You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Gemeinschaft. Community. Communauté. İslam Toplumu Millî Görüş » www.igmg.de<br />
30 Kasım 2012 — Sayı 5<br />
Aile<br />
Camilerimiz<br />
gençlik<br />
Bedensel ve zihinsel engel<br />
IGMG’nin kuruluşuna öncülük eden<br />
Gençlerden örnek proje:<br />
neyin engeli?<br />
Braunschweig Hicret camii<br />
Bosna’da eğitime destek<br />
s. 08 s. 10 s. 19<br />
IGMG<br />
İrşad başkanı<br />
Celil Yalınkılıç<br />
ile röportaj<br />
s. 16<br />
<strong>“Bizler</strong> <strong>kardeşler</strong><br />
<strong>topluluğuyuz”</strong><br />
Çeşitli faaliyet ve programların değerlendirildiği IGMG Bölge Başkanları<br />
Toplantısı Kerpen’de yapıldı. Toplantıya tüm bölge başkanları<br />
iştirak ederken, Genel Başkan Kemal Ergün, hicreti değerlendirdiği<br />
bir seminer verdi.<br />
İlhan Bilgü<br />
İslam Toplumu Millî Görüş Bölge Başkanları<br />
17-18 Kasım’da Genel Merkez’de bir araya<br />
geldi. Toplantıda, ekim ayı başında yapılan<br />
toplantıdan bu yana yapılan hizmetlerin bir<br />
değerlendirmesi yapıldı. IGMG Birimleri’nin<br />
de kendi hizmetlerini ve faaliyetlerini takdim<br />
ettiği toplantıda, birimler gelecekte yapacakları<br />
programları bölge başkanlarının bilgisine<br />
sundu.<br />
Toplantının açılış konuşmasını yapan Genel<br />
Başkan Kemal Ergün, ayrıca toplantının<br />
ikinci gününde de, 1434. hicri yılbaşı dolayısıyla<br />
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hicretinden<br />
teşkilat olarak alınması gereken örnekler<br />
başlığında bir seminer verdi.<br />
Kurban kampanyası ve yardımlarımız<br />
gönül köprüsüdür<br />
Genel Başkan Kemal Ergün, IGMG<br />
Sosyal Yardım Derneği Hasene Kurban<br />
Kampanyası’nın ve diğer yardımların da bir<br />
değerlendirmesini yaparak “Bu bir gönül<br />
köprüsüdür, ümmet olma bilinciyle yapılan<br />
yardımlaşmadır” dedi. Ergün, kampanyayı<br />
şöyle değerlendirdi: “Biz böylece o insanlarla<br />
bir gönül köprüsü kuruyoruz. Her zaman ifade<br />
ediyoruz ki, bizim dağıttığımız bir kaç kilo<br />
et o insanların açlığına çözüm olmayacaktır.<br />
Ama bu, yeryüzünde adaletin ve hakkın hakim<br />
olması için bir gönül köprüsü olacaktır.<br />
Böylece, o insanların yanında olduğumuzu<br />
vurgulamak, Müslümanların birbirlerini unutmadıklarını,<br />
diğer insanları da unutmadıklarını<br />
göstermek istiyoruz. Biz sadece Müslümanlara<br />
kurban eti dağıtmıyor; hangi dinden ve<br />
inançtan olursa olsunlar bu yardımları herkese<br />
yapıyoruz. Çünkü biz bütün insanlığı kardeş<br />
biliyoruz. Bunun için gece gündüz çalışarak<br />
kampanyaya destek veren tüm <strong>kardeşler</strong>imize,<br />
hayır sahiplerine teşekkür ediyorum.”<br />
s. 05<br />
Bosna halkına<br />
hizmetimiz sürecek<br />
Kemal Ergün Başkanlığı’ndaki IGMG heyeti, Bosna’da yeni Diyanet İşleri<br />
Başkanı’nın görevi selefinden devralma töreni olan “Menšüre” programına katılmak,<br />
bir dizi siyasi ve sivil görüşmeler yapmak ve teşkilatımız tarafından yapılan<br />
çalışmaları yerinde görmek üzere Bosna Hersek’i ziyaret etti.<br />
IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün, Onursal<br />
Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan, İrşad<br />
Başkanı Celil Yalınkılıç ve Balkan Masası Sorumlumuz<br />
Edin Salkoviç’den teşekkül eden<br />
heyetin, 13-16 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen<br />
Bosna Hersek programı, toplantılar, ikili<br />
görüşmeler ve ziyaretlerle yoğun bir şekilde<br />
gerçekleşti.<br />
30 Kasım<br />
• Viyana – Interkulturelle Studentenvereinigung, Seminer:<br />
Osmanlı Sarayı’nda Hayat, Sunum: Dr. Yılmaz<br />
Öztürk, Yer: Viyana Üniversitesi HS. 2.21, Saat: 18:00<br />
01 Aralık<br />
• Kuzey Hollanda – Eğitim Kampı, Yer: Elspeet Hotel<br />
Conferentieoord Mennorode, Saat: 09:00<br />
• Hessen – Usûl-ul Fıkıh Semineri (Almanca), Mohammed<br />
Johari, Yer:Marburger Str. 222, 35396 Gießen,<br />
Saat: 10:00<br />
02 Aralık<br />
• Rhein Neckar Saar – Sabah Namazı Programı, Yer:<br />
Ulu Camii (Theodor-Körner-Str. 4 66333 Völklingen,<br />
Saat: 07:00<br />
Ajanda Notları<br />
Bosna ziyaretinin ilk durağı, Saraybosna’ya<br />
30 km uzaklıkta bulunan Visoko şehrindeki<br />
Osman Efendi Recoviç Medresesi oldu. Medrese<br />
Müdürü Cemal Salihspahiç tarafından<br />
karşılanan IGMG Heyeti yapılan görüşmelerin<br />
ardından medreseyi gezerek, medresede yürütülen<br />
çalışmalar hakkında bilgi aldı.<br />
Ajanda Notları 04 Aralık<br />
s. 06<br />
• Köln – Gençlik ve Kadınlar Teşkilatı, Tefsir Dersleri, Sunum:<br />
İrşad Başkanı Celil Yalınkılıç, Yer: Köln Bölge Salonu,<br />
Merheimer Str. 229, 50733 Köln, Saat: 19:00<br />
07 Aralık<br />
• Viyana – Interkulturelle Studentenvereinigung, Seminer:<br />
Osmanlı’da Harem, Sunum: Dr. Yılmaz Öztürk, Yer:<br />
Viyana Üniversitesi HS. 2.19, Saat: 18:00<br />
08 Aralık<br />
• Hessen – Usûl-ul Fıkıh Semineri (Almanca), Mohammed<br />
Johari, Yer: Marburger Str. 222, 35396 Gießen,<br />
Saat: 10:00<br />
09 Aralık<br />
• Hamburg – Islamische Hochschulgemeinde, Seminer:<br />
Hz. İsa ve Meryem (Almanca), Sunum: Noha Abdel-<br />
Hady, Dr. Ali Özgür Özdil, Yer: Von Melle – Park 9, HWP,<br />
Saat: 14:00
camia | 30 Kasım 2012<br />
|<br />
03<br />
Değerli<br />
Kardeşlerim<br />
İçindekiler<br />
Gündemden<br />
Bölgelerimizden<br />
Bir hac mevsimini daha geride bıraktık.<br />
Elhamdülillah bu yıl da, hac ve umre yetkililerimiz<br />
herkesin takdirini kazanan bir organizeyi<br />
gerçekleştirdi. Hacılarımızın haccının mebrur<br />
olmasını dilerken, umre yapmak isteyenlerin de<br />
bir an önce gerekli başvuruları yapmaları konusunda<br />
acele etmelerini öneriyorum.<br />
Geçtiğimiz haftalarda bizleri derin acılara<br />
gark eden vahim olaylara şahid olduk.<br />
Bir yanda Gazze saldırılarında, bir yanda<br />
Suriye’de, yine masum sivillerin şehadetlerine<br />
sahne oldu Ortadoğu. Bilhassa Suriye’de,<br />
bizzat kendi zalim yönetimi tarafından hayatlarına<br />
kasdedilen Müslümanların yürek burkan<br />
dramı, Kerbelâ vahşetinin yıl dönümünde,<br />
âdeta Kerbelâların son bulmadığını gösterir<br />
mahiyetteydi. Ümmet olma ve kardeşlik bilincinin<br />
gereği olarak teşkilatımız camilerimizde<br />
dua günü tertipledi. Yine bazı teşkilatlarımızda<br />
Müslümanların birliği ve akan kanın son bulması<br />
dualarıyla hatim merasimleri düzenlendi.<br />
Gerek sabah namazında kadın, erkek, çoluk<br />
çocuk, ailecek camilerimize gelerek dualara<br />
katılan, gerekse hatimler indiren siz <strong>kardeşler</strong>ime<br />
şükranlarımı sunuyorum. Allah hepinizden<br />
razı olsun, sağolun, varolun.<br />
İsrail’de yaklaşan seçimler öncesi, âdeta<br />
bir “Seçim yatırımı” mantığıyla Gazze’ye saldırı<br />
düzenleyen İsrail, kadın, çoluk-çocuk ayrımı<br />
yapmadan yine sivillerin üzerine ölüm yağdırdı.<br />
Gazze’nin altyapısı büyük zarara uğratıldı.<br />
Bu trajedinin sonunda varılabilen ateşkesi ise<br />
buruk bir sevinç ile karşılayabildik sadece.<br />
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları Türkiye, Mısır<br />
ve Tunus gibi ülkelerin girişimleri olmasaydı,<br />
belki de daha da büyük boyutlara ulaşacaktı.<br />
Zira 2008 yılındaki seçimler öncesi yine<br />
Gazze’ye yapılan İsrail saldırısı hâlâ hafızalarımızdan<br />
silinmiş değil. Filistin’de Müslümanların<br />
ikinci kutsal mekanı olan Mescid-i Aksa,<br />
kuşatma altındadır ve İsrail istediği zaman buraya<br />
girişleri yasaklamaktadır. Daha da vahim<br />
olan, işgale ve işgalci güçün Filistin topraklarına<br />
yönelik saldırına verilen ABD ve Avrupa<br />
ülkeleri desteğidir. Filistin’de varılan ateşkesin<br />
sürekli olması her iki tarafın da lehine olacaktır.<br />
Ancak, bölgede barışın şartı, Filistin’in BM<br />
üyeliği ile bağımsızlığının tanınması ve İsrail<br />
işgalinin ve Gazze’deki ablukanın kalkmasıdır.<br />
Öte yandan, 23 Kasım’da Almanya’da<br />
Mölln faciası 20. yılını doldurdu. Bu 20 yıl<br />
zarfında ırkçılıkla mücadele konusunda<br />
Almanya’da ciddi bir mesafe kaydedilmemesi,<br />
bilakis bugünkü gelinen noktada konunun<br />
daha da çetrefilli bir hâle gelmesi ise üzüntü<br />
verici bir durumdur. Bu minvalde dileğimiz ve<br />
dualarımız, Almanya’da da ırkçılığın son bulması<br />
ve Mölln faciasının bir kez daha tekrarlanmaması<br />
yönündedir.<br />
Bir dahaki sayıda buluşmak duasıyla...<br />
Kemal Ergün<br />
Hamburg Eyaleti, Müslümanlar ve Aleviler<br />
ile Devlet Antlaşması imzaladı – s. 04<br />
Almanya’da yabancı düşmanlığı – s. 04<br />
Mölln faciasının 20. yılı – s. 04<br />
Genel Merkezimizden<br />
Bizler <strong>kardeşler</strong> topluluğuyuz – s. 05<br />
Hatice Şahin Bosna’da – s. 05<br />
Bosna halkına hizmetimiz sürecek – s. 06<br />
Sosyal Hizmetler Başkanları toplandı – s. 07<br />
Aile<br />
Bedensel ve zihinsel engel neyin engeli? – s. 08 / 09<br />
Camilerimiz<br />
Braunschweig Hicret Camii – s. 10 / 11<br />
Hayatın İçinden<br />
Kardeşliğimizdir bizi biz yapan – s.12<br />
Kerbelâ’da kaybettiklerimiz! – s. 12<br />
Fıkıh Köşesi / Âdâb-ı muâşeret – s. 13<br />
Impressum | Künye<br />
Herausgeber | Yayıncı<br />
IGMG - Islamische Gemeinschaft Millî Görüş e. V.<br />
İslam Toplumu Millî Görüş (Amtsgericht Köln, VR 17018)<br />
Abteilung für Verbandskommunikation | Kurumsal İletişim Başkanlığı<br />
Mustafa Yeneroğlu (V. i. S. d. P.)<br />
Boschstr. 61-65 • D-50171 Kerpen<br />
T +49 2237 656-0 • F +49 2237 656-555 • www.igmg.de • camia@igmg.de<br />
Postanschrift | Adres<br />
camia • Merheimer Str. 229 • D-50733 Köln<br />
T +49 221 942240-20 • F +49 221 942240-21<br />
Chefredakteurin | Genel Yayın Yönetmeni<br />
İlknur Küçük<br />
Redaktionsleiter | Yazı İşleri Müdürü<br />
İlhan Bilgü<br />
Redaktion | Redaksiyon<br />
redaksiyon.camia@igmg.de<br />
T +49 221 942240-41/42/43 • F +49 221 942240-21<br />
Ilknur Küçük, Ilhan Bilgü, Rahime Söylemez<br />
“Gençliğe sahip çıkalım” – s. 14<br />
NIF’e ziyaret – s. 14<br />
Köln’de bilgi yarışması – s. 14<br />
Ruhr-A Bölgesi Marl Şubesi 30 yaşında – s. 15<br />
Hollandalı yöneticiler bir araya geldi – s. 15<br />
Freiburg İdarecileri buluştu – s. 15<br />
Mercek Altında<br />
Celil Yalınkılıç ile röportaj – s. 16<br />
İrşad Başkanlığı – s. 17<br />
Gençlik<br />
Hannover’de genç idareciler için seminer – s. 18<br />
Viyana Üniversitelileri buluştu – s. 18<br />
Bosna’da eğitime destek – s. 19<br />
K. Ruhr’da GEK’in ikinci oturumu gerçekleşti – s. 20<br />
Kuzey Bavyeralı genç idareciler buluştu – s. 20<br />
Güney Bavyera’da yatılı eğitim programı – s. 20<br />
Hasene<br />
Suriye’de Kurban Kampanyası – s. 21<br />
“Hasene Günü” – s. 21<br />
Kültür ve sanat<br />
Yazıya Giydirilen Elbise: Tezhip – s. 22<br />
Fotoğraflarla Faaliyetler – s. 23<br />
Anzeigen | İlanlar<br />
ilanlar.camia@igmg.de • T +49 221 942240-41 • F +49 221 942240-21<br />
Werbung | Reklam<br />
reklam.camia@igmg.de • T +49 221 942240-30 • F +49 221 942240-21<br />
Distribution | Dağıtım<br />
dagitim.camia@igmg.de • T +49 221 942240-30 • F +49 221 942240-21<br />
Design • Satz • Druck | Tasarım • Dizgi • Baskı<br />
99names communication GmbH<br />
Merheimer Str. 229 • D-50733 Köln<br />
T +49 221 942240-20 • F +49 221 942240-21<br />
Auflage | Tiraj<br />
51.650<br />
Erscheint alle zwei Wochen Freitags.<br />
İki haftada bir cuma günleri yayınlanır.<br />
Im Auftrag der IGMG durch 99names communication GmbH erstellt.<br />
IGMG adına, 99names communication GmbH tarafından hazırlanmıştır.
| 04 Gündemden<br />
camia | 30 Kasım 2012<br />
Hamburg Eyaleti, Müslümanlar ve Aleviler<br />
ile Devlet Antlaşması imzaladı<br />
Almanya’da Hamburg Eyaleti, Müslümanları dinî bir cemaat<br />
olarak tanıyan anlaşmayı imzaladı. Eyalet Meclisi’nin onaylaması<br />
sonrasında anlaşma yürürlüğe girecek.<br />
Hamburg Şura Başkanı Dr. Mustafa Yoldaş<br />
Hamburg Eyaleti, Müslümanlar ile Alevilerin<br />
dinî inançlarını anayasal koruma altına alan<br />
bir devlet anlaşması imzaladı. Anlaşma (Eyalet<br />
Başbakanı statüsündeki) Büyükşehir Belediye<br />
Başkanı Olaf Scholz ile İslamî cemaatleri<br />
temsilen, Hamburg Şura, Diyanet İşleri Türk<br />
İslam Birliği, İslam Kültür Merkezleri Birliği ve<br />
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu arasında<br />
imzalandı. Anlaşma, Eyalet Meclisi’nin onayı<br />
sonrasında yürürlüğe girecek<br />
Hamburg Eyaleti’nin Müslümanlar ve Aleviler<br />
ile yaptığı bu anlaşma Almanya’da Müslümanları<br />
muhatap alan, diğer dinî cemaatlerle<br />
hukukî olarak eşit statü öngören bir anlaşma<br />
olması bakımından da dikkat çekiyor. Ancak<br />
anlaşmaya tepkiler de var. Hamburg Hür<br />
Demokrat Parti (FDP) ile Hristiyan Demokrat<br />
Birlik (CDU) partileri anlaşmaya kısmen karşı<br />
çıkıyor. Hâlbuki, anlaşmayı ilk gündeme getiren<br />
parti Ole von Beust’un Belediye Başkanlığı<br />
döneminde Hristiyan Demokratlar olmuştu.<br />
Müslüman cenahta ise, anlaşmanın Müslümanlara<br />
yeteri kadar hak vermediği eleştirisinin<br />
yanı sıra, bu mukavelenin gayr-i İslamî<br />
olduğu iddiasında bulunanlar da yer alıyor.<br />
Ancak, Hamburg’ta yaşayan Müslümanların<br />
çok büyük bir bölümü anlaşmayı tarihi bir<br />
adım olarak değerlendiriyor.<br />
FDP anlaşmayı, çok yüzeysel ve her iki<br />
tarafın hak ve görevlerinin tam olarak tanımlanmadığı<br />
iddiası ile, CDU da, kesin bir başörtüsü<br />
yasağı getirmemesi ve süreci başlatan<br />
ve yöneten iradenin Millî Görüş ağırlıklı olduğu<br />
iddiasıyla reddediyor.<br />
Hamburg Eyaleti, 900 yüzyıllık tarihi olmasına<br />
rağmen kiliseler ile ancak 2005 yılında<br />
devlet sözleşmesi yapmıştı. 2006 yılında Kuzey<br />
Almanya İslam Toplumu’na bağlı Hamburg<br />
Merkez Camii’ndeki bir iftara katılan ve<br />
Başkan Ramazan Uçar’ın “Hamburg’ta ikinci<br />
büyük dinî topluluk olan Müslümanların da<br />
devlet tarafından resmen muhatap alınması<br />
yönündeki isteğine CDU’lu Belediye Başkanı<br />
Ole von Beust olumlu cevap vermiş ve<br />
çalışmalara o zaman başlanmış idi. Musevi<br />
cemaati ile de 2007 yılında bir anlaşma imzalanmıştı.<br />
Hamburg Şura Başkanı ve Kuzey Almanya<br />
İslam Toplumu Yönetim Kurulu Üyesi Dr.<br />
Mustafa Yoldaş tepkilerin olabileceğini ancak,<br />
anlaşmanın 11 Eylül olayları faillerinin izinin<br />
Hamburg’a uzanması sebebiyle “11 Eylül<br />
sonrası, o menfur olay sonrası yaşanan tartışmaların<br />
gölgesinde” gerçekleştirilmiş olmasına<br />
da dikkat çekiyor. Mustafa Yoldaş anlaşmayı<br />
şöyle değerlendiriyor:<br />
“Bu antlaşmanın Müslümanlar için ne getirisi<br />
olacak? Aslında bu antlaşmanın içerdiği<br />
konular, bireysel hak ve hürriyetler açısından<br />
zaten Alman Anayasası’nda güvence altına<br />
alınmıştır. Bu antlaşmanın kıymeti, sembolik<br />
değerinden kaynaklanmaktadır. Alman tarihinde<br />
ilk defa bir eyalet yönetimi, Müslüman topluluğunu<br />
resmen tanımakla, bir dinî cemaat<br />
statüsüne kavuşturmuş oluyor. Aynı zamanda<br />
mevcut dinî cemaatlerle aynı statü veriyor ve<br />
eşit muhatap kabul ediyor. Bu anlaşma, ‘İslam<br />
Almanya’ya ait değildir!’ diyenlere de güzel bir<br />
cevaptır.”<br />
Anlaşma, Müslümanları dinî bir cemaat<br />
olarak kabul edip dinî hayatı anayasal güvence<br />
altına alıyor. Okullarda İslam din dersleri,<br />
Aleviler için de Alevilik derslerinin ilgili cemaatler<br />
tarafından hazırlanıp verilmesini öngörüyor.<br />
Ayrıca, Ramazan ve Kurban Bayramları ile<br />
aşûre günü Müslümanlar ve Aleviler için resmî<br />
tatil günü sayılıyor.<br />
Almanya’da yabancı düşmanlığı<br />
İslam’a odaklanmış durumda<br />
Almanya’da yabancı düşmanlığı giderek artış gösterirken, daha çok İslam düşmanlığı şeklinde tezahür<br />
ediyor. Friedrich Ebert Vakfı tarafından yapılan bir araştırma Müslümanların endişesini artırıyor.<br />
Yabancı düşmanlığı Almanya’da marjinal<br />
kesimlerden orta sınıfa doğru kayıyor. Öyle<br />
ki, orta sınıfın yüzde 50-60 gibi bir oranı İslam<br />
düşmanlığı sayılabilecek söylemleri onaylıyor.<br />
Bu tesbitler, Friedrich Ebert Vakfı (FEV)<br />
tarafından yapılan “Orta Sınıfın Değişimi –<br />
Almanya’da Aşırı Sağcı Zihniyetler 2012” (Die<br />
Mitte im Umbruch - Rechtsextreme Einstellungen<br />
in Deutschland 2012) isimli bir araştırma<br />
ile ortaya konuldu. İki yıl önce Friedrich<br />
Ebert Vakfı bu yöndeki eğilimleri araştırmış ve<br />
“Krizdeki Merkez: Almanya’da Aşırı Sağ Anlayışlar”<br />
(Die Mitte in der Krise, Rechtsextreme<br />
Einstellungen in Deutschland 2010) adıyla<br />
kamuoyuna duyurmuştu. Bu araştırmada da<br />
Alman toplumunda İslam düşmanlığına kayan<br />
bir yön farklılaşmasının ortaya çıktığı tesbit<br />
edilmişti. Bu yöndeki bir başka araştırma ise<br />
yine geçen yıl Münster Üniversitesi’nden Din<br />
Sosyoluğu Prof. Dr. Detlef Pollack’ın, Alman<br />
toplumunu diğer komşu ülke toplumları ile<br />
karşılaştıran bir araştırmasında da tesbit edilmiş,<br />
toplumun giderek farklı kültür ve inançlara<br />
mensup olan kişilere karşı kısıtlayıcı ve<br />
ayrımcı tedbirler alınmasını istediğini ortaya<br />
koymuştu.<br />
Araştırmayı yöneten Dr. Ralf Melzer ülkedeki<br />
aşırı sağ eğilimlerin başarılı bir şekilde<br />
önlenmesi için hem okullarda hem de okul<br />
dışında sivil toplum inisiyatifinin önemine değiniyor.<br />
Araştırmanın sonuçlarını değerlendiren<br />
Oliver Decker, Johannes Kiess, Elmar Brähler<br />
gibi araştırmacılar, ülkedeki aşırı sağ eğilimin<br />
ulus veya ırk üstünlüğüne dayanan ırkçılıktan<br />
ziyade “Kültüralist” bir eğilime dönüştüğü uyarısında<br />
bulunuyor. Buna göre; ırk üstünlüğüne<br />
dayalı aşırı sağ eğilim, diğer bir kültürün değersizliği<br />
kategorisine doğru yönelmiş durumda.<br />
Hatta öyle ki, bu tür eğilimler “Demokratik<br />
partiler”de görülebiliyor. Bu kültüralist yaklaşım<br />
“İslam’ı tehdit” olarak değerlendiriyor.<br />
Kültüralist bir yaklaşıma noktasal bir örnek verilecek<br />
olursa, “Bir kadının başörtüsü takması,<br />
İslami kültür çevresinden gelen insanların<br />
gericiliğini, geri kalmışlığını sembolize” ediyor.<br />
Yabancı düşmanlığı sadece Müslümanları<br />
hedef almıyor. Aynı düşmanlık Yahudiler hakkında<br />
da geçerli. Burada araştırmanın ortaya<br />
koyduğu korkutucu boyut ise, Almanların, Yahudilere<br />
olan düşmanlıklarını diğer yabancılara<br />
gösterdikleri kadar dışa vurmaktan çekiniyor<br />
olmaları. Dolayısıyla, Yahudi düşmanlığı, kamuoyunda<br />
bilinenden daha fazla.<br />
Friedrich Ebert Vakfı tarafından yapılan<br />
son araştırma yabancı, Yahudi ve İslam düşmanlığı<br />
eğilimlerinin giderek daha da arttığını<br />
gösteriyor. IGMG Genel Başkan Yardımcısı<br />
Mustafa Yeneroğlu ise araştırmanın özellikle<br />
siyasî çevreler için bir uyarı niteliği taşıdığı görüşünde.<br />
Konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada,<br />
araştırmanın, İslam düşmanlığının<br />
Müslümanların daha az yaşadığı bölgelerde<br />
daha yüksek seviyede olmasını, “Şahsî tecrübelere”<br />
değil “Ön yargılara” dayandığını<br />
gösterdiğini söyleyen Yeneroğlu, bu artışın<br />
önlenmesinde devlete önemli görev düştüğünü<br />
bildirdi: “Devlete düşen en önemli görev,<br />
insanları bilinçlendirmek ve sivil toplumun aşırı<br />
sağcılığa karşı güçlendirilmesini sağlamaktır.”<br />
Daha fazla bilgi için:<br />
www.igmg.de | www.fes-gegen-rechtsextremismus.de/<br />
pdf_12/mitte-im-umbruch_www.pdf<br />
Mölln<br />
faciasının 20.<br />
yılında ırkçılık<br />
hâlâ tırmanışta<br />
23 Kasım 1992 tarihinde Almanya’nın<br />
Mölln kentinde meydana gelen faciada,<br />
iki aşırı sağcı Alman, Türk ailelerin oturduğu<br />
iki evi kundaklamış ve 10 ve 14<br />
yaşlarındaki iki kız çocuğu ve çocukların<br />
51 yaşındaki anneanneleri hayatını<br />
