Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
MİLLİ YOL
HAFTANIN OZU:<br />
iirişüen tehlikeli teşebbüsler<br />
tatbik sah»<br />
,ı bulamadı.<br />
Egese! hakkında<br />
birkaç tahkikat<br />
birden acildi<br />
Sabık Yüksek Adalet Divanının<br />
Sabık Başsavcısı Egesel'in<br />
maceraları artık<br />
dillerde ve gazetelerde dolaşmaktadır.<br />
Son olarak, Yassıada'da<br />
şahitlik yapan Ayten Akturan'la,<br />
Ankara'daki apartımanmda<br />
dört gün birlikte<br />
kaldığını «SOP Havadis»<br />
açıkladı. Ayn. gazete, Egesel<br />
ile /-.yten'in Ankara'da,<br />
Bursa'da birlikte, çekilmiş<br />
resimlerini -fe yayınlamıştır.<br />
Bu resimlerin Yaylanmasından<br />
bir gün ört-t Egesel,<br />
Ayten'i bir defa Yassıada da<br />
şahitlik yaptığı şuada gördüğünü<br />
ve bir daha kendisiyle<br />
karşılaşmadığını bildirmişti.<br />
Telefoncu kız da,<br />
İzmir'den gönderdiği bir<br />
mektupla, gazeteden iddialarını<br />
ispat etmesin' istemiş<br />
ti. Bunun üzerine gazete,<br />
Ayten'in Egesel'e gönderdiği<br />
aşk mektuplarını da açıklamıştır.<br />
Aynı sabık başsavcı, 27<br />
Mayıs'ın yıldönümüde ise,<br />
hiçbir şey olmamış gibi bir<br />
topluluk önüne çıkarak siyasî<br />
fikirlerini açıklamış<br />
ve 27 Mayıs perdesi arkasında<br />
bâzı tehditlerde bulunmuştur.<br />
Egesel, aynı günlerde Ankara'da<br />
gazetecilere de hücum<br />
etmiş, kardeşinin yardımı<br />
ile bâzı gazetecileri<br />
dövmeye kalkışmıştır.<br />
Egesel hakkında bütün<br />
bu vaziyetlerden Ötürü Adalet<br />
Bakanığınca tahkikat<br />
açılmıştır. Ayrıca bir memurun<br />
günlük siyaset içine<br />
karışarak, siyasî beyanlarda<br />
bulunması da lahidU konulu<br />
olmuştur.<br />
25 Mayıs<br />
30 Maviş<br />
1962<br />
1962<br />
Türkiye'de gizli teşkilâtlar çoğalıyor<br />
Son zamanlarda Türkiye'de tedhiş gayesiyle kurulan bâzı gizli cemiyetlerin varlığından<br />
sık sık bahsedilmektedir. Bu cemiyetlerin bâzıları bir şahsın fedaileri olarak<br />
vazife görecek, bâzıları da «hoşa gitmeyen» kimselerle uğraşacak şekilde yetiştirilmektedirler..<br />
Bu gizli cemiyetlerden biri de Kalem teşkilâtıdır. Bu teşkilâtın bâzı şahıs ve<br />
müesseselere gönderdiği zarflar içindeki kısa pusulalarda şöyle denilmektedir:<br />
Turan Emeksizin cesedi<br />
daha çürünıedi. Nedim öz-<br />
pulat'm annesi halâ ağlıyor.<br />
Binlerce genç adam iki yıl<br />
önce niçin ölüm kurşunlarına<br />
korkusuz göğüslerini<br />
açmışlardı? Nedir şimdi bu<br />
Terzili Senatörler Senatoda<br />
protestolara sebep oldular<br />
af sesleri?<br />
Temelli Senatörlerden bâzıları geçenlerde Cumhur-<br />
«Bilinsin ki, biz kadın er-! başkanı Cemal Gürsel'e, yakışıksız bir lisanla yazılmış<br />
kek, genç yaşlı, asker sivil bir MUHTIRA vermişlerdi. Bu muhtıranın da bütün te<br />
27 Mayısçılar tavsip etmemelli senatörlerden tarafından tasdik edildiği belirtilmiş<br />
dikçe hiç kimse, hattâ mazi ti. Muhtıra hakkında, Cemal,<br />
si ne olursa olsun, affı çı- Gürsel «mühim değil» şekda bir gazeteci:<br />
«Bize yalan söylerler. Doğkartamıyacaktır.<br />
Politikacılar linde konuşmuştur. Diğer taru<br />
sanar yazarız. Sonra, ya<br />
gibi değiliz. Az, fakat keraftan temellilerden bâzılalan<br />
yazdı, der. Aslında kisin<br />
konuşuruz. Af kampanrının Gürsel'e gönderilen min yalan söylediği meydanyasını<br />
destekliyen kim olur muhtıraya imza koymadığı da,» demiştir.<br />
sa olsun dikkatini çekiyo<br />
ve bunlardan birinin de Osruz.man<br />
Koksal olduğu anlaşıl<br />
Osman Koksal açıklama<br />
«Bundan böyle (KAL<br />
sında, Gürsel'e verilen muhmıştır.<br />
Temellilerin bu şe<br />
MAZ - EMEKSİZ) teşkilâtırada<br />
kendisinin imzasınla<br />
tını, zaman zaman size hikildeki davranışları bilhassa bulunmadığını açıklamış ve<br />
tap eder bulacaksınız. basın mensupları tarafından bu hususta diğer temellile<br />
Kal-Em.s>' hoş karşılanmamış, bu ararin iddiasını çürütmüştür.<br />
. ..., j<br />
KISA HABERLER<br />
Damadın Maceralara<br />
* Meşhur damat Metin<br />
Toker, karısı, eniştesi<br />
ve eniştesinin karısı<br />
Roma'ya gittiler. Roma<br />
Büyükelçiliğinin telâşı<br />
görülecek şeydi. Kafile<br />
hususî arabalarla<br />
havaalanından şehre taşındı.<br />
Toker aynı zamanda<br />
gazeteci olduğu için<br />
bâzt mülakatların temininde<br />
büyükelçilik çok<br />
emek sarfetti. Çoğunda<br />
da muvaffak oldu. Yalnız<br />
damat beyin bir isteğini<br />
yerine getiremedi.<br />
Bay Damat, sinema artisti<br />
Elizabeth Taylor'la<br />
da mümkün olduğu kadar<br />
yakından tanışmak<br />
ve mülakat yapmak isti<br />
yordu. (Yapılsaydı pek<br />
isabet olacaktı. Zira, bu<br />
pek meşhur kadının siyasî<br />
düşüncelerini de öğrenmiş<br />
olacaktık. Toker,<br />
elbette bu artistle<br />
siyasî bir görüşme yapacaktı).<br />
Fakat doğrusu<br />
çok inatçı kadimim. Bay<br />
damadın bütün müracaatları<br />
bir tek kelimeyle<br />
geri çevrildi. Maamafilı<br />
kafile zamanını boş yere<br />
harcamadı ve adam başına<br />
aldıkları 200 er dolarla<br />
gece gündüz eğlendi<br />
ve alış veriş yaptı.<br />
Sonra Paris'e geçen damat,<br />
yine resmî makamların<br />
aracılığı ile De Gaulle'den<br />
bir mülakat al<br />
mağa muvaffak oldu.<br />
* Son zamanlarda, bilhassa<br />
askerler arasında<br />
yanyana kullanılan iki<br />
tabir sık sık duyulmaktadır.<br />
Bu tabirler PİLLt<br />
ile ZİLLİîdir. Bu iki tabirle<br />
kimlerin kastedildiği<br />
anlaşılamamıştır.<br />
* Veteriner İşleri Genel<br />
Müdürlüğü bir heyet<br />
göndererek Kıbrıs'tan<br />
ve Arap ülkelerinden<br />
Türkiye'deki eşek neslini<br />
ıslâh etmek üzere damızlık<br />
eşek ithalini ince<br />
leliyormuş. Lüzum var<br />
mı dersiniz?<br />
* İnönü, basından son<br />
zamanlarda çok şikâyetçiymiş.<br />
Bilhessa çirkin<br />
resimlerinin basılmasını<br />
istemiyormuş. Sayın<br />
Başbakanın rencide olmaması<br />
için bu sayımızda<br />
yayınladığımız resimleri<br />
en güzellerinden<br />
seçtik.
27 MAYIS BAYRAMI<br />
27 Mayıs günü bir bayram gibi kutlanarak<br />
törenlerle geçti. Bu törenler,<br />
açıkça itiraf edelim ki, tam bir bayram<br />
havası ve hüviyeti gösteremedi.<br />
Sebebi bu törenlerde birbirine zıt iki<br />
şeyin birlikte yürütülmeye külkışılmasıdır.<br />
Bu iki şeyden biri partizanlık<br />
gösterileridir, ikincisi törenlere devletin<br />
resmî vasıta ve imkânlarının<br />
tahsis edilmesi ve devletin parasının<br />
harcanmasıdır. Bunların ikisi de ayrı<br />
ayrı dünyanın her tarafında görülen<br />
ve tabiî olan şeylerdir. Ama ikisinin<br />
bir arada olması asla tabiî değil.<br />
Meselâ af çıkıp çıkmaması siyasî<br />
bir konudur. Meclisteki partilerin ve<br />
meb'usların bir kısmı bunu ister, bir<br />
kısmı istemez. Bunun siyasî bir konu<br />
olarak Meclis dışında da tartışılması<br />
tabiîdir. Bu arada aksi düşüncede<br />
«ilanlara, yâni affı isteyenlere, çatılması<br />
ve sövülmesi de, iyi bir şey değildir<br />
ama, siyasette olağan bir şeydir.<br />
Her demokraside olur.<br />
Ne tabiî, ne olağan, ne de hukuk ve<br />
devlet mefhumlarına sığan şey ise bu<br />
yukarıda söylediklerimizin bir siyasî<br />
partinin kürsüsünden ve onun satırı<br />
aldığı veya kiraladığı bir oparlörle<br />
değil, devletin su gibi para harcıyarak<br />
yaptığı ve süslediği tesislerde ve resmî<br />
makamların emriyle getirilmiş öğrenciler<br />
ve askerler gibi topluluklarla<br />
desteklenen törenlerde yapılmasıdır.<br />
İyi bilelim ki, böyle bir davranış hukuk<br />
devleti mefhumu ile bağdaşmaz<br />
Ancak totaliter birer devlet şeklinde<br />
(meselâ Rusya'da) veya en iptidaî bir<br />
devlette (meselâ Yemende) olabilir.<br />
Bu sözlerimiz ve benzetişimiz bâzı<br />
kimseleri kızdırabilir. Ama onlar bilsinler<br />
ki, işte bu kızmaları da bir iptidaîlik<br />
alâmetidir.<br />
Çıkar <strong>yol</strong> kızmak değil, düşünmektir.<br />
Düşünmek de bizi iki şeyden birini<br />
seçmek mecburiyetine götürür : Önümüzdeki<br />
27 Mayıs'lar ya devletin<br />
resmî bir bayramı olacak, o zaman resmi<br />
törenlerin gelenek ve protokoluna<br />
uyularak törenlerde partizanlığa, kine<br />
ve hakaretlere yer verilmeyecektir,<br />
yahut da 27 Mayıs günü resmî törenlerle<br />
kutlanan bir bayram olmaktan<br />
çıkarılacaktır.<br />
ANKARA TÜRKOCAĞINDAKİ<br />
AÇLK OTURUM<br />
Ankara Türkocağı'nm mahut köy<br />
enstitüleri konusundaki açık oturumu<br />
12 Mayıs 1962 Cumartesi günü<br />
saat 15 de Türkocağı salonunda ya<br />
pılacaktı. Bu toplantı, daha önce<br />
Devrim Ocakları adlı malûm dernek<br />
tarafından üç büyük şehrimizde tertip<br />
edilen maksatlı ve hiyleli açık<br />
oturumlara bir cevap mahiyetinde<br />
olacak ve oniarınkinin aksine tanı<br />
bir tarafsızlık içinde yapılacaktı.<br />
Türkocağı Başkanı Refet Körüklü açık<br />
oturumun tarafsız cereyanı için<br />
her şeyi en ince teferruatına kadar<br />
düşünmüş ve hazırlıklarını yapmıştı.<br />
İki taraftan eşit sayıda hatip çağırılmış,<br />
bu suretle Devrim Ocaklarının<br />
yaptığı tarafgirliğe de milliyetçi tutumun<br />
hak unsuru ile cevap verilmek<br />
istenmişti.<br />
Köy enstitüleri aleyhinde konuşaca'.<br />
v ar şunlardır : Nejdet Sançar, Dr.<br />
Fethi Tevetoğlu, Zeki Sofuoğlu, Cahit<br />
Okurer, Gökhan Evliyaoğlu, Ali<br />
Uygur ve Aclan Sayılgan...<br />
Lehte konuşacaklar ise şunlardı:<br />
Behçet Kemal, Rauf İnan, Hurrem<br />
Arman, Fakir Baykuıt, Şükrü Koç.<br />
Engin Tonguc, Mehmet Ali Emiroğlu.<br />
Toplantı saatinde salonda Türklüğü<br />
savunacak ekipten dört kişinin<br />
(Sançar, Tevetoğlu, Sofuoğlu, Evliyaoğlu)<br />
bulundukları, diğer ekipten<br />
ise kimsenin gelmemiş olduğu görüldü.<br />
Kızıl yuvaların açılmasını isteyen<br />
ekipten Cahit Okurer ânî bir<br />
işi çıktığından, Aclan Sayılgan Bursada<br />
bulunduğundan gelememişler.<br />
Ali Uygur ise şube müdürü bulunduğu<br />
Vakıflar Umum MUdür' : '""i ; nün<br />
umum müdürü tarafından Cumartesi<br />
sabahı vazifeyle îstanbula gönderilmiş<br />
bulunduğundan safta yerini<br />
alamamıştı. Kızıl yuvaların lehinde<br />
kon""icaklardan ise bir tek kişi da<br />
hi Ocağa gelmek cesaretini gösterememişti.<br />
Salonu doldurmuş olan bin<br />
lerce gençten gerçeklere nüfuz etmek<br />
kaabiliyetinde olanlar, bu orta<br />
da görünemeyiş hakkında hükümleri<br />
ni vermekte gecikmediler.<br />
Enstitücüler, er meydanına gelememiş<br />
ama kızıllar zehirledikleri<br />
gençlerden büyük bir kalabalığı hâdise<br />
çıkarmak vazifesiyle Türkocağı<br />
Haftalık Tarafsız Siyasî<br />
Milliyetçi Haber Dergisi<br />
na göndermişlerdi. Bir kısmı çenelerindeki<br />
sivri sakallariyle ne mal olduklarını<br />
gösteren bu kandırılmış<br />
