sunuldu.<br />

Hatice Şahin Bosna’da<br />

üniversitelilere seminer verdi<br />

Kadınlar Teşkilatı Başkanı, Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da bulunan<br />

Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde (IUS) üniversiteli gençlere seminer verdi.<br />

2003’de Eğitim ve Öğretimi Geliştirme<br />

Vakfı (SEDEF) tarafından kurulan, öğrenim dili<br />

İngilizce olan üniversitede talebelerin çoğunluğunu<br />

Türkiyeli talebeler oluşturuyor.<br />

Seminer Balkanlar Millî Görüş Derneği<br />

Genel Sekreteri ve Yurtlar Müdürü Adem<br />

Kasa ve öğrenci birliği “Rosa Club” ın genç<br />

kızlar kolu tarafından organize edildi. 80’den<br />

fazla öğrencinin katıldığı seminerde Hatice<br />

Şahin Avrupalı Müslüman gençliğin sorumlulukları<br />

konusunu ele aldı. Okuyan gençlerin,<br />

kendine karşı, dinine karşı, ailesine ve topluma<br />

karşı olan sorumluluklarını hassas bir<br />

şekilde yerine getirmeleri gerektiğini hatırlattı.<br />

Gençlerin hedeflerini iyi belirlemelerini ve yüksek<br />

tutmalarını, zirveye kilitlenirken gerçekçi<br />

olmalarını tavsiye etti.<br />

Hatice Şahin, Türkiyeli öğrencilerin Saraybosna’da<br />

okumalarının bir ayrıcalık olduğunu,<br />

bununla birlikte burada okuyan gençlerin<br />

Boşnak toplumuna karşı da sorumlukları<br />

olduğunu belirterek, bunun ilk adımının ise<br />

Boşnak dilini öğrenmekten geçtiğini vurguladı.<br />

Özellikle okuyan Müslüman genç kızların,<br />

yaşamış oldukları toplumda, kaliteli çalışmalarıyla,<br />

bir artı değer teşkil ettiğini belirtti.<br />

Hatice Şahin seminerine şu cümlelerle<br />

devam etti: “Çalışın, kazanın ama sadece<br />

kendiniz için değil. Ümmete karşı olan sorumluluğunuzu<br />

da yerine getirin. Uzmanlaşın,<br />

sahanızda bir numara olun, referans kişi<br />

olun. Tâ uzaklardan size gelsinler. Okuyun,<br />

kendinizi geliştirin. Hangi mesleği seçerseniz<br />

seçin, ama o mesleğin en iyisi olun, mesleğinizde<br />

bir numara olun! Ve Rabbimizin (c.c.)<br />

razı olup olmayacağına dikkat edin. Sanata<br />

karşı merakınızı artırın, duyarlı olun, inceleyin.<br />

Çevre kirliliğine karşı çözümler üretin. Kur’an<br />

ve Sünnete göre çevreciliği araştırın, inceleyin.<br />

İnsanlığa faydalı olacak çözümler sunun.”<br />

Semineri dinleyen öğrenciler, IUS’e IGMG<br />

Genel Merkez’den gelen ilk hatibe olan Hatice<br />

Şahin’i tebrik ederek, yol gösterici konuşmasından<br />

dolayı teşekkür ettiler.<br />

IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin


| camia | 30 Kasım 2012<br />

06 Genel Merkezimizden<br />

Bosna halkına hizmetimiz sürecek<br />

Menšure programı sonunda yeni seçilen Diyanet İşleri Başkanı’nı tebrik ederken<br />

IGMG’nin partner kuruluşu olan Osman<br />

Efendi Recoviç Medresesi, aynı zamanda<br />

IGMG “Ramazan yardımları” ve “Kurban<br />

Kampanyası” yardım çalışmalarında merkez<br />

olarak kullandığımız bir mekan. 1992’de savaş<br />

başladığı bir dönemde açılan bu medresenin<br />

kurulmasında ve geliştirilmesinde<br />

IGMG, zaman zaman nakdi yardımlarda da<br />

bulunarak kuruluşa destek oldu. Medresede<br />

halihazırda eğitim gören 250 talebenin hepsi<br />

yatılı olarak, medresenin yurtlarında kalıyor.<br />

Toplam talebe sayının yarısını kızların oluşturduğu<br />

medrese, halk tarafından ciddi manada<br />

sahiplenilmiş durumda. Bosna’da medreseler<br />

bir bakıma Türkiye’deki imam hatip liseleri<br />

statüsünde olup, buradan mezun olan<br />

talebeler istedikleri fakülteye hiç bir engel ile<br />

karşılaşmadan girerek, okuma şansına sahip.<br />

Toplamda 6 medresesi olan Bosna Hersek<br />

her yıl halkın arasına karışan medrese mezunlarıyla<br />

geleceğe daha da umutla bakan bir<br />

topluma dönüştü.<br />

Medrese ziyaretinin sonunda, medrese<br />

yetkililerine ev sahiplikleri dolayısıyla teşekkür<br />

eden IGMG Heyeti aynı günün akşamı,<br />

Millî Görüş Erkek Öğrenci Yurdu’nu ziyaret<br />

ederek, öğrencilerle hasbihal etti. Öğrencilerle<br />

sohbette, yurtlarda kalan Türkiye ve<br />

Balkanlar’dan gelen üniversiteli öğrencilerin<br />

kaynaşmasından memnuniyet duyulduğu ve<br />

Semir Efendiç’e tebrik ziyaretinde bulunuldu<br />

bunun çalışmalara güç kattığı ifade edilirken,<br />

gençlere çeşitli konularda nasihatlerde bulunuldu,<br />

öğrencilerin sorunları ve önerileri dinlendi.<br />

IGMG Heyeti Bosna’daki ikinci gününde<br />

temaslarına, Novi Grad Belediye Başkanı’na<br />

nezaket ziyareti ile devam etti. Yıllardır Sosyalist<br />

Parti (SDP) tarafından yönetilen ancak<br />

1,5 ay önce yapılan yerel seçimlerde,<br />

Aliya İzzetbegoviç’in partisi olan SDA’nın<br />

yönetimini devraldığı<br />

Novi Grad (Yeni Şehir)<br />

Belediyesi’nde<br />

seçimleri kazanarak<br />

başkanlık mazbatasını<br />

bir gün önce devralan<br />

genç Belediye Başkanı<br />

Semir Efendiç ile sıcak<br />

bir ortamda bir toplantı<br />

gerçekleştirildi. Kemal<br />

Ergün, Semir Efendiç’i seçimlerdeki başarısından<br />

dolayı tebrik etti. IGMG’nin Bosna’da<br />

aşevi ve öğrenci yurtları kurmayı planladığını<br />

anlatan Kemal Ergün, yapılacak yurtların<br />

arazisinin Novi Grad Belediyesi sınırları içinde<br />

yer aldığını bu nedenle bu konuda Semir<br />

Efendiç’in desteğini beklediklerini belirtti.<br />

IGMG’nin yıllardır Bosna’da halkın yanında<br />

yer alarak, gerek insani yardımlarda gerekse<br />

ülkenin kalkınmasına yönelik çalışmalarda<br />

bulunduğunu anlatan Ergün, Efendiç ile bu<br />

bağlamda tecrübelerini de paylaşmaya hazır<br />

olduklarını kaydetti.<br />

Aynı gün görüşmelerin ikinci durağı<br />

Türkiye’nin bir kurumu olan TIKA Bosna Hersek<br />

Koordinatörlüğü oldu. Kurumun Koordinatörü<br />

Dr. Zülküf Oruç ile yapılan görüşmede<br />

kurumun ve IGMG’nin Bosna’da yapılan ve<br />

yapılması planlanan çalışmaları hakkında görüş<br />

alış-verişinde bulunuldu.<br />

IGMG Heyeti 2012 başında açılışı yapılan<br />

ve Boşnakça, Hırvatça ve Sırpça yayın yapan<br />

Anadolu Ajansı Balkanlar Bölge Müdürlüğü’nü<br />

de ziyaret etti. Bölge Müdürü’nden çalışmaları<br />

ve yapılan yayınla ilgili bilgi alan heyetin<br />

Anadolu Ajansı’ndaki görüşmeleri yaklaşık<br />

iki saat sürdü. Karşılıklı bilgi alış verişlerinde<br />

bulunulduktan sonra Başkan Kemal Ergün,<br />

Tarihsel olarak Bosna Müslümanları<br />

ile bir yakınlığımız var. IGMG<br />

olarak savaş yıllarından bu yana<br />

özellikle insani yardım noktasında<br />

Bosna’ya ciddi katkılarımız oldu.<br />

Bu bağlamda burada olan yardım<br />

kurumları ve sivil toplum kuruluşlarına<br />

da yardımlar yaptık.<br />

Bosna Hersek ziyaretinin sebebini açıkladığı<br />

bir açıklama yaptı ve bu kayıt aynı gün Anadolu<br />

Ajansı tarafından yayınlandı. Bosna’nın<br />

IGMG’yi yakından tanıdığı vurgulanan görüşmede<br />

Kemal Ergün şunları kaydetti: “Tarihsel<br />

olarak Bosna Müslümanları ile bir yakınlığımız<br />

var. IGMG olarak savaş yıllarından bu yana<br />

özellikle insani yardım noktasında Bosna’ya<br />

ciddi katkılarımız oldu. Bu bağlamda burada<br />

olan yardım kurumları ve sivil toplum kuruluşlarına<br />

da yardımlar yaptık.”<br />

Anadolu Ajansı ziyaretinin<br />

ardından Uluslararası<br />

Saraybosna<br />

Üniversitesi’ne geçilerek,<br />

Üniversite Rektörü Prof.<br />

Dr. Özer Çınar, Rektör<br />

Yardımcısı Prof.Dr. İsmail<br />

Kocayusufoğlu ve Yrd.<br />

Doç. Hasan Korkut ile<br />

görüşüldü. Üniversiteye verilen önemi vurgulayan<br />

Kemal Ergün önümüzdeki yıllarda<br />

üniversitenin uluslararası atmosferine katkıda<br />

bulunmak amacıyla, bu üniversiteye farklı ülkelerden<br />

öğrenci getirilmesi konusunda birlikte<br />

hareket edilebileceğini kaydetti. Kardeş<br />

iki kuruluş yetkililerinin yaklaşık iki saat süren<br />

görüşmesinde çalışmalarda daha fazla işbirliğine<br />

gidilmesi temennisi vurgulandı.<br />

Bosna ziyaretinin diğer bir durağı da bir<br />

gençlik vakfı olan ve IGMG’nin Bosna’daki<br />

kardeş kuruluşu olan Miladi Müslümanî Vakfı<br />

oldu. Bosna’nın en köklü vakıflarından olan<br />

ve Bosna devletinin kurulmasında büyük<br />

katkısı olan Miladi Müslümanî Vakfı Başkanı<br />

Edhem Baksıc ile görüşen Kemal Ergün,<br />

vakfın çalışmaları hakkında bilgi aldı. Baksıc,<br />

uzun yıllardan beri IGMG’nin de desteği ile<br />

Bosna’da eğitim, teşkilatlanma ve Müslüman<br />

gencin kimlik oluşumu konusundaki<br />

çalışmalara devam edildiğini vurguladı. Vakıf<br />

Başkanı Edhem Baksıc ve yönetim kurulu ile<br />

yapılan görüşmelerde Kemal Ergün, Miladi<br />

Müslümanî Vakfı’nın çalışmalarının daha da<br />

geliştirilmesi için bir takım tavsiye ve temennilerini<br />

ifade etti.<br />

14 Kasım’daki diğer bir görüşme<br />

ise,1992-1995 yılları arasında Bosna<br />

Hersek’te cereyan eden savaşın yaşayan<br />

şahidi, dava insanı Nimeta Yahiç ile yapıldı.<br />

IGMG yetkilileri Bosna’da, Yahiç ile buluşarak<br />

birlikte Balkanlar Milli Görüş Kız Yurdu’na<br />

geçti. Kız öğrencilerimiz ile yapılan sohbette<br />

son Osmanlı kadı eşi Nimeta Yahiç kız öğrencilere<br />

nasihatlerde bulundu. Sohbette öğrencilerin<br />

görüş ve önerileri de alındı.<br />

IGMG temsilcileri 15 Kasım’da 1882’den<br />

bu yana devam edegelen “Menšure” törenine<br />

davetli olarak katıldı. Yeni Diyanet İşleri<br />

Başkanı’nın görevi bir önceki Diyanet İşleri<br />

Başkanı’nından devralma töreninin 14.sünün<br />

gerçekleştiği “Menšure” programında<br />

yeni seçilen Diyanet İşleri Başkanı Huseyin<br />

Kavazović görevi Mustafa Cerić’ten devraldı.<br />

Yeni seçilmiş olan Bosna Diyanet İşleri<br />

Başkanı’nın dünyaya tanıtılması amacıyla<br />

düzenlenen programa farklı ülkelerden üst<br />

düzey katılım gerçekleşti. Bosna Hersek’ te<br />

bulunan resmi ve sivil toplum örgütlerinin tamamının<br />

davet edildiği programda, Türkiye<br />

de Diyanet İşleri Başkanı düzeyinde temsil<br />

edildi.<br />

Kemal Ergün ve beraberindeki heyet,<br />

Bosna Hersek’te yapılması planlanan aş evi,<br />

kültür evi, yurtlar ve kültür merkezinin inşaa<br />

edilmesi için gerekli bina ve arazi görüşmelerinde<br />

de bulundu ve 16 Kasım tarihinde<br />

Saraybosna’dan ayrıldı.<br />

Kemal Ergün ile Bosna Hersek Cumhurbaşkanı


camia | 30 Kasım 2012 Genel Merkezimizden | 07<br />

“Adaletsizliklere ve haksızlıklara<br />

karşı çıktığımızı ortaya koyuyoruz”<br />

IGMG Bölge Sosyal Hizmetler Başkanları Kerpen’de toplanarak ramazan ayı ve sonrasında yapılan hizmetleri değerlendirdi.<br />

