Doğumunun 100.Yılında H.NİHAL ATSIZ - Türk Ocakları Genel ...
Doğumunun 100.Yılında H.NİHAL ATSIZ - Türk Ocakları Genel ...
Doğumunun 100.Yılında H.NİHAL ATSIZ - Türk Ocakları Genel ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Do umunun <strong>100.Yılında</strong> N HÂL <strong>ATSIZ</strong><br />
Hazırlayan<br />
Yücel HACALO LU<br />
Do umunun <strong>100.Yılında</strong><br />
H.N HAL <strong>ATSIZ</strong><br />
<strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong><br />
Ankara ubesi<br />
Yayınları : 15<br />
ubat 2005<br />
Basıldı ı Yer : Boyut Tan.Matbaacılık - ANKARA<br />
1
(0312) 384 73 51<br />
2
Ç NDEK LER<br />
Açı Konu ması 1<br />
<strong>Türk</strong> Ülküsü Atsız 7<br />
Nihâl Atsız’ın <strong>Türk</strong>çülü ü ve<br />
<strong>Türk</strong> Dünyasına Bakı ı 33<br />
Atsız’ın Romanlarında “A K”’ın<br />
Anlamı Üzerine 73<br />
Tanıdı ım Atsız 85<br />
Oturum Ba kanı<br />
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un<br />
De erlendirmesi 99<br />
4
AÇI KONU MASI<br />
<strong>Türk</strong>ân HACALO LU ∗<br />
Sayın Dâvetliler, Aziz <strong>Türk</strong> Ocaklılar,<br />
Tataristanlı bir Tatar <strong>Türk</strong>ü olan Profesör Sadri<br />
Maksudî Arsal’ın kızı büyükelçi rahmetli Adile Ayda,<br />
Atsız’ı öyle tarif eder: “Siz yüzyıllar geçtikten sonra bile<br />
ilham kayna ı olacak bir millî uur âbidesisiniz.”<br />
Evet, millî uur âbidesi, büyük <strong>Türk</strong>çü Nihâl<br />
Atsız’ı do umunun 100.yılında anmak için tertip etti imiz<br />
toplantımıza ho geldiniz der, hepinizi saygıyla selamlarım.<br />
Öncelikle, düzenledi imiz bu paneli sizlere sunabilmemiz<br />
için her türlü fedakârlı ı sa layan, millî de erlerimize<br />
her platformda sahip çıkan, <strong>Türk</strong> dünyası ile<br />
bütünle en, Avrasya <strong>Türk</strong> Metal çileri Federasyonu ve<br />
<strong>Türk</strong> Metal Sendikası <strong>Genel</strong> Ba kanı, <strong>Türk</strong>men a ası<br />
Sayın Mustafa Özbek ve <strong>Genel</strong> Mâlî Sekreter Sayın Mecit<br />
Hazır, ve hizmeti geçenlere, de erli görü ve dü ünceleri<br />
ile bizleri aydınlatacak olan oturum ba kanımız Sayın<br />
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’a, Sayın Prof. Dr. Dursun<br />
Yıldırım’a, Sayın Ömer Özcan, Sayın Doç. Dr. brahim<br />
ahin ve Sayın Altan Deliorman’a te ekkür ediyor,<br />
saygılar sunuyorum.<br />
∗ <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> Ankara ubesi Ba kanı<br />
5
Sayın davetliler,<br />
12 Ocak 1905 tarihinde stanbul’da dünyaya gelen,<br />
anne ve baba tarafından asker bir aileye mensup olan<br />
Atsız, gerek tahsil hayatının, gerekse memuriyet hayatının<br />
çileli yolculu unu 11 Aralık 1975 yılında yine stanbul’da<br />
mütevazi evinde tamamlayarak uçma a vardı.<br />
“<strong>Türk</strong> bir vazife için yaratılmı tır, o vazife kâinat<br />
güzelle ti i zaman biter” diyen Atsız, milletimizin yeti -<br />
tirdi i en hudut tanımaz idealist bir fikir adamı idi. Atsız<br />
çok yönlü bir ki iydi. Duygulu bir airdi. yi bir dil bilginiydi.<br />
Çok kuvvetli tarihçiydi. Ama bunların hepsinin<br />
üstünde ülkü adamıydı.<br />
<strong>Türk</strong> tarihine bakıldı ında, milletin hislerine<br />
tercüman olan ki iler ortaya çıkarak mücadeleye atılmı lar<br />
ve savundukları dâvânın bayraktarları, neferleri olmu -<br />
lardır. Bu noktada Atsız, bir fırtına gibi esmi , bir bora ve<br />
tayfun gibi gelip geçmi , bu cesur, mert ve korkusuz<br />
mücadele kahramanı, tarih romanlarında canlandırdı ı<br />
“yılmaz, yanılmaz, yenilmez, vatanperver” yi itlerin ya ayan<br />
timsali olmu tur.<br />
Ölümünden bu yana (30 sene içinde) dünyada ve<br />
<strong>Türk</strong> dünyasında birçok olaylar gerçekle ti. Hayatta<br />
olsaydı ne yapardı? Sovyetler da ıldı, ba ımsız <strong>Türk</strong><br />
devletleri kuruldu. <strong>Türk</strong> cumhuriyetlerinin ba ımsızlı ını<br />
ilan etmelerini kutlar, Birle ik <strong>Türk</strong> Cumhuriyetleri<br />
devletler toplulu unun nasıl olu aca ı hakkında görü -<br />
lerini dile getirirdi.<br />
Bugün “Globalle me” veya AB’ye girme vaadi ile<br />
Ege ve Kıbrıs konusunda hergün yeni artlar ileri sürüp<br />
millî onurumuzu zedeleyenlerin, bir takım dayatmalarla<br />
6
ülkemizdeki millî birli in bölünmesindeki giri imlerini<br />
reddederdi.<br />
Atatürk, “Hâkimiyet bilâ kayd-u art <strong>Türk</strong><br />
milletindir” diyerek egemenlik hakkını <strong>Türk</strong> milletine<br />
bıraktı ını söyler. Bugün AB’nin millî onurumuzu<br />
zedeleyici, <strong>Türk</strong>iye Cumhuriyeti’nin ba ımsızlık ilkesini<br />
gölgeleyici bu ve benzer dayatmalar kar ısında kayıtsız<br />
artsız millete ait olan egemenlik hakkının AB’ye<br />
devredilmesine kar ı çıkardı. Ülkemizde gerek basının,<br />
gerekse sivil toplumun gösterdi i tepkileri yetersiz<br />
bulurdu. Millî egemenli imizin devri anlamına gelen her<br />
türlü anla mayı reddederdi.<br />
Kültürel haklar veya Anadolu mozai i adı altında<br />
<strong>Türk</strong>iye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının bozulmasına,<br />
parçalanmasına yol açabilecek bir takım tavizleri vermeye<br />
yeltenenleri, bu yüzden ortaya çıkacak olayların ba<br />
sorumlusu sayar, uyarısını yapardı. Millî mücadele ile<br />
kovdu umuz milletlerin torunlarının millî sınırlarımız<br />
içerisinde tekrar aynı bölgelerde toprak satın alarak<br />
demografik yapımızı bozmaya çalı anlara kar ı çıkardı.<br />
Atsız'ı tanıyanlar, O'nun ölümsüz eserlerini okuyanlar,<br />
hep 1944 yılındaki <strong>Türk</strong>çülük dâvâsından hatırlar;<br />
iirleri, romanları ve makaleleriyle O'nu <strong>Türk</strong> Milliyetçili<br />
i ile bütünle tirmi lerdir.<br />
Günümüzde de <strong>Türk</strong>çülerin, Atsız’a yönelik duyguları<br />
çok güçlüdür. Hiçbir ki i, kurum hatta devlet tarafından<br />
dahi önemsenmeyip, belli odaklar tarafından toplum<br />
dı ına itilmeye çalı ılan <strong>Türk</strong>çüler, Atsız’ı milliyetçi<br />
duygularına tercüman olan ki i olarak görmektedirler.<br />
Atsız’ın, <strong>Türk</strong> dü manlarına kar ı iddetli polemikçi ve<br />
taviz vermeyen sert tavırları, <strong>Türk</strong>çüleri her zaman etkilemi<br />
ve hâlâ etkilemektedir.<br />
7
Atsız, bütün yollarda ızdırapla bo u ur. O, bu<br />
ızdıraplara kar ı dimdik ayakta durur. Izdıraba aldırmaz.<br />
Onu, zaferle bo ar. Zaferin sarho lu u Atsız’ın saadetidir.<br />
Büyük ülküler, büyük ahsiyetler yeti tirir ve büyük<br />
ülküler, o ahsiyetlerin omuzlarında daha da yükselir.<br />
<strong>Türk</strong>çülük büyük bir ülküdür. Yüce <strong>Türk</strong> milletinin ülküsüdür.<br />
Son yüzyılda, onun ba rından büyük ahsiyetler<br />
çıkmı tır. Bu ahsiyetler arasında, Atsız'ın özel ve seçkin<br />
bir yeri vardır. Bu sebepledir ki, Atsız'ın adı, <strong>Türk</strong>çülü ün<br />
binlerce yıllık gelece inde bir yıldız gibi parlayacaktır.<br />
“Bilsin cihan ki ben bu cihânın nesindeyim,<br />
Bir ülkünün mehâbetinin zirvesindeyim.<br />
Dünya denen mezellete dalsın her isteyen,<br />
Ben ırkımın eref, ta an efsanesindeyim”.<br />
<strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong> milletinin dünyada lâyık oldu u<br />
yere gelmesini, ba ımsız ve hür bir hayat ya amasını<br />
amaçlayan ülkünün adıdır.<br />
Atsız’ı ve Atsız gibileri hayalci olarak küçümsemek,<br />
hatta suçlamak isteyenler çıkmı tır. imdi onların<br />
Atsız ve Atsız gibi dü ünenlerden özür dilemeleri gerekiyor.<br />
Çünkü bundan 60 yıl önce söyledikleri bir bir gerçekle<br />
iyor.<br />
Herkesin bir hayali vardır, gelece i ile ilgilidir,<br />
çevresi ile ilgilidir. Atsız’ın hayali gelecekteki muhte em<br />
<strong>Türk</strong>lü ün hayali idi. Hayali olmayan insanın ülküsü de<br />
yoktur, dolayısıyla hayali toplumların ülküsü de yoktur<br />
ülküsüz toplumlar ise mânâsız bir kalabalıktır. Devletimizin<br />
kurulu a amasında ba ta Mustafa Kemal olmak<br />
üzere <strong>Türk</strong> milletinin bir hayali vardı, ülküsü vardı:<br />
8
a ımsız bir <strong>Türk</strong> devleti kurmak. O zaman toplu atıyordu<br />
yürekler.<br />
Millî ülküye do ru yürüyen <strong>Türk</strong> milleti<br />
Atatürk’ün dedi i gibi “Millî birlik ve beraberlik ile bütün<br />
güçlükleri yenmesini bilmi ” ve <strong>Türk</strong>iye Cumhuriyeti<br />
devletini kurmu tur.<br />
Atsız’ın <strong>Türk</strong>lü e olan derin sevgisi ve yaptı ı<br />
hizmetlerin, milletimiz tarafından gün geçtikçe daha iyi<br />
kavranaca ı kanaatindeyim. Bu millî ülkü çerçevesinde<br />
dü ünen <strong>Türk</strong> milleti Kıbrıs’ta oynanan oyunları,<br />
Kerkük’te yapılan zulmü kavrayacaktır. Bu oyunları ve<br />
zulmü ciddiye almayanlara faturayı a ır ödeteceklerine<br />
inanıyorum.<br />
<strong>Türk</strong> milliyetçili ine hizmet edenleri kendilerine<br />
örnek alan genç nesiller:<br />
<strong>Türk</strong> milliyetçili i yolunda giderek artan bir<br />
gayretle çalı aca ınıza, <strong>Türk</strong>çülük bayra ını asla yere<br />
dü ürmeyece inize inanıyor, sözlerimi, destan airimiz<br />
Niyazi Yıldırım Gençosmano lu’nun Atsız’a sesleni i ile<br />
bitiriyorum:<br />
Fanili in bitti i sınırın ötesinde;<br />
Bozkurtların önünde, tu ların gölgesinde<br />
Seni Tanrı Da ında Kür ad a ırlayacak,<br />
Elbet tarih seni de bir gün alkı layacak<br />
Bir gönül ülkesinde saltanat sürüp tahtsız,<br />
Taht kurdun gönüllerde, âbide oldun <strong>ATSIZ</strong>....<br />
Kar ılıksız bir sevgi ile <strong>Türk</strong>lü e ömrü boyunca<br />
hizmet eden Atsız, gelecekte de bütün <strong>Türk</strong>çülerin yüreindeki<br />
yeri koruyacaktır. Mekânı cennet olsun..<br />
9
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!!!<br />
10
TÜRK ÜLKÜSÜ <strong>ATSIZ</strong><br />
Prof.Dr.Dursun YILDIRIM *<br />
<strong>Türk</strong> ülküsü Atsız’dan söz etmek demek, bana<br />
göre, tarih içinde istedi i anda zamanları, yüzyılları a ıp<br />
istedi i ça da yolculuk yapan birinden söz etmek,<br />
demektir. Böyle birinden söz etmek, benim için çok kolay<br />
bir i de ildir. Atsız Be üzerine günlerce konu ulabilir,<br />
konu urum da, bunu ben de biliyorum. Fakat, ben burada,<br />
<strong>Türk</strong> ülküsü Atsız hakkında konu manın, zamanla sınırlı<br />
olmanın zorlu undan söz ediyorum. Hangi sözün onu<br />
do ru anlataca ını, hangi sözün onu incitece ini iyi<br />
seçmek gerekiyor. Anma günü de olsa, sözün inceli ine<br />
dikkat etmem gerekiyor.<br />
Bilirsiniz, <strong>Türk</strong> ülküsü, Atsız’ın a ızdan çıkan<br />
sözlerinin, yazıya geçen dü üncelerinin bir seçkisidir.<br />
Seçki, kitap biçiminde kendini ilk kez, ellili yıllarda<br />
gösterir.<strong>Türk</strong> ülküsünü anlatan bir makaleler dizisi olan bu<br />
seçki, sonraki baskılarında daha da zengin ve <strong>Türk</strong><br />
ülküsüne gönül veren ülkü erlerine bu yolu açıklayıcı bir<br />
dü ünce programı seçkisi hüviyeti kazanır.Artık bu seçki,<br />
son biçiminde tam bir <strong>Türk</strong> ülküsü Atsız olma sürecini<br />
tamamlamı tır.<br />
* Hacettepe Üniversitesi Ö retim Üyesi.<br />
11
Seçkinin, yani <strong>Türk</strong> Ülküsü’nün ilk baskısına o<br />
sıralarda, bir sözba ı yazan ülkü yolda ı smet Tümtürk,<br />
bakınız Atsız için ne diyor:<br />
“Atsız hakkında gönüller dolusu konu mak<br />
mümkündür. Burada onu yapmıyaca ım..Sebebi:<br />
Atsız, övülmekten nefret eder” [<strong>Türk</strong> ülküsü.<br />
stanbul,1956, sh.3].<br />
Atsız’ı yahut <strong>Türk</strong> ülküsünü anlatırken söz<br />
seçiminde incelik ve sorumluluk burada ba lıyor. Bundan<br />
dolayı sözümü seçmede sakınıyorum. Do ruyu, ki iyi<br />
övmeden açıklamak ama, sözün de hakkını vermek, herkes<br />
kabul ederki zor bir i tir.Bugün burada, anmak üzere<br />
toplandı ımız ahsiyeti övecek de ilim. Sözün zorlu u da<br />
bu gerçekte yatmaktadır. Bundan dolayı, Atsız hakkında<br />
sözlerime ya adı ım bir anektod ile ba lamak istiyorum.<br />
Atsız Be ’in rahmetli hocam Ahmed Cafero lu’ya birgün<br />
yapmı oldu u ziyaretten ve tanık olu umdan ve geçen<br />
muhavereden söz ederek konu mama ba layaca ım.<br />
Atsız Be , birgün, rahmetli hocam Ahmed<br />
Cafero lu’yu ziyarete geldi inde, kendisiyle tesadüfen<br />
Fakülte kapısında kar ıla tım.Selamla tık, a ırdım, onun<br />
okula geldi i hiç duyulmamı tı. Bana, hocanın odasını<br />
sordu. Onu oraya götürebilece imi söyledim, birlikte<br />
merdivenleri çıktık ve kendisine, hocanın odasına kadar<br />
refakat ettim. Cafero lu bir süre beni de yanlarında<br />
alakoydu, ikimize kahve ısmarladı; ben bir kahve içimi<br />
yanlarında oturdum.O sırada Cafero lu hoca bana öyle<br />
sordu : “ Bu adamı iyi bilir misin? Kendi ba ına kendi<br />
cumhuriyetinde ya ar; kimseye metelik vermez. Etrafta<br />
gördü ün pek çok insan, bir zamanlar onun etrafında<br />
pervane idi. imdi onlar, bizi bile tanımıyor ” dedi.<br />
12
Bir süre bu çerçevede konu uldu; hususî<br />
görü meleri oldu unu dü ünerek daha fazla oturup kalmak<br />
istemedim ve müsaade isteyip yanlarından ayrıldım. Bu<br />
kısa anıyı niye mi aktardım? unun için efendim:<br />
Cafero lu hoca bana diyordu ki; Atsız, yalnız ve tekba ına<br />
kendisi için kurdu u cumhuriyet içinde ya ar; orada kendi<br />
ba ına bulunur ve kimseye boyun e mez; bildi i gibi<br />
ya ar. Ben, hocam Cafero lu’nun bana söylemi oldu u<br />
sözleri böyle anlamı tım. Atsız Be ’in kendi cumhuriyetinde<br />
ya ayan bir insan oldu u efsanesi de o sıralarda<br />
zâten ö rencilerin ve çevremizdekilerin dillerinde dola ıyordu,<br />
bizim için aslında pek de yeni bir durum sayılmazdı.<br />
Atsız,tarihî <strong>Türk</strong> yurtları co rafyası üzerinde<br />
kurdu u ve zihninde ya attı ı <strong>Türk</strong> Cumhuriyeti sınırları<br />
içine çekilip ya ayan bir insandı. Bizlere, genç <strong>Türk</strong>çülere<br />
yarının türkülerini ö reten adam, altmı lı yıllarda, kendine<br />
kurdu u cumhuriyetin sınırları içinde tek ba ına<br />
ya ıyordu. <strong>Türk</strong> dü manları ile sava mak üzere, zaman zaman<br />
bu cumhuriyetin sınırları dı ına kalemiyle akınlar<br />
düzenliyor ve çetin mücadelelere giri iyordu.Zaman içinde<br />
yalnızlı ın ve ızdırabın mahiyetini ö rendikçe, onun nasıl<br />
bir mücadele içinde yürüdü ünü daha iyi anlıyor, onu<br />
anlarken de, kendi küçük serencamımı daha iyi<br />
kavrıyordum. Benim bu küçük serencamım belki tam<br />
tanımlanamaz; belki o, geçmi in ve nizâm-ı âlem efendisi<br />
oldu umuz zamanların özlemini duydukça sevdası<br />
derinle en, sevdası derinle tikçe otaçısı olmayan bir<br />
tutkuydu.<br />
Tarihin denizinde tarihî <strong>Türk</strong> co rafyasında hükûmran<br />
dola anların, ça ımızda bugün ya anan çirkinliklerle<br />
sava anların, dirili in çok uzaklarda oldu unu<br />
13
görmelerinden dolayı duydu u yalnızlık duygusu,<br />
yalnızlık ızdırabı, dayanılması a ır bir yüktür. Bu esir<br />
yurtların, esir <strong>Türk</strong>lerin yalnızlı ı ve ızdırabıdır. <strong>Türk</strong><br />
ülküsü Atsız’ın yalnızlı ı, ızdırabı, ya adı ı ça da budur.<br />
çinde ya adı ı cumhuriyetin ba ımsızlı ı, bu ızdırabı, bu<br />
yalnızlı ı dindirmez. <strong>Türk</strong> co rafyası ba ımsız olmadıkça,<strong>Türk</strong><br />
milleti yeniden nizâm-ı âlem’i kurup tarihe hız<br />
kazandırmadıkça, bu dünyada onun için, ne övülecek bir<br />
i , ne bir ki i ve ne de bir zafer vardır. Er ki iye övünmek<br />
de yara maz, övünmek bo i lerle u ra maktan ba ka bir<br />
ey de ildir.<br />
Övünmekle yol alınmaz, ba ımsız ya anmaz. Ülkü<br />
eri övünmeden, ülkü yolunda ölesiye kalasıya ömür tüketiyor<br />
ise, o, görevini yapıyor demektir. Bundan dolayı,<br />
Atsız’ın ülkü yolda ı smet Tümtürk, yazdı ı sözba ında<br />
onu övmez; ama, Atsız’ı ya adı ı bu büyük yalnızlı ın ve<br />
ızdırabın insanı olarak tanımlar :<br />
“Atsız kendini yüzde yüz samimi bir <strong>Türk</strong>lük<br />
sevgisine verdi; garipsedi, garipsendi; çevresindekilerden<br />
bamba ka bir duygu ve dü ünce aleminde<br />
ya adı; bütün ömrü boyunca acı bir yalnızlı a sarılı<br />
kaldı..onun ya adı ı yıllar <strong>Türk</strong> milletinin zulüm<br />
gördü ü, bahtının karanlık oldu u yıllardı.<strong>Türk</strong>iye<br />
dı ındaki <strong>Türk</strong>ler, yani milletin üçte ikisi, yabancı<br />
milletlerin zulmü altında imha ediliyordu..”.[<strong>Türk</strong><br />
ülküsü, stanbul,1956, sh.3].<br />
Sovyet cehennemi, Çin cehennemi; Balkanlar,<br />
Kafkasya, Kıbrıs,Kerkük, Batı Trakya, Adalar Denizi,<br />
Güney Azerbaycan ve ötesi pek çok cehennemler, hepsi<br />
bu büyük yalnızlı ın ve ızdırabın dinmek bilmez kaynaklarıydı.<br />
Macarlar için de, yürek a rısı çekerdi.Atsız Be ,<br />
Macarların bir Turan kavmi olarak o günlerde kızıl rejime<br />
14
kar ı verdi i anlı mücadeleye de alkı tutar, yürek sızısı<br />
duyardı.<strong>Türk</strong> milletinin yalnızlı ı ve ızdırabı, bizim<br />
yalnızlı ımız, bizim çaresizli imiz, kendimizi unutmu -<br />
lu umuz nedeniyle a ır bir sancı gibi, sırtına tarihin<br />
yükledi i bir yük gibi, beynine ve yüre ine yerle ip Atsız<br />
Be ile zaman içinde yürüyordu.<br />
Atsız’ın ta ıdı ı sadece dı arının yarattı ı yalnızlı<br />
ın ve ızdırabın a ır yükü müydü? Hayır! Ona,içerisi de<br />
ızdırap vermekteydi. Kızıllar, içeride de <strong>Türk</strong> milletinin<br />
mukaddesatına saldırıyordu. Daha acısı, bunlar, o günlerde<br />
ülkeyi yönetenlerden cesaret alıyordu. nönü’lü yıllarda<br />
gemi azıya alıp kızıllar, ülkede her eye saldırıyor, kimse<br />
ses çıkarmıyor; devlet, herkes gibi susuyordu. Tümtürk, o<br />
sıralarda Atsız Be ’in durumunu öyle tasvir eder :<br />
“<strong>Türk</strong>’ü türk yapan bütün mukaddesat tahrip<br />
ediliyordu.Bütün bunlar kar ısında, içerde ve dı arda,<br />
büyük kitleler uursuz ve iradesiz görünüyordu. Atsız<br />
bütün ömrü boyunca bunları görmenin ve bilmenin ve<br />
elinde bunları de i tirecek bir kudret olmadı ını<br />
hissetmenin ızdırabı içinde ya adı. Bu büyük ızdırabın<br />
do urdu u tepkiler Atsız’ı kâh hırçın ve isyankâr, kâh<br />
münzevî ve insanlardan kaçar, kâh yaslı ve bedbin<br />
gösterdi” [<strong>Türk</strong> ülküsü, stanbul,1956, sh.6-7].<br />
Bugün benden burada, böyle bir insandan söz<br />
etmem istendi. <strong>Türk</strong> ülküsü Atsız’ı anlatmam istendi. Bu<br />
benim için zor bir i , hiç zorlanmadı ım kadar zorlandı<br />
ım bir görev. Gelin, ben sizlere bugün, <strong>Türk</strong> ülküsü<br />
Atsız’ın bütününden söz etmeyeyim. Bugün, biraz<br />
Atsız’dan, biraz kendimden, biraz bizden, biraz biz dı ına<br />
dü enlerden söz edeyim.<br />
Dü ünüyorum da, bugün, <strong>Türk</strong> ülküsüne gönül vermi<br />
, bu yolda ömür tüketmeyi hayat tarzı seçmi ler<br />
15
arasında aynı ızdırabı ve yalnızlı ı duymayan var mıdır?<br />
<strong>Türk</strong> ülküsü yolunda yürüyenlerden ihanete u ramayan<br />
kaç ki i vardır? Mansıp ve makam ardında ko anların,<br />
<strong>Türk</strong> ülküsüne gönül verenleri arkadan vuru larına hep<br />
tanık olmu uzdur.Burada bulunan ülkü erleri, bu ya anmı<br />
gerçe i iyi bilirler. <strong>Türk</strong>çülük, öyleyim demekle<br />
ya anır bir sevda de ildir.<br />
<strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong> milletinin yeniden nizâm-ı âlem<br />
kurması u runa verilecek mücadelenin adı, kar ılık<br />
beklemeden bu u urda sava an erlerin yoludur. Yolda ını<br />
ardından vuranların, yarı yolda yalnız bırakanların da yolu<br />
de ildir. Ülkü erleri yolu, bu tehlikeleri bile bile yürür.<br />
<strong>Türk</strong>çülük, tüm ihanetlere gö üs gerip <strong>Türk</strong> ülküsü yolunda<br />
kararlılıkla yürümektir.<br />
Bu bir sevdadır. <strong>Türk</strong> ülküsüne gönüllü tutsaklıktır.<br />
Tutsaklı ı yaratan ve ya atan a k, en mukaddes varlı ımızdır.<br />
<strong>Türk</strong>çülük, bu varlı ın ebedî saadeti ve yeniden<br />
nizâm-ı âlem efendisi olması u runa ölesiye, kalasıya<br />
kar ılık beklemeksizin ölünceye dek çalı maktır. Bilimde,<br />
teknikte, ahlâkta, medeniyette ileri gitmektir.<br />
Dün, bugün ve belki de yarın ve yarınlarda bu hep<br />
böyle olacaktır. Kutlu ve çetin yolun ülkü erleri, bu yolda<br />
yalnızlı ı bilerek, ya ayarak ve duyarak at binerler.Bir<br />
kere bu yola at binenler, eri de bilir, yolu da bilir. Fakat,<br />
hepimiz fani varlıklarız, yanıldı ımız, aldatıldı ımız<br />
zamanlarımız da olmu tur, bunu da inkâr etmek do ru<br />
olmaz.Yanılırız, ders alırız, yalnız da olsa yürürüz; ama ne<br />
yoruluruz, ne döneriz.<br />
Sevdamız sevda, kar ılıksız a kımız a k; ızdırabı<br />
katık yapar, ülkü yolunda ömür tüketiriz. <strong>Türk</strong>çülük<br />
budur. <strong>Türk</strong>lük a kı, <strong>Türk</strong> milleti ve <strong>Türk</strong> vatanı a kı,<br />
nizâm-i âlemi yeniden kurma a kı, bizim a kımız,<br />
16
<strong>Türk</strong>çülerin a kı budur, türküsü budur, ülküsü budur. Bu<br />
yolda bizi, kuduz it de dalar, sırtlan da.Bunlara aldırı<br />
etmeyiz, dü manı bilir, hesabını görürüz. Ne ilin içinden<br />
çıkan kuduz itten, ne elin içinden çıkıp saldıracak<br />
sırtlandan korkumuz vardır. El bilir, il bilir, bu dünya<br />
mezelletine mahkûm de iliz.Biz hesabımızı önce yüce<br />
Tanrıya, sonra tarihimize veririz; ardından gökala atlara<br />
biner, geldi imiz yerlere döneriz.<br />
Biliniz, ihanete, kuduz ite kar ı ülkü erlerinin<br />
çomakları daima ellerindedir. Çomak dedi im, yürektir,<br />
kalemdir, vecd halinde sevmektir, dü üncedir. Bıkmadan<br />
usanmadan, göz ya ı dökmeden bu yolda bir ülkü eri<br />
olarak dü man ile vuru mak, devleti,milleti ve vatanı<br />
savunmak, nizâm-i âlemi yeniden tesis için bu u urda<br />
çalı ıp ömür tüketmektir.Kim bu sevda için nefes almıyor<br />
ve ya amıyor ise, <strong>Türk</strong> ülküsünün eri de ildir, <strong>Türk</strong>çü<br />
de ildir.Kim bu yolda dünya mezelletine dalmı ise,<br />
bizden de ildir.<br />
Ben, Atsız Be i, önce romanlarından tanı-dım.<br />
Beni masal denizinden tarih ça ına çekip çıkardı ında,<br />
onu, yazdı ı tarihî romanlarından tanıdım. O benim kim<br />
oldu umdan elbet haberdar de ildi. Ama o ça larımda<br />