gençler, aldıkları talimat gereğince<br />
iaksatiı<br />
Ahlâksızlık<br />
YÖRÛKVELİBEYOĞLU<br />
Zaman zaman şurada, burada<br />
toplumu rahatsız eden ve<br />
memleket sevenleri üzen, Millî<br />
menfaatlere aykırı ve gayri ahlâki<br />
hâdiseler olur. içtimaî hafızası<br />
zayıf olan Cemiyetler, bunun üze<br />
rinde durmazlar ve çabucak hâdiseyi<br />
unuturlar! Böylece kişisel veya<br />
toplumsal olan ahlâksızlık hareketleri<br />
birbirini kovalar, hükümran<br />
olan Cemiyetin dayandığı mânevi<br />
temelleri birbir yıkar; mevcut<br />
nizamın çöküşünü ve yeni bir idare<br />
tarzının doğuşunu sistemli, tedricî<br />
ve sinsi bir şekilde hazırlar.<br />
Umumiyetle her ahlâksızlık hareketinin<br />
arkasında maksatlı ve plânlı<br />
bir zümre vardır; önünde, onun<br />
adî bir maşa olarak kullandığı gafiller<br />
topluluğu bulunur. Hareket<br />
başlayınca karşılarına gerçek Milliyetçiler<br />
ve Yurtseverler çıkarlar.<br />
Ellerinden geldiği kadar mücadele<br />
ederler. Az veya çok muvaffak<br />
olurlar. Mücadeleyi bırakmak felâket<br />
olur. Zira manevî değerler müdafaasız<br />
kalırlar.<br />
Gaye, Türklüğün mücadele ruhunu<br />
tahrip etmektir. Şehitlik ve gazilik<br />
gibi mefhumları değersiz hale<br />
getirmek; fedakârlık ve feragat ruhunu<br />
söndürmek; şehitleri ve gazileri<br />
boş yere ölmüş veya sakatlanmış<br />
kimseler olarak göstermek!..<br />
Nihayet, Türk Milletini, başına vurula<br />
vurula istenildiği şekilde idare<br />
edilebilen, tarihî ve kendine has<br />
meziyetlerden mahrum ve ülküsüz<br />
bir sürü haline getirmek!..<br />
Halbuki bu milletin seciyesi buna<br />
müsait değildir. Millet bu topraklar<br />
üzerinde hükümran olarak<br />
hâki kalmak ülküsündedir. Tarihinden<br />
hız alarak halini düzeltmek ve<br />
istikbale doğru ilerlemek ve her bakımdan<br />
kuvvetlenmek mecburiyetindedir.<br />
Milletçe emniyetle yürümek için,<br />
her hâdise üzerinde durmak, derinliğine<br />
ve genişliğine düşünmek, sebeplerini<br />
araştırmak ve sonuçlarını<br />
hesap etmek zorundayız.<br />
MİLLÎ YOL H
taşkınlık yapmak suretiyle hâdise çı<br />
karmaya yellendilerse de salonu dol<br />
duran milliyetçi gençler, bu_kandırri<br />
mış zavallıları kısa zamanda zararsız<br />
hale getirdiler.<br />
Behçet Kemal, Fakir Baykurt ve<br />
şürekâsının bu kaçışları karşısında<br />
<strong>millî</strong> fikri ve Türklüğü savunacak<br />
ağabeylerini yukarıki salonda konuş<br />
ma yapmaya çağıran gençler, güzel<br />
bir sohbet konuşmasına zemin hazırlamış<br />
oldular. Günümüzün en büyük<br />
şairlerinden biri olan üstad Arif Nihat<br />
Asya'nın nükteli, konuşmaları ve<br />
okuduğu şiirlerle açılan sohbet toplantısı,<br />
Zeki Sofuoğlu'nun açık »turu<br />
mun yapılmamasmdan doğan üzüntülerini<br />
ortaya koyan konuşmasiyle<br />
devam etti. Sofuoğlu, milliyetçilik<br />
hakkında yanlış fikirlere sahip olan<br />
kandırılmış Anadolu çocuklarının<br />
bir kısmının olsun, bû toplantıda<br />
doğruyu ve gerçeği görmek imkânını<br />
kaçırmış olduklarını belirtti. Daha<br />
sonra Nejdet Sançar, azıtan komünizm<br />
hareketlerine temas eden<br />
kısa bir konuşma yaptı. Sançar, için<br />
de bulunduğumuz günlerin 1919 dakinden<br />
daha tehlikeli olduğunu, çün<br />
kü 1919 düşmanlarının Anadolu'nun<br />
ortasında bize küçük bir vatan bırak<br />
•tıklarını, bu vatanin bir gün eski ha<br />
line getirilmesinin mümkün olduğunu,<br />
halbuki bugünkü düşmanın hede<br />
linin Tiirkiyenin topyekûn imhası<br />
olduğunu belirterek milliyetçi Türk<br />
evlâtlarına düşen büyük vazifeyi ha<br />
fırlattı. Yılahlıoğlu Hakkı'nın Sovyet<br />
Elçiliğinde geçen konuşmalar ve gös<br />
terilen propaganda filmi üzerindeki<br />
konuşmasından ve Azerbaycan mücahitlerinden<br />
Dr. Aziz Alpaut'un Si<br />
biryadaki esirlik hayatına ait dikkat<br />
le dinlenen konuşmasından sonra bu<br />
güzel sohbet toplantısı sona erdi.<br />
•<br />
«HARBİYELİ ALDANMAZ»<br />
27 Mayıs'ın ikinci yıldönümü dolayısıyla<br />
yapılan törenlerden birinde,<br />
Beyazıt Meydanında bayrak çe-<br />
Jkili direğin dibindeki çelenkler arasından<br />
ikisi bilhassa dikkati çekti.<br />
Bu çelenklerden birinin üzerinde<br />
«14 1er», diğerinin üzerinde de «Harbiyeli<br />
Aldanmaz» yazılı idi.<br />
Çelenkler bir müddet ortada durdu.<br />
Sor.ra üzerlerindeki yazı'T söküldü.<br />
Çelenkleri koyanlar da polis<br />
tarafından aranmaya başlandı.<br />
Bunun üzerine çelengi koyan genç<br />
Üniversiteli ve arkadaşları Emnivete<br />
giderek çelenkler hakkında izahat<br />
verdiler. B:ı «"iv - r-'- • 'ık Şehrî<br />
M.T.T.B. nde bir basın toplantısı yaparak<br />
maksadını şöyle anlattı :<br />
«Politik müdahale ve mülâhazaların<br />
dışında, tüm olarak 27 Mayıs'ın<br />
mânasında oluşumuz, bu ^-n-ekelimizi<br />
vicdanımızda meşru kılmaktadır.<br />
MİLLÎ YOL ö<br />
«Harbiydi Aldaumaz» ve «14'ler» yazılı çelenkler lyanyana...<br />
27 Mayıs'ın gerçek yaratıcıları adına<br />
çelenk koymak 27 Mayıs'ı kendi . nefs'-<br />
"_ tezada düfü üt) dejenere etmeğe<br />
çalışanlara karşı cevaptır. Harbiye'nin<br />
memleket dâvalarında göstereceği<br />
her davranış ve yapacağı her<br />
ZATA MAHSUSTUR<br />
Mayıs'ın ikinci yıldönümünde<br />
meydanlarda konuşanlara<br />
hiç dikkat ettiniz mi?<br />
Bunların arasında «hiçbir karşılık<br />
beklemeden» kendisini millete<br />
adayan ve sonra da o milletin kesesinden<br />
kendisine ömür boyunca<br />
aylık gelir bağlatanlar var. Fakat<br />
27 Mayıs'ı gerçek ruhu ile, ana mak<br />
şadı ile, bütün tarafsızlığı ile yaratanlar<br />
yok. Onlar susuyor.<br />
O meydanlarda konuşanların arasında,<br />
milletin çoğunluğuna husumet<br />
besliyenler, kardeşi kardeşe<br />
düşürmek isteyenler de var. 27 Mayıs<br />
ruhuna ihanet etmiyenler, verdiği<br />
söze sadık kalanlar yine yok.<br />
Onlar susuyor.<br />
...Ve diğer tarafta bir adam, bir<br />
telefoncu kızla maceralar geçirmekte,<br />
gazetecilere saldırmakta, hoşuna<br />
gitmeyen herkese tecavüz etmekte.<br />
Sonra da boş bulduğu meydanlarda,<br />
27 Mayıs hakkında nutuk<br />
atmakta.<br />
Oldukça garip bir durum değü<br />
mi? Ama o adamın adını kulağınıza<br />
fısıldasak hiç de şaşmazsınız:<br />
Sabık Başsavcı Bay Egesel.<br />
Murat GEMÇOGLl<br />
hamleyi, Ata'nm işaret ettiği maksada<br />
matuf telâkki ediyoruz. 19 Mayıs'a<br />
iştirak ettirilmeyen Harbiyelilerin<br />
kalbimizde açtığı yarayı onları<br />
bir çelenkle anarak izaleve çalıştık.»<br />
•<br />
EBEDÎLERİN TABANCALARI<br />
MESELESİ<br />
Ebedî senatörlerin tabancalarını<br />
Meclisteki hususî odalarında muhafaza<br />
edip kızdıkları zaman odalarına<br />
fırlayarak Meclis salonuna tabancalı<br />
dönmeleri B.M.M deki ciddî senatör<br />
ve mebusları ötedenberi üzmekte idi.<br />
Mecliste tabancalı dolaşmak içtüzük<br />
hükümlerine aykırı olduğu için aylardanberi<br />
devam eden şifahî tenkid<br />
ler, nihayet, ebedî senatörlere tabancalarını<br />
evlerine götürmeleri yo<br />
lunda ihtarda bulunulması mecburiyetini<br />
ortaya koydu. Bu umumî arzu<br />
yu ve usulsüz hareketi kendilerine<br />
hatırlatan ilgili kimseye, ebedî sena<br />
türlerin cevabı şu oldu:<br />
— Tabanca bizim namusumuzdur.<br />
Onu asla çıkaramayız.<br />
Ve ebedîler birinci şube memurla<br />
rı gibi caketlerinin arkası şişik bir<br />
halde T.B.M.M. de dolaşmalarına de<br />
vam etmektedirler.<br />
*<br />
EBEDÎ SENATÖRLERİN<br />
HUSUSÎ ODALARI<br />
Ebedî senatörlerin Meclisteki hanım<br />
sekreterlerle süslü hususî odalara<br />
malik bulunmaları ötedenberi de<br />
dikodu mevzuu olmakta idi. Ebedîlerin<br />
ebedî olmayan senatörlerden im<br />
tiyaz bakımından bir farkları olmaması<br />
lâzım geldiği düşüncesi bütün<br />
Mecliste hâkim olmaya başladığından<br />
bu odalarla boşaltılması ve u-
mumî odalar hâline getirilmesi <strong>yol</strong>un<br />
daki cereyan günden güne kuvvetlenmektedir.<br />
Ebedî senatörlerin' bu<br />
odalar için de direneceklerine muhakkak<br />
nazarıyla bakılmakta, fakat<br />
tabancaları gibi işi namus sınırları<br />
içine alıp almayacakları merakla beklenmektedir.<br />
•<br />
MAARİF MÜSTEŞARI KIZDI<br />
Orkun'un ikinci sayısında Atsız'la<br />
yapılan röportajda, Sait Faik hakkın<br />
daki kitabin okullara tavsiyesi yapıl<br />
dığından bahsedilirken, bu tavsiyenin<br />
müsteşar Adil Erkman tarafından<br />
yapıldığı belirtilmişti. Müsteşar<br />
Bey, buna çok üzülmüş ve bir müd<br />
det önce kendisine yeni kitap tavsiyeleri<br />
getiren Talim - Terbiye mümessilini<br />
teslemiş:<br />
— Kitapları siz kabul ediyorsunuz,<br />
imzayı-bana attırıyorsunuz. Sonra böyle<br />
münasebetsiz eserler yüzünden bana<br />
tariz, ediliyor.<br />
Diye söylenmiştir. Müsteşar bu kitap<br />
hâdisesine okadar üzülmüştür ki,<br />
kendisini zivarete gelen herkese bundan<br />
bahsetmekte ve kendinin milliyetçi<br />
olduğunu söylemek suretiyle müdafaasını<br />
yapmaktadır.<br />
Millî Yol'un notu:<br />
Savın müsteşarı bu hareketinden dolayı<br />
tebrik ederiz. Ancak bu milliyetçiliğin<br />
sözde kalmaması için Talim -<br />
Terbiye'den çıkan bütün kitapların<br />
kontrolüne dikkat etmesini, malûm<br />
solak ve kızıl kişilerin hiçbir eserinin<br />
okullara tavsiye edilmemesini sağlamasını<br />
ve en mühimi de Bakanlığı doldurmakta<br />
olan ve kendi aleyhinde de<br />
solak dergilerde neşriyat yapan malûm<br />
ve"• mahutların tasfiyesi için tedbirler<br />
düşünmesi ve harekete geçmesini temenni<br />
ederiz.<br />
•<br />
aîlLLÎ EMNİYET VE KIZILLAR<br />
Ankarada son haftalar içinde ağızdan<br />
ağıza aktarılarak dolaşmakta olan<br />
bir söylentiye göre, Millî Emniyetin<br />
komünizm afetiyle uğraşan personelinin<br />
sayısında büyük bir indirme yapılmıştır.<br />
Rivayetlere göre 27 Mayıs hareketinden<br />
önce 40 kadar olan bu personel<br />
sayısı, Millî Birlik zamanında biraz<br />
azaltılmış, sivil hükümetin kurulmasından<br />
sonra ise 12 ye indirilmiştir.<br />
Millî emniyetimiz bakımından bunun<br />
asılsız olmasını temenni ediyor ve ilgililerin<br />
bunun bir dedikodu olduğu<br />
<strong>yol</strong>undaki tekziplerini dört gözle beklivoruz.<br />
•<br />
AŞIRI «İLERİCİ» IKI ÖĞRETMEN<br />
VAN — S. Mehterbaşıoğlu<br />
Van Atatürk Lisesinde Beden Eğitimi<br />
Öğretmem bulunan Aziz Ocal, Lise<br />
son sınıf kız öğrencilerinden (Y. A.)<br />
ya tecavüz etmiş, hâdise adliyeye intikal<br />
etmiştir. Kızın anlattığına göre.<br />
Nisan ortalarında kıza jimnastik salonunda<br />
soyunup, beden eğitimi için giyinmesini<br />
söyleyen öğretmen, kız soyunurken<br />
içeri girmiş ve tecavüzde bulunmuştur.<br />
O günden- sonra temas de<br />
ÖNDER<br />
Muhittin KORAN<br />