IGMG Sosyal Hizmetler Başkanlığı Bölge<br />

Sosyal Hizmetler Sorumluları Toplantısı<br />

Kerpen’de yapıldı. Ramazan ayı ve sonrasında<br />

yapılan Sosyal Hizmetler Birimi faaliyetlerinin<br />

görüşüldüğü toplantıya Genel Başkan<br />

Kemal Ergün de katılarak bir konuşma yaptı.<br />

“Genel Merkez üyeliği sıradan bir üyelik değil,<br />

bu camiaya mensup olmayı gösteren bir<br />

aidiyet ve mensubiyet bilincinin sembolüdür”<br />

diyen Ergün, teşkilatın sosyal hizmetler çalışmalarını<br />

hem bir ibadet etme hem de “Ümmet<br />

olma” şuuru ile gerçekleştirdiğine işaret<br />

etti. Ergün “Yaptığımız yardımların, mazlum,<br />

mağdur ve ihtiyaç sahibi insanların dertlerini<br />

gideremediğini çok iyi biliyoruz” dediği konuşmasında,<br />

“Müslümanlar olarak bir ümmet<br />

olma ve insanlığın da kardeşliği ilkesinden<br />

hareketle, Müslüman olsun gayri Müslim olsun<br />

o insanlara gönlümüzle gidiyoruz. Onların<br />

yanında olduğumuzu, dertleri ile dertlenmek<br />

istediğimizi gösteriyoruz. Adaletsizliklere,<br />

haksızlıklara karşı çıktığımızı ortaya koyuyoruz”<br />

şekline konuştu.<br />

Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Çiftçi de<br />

toplantıda bir değerlendirme yaptı. Çiftçi,<br />

“Bu teşkilat Allah’ın bizlere bir lütfu ve ikramıdır.<br />

Ve bütün yaptıklarımız da bu teşkilat<br />

mensuplarının desteği ile olmaktadır” dediği<br />

konuşmasında, özellikle teşkilatta görev<br />

yapmış olan teşkilat mensuplarının, eleştiri<br />

ve tekliflerine önem verdiklerini, yardım çalışmalarının<br />

yanı sıra, zekât, fitre ve hac gibi<br />

ibadetlerin yerine getirilmesine yardımcı olduklarını<br />

söyledi.<br />

IGMG Sosyal Hizmetler Başkanı Ali<br />

Bozkurt ise ramazan ayında ve sonrasında<br />

gerçekleştirilen hizmetlerin bir değerlendirmesinde<br />

bulundu. Bu hizmetlerin yerine getirilme<br />

sürecindeki olumlu ve olumsuz yönleri<br />

değerlendirdi. Bölgelerden katılan sosyal<br />

hizmetler başkanları da, bölge ve cemiyetlerdeki<br />

süreçler ile ilgili değerlendirmelerde<br />

bulunarak, bu hizmetlerin daha etkin bir<br />

şekilde artarak devam edebilmesi için çeşitli<br />

önerilerini sundu.<br />

Hakkı Çiftçi<br />

En acılı gününüzde<br />

7 gün 24 saat<br />

yanınizdayız<br />

İslam Toplumu Millî Görüş<br />

Cenaze Fonu<br />

Boschstr. 61-65<br />

D- 50171 Kerpen<br />

Tel: +49 2237 656-313<br />

+49 2237 656-0 (Santral)<br />

Faks: +49 2237-656 555<br />

Mail: cenazefonu@igmg.de


| 08 Aile<br />

camia | 30 Kasım 2012<br />

Bedensel ve zihinsel engel<br />

neyin engeli?<br />

Rahime Söylemez<br />

Çocuk bekleyen aileler doğal olarak sağlıklı<br />

bir çocuk ümit ederler. Engelli bir çocuklarının<br />

olma ihtimalini dahi maalesef düşünmezler.<br />

Dolayısıyla aileler doğum öncesi, sonrası veyahut<br />

da çocukluğun herhangi bir döneminde<br />

çocuklarının engelli olacağını duyduklarında<br />

büyük üzüntü yaşarlar. Bu yeni durum, onlar<br />

için hiç de kolay olmaz. Bir duygu karmaşası<br />

içerisine girer, bunu, şaşkınlık, öfke, bunalımlar,<br />

üzüntü takip eder. Böylesi zor zamanlarda,<br />

ailenin tüm fertleri birbirine daha çok destek<br />

vermelidir. En önemlisi<br />

de eşlerin birbirlerine<br />

destek olmasıdır. Birbirlerine<br />

destek olan eşler<br />

“kabul sürecini” ancak<br />

karşılıklı anlayış ve dayanışma<br />

ile kolaylıkla atlatabilirler.<br />

Dolayısıyla aile<br />

bireyleri çocuğun bazı<br />

alanlarda engel teşkil<br />

eden durumunu kabul<br />

etmelidirler ki, ileride engeli<br />

olan çocuk kendisi<br />

ve engeliyle barışık bir<br />

hayat yaşayabilsin.<br />

Engel derken tam olarak neyi kastettiğimiz<br />

de önem arz ediyor. Birçok engel durumu<br />

vardır. Örneğin ortopedik engelli, işitme<br />

engelli, görme engelli, zihinsel engelli, felçli<br />

çocuk vs.<br />

Engelli çocuğu olan ailerin maalesef düştükleri<br />

birçok hatalar var. Bu hatalardan birisi<br />

ve diğer çocuklar açısından en önemlisi ise,<br />

ebeveynlerin engelli çocuklar ile aşırı ilgilenmek<br />

suretiyle, engelli ve engeli bulunmayan<br />

çocukları arasında adaletsiz davranmalarıdır.<br />

Aileler engelli çocuğa çok fazla ilgi gösterdiklerinden<br />

dolayı, engeli bulunmayan çocuğu<br />

veya çocukları ihmal edebilmektedir. Engelli<br />

çocuğun sadece alanları sınırlıdır ve bu sebeple<br />

daha çok ilgi ve bakım gerekebilir. Tabii<br />

ki, diğer evlatlara karşı adaletli olma ve onları<br />

ihmal etmeme şartı ile...<br />

Bir çok aile bir taraftan yapıcı olayım derken<br />

diğer yandan da yıkıcı duruma düştüğünü<br />

fark edemiyor. Hatta bazen daha da ileri<br />

gidip engelli çocuğun bakımı ve ihtiyaçlarının<br />

karşılanması için diğer çocuklarını sorumlu<br />

tutabiliyorlar. Elbette ki, engeli olmayan<br />

çocuklara da sorumluluk vermek önemli olmakla<br />

birlikte her iki tarafın psikolojisini de<br />

dikkate almak gerekir. Eğer, engelli çocuk,<br />

kendisini değersiz ve hiçbir işe yaramayan<br />

biri olarak hisseder, engeli bulunmayan çocuk<br />

ise kendine büyük haksızlık yapıldığını ve<br />

anne babasının onu sevmediğini, bilakis onu<br />

bebek bakıcısı olarak gördüğünü düşünürse<br />

problemler başlar. Bu sebeple anne-babalar,<br />

diğer çocuklarına da mutlaka zaman ayırmalı<br />

ve gereksinimlerini dikkate almalıdır.<br />

Yapılan hatalardan bir diğeri ise, ailenin<br />

engelli çocuktan utanması ve onun sosyalleşmesi<br />

yerine pasifleşmesine gayret göstermesidir.<br />

Aileler, engelli çocuklarını dışarıya<br />

karşı izole etmemeli, çocuğun çevre ile iletişim<br />

kurmasına ve kendisini geliştirmesine<br />

imkân ve ortam sağlamalıdır.<br />

Yapılan hatalardan bir diğeri<br />

ise, ailenin engelli çocuktan<br />

utanması ve onun sosyalleşmesi<br />

yerine pasifleşmesine<br />

gayret göstermesidir.<br />

Aileler, engelli çocuklarını<br />

dışarıya karşı izole etmemeli,<br />

çocuğun çevre ile iletişim<br />

kurmasına ve kendisini geliştirmesine<br />

imkân ve ortam<br />

sağlamalıdır.<br />

Ortopedik engelli çocuğu olan ailelere öneriler<br />

Aile, çocuğun bedensel gelişimini sağlayacak<br />

ortamı sunmalı ve her alanda ona<br />

destek olmalıdır. Aksi takdirde, çocuk anlaşılmadığını<br />

zanneder. Destek olurken dikkat<br />

edilecek husus; anne-babaların çocuklarına<br />

vereceği bu desteği orantılı bir şekilde sunmaları<br />

hususudur. Aileler, çocuk, leb demeden<br />

leblebiyi vermemelidir.<br />

Bedensel yetersizliğinden kaynaklanan<br />

durumundan dolayı çocuğu çevreden dışlamamak<br />

gerekir. Zira, engelli<br />

çocuğun da çevresiyle,<br />

akranları gibi ilişki<br />

kurmaya ihtiyacı vardır.<br />

Bu ilişkinin kurulabilmesi<br />

için ona yardımcı<br />

olunmalıdır. Aileler, “Sen<br />

yapamazsın, düşersin”<br />

deyip onun isteklerini<br />

yabana atmamalılardır.<br />

Örneğin yapabileceği<br />

herhangi bir iş ona yaptırabilirler.<br />

Çocuğun davranışlarında<br />

küçük bir<br />

gelişim dahi olsa bunu<br />

ciddiye almalı ve çocuğu bu konuda motive<br />

etmelidir. Bu ilgi ve değer verme engelli çocuğa<br />

güven verir ve cesaretli bir birey olarak<br />

yetişmesine yardımcı olur.<br />

İşitme engelli çocuğu olan ailelere öneriler<br />

Anne-babalar işitme engelli çocukların<br />

kendi aralarında dahi fark olabileceğini unutmamalı.<br />

Örneğin işitme kaybının derecesi,<br />

işitme kaybının başlangıç yaşı ve varsa kullandığı<br />

işitme cihazı ve cihazı kullanma yaşı,<br />

okula gitme yaşı vs. İşitme kaybı olan çocukların<br />

çevreleri de çok önemlidir ve aile, çocuğun<br />

bireysel özellikleri ile dış faktörleri de dikkate<br />

almalıdır. Çocuğun konuşma becerisinin<br />

gelişmesi için eğitim programı düzenli bir şekilde<br />

uygulanmalıdır. Eğitimin yalnızca evde<br />

veyahut da okulda olduğu düşünülmemeli.<br />

Aile bu konuda çocuğun dikkatini birçok yere<br />

çekebilir. Örneğin, çocuk arkadaşlarıyla beraber<br />

hayvanat bahçesine gidip oradaki hayvanların<br />

nasıl ses çıkardıklarını eğlenceli bir<br />

şekilde öğrenebilir. Çocuğun konuşabilmesi<br />

için ilk etapta işitme kaybının erkenden fark<br />

edilmesi ve ona göre çocuğa uygun bir cihaz<br />

seçilmesi gerekir. Çocuğun işitme engeli aileler<br />

tarafından ne kadar erken fark edilirse,<br />

gerek tıbbî teşhis ve tedavisi gerekse, dil eğitimi<br />

o kadar verimli olur. Çocuğun engeli tespit<br />

edildikten sonra, işitsel becerilerine ve dil<br />

gelişimine uygun ortam sağlanmalıdır. Unutmamalıdır<br />

ki, işitme engelli çocuklar verilen iyi<br />

bir eğitimle konuşma becerisini kazanabilirler.<br />

Görme engelli çocuğu olan ailelere öneriler<br />

Görmeyen çocuk, gören çocuk kadar sağlıklıdır<br />

ve onlar da, gören çocuklar gibi bazı davranış<br />

farklılıkları gösterebilirler. Dolayısıyla aile bu<br />

durumu çocuğun görmemesine bağlamamalı<br />

ve telaşa kapılmamalıdır. Önce, çocuğun gelişim<br />

özellikleri ve basamakları ciddi bir şekilde<br />

öğrenilmeli. Karşılaşılan herhangi bir sorunda/<br />

güçlükte çocuğun görme engelli olduğu bahanesi<br />

üretilmemelidir. Her sorunda bunun arkasına<br />

da sığınılmamalıdır.<br />

Görme engelli çocuğa, dokunma duygusu<br />

etkin bir şekilde öğretilmelidir. Engelli doğmuş<br />

olan bebeklere çocuk oyunları, elleri ve<br />

ayaklarını kullanarak öğretilmelidir. Böylelikle<br />

çocuk kendi vücudunu daha iyi tanır, el ve diğer<br />

uzuvlarını da kullanma becerisini geliştirir.<br />

Dokunma duygusunu geliştirmek için çocuğa<br />

küçük yaştan itibaren çeşitli kumaşlardan<br />

yapılmış kıyafetler giydirilmelidir. Çocuk sadece<br />

penye giysiler ile sınırlandırılmamalıdır.<br />

Dokunma duygusunu daha iyi geliştirebilmek<br />

için, farklı cisimlerle doldurulmuş (fasulye,<br />

pirinç, nohut vs.) yastıklar verilmeli veyahut<br />

da evde bulunan eşyaları vererek, dokunarak<br />

eşyanın ne olduğunu bulmasına yardımcı<br />

olunmalıdır. Bu, bir oyun şeklinde yapılabilir.<br />

Çocuğun, evin içerisinde daha rahat hareket<br />

edebilmesi için batıcı ve yaralayıcı olan nesneler<br />

toplanmalı, bu şekilde çocuk güvende<br />

olduğunu hissetmelidir. Çocuk, oyun parklarına<br />

da götürülmeli ve kendi başına kaymasına,<br />

sallanmasına izin verilmelidir. Bunlar çocuğun<br />

bağımsız hareket etmesine yardımcı olacaktır.<br />

Çocuğa bir şeyi öğretirken mutlaka aşamalı<br />

bir şekilde öğretmelilmesi gerekir. Gören<br />

çocuklar nesneleri bir bakışta görür ve gördüklerini<br />

algılarlar. Görme engelli çocuk ise<br />

önce eline alır, dokunur ve parça parça algılar.<br />

Sonradan bütün parçaları birleştirir. Evi ve<br />

algılamayı, dokunmayı çekici kılabilmek için<br />

evdeki eşyaların yerleri değiştirilebilir. Böylelikle<br />

çocuk yeni bir dünya keşfetmiş olacaktır.<br />

(Bu bağlamda görmenin farklı bir teknikle öğretildiği<br />

“Mit den Ohren sehen” (Kulaklarınızla<br />

görün) belgeselini izlemenizi tavsiye ederiz. )<br />

• Çocuğunuzun durumunu kabul<br />

edin ve sorunlar ile yüzleşin. Bunu<br />

ne kadar çok ertelerseniz, o kadar<br />

çok enerji kaybına yol açacaktır.<br />

Kaçtığınız veya ertelediğiniz sürece<br />

hem siz hem de çocuğunuz daha<br />

çok üzülecektir.<br />

• Çocuğunuzu gözlemleyin. Erken<br />

teşhis ve rehabilitasyon için bu<br />

önem arz eder.<br />

• Çocuğunuzun engeli ile alakalı bilgi<br />

sahibi olun ve çevrenizi de bilgilendirin.<br />

Kafanızda bir soru işareti kalmasın.<br />

Bu alandaki terminolojiyi ve<br />

tedavi imkânlarını araştırın.<br />

• Çocuğunuzla birlikte geçirdiğiniz<br />

zaman sizi kendiniz için vakit ayırmaktan<br />

alıkoymasın. Kendinize günün<br />

yorgunluğunu atabileceğiniz küçük<br />

anlar ayırın.<br />

Altın öğütler<br />

Zihinsel engelli çocuğu olan ailelere öneriler<br />

Eğer çocuğunuz zihinsel engelli ise anne-baba<br />

olarak size pekçok iş düşmektedir.<br />

Çocukta öğrenme problemi var ise haliyle<br />

konuşma ve konuşanı anlama problemi de<br />

olabilir. Bu sebeple, çocuğun dil gelişimi<br />

desteklemeli. Örneğin iyi bir dinleyici olmakla<br />

işe başlanabilir. Çocuğu dinlemek, onun<br />

açısından fark edilmek demektir. Bu da çocuğu<br />

konuşmaya teşvik edecektir. Yapılan<br />

herhangi bir iş hakkında konuşulmalı ve basit<br />

talimatlar vererek çocuğun neyi yapması<br />

gerektiği öğretilmeli. Burada dikkat edilmesi<br />

gereken husus, çocuğun yapması istenilen<br />

işin çocuk tarafından anlaşılıp anlaşılmadığının<br />

tesbit edilmesidir. Çocuklar, bazen<br />

istenileni yapmayabilirler. Bunun sebebi ise<br />

istenilen o şeyi anlamamış olmalarıdır. Çocuğun<br />

bildiği kelimeler ile öğretilmek istenen<br />

kelimeler harmanlanarak net bir şekilde<br />

kullanılmalı, gerekirse tekrarlanmalıdır. Yanlış<br />

telaffuz ettiklerinde kırıcı olmadan düzeltilmelidir.<br />

Buna ek olarak, kaba hareket ve<br />

ince hareket becerilerinin gelişimi desteklenmelidir.<br />

Bir uzmandan örneğin ergo ve fizyo<br />

terapistlerden yardım alınabilir. Ayrıca, görme<br />

ve işitme becerileri de desteklenmelidir.<br />

Örneğin, şekil tahtasına göre şekilleri yerleştirme<br />

oyunu oynanabilir. Eşyaları renklerine<br />

ve büyüklüklerine göre ayırma deneyleri yapılabilir.<br />

Aynı şekilde, ses ayırımı, sesler arasındaki<br />

farkı tanıyabilmeleri için değişik hayvan<br />

sesleri kullanılabilir. Hangi seslerin aynı,<br />

hangilerinin farklı olduğu sorulabilir. İletişim<br />

becerilerini geliştirebilmek için evcilik oyunları,<br />

taklit oyunları, cümle tamamlama oyunları<br />

oynanabilinir. Örneğin, Yemeğimi ... yerim!<br />

Suyumu ... içerim! gibi.<br />

• Duygularınızı saklamayın. Sizi rahatsız<br />

eden konuları diğer aile bireyleri<br />

ile paylaşın.<br />

• Tüm sorumluluğu üzerinize almayın.<br />

Aile içerisinde paylaştırın.<br />

• Duygularınızın dilini öğrenin. Öfkeli<br />

ve kızgın anınızda ne yapmanız gerektiğini<br />

ve bunları nasıl kontrol edebileceğinizi<br />

öğrenin.<br />

• Çocuğunuza ve kendinize acımaktan<br />

vazgeçin. Hayata olumlu bakmayı<br />

ve küçücük gelişmeler dahi<br />

olsa mutlu olmayı bilin.<br />

• Sizin durumunuzda olan birçok aile<br />

var. Yalnız olmadığınızı bilin! Neden<br />

ve niçinleri bırakıp hayatın size sunduğu<br />

nimetlerin farkına varıp halinize<br />

şükretmelisiniz.<br />

• Diğer çocuklarınıza, eşinize, sevdiklerinize<br />

ve hobilerinize de zaman<br />

ayırmayı unutmayın.


camia | 30 Kasım 2012<br />

Aile<br />

| 09<br />

Giriş işe ve daha iyisini yap<br />

Tam İstihdamlı Tasarımcı/ Dijital Tasarım ve Matbaa (E/K)<br />

İş tecrübesi, tasarım, tipografi<br />

Hicretin gizli<br />

kahramanı kim?<br />

IGMG Çocuk Kulübü’nün aylık olarak yayınlanan Gökkuşağı<br />

dergisinin yeni sayısı çıktı.<br />

Gökkuşağı’nda bu ay hicretin gizli kahramanı tanıtılıyor. Örümcek<br />

ağındaki mühendislik harikaları öğretiliyor. Paylaşmanın önemi çizgi<br />

romanla minik üyelere anlatılıyor. Fıkralarıyla meşhur Nasreddin<br />

Hoca, “Beni tanıyor musun?” sayfasında tanıtılıyor. Gezgin Gül<br />

abla tişört baskısını anlatıyor ve farklı deney ve bilmecelerle çocuklara<br />

dinî ve kültürel eğitim cazip hale getiriliyor.<br />

Gökkuşağı bu ay ilk kez Almanca ve Fransızca hikayelerle<br />

yerel dilde de üyeleriyle buluşuyor.<br />

Kreatif ajanslarda çalıştın ve iş tecrübesine sahipsin, konsepsiyonel bir yaklaşımla<br />

düşünüyor ve bir girişimcinin bakış açısıyla çalışıyorsun. Klasik ve interaktif yayımcılık<br />

alanında sıra dışı fikirler geliştirebiliyorsun. Ayrıca ekip ve müşterilerimizle<br />

rahatlıkla iletişim kurabilmeni sağlayacak derecede Türkçe diline hakimsin.<br />

Yapılacak İşler:<br />

-Her türlü yayın ürünlerinin tasarım işlemleri<br />

-İlanların tasarımı<br />

-Görüntü işleme ve retüş<br />

-Üretimin zaman planlanması, yönetilmesi ve çıkarılan dergilerin kalite kontrolü<br />

açısından sorumluluk .<br />

Gerekli Şartlar:<br />

-Medya ve iletişim/Medya tasarımı alanında üniversite mezunu olmak veya bu<br />

alanda meslek eğitimi yapmış olmak<br />

-Adobe Creative Suite yazılımını kullanabilmek<br />

-Kreatif olmak, kendi başına çalışabilmek, itinalı çalışma tarzına sahip olmak ve<br />

acil durumlarda da bu çalışma tarzını sürdürebilmek<br />

Azimli ve profesyonel bir çalışma ekibi modern çalışma ortamı ve donanıma sahip<br />

olan cazip bir işyerinde senin desteğini bekliyor.<br />

Başvuru belgelerini tahayyül ettiğin maaş bedelini belirtmek kaydı ile personel şubemize<br />

posta yoluyla veya aşağıdaki e-posta adresine elekronik posta aracılığı ile<br />

ulaştırmanı rica ediyoruz.<br />

Üyelik için irtibat:<br />

IGMG Çocuk Kulubü • Boschstr. 61-65 • D-50171 Kerpen • Tel.: 0049 (0) 2237 656 331<br />