Atsız, benim için,beni Köktürk yi itleriyle tanı tırıp<br />
onlarla birlikte sefere çıkartan insandı. Beni, Feridun<br />
Fazıl’ın Akdeniz’e <strong>Türk</strong> leventleri ile sefere çıkarttı ı<br />
zamanlardan geri döndürüp, Çine sefer yapan ordulara<br />
karı tıran, Atsız idi. O tarihlerde ben, onun tanımadı ı<br />
nice büyük ve küçük okuyucularından biriydim.Bu<br />
duygular içinde altmı lı yıllara eri tim. Altmı lı yıllar,<br />
benim için onunla, büyük ülkü eri Atsız Be ile tanı tı ım<br />
yıllardır.<br />
17
Yakamda ta ıdı ım bozkurt rozeti, altmı lı<br />
yıllarda, önce Atsız Be ’i yakından tanıyan gençler ile<br />
tanı mama imkân verdi.Bu yıllar, Orkun’un adını<br />
duydu um yıllar. Af in adına düzenlenen yarı maya<br />
katıldı ım yıllar.Her <strong>Türk</strong>çü genç gibi, birgün Bögü<br />
Alp,bir gün ‘Kurtkaya, bir gün Kür ad, bir gün Çine<br />
akına çıkan gözü pek çeri, birgün Urungu oldu um; bir<br />
gün Açlık yazıda, sonsuz dinginlik için ölen sevdi i kadını<br />
e erinde tutup uçuruma at salan yi itli i dü ünerek ızdırap<br />
çekip hayâl kurdu um, Kara Ka anlara öfke ve nefret<br />
kustu um zamanlar.<br />
Yalnızlı ın ve ızdırabın, <strong>Türk</strong>lük a kı ile karı ıp<br />
damarlarımda dola tı ı ça da, rûhum, Bozkurtların<br />
ölümü adlı örste, Bozkurtlar Diriliyor adlı çekiçle<br />
dö ülüp duruyordu.Atsız’ın bu eserlerini okuyan her<br />
birimiz, eminim buna benzer eyler hissetmi ve<br />
ya amı ızdır.<br />
O zamanlar, bana öyle geliyordu ki, Atsız, bu<br />
eserlerde anlatılanları mutlaka o ça da ya ayıp görmü ve<br />
bize, öylece yürekten anlatıyordu.O, üçbin yılın ve belki<br />
daha uzak bir geçmi in içinden çıkıp gelmi , Köktürk<br />
ça ını görüp ya amı ve oradan yüzyılları delip kendini<br />
yirminci yüzyılda bulan bir <strong>Türk</strong> beyi, Kür ad’ın Çin<br />
sarayı baskınından sa kurtulan yi idiydi. Ba kası<br />
olamazdı, olanları ba kası böylesine bilemezdi.<br />
O günlerde ben onu, böyle bir çerçevede tasavvur<br />
ediyordum. Ve henüz kendisi ile tanı mayı da hayal<br />
edemiyordum. Bu yüzden romanlarını döne döne okuyup,<br />
bir yerde onu bulup ortaya çıkaraca ımı dü ünüyordum.<br />
O, bu olayların hangi kahramanıydı da, kendini okuyucuya<br />
kar ı neden ustaca gizliyordu? Atsız’ı ke fetme, romanlarında<br />
yakalama hırsım, hangi kahraman oldu u-nu<br />
18
ulma merakım o yıllarda, her iki eseri döne döne okumamı<br />
sa ladı.<br />
Her gece, bir ip ucu bulurmuyum derdiyle, Çin<br />
sarayına baskını inceliyordum. Acaba Üço ul muydu,<br />
yoksa Bögü Alp mi? Kimdi o zaman Atsız, Urungu mu,<br />
Taçam mı ? Her gece bunları okur dü ünür ama i in<br />
içinden bir türlü çıkamazdım. çimi tarifi imkânsız bir<br />
heyecan sarar, kendimi olayların içinde tasavvur ederdim.<br />
Kendimi ço u zaman, Bozkır yaylalarında sefere çıkanlar<br />
arasında bulurdum. Atsız, hangisiydi, acaba Altaydaki<br />
demirci kam usta mıydı? Altay’daki demircinin yaptı ı<br />
bıça a deli olurdum. Ay ı ı ında, ya da gün batımına<br />
yakın sırrına vakıf olunabilir bir bıçaktı. Bögü Alp’ın ‘ta<br />
yerinde a ırdır Ka an’ sözüne bayılırdım. O yıllarda<br />
bilemedim Atsız, hangi yi it idi?<br />
Atsız’ın sırrını yıllar sonra Rûh Adam ile<br />
anlayacaktım. O, Börikayı idi.Selim Pusat idi; hayır, o,<br />
kahramanların hepsi, hepsinin toplandı ı ve ça ımızda<br />
tecessüm etti i bir <strong>Türk</strong> ulusu Atsız idi.<strong>Türk</strong>lü ün,<strong>Türk</strong><br />
ülküsünün ta kendisiydi.Bu kanaatimi, onun,1943 yılında<br />
bir yazısında okudu um u sözleri de peki tiriyordu :<br />
“Ben yalnız <strong>Türk</strong>çüyüm.<strong>Türk</strong> tarihinin içinde<br />
yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde<br />
geçiyor. Bize kimin dost,kimin dü man oldu unu<br />
biliyorum. Onun için de hiçbir yabancı milleti sevmiyorum...<br />
izan sahipleri benim <strong>Türk</strong>lük duygusundan ve<br />
millî gururdan ba ka hiçbir duyguya ve prensibe ba lı<br />
olmadı ımı anlarlar... Ben,yabancı kaynaklı hiçbir<br />
fikri benimseme e tenezzül etmiyecek kadar millî uur<br />
ve gurura malik bir <strong>Türk</strong>üm.Siyasî, içtimâî mezhebim<br />
<strong>Türk</strong>çülüktür “[EN S NS TEHL KE, ST,1992,sh.67-<br />
68].<br />
19
Evet, sonunda kim oldu unu, nereden gelip nereye<br />
gitti ini ö renmi tim. Atsız, buydu. O, <strong>Türk</strong> ülküsünün<br />
kendinde tecessüm eden, geçmi ten gelece e zamanları<br />
delip geçen,istedi i ça da mola verip yoluna devam eden,<br />
sönmeye yüz tutan <strong>Türk</strong> ocaklarının ate ini yeniden yakıp<br />
giden <strong>Türk</strong>lü ün e siz süvarisi Atsız idi.<br />
Atsız, yüz yılları delip zamanımıza gelip çıktı ında<br />
tarih, stanbul ehrinde, 12 Ocak,1905 yılını gösteriyordu.Tam,<br />
27 yüzyılı delip geçerek, <strong>Türk</strong> tarihinin<br />
yeniden dirili e geçece i zamanlara geri dönüyordu.Yıkımlar<br />
içinde bedenlenip büyüdü, Kuvây-ı<br />
Milliye ate i ile çelikle ti, dönülmez <strong>Türk</strong> ülküsü seferine<br />
çıktı.Dirili in daha anlı, geçmi ten daha muhte em olması<br />
için, askerli e sarıldı, bilime ve ö retmenli e sarıldı,<br />
âirli i hep seferden sefere rastlar. O, anlı tarihi bilgeliiyle<br />
gençlere, çocuklara anlatır.<strong>Türk</strong>lük dü manlarıyla,<br />
fikri mücadele planında amansız mücadelelere girerdi.<br />
Sava meydanında <strong>Türk</strong>lük dü manlarıyla, ölesiye<br />
kalasıya tam ercesine mücadele etti. Do ruları u runa<br />
u radı ı sürgünleri, rütbe tenzillerini, tabutlukları, diri diri<br />
mezara konu ları gö üsledi, acı çekti, ızdırap çekti, ne<br />
a ladı, ne yakındı. Ço u zaman yalnızlı ı ve ızdırabı,<br />
<strong>Türk</strong>çülük mücadelesinde bir enerji kayna ı gibi kullandı.<br />
Her sürgünü, <strong>Türk</strong>lük için açtı ı anlı sava ın bir seferi<br />
gibi ya adı.Bu dünyanın kiriyle elini asla kirletmedi.<br />
Dünyada <strong>Türk</strong> ülküsü için ya ayan erlere dünya<br />
kiri bula maz. Çünki onlar, bu dünyada sadece, <strong>Türk</strong>ün,<br />
<strong>Türk</strong>lü ün a kı üzerine nefes alır, ömür tüketirler. Bu a k<br />
u runa ya anacak hayat da, varılacak ölüm de güzeldir.<br />
Hayat ve ölüm arasında, bir tercih yapılacaksa,<br />
ülkü eri, ya amak yerine anlı <strong>Türk</strong> ülküsü u runa ölümü<br />
seçer. Atsız için de, yegâne hayat yolu budur:<br />
20
”Hayat ve ölüm..Bunların ikisi de güzeldir.<br />
Fakat esas ve ebedî olan ölümdür. Öteki bir rüya<br />
kadar geçici ve aldatıcıdır. Büyük ve esrarlı kâinatın<br />
ba rında yatmak.. te bizim nasibimiz budur. Bu<br />
nasibimizi almadan önceki kısa rüya âleminde<br />
kendimizi ölüm kadar ebedi bir fikre vermek ve fikir<br />
u runda harcamak gibi yüksek bir ülküye kaptırmaktan<br />
erefli ne olabilir? Bu ölüm,bizi, gayemize,<br />
Tanrı Da ı’nda bekleyen ataların rûhuna ve Tanrı’ya<br />
kavu turacak ânlı ve güzel bir ölümdür. Bu ölümün<br />
güzelli i ile, içki ve ehvet içindeki hayatın çirkinli ini<br />
dü ünmek, gerçe i anlamaya da yardım edecektir”<br />
[<strong>Türk</strong> ülküsü, stanbul,1995, sh.109-110].<br />
Ben, dünya kirine ba lanmı bir hayat yerine, <strong>Türk</strong><br />
ülküsü u runa mücadele ederek ölüme uzanan hayatı<br />
tercih eden Atsız Be ile, ilk kez Süleymaniye’de çalı tı ı<br />
sıralarda tanı tım. Süleymaniye’ye Ahmet ile ziyaretine<br />
gidip tanı tım. Yıl, altmı dört olsa gerek. Hatırladı ım,<br />
bir tahta masa ve vakur bir adamın bizi büyük adam yerine<br />
koyup misafir etmesi, konu ması, çay ısmarlamasıdır. O<br />
sıralarda Kerküklü genç ö renci arkada ların dertleri ile<br />
u ra ıyorduk.Yanımızda onlardan Suphi veya bir ba kası<br />
vardı, imdi tam hatırlıyamıyorum .<br />
Sohbet sırasında, söz, Kerkük’ün <strong>Türk</strong>iye’ye nasıl<br />
katılaca ı üzerinde geldi dayandı. Soruyu sanırım<br />
Kerküklü arkada lardan biri sormu tu. Atsız Be , büyük<br />
bir ciddiyetle: “Bu i in en kolay halledilme yolu,<br />
Kerkük’ün <strong>Türk</strong>iye’yi kendine katmasıdır.” demi ti.<br />
Tabii bunu, öfkesinden, <strong>Türk</strong>iye’yi yönetenlerin duyarsızlı<br />
ından dolayı kinaye olarak söylemi ti. Do rusu, tarih<br />
onu bu öfkesinden dolayı bugün de utandırmıyor, haklı<br />
çıkarıyor, yazık! Atsız’ın, <strong>Türk</strong>lü ün kalp sızısını dindire-<br />
21
cek yi itler dönülmez seferlere çıkmı !. Bugün, <strong>Türk</strong>ün<br />
acısını, sızısını, yalnızlı ını dindirecek yi itlerimiz ülkeyi<br />
sahipsiz bırakmı lar sanki!..<br />
Do ru demi ti Atsız, <strong>Türk</strong>iye Kerkük <strong>Türk</strong>lerini<br />
kurtaramaz!. Bu ülkede <strong>Türk</strong>ün hakkını satacak ebekeler<br />
var da, koruyacak yi itler yok mu dersiniz? Ama ne<br />
derseniz deyiniz; bugün Kerkük yalnız, ızdırap içinde,<br />
dünyanın gözleri önünde bo azlanmaya bırakılmı ; kasabı<br />
palazlatan yüzlerin yüzsüzlü üne bakın!. Elden medet<br />
umarak yola çıkanların bizi gelip çıkardı ı çıkmaza<br />
bakın!.. Bundan dolayı, i yine Allah’a kalmı tır beyler.<br />
Biz dün kimdik, bugün neyiz, yarın ba ı-mıza neler<br />
gelecek bilmiyoruz. Geçmi imizi yitirdik, gelece imizi<br />
kararttık, sizi pek hatırlamıyorlar. Siz, bize “biz <strong>Türk</strong>üz,<br />
<strong>Türk</strong>meniz” diyorsunuz, biz sizden miyiz, bilmiyoruz<br />
diyenler var. Kimileri diyorlar, bilmedi imiz insanlar yüzünden<br />
ekme imizden, ahırımızdan, rahatımızdan olamayız.<br />
Kerküklüm, yi idim, dar zamanda, zor zamanda,<br />
yaman ça ımdayım. Burada insanların kimli ini, bilincini<br />
ve aklını çalmı lar; insanlar cedlerinden, miraslarından,<br />
tarihlerinden habersizdir, bilesin!.. Biliyorum, bunlar sizi<br />
bo azlanmaktan, beni bu utançla tarih içinde yer almaktan<br />
kurtarmaz.<br />
Bir ülkenin ufuklarından ülkü ve erdem göç etmi<br />
ise, ve o ülkeyi kollayıp koruyacaklar izinde ise, vay o<br />
ülkenin gelece ine. Böyle bir durumda, o ülkenin geleceinden<br />
korkmak gerekir! Öyle bir ülkenin adı ya ar olsa,<br />
inanın ya amaz, sonu tarih mezarlı ı olur. Ama, diyorum,<br />
böyle bir duruma getirilmek istenen ülke, <strong>Türk</strong> ülkesi,<br />
sonunda kurtulur ve ya ar veya hayatın sonu olur.<br />
<strong>Türk</strong> milleti, kanaat getirirse ölümün gelip dayandı<br />
ına, inanın, küllerinden kıvılcım çıkarır, yanacaksa<br />
22
cihanı yakar bitirir, tarihi bitirir, dünyanın kaderi buraya<br />
kadar der, bitirir. Sanmayın bu dünyada bu kirli ihanet<br />
ça ı kapanmaz; <strong>Türk</strong> için bir daha dirili olmaz; olur,<br />
dünya var olmaya devam edecekse, bu cihanda, yeniden<br />
bir <strong>Türk</strong> dirili i olur.<br />
Ya adı ımız ve gördü ümüz bu ça da, hepimizi<br />
derinden yaralayan, dost ve müttefik varsayıp algılattırıldı<br />
ımız ülkelerin akıl almaz, hiçbir kitaba sı maz<br />
dü manlı ıdır. unların <strong>Türk</strong>iye’ye kar ı kurdu u gizli ve<br />
sinsi yıkım planlarına bakın! Bunları bilip bilmezden gele<br />
gele bugüne gelip dayandık! Yeter artık, dosta dost,<br />
dü mana dü man olalım. Ülkeyi idare edenlerin de,<br />
edeceklerin de adam gibi dik durma zamanıdır. Gelin<br />
elbirli iyle bu zamanı bo a tüketmeyelim.<br />
Bu küstahlıklara ya asaydı, ne M.Kemâl Atatürk,<br />
ne Atsız Be cevap vermezlik ederdi. Dosta dostluk<br />
gösterir, dü mana dü manlı ının bedelini ödetirlerdi. Her<br />
ikisi de artık bu ülkede her ba lamda mevcut de ildir.”<br />
Ba ımsızlık benim karekterimdir’ diyen Atatürk’ün tam<br />
ba ımsızlık mücadelesi terk edilmi tir. Heyhaat, bugün<br />
<strong>Türk</strong> vatanında, Atatürk’ün kurdu u tam ba ımsız bir<br />
<strong>Türk</strong> Cumhuriyeti de, artık yoktur.<br />
Buradan açıkça ça rıyorum: Vardır, diyen bir<br />
yi it varsa beri gelsin; hangi makamda olur ise olsun,<br />
buyursun meydana gelsin; bu meydanda yüce bilgeli ini<br />
kanıtlasın, <strong>Türk</strong> cumhuriyetinin bugün ba ımsız varlı ını<br />
bize ve dünyaya kanıtlasın! Bizi ele güne güldürmeden,<br />
bize bugün nasıl bir ba ımsızlı a sahip oldu umuzu<br />
anlatsın!<br />
Alev Alatlı sanırım, ‘Orda kimse yok mu?’ diye<br />
soruyordu. Belki soru ba kasınındı, tam hatırlamıyorum.Sorunun<br />
cevabını sordum, soru turdum: Orda da,<br />
23
urda da kimse yok! Adam arama, adam yok, hepsi<br />
kaybolmu ortadan. lem tamam, diyorlar. Bu gerçek<br />
yüre imi acıtıyor, kanatıyor ve ızdırap veriyor. Zamanı<br />
dünyanın kiri u runa satanlara kahroluyorum. Bu cehennemin<br />
reklamı daha ne kadar sürecek, daha ne kadar<br />
zaman bu aldatmacalara <strong>Türk</strong> milleti katlanacak, bilmiyorum.<br />
Benim soruma verilen cevap bu ülkede bir gerçek<br />
mi, bir kötü rivayetten ibaret mi, birileri bir cevap versin,<br />
kâbustan kurtulalım.Ülküsüz yürünmez, millî hedefsiz yol<br />
alınmaz, sürü olunur.<br />
M.Kemâl Atatürk, bu ülkede,’Yıldırımlar Yaratan<br />
bir ırkın ahfadıyız’ diyenlerin oca ındandır. Ardına,<br />
tam ba ımsız <strong>Türk</strong> Cumhuriyeti’ni dünyanın en üstün<br />
medeniyetine çıkaracak mirasçılar, emanet sahipleri geride<br />
bırakmı tı. Atatürk, <strong>Türk</strong> ırkının ahfadıydı ve Atsız da<br />
öyle. Atatürk de, Atsız da, bu ırkın ya aması için ömür<br />
tüketti. Bunları hatırlıyor musunuz? Peki, soruyorum, ya<br />
siz kimlerin ahfadısınız ve neyin bekçisisiniz?<br />
Evini korumaktan, ona çeki düzen vermek-ten aciz<br />
insana, adam mı derler. Derler, ça ımızda devlet adamı<br />
geçinen, ülkesi yıkılacak olanlara derler. Hino lu hinler<br />
tezgâhı kurarlar, adamı alırlar aralarına, aslansın, ne<br />
büyüksün derler, reformlara devam et derler. Kurtulduk<br />
derken yıkılı ını seyrettirirler. <strong>Türk</strong> milleti bu filmi gördü,<br />
ya adı ve canını di ine takıp ölümden kurtuldu. Bu<br />
gerçe i unutmayalım.<br />
Bilir misiniz, bir imparatorluk, o günün Avrupa<br />
ülkelerinin yaptırttı ı reformlar ile, Islahat Fermanı ile<br />
yıkıma götürüldü. O zaman da bu reformlar, o günün<br />
AB’sine alınma artıydı, tıpkı bugünki gibi.Toprak da<br />
aldılar, ama aldıklarıyla doymadılar, sonunda sözlerinde<br />
durmadılar, imparatorlu u yıktılar. Ellerinizle palazlandır-<br />
24
dı ınız a iret a aları meydan okuyor. Dost ve muttefik<br />
dedi iniz, hem içerde hem dı arda teröristler ile i birli i<br />
yapıyor, gelece i dizayn ediyor. Aç gözünü artık, uyan<br />
<strong>Türk</strong>iyem, uyan ey halkım, gözünü aç artık!.. Bu gidi , o<br />
gidi .Allah serencamımızı o akibetten korusun!..<br />
Bilir misiniz, bundan senelerce evvel, Atsız Be ,<br />
memlekette ba gösteren gizli siyasî Kürtçülük tehlikesine<br />
kar ı, dergisinde yazdı ı açık mektuplar ile zamanında<br />
devleti uyarmı tı. Bilir misiniz, bu tehlikeyi yazdı diye<br />
Atsız’ı hapse attınız. Ey bu ülkeye bir zaman hükumran<br />
olanlar, bu gerçe i imdi hatırlıyor musunuz? imdi vatan<br />
u runa ölen <strong>Türk</strong> ehitlerine sadece arkada kalan anaları<br />
a lıyor? Söyleyin, onlara ba ka kim sahip çıkıyor,<br />
haklarını kim koruyor bu ülkede? Analarından ba ka, bu<br />
ülkede kim onların hesabını soracak yüre e sahip? Bir<br />
aldıran, bir durup dü ünen ba görmedim, yazık, eyvah,<br />
çok yazık!..<br />
Bir köy dü ünün hanımlar, beyler!<br />
Orda kuduz itler etrafa salıverilmi , ta lar ba -<br />
lanmı , insanlar çaresiz!. Dünya teröristi meydan okuyor,<br />
her köyü böyle mum etmeyi planlamı !. Dü ünün böyle<br />
köylerden bir köy. O köyde, dünyadan habersiz, hergün<br />
uyuyan çaresiz bir köy kâhyası; köpeklerin sahibi ile ülfete<br />
dalmı bir vekilharç; eli kolu ba lanmı gibi melûl melûl<br />
bakan bir bekçi; olanlara de i im diye çanak tutan dellal;<br />
eli bö ründe efendisine muntazır el buyru u bekleyen bir<br />
muhtar; bütün bunları o köye yaptırana bezirganlık eden<br />
bir çerçi var! Varın böyle bir köy dü ünün! Bu durumda o<br />
köyde ahali kimden medet umsun, nasıl çaresiz kalmasın?<br />
Bu durumda onlar kime dert yansın! Ben, böyle bir köye,<br />
25
u ne yapaca ını bilmez duruma gelmi köylülere ve<br />
onların gelece ine acırım!.<br />
Böyle bir köyde ya amak zor, nefes almak imkânsız.<strong>Türk</strong><br />
co rafyasında böyle bir <strong>Türk</strong> yurdu görmek,<br />
dü ünmek sadece bir bitmez ızdırap kayna ı olur. Ben öleyim,<br />
böyle bir <strong>Türk</strong> yurdu görmeyeyim, dü ünmeyeyim.<br />
Benim, ulu yurdumun boylarından umudum var. Bu<br />
karanlık bitecek, yarın mutlaka aydınlık olacaktır. Ben bu<br />
cihanda, Kuvây-ı Milliyeyi yaratan, bu dünyada nizâm-ı<br />
âlemi ihdas eden bir ırkın çocu uyum. <strong>Türk</strong> milleti,<br />
bunları dün yarattı, bugün yine yaratmaya muktedirdir,<br />
eyvallah, buna imanım var. Ancak, dar zamanda, zor zamanda,<br />
yaman ça dayız.<br />
Hanımlar,beyler!<br />
Yaman ça ımızda, bir olma, birlik kurma ça ındayız.<br />
Dü ünceler birle meli, yürekler birle meli, zihinler<br />
aynı hedefe kitlenmeli ve dünden çok çalı malıyız. Bir<br />
olanlar, dik duranlar, zafere eri irler. Bu millet, yine ihtiyaç<br />
duydu u liderlere muhtaçtır. Ortaya çıkanlar, bu<br />
gerçe e dönmelidir, ham hayaller pe inde ko mamalıdır.<br />
Kendilerine de, bu ülkeye de yarın daha büyük acılar<br />
çektirmeye hakları yoktur, bu gerçe i bilmeliler.<br />
Atsız diyorki:<br />
“Millî uur ve gurura mâlik liderlerin en büyük<br />
faydası, toplumu a a ılık duygusuna dü mekten<br />
korumaktır. Bir millet büyük i yapabilmek için,<br />
kendisinin büyük millet oldu u inancını duymalıdır.<br />
Atatürk devrinde, <strong>Türk</strong> milleti nüfus,servet, teknik ve<br />
kültür bakımından bugüne göre çok geride olmasına<br />
ra men, mânevî güç bakımından kudretliydi ve onun<br />
26
içindir ki, kendisinde her tehlikeyi yenebilmek inanç ve<br />
kuvveti buluyordu”<br />
[<strong>Türk</strong> ülküsü. stanbul,1995.sh.116].<br />
imdi, bugün, çekilen ızdırabın kayna ını daha iyi<br />
anladı ınıza üphem yoktur. Dik duran bir öndere susamı<br />
lı ımız var. Millî uura ve gurura mâlik önderlere<br />
ihtiyacımız var. Hedefi ve kudreti nasıl kullanaca ını<br />
bilmeyenlerin, bir ülkede giri ece i kalkınma ba arılı<br />
olamaz, zafere eri emez. Böyle liderlerin elinde bir ülke<br />
ancak ba kalarına u ak olur. A a ılık duygusuna tutsak<br />
önderlerle bir yere varılamaz.Çünki :<br />
“ önderlerde ve aydınlarda a a ılık duy-gusu<br />
olursa, o milletin kalkınmasına imkân yoktur. Çünkü<br />
kalkınma hamlelerinin bo una olaca ı kuruntusu<br />
rûhlara i lenmi , gönüller ümitsizlikle dolmu tur.<br />
Zafer hiçbir zaman, mahvolduklarını sananlar tarafından<br />
kazanılamaz”[<strong>Türk</strong> ülküsü. stanbul,1995,sh.116].<br />
<strong>Türk</strong> vatanında, <strong>Türk</strong> varlı ına ve kudretine inancı<br />
olan önderler kalkınmayı ba arabilir. Bu bilince sahip<br />
önderler hangi siyasî anlayı a sahip olursa olsun, yeterki<br />
<strong>Türk</strong> varlı ına ve kudretine inancı tam ve eksiksiz olsun.<br />
O zaman görün bu kalkınma hamlesi nasıl olacak ve<br />
zafere eri ecektir:<br />
“<strong>Türk</strong> milletinin kalkınması derken, bu harekete,<br />
gönülleri heyecanla çarpı tıracak ve yurtta ları<br />
fedâkârlı a ve hattâ kahramanlı a sürükleyecek bir<br />
anlam vermek.. birinci arttır. Kültürü, bilimi, tekni i<br />
ile birlikte, ahlâkı ve erdemi ile de ileri ve üstün olacak<br />
<strong>Türk</strong>iye.. Yoksa, sadece refah ve zenginlik için<br />
yapılacak hamlenin, bir ticaretevi hareketinden farkı<br />
yoktur” [<strong>Türk</strong> ülküsü. stanbul, 1995; sh.117].<br />
27
Biz, bu güzellikleri bunca zaman tatmadık, ezdirildik,<br />
tekmelendik, a a ılandık, çuval giydirilip ba ımıza<br />
horlandık, insanlarımızın ömrü geçim derdiyle tükettirildi,<br />
onları dü ünemez hale getirildik. ehitlerin neden ehit<br />
dü tü üne, kimin ve neyin u runa hayatlarını yitirdi ine<br />
yüreklerimiz yanmaz, beyinlerimiz bir cevap veremez,<br />
dü ünemez sürülere dönü tük; yazık, eyvaah, biz nereye<br />
gidiyoruz beyler, haberi olan var mı?<br />
Atsız, ülküsünü, ızdırabını ve yalnızlı ını derin<br />
a kı ile birle tirerek, sadece 27 yüzyıllık tarihin içinde<br />
dola maz, aynı zamanda bu süreç içinde dü manları ile hiç<br />
bir eyden korkmaksızın vuru up durur. Toptan tanktan<br />
daha korkutucu bir kalemi, bir sözü vardır. <strong>Türk</strong>lü e her<br />
saldırıyı anında cevaplamaz ise, gündüz rahat etmez, gece<br />
uyuyamaz bir ülkü eridir.<br />
Atsız’ın ilk büyük isyanı, <strong>Türk</strong> tarihçili inin dünya<br />
çapında yeti mi bilgini Zeki Velidi Togan’a kar ı yapılan<br />
haksızlı a kar ı çıkı ıdır. Mükafatı, Üniversite’den alınıp<br />
Malatya Ortaokuluna tenzili rütbe ile sürülme olmu tur.<br />
Bilimi savunmanın cezası budur. Atsız, hocası gibi, tarih<br />
bilimi dendi inde bilimden zerre taviz vermez. Orada<br />
duyguya, tarafgirli e yer tanımaz. Orada hileye,<br />
kayırmaya, ideolojik bakı a tahammülü yoktur. Tarih,<br />
gerçe in ta kendisine ı ık tutmalıdır. Bu yönüyle Atsız,<br />
hocası Togan’ı titizlikle izler. Dünya tarihçili inde saygınlıkları,<br />
onların bu taviz tanımaz tarih bilimine olan saygı<br />
ve ba lılıklarıdır.<br />
Ülkeyi ve devleti, vatan hainlerine kar ı savunmanın<br />
bedeli ise, Atsız ve yolda ları için, nönü’nün 1944<br />
yılında açtırtmı oldu u ‘Irkçılık ve Turancılık davası’<br />
denen ‘Tabutluk’ olayı olmu tur. in ilginç yanı, o<br />
tarihlere kadar okulların bir kısmına ö renciler, <strong>Türk</strong> ırkı<br />
28
esasına göre alınmakta ve bu durum, o günün gazetelerinde<br />
ilân edilmektedir. Atatürk’ün mirası da, o ça da<br />
bu ekilde, kısmen de olsa, bir kısım mekteplerde devam<br />
etmektedir.Fakat, zavallıların korku ve yetersizliklerine<br />
mahkûm ya adı ı bu ça da, Atsız, nönü’nün sayesinde,<br />
komünistlere kar ı tek ba ına savundu u devletinin<br />
mahkemeleri tarafından, neden hainlere saldırıyorsun,diye<br />
yargılanıyordu.<br />
Atsız, 9 Mayıs 1944 yılında tevkif edildi,<br />
nönü’nün ve yolda larının zulmüne u radı, ı ıksız<br />
çukurlarda irade talimine tabi tutuldu. Uydurmadan bir<br />