Öyle bir kimse tasavvur ediniz ki, baktığı zaman insanın derinliklerine<br />
inebilsin, bakışlarını hiçbir duvar durdurmasın ve hiçbir parlak zemin,<br />
görüş zaviyesini daraltmasın... Öyle bir kimse düşününüz ki, her<br />
konuşmasında binlerce kalb kendi arzusunu duysun, her hareketi binlerce,<br />
milyonlarca hareketin hülâsası olsun, kimseden birşey, sormasın, herkesin<br />
beklediklerini söylemeden yapsın, hissetsin, duysun, ayni his âleminin içinde<br />
yaşasın. Öyle bir kimse tasavvur ediniz ki, ızdırabı binlerce, milyonlarca<br />
insanın ızdırabının toplamı kadar olsun, başkalarına ızdırap çektirmemek<br />
için gece gündüz çareler arasın, bütün gücünü, kuvvetini, enerjisi bizzat<br />
milletinden, sevdiklerinden alsın... Mazlumların dostu, zalimlerin amansız<br />
dügmanı olsun... İşte önder budur...<br />
Önder öyle bir kimsedir ki, yapması lâzımgeleni yaptığında, söylemesi<br />
lâzımgeleni söylediğinde, bunlar bütün vicdanlarda tasdikini bulur...<br />
Vaktiyle önderler vardı bu diyarlarda, o zamanlar bu millet tarihin<br />
en eşsiz muharebelerinde zaferden zafere koşmuş, şanlı kahramanlık destanları<br />
yaratmıştı... Hey gidi kahramanlar diyarı hey—<br />
Dünün tarihleri değiştiren kahramanları, bugün milyonlarcası aç ve<br />
işsiz, ne yapacağım şaşırmış, kime inanacağını bilmez, vicdanları isyan<br />
halinde <strong>yol</strong>lara dökülmüş sanki.. Öbür yanda kendi aptallıkları üzerinde<br />
taht kurmuş sultanlar, Millî irade ve maşerî vicdana zincir vurmuş köhne<br />
kafalar, dünü unutmuş bugünün padişah artıkları, millette kâh şunu,<br />
kâh bunu eksik buluyorlar. Bilsinler ki eksiklik yalnız kendilerinde.<br />
vam etmiş, nihayet Mayısın ilk haftasında<br />
kızın ağabeyisi tarafından vaziyetten<br />
şüphelenilerek kıza yapılan baskıda<br />
durum ortaya çıkmıştır.<br />
Suçlu Beden Eğitimi Öğretmeni polisteki<br />
ifadesinde tecavüzde bulunduğunu<br />
itiraf etmiş, kızın ifadesini teyid<br />
eylemiştir.<br />
Beden Eğitimi öğretmeni Aziz Oca]<br />
hâdiseden bir gün sonra Valilikçe vazifesinden<br />
alınmış ve durum Maarif<br />
Vekâletine bildirilmiştir. Mahkeme devam<br />
etmekle beraber öğretmen serbest<br />
bırakılmış ve derhal Van'ı terkederek<br />
halkın devam eden infialinden<br />
yakasını kurtarmıştır.<br />
Aziz Ocal'ın mekteplerin açılmasına<br />
yakın günlerde arkadaşlarına: «Nasıl<br />
olsa mektepler açılıyor, bekârlıktan<br />
kurtulacağız.» demiş olduğu da meydana<br />
çıkmıştır.<br />
Lisede cereyan eden yüz kızartıcı<br />
hâdiseden sonra 10/Mayıs/1962 günü<br />
şehrimiz Atatürk İlkokulunda beşinci<br />
sınıf talebesi bir kız öğrenciyle hissi<br />
münasebet kurduğu ve zaman zaman<br />
kızı okşayıp. öperek sevdiği velisi tarafından<br />
haber alınan öğretmen Fikret<br />
Oztürk ayni gün Öğretmenler lokali<br />
önünde çocuğun velisi Kemal Çağlar<br />
ve akrabaları tarafından doğulmuş<br />
ve ağırca yaralanmıştır. Etraftan yetişenler<br />
tarafından kurtarılan öğretmen<br />
hâdiseyi inkâr etmektedir. Hâdise<br />
mahkemeye aksetmiş bulunmaktadır.<br />
•<br />
19 MAYISTA 19 MAYIS STADYOMU<br />
19 Mayıs bayramlarında her yıl alkışlan<br />
inliyen 19 Mayıs stadyomunun<br />
bu seneki sessizliği Ankaralıların dikkatinden<br />
kaçmamıştır. Bilhassa büyük<br />
rnevkili zevatın sahaya gelişleri sırasında<br />
ancak kapalı tribünde çok az<br />
bir grubun alkış tutması ve açık tribünden<br />
bir çift elin bile sakırdamaması<br />
çok manalı bulunmuştur. 19 Ma<br />
yıs stadyomu, 19 Mayıs 1944 de o zaman<br />
cumhurbaşkanı bulunan inönü'nün<br />
Türkçüler aleyhindeki sözleri karşısındaki<br />
sessizliğinden sonra, bu yıl<br />
da ikinci defa olarak sükûta gömülmüştür.<br />
•<br />
MADALYONUN HER IKI YUZU<br />
Bölükbaşı şiddetli bir beyanat vererek<br />
Cemal Gürsel'i sık sık çeşitli siyasî<br />
konularda söz söylemek suretiyle<br />
tarafsızlığını ihlâl etmekle suçlandırmıştır.<br />
Bölükbaşı tarafsız ve sorumsuz<br />
olan Cumhurbaşkanının bu <strong>yol</strong>da hareket<br />
etmesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu<br />
beyan etmektedir.<br />
CKMP çevrelerinde Bölükbaşının bu<br />
çıkışı iki ayrı şekilde tefsir edilmekledir.<br />
Bazı kimseler bunun tamamen<br />
haklı olduğunu ve Bölükbaşının bu<br />
beyanatı vermekle hakikat severliğini<br />
ve celâdetini gösterdiğini söylüyorlar.<br />
Başka bazı kimseler de Gürsel'in eskiden<br />
beri bövle konuşmak itiyadında<br />
olduğunu ve şimdiye kadar Bölükbaşırnn<br />
buna itiraz etmediğini, ancak son<br />
zamanlarda Gürsel ile inönü'nün arası<br />
açılınca ve Gürsel inönü 'ye de dokunan<br />
bazı şeyler söyleyince Bölükbaşının<br />
bu beyanatı verdiğini söylemektedirler.<br />
¥<br />
BARIŞ DÜNYASINDA<br />
NELER DÖNÜYOR?<br />
Ahmet Hamdi Başar adındaki bir<br />
şahıs Barış Dünyası adında aylık<br />
bir dergi çıkarıyor. Ahmet Hamdi<br />
Başarın bir hayli uzun olan fikir ve<br />
siyaset hayatının kıvrımları, dönemeçleri<br />
ve girdi . çıktısı ile okurlarımızı<br />
uzun boylu sıkmayalım. Yalnız<br />
şu kadarını söyleyelim ki. bu<br />
MİLLİ YOL @
zat daima şu veya bu şekilde bir<br />
«devletçilik» i, ve çok kere bunun<br />
aşırı şekillerini, savunmuştur. Bir de<br />
her çağda ve her münasebetle Türkçülere<br />
ve Türkçülüğe karşı olduğunu<br />
belli etmiştir.<br />
Barış Dünyası dergisinin de bir<br />
hususiyeti var. Zikre değer serbest<br />
satışı olmayan bu dergi Ticaret Oda<br />
larının malî desteği ile çıkmaktadır.<br />
Tüccarların bunu aşırı sosyalizm<br />
cereyanlarına karşı bir nevi set<br />
oisun diye yaptıkları da herkesin<br />
bildiği cinsten bir sırdır.<br />
İşte bu şekilde çıkan bu dergi bakalım<br />
neler yazıyor.<br />
Mayıs sayısının 13 üncü ve 14<br />
üncü sayfalarında: «Niçin ana dili<br />
Kürtçe olan ve bundan başka dil<br />
bilmeyen vatan çocuklarımıza... ken<br />
di ana dillerini de öğretecek okullar<br />
açmıyalım? Niye bu dilin edebiyatını,<br />
filolojisini bölgenin Üniversitesi<br />
araştırmasın? Niçin Kürtçe gazete<br />
çıkmasın, kitap basılmasın?... Nasıl<br />
Istanbulda Rum. Ermeni ve Musevî<br />
Türk vatandaşı, kendi ana dilini<br />
mektepte öğreniyorsa, Doğulu vatan<br />
daş ta, aynı haktan istifade edecektir.<br />
Doğudaki ilkokullara Kürtçe,<br />
grameriyle birlikte ders olarak konmalıdır.<br />
Hattâ gerekiyorsa, Kürtçe<br />
tedrisat yapılmalı ve fakat kuvvetli<br />
şekilde de Türkçe öğretilmelidir.<br />
Kürtçe bir gazete veya mecmua<br />
neşredilmesi çok yerinde olur. Niye<br />
güzel kitapiar Kürtçeye tercüme edilmesin?<br />
Niye mahalli bir radyo istasyonu<br />
Kürtçe neşriyat yapmasın?<br />
Peki, dergiye göre, bu işin sonu<br />
ne olacak? Bize, ağzımızın sulanmasını<br />
isteyen bir eda ile bir örnek<br />
gösteriyor: Sovyet Rusya. Orada,<br />
derginin iddiasına göre, birçok dil<br />
ve din farklarına rağmen, kaynaşmış<br />
bir Rus milleti teşekkül etmek,<br />
tedir. Türkistanlı Türk çocuğu da<br />
işte bu yeni örnek millete tamamen<br />
mensuptur. Dergiye göre bizde de<br />
böyle olması mümkündür ve lâzımdır.<br />
Derginin 19 uncu sayfasında buna<br />
benzer bir reçeteyi Kıbrıs Türkle<br />
rine de sunmaktadır. Dergi hayıflanıyor:<br />
«... iki cemaati bir tek Kıbrıslı<br />
millet hâline koymak için çalışan<br />
olmadı.» Dergi soruyor: «Amerikada,<br />
İsviçrede bu iş olmuş da Kıb<br />
rısta neye olmasın?»<br />
MİLLÎ YOL 0<br />
UĞURSUZ<br />
NE FELÂKET: GELDİ YİNE UĞURSUZ,<br />
DÜŞMAN: MİLLİYETE, DÎNE UĞURSUZ!..<br />
BAŞLADI GELİNCE AÇLIK, SEFALET,<br />
BENZETECEK BİZİ ÇİNE, UĞURSUZ!...<br />
Âşık FEDAÎ<br />
Makale sayfalarında bu korkunç<br />
zehirleri sunan derginin bir de ilân<br />
sayfalarına bakalım. 64 üncü sayfasında:<br />
«... Haftalık YÖN gazetesini,<br />
Barış Dünyası okuyucularına tavsiye<br />
ederiz. Bu suretle, savunduğumuz fikirlerin<br />
kontrolünü yapmış ve doğ.<br />
ru <strong>yol</strong>un bulunması cehdine bir yar<br />
dımcı bulmuş olurlar.» Ayni sayfada:<br />
«Forum mecmuasını bütün okuyucularımıza<br />
hararetle tavsiye ederiz».<br />
(Bu dergiyi görmemiş olanlara tarif<br />
edelim: Mesleği C.H.P. cilik güde<br />
rek o tarafından bir kısım okuyucu<br />
celbetmek ve bu ele geçen okuyuculara<br />
«ilim» <strong>yol</strong>uyla aşırı sosyalistlik<br />
aşılamak olan, okuyucusu çok az<br />
15 günlük bir dergidir. Sayfalarında<br />
komünist eğilimli olanlar da kum<br />
gibi kaynar.)<br />
Tüccarlarımızı uyarmak vazifesini<br />
yapalım, onlara birkaç söz söyliyelim.<br />
Bizim için bu bir vicdan bor<br />
cudur. Sonrasını kendileri bilirler.<br />
Ve yaptıklarının neticelerine kendi,<br />
leri katlanırlar.<br />
1 — Komünistlik sosyalistlik ile<br />
tedavi olunmaz. Bunu iddia etmek,<br />
«Grip'e yakalanmamak için en iyi<br />
çare nezle olmaktır» demek gibidir.<br />
'S ISTIYORUZ<br />
ISTIYORUZ<br />
2 — Eski bir solcu'nun pişman<br />
olmuş, dönmüş, olduğu mazereti ağızlarda<br />
sakız gibi kolayca çiğnenebilir.<br />
Ama bu dönüşün hakikîsi öylece<br />
kolay ve basit değildir. Bu dönüşün<br />
hakikîsi bir ruh zelzelesi gibidir.<br />
Bu dönüşü yapanlar kendilerini<br />
bir kâbustan kurtulmuş, yeni bir<br />
insan olmuş, yeni bir âleme doğmuş<br />
gibi hissederler. Onlar, dünyanın<br />
her yerindeki örnekleriyle, bir takım<br />
hususiyetler gösterirler. Onlar içlerini<br />
iyice dökmek, başlangıçta niçin<br />
ve nasıl kapıldıklarını, sonra nasıl<br />
kurtulduklarını, anlatmak isteğini<br />
şiddetle duyarlar. Onlar, kurtulduktan<br />
sonra, eski ideolojilerine karşı,<br />
tıb'daki şiddetli «alerji» lere benzer<br />
keskin ve titiz bir nefret duyarlar.<br />
Başkalarının aynı tuzaklara düşme,<br />
mesi için yapılan en kuvvetli uyarmalar,<br />
ve eski <strong>yol</strong>daşların hareketlerinin<br />
ve ruh yapılarının içyüzü<br />
hakkında en canlı ifşaat onların saf<br />
larından gelmiştir. Amerikada Bakan<br />
seviyesine kadar yükselmiş bâzı<br />
kimselerin doğrudan doğruya Rus<br />
ajanı ve casusu olduklarını iddia eden<br />
ve başlangıçta bütün umumî ef<br />
kârın gülünç ve inanılmaz bulduğu<br />
bu ithamını yıllarca uğraştıktan sonra<br />
Hiss hâdisesinde 5 yıllık mahkûmiyetle<br />
neticelenen tam bir adlî karar<br />
ile ispat eden VVhittaker Chambers<br />
onlardan biriydi. «1948» adlı kitabında<br />
bir kızıl - totaliter rejimin ruhunu<br />
en ince ve derin noktalarına<br />
kadar teşhir eden ve mahkûm George<br />
Orwell de onlardan biriydi. Bizde,<br />
komünist hücrelerinin nasıl çalıştığını<br />
ve içlerinde kimlerin olduğunu<br />
bütün tehditlere rağmen tatsi-<br />
— Ekmeği ne yapacaksın! Bunlarla beslenmeye alış. Bak bana nekadar<br />
yaradı.
