You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
camia | 30 Kasım 2012 Hayatın İçinden | 13<br />
Fıkıh Kösesi<br />
Âdâb-ı Muâseret<br />
M.Hulusi Ünye<br />
Sebahat Özcan<br />
1- Hac için maddî açıdan imkanı bulunan bedensel engellilerin<br />
şahsen hac etmesi şart mıdır?<br />
“Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir<br />
hakkıdır” ayetinde hac ibadetinin hac yapmaya gücü yeten insanlar üzerine<br />
farz olduğu bildirilmiştir. Ayette geçen “istitaat/gücü yetmesi” kelimesinin anlamı<br />
ve tarifinde müctehid alimlerimiz farklı anlayışlar ortaya koymuş olmalarına<br />
rağmen genelde varılan netice şu şekilde olmuştur:<br />
İstitaat/gücü yetmek, bedenî, malî ve yol emniyeti açısından elverişli olmak<br />
anlamına geldiği ifade edilmiştir. Buna göre yatalak hasta, kör, felçli, iki ayağı<br />
kesik, binit üzerinde kendi başına duramayan yaşlı kimse ve mahpuslar üzerine<br />
haccetmek farz olmaz. Nitekim Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de, “Allah<br />
her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar” buyuruyor. Ancak Şafiî<br />
mezhebinde kendisine yol gösterecek ve yardım edecek birisi bulunursa görme<br />
engelli birine hac farz olur denilmiştir. Ancak her şeye rağmen akıllı, bulûğ<br />
çağına ermiş ve hür olan engelli bir Müslüman hacca gider ve haccını eda<br />
ederse, farz olan haccını yerine getirmiş olur.<br />
2- Zihinsel engelliler maddî bir ibadet olan zekât ve fitreden mükellef<br />
midir?<br />
Hanefi mezhebinde, zihinsel engelli olanlarla çocuklar, ibadetleri yerine<br />
getirmekle mükellef olmadıkları için, mallarından zekâtın verilmesi gerekmez.<br />
Cumhur-u ulema dediğimiz çoğunluk müctehidlere göre hem çocukların hem<br />
de zihinsel engelli Müslümanların mallarından zekâtın verilmesi gerekir. “Yetimin<br />
malını yöneten kişi, onunla ticaret yapsın, zekâtın yeyip bitirmesine müsaade<br />
etmesin”; bir başka rivayette “Yetimin malı ile ticaret yapınız ve artırınız, ta<br />
ki zekât yeyip bitirmesin” hadislerini delil olarak ileri sürerler. Böyle engelli olan<br />
zengin insanların mallarından zekâtın verilmesi fakirlerin maslahat ve menfaatini<br />
gözetmeye ve onların ihtiyacını gidermeye vesile olduğundan, bu son görüşle<br />
hareket etmek daha iyidir.<br />
3- Anne karnındaki çoçuğun bedensel yada zihinsel engelli olduğu<br />
tıbben tespit edilmiş ise kürtaj caiz midir?<br />
İslam’da temel haklara sahip olmada ve onları kullanmada engelli insanlarla<br />
engelli olmayan insanlar arasında fark yoktur. Yani engelliler de temel hak<br />
ve hürriyetlerin tamamına sahiptirler. Bu haklar doğumdan önce de doğumdan<br />
sonra da iptal edilemez. Bir insanın yaşama hakkı da en önde gelen haklarındandır.<br />
Günümüzde teknolojik imkânlar ile bazı fizikî ve zihnî engeller, anne<br />
karnında iken tespit edilebilmektedir. Fizikî engellerin tespiti daha kolay olmasına<br />
rağmen zihnî engeller genel olarak tahminlere dayanır. Buradan hareket<br />
eden bazı kimseler engelli bir çocuğa sahip olmamak için kürtaj yolunu tercih<br />
ederler. Bu asla doğru değildir. Çünkü temelde annenin hayatını kurtarma gibi<br />
kesin bir tıbbî zaruret olmaksızın çocuğun düşürülmesi veya aldırılması caiz<br />
değildir. Dolayısı ile bir çocuğun engelli olacağı kesin olarak tespit edilse bile<br />
kürtaj yapılarak alınması caiz olamaz. Doğduktan sonra sakatlanan bir çocuğu<br />
öldürmek cinayet olduğu gibi, henüz doğmamış ama ana rahminde yaşamakta<br />
olan bir çocuğu öldürmek de öyle cinayet olur ve caiz değildir.<br />
1<br />
Al-i İmran, 3/97<br />
2<br />
Bakara, 2/286<br />
3<br />
Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 3/27-29<br />
4<br />
Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 3/37<br />
5<br />
El-Mecmu‘, 5/297; Nasbu’r Raye, 2/331 ve devamı<br />
6<br />
Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 2/739-740<br />
7<br />
Dr. Vehbe Zuhayli, El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuhu, 2/740<br />
Engellilerle<br />
münasebetlerimiz<br />
Hayat rehberimiz Kur’an-ı mubîn, insanları muhatap alırken engelliengelsiz<br />