tiyatro kuruldu ve mahkemeye çıkarıldı. Bir tarih aheseri<br />
olan savunmasında yer alan sözlerden bir kaçı:<br />
“..Kimseden haksız bir ey talep etmiyoruz.<br />
Atalarımızdan kalan mirasın, mefahirimizin gömülü<br />
oldu u toprakların bizim olması ülküsünü kalbimizde<br />
ta ıyoruz. Oraları unutmamak istiyoruz. Ben bunları<br />
ahsım için istemiyorum. Oralarda çiftlik veya<br />
apartman yapacak de ilim... Kimin hain kimin vatanperver<br />
oldu unu tarih tayin edecektir. Hatta etmi tir<br />
bile... Kimsenin görüp bilmedi i vasiyetnamemde,bazı<br />
ahısları sevmedi im için beni hiçbir kanun,hiçbir<br />
mahkeme mahkûm edemez. Ben herkesin sevdi i<br />
insanları sevme e mecbur de ilim..... Bütün didinmelerden<br />
sonra büyük kâinat manzumesinde meçhul bir<br />
zerre olaca ımızı dü ünüyor ve bu kadar bo bir neticeye<br />
varmadan önceki u kısa misafirlikte, insanların<br />
vicdanına karı mak hamakatını gösterenlere<br />
acıyorum... Hiçbir hakiki bahtiyarlı ın bulunmadı ına<br />
kani oldu um dünyada tek vazife ve teselli bildi im<br />
ülkü, ahıslardan sıyrılmı yüksek bir duygu ve düüncedir.<br />
O, çirkin yüzlü ölümü bile güzelle tirip bir<br />
29
sevgili gibi ba rımıza bastırır. Hayatın zehir zemberek<br />
kasırgalarını ruhumuzda Nisan rüzgârı gibi<br />
estirir. Acıların önünde bizi granit heykeller gibi<br />
susturur... Ben de bu yolun üzerindeyim. Mazide ve<br />
istikbalde ya ıyarak, fakat bugünden i renerek bu<br />
yolun üzerindeyim..” [<strong>Türk</strong> ülküsü. stanbul,1956, sh.14-<br />
15].<br />
Temyiz,<strong>Türk</strong> ordusu pa alarının ananevi eref ve<br />
celadetine uygun karar verdi ve ‘ırkçılık’ diye bir suç<br />
olamayaca ına, bunun <strong>Türk</strong> milliyetçili inin tabii bir<br />
unsuru ve her <strong>Türk</strong>’ün hakkı oldu unu açıkça belirtip,<br />
tiyatrovari kararı bozdu. <strong>Türk</strong>çüler beraat etti. Çünki,<br />
onlar: ‘Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız’ diyen<br />
bir oca ın pa alarıydı. Bunu hangi <strong>Türk</strong> pa ası unutabilir!<br />
Unutana ben <strong>Türk</strong> pa ası mı derim!..<br />
Biliniz bu dünyada, kuduz itlerin salıverildi i,<br />
ta ların ba landı ı ça sürüp gitmez. Biliniz er geç bir<br />
gün, <strong>Türk</strong> afa ı yeniden, mutlaka do acaktır. Do acaktır;<br />
do maz ise, dünya durur, medeniyet yürümez. Tanrı bize<br />
gösterdi ki, tarihin yüce kanunu budur, de i mez! Eminim,<br />
bu gidi in sonunda: Köpekler ba lanacak, ta lar çözülecek,<br />
insanlar özgürlü üne kavu acak, medeniyet yürüyecek<br />
ve tarih, akı ını sürdürecektir. Bu yolda u ra<br />
verenlere, kutlu olsun zafer. Ben görmesem, sen görmesen<br />
ne çıkar, elbet Tanrıda ında rûhlar olur bahtiyar.. Ebedî ve<br />
ezelî zamana karı ıp yeni bir serencamı ya arız.<br />
Izdırap çek, inleme,ses çıkarmadan a ın/ bir damla<br />
da olsa, acizliktir göz ya ın, sözünü dü ünürüm, çalı ırım,<br />
inlemem! Ne diz çökerim, ne mücadeleden dönerim. Ben<br />
bu yola Çin sarayını vuranların ça ında çıktım.Yürümeye<br />
çalı ırım bu yol üstünde, gücüm yetti ince yürürüm.Yürürüm,<br />
emanetçi gelinceye dek. De meden dün-<br />
30
yanın kiri üzerime, Tanrıya sı ınırım ve gökalaya atlayıp<br />
sürerim Tanrı da larına, Orhun ırma ı kıyılarına<br />
.N’ola,ben de onlar gibi bir rûh adam olsam, karı sam<br />
aralarına.Hangi rûh bundan bahtiyar olmaz.Ben de, atımı<br />
sürer, Orhun ırma ı kıyılarına yayılmı obalar arasına<br />
karı ırım.Bu obalardan birinde, Bilge Tonu Ak A a’yı<br />
erlere tarihten konu urken dinlerim.<br />
Ve yine Köktürk çerilerinin arasına karı ıp<br />
Tanrıkulu yolda ı bulurum, dertle irim. Bir zaman,<br />
Köktürk çerileri arasında bize de söz dü er,a ız açarsak,<br />
Atsız Be ’in <strong>Türk</strong> yurtlarında arkada bıraktı ı macerayı,<br />
olanı biteni anlatırım. Ben anlatırım çadırın önündeki<br />
ate in kar ısında, Çin sarayı vurulanda gördü üm<br />
Karaozan kopuzun tellerinde sözüme e lik eder. Ve bu<br />
büyük ölenin erleriyle yeni ve gerçek bir zafere at sürmek<br />
üzere, yarın için söylenmi türkülerin avazesini birlikte<br />
cihana salarız.<br />
Böyle bir diyara henüz varmadık, ama varaca ız.<br />
Bilmiyorum, benim için menzil uzak mı, yakın mı?<br />
Tanrı’nın biçti i zamanı kim bilebilir? Atsız Be i, yani<br />
<strong>Türk</strong> ülküsünü anlatmaya çalı ıyorum aklımca. Bir an<br />
araya girdim, sözü de i tirdim. Sözün zorlu unu a mak<br />
istedim. Söz nerede kalmı tı, evet, Atsız, <strong>Türk</strong> ülküsüne<br />
dönü mü , diyordum ya. Bu fikir, bende Rûh Adam’ı<br />
okudu umda yerini buldu.<br />
Do ru dü ünmü üm, dedim. Köktürk ulusu Atsız,<br />
kendisini orada yakalamama izin vermi ti, onun nereden<br />
gelip nereye gitti ini o zaman anlamı tım. O, yirmiyedi<br />
yüzyılı bir rûhta cem edip bedeninde ta ıyan adamdı. O,<br />
bütün zamanlar içinde var olan <strong>Türk</strong>lü ün ta kendisiydi;<br />
ya adı ı zamanda ya ayanlara Atsız diye görünmü tü.<br />
Bildiler, bilemediler ve fakat, Atsız buydu.<br />
31
Dolayısıyla, benim için Atsız, <strong>Türk</strong> ülkü-sünün<br />
bizatihi kendisidir.<strong>Türk</strong> ülküsü, tarihin öte-lerinden kopup<br />
gelmi bu ulu ki inin bedeniyle bedenlenmi , ete kemi e<br />
bürünmü ve ça ımızda cihana Atsız diye görünmü tür.<br />
Atsız, <strong>Türk</strong> ülküsü bayra ını, M.Kemâl Atatürk’ün<br />
bıraktı ı yerden eline alıp tek ba ına korumaya yüceltmeye<br />
çalı mı tır. <strong>Türk</strong>lü e kar ı açılmı her haçlı seferini,<br />
her iç kalkı mayı if a ettikçe, onu, kendi devletinde<br />
kendini bilmezler, mahkumiyetle tecziye etmi lerdir. Ama<br />
o, hiç yılmamı tır. O bugün burada ya ıyor. Dün, onu<br />
fikren öldürmek, mahkûm etmek isteyenler, bugün<br />
çukurlarında unutulmu tur. Oysa Atsız, bir <strong>Türk</strong> ulusu<br />
gibi, bugün ya ıyor ve bilinen tarihî ya ı ile tam yedibin<br />
yüz ya ındadır. Bu yurtta <strong>Türk</strong>ler yok olmadıkça nice<br />
yüzyıllar Atsız, <strong>Türk</strong> ülküsü diye ya ayacaktır. O zaman<br />
sormak gerekir, <strong>Türk</strong> ülküsü nedir,diye.Burada sözü<br />
sahibine, kendine, Atsız Be ’e bırakmak gerekiyor :<br />
”<strong>Türk</strong> ülküsü, <strong>Türk</strong> büyüklü ü ve <strong>Türk</strong> kudreti<br />
iste i ve inancıdır.. Milli bir ülkü olmadıktan sonra,<br />
insanın hayvandan ne farkı kalır? Ölümden korkmayan,<br />
ıztıraptan kaçmayan, kuvvetli ile sava ı göze alan<br />
yaratık, ancak ülkücü insandır... Dini inancı da içine<br />
almı olan millî ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren<br />
ve asille tiren bu duygu ve dü üncedir”<br />
[Atsız, <strong>Türk</strong> Ülküsü. stanbul, 1995,sh.8-9].<br />
Atsız, ülküyü, milletleri ileriye, gelece e ba arıyla<br />
hareket ettiren yegâne güç kayna ı görür. O, bir milleti<br />
her türlü tehlike ve zayıflıklardan kurtaracak tek çıkı<br />
yoludur. Ülküsü olmayan toplumlar, milletler, önünde<br />
sonunda da ılma a, yok olmaya mahkumdur. Onları<br />
birle tirecek, birlikte hareket etmeye sevk edecek<br />
aralarında ortak bir hedef, bir ulvi ba yoktur. <strong>Türk</strong><br />
32
ülküsü, bizi, tarihten geldi imiz gibi, gelece in tarihine<br />
ta ıyacak yegâne yürütücü, yaratıcı enerji kayna ımızdır.<br />
Kahramanlar, yâni devlet adamları, yöneticiler bu gerçe i<br />
görüp ona göre hareket ettikleri zaman, millet, manen ve<br />
madde-ten istenen olgunlu a eri ir, eri kin,yetkin bir<br />
‘nizâm-ı âlem‘ efendisi olur.<br />
Dün bir kanalda, bir zamanlar nizâm-ı âlem<br />
efendisi olan milletimiz ile ilgili bir haber vardı. Dünya<br />
üzerinde <strong>Türk</strong> medeniyetinin bin yılına bir ku bakı ı sergi<br />
açılmı Londra’da; herkes a kınlıkla seyrediyormu !<br />
Yirmi birinci yüzyıl Avrupasında, u cehaletin katmerlisine<br />
bakınız! Nihâyet ‘dank’ etmi cahil Avrupa halklarının<br />
beynine!<br />
Tabii onların, bu gerçe i yüzyıllar boyu kendilerinden<br />
saklayan, aksini söyleyen, kör bırakan aydınlarından,<br />
gözleri kararmı papazlarından hesap sormaları<br />
gerekir. Fakat, kendi halkını bu ku bakı ı tarih serencamından<br />
bile habersiz, uursuz bırakanlara ne denir,<br />
bilemiyorum, cevabı size bırakıyorum.<br />
Sergiyi hazırlayanlar arasında bir bilge <strong>Türk</strong><br />
hanımefendisi vardı; sözünün eri bir ki i idi. Londra’da<br />
sergilenen <strong>Türk</strong> medeniyetini yaratan <strong>Türk</strong>’ten elin cahillerine<br />
söz ediyordu: “Farklı bir ırk, farklı bir millet.<br />
Uzaktan bir ku bakı ı. Bin yıl ötesinden bir bakı , bir<br />
ku bakı ı”. Evet, bu sözleri atalarının medeniyeti üzerine<br />
bir <strong>Türk</strong> hanımefendisi söylüyordu. Hanımefendi ırkına<br />
yara anı yapıyordu. Binlerce alkı , yüreklerden,<br />
gönüllerden. Cahillere, yüzyılların zavallılarına Atalarımızın<br />
medeniyetinden bir serencam gösterip, Avrupanın<br />
zavallı halkını aydınlatıyordu!<br />
Evet, bugün bize tepeden bakanların yer-yüzünde<br />
olmadı ı ça da, atalarımız dünyaya düzen, tarihe hız,<br />
33
medeniyet dünyasına yaratıcılık nedir diye ö retiyordu.<br />
Bu muhte em tarihin çocuklarına, torunlarına ne oldu,<br />
nerelerde helâk olmaktalar, bilen var mı? Soran var mı,<br />
dü ünen, çâre arayan var mı? Ecdadının yaptıklarını ö renip<br />
onlara yenilerini ve daha muhte emlerini koyacak<br />
nesilleri ye tirmeliyiz. Geçmi le övünüp kalacak,<br />
ba kalarına kul olacak nesiller de il; gelece in ihti amını<br />
yaratacak, yine nizâm-ı âlem efendisi olacak nesiller<br />
yeti tirmeliyiz. Bu devletin, bu milletin çocuklarının<br />
gerçek anlamda yaratıcı yeteneklerini ortaya çıkaracak bir<br />
millî e itime ihtiyacı vardır. Kendine güvenen, tarihini bilen,<br />
büyüme iste i ile dolu, yaratıcı ve çalı kan, hedefi<br />
belli <strong>Türk</strong> ülküsüne inanmı nesiller yeti tirecek bir millî<br />
e itime ihtiyaç vardır.<br />
Bir kere insan <strong>Türk</strong> ülküsüne inanmı ve rûhu bu<br />
istekle dolu ise, bu vatan, bu bayrak ve bu millet için<br />
gerekti inde dü ünmeden, gözünü kırpmadan ölüme gider.<br />
Böyle bir insan, ya arken, <strong>Türk</strong> ülküsünün gerçekle mesi<br />
yolunda, ter dökmez, bilim yapmaz, teknoloji üretmez de<br />
ne yapar? Elbet ömrü bu yollarda tükenecektir.<br />
Evet, böyle bir insanın ömrü bu yollarda tükendi.<br />
O insan, bugün burada konu mamıza, bir araya gelmemize<br />
yol açan ‘nizâm-ı âlem’ erlerinden rahmetli Atsız<br />
Be ’dir.Fâni bedeni, Osmana a camii avlusundan<br />
u urlanıp rûhu Gökala atına binip Tanrı Da ı eteklerine<br />
do ru yol aldı ında, tarih 12 Aralık 1975’i gösteriyordu.<br />
Bugün, çok sevdi i Kür ad’ın ordusundan bir günlü üne<br />
izin alıp gelerek aramızda varlı ını hissettiriyor; rûhu<br />
aramızda dola ıyor. Bunu u anda hissediyorum. imdi<br />
kula ıma öyle diyor: ”Biliyorum, diyor, anılmaktan<br />
kim, hangi rûh ho lanmaz. Ama, Dursun, sözü<br />
34
uzatma, artık burada dur, buyruk var ben Tanrı Da ı<br />
eteklerine dönece im” diyor ve burada sözü bırakıp:<br />
<strong>Türk</strong> milleti bu dünyada var oldukça, <strong>Türk</strong><br />
ülküsü Atsız ebedî vatanında ebediyen ya ayacaktır,<br />
diyorum.<br />
35
N HAL <strong>ATSIZ</strong>’IN<br />
TÜRKÇÜLÜ Ü VE TÜRK DÜNYASINA BAKI I<br />
ÖMER ÖZCAN (*)<br />
36
Cumhuriyet dönemi <strong>Türk</strong> dü ünce hayatında iz<br />
bırakan önemli isimlerin ba ında gelen Atsız hakkında<br />
öhretine mütenasip ara tırmaların yapıldı ını söylemek<br />
oldukça zordur. Adeta efsanele tirilen ismi yüzünden<br />
birçok ara tırmacı yapacakları ilmi mesainin ileride<br />
sıkıntı do uraca ı ve husumet çekmeme dü üncesiyle<br />
ondan uzak durmayı tercih etmi lerdir .<br />
Vefatından sonraki ilk yıllarda çıkarılan hatıra kitabı<br />
hakkındaki en derli toplu çalı madır. 1 Ölümünün<br />
ikinci yıldönümünde hakkında bir kitap çıkarılması tasarlanmı<br />
, yakın arkada larından yazılar derlenmi , bazı<br />
sebeplerle sonuçlanamayan çalı ma maalesef yıllar sonra<br />
basılma imkanı bulabilmi tir. 2 Ö rencisi Deliorman, hocası<br />
hakkındaki hatıralarını önce Orta Do u gazetesinde<br />
tefrika halinde ne rettikten sonra kitap haline getirmi tir. 3<br />
Oldukça geni olan çevresine yazdı ı mektupların ancak<br />
bir kısmı toplanabilmi , bazıları Orkun dergisinde ne -<br />
redildikten sonra kitap olarak basılmı tır. 4<br />
(*) Millî E itim Bakanlı ı Talim Terbiye Kurulu Üyesi<br />
1 Atsız Arma anı , (Haz. E.Güngör , M.N.Hacıemino lu, M.Kafalı ,<br />
O.F.Sertkaya) , stanbul 1976<br />
2 <strong>Türk</strong>çülerin Kaleminden Atsız ,(Haz .Refet Körüklü-Cengiz Yavan)<br />
, stanbul 2000, <strong>Türk</strong> Dünyası Ara tırmaları Vakfı yayını . Atsız ve<br />
<strong>Türk</strong>çülük hareketi hakkında bazı makale topluları ne redilmi tir : 3<br />
Mayıs 1944 50.Yıl <strong>Türk</strong>çülük Arma anı , Haz. smail Aka, Turan<br />
Akkoyunlu, Cansever Tanyeri, Cahit Telci, zmir 1994 , Nihal Atsız<br />
ve Nejdet Sançar Arma anı , Yay. Kur. smail Aka , Turan Akkoyun,<br />
Mustafa Turan , Afyon 1995 , Medrese Kitapevi . 3 Mayıs Tükçüler<br />
Günü Antolojisi , Birinci Cilt , Ankara 1967 , <strong>Türk</strong> Milliyetçiler<br />
Birli i Ankara Oca ı Yayınları .<br />
3 Altan Deliorman , Tanıdı ım Atsız , 2. Baskı , Orkun Yayınları<br />
, stanbul 2000<br />
4 Yücel Hacalo lu , Atsız’ın Mektupları , Orkun Yayınları , stanbul<br />
2001<br />
37
Dr. Fethi Teveto lu, büyük <strong>Türk</strong>çü, edip Ahmet<br />
Hikmet Müftüo lu hakkındaki eserinin giri inde önce<br />
onun fizik ve moral tarifini yapmı tır. Atsız’ın fizik ve<br />
moral tarifinin yapılabilmesi için öncelikle yeti ti i e itim<br />
ortamlarının iyi bilinmesi gerekmektedir. lk, orta ve lise<br />
ö renimlerini stanbul’da muhtelif okullarda yapmı tır.<br />
Askeri Tıbbıye’nin üçüncü sınıfından 1925 yılında tard<br />
cezası ile uzakla tırılmı tır. 1926 yılında stanbul Üniversitesi<br />
Edebiyat Fakültesi Edebiyat bölümüne ve<br />
stanbul Üniversitesi‘nin yatılı kısmı olan yüksek Muallim<br />
Mektebi’ne yazılmı tır. Bir hafta sonra askere ça rılmı ,<br />
tecil talebinin kabul edilmemesi üzerine askerli ini 9 ay<br />
olarak (28 Etim 1926-28 Temmuz 1927) stanbul’da<br />
Ta kı la’da 5.piyade alayında er olarak yapmı tır. 5 O<br />
tarihlerde <strong>Türk</strong> Dili ve Edebiyat bölümünde, <strong>Türk</strong> Dili<br />
Ragıp Hulusi Özdem, Garb edebiyatı Yusuf erif Bey,<br />
Arap Edebiyatı O. Rescher 6 , Namık Kemal’in o lu<br />
erhü’l-mütûn Ali Ekrem Bolayır, <strong>Türk</strong> Tarihi Zeki Velidi<br />
Togan, ran Edebiyatı Tarihi Ferit Kam, çtimaiyat s-<br />
5<br />
Osman F. Sertkaya , Nihal Atsız , Ankara 1987 , s.4<br />
6<br />
Atsız , 1932 yılında Atsız Mecmua’nın 17. sayısında ‘Darülfünunun<br />
Kara , Daha Do rusu Bir Tabirle Yüz Kızartacak Listesi ‘ isimli<br />
yazısında bu hocasının portresini çizmi tir ; Alman Yahudisi<br />
oldu unu ,<strong>Türk</strong>çeyi iyi konu amadı ını ,verdi i Arap Edebiyatı<br />
Tarihi dersinin Arap airleri Biyografisi mahiyetinde oldu unu ,<br />
eserlerini yalnız yetmi nüsha bastırıp , yalnız muayyen kütüphane ve<br />
bayilerle mübadele etti ini , bir vazifesinin de nadide yazma kitapları<br />
toplayıp Almanya’ya göndermek oldu unu belirtmi tir .(bk. Altan<br />
Deliorman ,Ruh Adam’daki Gerçek Kahramanlar ,Yek=Osman Re er<br />
, Orkun , sayı 20 , Ekim 1999 , s.25<br />
38
mail Hakkı Baltacıo lu ve <strong>Türk</strong> Edebiyatı Tarihi Fuat<br />
Köprülü tarafından okutuluyordu. 7<br />
Atsız’ın yüksek hayatı boyunca gece gündüz birlikte<br />
oldu u okul arkada ları arasında Orhan aik Gökyay,<br />
Nihad Sami Banarlı, Ziya Karamuk, Pertev Naili<br />
Boratav, Tahsin Banguo lu, Abdülbaki Gölpınarlı 8 , ükrü<br />
Güllüo lu, Mecdut Mansuro lu bulunmaktadır. 9 Lisede<br />
Boratav’la aynı sınıfta okuyan Niyazi Berkes, bir yıl<br />
Hukuk okuduktan sonra Edebiyat Fakültesi Felsefe ubesi’ne<br />
girmi tir. 10 Bu isimlerin gelecekte <strong>Türk</strong> tarih, edebiyat,<br />
edebiyat tarihi ve folklor alanlarının ünlü otoriteleri<br />
olmalarında yukarıda adlarını saydı ımız zamanın tanınmı<br />
hocalarından ders görmelerinin büyük tesirinin bulundu<br />
u muhakkaktır. Ya mur Atsız, sa cılık-solculuk<br />
hikayeleri ve yolların ayrılmasından önce, babasının bulundu<br />
u ‘Yüksek Muallim Mektebi’ grubunda Ahmet<br />
Hamdi Tanpınar , felsefeci, Dünya Güzeli ‘Sarı ın’ Ne vet<br />
(Ne vet Teyze, yani Ediz Hun’un annesi), Orhan Veli’nin<br />
müstakbel Büyük A kı Nahit Hanım’ın bulundu unu belirtmi<br />
tir. 11 Bu ki iler, daha ö rencilik yıllarında sahip<br />
oldukları ahsi kabiliyetleri, bildikleri yabancı dillerle<br />
dünya çapında tanınan Fuat Köprülü’ye çalı malarında<br />
yardımcı olmu lardır. Oldukça elveri li bir e itim ortamında<br />
yeti en Atsız ve Gökyay’ın tarih ve edebiyat alanı<br />
7<br />
Orhan aik Gökyay , Eski, Yeni ve Ötesi , Seçme Makaleler 1 ,<br />
stanbul 1995 , s.13<br />
8<br />
Prof.Dr. Orhan Okay , Vefatının 30.Yılında Nihad Sami Banarlı<br />
,Kubbealtı Akademi Mecmuası , yıl 34 ,sayı 1 , Ocak 2005 , s.18<br />
9<br />
Mete Çetik , Pertev Naili Boratav’ın Gençlik Döneminden Bazı<br />
Özellikler ,Pertev Naili Boratav’a Arma an , Hz.Metin Turan ,Ankara<br />
1998 , s.34 , Kültür Bakanlı ı yayını .<br />
10<br />
Çetik,a.g.m.,s.34<br />
11<br />
Ya mur Atsız , Orhan Amca , Yeniyüzyıl , 27.2.1998<br />
39
tefriki yapmadan her iki dalda da önemli eserler vermelerinin<br />
temelinde bu çevrenin tesiri büyüktür. 12 simlerini<br />
belirtti imiz ö retim üyelerinden sadece Togan, dil Ural<br />
bölgesinde do up yeti mesi sebebiyle di erlerine göre<br />
farklı bir ortamdan gelmi ti. Köprülü, telif etti i <strong>Türk</strong><br />
Edebiyatında lk Mutasavvıflar isimli büyük eserinden<br />
dolayı <strong>Türk</strong> Kültürü’nün <strong>Türk</strong>istan ba lantısına vakıftı.<br />
Di er isimlerin Atsız’ın <strong>Türk</strong>çülük fikrini kazanmasında<br />
do rudan tesirlerinin bulundu u söylenemez. Atsız’ın düünce<br />
evreninin te ekkülünde aldı ı e itimin, önemli alan<br />
dersleri tarih ve edebiyatın, yeni kurulan <strong>Türk</strong>iye Cumhuriyeti’nin<br />
ya adı ı güçlüklerin, Avrupa’nın belli ba lı<br />
emperyalist devletleriyle, bize kar ı hasmane tutumları<br />
a ikar olan kom ularımızın niyetlerinin belli oranlarda<br />
hisseleri bulunmaktadır. Ülkenin ve o ülkenin bir ferdinin<br />
dünyaya bakı ında önemli olan bu unsurlar hakkında çok<br />
tafsilatlı olarak durulabilir. Kısaca bunlar üzerinde<br />
durmak gerekir .<br />
12<br />
Togan’ın memleketi Ba kurdistan’da ne redilen bir kitapta 1928<br />
yılında alınmı bir grup foto rafında Köprülü , Atsız , Ragıp<br />
Hulusi Özdem , Gökyay , Abdülkadir nan , Boratav bulunmaktadır<br />
;A. M. Yolda baev , Izveztnıy Neızvestnıy Zaki Valıdı , Ufa 2000 .<br />
40
YEN TÜRK YE CUMHUR YET<br />
Cumhuriyetimizin uzun süre Osmanlı mirasına<br />
sıcak bakmadı ı, adeta reddi miras etti i bir gerçektir .<br />
Ba ta devletimizin banisi Mustafa Kemal olmak üzere<br />
silah arkada ları ve sivil bürokrasinin tamamına yakını<br />
Osmanlı döneminin mekteplerinden mezun olmu lardır.<br />
Yeni devlet asker ve sivil bürokrasisini olu tururken milli<br />
mücadeleye dü manlıklarını açık olarak gösteren az<br />
sayıda insanı dı lamı geriye kalanların tamamını istihdam<br />
etmi tir . Osmanlıdan kalan asker ve sivil erkandan bir<br />
kısmı da etrafımızda yeni kurulan devletlerde çalı mayı<br />
tercih etmi , oralarda devlet ba kanlı ı, ba bakanlık<br />
makamlarına kadar yükselmi lerdir. Karde inin Irak’ta<br />
vazife almasına ra men airimiz Ahmet Ha im <strong>Türk</strong>iye’de<br />
kalmı tır.<br />
1789 Fransız ihtilali ile dünyada milliyetçilik<br />
dü üncesi yayılmaya ba lamı tır. Osmanlı devleti bünyesinde<br />
çok farklı milletleri barındırmı tır. Devlet, Avrupa’nın<br />
ilim, iktisat ve askeri alanda gerçekle tirdi i<br />
büyük geli melere ayak uyduramaması sonucunda sürekli<br />
gerileyip toprak kaybına u ramı tır. Milletle me sürecine<br />
erken giren, ayrılıkçı duygularla yeti mi münevverlere<br />
sahip olan egemenli imiz altındaki gruplar Avrupa’nın<br />
deste i sonucunda teker teker ana unsurdan kopmu lardır.<br />
41
Devletin da ılma sürecinde yeti en <strong>Türk</strong> münevverlerinin<br />
bu kötü gidi ten etkilenmi ler, çözüm yolları üretmeye çalı<br />
maları kaçınılmaz olmu tur. Bu artlar Cumhuriyet<br />
döneminde ulus-devletin kurulmasından çok önce <strong>Türk</strong><br />
milliyetçili inin temellerinin atılmasına zemin hazırlamı<br />
tır .<br />
Milliyetçilik bir dü ünce akımı olarak 19. yüzyılda<br />
do mu ba ımsız ulus-devletlerin kurulu unu hedefleyerek<br />
önce Avrupa’da, daha sonra dünyaya yayılmı tır.<br />
<strong>Türk</strong> milliyetçili inin de i ik evreleri üzerine çok sayıda<br />
eser yayınlanmı olmasına ra men, I. ve II. Dünya<br />
Sava ları arasındaki dönemle alakalı çalı malar azdır. Bu<br />
dönemle ilgili olarak yapılan çalı malarda ilmi tarafsızlı<br />
ın korundu unu söylemek zordur. Çalı maların çounlu<br />
u azınlıklar üzerinde ki baskıların ortaya<br />
konulması ekseni üzerine oturtulmu tur. Bu sebeple<br />
bizatihi kendisi azınlık mensubu olan ara tırmacının<br />
çalı malarının bütünü tahlil edildi inde tarafsız kalamadı<br />
ı açıkça görülür. ki sava arasındaki dönemde<br />
çevremizdeki ülkelerin ço unlu unda tek partilerin otoriter<br />
veya fa ist, baskıcı rejimlerinin varlı ı görülmektedir.<br />
<strong>Türk</strong>iye, geçmi teki imparatorluktan geriye kalan<br />
topraklarla yetinmek durumunda kalmı , gururu incinmi<br />
bir ülke durumuna dü ürülmü tür. 1930 lu yıllarda<br />
<strong>Türk</strong>iye’ye benzeyen bir çok ülkede milliyetçilik akımı<br />
güç kazanmı tır. <strong>Türk</strong>lerin anlı bir devlet oldu u fikrinin<br />
önem kazandı ı bu dönemde Ankara’nın kati bir <strong>Türk</strong>iye<br />
vizyonu vardı. 13 1930 yıllarda çıkarılan yeni kanunlar ve<br />