kaybetmişti. 20. yıl dönümünde faciayı<br />
unutturmamak için Mölln’de çeşitli kurum<br />
ve kuruluş temsilcilerinin katıldığı bir<br />
yürüyüş düzenlenirken, bazı camilerde<br />
ise olayın kurbanları için Kur’an-ı Kerim<br />
okundu. Yapılan açıklamalarda vurgulanan<br />
ortak nokta, ırkçılığın Almanya’da 20<br />
yıl öncesinde kalmadığı, tam tersine gün<br />
geçtikçe artarak daha da vahim bir hâle<br />
geldiği oldu.<br />
Konuyla ilgili bir basın açıklaması<br />
yapan IGMG Genel Sekreteri Oğuz<br />
Üçüncü, 20 yıl önce dönemin devlet<br />
yetkililerinin böyle bir olayın bir daha tekrarlanmaması<br />
için her şeyin yapılacağına<br />
dair verdikleri sözü hatırlattı. Üçünçü,<br />
ırkçı NSU örgütünün kanlı eylemlerine<br />
dikkat çekerek, “NSU örgütünün,<br />
Almanya’nın bir ucundan öbür ucuna<br />
kadar hiç dikkat çekmeden böyle bir<br />
kanlı izi nasıl bırakabildiği sorusunu hâlâ<br />
ve şaşkınlık içerisinde kendimize soruyoruz.<br />
20 yıl önce verilen o söz nerede<br />
kaldı?” şeklinde konuştu.<br />
Daha fazla bilgi için:<br />
www.igmg.de | http://www.igmg.de/nachrichten/<br />
artikel/2012/11/23/20-jahre-moelln-wir-werden-erinnernimmer-und-immer-wieder.html
camia | 30 Kasım 2012 Genel Merkezimizden |<br />
5<br />
<strong>“Bizler</strong> <strong>kardeşler</strong> <strong>topluluğuyuz”</strong><br />
çıkacak <strong>kardeşler</strong> topluluğunu oluşturacağız.<br />
Böylece bu çalışmalarımız bizim bir barış elçisi<br />
olduğumuzu ortaya koymalıdır. Ancak o<br />
zaman başarılı bir cemaat, başarılı bir teşkilat<br />
olabiliriz.<br />
Hicretten alacağımız en önemli derslerin<br />
başında, üzerimize düşen vazifeyi hakkıyla<br />
yerine getirdikten sonra Allah’a güvenmek<br />
Bekir’e ‘Bu adam kimdir?’ dedi. Hz. Ebu Bekir<br />
de ‘O, bana yol gösterir, benim rehberimdir’<br />
diyerek hem doğru sözden vazgeçmemiş<br />
hem de Efendimizi ifşa etmemiş oldu.<br />
Kısacası, hicretin bize sunduğu temel örneklikler<br />
şunlar olmuştur: Beşerî planlamada<br />
bütün gücümüzü sarfedip elimizden gelen<br />
her şeyi yapacağız. Sebeplere değil, sebep-<br />
Dikkat ediniz, güvenle oturulabilecek<br />
bir yurt ve size sahip<br />
çıkacak <strong>kardeşler</strong> topluluğu<br />
ifadesinin aslında bizleri tanımlaması<br />
gerekir.<br />
IGMG Hac-Umre ve Seyahat Şirketi organizasyonu<br />
ile bu yıl 5410 hacıya hizmet<br />
verildiğini dile getiren Ergün, bu yıl ilk defa<br />
Estonya’dan bir hacı grubu olduğunu bildirdi.<br />
Genel Merkez olarak bölgelerde kurulacak<br />
olan çeşitli müesseselerin destekleneceğini<br />
ve önceliklere göre bir programlama<br />
yapılacağını bildiren Ergün, bu konuda önceliklerin<br />
her zaman yeniden tespit edileceğini<br />
de söyledi.<br />
Eğitim programlarına özel bir önem verdiklerini<br />
kaydeden Genel Başkan, tüm bölgelerin<br />
yılbaşı ve Paskalya tatili gibi tatillerde<br />
yatılı eğitim programları düzenlemesi gerektiğine<br />
de vurgu yaptı: “Eğitim Başkanlığımızın<br />
bu yöndeki programı mutlaka her bölgede<br />
icra edilecek, çocuklarımız bu programlara<br />
katılacaktır.”<br />
Hicret yolumuzu aydınlatıyor<br />
Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in hicretinin<br />
hatırlandığı ve yeni bir hicri yıla girildiği<br />
Genel Başkan Kemal Ergün<br />
şu günlerde hicretten önemli dersler alınması<br />
gerektiğini belirten Genel Başkan Kemal Ergün<br />
hicretin bu anlamda bir göç olarak değerlendirmesinin<br />
isabetli olmadığını da söyledi.<br />
Ergün, hicretin örnekliğini şöyle anlattı:<br />
“Hicret, davası için fedakârlık ve gönüldaşların<br />
sıkıntıya girdiği görüldüğünde, onların<br />
sıkıntılarını gidermek ve onları korumaktır.<br />
Önce, Habeşistan hicretleri arkasından da<br />
Medine hicreti bu örneklerle doludur. Dikkat<br />
ediniz, Habeşistan’da Müslümanlar hakim<br />
değildir, Medine’de de Müslümanlar hakim<br />
değildir. Habeşistan’da adil bir hükümdar vardır.<br />
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine’ye<br />
arkadaşlarını gönderirken, ‘Şüphesiz Allah,<br />
sizlere güvenle oturacağınız bir yuva ve size<br />
sahip çıkacak bir <strong>kardeşler</strong> topluluğu ihsan<br />
eyledi’ dedi. Dikkat ediniz, güvenle oturulabilecek<br />
bir yurt ve size sahip çıkacak <strong>kardeşler</strong><br />
topluluğu ifadesinin aslında bizleri tanımlaması<br />
gerekir. Yani bizler de, birbirimize sahip<br />
ve takdiri de O’na bırakmak gelir. Efendimiz<br />
(s.a.v.) Allah’ın koruması altında olmasına,<br />
O’nun elçisi olmasına rağmen bir insan olarak<br />
gerekli tedbirleri aldı. Ondan sonra Allah’a<br />
tevekkül etti. Bu tevekkül sonrasında Allah da<br />
Resûlü’ne pek çok güzellik ve başarı ihsan etti.<br />
Peygamberimiz hicret esnasında herkese<br />
görev verdi ve görevlerini bildirdi. Görevlerini<br />
alanlar ise bu görevi en iyi şekilde yerine<br />
getirdi. Hz. Ali (r.a.)O’nun yerine evinde kaldı,<br />
Hz. Ebu Bekir, Sevr’de ve yolda ona eşlik etti,<br />
Hz. Esma hamile olduğu halde onlara yiyecek<br />
getirdi, Hz. Abdurrahman çocuk olmasına<br />
rağmen kendilerine Mekke’deki gelişmeleri<br />
rapor etti.<br />
Emin bir kimse olduğunu en zor şartlar<br />
altında göstermek, verilen söze uymak ve her<br />
zaman doğru, ama hikmetli konuşmak ve işi<br />
ehline vermek de hicretten alınacak dersler<br />
arasındadır. Abdullah bin Ureykıt bir müşrik<br />
olduğu halde kendisine görev verildi. Görev<br />
sonunda Peygamberimiz kendisine Müslüman<br />
olmayı teklif etti, Süreka’nın atının başına<br />
gelenleri ve yolda hiç süt vermeyen keçinin<br />
süt vermesini gördüğü halde o, bu teklifi kabul<br />
etmedi. Yolda birisi Ebu Bekir’i tanıdı. Ebu<br />
lerin tamamının oluşması için gerekenleri<br />
yaptıktan sonra sadece Allah’a güveneceğiz.<br />
Ve her şeyin Allah’ın takdirinde olduğunu<br />
bileceğiz. Allah’a dua etmesini de bileceğiz.<br />
Ona yalvaracağız. Allah’tan istemeyi ve onun<br />
karşısında acziyetimizi de unutmayacağız.<br />
İrademiz dışında olan ne varsa Allah’ın kaza<br />
ve kaderine inanacağız, bunun için işlerimizin<br />
istediğimiz gibi gitmediğini görürsek, olmadı<br />
ise gevşemeyeceğiz. Gerçekleşmeyen bu arzularımızın<br />
ve işlerimizin de İslam ve Müslümanlar<br />
için hayır olacağına inanarak çalışmalarımıza<br />
devam edeceğiz.”<br />
Toplantıda Genel Merkez Birim Başkanları<br />
programlarını takdim ederek, yaptıkları<br />
hizmetleri değerlendirdi ve eksikliklerin nasıl<br />
giderilebileceğini müzakere etti.<br />
Gençlik Teşkilatı’nın programını, Birim<br />
Başkanı ve Üniversiteliler Başkanı takdim<br />
ederken Kadınlar Teşkilatı’nın programını da,<br />
yine Birim Başkanı ve Kadınlar Gençlik Teşkilatı<br />
Başkanı takdim etti. Bölge Başkanları<br />
Toplantısı’nda, Kurumsal İletişim Başkanlığı,<br />
Genel Sekreterlik, Eğitim Başkanlığı ve İrşad<br />
Başkanlığı’nın programlarının yanı sıra Mali<br />
İşler Başkanlığı’nın programları da sunuldu.<br />
Hatice Şahin Bosna’da<br />
üniversitelilere seminer verdi<br />
Kadınlar Teşkilatı Başkanı, Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da bulunan<br />
Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde (IUS) üniversiteli gençlere seminer verdi.<br />
2003’de Eğitim ve Öğretimi Geliştirme<br />
Vakfı (SEDEF) tarafından kurulan, öğrenim dili<br />
İngilizce olan üniversitede talebelerin çoğunluğunu<br />
Türkiyeli talebeler oluşturuyor.<br />
Seminer Balkanlar Millî Görüş Derneği<br />
Genel Sekreteri ve Yurtlar Müdürü Adem<br />
Kasa ve öğrenci birliği “Rosa Club” ın genç<br />
kızlar kolu tarafından organize edildi. 80’den<br />
fazla öğrencinin katıldığı seminerde Hatice<br />
Şahin Avrupalı Müslüman gençliğin sorumlulukları<br />
konusunu ele aldı. Okuyan gençlerin,<br />
kendine karşı, dinine karşı, ailesine ve topluma<br />
karşı olan sorumluluklarını hassas bir<br />
şekilde yerine getirmeleri gerektiğini hatırlattı.<br />
Gençlerin hedeflerini iyi belirlemelerini ve yüksek<br />
tutmalarını, zirveye kilitlenirken gerçekçi<br />
olmalarını tavsiye etti.<br />
Hatice Şahin, Türkiyeli öğrencilerin Saraybosna’da<br />
okumalarının bir ayrıcalık olduğunu,<br />
bununla birlikte burada okuyan gençlerin<br />
Boşnak toplumuna karşı da sorumlukları<br />
olduğunu belirterek, bunun ilk adımının ise<br />
Boşnak dilini öğrenmekten geçtiğini vurguladı.<br />
Özellikle okuyan Müslüman genç kızların,<br />
yaşamış oldukları toplumda, kaliteli çalışmalarıyla,<br />
bir artı değer teşkil ettiğini belirtti.<br />
Hatice Şahin seminerine şu cümlelerle<br />
devam etti: “Çalışın, kazanın ama sadece<br />
kendiniz için değil. Ümmete karşı olan sorumluluğunuzu<br />
da yerine getirin. Uzmanlaşın,<br />
sahanızda bir numara olun, referans kişi<br />
olun. Tâ uzaklardan size gelsinler. Okuyun,<br />
kendinizi geliştirin. Hangi mesleği seçerseniz<br />
seçin, ama o mesleğin en iyisi olun, mesleğinizde<br />
bir numara olun! Ve Rabbimizin (c.c.)<br />
razı olup olmayacağına dikkat edin. Sanata<br />
karşı merakınızı artırın, duyarlı olun, inceleyin.<br />
Çevre kirliliğine karşı çözümler üretin. Kur’an<br />
ve Sünnete göre çevreciliği araştırın, inceleyin.<br />
İnsanlığa faydalı olacak çözümler sunun.”<br />
Semineri dinleyen öğrenciler, IUS’e IGMG<br />
Genel Merkez’den gelen ilk hatibe olan Hatice<br />
Şahin’i tebrik ederek, yol gösterici konuşmasından<br />
dolayı teşekkür ettiler.<br />
IGMG Kadınlar Teşkilatı Başkanı Hatice Şahin
| camia | 30 Kasım 2012<br />
06 Genel Merkezimizden<br />
Bosna halkına hizmetimiz sürecek<br />
Menšure programı sonunda yeni seçilen Diyanet İşleri Başkanı’nı tebrik ederken<br />
IGMG’nin partner kuruluşu olan Osman<br />
Efendi Recoviç Medresesi, aynı zamanda<br />
IGMG “Ramazan yardımları” ve “Kurban<br />
Kampanyası” yardım çalışmalarında merkez<br />
olarak kullandığımız bir mekan. 1992’de savaş<br />
başladığı bir dönemde açılan bu medresenin<br />
kurulmasında ve geliştirilmesinde<br />
IGMG, zaman zaman nakdi yardımlarda da<br />
bulunarak kuruluşa destek oldu. Medresede<br />
halihazırda eğitim gören 250 talebenin hepsi<br />
yatılı olarak, medresenin yurtlarında kalıyor.<br />
Toplam talebe sayının yarısını kızların oluşturduğu<br />
medrese, halk tarafından ciddi manada<br />
sahiplenilmiş durumda. Bosna’da medreseler<br />
bir bakıma Türkiye’deki imam hatip liseleri<br />
statüsünde olup, buradan mezun olan<br />
talebeler istedikleri fakülteye hiç bir engel ile<br />
karşılaşmadan girerek, okuma şansına sahip.<br />
Toplamda 6 medresesi olan Bosna Hersek<br />
her yıl halkın arasına karışan medrese mezunlarıyla<br />
geleceğe daha da umutla bakan bir<br />
topluma dönüştü.<br />
Medrese ziyaretinin sonunda, medrese<br />
yetkililerine ev sahiplikleri dolayısıyla teşekkür<br />
eden IGMG Heyeti aynı günün akşamı,<br />
Millî Görüş Erkek Öğrenci Yurdu’nu ziyaret<br />
ederek, öğrencilerle hasbihal etti. Öğrencilerle<br />
sohbette, yurtlarda kalan Türkiye ve<br />
Balkanlar’dan gelen üniversiteli öğrencilerin<br />
kaynaşmasından memnuniyet duyulduğu ve<br />
Semir Efendiç’e tebrik ziyaretinde bulunuldu<br />
bunun çalışmalara güç kattığı ifade edilirken,<br />
gençlere çeşitli konularda nasihatlerde bulunuldu,<br />
öğrencilerin sorunları ve önerileri dinlendi.<br />
IGMG Heyeti Bosna’daki ikinci gününde<br />
temaslarına, Novi Grad Belediye Başkanı’na<br />
nezaket ziyareti ile devam etti. Yıllardır Sosyalist<br />
Parti (SDP) tarafından yönetilen ancak<br />
1,5 ay önce yapılan yerel seçimlerde,<br />
Aliya İzzetbegoviç’in partisi olan SDA’nın<br />
yönetimini devraldığı<br />
Novi Grad (Yeni Şehir)<br />
Belediyesi’nde<br />
seçimleri kazanarak<br />
başkanlık mazbatasını<br />
bir gün önce devralan<br />
genç Belediye Başkanı<br />
Semir Efendiç ile sıcak<br />
bir ortamda bir toplantı<br />
gerçekleştirildi. Kemal<br />
Ergün, Semir Efendiç’i seçimlerdeki başarısından<br />
dolayı tebrik etti. IGMG’nin Bosna’da<br />
aşevi ve öğrenci yurtları kurmayı planladığını<br />
anlatan Kemal Ergün, yapılacak yurtların<br />
arazisinin Novi Grad Belediyesi sınırları içinde<br />
yer aldığını bu nedenle bu konuda Semir<br />
Efendiç’in desteğini beklediklerini belirtti.<br />
IGMG’nin yıllardır Bosna’da halkın yanında<br />
yer alarak, gerek insani yardımlarda gerekse<br />
ülkenin kalkınmasına yönelik çalışmalarda<br />
bulunduğunu anlatan Ergün, Efendiç ile bu<br />
bağlamda tecrübelerini de paylaşmaya hazır<br />
olduklarını kaydetti.<br />
Aynı gün görüşmelerin ikinci durağı<br />
Türkiye’nin bir kurumu olan TIKA Bosna Hersek<br />
Koordinatörlüğü oldu. Kurumun Koordinatörü<br />
Dr. Zülküf Oruç ile yapılan görüşmede<br />
kurumun ve IGMG’nin Bosna’da yapılan ve<br />
yapılması planlanan çalışmaları hakkında görüş<br />
alış-verişinde bulunuldu.<br />
IGMG Heyeti 2012 başında açılışı yapılan<br />
ve Boşnakça, Hırvatça ve Sırpça yayın yapan<br />
Anadolu Ajansı Balkanlar Bölge Müdürlüğü’nü<br />
de ziyaret etti. Bölge Müdürü’nden çalışmaları<br />
ve yapılan yayınla ilgili bilgi alan heyetin<br />
Anadolu Ajansı’ndaki görüşmeleri yaklaşık<br />
iki saat sürdü. Karşılıklı bilgi alış verişlerinde<br />
bulunulduktan sonra Başkan Kemal Ergün,<br />
Tarihsel olarak Bosna Müslümanları<br />
ile bir yakınlığımız var. IGMG<br />
olarak savaş yıllarından bu yana<br />
özellikle insani yardım noktasında<br />
Bosna’ya ciddi katkılarımız oldu.<br />
Bu bağlamda burada olan yardım<br />
kurumları ve sivil toplum kuruluşlarına<br />
da yardımlar yaptık.<br />
Bosna Hersek ziyaretinin sebebini açıkladığı<br />
bir açıklama yaptı ve bu kayıt aynı gün Anadolu<br />
Ajansı tarafından yayınlandı. Bosna’nın<br />
IGMG’yi yakından tanıdığı vurgulanan görüşmede<br />
Kemal Ergün şunları kaydetti: “Tarihsel<br />
olarak Bosna Müslümanları ile bir yakınlığımız<br />
var. IGMG olarak savaş yıllarından bu yana<br />
özellikle insani yardım noktasında Bosna’ya<br />
ciddi katkılarımız oldu. Bu bağlamda burada<br />
olan yardım kurumları ve sivil toplum kuruluşlarına<br />
da yardımlar yaptık.”<br />
Anadolu Ajansı ziyaretinin<br />
ardından Uluslararası<br />
Saraybosna<br />
Üniversitesi’ne geçilerek,<br />
Üniversite Rektörü Prof.<br />
Dr. Özer Çınar, Rektör<br />
Yardımcısı Prof.Dr. İsmail<br />
Kocayusufoğlu ve Yrd.<br />
Doç. Hasan Korkut ile<br />
görüşüldü. Üniversiteye verilen önemi vurgulayan<br />
Kemal Ergün önümüzdeki yıllarda<br />
üniversitenin uluslararası atmosferine katkıda<br />
bulunmak amacıyla, bu üniversiteye farklı ülkelerden<br />
öğrenci getirilmesi konusunda birlikte<br />
hareket edilebileceğini kaydetti. Kardeş<br />
iki kuruluş yetkililerinin yaklaşık iki saat süren<br />
görüşmesinde çalışmalarda daha fazla işbirliğine<br />
gidilmesi temennisi vurgulandı.<br />
Bosna ziyaretinin diğer bir durağı da bir<br />
gençlik vakfı olan ve IGMG’nin Bosna’daki<br />
kardeş kuruluşu olan Miladi Müslümanî Vakfı<br />
oldu. Bosna’nın en köklü vakıflarından olan<br />
ve Bosna devletinin kurulmasında büyük<br />
katkısı olan Miladi Müslümanî Vakfı Başkanı<br />
Edhem Baksıc ile görüşen Kemal Ergün,<br />
vakfın çalışmaları hakkında bilgi aldı. Baksıc,<br />
uzun yıllardan beri IGMG’nin de desteği ile<br />
Bosna’da eğitim, teşkilatlanma ve Müslüman<br />
gencin kimlik oluşumu konusundaki<br />
çalışmalara devam edildiğini vurguladı. Vakıf<br />
Başkanı Edhem Baksıc ve yönetim kurulu ile<br />
yapılan görüşmelerde Kemal Ergün, Miladi<br />
Müslümanî Vakfı’nın çalışmalarının daha da<br />
geliştirilmesi için bir takım tavsiye ve temennilerini<br />
ifade etti.<br />
14 Kasım’daki diğer bir görüşme<br />
ise,1992-1995 yılları arasında Bosna<br />
Hersek’te cereyan eden savaşın yaşayan<br />
şahidi, dava insanı Nimeta Yahiç ile yapıldı.<br />
IGMG yetkilileri Bosna’da, Yahiç ile buluşarak<br />
birlikte Balkanlar Milli Görüş Kız Yurdu’na<br />
geçti. Kız öğrencilerimiz ile yapılan sohbette<br />
son Osmanlı kadı eşi Nimeta Yahiç kız öğrencilere<br />
nasihatlerde bulundu. Sohbette öğrencilerin<br />
görüş ve önerileri de alındı.<br />
IGMG temsilcileri 15 Kasım’da 1882’den<br />
bu yana devam edegelen “Menšure” törenine<br />
davetli olarak katıldı. Yeni Diyanet İşleri<br />
Başkanı’nın görevi bir önceki Diyanet İşleri<br />
Başkanı’nından devralma töreninin 14.sünün<br />
gerçekleştiği “Menšure” programında<br />
yeni seçilen Diyanet İşleri Başkanı Huseyin<br />
Kavazović görevi Mustafa Cerić’ten devraldı.<br />
Yeni seçilmiş olan Bosna Diyanet İşleri<br />
Başkanı’nın dünyaya tanıtılması amacıyla<br />
düzenlenen programa farklı ülkelerden üst<br />
düzey katılım gerçekleşti. Bosna Hersek’ te<br />
bulunan resmi ve sivil toplum örgütlerinin tamamının<br />
davet edildiği programda, Türkiye<br />
de Diyanet İşleri Başkanı düzeyinde temsil<br />
edildi.<br />
Kemal Ergün ve beraberindeki heyet,<br />
Bosna Hersek’te yapılması planlanan aş evi,<br />
kültür evi, yurtlar ve kültür merkezinin inşaa<br />
edilmesi için gerekli bina ve arazi görüşmelerinde<br />
de bulundu ve 16 Kasım tarihinde<br />
Saraybosna’dan ayrıldı.<br />
Kemal Ergün ile Bosna Hersek Cumhurbaşkanı
camia | 30 Kasım 2012 Genel Merkezimizden | 07<br />
“Adaletsizliklere ve haksızlıklara<br />
karşı çıktığımızı ortaya koyuyoruz”<br />
IGMG Bölge Sosyal Hizmetler Başkanları Kerpen’de toplanarak ramazan ayı ve sonrasında yapılan hizmetleri değerlendirdi.<br />
IGMG Sosyal Hizmetler Başkanlığı Bölge<br />
Sosyal Hizmetler Sorumluları Toplantısı<br />
Kerpen’de yapıldı. Ramazan ayı ve sonrasında<br />
yapılan Sosyal Hizmetler Birimi faaliyetlerinin<br />
görüşüldüğü toplantıya Genel Başkan<br />
Kemal Ergün de katılarak bir konuşma yaptı.<br />
“Genel Merkez üyeliği sıradan bir üyelik değil,<br />
bu camiaya mensup olmayı gösteren bir<br />
aidiyet ve mensubiyet bilincinin sembolüdür”<br />
diyen Ergün, teşkilatın sosyal hizmetler çalışmalarını<br />
hem bir ibadet etme hem de “Ümmet<br />
olma” şuuru ile gerçekleştirdiğine işaret<br />
etti. Ergün “Yaptığımız yardımların, mazlum,<br />
mağdur ve ihtiyaç sahibi insanların dertlerini<br />
gideremediğini çok iyi biliyoruz” dediği konuşmasında,<br />
“Müslümanlar olarak bir ümmet<br />
olma ve insanlığın da kardeşliği ilkesinden<br />
hareketle, Müslüman olsun gayri Müslim olsun<br />
o insanlara gönlümüzle gidiyoruz. Onların<br />
yanında olduğumuzu, dertleri ile dertlenmek<br />
istediğimizi gösteriyoruz. Adaletsizliklere,<br />
haksızlıklara karşı çıktığımızı ortaya koyuyoruz”<br />
şekline konuştu.<br />
Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Çiftçi de<br />
toplantıda bir değerlendirme yaptı. Çiftçi,<br />
“Bu teşkilat Allah’ın bizlere bir lütfu ve ikramıdır.<br />
Ve bütün yaptıklarımız da bu teşkilat<br />
mensuplarının desteği ile olmaktadır” dediği<br />
konuşmasında, özellikle teşkilatta görev<br />
yapmış olan teşkilat mensuplarının, eleştiri<br />
ve tekliflerine önem verdiklerini, yardım çalışmalarının<br />
yanı sıra, zekât, fitre ve hac gibi<br />
ibadetlerin yerine getirilmesine yardımcı olduklarını<br />
söyledi.<br />
IGMG Sosyal Hizmetler Başkanı Ali<br />
Bozkurt ise ramazan ayında ve sonrasında<br />
gerçekleştirilen hizmetlerin bir değerlendirmesinde<br />
bulundu. Bu hizmetlerin yerine getirilme<br />
sürecindeki olumlu ve olumsuz yönleri<br />
değerlendirdi. Bölgelerden katılan sosyal<br />
hizmetler başkanları da, bölge ve cemiyetlerdeki<br />
süreçler ile ilgili değerlendirmelerde<br />
bulunarak, bu hizmetlerin daha etkin bir<br />
şekilde artarak devam edebilmesi için çeşitli<br />
önerilerini sundu.<br />
Hakkı Çiftçi<br />
En acılı gününüzde<br />
7 gün 24 saat<br />
yanınizdayız<br />
İslam Toplumu Millî Görüş<br />
Cenaze Fonu<br />
Boschstr. 61-65<br />
D- 50171 Kerpen<br />
Tel: +49 2237 656-313<br />
+49 2237 656-0 (Santral)<br />
Faks: +49 2237-656 555<br />