Fax: 0049 (0) 2237 656 555 • E-Mail: gokkusagi@igmg.de • www.igmgcocuk.de<br />

jobs@99namen.de


10 | Camilerimiz<br />

camia | 30 Kasım 2012<br />

IGMG’nin kuruluşuna<br />

öncülük eden camii:<br />

Braunschweig<br />

Hicret Camii<br />

13 üniversite öğrencisi bugün Batı Avrupa ülkelerindeki en<br />

önemli İslamî cemaat olan İslam Toplumu Millî Görüş’ün temellerini<br />

Braunschweig’da, üniversitede atarlar. Üniversite<br />

odaları yetmeyince de şehirde bir cami açarlar. Fakat, diğer<br />

şehirlerde de camiler açmak için geceli gündüzlü çalışırlar.<br />

Braunschweig Hicret Camii aslında onların hikayesidir.<br />

• Sinan Filizer<br />

• Hamza Ocaktan • İlhan Bilgü<br />

13 üniversite öğrencisinin daha yeni yeni<br />

oluşmaya başlayan İslam toplumunu hiç olmazsa<br />

namazlarda bir araya getirme gayretleri<br />

sonucunda kurulur Braunschweig Hicret<br />

Camii. Bu cami aynı zamanda İslam Toplumu<br />

Millî Görüş’ün de Avrupa’daki temellerinin<br />

atıldığı yerdir. 13 genç önce, çeşitli fabrikalarda<br />

çalışan ve o fabrikaların yurtlarında kalan<br />

“işçileri”mizi ziyaret ederler, onlarla din ve dindarlık<br />

üzerine sohbet ederler. Öyle ki, namaz<br />

kılmak için üniversitede bir oda ayarlarlar ve<br />

bu odada gönül sohbetleri de yaparlar. Hepsi<br />

gençtir ama, Müslüman olma sorumluluklarının<br />

da bilinciyle çevredeki Müslümanları bir<br />

araya getirme gayretine girerler.<br />

Belki isimlerini bile hatırlamaz şimdi pek<br />

çoğumuz. Kimlerdi bu gençler diye. Şimdi<br />

kendilerini görsek, onları tanımayız bile. Ama<br />

onlar bizim, tarihimizin temelleri ve öncülerimiz.<br />

Onların gayretleridir ki, bugün bizleri<br />

bulunduğumuz konuma getirmiştir. Dr. Mehmet<br />

Şener Yücetürk, Dr. Yusuf Zeynel Abidin,<br />

Dr. Fazıl Uveyce, Dr. Rüştü Banaz, Ahmet<br />

Ürkmez ve Mehmet Kozalı... Öğrencidirler,<br />

fakat dertleri Müslümanların da bir caminin<br />

olması ve bir cemaat olarak yerleşmelerini<br />

temin etmektir. Bu öğrencilerin çağrısı öylesine<br />

yankı bulur ki, üniversite neredeyse artık<br />

o bölgedeki Müslümanların gözünde bir<br />

“İslam Merkezi”dir. Bu genç üniversitelilere<br />

işçiler”den de katılım olur: Münir Sayar, Selman<br />

Özçalışkan, Ahmet Çiftçi, Ali Toklu, Ali<br />

Yüksel,Tuncer Bedük, Yusuf Şahin, Nail Er,<br />

Hayati Yılmaz bunlar arasında yer alır.<br />

Üniversitenin mescidi dünyanın dört bir<br />

yanından gelen Müslüman öğrencilerin kurduğu<br />

küçük bir odadır. “Klubhaus” olarak<br />

bilinen mescidin üst katında biraz daha geniş<br />

bir salon vardır. Bu salon artık bölgedeki<br />

Müslümanların toplanma, buluşma yeridir.<br />

Sohbetler, programlar, derken öğrenci olmayan<br />

Müslümanlar da üniversiteye gelince<br />

cuma namazları öylesine kalabalıklaşır<br />

ki, idare ile problemler yaşanmaya başlanır.<br />

Probleme yeni bir çözüm bulmak için bir<br />

araya gelinir ve “Türk Birliği” adı altında bir<br />

dernek kurulur. Tarih: 2 Ekim 1969’u gösterir<br />

daha. Bu derneğin başkanlığına da Rüştü<br />

Banaz seçilir. Artık yeni bir hedef vardır ve<br />

mutlaka bir cami kurulacaktır. Onun için de<br />

her tarafa haber salınır cami yeri için. Fakat,<br />

çalışmalar durmaz. Neredeyse her akşam<br />

bir fabrika yurdunda cemaatle namaz kılınır,<br />

sohbetler başlar. Günlük ilmihal bilgilerinin<br />

yanı sıra “Yaratılış gayemiz ve sorumluluklarımız”<br />

başlıkları ile devam eden sohbetler,<br />

“İçinizden bir ümmet çıksın, iyilikle emretsin”<br />

emri mucibince devam ederken İslam’ın en<br />

önemli ibadetlerinden biri olan hac için bir<br />

sefer düzenleme kararı alınır. Dr. Mehmet<br />

Şener Yücetürk bütün maddî imkanlarını seferber<br />

ederek, çoğunluğu üniversite öğrencilerinden<br />

oluşan ve Ali Toklu’nun da aralarında<br />

bulunduğu işçilerden oluşan kafile yola<br />

çıkar. Kabe’de Alemlerin Rabbi olan Allah’a<br />

Avrupa’da İslam’ın yerleşmesi için dua edilir.<br />

Hac yolculuğu bu gençlerin dinamizmini<br />

ve azmini daha da artırır. Ve hac dönüşünde<br />

Hasan Damar da teşkilata dahil olur.<br />

1970 yılı Mayıs ayına gelindiğinde ise<br />

Heidberg’te bir binanın altı cami olarak 750<br />

DM karşılığı kiralanır. Caminin açılışını mer-<br />

Eğitim merkezinin ilk mezunları ilahi okuyor<br />

hum Dr. Yusuf Zeynel Abidin bey yapar. Yeni<br />

açılan bu camide teşkilat yapısında bazı değişikliklere<br />

gidilir. Yeni yapılanmada cemiyet<br />

başkanlığına Selman Özçalışkan, teşkilatlanmaya<br />

Hasan Damar ve muhasebeyede Ahmet<br />

Çiftçi getirilir.<br />

Braunschweig’da bir cami açılması yeterli<br />

değildir. Müslüman “İşçi”lerin ve Müslüman<br />

öğrencilerin bulunduğu diğer yerlerde<br />

camilerin açılması gerekmektedir. Bunun<br />

için Müslümanların yoğunlaştığı Münih, Köln,<br />

Frankfurt, Berlin gibi kentlere programlar<br />

düzenlenir, oralarda da camilerin açılması<br />

organize edilir ve tecrübeleri aktarılır. İşte bu<br />

gayretli çalışmalar neticesinde Müslümanlar<br />

camilerine kavuşacaklardır.<br />

1976 yılında yapılan kongre ile cemiyet<br />

idaresinde değişikliğe gidilir. Cemiyet başkanlığına<br />

Necati Kopaç gelir ve idare heyetinde<br />

İsmet Üçgül, merhum İsmet Yüksel, Halil<br />

İpekçi, Ali Toklu, Merhum Nail Er ve Ahmet<br />

Çiftçi yer alır. Bu heyet 3 yıl boyunca idareyi<br />

yürütür. Eğitim, teşkilatlanma, gençlik ve kadın<br />

kolları bu dönemde aktif bir çalışmaya girer.<br />

Faruk Er, Mehmet Ali Çavaş, Ali Bayram<br />

Kaya, Ali Ayaz, Sezai Arıcı ve onlarca genç<br />

bu devirde hem yetişir hem de aktif görevler<br />

yapar.<br />

Kuruluşun 10. Yılında Rebenring<br />

2, adresine taşınılır.<br />

Cemaat çoğalır ve gençlik<br />

çalışmaları yoğunlaşır. Hilal<br />

Gençlik adıyla spor kulübü<br />

kurulur ve gençler bu çalışma<br />

altında birleşir. 20. kuruluş yıl<br />

dönümünde Halil Arıcı başkanlığında<br />

yeni bir idare seçilir.<br />

Hamza Ocakdan, Nihat Güner,<br />

Ali Toklu, İsmet Üçgül, Sezai<br />

Arıcı, Abbas Karahan, Hamdi<br />

Mavitaş, Kısmet Toklu ve Adnan<br />

Güner’den oluşan idare<br />

heyeti hâlâ takdir ve minnetle<br />

anılan hizmetlere imza atar. Bir<br />

yıl sonra ise İsmet Üçgül başkanlığında<br />

yeni bir idare heyeti<br />

oluşturulur. Mükremin Akali,<br />

Nevzat Gölcü, Adnan Güner,<br />

Ramazan Demir, Tahsin Barut<br />

ve Mehmet Özkaya da bu yeni<br />

idareye katılır. Bu dönemde en<br />

az iki ayda bir Bürgerpark ya<br />

da üniversitede seminerler ve konferanslar<br />

serisi başlatılır. Mehmet Özkaya’nın Gençlik<br />

Başkanlığı döneminde Vahdet Spor kurulur.<br />

Bu dönemde cemaatten her yıl en az 30-35<br />

kişi hacca gider ve çeşitli ülkelerdeki mazlum<br />

ve mağdurlar için yardım kampanyalarına yoğun<br />

bir katılım olur. Bayramları bayram olarak<br />

yaşayabilmek için bayram ve çocuk şenlikleri<br />

bu dönemde başlar. Başkan İsmet Üçgül,<br />

içinde cami ve eğitim merkezlerinin de olacağı<br />

bir külliye kurmaya karar verdiğinde cemaat<br />

bu kararı coşkuyla karşılar ve bu amaçla<br />

kullanılmak üzere bir tasarruf hesabı açılır. Bu<br />

karar, 1999 yılında Eğitim Merkezi’nin alınmasını<br />

sağlar.<br />

Bu dönem gençlik ve kadınlar teşkilatının<br />

da özellikle hizmetleri ile takdir topladığı<br />

dönemin başlangıcı olur. Mehmet Özkaya ve<br />

Saadet Üçgül hanımefendi pek çok örnek<br />

çalışması ile Braunswcheig Müslümanlarının<br />

her zaman takdirle anacağı hizmetlere imza<br />

atar. Her iki başkan da yeni hizmetlere ufuk<br />

açarlarken, yeni idarecilerini de yetiştirir. Cemiyetten<br />

ayrı bir binada Gençlik Lokali açılır.<br />

1997 yılında İsmet Üçgül görevini yeni idareye<br />

bırakmak ister. Her ne kadar cemaat bu<br />

isteği kabullenmese de, yeni başkan Ham-


camia | 30 Kasım 2012<br />

|<br />

Camilerimiz 11<br />

za Ocakdan’ın idaresine tecrübesi ile katkı<br />

yapma sözüyle görevi devreder. Gerek Üçgül<br />

ve gerekse bir önceki başkan Arıcı, halen<br />

manevî başkan olarak tanınırlar, hizmetlere<br />

katkılarından vazgeçmezler.<br />

Hamza Ocakdan’ın başkanlığa gelmesi<br />

ile hemen bir eğitim komisyonu kurulur ve 40<br />

günlük bir çalışma sonrasında “Eğitim Müfredatı”<br />

hazırlanır. 21 Aralık 1997 Pazar günü<br />

Eğitim Merkezi’nin ilk ders programı, Muhittin<br />

Aykaç hoca yönetiminde başlar. Gençlik<br />

Lokali ve camide 04-12 yaş gruplarında 41<br />

öğrenci ile başlayan eğitim, kısa zamanda<br />

Osman İslamoğlu hocanın da katılımıyla Osmanlı<br />

usulü Kur’an eğitimini de kapsar. Sınıf<br />

usulü ile yapılan bu ilk eğitim programı 6 ay<br />

sürer. Bu ilk program da Abdülkerim Algül,<br />

Halil Arıcı, Sezai Arıcı, Mustafa Arıcı, Mustafa<br />

Başar ve Elif Ocakdan da fahrî görevler yapar.<br />

27 Haziran 1999 tarihi cemiyetimiz için<br />

tarihi bir gün olur. Zira, hem 30. yılımızı kutlayacak,<br />

hem de Eğitim Merkezimizin programı<br />

yapılacaktır. Ama en önemlisi, bu hayırlı<br />

hizmetlerin temellerini atan büyüklerimiz de<br />

aramızda olacaktır. Dr. Mehmet Şener Yücetürk,<br />

Rüştü Banaz, Hasan Damar, Münir<br />

Camide her yıl düzenlenen İslam Haftası’nın geçen yılki açılışı.<br />

Sayar ve pek çok büyüğümüz eserlerinin<br />

meyvesini görmek üzere bu programımıza<br />

teşrif edeceklerdir. Onlar bizlere hayır duada<br />

bulunacak biz de onlara. Onlar bizleri bağrına<br />

basacak, bizler de onları.<br />

1999 yılı sonuna gelindiğinde, eğitim hizmetlerinin<br />

artık daha büyük bir yer gerektirmesi<br />

sonucunda nihayet 5 metre kare alan<br />

içerisinde 1800 metre kare kapalı alanı olan<br />

yeni bina satın alınır. Yeni yerimiz, cemaatimizin<br />

de büyük bir heyecanla katıldığı tamirat<br />

ve düzenleme çalışmaları sonrasında dershaneleri,<br />

cami, Gençlik Merkezi, çay ocağı,<br />

Dönerci ve marketiyle hizmete girer. Daha<br />

sonra büyük salon ve Kadınlar Teşkilatı’nın<br />

hizmetine verilen bölüm hizmete girer.<br />

Bu yeni merkezimizde 10 yıl içerisinde<br />

pek çok sosyal ve kültürel proğramlar yapılır.<br />

Özellikle ilk yıllarda İbrahim Hocalar ve Abdurrahman<br />

Saral’ın ve son yıllarda da Bilal<br />

Karaca hocamızın başkanlığındaki tanıtma<br />

komisyonumuzca 12 yıldır yapılan İslam Haftası<br />

programları düzenlenir. Bu vesile ile pek<br />

çok yazar, ilim adamı, sanatçı proğramlarımıza<br />

katılır, konuğumuz olur. Afet Ilgaz, Prof.<br />

Dr. İhsan Süreyya Sırma, Vehbi Vakkasoğlu,<br />

Doç. Dr. Mustafa Karakaş, Prof. Dr. Bünyamin<br />

Duran, Doç. Dr. Halit Ertuğrul,<br />

Sebahattin Uçar, Prof. Dr. Osman<br />

Öztürk, Senai Demirci, Sibel Eraslan,<br />

Mahmut Toptaş, Prof. Dr. Ahmet<br />

Maranki, Cemil Tokpınar, Geylani<br />

Akan, Hüseyin Goncagül, Eşref<br />

Ziya Terzi, Mustafa Cihat, Bekir Develi,<br />

Süleyman Erkişi bunlar arasında<br />

yer alan isimler olur.<br />

Eğitim Merkezimiz üst düzey<br />

ziyaretlere de sahne olur. Braunschweig<br />

Büyükşehir Belediye Başkanı<br />

sayın Dr. Gert Hoffmann iki defa<br />

ziyaretimize gelir ve yapılan faaliyetlerden<br />

duyduğu memnuniyeti dile<br />

getirir. Alman komşularımız, öğretmenler<br />

ve öğrencilerin de ziyaretleri<br />

devam eder. Türkiye’den de ziyaretçilerimiz<br />

olur. Diyanet İşleri Eski Başkanlarından<br />

Lütfü Doğan, Başbakan<br />

Yrd. Bülent Arınç, Adalet Eski Bakanı<br />

Şevket Kazan, Prof. Dr. Numan<br />

Kurtulmuş, Hannover Başkonsolosu<br />

Tunca Özçuhadar ve Prof. Dr. Arif Ersoy<br />

bu isimlerden bazılarıdır.<br />

Bugün Almanya ve Avrupa’da Müslümanlara<br />

pek çok alanda örneklik etmiş olan<br />

Braunschweig cemiyetimizin hizmetlerine<br />

katılan çok sayıda ismi sıralamamız mümkün<br />

değil. O kadar takdirle anacağımız, büyüklerimiz,<br />

gençlerimiz ve hanımlar var ki. Ve her<br />

şeyden önce bu hizmetlerde bizleri destekleyen<br />

fedakâr ve vefakâr cemaatimiz. Ahirete<br />

İlk kurucularımız<br />

intikal edenlerimize Allah’dan rahmet diliyoruz.<br />

Bunlar arasında özellikle daha ilk yıllarda<br />

Dr. Yusuf Zeynel Abidin, Dr. Fazıl Uveyce, Dr.<br />

Mehmet Şener Yücetürk ile Hasan Damar ve<br />

Rüştü Banaz’a “Orada Müslümanları sahipsiz<br />

bırakmayın” vasiyetinde bulunan hocamız<br />

Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı anmamız gerekecektir.<br />