=.'"11111 llllllllllllll[llllllllll!l|[||l!llllllllllllllllllllllllllllllllll!llllllllllllllllllllllillllllll!lllllllll!llllllllll!llllinilllllllllli^<br />
OKLAR<br />
ESKİ YAPI<br />
İ A, OKÇÜOĞLU |<br />
E »Möy enstitülerinin yetiştirdiği üstün (!) kaabiliyetlerden birisi olarak |<br />
1 |
«Türkiye'yi kim kurtarabilir» başlıklı<br />
mühim bir yazı serisine başladık.<br />
Serinin ilki, bugün Türkiye'de iktidarı<br />
elinde tutması bakımından, ve günün<br />
meselesini teşkil etmesi bakımın<br />
dan, İsmet İnönü'ye ayrılmıştır.<br />
Bu yazılarda ele aldığımız kişilerin<br />
ve müesseselerin hem iyi taraflarını<br />
hem de kötü taraflarını doğru olarak<br />
aksettirmek için gayret ve dikkat sarfcdceeğiz.<br />
Varacağımız neticelerde<br />
kendi duygu ve düşüncemizi açıkça<br />
söylemekten çekinmeyeceğiz. Ama bir<br />
neticeye giderken bizim duygu ve düşüncemize<br />
uymayan kısımları, meselâ<br />
sevmediğimiz bir adamın iyi veya<br />
kuvvetli tavaflarını, saklamak <strong>yol</strong>una<br />
da asla sapmıyacağız.<br />
Gaye, adamları övmek veya kötülemek<br />
değil, memleket için iyi ve kötü<br />
ihtimalleri iyice aydınlatmaktır. Bu<br />
yelun iyi bir örneğini vermemiz belki<br />
başlıbaşına bir kazanç olacak ve<br />
harcadığımız emeklere değecektir.<br />
Ele alacağımız müessese ve kişilerin<br />
bâzılarının tahlili birkaç sayı sürecek,<br />
bâzıları bir tek sayıda bitecektir<br />
Denemeye İsmet İnönü ile başlıyoruz.<br />
İsmet İnönü topu sınıfından yetişmiş<br />
ve Harb Akademisinden birincilikle<br />
çıkmıştır. Bu, hayatta onun lehindeki<br />
ilk işarettir. Fakat okulla<br />
hayatın birbirine hiç benzemediği<br />
unutulmamalıdır. İsmet İnönü'den iki<br />
yıl önce Harb Akademisini bitiren Atatürk,<br />
sınıf birincisi değildi.<br />
İnönü, zamanının bütün Osmanlı<br />
kurmayları gibi vazifesinde dikkatli,<br />
çalışkan ve ciddî bir subaydı. Kapalı<br />
aile hayatı da lehine kaydolunacak bir<br />
noktadır. Amirlerinin suyunca gitme<br />
sini biliyordu. Bu sebepledir ki, dini<br />
duyguları hiç de kuvvetli olmadığı<br />
halde Rumelide ilk vazife aldığı sı<br />
ralarda, kumandan paşanın hoşuna<br />
gitsin diye beş vakit namazı muntazaman<br />
eda etmiştir.<br />
Onun karakterinin teşekkülünde<br />
âmil olan ilk mühim hâdise, Bulgarlarla<br />
bir hudut meselesi için yapılan<br />
konuşmalara katılması oldu. Mizacı<br />
nın ciddiyeti ve vazifesindeki dikkati<br />
sebebiyle bu müzakerelerin çetin<br />
havası içinde uhdesinde olan işi<br />
başardı. Bu başarı ona soğukkanlı<br />
olmayı ve bir konu üzerinde sebat<br />
etmeyi öğretti. Fakat lüzumlu ısrar<br />
olan sebatla boşuna ısrar olan inadın<br />
sınırlarını uzun ömrü boyunca farkemedi.<br />
Aristokrat bir aileden olmadığı gibi<br />
köklü bir burjuva ailesinden dahi olmayışı,<br />
avamdan gelen ve yüksek tahsil<br />
gören birçoklarında olduğu gibi,<br />
onda da sosyal nizamın aleyhinde bir<br />
takım düşünceler doğurmuştur. Daha<br />
binbaşı iken, devlet başkanlığının bir<br />
aile elinde oluşundan şikâyet etmiş<br />
ve kendisiyle aynı kıt'ada bulunan<br />
merhum Hüseyin Hüsnü Erkilet Paşaya<br />
: «Meselâ ben niçin devlet başkanı<br />
olmıyayım» demiştir. Bu fikir bizzat<br />
kendisinin midir, yoksa anarşist<br />
Balkan Komiteciliğinin tesirinde kalan<br />
ittihatçıların telkini midir, orası<br />
belli değil...<br />
Cihan Harbine takaddüm eden yıllarda<br />
Yemen'de iken yakalandığı has-<br />
m.<br />
talıklar dolayısı ile bir kulağının sağır<br />
olması da İnönü'nün karakteri üzerinde<br />
müessir olmuştur. Arızalı insanlardaki<br />
tabii kompleksin ilmen artık<br />
bir mütearife olduğunu herkes bilir.<br />
Birinci Cihan Harbi başlayıncaya<br />
kadar İsmet İnönü'nün dış memleketlere<br />
seyahati tedavi için çok kısa bir<br />
müddet Almanya ve Fransa'da kendisini<br />
bâzı doktorlara muayene ettirmesinden<br />
ibaret kalmıştır. Bu sebeple Batı<br />
dünyası hakkında derin bir fikri ve<br />
görüşü olmamıştır.<br />
Cihan Harbinin son yılına kadar,<br />
cephelerdeki vazifesi umumiyetle bâzı<br />
büyük birliklerde kurmay başkanlığından<br />
ibaret kalmış, ancak son harb<br />
yılında Suriye'deki Yıldırım Ordularında<br />
albay olarak bir kolorduya kumanda<br />
etmiştir. Fakat adı kolordu<br />
ola,, bu birlik gerçekte 3-4 bin mevcutlu<br />
dolgun bir alaydan başka bir şey<br />
değildi. Üç ordudan ibaret olduğu halde<br />
muharip mevcudu 40.000 kadar<br />
olan Yıldırım Orduları Grupu, çok üstün<br />
düşman kuvvetlerinin taarruzuyla<br />
yenildiği zaman Haleb'e kadar yapılan<br />
gayrı muntazam ve hızlı çekiliş İsmet<br />
İnönü üzerinde büyük bir tesir bırakmış,<br />
ingilizleri gözünde büyütmüştü.<br />
Bu büyütüş, onun bütün ömründe<br />
siyasî tutumunun esaslarından biri olmuştur.<br />
Cihan Harbinin büyük bir mağlûbi-<br />
«Benden mucizeler beklemeyin. Ben sihi'baz değilim.»<br />
(961'de Başbakan olduktan sonra)<br />
inönü »yi kurmaydı, ancak lüzumlu ısrar olan sebatla<br />
boşuna ısrar olan inadın sınırını ömrünce farketmedi<br />
yetle bitişi ve malûm olan fecî durum<br />
İsmet İnönü'de devletin istikbali hak<br />
kında hiç bir ümit bırakmadı. Bu<br />
ümitsizliğini, merhum Kâzım Karabekir'e<br />
: «Biz bundan sonra ancak çift.<br />
lik ağası olabiliriz» sözleriyle ifade etmiştir.<br />
Esasen, umumiyetle, milletin seviye<br />
ve kabiliyetine pek güvenmeyişi,<br />
ve milletin büyük kitlesini olduğun<br />
dan daha zayıf ye geri sayması İsmet<br />
Bu hallere İzzettin Beyin elindeki kuvvetlere<br />
güvensizliği sebebiyet verse de<br />
sebebsiz yere Oluklu sırtlarına 4 üncü<br />
fırkayı celp ettiğini anladıktan sonra<br />
gelecek için bir tedbir almak lâzımdı.<br />
4 üncü Tümenin vakti ve enerjisi <strong>yol</strong>larda<br />
öldürülüyor, ezgin, bezgin bir hale<br />
getiriliyordu. Böyle bir kuvvetin hini<br />
hacette bir iş göremiyeceğini İsmet<br />
Paşanın takdir etmesi lâzımdı Nâ<br />
zım Bey, âciz içinde bocalayan, kesin<br />
İSMET İNÖNÜ MÜ?<br />
İnönü'nün bütün siyasî hayatı boyun<br />
ca süren bir temayülü olmuştur. Siyasî<br />
hatâlarının ve yenilgilerinin bir<br />
çoğunda bundan doğan yanlış hesaplamaların<br />
büyük payı vardır.<br />
inönü, <strong>millî</strong> harekât için Anadolu'<br />
ya iki defa gitmiştir. Birinde, Şark ve<br />
Suriye cephelerinde kendi kumandanı<br />
t lan Mustafa Kemal'in davetiyle gitmiş<br />
ve durumu yine ümitsiz görerek<br />
İstanbul'a dönmüştür. İkincisinde ise<br />
meşhur Yenibahçeli Şükrü tarafından,<br />
Mustafa Kemal'in emriyle âdeta zorla<br />
götürülmüştür. Bununla beraber,<br />
bir defa da götürüldükten sonra verilen<br />
vazifeleri ciddiyetle yapmış, canla<br />
başla çalışmıştır.<br />
Fakat, birlik kurmayı olarak iyi bir<br />
subay olan İsmet İnönü'nün, birlik<br />
kumandanı olarak ortadan düşük olduğu<br />
bu sefer ortaya çıkmıştır. Birinci<br />
ve İkinci İnönü savaşlarında kumandanlık<br />
sanatının rolü yoktur. Bu<br />
savaşlar taktik vuruşmalardır ve şeref<br />
sadece erlerle subaylarındır.<br />
İkinci İnönü savaşı hakkında o savaşın<br />
kazanılmasında en mühim rolü<br />
oynayar 4 üncü Tümen Kumandanı şehit<br />
Miralay Nâzım Bey'in hâtu-atından<br />
bâzı çok mühim hükümleri taşıyan<br />
cümleleri aynen nakledelim :<br />
(Bâzı emirlerin tatbikinden doğan<br />
karışıklığı ve zor durumu anlattıktan<br />
sonra) «Artık Garp Cephesi komutanının<br />
bir karar alamadığı bu son emrinden<br />
sarahaten anlaşılıyordu. Sağ<br />
cenah imdad isteyince 4 üncü fırkayı<br />
oraya, sol cenah imdad isteyince bu<br />
defa da aynı fırkayı oraya sevkediyor,<br />
fakat vazife almasına da imkân vermeyerek<br />
bu kahraman tümeni sağ ve sol<br />
cenah arasında mekik dokutuyordu.<br />
ve isabetli kararlar alamayan şefine,<br />
yâni Garp Cephesi Komutanına yardım<br />
etmeye karar verdi. Bu müdahaleye<br />
vatanın selâmeti namına lüzum vardı.»<br />
(Miralay şehit Nâzım Bey adlı kitabın<br />
89 uncu sayfasında). Kitabın kalan<br />
sayfalarında bu durum karşısında<br />
Nâzım Beyin cephe kumandanının yapamadığı<br />
işi bizzat üzerine almak mecburiyetinde<br />
kaldığı, diğer kumandan<br />
arkadaşlarıyla anlaşıp o zamana kadar<br />
stratejik vazıh bir plândan mahrum<br />
olan harekâta bir istikamet verdİKİeri,<br />
düşmanın sağ kanadındaki<br />
Metristepe'ye taarruz etmeğe dayanan<br />
cür'etli bir plânı tamamen hazırladıkları,<br />
sonra bunu İsmet Paşaya söyleyerek<br />
tatbiki için müsaade istedikleri,<br />
onun da bu müsaadeyi verdiği ve<br />
zaferin bu plân gereğince kazanıldığı<br />
tafsilâtiyle anlatılmaktadır. O harekâta<br />
katılan bütün yüksek rütbeli subayları<br />
şahit olarak zikreden bu hâtırat<br />
kimse tarafından yalanlanmamıştır.<br />
Bu arada sırası gelmişken tarihî bir<br />
noktayı da aydınlatalım. Atatürk'ün<br />
İnönü'ye «Milletin makûs talihini yendin»<br />
hükmünü taşıyan meşhur telgrafının<br />
çekilmesi, Kılıç Ali'nin açıkladığına<br />
göre aynen şöyle olmuştur :<br />
«İnönü Muharebesi kumandadaki<br />
hatâ ve idaresizlik yüzünden fena bir<br />
vaziyet almış, nihayet cephe kumandanı<br />
bir aralık ric'at emrini dahi vermiş<br />
ve ric'at vaziyetini Ankara'ya bildirmişti<br />
Mustafa Kemal Paşa vaziyeti<br />
telgraf başında takip ediyordu.<br />
(Bu arada Yunan ordusunun da ric'at<br />
etmekte olduğuna dair İsmet Paşadan<br />
bir telgraf gelir)... Mustafa Kemal<br />
Paşanın yanında bulunan Hamdullah<br />
«Herşeyi halledeceğiz, hcışeyi yapacağız.<br />
Bizim yapamıyacağımız yoktur.<br />
Altı ayda herşeyi yarı yarıya<br />
ucuzlatacağız.»<br />
(961 seçiminden önce)<br />
Suphi Bey, cephe kumandanının maneviyatını<br />
kuvvetlendirmek için bu<br />
telgrafa taltifkâr bir cevap verilmesini<br />
Mustafa Kemal Paşa'dan rica edince<br />
Mustafa Kemal Paşa da telgrafı<br />
Hamdullah Suphi Beye vererek :<br />
— Alınız, istediğiniz gibi bir cevap<br />
yazınız, gönderelim! demiş.<br />
(Ve telgrafın metni böylece Hamdullah<br />
Suphi tarafından yazılarak, tabiî<br />
Atatürk'ün muvafakatiyle gönderilmiştir.<br />
«Atatürk'ün Hususiyetleri» — Kılıç<br />
Ali, sayfa 52. Kitapta adları geçen<br />