Mail: cenazefonu@igmg.de
| 08 Aile<br />
camia | 30 Kasım 2012<br />
Bedensel ve zihinsel engel<br />
neyin engeli?<br />
Rahime Söylemez<br />
Çocuk bekleyen aileler doğal olarak sağlıklı<br />
bir çocuk ümit ederler. Engelli bir çocuklarının<br />
olma ihtimalini dahi maalesef düşünmezler.<br />
Dolayısıyla aileler doğum öncesi, sonrası veyahut<br />
da çocukluğun herhangi bir döneminde<br />
çocuklarının engelli olacağını duyduklarında<br />
büyük üzüntü yaşarlar. Bu yeni durum, onlar<br />
için hiç de kolay olmaz. Bir duygu karmaşası<br />
içerisine girer, bunu, şaşkınlık, öfke, bunalımlar,<br />
üzüntü takip eder. Böylesi zor zamanlarda,<br />
ailenin tüm fertleri birbirine daha çok destek<br />
vermelidir. En önemlisi<br />
de eşlerin birbirlerine<br />
destek olmasıdır. Birbirlerine<br />
destek olan eşler<br />
“kabul sürecini” ancak<br />
karşılıklı anlayış ve dayanışma<br />
ile kolaylıkla atlatabilirler.<br />
Dolayısıyla aile<br />
bireyleri çocuğun bazı<br />
alanlarda engel teşkil<br />
eden durumunu kabul<br />
etmelidirler ki, ileride engeli<br />
olan çocuk kendisi<br />
ve engeliyle barışık bir<br />
hayat yaşayabilsin.<br />
Engel derken tam olarak neyi kastettiğimiz<br />
de önem arz ediyor. Birçok engel durumu<br />
vardır. Örneğin ortopedik engelli, işitme<br />
engelli, görme engelli, zihinsel engelli, felçli<br />
çocuk vs.<br />
Engelli çocuğu olan ailerin maalesef düştükleri<br />
birçok hatalar var. Bu hatalardan birisi<br />
ve diğer çocuklar açısından en önemlisi ise,<br />
ebeveynlerin engelli çocuklar ile aşırı ilgilenmek<br />
suretiyle, engelli ve engeli bulunmayan<br />
çocukları arasında adaletsiz davranmalarıdır.<br />
Aileler engelli çocuğa çok fazla ilgi gösterdiklerinden<br />
dolayı, engeli bulunmayan çocuğu<br />
veya çocukları ihmal edebilmektedir. Engelli<br />
çocuğun sadece alanları sınırlıdır ve bu sebeple<br />
daha çok ilgi ve bakım gerekebilir. Tabii<br />
ki, diğer evlatlara karşı adaletli olma ve onları<br />
ihmal etmeme şartı ile...<br />
Bir çok aile bir taraftan yapıcı olayım derken<br />
diğer yandan da yıkıcı duruma düştüğünü<br />
fark edemiyor. Hatta bazen daha da ileri<br />
gidip engelli çocuğun bakımı ve ihtiyaçlarının<br />
karşılanması için diğer çocuklarını sorumlu<br />
tutabiliyorlar. Elbette ki, engeli olmayan<br />
çocuklara da sorumluluk vermek önemli olmakla<br />
birlikte her iki tarafın psikolojisini de<br />
dikkate almak gerekir. Eğer, engelli çocuk,<br />
kendisini değersiz ve hiçbir işe yaramayan<br />
biri olarak hisseder, engeli bulunmayan çocuk<br />
ise kendine büyük haksızlık yapıldığını ve<br />
anne babasının onu sevmediğini, bilakis onu<br />
bebek bakıcısı olarak gördüğünü düşünürse<br />
problemler başlar. Bu sebeple anne-babalar,<br />
diğer çocuklarına da mutlaka zaman ayırmalı<br />
ve gereksinimlerini dikkate almalıdır.<br />
Yapılan hatalardan bir diğeri ise, ailenin<br />
engelli çocuktan utanması ve onun sosyalleşmesi<br />
yerine pasifleşmesine gayret göstermesidir.<br />
Aileler, engelli çocuklarını dışarıya<br />
karşı izole etmemeli, çocuğun çevre ile iletişim<br />
kurmasına ve kendisini geliştirmesine<br />
imkân ve ortam sağlamalıdır.<br />
Yapılan hatalardan bir diğeri<br />
ise, ailenin engelli çocuktan<br />
utanması ve onun sosyalleşmesi<br />
yerine pasifleşmesine<br />
gayret göstermesidir.<br />
Aileler, engelli çocuklarını<br />
dışarıya karşı izole etmemeli,<br />
çocuğun çevre ile iletişim<br />
kurmasına ve kendisini geliştirmesine<br />
imkân ve ortam<br />
sağlamalıdır.<br />
Ortopedik engelli çocuğu olan ailelere öneriler<br />
Aile, çocuğun bedensel gelişimini sağlayacak<br />
ortamı sunmalı ve her alanda ona<br />
destek olmalıdır. Aksi takdirde, çocuk anlaşılmadığını<br />
zanneder. Destek olurken dikkat<br />
edilecek husus; anne-babaların çocuklarına<br />
vereceği bu desteği orantılı bir şekilde sunmaları<br />
hususudur. Aileler, çocuk, leb demeden<br />
leblebiyi vermemelidir.<br />
Bedensel yetersizliğinden kaynaklanan<br />
durumundan dolayı çocuğu çevreden dışlamamak<br />
gerekir. Zira, engelli<br />
çocuğun da çevresiyle,<br />
akranları gibi ilişki<br />
kurmaya ihtiyacı vardır.<br />
Bu ilişkinin kurulabilmesi<br />
için ona yardımcı<br />
olunmalıdır. Aileler, “Sen<br />
yapamazsın, düşersin”<br />
deyip onun isteklerini<br />
yabana atmamalılardır.<br />
Örneğin yapabileceği<br />
herhangi bir iş ona yaptırabilirler.<br />
Çocuğun davranışlarında<br />
küçük bir<br />
gelişim dahi olsa bunu<br />
ciddiye almalı ve çocuğu bu konuda motive<br />
etmelidir. Bu ilgi ve değer verme engelli çocuğa<br />
güven verir ve cesaretli bir birey olarak<br />
yetişmesine yardımcı olur.<br />
İşitme engelli çocuğu olan ailelere öneriler<br />
Anne-babalar işitme engelli çocukların<br />
kendi aralarında dahi fark olabileceğini unutmamalı.<br />
Örneğin işitme kaybının derecesi,<br />
işitme kaybının başlangıç yaşı ve varsa kullandığı<br />
işitme cihazı ve cihazı kullanma yaşı,<br />
okula gitme yaşı vs. İşitme kaybı olan çocukların<br />
çevreleri de çok önemlidir ve aile, çocuğun<br />
bireysel özellikleri ile dış faktörleri de dikkate<br />
almalıdır. Çocuğun konuşma becerisinin<br />
gelişmesi için eğitim programı düzenli bir şekilde<br />
uygulanmalıdır. Eğitimin yalnızca evde<br />
veyahut da okulda olduğu düşünülmemeli.<br />
Aile bu konuda çocuğun dikkatini birçok yere<br />
çekebilir. Örneğin, çocuk arkadaşlarıyla beraber<br />
hayvanat bahçesine gidip oradaki hayvanların<br />
nasıl ses çıkardıklarını eğlenceli bir<br />
şekilde öğrenebilir. Çocuğun konuşabilmesi<br />
için ilk etapta işitme kaybının erkenden fark<br />
edilmesi ve ona göre çocuğa uygun bir cihaz<br />
seçilmesi gerekir. Çocuğun işitme engeli aileler<br />
tarafından ne kadar erken fark edilirse,<br />
gerek tıbbî teşhis ve tedavisi gerekse, dil eğitimi<br />
o kadar verimli olur. Çocuğun engeli tespit<br />
edildikten sonra, işitsel becerilerine ve dil<br />
gelişimine uygun ortam sağlanmalıdır. Unutmamalıdır<br />
ki, işitme engelli çocuklar verilen iyi<br />
bir eğitimle konuşma becerisini kazanabilirler.<br />
Görme engelli çocuğu olan ailelere öneriler<br />
Görmeyen çocuk, gören çocuk kadar sağlıklıdır<br />
ve onlar da, gören çocuklar gibi bazı davranış<br />
farklılıkları gösterebilirler. Dolayısıyla aile bu<br />
durumu çocuğun görmemesine bağlamamalı<br />
ve telaşa kapılmamalıdır. Önce, çocuğun gelişim<br />
özellikleri ve basamakları ciddi bir şekilde<br />
öğrenilmeli. Karşılaşılan herhangi bir sorunda/<br />
güçlükte çocuğun görme engelli olduğu bahanesi<br />
üretilmemelidir. Her sorunda bunun arkasına<br />
da sığınılmamalıdır.<br />
Görme engelli çocuğa, dokunma duygusu<br />
etkin bir şekilde öğretilmelidir. Engelli doğmuş<br />
olan bebeklere çocuk oyunları, elleri ve<br />
ayaklarını kullanarak öğretilmelidir. Böylelikle<br />
çocuk kendi vücudunu daha iyi tanır, el ve diğer<br />
uzuvlarını da kullanma becerisini geliştirir.<br />
Dokunma duygusunu geliştirmek için çocuğa<br />
küçük yaştan itibaren çeşitli kumaşlardan<br />
yapılmış kıyafetler giydirilmelidir. Çocuk sadece<br />
penye giysiler ile sınırlandırılmamalıdır.<br />
Dokunma duygusunu daha iyi geliştirebilmek<br />
için, farklı cisimlerle doldurulmuş (fasulye,<br />
pirinç, nohut vs.) yastıklar verilmeli veyahut<br />
da evde bulunan eşyaları vererek, dokunarak<br />
eşyanın ne olduğunu bulmasına yardımcı<br />
olunmalıdır. Bu, bir oyun şeklinde yapılabilir.<br />
Çocuğun, evin içerisinde daha rahat hareket<br />
edebilmesi için batıcı ve yaralayıcı olan nesneler<br />
toplanmalı, bu şekilde çocuk güvende<br />
olduğunu hissetmelidir. Çocuk, oyun parklarına<br />
da götürülmeli ve kendi başına kaymasına,<br />
sallanmasına izin verilmelidir. Bunlar çocuğun<br />
bağımsız hareket etmesine yardımcı olacaktır.<br />
Çocuğa bir şeyi öğretirken mutlaka aşamalı<br />
bir şekilde öğretmelilmesi gerekir. Gören<br />
çocuklar nesneleri bir bakışta görür ve gördüklerini<br />
algılarlar. Görme engelli çocuk ise<br />
önce eline alır, dokunur ve parça parça algılar.<br />
Sonradan bütün parçaları birleştirir. Evi ve<br />
algılamayı, dokunmayı çekici kılabilmek için<br />
evdeki eşyaların yerleri değiştirilebilir. Böylelikle<br />
çocuk yeni bir dünya keşfetmiş olacaktır.<br />
(Bu bağlamda görmenin farklı bir teknikle öğretildiği<br />
“Mit den Ohren sehen” (Kulaklarınızla<br />
görün) belgeselini izlemenizi tavsiye ederiz. )<br />
• Çocuğunuzun durumunu kabul<br />
edin ve sorunlar ile yüzleşin. Bunu<br />
ne kadar çok ertelerseniz, o kadar<br />
çok enerji kaybına yol açacaktır.<br />
Kaçtığınız veya ertelediğiniz sürece<br />
hem siz hem de çocuğunuz daha<br />
çok üzülecektir.<br />
• Çocuğunuzu gözlemleyin. Erken<br />
teşhis ve rehabilitasyon için bu<br />
önem arz eder.<br />
• Çocuğunuzun engeli ile alakalı bilgi<br />
sahibi olun ve çevrenizi de bilgilendirin.<br />
Kafanızda bir soru işareti kalmasın.<br />
Bu alandaki terminolojiyi ve<br />
tedavi imkânlarını araştırın.<br />
• Çocuğunuzla birlikte geçirdiğiniz<br />
zaman sizi kendiniz için vakit ayırmaktan<br />
alıkoymasın. Kendinize günün<br />
yorgunluğunu atabileceğiniz küçük<br />
anlar ayırın.<br />
Altın öğütler<br />
Zihinsel engelli çocuğu olan ailelere öneriler<br />
Eğer çocuğunuz zihinsel engelli ise anne-baba<br />
olarak size pekçok iş düşmektedir.<br />
Çocukta öğrenme problemi var ise haliyle<br />
konuşma ve konuşanı anlama problemi de<br />
olabilir. Bu sebeple, çocuğun dil gelişimi<br />
desteklemeli. Örneğin iyi bir dinleyici olmakla<br />
işe başlanabilir. Çocuğu dinlemek, onun<br />
açısından fark edilmek demektir. Bu da çocuğu<br />
konuşmaya teşvik edecektir. Yapılan<br />
herhangi bir iş hakkında konuşulmalı ve basit<br />
talimatlar vererek çocuğun neyi yapması<br />
gerektiği öğretilmeli. Burada dikkat edilmesi<br />
gereken husus, çocuğun yapması istenilen<br />
işin çocuk tarafından anlaşılıp anlaşılmadığının<br />
tesbit edilmesidir. Çocuklar, bazen<br />
istenileni yapmayabilirler. Bunun sebebi ise<br />
istenilen o şeyi anlamamış olmalarıdır. Çocuğun<br />
bildiği kelimeler ile öğretilmek istenen<br />
kelimeler harmanlanarak net bir şekilde<br />
kullanılmalı, gerekirse tekrarlanmalıdır. Yanlış<br />
telaffuz ettiklerinde kırıcı olmadan düzeltilmelidir.<br />
Buna ek olarak, kaba hareket ve<br />
ince hareket becerilerinin gelişimi desteklenmelidir.<br />
Bir uzmandan örneğin ergo ve fizyo<br />
terapistlerden yardım alınabilir. Ayrıca, görme<br />
ve işitme becerileri de desteklenmelidir.<br />
Örneğin, şekil tahtasına göre şekilleri yerleştirme<br />
oyunu oynanabilir. Eşyaları renklerine<br />
ve büyüklüklerine göre ayırma deneyleri yapılabilir.<br />
Aynı şekilde, ses ayırımı, sesler arasındaki<br />
farkı tanıyabilmeleri için değişik hayvan<br />
sesleri kullanılabilir. Hangi seslerin aynı,<br />
hangilerinin farklı olduğu sorulabilir. İletişim<br />
becerilerini geliştirebilmek için evcilik oyunları,<br />
taklit oyunları, cümle tamamlama oyunları<br />
oynanabilinir. Örneğin, Yemeğimi ... yerim!<br />
Suyumu ... içerim! gibi.<br />
• Duygularınızı saklamayın. Sizi rahatsız<br />
eden konuları diğer aile bireyleri<br />
ile paylaşın.<br />
• Tüm sorumluluğu üzerinize almayın.<br />
Aile içerisinde paylaştırın.<br />
• Duygularınızın dilini öğrenin. Öfkeli<br />
ve kızgın anınızda ne yapmanız gerektiğini<br />
ve bunları nasıl kontrol edebileceğinizi<br />
öğrenin.<br />
• Çocuğunuza ve kendinize acımaktan<br />
vazgeçin. Hayata olumlu bakmayı<br />
ve küçücük gelişmeler dahi<br />
olsa mutlu olmayı bilin.<br />
• Sizin durumunuzda olan birçok aile<br />
var. Yalnız olmadığınızı bilin! Neden<br />
ve niçinleri bırakıp hayatın size sunduğu<br />
nimetlerin farkına varıp halinize<br />
şükretmelisiniz.<br />
• Diğer çocuklarınıza, eşinize, sevdiklerinize<br />
ve hobilerinize de zaman<br />
ayırmayı unutmayın.
camia | 30 Kasım 2012<br />
Aile<br />
| 09<br />
Giriş işe ve daha iyisini yap<br />
Tam İstihdamlı Tasarımcı/ Dijital Tasarım ve Matbaa (E/K)<br />
İş tecrübesi, tasarım, tipografi<br />
Hicretin gizli<br />
kahramanı kim?<br />
IGMG Çocuk Kulübü’nün aylık olarak yayınlanan Gökkuşağı<br />
dergisinin yeni sayısı çıktı.<br />
Gökkuşağı’nda bu ay hicretin gizli kahramanı tanıtılıyor. Örümcek<br />
ağındaki mühendislik harikaları öğretiliyor. Paylaşmanın önemi çizgi<br />
romanla minik üyelere anlatılıyor. Fıkralarıyla meşhur Nasreddin<br />
Hoca, “Beni tanıyor musun?” sayfasında tanıtılıyor. Gezgin Gül<br />
abla tişört baskısını anlatıyor ve farklı deney ve bilmecelerle çocuklara<br />
dinî ve kültürel eğitim cazip hale getiriliyor.<br />
Gökkuşağı bu ay ilk kez Almanca ve Fransızca hikayelerle<br />
yerel dilde de üyeleriyle buluşuyor.<br />
Kreatif ajanslarda çalıştın ve iş tecrübesine sahipsin, konsepsiyonel bir yaklaşımla<br />
düşünüyor ve bir girişimcinin bakış açısıyla çalışıyorsun. Klasik ve interaktif yayımcılık<br />
alanında sıra dışı fikirler geliştirebiliyorsun. Ayrıca ekip ve müşterilerimizle<br />
rahatlıkla iletişim kurabilmeni sağlayacak derecede Türkçe diline hakimsin.<br />
Yapılacak İşler:<br />
-Her türlü yayın ürünlerinin tasarım işlemleri<br />
-İlanların tasarımı<br />
-Görüntü işleme ve retüş<br />
-Üretimin zaman planlanması, yönetilmesi ve çıkarılan dergilerin kalite kontrolü<br />
açısından sorumluluk .<br />
Gerekli Şartlar:<br />
-Medya ve iletişim/Medya tasarımı alanında üniversite mezunu olmak veya bu<br />
alanda meslek eğitimi yapmış olmak<br />
-Adobe Creative Suite yazılımını kullanabilmek<br />
-Kreatif olmak, kendi başına çalışabilmek, itinalı çalışma tarzına sahip olmak ve<br />
acil durumlarda da bu çalışma tarzını sürdürebilmek<br />
Azimli ve profesyonel bir çalışma ekibi modern çalışma ortamı ve donanıma sahip<br />
olan cazip bir işyerinde senin desteğini bekliyor.<br />
Başvuru belgelerini tahayyül ettiğin maaş bedelini belirtmek kaydı ile personel şubemize<br />
posta yoluyla veya aşağıdaki e-posta adresine elekronik posta aracılığı ile<br />
ulaştırmanı rica ediyoruz.<br />
Üyelik için irtibat:<br />
IGMG Çocuk Kulubü • Boschstr. 61-65 • D-50171 Kerpen • Tel.: 0049 (0) 2237 656 331<br />
Fax: 0049 (0) 2237 656 555 • E-Mail: gokkusagi@igmg.de • www.igmgcocuk.de<br />
jobs@99namen.de
10 | Camilerimiz<br />
camia | 30 Kasım 2012<br />
IGMG’nin kuruluşuna<br />
öncülük eden camii:<br />
Braunschweig<br />
Hicret Camii<br />
13 üniversite öğrencisi bugün Batı Avrupa ülkelerindeki en<br />
önemli İslamî cemaat olan İslam Toplumu Millî Görüş’ün temellerini<br />
Braunschweig’da, üniversitede atarlar. Üniversite<br />
odaları yetmeyince de şehirde bir cami açarlar. Fakat, diğer<br />
şehirlerde de camiler açmak için geceli gündüzlü çalışırlar.<br />
Braunschweig Hicret Camii aslında onların hikayesidir.<br />
• Sinan Filizer<br />
• Hamza Ocaktan • İlhan Bilgü<br />
13 üniversite öğrencisinin daha yeni yeni<br />
oluşmaya başlayan İslam toplumunu hiç olmazsa<br />
namazlarda bir araya getirme gayretleri<br />
sonucunda kurulur Braunschweig Hicret<br />
Camii. Bu cami aynı zamanda İslam Toplumu<br />
Millî Görüş’ün de Avrupa’daki temellerinin<br />
atıldığı yerdir. 13 genç önce, çeşitli fabrikalarda<br />
çalışan ve o fabrikaların yurtlarında kalan<br />
“işçileri”mizi ziyaret ederler, onlarla din ve dindarlık<br />
üzerine sohbet ederler. Öyle ki, namaz<br />
kılmak için üniversitede bir oda ayarlarlar ve<br />
bu odada gönül sohbetleri de yaparlar. Hepsi<br />
gençtir ama, Müslüman olma sorumluluklarının<br />
da bilinciyle çevredeki Müslümanları bir<br />
araya getirme gayretine girerler.<br />
Belki isimlerini bile hatırlamaz şimdi pek<br />
çoğumuz. Kimlerdi bu gençler diye. Şimdi<br />
kendilerini görsek, onları tanımayız bile. Ama<br />
onlar bizim, tarihimizin temelleri ve öncülerimiz.<br />
Onların gayretleridir ki, bugün bizleri<br />
bulunduğumuz konuma getirmiştir. Dr. Mehmet<br />
Şener Yücetürk, Dr. Yusuf Zeynel Abidin,<br />
Dr. Fazıl Uveyce, Dr. Rüştü Banaz, Ahmet<br />
Ürkmez ve Mehmet Kozalı... Öğrencidirler,<br />
fakat dertleri Müslümanların da bir caminin<br />
olması ve bir cemaat olarak yerleşmelerini<br />
temin etmektir. Bu öğrencilerin çağrısı öylesine<br />
yankı bulur ki, üniversite neredeyse artık<br />
o bölgedeki Müslümanların gözünde bir<br />
“İslam Merkezi”dir. Bu genç üniversitelilere<br />
işçiler”den de katılım olur: Münir Sayar, Selman<br />
Özçalışkan, Ahmet Çiftçi, Ali Toklu, Ali<br />
Yüksel,Tuncer Bedük, Yusuf Şahin, Nail Er,<br />
Hayati Yılmaz bunlar arasında yer alır.<br />
Üniversitenin mescidi dünyanın dört bir<br />
yanından gelen Müslüman öğrencilerin kurduğu<br />
küçük bir odadır. “Klubhaus” olarak<br />
bilinen mescidin üst katında biraz daha geniş<br />
bir salon vardır. Bu salon artık bölgedeki<br />
Müslümanların toplanma, buluşma yeridir.<br />
Sohbetler, programlar, derken öğrenci olmayan<br />
Müslümanlar da üniversiteye gelince<br />
cuma namazları öylesine kalabalıklaşır<br />
ki, idare ile problemler yaşanmaya başlanır.<br />
Probleme yeni bir çözüm bulmak için bir<br />
araya gelinir ve “Türk Birliği” adı altında bir<br />
dernek kurulur. Tarih: 2 Ekim 1969’u gösterir<br />
daha. Bu derneğin başkanlığına da Rüştü<br />
Banaz seçilir. Artık yeni bir hedef vardır ve<br />
mutlaka bir cami kurulacaktır. Onun için de<br />
her tarafa haber salınır cami yeri için. Fakat,<br />
çalışmalar durmaz. Neredeyse her akşam<br />
bir fabrika yurdunda cemaatle namaz kılınır,<br />
sohbetler başlar. Günlük ilmihal bilgilerinin<br />
yanı sıra “Yaratılış gayemiz ve sorumluluklarımız”<br />
başlıkları ile devam eden sohbetler,<br />
“İçinizden bir ümmet çıksın, iyilikle emretsin”<br />
emri mucibince devam ederken İslam’ın en<br />
önemli ibadetlerinden biri olan hac için bir<br />
sefer düzenleme kararı alınır. Dr. Mehmet<br />
Şener Yücetürk bütün maddî imkanlarını seferber<br />
ederek, çoğunluğu üniversite öğrencilerinden<br />
oluşan ve Ali Toklu’nun da aralarında<br />
bulunduğu işçilerden oluşan kafile yola<br />
çıkar. Kabe’de Alemlerin Rabbi olan Allah’a<br />
Avrupa’da İslam’ın yerleşmesi için dua edilir.<br />
Hac yolculuğu bu gençlerin dinamizmini<br />
ve azmini daha da artırır. Ve hac dönüşünde<br />
Hasan Damar da teşkilata dahil olur.<br />
1970 yılı Mayıs ayına gelindiğinde ise<br />
Heidberg’te bir binanın altı cami olarak 750<br />
DM karşılığı kiralanır. Caminin açılışını mer-<br />
Eğitim merkezinin ilk mezunları ilahi okuyor<br />
hum Dr. Yusuf Zeynel Abidin bey yapar. Yeni<br />
açılan bu camide teşkilat yapısında bazı değişikliklere<br />
gidilir. Yeni yapılanmada cemiyet<br />
başkanlığına Selman Özçalışkan, teşkilatlanmaya<br />
Hasan Damar ve muhasebeyede Ahmet<br />
Çiftçi getirilir.<br />
Braunschweig’da bir cami açılması yeterli<br />
değildir. Müslüman “İşçi”lerin ve Müslüman<br />
öğrencilerin bulunduğu diğer yerlerde<br />
camilerin açılması gerekmektedir. Bunun<br />
için Müslümanların yoğunlaştığı Münih, Köln,<br />
Frankfurt, Berlin gibi kentlere programlar<br />
düzenlenir, oralarda da camilerin açılması<br />
organize edilir ve tecrübeleri aktarılır. İşte bu<br />
gayretli çalışmalar neticesinde Müslümanlar<br />
camilerine kavuşacaklardır.<br />
1976 yılında yapılan kongre ile cemiyet<br />
idaresinde değişikliğe gidilir. Cemiyet başkanlığına<br />
Necati Kopaç gelir ve idare heyetinde<br />
İsmet Üçgül, merhum İsmet Yüksel, Halil<br />
İpekçi, Ali Toklu, Merhum Nail Er ve Ahmet<br />
Çiftçi yer alır. Bu heyet 3 yıl boyunca idareyi<br />
yürütür. Eğitim, teşkilatlanma, gençlik ve kadın<br />
kolları bu dönemde aktif bir çalışmaya girer.<br />
Faruk Er, Mehmet Ali Çavaş, Ali Bayram<br />
Kaya, Ali Ayaz, Sezai Arıcı ve onlarca genç<br />
bu devirde hem yetişir hem de aktif görevler<br />
yapar.<br />