Allah rahmet eylesin!<br />

Hamza Ocakdan idaresi (1999)<br />

Üniversite Mescidi


| camia | 30 Kasım 2012<br />

12 Hayatın İçinden<br />

Kardeşliğimizdir bizi biz yapan<br />

Rabbimizin yarattıklarına bahşettiği nimetleri<br />

sayılamayacak kadar çoktur. O, “Şüphesiz müminler<br />

birbirleri ile kardeştirler” (Hucurât Sûresi, 49:10)<br />

buyurarak, bizleri “Kardeşlik” ile de nimetlendirdi.<br />

Böylelikle husumetin yerini uhuvvet aldı, ülfet nefretin,<br />

gıpta çekememezliğin önüne geçti.<br />

Öyle muazzam bir nimet ki bu; ibadetlerimiz<br />

kardeşçe bir hayata çağrı yapıyor, cemaat olmayı<br />

zorunlu kılıyor, cemaatle yapılan ibadetlerin sevabı<br />

misli misline veriliyor.<br />

Kardeşliğimiz ibadetlerimizle oluşuyor ve olgunlaşıyor,<br />

“Kulluk” ve “Kardeşlik” iç içe geçiyor,<br />

kardeşliği bir ibadet bilinci ile yaşanır kılıyor.<br />

Müslüman’ın amelleri kardeşliği öngörüyor.<br />

İslam’ın hangi şartı, emri ele alınırsa alınsın kardeşlik<br />

boyutu, kardeşlik teması karşımıza çıkıyor.<br />

Bazen “Oruçluya iftar ettirme”, bazen “Kurbanları<br />

yoksulla paylaşma” bazen “Maddi varlığın şükrünü<br />

eda etme” bazen “Tavaf etme” şeklinde çıkıyor<br />

karşımıza kardeşlik. Bu ibadetler ise bir<br />

bakıma, müminlerin kardeşliğini canlı ve dinamik<br />

kılmanın hikmeti olarak farz kılınıyor.<br />

Allah Resûlü (s.a.v.) bir hadis-i şerifte şöyle<br />

buyuruyor: “Bir müminin diğer mümin <strong>kardeşler</strong>ine<br />

karşı ilgisi, birbirini bağlayıp destekleyen bir binanın<br />

taşları gibidir.”<br />

(Buhârî) İşte tıpkı bir<br />

binayı oluşturan tuğlalar<br />

gibi, kardeşlik<br />

bilinci, ortak değerlerde<br />

buluşup, ortak<br />

hedeflere doğru kararlı<br />

bir şekilde yürüyüştür.<br />

Bu bilinç, kardeşlik ortak paydasında hayatı<br />

yeniden şekillendirmektir.<br />

Kardeşlik bilinci; iman ve inanç bağının; kan,<br />

dil, ırk ve toprak bağlarının önüne geçmesidir.<br />

Kardeşlik bilinci, İslami bir zorunluluk. Kardeşlik<br />

bilinci, seviyeli bir İslam toplumunun olmazsa<br />

olmaz şartıdır. Kardeşlik bilinci, bütünleşme, “Birlikte<br />

var olma” bilincidir. Sığ, bencil, kayıtsız bir<br />

dünyadan, erdemli, seviyeli bir dünyaya değişimin<br />

özlemidir. Bireyselleşmenin doyumsuzluğundan,<br />

kardeşliğin kanaatkârlığına geçiştir.<br />

Kardeşlik bilinci “Ben”i, “Biz”e dönüştüren,<br />

“Biz”i anlamlı kılandır.<br />

Nefsaniyetten<br />

kardeşlik mefhumuna<br />

irtihaldir. Yalnız<br />

kendi için olmaktan<br />

öte, başkaları için de<br />

olabilmek, kendisi<br />

için istediğini başkası<br />

için de isteyebilmektir.<br />

İslam’ın öngördüğü toplum <strong>kardeşler</strong> toplumudur.<br />

Dolayısıyla <strong>kardeşler</strong> toplumunu tehdit eden<br />

tehlikelerle mücadele etmek her Müslüman’ın sorumluluğudur.<br />

“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine<br />

acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibi-<br />

“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine<br />

acımakta ve birbirlerini korumakta<br />

bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi<br />

bir azası rahatsız olursa, diğer azaları da<br />

bu yüzden ateşlenir ve uykusuz kalır.”<br />

dirler. Vücudun herhangi bir azası rahatsız olursa,<br />

diğer azaları da bu yüzden ateşlenir ve uykusuz<br />

kalır.” (Buhârî) buyurur, âlemlere rahmet olarak<br />

gönderilen Peygamber Efendimiz. İşte bu kardeşlikle;<br />

tıpkı Kerbelâ’da nasıl yaktıysa yüreklemizi<br />

Hz. Hüseyin’in şehadeti, Gazze’de, Suriye’de,<br />

Arakan’da, Afganistan’daki <strong>kardeşler</strong>imizin şehadeti<br />

de öyle yaralar gönüllerimizi. İşte bu kardeşlikle;<br />

komşumuz açken tok yatamaz, diğer Müslümanların<br />

sorunlarını, dertlerini kendi derdimiz biliriz.<br />

Kimi zaman gözleri önünde çocuğu açlıktan ölen<br />

Somalili annenin derdi olur derdimiz, kimi zaman<br />

yerinden yurdundan edilen Arakanlı, Filistinli mültecilerin<br />

derdi...<br />

İslam kardeşliğidir aynı zamanda din kardeşine<br />

mutlak güvenmeyi, gerektiğinde gönül almayı da<br />

ve güçbirliği yapmayı da zorunluluğu kılan. Din kardeşliğidir<br />

kalplerde kin, kırgınlık, dargınlık bırakmayan.<br />

Ve dahi kardeşliktir İslam ümmetini “ümmet”<br />

yapan, ümmeti ayakta tutan...<br />

Kerbelâ’da kaybettiklerimiz!<br />

Kerbelâ adını duyduğumuzda ürpermeyenimiz<br />

var mıdır ki? Çoluk çocuğun hiç<br />

acımadan katledilmesinden mi, masumların<br />

açlık ve susuzlukla terbiye edilip biatlerinin<br />

istenmesinden mi, yoksa “Cennet gençlerinin<br />

efendi”lerinden birisinin kanının akıtılmasından<br />

mı ürkersiniz? Evet bunların hepsi insanı ürkütüyor,<br />

ama en ürkütücü olanı her hâlde, bu<br />

vahşetin bir makam ve iktidar uğruna gerçekleştirilmesidir.<br />

Bir tarafta dünya ve ahiret saadeti<br />

vaad eden bir dine mensup olan insanların<br />

bu dünya işlerini yüklenmek üzere “hilafet<br />

makamında” oturacaksınız, ama öbür tarafdan<br />

da, o dinin reddettiği her şeyi yapacaksınız.<br />

Belki de Kerbelâ’da, Peygamberin (s.a.v.)<br />

torununun ve ailesinin katledilmesinden daha<br />

da büyük bir sapkınlıktır bu. Nitekim Kerbelâ,<br />

acının, açlığın, susuzluğun, çaresizliğin; o günün<br />

görünen galipleri ise zulmün ve fücurun<br />

temsilcileri olarak sembolleşmişlerdir.<br />

Hz. Hüseyin o gün kanlar içinde ailesini,<br />

çocuklarını kaybettikten sonra bu dünyadan<br />

büyük bir şeref içinde giderken, bugün bile<br />

hepimizin gönlüne taht kuruyor. Ya Yezid? O,<br />

nefretimizin, öfkemizin temsilcisi haline geliyor.<br />

Adının yanında onu hayırla yâd edebilecek<br />

kaç kişi bulunur şu milyarlar arasında?<br />

Kerbelâ vahşeti ki, İslam tarihinde eşi<br />

benzeri görülmemiş bir vahşetin zulmün adıdır.<br />

Ve dahi, bu vahşete direnişin, zulme razı<br />

olmamanın, zulme karşı çıkmaya söz vermenin<br />

kavgasıdır bu. Öyle ya, o Yezid ki, İslam<br />

gibi her türlü fuhşiyât ve fücûrat ile mücadele<br />

etmenin de adı olan bir dinde, ilk defa ve<br />

hem de alanen fuhşiyat işlemeyi göze alabilen<br />

birisi olarak, Allah Resûlu’nun (s.a.v.) ve<br />

O’nun ümmetine bu haliyle “halife” olacak da<br />

“cennet gençlerinin efendi”si buna razı olacak!?<br />

Nitekim bunu Yezid’in babası Muaviye<br />

çok iyi bildiği için daha hayatta iken Yezid’ine<br />

biat sözü almak üzere kapı kapı dolaşacak,<br />

sonunda da vasiyet olarak “Oğlum! Sakın ha<br />

Hüseyin bin Ali’den biat almakta ısrar etme!”<br />

deme ihtiyacı duyarak uyarılarda bulunacaktır.<br />

Ne var ki, Yezid, yezidliğini yapacak, babasına<br />

bile saygı göstermeyecek, ilk iş olarak<br />

Medine valisi Velid b. Ukbe’ye “Hüseyin’den<br />

mutlaka biat al” emri verecektir.<br />

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) torunu Hz.<br />

Hüseyin (r.a.) ise bunu reddedecektir. Zorla<br />

biat alınmak için askerler Medine’ye geldiyse<br />

de Hüseyin Mescidu’l Harâm’ın (her türlü bulunduğu<br />

kötülüklerin yasaklandığı yer) bulunduğu<br />

Mekke’ye gidecek, umre yapacak ama<br />

haccı bekleyemeyecek. Çünkü her taraf, ihramlı<br />

olsalar bile, bu haram beldede kan akıtmayı<br />

şeref sayabilecek sayısız katil adayları ile<br />

doludur. Derken Kûfe’den bir mektup gelir: “Ey<br />

Hüseyin! Gel! Emirimiz ol, dedenin tebliğ ettiği<br />

dine göre bize imamlık et!” Bunun üzerine Hz.<br />

Hüseyin Kûfe yoluna düşecektir. O zamanın<br />

önde gelenlerinden ve ilimleri ile tanınan 3<br />

Abdullah’ın (Abdullah ibn Abbas, Abdullah ibn<br />

Ömer ve Abdullah ibn Zübeyr) gitmemesini isteyecek.<br />

Kûfelilerin dillerinin Hüseyin’le, kalplerinin<br />

ise Yezid’le olduğunu söylediler ise de<br />

o gitmeye kararlı olacaktır. Hem de çoluğuyla<br />

çocuğuy-<br />

Kerbelâ vahşeti ki, İslam tarihinde eşi benzeri görülmemiş<br />

bir vahşetin zulmün adıdır. Ve dahi, bu<br />

vahşete direnişin, zulme razı olmamanın, zulme<br />

karşı çıkmaya söz vermenin kavgasıdır bu.<br />

la. “Fakat”<br />

denilecek, “<br />

Hiç değilse,<br />

şu çocukları<br />

bırak.” Hatta<br />

Peygamber<br />

Efendimizin hanımı Hz. Ümmü Seleme dahi<br />

yanına varıp “Ey oğulcuğum! Allah Resûlünün<br />

yâdigârı, gitme!” derse de Hüseyin (r.a.) kararlılığını<br />

koruyacaktır: “Nereye gitsem beni<br />

öldürecekler. Kanım, bu haram mekanda bari<br />

akıtılmasın!”<br />

Kûfe’ye doğru yola koyulduğunda kendilerine<br />

elçi olarak gönderdiği amca oğlu<br />

Müslim’in şehadet haberini alacak ve işte o<br />

an, Kûfeliler hakkında söylenenlerin gerçek olduğunu<br />

farkedecektir. Fakat, en azından yola<br />

çıkmış iken, Şam diyarından uzak bir bölgede<br />

de yaşayabileceğini düşünecektir. Ne de olsa<br />

o tarafdaki komutanlardan Ömer ibn Saad<br />

çocukluk arkadaşıdır. Onunla oynayıp büyümüşlerdi<br />

ve dedesinin kendisini nasıl sevdiğini<br />

Ömer bizzat görmüştü.<br />

Belki de Hüseyin, makam ve mevki hırsının<br />

insanları bu kadar alçaltabileceğini düşünmemişti<br />

de onun için yanılmıştı. Çünkü,<br />

Hüseyin’in en yakın çocukluk arkadaşı Ömer<br />

ibn Saad “Bırakın, en azından serhad ellere<br />

gideyim de sınırlarınızı koruyayım, ne Yezid<br />

beni ne de ben Yezid’i göreyim” feryadı ile<br />

sarsılsa da, Ubeydullah ibn Ziyad’dan Şimr<br />

ibn zi’l Çevşen aracılığı ile gelen “Hüseyin’in<br />

başı ile İsfehan ve Rey valiliği arasında bir seçim<br />

yap!” teklifini daha câzib bulacaktır.<br />

Yezidîlerin safında Şimr ibn zi’l Çevşen<br />

gibi kurnaz komutanların yer aldığı bu vahşî<br />

savaşda, Hz. Hüseyin tarafında öylesine kahramanca<br />

savaşılacak ki, açlık ve susuzluk<br />

bile bunu engelleyemeyecek. Bu çaresiz durumda<br />

Hz. Hüseyin, savaşın şiddetlenmesini<br />

gördükçe kendisine tâbi olanlara, savaştan<br />

ayrılıp gidebileceklerini söyleyecektir. Hem de<br />

iki kere. Kendisi ise, zulme boyun eğmemeye<br />

kararlı olduğu için daha bir kaç yaşındaki çocuğunun<br />

hastalığına rağmen bu işten vazgeçmeyecek-<br />

tir. Lâkin,<br />

sıcaktan,<br />

çatışmadan<br />

ve<br />

susuzluktan<br />

bunalındığı<br />

bir anda, hiç değilse şu hasta yavrusuna<br />

su verilmesi için öne çıkacaktır. Heyhât ki<br />

heyhât, kucağındaki bebeği su yerine okların<br />

hedefi olacak ve kucağında vefat edecektir.<br />

Artık iyice bunalan Kerbelâ, işte bundan<br />

sonra Hz. Hüseyin’in de şehadetine şahitlik<br />

edecektir. Yer gök feryâd u figân ile inleyecek<br />

ve nihayetinde Hüseyin’in başı bedeninden<br />

ayrılacak. Sonra, tüm bu vahşet yetmiyormuş<br />

gibi Kûfe valisi Ubeydullâh b. Ziyad’ın hakaretlerine<br />

maruz kalacak olan keşilmiş başı, nihayet,<br />

yeryüzünde zulmün fücûrun temsilcisi<br />

olan Yezid’e gönderilecektir.<br />

Tarih: Hicretin altmış birinci yılı Muharrem<br />

ayının onuncu cuma günü öğleden sonrası.<br />

Koskocaman bir ordu, neredeyse savunmasız<br />

bir ailenin önde gelenlerini katlettiği gibi,<br />

Peygamberin ailesinin kadınlarını bile çırılçıplak<br />

soyacak kadar adileşecektir. Öldürdükleri<br />

yetmiyormuş gibi, kadınların ve kız çocuklarının<br />

ziynet ve süs eşyalarını soymak bile kahramanlık<br />

sayılacaktır. Böylece, 23’ü Hz. Hüseyin<br />

ailesinden olmak üzere 72 kişi şehid<br />

edilecektir.<br />

Takdir-i ilahîdir ki, Hz. Hüseyin’in başını<br />

keserek Şam’a gönderen Ubeydullah ibn<br />

Ziyad’ın kafası, 6 yıl sonra bir 10 Muharrem<br />

günü bir başkası tarafından kesilecektir.<br />

Yezid o sıralarda 35, Hz. Hüseyin (r.a.)<br />

ise 57 yaşındadır. Hüseyin bir kahraman, bir<br />

önder olarak Yezid’in değer verdiği dünyayı<br />

şehadet ile terkedecek, Yezid ise her zaman<br />

lanetle anılacak şekilde 3 yıl sonra ölecektir.<br />

Yezid olup bitenlerin Müslümanları ne<br />

kadar üzdüğünü ve iktidarı için bunun problem<br />

olacağını bildiği için Hz. Zeyneb’in de<br />

aralarında bulunduğu ehl-i beyt ahâlisini Hz.<br />

Hüseyin’in kesilmiş başı ile Şam’a getirtecek,<br />

göstermelik olarak da çok üzüldüğünü<br />

söyleyecektir. Şam onun taht merkezi, itibar<br />

ve imtiyaz merkezi de olsa Yezid’i lanetleyecek,<br />

Hz. Hüseyin’e rahmet okuyacaktır. Kûfe<br />

tüm bu olup bitenlenlere rağmen Hüseyin’e<br />

ağlayacaktır da, asıl ağlayanlar Medine’de<br />

olacaktır. Hz. Hüseyin’in ve ehlinden pek çok<br />

kişinin şehadet haberi gelince Medine’de bulunan,<br />

mü’minlerin annesi Hz.Ümmü Seleme<br />

bayılacak ve ağlayacak, bunu duyan Medineli<br />

kadınlar da feryâd edeceklerdir: “Eyvah<br />

Hüseyin’im! Eyvah Rasûlüllâh’ın oğlu!” Hz.<br />

Ümmü Seleme ailenin büyüğü olarak taziyeleri<br />

kabul edecek, söyledikleri ile Şam’ın tahtını<br />

sallayacak ve bir kaç yıl sonra da Şam’da<br />

sanki bir esir hayatı yaşayan ehl-beytin<br />

evlâdını Medine’ye alacaktır.<br />

Evet Kerbelâ’da ne kaybettik? Hüseyin’i ve<br />

ailesini mi? Vereceğimiz cevap, Hüseyin ve ailesi<br />

ise, cevap yanlıştır. Çünkü, Hüseyin ve ailesi kaybolmadı;<br />

dâr-ı bekâya dipdiri olarak irtihâl etti.<br />

Yezid’i kaybetti iseniz... O, bâtılı temsil<br />

ediyordu, kaybolmaya mahkumdur. Onun<br />

kayboluşu zaten Hüseyin’in ve Hüseyin’i Hüseyinleştiren<br />

inancımızın dirilişidir. Hüseyin’in<br />

de emeli buydu.


camia | 30 Kasım 2012 Hayatın İçinden | 13<br />

Fıkıh Kösesi<br />

Âdâb-ı Muâseret<br />

M.Hulusi Ünye<br />

Sebahat Özcan<br />

1- Hac için maddî açıdan imkanı bulunan bedensel engellilerin<br />

şahsen hac etmesi şart mıdır?<br />

“Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir<br />

hakkıdır” ayetinde hac ibadetinin hac yapmaya gücü yeten insanlar üzerine<br />

farz olduğu bildirilmiştir. Ayette geçen “istitaat/gücü yetmesi” kelimesinin anlamı<br />

ve tarifinde müctehid alimlerimiz farklı anlayışlar ortaya koymuş olmalarına<br />

rağmen genelde varılan netice şu şekilde olmuştur:<br />

İstitaat/gücü yetmek, bedenî, malî ve yol emniyeti açısından elverişli olmak<br />

anlamına geldiği ifade edilmiştir. Buna göre yatalak hasta, kör, felçli, iki ayağı<br />

kesik, binit üzerinde kendi başına duramayan yaşlı kimse ve mahpuslar üzerine<br />

haccetmek farz olmaz. Nitekim Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de, “Allah<br />

her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar” buyuruyor. Ancak Şafiî<br />

mezhebinde kendisine yol gösterecek ve yardım edecek birisi bulunursa görme<br />

engelli birine hac farz olur denilmiştir. Ancak her şeye rağmen akıllı, bulûğ<br />

çağına ermiş ve hür olan engelli bir Müslüman hacca gider ve haccını eda<br />

ederse, farz olan haccını yerine getirmiş olur.<br />

2- Zihinsel engelliler maddî bir ibadet olan zekât ve fitreden mükellef<br />

midir?<br />

Hanefi mezhebinde, zihinsel engelli olanlarla çocuklar, ibadetleri yerine<br />

getirmekle mükellef olmadıkları için, mallarından zekâtın verilmesi gerekmez.<br />

Cumhur-u ulema dediğimiz çoğunluk müctehidlere göre hem çocukların hem<br />

de zihinsel engelli Müslümanların mallarından zekâtın verilmesi gerekir. “Yetimin<br />

malını yöneten kişi, onunla ticaret yapsın, zekâtın yeyip bitirmesine müsaade<br />

etmesin”; bir başka rivayette “Yetimin malı ile ticaret yapınız ve artırınız, ta<br />

ki zekât yeyip bitirmesin” hadislerini delil olarak ileri sürerler. Böyle engelli olan<br />

zengin insanların mallarından zekâtın verilmesi fakirlerin maslahat ve menfaatini<br />

gözetmeye ve onların ihtiyacını gidermeye vesile olduğundan, bu son görüşle<br />

hareket etmek daha iyidir.<br />

3- Anne karnındaki çoçuğun bedensel yada zihinsel engelli olduğu<br />

tıbben tespit edilmiş ise kürtaj caiz midir?<br />

İslam’da temel haklara sahip olmada ve onları kullanmada engelli insanlarla<br />

engelli olmayan insanlar arasında fark yoktur. Yani engelliler de temel hak<br />

ve hürriyetlerin tamamına sahiptirler. Bu haklar doğumdan önce de doğumdan<br />

sonra da iptal edilemez. Bir insanın yaşama hakkı da en önde gelen haklarındandır.<br />

Günümüzde teknolojik imkânlar ile bazı fizikî ve zihnî engeller, anne<br />

karnında iken tespit edilebilmektedir. Fizikî engellerin tespiti daha kolay olmasına<br />

rağmen zihnî engeller genel olarak tahminlere dayanır. Buradan hareket<br />

eden bazı kimseler engelli bir çocuğa sahip olmamak için kürtaj yolunu tercih<br />

ederler. Bu asla doğru değildir. Çünkü temelde annenin hayatını kurtarma gibi<br />

kesin bir tıbbî zaruret olmaksızın çocuğun düşürülmesi veya aldırılması caiz<br />

değildir. Dolayısı ile bir çocuğun engelli olacağı kesin olarak tespit edilse bile<br />

kürtaj yapılarak alınması caiz olamaz. Doğduktan sonra sakatlanan bir çocuğu<br />

öldürmek cinayet olduğu gibi, henüz doğmamış ama ana rahminde yaşamakta<br />

olan bir çocuğu öldürmek de öyle cinayet olur ve caiz değildir.<br />

1<br />

Al-i İmran, 3/97<br />

2<br />

Bakara, 2/286<br />

3<br />

Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 3/27-29<br />

4<br />

Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 3/37<br />

5<br />

El-Mecmu‘, 5/297; Nasbu’r Raye, 2/331 ve devamı<br />

6<br />

Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 2/739-740<br />

7<br />

Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 2/740<br />

Engellilerle<br />

münasebetlerimiz<br />

Hayat rehberimiz Kur’an-ı mubîn, insanları muhatap alırken engelliengelsiz<br />

hiçbir ayırım yapmamış herkesi insan olarak değerlendirmiştir.<br />

Bununla birlikte engellileri kendi durumlarına göre bazı görevlerden muaf<br />

tutmuştur. Yani, Allahu Teâlâ (c.c.) bedenen veyahut zihnen bir engelin<br />

varlığında insanların bu durumlarına göre sorumluluk yükünü hafifletmektedir.<br />

Onların bu muafiyetlerine rağmen sevaplarından ise bir şey eksilmemektedir.<br />

Kısacası engelli ve engelsiz insanın arasında değerli oluş veya<br />

olmayış bakımından hiçbir fark yoktur.<br />

Fakat toplumsal hayatta engelli insanlar tarih boyunca her zaman<br />

farklı muamele görmüşlerdir. Hatta bazı toplumlarda engelli insanlardan<br />

kurtulma yolları aranmıştır. Engeli olmayan insanların, engeli olanlara yaptıkları<br />

bu muamele gerçekten de korkunç ve insanlık dışıdır. Hangimiz<br />

aklımızın veya bedenimizin bedelini ödeyerek garantiye aldık ki, bir insan<br />

kendinde, başka bir insana yüksekten bakma hakkını görüyor?<br />

Zihin ve beden sağlığı, yaratıcımız Allah (c.c.) tarafından yaratılana<br />

muazzam bir lütufdur, nimettir, karşılıksız bir hediyedir. Hediye eden ister<br />

verir, ister vermez veyahut isterse verdiğini yine alır. Engellerilerin de<br />

Rabbi olan Allah’ın ne Yüce Zâtında, ne de yaptıklarında kusur vardır;<br />

fakat insanın hem yaptıklarında, hem düşündüklerinde kusurlar sıkca<br />

ortaya çıkmaktadır. Mesela bir ailede engelli bir yavrunun doğmasının<br />

musibet olarak görülmesi başlı başına kusurlu bir düşüncedir. Çünkü,<br />

aslında engelli yavrularının ve onların ana ve babalarının ahirette ne gibi<br />

ödül alacakları hayretle merak edilmesi gerekmektedir. Engelli insanların,<br />

başkalarını ibret gözüyle bakmaya sevk ettiklerini, onların terbiyelerine vesile<br />

olduklarını ve böylelikle toplumun eğitildiğini unutmamalıyız. Engelliler<br />

belki de, engeli olmayanlar için Allah’ın kendilerine ihsan ettiği nimetlerin<br />

kadru kıymetini bilmelerine vesiledirler. Kısacası, Allah her insanı ayrı bir<br />

güzellikte yaratmıştır. Bunda şüphe olmadığı gibi O’nun yaptığı her şeyde<br />

hikmetler saklıdır. Ve her insan başkalarına bir şekilde muhtaçtır.<br />

Dolayısıyla yaratılış gereği olarak el ele vermeli, engellilere eğer farklı<br />

muamelede bulunulacaksa, bu ancak onların ve ailelerinin hayatlarını<br />

kolaylaştırma, yüklerini hafifletme şeklinde olmalıdır. Aynı mekanları paylaşmaya<br />

yüksek gayret göstermeli, eğer bir engeli bulunan tanıdığımız<br />

aile var ise, onlara acıyarak değil, güç ve sabırlarından dolayı imrenerek<br />

bakmalı ve cennetteki yerlerini düşünmeliyiz. Yardımcı olmak için yapabileceğimiz<br />

bir şey var ise, sorup öğrenmeli ve en önemlisi toplum tarafından<br />

dışlananları elimizden geldiği kadar sevindirmeye gayret etmeli<br />

ve topluma dahil etmeliyiz. Tıpkı Resulullah Efendimiz’in (s.a.v.) görme<br />

özürlü olan Abdullah ibn Ümmi Mektûm’a davrandığı ve değer verdiği<br />

gibi. Ensar’dan bir hanım sahabi anlatıyor: “Bize ilk hicret eden kimseler<br />

Mus’ab bin Umeyr ile İbn Ümmi Mektûm’dur. Bunlar (Medîne’de) halka<br />

Kur’an öğretiyorlardı” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 46). Aynı zamanda bu<br />

görme özürlü olan sahabi, Bilal-i Habeşî ile birlikte müezzinlik yapmıştır.<br />

Efendimiz şehir dışına çıktığında da Abdullah’ı cemaate namaz kıldırması<br />

için tam on üç kere kendisine vekil olarak bırakmıştır. Efendimizin engelli<br />

sahabileri Abdullah ibn Ümmi Mektûm örneğinde olduğu gibi samimi ve<br />

doğal bir şekilde topluma dahil ettiğini bir çok örnekte görürüz.<br />

Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de asıl engelli olarak manevî engellileri adlandırmaktadır:<br />

Kur’an’da sıkca “sağırdırlar” ve “kördürler” tabirleri geçerken,<br />

burada Allah’a iman etmekten mahrum olan insanlardan bahsedilmektedir,<br />

bedenen veya zihnen engeli olanlardan değil. Yani dinimiz,<br />

insanları ayırt etmeden dünya ve ahiret saadetini gaye etmekteyken,<br />

bizlere de fıtratımız gereği insanca, Müslümanca düşünüp davranmak<br />

düşmektedir.


14<br />

| camia | 30 Kasım 2012<br />

Bölgelerimizden<br />

“Gençliğine sahip çıkmayan, cemiyetini ayakta tutamaz”<br />

Hollanda İslam Fedarasyonu Oss Mescidi Cuma Cemiyeti 9 Kasım’da rutin Üyeler Toplantısı’nı yaparak hem üyelerini dinledi hem de çalışmalar ile ilgili<br />

üyelerine bilgiler verdi. Toplantının ağırlıklı konusu gençlik çalışmaları oldu.<br />