talimat-namelerde <strong>Türk</strong> kavramına vurgu yapıldı ı ve öne<br />
13<br />
Soner Ça atay, Kim <strong>Türk</strong> kim vatanda ? Erken Cumhuriyet<br />
dönemi vatanda lık rejimi üzerine bir çalı ma , Toplum ve Bilim ,<br />
sayı 98 , Güz 2003 , s.168<br />
42
çıkarıldı ı görülür. Bu ortam içinde yeti en aydınların<br />
etkilenmediklerini söylemek güçtür .<br />
1924 yılında TBMM, <strong>Türk</strong> vatanda larının sahip<br />
oldu u irketlerin gümrük vergilerinden muaf olmalarını<br />
sa layan bir kanunu kabul etti. 12 Mayıs 19287de 1246<br />
sayılı Kanun yürürlü e girdi. Bu kanunla <strong>Türk</strong>iye<br />
Cumhuriyeti dahilinde gerek mekteplerde gerek mektep<br />
haricinde izcilik, ke aflık, boyskavntik veya di er<br />
herhangi nam ve unvan altında izcilik te kilatı olu turma<br />
hakkı münhasıran <strong>Türk</strong> vatanda larına verildi. 14 15 Mart<br />
1926 tarihinde kabul edilen Memurin Kanunu’nda memur<br />
olabilmek için <strong>Türk</strong> olmak gereklidir artı vardı. 11 Nisan<br />
1928 tarihinde kabul edilen ‘Tababet ve uabatı<br />
San’atlarının Tarzı crasına Dair Kanun‘ ile ülkedeki<br />
doktorların stanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu ve<br />
<strong>Türk</strong> olmaları artı getirildi. Di çiler, ebeler ve hem ireler<br />
de <strong>Türk</strong> olmak zorundaydı. Yabancı okullardan diploma<br />
almı <strong>Türk</strong> olan doktorların <strong>Türk</strong>iye’de doktorluk yapabilmeleri<br />
için doktorluk derecelerinin Sa lık Bakanlı ı<br />
tarafından kabul edilmesi yeterliydi. 1936 yılında kabul<br />
edilen Cemiyetler Kanunu etnik ve dini azınlık gruplarını<br />
temsil eden derneklerin kurulmasını yasaklamı tı. 1931<br />
yılında çıkan Matbuat Kanunu’na göre ancak <strong>Türk</strong> olanlar<br />
dergi ve gazete sahibi olabileceklerdi. Bu gibi örnekleri<br />
ço altmak mümkündür .<br />
Dü ünce dünyasının olu umunun ana hatlarını çizmeye<br />
çalı tı ımız Atsız’da Osmanlının da ılma döneminde<br />
do an, devletin sonrada kaybetti i geni toprak<br />
parçasının bir ucunca babasının memuriyeti sebebiyle kısa<br />
bir müddet olsa da ya amı bir insandır. Babasının<br />
14 Ça aptay , a.g.m.,s.168-169<br />
43
Kızıldeniz’de bulunan Malatya gambotunun süvarisi<br />
olması, Süvey ’te talyan çocuklarıyla sürtü melerinin<br />
ruhunda derin izler bırakması muhtemeldir. lk gençlik<br />
yıllarında da ılmanın acı veren tesirlerini, sava ın<br />
sıkıntılarını bizatihi ya amı tır .<br />
Hakkındaki biyografi yazılarında ahsiyeti üzerinde<br />
kısa de erlendirmeler yapılmı tır. Takdirini<br />
kazandı ı, mü külpesent ve irdeleyici bir karaktere sahip<br />
olan bnülemin Mahmut Kemal nal‘atlıyı atından<br />
indirecek derecede iddetli yazılar yazdı ını ifade etmi tir<br />
Atsız, edebiyat tahsili yaptı ı halde ilk planda<br />
tarihi ele alması sebebiyle umumiyetle tarihçi olarak<br />
bilinir. Onun hayatının son yıllarında kaleme almakta<br />
oldu u, bazılarına göre ise tamamladı ı <strong>Türk</strong> tarihi ile<br />
alakalı eserinin gün ı ı ına çıkmaması ayrı bir üzüntü ve<br />
merak kayna ıdır . 15<br />
Ziya Gökalp, I.Dünya Sava ı öncesinde manevi<br />
vatan duygusunun güçlendirilmesi amacıyla bir kahramanlık<br />
tarihinin icat edilmesi gerekti ini yazmı tı. Bu<br />
dü üncesini Genç Kalemler’de ne redilen bir konferansında<br />
dile getirmi tir .Genç Kalemler, az sayıda yazarın,<br />
gelece i geni ekilde etkileyecek ekilde ne riyat<br />
yaptıkları bir dergidir. Bu etki sadece ttihat ve Terakki ile<br />
sınırlı kalmamı , Cumhuriyet döneminde de devam etmi<br />
tir. I. <strong>Türk</strong> Tarih Kongresi’nde Maarif Vekili Esat Bey,<br />
15<br />
O lu Ya mur Atsız , babasının ölümünden sonra annesi ve<br />
karde iyle bütün evrak-ı metrukesini titizlikle aradıklarını fakat<br />
yazıldı ı söylenen tarih kitabı ile ilgili metne ait tek bir ize<br />
rastladıklarını , onun da 1950’lerden kalma ve ileride kaleme alınması<br />
mutasavver bir <strong>Türk</strong> tarihine dair son derece kabataslak bir yazım<br />
planı oldu unu belirtmektedir : ‘Zaruri Bir Açıklama ‘ , Tercüman ,<br />
14.1.2005<br />
44
Biz muallimler ve mürebbiler, di er herhangi bir<br />
vatanda tan farklı olarak bu tarihi hakikatleri yalnız<br />
ö renmek ve bilmek de il ellerimize teslim edilmi olan<br />
memleket çocuklarına, memleket gençli ine ve hatta<br />
bütün vatanda lara ö retmek ve milli ve medeni<br />
vasıflarımızı, kabiliyetlerimizi kendilerinde milli<br />
mefkure, milli uur halinde ya atmak ve yükseltmek<br />
gibi mukaddes bir vazifeyi ve mesuliyeti omuzlarında<br />
ta ıyan kimseleriz. Tarih tedrisinde birinci vazifemiz<br />
milli tezin mahfuziyetidir. Milli tezimizi çürütecek<br />
mevzulardan uzak kalmak her birimiz için, muallim<br />
için, talebe için milli ve vatani bir mükellefiyettir<br />
‘demi tir. 16<br />
Bilime pozitivist yakla ımlar bilimin do rudan<br />
veya dolaylı olarak toplum hayatına katkısı oldu u<br />
görü ünü savunurlar. Bu anlayı ın temelinde u ra ılan<br />
bilim dalının faydalı oldu una dair genel kabul görmesi<br />
için gerekçeler olu turulması dü üncesi yatmaktadır.<br />
Tarih, bireyin vatanda lık e itiminde bir araç olarak<br />
algılana gelmi tir. Tarihin vatanda lık e itimi kapsamında<br />
milli duyguların geli mesine , insan hakları demokrasi ve<br />
kültürel haklara saygı , kültürel kimli in geli tirilmesi gibi<br />
bir çok ö eyi seçilmi olay ve olgularla besledi i<br />
dü ünülmektedir . 17<br />
Tarihe gelece in toplumunu hazırlamada bir<br />
misyon yüklendi i takdirde , tarihin geçmi ten toplanan<br />
verilerle gelece i ekillendirmede bize dersler veren ve<br />
16<br />
Murat Belge , Cumhuriyet tarihçili i , Milliyet Popüler Kültür ,<br />
9.5.2004<br />
17<br />
Yrd. Doç.Dr. Dursun Dilek , Tarih Derslerinde Ö renme ,Ankara<br />
2001 , s. 31<br />
45
ilmi açıdan genellemeler ve teoriler üreten bir disiplin<br />
olaca ı dü ünülebilir .<br />
Bu amaçla hazırlanan programların temelinde milli<br />
ba ımsızlı ımızın ve demokrasinin de erini kavratmak,<br />
yurt ve millet bütünlü ümüzü korumak, milli çıkarlarımızı<br />
ve demokrasiyi üstün tutma uurunu ve davranı ını<br />
kazandırmak amacı bulunmaktadır .<br />
Tarihi olayların her biri tek ve tekrarlanamaz<br />
olarak kabul edilir. Bu olaylar özel artlarda meydana<br />
gelmi lerdir ve tarihi olarak her biri ayrı bir vakıadır.<br />
Bunlar belli bir zaman diliminde ya ayan tarihi ki iliklerin<br />
meydana getirdi i olaylardır. Bu olaylar ve tarihi ki ilikler<br />
ancak devrinin kültürel ve tarihi özellikleri göz önünde<br />
bulundurularak anla ılabilir.<br />
Tarih dersinin bir sosyalle me aracı olarak kullanılması,<br />
ö retim programında yer alan di er derslerin<br />
pratik anlamda faydalı olması kaygısından kaynaklanmı<br />
tır. Bu sebeple tarih ö retiminin kapsamı demokrasi<br />
ve moral e itimini de içine alacak ekilde geni letilmi tir.<br />
Mesela okullarda okutulan tarih dersinin ö rencilerin moral<br />
geli imine katkıda bulunması dü üncesinden hareketle<br />
Amerikalı ara tırmacılar tarihin önemli olaylarının ö retimi<br />
yoluyla insan davranı ının nedenlerini anlama kabiliyetini<br />
ö rencilerde geli tirmeyi hedeflediler .Böyle bir<br />
projenin amacı hukuk, ahlak ve vatanda lık e itimine katkıda<br />
bulunacaktır.<br />
Okullarımızda okutulan tarih, sosyal bilgiler derslerinin<br />
amaçları üzerine ilmi ara tırmalar yapılmı tır.<br />
Tarih ö retimi yoluyla ö rencilerin ki ilik geli imi, sosyalle<br />
me ve vatanda lık e itimi ne katkıda bulunma<br />
amaçlanmaktadır. Tarih e itimi vatanda lı duygusu, moral<br />
ve kültürel de erleri a ılamak açısından <strong>Türk</strong> toplumunun<br />
46
ihtiyaçlarını kar ılamak üzere düzenlenmi tir. Sosyal bilgiler<br />
e itimi programının tarih kısmı, ö rencileri kendi<br />
milli kimlik, kültürel miras ve <strong>Türk</strong> toplumunun de erlerinin<br />
farkına varmaları açısından milli tarihin önemli<br />
olaylarını kapsamaktadır. Ö rencilerin ula aca ı bu farkındalı<br />
ın demokratik toplum içinde sosyal geli imin süreklili<br />
ine yardımcı olaca ı dü ünülmektedir .<br />
Tarih ö retiminin ö rencilere tarihi duyarlılık, ilmi<br />
yakla ım, tarihçiler gibi çalı ma, kronolojiyi bilme, dei<br />
im ve süreklilik gibi kavramları kazandırması gerekti i<br />
dü ünülmekte , tarih ö retiminin geçmi i aynen yansıtmak<br />
yerine, sosyal bilimci ve tarihçi gibi geçmi i yorumlayarak<br />
ve yapısını ayrı tırarak yeniden yaratması gerekmektedir .<br />
E itim anlayı ının de i imi, siyasi ve sosyal de iimle<br />
iç içedir. <strong>Türk</strong>iye’nin milli mücadele dönemi<br />
sonrası, üniter yapıda bir ulus devlet anlayı ına sahip olmasının<br />
ardından, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte,<br />
bütün e itim kurumları sistematik olarak Milli E itim<br />
Bakanlı ı’nın kontrolü altında toplandı. Hükümetlerin siyasi<br />
hedefleri e itim politikalarını do rudan etkilemeye<br />
ba ladı . 1924 sonrasında e itim politikasında yapılan yenilikler<br />
üç döneme ayrılmaktadır .<br />
1.Cumhuriyet dönemi radikal hareketler (1923-1948)<br />
2.Demokrat Parti (1948-1960)<br />
3.Ço ulcu Toplum (1960-1970)<br />
lk dönemlerde toplumun do ulu ve dini yapısını<br />
laik ve batılı anlamda de i tirmek amaçlanmı tır.<br />
Cumhuriyetin ilanının hemen sonrasında Maarif Vekili<br />
smail Safa Özler’in ilan etti i Maarif Misak-ı’nın genel<br />
amacı ‘<strong>Türk</strong> Milleti’ni medeniyet safında en ileri götür-<br />
47
mek ve yeni nesilleri, <strong>Türk</strong> olmak haysiyetinin gerekli<br />
kıldı ı bu amaca en kısa zamanda varmayı mümkün<br />
kılacak irade ve kudrette yeti tirmektir ‘ eklindedir .<br />
Maarif Misak-ı nın özel amaçları arasında ‘Milliyetçi,<br />
halkçı, inkılapçı, laik Cumhuriyet vatanda ları<br />
yeti tirmek ‘ifadesi yer almaktadır. 1936 yılından itibaren<br />
ilkokul programının amaçları tamamıyla milliyetçi ve<br />
devrimci bir nitelik kazanmı olan CHP’nin milli e itim<br />
programına dayandırılmı tır .<br />
Demokrat Parti döneminin sosyal politikası laik<br />
demokratik devlet yapısı içinde dini ve milli kültür deerlerine<br />
dayalı ekonomik, sosyal ve kültürel geli im atılımını<br />
ihtiva etmektedir .<br />
Ço ulcu toplum olarak nitelendirilen son dönem<br />
,laik devlet yapısı içinde kültürel ço ulculu u i aret<br />
etmektedir .<br />
Modern e itim süreci iki temele dayandırılmalıdır.<br />
Bunlar milli e itim ve uluslar arası veya evrensel ö retimdir.<br />
Gökalp <strong>Türk</strong> milletinin modern hayatının <strong>Türk</strong>lerin<br />
kültür, gelenek ve de erlerinden çıkarılması gerekti<br />
ine inanmı tır. Gökalp, bir ülkenin geçmi inin özel bir<br />
yorumuna dayandırılan –ulus devletin yükseli i, milli kimli<br />
in yorumuyla birlikte ifade edilen ve dü sel bir toplum<br />
vaat eden klasik milliyetçilik fikrine sahipti. Klasik milliyetçili<br />
in yükseli i sıkı bir ekilde yaygın e itim sistemiyle<br />
ba lantılıdır. Klasik milliyetçilikte e itim özellikle<br />
milli tarihin oynadı ı rol ile birlikte insanlara kendilerinin<br />
aynı milli toplulu a ait oldukları dü üncesini vermeyi<br />
sa layacaktır<br />
48
Sosyal yapılandırmacı olarak Gökalp , <strong>Türk</strong>iye’nin<br />
entelektüel ve e itim anlamında ça da la masında<br />
önemli yere sahiptir. E itim sistemimizde milliyetçilik fikri<br />
ulus-devlet ideolojisinde ifadesini buldu. Temir, 1960<br />
yılında toplanan Milli E itim urası’na sunulmak üzere,<br />
milli kültür ve e itim konularında ki görü lerini, kısa<br />
tarihçeleri ile birlikte bir rapor haline getirmi tir. 18<br />
Cumhuriyet dönemi dü ünce akımları, e itim uygulamaları<br />
üzerine genel ele tiriler yapılmaktadır. 19 Cumhuriyetin<br />
en azından tek parti dönemine ele tirel yaklaımlarda<br />
fikirlerini açık olarak belirten ara tırmacı son<br />
derece azdır. Cumhuriyetin banisi Atatürk’ü tartı maktan<br />
çekinenler sistemli olarak bazı fikir adamları üzerinden<br />
sisteme ele tirilerini yöneltmenin kendileri için daha hayırlı<br />
oldu unu dü ünmektedirler. Bu yolda en fazla ele -<br />
tiriye muhatap olanların ba ında Atsız gelmektedir. 20 Sosyal<br />
ilimler elbette her türlü konu ile ilgilenecektir. Toplum<br />
hayatımızın geçirdi i evreler, de i melerin sebepleri ilmi<br />
tenkit süzgecinden geçirilmelidir. Bu çalı malar yapılırken<br />
ilmi tarafsızlıktan taviz verilmemesi, ki ilere ve hadiselere<br />
pe in hükümlerle yakla ılmaması gerekmektedir .<br />
18<br />
Dr. Ahmet Temir , Milliyet Ülküsü çinde Bilim ve E itim ,Ankara<br />
1961 .<br />
19<br />
Tarih Ö retimi ve Ders Kitapları , 1994 Buca Sempozyumu , Yay.<br />
Haz. Salih Özbaran , stanbul 1995 , Tarih Vakfı Yurt Yayınları .<br />
20<br />
Atsız’ın siyasi bir hareket olan ‘Ülkücülük’ üzerinde etkisini ,<br />
akademik hayatının ilk merdivenlerini çıkmakta olan genç bir<br />
ara tırma görevlisi incelemi , ilmi tarafsızlı ı bir kenara koyması<br />
sebebiyle sathi kalmı , oldukça yanlı sonuçlara ula mı , hareketin<br />
siyasi önderi ile Atsız arasındaki gerilimin boyutlarına bile nüfuz<br />
edememi tir : Cenk Saraço lu , Ülkücü Hareketin Bilinçaltı Olarak<br />
Nihal Atsız , Toplum ve Bilim , sayı 100 , Bahar 2004 , s.100-124<br />
49
Sabahattin Ali , 1944 yılında Orhun dergisinde dönemin<br />
ba bakanına hitaben yayınladı ı açık mektuplarda<br />
kendisine hakaret etti ini ileri sürerek Atsız’ı mahkemeye<br />
vermi ti. Duru manın yapıldı ı gün mahkemeye<br />
dinleyici olarak giden Siyasal Bilgiler Okulu ö rencisi<br />
Mehmet Çınarlı adliyeden sonra Atsız ve arkada larıyla<br />
Gençlik Parkı’nda foto rafçılara poz vermi , aradan<br />
birkaç ay geçtikten sonra Emniyet Müdürlü ü’nde önüne<br />
konan foto rafın hesabını vermek durumunda kalmı tır .<br />
Atsız’la resim çektirmek bazı ö rencilerin geleceklerini<br />
karartmaya vesile olacaktır . 21<br />
Atsız’ın <strong>Türk</strong> dü ünce hayatındaki yerine i aret etmeden<br />
önce karakter yapısının ve haleti ruhiyesinin bilinmesi<br />
gerekmektedir . Bir ara tırmacıya göre Atsız, saldırgan<br />
ve provokatif üslubu yüzünden yönetici elitlerin hı -<br />
mına u ramı bir dava adamıdır. 22 Ö rencisinin tarifiyle;<br />
orta boylu, dolgunca, burnu hafif kavisli, çok geni , üste<br />
do ru çıkıkça bir alna sahip, saçları sa yandan ayrılmı ,<br />
gözleri ate parçası gibidir. 23 Kalabalıktan ve sıkı ık yerlerden<br />
ho lanmaz, mecbur kalmadıkça kalabalı a girmez,<br />
sessizli i ve yalnızlı ı tercih eden, ailesine ba lı bir<br />
erkektir. 24 En mühim hususiyeti ahsiyetinin tam bir bütünlük<br />
arzetmesidir. Ruh, kafa ve fikir yapısında herhangi<br />
bir bo luk, eksiklik yahut çeli ki yoktu. Tepkileri, öfkesi,<br />
sevinci takdiri, alkı ı, azarlaması, affedi i ve müsamahası<br />
hep bir düz hat takip ederdi. Be endi i bir hareketi, kim<br />
21 Mehmet Çınarlı , Hatıraların I ı ında , stanbul 1984 , s.36<br />
22 Güven Bakırezer , Nihal Atsız , Modern <strong>Türk</strong>iye’de Siyasi Dü ünce<br />
: Milliyetçilik ,Cilt 4 , stanbul , 2002 ,s.352<br />
23 Altan Deliorman ,Tanıdı ım Atsız , stanbul 2000 , s.11,12,Orkun<br />
Yayınları .<br />
24 Deliorman , a.g.e.,s.16<br />
50
yaparsa yapsın, takdirle, do ru bulmadı ı bir hareketi de<br />
nereden gelirse gelsin öfkeyle kar ılardı. 25 Dava ve<br />
hapishane arkada ı Eri ’e göre; kılınçlı, dö ü lü hikayeleri<br />
ve romanları okumaktan ho lanırdı, aceleci ve teheyyüci<br />
bir ruh yapısına sahipti, akalarına kendisiyle istihza<br />
edecek bir çe ni vermekten çekinmezdi, çok akacıydı<br />
,konu maları ve mektuplarında bu yönü bariz bir ekilde<br />
görülür. 26 Atsız’ın dü ünce çizgisine pek yakın olmayan<br />
ba ka bir ö rencisi de; ‘Liselerin dört yıla çıkarılmasıyla<br />
olu an bo luklar seminer denilen serbest saatlerle doldurulur<br />
ve sözü sohbeti çekilen hocalar seminer saati tertip<br />
ederlerdi. Hangi sınıftan olursa olsun, isteyen istedi i<br />
seminere gidebiliyordu. Ben iki hocanın pe ine dü -<br />
mü tüm. Biri Nihal Atsız, di eri Mahir z. Nihal Bey, çok<br />
heyecanlıydı, seminerlerinde <strong>Türk</strong>çülü e davet eder tarzda<br />
konu urdu.’demektedir. 27 Devlet yöneticilerinden uzakta<br />
kalmı , yakın dostları ve arkada larının ikbal günlerinde<br />
bile bu tavrını devam ettirmi tir. 28 So uk bir kı günü kurban<br />
bayramında Osmana a Camii’nde cenaze namazı<br />
kılındıktan sonra safta duranlardan Fethi Gemuhluo lu,<br />
25<br />
Necmeddin Hacıemino lu , Bir Yi it Adam , Bo aziçi , sayı 77 ,<br />
Aralık 1988 , s.10<br />
26<br />
Muzaffer Eri ,Atsız’dan Hatıralar , Bo aziçi , sayı 77, Aralık 1988<br />
, s.5,6<br />
27<br />
Be ir Ayvazo lu , M. Ugur Derman Anlatıyor :Ben ki Nesil<br />
Arasında Köprü Oldum , <strong>Türk</strong> Edebiyatı , sayı 305 , Mart 1999 , s.16<br />
28<br />
Sınıf arkada ı olup , milletvekilli i , senatörlük ve Milli E itim<br />
Bakanlı ı yapan Tahsin Banguo lu ile yıllardır görü medi i ve<br />
haberle medi i , kendisine evli misin , çocukların var mı sorularının<br />
tevcih edilmesinden anla ılmaktadır ; Mehmet Uzun (Babao lu) ,<br />
Hüseyin Nihal Atsız’dan Tahsin Banguo lu’na , Müteferrika , sayı 15<br />
, Yaz 1999 , s.133-138<br />
51
tezkiye yapıldıktan sonra yanındakilere ‘Allah’a ükür,<br />
gerçek anlamda bir er ki inin namazını kıldık‘ demi tir . 29<br />
Atsız, çok yakınında bulunanların aktarımlarına<br />
göre imkan oldu unda tek arzusunun Harbiye’de ö retmenlik<br />
oldu unu dile getirmi tir. Bu arzusu devlet gelene<br />
imizde en eski kurum olan ordunun belkemi ini te kil<br />
eden genç subay adaylarıyla do rudan muhatap olmaktan<br />
kaynaklanmı olmalıdır. Zaten lise tahsilini tamamladıktan<br />
sonra, 1922’de Askeri Tıbbiye’ye girmi ti. Askerli i çok<br />
sevdi i ve temel bir meslek olarak gördü ü için bu yolda<br />
hizmet vermeyi dü ünüyordu. Ö retmenlik mesle ini çok<br />
sevmesine ra men ö rencileriyle ba ba a dersanede kalabildi<br />
i yıllar oldukça sınırlıdır. Elbette dü ünen bir kafa<br />
olarak birikimlerini gençlere ve topluma aktarmak istemi<br />
tir. Bu yolda ö retmenli i bir vasıta olarak görmü tür.<br />
Dü üncelerinin tebli inde ikinci bir yol olarak sanatı<br />
seçmi tir. lmi birikimi ve mizacı sanatta tarihi romancılı<br />
a yönelmesinin ba lıca saikidir. Tarihi roman yazarı,<br />
milli uurla yo rulmu , engin ve co kun bir ruha, zengin<br />
bir muhayyileye sahip olması gerekir. Var olan küçüklük<br />
ve çirkinliklerden mazinin epik ve muhte em devirlerine<br />
kaçmaya e ilimli bir mizaçta olmalıdır. 30<br />
Bozkurtlar’da Bö ü Alp, Kür ad, Tonyukuk ve<br />
Urungu’yu, Delikurt’ta Murad’ı zaman zaman kendi mizacının<br />
unsurları ile bezemi tir. Edebi türde, fakat kendine<br />
mahsus bir tarzda yazılmı olan Ruh Adam, Atsız’ın<br />
29<br />
Dr. Emin I ık , Bir Er Ki inin Ardından , Kubbealtı Akademi<br />
Mecmuası , yıl :33 , sayı 4 , Ekim 2004 , s. 20<br />
30<br />
Sadık K. Tural , Tarihi roman ve Atsız’ın tarihi romanları üzerine<br />
dü ünceler , Atsız Arma anı , stanbul 1976 , s . CVII<br />
52
omanları arasında müstesna bir yer i gal eder. 31 lk baskısı<br />
1972 yılında yapılan romanın konusunun, Atsız’ın<br />
ö retmenlikten alınıp 1952 yılında Süleymaniye Kütüphanesi’nde<br />
görevlendirilmesinden sonra kafasında ekillenmeye<br />
ba ladı ı, Deliorman’ın onunla yaptı ı görü -<br />
melere göre 1956-57’lerde ise henüz tam eklini almadı<br />
ı tahmin edilmektedir. Basım yılına kadar üzerinde 15<br />
yıldan fazla çalı tı ı anla ılmaktadır. Ruh Adam’da<br />
de i ik tipler ve karakterler canlandırılmı tır. Romanın<br />
asıl kahramanı Selim Pusat Atsız’ın kendisidir. Ay e Hocanım,<br />
e i Bedriye Atsız’dır. Atsız romanının kahramanlarını<br />
önemsiz birkaç tip dı ında, hayattan ve kendi<br />
çevresinden seçmi tir.<br />
TÜRKÇÜLÜ ÜN DO U UNDA ETK L OLAN FAKTÖRLER<br />
Tarihte milliyetçili i devlet siyasetinde temel yapan<br />
ilk devlet adamı Asya Hun mparatorlarından Çiçi’dir.<br />
<strong>Türk</strong>lerde milliyet uuru slamiyetin kabulünden<br />
sonrada uzun bir süre ya amı tır. Ka garlı Mahmut’un<br />
Divan-ı Lügat’ında milliyet uurunun izleri açıkça görülmektedir.<br />
Osmanlılarda II. Mahmud döneminde Re id-el<br />
Din Tarihi’nin <strong>Türk</strong> boylarının ilk tarihini ele alan birinci<br />
kitabı Farsçadan <strong>Türk</strong>çeye çevrildi. Osmanlı hanedanının<br />
soyu O uz Han’a dayandırıldı. Dü ünce tarihimizde<br />
millet fikrinin ortaya çıkması ve bu fikre dayalı olarak<br />
milliyetçilik <strong>Türk</strong>çülü ün tekamülüne ba lı olarak ortaya<br />
çıkmı tır .<br />
31 Altan Deliorman , Ruh Adam’daki Gerçek Kahramanlar , Orkun ,<br />
sayı 18, A ustos 1999 , s.28<br />
53
19. yüzyılda Osmanlı devletinin genel durumu,<br />
toprak kayıpları bir çok gerçeklerin anla ılmasına sebep<br />
olmu tur. Ezeli dü man Rusya büyümek için Osmanlıyı<br />
kendisine hedef seçmi , ilerleyen süreç içinde devamlı<br />
toprak kazanmı tır. 1774 Küçük Kaynarca Antla ması ile<br />
Ortodoks teb’anın koruyuculu unu üstlenmi tir. 1783<br />
yılında Kırım’ı i gal etmi , hızla Balkanlara inmi tir.<br />
Kafkaslarda aleyhimize büyümeye ba lamı bo azlara ve<br />
stanbul’a gözünü dikmi tir. Batıda Fransa ve ngiltere<br />
kapitülasyonlar ve yeni sömürgeler kazanmada birbiriyle<br />
amansız yarı a giri mi lerdir. Osmanlı yönetimi ça da -<br />
la ma hareketleriyle devleti ayakta tutmaya çalı mı , denge<br />
siyaseti ile varlı ını devam ettirmeye gayret etmi tir .<br />
Osmanlı devleti, milliyetçilik hareketleri öncesinde<br />
bünyesinde bulunan çok sayıda etnik grup ve toplumu<br />
millet sistemi adı verilen bir yapı içinde te kilatlandırmı<br />
tır. Bu sistemde millet tabiri etnik de il, dini<br />
grupları belirtmek üzere cemaat kar ılı ı olarak kullanılıyordu.<br />
Ayırt edici çizgiler milli de il, diniydi. Bu sistem<br />
içinde Rum toplumu de il, Ortodoks milleti vardı. Bu<br />
mezhep içinde bir çok etnik grup yer almı tı. 1856 Islahat<br />
Fermanı’yla gayri müslim teb’alar birçok haklar kazanarak<br />