Kuruluşun 10. Yılında Rebenring<br />
2, adresine taşınılır.<br />
Cemaat çoğalır ve gençlik<br />
çalışmaları yoğunlaşır. Hilal<br />
Gençlik adıyla spor kulübü<br />
kurulur ve gençler bu çalışma<br />
altında birleşir. 20. kuruluş yıl<br />
dönümünde Halil Arıcı başkanlığında<br />
yeni bir idare seçilir.<br />
Hamza Ocakdan, Nihat Güner,<br />
Ali Toklu, İsmet Üçgül, Sezai<br />
Arıcı, Abbas Karahan, Hamdi<br />
Mavitaş, Kısmet Toklu ve Adnan<br />
Güner’den oluşan idare<br />
heyeti hâlâ takdir ve minnetle<br />
anılan hizmetlere imza atar. Bir<br />
yıl sonra ise İsmet Üçgül başkanlığında<br />
yeni bir idare heyeti<br />
oluşturulur. Mükremin Akali,<br />
Nevzat Gölcü, Adnan Güner,<br />
Ramazan Demir, Tahsin Barut<br />
ve Mehmet Özkaya da bu yeni<br />
idareye katılır. Bu dönemde en<br />
az iki ayda bir Bürgerpark ya<br />
da üniversitede seminerler ve konferanslar<br />
serisi başlatılır. Mehmet Özkaya’nın Gençlik<br />
Başkanlığı döneminde Vahdet Spor kurulur.<br />
Bu dönemde cemaatten her yıl en az 30-35<br />
kişi hacca gider ve çeşitli ülkelerdeki mazlum<br />
ve mağdurlar için yardım kampanyalarına yoğun<br />
bir katılım olur. Bayramları bayram olarak<br />
yaşayabilmek için bayram ve çocuk şenlikleri<br />
bu dönemde başlar. Başkan İsmet Üçgül,<br />
içinde cami ve eğitim merkezlerinin de olacağı<br />
bir külliye kurmaya karar verdiğinde cemaat<br />
bu kararı coşkuyla karşılar ve bu amaçla<br />
kullanılmak üzere bir tasarruf hesabı açılır. Bu<br />
karar, 1999 yılında Eğitim Merkezi’nin alınmasını<br />
sağlar.<br />
Bu dönem gençlik ve kadınlar teşkilatının<br />
da özellikle hizmetleri ile takdir topladığı<br />
dönemin başlangıcı olur. Mehmet Özkaya ve<br />
Saadet Üçgül hanımefendi pek çok örnek<br />
çalışması ile Braunswcheig Müslümanlarının<br />
her zaman takdirle anacağı hizmetlere imza<br />
atar. Her iki başkan da yeni hizmetlere ufuk<br />
açarlarken, yeni idarecilerini de yetiştirir. Cemiyetten<br />
ayrı bir binada Gençlik Lokali açılır.<br />
1997 yılında İsmet Üçgül görevini yeni idareye<br />
bırakmak ister. Her ne kadar cemaat bu<br />
isteği kabullenmese de, yeni başkan Ham-
camia | 30 Kasım 2012<br />
|<br />
Camilerimiz 11<br />
za Ocakdan’ın idaresine tecrübesi ile katkı<br />
yapma sözüyle görevi devreder. Gerek Üçgül<br />
ve gerekse bir önceki başkan Arıcı, halen<br />
manevî başkan olarak tanınırlar, hizmetlere<br />
katkılarından vazgeçmezler.<br />
Hamza Ocakdan’ın başkanlığa gelmesi<br />
ile hemen bir eğitim komisyonu kurulur ve 40<br />
günlük bir çalışma sonrasında “Eğitim Müfredatı”<br />
hazırlanır. 21 Aralık 1997 Pazar günü<br />
Eğitim Merkezi’nin ilk ders programı, Muhittin<br />
Aykaç hoca yönetiminde başlar. Gençlik<br />
Lokali ve camide 04-12 yaş gruplarında 41<br />
öğrenci ile başlayan eğitim, kısa zamanda<br />
Osman İslamoğlu hocanın da katılımıyla Osmanlı<br />
usulü Kur’an eğitimini de kapsar. Sınıf<br />
usulü ile yapılan bu ilk eğitim programı 6 ay<br />
sürer. Bu ilk program da Abdülkerim Algül,<br />
Halil Arıcı, Sezai Arıcı, Mustafa Arıcı, Mustafa<br />
Başar ve Elif Ocakdan da fahrî görevler yapar.<br />
27 Haziran 1999 tarihi cemiyetimiz için<br />
tarihi bir gün olur. Zira, hem 30. yılımızı kutlayacak,<br />
hem de Eğitim Merkezimizin programı<br />
yapılacaktır. Ama en önemlisi, bu hayırlı<br />
hizmetlerin temellerini atan büyüklerimiz de<br />
aramızda olacaktır. Dr. Mehmet Şener Yücetürk,<br />
Rüştü Banaz, Hasan Damar, Münir<br />
Camide her yıl düzenlenen İslam Haftası’nın geçen yılki açılışı.<br />
Sayar ve pek çok büyüğümüz eserlerinin<br />
meyvesini görmek üzere bu programımıza<br />
teşrif edeceklerdir. Onlar bizlere hayır duada<br />
bulunacak biz de onlara. Onlar bizleri bağrına<br />
basacak, bizler de onları.<br />
1999 yılı sonuna gelindiğinde, eğitim hizmetlerinin<br />
artık daha büyük bir yer gerektirmesi<br />
sonucunda nihayet 5 metre kare alan<br />
içerisinde 1800 metre kare kapalı alanı olan<br />
yeni bina satın alınır. Yeni yerimiz, cemaatimizin<br />
de büyük bir heyecanla katıldığı tamirat<br />
ve düzenleme çalışmaları sonrasında dershaneleri,<br />
cami, Gençlik Merkezi, çay ocağı,<br />
Dönerci ve marketiyle hizmete girer. Daha<br />
sonra büyük salon ve Kadınlar Teşkilatı’nın<br />
hizmetine verilen bölüm hizmete girer.<br />
Bu yeni merkezimizde 10 yıl içerisinde<br />
pek çok sosyal ve kültürel proğramlar yapılır.<br />
Özellikle ilk yıllarda İbrahim Hocalar ve Abdurrahman<br />
Saral’ın ve son yıllarda da Bilal<br />
Karaca hocamızın başkanlığındaki tanıtma<br />
komisyonumuzca 12 yıldır yapılan İslam Haftası<br />
programları düzenlenir. Bu vesile ile pek<br />
çok yazar, ilim adamı, sanatçı proğramlarımıza<br />
katılır, konuğumuz olur. Afet Ilgaz, Prof.<br />
Dr. İhsan Süreyya Sırma, Vehbi Vakkasoğlu,<br />
Doç. Dr. Mustafa Karakaş, Prof. Dr. Bünyamin<br />
Duran, Doç. Dr. Halit Ertuğrul,<br />
Sebahattin Uçar, Prof. Dr. Osman<br />
Öztürk, Senai Demirci, Sibel Eraslan,<br />
Mahmut Toptaş, Prof. Dr. Ahmet<br />
Maranki, Cemil Tokpınar, Geylani<br />
Akan, Hüseyin Goncagül, Eşref<br />
Ziya Terzi, Mustafa Cihat, Bekir Develi,<br />
Süleyman Erkişi bunlar arasında<br />
yer alan isimler olur.<br />
Eğitim Merkezimiz üst düzey<br />
ziyaretlere de sahne olur. Braunschweig<br />
Büyükşehir Belediye Başkanı<br />
sayın Dr. Gert Hoffmann iki defa<br />
ziyaretimize gelir ve yapılan faaliyetlerden<br />
duyduğu memnuniyeti dile<br />
getirir. Alman komşularımız, öğretmenler<br />
ve öğrencilerin de ziyaretleri<br />
devam eder. Türkiye’den de ziyaretçilerimiz<br />
olur. Diyanet İşleri Eski Başkanlarından<br />
Lütfü Doğan, Başbakan<br />
Yrd. Bülent Arınç, Adalet Eski Bakanı<br />
Şevket Kazan, Prof. Dr. Numan<br />
Kurtulmuş, Hannover Başkonsolosu<br />
Tunca Özçuhadar ve Prof. Dr. Arif Ersoy<br />
bu isimlerden bazılarıdır.<br />
Bugün Almanya ve Avrupa’da Müslümanlara<br />
pek çok alanda örneklik etmiş olan<br />
Braunschweig cemiyetimizin hizmetlerine<br />
katılan çok sayıda ismi sıralamamız mümkün<br />
değil. O kadar takdirle anacağımız, büyüklerimiz,<br />
gençlerimiz ve hanımlar var ki. Ve her<br />
şeyden önce bu hizmetlerde bizleri destekleyen<br />
fedakâr ve vefakâr cemaatimiz. Ahirete<br />
İlk kurucularımız<br />
intikal edenlerimize Allah’dan rahmet diliyoruz.<br />
Bunlar arasında özellikle daha ilk yıllarda<br />
Dr. Yusuf Zeynel Abidin, Dr. Fazıl Uveyce, Dr.<br />
Mehmet Şener Yücetürk ile Hasan Damar ve<br />
Rüştü Banaz’a “Orada Müslümanları sahipsiz<br />
bırakmayın” vasiyetinde bulunan hocamız<br />
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı anmamız gerekecektir.<br />
Allah rahmet eylesin!<br />
Hamza Ocakdan idaresi (1999)<br />
Üniversite Mescidi
| camia | 30 Kasım 2012<br />
12 Hayatın İçinden<br />
Kardeşliğimizdir bizi biz yapan<br />
Rabbimizin yarattıklarına bahşettiği nimetleri<br />
sayılamayacak kadar çoktur. O, “Şüphesiz müminler<br />
birbirleri ile kardeştirler” (Hucurât Sûresi, 49:10)<br />
buyurarak, bizleri “Kardeşlik” ile de nimetlendirdi.<br />
Böylelikle husumetin yerini uhuvvet aldı, ülfet nefretin,<br />
gıpta çekememezliğin önüne geçti.<br />
Öyle muazzam bir nimet ki bu; ibadetlerimiz<br />
kardeşçe bir hayata çağrı yapıyor, cemaat olmayı<br />
zorunlu kılıyor, cemaatle yapılan ibadetlerin sevabı<br />
misli misline veriliyor.<br />
Kardeşliğimiz ibadetlerimizle oluşuyor ve olgunlaşıyor,<br />
“Kulluk” ve “Kardeşlik” iç içe geçiyor,<br />
kardeşliği bir ibadet bilinci ile yaşanır kılıyor.<br />
Müslüman’ın amelleri kardeşliği öngörüyor.<br />
İslam’ın hangi şartı, emri ele alınırsa alınsın kardeşlik<br />
boyutu, kardeşlik teması karşımıza çıkıyor.<br />
Bazen “Oruçluya iftar ettirme”, bazen “Kurbanları<br />
yoksulla paylaşma” bazen “Maddi varlığın şükrünü<br />
eda etme” bazen “Tavaf etme” şeklinde çıkıyor<br />
karşımıza kardeşlik. Bu ibadetler ise bir<br />
bakıma, müminlerin kardeşliğini canlı ve dinamik<br />
kılmanın hikmeti olarak farz kılınıyor.<br />
Allah Resûlü (s.a.v.) bir hadis-i şerifte şöyle<br />
buyuruyor: “Bir müminin diğer mümin <strong>kardeşler</strong>ine<br />
karşı ilgisi, birbirini bağlayıp destekleyen bir binanın<br />
taşları gibidir.”<br />
(Buhârî) İşte tıpkı bir<br />
binayı oluşturan tuğlalar<br />
gibi, kardeşlik<br />
bilinci, ortak değerlerde<br />
buluşup, ortak<br />
hedeflere doğru kararlı<br />
bir şekilde yürüyüştür.<br />
Bu bilinç, kardeşlik ortak paydasında hayatı<br />
yeniden şekillendirmektir.<br />
Kardeşlik bilinci; iman ve inanç bağının; kan,<br />
dil, ırk ve toprak bağlarının önüne geçmesidir.<br />
Kardeşlik bilinci, İslami bir zorunluluk. Kardeşlik<br />
bilinci, seviyeli bir İslam toplumunun olmazsa<br />
olmaz şartıdır. Kardeşlik bilinci, bütünleşme, “Birlikte<br />
var olma” bilincidir. Sığ, bencil, kayıtsız bir<br />
dünyadan, erdemli, seviyeli bir dünyaya değişimin<br />
özlemidir. Bireyselleşmenin doyumsuzluğundan,<br />
kardeşliğin kanaatkârlığına geçiştir.<br />
Kardeşlik bilinci “Ben”i, “Biz”e dönüştüren,<br />
“Biz”i anlamlı kılandır.<br />
Nefsaniyetten<br />
kardeşlik mefhumuna<br />
irtihaldir. Yalnız<br />
kendi için olmaktan<br />
öte, başkaları için de<br />
olabilmek, kendisi<br />
için istediğini başkası<br />
için de isteyebilmektir.<br />
İslam’ın öngördüğü toplum <strong>kardeşler</strong> toplumudur.<br />
Dolayısıyla <strong>kardeşler</strong> toplumunu tehdit eden<br />
tehlikelerle mücadele etmek her Müslüman’ın sorumluluğudur.<br />
“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine<br />
acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibi-<br />
“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine<br />
acımakta ve birbirlerini korumakta<br />
bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi<br />
bir azası rahatsız olursa, diğer azaları da<br />
bu yüzden ateşlenir ve uykusuz kalır.”<br />
dirler. Vücudun herhangi bir azası rahatsız olursa,<br />
diğer azaları da bu yüzden ateşlenir ve uykusuz<br />
kalır.” (Buhârî) buyurur, âlemlere rahmet olarak<br />
gönderilen Peygamber Efendimiz. İşte bu kardeşlikle;<br />
tıpkı Kerbelâ’da nasıl yaktıysa yüreklemizi<br />
Hz. Hüseyin’in şehadeti, Gazze’de, Suriye’de,<br />
Arakan’da, Afganistan’daki <strong>kardeşler</strong>imizin şehadeti<br />
de öyle yaralar gönüllerimizi. İşte bu kardeşlikle;<br />
komşumuz açken tok yatamaz, diğer Müslümanların<br />
sorunlarını, dertlerini kendi derdimiz biliriz.<br />
Kimi zaman gözleri önünde çocuğu açlıktan ölen<br />
Somalili annenin derdi olur derdimiz, kimi zaman<br />
yerinden yurdundan edilen Arakanlı, Filistinli mültecilerin<br />
derdi...<br />
İslam kardeşliğidir aynı zamanda din kardeşine<br />
mutlak güvenmeyi, gerektiğinde gönül almayı da<br />
ve güçbirliği yapmayı da zorunluluğu kılan. Din kardeşliğidir<br />
kalplerde kin, kırgınlık, dargınlık bırakmayan.<br />
Ve dahi kardeşliktir İslam ümmetini “ümmet”<br />
yapan, ümmeti ayakta tutan...<br />
Kerbelâ’da kaybettiklerimiz!<br />
Kerbelâ adını duyduğumuzda ürpermeyenimiz<br />
var mıdır ki? Çoluk çocuğun hiç<br />
acımadan katledilmesinden mi, masumların<br />
açlık ve susuzlukla terbiye edilip biatlerinin<br />
istenmesinden mi, yoksa “Cennet gençlerinin<br />
efendi”lerinden birisinin kanının akıtılmasından<br />
mı ürkersiniz? Evet bunların hepsi insanı ürkütüyor,<br />
ama en ürkütücü olanı her hâlde, bu<br />
vahşetin bir makam ve iktidar uğruna gerçekleştirilmesidir.<br />
Bir tarafta dünya ve ahiret saadeti<br />
vaad eden bir dine mensup olan insanların<br />
bu dünya işlerini yüklenmek üzere “hilafet<br />
makamında” oturacaksınız, ama öbür tarafdan<br />
da, o dinin reddettiği her şeyi yapacaksınız.<br />
Belki de Kerbelâ’da, Peygamberin (s.a.v.)<br />
torununun ve ailesinin katledilmesinden daha<br />
da büyük bir sapkınlıktır bu. Nitekim Kerbelâ,<br />
acının, açlığın, susuzluğun, çaresizliğin; o günün<br />
görünen galipleri ise zulmün ve fücurun<br />
temsilcileri olarak sembolleşmişlerdir.<br />
Hz. Hüseyin o gün kanlar içinde ailesini,<br />
çocuklarını kaybettikten sonra bu dünyadan<br />
büyük bir şeref içinde giderken, bugün bile<br />
hepimizin gönlüne taht kuruyor. Ya Yezid? O,<br />
nefretimizin, öfkemizin temsilcisi haline geliyor.<br />
Adının yanında onu hayırla yâd edebilecek<br />
kaç kişi bulunur şu milyarlar arasında?<br />
Kerbelâ vahşeti ki, İslam tarihinde eşi<br />
benzeri görülmemiş bir vahşetin zulmün adıdır.<br />
Ve dahi, bu vahşete direnişin, zulme razı<br />
olmamanın, zulme karşı çıkmaya söz vermenin<br />
kavgasıdır bu. Öyle ya, o Yezid ki, İslam<br />
gibi her türlü fuhşiyât ve fücûrat ile mücadele<br />
etmenin de adı olan bir dinde, ilk defa ve<br />
hem de alanen fuhşiyat işlemeyi göze alabilen<br />
birisi olarak, Allah Resûlu’nun (s.a.v.) ve<br />
O’nun ümmetine bu haliyle “halife” olacak da<br />
“cennet gençlerinin efendi”si buna razı olacak!?<br />
Nitekim bunu Yezid’in babası Muaviye<br />
çok iyi bildiği için daha hayatta iken Yezid’ine<br />
biat sözü almak üzere kapı kapı dolaşacak,<br />
sonunda da vasiyet olarak “Oğlum! Sakın ha<br />
Hüseyin bin Ali’den biat almakta ısrar etme!”<br />
deme ihtiyacı duyarak uyarılarda bulunacaktır.<br />
Ne var ki, Yezid, yezidliğini yapacak, babasına<br />
bile saygı göstermeyecek, ilk iş olarak<br />
Medine valisi Velid b. Ukbe’ye “Hüseyin’den<br />
mutlaka biat al” emri verecektir.<br />
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) torunu Hz.<br />
Hüseyin (r.a.) ise bunu reddedecektir. Zorla<br />
biat alınmak için askerler Medine’ye geldiyse<br />
de Hüseyin Mescidu’l Harâm’ın (her türlü bulunduğu<br />
kötülüklerin yasaklandığı yer) bulunduğu<br />
Mekke’ye gidecek, umre yapacak ama<br />
haccı bekleyemeyecek. Çünkü her taraf, ihramlı<br />
olsalar bile, bu haram beldede kan akıtmayı<br />
şeref sayabilecek sayısız katil adayları ile<br />
doludur. Derken Kûfe’den bir mektup gelir: “Ey<br />
Hüseyin! Gel! Emirimiz ol, dedenin tebliğ ettiği<br />
dine göre bize imamlık et!” Bunun üzerine Hz.<br />
Hüseyin Kûfe yoluna düşecektir. O zamanın<br />
önde gelenlerinden ve ilimleri ile tanınan 3<br />
Abdullah’ın (Abdullah ibn Abbas, Abdullah ibn<br />
Ömer ve Abdullah ibn Zübeyr) gitmemesini isteyecek.<br />
Kûfelilerin dillerinin Hüseyin’le, kalplerinin<br />
ise Yezid’le olduğunu söylediler ise de<br />
o gitmeye kararlı olacaktır. Hem de çoluğuyla<br />
çocuğuy-<br />
Kerbelâ vahşeti ki, İslam tarihinde eşi benzeri görülmemiş<br />
bir vahşetin zulmün adıdır. Ve dahi, bu<br />
vahşete direnişin, zulme razı olmamanın, zulme<br />
karşı çıkmaya söz vermenin kavgasıdır bu.<br />
la. “Fakat”<br />
denilecek, “<br />
Hiç değilse,<br />
şu çocukları<br />
bırak.” Hatta<br />
Peygamber<br />
Efendimizin hanımı Hz. Ümmü Seleme dahi<br />
yanına varıp “Ey oğulcuğum! Allah Resûlünün<br />
yâdigârı, gitme!” derse de Hüseyin (r.a.) kararlılığını<br />
koruyacaktır: “Nereye gitsem beni<br />
öldürecekler. Kanım, bu haram mekanda bari<br />
akıtılmasın!”<br />
Kûfe’ye doğru yola koyulduğunda kendilerine<br />
elçi olarak gönderdiği amca oğlu<br />
Müslim’in şehadet haberini alacak ve işte o<br />
an, Kûfeliler hakkında söylenenlerin gerçek olduğunu<br />
farkedecektir. Fakat, en azından yola<br />
çıkmış iken, Şam diyarından uzak bir bölgede<br />
de yaşayabileceğini düşünecektir. Ne de olsa<br />
o tarafdaki komutanlardan Ömer ibn Saad<br />
çocukluk arkadaşıdır. Onunla oynayıp büyümüşlerdi<br />
ve dedesinin kendisini nasıl sevdiğini<br />
Ömer bizzat görmüştü.<br />
Belki de Hüseyin, makam ve mevki hırsının<br />
insanları bu kadar alçaltabileceğini düşünmemişti<br />
de onun için yanılmıştı. Çünkü,<br />
Hüseyin’in en yakın çocukluk arkadaşı Ömer<br />
ibn Saad “Bırakın, en azından serhad ellere<br />
gideyim de sınırlarınızı koruyayım, ne Yezid<br />
beni ne de ben Yezid’i göreyim” feryadı ile<br />
sarsılsa da, Ubeydullah ibn Ziyad’dan Şimr<br />
ibn zi’l Çevşen aracılığı ile gelen “Hüseyin’in<br />
başı ile İsfehan ve Rey valiliği arasında bir seçim<br />
yap!” teklifini daha câzib bulacaktır.<br />
Yezidîlerin safında Şimr ibn zi’l Çevşen<br />
gibi kurnaz komutanların yer aldığı bu vahşî<br />
savaşda, Hz. Hüseyin tarafında öylesine kahramanca<br />
savaşılacak ki, açlık ve susuzluk<br />
bile bunu engelleyemeyecek. Bu çaresiz durumda<br />
Hz. Hüseyin, savaşın şiddetlenmesini<br />
gördükçe kendisine tâbi olanlara, savaştan<br />
ayrılıp gidebileceklerini söyleyecektir. Hem de<br />
iki kere. Kendisi ise, zulme boyun eğmemeye<br />
kararlı olduğu için daha bir kaç yaşındaki çocuğunun<br />
hastalığına rağmen bu işten vazgeçmeyecek-<br />
tir. Lâkin,<br />
sıcaktan,<br />
çatışmadan<br />
ve<br />
susuzluktan<br />
bunalındığı<br />
bir anda, hiç değilse şu hasta yavrusuna<br />
su verilmesi için öne çıkacaktır. Heyhât ki<br />
heyhât, kucağındaki bebeği su yerine okların<br />
hedefi olacak ve kucağında vefat edecektir.<br />
Artık iyice bunalan Kerbelâ, işte bundan<br />
sonra Hz. Hüseyin’in de şehadetine şahitlik<br />
edecektir. Yer gök feryâd u figân ile inleyecek<br />
ve nihayetinde Hüseyin’in başı bedeninden<br />
ayrılacak. Sonra, tüm bu vahşet yetmiyormuş<br />
gibi Kûfe valisi Ubeydullâh b. Ziyad’ın hakaretlerine<br />
maruz kalacak olan keşilmiş başı, nihayet,<br />
yeryüzünde zulmün fücûrun temsilcisi<br />
olan Yezid’e gönderilecektir.<br />
Tarih: Hicretin altmış birinci yılı Muharrem<br />
ayının onuncu cuma günü öğleden sonrası.<br />
Koskocaman bir ordu, neredeyse savunmasız<br />
bir ailenin önde gelenlerini katlettiği gibi,<br />
Peygamberin ailesinin kadınlarını bile çırılçıplak<br />
soyacak kadar adileşecektir. Öldürdükleri<br />
yetmiyormuş gibi, kadınların ve kız çocuklarının<br />
ziynet ve süs eşyalarını soymak bile kahramanlık<br />
sayılacaktır. Böylece, 23’ü Hz. Hüseyin<br />
ailesinden olmak üzere 72 kişi şehid<br />
edilecektir.<br />
Takdir-i ilahîdir ki, Hz. Hüseyin’in başını<br />
keserek Şam’a gönderen Ubeydullah ibn<br />
Ziyad’ın kafası, 6 yıl sonra bir 10 Muharrem<br />
günü bir başkası tarafından kesilecektir.<br />
Yezid o sıralarda 35, Hz. Hüseyin (r.a.)<br />
ise 57 yaşındadır. Hüseyin bir kahraman, bir<br />
önder olarak Yezid’in değer verdiği dünyayı<br />
şehadet ile terkedecek, Yezid ise her zaman<br />
lanetle anılacak şekilde 3 yıl sonra ölecektir.<br />
Yezid olup bitenlerin Müslümanları ne<br />
kadar üzdüğünü ve iktidarı için bunun problem<br />
olacağını bildiği için Hz. Zeyneb’in de<br />
aralarında bulunduğu ehl-i beyt ahâlisini Hz.<br />
Hüseyin’in kesilmiş başı ile Şam’a getirtecek,<br />
göstermelik olarak da çok üzüldüğünü<br />
söyleyecektir. Şam onun taht merkezi, itibar<br />
ve imtiyaz merkezi de olsa Yezid’i lanetleyecek,<br />
Hz. Hüseyin’e rahmet okuyacaktır. Kûfe<br />
tüm bu olup bitenlenlere rağmen Hüseyin’e<br />
ağlayacaktır da, asıl ağlayanlar Medine’de<br />
olacaktır. Hz. Hüseyin’in ve ehlinden pek çok<br />
kişinin şehadet haberi gelince Medine’de bulunan,<br />
mü’minlerin annesi Hz.Ümmü Seleme<br />
bayılacak ve ağlayacak, bunu duyan Medineli<br />
kadınlar da feryâd edeceklerdir: “Eyvah<br />
Hüseyin’im! Eyvah Rasûlüllâh’ın oğlu!” Hz.<br />
Ümmü Seleme ailenin büyüğü olarak taziyeleri<br />
kabul edecek, söyledikleri ile Şam’ın tahtını<br />
sallayacak ve bir kaç yıl sonra da Şam’da<br />
sanki bir esir hayatı yaşayan ehl-beytin<br />
evlâdını Medine’ye alacaktır.<br />
Evet Kerbelâ’da ne kaybettik? Hüseyin’i ve<br />
ailesini mi? Vereceğimiz cevap, Hüseyin ve ailesi<br />
ise, cevap yanlıştır. Çünkü, Hüseyin ve ailesi kaybolmadı;<br />
dâr-ı bekâya dipdiri olarak irtihâl etti.<br />
Yezid’i kaybetti iseniz... O, bâtılı temsil<br />
ediyordu, kaybolmaya mahkumdur. Onun<br />
kayboluşu zaten Hüseyin’in ve Hüseyin’i Hüseyinleştiren<br />
inancımızın dirilişidir. Hüseyin’in<br />
de emeli buydu.