Adnan Şahin<br />

Yaklaşık 45 üyenin katıldığı toplantıda<br />

cemiyet birim başkanları birimleri hakkında<br />

bilgilendirmede bulundular. Eğitim Başkanı<br />

ve şuan Başkan Vekili Ali Çetin, çocuklara<br />

verilen eğitimin hız kesmeden devam ettiğini<br />

söylerken bazı çalışmalar ve toplantılar<br />

yüzünden eğitime verilen arayı en aza indirmeye<br />

çalıştıklarını belirtti. Sosyal Hizmetler<br />

Başkanı Eyüp Çetin biten bir hac sezonu<br />

sonrası, ara vermeden yeni sezon çalışmalarının<br />

başladığını duyurdu. Hasene derneği<br />

yardım çalışmaları çerçevesinde yapılan su<br />

kuyusu, yetim projesi ve katarak projeleri ile<br />

alakalı detaylı bilgiler verdi.<br />

Gençlik Başkanı Fatih Şahin birimiyle ilgili<br />

bilgi verirken, sözlerine Peyami Safa’dan<br />

alıntıladığı cümlelerle başladı. Şahin şöyle<br />

konuştu: “Gençlik bir toplumun umut ışığıdır.<br />

İstismar edilirse söner, doğru yönlendirilmezse<br />

hayatı yaşanmaz hale getirir. Gençlik bir<br />

toplum için en büyük güçtür. Her toplumun<br />

ömrünü sürdürebilmesi, yarınlarda kendi varlıklarının<br />

mücadelesini verebilmesi ve idealinde<br />

kurmuş olduğu bir dünyayı gerçekleştirebilmesi<br />

için bazı dinamiklere ihtiyaç hisseder.<br />

Bu ihtiyaçlar temin edilmeden hayat ve gelecek<br />

adına bir düzenlemeye girişilemez. Bu<br />

noktada elzem olan dinamiklerden en önemlisi<br />

şüphesiz ki gençliktir. Gençlik; duygu, hareket,<br />

güçlülük ve gayret açısından bir toplumun<br />

en dinamik unsuru olup, geleceği inşa<br />

edecek en önemli değerdir. Bunun için yanlış<br />

veya doğru, her toplum ve fikir gençliğe hitap<br />

edip bu dinamiği kazanmaya çalışır. Her hayat<br />

görüşü, planlarının en önemli noktasına<br />

gençliği yerleştirmektedir. Çünkü hiçbir toplumun<br />

gençliğe sahip çıkmadan cemiyetini<br />

ayakta tutması düşünülemez.”<br />

Tüm konuşmasında gençliğin önemsenmesi<br />

gerektiğinin altını çizen Fatih Şahin,<br />

gençlere yönelik çalışmaların devam ettiğini<br />

söyledi. Bu sezon gençlere güzel bir ortamda<br />

bir eğitim kampı düzenleyeceklerinin müjdesini<br />

veren Şahin, bu konuda çalışmaların<br />

devam ettiğini belirtti.<br />

Toplantının gündem dışı genç konuşmacıları<br />

olan Oktay Akın ve Enes Çetin, kurban<br />

gönüllüsü olarak gittikleri Nijerya ve Burma<br />

Arakan’da yaptıkları çalışmaları, çektikleri<br />

resimler eşliğinde üyelere anlattılar. Çok ilginç<br />

hikâyelerle Nijerya’dan dönen Akın ve<br />

Çetin Genel Merkezin Nijerya’da yapmayı<br />

planladığı bir yurt projesinin olduğunu da<br />

sözlerine ekledi. Burma Arakan’da çok kısıtlı<br />

Toplantıya cemiyet üyeleri katıldı<br />

imkânlarla yardım çalışmaları yapabildiklerini<br />

belirten Enes Çetin bu ülkede halen durumun<br />

çok vahim olduğunun altını çizdi. Budistler<br />

tarafından çeşitli bahanelerle engellenmeye<br />

çalışılan kurban çalışmalarının güçlükle ve<br />

gizlice yapılabildiğini söyledi.<br />

Federasyon adına toplantıya katılan Eğitim<br />

Başkanı Hüseyin Yanmaz’ın kısa bir değerlendirme<br />

konuşması yaptığı toplantıda,<br />

üyeler de dilek ve temennilerini dile getirdiler.<br />

Hollanda’da koruyucu ailelik<br />

NIF’in de gündeminde<br />

Köln’de hanımlar<br />

bilgide yarıştı<br />

Adnan Şahin<br />

Rotterdam kentinde “Koruyucu aile” konulu<br />

bir panele gözlemci olarak katılmak üzere<br />

Hollanda’da bulunan Yurt Dışı Türkler ve Akraba<br />

Toplulukları Başkanlığı (YTB) çalışanları kısa<br />

adı NIF olan Hollanda İslam Federasyonu’nu<br />

ziyaret ederek yetkililerle görüştüler.<br />

Hollanda’da yaşayan bazı sorunlu ailelerin çocukları<br />

Gençlik Daireleri tarafından mahkeme<br />

yoluyla ellerinden alınarak, çoğu kez Müslüman<br />

olmayan ailelere veriliyor. Buna karşılık<br />

koruyucu aile olma konusunda Müslümanlar<br />

da yeterince duyarlı davranmıyorlar. Bu konuda<br />

düzenlenen seminerler ve panellerden biri<br />

de 7 Kasım’da Rotterdam’da gerçekleştirildi.<br />

YTB’nin de desteklediği paneli izlemek<br />

için Rotterdam’da bulunan kurum çalışanlarından<br />

bir grup panelden sonra 9 Kasım günü,<br />

geniş bir tabanı ve altyapısı olan Hollanda İslam<br />

Federasyonu ile görüşmek üzere Rotterdam’daki<br />

merkez binasını ziyaret ettiler. YTB<br />

görevlileri Başkan Mehmet Yaramış, Eğitim<br />

Başkanı Hüseyin Yanmaz ve Kadınlar Teşkilatı<br />

Başkanı Bedia Karademir ile bir süre görüştü.<br />

Görüşmede hem koruyucu aile ve ailelerin<br />

karşılaştığı sorunlara ilişkin konularda, hem de<br />

çocuklara verilebilecek Türkçe eğitimin daha<br />

da yaygınlaştırılması konusunda neler yapılabileceği<br />

üzerinde fikir alış verişinde bulunuldu.<br />

Mehmet Yaramış, Türkçe dil eğitimi konusuyla<br />

ilgili olarak, kendilerine bağlı olan camilerde<br />

zaten uzun zamandır çok sayıda çocuğa<br />

çeşitli konularda derslerin verilmekte olduğunu<br />

ve bunun yanı sıra Türkçe dersinin de verilebileceğini<br />

belirterek bu konuda bir proje sunabileceklerini<br />

söyledi. Yaramış, Hollanda’da<br />

koruyucu aile konusunun çok önemli bir sorun<br />

olduğunu kaydererek, gerek Türkçe dil eğitimi<br />

konusunda gerekse koruyucu ailelik konusunda<br />

YTB’den gelecek önerilerin ciddi bir şekilde<br />

ele alınıp incelenebileceğini söyledi.<br />

Görüşmede Hollanda’da çocukları bir<br />

şekilde ellerinden alınan sorunlu aileleri tespit<br />

ederek, onların bir araya getirilip dinlenmeleri<br />

konusunda bir çalışmanın yapılması gerektiğine<br />

de değinildi. Aynı zamanda bir koruyucu<br />

aile olan Eğitim Başkanı Hüseyin Yanmaz koruyucu<br />

aile konusunda söylenecek çok şeyin<br />

olduğunu belirterek, “Koruyucu aile olmak<br />

önemli ancak daha da önemlisi ilgili kurumlarca<br />

bu ailelerin ciddiye alınmasıdır” dedi. Yanmaz,<br />

bazı Müslüman koruyucu ailelere, talep<br />

ettikleri halde, bir takım bahanelerle çocuk verilmeyişinin,<br />

olayın bir başka endişe verici boyutunu<br />

ortaya koyduğunu dile getirerek bunun<br />

da ayrıca araştırılması gerektiğine işaret etti.<br />

Zeynep Ceylan<br />

Köln Bölgesi Kadın Teşkilatı, bölgeye bağlı<br />

şubeler arasında bilgi yarışması düzenlendi.<br />

Köln Bölgesi salonunda düzenlenen yarışmada<br />

Köln Kadınlar Teşkilatı Başkanı Yasemin<br />

Bakşiş, Peygamber Efendimizin (s.a.v.)<br />

“İlim bizim ve diğer Peygamberlerin mirasıdır.<br />

Kim de bana mirasçı olursa cennette benimledir.”<br />

hadisini okuyarak, ilmin önemi üzerine<br />

kısa bir konuşma yaptı.<br />

Kasım ayının ilk haftasonunda yapılan<br />

yarışmada yarışmacılar tanıtıldıktan sonra<br />

jüri üyeleri Sema Dönmez ve Fahriye Dündar<br />

hoca hanımlar 120 sorunun içinden seçtikleri<br />

30 soruyu sorarak yarışmanın kuralları anlattılar.<br />

Akabinde başlayan yarışmanın katılanlımcılarının<br />

genelini ev hanımları oluşturdu. Çok<br />

başarılı bir yarışma ortaya koyan 25 yarışmacı<br />

arasında jüri birinci, ikinci ve üçüncü yarışmacıyı<br />

seçmede oldukça zorlandı.<br />

Yarışmanın sonunda birinci Bruhl<br />

Şubesi’nden Fatma Özdemir, ikinci Finnentrop<br />

Şubesi’nden Beşire Karataş, üçüncü<br />

Eitörf Şubesi’nden Gönül Yılmaz oldu. Yarışmada<br />

dereceye girenlere hediyeleri takdim<br />

edildikten sonra Genel Merkez Kadınlar Teşkilatı<br />

Hatibesi Zehra Dizman yarışmacılara ve<br />

gelen konuklara bilgi yüklü bir seminer verdi.<br />

Kapanış Kur’an-ı Kerim’i okunduktan sonra<br />

program sona erdi.<br />

Yarışmaya 25 hanım katıldı


camia | 30 Kasım 2012<br />

Bölgelerimizden<br />

|<br />

15<br />

Ruhr-A Bölgesi<br />

Marl Şubesi 30 yaşında<br />

IGMG Ruhr-A Bölgesi Marl Şubesi güzel bir programla<br />

kuruluşunun 30. yıl dönümünü kutladı.<br />

• Recep Demiray • Civan Başyiğit<br />

• Yussuf Bayate<br />

11 Kasım’da yoğun bir katılımla gerçekleşen<br />

program Kur’an-ı Kerim okunması ile<br />

başladı. Marl Cemiyeti’nin kuruluşundan bugüne<br />

kadarki görüntülerini içeren bir sinevizyon<br />

gösterisi ile devam eden bu anlamlı gün,<br />

Cemiyet Başkanı Ali Özbay’ın yaptığı selamlama<br />

konuşması ile devam etti. Özbay konuşmasında,<br />

tüm misafirlere hoş geldiniz derken,<br />

katılımlarından dolayı çok teşekkür etti.<br />

Programa katılanlar arasında bulunan<br />

Marl’ın sevilen Belediye Başkanı Werner<br />

Arndt da mikrofona davet edildi. Arndt yaptığı<br />

selamlama konuşmasında karşılıklı diyalog,<br />

birlikte çalışma ve dostluk mesajları verdi.<br />

Bazı resmi kurum ve kuruluş temsilcile-<br />

rinin, Marl ve çevresinde faaliyetlerini sürdüren<br />

sivil toplum kuruluş temsilcilerinin, kilise<br />

ve cami yetkililerinin katılımları ile görkemli bir<br />

şekilde gerçekleşen programa; IGMG Genel<br />

Başkanı Kemal Ergün,T.C. Münster Konsolosluğu<br />

Din Ateşesi Suat Altunkuş, IGMG<br />

Ruhr-A Bölge Başkanı Özcan Kuri, Paulus<br />

Kilisesi temsilcisi Roland Wanke, Ruhr-A Bölge<br />

eski Başkanı İsmet Çataklı, RAG Auguste<br />

Viktoria Sendikası Başkanı Norbert Maus, Giresun<br />

Valisi Dursun Ali Şahin katılarak selamlama<br />

konuşmaları yaptılar ve programın hayırlı<br />

olması temennilerini iletirken, daha nice 30. yıl<br />

kutlamaları temennilerinde bulundular.<br />

Cemiyet kız ve erkek öğrencileri koro halinde<br />

sahne alırken, Grup Say okudukları ilahilerle<br />

programa ayrı bir renk kattılar. Çocukların<br />

eğlencesi içi programa katılan palyaço<br />

çocuklara bayram havası yaşattı.<br />

Marl Camii Tanıtma Başkanı Celal Romanoğlu<br />

tarafından başarı ile sunulan programa<br />

IGMG Avrupa Kur’an-ı Kerim Tilavet birincilerinden<br />

Enes Çiçek’in Kur’an ziyafeti ile devam<br />

edildi.<br />

Dop dolu bir programla gerçekleşen 30.<br />

kuruluş yıl dönümü kutlamasında Cemiyet<br />

İmam Hatibi Mehmet Ali Özbay, Marl Uyum<br />

Meclisi Başkanı Nazife Güner, CİAG yetkilisi<br />

Abdulkadir Erdağ mikrofona gelerek birer konuşma<br />

yaparak katılımcıları selamladılar.<br />

Cemiyet öğrencilerinin tiyatro, skeç, ilahi<br />

ve marşları ile yer yer farklı desenler alan<br />

bu anlamlı günün sonunda eski başkanlara,<br />

kurucu üyelere ve 25 yıllık üyelere teşekkür<br />

plaketleri takdim edildi. Değerli hediyelerin<br />

çekilişle talihlilerini bulduğu programda, Türk<br />

ve Alman mutfağının leziz yiyecekleri cemiyet<br />

yararına satışa sunuldu.<br />

Hollandalı yöneticiler bir arada<br />

Kuzey Hollanda Bölgesi, Hollanda’nın Amersfoort şehrinde, Rahman Educatief<br />

Centrum’da, Genişletilmiş Bölge Yönetim Kurulları (GBYK) ve Genişletilmiş<br />

Şube Yönetim Kurulları (GSYK) Toplantısı’nı ve icra etti. Toplantıda<br />

ümmet olma ve kardeşlik konuları üzerine konuşuldu.<br />

Freiburg İdarecileri buluştu<br />

IGMG Freiburg Bölgesi’nin Balingen’de<br />

düzenlediği “İdareciler Eğitim<br />

Kampı”na 71 idareci iştirak etti.<br />

Recep Soysal<br />

Sunuculuğunu Bölge Tanıtım Başkanı<br />

Şükrü Ekici’nin yaptığı programda ilk olarak<br />

Kuzey Hollanda Bölge Başkanı Oktay Dalmaz<br />

kürsüye gelerek, “Bütün müminler kardeştirler.<br />

Ancak ve ancak kardeştirler. Kardeşlerinizin<br />

arasında bir anlaşmazlık olduğu zaman<br />

onu ıslah ediniz. Ancak bunu yaparsanız olur<br />

ki rahmete erişirsiniz. Allah’ın rahmeti sizi bulur”<br />

ayeti kerimesi ile söze başladı. Dalmaz,<br />

tüm katılımcıların geçmiş Kurban Bayramı’nı<br />

kutladığı konuşmasında şunları dile getirdi:<br />

“Cenab-ı Hak bütün kendisine inananları<br />

kardeş ilan etmiştir. Bu kardeşliğin en<br />

mutlu en tatlı en huzurlu günleri, bayram<br />

günleridir. Cenab-ı Allah bayram<br />

günlerini insanlara neşeli olsunlar,<br />

sevinsinler, eğlensinler, meşru<br />

ölçüler içerisinde huzurlu olsunlar,<br />

birbirleriyle tanışsınlar,<br />

kaynaşsınlar, bir araya<br />

gelsinler diye hediye etti.<br />

Efendimiz Aleyhisalatü<br />

vesselam Mekke’den<br />

Medine’ye hicret ettiğinde<br />

yerli halkın bayram<br />

yaptıklarını görünce,<br />

‘Sizin bundan sonra bayramlarınız<br />

bunlar değildir.<br />

Allah bunların yerine size<br />

iki tane bayram hediye etti,<br />

Ramazan Bayramı ve Kurban<br />

Bayramı’ buyurararak<br />

Ümmeti Muhammed’in kendine, kimliğine,<br />

duruşuna has, bayram günlerini hediye etmiştir.<br />

O günden bu güne müminler ramazan<br />

orucunu tuttuktan sonra bayram yaparlar bir<br />

de zilhicce ayında hacıların Arafat dönüşünde<br />

memleketinde olan insanlarla aynı günlerde<br />

zilhiccenin onunda bayram yaparlar.”<br />

Daha sonra kürsüye gelen Kadınlar Gençlik<br />

Teşkilatı Başkanı Tuba Özcan da bayram<br />

içerikli bir konuşma yaparken, Türkiye’de olan<br />

Kadınlar Teşkilatı Başkanı Ayfer Topal’ın da<br />

gönderdiği mesaj okundu. Bütün idarecilerin<br />

katıldığı sezonun en geniş katılımlı toplantısında,<br />

iki adet sunum yapılarak idarecilere eğitim<br />

verildi. İlk sunumu IGMG Teşkilatlanma Başkan<br />

Yardımcısı Mehmet Ateş yaptı. Ateş,<br />

teşkilatımızın önemini ve yaptığı faaliyetleri<br />

anlatarak, tüm çalışmalarda ümmet bilinci<br />

ile hareket edildiğinin altını çizdi.<br />

İkinci sunumu ise Bölge Hatibi ve<br />

Sosyal Hizmetler Başkanı Hüseyin<br />

Bündar yaptı. Bündar konuşmasında;<br />

“Bu teşkilatın Kur’an ve Sünnet<br />

ekseninde kurulduğunu ve yürütüldüğünü<br />

anlattı. Konuşmasının ekseriyetini<br />

teşkilatlanma<br />

yapısının korunmasının<br />

gerekliliğine ayıran Bündar,<br />

katılımcıların sonuna<br />

kadar bu davaya hizmette<br />

olmalarının onlar büyük<br />

kazanç olacağını belirtti.<br />

Toplantı, okunan Kur’an-ı<br />

Kerim ve yapılan ikramın<br />

ardından sona erdi.<br />

Ali Atik<br />

Balingen Gençlik Evi’nde 10-11 Kasım<br />

tarihlerinde yatılı olarak yapılan kampa IGMG<br />

Genel Merkezimizden Mustafa Mullaoğlu, Ramazan<br />

Başlık ve İsa Erdener katıldı.<br />

Cumartesi günü başlayan programda bir<br />

konuşma yapan Bölge Başkanı Ahmet Ölmez,<br />

katılımcılara iştirakten dolayı teşekkür ederek,<br />

tüm idarecilerden var güçleriyle topluma hizmet<br />

etmelerini istedi.<br />

Mustafa Mullaoğlu, dava çalışmalarının<br />

nasıl olması gerektiğini sahabelerden verdiği<br />

örneklerle anlatırken, Ramazan Başlık “İdarecinin<br />

temel esasları” ve İsa Erdener ise “Muhasebenin<br />

görevleri” konulu seminerler verdiler.<br />

Kampta seminerler haricinde Freiburg<br />

Bölgesinden kurban gözlemcisi olarak görevli<br />

gidenler gittikleri ülkelerdeki karşılaştıkları<br />

manzaraları ve anılarını da anlattı. Kamp pazar<br />

günü ev sahibi Balingen Cemiyeti’nin idarecilere<br />

ikramı ile son buldu.<br />

Toplantıya teşkilatlanma başkanları katıldı


16 | Mercek Altında<br />

camia | 30 Kasım 2012<br />

Müslüman kimliğimizi<br />

hâlimizle ve ahvalimizle<br />

ortaya koymalıyız!<br />

İslam Toplumu Millî Görüş İrşad Başkanı Celil Yalınkılıç ile İrşad Başkanlığı<br />

üzerine konuştuk. Yalınkılıç, bu çerçevede İslam anlayışı, azınlık fıkhı ve<br />

Avrupa’da imam yetiştirme gibi konulardaki görüşlerini anlattı.<br />

İlhan Bilgü<br />

- Bir Müslüman olarak, diğer insanlarla<br />

ilişkilerimizin tamamı, aslında “İrşad”<br />

kavramı altında değerlendirilebilir. Müslümanların<br />

azınlık olarak yaşadığı Avrupa’da<br />

İslam Toplumu Millî Görüş İrşad Başkanlığı<br />

dediğimizde, irşad hizmetlerini nasıl<br />

değerlendirmemiz gerekiyor?<br />

- Öncelikle sizlere, camia ekibine teşekkür<br />

ediyorum. Teşkilatımızın dinî bir cemaat<br />

olması hasebiyle toplumdaki tüm insanları<br />

muhatap olarak kabul etmek ve dinî bir hassasiyetle<br />

ilişkilerimizi sürdürmek durumundayız.<br />

Özelde, en azından kendi cemaatimiz<br />

söz konusu olduğunda, azınlık olarak yaşadığımız<br />

bu ülkelerde, kendi inanç değerlerimizi<br />

muhafaza edebilmenin, Müslümanca<br />

var olabilmenin ve kendi genç ve gelecek<br />

nesillerimize kendi kimliğimizi aktarabilmenin<br />

sorumluluğunu üstleniyoruz. Bu bakımdan<br />

irşad deyince bu toplumda “Biz irşadı nasıl<br />

anlamalıyız?” sorusuna da muhatap olmak<br />

durumundayız. Şüphesiz bizim temel örneğimiz<br />

Peygamber Efendimizdir. O’nun (s.a.v.)<br />

hayatına baktığımızda Mekke ve Medine’deki<br />

bütün çalışmaların irşad çalışması olduğunu<br />

görüyoruz. Bizim açımızdan bakıldığında da<br />

Efendimizin, hususiyetle Medine’de farklı din<br />

mensupları ile birlikte,<br />

bir bakıma çoğulcu bir<br />

toplumda birlikte yaşayabilme<br />

noktasında bir<br />

tecrübe ortaya koyduğunu<br />

görüyoruz. Buradaki<br />

en önemli faktör<br />

şudur: Bir insan kendi<br />

dinî değerlerini, yaşam<br />

iddiasını ortaya koyarken,<br />

söz ile değil, fiili ile,<br />

ameli ile bu iddiasını ortaya koyacaktır. Yani,<br />

fiilî olarak davranışları, yaşantısı, hareketleri,<br />

kendi inançları ile örtüşmek zorundadır. Dolayısıyla<br />

biz, irşad deyince inançlarımıza göre<br />

yaşayabilme istidadı kazandırmayı anlıyoruz.<br />

Mensuplarımıza şunu ifade etmek isteriz ki,<br />

bizler Müslümanlar olarak bu topluma söyleyecek<br />

bir sözümüz varsa, bu sözümüzü,<br />

kendi inançlarımızla çelişir bir hayatla değil,<br />

Bir insan kendi dinî değerlerini,<br />

yaşam iddiasını ortaya koyarken,<br />

söz ile değil, fiili ile,<br />

ameli ile bu iddiasını ortaya<br />

koyacaktır.<br />

amelimizle, eylemimizle, ahlakî davranışlarımızla<br />

örtüşen bir Müslüman birey yaşantısına<br />

sahip olarak ortaya koymak durumundayız.<br />

Bir bakıma burada Müslüman kimliğimizi<br />

hâlimizle, ahvalimizle ortaya koymak ve<br />

Müslüman varlığımızı muhafaza edip, örnek<br />

olacak bir kişilikle temsilci olmamız gerekiyor.<br />

Dolayısıyla bizim öncelikle irşad çalışmaları<br />

bağlamında insanlarımıza ifade etmeye çalıştığımız<br />

şey, örnek bir Müslüman birey olmak<br />

ve Müslümanlığımızı Peygamber Efendimizin<br />

örnekliğinden hareketle ortaya koymaktır.<br />

- İrşadın temel ilkesi, ayet-i kerimede<br />

belirtildiği gibi, hikmetle anlatmaktır. İçinde<br />

yaşadığımız toplumlarda bir dini veya o<br />

dinin mensuplarını, inançlarını eleştirirken<br />

sınırların aşıldığı, insanları rencide edildiği<br />

durumlar söz konusu oluyor. Bu anlamda<br />

hikmetle anlatma meselesini teşkilat olarak<br />

nasıl ortaya koyuyorsunuz?<br />

- Hikmet kavramını, bir büyük, “Kişinin,<br />

muktezay-i hâle (ortamın gerektirdiği duruma)<br />

göre davranmasıdır” şeklinde tanımlarken,<br />

bir başkası da, “Gediğinden düşmüş<br />

olan taşı, ama aynı taşı, o gediğe koymaktır”<br />

diye ifade ediyor. O itibarla, hikmet ve bizim<br />

de irşad çalışmalarımızda ortaya koymaya<br />

çalıştığımız usul, insanlara Allah’ın dinini hikmetle<br />

anlatmak, onları kırmadan, onları rencide<br />

etmeden kişisel haklarına saldırmadan,<br />

başkasının dinî değerlerini rencide etmeden<br />

bizim kendi inanç değerlerimizi<br />

o insanlara<br />

aktarmak şeklindedir.<br />

Bunu yaparken, uygun<br />

bir uslü p ve güzel bir<br />

mevize (öğüt olabilecek<br />

her şey) ile anlatmaktır.<br />

Ayet, Allah’ın<br />

dinine en güzel sözle<br />

davet edilmesini istiyor.<br />

Mücadele olacak ise<br />

bile, bu mücadelenin çok güzel bir şekilde<br />

öğütler halinde yapılmasını istiyor. Elbette,<br />

Müslümanlar olarak, bizim kendi temel değerlerimiz<br />

ve bir inanç sistemimiz var, vazgeçilmezlerimiz<br />

var. Ama bu, karşımızdakine<br />

hakaret etmeyi gerektirmez. Bizce doğru bildiklerimizi<br />

insanlara aktarırız. İnsanların inanıp<br />

inanmama noktasındaki yaklaşımları da<br />

kendilerinin bileceği bir iştir. Yani, hem sözün<br />

doğrusunu bilmek ve bulmak, bunu doğru<br />

bir biçimde ifade edebilmek, sonra da bunun<br />

sonuçlarına katlanabilmektir, hikmet.<br />

- Günümüzde Müslümanlar Avrupa’da<br />

yerleşik toplum hâline gelseler de bir azınlık<br />

durumunda yaşıyor. Bu yüzden, İslam<br />

dünyasında “azınlık<br />

fıkhı” diye bir tabir ortaya<br />

çıktı. “Fıkhın bir<br />

kısmını, farklı bir şe-<br />

Konuya azınlık fıkhı açısından<br />

değil, yeni sorunlara yeni<br />

çözümler bulmak şeklinde<br />

yaklaşıyoruz.<br />

kilde yorumlayalım”<br />

diyen görüşler serdediliyor.<br />

Bu anlamda,<br />

azınlık fıkhı diye bir fıkıh<br />

gerekli mi? Siz, bu<br />

gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />

- Azınlık fıkhı tanımlamasından ziyade,<br />

öncelikle fıkhın bir tanımlamasını yapmak<br />

gerekiyor. Kadîm klasik kitaplarımızda fıkıh,<br />

kişinin leh ve aleyhinde olan durumları bilmesi<br />

ve buna göre hareket etmesi şeklinde tarif<br />

ediliyor. İslam’ın belirli sabitelerinin olduğunu<br />

bildiğimize göre, bu sabiteler hakkında değiştirme<br />

anlamında bizim bir yorum yapmamız<br />

söz konusu olamaz. İslam’ın temel esasları,<br />

iman ve ibadet esasları ile ilgili konularda<br />

Kur’an ile, nas ile sabit olan konuları farklı<br />

yorumlamamız mümkün olamaz. Ancak, yaşadığımız<br />

ülkelerin durumları, yani yep yeni<br />

farklı durumların ortaya çıkması ile, İslam fıkhının<br />

esneklik özelliğini dikkate almamız da<br />

gerekiyor. Yeni durumlara, belki yeni ictihadlar,<br />

yeni fetvalar gerektiği gibi, yeni çalışmaları<br />

gerektiren durumlar da söz konusu olabiliyor.<br />

Ama bunu, azınlık fıkhı tabiri ile ifade etmek<br />

doğrusu çok da doğru olmuyor. Bir tarafta<br />

çoğunluk, öbür tarafta da azınlık fıkhı gibi bir<br />

fıkhın olması, meseleyi doğru bir şekilde ortaya<br />

koymaz. Ne var ki, biz Müslümanlar olarak,<br />

yaşadığımız çağın getirmiş olduğu yeni<br />

sorunlara elbette yine İslam’ın kendi temel<br />

esas ve prensiplerinden hareketle yeni çözümler<br />

bulmak durumundayız. Kaldı ki, bizim<br />

Din İstişare Kurulu çalışmalarımız da, temel<br />

sabitelerimizden hareketle, yeni meselelere<br />

yeni cevaplar bulma çabasındandır. Konuya<br />

azınlık fıkhı açısından değil, yeni sorunlara<br />

yeni çözümler bulmak şeklinde yaklaşıyoruz.<br />

Ama hep o değişmez sabitelerimizden hareket<br />

ediyoruz.<br />

- Din İstişare Kurulu’na pek çok sorular<br />

geliyor. Bu sorular içerisinde gıda<br />

maddeleri ve katkı maddeleri ile ilgili sorular<br />

önemli yer tutuyor. İslam dünyasında<br />

yaşayan fıkıhçıların verdiği kararlarla,<br />

sizin kararlarınızda farklılıklar oluyor.<br />

- Meselenin iki boyutu var. Birinci boyutu<br />

fıkhî boyut. İkinci boyut<br />

ise, helal-haram kavramlarının<br />

dejenerasyona<br />

uğrayarak İslamî<br />

kimliğin muhafazasının<br />

zorlaşması boyutudur.<br />

Din İstişare Kurulumuz<br />

gıda maddelerindeki<br />

katkı maddeleri üzerine<br />

pek çok müzakere yaptı, gıda ve kimya uzmanlarını<br />

dinledi. Çünkü fıkıh işin uzmanlarına<br />

büyük önem verir. Daha geçenlerde de jelatin<br />

meselesini görüştük. Mesela jelatin ile ilgili<br />

olarak, aslen haram olan veya İslamî usüllere<br />

göre kesilmemiş olan hayvan kaynaklı jelatinlerin<br />

durumunu derinlemesine tartıştık.<br />

Örnek olarak söylüyorum, katkı maddeleri<br />

bir değişime uğradıktan, tamamen kendi<br />

ana vasfını kaybettikten sonra, buna caiz<br />

diyenler vardır. Ama meselenin ikinci yönünü<br />

de göz önünde bulundurmak zorundayız.<br />

- Bir şey caiz olabildikten sonra meselenin<br />

ikinci yönünü nasıl izah ediyorsunuz?<br />

- Bizim yaşadığımız bu toplumlarda İslamî<br />

kimliğin muhafaza edilmesi, haram kavramının<br />

dejenerasyona uğramak suretiyle ortadan<br />

kalkabilecek bir sonuca götürmemesi gibi bir<br />

durum söz konusu. Biz de Din İstişare Kurulumuzda<br />

“Helal gibi gözükse de, tam olarak<br />

helal diyebilir miyiz?” sorusunu tartıştık. Dünyanın<br />

neresinde yaşarsak yasayalım, nerede<br />

olursak olalım helal-haram kavramlarının hep<br />

canlı, diri tutulması gerekiyor. Üstelik Peygamberimiz<br />

aleyhisselâm, “Haramlar bellidir,<br />

helaller bellidir. Siz bunların arasında yer alan<br />

şüphelilerden kaçınız” buyurmaktadır. Dikkat<br />

ediniz, haram olduğu için kaçınınız demiyor.<br />

Şüpheli olduğu için kaçınınız, diyor. Dolayısıyla<br />

Müslüman olarak, bu sünneti de canlı<br />

tutmak durumundayız. Her şeyi helalleştirecek<br />

gibi bir duruma düşmek de büyük bir<br />

kimlik bunalımına götürebilir. Bunun içindir ki,<br />

helal-haram hassasiyetinin ortadan kalkması<br />

gibi bir endişeyi de göz önünde bulundurmak<br />

durumundayız.