millet olma yolunda bir zemin temin etmi lerdir.<br />
Giderek sırasıyla Rum, Ermeni ve Musevi cemaatlerine<br />
millet nizamnamesi verildi. 19. yüzyılın ikinci yarısından<br />
sonra <strong>Türk</strong> olmayan Müslüman unsurlar arasında da<br />
milliyetçilik hareketleri yayılmaya ba ladı. Araplarda dı<br />
etkilerle genellikle milliyetçilik hareketi aydın kesimine<br />
münhasır olarak kaldı. II. Abdülhamid’in slamcılık<br />
siyaseti ayrılıkçı hareketleri geciktirmi tir. Batı dünyasındaki<br />
<strong>Türk</strong>iyat çalı malarının <strong>Türk</strong> aydınları üzerinde<br />
büyük etkisi olmu tur. <strong>Türk</strong>iye dı ındaki <strong>Türk</strong> gruplarında<br />
54
geli en <strong>Türk</strong>çülük hareketi bilhassa Rusya’da ilk olarak<br />
dil Ural merkezli olarak ortaya çıkmı tır. Kursavi,<br />
Mercani, Hüseyin Feyizhani, Nasiri tarafından yürütülen<br />
milli uyanı hareketi giderek büyük bir e itim reformu<br />
do urmu tur. Sadece Rusya <strong>Türk</strong>leri içinde de il bütün<br />
<strong>Türk</strong> dünyası üzerinde büyük tesir yaratan smail Gaspıralı<br />
e itim yoluyla modernle menin temellerini atmı tır.<br />
Ne retti i Tercüman gazetesi zaman zaman yasaklanmasına<br />
ra men Osmanlı topraklarında bile dikkatle izlenmi<br />
tir. Cedit hareketinin Azerbaycan’da güçlü izleyicileri<br />
olmu tur. Onlar arasından yeti en A ao lu Ahmet Osmanlılarda<br />
<strong>Türk</strong>çülü ün tebli inde önemli bir görev ifa<br />
etmi tir. Yine ba ka bir Azerbaycanlı Hüseyinzade Ali<br />
Bey,<strong>Türk</strong>iye’de etkili olmu tur .<br />
Tanzimat döneminde <strong>Türk</strong>çülük kültürel milliyetçilik<br />
çerçevesinde sade bir dil yaratma gayreti olarak ortaya<br />
çıkmı tır. E itimi halk arasında yayılması için herkesin<br />
anlayabilece i bir ekilde yazı dilinin sadele -<br />
tirilmesi çalı maları konu ma ve yazı dili ikili ini ortadan<br />
kaldırmayı hedeflemi tir. Dil ve edebiyat alanında görülen<br />
ilk <strong>Türk</strong>çülük hareketinin önderi Ahmet Vefik<br />
Pa a’dır. Süleyman Pa a, Ali Suavi dil ve tarih alanında<br />
<strong>Türk</strong>çülü e özen gösteren ilk isimlerdir .<br />
II. Me rutiyet döneminde fikir akımları ve tartı -<br />
maları belirginle meye ba lamı tır. Batıcılık, slamcılık ve<br />
<strong>Türk</strong>çülük bu dönemde görülen belli ba lı fikir akımlarıdır.<br />
<strong>Türk</strong> milliyetçili inin II. Me rutiyet öncesinde dil,<br />
tarih ve edebiyat sahalarında ki çalı malarla kültürel temelleri<br />
atılmı tır. Millet hayatında din kadar önemli olan<br />
ikinci faktör olan milliyet duygusu da önem kazanmaya<br />
ba lamı tır. Milli kültürün in a edilmesine öncelik verilmi<br />
tir. Daha önce <strong>Türk</strong>çülük siyasi bir akım haline getiril-<br />
55
memi ti. II. Me rutiyetin ilanıyla <strong>Türk</strong>çü fikirler siyasi hayatta<br />
ye ermeye ba lamı tır. <strong>Türk</strong> Derne i’nin kurulması<br />
ve Genç Kalemler hareketi bu uygulamanın ilk örnekleridir.<br />
Yeni dil anlayı ını savunan Genç Kalemler hareketine<br />
Ziya Gökalp’in katılması, Turan iirini ne retmesi<br />
<strong>Türk</strong> gençleri üzerinde derin tesirler yapmı tır. <strong>Türk</strong><br />
Yurdu Cemiyeti 1911 yılında kurulan ikinci <strong>Türk</strong>çü<br />
dernektir. Bu cemiyet <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong>nın kurulu<br />
çalı maları sırasında ortaya çıktı ı için fazla varlık gösterememi<br />
, kurucuları bilahare <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> içinde yer almı<br />
tır .<br />
Fiili kurulu u 20 Haziran 1911 tarihinde gerçekle<br />
tirilen <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> resmen 12 Mart 1912 tarihinde<br />
açılmı tır. Müstakil bir siyasi fırka kurmak için ba kanlık<br />
görevinden ayrılan Ahmet Ferit Tek’in yerine 1913’te<br />
Hamdullah Suphi’nin seçilmi tir. ttihat ve Terakki’nin<br />
merkezinde görevli bulunan Ziya Gökalp Ocak yönetiminde<br />
resmen görev almamı tır .<br />
Bazı ara tırmacılara göre 1923-1931 yılları arasında<br />
<strong>Türk</strong>çülük fikri devlette tek hakim ideolojidir. <strong>Türk</strong>çülük<br />
fikrini ta ıyanlar bütün bürokratik kademelere hakim<br />
olmu lardır. <strong>Türk</strong>çülük fikrinin ideologu ziya Gökalp<br />
<strong>Türk</strong>çülü ün Esasları eserini bu dönemde ölümünden bir<br />
yıl önce ne retmi tir. <strong>Türk</strong>çülü ün resmi ideoloji oldu u<br />
anlamını ta ıyan ifadeler kullanıldı. 1929 yılında çi leri<br />
Bakanı ükrü Kaya Elazı ’da ‘<strong>Türk</strong>çülük bizim için<br />
hem bir mesnet , hem de bir gayedir‘ demi tir. 1929<br />
yılından sonra zirveden ini ba lamı tır. Atatürk 5.2.1931<br />
tarihinde ‘<strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> Cumhuriyet Halk Fırkası’nın<br />
hars ubeleridir. Fikri hayatta millete mürebbilik<br />
yapacak, ilim, iktisat, siyaset ve güzel sanatlar gibi<br />
bütün hars sahalarında vatanda ları yeti tirmek için<br />
56
pi valık edecektir. Gayemiz çok faydalı oldu u kanaatimiz<br />
bulunan bu yol üzerinde bütün milleti hemahenk<br />
olarak beraber yürütmekten ibarettir‘ demi tir .<br />
Atatürk daha sonra ‘Aynı cinsten olan kuvvetler<br />
birle melidir‘ diyerek <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong>’nın istikbali ile ilgili<br />
dü üncesini ortaya koymu tur. Ocak kurultayı 10 Nisan<br />
1931 tarihinde toplanmı ve CHF’sına iltihak kararı almı<br />
tır .<br />
<strong>Türk</strong>çülük hareketi Ocak’ın kapatılmasıyla fazla<br />
sarsılmamı tır. Yalnız devlet kendisinin dı ındaki hareketlere<br />
fazla göz yummamı tır .<br />
Atsız 1930 yılında Üniversiteyi bitirmi tir. Hocası<br />
Köprülü, Bakanlık nezdinde tavassutta bulunarak yatılı<br />
okuması sebebiyle liselerde 8 yıl ö retmenlik yapmak<br />
mecburiyeti bulunmasına ra men 25 Ocak 1931 tarihinde<br />
kendisine asistan tayin ettirmi tir .<br />
1929 yılında Resimli Ay mecmuasında Nazım Hikmet<br />
‘Putları Yıkıyoruz’ adı altında açtı ı geni bir kampanya<br />
ile <strong>Türk</strong> dü ünce hayatının sembol isimleri üzerinde<br />
süpekülatif fikirler ileri sürmü tür. Onun tenkit oklarından<br />
<strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> reisi Hamdullah Suphi’de nasibini almı tır .<br />
Resimli Ay dergisini çıkaran Serteller, liberal dü üncenin<br />
savunucusu olduklarını ileri sürmekle birlikte Nazım<br />
Hikmet’i himaye etmi , Marksist fikirlerini propaganda<br />
etmesine zemin hazırlamı lardır. Serteller, bilhassa Sabiha<br />
Sertel liberalizm kalkanı gerisinde yürüttü ü tahripkar<br />
faaliyetlerden sonra <strong>Türk</strong>iye’yi terk edip muhacir oldukları<br />
dönemde TKP’nin yönetici kadrosunda çalı mı tır. Nazım<br />
Hikmet’in tanınmı <strong>Türk</strong> fikir adamlarına kar ı tenkit<br />
dozunu a an karalama kampanyasına giri ti i dönemde<br />
kar ısında duracak kuvvetli bir kalem ve organize bir<br />
gençli in bulundu u söylenemez. Atsız 15 Mayıs<br />
57
1931’den itibaren 25 Eylül 1932’ye kadar Atsız Mecmua’yı<br />
17 sayı halinde ne retti. Ba lı ının altında ‘<strong>Türk</strong>çü<br />
ve Köycü’ ibaresi bulunan dergide edebiyat ve tarih bilginlerinin<br />
bulundu u geni bir kadro yazmı tır. Cumhuriyet<br />
devrinde <strong>Türk</strong>çülü ün öncüsü olmu tur.<br />
<strong>ATSIZ</strong>’IN TÜRKÇÜLÜ Ü<br />
Atsız hakkındaki ara tırmalarda fikri hayatı bir<br />
bütün halinde ele alınmı tır. Aslında fikir dünyası bütünlük<br />
arzetmekle birlikte dünyanın ve <strong>Türk</strong>iye’nin geli<br />
imine paralel olarak bazı konularda hassasiyeti muhakkak<br />
farklı olmu tur. Bu sebeple ana konumuz <strong>Türk</strong>çülü ü<br />
hakkında son dönemde çıkardı ı Ötüken dergisindeki<br />
yazılarına bakmak gerekir . Ocak 1964 de yayın hayatına<br />
giren Ötüken’in ilk sayısındaki yazısı ‘<strong>Türk</strong>çülük ‘ adını<br />
ta ımaktadır. 32 Yazısına <strong>Türk</strong>çülü ün <strong>Türk</strong> Milliyetçili<br />
inin adı oldu unu belirterek ba lamı tır. <strong>Türk</strong>çülü ün<br />
bir ülkü, ülkülerin milletlerin manevi gıdası, ülküsüz<br />
milletlerin en talihlisinin nihayetsizlik ve sönük kalmaya<br />
mahkum oldu unu vurgulamı tır. Ülküler hakikatle hayalin<br />
karı masından do mu olan, düne bakarak yarını<br />
arayan, milletlere hız veren ve u runda ölünen<br />
büyük dileklerdir. Milletler ölebildikleri kadar ya ama<br />
hakkına maliktirler .<br />
32<br />
Atsız’ın bu yazısı ilk olarak Orhun dergisinin 1 Ekim 1943 tarihinde<br />
çıkan 10. sayısında ne redilmi tir . Atsız , fikriyatının temel<br />
ilkelerinde de i me olmaması sebebiyle aynı yazıyı 21 yıl sonra<br />
çıkardı ı derginin ilk sayısına koymakta beis görmemi tir . Makaleyi<br />
ülkü yazılarını toplayan kitabına da almı tır : <strong>Türk</strong> Ülküsü , Ankara<br />
1966 , s.19-20 , Af in Yayınları<br />
58
<strong>Türk</strong>çülük; büyük <strong>Türk</strong> Eli’nde, <strong>Türk</strong> uru unun<br />
kayıtsız artsız hakimiyeti ve ba ımsızlı ı ile<br />
<strong>Türk</strong>lü ün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün<br />
olması ülküsüdür. <strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong>lü ün geçmi<br />
teki haklarının mirasını istemek bakımından haklı ,<br />
me ru ve tarihi bir davadır. <strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong> soyunun<br />
ruhunda, kanında beyninde ya ayan hayat prensiplerinin<br />
fikir haline gelmi bir eklidir. Bundan dolayı<br />
da, ‘sıra’ ve ‘saygı’ esaslarını ihmal edemez. <strong>Türk</strong>çüler’in,<br />
daha eski <strong>Türk</strong>çüler’e saygı göstermesi bunun<br />
için arttır .<br />
1962 yılında çıkmaya ba layan Orkun dergisinin<br />
birinci sayısında ‘<strong>Türk</strong> Milleti’ne Ça rı’ ba lı ı altında<br />
ne redilen yazısında, 9 madde halinde özetlenen milli kalkınma<br />
programının ilki <strong>Türk</strong>çülüktür .<br />
Atsız’a göre <strong>Türk</strong>çülük dört kaynaktan<br />
gelmektedir:<br />
1. Kökü çok eski olan ve <strong>Türk</strong> uru unun uuraltında<br />
asırlardan beri ya ayan milliyetçilik ;<br />
2. Tanzimat’tan sonra, Avrupa’da ki milliyetçiliklere<br />
benzeyen halkçı bir hareketin, bizde de<br />
tatbik olunması isteyen milliyetçilerin hareketi ;<br />
3. Devletimizin içindeki yabancı unsurların ihaneti<br />
dolayısıyla do an tepki ;<br />
4. <strong>Türk</strong>ler’in 200 yıldan beri çektikleri büyük<br />
sıkıntılar ve geçirdikleri felaketlerin verdi i<br />
uyanıklık .<br />
59
Bu dört kaynaktan gelen dü ünceler birbiriyle<br />
karı ıp yu rularak, bugünkü <strong>Türk</strong>çülü ü ortaya<br />
çıkarmı tır.<br />
Onun yorumuna göre :<br />
Bugün ülküler ve kahramanlar ça ında ya ıyoruz.<br />
Geçmi haklara dayanılarak davaların öne atıldı<br />
ı, hesapların görüldü ü günlerdeyiz. ....Bugün<br />
ayakta kalabilmek için eskisi kadar sa lam olmak yeti<br />
miyor. Çok güçlü, çok sa lam , çok sert, çok yürekli<br />
olmak gerekiyor. Bunun da bizim için birinci artı<br />
<strong>Türk</strong>çülük ülküsüne sıkı sıkıya yapı maktır. a ıran,<br />
ürken, sapıtan milletleri tarih ba ı lamıyor. <strong>Türk</strong>çülük<br />
ülküsü bizden amansız bir görev ahlakı istiyor.<br />
Subay hiç yorulmadan altı saatlik talimini yaptırırsa,<br />
ö retmen bıkmadan ,ö reticilik i ini yaparsa, memur<br />
sinirlenmeden halka kolaylık göstermekte devam ederse,<br />
doktor her eyden önce yurtta ların sa lı ı ile ilgili<br />
olursa, ö renci her eyden önce dersini bellemeye çalıırsa<br />
ve bütün vazifelerle rütbeler arasında ne caka, ne<br />
gösteri , ne dalkavukluk, ne de ilgisizlik olmadan bir<br />
ahenk kurulursa; a a ıdakiler yukarının buyru unu<br />
ukalalık saymaz, yukarıdakiler de a a ının do ru ihtarlarına<br />
kızmazlarsa, bütün kar ılıklı i lerde, görü -<br />
me ve konu malarda ne ikiyüzlülü e kaçan nezaket, ne<br />
de kabalı a kaçan sertlik bulunmazsa vazifenin bizden<br />
istedi i ey yapılmı olur. Gerçekten <strong>Türk</strong>çü olma<br />
kolay de ildir. her önüne gelen <strong>Türk</strong>çü olamayaca ı<br />
gibi, her <strong>Türk</strong>çüyüm diyen de <strong>Türk</strong>çü sayılmaz .<br />
60
Bugün, <strong>Türk</strong>iye ve <strong>Türk</strong> aleminde, <strong>Türk</strong>çülük,<br />
Ülkücülük isimlerinin kullanıldı ı gibi, daha çok yaygın<br />
olarak Milliyetçilik, <strong>Türk</strong> Milliyetçili i isimlerini kullanmaktayız.<br />
Milliyetçilik, <strong>Türk</strong>’ü ya atan manevi güçtür .<br />
<strong>Türk</strong>çülü e ele tirel yakla ımlarda, <strong>Türk</strong>çülük akımının<br />
<strong>Türk</strong>lük anlayı ının imparatorlu un siyasi sınırlarının<br />
ötesinde ki öbür bölgelerde ya ayan geni bir akrabalık<br />
grubu anlamına geldi ini, Cumhuriyetin kurulmasıyla<br />
birlikte <strong>Türk</strong>çülü ün <strong>Türk</strong> milliyetçili ine dönü -<br />
tü ünü, Cumhuriyetin büyük ölçüde <strong>Türk</strong> halkından meydana<br />
geldi ini, resmi ve siyasi anlayı a göre bütün yurtta -<br />
ların <strong>Türk</strong> milletini te kil etmekte oldu u belirtilir. Cumhuriyet<br />
döneminde <strong>Türk</strong>lük dar anlamıyla tanımlanmı ve<br />
siyasi milletle özde le mi tir. Bu dönemde hala Cumhuriyet<br />
vatanda ları arasında ayrım yapılması, bu akımın<br />
savunucularının benimsedi i millet anlayı ının yeni modern<br />
kavramın sınırlarını a tı ını ileri sürerler. Pan <strong>Türk</strong>çü<br />
görü ü ihtiva etti ini iddia ederler.<br />
Atsız ile aynı yıllarda <strong>Türk</strong>çülük hareketinin<br />
fikriyatını yapan Reha O uz <strong>Türk</strong>kan’ın ‘<strong>Türk</strong>çülük’ anlayı<br />
ları arasında ki farklar eserlerinin mukayesesinden<br />
anla ılmaktadır. 33<br />
<strong>Türk</strong>çülü ü sadece sözde ve gönülde kalmamı ,<br />
her türlü sıkıntıyı göze alarak do ruları söylemekte kararlı<br />
hale getirmi tir. Çalı ma hayatının Edirne Lisesi Edebiyat<br />
ö retmenli i döneminde iken Atsız Mecmua’nın devamı<br />
olarak Orhun dergisini çıkarmakta idi. <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> <strong>Türk</strong><br />
Tarihi Tetkik Heyeti tarafından 1930 yılında <strong>Türk</strong> Tari-<br />
33<br />
Reha O uz <strong>Türk</strong>kan , ‘<strong>Türk</strong>çülük ‘, <strong>Türk</strong>çülü e Giri , stanbul ,<br />
1940 , s.5-11 , Bozkurtçu Yayını , Milliyetçilik Yolunda –<br />
Ergenekon,Bozkurt, Gök Börü ve Yeni Yazılar , stanbul 1944 ,<br />
Müftüo lu Yayınevi<br />
61
hinin Ana Hatları kaleme alınmı ve yine bu anlayı<br />
temelinde dört ciltlik Tarih ders kitabı hazırlanmı tır.<br />
Ardından bu ilk kitabın bazı bölümlerinden olu turulan 74<br />
sahifelik özet nitelikli <strong>Türk</strong> Tarihinin Ana Hatları-Medhal<br />
adlı risale hazırlanmı ve 1931 yılında otuz bin adet bastırılarak<br />
okullara da ıtılmı tır. Atsız Orhun’da liselerde<br />
okutulmak üzere çıkarılan dört ciltlik Tarih kitabının yanlı<br />
larını a ır bir ekilde tenkit etmi tir. Bu tezler Atsız’ın<br />
hocası Togan tarafından 2 Temmuz 1932 tarihinde toplanan<br />
I. <strong>Türk</strong> Tarih Kongresi’nde ele tirilmi tir. 34<br />
Togan’ın tenkitlerine cevap verilmemi , Dr. Re it Galip<br />
tarafından, Rusya’da Çarlık yönetiminin yıkılmasından<br />
sonra ba ımsızlık kazanmak üzere yapılan mücadeleler<br />
esnasındaki tartı malar gündeme getirilerek susturulmaya<br />
çalı ılmı tır. Togan görevli bulundu u stanbul Üniversitesi’nden<br />
ayrılarak yurtdı ına gitmek mecburiyetinde<br />
kalmı tır. Atsız, hocasına kar ı yapılan haksızlı a kar ı<br />
çıkmı , Köprülü hadisenin gidi atından ürkerek kendisini<br />
üniversite hocalı ından çıkarmı tır .1930 lu yıllarda ortaya<br />
atılan <strong>Türk</strong> Tarih Tezi ile modern <strong>Türk</strong>iye’yle köprü kurabilecek<br />
seküler bir altın ça (Orta Asya) tahayyül edilmi ,<br />
hem de bu medeniyetin dünya tarihinin geli iminde kilit<br />
rolü bulundu u öne sürülerek batı’nın ana anlatısına daha<br />
sancısız dahil olunabilme denenmi tir. Medeniyetin Orta<br />
Asya’da <strong>Türk</strong> kökenli topluluklarca meydana getirildi i ve<br />
dünyaya yayıldı ı; bu sebeple kadim Mezopotamya, Anadolu<br />
ve Ege kültürlerini yaratanların <strong>Türk</strong>ler oldu u tezi<br />
öne sürülerek üç hedef düzeltilmi olmakta idi:<br />
34<br />
Nadir Özbek , Zeki Velidi Togan ve <strong>Türk</strong> Tarih Tezi , Toplumsal<br />
Tarih , sayı 45 , Eylül 1997 , s.20-27<br />
62
1. 1.<strong>Türk</strong>iye Cumhuriyeti’nin Anadolu üzerindeki<br />
varlı ını me rula tırmak<br />
2. 2.Laisizmin vurgulanması ve yeni milli kimli i<br />
slamın dı ına ta ımak bakımından slam öncesi<br />
<strong>Türk</strong> tarihine (Orta Asya’ya) uzanmak<br />
3. 3.Dünyadaki di er ça da ve egemen milletle<br />
e itler ili kisi içine girebilmek için bugünkü<br />
dünya uygarlı ının yaratıcıları arasına <strong>Türk</strong>leri<br />
de koyacak olan Orta Asya merkezli bir kültürel<br />
yayılım tezini savunmak . 35<br />
Pragmatik bir yakla ımla tarih yazıcılı ı, yeni bir<br />
kimli in yaratılması ve benimsetilmesi sürecinde kullanılan<br />
bir amaç haline getirildi. Üretilen bu tarih tezleri,<br />
liseler için yazılan tarih kitaplarının da esasını olu turdu.<br />
Aslında bu tezler daha önce Enver Celalettin Pa a tarafından<br />
1917 yılında teklif edilmi ve kamuoyunda pek ilgi<br />
uyandırmamı tı. Bu tarih tezleri 30-40 yıl boyunca e itim<br />
müfredatının önemli bir parçasını olu turdu.<br />
Zamanın yönetimi bir lise ö retmeninin tek partinin<br />
tek ders kitabına yöneltti i tenkitleri tahammülle karılamamı<br />
, onu vekalet emrine almakla kalmayarak dergisini<br />
Bakanlar Kurulu kararı ile kapatmı tır. O dönemde<br />
vekalet emrine alınmalar günümüzdeki benzeri uygulamalarla<br />
mukayese edilemez. Açıkta olmanın uzaması hali<br />
ki inin açlıkla kar ı kar ıya kalması demektir. Atsız 9 ay<br />
vekalet emrinde kaldıktan sonra ba ka bir yerde görevine<br />
iade edilmi tir. Atsız’ın bu ele tirisi, dönemin <strong>Türk</strong> Tarih<br />
35<br />
Foti Benlisoy-Stefo Benlisoy, Milliyetçi Tarihyazımı ve<br />
‘Azgeli mi lik Bilinci’ , Toplum ve Bilim , sayı 91 , Kı 2001-2002 ,<br />
s.248<br />
63
tezine kar ı yöneltilen kritiklerde nedense pek dikkate<br />
alınmamaktadır.<br />
Atsız’ın üniversiteden uzakla tırılması hem onun<br />
ilmi kariyeri, hem de fikirlerini rahat bir ortamda yayamaması<br />
bakımından son derece zararlı olmu tur. Atatürk<br />
bu hadiseye ehemmiyet bile vermemi , Atsız’ın bundan<br />
sonraki yıllarda yazdıklarını okumu , be enmi kendisiyle<br />
tanı mak istemi tir. Ya mur Atsız’ın babasının gerçek iki<br />
dostundan biri oldu unu belirtti i 36 Yılmaz Öztuna’ya<br />
göre Köprülü, Atsız’ın kendisinden intikam alabilece i<br />
gibi bir vehme kapıldı ı için, Atatürk’e Atsız’ın meclisine<br />
giremeyecek derecede sert tabiatli bir genç oldu unu<br />
söyleyip davetten vazgeçirmi tir. Atatürk, istidatlardan<br />
ho lanan bir tabiata sahipti, Atsız’la arasında bir ey<br />
geçmemi ti. Atsız’ın Atatürk’ün çevresine girememesi, o<br />
çevreden ve Atatürk’ten fikirler alamaması, fikirlerini<br />
yayamaması <strong>Türk</strong> bilim hayatı bakımından fevkalade<br />
zararlı olmu tur. Atatürk tarafından me rula tırılan ve<br />
üniversitedeki hayatı iade edilen bir Atsız, her devrin<br />
menkubu olmaz ve fikirlerini meydan muharebesi verip<br />
sertle tirmeye mecbur kalmaksızın yayabilirdi. 37 Atatürk’ün<br />
<strong>Türk</strong>çü yönü yıllar sonra ba ka bir yazar tarafından<br />
da vurgulanmı tır: ’Kemalizm, <strong>Türk</strong>çülü e kar ı<br />
olamaz; neden çünkü kendisi <strong>Türk</strong>çüdür; Kemalizm dine<br />
kar ı olamaz; çünkü onu yasaklamamı sadece toplumsallıktan<br />
bireyselli e çevirmi tir ki ‘medeni dünyanın‘<br />
tavrı da budur; sonradan laikli in biraz da mütecaviz<br />
yorumu, Müdafaa-i Hukuk Doktrini’nin, ba at karakteri<br />
Anti/emperyalizmi gizlemek isteyenlerce öne çıkarıl-<br />
36 Ya mur Atsız , Zaruri Bir Açıklama , Tercüman , 14.1.2005<br />
37 Yılmaz Öztuna , Atsız’ın Ardından , Bo aziçi , sayı 42 , Aralık<br />
1985 , s.25<br />
64
mı tır; yoksa okuyunuz Gazi’nin slamiyet, Halifelik vs.<br />
hakkındaki konu malarını; önce bilgisinin derinli ine<br />
a ıracaksınız; sonra mü’min <strong>Türk</strong> halkına olan saygısına!<br />
‘ 38<br />
Atsız, <strong>Türk</strong>çülük fikrinin gere i olarak munis mizacına<br />
ra men bazı tanınmı isimlerle sert polemikler<br />
yapmaktan geri kalmamı tır. Farklı görü lerde kalem<br />
erbabı ile giri ti i polemikleri ilk gençlik yıllarından<br />
itibaren görülmektedir. Mustafa Çokayo lu ile fikri<br />
tartı masına ileride temas edilecektir. Dönemin kö e<br />
yazarlarından Vala Nurettin ile tartı maya giri ti i bilinmektedir.<br />
39 Fikriyatının temel ta larından biri olan Turan<br />
kavramına muhalif dü ünceler ta ıyan Anadolucu çizginin<br />
ilk önderlerini yakından tanımı tı. Onlarla bu do rultuda<br />
polemi e girmemi tir. Bütün <strong>Türk</strong>lerin dayana ı ve<br />
belkemi i olan Anadolu <strong>Türk</strong>lerini her eyden önce<br />
dü ünmek, onları kalkındırmak anlamında olan Anadoluculu<br />
u makul kar ılamı tır. Bu çizginin dı ında Anadolu’nun<br />
ötesinde kalan <strong>Türk</strong>leri defterden silmeyi hatta<br />
onlara kar ı dü manlık gütmeye kar ı durmu tur. 1950 li<br />
yıllarda Nurettin Topçu’yu bu sebeple sert bir ekilde<br />
tenkit etmi tir. Topçu’nun stanbul ve Rumeli <strong>Türk</strong>leriyle,<br />
Anadolu’nun Sünni olmayan <strong>Türk</strong>lerini milletten çıkaran,<br />
<strong>Türk</strong>istanlıların temsilcisi olarak gördü ü Aksak Temir’i<br />
Kahpe Timur diye bahsetmesinden dolayı tenkit etmi tir. 40<br />
38<br />
Attila lhan ,’.b. Gazi’nin Nokta-i Nazarı ! .. ‘ , Cumhuriyet ,<br />
10.1.2005<br />
39<br />
H. Nihal , ‘Vala Nurettin Beyden Bir Sual’, Atsız Mecmua ,sayı 17<br />
,15 Eylül 1932 ,s.175 .Nurettin’in cevabı ,’Ben dönek de ilim’<br />
,Ak am , 17 Te rinievvel 1932<br />