camia | 30 Kasım 2012 Hayatın İçinden | 13<br />
Fıkıh Kösesi<br />
Âdâb-ı Muâseret<br />
M.Hulusi Ünye<br />
Sebahat Özcan<br />
1- Hac için maddî açıdan imkanı bulunan bedensel engellilerin<br />
şahsen hac etmesi şart mıdır?<br />
“Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir<br />
hakkıdır” ayetinde hac ibadetinin hac yapmaya gücü yeten insanlar üzerine<br />
farz olduğu bildirilmiştir. Ayette geçen “istitaat/gücü yetmesi” kelimesinin anlamı<br />
ve tarifinde müctehid alimlerimiz farklı anlayışlar ortaya koymuş olmalarına<br />
rağmen genelde varılan netice şu şekilde olmuştur:<br />
İstitaat/gücü yetmek, bedenî, malî ve yol emniyeti açısından elverişli olmak<br />
anlamına geldiği ifade edilmiştir. Buna göre yatalak hasta, kör, felçli, iki ayağı<br />
kesik, binit üzerinde kendi başına duramayan yaşlı kimse ve mahpuslar üzerine<br />
haccetmek farz olmaz. Nitekim Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de, “Allah<br />
her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar” buyuruyor. Ancak Şafiî<br />
mezhebinde kendisine yol gösterecek ve yardım edecek birisi bulunursa görme<br />
engelli birine hac farz olur denilmiştir. Ancak her şeye rağmen akıllı, bulûğ<br />
çağına ermiş ve hür olan engelli bir Müslüman hacca gider ve haccını eda<br />
ederse, farz olan haccını yerine getirmiş olur.<br />
2- Zihinsel engelliler maddî bir ibadet olan zekât ve fitreden mükellef<br />
midir?<br />
Hanefi mezhebinde, zihinsel engelli olanlarla çocuklar, ibadetleri yerine<br />
getirmekle mükellef olmadıkları için, mallarından zekâtın verilmesi gerekmez.<br />
Cumhur-u ulema dediğimiz çoğunluk müctehidlere göre hem çocukların hem<br />
de zihinsel engelli Müslümanların mallarından zekâtın verilmesi gerekir. “Yetimin<br />
malını yöneten kişi, onunla ticaret yapsın, zekâtın yeyip bitirmesine müsaade<br />
etmesin”; bir başka rivayette “Yetimin malı ile ticaret yapınız ve artırınız, ta<br />
ki zekât yeyip bitirmesin” hadislerini delil olarak ileri sürerler. Böyle engelli olan<br />
zengin insanların mallarından zekâtın verilmesi fakirlerin maslahat ve menfaatini<br />
gözetmeye ve onların ihtiyacını gidermeye vesile olduğundan, bu son görüşle<br />
hareket etmek daha iyidir.<br />
3- Anne karnındaki çoçuğun bedensel yada zihinsel engelli olduğu<br />
tıbben tespit edilmiş ise kürtaj caiz midir?<br />
İslam’da temel haklara sahip olmada ve onları kullanmada engelli insanlarla<br />
engelli olmayan insanlar arasında fark yoktur. Yani engelliler de temel hak<br />
ve hürriyetlerin tamamına sahiptirler. Bu haklar doğumdan önce de doğumdan<br />
sonra da iptal edilemez. Bir insanın yaşama hakkı da en önde gelen haklarındandır.<br />
Günümüzde teknolojik imkânlar ile bazı fizikî ve zihnî engeller, anne<br />
karnında iken tespit edilebilmektedir. Fizikî engellerin tespiti daha kolay olmasına<br />
rağmen zihnî engeller genel olarak tahminlere dayanır. Buradan hareket<br />
eden bazı kimseler engelli bir çocuğa sahip olmamak için kürtaj yolunu tercih<br />
ederler. Bu asla doğru değildir. Çünkü temelde annenin hayatını kurtarma gibi<br />
kesin bir tıbbî zaruret olmaksızın çocuğun düşürülmesi veya aldırılması caiz<br />
değildir. Dolayısı ile bir çocuğun engelli olacağı kesin olarak tespit edilse bile<br />
kürtaj yapılarak alınması caiz olamaz. Doğduktan sonra sakatlanan bir çocuğu<br />
öldürmek cinayet olduğu gibi, henüz doğmamış ama ana rahminde yaşamakta<br />
olan bir çocuğu öldürmek de öyle cinayet olur ve caiz değildir.<br />
1<br />
Al-i İmran, 3/97<br />
2<br />
Bakara, 2/286<br />
3<br />
Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 3/27-29<br />
4<br />
Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 3/37<br />
5<br />
El-Mecmu‘, 5/297; Nasbu’r Raye, 2/331 ve devamı<br />
6<br />
Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 2/739-740<br />
7<br />
Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 2/740<br />
Engellilerle<br />
münasebetlerimiz<br />
Hayat rehberimiz Kur’an-ı mubîn, insanları muhatap alırken engelliengelsiz<br />
hiçbir ayırım yapmamış herkesi insan olarak değerlendirmiştir.<br />
Bununla birlikte engellileri kendi durumlarına göre bazı görevlerden muaf<br />
tutmuştur. Yani, Allahu Teâlâ (c.c.) bedenen veyahut zihnen bir engelin<br />
varlığında insanların bu durumlarına göre sorumluluk yükünü hafifletmektedir.<br />
Onların bu muafiyetlerine rağmen sevaplarından ise bir şey eksilmemektedir.<br />
Kısacası engelli ve engelsiz insanın arasında değerli oluş veya<br />
olmayış bakımından hiçbir fark yoktur.<br />
Fakat toplumsal hayatta engelli insanlar tarih boyunca her zaman<br />
farklı muamele görmüşlerdir. Hatta bazı toplumlarda engelli insanlardan<br />
kurtulma yolları aranmıştır. Engeli olmayan insanların, engeli olanlara yaptıkları<br />
bu muamele gerçekten de korkunç ve insanlık dışıdır. Hangimiz<br />
aklımızın veya bedenimizin bedelini ödeyerek garantiye aldık ki, bir insan<br />
kendinde, başka bir insana yüksekten bakma hakkını görüyor?<br />
Zihin ve beden sağlığı, yaratıcımız Allah (c.c.) tarafından yaratılana<br />
muazzam bir lütufdur, nimettir, karşılıksız bir hediyedir. Hediye eden ister<br />
verir, ister vermez veyahut isterse verdiğini yine alır. Engellerilerin de<br />
Rabbi olan Allah’ın ne Yüce Zâtında, ne de yaptıklarında kusur vardır;<br />
fakat insanın hem yaptıklarında, hem düşündüklerinde kusurlar sıkca<br />
ortaya çıkmaktadır. Mesela bir ailede engelli bir yavrunun doğmasının<br />
musibet olarak görülmesi başlı başına kusurlu bir düşüncedir. Çünkü,<br />
aslında engelli yavrularının ve onların ana ve babalarının ahirette ne gibi<br />
ödül alacakları hayretle merak edilmesi gerekmektedir. Engelli insanların,<br />
başkalarını ibret gözüyle bakmaya sevk ettiklerini, onların terbiyelerine vesile<br />
olduklarını ve böylelikle toplumun eğitildiğini unutmamalıyız. Engelliler<br />
belki de, engeli olmayanlar için Allah’ın kendilerine ihsan ettiği nimetlerin<br />
kadru kıymetini bilmelerine vesiledirler. Kısacası, Allah her insanı ayrı bir<br />
güzellikte yaratmıştır. Bunda şüphe olmadığı gibi O’nun yaptığı her şeyde<br />
hikmetler saklıdır. Ve her insan başkalarına bir şekilde muhtaçtır.<br />
Dolayısıyla yaratılış gereği olarak el ele vermeli, engellilere eğer farklı<br />
muamelede bulunulacaksa, bu ancak onların ve ailelerinin hayatlarını<br />
kolaylaştırma, yüklerini hafifletme şeklinde olmalıdır. Aynı mekanları paylaşmaya<br />
yüksek gayret göstermeli, eğer bir engeli bulunan tanıdığımız<br />
aile var ise, onlara acıyarak değil, güç ve sabırlarından dolayı imrenerek<br />
bakmalı ve cennetteki yerlerini düşünmeliyiz. Yardımcı olmak için yapabileceğimiz<br />
bir şey var ise, sorup öğrenmeli ve en önemlisi toplum tarafından<br />
dışlananları elimizden geldiği kadar sevindirmeye gayret etmeli<br />
ve topluma dahil etmeliyiz. Tıpkı Resulullah Efendimiz’in (s.a.v.) görme<br />
özürlü olan Abdullah ibn Ümmi Mektûm’a davrandığı ve değer verdiği<br />
gibi. Ensar’dan bir hanım sahabi anlatıyor: “Bize ilk hicret eden kimseler<br />
Mus’ab bin Umeyr ile İbn Ümmi Mektûm’dur. Bunlar (Medîne’de) halka<br />
Kur’an öğretiyorlardı” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 46). Aynı zamanda bu<br />
görme özürlü olan sahabi, Bilal-i Habeşî ile birlikte müezzinlik yapmıştır.<br />
Efendimiz şehir dışına çıktığında da Abdullah’ı cemaate namaz kıldırması<br />
için tam on üç kere kendisine vekil olarak bırakmıştır. Efendimizin engelli<br />
sahabileri Abdullah ibn Ümmi Mektûm örneğinde olduğu gibi samimi ve<br />
doğal bir şekilde topluma dahil ettiğini bir çok örnekte görürüz.<br />
Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de asıl engelli olarak manevî engellileri adlandırmaktadır:<br />
Kur’an’da sıkca “sağırdırlar” ve “kördürler” tabirleri geçerken,<br />
burada Allah’a iman etmekten mahrum olan insanlardan bahsedilmektedir,<br />
bedenen veya zihnen engeli olanlardan değil. Yani dinimiz,<br />
insanları ayırt etmeden dünya ve ahiret saadetini gaye etmekteyken,<br />
bizlere de fıtratımız gereği insanca, Müslümanca düşünüp davranmak<br />
düşmektedir.
14<br />
| camia | 30 Kasım 2012<br />
Bölgelerimizden<br />
“Gençliğine sahip çıkmayan, cemiyetini ayakta tutamaz”<br />
Hollanda İslam Fedarasyonu Oss Mescidi Cuma Cemiyeti 9 Kasım’da rutin Üyeler Toplantısı’nı yaparak hem üyelerini dinledi hem de çalışmalar ile ilgili<br />
üyelerine bilgiler verdi. Toplantının ağırlıklı konusu gençlik çalışmaları oldu.<br />
Adnan Şahin<br />
Yaklaşık 45 üyenin katıldığı toplantıda<br />
cemiyet birim başkanları birimleri hakkında<br />
bilgilendirmede bulundular. Eğitim Başkanı<br />
ve şuan Başkan Vekili Ali Çetin, çocuklara<br />
verilen eğitimin hız kesmeden devam ettiğini<br />
söylerken bazı çalışmalar ve toplantılar<br />
yüzünden eğitime verilen arayı en aza indirmeye<br />
çalıştıklarını belirtti. Sosyal Hizmetler<br />
Başkanı Eyüp Çetin biten bir hac sezonu<br />
sonrası, ara vermeden yeni sezon çalışmalarının<br />
başladığını duyurdu. Hasene derneği<br />
yardım çalışmaları çerçevesinde yapılan su<br />
kuyusu, yetim projesi ve katarak projeleri ile<br />
alakalı detaylı bilgiler verdi.<br />
Gençlik Başkanı Fatih Şahin birimiyle ilgili<br />
bilgi verirken, sözlerine Peyami Safa’dan<br />
alıntıladığı cümlelerle başladı. Şahin şöyle<br />
konuştu: “Gençlik bir toplumun umut ışığıdır.<br />
İstismar edilirse söner, doğru yönlendirilmezse<br />
hayatı yaşanmaz hale getirir. Gençlik bir<br />
toplum için en büyük güçtür. Her toplumun<br />
ömrünü sürdürebilmesi, yarınlarda kendi varlıklarının<br />
mücadelesini verebilmesi ve idealinde<br />
kurmuş olduğu bir dünyayı gerçekleştirebilmesi<br />
için bazı dinamiklere ihtiyaç hisseder.<br />
Bu ihtiyaçlar temin edilmeden hayat ve gelecek<br />
adına bir düzenlemeye girişilemez. Bu<br />
noktada elzem olan dinamiklerden en önemlisi<br />
şüphesiz ki gençliktir. Gençlik; duygu, hareket,<br />
güçlülük ve gayret açısından bir toplumun<br />
en dinamik unsuru olup, geleceği inşa<br />
edecek en önemli değerdir. Bunun için yanlış<br />
veya doğru, her toplum ve fikir gençliğe hitap<br />
edip bu dinamiği kazanmaya çalışır. Her hayat<br />
görüşü, planlarının en önemli noktasına<br />
gençliği yerleştirmektedir. Çünkü hiçbir toplumun<br />
gençliğe sahip çıkmadan cemiyetini<br />
ayakta tutması düşünülemez.”<br />
Tüm konuşmasında gençliğin önemsenmesi<br />
gerektiğinin altını çizen Fatih Şahin,<br />
gençlere yönelik çalışmaların devam ettiğini<br />
söyledi. Bu sezon gençlere güzel bir ortamda<br />
bir eğitim kampı düzenleyeceklerinin müjdesini<br />
veren Şahin, bu konuda çalışmaların<br />
devam ettiğini belirtti.<br />
Toplantının gündem dışı genç konuşmacıları<br />
olan Oktay Akın ve Enes Çetin, kurban<br />
gönüllüsü olarak gittikleri Nijerya ve Burma<br />
Arakan’da yaptıkları çalışmaları, çektikleri<br />
resimler eşliğinde üyelere anlattılar. Çok ilginç<br />
hikâyelerle Nijerya’dan dönen Akın ve<br />
Çetin Genel Merkezin Nijerya’da yapmayı<br />
planladığı bir yurt projesinin olduğunu da<br />
sözlerine ekledi. Burma Arakan’da çok kısıtlı<br />
Toplantıya cemiyet üyeleri katıldı<br />
imkânlarla yardım çalışmaları yapabildiklerini<br />
belirten Enes Çetin bu ülkede halen durumun<br />
çok vahim olduğunun altını çizdi. Budistler<br />
tarafından çeşitli bahanelerle engellenmeye<br />
çalışılan kurban çalışmalarının güçlükle ve<br />
gizlice yapılabildiğini söyledi.<br />
Federasyon adına toplantıya katılan Eğitim<br />
Başkanı Hüseyin Yanmaz’ın kısa bir değerlendirme<br />
konuşması yaptığı toplantıda,<br />
üyeler de dilek ve temennilerini dile getirdiler.<br />
Hollanda’da koruyucu ailelik<br />
NIF’in de gündeminde<br />
Köln’de hanımlar<br />
bilgide yarıştı<br />
Adnan Şahin<br />
Rotterdam kentinde “Koruyucu aile” konulu<br />
bir panele gözlemci olarak katılmak üzere<br />
Hollanda’da bulunan Yurt Dışı Türkler ve Akraba<br />
Toplulukları Başkanlığı (YTB) çalışanları kısa<br />
adı NIF olan Hollanda İslam Federasyonu’nu<br />
ziyaret ederek yetkililerle görüştüler.<br />
Hollanda’da yaşayan bazı sorunlu ailelerin çocukları<br />
Gençlik Daireleri tarafından mahkeme<br />
yoluyla ellerinden alınarak, çoğu kez Müslüman<br />
olmayan ailelere veriliyor. Buna karşılık<br />
koruyucu aile olma konusunda Müslümanlar<br />
da yeterince duyarlı davranmıyorlar. Bu konuda<br />
düzenlenen seminerler ve panellerden biri<br />
de 7 Kasım’da Rotterdam’da gerçekleştirildi.<br />
YTB’nin de desteklediği paneli izlemek<br />
için Rotterdam’da bulunan kurum çalışanlarından<br />
bir grup panelden sonra 9 Kasım günü,<br />
geniş bir tabanı ve altyapısı olan Hollanda İslam<br />
Federasyonu ile görüşmek üzere Rotterdam’daki<br />
merkez binasını ziyaret ettiler. YTB<br />
görevlileri Başkan Mehmet Yaramış, Eğitim<br />
Başkanı Hüseyin Yanmaz ve Kadınlar Teşkilatı<br />
Başkanı Bedia Karademir ile bir süre görüştü.<br />
Görüşmede hem koruyucu aile ve ailelerin<br />
karşılaştığı sorunlara ilişkin konularda, hem de<br />
çocuklara verilebilecek Türkçe eğitimin daha<br />
da yaygınlaştırılması konusunda neler yapılabileceği<br />
üzerinde fikir alış verişinde bulunuldu.<br />
Mehmet Yaramış, Türkçe dil eğitimi konusuyla<br />
ilgili olarak, kendilerine bağlı olan camilerde<br />
zaten uzun zamandır çok sayıda çocuğa<br />
çeşitli konularda derslerin verilmekte olduğunu<br />
ve bunun yanı sıra Türkçe dersinin de verilebileceğini<br />
belirterek bu konuda bir proje sunabileceklerini<br />
söyledi. Yaramış, Hollanda’da<br />
koruyucu aile konusunun çok önemli bir sorun<br />
olduğunu kaydererek, gerek Türkçe dil eğitimi<br />
konusunda gerekse koruyucu ailelik konusunda<br />
YTB’den gelecek önerilerin ciddi bir şekilde<br />
ele alınıp incelenebileceğini söyledi.<br />
Görüşmede Hollanda’da çocukları bir<br />
şekilde ellerinden alınan sorunlu aileleri tespit<br />
ederek, onların bir araya getirilip dinlenmeleri<br />
konusunda bir çalışmanın yapılması gerektiğine<br />
de değinildi. Aynı zamanda bir koruyucu<br />
aile olan Eğitim Başkanı Hüseyin Yanmaz koruyucu<br />
aile konusunda söylenecek çok şeyin<br />
olduğunu belirterek, “Koruyucu aile olmak<br />
önemli ancak daha da önemlisi ilgili kurumlarca<br />
bu ailelerin ciddiye alınmasıdır” dedi. Yanmaz,<br />
bazı Müslüman koruyucu ailelere, talep<br />
ettikleri halde, bir takım bahanelerle çocuk verilmeyişinin,<br />
olayın bir başka endişe verici boyutunu<br />
ortaya koyduğunu dile getirerek bunun<br />
da ayrıca araştırılması gerektiğine işaret etti.<br />
Zeynep Ceylan<br />
Köln Bölgesi Kadın Teşkilatı, bölgeye bağlı<br />
şubeler arasında bilgi yarışması düzenlendi.<br />
Köln Bölgesi salonunda düzenlenen yarışmada<br />
Köln Kadınlar Teşkilatı Başkanı Yasemin<br />
Bakşiş, Peygamber Efendimizin (s.a.v.)<br />
“İlim bizim ve diğer Peygamberlerin mirasıdır.<br />
Kim de bana mirasçı olursa cennette benimledir.”<br />
hadisini okuyarak, ilmin önemi üzerine<br />
kısa bir konuşma yaptı.<br />
Kasım ayının ilk haftasonunda yapılan<br />
yarışmada yarışmacılar tanıtıldıktan sonra<br />
jüri üyeleri Sema Dönmez ve Fahriye Dündar<br />
hoca hanımlar 120 sorunun içinden seçtikleri<br />
30 soruyu sorarak yarışmanın kuralları anlattılar.<br />
Akabinde başlayan yarışmanın katılanlımcılarının<br />
genelini ev hanımları oluşturdu. Çok<br />
başarılı bir yarışma ortaya koyan 25 yarışmacı<br />
arasında jüri birinci, ikinci ve üçüncü yarışmacıyı<br />
seçmede oldukça zorlandı.<br />
Yarışmanın sonunda birinci Bruhl<br />
Şubesi’nden Fatma Özdemir, ikinci Finnentrop<br />
Şubesi’nden Beşire Karataş, üçüncü<br />
Eitörf Şubesi’nden Gönül Yılmaz oldu. Yarışmada<br />
dereceye girenlere hediyeleri takdim<br />
edildikten sonra Genel Merkez Kadınlar Teşkilatı<br />
Hatibesi Zehra Dizman yarışmacılara ve<br />
gelen konuklara bilgi yüklü bir seminer verdi.<br />
Kapanış Kur’an-ı Kerim’i okunduktan sonra<br />
program sona erdi.<br />
Yarışmaya 25 hanım katıldı
camia | 30 Kasım 2012<br />
Bölgelerimizden<br />
|<br />
15<br />
Ruhr-A Bölgesi<br />
Marl Şubesi 30 yaşında<br />
IGMG Ruhr-A Bölgesi Marl Şubesi güzel bir programla<br />
kuruluşunun 30. yıl dönümünü kutladı.<br />
• Recep Demiray • Civan Başyiğit<br />
• Yussuf Bayate<br />
11 Kasım’da yoğun bir katılımla gerçekleşen<br />
program Kur’an-ı Kerim okunması ile<br />
başladı. Marl Cemiyeti’nin kuruluşundan bugüne<br />
kadarki görüntülerini içeren bir sinevizyon<br />
gösterisi ile devam eden bu anlamlı gün,<br />
Cemiyet Başkanı Ali Özbay’ın yaptığı selamlama<br />
konuşması ile devam etti. Özbay konuşmasında,<br />
tüm misafirlere hoş geldiniz derken,<br />
katılımlarından dolayı çok teşekkür etti.<br />
Programa katılanlar arasında bulunan<br />
Marl’ın sevilen Belediye Başkanı Werner<br />
Arndt da mikrofona davet edildi. Arndt yaptığı<br />
selamlama konuşmasında karşılıklı diyalog,<br />
birlikte çalışma ve dostluk mesajları verdi.<br />
Bazı resmi kurum ve kuruluş temsilcile-<br />
rinin, Marl ve çevresinde faaliyetlerini sürdüren<br />
sivil toplum kuruluş temsilcilerinin, kilise<br />
ve cami yetkililerinin katılımları ile görkemli bir<br />
şekilde gerçekleşen programa; IGMG Genel<br />
Başkanı Kemal Ergün,T.C. Münster Konsolosluğu<br />
Din Ateşesi Suat Altunkuş, IGMG<br />
Ruhr-A Bölge Başkanı Özcan Kuri, Paulus<br />
Kilisesi temsilcisi Roland Wanke, Ruhr-A Bölge<br />
eski Başkanı İsmet Çataklı, RAG Auguste<br />
Viktoria Sendikası Başkanı Norbert Maus, Giresun<br />
Valisi Dursun Ali Şahin katılarak selamlama<br />
konuşmaları yaptılar ve programın hayırlı<br />
olması temennilerini iletirken, daha nice 30. yıl<br />
kutlamaları temennilerinde bulundular.<br />
Cemiyet kız ve erkek öğrencileri koro halinde<br />
sahne alırken, Grup Say okudukları ilahilerle<br />
programa ayrı bir renk kattılar. Çocukların<br />
eğlencesi içi programa katılan palyaço<br />
çocuklara bayram havası yaşattı.<br />
Marl Camii Tanıtma Başkanı Celal Romanoğlu<br />
tarafından başarı ile sunulan programa<br />
IGMG Avrupa Kur’an-ı Kerim Tilavet birincilerinden<br />
Enes Çiçek’in Kur’an ziyafeti ile devam<br />
edildi.<br />
Dop dolu bir programla gerçekleşen 30.<br />
kuruluş yıl dönümü kutlamasında Cemiyet<br />
İmam Hatibi Mehmet Ali Özbay, Marl Uyum<br />
Meclisi Başkanı Nazife Güner, CİAG yetkilisi<br />
Abdulkadir Erdağ mikrofona gelerek birer konuşma<br />
yaparak katılımcıları selamladılar.<br />
Cemiyet öğrencilerinin tiyatro, skeç, ilahi<br />
ve marşları ile yer yer farklı desenler alan<br />
bu anlamlı günün sonunda eski başkanlara,<br />
kurucu üyelere ve 25 yıllık üyelere teşekkür<br />
plaketleri takdim edildi. Değerli hediyelerin<br />
çekilişle talihlilerini bulduğu programda, Türk<br />
ve Alman mutfağının leziz yiyecekleri cemiyet<br />
yararına satışa sunuldu.<br />
Hollandalı yöneticiler bir arada<br />
Kuzey Hollanda Bölgesi, Hollanda’nın Amersfoort şehrinde, Rahman Educatief<br />
Centrum’da, Genişletilmiş Bölge Yönetim Kurulları (GBYK) ve Genişletilmiş<br />
Şube Yönetim Kurulları (GSYK) Toplantısı’nı ve icra etti. Toplantıda<br />
ümmet olma ve kardeşlik konuları üzerine konuşuldu.<br />
Freiburg İdarecileri buluştu<br />
IGMG Freiburg Bölgesi’nin Balingen’de<br />
düzenlediği “İdareciler Eğitim<br />
Kampı”na 71 idareci iştirak etti.<br />
Recep Soysal<br />
Sunuculuğunu Bölge Tanıtım Başkanı<br />
Şükrü Ekici’nin yaptığı programda ilk olarak<br />
Kuzey Hollanda Bölge Başkanı Oktay Dalmaz<br />
kürsüye gelerek, “Bütün müminler kardeştirler.<br />
Ancak ve ancak kardeştirler. Kardeşlerinizin<br />
arasında bir anlaşmazlık olduğu zaman<br />
onu ıslah ediniz. Ancak bunu yaparsanız olur<br />
ki rahmete erişirsiniz. Allah’ın rahmeti sizi bulur”<br />
ayeti kerimesi ile söze başladı. Dalmaz,<br />
tüm katılımcıların geçmiş Kurban Bayramı’nı<br />
kutladığı konuşmasında şunları dile getirdi:<br />
“Cenab-ı Hak bütün kendisine inananları<br />