camia | 30 Kasım 2012<br />

İrşad Başkanlığı<br />

Mercek Altında<br />

|<br />

17<br />

Her şeyi helalleştirecek gibi bir duruma düşmek de büyük<br />

bir kimlik bunalımına götürebilir. Bunun içindir ki, helalharam<br />

hassasiyetinin ortadan kalkması gibi bir endişeyi<br />

de göz önünde bulundurmak durumundayız.<br />

- Aynı şekilde namaz vakitleri meselesi<br />

de var. İslam dünyasından bir fetva<br />

alındığında, yaz ve kış aylarında vakitlerin<br />

sürekli olarak tesbit edilebildiği yerlerde<br />

yaşayan alimlerin bir kısmı, “Vakit girmiyorsa<br />

namaz kılınmaz” diyor. Ya da insan<br />

takâtını aşan vakitler ortaya çıkıyor. Ama<br />

bizim cemaatinizin önemli bir bölümü,<br />

fıkıh kitaplarında tarif edilen vakitlerin<br />

oluşmadığı yerlerde yaşıyor. Bu konuda<br />

da farklı görüşleriniz ortaya çıkıyor.<br />

- Her şeyden önce 5 vakit namazın,<br />

vakitleriyle birlikte farz olduğunu biliyoruz.<br />

Kur’an’da her bir vakitle ilgili müstakil ayetler<br />

var, aslolan namazın vaktinde eda edilmesidir.<br />

Ancak, özellikle kuzey kesimlerde vakitlerin<br />

girmediği, çıkmadığı yerler var. Buralarda<br />

namazların nasıl kılınacağı ile ilgili çeşitli görüşler<br />

var. Biz, aslolan namazın günde 5 defa<br />

mutlaka eda edilmesi görüşünü benimsiyoruz.<br />

Alimlerin bir kısmı, bu yerlerde, en yakın<br />

yere göre veya Mekke’nin Ummu’l Kura<br />

(Şehirlerin anası) olması itibariyle oradaki vakitlere<br />

göre kılınması gerektiğini söylüyor. Biz,<br />

buralarda vakitler oluşmadı diye namazları<br />

düşürme gibi bir hak görmüyoruz. Namazlar<br />

mutlaka günde 5 defa kılınarak eda edilmelidir.<br />

Bunun için de, bu yerlerdeki Müslümanların<br />

vakitlerden kaynaklanan sorunlarının da<br />

farkında olarak namaz vakitlerini tesbit ediyoruz.<br />

- İrşad Başkanlığı deyince bazı kesimlerde<br />

sadece imamların görevlendirilmesi<br />

ve imamları organize eden bir birim gibi<br />

bir anlayış var. Bu birimin başkanı olarak<br />

İrşad Başkanlığı’nı nasıl tanımlıyorsunuz?<br />

- Ben de imamlıktan gelen bir kişiyim.<br />

Bu konudaki eksik algıyı da iyi biliyorum. Biz,<br />

dinî bir cemaat, teşkilat olduğumuza göre,<br />

imamların tayin, tesbit ve organizesi sadece<br />

teknik bir boyut olarak kalıyor. İrşad Başkanlığı<br />

deyince, cemaatimizin İslam algısı, Avrupa<br />

bağlamında hem kuruluş hem de fert bazında<br />

İslam’ın nasıl temsil edileceği, insanlarımızın<br />

dinî, ahlaki, itikadî alanlardaki eksikliklerin giderilmesi,<br />

yeni nesillerimizin İslamî bir kimlikle yetişmeleri,<br />

yeni imamların yetiştirilmesi gibi daha<br />

pek çok alanda görevimiz var. Kur’an’ı anlama,<br />

Kur’an okuma, Kur’an tilavet yarışmaları,<br />

Kur’an’ın toplumla buluşturulması, insanların<br />

İslam’a yakınlaştırılması ve buna giden bütün<br />

vesilelerin, vasıtaların inşa edilmesi, bu vasıtaların<br />

bulunması gibi konular bizim aslî iştigal<br />

alanlarımızdır. Dolayısıyla, dinî hayatın tamamı<br />

bizim çalışma ve görev alanımızdadır. Erkekkız<br />

genç nesillerimizin, kadınlarımızın dinîn gerektirdiği<br />

bir şekilde yetiştirilmesi gibi konular<br />

da bu bağlamda değerlendirilmelidir.<br />

İmamlarımız, camilerin mihrâplarında ve<br />

kürsülerinde, hayatımızın merkezinde olan camilerimizde<br />

hep önde olduğu ve bu görevlerin<br />

icrasında bulundukları için böyle bir algı da<br />

olabilir.<br />

- İmamlar meselesi açılmışken, artık<br />

Avrupa ülkelerinde İslam din derslerini<br />

verecek, imam olarak görev yapacak kişilerin<br />

yetiştirileceği akademik kurumların<br />

açıldığı bir aşmaya gelindi. Siz de mevcut<br />

imamların eğitimlerini geliştirecek<br />

tekâmül programları yapıyorsunuz. İmam<br />

yetiştirme projeleriniz var. Ayrıca imamların,<br />

her hangi bir yerde yetiştirilmeleri<br />

veya eğitimlerini belirli dillerde almaları<br />

gibi tartışmalar var. Siz bu konuda nasıl<br />

bir usul benimsiyorsunuz?<br />

- Biz bu konunun bir ülkeye veya bölgeye<br />

bağlanması gibi bir yaklaşımı doğru<br />

bulmuyoruz. İmamın nerede değil de nasıl<br />

yetiştirildiği meselesini daha önemli buluyor<br />

ve bunu önceliyoruz. Yani, “İmamlarımız,<br />

bizim cemaatimizin ihtiyaçlarına cevap verebilecek<br />

bir donanımda mı yetişiyor?” sorusuna<br />

cevap arıyoruz. Elbette ki, imamlarımız<br />

bulunduğu yerin toplumsal, siyasal, kültürel<br />

değerlerini, önceliklerini çok iyi bilecekler.<br />

Bu ortamda cemaatini yetiştireceğine göre,<br />

bu donanımı nerede ve hangi dille alırsa alsın<br />

problem olmaz. Ama, Arapça dili, İslamî<br />

bilgilerin ana kaynağı ve Kur’an da Arapça<br />

olduğuna göre nerede olursa olsun mutlaka<br />

Arapça’yı bilmelerini önemsiyoruz. Temel<br />

sabitelerimiz konusunda birikimli imamlar<br />

olarak yetiştikten sonra, Mısır olsun, Türkiye<br />

olsun, Almanya veya Fransa’da yetişmiş<br />

olsun fark etmez. İslam’ı temsil konusunda<br />

insanlarımızın, çocuklarımızın eğitimi konusunda<br />

tam bir donanımı yoksa eksiklik olur.<br />

Hadis, fıkıh, tefsir gibi alanlarda asgarî donanımı<br />

olmadığı müddetçe, imamın yetiştiği<br />

yerin bir anlamı olmayacaktır.<br />

İrşad Başkanlığı<br />

İslam Toplumu Millî Görüş bir dinî bir cemaat<br />

olarak, İslam’ı bütün hayatı kapsayan<br />

ve hayatın her alanında insana ve topluma<br />

yön vermeyi amaçlayan bir din olarak görür.<br />

İrşad Başkanlığı bu anlayışı kapsayan her<br />

alanda faaliyet gösteririr. Cemaate ve içinde<br />

yaşadığımız toplumlara İslam’ı izah ederek,<br />

Müslüman olmanın beraberinde getirdiği sorumluluğu<br />

hatırlatır ve dinin pratiğe dökülmesinin<br />

yollarını gösterir.<br />

Bir taraftan modern hayatın getirdiği<br />

şartlar, diğer taraftan ise Müslümanların<br />

bu şartlara uygun hareket edememe zaaflarından<br />

dolayı Müslümanlar arasında da<br />

“dünyevîleşme” gibi bir olgu ile karşı karşıyayız.<br />

Dünyevîleşmenin getirdiği problemlerin<br />

çözümü de önemlidir. Bunun için, İslamî<br />

inancın güçlenmesi, itikadın bilinçle buluşması,<br />

manevî ihtiyaçların karşılanması ve nefsin<br />

terbiye edilmesi gerekmektedir. İman, itikad,<br />

ibadet ve nefsin terbiye edilmesi şuuru irşad<br />

hizmetleri ile mümkün olabilmektedir. IGMG<br />

İrşad Birimi bu alanda, Müslümanlara, dinî<br />

rehberlik eder ve hayatın her alanında dinin<br />

yönlendiriciliğine vurgu yaptığı gibi Müslümanların<br />

günlük yaşamlarında inançlarına<br />

göre yaşamını kolaylaştırma, bir başka deyişle<br />

“günlük yaşam fıkhını” geliştirme çabasındadır.<br />

Din İstişare Kurulu’nun görevleri özellikle<br />

bu alandadır.<br />

Öte yandan Müslümanların dinî ve kültürel<br />

çoğulcu toplumlarda yaşam tecrübeleri ta ilk<br />

dönemlerden beri mevcuttur. Ancak bu tecrübe,<br />

kollektif zihinde aktüel değildir. Böyle<br />

bir aktüelleştirme/güncelleştirme temel İslamî<br />

kaynaklardan ve temel İslamî ilkelerden hareketle<br />

gerçekleştirildiğinde kabul görecektir.<br />

Bu bağlamda, İrşad görevlilerinin Avrupa toplumlarını,<br />

tarihî, toplumsal ve siyasal süreçlerini<br />

kavrayabilmeleri ve Müslüman toplumu<br />

yönlendirmeleri önem arzetmektedir. İmamlar<br />

için düzenlenen “Tekamül Kursları” veya yeni<br />

“İmam yetiştirme projeleri” bu ihtiyaçların da<br />

giderilmesine matuf bir programdır.<br />

Müslümanların bu ülkelerde kalıcılığının<br />

göstergelerinden birisi de çocuklarının ve yeni<br />

nesillerinin buralarda doğup, eğitimlerini buralarda<br />

tamamlayarak hayata atılmalarıdır. Bu<br />

bağlamda İslam inancının, İslam kültürünün<br />

gelecek Müslüman nesillere aktarılması zarurettir.<br />

Bizzat camilerde ya da cami dışında<br />

İslam din dersleri, İslamî dinî eğitim ve irşad<br />

programları doğrudan İrşad Başkanlığımız<br />

bünyesinde icra edilmektedir.<br />

İrşad Başkanlığı toplantı yaparken<br />

Camiler ve İslamî Eğitim<br />

Cami, Müslümanlar için hayatın merkezidir.<br />

Namazlar gibi ibadetlerin yerine getirilme<br />

mekanı olmasından öte dinî eğitim ve öğretimin<br />

de merkezi durumundadır. Cuma ve bayram<br />

namazı gibi namazların yanında, ayrıca<br />

toplumsal meselelerin dinî olarak değerlendirildiği<br />

vaaz ve hutbeler çoğunlukla camide olur.<br />

Dolayısıyla İslamileşme, Müslüman olma şuuru<br />

camilerle diri tutulur. Kur’an-ı Kerim’in öğrenilmesi,<br />

ezberlenmesi, toplumun Kur’an ile yakınlaşması<br />

ilk adımda camiden başlar.<br />

Din İstişare Kurulu<br />

Müslümanların günlük yaşamlarında karşılaştıkları<br />

meselelerin fıkhî açıdan cevaplandırılması<br />

Din İstişare Kurulu’nun (DİK) görevidir.<br />

Müslümanların Avrupa’daki tecrübeleri nisbeten<br />

yeni bir tecrübedir. Bunun için ortaya çıkan<br />

konuların, problemlerin değerlendirilmesi için<br />

yeni bir metodoloji geliştirilmekte, dinî ilimlerde<br />

uzman kişilerin yanı sıra sosyal bilimcilerin,<br />

zaman zaman da diğer ilimlerde uzmanların<br />

görüşlerine baş vurulmaktadır. Beklenildiği gibi<br />

bugüne kadar en fazla helal gıda, evlenmeboşanma,<br />

kredili alış-veriş konularında sorular<br />

sorulmuş durumdadır. DİK günlük soruların<br />

yanında, karşılaşılan ya da karşılaşılması muhtemel<br />

konularda da araştırmalar yapmaktadır.<br />

Kur’an Yarışması/Mâide-i Kur’an<br />

Kur’an, İslam’ın temel kaynağıdır. Namaz<br />

gibi kimi ibadetler, ancak Kur’an’dan ayetlerin<br />

okunması ile gerçekleşebilmektedir. Bu açıdan<br />

Kur’an öğrenimininin yanı sıra, Kur’an öğrenimini<br />

teşvik etmek için Avrupa Kur’an-ı Kerim<br />

Tilavet Yarışması yapılmaktadır. Bu sene<br />

Kur’an-ı Kerim Tilavet Yarışması’nın 25.cisi<br />

düzenlenmektedir. Cemaatin geniş çaplı olarak<br />

katılımının gerçekleştiği ve Kur’an’ın kendine<br />

has okuyuşunun yapıldığı Mâide-i Kur’an<br />

(Kur’an Sofrası) programları da bu amaca yöneliktir.<br />

Hizmet Alanları<br />

İmamlar<br />

İmamlar, namaz kıldırma görevlerinin yanı<br />

sıra irşad hizmetlerinin tamamında aktif görev<br />

yapmaktadırlar. Dolayısıyla gerekli vasıflara<br />

haiz imamların tesbit edilmesi, ilgili cami ve<br />

cemiyetlerle buluşturulması, duruma göre<br />

görevlendirilmesi, yer değişimleri ve özlük<br />

haklarının korunması gibi çalışmalar da gerekli<br />

olmaktadır.<br />

Tekamül Kursları<br />

İmamların, gerek kendi bilgi ve tecrübelerinin<br />

geliştirilmesi gerekse, Avrupa ülkelerindeki<br />

tarihî, dinî, toplumsal, kültürel ve siyasal<br />

değişiklik ve farklılıkların güncel bir şekilde<br />

takip edilebilmesi ve böylece kültürel altyapısı<br />

da farklılaşan Müslümanların ihtiyaçlarına<br />

cevap verebilmeleri için her zaman bilgilerini<br />

taze tutmaları gerekmektedir. Bununla birlikte,<br />

Tekamül Kursları’nda, farklı ortamlarda görev<br />

yapan imamların karşılıklı olarak birbirlerine<br />

tecrübe aktarmaları da mümkün olmaktadır.<br />

Mevcut imamların çoğunluğu, Avrupa’da<br />

görev yapmak amacıyla eğitim görmedikleri<br />

için cemaatin dinî ihtiyaçlarının görülmesinde<br />

problemler yaşanmaktadır. Bunun içın İrşad<br />

Başkanlığı İlahiyatçı Yetiştirme Projesi başlatmış<br />

durumdadır. Bu projelere katılanlar daha<br />

sonra, imam/hatip, din dersi öğretmeni, irşad<br />

görevlisi olarak çalışabilecek ya da bu alanda<br />

akademik çalışmalar yapacaklardır.<br />

İmamlar Tekamül Kursu


18 | Gençlik camia | 30 Kasım 2012<br />

Hannover’de genç<br />

idareciler için seminer<br />

17-18 Kasım’da Gençlik Eğitim Başkanlığı tarafından organize edilen<br />

Gençlik İdareci Eğitim Semineri’ne 60 genç katıldı.<br />

Bilal Erden<br />

IGMG Hannover Bölgesi Gençlik Teşkilatı<br />

Bölge ve Şube idarecilerinin ve Yıldız<br />

Kursları ile beraber yapılması münasebeti ile<br />

de Yıldız Gençlerinin katıldığı, Gençlik İdareci<br />

Eğitim Seminerlerinin (GİES) bu sezonki ilk<br />

buluşması gerçekleşti. Hannover’de toplam<br />

üçüncü kez düzenlenen GİES’e bu kez 60<br />

genç katıldı.<br />

Seminere hatip olarak IGMG Ruhr-A Bölge<br />

Hatibi Cevat Karabacak, IGMG Hannover<br />

Bölge İrşad Başkan Yardımcısı Mustafa Yavuz<br />

ve IGMG Hannover Bölge İrşad Başkanı<br />

Abdulhalim Öner katıldılar.<br />

“En büyük ibadetlerden birisi olan insan<br />

yetiştirmek bizim görevimizdir” sözleri<br />

ile açılış konuşmasını yapan Bölge Gençlik<br />

Başkanı Hasan Ali Durhan’dan sonra misafir<br />

hatip Cevat Karabacak “Ergenlik Dönemi”<br />

başlığı altında ilk iki seminerini verdi. Üçüncü<br />

seminerini evlilik hakkında sunan Cevat Karabacak<br />

bu konuda dikkat edilmesi gereken<br />

hususlara vurgu yaparak ve misaller vererek<br />

gençlerin ufkunu açtı.<br />

İlk günün son dersi “Kerbelâ ve Hz. Hüseyin”<br />

diğer bir hatip Mustafa Yavuz tarafından<br />

ele alındı. “Yeryüzünde sizin zekâtlarınızla,<br />

sizin fitrelerinizle, kurbanlarınızla kimsenin<br />

tanımadığı, kimsenin bilmediği üç beş kişinin<br />

aracılığı ile dünyanın her tarafına yardım<br />

yapan, Hz. Hüseyin gibi yapan, siz Hüseyinler<br />

varsınız” şeklinde gençleri motive eden<br />

Yavuz’un seminerinin ardından sosyal aktivite<br />

bölümüne geçildi. Bu bölümde gençlerin<br />

hem dinlenmeleri hem de eğlenmeleri amaçlanarak<br />

ilahiler söylendi, oyunlar oynandı ve<br />

aktivitenin zirvesini oluşturan küçük bir güreş<br />

turnuvası düzenlendi.<br />

Böylelikle birinci günü bitiren gençler<br />

ikinci güne sabah namazı ardından kahvaltı<br />

ile başladılar. Akabinde Abdulhalim Öner<br />

hafta içi hicri yılbaşı olması vesilesi ile “Hicret”<br />

konulu seminerini verdi. Öner, hicretin<br />

geçmişte kalmış bir olay olmadığını ve bugünümüzde<br />

de muhacir olma imkanı olduğunu<br />

ifade etti. Son seminerci Abdulhalim Öner’in<br />

iki saatlik dersinden sonra GİES’in ikinci<br />

gününü de geride bırakan gençler evlerine<br />

döndüler.<br />

Viyana Üniversitelileri<br />

buluştu<br />

Viyana İslam Federasyonu Üniversiteliler<br />

Teşkilatı ISV (Interkulturelle Studenten<br />

Vereinigung), Viyana Üniversitesi<br />

NIG Sosyal Birimler Fakültesi’nde Üyeler<br />

Toplantısı’nı gerçekleştirdi. Katılımın yüksek<br />

olduğu toplantıya pek çok akademisyenin<br />

yanısıra, JUWA Gençlik Teşkilatı<br />

Başkanı Süleyman Boynukara, Kadınlar<br />

Teşkilatı Başkanı Dilek Korkut ve ISV’nın<br />

eski başkanları da katıldı. Açılış Kur’an-ı<br />

Kerim’inin okunması ve ISV Başkanı Fatih<br />

Vural’ın selamlama konuşmalarının ardından,<br />

sırasıyla ISV Teşkilatlanma, Eğitim ve<br />

Tanıtım Birimleri’nin, akabinde ise Viyana<br />

Üniversitesi, Teknik Üniversitesi, Ekonomi<br />

Üniversitesi Şubeleri’nin sunumları yer aldı.<br />

Bu sunumlarda birim ve şubeler yaptıkları<br />

çalışmalar hakkında bilgi vermekle birlikte,<br />

hedeflerini de üyelerle paylaşmış oldular.<br />

Yapılan sunumların ardından, ISV Eğitim<br />

Birimi’nin iki ayrı yaş gurubunda organize<br />

ettiği makale yarışmasının ödülleri<br />

takdim edildi. Makale yarışmasında 16-<br />

19 yaş gurubunda “Bir yol gösterici olarak<br />

Kur’an”, 20 yaş ve üzerinde ise “Kur’an ve<br />

kimlik” konularında düzenlenmişti. Ödül<br />

takdiminden sonra toplantının önemine<br />

binaen, “Üniversiteli Millî Görüşçü gençlik<br />

nasıl olmalı?” konusunda Mag. Dr. Mustafa<br />

Yıldız, ISV üyelerine hitap etti. ISV Teşkilatlanma<br />

Birimi’nin organize ettiği Üyeler<br />

Toplantısı, farklı içeriği ile dikkat çekerken,<br />

katılımcılardan tarafından beğeni topladı.