kimselerden hiçbiri hâdisenin böyle<br />
cereyan ettiğini yalanlamamışlardır.)<br />
Nitekim stratejik bir hareket olan<br />
Eskişehir - Kütahya muharebeleri sonunda<br />
İnönü'nün ehliyetsizliği bütün<br />
çıplaklığı ile ortaya çıkmış, Nâzım<br />
Bey tümeni, Altıntaş'ta feda edildiği<br />
ve Nâzım Bey şehit düştüğü halde ordu<br />
muntazam bir ric'at yapamamış ve<br />
bin emekle hazırlanıp mevcudu 40 bi<br />
ne yaklaşan ordunun ancak yarısı Sakarya'nın<br />
doğusuna geçebilmiştir.<br />
Atatürk'ün ismet İnönü hakkında<br />
bu bakımdan kanaati, İsmet Paşa'nm<br />
başında ona gidilecek <strong>yol</strong>u gösterecek<br />
birisi olduğu vakit verilen emrin ve<br />
yapılan plânının iyi bir tatbikçisi olduğu,<br />
ama hayatî meselelerde kendi<br />
kendine isabetle karar verme kabiliyeti<br />
bulunmadığı <strong>yol</strong>unda idi. Bunu<br />
Atatürk'ün ağzından tesbit eden neşrolunmamış<br />
bir vesikayı ileride yaymlıyacağız.<br />
(Devam edeceğiz)
Türkistan ekibinden : Uygurların Sıyrılma Oyunu.<br />
Çok uzak yerlerin oyunlarım oynayan<br />
ve çok çeşitli kıyafetlerde bulunan<br />
ekiplerin hepsinde aynı hava ve ayni<br />
ruhun görülmesi dikkati çekti ve heyecan<br />
uyandırdı.<br />
Oyunların bir çoğunda derin mânalar<br />
da seziliyordu. Meselâ, Kırım ekibinin<br />
Çoban oyununda sürüsünü ve<br />
arkadaşlarını kaybetmiş bir çobanın<br />
ufkun her yönünü araması başka Türk<br />
İcrle bağları kesilmiş Türklerin büyük<br />
Türklüğün diğer parçalarım da arıyor<br />
ve özlüyor olma durumunu canlandırıyordu<br />
ve o hissi seyircilere iyice duyurdu.<br />
Okunan şiirler ve Türkülerin metinleri<br />
de manâlı ve güzeldi.<br />
En çok alkışlananlardan iki örnek:<br />
Azerbaycan'dan:<br />
«Türkelinde esen yeller,<br />
Sana şirin Türkü söyler,<br />
Olsun bütün Kafkas eller,<br />
Kurban Türkün bayrağına.»<br />
Türkistan'ın <strong>millî</strong> şairi Çolpan'dan<br />
(Kazak lehçesi ile):<br />
«Yığlama yurdum bu künlerde yoksa<br />
bahar,<br />
Kelgisi bir künde balıdın yıldızı oyııap<br />
kalar»<br />
Anadolu Türkçesiyle:<br />
«Ağlama yurdum bugünlerde yoksa da<br />
bahar,<br />
Gelecek bir günde bandın yaldızı<br />
parlar.»<br />
Oyunların canlılığı, çeşitliliği ve güzelliği<br />
seyircileri hayran etmiştir. Gece<br />
saat 1 de bittiği zaman seyirciler doyamamış<br />
durumdaydı.<br />
•<br />
İSMET KARABELA İMIS<br />
GÜMÜŞHACIKÖY - Kadir Yonca<br />
Kazamıza Diyanet işleri Müfettişi<br />
olduğunu iddia eden bir kimse gelmiş<br />
ve o sıfatla müftülüğü teftişe başlamıştı.<br />
Zeki ve enerjik müftümüz Ömer<br />
Kama, bu kimsenin halinden şüphelen<br />
miş ve ona bazı sualler sorup bir sahtekâr<br />
olduğunu sezmiştir. Müftünün<br />
Emniyete haber vermesi üzerine bu<br />
Türkistan ekibinden: Altay Kazaklarının Kaıacorga Oyunu.<br />
MİLLÎ YOL ÎQ<br />
kişi yakalanmış, ve hüviyetinin sahte<br />
olduğu, kendisinin ismet Karabelâ<br />
adında bir sabıkalı olduğu ve daha birçok<br />
suçları olduğu anlaşılmıştır. Müftümüzün<br />
dikkatliliği ve zekâsı çevremizde<br />
takdir uyandırmıştır. Daha önce<br />
de ayni müftü başka bir sahtekârı<br />
buna benzer şekilde bilmiş ve ortaya<br />
çıkarmıştı.<br />
•<br />
RİZE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNÜN<br />
DİKKATİNE<br />
Yurdun her tarafında Yılanların Ocü<br />
filminin oynatılması hâdiselere sebeb<br />
oluyor. Sinemacıların büyük çoğunluğu<br />
<strong>millî</strong> hisleri ve sağ duyuları sebebiyle<br />
oynatmıyorlar. Tek tük, paraya<br />
tamah edip oynatanlar çıkıyor. Bunlardan<br />
biri Rize'deki bir sinema sahibi.<br />
Gençliğin duygularına karşı inat ederek<br />
oynatmaya girişmiş. Hâdise çıkması<br />
ihtimaline karşı sinema'nın içinde<br />
ve dışında 20 den fazla polis yer<br />
almıştı. Gençlik protesto gösterilerinde<br />
bulundu. Bu arada salonda karanlıkta<br />
mantar tabancaları da patlatıldı.<br />
Bunun üzerine heyecanlanan ve man<br />
tar tabancasını karanlıkta kimlerin<br />
patlattığını tesbit edemeyen polislerden<br />
bazıları maalesef ağızlarını bozmuşlar<br />
ve gençliğe sinema salonunda<br />
alenen «orospu çocukları» ve daha da<br />
ağır müstehcen tâbirlerle sövmüşlerdir.<br />
Bunu yapanların polisler arasında<br />
ancak küçük bir azınlık olduğunu<br />
tahmin ve ümit ediyoruz.<br />
Bazı polislerin bu hareketinin üzerinde<br />
Rize Emniyet Müdürlüğünün<br />
önemle durması ve bunu yapan polisleri<br />
şiddetle cezalandırması lâzımdır.<br />
Polislerin vazifeleri nizamı korumak<br />
ve suçluları yakalamak olup bu şekilde<br />
sövmek tamamen vazife sınırlarını<br />
aşmaktır, üstelik bunu alenen yapan<br />
polisler salonda bulunan başka herkesin<br />
de nezahatine tecavüz etmiş ve<br />
korumakla mükellef oldukları huzuru<br />
o mantar tabancasını atandan kat kat<br />
daha kötü bir şekilde kendileri bozmuş<br />
olurlar.<br />
MOSKOVADA<br />
«YAŞAMAK»<br />
Moskova Belediyesinden bir memur<br />
bir «dairenin» (yani 2 metre<br />
karelik ve mutfağı da içinde oturma<br />
yeri) kapısını çalar:<br />
— Ivan Petrof burada mı oturuyor?<br />
— Hayır, der, kapıyı açan kimse.<br />
— Nasıl olur? Kapıda Ivan Petrof<br />
yazılı!<br />
— Burada Ivan Petrof diye biri<br />
yaşamıyor!<br />
— Peki senin adın ne <strong>yol</strong>daş?<br />
— Benim adım Ivan Petrof.<br />
— Peki niye burada yaşamıyor<br />
dedin?<br />
— Bu «yaşamak» mı ki<br />
NOT: Böyle birşey olmuş değil.<br />
Buna cesaret edecek bir tek Ivan<br />
bile yok Rusyada. Halk sadece hikâyesi<br />
ile avunuyor, o kadar.
Ayrıca bu konuda bu kadar gayretkeşlik<br />
gösteren ye gençliğe söven polislerin<br />
bunu ne gibi bir maksatla yaptıkları,<br />
aralarında kızıl eğilimli olanların<br />
bulunup bulunmadığını da araştırmak<br />
Emniyet Müdürlüğü için bir vazifedir.<br />
Gençlere gelince: Millî ahlâkı tahrip<br />
edici ve komünist eğilimli eserlere karşı<br />
protesto nümayişleri yapmak elbette<br />
haklarıdır ve doğrudur, ancak mantar<br />
tabancası atmak ve karanlıkta döşemeleri<br />
kesip tahrip etmek gibi yapıldığını<br />
haber aldığımız hareketleri doğru<br />
bulmuyoruz. Sinema sahiplerini<br />
gençlik heyetleri halinde ziyaret etmek<br />
ve onların milli duygularına ve vicdanlarına<br />
hitap etmek daha iyi bir <strong>yol</strong>dur.<br />
Böyle bir hitap karşısında elbette ki<br />
onlar da fazla İsrar etmezler.<br />
•<br />
TÜRKİYE'DE GİZLİ TEŞKİLÂT!<br />
«Ta Nea» (Atina) gazetesi Türkiyeyi<br />
de ziyaret etmiş olan Horace Sherman<br />
Miller adlı bir Amerikalının Yunanistan,<br />
Türkiye ve ispanya hakkındaki<br />
görüşlerini belirten bir yazısını yayınlamaktadır,<br />
işte manalı bir parçası:<br />
«Komünizmle ve kapitalizmle işbirliği<br />
yapan gizli Yahudi teşkilâtlan var,<br />
bunlar bin yıllık bir plânın gerçekleşürilmesine<br />
çalışıyorlar: Dünyayı hükümleri<br />
altına almak. Bugün hükümetlerin<br />
çoğu onların âletleridir, âlet<br />
olmayanlar ise diktatörlükle suçlandırılmaktadır.»<br />
•<br />
ÇEKLERİN İSYANI<br />
1 Mayıs günü Pragda (Çekoslovakyada)<br />
Üniversite öğrencileri rejime karşı<br />
nümaviş yaptılar. Eski bir geleneğe<br />
uvarak büyük Çekoslovak şairi Karel<br />
Hynek Machanın heykeli etrafında toplanan<br />
2000 kadar öğrenci toplantıyı kısa<br />
zamanda siyasî hakların kısılmasına<br />
ve açlığa karşı bir gösteri haline<br />
getirdi. Başlıca sloganlar şunlardı:<br />
«-Kahrolsun Komünizm», «Günde üç<br />
patates, işte çalışmamızın bedeli», «Gagarinimiz<br />
ve Titovumuz var amma yiyecek<br />
ekmeğimiz yok» v.s. Halkın da<br />
katıldığı bu gösteri makineli tüfekli<br />
polisler tarafından kuşatılmış ve pek<br />
çok kişi yakalanmıştır.<br />
Bu kahramanca hareket bastırılmıştır,<br />
fakat Çekoslovakyada herşeyin hiç<br />
de iyi olmadığını göstermiştir. Çekoslovak<br />
milleti kadere boyun eğmiş savılmaz.<br />
•<br />
SPORDA RUSYA'YA BOYKOT<br />
«Tribüne de Geneve» (Isviçrenin ve<br />
belki de dünyanın en ciddî gazetesi),<br />
2fe Şubat 1962 tarihli sayısında özet<br />
olarak şunları yazıyor: «isviçre Jimnastik<br />
Federasyonu Rusya ve onun esiri<br />
olan milletlerle her türlü spor temaslarını<br />
yasak etmiştir. Ancak bu<br />
esir diyarlarda olmamak şartile milletlerarası<br />
karşılaşmalara isviçreliler<br />
de katılabileceklerdir.»<br />
"<br />
ADALET<br />
Son sayısı birçok yeniliklerle çıktı.<br />
Anafartalar Cad. 663 — izmir.<br />
Nejdef Soncor'ın itirafi nrg cevapları<br />
(Sosyalizm maskesi altında Türk milletini malûm ağu ile zehirlemeye<br />
çalıdan dergilerden birisinde milliyetçiliğe ve milliyetçilere<br />
yapılan saldırmalar devam edip duruyor. Bu dergilerden birisinde<br />
arkadaşımız Nejdet Sançar aleyhinde, birtakım iftira ve yalanlarla<br />
dolu bir yazının çıktığı da dergiyi takip edenlerin malûmudur.<br />
Kremlin'in «İftira et, tutmasa da iz bırakır» prensibine uygun olarak<br />
yapılan bu kasıtlı neşriyattan üzüntü duyan genç Türkçülerden<br />
bâzıları: «Nejdet Bey bu namussuzlukları neden cevaplandırmıyor?»<br />
diye bize sormakta idiler. Bayram tatilinden istifade ile Ankaraya<br />
gitmiş olan değerli arkadaşımız Fahri Ersavaş, Nejdet Sançar'ı<br />
da ziyaret etmiş ve kendisiyle bu konuda konuşmuştur. Bu röportajı<br />
aynen veriyoruz.)<br />
Nejdet Sançar'ı evinde ziyaret ettim.<br />
Uzun konuşmamız sırasında, söz,<br />
sosyalizm perdesi altında komünizm<br />
propagandası yapan bir derginin iftira<br />
ve yalanlarına gelince, Nejdet Beye<br />
aleyhinde o dergide bir yazının çıktı<br />
ğını haber verdim.<br />
Cevap olarak dedi ki:<br />
— Bu derginin ilk sayısı çıktığı zaman<br />
Zeki Sofuoğullarında idik. O gün<br />
komünizm propagandası yapan bir dergiyi<br />
satın alarak ona para j'ardımı yapar<br />
bir duruma düşmemek için, almama<br />
kararını verdik. Ben o gündenberi<br />
bu karara uyuyorum. Bu sebeple o paçavrayı<br />
bugüne kadar elime almış değilim.<br />
— Bu dergiyi ben de almıyordum,<br />
dedim, ancak Ankara'ya gelirken genç<br />
arkadaşlar son iki sayısını verdiler.<br />
Oradan aleyhinizdeki iddiaları madde<br />
madde tesbit ettim. Onları birer birer<br />
size söyliyeyim de cevaplarınızı umumî<br />