40<br />
Atsız , Felsefe Ö retmeninin Yanlı ları , Ocak , sayı 33 , 1 Nisan<br />
1957 , s.2 . Osman F. Sertkaya’nın Nihal Atsız isimli monografisinde<br />
65
Temir’le Yıldırım’ın çarpı masını bir karde kavgasından,<br />
tarihi mukadderattan ba ka bir ey olmadı ı görü ünde<br />
olan Atsız, üniversite arkada ı Banguo lu’na yazdı ı bir<br />
mektubunda Temir’den cennetmekan Aksak Temir olarak<br />
sözetmi tir. 41 Bu ifadelerinden <strong>Türk</strong> tarihine bütüncü bir<br />
bakı açısına sahip oldu u açıkça görülmektedir .<br />
Atsız, ikinci keskin kalem tartı masını Ali Fuat<br />
Ba gil ile yapmı tır. 1961 yılında yapılan genel seçimlere<br />
AP senatör adayı olarak katılan Ba gil, son Havadis<br />
gazetesindeki bir yazısında ‘Biz <strong>Türk</strong>iye <strong>Türk</strong>leri, muhtelif<br />
din, dil, tarih ve ırktan birçok millet elemanlarının<br />
asırlar içinde ve slam kültürü kazanında kaynayıp hal ve<br />
hamur olmasından meydana gelmi mürekkep bir milletiz...<br />
Gerçi dil elemanlarımız bakımından Orta Asya ile<br />
yakın bir hısımlı ımız var . Fakat biz ne beden ve ne ruh<br />
yapımız itibarı ile Orta Asyalı de iliz. Biz bilakis slam<br />
çenberiyle çevrilmi bir ülkede, ırklar sentezi halinde<br />
kendi ba ına ya ayan , nevi ahsına münhasır bir milletiz.’<br />
eklinde bir görü ileri sürmü tür. 42 Atsız, bu görü e<br />
kar ı ‘Sakarya bo u ması sırasında bizim için ‘Uzaktaki<br />
Karde ime’ diye iir yazan Kazak Ma can veya Kunuri<br />
ehitlerinin hatırasına mevlut okutarak a layan Japonya’daki<br />
Tatarlar benim milletimden de il midir ‘ sorusunu<br />
yöneltmi tir. Atsız, onun milliyetçilik aleyhtarlı ının çok<br />
öncelere kadar uzanan bir geçmi i oldu unu, 19.12.1950<br />
tarihli Zafer gazetesinde ne redilen ‘ deal Buhranı’<br />
ki makaleler bibliyografyası oldukça eksik olup yukarıda<br />
zikretti imiz makalenin kaydı bulunmamaktadır : Ankara , 1987 .<br />
Hacalo lu , Atsız’ın bibliyografyasını biraz geni letmi olmakla<br />
birlikte Topçu hakkındaki makaleyi kaydetmemi tir .<br />
41 Mehmet Uzun(Babao lu) , a.g.m. , s.133<br />
42 Son Havadis , 7.10.1961<br />
66
a lıklı bir yazısından iktibas etti i bölümlerdeki<br />
fikirlerinden örneklerle göstermi tir. 43 Ba gil, Atsız’ın bu<br />
risalesine uzun müddet cevap vermemi tir. 1961 yılı<br />
sonbaharında yapılan seçimlerde , parlamentoya girmi ,<br />
AP mensuplarınca Cumhurba kanlı ına aday gösterilece<br />
i söylentileri hızla yayılmı tır. 27 Mayıs ihtilalinden<br />
sonra parlamento seçimlerinin yapılmak suretiyle demokrasinin<br />
kurallarına göre uygulanması te ebbüslerine ra -<br />
men Ba gil’in adaylık söylentisi bazı kesimlerce tepki ile<br />
kar ılanması üzerine, tehditleri gö üsleyemeyerek istifa<br />
etmi ve yurtdı ına çıkmak mecburiyetinde kalmı tır.<br />
Atsız’a bu hadiselerden dolayı cevap vermekte gecikmi<br />
olabilir. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra 30 Kasım<br />
1963 tarihli Yeni stanbul gazetesinde ‘Milliyetçilik<br />
Bahsi’ ba lıklı yazısında milliyetçilikle Müslümanlı ın<br />
ba da amayaca ını belirtmi tir. Bu yazıda stanbul gazetelerinden<br />
birinde yazdı ı yazıdan dolayı bir yazarın<br />
hücumuna u radı ını belirtmesinden Atsız’ın risalesinden<br />
haberdar oldu u anla ılmaktadır.Yeni stanbul’da,<br />
Ba gil’in bu mealde yazıları ne redilmeye devam etti . Bu<br />
ne riyat yüzünden dönemin Orkun dergisinde ‘Orkun’dan<br />
Sesler ‘ ba lıklı , bu tutum ve görü ü protesto eden yazılar<br />
çıktı: ’Bu yazılarda,’Din namına fetva verenler; dinleyiniz!<br />
Anlayınız! <strong>Türk</strong>üz ve Müslümanız, <strong>Türk</strong>lü ümüzü<br />
uurumuzdan, imanımızı kalbimizden, sizin sahte fetvalarınız<br />
hiçbir zaman söküp çıkaramıyacaktır! ..’ . 44<br />
43<br />
Atsız , ‘Ordinaryus’un Fahi Yanlı ları-Ali Fuat Ba gil’e Cevap)<br />
15 Ekim 1961 , stanbul , 1961 , Küçükaydın Matbaası<br />
44<br />
Hayrani Ilgar , Sözde ve Gerçek Milliyetçilik (Atsız-Ba gil<br />
Mücadelesinin ç Yüzü) , zmir 1964 , s..31, Ülkü Yayınları Nu:1<br />
67
Dergilerde çıkan makalelerinin konularına bakılarak<br />
<strong>Türk</strong>iye’nin gündemini tespit etmek mümkündür. Ülkenin<br />
siyasi ve kültürel konularında do ruları yazmaktan<br />
geri durmamı tır. Günümüzde ülkemizin büyük sıkıntılarının<br />
ba ında gelen etnik bölücülük hareketi 196O’lı yıllardan<br />
itibaren geni leme emaresi göstermi tir. Bitlis<br />
senatörü Ziya erefhano lu’nun Amerika’ya kaçarak<br />
Kürtlük davası için çalı malarda bulunması, 8-29 Mart<br />
1967 tarihleri arasında Do an Kılıç ıhhasanlı isimli<br />
bölücü bir gazetecinin ‘Barzani’nin Karargahında’ ba lıklı<br />
yazı dizisinin Yeni Gazete’de tefrika edilmesi, sonra do u<br />
ve güneydo u bölgelerimizdeki bazı il ve ilçelerinde<br />
bölücü mitinglerin yapılması üzerine gelecekte ülkeyi<br />
bekleyen tehlikelere i aret eden makaleler ne retti. 45<br />
Makalelerinde ileri sürdü ü fikirler üzerinde tartı ma ve<br />
tedbir almak yerine CHP stanbul milletvekili Re it Ülker<br />
Millet Meclisi Ba kanlı ı’na bir sözlü soru önergesi<br />
vererek bu yazılar hakkında neden i lem yapılmadı ını<br />
sormu tur. 46 AP Diyarbakır senatörü Selahattin Cizrelio<br />
lu senatoda gündem dı ı konu ma yaparak aynı<br />
hususta görü belirtti. Bu önerge ile Atsız’ın, mahkemeye<br />
verilmesi ve ceza alması, Yargıtay tarafından cezasının<br />
onanması üzerine hapse konulması süreci ba lamı tır.<br />
Atsız hakkında suç duyurusunda bulunan ve 6 dönem<br />
stanbul milletvekilli i yapan Ülker’in top doktoru olan<br />
45 Konu malar I, Ötüken , sayı 40 , Nisan 1967 , Konu malar II ,<br />
Ötüken , sayı 41 , Mayıs 1967 , , Kızıl Kürtlerin Yaygarası , Ötüken ,<br />
sayı 42 , haziran 1967 , Konu malar III , Ötüken , sayı 43 , Temmuz<br />
1967 , Ba ımsız Kürt Devleti Propagandası , Ötüken , sayı 45 , Eylül<br />
1967 , Do u Mitinglerinde Perde Arkası , Ötüken , sayı 47 , Kasım<br />
1967 , Satılmı lar-Moskof U akları , Ötüken , sayı 48 , Aralık 1967 .<br />
46 Yeni stanbul , 6.7.1967<br />
68
o lunun sonraki yıllarda ‘ stanbul Çerkezleri‘ ba lıklı seri<br />
yazıları dergilerde görülmü tür. 47<br />
<strong>Türk</strong>çenin özle tirilmesi gayretlerinin artması üzerine<br />
mücadeleye giri en Adnan Ötüken’in ‘<strong>Türk</strong> Dili çin<br />
Mücadele’ ba lı ı ile yayınladı ı iki risalenin tanıtımı için<br />
bir makale ne retti. 48<br />
Kutsi mefhumlar hakkında toplumda mevcut bilgiler<br />
üzerinde kaos yaratmak için giri ilen te ebbüsleri<br />
izah etmek üzere makaleler yayınladı. Yakın günlerde toplum<br />
gündemini i gal eden <strong>Türk</strong>iyelilik kavramının tehlikesine,<br />
misyonerlik faaliyetine zemin hazırlayan faaliyetlere<br />
yıllar önce i aret etti:’<strong>Türk</strong> Milletinin kafası ve gönlü<br />
dini(!), milli (!), sosyal (!), safsatalar la doldurulursa o<br />
artık <strong>Türk</strong> milleti olmaktan çıkar ve bu yakınlarda sık<br />
sık tekrarlandı ı gibi ‘<strong>Türk</strong>iye milleti’ veya ‘Anadolu<br />
milleti’ haline gelir ki geçmi le ilgili kesilmi , mukaddesatsız,<br />
tekni i ileri olsa da kültürü ve ahlakı olmayan<br />
bir güney Amerika milletinden farkı kalmaz ‘. 49<br />
<strong>ATSIZ</strong> VE TÜRK DÜNYASI<br />
Atsız’ın <strong>Türk</strong> dünyası ile alakasına de i ik bakı<br />
açılarından yakla ılabilir. lk önce <strong>Türk</strong> dünyasına, co -<br />
rafyasına sanatçı gözüyle duygu dünyasında yakla mı<br />
,eserlerinde tema olarak ele almı ,terennüm etmi tir. Eski<br />
47<br />
Doç . Dr. Süreyya Ülker , stanbul Çerkezleri I , Birle ik Kafkasya ,<br />
sayı 7 (Haziran-Temmuz-A ustos 1996) , s.26-37 , stanbul Çerkezleri<br />
II , sayı 8 (Eylül-Ekim-Kasım 1996) , s.38-44 , stanbul Çerkezleri<br />
III , sayı 9 (Aralık-Ocak- ubat 1996-1997) , s.25-32<br />
48<br />
Atsız , ‘Bozulan <strong>Türk</strong>çe’ , Ötüken , sayı 59 , Kasım 1968 , s.3<br />
49<br />
Atsız , ’16 Devlet masalı ve Uydurma Bayraklar’ , Ötüken , sayı 65<br />
, Mayıs 1969 , s. 3 , ‘Bu Yurdun Kutsal Yerleri ‘ , Ötüken , sayı 90 ,<br />
Haziran 1971 , s. 3<br />
69
yurdumuzu, Ata yurdlarını topluma tanıtmı , sevdirmi tir.<br />
Altaylar, Tanrı Da ları.... hayalimizde pembe bulutlarla<br />
kaplı , görkemli, efsanevi diyarlar oldular. O diyarlar ki:<br />
Bir gün olur, yılda ,ayda canda ?<br />
Bulu uruz hep Altay’da<br />
Güz ayında, Kurultay’da<br />
Ba ı börklü Han görünür !<br />
Atsız der ki, ne var canda<br />
Yatarız taze çimende.<br />
Rus’un adı her geçende,<br />
Gözlerime kan görünür!<br />
Bu ve buna benzer iirlerini kahramanlık günlerinde,<br />
milli gecelerimizde okuyarak, ne elendik, duygulandık,<br />
evklendik, heyecanlandık. Nasip olup ata topraklarına<br />
ilk gidenler Tanrı Da ları’ndan ta parçalarını kutsal<br />
bir emanet gibi <strong>Türk</strong>iye’ye ta ıdılar, evlerinin en mutena<br />
yerlerine koydular . Bu davranı ın arkasında onun belirsiz<br />
silueti hep durdu .<br />
Bütün ömrü boyunca uzak diyarlardaki esir <strong>Türk</strong>lerin<br />
bir gün hürriyetlerine kavu acaklarını tahayyül etmi<br />
ti. 50 Bir milletin 50 yıl zulüm altında ya ayıp, kültür<br />
bakımından ilerleyerek uyandıktan sonra onu eskisi gibi<br />
idare etme e imkan bulunmadı ını, 20 yıla kadar Rusya’da<br />
bol evizmin bitece ini ve Rusya’nın parçalanaca<br />
ını yakın bir dostuna 1972 yılında gönderdi i mektubunda<br />
ileri sürmü tür. 51 Atsız’ın tahmini 2 yıl sapma ile<br />
50 Ya mur Atsız , Atsız , Tercüman , 12.1.2005<br />
51 Hacalo lu , a.g.e.,s.194<br />
70
do ru çıkmı 1990 yılında Sovyet sistemi da ılmı , günümüzdeki<br />
<strong>Türk</strong> Cumhuriyetleri do mu tur .<br />
Turancılık dü üncesi yüzünden yakın akrabaları ile<br />
arası açılmı tır. Bacana ı Mehmet Kaplan bu görü<br />
ayrılı ına i aret etmi tir: ‘Irkçı de ilim. <strong>Türk</strong>iye içinde<br />
ya ayan ve <strong>Türk</strong>’e ihanet etmeyen, <strong>Türk</strong>iye’ye faydalı<br />
olan her insan bence iyidir. ster Arnavut, ister Çerkes<br />
olsun <strong>Türk</strong>iye’ye zarar veren adam halisü’d-dem <strong>Türk</strong><br />
olsa da onu sevemem. Bütün aydınların mümkünse yalnız<br />
<strong>Türk</strong>iye’yi dü ünmelerini temenni ediyorum. Ne Rusya<br />
<strong>Türk</strong>leri, ne ba ka milletler beni yakından alakadar eder.<br />
Bundan dolayı bacana ım Atsız’la aramız eskiden beri<br />
açıktır. <strong>Türk</strong>iye’nin fikir, para, ruh, zeka kuvvetini<br />
<strong>Türk</strong>iye’nin dı ına çeviren adam bence <strong>Türk</strong>iye’ye ihanet<br />
ediyor demektir. ‘ 52<br />
<strong>Türk</strong> dünyasının yeti tirdi i bütün dü ünürler hakkında<br />
malumat sahibi oldu u bilinmektedir. Hocası Fuat<br />
Köprülü’nün temel eseri <strong>Türk</strong> Edebiyatında lk Mutasavvıflar’dan<br />
dolayı Ahmet Yesevi’yi inceledi i bir anekdottan<br />
anla ılmaktadır. Atsız, stanbul Bayezit’te Samiha<br />
Ayverdi ile kar ıla ır ve der ki:’Samiha, Samiha sen yaptı<br />
ını biliyor musun? Sen Ahmet Yesevi’nin yaptı ını<br />
biliyor musun’ 53<br />
Namı yalnız <strong>Türk</strong>iye’de de il, bütün <strong>Türk</strong>lük aleminde<br />
öhret bulmu tu. Hatta <strong>Türk</strong>lerle akraba Turanlı<br />
kavimler (Finler, Macarlar, Mo ollar, Japonlar) dahi<br />
52 Mehmet Kaplan , Ali’ye Mektuplar , Haz. Zeynep Kerman- nci<br />
Enginün , stanbul 1992 , s.184 , Dergah Yayınları .<br />
53 Namık Kemal Zeybek , A.Yesevi, N.Atsız ,S. Ayverdi ve Ba bu ,<br />
Tercüman , 21.6.2003<br />
71
Atsız’ı bilirler ve tanırlardı. 54 Uzak <strong>Türk</strong> diyarlarından<br />
uzun yollardan geçerek <strong>Türk</strong>iye’ye gelen karde lerimizin<br />
O’nun kapısını çalarak arayıp sordukları, elini-yüzünü<br />
öptükleri bilinmektedir .<br />
<strong>Türk</strong> dünyasının sıkıntılarını daima dile getirmi tir.<br />
Irak’ta Kerkük’te <strong>Türk</strong>menlere yapılan toplu katliamın 6.<br />
yıldönümünde Ötüken özel sayı olarak çıkmı kendiside<br />
bir makale ne retmi tir. 55 Do u <strong>Türk</strong>istan, Kıbrıs, ran<br />
<strong>Türk</strong>lerinin meseleleri yazılarının ana konularıdır . 56<br />
Do u <strong>Türk</strong>istan’ı terkederek Himalaya Da ları’nı<br />
a an Kazak kafilesinde bulunanlar <strong>Türk</strong>iye’ye geldikleri<br />
1954 yılından önce Ke mir’de ilk defa adını duymu lardır.<br />
Atsız Mecmua’da ‘<strong>Türk</strong> ırkının istiklalini kuracak ve<br />
koruyacak olanlar <strong>Türk</strong>istan’ın sart’ları ile <strong>Türk</strong>iye’nin<br />
ehirlileri de il, <strong>Türk</strong>istan’ın göçebeleri ile<br />
<strong>Türk</strong>iye’nin köylüleridir’, diye yazdı ı, bunun Ya<br />
<strong>Türk</strong>istan’da tartı ma konusu oldu undan Ke mir’de söz<br />
edilmi tir. 57 Atsız, hocası Togan’ı müdafaa etmek için<br />
Mustafa Çokayo lu ile aralarında polemi e giri mi , önce<br />
bir makale 58 , daha sonra bir risale ne retmi tir. 59 Atsız,<br />
54<br />
Zeki Sofuo lu , Büyük <strong>Türk</strong>çü’yü Anarken , <strong>Türk</strong>çülerin<br />
Kaleminden Atsız, Hz.Refet Körüklü-Cengiz Yavan , stanbul 2000 ,<br />
s.10 , <strong>Türk</strong> Dünyası Ara tırmaları Vakfı yayını .<br />
55<br />
Atsız , Kıbrıs’tan sonra Kerkük , Ötüken , sayı 19 , Ttemmuz 1965<br />
56<br />
Atsız , ho’cular ve Osman Batur , Ötüken , sayı 70 , Ekim 1969 ,<br />
ran <strong>Türk</strong>leri , Ötüken , sayı 73 , Ocak 1970 , <strong>Türk</strong>iye ve Kıbrıs ,<br />
Ötüken , sayı 85 , Ocak 1971<br />
57<br />
Hasan Oraltay , Atsız Be , <strong>Türk</strong>çülerin Kalemin Atsız , s.31<br />
58<br />
H.Nihal Atsız , Çokayo lu Mustafa Beye son cevap , Atsız Mecmua<br />
, sayı 17 ,15 Eylül 1932 , s.163-164<br />
59<br />
H. Nihal, Sart ba ına cevap , yerli doktorlar bulamadı ı için ölen<br />
merhum Atsız Mecmua Müdürü’nden , ecnebi doktorlar sayesinde<br />
ya ayan Ya <strong>Türk</strong>istan Müdürü’ne , stanbul 1933 , 8 s.<br />
72
<strong>Genel</strong> Ba kanı oldu u <strong>Türk</strong>çüler Derne i’nin zmir ubesi<br />
ba kanlı ının ‘Altaylar’dan gelmi bir Kazak‘ tarafından<br />
deruhte edilmesinden memnuniyet duymu tur. 60<br />
Hep Dı <strong>Türk</strong>lerin savunucusu olan Atsız’la,<br />
Togan, Abdülkadir Togan’ın birinci ölüm yıldönümünde<br />
Ötüken özel sayı olarak ne redilmi tir. 61 nan, M. Sadık<br />
Aran gibi Dı <strong>Türk</strong>ler’in bazı ileri gelenleri hariç lider ve<br />
siyasi geçinen çıkarcı, <strong>Türk</strong>iye’deki siyasi iktidarlardan<br />
menfaat bekleyenler pek ili ki kurmazlardı. Hocası<br />
Atsız’ın, Almanya Münih’te Sovyetler Birli ini Ö renme<br />
Enstitüsü’nün ne retti i Dergi’nin sahibi durumunda olan<br />
Kırımlı Edige Mustafa Kırımal ile münasebetinin bulundu<br />
unu biliyoruz. <strong>Türk</strong> uruglarının <strong>Türk</strong>iye’deki temsilcileri<br />
arasında vücut bulan, ilmi temeli olmayan tamamen<br />
hissiyata dayanan kabilecilik cereyanından üzüntü<br />
duydu u, Togan’ın ölümü kar ısında <strong>Türk</strong> Kültürü dergisinin<br />
kayıtsız kalmasından üzüldü ü bilinmektedir. 62<br />
1944 yılındaki me hur tutuklamalarda kader ve hapishane<br />
arkada lı ı yaptıkları arasında hocası Togan’da bulunmu<br />
tur. Aynı davada yargılananlar arasında karı koca iki<br />
<strong>Türk</strong>istanlı daha bulunmaktadır; Ahmet ve Nuriiman Karada<br />
lı .Yargılananlar arasında bulunan tek bayan olan<br />
Nuriiman Karada lı Do u <strong>Türk</strong>istanlı Uygur olan ilk<br />
e inden ayrıldıktan sonra Ahmet Karada lı ile evlenmi ,<br />
tanıyanların anlatımına göre oldukça süslü ve ilk evliliinden<br />
çok sayıda çocu u bulunan bir hanımdır.<br />
Turani akrabalarımızdan, Sovyet mezalimime maruz<br />
kalan Macarlara ve hür dünyada ya ayan temsilcilerine<br />
kar ı oldukça hassastı. Vatansız bir Macar mültecisi<br />
60 Oraltay , a.g.e.,s32<br />
61 Ötüken , sayı 91 , Temmuz 1971<br />
62 Oraltay , a.g.e.,s.33<br />
73
olarak <strong>Türk</strong>iye’ye gelen mre von Taht onu ziyaret ettiinde,<br />
kendisini yalnız karde <strong>Türk</strong>iye’de de il, aynı zamanda<br />
kendi vatanında ve ılık kanı kadar öz bir karde<br />
nezdinde imi gibi hissetti ini vurgulamaktadır. 63 Uzun<br />
yıllar yalnız ba ına <strong>Türk</strong>iye’de ya ayan Taht’a Ötüken<br />
dergisinin sayfaları açılarak, çok miktarda yazısının<br />
ne redilmesi temin edilmi , hür dünyada Macaristan’ın<br />
ba ımsızlı ı için mücadele eden te kilatlarla ilgili haberlere<br />
yine dergide yer verilmi tir. Atsız, ‘Macarlar’a Sevgi’<br />
ba lıklı bir iir yazarak Ötüken dergisinde ne retmi tir.<br />
Macar Turancıları hakkında ki bir kitapta dı arıda yürütülen<br />
mücadele görmezlikten gelinmi , uzun süre <strong>Türk</strong>iye’de<br />
ya ayan ve 18 Nisan 1982 tarihinde Ankara’da vefat<br />
eden Taht’tan söz edilmemi tir. 64<br />
Kazak <strong>Türk</strong>lerinden olan Hasan Oraltay’ın Ala isimli<br />
kitabına bir takdim yazısı yazmı tır. 65 Orta Asya <strong>Türk</strong> tarihi<br />
ile ilgili engin bilgisine dayanarak kısa takdim yazısında<br />
geni mesajlar vermi tir. Takdimin sonuna do ru<br />
geçmi te yüksek ö renim için <strong>Türk</strong>iye’ye gelen ran’ın<br />
Hazar kıyılarında Sovyet sınırına biti ik Gümü Tepe bölgesinden<br />
be <strong>Türk</strong>men hakkında verdi i kısa bilgiden<br />
63 Prof. Dr. mre von Taht , Nihal Atsız ..!Tarihi Turanlı –Hun <strong>Türk</strong>-<br />
Macar Milletinin Ebediyen Ya ayacak Karde i ! , <strong>Türk</strong>çülerin<br />
Kaleminden Atsız , s.35<br />
64 Kitabın tenkidi hk. bk. Ömer Özcan , Macar Turancıları , Toplumsal<br />
Tarih , sayı 94 , Ekim 2001 , s.60-64<br />
Literatürde Taht hakkındaki görebildi imiz tek yazı hk. bk. Ünsal<br />
Akta , Macar Turancısı Bir övalyenin Son Yılları: mre Taht (Toth) ,<br />
Emel’imiz Kırım , sayı 46 , (Ocak- ubat-Mart 2004) , s.59-62<br />
65 Hasan Oraltay , Ala -<strong>Türk</strong>istan <strong>Türk</strong>lerinin Milli stiklal Parolası ,<br />
stanbul 1973 , s.11-16<br />
74
<strong>Türk</strong> co rafyasının bütün kesimlerinin temsilcileriyle<br />
irtibatının bulundu u anla ılmaktadır. 66<br />
Himalayalar’ı a arak <strong>Türk</strong>iye’ye gelen ba ka bir Kazak<br />
Hızır Bek Gayretullah, önceden bir kitabından dolayı<br />
adını bildi i ve 1958 tanı tı ı Atsız’ın <strong>Türk</strong>’ün a ı ı<br />
oldu unu, nerede bir <strong>Türk</strong> varsa ona yakın olmak, derdine<br />
derman bulmak istedi ini ifade etmi tir. 67<br />
29 ya ında iken edebiyat ö retmeni olarak tayin<br />
edildi i Edirne Lisesi’nde <strong>Türk</strong> Tarihi’nin ö retilmesindeki,<br />
istemi ve metodu ortaya koymu , <strong>Türk</strong> Tarihinin<br />
Tekamül Seyrinin Tespiti’ni yapmı tır. <strong>Türk</strong> tarihinin bir<br />
bütün olarak ele alınması gerekti ini, milletin ve yurdun<br />
tek oldu unu, ayrı devletlerin bulunmadı ını, tek bir milletin<br />
ba ına gelmi hanedan, sülale ve ailelerin bulundu<br />
unu göstermi tir. 68<br />
Atsız’ın hayatının sonuna kadar takipçisi oldu u<br />
Turan fikrinin Sovyetlerin da ılmasından sonra ba ımsızlı<br />
ını ilan eden <strong>Türk</strong> Cumhuriyetleri arasında gönül birli<br />
i olarak uygulama alanı bulmu tur. Bu ülkelerin yöneticileri<br />
zaman zaman biraraya gelerek önemli konularda<br />
mü terek hareket edilmesi hususunda kararlar almaktadırlar.<br />
So uk sava döneminde milliyetçili e ve Turancılı<br />
a kar ı giri ilen sistemli saldırılar etkilenen eski bir<br />
vatanda ımız Sovyetler Birli i’ne seyahat imkanı elde ettiinde<br />
özellikle <strong>Türk</strong>lerin ya adıkları bölgeleri görmek<br />
istemi tir. Rusya’da do up <strong>Türk</strong>iye’ye geldikten yıllar<br />
sonra vatanda lı a kabul edilerek Erol Güney adını alan<br />
Musevi asıllı gazeteci 1955 yılında Bakanlar Kurulu<br />
66 Oraltay , a.g.e.,s.16<br />
67 Hızır Bek Gayretullah , Atsız , Millet , 21.12.1977<br />
68 Mehmet Orhun , Hocam Hüseyin Nihal Atsız Be , <strong>Türk</strong>çülerin<br />
Kaleminden Atsız , s. 43<br />
75
Kararı ile yurt dı ına çıkarılmı tır. II.Dünya Sava ı<br />
yıllarında Milli E itim Bakanlı ı Tercüme Bürosu’nda<br />
çalı an Güney’in e i de Talim ve Terbiye Kurulu<br />
kütüphanesinde görev yapmı tır. Dönemin sola sempati<br />
duyan bütün aydınlarıyla oldukça sıkı fıkı olmu , daha<br />
sonra gazetecilik yapmaya ba lamı tır. Sovyetler’e Panturanizm<br />
hakkında inceleme yapmak için gitmek istedi ini ,<br />
gezisi sonunda cumhuriyetlerin bir gün özgür olurlarsa<br />
<strong>Türk</strong>iye’yle sıkı kültürel ve ekonomik ba lar kurabileceklerini,<br />
ama asla bir tek devlet ya da federasyon<br />
kuramayacaklarını anlamı tır. 69 Eski vatanda ımızın<br />
ula tı ı neticeden memnun oldu u görülüyor! Do du u<br />
Odessa ehrini bile görmek istemeden <strong>Türk</strong> illerine seyahat<br />
arzusu, Turancı kar ıtı dü üncelerinin uuraltındaki<br />
baskısından kaynaklanmı tır. Bu küçük örnek verilen mücadelenin<br />
ve fikrin büyüklü ünü göstermektedir .<br />
69<br />
Haluk Oral-M. eref Özsoy, Erol Güney’in Ke(n)disi –Göçmen-<br />
Cevirmen-Gazeteci-Sevgili , stanbul 2005, s.257<br />
76
<strong>ATSIZ</strong>’IN ROMANLARINDA “A K”’IN ANLAMI<br />
ÜZER NE<br />
77<br />
Doç. Dr. brahim AH N ∗<br />
“Ölüme kar ı verilen sava ,<br />
gelecekle ve geçmi le u ra ma<br />
biçimini alır ve imdiki zaman,<br />
hayat zamanı kayıptır!”<br />
Norman O. Brown<br />
Bir romana sorulacak do ru sorunun ne oldu unu, ço u<br />
zaman romanın yapısı belirler. Bu yüzden klasik anlayı la<br />
yazılmı bir romana sorulabilecek sorularla, post-modern<br />
teknikle yazılmı bir ba ka romana sorulacak soru ya da<br />
sorular farklı olabilir.Ama genel bir ifadeyle bir edebi<br />
metnin ne/neler söyledi i sorusunu, ayrıntılara girmeden<br />
her zaman sorabiliriz.”Bu roman ne söylüyor” sorusu ço u<br />
zaman, romana haksızlık etmek anlamına gelebilir. Çünkü<br />
roman okuyucusu, bir romanın bir tek ey söylüyor<br />
∗ Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi <strong>Türk</strong> Dili ve Edebiyatı<br />
Bölümü Ö retim Üyesi.