camia | 30 Kasım 2012 Gençlik |<br />

19<br />

Gençlerden örnek proje:<br />

Bosna’da eğitime destek<br />

Hollanda İslam Federasyonu (NIF) Kadınlar Gençlik Teşkilatı,<br />

Bosna-Hersek’te bir okulu tamir etti.<br />

• Esra Yılmazer • Özlem Köklü<br />

Doboj Belediyesi’ne bağlı Klokotnica<br />

köyündeki ilkokulun tamiratında NIF Kadınlar<br />

Gençlik Teşkilatı’nın 40 gönüllüsü hazır<br />

bulundu. Bu 40 gönüllü, sınıfları boyadı, duvarları<br />

resim ve diğer motiflerle donattı. NIF<br />

Kadınlar Gençlik Teşkilatı’nın gönüllüleri arasında<br />

Başkan Özlem Köklü de yer aldı. Özlem<br />

Köklü okulun tamir edilmesi ilgili ziyaretlerini<br />

şöyle anlatıyor:<br />

“Otobüsümüz, Rotterdam şehrinden Tilburg<br />

şehrine doğru yola çıkıyor. Oradan da<br />

sonraki durağımız Bosna Hersek’e hareket<br />

ediyoruz. Hedefimiz Bosna Hersek’in Klokotnica<br />

köyünde bir ilkokulun tadilatını yapmak.<br />

40 gönüllü bismillah deyip yola düşüyoruz.<br />

Heyecanlı ve yorucu bir 23 saatlik yolculuğun<br />

sonunda Bosna Hersek gümrüğüne ulaşıyoruz.<br />

Şaşkınlık ve merak içerisinde Bosna<br />

sınırlarına giriyoruz. Her bir köşesinde<br />

Osmanlı’dan izler taşıyan, doğal güzellikleri,<br />

caddeleri, sokakları, camileriyle İstanbul’u<br />

anımsatan bu güzel memleket, hem güzellikleriyle<br />

hem de savaşın halen silinmeyen izleriyle<br />

kalbimize dokunuyor. 40 kişilik grubumuz<br />

ile Balkanlar’daki <strong>kardeşler</strong>imizin diyarı<br />

Bosna Hersek’teyiz artık. İlk uğrak yerimiz namazlarımızı<br />

kılmak için bir cami oluyor. Daha<br />

sonra tekrar otelimizin bulunduğu Gračanica<br />

şehrine doğru yol alıyoruz. Orada bizi, bize<br />

bir hafta boyunca eşlik edecek olan Edina<br />

Suljkanovic karşılıyor. Edina Suljkanovic,<br />

Uluslararası Dayanışma Formu “Emmaus”un<br />

koordinatörlüğünü yapıyor. Otelimizin hemen<br />

50 metre yakınında bulunan camide her gün<br />

sabah namazlarımızı kılıyoruz. Caminin imamı<br />

ve cemaati çok sıcak bir şekilde karşılıyor<br />

bizleri. Teyzeler namazdan sonra caminin<br />

hemen yanında bulunan medresede meşhur<br />

Boşnak kahvesi içmek üzere davet ediyorlar.<br />

İlk günden itibaren Gračanica halkı tarafından<br />

sevildiğimizi hissediyoruz.<br />

Okulun tadilatına başlamadan önce<br />

Başkent Saraybosna’ya bir ziyaret yapıyoruz.<br />

Savaş esnasında Boşnaklara büyük<br />

imkanlar sağlayan Igman dağlarının eteğindeki<br />

tüneli, Cumhurbaşkanı merhum Alija<br />

İzzetbegovic’in kabrini ziyaret ediyor, Gazi<br />

Hüsrev Beg Camii’nde namaz kılıyoruz.<br />

Doboj Belediyesi’ne bağlı Klokotnica köyünde,<br />

bizim okulumuz diyebileceğimiz okula<br />

yaklaştığımızda gördüğümüz ilk manzara<br />

unutulmaz bir manzara oluyor: Minik minik<br />

heyecanlı bakışlar, sabırsızlıkla bizleri bekliyor.<br />

Öğretmenler ve müdür bizleri samimi<br />

bir şekilde karşılıyor ve hemen<br />

işe koyuluyoruz. Bir görev dağılımı<br />

ile, gruplara ayrılıyoruz. Bir grup boya<br />

alışverişi yaparken, bir kısmımız da<br />

çocuklarla oynuyor. Diğer bir kısmımız<br />

ise, sınıfları boşaltmaya başlıyoruz.<br />

Müdürün ve öğretmenlerin gözlerindeki<br />

tedirginlik görmemezlikten<br />

gelinecek gibi değil. Çünkü acemiliğimizden<br />

her şey anlaşılıyordu. Üstelik<br />

hiç birimiz daha önce eline fırça<br />

alıp badana bile yapmamıştı. Ama, yine de,<br />

boyalar gelince ‘Bismillah’ deyip işe koyuluyoruz.<br />

İlk önce gruplara ayrılıp, sınıfların temalarını<br />

seçiyor ve duvarlara yansıtacağımız<br />

görüntülerin tam olarak yerlerini belirliyoruz.<br />

Hayatında eline fırça almamış kızlar ișe koyulurken,<br />

bir yandan da minik öğrenciler ‘Türk<br />

ablaları’ eşliğinde oyunlar oynuyor. En büyük<br />

problemimiz dil diye düşünürdük. Ama yanılmışız.<br />

El-kol hareketlerimiz ve yüzümüzdeki<br />

gülümsemeler tercümanımız<br />

olmuş,<br />

aradığımız kardeşlik<br />

dilini böylece bulmuştuk.<br />

Saatler<br />

17.30’u gösterdiğinde<br />

duvarların temel<br />

boyaları atılmış<br />

bir şekilde yorgun<br />

argın otobüsümüze<br />

binip, vakıfta yemeklerimizi<br />

yiyor, otele doğru yol alıyoruz.<br />

Görevli kızlarımız bir sonraki günün programını<br />

yaparken, bizler dinlenmeye çekiliyoruz.<br />

Yapmamız gereken daha çok işimiz var.<br />

Ertesi gün, yağan yağmur az da olsa endişelendiriyor<br />

bizi. Zira, çocukları oynatabileceğimiz<br />

yer sadece okulun bahçesiydi. Şimdi<br />

yağmur yağıyordu ve yağmurda çocukları<br />

oynatmamız mümkün olmayacaktı. Biz, okulumuza<br />

geldiğimizde köylülerin buna da bir<br />

çözüm bulduğunu görüyoruz. Okulumuzdan<br />

100 metre uzaklıkta bir yerde çocukları oynatacak<br />

bir salon sunuluyor bize. Çocuklar<br />

bir kızımızdan diș sağlığı hakkında bilgi alırken,<br />

sınıflarda da yavaş yavaş ince çizimlere<br />

geçiliyor. Acaba yetişecek mi kaygısı hepimizi<br />

meşgul ediyor. Gün içerisinde bir çok<br />

ziyaretçimiz oluyor. Köylüler ve çocukların<br />

velileri her gün bizleri ziyaret ediyor. Bugün<br />

bizim için önemli bir ziyaretçimiz daha vardı.<br />

Doboj Belediye Başkanı bizi ziyarete geliyor,<br />

çalışmalarımızdan dolayı teşekkürlerini sunuyor.<br />

Bu günün sonunda heyecanımız ve morallerimiz<br />

en üst seviyede,<br />

okulumuzun kapısını kapatıyoruz.<br />

Evet, yarın son gün<br />

ve bizim daha kat etmemiz<br />

gereken uzun bir yol var.<br />

Sabah okula gelir gelmez,<br />

hemen işe koyuluyoruz.<br />

Bugün her şeyin bitmesi<br />

gerekiyor. Canla başla<br />

herkes elinden geleni yapıyor.<br />

Çizimler bitiyor ve boyanıyor.<br />

Büyük bir temizlikten<br />

sonra sınıflarımız sevinç<br />

içinde süsleniyor, balonlar<br />

bayraklar asılıyor. Masalar,<br />

sandalyeler yerlerine koyu-<br />

En büyük problemimiz dil diye<br />

düşünürdük. Ama yanılmışız. Elkol<br />

hareketlerimiz ve yüzümüzdeki<br />

gülümsemeler tercümanımız<br />

olmuş, aradığımız kardeşlik<br />

dilini böylece bulmuştuk.<br />

luyor. Masaların üzerlerine sponsorlarımızın<br />

ve yakınlarımızın hazırladıkları kalem kutuları,<br />

defterler ve şekerler yerleştiriliyor. Sınıfların<br />

kapısından girip bakıldığında görünen sonuç<br />

içimize huzur veriyor. Biz başardığımıza<br />

emindik. Ama, asıl önemli olan çocuklar bu<br />

yeni okullarını nasıl bulacaktı. Yorgun, ama<br />

bir o kadar da mutlu bir şekilde okuldan ayrılıp<br />

otelde son akşam bütün ekibimizle bir değerlendirme<br />

toplantısı yapıyoruz. Görevimizi<br />

yapmanın manevî<br />

huzuru ile dinlenmeye<br />

çekiliyoruz.<br />

Yarınki büyük günü;<br />

okulun açılışını heyecanla<br />

bekliyoruz.<br />

Sabah erkenden<br />

odalarımızı boşaltıyoruz.<br />

Önce savaşta<br />

büyük bir psikolojik<br />

yıkıma uğrayan<br />

mağdurların rehabilitasyonunun yapıldığı rehabilitasyon<br />

merkezine uğrayacağiz. Burada<br />

savaştan sonra yalnız kalan yaşlılar, yetimler,<br />

kadınlar ve aklını kaybeden insanlar kalıyordu.<br />

Gördüğümüz manzara bizi çok etkiliyor.<br />

Her insanın kendine ait bir hikâyesi vardı.<br />

Geçmişte çoğu acı şeyler yaşamış olmalarına<br />

rağmen hâlâ hayata tutunabiliyorlardı. Birçoğu<br />

kendilerine sunulan el beceri kurslarından<br />

faydalanıyordu. Küçük bir kısmı devlet tarafından<br />

madden desteklenen bu merkez, asıl<br />

gönüllü insanların yaptığı bağışlarla ayakta<br />

duruyordu. Gözyaşları içerisinde merkezimizden<br />

ayrılıp merkez okula kalan kalem kutularını,<br />

okul malzemelerimizi ve şekerlerimizi dağıttıktan<br />

sonra bütün gün beklediğimiz yere<br />

doğru gidiyoruz.<br />

Ve okula yaklaştığımızda gördüğümüz<br />

manzara, hepimizin gözyaşlarının sel olup<br />

akmasına sebep oluyor. Geldiğimizden beri<br />

göremediğimiz köylüler, bugün sanki diğer<br />

günlerin acısını çıkarır gibi hepsi bir araya<br />

gelmiş çocuklar ve öğretmenlerin Turkska<br />

(Türkler) bağrışmaları ve alkışları arasında<br />

bizleri karşılıyor. Onların ‘Turkska!’ haykırışlarına<br />

bizler de ‘Bosna!’ diye haykırarak<br />

karşılık veriyoruz. Otobüsten indiğimizde<br />

köylülerin bizleri bağrına basması, bizlere sarılmaları<br />

gönlümüzü okşuyor. Yöresel müzikler<br />

ve sevinç gözyaşları arasında heyecanla<br />

dolaşıyoruz. Kendimizi sıradan hissederken<br />

bu insanlar bize kahraman gibi davranıyor.<br />

Hiç tanımadığımız bu insanlarla hemen sarmaş<br />

dolaş olmamız Müslümanlar arasındaki<br />

kardeşlik bağının, dil, ırk gözetmeksizin ne<br />

kadar önemli olduğunu gösteriyor. Biz sevincimizin<br />

en üst seviyesine ulaştık derken asıl<br />

sürpriz bizi okulun arka bahçesinde bekliyor.<br />

Orkestra eşliğinde İstiklal Marşımız gözyaşlarımız<br />

arasında okundu, Boşnak Marşı’ndan<br />

sonra ilahiler, Türk/Boşnak folklor oyunları<br />

ortamı bayram yerine çeviriyor. Daha sonra<br />

okulumuzun müdürü bütün şehitlerin ruhuna<br />

fatiha ile sözlerine başlıyor. Teşekkür konuşmasından<br />

sonra bize sandık içindeki Bosna<br />

bayrağı ve çok eskilere ait olan bir Kur’an-ı<br />

Kerim hediye ediyor. Teşekkür belgeleri de<br />

alındıktan sonra proje sahibi Hollanda İslam<br />

Federasyonu, Kadınlar Gençlik Teşkilatı adına<br />

Sosyal Hizmetler Başkanı Esra Yılmazer<br />

bir konuşma yapıyor. Konuşmasında köy<br />

halkına, okul müdürüne ve okul çalışanlarına<br />

gösterdikleri ilgi ve misafirperverlikten<br />

dolayı teşekkür ediyor. Çocuklardan da, bu<br />

yapılanları bir bayram hediyesi olarak kabul<br />

etmelerini istiyor. Okulumuzun açılış kurdelasını,<br />

Esra Yılmazer ve Okul Müdürü birlikte<br />

‘Bismillah’ diyerek kesiyor.<br />

Sonrasındaki manzara görülmeye değerdi.<br />

Minik çocuklar, çocukların velileri ve<br />

köylülerin meraklı bakışları arasında sınıfları<br />

geziyoruz. Çoğu gözlerine inanamıyor. Buz<br />

gibi duvarlarda rengârenk balıklar, sirk çadırı<br />

ve kocaman bir dünya küresi çizilmişti. Camlar,<br />

yeni perdeleriyle ayrı bir şekil kazanmıştı.<br />

Bu güzel sınıfların üstüne bir de masalardaki<br />

kalem kutuları ve defterler çocukların yüzündeki<br />

gülümsemeyi bütünleştiriyor. İste bu gülümsemeleri<br />

görmemiz bütün yorgunluğumuzu<br />

alıp gidiyor. Biz onlara iki sınıf bir koridor<br />

boyamıştık ama onların bize verdiği mutluluk<br />

bundan çok daha kıymetliydi. Artık yavaş yavaş<br />

ayrılık vaktinin yaklaştığının sinyalleri veriliyordu.<br />

Köylülerin hazırladığı büyük ziyafetin<br />

ardından son hatıra fotoğrafları çekiyoruz.<br />

Gözyaşları içerisinde verilen pozlar, adresler<br />

bu projenin ne kadar başarılı olduğunun kanıtıydı.<br />

Köylülerin teşekkürleri ve bizleri kucaklamaları,<br />

bir haftadır kahrımızı çeken abimiz,<br />

okulun hademesi Memo ve ailesinin gözyaşları,<br />

kızlarımızı da hüzünlendiriyor.<br />

Maalesef artık mutlu sona sadece dakikalar<br />

kalmış bulunuyor. Minik minik çocuklar<br />

otobüsün içine kadar girip tek tek bizlere sarılıyor,<br />

teşekkür ediyor. Ve otobüsün kapıları<br />

kapandığında hüznümüz göz yaşlarımızla<br />

boşalıyor. Otobüs veda düdüğünü çaldığında<br />

gözlerinden yaş dökülenler sadece biz değildik.<br />

Müdür, öğretmen ve ögrenciler ve... köylüler.<br />

Otobüsün içinde de durum farklı değil.<br />

Kızlarımız gözyaşları içinde son defa okulumuza<br />

bakıyor, el sallıyor.<br />

Hollanda’ya geri dönmek için yorucu bir<br />

20 saatlik yolculuk vardı. Ama gönlümüz hâlâ<br />

oradaydı. Biz Bosna’ya 40 yürekle gelmiştik<br />

ama, bizler yüreğimizin yarısını Klokotnica’da<br />

bırakıyoruz. Ve bu yarım yüreklerimize yüzlerce<br />

kardeşimizin yüreğini ekleyerek geri dönüyoruz.<br />

Yorgunduk, ama yorgunluk hissetmiyoruz.”


20 | Gençlik<br />

camia | 30 Kasım 2012<br />

Kuzey Ruhr’da GEK’in ikinci oturumu gerçekleşti<br />

Kadınlar Gençlik Teşkilatı (KGT) Üniversiteliler Komisyonu 2012/2013<br />

yılı çalışma takviminin ilk Üniversiteliler Yatılı Eğitim Semineri’ni (UniYES),<br />

“Ulustan Avrupa’ya ve Benim Vizyonum” teması çercevesinde 2 - 3 Kasım<br />

2012 tarihlerinde Kerpen’de Genel Merkez binasında gerçekleştirdi.<br />

Elif Karaman<br />

10-11 Kasım tarihindeki Gençlik Eğitim<br />

Kursu (GEK)’nun ikinci oturumunda<br />

2012/2013 sezonunun GEK Talebeleri, “Mekke<br />

ve Medine döneminde İslami hareketler”<br />

konusunda bilgi sahibi oldular.<br />

Kursa katılanlar, IGMG Eğitim Birimi’nden<br />

Ramazan Başlık’ın “Mekke ve Medine Döneminde<br />

İslami Hareketler” konulu semineriyle,<br />

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yöneticiliği,<br />

organize yeteneği ve günümüz toplumunda<br />

uygulanılabilecek formülleri ve yöneticilikte ibret<br />

alınacak bazı faktörleri öğrendi.<br />

Dolu dolu ve feyizli geçen günün gecesinde<br />

GEK Talebeleri bir o kadar feyiz dolu bir<br />

teheccüd gecesi geçirerek ve sabah namazı<br />

sonrası pazar sabahına, Kuzey Ruhr Bölgesi<br />

Kadınlar Gençlik Teşkilatı Başkanı ve aynı<br />

zamanda sosyoloji öğrencisi olan Cennet<br />

Yılmaz’ın teori ağırlıklı semineri ile başladı.<br />

Sosyolojide temel teori olarak benimsenen<br />

Talcott Parsons’un “Değer Algıları”nı anlatan<br />

Cennet Yılmaz, sunumunun ikinci kısmında<br />

bu teoriyi bazı İslami değer algıları ile karşılaştırıp<br />

teşkilatçılıkta hangi alanlarda uygulanabileceği<br />

konusunda GEK talebelerine bazı<br />

örnekler verdi. Seminerin ardından ödevleri ve<br />

kitapları dağıtılan Gençlik Eğitim Kursu katılımcıları<br />

ikinci oturumun kapanışının ardından<br />

evlerine yol aldılar.<br />

Kuzey Ruhr Bölgesi Kadınlar Gençlik<br />

Teşkilatı’nın düzenlemiş olduğu Gençlik Eğitim<br />

Kursu (GEK)’na, 20-21 Ekim tarihlerindeki ilk<br />

oturumla start verilmişti. Gençlik Eğitim Kursu,<br />

başarılı geçen bir 2011-2012 sezonunun<br />

ardından yeni sezona, IGMG Genel Sekreteri<br />

Oğuz Üçüncü’nün ve araştırmacı yazar Murat<br />

Demiryürek’in seminerleriyle başlamıştı.<br />

IGMG Genel Sekereteri Oğuz Üçüncü seminerinde,<br />

“Dava Şuuru” konusunu ele alarak,<br />

güncel meselelerden örnekler verdi ve Gençlik<br />

Eğitim Kursu öğrencilerinin dikkatini Müslümanların<br />

Almanya ve<br />

diğer Avrupa ülkelerinde<br />

karşılaştıkları<br />

sorunlara dikkat çekti.<br />

Murat Demiryürek<br />

ise “Gayrimüslim bir<br />

toplumda Müslüman<br />

olmak” adlı sunumuyla,<br />

çoğunluğun<br />

gayri müslim olduğu<br />

bir toplumda Müslüman<br />

olarak yaşamanın<br />

avantajları<br />

ve dezavantajlarından bahsederek, bilhassa<br />

gençleri, Müslüman kimliklerinin bilincinde olmaya<br />

sevk etti. Bunların yanı sıra KGT Eğitim<br />

Komisyonu’nun organize ettiği kitap tanıtımları,<br />

nasihat halkaları ve sosyal aktiviteler ile<br />

program içeriği süslenmiş ve Gençlik Eğitim<br />

Kursu talebeleri gerek yapılan etkinliklerden<br />

gerekse seminerler ve dağıtılan kitaplardan bir<br />

o kadar da memnun kalmışlardı.<br />

Ramazan Başlık seminer verdi<br />

Kuzey Bavyeralı genç idareciler buluştu<br />

IGMG Kadınlar Gençlik Teşkilatı (KGT) Kuzey Bavyera Bölgesi Nürnberg Merkez Camii’nde genişletilmiş<br />