efkâra intikal ettirmiş olayım.<br />
— Hayhay, buyurun.<br />
— Birincisi şu : Atatürk öldüğü zaman<br />
siz bu ölümü «geberdi!» sözü ile<br />
ifade etmişsiniz ve bunun üzerine okulun<br />
müdürü size bir tokat atmış filân,<br />
falan...<br />
Nejdet Sançar, gülümsiyerek şunları<br />
söyledi:<br />
— Bu yalanı ilk olarak Hasan Ali<br />
söylemişti. Kenan Öner dâvası sırasında,<br />
bizler, merhum Kenan Öner'in şahitleri<br />
olarak mahkemede ifade verip<br />
de gerçekleri ortaya koyunca, Hasan<br />
Ali, şaşkına dönmüş ve meşhur «Müdafaa»<br />
sında hepimize iftiralar atmaya<br />
çalışmıştı. Benim payıma düşen de işte<br />
bu Atatürk düşmanlığı martavalı olmuştu.<br />
Bugün artık aklı başında ve düşünce<br />
sahibi herkes biliyor ki, komünizme<br />
karşı olan kimselere yapılan en beylik<br />
isnad Atatürk düşmanlığıdır. Dün<br />
olduğu gibi bugün de bütün Kremlin<br />
uşakları bu mide bulandırıcı yalanı kızıl<br />
bir sakız gibi ağızlarından hiç eksik<br />
etmiyorlar.<br />
Hasan Âli'ye, 1947'de yayınladığım<br />
RÖPORTAJ<br />
Nejdet Sançar<br />
«Hasan Âli ile Hesaplaşma» adlı broşürümle<br />
hakuttiği cevabı ve gerekli<br />
dersi vermiştim. İddiasının nasıl kuyruklu<br />
bir yalan olduğunu da, o zaman<br />
Sivas Öğretmen Okulunda talebelerim<br />
bulunan gençlerin bir kısmının bana<br />
gönderdikleri mektupları broşürde yayınlamak<br />
suretiyle isbat etmiştim. Broşürü<br />
getireyim de o mektupları birlikte<br />
okuyalım.<br />
Nejdet Bey kütüphanesinden getirdiği<br />
broşürden, mektupların yer aldığı<br />
rayfaları açtı ve okudu. Bunlar İnebolu<br />
Ortaokulu matematik öğretmeni<br />
Mehmet Saygı, Pamukpınar Köy Enstitüsü<br />
öğretmeni Süleyman Bumin,<br />
Tokat Gazipaşa Okulu öğretmeni İhsan<br />
Tuncay ve Zile İlkokulu öğretmeni Rifat<br />
Başdoğan'dan gelmişti v. hepsi de<br />
Hasan Âli'nin iddiasını yalanlıyorlardı.<br />
I'ejdet Sançar:<br />
— İşte, dedi, bugünkülerin o günkü<br />
ağababası Hasan Âli'nin iddiasının nasıl<br />
bir kuyruklu yalan olduğu, Sivas<br />
Öğretmen Okulunda o yıl talebelerim<br />
3IÎLLÎ YOL [D
olan gençlerin bu mektuplarıyla meydana<br />
çıkmıştı.<br />
Sonra şunu da ilâve edeyim : Ben<br />
yaratılış bakımından hayli metin bir<br />
insanım. Bu sebeple gözümden kolay<br />
kolay gözyaşı akmaz. Kendimi bildiğimden<br />
1938 yılına kadar sadece iki<br />
defa gözyaşı akıttığımı hatırlıyorum.<br />
Bunlardan biri lisede öğrenci iken annemi<br />
kaybettiğim sırada ve sadece mezar<br />
dönüşü, diğeri de Atatürk'ün ölümünü<br />
radyodan haber aldığım gün.<br />
Artık insaf sahipleri buna göre hüküm<br />
versinler. Ben «geberdi!» sözünü ancak<br />
Türkiyeyi Kremlin'e köle etmek için<br />
çalışan vatan hainleri, yâni kızılların<br />
canı cehenneme gittiği zaman kullanabilirim.<br />
Meselenin aslı yalan olunca tabiî<br />
tokat filân gibi teferruatının da masal<br />
olması zarurîdir. Sonra, bir de zamanı<br />
düşünmek lâzım. 1938, benim delikanlılık<br />
yıllarımdı. Evvelki hafta<br />
Türkocağında gençlerle yaptığım kısa<br />
hasbihalde de söylediğim gibi, o sıralarda<br />
bana tokat atmaya yeltenecek<br />
adamın alnını karışlardım.<br />
Özetlemek gerekirse ne ben Atatürk<br />
düşmanıyım, ne o ölüm karşısında<br />
o kaba sözü kullanmış bulunuyorum,<br />
ne de bana el kaldırma cesaretini<br />
gösterecek bir müdür çıkmıştır.<br />
Bunların hepsi yalandır. Kızıl köpeklerin<br />
uşaklığını ettikleri dâva gibi kocaman<br />
bir yalan...<br />
— İkinci isnad, öğrencilerinize ırkçılık<br />
- Turancılık telkinatında bulunduğunuz<br />
hakkında...<br />
— Biliyorsunuz, Moskofçııların «ırkçılık<br />
- Turancılık» dedikleri şey Türkçülükten<br />
başka bir şey değildir. Tçıleb-ierime<br />
Türkçülük, yâni Türklük sev-<br />
SESSIZ GURULTU - Abdullah Oztemiz<br />
Hacıtahiroğlu — Yağmur<br />
Yayınevi — İstanbul. 1962 - 72<br />
Sayfa: 250 Kuruş.<br />
Şairin, evvelce muhtelif gazete,<br />
dergi ve antolojilerde yayınlanmış<br />
şiirleriyle birlikte hiç yayınlanmamış<br />
25 şiirini de içine alan Sessiz<br />
Gürültü, son yıllarda gittikçe unutulan<br />
gerçek ve soysuzlaşmamış<br />
edebiyatın yepyeni bir örneğidir.<br />
Şiirin mutlaka vezinsiz olması gerektiğini<br />
ileri sürenlere, aruzla fakat<br />
çok güzel bir Türkçe ile yazılmış<br />
bu şiirler en güzel cevabı veriyor.<br />
Sessiz Gürültü hakkındaki en<br />
doğru hüküm, kitabın arkasında<br />
verilmiştir: «San'at için san'atı esas<br />
tutmakla birlikte milli ve gelenekçi<br />
bir anlayışa sahip olduğundan<br />
serbest vezni kullanmamıştır. Ona<br />
göre yenilik vezinde değil muhtevadadır.»<br />
MİLLİ YOL OH<br />
gisi aşılamryacağım da Moskofçuluk<br />
ve kızıllık mı aşılıyacaktım? Bütün öğretmenliğim<br />
boyunca bu büyük vazifemi<br />
yapmaya çalıştım. Tabiî Moskofçuluk<br />
telkinine çalışanların iftiralarına<br />
uğrayarak ve onlarla pençe pençe<br />
mücadele ederek. Bu arada devletlilerin<br />
hışmına uğrayıp çok çifte yediğim<br />
de oldu ama, gönlü Türklük ateşiyle<br />
dolu hangi Türk kahbelikler karşısında<br />
<strong>yol</strong>undan dönmüş ki ben döneyim?<br />
— Bir de «Yedi göbek ceddini saymayanın<br />
Türklüğünden şüphe ederim!»<br />
diyormuşsunuz?<br />
— Bu da 1944 kızıllarının meşhur<br />
yalanı ki şimdikiler de bu Kremlin yalanı<br />
üzerinde kızıl yapılan çıkmaya çalışıyorlar.<br />
Türk milliyetçileri içinde<br />
böyle bir düşünce sahibi kimse yoktur.<br />
Ben bu yalana inananlara karşı<br />
her zaman Yıldırım Bayezid ve Mehmed<br />
Akif misâllerini veriyorum. Anası<br />
Bizans Prensesi olan Yıldırım'ı Irkımızın<br />
Kahramanları adlı kitabımda<br />
Türk soyunun muhteşem evlâdı olarak<br />
tâ 1943'de gösteren benim. Babası Arnavut<br />
olan Akif'i de, din müessesesinin<br />
kudretli ve yıkılmaz şahsiyeti olduğu<br />
için saldıran yerli kızıllara karşı<br />
yıllardanberi savunanlar Türkçüler,<br />
yâni onların kelimesiyle ırkçılardır.<br />
Eğer yedi göbek hikâyesi bir kızıl masalı<br />
değil de bir gerçek olsaydı bu iki<br />
büyük insan Türkçüler tarafından tutulur<br />
muydu?<br />
Ama bunlar, Türkiye'de Türkten ayrı<br />
ırkî dâva güden kimselere karşı hiçbir<br />
zaman eshab-ı kehf uykusuna yatmayı<br />
kabul mânasına gelemez. O iblislere<br />
karşı elbette uyanık olacağız.<br />
Hele, vatanımızı Moskova'ya satmak<br />
isteyen alçakların büyük çoğunluğunun<br />
kanı bozuklar arasından çıktığı<br />
gerçeğini de unutacak değiliz.<br />
— Bir de sizin Çerkeş Ethem'in akrabası<br />
olduğunuzu yazıyorlar...<br />
Nejdet Sançar acı acı güldü :<br />
— Kızılların tilki gibi kurnaz yaratıklar<br />
oldukları hakkındaki düşüncem<br />
artık sarsılmaya başladı. Çünkü attıkları<br />
yalanlarda bu derece tezatlar buhıiması<br />
bu yaratıkların, kurnazlık bir<br />
tarafa, ahmak kişiler olduklarını gösteriyor.<br />
Bir insan hem Çerkeş Ethem'in<br />
akrabası, hem de Irkçı - Turancı,<br />
yâni Türk milliyetçisi olabilir mi?<br />
— Sonra Atsız Bey ile annelerinizin<br />
ayrı, babalarınızın bir olduğunu yazıyorlar...<br />
— Bu mühim bir mesele değil ama,<br />
diğerleri gibi bu da yalan. Atsız ile annemiz<br />
de, babamız da birdir. Ve Tanrıya<br />
yüz binlerce şükür olsun ki her iki<br />
taraftan da su katılmamış bir Türk ailesinin<br />
çocuklarıyız.<br />
— Bir de Tevfik İleri'nin vekilliği<br />
zamanında İngiltere'ye gönderildiğiniz<br />
ve bu sırada İleri'nin velinimetiniz olduğu<br />
yazılıyor.<br />
— «Kişiyi nasıl bilirsin, kendim gibi...»<br />
diye bir söz vardır ya... Bu da<br />
öyle... Kendileri, kör gırtlaklarını do<br />
Bir gece<br />
HIZIR BEK GAVRETULLAH<br />
Vatan hasretiyle yanan bağrını,<br />
Türk Göçmen ve Mülteci Dernekleri<br />
Federasyonunun folklor<br />
gecesinde bir an için serinledi.<br />
Yıllardır aşkiyle kıvrandığım<br />
aziz vatanım hayâlimde yaşattığım<br />
gibi gözümün önüne serilmişti. Kavuşuvermiştinı.<br />
Kendimi bir masal<br />
seyyahı zannettim, iki - üç saat<br />
içinde bütün Türk dünyasını dolaştım.<br />
Altaylardan kalktım, Turan<br />
ovasını, Kafkasları geçerek Azerbaycana<br />
ulaştım, mola vermeden<br />
Kırım, idil - Ural, Balkanlardan Viyana<br />
kapısına vardım, ve dönerek<br />
molayı Anadolu'da verdim. Bir zamanlar<br />
pervasızca dolaştığım bu<br />
uçsuz bucaksız bozkırın artık <strong>yol</strong>larında<br />
kan, ölüm ve korku var.<br />
Kardeş, kardeşe düşürülmüş, birbirlerine<br />
vurdurulmuş. Türkistan<br />
bölünmüş, Kafkas parçalanmış,<br />
Azerbaycan çiğnenmiş, Kırım esir<br />
edilmiş ve Balkanda azınlık kalmıştı.<br />
Bu Türk yurtlarının, Moskof -<br />
Çin entrikalarına nasıl kurban edildiği<br />
o gece gözümün önünde birbir<br />
canlandı.<br />
O gece, Kırım ekibinin oynadığı<br />
Çoban Oyunu buna en canlı misaldir:<br />
Olay, Kırını bozkırlarında geçmekte,<br />
çoban uyuya kalır. Sürü ve<br />
arkadaşlarını kaybeder. Neden sonra<br />
uyanır, artık i.ş işten geçmiştir.<br />
Ama, çoban sürü ve arkadaşlarını<br />
aramağa koyulur. Arama oldukça<br />
uzun ve maceralı geçer. Neticede<br />
arkadaşlarını bulur. Sürüsünü bulamaz.<br />
Temsil çobanın arkadaşlarını bulnıasiyle<br />
sona ermekte.<br />
Anladığumza göre, çobanın arkadaşları,<br />
Çin şeddinden - Viyana<br />
kapılarına dayanan Türklerin muhtelif<br />
boyları. Sürü de birleşmiş halde<br />
millet. Çoban Türkün boylarını<br />
biliyor, fakat; Türk milletini bir<br />
arada göremiyor ve görmek için<br />
de aramaya girişiyor.<br />
Çoban sürüsünü arıya dursun.<br />
Arayan elbette bulacaktır. Çobanın<br />
istiklâl ve hürriyet derdi de var.<br />
Kaybolmuş, dağılmış sürüsünün<br />
bir parçası müstesna, diğerlerinin<br />
hak ve hukuku çiğnenmiş, hürriyeti<br />
gaspedilmiş, âkibeti meçhul...<br />
Ey! Çoban, her gecenin bir sabahı<br />
var. Metin ol, gayret et. Sürünü<br />
bir gün, elbette hür olarak bulacaksın... <br />
yuran malûm velinimetlere malik oldukları<br />
için başkalarının da mutlaka<br />
bir velinimeti olmasını tabiî sayıyorlar.<br />
Merhum Tevfik İleri benim üniversite<br />
yıllarından arkadaşımdır. Vekillik<br />
yaptığı sıralarda da yine ve sadece<br />
bir eski arkadaşım olarak kaldı.<br />