olabilmesinin yanlı oldu unu, çok ey söylemenin, romanı<br />
daha de erli kılaca ını pe inen kabul eder. Halbuki<br />
her roman aslında, derinde bir yerde, bir ey söyler. Aynı<br />
yazarın ba ka romanlarında da aynı çatı manın oldu unu<br />
söyleyebiliriz. Di er söylenenler veya romandan çıkarabilece<br />
imiz ba ka anlamlar, temeldeki çatı manın üzerine<br />
in a edilmi hususlardır. O zaman bir roman önce “ne”<br />
söyler; daha sonra ise “neler” söyler sorularını hak<br />
etmektedir.<br />
Atsız’ın romanı/romanları neler söylüyor diye sorduumuzda,<br />
hiç üphe yok ki verilebilecek ilk cevaplar<br />
<strong>Türk</strong>’ün tarihi karakterine ili kindir. Bozkurtların Ölümü<br />
(1946); Bozkurtlar Diriliyor(1949); Deli Kurt(1958)<br />
emsalsiz bir tarihi dekor içinde, bize <strong>Türk</strong>’ün tarihi<br />
karakterine ili kin ayrıntılar, veriler sa layacaktır. Kahramanlık,<br />
fedakarlık, dostluk, vatan ve millet sevgisi, özgürlük<br />
tutkusu, ırk bilinci, yüksek askeri disiplin ve tartı ılmaz<br />
derecede sa lam bir ahlaki yapı vs… Bunlar onun<br />
Ruh Adam(1972) da dahil dört romanı için de söylenebilir.<br />
1923 sonrası, <strong>Türk</strong>iye’nin geçirdi i siyasi ve sosyal yapı<br />
içerisinde bu de erlerin anlamı, bir kimli in in ası sürecidir.<br />
Atsız’ın romanlarına konu olan tarihi devirle romanların<br />
kaleme alındı ı devir arasındaki tarihi süreç,<br />
tarihi <strong>Türk</strong> kimli inin a ındı ı gibi bir sonucu do urmu<br />
ve Tanzimat’ta ba layan kimlik in ası cumhuriyet senelerinde<br />
daha keskin bir anlam kazanmı tır. Bu yüzden<br />
Atsız’ın aradı ı ö eler, romanlara vak’a zamanı açısından<br />
bakarsak, <strong>Türk</strong>lerin Orta Asya co rafyasındaki kimlikleri<br />
vasıtasıyla yeniden in a edilmeye gayret edilmi tir. Bu<br />
in a faaliyetinin ba langıç seneleri Tanzimat’a kadar iner<br />
ve ilk ciddi dönü ümü Gökalp’la; ikinci ve daha keskin bir<br />
dönü ümü de Atsız’ın eserleri ve siyasi mücadeleleriyle<br />
78
gerçekle tirir. Çünkü, Atsız’la beraber <strong>Türk</strong>çülük siyasi<br />
bir aksiyon hareketine dönü mü , bu siyasi hareketin<br />
temelini ise Tarihi <strong>Türk</strong> kültürü te kil etmi tir.<br />
Atsız’ın romanlarındaki tarihi <strong>Türk</strong> kimli inin ana unsurları<br />
nereden kaynaklanmaktadır? 1940’lı yılların <strong>Türk</strong>iye’sinde,<br />
kültürel manzara böyle bir kimlik in asını me ru<br />
kılar mıydı? Bu sorulara verilecek cevap üphesiz<br />
“evet”tir. Çünkü, cemiyetin yeni do mu bebek muamelesi<br />
gördü ü bir devirde, ona giydirilmeye çalı ılan elbisenin<br />
biçimine ili kin malzeme sa lanması gerekmektedir.<br />
Atsız, bu malzemeyi tarihin derinliklerinde aramayı do ru<br />
bulmu tur. Elbette bahsedilen elbiselerin “de erler”<br />
anlamına geldi ini biliyoruz. Onun romanlarında sunulan<br />
de erler üzerinde durmak, daha çok sosyolojik bir<br />
inceleme gerektirdi inden ve söyleyeceklerimiz bilinenlerin<br />
tekrarı olaca ından, bu konuya de inmek istemiyoruz.<br />
Bizim asıl meselemiz, Atsız’ın Bozkurtların Ölümü,<br />
Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt ve Ruh Adam adlı<br />
eserlerinde geçen bir metaforik malzemenin ne anlama<br />
gelebilece i üzerinde durmaktır:<br />
Zaman/Ölüm Uçurumu<br />
Bozkurtlar Diriliyor adlı romanda öyle bir sahne vardır:<br />
Gök-<strong>Türk</strong> ordusu, Ay Hanım liderli indeki, Dokuz O uzlara,<br />
<strong>Türk</strong> birli ini sa lamak amacıyla saldırır. Dokuz<br />
O uzların yenildi i bu çarpı malar sırasında Ay Hanım da<br />
ölür. Fakat Urungu, daha evvel iki defa kar ıla tı ı Ay<br />
Hanım’a a ıktır. Ay Hanım’ın öldü ünü ö renen Urungu,<br />
Ay Hanım’ı kuca ına alır, atına atlar ve “ölüm uçurumu”na<br />
do ru yola çıkar. Ancak yine Ay Hanım’a a ık olan<br />
79
onsekiz-ondokuz ya larındaki Deli Ersegün ba ta olmak<br />
üzere; ya lı binba ı Pars, onun o ulları Yula ve Ezgene ve<br />
onların yanında Urungu’nun ilk evlili inden olma o lu<br />
Taçam da Urungu’nun pe inden at sürerler:<br />
“Elli yıla yakın sert bir ya ayı tan, görülmedik çilelerden<br />
sonra, Tanrılar kadar güzel Ay Hanım’ın ancak ölüsüne<br />
kavu an Urungu; kahraman ve ebedi Kür ad’ın o lu,<br />
kuca ında sevgilisi oldu u halde batıya do ru mesafeleri<br />
a ıyordu.<br />
Yüzba ı Ezgene ile Onba ı Yula, Pars’ın iki yi it o lu,<br />
babalarından aldıkları buyruk üzerine yan yana, atba ı<br />
beraber oldukları halde yıldırım gibi uçuyorlardı.” 70<br />
Taçam, Deli Ersegün ve Pars da onların pe indedir.<br />
Anlatıcı, bu destani manzaranın dekorunu u satırlarla<br />
ifade eder:<br />
“Ay yükselmi , gö ün ta tepesine gelmi ti. Bozkırlıların<br />
keskin gözleri önlerindeki atın binicisiyle kuca ındaki<br />
ölünün gölgesini artık seçebiliyordu. Fakat o ardına bir<br />
kere bile bakmadan, belki kovalandı ını dahi bilmeden<br />
batıya do ru yolu almakta devam ediyordu. Ba rına<br />
bastırdı ı sevgilisi sanki ölmemi de yaralıymı gibi atın<br />
üzerinde onu en iyi durumda tutuyor, gönlünden gelerek<br />
kollarına giden gücünün bütün verimiyle onu kavrayarak<br />
meçhule do ru akıyordu. Ay Hanım’ı tutu unda yalnız<br />
sevgi ve efkat de il, büyük bir saygı da vardı ve<br />
muhakkak ki, ölmü olmasına ra men ka an kızı bunu<br />
duyuyordu.<br />
Sonsuz bozkır!...Ayın ilahi ı ıkları ve atların ahenkli nal<br />
sesi!” 71<br />
70 Bozkurtlar Diriliyor, rfan Yay., stanbul, 1998, s.206-207.<br />
71 A.g.e., s. 209.<br />
80
Paragrafın üslubu ve kullanılan metaforlar, okuyucuda<br />
romanın tamamlandı ı gibi bir izlenim bırakıyor. Fakat<br />
roman henüz bitmemi tir. Paragrafta batıya do ru gidildi i<br />
vurgulanmı ve tarihi temsil eden Binba ı Pars, o ullarına,<br />
Urungu’yu takip etmelerini söylemi tir. Batı, <strong>Türk</strong> mitolojisinde<br />
“yol” anlamına gelmektedir. O zaman, Pars’ın demek<br />
istedi i, <strong>Türk</strong>lerin tarihi batı yolculu udur.<br />
Ötüken’de, Ortaasya’da süreç tamamlanmı ve <strong>Türk</strong>ler,<br />
yeni bir yolculu a çıkacaktır. Nitekim Urungu, “Ölüm<br />
uçurumu”undan atlarken “elveda Ötüken” diye haykırır.<br />
“Ölüm uçurum”u zamandır. Bozkurtlar Diriliyor adlı romanda,<br />
Binba ı Pars o ullarını alarak yıllar sonra<br />
Ötüken’e dönerken, Ölüm uçurumunun yanından geçerler<br />
ve ölüm uçurumu hakkında o ullarına bilgi verir. Binba ı<br />
Pars, hatırlanaca ı üzere, Bozkurtların Ölümü’nde daha<br />
onba ıyken, Almıla ile birlikte Ötüken’i terk etmi ti. O<br />
zaman yirmili ya larda olan Pars, artık seksen ya ındadır:<br />
“-‘ te Ölüm Uçurumu’ dedi.<br />
Ötekiler burasını ilk defa görüyorlardı. Da ın yamacından<br />
oldu u gibi gözüken bu uçurum pek korkunç bir eydi.<br />
Belki elli adam boyunda olan yarık, birtakım garip biçimli<br />
kayalarla doluydu. Yarı ın dibini görme e imkan yoktu.<br />
Bu korkunç, meçhul dipten tuhaf tuhaf sesler geliyordu.<br />
Bu sesler bir suyun akmasına, bir sürü atın ki nemesine,<br />
yırtıcı parsların ba ırmasına, atlıların dörtnal sürü üne,<br />
hatta haykıran bir insanın sesine bile benziyordu. htiyar<br />
adam dalgın gözlerle uçuruma bakıyor, eski hatıraları<br />
canlandırmak istiyordu.<br />
-‘Ölüm Uçurumu her yıl bir erkekle bir kadın alır’ dedi.” 72<br />
72 A. g. e., s. 107.<br />
81
Aynı paragrafın devamında Binba ı Pars, o ullarına bir<br />
takım hatıralarını anlattıktan sonra “Zamanı Tanrı yapıyor<br />
ve bütün yaratıklar ölüyor…Bakın , u Ölüm Uçurumu ne<br />
yaman bir ey!” 73 diyecektir.<br />
Bu paragrafta, “Ölüm Uçurumu” ile zaman yan yana<br />
kullanılmı tır. Binba ı Pars nasıl ki ölüm uçurumunun<br />
yanı ba ında geçmi i hatırlamı ve hatıralarına dönmü<br />
ise, Atsız ‘da yirminci yüzyıl ortalarından ölüm<br />
uçurumuna bakmı tır. Ne için? Hatırlamak için… Hatırlamanın<br />
ne anlama geldi ini ise Deli Kurt romanından<br />
ö reniyoruz, Çakır annesinin mezarını ziyarete gitti inde,<br />
orada, annesinin, babasının, sa Bey’in ve sa Bey’in<br />
Hanımının (Bala Hatun) hayaletleriyle kar ıla ır. Babasıyla<br />
arasında u konu ma geçer:<br />
“-Asıl ölüm unutulmaktır.<br />
Amcası ilave etti:<br />
-Unutmak da ölmektir.<br />
sa Be devam etti:<br />
-Hayat birkaç hatıradır.<br />
Bala Hatun bitirdi:<br />
-Hayat ölümün ba langıcıdır.<br />
Çakır farkına varmaksızın elindeki Kuran’ı açmı tı. O<br />
zaman be hayalet birden tekrarladılar:<br />
- nsan anıldıkça ya ıyor demektir.<br />
-Anıldıkça ya ıyor demektir…<br />
-‘Ya ıyor demektir…’” 74<br />
73 A. g. e., s. 108.<br />
74 Deli Kurt, rfan Yay., stanbul, 1998, ss. 47-48.<br />
82
Atsız, 1940’ların <strong>Türk</strong>iye’sinden geçmi e baktı ında gördü<br />
ü “ölümü”dür. Dipsiz zaman, ancak uçurum anlamına<br />
gelebilirdi. Ya adı ımız zamandan geriye, yeni bir hayat<br />
hamlesi bulabilmek için döneriz ço u zaman; fakat<br />
kar ıla aca ımız her zaman “ölüm” olacaktır. Hayat ve<br />
ölüm çeli kisi…. Atsız’ın romanlarındaki derin<br />
yapı/çatı ma hayat ve ölüm çatı masıdır. Ba ka bir deyi le<br />
aslında Atsız bireysel anlamda, ölümü bir kurtulu gibi<br />
gören adamdır. Üç romandaki a k hikayesinin de kötü<br />
sonuçla bitmesi bunu gösteriyor. Çünkü kavu ma, a k<br />
ki isel bir tercih oldu una göre, hayatın tercih edildi i<br />
anlamına gelecekti. Atsız’daki çeli ki idealleri ile ki isel<br />
hayatına dair çatı madır. Çünkü idealler topluma ili -<br />
kindir. Bu toplum <strong>Türk</strong> milletidir ve milletin ya aması<br />
gerekir. Tarihi bilgi bize <strong>Türk</strong>lerin romanda bahsi geçen<br />
co rafyayı asırlar önce terk ederek ba ka bir co rafyaya<br />
batıya yöneldiklerini göstermektedir. Edebi bakımdan hem<br />
batı, hem a k hem ölüm ‘iç’tir. Topyekün iç’te olmayı<br />
tercih eden Atsız, iç’in kapısında ikiye ayrılır: Bireysel<br />
olarak ölüm toplumsal olarak hayat! Büyük a k/büyük<br />
ölüm budur. Ancak iç’in kapısında tereddüt etmesine yol<br />
açan di er husus cemiyet adına endi eleridir. Burada<br />
“millet” sevgisini hatırlayalım. Bozkurtların Ölümü ve<br />
Bozkurtlar Diriliyor ve Deli Kurt adlı romanlarında ırken<br />
<strong>Türk</strong> olan bir tek olumsuz kahraman yoktur. Bütün<br />
<strong>Türk</strong>ler iyidir. Milletin bekası adına ka anlar acımasız<br />
kararlar alabilir ve ba ka bir <strong>Türk</strong> boyunu, milletin birli i<br />
için yok edebilirler. Deli Kurt romanında bu tercih,<br />
ehzadelerin kavgası ekline dönü mü , ancak Atsız, bu<br />
konuya dair hiçbir ele tiride bulunmamı tır. Romanda<br />
Deli Kurt’un emanet edildi i, sa Bey’in adamı Çakır bile,<br />
bu konuda hiçbir olumsuz cümle kullanmaz. Olan olmu ,<br />
83
ölen ölmü tür; bundan sonra yeni padi ahın hizmetindedir.<br />
Atsız’daki bu millet sevgisi, millet adına ideallerin ya atılması<br />
gerekti i eklinde tezahür eder ve Atsız bu noktada<br />
“hayat”ı tercih edecektir.<br />
Bu satırlarda geçen üç önemli unsuru; kadın objesini yani<br />
a kı yani Ay Hanım’ı ve onun gözlerini; batıyı ve ölüm<br />
uçurumunu unutmadan, di er romana, Deli Kurt’a geçelim:<br />
Hikayeyi herkesin bildi ini kabul ederek Gökçen’den ve<br />
onun gözlerinden bahsetmek istiyorum. Gökçen bir yürük<br />
kızı. Güzelli i dillere destan. Gözlerinden ye il bir ı ık<br />
saçmakta ve gözlerine bakan ölmektedir. Ancak, Gökçen’i<br />
seven ve onun sevdi i birisi, yine onun alı tırmasıyla<br />
gözlerine bakabilmektedir. Deli Kurt, Gökçen’e a ık olur<br />
ve onun gözlerine alı mak suretiyle bakmayı ö renir.<br />
Fakat bu a kın sonunda da ölüm vardır. Bozkurtlar<br />
Diriliyor’da “ölüm uçurumu”na atlayarak ölen kahramanların<br />
yerine Deli Kurt’ta Gökçen kızı sel almı tır.<br />
Romanın sonunda Deli Kurt’un nereye gitti i bilinmez:<br />
“Gece indi. Karanlık yava yava her yeri örttü ve ebedi<br />
yollarda kah “Allah” diye inleyerek, kah “Gökçen” diye<br />
sayıklayarak giden yolcuyu kavradı. Bu meçhul Osmanlı<br />
ehzadesi, kendisinden önce gelen ve gelecek olan sayısız<br />
Osmanlı ehzadesine tarihin mukadderatının çizdi i büyük<br />
ıstırap içinde, ancak kendisinin görebildi i ye il ı ıklar<br />
içinde, bütün gözlerden silinerek kayboldu.<br />
Artık hiçbir ey görünmüyor, fırtınanın u uldadı ı bu<br />
yolda yalnız bir atın nal sesleri ve bir insanın hıçkırıkları<br />
i itiliyordu…” 75<br />
75 A. g. e., s. 271.<br />
84
Romanın sonundaki bu sahne, Deli Kurt’un en romantik<br />
sahnesidir. Atsız, yukardan beri saydı ımız “iç” e ili kin<br />
metaforlara bir yenisini eklemi tir: Gece…Romantik<br />
edebiyatın en önemli malzemelerinden biri olan gece, iç’e<br />
dönme zamanı, iç’te olma zamanıdır. Geceyle birlikte<br />
insan kendi evrenine çekilir. Güven ve huzur veren, bütün<br />
aksesuarlarını kendimizin tayin etti i bir alem olarak gece,<br />
aynı zamanda hesapla ma mekanıdır. Nasıl ki Bozkurtlar<br />
Diriliyor’un sonunda, Urungu, ölüm uçurumundan<br />
atlayarak içte olmayı tercih etmi se, Deli Kurt da romanın<br />
sonunda iç’te olmayı tercih etmi tir.<br />
Bozkurtlar Diriliyor romanından aldıklarımızın yanına bu<br />
romandan alaca ımız Gökçen, göz ve ye il ı ık<br />
metaforlarını alalım ve Ruh Adam’a geçelim:<br />
Ruh Adam 1972 yılında yayınlanmı . Yani Atsız’ın<br />
ölümünden üç yıl önce. Di er romanlardaki temel soru,<br />
temel çatı ma, bu romanda çok daha açık olarak ortaya<br />
konmu .Deli Kurt’un son sahnesi için, hatırlanacak olursa<br />
“gece”yle birlikte “iç”e geçildi ini, ve “gece”nin bizim<br />
hesapla ma mekanımız oldu unu söylemi tik. Atsız<br />
hakkında yazılan önemli bir biyografide, bu romanın onun<br />
hayatından izler ta ıdı ı söylenmekte. 76 Metaforik anlamda<br />
Atsız’ın en zengin romanı diyebilece imiz Ruh<br />
Adam’ın bizim açımızdan önemli kahramanı Güntülü’dür.<br />
Güntülü’nün gözlerine ili kin ifadeler, tıpkı Ay Hanım ve<br />
Gökçen kız konusunda oldu u gibi, metnin bir çok<br />
yerinde geçmektedir. Ancak, herkesin bildi i ve roman<br />
kahramanı Selim Pusat’ın Güntülü’ye gönderdi i o<br />
76<br />
Ömer Faruk Akün, slam Ansiklopedisi’nin Hüseyin Nihal Atsız<br />
maddesi, Prof. Dr. Ömer Faruk Akün tarafından yazılmı tır. <strong>Türk</strong>iye<br />
Diyanet Vakfı Yay., C. 4, ss. 87-91, stanbul, 1991.<br />
85
me hur iirin sadece gözlere ili kin kısmını almak<br />
istiyorum:<br />
“Ruhun mu ate , yoksa o gözler mi alevden?<br />
Bilmem, bu yanarda ne biçim korla tutu tu?<br />
Pervane olan kendini gizler mi alevden?<br />
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutu tu…<br />
Gün senden bir ı ık alsa da bir renge bürünse;<br />
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;<br />
Her ey silinip kayboluyorken nazarımdan,<br />
Yalnız o ye il gözlerinin nuru görünse…<br />
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakı ınla,<br />
Ey sen ki gönüller tutu ur her bakı ınla!<br />
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince<br />
Çehren bana u runda ölüm hazzı verince<br />
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;<br />
Gözlerle günah i lemenin zevkini tattım;<br />
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,<br />
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,<br />
Vur anlı silahınla, gönül mülkü düzelsin;<br />
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin! 77<br />
77 Ruh Adam, rfan yay., stanbul, 2004, s.285.<br />
86
A k/Ölüm<br />
Gözlerine bakılamayan Ay Hanım, yine gözlerine bakılamayan<br />
ve gözlerinden ye il ı ık saçan Gökçen kız ve gözleri<br />
en katı silahı olan-üstelik yine ye il- Güntülü! Yani üç<br />
kadın bir a k ve ölüm… Daha açık bir ifadeyle söyleyecek<br />
olursak, Atsız’daki temel çatı manın biri ahsi, di eri<br />
toplumsal olmak üzere iki yönü vardır: Önce toplumsal<br />
olanı söyleyelim: Ölüm mü hayat mı sorusunu, Atsız önce<br />
mensup oldu u milleti için sorar ve verdi i cevap “hayat”ı<br />
tercih do rultusundadır. Urungu’nun Ay Hanım kuca ında<br />
oldu u halde “ölüm uçurum”undan atladı ı sahneyi tekrar<br />
hatırlayalım. Onun arkasından gelenler, milletin mensuplarıdır.<br />
Ya lı Pars, orta ya lı Yula ve Ezgene, çocuk denecek<br />
ya taki Taçam ve Deli Ersegün…Onlar batıya<br />
gidecekler ve hayat devam edecektir. Milleti için hayatı,<br />
kendisi için ölümü seçer.<br />
Onun romanlarındaki temel çatı manın ahsi yanına<br />
gelince: Atsız ahsi olarak iç’te olmayı istemektedir. ç,<br />
batı’dır, iç a k’tır, iç ölüm’dür. Onun roman kahramanları<br />
a k’la ölüm’ü aynı düzlemde görmektedirler. I ık yol’dur.<br />
<strong>Türk</strong> mitolojisinde batı da bilindi i gibi yol anlamına<br />
gelmektedir. Bunu <strong>Türk</strong> destanlarında görebiliriz. Öyleyse,<br />
Ruh Adam’daki ı ık kızlar, roman kahramanı için<br />
onu iç’e ça ıran yol anlamına gelmektedir. Romanlarındaki<br />
a k hikayelerinin hiç birisi kavu mayla bitmez.<br />
Ruh Adam’ın sonundaki mahkeme sahnesi, acımasız bir<br />
hesapla madır. Mahkemedeki sorgulamanın ana konusu<br />
bireysel bir a ktır. Selim Pusat, a ık olmakla sanki, kendi<br />
yaratılı gayesine ihanet etmi gibidir. Atsız’ın romancılı<br />
ının temelinde insan o lunun en temel korkusu, bir<br />
87
destan üslubuyla mitik bir hale dönü türülerek anlatılmı<br />
tır.<br />
Atsız’daki tarih tutkusu ise “ölümsüzlük” a kıyla anlatılabilir.<br />
Çünkü “hatırlanmak ya amak” demekti. A k da<br />
öyle… Ancak her durumda kar ısına ölüm çıkmaktadır.<br />
Roman kahramanlarının romanların sonundaki yalnızlıkları,<br />
bu gerçek kar ısındaki çaresizlikten ba ka bir ey<br />
de ildir. Hayatı isterken ölümle yüz yüze gelmek…..<br />
88
TANIDI IM <strong>ATSIZ</strong><br />
89<br />
Altan DEL ORMAN ∗<br />
De erli dinleyicilerimizi saygıyla ve sevgiyle selâmlıyorum.<br />
Sevgiyle selâmlıyorum, çünkü Atsız gibi bir<br />
ahsıyetin aziz hâtırasını bir kere daha yâd etmek için bu<br />
salonu doldurdular. Bunu bir vefa ve kadirbilirlik örne i<br />
olarak telâkki ediyorum. Vefakârlık ve kadirbilirlik,<br />
milletimize has bu iki haslete son zamanlarda gittikçe daha<br />
az rastlanır olmu tur. Bu bakımdan, takdirlerimi ayrıca<br />
ifade etmekten mutluluk duyuyorum.<br />
Kıymetli arkada larım, Atsız Bey’in çe itli yönlerini<br />
liyakatla belirttiler. Sınırlı bir zaman dilimi içinde ancak<br />
bu kadarı yapılabiliyor. Atsız, çok yönlü bir ahsiyet.<br />
E itimci, yazar, air, romancı, tarihçi, <strong>Türk</strong>olog, fakat<br />
bütün bunların ötesinde büyük bir ülkü ve mücadele<br />
adamı. Onu bütün yönleriyle anlatmak ve anmak, zaman<br />
sınırlaması olan böyle bir toplantıda elbette mümkün<br />
de il. Ben de, Atsız hakkında genel bir de erlendirme<br />
yapmak ve bir hâtıramı nakletmekle yetinece im.<br />
Atsız Bey, otuz yıl önce, 11 Aralık 1975’te gözlerini<br />
hayata kapamı tı. Bu kayıp, onu tanıyanların ve<br />
∗ Yazar, Atsız’ın Talebesi
<strong>Türk</strong>çülü e gönül verenlerin yüreklerinde hâlâ dinmeyen<br />
bir sızıdır. Onu tanımı ve ona sevgiyle ba lanmı olanlar<br />
bu dünyadan yava yava ayrıldıkça, duyulan acılar da<br />
azalacak, fakat Atsız’ın aziz hâtırası gittikçe yücelecektir.<br />
lerdeki <strong>Türk</strong> nesilleri, Atsız’la aynı dönemde ya amamı<br />
olmalarına hayıflanacaklar veya onun kendi ça larında<br />
ya amı olmasını arzulayacaklardır.<br />
Büyük ülkücüler, inançları u runa çile çeken,<br />
olmadık ızdıraplara katlanan, her türlü belâya mertçe<br />
gö üs geren; serveti, öhreti, mevki ve makamı elinin<br />
tersiyle itebilen, kendi hayatlarını hiçe sayan kahramanlardır.<br />
Günümüzün kahramanları, sadece sava meydanlarından<br />
çıkmıyor. Everest’e ilk tırmanan da cı da, buzlar<br />
arasında donarak hayatını kaybeden kutup kâ ifi de, bütün<br />
hayatını Afrika’nın ücra bir kö esindeki insanların sa lık<br />
hizmetine vakfeden hem ire de birer kahramandır. nançları<br />
yüzünden zindanlara atılanlar, açlı a mahkûm edilenler,<br />
en tabiî hakları ellerinden alınanlar da birer kahramandır.<br />
Atsız, bu vasıfların hepsini 70 yıllık hayatına<br />
sı dırmı tır.<br />
Toplumlar, zaman zaman ahlâk zafiyetiyle malûl duruma<br />
geliyorlar. Kalabalıkların üzerine çöken bu me ’um gölge,<br />
insanları sahte kahramanlara itaat etmeye, i irilmi<br />
öhretlere alkı tutmaya, e ilip bükülmeye zorluyor. Bu<br />
a ır ve görünmez baskıya direnmek, sanıldı ından daha<br />
güçtür. Atsız’ın dimdik ve dosdo ru ya anmı hayatında<br />
böyle bir lekenin zerresine rastlanmaz.<br />
<strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong> milletinin dünyada lâyık oldu u<br />
yere gelmesini, ba ımsız ve müreffeh bir hayat sürmesini<br />
amaçlayan ülkünün adıdır. Atsız’ın bütün hayatı. <strong>Türk</strong>çülü<br />
ün güçlenmesi, geli mesi ve yayılması için çalı makla<br />
geçmi tir. Bu davranı , üphesiz ki takdire lâyıktır. Ama,<br />
90
ne hazindir ki, takdir beklemeyen Atsız, daima tekdire<br />
mâruz kalmı tır. O, içinden yeti ti i toplumun saadeti için<br />
bütün hayatını vermi tir. Buna kar ılık, aynı toplum, ona<br />
zindanları, yoklukları, yoksunlukları reva görmü tür. Bu<br />
sebeple, her ferdinin üzerinde hakkı olan toplumun, Atsız<br />
üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Atsız, ebedî âleme, mensup<br />
bulundu u toplumdan alacaklı olarak göçmü nadir ahsiyetlerden<br />
biridir.<br />
Bu noktada, sizlere kırk üç yıl öncesine ait bir<br />
hâtıramı nakletmek istiyorum. 27 Mayıs 1960’ta, Silâhlı<br />
Kuvvetler yönetime el koymu lardı. htilal kadrosu içinde,<br />
Albay Alparslan <strong>Türk</strong>e de yer alıyordu. <strong>Türk</strong>e , Atsız’ın,<br />
1944 öncesinden beri tanıdı ı, <strong>Türk</strong>çülük dâvasında<br />
birlikte hapis yattıkları, iyi yeti mi bir kurmay subaydı.<br />
Atsız, onun duruma hâkim olmasıyla, <strong>Türk</strong>çülü ün devlet<br />
katında lâyık oldu u yeri bulaca ını ümit ediyordu. Fakat,<br />
Millî Birlik Komitesi içindeki çeki meler, 14 Kasım<br />
1960’ta, <strong>Türk</strong>e ve 13 arkada ının sürgüne gönderilmesiyle<br />
sonuçlanmı tı. Komiteden tasfiye edilenler, çe itli<br />
ba kentlerdeki büyükelçiliklere mü avir olarak tayin<br />
edilmi lerdi. Fakat, ordu içinde onları destekleyen genç<br />
subayların varlı ı biliniyordu. Millî Birlik Komitesi’nin<br />
dı ında kalmı olan Talat Aydemir Harp Okulu<br />
komutanıydı ve eski arkada larına oldu u kadar i<br />
ba ındaki hükûmete kar ı da mu ber durumdaydı. Onun<br />
bir harekete geçmesine muhakkak gözüyle bakılıyordu.<br />
22 ubat 1962 günü o zamanlar çalı tı ım Ak am<br />
gazetesine ö leden sonra gitmi tim. Gece yarısına kadar<br />
çalı acaktım. Fakat herkes eli-kolu ba lı oturuyordu. O<br />
saatlere mahsus telâ tan eser yoktu. Yalnız bir ba ka<br />
heyecan yine de gizlenecek gibi de ildi.<br />
91
Anlattılar:<br />
– Ankara ile teleks ve telefon ba lantısı kesildi. Haber<br />
alamıyoruz. Ö rendi imize göre Ankara’da askerî birlikler<br />
ayaklanmı . ehre do ru yürüyen tank birlikleri varmı .<br />
Çatı ma olmu mu, belli de il. Mecburen bekleyece iz.<br />
Öyle yaptık.<br />
Radyonun ba ından ayrılmıyor, bildiri veya haber<br />
bekliyorduk. Ankara Radyosunun yayını ise zaman zaman<br />
kesiliyordu. Ara sıra da mar lar çalınıyordu. Radyo kimin<br />
elinde, o da belli de ildi.<br />
Gece bastırınca merakımı yenemedim, çıkıp ehri<br />
dola tım. stanbul, her zamanki hayatını ya ar gibiydi. Aksaray,<br />
Taksim, Beyazıt, Eminönü gibi merkezî yerlerde<br />
ola anüstü hiçbir görünü yoktu. Yollarda askerî araçlar,<br />
üniformalı birlikler arayan gözlerim, bunların hiçbirine<br />
rastlamıyordu. Ayhan Songar’ın Lâleli’deki muayenehanesine<br />
u radım. Geç saatlere kadar çalı tı ını biliyordum.<br />
Nitekim oradaydı. Radyonun ba ından ayrılmıyordu.<br />
Monte Carlo Radyosu, harekâtı dakika dakika veriyormu .<br />
Kısaca özetledi. Ayaklanan birlikler Ankara’ya hâkimmi .<br />
Tanklar ana yolları, giri -çıkı ları tutmu . Hükûmet uyu -<br />
ma yolları arıyormu . Harekâtın merkezini Harb Okulu ve<br />
Zırhlı Birlikler meydana getiriyormu . Ba ta Albay Talât<br />
Aydemir varmı . Aydemir’in <strong>Türk</strong>e taraftarı oldu u<br />
biliniyormu . stanbul ise bu harekâta taraftar de ilmi .<br />
Böyle bir özet, evvelki bilgilere uyuyor, onları<br />
do ruluyordu. O bakımdan, inanılması mümkün gibi görünmekteydi.<br />
Bu durumda, Ankara’daki ve stanbul’daki<br />
milliyetçi genç subayların, askerî harekâtı desteklemesi<br />
ihtimali galip görünüyordu. Demek ki durum vahimdi.<br />
Gazeteye döndüm. Az sonra radyoda siyasî parti liderlerinin<br />
konu maları yayınlanmaya ba landı. Liderler,<br />
92
ayaklanmayı tasvip etmiyorlar, demokratik rejimin korunması<br />