kardeş ilan etmiştir. Bu kardeşliğin en<br />
mutlu en tatlı en huzurlu günleri, bayram<br />
günleridir. Cenab-ı Allah bayram<br />
günlerini insanlara neşeli olsunlar,<br />
sevinsinler, eğlensinler, meşru<br />
ölçüler içerisinde huzurlu olsunlar,<br />
birbirleriyle tanışsınlar,<br />
kaynaşsınlar, bir araya<br />
gelsinler diye hediye etti.<br />
Efendimiz Aleyhisalatü<br />
vesselam Mekke’den<br />
Medine’ye hicret ettiğinde<br />
yerli halkın bayram<br />
yaptıklarını görünce,<br />
‘Sizin bundan sonra bayramlarınız<br />
bunlar değildir.<br />
Allah bunların yerine size<br />
iki tane bayram hediye etti,<br />
Ramazan Bayramı ve Kurban<br />
Bayramı’ buyurararak<br />
Ümmeti Muhammed’in kendine, kimliğine,<br />
duruşuna has, bayram günlerini hediye etmiştir.<br />
O günden bu güne müminler ramazan<br />
orucunu tuttuktan sonra bayram yaparlar bir<br />
de zilhicce ayında hacıların Arafat dönüşünde<br />
memleketinde olan insanlarla aynı günlerde<br />
zilhiccenin onunda bayram yaparlar.”<br />
Daha sonra kürsüye gelen Kadınlar Gençlik<br />
Teşkilatı Başkanı Tuba Özcan da bayram<br />
içerikli bir konuşma yaparken, Türkiye’de olan<br />
Kadınlar Teşkilatı Başkanı Ayfer Topal’ın da<br />
gönderdiği mesaj okundu. Bütün idarecilerin<br />
katıldığı sezonun en geniş katılımlı toplantısında,<br />
iki adet sunum yapılarak idarecilere eğitim<br />
verildi. İlk sunumu IGMG Teşkilatlanma Başkan<br />
Yardımcısı Mehmet Ateş yaptı. Ateş,<br />
teşkilatımızın önemini ve yaptığı faaliyetleri<br />
anlatarak, tüm çalışmalarda ümmet bilinci<br />
ile hareket edildiğinin altını çizdi.<br />
İkinci sunumu ise Bölge Hatibi ve<br />
Sosyal Hizmetler Başkanı Hüseyin<br />
Bündar yaptı. Bündar konuşmasında;<br />
“Bu teşkilatın Kur’an ve Sünnet<br />
ekseninde kurulduğunu ve yürütüldüğünü<br />
anlattı. Konuşmasının ekseriyetini<br />
teşkilatlanma<br />
yapısının korunmasının<br />
gerekliliğine ayıran Bündar,<br />
katılımcıların sonuna<br />
kadar bu davaya hizmette<br />
olmalarının onlar büyük<br />
kazanç olacağını belirtti.<br />
Toplantı, okunan Kur’an-ı<br />
Kerim ve yapılan ikramın<br />
ardından sona erdi.<br />
Ali Atik<br />
Balingen Gençlik Evi’nde 10-11 Kasım<br />
tarihlerinde yatılı olarak yapılan kampa IGMG<br />
Genel Merkezimizden Mustafa Mullaoğlu, Ramazan<br />
Başlık ve İsa Erdener katıldı.<br />
Cumartesi günü başlayan programda bir<br />
konuşma yapan Bölge Başkanı Ahmet Ölmez,<br />
katılımcılara iştirakten dolayı teşekkür ederek,<br />
tüm idarecilerden var güçleriyle topluma hizmet<br />
etmelerini istedi.<br />
Mustafa Mullaoğlu, dava çalışmalarının<br />
nasıl olması gerektiğini sahabelerden verdiği<br />
örneklerle anlatırken, Ramazan Başlık “İdarecinin<br />
temel esasları” ve İsa Erdener ise “Muhasebenin<br />
görevleri” konulu seminerler verdiler.<br />
Kampta seminerler haricinde Freiburg<br />
Bölgesinden kurban gözlemcisi olarak görevli<br />
gidenler gittikleri ülkelerdeki karşılaştıkları<br />
manzaraları ve anılarını da anlattı. Kamp pazar<br />
günü ev sahibi Balingen Cemiyeti’nin idarecilere<br />
ikramı ile son buldu.<br />
Toplantıya teşkilatlanma başkanları katıldı
16 | Mercek Altında<br />
camia | 30 Kasım 2012<br />
Müslüman kimliğimizi<br />
hâlimizle ve ahvalimizle<br />
ortaya koymalıyız!<br />
İslam Toplumu Millî Görüş İrşad Başkanı Celil Yalınkılıç ile İrşad Başkanlığı<br />
üzerine konuştuk. Yalınkılıç, bu çerçevede İslam anlayışı, azınlık fıkhı ve<br />
Avrupa’da imam yetiştirme gibi konulardaki görüşlerini anlattı.<br />
İlhan Bilgü<br />
- Bir Müslüman olarak, diğer insanlarla<br />
ilişkilerimizin tamamı, aslında “İrşad”<br />
kavramı altında değerlendirilebilir. Müslümanların<br />
azınlık olarak yaşadığı Avrupa’da<br />
İslam Toplumu Millî Görüş İrşad Başkanlığı<br />
dediğimizde, irşad hizmetlerini nasıl<br />
değerlendirmemiz gerekiyor?<br />
- Öncelikle sizlere, camia ekibine teşekkür<br />
ediyorum. Teşkilatımızın dinî bir cemaat<br />
olması hasebiyle toplumdaki tüm insanları<br />
muhatap olarak kabul etmek ve dinî bir hassasiyetle<br />
ilişkilerimizi sürdürmek durumundayız.<br />
Özelde, en azından kendi cemaatimiz<br />
söz konusu olduğunda, azınlık olarak yaşadığımız<br />
bu ülkelerde, kendi inanç değerlerimizi<br />
muhafaza edebilmenin, Müslümanca<br />
var olabilmenin ve kendi genç ve gelecek<br />
nesillerimize kendi kimliğimizi aktarabilmenin<br />
sorumluluğunu üstleniyoruz. Bu bakımdan<br />
irşad deyince bu toplumda “Biz irşadı nasıl<br />
anlamalıyız?” sorusuna da muhatap olmak<br />
durumundayız. Şüphesiz bizim temel örneğimiz<br />
Peygamber Efendimizdir. O’nun (s.a.v.)<br />
hayatına baktığımızda Mekke ve Medine’deki<br />
bütün çalışmaların irşad çalışması olduğunu<br />
görüyoruz. Bizim açımızdan bakıldığında da<br />
Efendimizin, hususiyetle Medine’de farklı din<br />
mensupları ile birlikte,<br />
bir bakıma çoğulcu bir<br />
toplumda birlikte yaşayabilme<br />
noktasında bir<br />
tecrübe ortaya koyduğunu<br />
görüyoruz. Buradaki<br />
en önemli faktör<br />
şudur: Bir insan kendi<br />
dinî değerlerini, yaşam<br />
iddiasını ortaya koyarken,<br />
söz ile değil, fiili ile,<br />
ameli ile bu iddiasını ortaya koyacaktır. Yani,<br />
fiilî olarak davranışları, yaşantısı, hareketleri,<br />
kendi inançları ile örtüşmek zorundadır. Dolayısıyla<br />
biz, irşad deyince inançlarımıza göre<br />
yaşayabilme istidadı kazandırmayı anlıyoruz.<br />
Mensuplarımıza şunu ifade etmek isteriz ki,<br />
bizler Müslümanlar olarak bu topluma söyleyecek<br />
bir sözümüz varsa, bu sözümüzü,<br />
kendi inançlarımızla çelişir bir hayatla değil,<br />
Bir insan kendi dinî değerlerini,<br />
yaşam iddiasını ortaya koyarken,<br />
söz ile değil, fiili ile,<br />
ameli ile bu iddiasını ortaya<br />
koyacaktır.<br />
amelimizle, eylemimizle, ahlakî davranışlarımızla<br />
örtüşen bir Müslüman birey yaşantısına<br />
sahip olarak ortaya koymak durumundayız.<br />
Bir bakıma burada Müslüman kimliğimizi<br />
hâlimizle, ahvalimizle ortaya koymak ve<br />
Müslüman varlığımızı muhafaza edip, örnek<br />
olacak bir kişilikle temsilci olmamız gerekiyor.<br />
Dolayısıyla bizim öncelikle irşad çalışmaları<br />
bağlamında insanlarımıza ifade etmeye çalıştığımız<br />
şey, örnek bir Müslüman birey olmak<br />
ve Müslümanlığımızı Peygamber Efendimizin<br />
örnekliğinden hareketle ortaya koymaktır.<br />
- İrşadın temel ilkesi, ayet-i kerimede<br />
belirtildiği gibi, hikmetle anlatmaktır. İçinde<br />
yaşadığımız toplumlarda bir dini veya o<br />
dinin mensuplarını, inançlarını eleştirirken<br />
sınırların aşıldığı, insanları rencide edildiği<br />
durumlar söz konusu oluyor. Bu anlamda<br />
hikmetle anlatma meselesini teşkilat olarak<br />
nasıl ortaya koyuyorsunuz?<br />
- Hikmet kavramını, bir büyük, “Kişinin,<br />
muktezay-i hâle (ortamın gerektirdiği duruma)<br />
göre davranmasıdır” şeklinde tanımlarken,<br />
bir başkası da, “Gediğinden düşmüş<br />
olan taşı, ama aynı taşı, o gediğe koymaktır”<br />
diye ifade ediyor. O itibarla, hikmet ve bizim<br />
de irşad çalışmalarımızda ortaya koymaya<br />
çalıştığımız usul, insanlara Allah’ın dinini hikmetle<br />
anlatmak, onları kırmadan, onları rencide<br />
etmeden kişisel haklarına saldırmadan,<br />
başkasının dinî değerlerini rencide etmeden<br />
bizim kendi inanç değerlerimizi<br />
o insanlara<br />
aktarmak şeklindedir.<br />
Bunu yaparken, uygun<br />
bir uslü p ve güzel bir<br />
mevize (öğüt olabilecek<br />
her şey) ile anlatmaktır.<br />
Ayet, Allah’ın<br />
dinine en güzel sözle<br />
davet edilmesini istiyor.<br />
Mücadele olacak ise<br />
bile, bu mücadelenin çok güzel bir şekilde<br />
öğütler halinde yapılmasını istiyor. Elbette,<br />
Müslümanlar olarak, bizim kendi temel değerlerimiz<br />
ve bir inanç sistemimiz var, vazgeçilmezlerimiz<br />
var. Ama bu, karşımızdakine<br />
hakaret etmeyi gerektirmez. Bizce doğru bildiklerimizi<br />
insanlara aktarırız. İnsanların inanıp<br />
inanmama noktasındaki yaklaşımları da<br />
kendilerinin bileceği bir iştir. Yani, hem sözün<br />
doğrusunu bilmek ve bulmak, bunu doğru<br />
bir biçimde ifade edebilmek, sonra da bunun<br />
sonuçlarına katlanabilmektir, hikmet.<br />
- Günümüzde Müslümanlar Avrupa’da<br />
yerleşik toplum hâline gelseler de bir azınlık<br />
durumunda yaşıyor. Bu yüzden, İslam<br />
dünyasında “azınlık<br />
fıkhı” diye bir tabir ortaya<br />
çıktı. “Fıkhın bir<br />
kısmını, farklı bir şe-<br />
Konuya azınlık fıkhı açısından<br />
değil, yeni sorunlara yeni<br />
çözümler bulmak şeklinde<br />
yaklaşıyoruz.<br />
kilde yorumlayalım”<br />
diyen görüşler serdediliyor.<br />
Bu anlamda,<br />
azınlık fıkhı diye bir fıkıh<br />
gerekli mi? Siz, bu<br />
gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
- Azınlık fıkhı tanımlamasından ziyade,<br />
öncelikle fıkhın bir tanımlamasını yapmak<br />
gerekiyor. Kadîm klasik kitaplarımızda fıkıh,<br />
kişinin leh ve aleyhinde olan durumları bilmesi<br />
ve buna göre hareket etmesi şeklinde tarif<br />
ediliyor. İslam’ın belirli sabitelerinin olduğunu<br />
bildiğimize göre, bu sabiteler hakkında değiştirme<br />
anlamında bizim bir yorum yapmamız<br />
söz konusu olamaz. İslam’ın temel esasları,<br />
iman ve ibadet esasları ile ilgili konularda<br />
Kur’an ile, nas ile sabit olan konuları farklı<br />
yorumlamamız mümkün olamaz. Ancak, yaşadığımız<br />
ülkelerin durumları, yani yep yeni<br />
farklı durumların ortaya çıkması ile, İslam fıkhının<br />
esneklik özelliğini dikkate almamız da<br />
gerekiyor. Yeni durumlara, belki yeni ictihadlar,<br />
yeni fetvalar gerektiği gibi, yeni çalışmaları<br />
gerektiren durumlar da söz konusu olabiliyor.<br />
Ama bunu, azınlık fıkhı tabiri ile ifade etmek<br />
doğrusu çok da doğru olmuyor. Bir tarafta<br />
çoğunluk, öbür tarafta da azınlık fıkhı gibi bir<br />
fıkhın olması, meseleyi doğru bir şekilde ortaya<br />
koymaz. Ne var ki, biz Müslümanlar olarak,<br />
yaşadığımız çağın getirmiş olduğu yeni<br />
sorunlara elbette yine İslam’ın kendi temel<br />
esas ve prensiplerinden hareketle yeni çözümler<br />
bulmak durumundayız. Kaldı ki, bizim<br />
Din İstişare Kurulu çalışmalarımız da, temel<br />
sabitelerimizden hareketle, yeni meselelere<br />
yeni cevaplar bulma çabasındandır. Konuya<br />
azınlık fıkhı açısından değil, yeni sorunlara<br />
yeni çözümler bulmak şeklinde yaklaşıyoruz.<br />
Ama hep o değişmez sabitelerimizden hareket<br />
ediyoruz.<br />
- Din İstişare Kurulu’na pek çok sorular<br />
geliyor. Bu sorular içerisinde gıda<br />
maddeleri ve katkı maddeleri ile ilgili sorular<br />
önemli yer tutuyor. İslam dünyasında<br />
yaşayan fıkıhçıların verdiği kararlarla,<br />
sizin kararlarınızda farklılıklar oluyor.<br />
- Meselenin iki boyutu var. Birinci boyutu<br />
fıkhî boyut. İkinci boyut<br />
ise, helal-haram kavramlarının<br />
dejenerasyona<br />
uğrayarak İslamî<br />
kimliğin muhafazasının<br />
zorlaşması boyutudur.<br />
Din İstişare Kurulumuz<br />
gıda maddelerindeki<br />
katkı maddeleri üzerine<br />
pek çok müzakere yaptı, gıda ve kimya uzmanlarını<br />
dinledi. Çünkü fıkıh işin uzmanlarına<br />
büyük önem verir. Daha geçenlerde de jelatin<br />
meselesini görüştük. Mesela jelatin ile ilgili<br />
olarak, aslen haram olan veya İslamî usüllere<br />
göre kesilmemiş olan hayvan kaynaklı jelatinlerin<br />
durumunu derinlemesine tartıştık.<br />
Örnek olarak söylüyorum, katkı maddeleri<br />
bir değişime uğradıktan, tamamen kendi<br />
ana vasfını kaybettikten sonra, buna caiz<br />
diyenler vardır. Ama meselenin ikinci yönünü<br />
de göz önünde bulundurmak zorundayız.<br />
- Bir şey caiz olabildikten sonra meselenin<br />
ikinci yönünü nasıl izah ediyorsunuz?<br />
- Bizim yaşadığımız bu toplumlarda İslamî<br />
kimliğin muhafaza edilmesi, haram kavramının<br />
dejenerasyona uğramak suretiyle ortadan<br />
kalkabilecek bir sonuca götürmemesi gibi bir<br />
durum söz konusu. Biz de Din İstişare Kurulumuzda<br />
“Helal gibi gözükse de, tam olarak<br />
helal diyebilir miyiz?” sorusunu tartıştık. Dünyanın<br />
neresinde yaşarsak yasayalım, nerede<br />
olursak olalım helal-haram kavramlarının hep<br />
canlı, diri tutulması gerekiyor. Üstelik Peygamberimiz<br />
aleyhisselâm, “Haramlar bellidir,<br />
helaller bellidir. Siz bunların arasında yer alan<br />
şüphelilerden kaçınız” buyurmaktadır. Dikkat<br />
ediniz, haram olduğu için kaçınınız demiyor.<br />
Şüpheli olduğu için kaçınınız, diyor. Dolayısıyla<br />
Müslüman olarak, bu sünneti de canlı<br />
tutmak durumundayız. Her şeyi helalleştirecek<br />
gibi bir duruma düşmek de büyük bir<br />
kimlik bunalımına götürebilir. Bunun içindir ki,<br />
helal-haram hassasiyetinin ortadan kalkması<br />
gibi bir endişeyi de göz önünde bulundurmak<br />
durumundayız.
camia | 30 Kasım 2012<br />
İrşad Başkanlığı<br />
Mercek Altında<br />
|<br />
17<br />
Her şeyi helalleştirecek gibi bir duruma düşmek de büyük<br />
bir kimlik bunalımına götürebilir. Bunun içindir ki, helalharam<br />
hassasiyetinin ortadan kalkması gibi bir endişeyi<br />
de göz önünde bulundurmak durumundayız.<br />
- Aynı şekilde namaz vakitleri meselesi<br />
de var. İslam dünyasından bir fetva<br />
alındığında, yaz ve kış aylarında vakitlerin<br />
sürekli olarak tesbit edilebildiği yerlerde<br />
yaşayan alimlerin bir kısmı, “Vakit girmiyorsa<br />
namaz kılınmaz” diyor. Ya da insan<br />
takâtını aşan vakitler ortaya çıkıyor. Ama<br />
bizim cemaatinizin önemli bir bölümü,<br />
fıkıh kitaplarında tarif edilen vakitlerin<br />
oluşmadığı yerlerde yaşıyor. Bu konuda<br />
da farklı görüşleriniz ortaya çıkıyor.<br />
- Her şeyden önce 5 vakit namazın,<br />
vakitleriyle birlikte farz olduğunu biliyoruz.<br />
Kur’an’da her bir vakitle ilgili müstakil ayetler<br />
var, aslolan namazın vaktinde eda edilmesidir.<br />
Ancak, özellikle kuzey kesimlerde vakitlerin<br />
girmediği, çıkmadığı yerler var. Buralarda<br />
namazların nasıl kılınacağı ile ilgili çeşitli görüşler<br />
var. Biz, aslolan namazın günde 5 defa<br />
mutlaka eda edilmesi görüşünü benimsiyoruz.<br />
Alimlerin bir kısmı, bu yerlerde, en yakın<br />
yere göre veya Mekke’nin Ummu’l Kura<br />
(Şehirlerin anası) olması itibariyle oradaki vakitlere<br />
göre kılınması gerektiğini söylüyor. Biz,<br />
buralarda vakitler oluşmadı diye namazları<br />
düşürme gibi bir hak görmüyoruz. Namazlar<br />
mutlaka günde 5 defa kılınarak eda edilmelidir.<br />
Bunun için de, bu yerlerdeki Müslümanların<br />
vakitlerden kaynaklanan sorunlarının da<br />
farkında olarak namaz vakitlerini tesbit ediyoruz.<br />
- İrşad Başkanlığı deyince bazı kesimlerde<br />
sadece imamların görevlendirilmesi<br />
ve imamları organize eden bir birim gibi<br />
bir anlayış var. Bu birimin başkanı olarak<br />
İrşad Başkanlığı’nı nasıl tanımlıyorsunuz?<br />
- Ben de imamlıktan gelen bir kişiyim.<br />
Bu konudaki eksik algıyı da iyi biliyorum. Biz,<br />
dinî bir cemaat, teşkilat olduğumuza göre,<br />
imamların tayin, tesbit ve organizesi sadece<br />
teknik bir boyut olarak kalıyor. İrşad Başkanlığı<br />
deyince, cemaatimizin İslam algısı, Avrupa<br />
bağlamında hem kuruluş hem de fert bazında<br />
İslam’ın nasıl temsil edileceği, insanlarımızın<br />
dinî, ahlaki, itikadî alanlardaki eksikliklerin giderilmesi,<br />
yeni nesillerimizin İslamî bir kimlikle yetişmeleri,<br />
yeni imamların yetiştirilmesi gibi daha<br />
pek çok alanda görevimiz var. Kur’an’ı anlama,<br />
Kur’an okuma, Kur’an tilavet yarışmaları,<br />
Kur’an’ın toplumla buluşturulması, insanların<br />
İslam’a yakınlaştırılması ve buna giden bütün<br />
vesilelerin, vasıtaların inşa edilmesi, bu vasıtaların<br />
bulunması gibi konular bizim aslî iştigal<br />
alanlarımızdır. Dolayısıyla, dinî hayatın tamamı<br />
bizim çalışma ve görev alanımızdadır. Erkekkız<br />
genç nesillerimizin, kadınlarımızın dinîn gerektirdiği<br />
bir şekilde yetiştirilmesi gibi konular<br />
da bu bağlamda değerlendirilmelidir.<br />
İmamlarımız, camilerin mihrâplarında ve<br />
kürsülerinde, hayatımızın merkezinde olan camilerimizde<br />
hep önde olduğu ve bu görevlerin<br />
icrasında bulundukları için böyle bir algı da<br />
olabilir.<br />
- İmamlar meselesi açılmışken, artık<br />
Avrupa ülkelerinde İslam din derslerini<br />
verecek, imam olarak görev yapacak kişilerin<br />
yetiştirileceği akademik kurumların<br />
açıldığı bir aşmaya gelindi. Siz de mevcut<br />
imamların eğitimlerini geliştirecek<br />
tekâmül programları yapıyorsunuz. İmam<br />
yetiştirme projeleriniz var. Ayrıca imamların,<br />
her hangi bir yerde yetiştirilmeleri<br />
veya eğitimlerini belirli dillerde almaları<br />
gibi tartışmalar var. Siz bu konuda nasıl<br />
bir usul benimsiyorsunuz?<br />
- Biz bu konunun bir ülkeye veya bölgeye<br />
bağlanması gibi bir yaklaşımı doğru<br />
bulmuyoruz. İmamın nerede değil de nasıl<br />
yetiştirildiği meselesini daha önemli buluyor<br />
ve bunu önceliyoruz. Yani, “İmamlarımız,<br />
bizim cemaatimizin ihtiyaçlarına cevap verebilecek<br />
bir donanımda mı yetişiyor?” sorusuna<br />
cevap arıyoruz. Elbette ki, imamlarımız<br />
bulunduğu yerin toplumsal, siyasal, kültürel<br />
değerlerini, önceliklerini çok iyi bilecekler.<br />
Bu ortamda cemaatini yetiştireceğine göre,<br />
bu donanımı nerede ve hangi dille alırsa alsın<br />
problem olmaz. Ama, Arapça dili, İslamî<br />
bilgilerin ana kaynağı ve Kur’an da Arapça<br />
olduğuna göre nerede olursa olsun mutlaka<br />
Arapça’yı bilmelerini önemsiyoruz. Temel<br />
sabitelerimiz konusunda birikimli imamlar<br />
olarak yetiştikten sonra, Mısır olsun, Türkiye<br />
olsun, Almanya veya Fransa’da yetişmiş<br />
olsun fark etmez. İslam’ı temsil konusunda<br />
insanlarımızın, çocuklarımızın eğitimi konusunda<br />
tam bir donanımı yoksa eksiklik olur.<br />
Hadis, fıkıh, tefsir gibi alanlarda asgarî donanımı<br />
olmadığı müddetçe, imamın yetiştiği<br />
yerin bir anlamı olmayacaktır.<br />
İrşad Başkanlığı<br />
İslam Toplumu Millî Görüş bir dinî bir cemaat<br />
olarak, İslam’ı bütün hayatı kapsayan<br />
ve hayatın her alanında insana ve topluma<br />
yön vermeyi amaçlayan bir din olarak görür.<br />
İrşad Başkanlığı bu anlayışı kapsayan her<br />
alanda faaliyet gösteririr. Cemaate ve içinde<br />
yaşadığımız toplumlara İslam’ı izah ederek,<br />
Müslüman olmanın beraberinde getirdiği sorumluluğu<br />
hatırlatır ve dinin pratiğe dökülmesinin<br />
yollarını gösterir.<br />
Bir taraftan modern hayatın getirdiği<br />
şartlar, diğer taraftan ise Müslümanların<br />
bu şartlara uygun hareket edememe zaaflarından<br />
dolayı Müslümanlar arasında da<br />
“dünyevîleşme” gibi bir olgu ile karşı karşıyayız.<br />
Dünyevîleşmenin getirdiği problemlerin<br />
çözümü de önemlidir. Bunun için, İslamî<br />
inancın güçlenmesi, itikadın bilinçle buluşması,<br />
manevî ihtiyaçların karşılanması ve nefsin<br />
terbiye edilmesi gerekmektedir. İman, itikad,<br />
ibadet ve nefsin terbiye edilmesi şuuru irşad<br />
hizmetleri ile mümkün olabilmektedir. IGMG<br />
İrşad Birimi bu alanda, Müslümanlara, dinî<br />
rehberlik eder ve hayatın her alanında dinin<br />
yönlendiriciliğine vurgu yaptığı gibi Müslümanların<br />
günlük yaşamlarında inançlarına<br />
göre yaşamını kolaylaştırma, bir başka deyişle<br />
“günlük yaşam fıkhını” geliştirme çabasındadır.<br />
Din İstişare Kurulu’nun görevleri özellikle<br />
bu alandadır.<br />
Öte yandan Müslümanların dinî ve kültürel<br />
çoğulcu toplumlarda yaşam tecrübeleri ta ilk<br />
dönemlerden beri mevcuttur. Ancak bu tecrübe,<br />
kollektif zihinde aktüel değildir. Böyle<br />
bir aktüelleştirme/güncelleştirme temel İslamî<br />
kaynaklardan ve temel İslamî ilkelerden hareketle<br />
gerçekleştirildiğinde kabul görecektir.<br />
Bu bağlamda, İrşad görevlilerinin Avrupa toplumlarını,<br />
tarihî, toplumsal ve siyasal süreçlerini<br />