Eğer böyle bir durum olsaydı, Bakanlığın<br />
büyük (!) iskemlelerinden birisini<br />
de benim altıma çekerdi. Size küçük<br />
bir hâdise anlatayım : Zonguldakts<br />
bulunduğum sıralarda oradaki Ko-
münizmle Mücadele Derneğinde kızıllar<br />
aleyhinde bayii faaliyet göstermiştim.<br />
Bu faaliyetimi kösteklemek için<br />
Zonguldaktaki kızıllar aleyhimde büyük<br />
bir kampanya açtılar. Kızılların<br />
gayretine Vekâletteki Hasan Âli artıklarının<br />
da himmeti eklenince 1951<br />
sonunda Zonguldak'tan Edirne'ye nakledildim.<br />
Bu sırada merhum İleri Vekildi.<br />
Bu dalavereden haberi bile olmadı.<br />
Ve ben Edirne'ye nakîedikten<br />
hayli zaman sonra aleyhimdeki dalaverelerden<br />
dolayı beraet (!) ettiğimi bildi!<br />
en bir resmî yazı aldım.<br />
ingiltere'ye gitmeye gelince; o meşhur<br />
kanunla her yıl dış ülkelere yüzlerce<br />
insan gitmiştir ve gitmektedir.<br />
Otların <strong>yol</strong>daşlarından da gid^n az mi?<br />
Eu heriflerin ne kadar sersem oluuk-<br />
İrrını göstermek için sadece bu bile<br />
kâfi...<br />
— Kabahatlarımzdan birisi de imam<br />
- Hatip Okulunda öğretmenlik yapmış<br />
olmanız...<br />
— İşte bir kuyruklu yalan daha.<br />
Akıllarınca bu suretle beni küçültüyorlar!<br />
Onlara göre, komünizme karşı<br />
müesseseler olan bu din okulları kötü<br />
ya, ben de orada hocalık etmekle<br />
kötü oluyorum, imam - Hatip okullarında<br />
okuyan temiz memleket çocuklarına<br />
öğretmenlik yapmayı çok isterdim.<br />
Fakat olmadı. Ankara'da sadece<br />
Gazi Lisesinde ve Polis Kolejinde edebiyat<br />
öğretmenliği yaptım. Bu hastalık,<br />
birbuçuk yıldanberi bu şerefli<br />
Türklük vazifesini yapmaktan beni<br />
alakoyuyor.<br />
Nejdet Sançar'ın son sözü bu oldu.<br />
Türkçüler Derneği Tüzük Tasarısı<br />
(Geçen sayıdan devam)<br />
12 — Her üye derneğe girerken<br />
bir kütük numarası alır. Bu numara<br />
değişmez. Dernek üye'eri törenlerde<br />
ve biribiriyle olan şahsî münasebetlerde<br />
Türkçülükteki kıdem sırasına<br />
göre saygı ve sırayı gözetirler. Bu<br />
kıdemi üyelerin kütük sayıları göste<br />
rir.<br />
Bu madde Türkçülüğün geleneğine<br />
uygun olduğu inancı ile konulmuştur.<br />
Ancak dernek üyeliğinin kıdem<br />
sırası dışında Türkçülükte kıdem sırasını<br />
koruyan bir geçici maddenin<br />
de konulduğu ileride görülecek.<br />
13 — Dernek üyeleri bağlı olduk.<br />
hırı yürütme kurulunun iznini almadan<br />
başka hiçbir derneğe girmezler.<br />
Merkez Yürütme Kuru'u belirli<br />
bâzı derneklere hiç girilemiyeceği-<br />
Be veya yine belirli bâzı derneklere<br />
ayrıca izin almadan her üyenin girebileceğine<br />
dair genel kararlar yayınlayabi'ir.<br />
Disiplinli bir ülkü derneği için bu<br />
hüküm tabiîdir ve faydalıdır.<br />
14 — Türçüler arasındaki birliği<br />
korumak ve yapılacak yayınların<br />
Türklüğe en büyük faydayı sağlamasını<br />
mümkün kılmak için, bütün üye<br />
ler Türkçülüğü ilgilendirir konularda<br />
yayınlayacakları kitapları ve önemli<br />
yazıları önce Merkez Yürütme Kuruluna<br />
veya merkezde ve şubelerde<br />
Merkez Yürütme Kurulunun yetkili<br />
kılacağı üyelere göstererek danışırlar.<br />
Dergi ve gazete gibi yayınların<br />
başlamasında ve kapatılmasında da<br />
böyle yaparlar. Derneğin gelenek ve<br />
ruhu bu gibi hallerde kesin mahzurlar<br />
olmadığı takdirde üyelerin iste.<br />
diklerini yayınlamalarına karışılmamasını<br />
gerektirir.<br />
Bu maddenin üzerinde çok düşündük.<br />
Konulmasının kaçınılmaz<br />
o'duğu sonucuna vardık. Derneğin<br />
içindeki hür ve müsamahalı hava<br />
ve zihniyet bu hükmün kötüye kul<br />
lanılmaması için en büyük teminat<br />
olacaktır.<br />
15 — Her üye bir şube veya ocağa<br />
bağlıdır. İkametgâhını değiştirdiği<br />
takdirde bağlı olduğu şubeyi<br />
de değiştirebilir.<br />
16 — Ayrıca her üye merkezde<br />
derneğin kütüğünde kayıtlıdır.<br />
17 — Derneğin teşkilâtı üç kademelidir.<br />
a) Merkez.<br />
b) Şubeler.<br />
c) Ocaklar.<br />
18 — Her kademenin organları<br />
şunlardır:<br />
a) Umumî Heyet.<br />
b) Yürütme kurulu.<br />
c) Denetçiler.<br />
ç) Haysiyet kumlu.<br />
19 — Merkez umumî heyetinin<br />
adı Kuru'tay'dır. Kurultay her şubenin<br />
o şubeye kayıtlı üyelerin yüzde<br />
biri nisbetinde göndereceği delegelerle<br />
kurulur. Şu kadar ki, böylece<br />
delegelerin sayısının 500 ü aşacağı<br />
anlaşılırsa, Merkez Yürütme Kurulu<br />
delege sayısını 500'den aşağı olmamak<br />
üzere belirli bir sayıya indirebilir.<br />
Bu halde her şubeye nekadar<br />
delegelik düşeceği yine o şubeye<br />
bağlı üye sayısına göre hesaplanır.<br />
20 — Merkez Yürütme Kurulu<br />
üyeleri, Dernek Başkanı ve toplanı<br />
olarak 1 yılı aşkın süre ile başkanlık<br />
etmiş eski dernek başkanları,<br />
kurultayın tabiî ü\ esidirler.<br />
21 — Kurultay'ın günü, saati, yeri<br />
ve gündemi en az 10 gün önce en<br />
az iki dergi veya gazete ile ilân olunur.<br />
22 — Kurultay her yıl Temmuz<br />
veya Ağustos ayı içinde alelade olarak<br />
toplanır. Bu toplantılar zorlayıcı<br />
sebeplerle Merkez Yürütme Kurulu<br />
karan ile en çok iki yıl geri bırakılabilir.<br />
23 — Merkez Yürütme Kumla<br />
her vakit Kurultayı fevkalâde toplantıya<br />
çağırabilir. Derneğe bağlı şu<br />
belerin yürütme kurullarının beşte<br />
biri veya derneğe kayıtlı üyelerin<br />
yirmide biri de Kurultayın fevkalâde<br />
toplantısını isteyebilirler.<br />
24 — Gündemde en az şunlar<br />
bulunur:<br />
a) Başkanlık divanı seçimi,<br />
b) Merkez Yürütme Kurulunun<br />
faaliyet raporu...<br />
c) Merkez Yürütme Kurulunun<br />
hesap raporu.<br />
ç) Denetçiler raporu, ve eski Merkez<br />
Yürütme Kurulunun ibra edilmesi.<br />
d) Dilekler,<br />
e) Seçimler.<br />
25 — Ayrıca delegelerin yirmide<br />
birinin istediği hususlar gündeme gi<br />
rer. Fevkalâde Kurultaylarda bu<br />
madde uygulanmaz.<br />
26 — Kurultay, tüzüğün değiştirilmesine<br />
ve Derneğin feshedilmesi,<br />
ne üçte iki çoğunlukla, başka konularda<br />
salt çoğunlukla karar verir.<br />
27 — Kurultay ilk iş olarak el<br />
kaldırma ile ve sait çoğunlukla kendisine<br />
bir başkan, bir başkan yardımcısı<br />
ve yeteri kadar yazgan seçer.<br />
Bu seçimler yapılıncaya kadar Kurultay'a<br />
kütük numarası en küçük<br />
olan üye başkanlık eder.<br />
28 — Merkez Yürütme Kurulu<br />
üyelerini ve Denetçileri Kurultay seçer.<br />
Bu seçimler gizli oyla ve katılanların<br />
yarıdan bir fazlasının oyunun<br />
ayni kimseler üzerinde toplanması<br />
ile yapılır. İlk oylamada yarı.<br />
dan bir fazla oy sağlanamazsa ikinci<br />
oylamaya geçilerek bu sefer en<br />
fazla oy almış olanlardan seçileceklerin<br />
iki katı sayıda aday arasında<br />
seçim yapılır ve bunlardan en çok<br />
oy alanlar seçilmiş sayılır.<br />
MERKEZ YÜRÜTME KURULU<br />
29 — Merkez Yürütme Kurulu 15 kişidir.<br />
Yürütme Kurulu üyeleri 3 yıl süre<br />
ile seçilir. Her yıl Kurultay Yürütme<br />
Kurulunun 1/3 ünün seçimini yeniler.<br />
Yine seçilmek caizdir, ilk seçimlerde<br />
yenilenecek 1/3 leri tâyin etmek<br />
için kura çekilir.<br />
Üyelerin 3 yıl süre ile seçilmesi ve<br />
her yıl 1/3 ünün değişmesi bizde yeni<br />
bir hükümdür. Devamlılığı sağlamak<br />
için düşünüldü.<br />
30 — istifa, hastalık, veya başka sebeple<br />
üyelerden biri görevini yapamıyacak<br />
hale gelirse, Merkez Yürütme<br />
Kurulunun kalan üyeleri geçici olarak<br />
o üyenin yerine başkasını seçerler. Geçici<br />
üye gelecek Kurultay toplantısına<br />
kadar, veya asıl üyenin görev yapmasına<br />
engel olan hal geçinceye kadar<br />
vazife görür.<br />
Mutat şekil olan yedek üye seçiminden<br />
daha kestirme olduğu için tercih<br />
edildi. Sıkı bir ülkü bağı ile biribirina<br />
ve derneğe bağlı kimseler için başkaca<br />
bir mahzuru da görülmedi.<br />
(Devamı var)<br />
MİLLÎ YÜL fEJ
ANKETIMIZ<br />
uımiiiı Minini ııuııı im I m tınının I I "'""" Sorul ar " UI1HI1IİIIUMIIIIIII.İ<br />
1 — Ölmüş bir Tttfk'un bugün tekrar dirilmesi mümkün olsa kim i<br />
olmasını tercih edtrdiniz? Niçin?<br />
2 — Tarihimizdeki en yanlış hareket nedir? 1<br />
3 — Allahın Türk milletine şu anda bir kereye mahsus mucizevi i<br />
bîr lûtfu olacaksa ne olmasını tercih ederdiniz? Niçin?<br />
1 — Kendi <strong>millî</strong> zevkiniz bakımından, elinizde olsaydı hangi yüz- I<br />
yılda yaşamak isterdiniz? §<br />
•.jmıııııiiHiımiHiııı mı ı mı 11 ılımımın ııııııııı ılımın ılımlımın<br />
1 — Bozkurtların kahraman başbuğu<br />
Kürşad.<br />
2 — Baltacı Mehmet Paşanın;<br />
Türklüğün, Müslümanlığın ve bütün<br />
insanlığın ezelî düşmanı olan Slav<br />
köpeklerini Prut savaşında mahvetmemesi.<br />
3 — Mazisi şeref destanlarıyla dolu<br />
bütün Müslüman Türklerin aylıyıldızlı<br />
bir bayrak altında toplanmalannt.<br />
4 — Bozkurtların dirildiği zamanlarda<br />
yasamak isterdim.<br />
ZEKİ ÜNAL<br />
1 —<br />
2 — Dilimize önem vermeyip öz<br />
türkçeden uzaklaşmamız ve neticesi<br />
olarak bugünkü kozmopolit dili meydana<br />
getirmemiz.<br />
3 — Türkistanda yaşayan ırkdaşlarımıza<br />
birleşip Anadoluyu ve Orta<br />
Asyayı içine alan bir devlete sahip<br />
olabilmemizi. Bütün Türklerin hürriyet<br />
içinde yükselebilmeleri için.<br />
4 — Göktürkler zamanında, Bilge<br />
ve Gültekin Hanların yanında.<br />
REŞAT ÜZMEN<br />
•<br />
1 — Yavuz Sultan Selimin dirilmesini<br />
isterdim. Zira Mısır seferine çıkarken,<br />
bir Yahudiden borç para almış,<br />
seferden zaferle döndüğü zaman<br />
Yahudi, alacağına mukabil oğlunu<br />
Yeniçeri yapmasını ister. Yavuz:<br />
Senin kafanı uçururdum amma,<br />
alacağın, vermediği için bunu yaptı<br />
derler... Al paranı çekil yanımdan,<br />
der.<br />
2 — Osmanlı padişahlarının Doğu<br />
Türkleriyle ilgilenmemeleridir.<br />
3 — Milliyet ülküsünün her Türk'ün<br />
kalbine bütün aşkıyla yerleşmesi.<br />
4 — 15. asrı yaşamak isterdim.<br />
AHMET ÖZG1RAY<br />
•<br />
1 — Kürşad, Türklüğün faziletlerini<br />
ve kahramanlığını şahsında topladığından.<br />
2 — Fener - Rum Patrikhanesinin<br />
kaldırılmaması, azınlıklara gerekti-<br />
MÎLLÎ YOL ÎE<br />
ıılıııııııımııtmımııımılıliMiııımıımıııımıfmimin -<br />