gerekti inden dem vuruyorlardı. Demek ki, Ankara<br />
Radyosu hükümetin kontrolüne girmi ti.<br />
Fakat, smet Pa a konu maya ba ladıktan az sonra<br />
radyo susuverdi. Bir süre sessizlik, sonra yine mar lar.<br />
Anla ılan radyo tekrar el de i tirmi ti. Bu da çatı ma oldu<br />
una veya en azından çeki menin devam etti ine açık<br />
bir i aretti.<br />
Gündüz saatlerinden itibaren beni gazeteden arayan<br />
arkada ların telefonları artmı tı. Merak içindeydiler. Yeni<br />
haber olup olmadı ını soruyorlardı. <strong>Türk</strong>iye’de ilk defa bir<br />
ba bakanın konu ması radyoda susturuluyordu. Dokunulmaz<br />
sanılan smet Pa a’nın maruz kaldı ı bu muamele<br />
neye delâlet ederdi? Âkıbet ne olacaktı? Ayaklanmanın<br />
yönü ve rengi neydi?<br />
Bu soruları cevaplandıracak durumda de ildik.<br />
Ancak, belli olan uydu ki, Ankara’da bir bekleyi vardır.<br />
Bir kıvılcım her eyi ate e verebilir ve stanbul, bunun<br />
dı ında kalamaz. E er Ankara’daki hareket, milliyetçi<br />
veya 14’ler taraftarı subayların deste inde ise, stanbul’da<br />
onlara kar ı giri ilecek bir ba ka hareket, ister-istemez<br />
milliyetçilerin aleyhinde geli ebilirdi.<br />
Böyle kritik zamanlarda, hele merkezî otorite de ortadan<br />
kalkmı sa, kimlerin ne yapaca ı pek belli olmazdı.<br />
Beni arayan arkada larla bulu maya karar verdik.<br />
Bir araya geldi imizde, yine yabancı radyolardan derlenme<br />
bazı haberler, yeni ipuçları verir gibiydi. Yorumlara<br />
göre Ankara, milliyetçi kuvvetlerin elindeydi, stanbul ise<br />
onlara kar ı bir tavır takınmı tı.<br />
Böyle tehlikeli bir ortamda, meçhul er kuvvetlerinin<br />
Atsız’ı da hedef olarak almaları ihtimali yok muydu? Bize<br />
93
göre vardı. u hâlde onu evden uzakla tırmak ve geceyi<br />
ba ka yerde geçirmesini sa lamak isabetli olacaktı.<br />
Bunu gerçekle tirmek için, aramızdan üç ki i<br />
ayrıldı. Biri Kıbrıs’lı bir genç olan brahim Cemalî idi. (O<br />
sırada Teknik Okul’da -daha sonraki D.M.M.A.- ö renciydi.<br />
Sonraları, Rum taarruzu sırasında Kıbrıs’a dönüp<br />
mücahit olarak çarpı tı. Mühendis oldu. Genç sayılacak<br />
bir ya ta vefat etti.) Di eri smail Hakkı Gökhun,<br />
üçüncüsü de ben. Ötekiler çe itli yönlere gittiler. Dönü te<br />
bir grupla Bostancı’da bulu acak, sonra onlarla birlikte<br />
Üsküdar Araba Vapuru skelesine gidip bizi orada<br />
bekleyecek üçüncü grubu bulacaktık.<br />
Kadıköy’e kalkan son vapura ancak yeti ebildik.<br />
So uk bir kı gecesiydi ama ya ı yoktu. Ne ya mur, ne<br />
kar. Hava berraktı. Lâkin içimizde tuhaf bir sıkıntı<br />
hissediyorduk, biraz da heyecan. Kadıköy’den Kartal’a<br />
kalkan bir minibüsü zorlukla bulduk. Ortalıktan el ayak<br />
çekilmi ti. Gecenin karanlı ı, solgun sokak lâmbalarının<br />
ı ı ı ile yer yer aralanıyordu. Atsız’ın evine vardı ımızda<br />
saat 1.30’u geçmi ti. Kapıyı vurarak Hoca’yı uyandırdık.<br />
çeri geçip oturduk. Manzara hem tuhafımıza gidiyor, hem<br />
de heyecan veriyordu.<br />
– Olup bitenlerden haberiniz var mı?<br />
– Hayır! Ne oldu?<br />
– Ankara’da yeni bir ayaklanma!<br />
Sonra bütün bildiklerimizi anlattık.<br />
O ak am erken yatmı tı. Radyoda çok kere sadece haberleri<br />
dinlerdi. O ak am da ajans vakti gelince radyoyu açmı<br />
, ses gelmedi ini görünce üzerinde durmamı tı. Tabiî,<br />
Ankara Radyosu’ndan ses çıkmıyordu ki, haber alma imkânı<br />
olsun.<br />
94
– Sizin burada yalnız kalmanızı mahzurlu gördük. Hiç<br />
olmazsa bu gece. Ortalık yatı sın, o zaman durum da<br />
aydınlanır. Ama imdi bu evi terk edelim.<br />
– Nereye gidece iz?<br />
– Bilmiyoruz! Önce buradan çıkalım, onu beraberce dü ünürüz.<br />
Divanın üzerinde oturuyordu. Kısa bir sessizlik oldu.<br />
Kendi kendime: “Acaba, diyordum, fazla telâ a mı kapıldık?<br />
Hoca’yı lüzumsuz yere mi tedirgin etmekteyiz? Bizim<br />
hâlimize içinden gülüyor olmasın!”<br />
Az sonra ba ını kaldırdı:<br />
– Haklısınız, dedi. Gitmek lâzım. Çocukları uyandırayım,<br />
hazırlansınlar Ben de giyineyim. Siz u radyoya bir daha<br />
bakın, belki yeni bir haber vardır.<br />
Yukarı çıktı.<br />
Radyoda yeni bir ey yoktu. Daha do rusu, hiçbir ey<br />
yoktu.<br />
Bir müddet geçince, ellerimi yüzümü yıkamak ihtiyacını<br />
duydum. Banyo yukarı katta, merdiven ba ındaydı.<br />
Yava ça çıktım.<br />
Atsız hemen hemen hazırlanmı tı. Yalnız ceketini giymemi<br />
ti. Üzerinde beyaz, kolalı, belki ambalajından yeni<br />
çıkmı bir gömlek, boynunda ık bir kıravat. El çantasına<br />
bazı eyler koyuyordu.<br />
– Ma allah hocam! Pek ık giyinmi siniz!<br />
Hafifçe gülümsedi:<br />
– Eee, belki de sava a gidiyoruz. Dü üne gider gibi giyinmek<br />
lâzım de il mi?<br />
Ben de güldüm.<br />
Tam o sırada masanın üzerinden, beze sarılı, uzunca bir<br />
ey aldı, çantaya koydu.<br />
– Bu ne, biliyor musun?<br />
95
– Hayır!<br />
Az evvel çantaya koydu u eyi çıkardı, üzerindeki bezi<br />
açtı. Elinde uzun bir hançer duruyordu. Kını ve kabzası<br />
i lemeli, süs ve hâtıra olsun diye bulundurulan cinsten bir<br />
hançer.<br />
Elimde olmadan sordum:<br />
– Ne yapacaksınız bunu?<br />
– Sava a silâhsız gidilir mi? Bizim de yanımızda hiç<br />
olmazsa bu bulunsun!<br />
Küçük o lu Bu ra ve evlâtlı ı Kâniye de hazır olmu lardı.<br />
Biraz sonra evden çıkıp cadde tarafına yürüdük.<br />
Atsız, çocukları kom ulardan birine emanet etti. Herhalde<br />
eskiden beri teklifsiz görü üyor olmalıydılar ki, bu kom u<br />
evine tereddütsüz yürümü tü.<br />
Bir vasıta bulup Bostancı’ya geldik. Durakta taksiler<br />
vardı. Onlardan biriyle pazarlık edip bindik. Üsküdar’a<br />
varı ımız uzun sürmedi. Sözle ti imiz gibi, di er<br />
arkada lar da iskeledeydiler. çlerinde Mustafa Kafalı ve<br />
Mehmet Eröz de vardı. (Eröz, o sırada ktisat Fakültesi’nde<br />
Prof. Fındıko lu’nun asistanıydı. Sonra profesör,<br />
de erli bir sosyolog ve ilim adamı oldu. Ciddî eserler<br />
verdi. A ır bir hastalık sonucu verimli ça ında kaybettik.)<br />
stanbul’da görevli bazı genç subaylarla görü üp gelmi ti.<br />
Araba vapuruna bindik. Bombo salonda oturup çaylarımızı<br />
söyleyince, aklımızı kurcalayan soruyu içimizden<br />
biri ortaya attı:<br />
– Nereye gidece iz?<br />
Öyle ya, vakit sabaha kar ı 3.30-4.00 Hiçbir hazırlı ımız<br />
yok. Her ey hızla olup bitmi . Ötelerde ne olup bitti ini<br />
dahi bilmiyoruz.<br />
Atsız:<br />
96
– E er Ankara’da milliyetçiler, burada ötekiler hâkimse ve<br />
bunlar çatı maya giri mi lerse <strong>Türk</strong>iye ikiye ayrılmı<br />
demektir. O takdirde biz, milliyetçilerin safına katılaca ız.<br />
Onun için Ankara’ya gitmemiz lâzım gelecek. Ama, önce<br />
bunun do ru olup olmadı ını iyice ö renmeliyiz. imdi<br />
Kabata ’a gidelim. Gerisini orada dü ünürüz.<br />
Demek ki evde “sava ” sözünü söylerken pek aka<br />
yapmıyordu. bu kadar ciddî miydi? Bir türlü inanasım<br />
gelmiyordu. Hele “<strong>Türk</strong>iye ikiye ayrılmı demektir” sözü<br />
bana pek dokunmu tu. rademizin dı ında, bir akıntıya<br />
kapılmı gibi süreklenmeye mi ba lamı tık?<br />
Kabata ’a inince Karaköy yönüne do ru yürümeye ba -<br />
ladık. Bir eye -bir taksiye- binme lüzumunu duymamı<br />
tık. Acelemiz veya hedefimiz yoktu ki, binelim. Öylesine<br />
yürüyorduk. Sanki zaman dolsun, sabah olsun diye.<br />
Sekiz-dokuz ki iydik. Yollarda hiç kimseler görünmüyordu.<br />
O saatlerde bu caddeden çok geçmi li im vardı.<br />
Yine böyle kimselerin olmadı ı saatlerde. Sabaha kar ı,<br />
gazeteden çıkıp eve dönerken. Ama hiçbirinde bu yolun,<br />
bu kadar tenha göründü ünü hatırlamıyordum.<br />
Yolun yarısında, sabahın ilk aydınlı ı, buzlu cam<br />
arkasından ı ır gibi, tül tül üzerimize inmeye ba ladı.<br />
Mahalle aralarından tek tük bekçi düdükleri... Ve ıslak bir<br />
sis.<br />
Garip bir kafileydik. Veya bana öyle görünüyordu.<br />
Atsız’ın “Ya ayan <strong>Türk</strong>çülere A ıt” adlı iirinden bir beyti<br />
hatırlıyordum:<br />
Gitmekte bütün kafile, meçhûle yönelmi ,<br />
Nerden gelerek hangi karanlık sona do ru?<br />
Bir ihtilâl sabahının alaca karanlı ında sokaklara<br />
dökülmü bu insanları bir araya getiren neydi? Savunma<br />
97
içgüdüsü mü, vefa duygusu mu, yoksa bir ülküye gönül<br />
vermi olmanın tabiî akı ı mı?<br />
Hangisi olursa olsun, ne kadar yalnız, ne kadar çaresizdik.<br />
Memleket belki de bir dönüm noktasındaydı. Böyle kritik<br />
bir anda, <strong>Türk</strong> milliyetçili inin nice cefalara katlanmı<br />
önderi, yanında birkaç gençle stanbul sokaklarında sabahlamaktaydı.<br />
imdi u ilerdeki kö eba ından çıkacak bir<br />
devriye postası hepimizi toparlayıp götürebilirdi. Hangi<br />
yöne akıp gitti i bilinmeyen bir ihtilâl ortamında<br />
derdimizi kime ve nasıl anlatabilirdik?<br />
O anda aklıma Atsız’ın çantasındaki hançer geldi. Meçhul<br />
dü manlara kar ı bizi koruyacak tek “silâh”! Dudaklarıma<br />
belki belli belirsiz bir tebessüm takılmı tı ama, içime de<br />
bir gariplik, bir hüzün çökmü tü. <strong>Türk</strong>lü e sevdalı,<br />
<strong>Türk</strong>lük için her eyini -canını bile- seve seve adamı bu<br />
insanlar, kendi vatanlarında niye böyle öksüz ve sahipsizdi?<br />
<strong>Türk</strong> milliyetçili ine ve milliyetçilerine yönelmi her<br />
menfî hareket, bende daima bu “vatanda gurbet” hissini<br />
uyandırmı tır. Yüre imin bu duygu ile da landı ı çok zamanlar<br />
olmu tur. O geceden önce ve sonra... Hattâ imdi<br />
bile!<br />
Fındıklı’yı, Salıpazarı’nı, Tophane’yi, Karaköy Meydanı’nı<br />
geçtik. Köprü trafi e açılmı tı. Tek tük yayalar, birkaç<br />
vasıta... Eminönü’nden Bahçekapı’ya sapıp Sirkeci’ye<br />
yöneldik. Ü ümü ve yorulmu tuk. çimizden biri:<br />
– urada bir muhallebici var, dedi, hem bir eyler içeriz,<br />
hem dinleniriz.<br />
sabet! Camında “Meriç Muhallebicisi” yazılı bir salona<br />
girdik. Dumanı üstünde salepler hepimize canlılık getirmi<br />
ti. Ben gazeteye kadar çıkıp son haberleri ö renmek<br />
üzere aya a kalkmı tım ki, dı arda gazete müvezzilerinin<br />
98
haykırı ları çınladı. lk baskılar yapılmı tı. Birkaç gazete<br />
birden alıp döndüm. Hepsinin man etinde aynı haberin<br />
im ir harfleri haykırıyordu: “ htilâl bastırıldı!. Ve biraz<br />
tafsilât.<br />
Bize lâzım olan haber buydu. Demek ki artık da ılabilir,<br />
i imize veya evimize gidebilirdik. Birkaçımız ayrıldı, geri<br />
kalanlar Ca alo lu’ndan Beyazıt’a do ru yürümeye<br />
ba ladık.<br />
Atsız’la Edebiyat Fakültesi’nin önünde vedala tık. O,<br />
fakültedeki dostlardan birinin bo odasında bir-iki saat<br />
uyuduktan sonra kütüphanedeki i inin ba ına gidecekti.<br />
Aradan on be yıl geçtikten ve Atsız Bey vefat ettikten<br />
sonra, bu olayı “Tanıdı ım Atsız” kitabımın ilk baskısında<br />
yazmı tım. Daha sonra 12 Eylül harekâtı oldu. Birkaç ay<br />
sonra bir hanım telefon ederek benimle görü mek<br />
istedi ini bildirdi. Geldi, konu tuk. Kendisi, 27 Mayısçılar<br />
arasında yer almı , fakat komiteye girmemi olan Ertu rul<br />
Alatlı’nın kızıydı: Alev Alatlı. Sonraları çok sayıda roman<br />
yazarak ün yapmı tır. Diyordu ki: “<strong>Türk</strong>iye’de bugüne<br />
kadar sürüp gelen fikir cereyanlarını inceledim. Bunların<br />
arasında <strong>Türk</strong>çülük ve Komünizm ba ta geliyor. Bu iki<br />
cereyanın da önder isimleri Nihâl Atsız ve Nâzım Hikmet.<br />
Ben sizden Atsız hakkında daha geni bilgi almak<br />
istiyorum.”<br />
Özetle anlattım. Zaten kitabımı da okumu tu. Sonraları<br />
kaleme aldı ı seri romanlarından biri “Okey Musti. Bu i<br />
tamamdır” adını ta ıyordu. Alatlı, bu romanında, 22 ubat<br />
gecesi ya adıklarımızı, isimlerimizi de zikrederek, oldu u<br />
gibi tasvir etmi . Yani, bir romancı gözüyle de, o ihtilâl<br />
gecesindeki durumumuz dramatik bir hâdise olarak<br />
görülmü .<br />
•••<br />
99
Atsız, kabiliyeti, çalı kanlı ı ve <strong>Türk</strong>lük sevgisi sayesinde<br />
büyük bir <strong>Türk</strong>oloji bilgini olmanın henüz ilk adımlarını<br />
atarken, akademik hayattan mahrum bırakılmı tır. Bu hata,<br />
milletimiz ve bilim dünyamız için ciddî bir kayba yol<br />
açmı tır. Atsız, üniversite dı ında da çalı malarına devam<br />
etmi ; <strong>Türk</strong> tarihi ve <strong>Türk</strong> kültürü üzerine de erli eserler<br />
vermi tir. lmî faaliyeti, onun görü leri dikkate alınması<br />
gereken bir dü ünür ve bilim adamı olmasını sa lamı tır.<br />
Kaybeden Atsız de ildir.<br />
Sadece üniversite açısından de il, ö retmenlik hayatı<br />
bakımından da devlet Atsız’a lâyık oldu u yeri vermekten<br />
daima kaçınmı tır. Atsız’ın, üniversiteden ayrıldıktan<br />
sonra 1969’da emekli olana kadar 36 yıllık devlet hizmeti<br />
vardır. Bu sürenin ancak yedi yılı resmî okullarda <strong>Türk</strong>çe<br />
ve edebiyat ö retmenli i ile geçmi tir. Malatya<br />
Ortaokulunda, Edirne Erkek Lisesi’nde, Deniz Gedikli<br />
Hazırlama Okulu’nda ve son olarak da Haydarpa a<br />
Lisesi’nde, Altı yıl da, Yuca Ülkü ve Bo aziçi liselerinde<br />
olmak üzere, özel okullarda ö retmenlik yapmı tır.<br />
Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki eski eserleri tasnif<br />
komisyonu uzmanlı ı ise on sekiz yıl devam etmi tir.<br />
Demek ki geri kalan be yılda devlet Atsız’a görev<br />
vermemi , onu hapislere gönderdi i gibi açlık ve yoklu a<br />
mahkûm etmi tir.<br />
Özel hayatında son derece nazik, cana yakın ve<br />
ho görülü olan Atsız’ın, millî meselelerde aynı ölçüde sert<br />
ve ha in olması çok kimseye yadırgatıcı gelebilir. Ama, bu<br />
büyük ülkü ve inanç adamlarının ço unda ortak ve<br />
karakteristik bir vasıftır. ahsımıza yapılmı bir hakareti<br />
ba ı layabilir veya yanlı bir davranı ı ho görebiliriz.<br />
Ama, milletimize yönelmi bir kötü niyeti ba ı lama<br />
hakkımız yoktur, olmamalıdır. Bu açıdan bakıldı ında,<br />
100
Atsız’daki farklı ki ilikleri ve bu ki ilikler arasındaki<br />
tezadı daha iyi anlamak mümkündür.<br />
<strong>Türk</strong>çülük, geli mesini üphesiz çok de erli fikir, yazı ve<br />
te kilâtçı kadrosuna borçludur. Bu kadro içinde, Atsız,<br />
bitip tükenmek bilmeyen gayreti, i lek kalemi, hitabet<br />
kudreti, azmi, sabrı ve tahammülü ile müstesna bir yer<br />
tutar. Ya adı ı olaylar. mâruz kaldı ı haksız muameleler<br />
ve fedakârlı ı, onun adını, bu kadro içinde ön plâna<br />
çıkarmı tır. Bu sebeple, “Atsız” adı, kırk yılı a kın bir<br />
süreyle <strong>Türk</strong>çülü ü temsil etmi tir. O kadar ki, ölümünden<br />
otuz yıl sonra, bugün bile Atsız adı <strong>Türk</strong>çülü ü, <strong>Türk</strong>çülük<br />
Atsız adını ça rı tırmaktadır. Böyle bir eref her kula<br />
nasip olmaz.<br />
Atsız’ın <strong>Türk</strong>lü e olan derin sevgisi ve yaptı ı<br />
hizmetler, milletimiz tarafından gün geçtikçe daha iyi<br />
kavranmaktadır. Kadirbilir <strong>Türk</strong>çüler ve ülkücüler, onun<br />
ölüm yıldönümlerinde <strong>Türk</strong>iye’nin her tarafında aziz<br />
hâtırasını anmak için toplantılar düzenliyorlar. Atsız’ı<br />
kendilerine örnek edinen genç nesiller yeti iyor. Atsız<br />
hakkında yazılar, kitaplar yayınlanıyor. Bunların hepsi<br />
güzel ve yara ır i lerdir. Gittikçe daha büyük ölçüde<br />
yapılması gerekir. Fakat, Atsız’ın ruhunu asıl ad edecek<br />
olan, kendisinden sonraki nesillerin, <strong>Türk</strong>çülük yolunda<br />
giderek artan bir gayretle çalı malarıdır. Nesiller de i -<br />
tikçe <strong>Türk</strong>çülük bayra ı el de i tirecek, fakat asla yere<br />
dü meyecektir. <strong>Türk</strong>çülük bayra ının yükselmesi, <strong>Türk</strong><br />
milletinin yükselmesi demektir. Ömürlerini bu yolda<br />
harcayanlar, Atsız’ın hâtırasına en büyük saygıyı göstermi<br />
olacaklardır.<br />
101
Atsız’ın kaybından sonra <strong>Türk</strong>çülü ün üzerine<br />
serilmi atalet örtüsü yava yava kalkıyor. Art arda gelen<br />
hamlelerle <strong>Türk</strong>çülük yerinden do ruluyor, sert ve emin<br />
adımlarla zafere do ru yürüyor. Ya asaydı e er, Atsız, bu<br />
ahlanı tan gurur duyardı.<br />
Atsız Bey, bu dünyadan bir efsane gibi gelip geçti. Atsız’ı<br />
tanımı olup da imdi hayatlarının sonbaharını sürenler,<br />
onu her geçen gün daha fazla özlüyorlar.<br />
Onlardan biri de benim.<br />
Beni sabırla ve ilgiyle dinledi iniz için hepinize te ekkür<br />
ederim.<br />
102
OTURUM BA KANI<br />
PROF.DR. AHMET B CAN ERC LASUN’UN<br />
DE ERLEND RMES ∗<br />
Birkaç cümleyle bugünkü oturumu kapatmak istiyorum.Mücadeleli<br />
bir hayat ya ayan Atsız, o mizacı unutarak<br />
ba ka türlü hayat ya ayamazdı. 30’ların ba ında<br />
üniversiteden atılmasaydı daha kuvvetli eserler verecekti<br />
ve herhalde Atsız’ı Atsız yapan da o u radı ı haksızlıklar<br />
olmu tur.Haksızlıklara u ramasaydı, oradan oraya<br />
sürülmeseydi bugünkü Atsız olmayacaktı muhakkak.O,<br />
böyle bir ömrü, böyle bir çalı mayı kendisi için seçmi ti,<br />
öyle ya adı öyle öldü. Bugün bunun için Atsız'ı<br />
anıyoruz.Atsız’ın ruhunu da bugün kendisini burada<br />
anarak biraz eskitiyoruz, eski hale getiriyoruz.Atsız elbette<br />
ya adı ı zamandan, ya adı ı günden çok defa gayri<br />
memnundu ama <strong>Türk</strong>lü e her zaman inanmı tı. <strong>Türk</strong>lü ün<br />
genetik yüceliklerine, erdemlerine inanmı tı. Zaaflarını da<br />
biliyordu elbette. Milletimizin zaafları da vardı<br />
günümüzde. Bu zaaflar belki de en yüksek noktaya çıktı<br />
ama <strong>Türk</strong>lü ün genetik erdemleri ve yücelikleri de vardı,<br />
onlara inanıyordu ve <strong>Türk</strong>lü ün geçmi te oldu u gibi,<br />
gelecekte de mutlaka yücelece ini kabul ediyordu. Zaten<br />
∗ Gazi Üniversitesi Ö retim Üyesi<br />
103
a ka türlü dü ünülemez ba ka türlü dü ünen insan da<br />
ülkü sahibi olamaz yani gelece e inanmazsak gelece e<br />
inanmazsanız elbette sizin ülkünüz de olmaz.Atsız<br />
gelece e inanıyordu ve <strong>Türk</strong> milletine inanıyordu.Aslında<br />
Atsız 1930'lu yılların ba ından itibaren sivil <strong>Türk</strong><br />
milliyetçili ini gayri resmî <strong>Türk</strong> milliyetçili ini temsil<br />
eden adamdır.1920 lerden 1930 ların ba ına kadar elbette<br />
<strong>Türk</strong>çü bir siyaset güden Atatürk devrinin iktidarı o türkçü<br />
siyaseti inkılapları yine <strong>Türk</strong>çü bir kurulu olan <strong>Türk</strong><br />
<strong>Ocakları</strong> ile halka ula tırmaya çalı ıyordu yani <strong>Türk</strong><br />
<strong>Ocakları</strong> bir bakıma iktidarla halk arasında ili kiyi kuran<br />
bir kurulu tu; ama 1931 de <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong>nın<br />
kapatılmasıyla <strong>Türk</strong>çülük sadece devlet katında resmî bir<br />
<strong>Türk</strong>çülük olarak kaldı. Yani siz dü ünebiliyor musunuz<br />
Atsız'ın ilk itirazını yaptı ı o telgrafını çekti i yer <strong>Türk</strong><br />
Tarih Kurumu. Atatürk Tarih Kurumu ile ilgili ve <strong>Türk</strong><br />
Tarih Kurumunun ba ında bir ba ka <strong>Türk</strong>çü var: Yusuf<br />
Akçura var <strong>Türk</strong> Tarih Kurumunun ba ında. Yusuf Akçura<br />
var yani devlet <strong>Türk</strong>çülük yapıyor. Tarih Kurumuyla Dil<br />
kurumuyla <strong>Türk</strong>çülük yapıyor ama <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> ortadan<br />
kalkmı i te .<br />
Atsız bu bo lu u dolduran 1931 den itibaren bu<br />
bo lu u dolduran gayri resmî bir bakıma sivil <strong>Türk</strong>çülü ü<br />
temsil eden insan ve tabii mizacı gere i en imkânsız<br />
denilen dönemde itirazını yapabilen bir insan. Sonradan<br />
birtakım dönemler için ve birtakım insanlar için vakit<br />
geçtikten sonra ele tiriler yöneltmek çok kolaydır. Bugün<br />
o ele tirileri yönetenleri ele tirilerde hep de itibar<br />
etmemiz do ru olmaz. Atsız kendisine zarar verecek<br />
güçlerin, kuvvetlerin, kudretlerin iktidarda oldu u<br />
dönemde ele tirisini yöneltebilen ve dolayısıyla hayatının<br />
arkada larımız tarafından ifade edilen macerasını<br />
104
ya ayabilen bir insan idi.1938 den sonra <strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong><br />
milliyetçili i devlet katında da parladı ve sivil bir<br />
millliyetçili e ihtiyaç vardı. 1938 den sonra devlet<br />
katından da <strong>Türk</strong>çülük kaldırıldı yine de bir <strong>Türk</strong> devleti<br />
anlayı ı vardı. Tabii burada onu ey yapmayalım ama<br />
<strong>Türk</strong>çülük devlet katından da uzakla tırıldı. te o zaman<br />
Atsız'ın 1931 den beri yürüttü ü sivil <strong>Türk</strong>çülü ün itirazları<br />
gündeme geldi, üstelik 1940 larda bir ba ka hareket<br />
<strong>Türk</strong> devletini ve <strong>Türk</strong>iye Cumhuriyetini tehdit eden bir<br />
ba ka hareket de ortaya çıkmı tı; dolayısıyla Atsız'ın<br />
etrafındaki <strong>Türk</strong>çüler o zamandan itibaren o harekete kar ı<br />
yani komünizme ve sosyalizme kar ı kendilerini<br />
göstermi lerdi. Maddî bir komünizm önemli de ildi.<br />
Orada önemli olan Sovyet yayılmacılı ıdır. O zaman ona<br />
kar ı bir mücadele gerekiyordu ve bunun bayraktarlı ını<br />
elbette Atsız ve etrafındaki gençler yapmı lardı ve bu<br />
mücadele Sovyetler da ılana kadar da <strong>Türk</strong> milliyetçileri<br />
tarafından yapılmı tır.Sovyetler da ılana kadar Sovyetler,<br />
<strong>Türk</strong>iye için bir tehdit idi.<br />
Bazen tarih yanılgısına dü üyoruz. Anakronizm<br />
deniyor buna, Tarih yanıltısı. imdi Sovyet tehdidi yok ya<br />
1960 larda bo una mücadele etmi iz; bo una ölmü üz gibi<br />
tarih yanılgısına dü üyor insanlar. imdi yok Sovyetler<br />
birli i, o zaman vardı. O zaman vardı ve o tehdide kar ı<br />
mücadele etmek gerekiyordu. O mücadeleyi de Atsızlar<br />
<strong>Türk</strong> milliyetçileri yapmı lardır. 1960 larda da <strong>Türk</strong><br />
milliyetçileri ve ülkücüler yapmı lardır gerek yok ama<br />
imdi yine yanılgıya dü üyoruz. Bence yine bir<br />
anakronizm, bir tarih yanılgısına dü üyoruz.<br />
Zannediyorum ki hâlâ Sovyet tehdidi var ve bir kısım<br />
arkada larımız yine enerjilerini o tarafa do ru<br />
yöneltiyorlar. Elbette potansiyel olarak bir Rusya tehlikesi<br />
105
her zaman var. <strong>Türk</strong>iye için, ama u anda <strong>Türk</strong>iye'nin<br />
ba ımsızlı ına kar ı birinci tehdidin Sovyetler olmadı ı<br />
veya Sovyetlerin devamı olan Rusya Federasyonu<br />
olmadı ı da ortadadır.<strong>Türk</strong>iye’nin ba ımsızlı ına kar ı<br />
birinci tehdidin nerden geldi i de u anda ortadadır. O<br />
halde u anda <strong>Türk</strong>iye’nin ba ımsızlı ına kimler<br />
kastediyorsa bugünkü mücadelenin ona kar ı yapılması<br />
gerekiyor, yani hiçbir ekilde tarih yanılgısına dü memek<br />
lâzım. Herhalde Atsız ya asaydı Ba kanımızın ba langıçta<br />
ifade etti i gibi, bugün de mücadele azmini, oklarını, en<br />
iddetli oklarını bu yeni dü manlara kar ı yöneltecekti<br />
ama karamsarlı a gerek yok <strong>Türk</strong> milletinin damarlarında<br />
<strong>Türk</strong> milletinin kanında, fıkratında de i meyen bir cevher<br />
var ve herhalde o cevher bugün bizlerde kendini<br />
göstermez ise <strong>Türk</strong> milliyetçisiyiz diye dola ıyoruz diyen<br />
çoklarını da biliyoruz ama o cevher bizlerde ortaya çıkmaz<br />
ise bizden sonraki nesillerde mutlaka ortaya çıkacaktır ve<br />
<strong>Türk</strong>lü ün ölece ine inanmıyorum Atsız bunun için<br />
ya adı. Atsızın ömrü ve mücadelesi elbette unutulmayacaktır.<br />
Hepinizi saygıyla selâmlıyorum...<br />
106
TÜRK OCAKLARI<br />
ANKARA UBES<br />
YAYINLARI<br />
1. <strong>Türk</strong> Kültürü ve Do u <strong>Türk</strong>istan, 44 sf.<br />
Temmuz 2002<br />
2. Aydınlarımız ve Avrupa Birli i, (Nuri Gürgür),<br />
64 sf. Mart 2003<br />
3. Ate Altınday ız, (Nuri Gürgür), 16 sf. Mart 2003<br />
4. Millî Birlik ve Milliyetçilik, 63 sf. Haziran 2003<br />
5. AB – Kıbrıs – Kuzey Irak, (Süleyman Demirel),<br />
32 sf. Haziran 2003<br />
6. Ankara ubesi 10. <strong>Genel</strong> Kurul Raporu, 32 sf.<br />
Aralık 2003<br />
7. Mehmet Emin Resulzade’yi Anıyoruz, 40 sf.<br />
Mart 2004<br />
8. Kuzey Irak – Kıbrıs, (Kâmuran nan), 56 sf.<br />
Nisan 2004<br />
9. Millî Devlet ve Büyük Ortado u Projesi, 66 sf.<br />
Mayıs 2004<br />
10. Millî Kültür, Mozaik Kültürler ve Bölücülük,<br />
(Nevzat Köseo lu), 46 sf. Haziran 2004<br />
11. Ortado u ve Filistin, 83 sf. Temmuz 2004<br />
12. Hacı Bekta Veli, (Dr. Abdülkadir Sezgin), 92 sf.<br />
A ustos 2004<br />
107
13. Mar larımız ve Destanî iirlerimiz, 117 sf.<br />
Aralık 2004<br />
14. Ses Bayra ımız: <strong>Türk</strong>çemiz, (Yavuz Bülent<br />
Bakiler), Ziya Gökalp Yazı Yarı ması Töreni, 75<br />
sf. ubat 2005<br />
15. Do umunun 100. Yılında Nihâl Atsız, 103 sf.<br />
ubat 2005<br />
16. <strong>Türk</strong> Dünyası ki Yüzyılın Arasında, (Prof.Dr.<br />
Orhan KAVUNCU), 165 sf. ubat 2005<br />
108