kavrayabilmeleri ve Müslüman toplumu<br />
yönlendirmeleri önem arzetmektedir. İmamlar<br />
için düzenlenen “Tekamül Kursları” veya yeni<br />
“İmam yetiştirme projeleri” bu ihtiyaçların da<br />
giderilmesine matuf bir programdır.<br />
Müslümanların bu ülkelerde kalıcılığının<br />
göstergelerinden birisi de çocuklarının ve yeni<br />
nesillerinin buralarda doğup, eğitimlerini buralarda<br />
tamamlayarak hayata atılmalarıdır. Bu<br />
bağlamda İslam inancının, İslam kültürünün<br />
gelecek Müslüman nesillere aktarılması zarurettir.<br />
Bizzat camilerde ya da cami dışında<br />
İslam din dersleri, İslamî dinî eğitim ve irşad<br />
programları doğrudan İrşad Başkanlığımız<br />
bünyesinde icra edilmektedir.<br />
İrşad Başkanlığı toplantı yaparken<br />
Camiler ve İslamî Eğitim<br />
Cami, Müslümanlar için hayatın merkezidir.<br />
Namazlar gibi ibadetlerin yerine getirilme<br />
mekanı olmasından öte dinî eğitim ve öğretimin<br />
de merkezi durumundadır. Cuma ve bayram<br />
namazı gibi namazların yanında, ayrıca<br />
toplumsal meselelerin dinî olarak değerlendirildiği<br />
vaaz ve hutbeler çoğunlukla camide olur.<br />
Dolayısıyla İslamileşme, Müslüman olma şuuru<br />
camilerle diri tutulur. Kur’an-ı Kerim’in öğrenilmesi,<br />
ezberlenmesi, toplumun Kur’an ile yakınlaşması<br />
ilk adımda camiden başlar.<br />
Din İstişare Kurulu<br />
Müslümanların günlük yaşamlarında karşılaştıkları<br />
meselelerin fıkhî açıdan cevaplandırılması<br />
Din İstişare Kurulu’nun (DİK) görevidir.<br />
Müslümanların Avrupa’daki tecrübeleri nisbeten<br />
yeni bir tecrübedir. Bunun için ortaya çıkan<br />
konuların, problemlerin değerlendirilmesi için<br />
yeni bir metodoloji geliştirilmekte, dinî ilimlerde<br />
uzman kişilerin yanı sıra sosyal bilimcilerin,<br />
zaman zaman da diğer ilimlerde uzmanların<br />
görüşlerine baş vurulmaktadır. Beklenildiği gibi<br />
bugüne kadar en fazla helal gıda, evlenmeboşanma,<br />
kredili alış-veriş konularında sorular<br />
sorulmuş durumdadır. DİK günlük soruların<br />
yanında, karşılaşılan ya da karşılaşılması muhtemel<br />
konularda da araştırmalar yapmaktadır.<br />
Kur’an Yarışması/Mâide-i Kur’an<br />
Kur’an, İslam’ın temel kaynağıdır. Namaz<br />
gibi kimi ibadetler, ancak Kur’an’dan ayetlerin<br />
okunması ile gerçekleşebilmektedir. Bu açıdan<br />
Kur’an öğrenimininin yanı sıra, Kur’an öğrenimini<br />
teşvik etmek için Avrupa Kur’an-ı Kerim<br />
Tilavet Yarışması yapılmaktadır. Bu sene<br />
Kur’an-ı Kerim Tilavet Yarışması’nın 25.cisi<br />
düzenlenmektedir. Cemaatin geniş çaplı olarak<br />
katılımının gerçekleştiği ve Kur’an’ın kendine<br />
has okuyuşunun yapıldığı Mâide-i Kur’an<br />
(Kur’an Sofrası) programları da bu amaca yöneliktir.<br />
Hizmet Alanları<br />
İmamlar<br />
İmamlar, namaz kıldırma görevlerinin yanı<br />
sıra irşad hizmetlerinin tamamında aktif görev<br />
yapmaktadırlar. Dolayısıyla gerekli vasıflara<br />
haiz imamların tesbit edilmesi, ilgili cami ve<br />
cemiyetlerle buluşturulması, duruma göre<br />
görevlendirilmesi, yer değişimleri ve özlük<br />
haklarının korunması gibi çalışmalar da gerekli<br />
olmaktadır.<br />
Tekamül Kursları<br />
İmamların, gerek kendi bilgi ve tecrübelerinin<br />
geliştirilmesi gerekse, Avrupa ülkelerindeki<br />
tarihî, dinî, toplumsal, kültürel ve siyasal<br />
değişiklik ve farklılıkların güncel bir şekilde<br />
takip edilebilmesi ve böylece kültürel altyapısı<br />
da farklılaşan Müslümanların ihtiyaçlarına<br />
cevap verebilmeleri için her zaman bilgilerini<br />
taze tutmaları gerekmektedir. Bununla birlikte,<br />
Tekamül Kursları’nda, farklı ortamlarda görev<br />
yapan imamların karşılıklı olarak birbirlerine<br />
tecrübe aktarmaları da mümkün olmaktadır.<br />
Mevcut imamların çoğunluğu, Avrupa’da<br />
görev yapmak amacıyla eğitim görmedikleri<br />
için cemaatin dinî ihtiyaçlarının görülmesinde<br />
problemler yaşanmaktadır. Bunun içın İrşad<br />
Başkanlığı İlahiyatçı Yetiştirme Projesi başlatmış<br />
durumdadır. Bu projelere katılanlar daha<br />
sonra, imam/hatip, din dersi öğretmeni, irşad<br />
görevlisi olarak çalışabilecek ya da bu alanda<br />
akademik çalışmalar yapacaklardır.<br />
İmamlar Tekamül Kursu
18 | Gençlik camia | 30 Kasım 2012<br />
Hannover’de genç<br />
idareciler için seminer<br />
17-18 Kasım’da Gençlik Eğitim Başkanlığı tarafından organize edilen<br />
Gençlik İdareci Eğitim Semineri’ne 60 genç katıldı.<br />
Bilal Erden<br />
IGMG Hannover Bölgesi Gençlik Teşkilatı<br />
Bölge ve Şube idarecilerinin ve Yıldız<br />
Kursları ile beraber yapılması münasebeti ile<br />
de Yıldız Gençlerinin katıldığı, Gençlik İdareci<br />
Eğitim Seminerlerinin (GİES) bu sezonki ilk<br />
buluşması gerçekleşti. Hannover’de toplam<br />
üçüncü kez düzenlenen GİES’e bu kez 60<br />
genç katıldı.<br />
Seminere hatip olarak IGMG Ruhr-A Bölge<br />
Hatibi Cevat Karabacak, IGMG Hannover<br />
Bölge İrşad Başkan Yardımcısı Mustafa Yavuz<br />
ve IGMG Hannover Bölge İrşad Başkanı<br />
Abdulhalim Öner katıldılar.<br />
“En büyük ibadetlerden birisi olan insan<br />
yetiştirmek bizim görevimizdir” sözleri<br />
ile açılış konuşmasını yapan Bölge Gençlik<br />
Başkanı Hasan Ali Durhan’dan sonra misafir<br />
hatip Cevat Karabacak “Ergenlik Dönemi”<br />
başlığı altında ilk iki seminerini verdi. Üçüncü<br />
seminerini evlilik hakkında sunan Cevat Karabacak<br />
bu konuda dikkat edilmesi gereken<br />
hususlara vurgu yaparak ve misaller vererek<br />
gençlerin ufkunu açtı.<br />
İlk günün son dersi “Kerbelâ ve Hz. Hüseyin”<br />
diğer bir hatip Mustafa Yavuz tarafından<br />
ele alındı. “Yeryüzünde sizin zekâtlarınızla,<br />
sizin fitrelerinizle, kurbanlarınızla kimsenin<br />
tanımadığı, kimsenin bilmediği üç beş kişinin<br />
aracılığı ile dünyanın her tarafına yardım<br />
yapan, Hz. Hüseyin gibi yapan, siz Hüseyinler<br />
varsınız” şeklinde gençleri motive eden<br />
Yavuz’un seminerinin ardından sosyal aktivite<br />
bölümüne geçildi. Bu bölümde gençlerin<br />
hem dinlenmeleri hem de eğlenmeleri amaçlanarak<br />
ilahiler söylendi, oyunlar oynandı ve<br />
aktivitenin zirvesini oluşturan küçük bir güreş<br />
turnuvası düzenlendi.<br />
Böylelikle birinci günü bitiren gençler<br />
ikinci güne sabah namazı ardından kahvaltı<br />
ile başladılar. Akabinde Abdulhalim Öner<br />
hafta içi hicri yılbaşı olması vesilesi ile “Hicret”<br />
konulu seminerini verdi. Öner, hicretin<br />
geçmişte kalmış bir olay olmadığını ve bugünümüzde<br />
de muhacir olma imkanı olduğunu<br />
ifade etti. Son seminerci Abdulhalim Öner’in<br />
iki saatlik dersinden sonra GİES’in ikinci<br />
gününü de geride bırakan gençler evlerine<br />
döndüler.<br />
Viyana Üniversitelileri<br />
buluştu<br />
Viyana İslam Federasyonu Üniversiteliler<br />
Teşkilatı ISV (Interkulturelle Studenten<br />
Vereinigung), Viyana Üniversitesi<br />
NIG Sosyal Birimler Fakültesi’nde Üyeler<br />
Toplantısı’nı gerçekleştirdi. Katılımın yüksek<br />
olduğu toplantıya pek çok akademisyenin<br />
yanısıra, JUWA Gençlik Teşkilatı<br />
Başkanı Süleyman Boynukara, Kadınlar<br />
Teşkilatı Başkanı Dilek Korkut ve ISV’nın<br />
eski başkanları da katıldı. Açılış Kur’an-ı<br />
Kerim’inin okunması ve ISV Başkanı Fatih<br />
Vural’ın selamlama konuşmalarının ardından,<br />
sırasıyla ISV Teşkilatlanma, Eğitim ve<br />
Tanıtım Birimleri’nin, akabinde ise Viyana<br />
Üniversitesi, Teknik Üniversitesi, Ekonomi<br />
Üniversitesi Şubeleri’nin sunumları yer aldı.<br />
Bu sunumlarda birim ve şubeler yaptıkları<br />
çalışmalar hakkında bilgi vermekle birlikte,<br />
hedeflerini de üyelerle paylaşmış oldular.<br />
Yapılan sunumların ardından, ISV Eğitim<br />
Birimi’nin iki ayrı yaş gurubunda organize<br />
ettiği makale yarışmasının ödülleri<br />
takdim edildi. Makale yarışmasında 16-<br />
19 yaş gurubunda “Bir yol gösterici olarak<br />
Kur’an”, 20 yaş ve üzerinde ise “Kur’an ve<br />
kimlik” konularında düzenlenmişti. Ödül<br />
takdiminden sonra toplantının önemine<br />
binaen, “Üniversiteli Millî Görüşçü gençlik<br />
nasıl olmalı?” konusunda Mag. Dr. Mustafa<br />
Yıldız, ISV üyelerine hitap etti. ISV Teşkilatlanma<br />
Birimi’nin organize ettiği Üyeler<br />
Toplantısı, farklı içeriği ile dikkat çekerken,<br />
katılımcılardan tarafından beğeni topladı.
camia | 30 Kasım 2012 Gençlik |<br />
19<br />
Gençlerden örnek proje:<br />
Bosna’da eğitime destek<br />
Hollanda İslam Federasyonu (NIF) Kadınlar Gençlik Teşkilatı,<br />
Bosna-Hersek’te bir okulu tamir etti.<br />
• Esra Yılmazer • Özlem Köklü<br />
Doboj Belediyesi’ne bağlı Klokotnica<br />
köyündeki ilkokulun tamiratında NIF Kadınlar<br />
Gençlik Teşkilatı’nın 40 gönüllüsü hazır<br />
bulundu. Bu 40 gönüllü, sınıfları boyadı, duvarları<br />
resim ve diğer motiflerle donattı. NIF<br />
Kadınlar Gençlik Teşkilatı’nın gönüllüleri arasında<br />
Başkan Özlem Köklü de yer aldı. Özlem<br />
Köklü okulun tamir edilmesi ilgili ziyaretlerini<br />
şöyle anlatıyor:<br />
“Otobüsümüz, Rotterdam şehrinden Tilburg<br />
şehrine doğru yola çıkıyor. Oradan da<br />
sonraki durağımız Bosna Hersek’e hareket<br />
ediyoruz. Hedefimiz Bosna Hersek’in Klokotnica<br />
köyünde bir ilkokulun tadilatını yapmak.<br />
40 gönüllü bismillah deyip yola düşüyoruz.<br />
Heyecanlı ve yorucu bir 23 saatlik yolculuğun<br />
sonunda Bosna Hersek gümrüğüne ulaşıyoruz.<br />
Şaşkınlık ve merak içerisinde Bosna<br />
sınırlarına giriyoruz. Her bir köşesinde<br />
Osmanlı’dan izler taşıyan, doğal güzellikleri,<br />
caddeleri, sokakları, camileriyle İstanbul’u<br />
anımsatan bu güzel memleket, hem güzellikleriyle<br />
hem de savaşın halen silinmeyen izleriyle<br />
kalbimize dokunuyor. 40 kişilik grubumuz<br />
ile Balkanlar’daki <strong>kardeşler</strong>imizin diyarı<br />
Bosna Hersek’teyiz artık. İlk uğrak yerimiz namazlarımızı<br />
kılmak için bir cami oluyor. Daha<br />
sonra tekrar otelimizin bulunduğu Gračanica<br />
şehrine doğru yol alıyoruz. Orada bizi, bize<br />
bir hafta boyunca eşlik edecek olan Edina<br />
Suljkanovic karşılıyor. Edina Suljkanovic,<br />
Uluslararası Dayanışma Formu “Emmaus”un<br />
koordinatörlüğünü yapıyor. Otelimizin hemen<br />
50 metre yakınında bulunan camide her gün<br />
sabah namazlarımızı kılıyoruz. Caminin imamı<br />
ve cemaati çok sıcak bir şekilde karşılıyor<br />
bizleri. Teyzeler namazdan sonra caminin<br />
hemen yanında bulunan medresede meşhur<br />
Boşnak kahvesi içmek üzere davet ediyorlar.<br />
İlk günden itibaren Gračanica halkı tarafından<br />
sevildiğimizi hissediyoruz.<br />
Okulun tadilatına başlamadan önce<br />
Başkent Saraybosna’ya bir ziyaret yapıyoruz.<br />
Savaş esnasında Boşnaklara büyük<br />
imkanlar sağlayan Igman dağlarının eteğindeki<br />
tüneli, Cumhurbaşkanı merhum Alija<br />
İzzetbegovic’in kabrini ziyaret ediyor, Gazi<br />
Hüsrev Beg Camii’nde namaz kılıyoruz.<br />
Doboj Belediyesi’ne bağlı Klokotnica köyünde,<br />
bizim okulumuz diyebileceğimiz okula<br />
yaklaştığımızda gördüğümüz ilk manzara<br />
unutulmaz bir manzara oluyor: Minik minik<br />
heyecanlı bakışlar, sabırsızlıkla bizleri bekliyor.<br />
Öğretmenler ve müdür bizleri samimi<br />
bir şekilde karşılıyor ve hemen<br />
işe koyuluyoruz. Bir görev dağılımı<br />
ile, gruplara ayrılıyoruz. Bir grup boya<br />
alışverişi yaparken, bir kısmımız da<br />
çocuklarla oynuyor. Diğer bir kısmımız<br />
ise, sınıfları boşaltmaya başlıyoruz.<br />
Müdürün ve öğretmenlerin gözlerindeki<br />
tedirginlik görmemezlikten<br />
gelinecek gibi değil. Çünkü acemiliğimizden<br />
her şey anlaşılıyordu. Üstelik<br />
hiç birimiz daha önce eline fırça<br />
alıp badana bile yapmamıştı. Ama, yine de,<br />
boyalar gelince ‘Bismillah’ deyip işe koyuluyoruz.<br />
İlk önce gruplara ayrılıp, sınıfların temalarını<br />
seçiyor ve duvarlara yansıtacağımız<br />
görüntülerin tam olarak yerlerini belirliyoruz.<br />
Hayatında eline fırça almamış kızlar ișe koyulurken,<br />
bir yandan da minik öğrenciler ‘Türk<br />
ablaları’ eşliğinde oyunlar oynuyor. En büyük<br />
problemimiz dil diye düşünürdük. Ama yanılmışız.<br />
El-kol hareketlerimiz ve yüzümüzdeki<br />
gülümsemeler tercümanımız<br />
olmuş,<br />
aradığımız kardeşlik<br />
dilini böylece bulmuştuk.<br />
Saatler<br />
17.30’u gösterdiğinde<br />
duvarların temel<br />
boyaları atılmış<br />
bir şekilde yorgun<br />
argın otobüsümüze<br />
binip, vakıfta yemeklerimizi<br />
yiyor, otele doğru yol alıyoruz.<br />
Görevli kızlarımız bir sonraki günün programını<br />
yaparken, bizler dinlenmeye çekiliyoruz.<br />
Yapmamız gereken daha çok işimiz var.<br />
Ertesi gün, yağan yağmur az da olsa endişelendiriyor<br />
bizi. Zira, çocukları oynatabileceğimiz<br />
yer sadece okulun bahçesiydi. Şimdi<br />
yağmur yağıyordu ve yağmurda çocukları<br />
oynatmamız mümkün olmayacaktı. Biz, okulumuza<br />
geldiğimizde köylülerin buna da bir<br />
çözüm bulduğunu görüyoruz. Okulumuzdan<br />
100 metre uzaklıkta bir yerde çocukları oynatacak<br />
bir salon sunuluyor bize. Çocuklar<br />
bir kızımızdan diș sağlığı hakkında bilgi alırken,<br />
sınıflarda da yavaş yavaş ince çizimlere<br />
geçiliyor. Acaba yetişecek mi kaygısı hepimizi<br />
meşgul ediyor. Gün içerisinde bir çok<br />
ziyaretçimiz oluyor. Köylüler ve çocukların<br />
velileri her gün bizleri ziyaret ediyor. Bugün<br />
bizim için önemli bir ziyaretçimiz daha vardı.<br />
Doboj Belediye Başkanı bizi ziyarete geliyor,<br />
çalışmalarımızdan dolayı teşekkürlerini sunuyor.<br />
Bu günün sonunda heyecanımız ve morallerimiz<br />
en üst seviyede,<br />
okulumuzun kapısını kapatıyoruz.<br />
Evet, yarın son gün<br />
ve bizim daha kat etmemiz<br />
gereken uzun bir yol var.<br />
Sabah okula gelir gelmez,<br />
hemen işe koyuluyoruz.<br />
Bugün her şeyin bitmesi<br />
gerekiyor. Canla başla<br />
herkes elinden geleni yapıyor.<br />
Çizimler bitiyor ve boyanıyor.<br />
Büyük bir temizlikten<br />
sonra sınıflarımız sevinç<br />
içinde süsleniyor, balonlar<br />
bayraklar asılıyor. Masalar,<br />
sandalyeler yerlerine koyu-<br />
En büyük problemimiz dil diye<br />
düşünürdük. Ama yanılmışız. Elkol<br />
hareketlerimiz ve yüzümüzdeki<br />
gülümsemeler tercümanımız<br />
olmuş, aradığımız kardeşlik<br />
dilini böylece bulmuştuk.<br />
luyor. Masaların üzerlerine sponsorlarımızın<br />
ve yakınlarımızın hazırladıkları kalem kutuları,<br />
defterler ve şekerler yerleştiriliyor. Sınıfların<br />
kapısından girip bakıldığında görünen sonuç<br />
içimize huzur veriyor. Biz başardığımıza<br />
emindik. Ama, asıl önemli olan çocuklar bu<br />
yeni okullarını nasıl bulacaktı. Yorgun, ama<br />
bir o kadar da mutlu bir şekilde okuldan ayrılıp<br />
otelde son akşam bütün ekibimizle bir değerlendirme<br />
toplantısı yapıyoruz. Görevimizi<br />
yapmanın manevî<br />
huzuru ile dinlenmeye<br />
çekiliyoruz.<br />
Yarınki büyük günü;<br />
okulun açılışını heyecanla<br />
bekliyoruz.<br />
Sabah erkenden<br />
odalarımızı boşaltıyoruz.<br />
Önce savaşta<br />
büyük bir psikolojik<br />
yıkıma uğrayan<br />
mağdurların rehabilitasyonunun yapıldığı rehabilitasyon<br />
merkezine uğrayacağiz. Burada<br />
savaştan sonra yalnız kalan yaşlılar, yetimler,<br />
kadınlar ve aklını kaybeden insanlar kalıyordu.<br />
Gördüğümüz manzara bizi çok etkiliyor.<br />
Her insanın kendine ait bir hikâyesi vardı.<br />
Geçmişte çoğu acı şeyler yaşamış olmalarına<br />
rağmen hâlâ hayata tutunabiliyorlardı. Birçoğu<br />
kendilerine sunulan el beceri kurslarından<br />
faydalanıyordu. Küçük bir kısmı devlet tarafından<br />
madden desteklenen bu merkez, asıl<br />
gönüllü insanların yaptığı bağışlarla ayakta<br />
duruyordu. Gözyaşları içerisinde merkezimizden<br />
ayrılıp merkez okula kalan kalem kutularını,<br />
okul malzemelerimizi ve şekerlerimizi dağıttıktan<br />
sonra bütün gün beklediğimiz yere<br />
doğru gidiyoruz.<br />
Ve okula yaklaştığımızda gördüğümüz<br />
manzara, hepimizin gözyaşlarının sel olup<br />
akmasına sebep oluyor. Geldiğimizden beri<br />
göremediğimiz köylüler, bugün sanki diğer<br />
günlerin acısını çıkarır gibi hepsi bir araya<br />
gelmiş çocuklar ve öğretmenlerin Turkska<br />
(Türkler) bağrışmaları ve alkışları arasında<br />
bizleri karşılıyor. Onların ‘Turkska!’ haykırışlarına<br />
bizler de ‘Bosna!’ diye haykırarak<br />
karşılık veriyoruz. Otobüsten indiğimizde<br />
köylülerin bizleri bağrına basması, bizlere sarılmaları<br />
gönlümüzü okşuyor. Yöresel müzikler<br />
ve sevinç gözyaşları arasında heyecanla<br />
dolaşıyoruz. Kendimizi sıradan hissederken<br />
bu insanlar bize kahraman gibi davranıyor.<br />
Hiç tanımadığımız bu insanlarla hemen sarmaş<br />
dolaş olmamız Müslümanlar arasındaki<br />
kardeşlik bağının, dil, ırk gözetmeksizin ne<br />
kadar önemli olduğunu gösteriyor. Biz sevincimizin<br />
en üst seviyesine ulaştık derken asıl<br />
sürpriz bizi okulun arka bahçesinde bekliyor.<br />
Orkestra eşliğinde İstiklal Marşımız gözyaşlarımız<br />
arasında okundu, Boşnak Marşı’ndan<br />
sonra ilahiler, Türk/Boşnak folklor oyunları<br />
ortamı bayram yerine çeviriyor. Daha sonra<br />
okulumuzun müdürü bütün şehitlerin ruhuna<br />
fatiha ile sözlerine başlıyor. Teşekkür konuşmasından<br />
sonra bize sandık içindeki Bosna<br />
bayrağı ve çok eskilere ait olan bir Kur’an-ı<br />
Kerim hediye ediyor. Teşekkür belgeleri de<br />
alındıktan sonra proje sahibi Hollanda İslam<br />
Federasyonu, Kadınlar Gençlik Teşkilatı adına<br />
Sosyal Hizmetler Başkanı Esra Yılmazer<br />
bir konuşma yapıyor. Konuşmasında köy<br />
halkına, okul müdürüne ve okul çalışanlarına<br />
gösterdikleri ilgi ve misafirperverlikten<br />
dolayı teşekkür ediyor. Çocuklardan da, bu<br />
yapılanları bir bayram hediyesi olarak kabul<br />
etmelerini istiyor. Okulumuzun açılış kurdelasını,<br />
Esra Yılmazer ve Okul Müdürü birlikte<br />
‘Bismillah’ diyerek kesiyor.<br />
Sonrasındaki manzara görülmeye değerdi.<br />
Minik çocuklar, çocukların velileri ve<br />
köylülerin meraklı bakışları arasında sınıfları<br />
geziyoruz. Çoğu gözlerine inanamıyor. Buz<br />
gibi duvarlarda rengârenk balıklar, sirk çadırı<br />
ve kocaman bir dünya küresi çizilmişti. Camlar,<br />
yeni perdeleriyle ayrı bir şekil kazanmıştı.<br />
Bu güzel sınıfların üstüne bir de masalardaki<br />
kalem kutuları ve defterler çocukların yüzündeki<br />
gülümsemeyi bütünleştiriyor. İste bu gülümsemeleri<br />
görmemiz bütün yorgunluğumuzu<br />
alıp gidiyor. Biz onlara iki sınıf bir koridor<br />
boyamıştık ama onların bize verdiği mutluluk<br />
bundan çok daha kıymetliydi. Artık yavaş yavaş<br />
ayrılık vaktinin yaklaştığının sinyalleri veriliyordu.<br />
Köylülerin hazırladığı büyük ziyafetin<br />
ardından son hatıra fotoğrafları çekiyoruz.<br />
Gözyaşları içerisinde verilen pozlar, adresler<br />
bu projenin ne kadar başarılı olduğunun kanıtıydı.<br />
Köylülerin teşekkürleri ve bizleri kucaklamaları,<br />
bir haftadır kahrımızı çeken abimiz,<br />
okulun hademesi Memo ve ailesinin gözyaşları,<br />
kızlarımızı da hüzünlendiriyor.<br />
Maalesef artık mutlu sona sadece dakikalar<br />
kalmış bulunuyor. Minik minik çocuklar<br />
otobüsün içine kadar girip tek tek bizlere sarılıyor,<br />
teşekkür ediyor. Ve otobüsün kapıları<br />
kapandığında hüznümüz göz yaşlarımızla<br />
boşalıyor. Otobüs veda düdüğünü çaldığında<br />
gözlerinden yaş dökülenler sadece biz değildik.<br />
Müdür, öğretmen ve ögrenciler ve... köylüler.<br />
Otobüsün içinde de durum farklı değil.<br />
Kızlarımız gözyaşları içinde son defa okulumuza<br />
bakıyor, el sallıyor.<br />
Hollanda’ya geri dönmek için yorucu bir<br />
20 saatlik yolculuk vardı. Ama gönlümüz hâlâ<br />
oradaydı. Biz Bosna’ya 40 yürekle gelmiştik<br />
ama, bizler yüreğimizin yarısını Klokotnica’da<br />
bırakıyoruz. Ve bu yarım yüreklerimize yüzlerce<br />
kardeşimizin yüreğini ekleyerek geri dönüyoruz.<br />
Yorgunduk, ama yorgunluk hissetmiyoruz.”