ğinden daha fazla haklar vererek ve<br />
yabancı milletlere de kapitülâsyon<br />
dtnilen sömürme hakkının tanınması<br />
ile milletimizin iktisaden mahvedilmesi.<br />
3 — Türkiyeyi fazla ilericilerden<br />
ve köy yılanlarından temizleyecek,<br />
Türklüğünü ve bütün Türkleri hiçbir<br />
zaman asla unutmayacak, Türklük...<br />
Türklük... için yaşayacağım diyen<br />
bir lider isterim.<br />
4 — Bu lider zamanında yaşamak<br />
isterim.<br />
OKANDAN ERGİN<br />
1 — Yavuz Sultan Selim. Disiplinli<br />
sert idaresi ile gerçekleştirmek istediği<br />
ideali için.<br />
2 — Devşirme ve dönmelere devlet<br />
idaresinde vazife verilmesi.<br />
p E A •-...',•:<br />
inanlarını tanıma hassasının verilmesini<br />
isterdim.<br />
4 — Bütün Türklerin birleşerek<br />
bir bayrak altında toplanacağı yüz<br />
yılda yaşamak isterdim.<br />
İSMAİL BOSTAN<br />
•<br />
1 — Kül Tigin (Gültekin) bütün<br />
hayatı vatan ve miliet uğruna savaş<br />
ve zaferlerle geçtiği ve uzun yıllar<br />
Türk kuvvetlerine başkomutanlık ederek<br />
bütün Asyayı Türk silâhlarına<br />
boyun eğdirdiği için.<br />
2 — Islahatçı bir hükümdar olan<br />
III. Selimin tahttan indirilmesi.<br />
3 — Bütün Türklerin bir bayrak<br />
altında ve milliyetçi bir lider başkanlığında<br />
toplanmasını. Çünkü Atsız'm<br />
dediği gibi, yüzde yüz Türk olduğumuz<br />
gün cihan bizim olacaktır.<br />
4 — 16. yüzyılda. Bütün dünyanın<br />
Türk kuvveti karşısında tir tir titrediği<br />
Kanunî devrinde.<br />
MEMDUH ARSLANOGLU<br />
•<br />
1 — Kültigin. Türk'ü bildiği, anladığı<br />
için.<br />
2 — Kapitülâsyonlar. Zira kuvvetli<br />
bir maliye, kuvvetli bir ordu kadar<br />
müessirdir.<br />
3 — O kadar günahkârız ki. birşey<br />
istemeye yüzümüz olmasa gerek. Gene<br />
de hepimize Türk olduğumuzu<br />
hatuiatıversin kâfi.<br />
4 — Kürşad'la at koşturmak. Bence<br />
1000, hattâ daha fazla ömre bedeldir.<br />
Türklerinden büyüğüdür o.<br />
CENGİZ TAŞKIN<br />
Büronuza çelik eşya mı<br />
alacaksınız<br />
Arc Metal<br />
Çelik<br />
Eşya<br />
mamulleri<br />
ÇELİK MASALAR * Dosya<br />
dolapları * Kütüphaneler<br />
+ Çelik sandalyeler<br />
•*- Çelik koltuklar<br />
* Çelik para kasaları...<br />
v.s. ni tercih ediniz.<br />
"İP"*<br />
Ustun kalite emsallerinden<br />
daima ucuzdur.<br />
Sipariş üzerine bilûmum<br />
madenî eçvalar imalâtı.<br />
Arc Metal Çelik Eşp mamullsri<br />
SATIŞ YERİ: TOYHAN<br />
(MEHMET ALİ TOY)<br />
Galata, Bankalar, Yamkkapı So. Güni Hanı, Nu. 14. Tel: 44 6S 31/16<br />
İSTANBUL «MÜH 34)
Gençlik Sayfası<br />
Kendimize gelelim<br />
efendiler<br />
Gençlik ve Spor Bayramımız son<br />
yıllarda <strong>millî</strong> bir bayram havası taşımaktan<br />
çıkarılmağa, amiyane tabiriyle<br />
baldır-bacak gösterisi halini almasına<br />
çalışılmaktadır.<br />
Hain ve sinsi bir propaganda ile<br />
genç nesil mahvedilmek istenmektedir.<br />
Bu sinsi propaganda tek kuvvetini,<br />
neşriyat müesseselerimizin ilgisiliğinden<br />
veya gençlerimize <strong>millî</strong><br />
ruh ve iman aşılamaktan mahrum olmasından<br />
almaktadır. Müslüman Türkün<br />
ancak kendisine has olan şahsiyeti<br />
yabancı ve sapık ideallerin esaretinde<br />
bırakılmak istenmektedir.<br />
Maarif Vekâletimiz ise, milliyet ve<br />
mukaddesatımızı, örf ve ananelerimizi,<br />
<strong>millî</strong> kültürümüzü hiçe sayan bütün<br />
bu olaylar karşısında hâlâ seyirci<br />
mevkiindedir.<br />
Millî bayramlarımız Türklüğe yakı<br />
şacak <strong>millî</strong> bir hava içinde kutlanmalıdır.<br />
Her şeyimizle <strong>millî</strong> olmamız<br />
şarttır. Ahlâk, eğlence, edebiyat, giyim,<br />
musiki, âdet ve gelenek... Herşeyde<br />
<strong>millî</strong> olmamız icabetmektedir.<br />
Altı asır üç kıt'aya kültür ve ahlâkı<br />
ile hükmetmiş koskoca bir milletin<br />
torunları hiç bir zaman yabancı ideallerin<br />
hizmetkârı olmamalıdır, olmayacaktır.<br />
ATASOY MÜFTÜOĞLÜ<br />
•<br />
BU MİLLETİN TARİHİNDE<br />
Bu milletin tarihinde akıncılar vardır.<br />
Onlar için serhatler yar yatağıdır.<br />
Serhatlerde kuş uçurtmaz, düşmana<br />
geçit vermezlerdi.<br />
Bu milletin tarihinde gönüller vardır.<br />
Onların inancıyla vatan varsa,<br />
hayat vardır. Bu hayat mezarında bile<br />
devam eder.<br />
Bu milletin tarihinde adsızlar vardır.<br />
Her dağ başı onlar için mesken,<br />
her karış toprak onlar için mezar oldu.<br />
Bu milletin tarihinde ulu kişiler<br />
vardır. Çağalr açıp, imparatorluklar<br />
dize getirip, dünyaya baş eğdirdiler.<br />
Bu milletin tarihinde bir Bozkıırt<br />
Yeni İstiklâl<br />
76 ncı sayı <strong>millî</strong> ve dinî konularda<br />
kuvvetli yazılarla çıktı.<br />
Okurlarımıza devamlı olarak<br />
okumalarını tavsiye ederiz.<br />
Fiyatı: 50 kuruş.<br />
Şerefefendi sok. 30,<br />
Cağaloğlu, İstanbul.<br />
vardır. Çağlar açıp, imparatorluklar<br />
kar, Ergenekon'da milletine <strong>yol</strong> gösterir.<br />
Tanrı dağında oturur, Anadolu<br />
yaylalarını gözetler.<br />
Bu milletin kara günleri vardır. Yıllarca<br />
devam eder, bir Bozkurt görünür<br />
gönüllüler, adsızlar, akıncılar birdenbire<br />
toplanır, kara günleri, aka<br />
döndürürler. Mutlu aydınlıklar getirirler<br />
millete.<br />
Bu milletin tarihinde düşmanları<br />
vareır. öyle alçak, öyle hunhandırlar<br />
ki, beşikteki çocuğa süngü sallar, onların<br />
kanını şarap niyetine içerler. Bu<br />
düşmanlara yardım eden, o kadar köpek<br />
var ki, ulumaları bir türlü dur-<br />
ır>&2.. efendilerinin hatırlan için, doğup<br />
büyüdükleri vatana hiyanet ederler.<br />
Mensubu oldukları milletin atasına<br />
söverler. Bu köpekler fırsat buldu<br />
mu, efendilerinden daha zalim,<br />
d:.:.a kahredici olurlar.<br />
Bu milletin çocukları vardır. Olup<br />
bitenleri sessizce dinler. Düşman sanır<br />
ki, her taraf uykuda, her taraf<br />
sarhoş. «Serbestçe dolaşmanın zamanı<br />
geldi.» c';r, meydana fırlar. Fırlaması<br />
ile yok olması bir olur. Uykuda<br />
sandığı millet ona uyumadığını gösterir.<br />
Bu milletin tarihinde tekerrürler<br />
vardır. Aynı şimdikine benzer. Gönüllüleri<br />
görünmez, adsızları ses çıkartmaz,<br />
akıncıları serhat boylarında<br />
dolaşmaz. Düşmanları, yamakları ulumaya<br />
başlar. Meydan onlarındır artık.<br />
Onlar buyruk olmaya çalışırlar vatanda.<br />
Kardeşi kardeşe kırdırmak isterler,<br />
illerin, kardeşlerin yarısı tutsak<br />
düşer. Ezilir düşmanın kırbacı altında.<br />
Kara gün uzadıkça uzar. «Türk illeri<br />
tutsak olmuş» haberi yayılır, bütün<br />
kıt'alara. Dünya bayram eder. Ozanlar<br />
ağlamaya başlar, tutsak düşmüş<br />
iller için ağıtlar yakılır, türküler söylenir.<br />
Minarelerde kandiller yanmaz.<br />
Camiler kan ağlayanların otağı olur.<br />
Ezanlar, okunan Kıır'anlar göz yaşları<br />
ile dinlenir. Dualar yaşlı gözlerle<br />
yapılır. Millet nâçâr düşmüştür. Bütün<br />
ümitler Tann'da, bütün gözler<br />
Bozkurt'tadır. Bir baş, bir gönüllüler<br />
ordusu beklenir.<br />
Bütün eller semaya kalkarak:<br />
«Tanrım bizi kurtaracak baş'ı gönder»<br />
diye yalvarır. Bekliyoruz Tanrım, bizi<br />
kurtaracak, kardeşi kardeşe kavuşturacak<br />
baş'ı bekliyoruz.<br />
NECDET ÖZKAYA<br />
•<br />
SEN<br />
Sen ey Bukalemon!<br />
Hangi renktensin, kaldır şu iğrenç<br />
yüzündeki perdeni de rengini göreyim.<br />
Kendini tanıtmaktan kokuyorsan,<br />
git öz diyarına; gezme benim<br />
mukaddes beldemde. Eğer sen benim<br />
ÇIKIYOR<br />
DIŞ TÜRKLER<br />
ve<br />
TÜRKİSTAN<br />
Yazan:<br />
Ziyaeddin BABAKURBAN<br />
(Komünist zulmüne uğrayan insanların<br />
sesini dile getiren bir<br />
eser..)<br />
Doğan Güneş Yayınları arasında<br />
pek yakında çıkıyor. Bekleyiniz.<br />
Nuruosmaniye caddesi Nu: 31/2<br />
İSTANBUL<br />
kim olduğumu bilmiyorsan sana kendimi<br />
tanıtayım. (Gerçi Atan Atamı,<br />
sen de beni çok iyi tanırsınız). Ben<br />
gece gündüz vahşî bozkırlarda at<br />
koşturan, bulduğu yerde senin atalarının<br />
başım ezen Türkoğlu Türkün<br />
Torunu Türküm. Ya sen, sen kimsin?<br />
Ama ben de seni tanıyorum.<br />
Hattâ masken oîduğu halde. Sen bu<br />
öz yurdumda, kalbine her biri bir ok<br />
gibi batan minarelerimin gölgesinde<br />
ilahi sesleri benimle birlikte dinleyen<br />
ve benden gibi görünen, kendi<br />
soyunu bile tanıyamıyan, bir soystısun.<br />
Ama sen de ataların gibi bir gün<br />
hile dolu kalbinden okumla yaralanacak<br />
ve yayımın kirişi ile boğulacaksın.<br />
MUSTAFA SAĞLAM<br />
•<br />
DUA BORCU<br />
Yeni yetişen genç kardeşlerim :<br />
Bütün dünyaya ün salmış kahraman<br />
ecdadımızın torunları olmakla<br />
iftihar edeceğimiz yerde onlarla alay<br />
etmeye kalkıyoruz. Yeter, bırakalım<br />
artık. Yattıkları yerde rahat uyusunlar.<br />
Onlara dilimizle hakaret edeceğimize<br />
dua etsek herhalde daha yerinde<br />
olur. Onlara minnet ve şükran borcumuzu<br />
dua ile Ödeyelim. Uçuruma<br />
doğru gittiğimiz <strong>yol</strong>dan dönelim artık.<br />
Elele verip dinimizin emrettiği gibi<br />
beraber çalışıp dünyaya ün salan<br />
ecdadımızın hâtıralarını canlandıralım.<br />
İçimizi kemiren melun komünist<br />
mikrobuna karşı ilâç olan dinimizi<br />
ihmal etmivelim. Ecdadımız gibi hür<br />
ve mert yaşıyalım.<br />
SEYFETTİN BUDAK<br />
TOPRAK<br />
Bu sayısında<br />
KOR'e, SAGIR'a, SOL'a,<br />
SOLCUYA, SOSYALİST ve<br />
KOMUNİST'e cevap veriyor.<br />
50 Kuruş<br />
Bütün bayilerde bulunur.<br />
P. K. 30 Bayazıt — istanbul<br />
MİLLÎ YOL Î0
MİLLÎ YOL<br />
1. Yıl — 18. Sayı<br />
— 1 Haziran<br />
1962 — Fiyatı<br />
50 kuruş.<br />
TARAFSIZ MıLLiYEıÇı SıYASî DERGİ<br />
İmtiyaz Sahibi: Necati BOZKURT * yazı İşlen<br />
Müdürü: ismet TüMTüRK * İdare Müdürü :<br />
Mümin ÇEVİK.<br />
ı Tek sütun santimi 20<br />
I lira ir Tam sayfa arka<br />
kapak (renkli) 2000 li<br />
İlân Abone<br />
' ra * Tam sayfa içte<br />
1600 üra • Sayfanın 1/4 ve 1/8 gibi ki.<br />
sımları aynı ölçülere göre hesaplanır<br />
.6 aylık (26 sayı)<br />
112,5 lira * 1 yıllık<br />
152 sayı 20 lira n<br />
İdarehane: Nuru<br />
Osmaniye Cad. 34, istanbul. Dizgi ve<br />
klişe: GÜNEŞ MATBAACILIK T. A. Ş<br />
Şerefefendi Sok. No. 44-46, Cağaloglıı<br />
İSTANBUL