hiçbir ayırım yapmamış herkesi insan olarak değerlendirmiştir.<br />
Bununla birlikte engellileri kendi durumlarına göre bazı görevlerden muaf<br />
tutmuştur. Yani, Allahu Teâlâ (c.c.) bedenen veyahut zihnen bir engelin<br />
varlığında insanların bu durumlarına göre sorumluluk yükünü hafifletmektedir.<br />
Onların bu muafiyetlerine rağmen sevaplarından ise bir şey eksilmemektedir.<br />
Kısacası engelli ve engelsiz insanın arasında değerli oluş veya<br />
olmayış bakımından hiçbir fark yoktur.<br />
Fakat toplumsal hayatta engelli insanlar tarih boyunca her zaman<br />
farklı muamele görmüşlerdir. Hatta bazı toplumlarda engelli insanlardan<br />
kurtulma yolları aranmıştır. Engeli olmayan insanların, engeli olanlara yaptıkları<br />
bu muamele gerçekten de korkunç ve insanlık dışıdır. Hangimiz<br />
aklımızın veya bedenimizin bedelini ödeyerek garantiye aldık ki, bir insan<br />
kendinde, başka bir insana yüksekten bakma hakkını görüyor?<br />
Zihin ve beden sağlığı, yaratıcımız Allah (c.c.) tarafından yaratılana<br />
muazzam bir lütufdur, nimettir, karşılıksız bir hediyedir. Hediye eden ister<br />
verir, ister vermez veyahut isterse verdiğini yine alır. Engellerilerin de<br />
Rabbi olan Allah’ın ne Yüce Zâtında, ne de yaptıklarında kusur vardır;<br />
fakat insanın hem yaptıklarında, hem düşündüklerinde kusurlar sıkca<br />
ortaya çıkmaktadır. Mesela bir ailede engelli bir yavrunun doğmasının<br />
musibet olarak görülmesi başlı başına kusurlu bir düşüncedir. Çünkü,<br />
aslında engelli yavrularının ve onların ana ve babalarının ahirette ne gibi<br />
ödül alacakları hayretle merak edilmesi gerekmektedir. Engelli insanların,<br />
başkalarını ibret gözüyle bakmaya sevk ettiklerini, onların terbiyelerine vesile<br />
olduklarını ve böylelikle toplumun eğitildiğini unutmamalıyız. Engelliler<br />
belki de, engeli olmayanlar için Allah’ın kendilerine ihsan ettiği nimetlerin<br />
kadru kıymetini bilmelerine vesiledirler. Kısacası, Allah her insanı ayrı bir<br />
güzellikte yaratmıştır. Bunda şüphe olmadığı gibi O’nun yaptığı her şeyde<br />
hikmetler saklıdır. Ve her insan başkalarına bir şekilde muhtaçtır.<br />
Dolayısıyla yaratılış gereği olarak el ele vermeli, engellilere eğer farklı<br />
muamelede bulunulacaksa, bu ancak onların ve ailelerinin hayatlarını<br />
kolaylaştırma, yüklerini hafifletme şeklinde olmalıdır. Aynı mekanları paylaşmaya<br />
yüksek gayret göstermeli, eğer bir engeli bulunan tanıdığımız<br />
aile var ise, onlara acıyarak değil, güç ve sabırlarından dolayı imrenerek<br />
bakmalı ve cennetteki yerlerini düşünmeliyiz. Yardımcı olmak için yapabileceğimiz<br />
bir şey var ise, sorup öğrenmeli ve en önemlisi toplum tarafından<br />
dışlananları elimizden geldiği kadar sevindirmeye gayret etmeli<br />
ve topluma dahil etmeliyiz. Tıpkı Resulullah Efendimiz’in (s.a.v.) görme<br />
özürlü olan Abdullah ibn Ümmi Mektûm’a davrandığı ve değer verdiği<br />
gibi. Ensar’dan bir hanım sahabi anlatıyor: “Bize ilk hicret eden kimseler<br />
Mus’ab bin Umeyr ile İbn Ümmi Mektûm’dur. Bunlar (Medîne’de) halka<br />
Kur’an öğretiyorlardı” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 46). Aynı zamanda bu<br />
görme özürlü olan sahabi, Bilal-i Habeşî ile birlikte müezzinlik yapmıştır.<br />
Efendimiz şehir dışına çıktığında da Abdullah’ı cemaate namaz kıldırması<br />
için tam on üç kere kendisine vekil olarak bırakmıştır. Efendimizin engelli<br />
sahabileri Abdullah ibn Ümmi Mektûm örneğinde olduğu gibi samimi ve<br />
doğal bir şekilde topluma dahil ettiğini bir çok örnekte görürüz.<br />
Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de asıl engelli olarak manevî engellileri adlandırmaktadır:<br />
Kur’an’da sıkca “sağırdırlar” ve “kördürler” tabirleri geçerken,<br />
burada Allah’a iman etmekten mahrum olan insanlardan bahsedilmektedir,<br />
bedenen veya zihnen engeli olanlardan değil. Yani dinimiz,<br />
insanları ayırt etmeden dünya ve ahiret saadetini gaye etmekteyken,<br />
bizlere de fıtratımız gereği insanca, Müslümanca düşünüp davranmak<br />
düşmektedir.