20 | Gençlik<br />
camia | 30 Kasım 2012<br />
Kuzey Ruhr’da GEK’in ikinci oturumu gerçekleşti<br />
Kadınlar Gençlik Teşkilatı (KGT) Üniversiteliler Komisyonu 2012/2013<br />
yılı çalışma takviminin ilk Üniversiteliler Yatılı Eğitim Semineri’ni (UniYES),<br />
“Ulustan Avrupa’ya ve Benim Vizyonum” teması çercevesinde 2 - 3 Kasım<br />
2012 tarihlerinde Kerpen’de Genel Merkez binasında gerçekleştirdi.<br />
Elif Karaman<br />
10-11 Kasım tarihindeki Gençlik Eğitim<br />
Kursu (GEK)’nun ikinci oturumunda<br />
2012/2013 sezonunun GEK Talebeleri, “Mekke<br />
ve Medine döneminde İslami hareketler”<br />
konusunda bilgi sahibi oldular.<br />
Kursa katılanlar, IGMG Eğitim Birimi’nden<br />
Ramazan Başlık’ın “Mekke ve Medine Döneminde<br />
İslami Hareketler” konulu semineriyle,<br />
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yöneticiliği,<br />
organize yeteneği ve günümüz toplumunda<br />
uygulanılabilecek formülleri ve yöneticilikte ibret<br />
alınacak bazı faktörleri öğrendi.<br />
Dolu dolu ve feyizli geçen günün gecesinde<br />
GEK Talebeleri bir o kadar feyiz dolu bir<br />
teheccüd gecesi geçirerek ve sabah namazı<br />
sonrası pazar sabahına, Kuzey Ruhr Bölgesi<br />
Kadınlar Gençlik Teşkilatı Başkanı ve aynı<br />
zamanda sosyoloji öğrencisi olan Cennet<br />
Yılmaz’ın teori ağırlıklı semineri ile başladı.<br />
Sosyolojide temel teori olarak benimsenen<br />
Talcott Parsons’un “Değer Algıları”nı anlatan<br />
Cennet Yılmaz, sunumunun ikinci kısmında<br />
bu teoriyi bazı İslami değer algıları ile karşılaştırıp<br />
teşkilatçılıkta hangi alanlarda uygulanabileceği<br />
konusunda GEK talebelerine bazı<br />
örnekler verdi. Seminerin ardından ödevleri ve<br />
kitapları dağıtılan Gençlik Eğitim Kursu katılımcıları<br />
ikinci oturumun kapanışının ardından<br />
evlerine yol aldılar.<br />
Kuzey Ruhr Bölgesi Kadınlar Gençlik<br />
Teşkilatı’nın düzenlemiş olduğu Gençlik Eğitim<br />
Kursu (GEK)’na, 20-21 Ekim tarihlerindeki ilk<br />
oturumla start verilmişti. Gençlik Eğitim Kursu,<br />
başarılı geçen bir 2011-2012 sezonunun<br />
ardından yeni sezona, IGMG Genel Sekreteri<br />
Oğuz Üçüncü’nün ve araştırmacı yazar Murat<br />
Demiryürek’in seminerleriyle başlamıştı.<br />
IGMG Genel Sekereteri Oğuz Üçüncü seminerinde,<br />
“Dava Şuuru” konusunu ele alarak,<br />
güncel meselelerden örnekler verdi ve Gençlik<br />
Eğitim Kursu öğrencilerinin dikkatini Müslümanların<br />
Almanya ve<br />
diğer Avrupa ülkelerinde<br />
karşılaştıkları<br />
sorunlara dikkat çekti.<br />
Murat Demiryürek<br />
ise “Gayrimüslim bir<br />
toplumda Müslüman<br />
olmak” adlı sunumuyla,<br />
çoğunluğun<br />
gayri müslim olduğu<br />
bir toplumda Müslüman<br />
olarak yaşamanın<br />
avantajları<br />
ve dezavantajlarından bahsederek, bilhassa<br />
gençleri, Müslüman kimliklerinin bilincinde olmaya<br />
sevk etti. Bunların yanı sıra KGT Eğitim<br />
Komisyonu’nun organize ettiği kitap tanıtımları,<br />
nasihat halkaları ve sosyal aktiviteler ile<br />
program içeriği süslenmiş ve Gençlik Eğitim<br />
Kursu talebeleri gerek yapılan etkinliklerden<br />
gerekse seminerler ve dağıtılan kitaplardan bir<br />
o kadar da memnun kalmışlardı.<br />
Ramazan Başlık seminer verdi<br />
Kuzey Bavyeralı genç idareciler buluştu<br />
IGMG Kadınlar Gençlik Teşkilatı (KGT) Kuzey Bavyera Bölgesi Nürnberg Merkez Camii’nde genişletilmiş<br />
Bölge ve Şube Yönetim Kurulu Toplantısı’nı düzenlendi.<br />
Elif Bayram<br />
Toplantıya IGMG KGT Başkanı Fatma<br />
Gündüz, Bölge Kadınlar Teşkilatı Başkanı,<br />
Bölge KGT Başkanı ve Yürütme Kurulu, Şube<br />
KGT Başkanları ve Şube Yönetim Kurulu’nda<br />
görev alan genç idarecilerimiz katıldılar.<br />
Katılımcılar tarafından büyük ilgi ile karşılanan<br />
toplantının gündeminde Kadınlar Gençlik<br />
Teşkilatı’nın tanıtımı ve KGT Kuzey Bavyera<br />
Bölgesi’nin 2010’dan bugüne kadar verdiği<br />
hizmetlerin ve faaliyetlerin anlatımı yer aldı.<br />
KGT Bölge Başkanı Elif Bayram, katılımcıları<br />
motive ettiği konuşmasını Mevlana<br />
Celaleddin Rumi’nin “Bazen bitmek bilmeyen<br />
dertler yağmur olur üstüne yağar, ama<br />
unutma ki, rengarenk gökkuşağı yağmurdan<br />
sonra çıkar” sözü üzerine bina ederek, gelece<br />
ümitle bakılması gerektiğini vurguladı.<br />
Ardından “İslami çalışmaları daha da güç-<br />
lendirmeliyiz” mesajını içeren bir selamlama<br />
konuşması ile, Kadınlar Teşkilatı Bölge Başkanı<br />
Hüsniye Bayram misafirleri selamladı.<br />
Fatma Gündüz ise yaptığı konuşmada,<br />
IGMG tarihine değinerek, <strong>“Bizler</strong> Avrupalı<br />
Müslüman idareci gençleriz, ahlakımız, başarımız<br />
ve çalışma üslubumuz vasfımıza uygun<br />
olmalıdır. İslam Avrupa’nın bir gerçeğidir, öyleyse<br />
bu gerçeğin yaşanılır olması için elimizden<br />
gelen gayreti gösterip, birlik oluşturup,<br />
birbirimizi destekleyip bu çalışmalara devam<br />
edeceğiz” dedi.<br />
Elif Bayram İslami Buluşlar Yarışması’nda<br />
birincilik elde eden, seccade fonksiyonlu<br />
çanta ve gece lamba fonksiyonlu camdan<br />
Kâbe projesini ve Kısa Film Yarışması birincisi<br />
Hz. Zinnire (r.a.)’ın hayatını anlatan kısa<br />
filmi anlattı.<br />
Elif Bayram daha sonra aktüel olarak<br />
planlanan “Bana mesleğimi sor, sana üniversiteni<br />
söyleyeyim” sloganını taşıyan meslek<br />
Fatma Gündüz seminerde<br />
bilgilendirme projesini,<br />
“Ey Aşk….” başlıklı Allah<br />
sevgisinin anlatıldığı projeyi,<br />
“Ancak müminler<br />
kardeştir” başlıklı kardeş<br />
şube günü projeleri hakkında<br />
bilgi verdi.<br />
Tüm katılımcılar ile<br />
üç aşamalı bir istasyon<br />
çalışması da gerçekleştirildi.<br />
Tara Sukhera’nınyönetiminde<br />
her katılımcı<br />
aşama aşama istasyonlarda<br />
Bölge KGT çalışmalarını<br />
eksileri ve<br />
artıları ile değerlendirdi.<br />
İstasyon çalışmasının ardından<br />
bu çalışmanın genel değerlendirmesi<br />
gerçekleştirildi. Elif Bayram günün sonunda,<br />
“Yeterki azmimiz olsun, Allah’a yönelip ona<br />
tevekkül edip, gayemiz O’nun rızasını kazanmak<br />
olduğu sürece aşamayacağız dert<br />
ulaşamayacağımız başarı kalmayacaktır” diyerek<br />
günü özetlediği bir kapanış konuşması<br />
yaptı.<br />
Güney Bavyera’da yatılı eğitim programı<br />
Tegernsee’de yapılan yatılı eğitim programında, ashab-ı kiramın hayatı ve Allah Resûlü’nün uyguladığı eğitim metodlarının<br />
anlatıldığı seminerlerin yanı sıra, hat ve çeşitli el sanatlarının uygulamalı olarak öğretildiği kısımlar yer aldı.<br />
Melek Vural<br />
Güney Bavyera Bölge Kadınlar Gençlik<br />
Teşkilatı, Kasım ayının ilk hafta sonunda<br />
Tegernsee’de yatılı bir eğitim programı yaptı.<br />
Eğitim programında özellik ashab-ı kiramın<br />
hayatı ve onların hayatlarından çıkarılacak<br />
dersleri konu alan seminerler ile hat ve tezhip<br />
sanatı workshopları (atölye çalışması) yer<br />
aldı. Eğitim programı kapsamında sonbaharın<br />
sona erdiği şu günlerde yaprakların döküldü-<br />
ğü gibi insanların da bu dünyayı terkedeceği<br />
gerçeğinden hareketle ölümün tefekkür edildiği<br />
bir gezi yapıldı.<br />
İlk seminerde sahabelerin kimliği ve hayatları<br />
anlatıldı. Bu seminerin arkasından ise farklı<br />
sahabelerin hayatlarının sembolize edilerek<br />
çizildiği tablolar duvara asıldı. Her bir katılımcı<br />
sahabeyi nasıl anladığını çizdi.<br />
Almanca olarak verilen ikinci seminerde<br />
ise Peygamber Efendimizin ashabını nasıl ve<br />
hangi usullerle eğittiği analiz edildi. Daha sonra<br />
ise, sahabelerin anlatılan bu özellikleri ile Peygamber<br />
Efendimiz tarafından eğitilmelerinin<br />
günümüze nasıl yansıtılabileceği anlatıldı.<br />
Seminerler sona erdikten sonra ise başta<br />
hat ve tezhip olmak üze çeşitli el sanatlarının<br />
yapıldığı workshoplar gerçekleştirildi. Bu workshoplarda<br />
önce teorik bilgiler verildi, sonra da<br />
bu bilgiler ışığında pratik uygulamalar yapıldı.
camia | 30 Kasım 2012<br />
Hasene<br />
|<br />
21<br />
Hasene Kurban Kampanyası’yla<br />
Suriyeli mazlumların yanındaydı<br />
IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene 64 ülke ve bölgede, 330 gözlemcisiyle<br />
2012 Kurban Kampanyası’nı 134 bin 496 hisse kurbanın<br />
kesim ve dağıtımını yaparak tamamladı. Kurban etlerinin dağıtımının<br />
yapıldığı ülkelerden birisi de iç savaşın hâlâ devam ettiği Suriye’ydi.<br />
Geçtiğimiz hafta Hasene’nin 2012 Kurban<br />
Kampanyası’nda kurban eti dağıtımını Suriye<br />
içinde gerçekleştiren partner kuruluştan bir<br />
heyet Hasene’yi ziyaret etti. Heyetten Kurban<br />
Kampanyası ve Suriye içinde yaşayan mazlum<br />
Suriye halkı hakkında şu bilgileri aldık:<br />
Suriyelilere kurban eti dağıtılırken<br />
Partner kuruluş temsilcileri derneğimizdeydi<br />
Suriyeli halkın durumu içler acısı<br />
“Adıyaman, Kilis, Kahramanmaraş, Hatay<br />
Reyhanlı, Urfa, Gaziantep ve Osmaniye’ye<br />
yerleşen Suriyeli mülteci sayısı 170 bine dayanmış<br />
durumda. Suriye içerisinde ise daha<br />
vahim tablolarla karşılaştık. 300’ün üzerinde<br />
büyük baş hayvan Suriye’de dağıtılmak üzere<br />
kesildi, kemiklerinden ayrıldı ve poşetlere<br />
kondu. Kesilen kurban etlerini Elazığ’daki depolardan<br />
aldık. Paketlenmiş ve dondurulmuş<br />
etler, içerisinde dondurucu bulunan tırlarda<br />
muhafaza edilerek nakliyesi gerçekleştirildi.<br />
Akçakale sınır kapısı üzerinden 10 ton kurban<br />
etini Suriye’nin doğusundaki El Rakka, Derisor<br />
ve çevresindeki muhtaç insanlara ulaştırdık.<br />
İkinci gün Kilis kapısından Halep ve çevresindeki<br />
köylere 12 ton et dağıttık. Üçüncü<br />
gün Hatay Cilvegözü’nden 26 ton eti Humus,<br />
Hama, İdlib ve Batı Haleb’deki köylere ulaştırdık.<br />
Böylece toplam 46 ton kurban eti, her biri<br />
2,5 kiloluk poşetler halinde olmak üzere 18<br />
bin 400 poşeti mazlumlara ulaştırdık. Derisor<br />
bölgesinde kimsenin giremediği, kimsenin<br />
ulaşamadığı mazlum ve mağdurlara ulaştık.<br />
İdlib’deki dağıtımları IGMG Sosyal Yardım<br />
Derneği Hasene’ye dua ederek başlattık.<br />
Hasene’ye ve tüm bağışçılarına mazlum Suriye<br />
halkının teşekkürlerini getirdik.<br />
Ülkelerinde iç savaş süren Suriyeli halkın<br />
durumu içler acısı. Kimi insanların evleri yıkılmış;<br />
hatta kimilerinin aldıkları kurbanlık hayvanlar<br />
dahi bombalar altında telef olmuş. Kimi<br />
insanlar evlerini terketmişler ve daha güvenli<br />
yerlere çadır kurmuşlar. Sınır köylerde bir yığılma<br />
var. İnsanlar her türlü yiyecek ve içeceğe<br />
ayrıca giyecek eşyalaray ihtiyaç duyuyor.<br />
Kışın da gelmesi ile çadır, elbise, battaniye,<br />
ayakkabı gibi barınma ve giyim eşyalarına ihtiyaç<br />
had safhada. Vicdan sahibi insanlar bu<br />
işe el atmalılar, yardımlarını devam ettirmeliler.<br />
Suriye içindeki mazlumlar Müslümanlardan<br />
ilgi ve dua istiyorlar. Türklerin yoğunluklu<br />
olarak yardımlarını gördüklerini ifade ediyorlar.<br />
Çocuklar Türkiye bayrağını ve Suriye bayrağını<br />
aynı karede boyuyorlar. Hasene önemli bir<br />
hizmeti yerine getirdi. Allah razı olsun bağışçılarından<br />
ve yöneticilerinden. İnsanların ağzından<br />
‘Türkiyeli Müslümanların yardımlarını<br />
unutamayız...’ cümlelerini duyduk.”<br />
Hasene Günü<br />
IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene 1 Aralık 2012 Cumartesi günü Duisburg’da “Hasene Günü” düzenliyor. Theater Am Marientor’da<br />
gerçekleşecek olan programa özel davetliler, Hasene bölge temsilcileri ve Hasene gözlemcileri de katılacak. Hasene Günü programını ve<br />
içeriğini Dernek Başkanı Mesud Gülbahar’a sorduk:<br />
Hasene Günü nedir?<br />
Hasene Günü ile; proje ve kampanyalarımızda<br />
her geçen gün adım adım ilerlememize<br />
katkı sağlayan, ihtiyaç sahipleri için çalışmayı<br />
ibadet bilen, ülke gözlemcimiz statüsü ile mazlum<br />
ve mağdur coğrafyalara giderek emanetlerin<br />
sahiplerine ulaşmasında gayret sarfeden<br />
tüm <strong>kardeşler</strong>imizle yıl sonunda bir araya gelip<br />
hasbihal etme imkanı bulacağız. Bunun yanısıra<br />
dereceye giren bölgelerin, şubelerin, şahısların,<br />
iş adamlarımızın, medya mensuplarının<br />
ödüllendirildiği bir gün olacak Hasene Günü.<br />
Hasene Günü programıyla neyi amaçlıyorsunuz?<br />
Hasene Günü’nü gelenekselleştirerek her<br />
yıl yapmayı düşünüyoruz. Yeryüzünün onlarca<br />
mağdur bölgesinde din, dil, ırk ayrımı gözetmeden<br />
yaptığımız yardımların görsel sunumlarının<br />
yapıldığı; gözlemcilerimizin, temsilcilerimizin,<br />
medya mensuplarının ve çeşitli kurum<br />
başkanlarının katılımıyla geniş çaplı bir program<br />
yapmayı amaçlıyoruz. Kısaca bir sene<br />
içerisinde yaptığımız çalışmaların aktarıldığı,<br />
güzelliklerin bir araya getirildiği bir çalışma<br />
ortaya çıkmasını istiyoruz. Böylece Hasene<br />
derneğimizin yardım çalışmalarında üstlendiği<br />
görevi anlatmak ve çalışmalarımızda emeği<br />
geçenlere teşekkür etmeyi amaçlıyoruz.<br />
Hasene Günü programının içeriğinden<br />
bahsedebilir misiniz?<br />
Hasene derneğimizin yoğun faaliyet göstermiş<br />
olduğu ülkelerden kurum başkanları ve<br />
siyasetçilerin katılacağı programın sunuculuğunu<br />
ekranlardan tanıdığımız Bekir Develi yapacak.<br />
Türkiye ve Bosna Hersek’den sanatçıların<br />
da katılacağı programda bir de sergimiz<br />
olacak. Progamı icra edeceğimiz salonun fuar<br />
alanında, partner kuruluşlarımızın bizlere hediye<br />
ettiği yöresel eşyaların sergisi yapılacak;<br />
derneğimizin projelerinin tanıtılacağı standlar<br />
yer alacak. “Bana kurbanını göster” yarışmasında<br />
dereceye girenlerin ödülü de Hasene<br />
Günü programında sahiplerini bulacak.<br />
Mesud Gülbahar
22 | Kültür ve Sanat<br />
camia | 30 Kasım 2012<br />
Yazıya Giydirilen Elbise: Tezhip<br />
Derviş mi Sanatçı mı?<br />
Klasik sanatlarımız, insanın sabrı öğrendiği<br />
mektepler gibidir. Ahşap oymacılığından,<br />
tezhibe kadar bütün sanat dallarında olmazsa<br />
olmaz ilk şart, hiç bitmeyen bir sabır sahibi<br />
olmaktır. Derviş meşrep insanlar mı bu sanat<br />
dallarına meyilli olmuştur yoksa bu sanat<br />
dalları mı kendisine meyleden sanatseverleri<br />
derviş meşrep yapmıştır, orası bilinmez, ama<br />
bilinen bir şey vardır ki o sabırdan neşet eden<br />
sanat eserleri asırlardır medeniyetimizin baş<br />
tacı hükmünde varlığını sürdürmektedir.<br />
Uzun yıllar “eski ve eskimiş” bir anlayışın<br />
kalıntısı olarak görülen klasik sanatlarımızın<br />
bugüne gelmesinde emeği geçen sanatçılarımızın<br />
hayatlarına baktığımızda aslında hep<br />
aynı şeyi görürüz; kendinden çok emin ve<br />
dünyevî hiçbir talebi olmayan mütevazi bir<br />
gayret ve hiç yitirilmeyen bir inanç. Kimsenin<br />
rağbet etmediği bir işle meşgul olmak bu<br />
insanların inancını hiç etkilemez, onlar sanki<br />
yıllar sonrasını görür gibi işlerini yapmaya devam<br />
ederler. Bu muhtemelen, “çalışmak bizden<br />
başarı Allah’tandır” anlayışının gönüllere<br />
işlemiş olmasından alır gücünü; onlardan sadır<br />
eserlerin güzelliğinin ve ölümsüzlüğünün<br />
kaynağı da bu olsa gerektir.<br />
Son dönem müzehhibelerimizden Rikkat<br />
Kunt, geç başladığı tezhipten icazet aldığında<br />
kırk bir yaşındadır. Otuz üç yaşında tanıştığı<br />
tezhip sanatına ömrünün sonuna değin hizmet<br />
eden sanatçı, tam elli yılını tıpkı kendi hocaları<br />
gibi önce öğrenmeye sonra öğretmeye<br />
adamıştır.<br />
Kunt’a göre “Tezhip, yazının giysisidir ve<br />
asla yazının önüne geçmemelidir”. Bu ilkeye<br />
çalışmalarında sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Gözü<br />
yormayan sade, ancak zarif, zengin ve insan<br />
ruhunu dinlendiren çalışmalarla karşımıza çıkar.<br />
Nedir Tezhip?<br />
Arapça zeheb (altın) kökünen türeyen<br />
kelime süsleme, altınlama anlamına gelir ve<br />
bunu icra eden sanatçılara da erkekse müzehhip<br />
hanımsa müzehhibe denir. Gerçi tezhip<br />
sanatının tarihi daha ziyade müzehhiplerle<br />
doludur, arada nadiren de olsa müzehhibelere<br />
rastlanır. Rikkat Hanım da son dönem<br />
müzehhibelerine bir örnektir.<br />
İlk örneklerine Orta Asya’daki<br />
duvar süslemelerinde<br />
rastlanan<br />
tezhip sanatı<br />
klasik anlam-<br />
daki yerine İslamiyet sonrası dönemde erişmiştir.<br />
Daha ziyade kitap süsleme sanatı<br />
olarak karşımıza çıkan bu uğraş, Müslümanlar<br />
için kitapların anası olan Kur’an-ı Kerim’in<br />
süslemesinde özellikle önem kazanmış asırlardır<br />
süren bir gelenek inşa etmiştir. Kur’an-ı<br />
Kerim’in ilk ve son sayfası, sure başları, ayet<br />
durakları daima tezhiple süslenmiştir.<br />
Anadolu’ya gelişi Anadolu Selçukluları<br />
sayesinde olmuştur. Bu<br />
döneme ait tezhip örneklerinde<br />
kompozisyon genellikle geometriktir<br />
ve motif olarak en<br />
çok kullanılan Rûmî, büyük<br />
ve sade bir şekilde uygulanmıştır.<br />
Osmanlı’da<br />
sanata ve sanatçıya<br />
önem veren devlet<br />
adamlarıyla birlikte<br />
gelişimini sürdüren<br />
tezhip sanatı, en<br />
parlak dönemini<br />
Kanuni Sultan<br />
Süleyman döneminde<br />
yaşamıştır.<br />
Tezhip sanatında<br />
kullanılan<br />
renkler<br />
simgesel anlamlar<br />
taşımaktadır.<br />
Mavi<br />
renk sonsuzluğu,<br />
altın güneşi,<br />
hatayî ve<br />
penç bitkileri,<br />
yuvarlak kompozisyonlar<br />
dünyayı,<br />
motiflerin<br />
kompozisyon içindeki<br />
devamlı tekrarı<br />
da dünyanın sürekliliğini<br />
ifade eder.<br />
17. yüzyılda duraklama<br />
devrine giren<br />
tezhip sanatı, 18. yüzyıl-<br />
Bir Tezhip formu hatayî<br />
da tamamen Fransız rokoko sanatının etkisi<br />
altına girmiş,19. yüzyıl sonuna kadar bu etkiden<br />
çıkamamıştır. Bu dönemde tezhip sanatında<br />
klasik form tamamen kaybedilmiş, eski<br />
motiflerin yerini iri çiçekler, buketler, vazo,<br />
saksı veya sepet içinde buketler, kurdele ile<br />
bağlanmış çiçekler almıştır.<br />
Nihayet 1914 yılında, yazı ve yazıla ilgili<br />
sanatları öğretmek, tezhip, halı, cilt, ebru ve<br />
ahar gibi eski sanatların devamını sağlamak<br />
maksadıyla, “Medreset’ül Hattatin” mektebi<br />
açılmıştır. İsim değiştirerek devamlılığını sürdüren<br />
bu mektep, 1936 yılında Güzel Sanatlar<br />
Akademisi’ne bağlanmıştır.<br />
Tezhip Sanatının Ustaları<br />
Baba Nakkaş<br />
15.yüzyılda yaşayan Baba Nakkaş, Fatih<br />
Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un fethinden<br />
sonra nakkaşbaşılığa getirilmiştir.<br />
Karamemi<br />
16. yüzyıl tezhip sanatçılarından olan Kara<br />
Mehmet Çelebi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde<br />
saray nakkaşhanesinde nakkaşbaşı<br />
olarak görev yapmıştır. Tezhip sanatında<br />
kendine özgü yorumuyla dikkat çeken Karamemi,<br />
tezhipte natüralist üslubu kullanarak,<br />
bahar dalları, gülleri, sümbülleri, karanfilleri,<br />
hançeri yaprakları saray nakkaşhanesinde<br />
tüm ürünlerde kullanılmasını ve geniş ölçüde<br />
yaygınlaşmasını sağlamıştır.<br />
Muhsin Demironat<br />
20. yüzyıl tezhip sanatının en önemli isimlerinden<br />
olan Muhsin Demironat klasik üsluptan<br />
yola çıkarak tezhip sanatında birçok stili<br />
denemiş ve devrin hat ustalarınca yazılan güzel<br />
yazıları tezhiplemiştir. 1983’te hayata gözlerini<br />
yuman Demironat, 48 yıllık sanat hayatı<br />
boyunca yaklaşık 2500 kadar eser vermiştir.<br />
Rikkat Kunt<br />
Hat ve tezhip sanatında erkek çoğunluğun<br />
yanında bayan tezhip ustası olarak öne<br />
çıkan Fatma Rikkat Kunt, tasarımlarını daha<br />
çok zarif hatayî motiflerinden oluşturmuş,<br />
onun döneminde hatayî motifi altın çağını yaşamıştır.
camia | 30 Kasım 2012<br />
Fotoğraflarla Faaliyetler<br />
|<br />
23<br />
Freiburg Gençlik Teşkilatı Frankfurt, Köln ve Kerpen’e yaptığı gezide<br />
IGMG Kitap Kulübü’nü de gezdi.<br />
Kuzey Hollanda Bölgesi’nden bir ay önce dualarla<br />
kutsal topraklara uğurlanan hacıların son<br />
kafilesi 11 Kasım’da döndü.<br />
Amsterdam Schiphol’e inen Kuzey Hollandalı hacıları, Schiphol<br />
Havaalanı yetkilileri unutmayarak, onlara pasta ve çay ikram etti.<br />
Hollandaca “Hacılar hoşgeldiniz” yazısı da gözlerden kaçmadı<br />
Hamburg Bölge Gençlik Teşkilatı 2. ŞBT ve 1. GİES çalışması, 90<br />
kişilik bir katılım ile gerçekleştirildi.<br />
200 kişilik Belçika İslam Federasyonu Hac<br />
Kafilesi Brüksel Havaalanı’nda Bölge Başkanı<br />
Mehmet Şenel’in de aralarında bulunduğu grup<br />
tarafından çoşkuyla karşılandı.<br />
Hollanda İslam Federasyonu’nun gönderdiği 235 hacının son<br />
kafilesi de 11 Kasım’da Amsterdam Havaalanı’na indi. Federasyon<br />
Başkanı Mehmet Yaramış ve Teşkilatlanma Başkanı Tahir<br />
Karademir iki ayrı kapıda gelen hacıları güllerle karşıladı.<br />
“Muhakkak ki, biz Allah (c.c.)’dan geldik<br />
ve muhakkak ki, ona döneceğiz.”<br />
Bakara [2:156]<br />
Darul-bekâya irtihal eden merhum ve<br />
merhumelere Allah’tan rahmet ve mağfiret,<br />
sevenlerine ve yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederiz.<br />
Vefat eden IGMG<br />
Cenaze Fonu Üyelerimiz<br />
İsmi Vefat tarihi Şubesi<br />
Recep Bulut 10.11.2012 Düsseldorf<br />
İbrahim Çetin 12.11.2012 Harburg<br />
Ahmet Küren 12.11.2012 Hamm - Hövel<br />
Muammer Karagöz 13.11.2012 Duisburg - Marxloh<br />
Ntoumous Ntoumous 13.11.2012 Freising<br />
Mehmet Çoban 18.11.2012 Harburg<br />
İsmet Dogaç 19.11.2012 Hamburg<br />
Hasan Manavbası 23.11.2012 Salzgitter - Watten<br />
Vefat eden CIMG<br />
Cenaze Fonu Üyelerimiz<br />
İsmi Vefat tarihi Şubesi<br />
Ibrahim Eskin 15.11.2012 Belfort<br />
Musa Kazım Musul 17.11.2012 Montbelliard