Bölge ve Şube Yönetim Kurulu Toplantısı’nı düzenlendi.<br />

Elif Bayram<br />

Toplantıya IGMG KGT Başkanı Fatma<br />

Gündüz, Bölge Kadınlar Teşkilatı Başkanı,<br />

Bölge KGT Başkanı ve Yürütme Kurulu, Şube<br />

KGT Başkanları ve Şube Yönetim Kurulu’nda<br />

görev alan genç idarecilerimiz katıldılar.<br />

Katılımcılar tarafından büyük ilgi ile karşılanan<br />

toplantının gündeminde Kadınlar Gençlik<br />

Teşkilatı’nın tanıtımı ve KGT Kuzey Bavyera<br />

Bölgesi’nin 2010’dan bugüne kadar verdiği<br />

hizmetlerin ve faaliyetlerin anlatımı yer aldı.<br />

KGT Bölge Başkanı Elif Bayram, katılımcıları<br />

motive ettiği konuşmasını Mevlana<br />

Celaleddin Rumi’nin “Bazen bitmek bilmeyen<br />

dertler yağmur olur üstüne yağar, ama<br />

unutma ki, rengarenk gökkuşağı yağmurdan<br />

sonra çıkar” sözü üzerine bina ederek, gelece<br />

ümitle bakılması gerektiğini vurguladı.<br />

Ardından “İslami çalışmaları daha da güç-<br />

lendirmeliyiz” mesajını içeren bir selamlama<br />

konuşması ile, Kadınlar Teşkilatı Bölge Başkanı<br />

Hüsniye Bayram misafirleri selamladı.<br />

Fatma Gündüz ise yaptığı konuşmada,<br />

IGMG tarihine değinerek, <strong>“Bizler</strong> Avrupalı<br />

Müslüman idareci gençleriz, ahlakımız, başarımız<br />

ve çalışma üslubumuz vasfımıza uygun<br />

olmalıdır. İslam Avrupa’nın bir gerçeğidir, öyleyse<br />

bu gerçeğin yaşanılır olması için elimizden<br />

gelen gayreti gösterip, birlik oluşturup,<br />

birbirimizi destekleyip bu çalışmalara devam<br />

edeceğiz” dedi.<br />

Elif Bayram İslami Buluşlar Yarışması’nda<br />

birincilik elde eden, seccade fonksiyonlu<br />

çanta ve gece lamba fonksiyonlu camdan<br />

Kâbe projesini ve Kısa Film Yarışması birincisi<br />

Hz. Zinnire (r.a.)’ın hayatını anlatan kısa<br />

filmi anlattı.<br />

Elif Bayram daha sonra aktüel olarak<br />

planlanan “Bana mesleğimi sor, sana üniversiteni<br />

söyleyeyim” sloganını taşıyan meslek<br />

Fatma Gündüz seminerde<br />

bilgilendirme projesini,<br />

“Ey Aşk….” başlıklı Allah<br />

sevgisinin anlatıldığı projeyi,<br />

“Ancak müminler<br />

kardeştir” başlıklı kardeş<br />

şube günü projeleri hakkında<br />

bilgi verdi.<br />

Tüm katılımcılar ile<br />

üç aşamalı bir istasyon<br />

çalışması da gerçekleştirildi.<br />

Tara Sukhera’nınyönetiminde<br />

her katılımcı<br />

aşama aşama istasyonlarda<br />

Bölge KGT çalışmalarını<br />

eksileri ve<br />

artıları ile değerlendirdi.<br />

İstasyon çalışmasının ardından<br />

bu çalışmanın genel değerlendirmesi<br />

gerçekleştirildi. Elif Bayram günün sonunda,<br />

“Yeterki azmimiz olsun, Allah’a yönelip ona<br />

tevekkül edip, gayemiz O’nun rızasını kazanmak<br />

olduğu sürece aşamayacağız dert<br />

ulaşamayacağımız başarı kalmayacaktır” diyerek<br />

günü özetlediği bir kapanış konuşması<br />

yaptı.<br />

Güney Bavyera’da yatılı eğitim programı<br />

Tegernsee’de yapılan yatılı eğitim programında, ashab-ı kiramın hayatı ve Allah Resûlü’nün uyguladığı eğitim metodlarının<br />

anlatıldığı seminerlerin yanı sıra, hat ve çeşitli el sanatlarının uygulamalı olarak öğretildiği kısımlar yer aldı.<br />

Melek Vural<br />

Güney Bavyera Bölge Kadınlar Gençlik<br />

Teşkilatı, Kasım ayının ilk hafta sonunda<br />

Tegernsee’de yatılı bir eğitim programı yaptı.<br />

Eğitim programında özellik ashab-ı kiramın<br />

hayatı ve onların hayatlarından çıkarılacak<br />

dersleri konu alan seminerler ile hat ve tezhip<br />

sanatı workshopları (atölye çalışması) yer<br />

aldı. Eğitim programı kapsamında sonbaharın<br />

sona erdiği şu günlerde yaprakların döküldü-<br />

ğü gibi insanların da bu dünyayı terkedeceği<br />

gerçeğinden hareketle ölümün tefekkür edildiği<br />

bir gezi yapıldı.<br />

İlk seminerde sahabelerin kimliği ve hayatları<br />

anlatıldı. Bu seminerin arkasından ise farklı<br />

sahabelerin hayatlarının sembolize edilerek<br />

çizildiği tablolar duvara asıldı. Her bir katılımcı<br />

sahabeyi nasıl anladığını çizdi.<br />

Almanca olarak verilen ikinci seminerde<br />

ise Peygamber Efendimizin ashabını nasıl ve<br />

hangi usullerle eğittiği analiz edildi. Daha sonra<br />

ise, sahabelerin anlatılan bu özellikleri ile Peygamber<br />

Efendimiz tarafından eğitilmelerinin<br />

günümüze nasıl yansıtılabileceği anlatıldı.<br />

Seminerler sona erdikten sonra ise başta<br />

hat ve tezhip olmak üze çeşitli el sanatlarının<br />

yapıldığı workshoplar gerçekleştirildi. Bu workshoplarda<br />

önce teorik bilgiler verildi, sonra da<br />

bu bilgiler ışığında pratik uygulamalar yapıldı.


camia | 30 Kasım 2012<br />

Hasene<br />

|<br />

21<br />

Hasene Kurban Kampanyası’yla<br />

Suriyeli mazlumların yanındaydı<br />

IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene 64 ülke ve bölgede, 330 gözlemcisiyle<br />

2012 Kurban Kampanyası’nı 134 bin 496 hisse kurbanın<br />

kesim ve dağıtımını yaparak tamamladı. Kurban etlerinin dağıtımının<br />

yapıldığı ülkelerden birisi de iç savaşın hâlâ devam ettiği Suriye’ydi.<br />

Geçtiğimiz hafta Hasene’nin 2012 Kurban<br />

Kampanyası’nda kurban eti dağıtımını Suriye<br />

içinde gerçekleştiren partner kuruluştan bir<br />

heyet Hasene’yi ziyaret etti. Heyetten Kurban<br />

Kampanyası ve Suriye içinde yaşayan mazlum<br />

Suriye halkı hakkında şu bilgileri aldık:<br />

Suriyelilere kurban eti dağıtılırken<br />

Partner kuruluş temsilcileri derneğimizdeydi<br />

Suriyeli halkın durumu içler acısı<br />

“Adıyaman, Kilis, Kahramanmaraş, Hatay<br />

Reyhanlı, Urfa, Gaziantep ve Osmaniye’ye<br />

yerleşen Suriyeli mülteci sayısı 170 bine dayanmış<br />

durumda. Suriye içerisinde ise daha<br />

vahim tablolarla karşılaştık. 300’ün üzerinde<br />

büyük baş hayvan Suriye’de dağıtılmak üzere<br />

kesildi, kemiklerinden ayrıldı ve poşetlere<br />

kondu. Kesilen kurban etlerini Elazığ’daki depolardan<br />

aldık. Paketlenmiş ve dondurulmuş<br />

etler, içerisinde dondurucu bulunan tırlarda<br />

muhafaza edilerek nakliyesi gerçekleştirildi.<br />

Akçakale sınır kapısı üzerinden 10 ton kurban<br />

etini Suriye’nin doğusundaki El Rakka, Derisor<br />

ve çevresindeki muhtaç insanlara ulaştırdık.<br />

İkinci gün Kilis kapısından Halep ve çevresindeki<br />

köylere 12 ton et dağıttık. Üçüncü<br />

gün Hatay Cilvegözü’nden 26 ton eti Humus,<br />

Hama, İdlib ve Batı Haleb’deki köylere ulaştırdık.<br />

Böylece toplam 46 ton kurban eti, her biri<br />

2,5 kiloluk poşetler halinde olmak üzere 18<br />

bin 400 poşeti mazlumlara ulaştırdık. Derisor<br />

bölgesinde kimsenin giremediği, kimsenin<br />

ulaşamadığı mazlum ve mağdurlara ulaştık.<br />

İdlib’deki dağıtımları IGMG Sosyal Yardım<br />

Derneği Hasene’ye dua ederek başlattık.<br />

Hasene’ye ve tüm bağışçılarına mazlum Suriye<br />

halkının teşekkürlerini getirdik.<br />

Ülkelerinde iç savaş süren Suriyeli halkın<br />

durumu içler acısı. Kimi insanların evleri yıkılmış;<br />

hatta kimilerinin aldıkları kurbanlık hayvanlar<br />

dahi bombalar altında telef olmuş. Kimi<br />

insanlar evlerini terketmişler ve daha güvenli<br />

yerlere çadır kurmuşlar. Sınır köylerde bir yığılma<br />

var. İnsanlar her türlü yiyecek ve içeceğe<br />

ayrıca giyecek eşyalaray ihtiyaç duyuyor.<br />

Kışın da gelmesi ile çadır, elbise, battaniye,<br />

ayakkabı gibi barınma ve giyim eşyalarına ihtiyaç<br />

had safhada. Vicdan sahibi insanlar bu<br />

işe el atmalılar, yardımlarını devam ettirmeliler.<br />

Suriye içindeki mazlumlar Müslümanlardan<br />

ilgi ve dua istiyorlar. Türklerin yoğunluklu<br />

olarak yardımlarını gördüklerini ifade ediyorlar.<br />

Çocuklar Türkiye bayrağını ve Suriye bayrağını<br />

aynı karede boyuyorlar. Hasene önemli bir<br />

hizmeti yerine getirdi. Allah razı olsun bağışçılarından<br />

ve yöneticilerinden. İnsanların ağzından<br />

‘Türkiyeli Müslümanların yardımlarını<br />

unutamayız...’ cümlelerini duyduk.”<br />

Hasene Günü<br />

IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene 1 Aralık 2012 Cumartesi günü Duisburg’da “Hasene Günü” düzenliyor. Theater Am Marientor’da<br />

gerçekleşecek olan programa özel davetliler, Hasene bölge temsilcileri ve Hasene gözlemcileri de katılacak. Hasene Günü programını ve<br />

içeriğini Dernek Başkanı Mesud Gülbahar’a sorduk:<br />

Hasene Günü nedir?<br />

Hasene Günü ile; proje ve kampanyalarımızda<br />

her geçen gün adım adım ilerlememize<br />

katkı sağlayan, ihtiyaç sahipleri için çalışmayı<br />

ibadet bilen, ülke gözlemcimiz statüsü ile mazlum<br />

ve mağdur coğrafyalara giderek emanetlerin<br />

sahiplerine ulaşmasında gayret sarfeden<br />

tüm <strong>kardeşler</strong>imizle yıl sonunda bir araya gelip<br />

hasbihal etme imkanı bulacağız. Bunun yanısıra<br />

dereceye giren bölgelerin, şubelerin, şahısların,<br />

iş adamlarımızın, medya mensuplarının<br />

ödüllendirildiği bir gün olacak Hasene Günü.<br />

Hasene Günü programıyla neyi amaçlıyorsunuz?<br />

Hasene Günü’nü gelenekselleştirerek her<br />

yıl yapmayı düşünüyoruz. Yeryüzünün onlarca<br />

mağdur bölgesinde din, dil, ırk ayrımı gözetmeden<br />

yaptığımız yardımların görsel sunumlarının<br />

yapıldığı; gözlemcilerimizin, temsilcilerimizin,<br />

medya mensuplarının ve çeşitli kurum<br />

başkanlarının katılımıyla geniş çaplı bir program<br />

yapmayı amaçlıyoruz. Kısaca bir sene<br />

içerisinde yaptığımız çalışmaların aktarıldığı,<br />

güzelliklerin bir araya getirildiği bir çalışma<br />

ortaya çıkmasını istiyoruz. Böylece Hasene<br />

derneğimizin yardım çalışmalarında üstlendiği<br />

görevi anlatmak ve çalışmalarımızda emeği<br />

geçenlere teşekkür etmeyi amaçlıyoruz.<br />

Hasene Günü programının içeriğinden<br />

bahsedebilir misiniz?<br />

Hasene derneğimizin yoğun faaliyet göstermiş<br />

olduğu ülkelerden kurum başkanları ve<br />

siyasetçilerin katılacağı programın sunuculuğunu<br />

ekranlardan tanıdığımız Bekir Develi yapacak.<br />

Türkiye ve Bosna Hersek’den sanatçıların<br />

da katılacağı programda bir de sergimiz<br />

olacak. Progamı icra edeceğimiz salonun fuar<br />

alanında, partner kuruluşlarımızın bizlere hediye<br />

ettiği yöresel eşyaların sergisi yapılacak;<br />

derneğimizin projelerinin tanıtılacağı standlar<br />

yer alacak. “Bana kurbanını göster” yarışmasında<br />

dereceye girenlerin ödülü de Hasene<br />

Günü programında sahiplerini bulacak.<br />

Mesud Gülbahar


22 | Kültür ve Sanat<br />

camia | 30 Kasım 2012<br />

Yazıya Giydirilen Elbise: Tezhip<br />

Derviş mi Sanatçı mı?<br />

Klasik sanatlarımız, insanın sabrı öğrendiği<br />

mektepler gibidir. Ahşap oymacılığından,<br />

tezhibe kadar bütün sanat dallarında olmazsa<br />

olmaz ilk şart, hiç bitmeyen bir sabır sahibi<br />

olmaktır. Derviş meşrep insanlar mı bu sanat<br />

dallarına meyilli olmuştur yoksa bu sanat<br />

dalları mı kendisine meyleden sanatseverleri<br />

derviş meşrep yapmıştır, orası bilinmez, ama<br />

bilinen bir şey vardır ki o sabırdan neşet eden<br />

sanat eserleri asırlardır medeniyetimizin baş<br />

tacı hükmünde varlığını sürdürmektedir.<br />

Uzun yıllar “eski ve eskimiş” bir anlayışın<br />

kalıntısı olarak görülen klasik sanatlarımızın<br />

bugüne gelmesinde emeği geçen sanatçılarımızın<br />

hayatlarına baktığımızda aslında hep<br />

aynı şeyi görürüz; kendinden çok emin ve<br />

dünyevî hiçbir talebi olmayan mütevazi bir<br />

gayret ve hiç yitirilmeyen bir inanç. Kimsenin<br />

rağbet etmediği bir işle meşgul olmak bu<br />

insanların inancını hiç etkilemez, onlar sanki<br />

yıllar sonrasını görür gibi işlerini yapmaya devam<br />

ederler. Bu muhtemelen, “çalışmak bizden<br />

başarı Allah’tandır” anlayışının gönüllere<br />

işlemiş olmasından alır gücünü; onlardan sadır<br />

eserlerin güzelliğinin ve ölümsüzlüğünün<br />

kaynağı da bu olsa gerektir.<br />

Son dönem müzehhibelerimizden Rikkat<br />

Kunt, geç başladığı tezhipten icazet aldığında<br />

kırk bir yaşındadır. Otuz üç yaşında tanıştığı<br />

tezhip sanatına ömrünün sonuna değin hizmet<br />

eden sanatçı, tam elli yılını tıpkı kendi hocaları<br />

gibi önce öğrenmeye sonra öğretmeye<br />

adamıştır.<br />

Kunt’a göre “Tezhip, yazının giysisidir ve<br />

asla yazının önüne geçmemelidir”. Bu ilkeye<br />

çalışmalarında sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Gözü<br />

yormayan sade, ancak zarif, zengin ve insan<br />

ruhunu dinlendiren çalışmalarla karşımıza çıkar.<br />

Nedir Tezhip?<br />

Arapça zeheb (altın) kökünen türeyen<br />

kelime süsleme, altınlama anlamına gelir ve<br />

bunu icra eden sanatçılara da erkekse müzehhip<br />

hanımsa müzehhibe denir. Gerçi tezhip<br />

sanatının tarihi daha ziyade müzehhiplerle<br />

doludur, arada nadiren de olsa müzehhibelere<br />

rastlanır. Rikkat Hanım da son dönem<br />

müzehhibelerine bir örnektir.<br />

İlk örneklerine Orta Asya’daki<br />

duvar süslemelerinde<br />

rastlanan<br />

tezhip sanatı<br />

klasik anlam-<br />

daki yerine İslamiyet sonrası dönemde erişmiştir.<br />

Daha ziyade kitap süsleme sanatı<br />

olarak karşımıza çıkan bu uğraş, Müslümanlar<br />

için kitapların anası olan Kur’an-ı Kerim’in<br />

süslemesinde özellikle önem kazanmış asırlardır<br />

süren bir gelenek inşa etmiştir. Kur’an-ı<br />

Kerim’in ilk ve son sayfası, sure başları, ayet<br />

durakları daima tezhiple süslenmiştir.<br />

Anadolu’ya gelişi Anadolu Selçukluları<br />

sayesinde olmuştur. Bu<br />

döneme ait tezhip örneklerinde<br />

kompozisyon genellikle geometriktir<br />

ve motif olarak en<br />

çok kullanılan Rûmî, büyük<br />

ve sade bir şekilde uygulanmıştır.<br />

Osmanlı’da<br />

sanata ve sanatçıya<br />

önem veren devlet<br />

adamlarıyla birlikte<br />

gelişimini sürdüren<br />

tezhip sanatı, en<br />

parlak dönemini<br />

Kanuni Sultan<br />

Süleyman döneminde<br />

yaşamıştır.<br />

Tezhip sanatında<br />

kullanılan<br />

renkler<br />

simgesel anlamlar<br />

taşımaktadır.<br />

Mavi<br />

renk sonsuzluğu,<br />

altın güneşi,<br />

hatayî ve<br />

penç bitkileri,<br />

yuvarlak kompozisyonlar<br />

dünyayı,<br />

motiflerin<br />

kompozisyon içindeki<br />

devamlı tekrarı<br />

da dünyanın sürekliliğini<br />

ifade eder.<br />

17. yüzyılda duraklama<br />

devrine giren<br />

tezhip sanatı, 18. yüzyıl-<br />

Bir Tezhip formu hatayî<br />

da tamamen Fransız rokoko sanatının etkisi<br />

altına girmiş,19. yüzyıl sonuna kadar bu etkiden<br />

çıkamamıştır. Bu dönemde tezhip sanatında<br />

klasik form tamamen kaybedilmiş, eski<br />

motiflerin yerini iri çiçekler, buketler, vazo,<br />

saksı veya sepet içinde buketler, kurdele ile<br />

bağlanmış çiçekler almıştır.<br />

Nihayet 1914 yılında, yazı ve yazıla ilgili<br />

sanatları öğretmek, tezhip, halı, cilt, ebru ve<br />

ahar gibi eski sanatların devamını sağlamak<br />

maksadıyla, “Medreset’ül Hattatin” mektebi<br />

açılmıştır. İsim değiştirerek devamlılığını sürdüren<br />

bu mektep, 1936 yılında Güzel Sanatlar<br />

Akademisi’ne bağlanmıştır.<br />

Tezhip Sanatının Ustaları<br />

Baba Nakkaş<br />

15.yüzyılda yaşayan Baba Nakkaş, Fatih<br />

Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethinden<br />

sonra nakkaşbaşılığa getirilmiştir.<br />

Karamemi<br />

16. yüzyıl tezhip sanatçılarından olan Kara<br />

Mehmet Çelebi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde<br />

saray nakkaşhanesinde nakkaşbaşı<br />

olarak görev yapmıştır. Tezhip sanatında<br />

kendine özgü yorumuyla dikkat çeken Karamemi,<br />

tezhipte natüralist üslubu kullanarak,<br />

bahar dalları, gülleri, sümbülleri, karanfilleri,<br />

hançeri yaprakları saray nakkaşhanesinde<br />

tüm ürünlerde kullanılmasını ve geniş ölçüde<br />

yaygınlaşmasını sağlamıştır.<br />

Muhsin Demironat<br />

20. yüzyıl tezhip sanatının en önemli isimlerinden<br />

olan Muhsin Demironat klasik üsluptan<br />

yola çıkarak tezhip sanatında birçok stili<br />

denemiş ve devrin hat ustalarınca yazılan güzel<br />

yazıları tezhiplemiştir. 1983’te hayata gözlerini<br />

yuman Demironat, 48 yıllık sanat hayatı<br />

boyunca yaklaşık 2500 kadar eser vermiştir.<br />

Rikkat Kunt<br />

Hat ve tezhip sanatında erkek çoğunluğun<br />

yanında bayan tezhip ustası olarak öne<br />

çıkan Fatma Rikkat Kunt, tasarımlarını daha<br />

çok zarif hatayî motiflerinden oluşturmuş,<br />

onun döneminde hatayî motifi altın çağını yaşamıştır.


camia | 30 Kasım 2012<br />

Fotoğraflarla Faaliyetler<br />

|<br />

23<br />

Freiburg Gençlik Teşkilatı Frankfurt, Köln ve Kerpen’e yaptığı gezide<br />

IGMG Kitap Kulübü’nü de gezdi.<br />

Kuzey Hollanda Bölgesi’nden bir ay önce dualarla<br />

kutsal topraklara uğurlanan hacıların son<br />

kafilesi 11 Kasım’da döndü.<br />

Amsterdam Schiphol’e inen Kuzey Hollandalı hacıları, Schiphol<br />

Havaalanı yetkilileri unutmayarak, onlara pasta ve çay ikram etti.<br />

Hollandaca “Hacılar hoşgeldiniz” yazısı da gözlerden kaçmadı<br />

Hamburg Bölge Gençlik Teşkilatı 2. ŞBT ve 1. GİES çalışması, 90<br />

kişilik bir katılım ile gerçekleştirildi.<br />

200 kişilik Belçika İslam Federasyonu Hac<br />

Kafilesi Brüksel Havaalanı’nda Bölge Başkanı<br />

Mehmet Şenel’in de aralarında bulunduğu grup<br />

tarafından çoşkuyla karşılandı.<br />

Hollanda İslam Federasyonu’nun gönderdiği 235 hacının son<br />

kafilesi de 11 Kasım’da Amsterdam Havaalanı’na indi. Federasyon<br />

Başkanı Mehmet Yaramış ve Teşkilatlanma Başkanı Tahir<br />

Karademir iki ayrı kapıda gelen hacıları güllerle karşıladı.<br />

“Muhakkak ki, biz Allah (c.c.)’dan geldik<br />

ve muhakkak ki, ona döneceğiz.”<br />

Bakara [2:156]<br />

Darul-bekâya irtihal eden merhum ve<br />

merhumelere Allah’tan rahmet ve mağfiret,<br />

sevenlerine ve yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederiz.<br />

Vefat eden IGMG<br />

Cenaze Fonu Üyelerimiz<br />

İsmi Vefat tarihi Şubesi<br />

Recep Bulut 10.11.2012 Düsseldorf<br />

İbrahim Çetin 12.11.2012 Harburg<br />

Ahmet Küren 12.11.2012 Hamm - Hövel<br />

Muammer Karagöz 13.11.2012 Duisburg - Marxloh<br />

Ntoumous Ntoumous 13.11.2012 Freising<br />

Mehmet Çoban 18.11.2012 Harburg<br />

İsmet Dogaç 19.11.2012 Hamburg<br />

Hasan Manavbası 23.11.2012 Salzgitter - Watten<br />

Vefat eden CIMG<br />

Cenaze Fonu Üyelerimiz<br />

İsmi Vefat tarihi Şubesi<br />

Ibrahim Eskin 15.11.2012 Belfort<br />

Musa Kazım Musul 17.11.2012 Montbelliard

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!