02.03.2013 Views

Doğumunun 100.Yılında H.NİHAL ATSIZ - Türk Ocakları Genel ...

Doğumunun 100.Yılında H.NİHAL ATSIZ - Türk Ocakları Genel ...

Doğumunun 100.Yılında H.NİHAL ATSIZ - Türk Ocakları Genel ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Do umunun <strong>100.Yılında</strong> N HÂL <strong>ATSIZ</strong><br />

Hazırlayan<br />

Yücel HACALO LU<br />

Do umunun <strong>100.Yılında</strong><br />

H.N HAL <strong>ATSIZ</strong><br />

<strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong><br />

Ankara ubesi<br />

Yayınları : 15<br />

ubat 2005<br />

Basıldı ı Yer : Boyut Tan.Matbaacılık - ANKARA<br />

1


(0312) 384 73 51<br />

2


Ç NDEK LER<br />

Açı Konu ması 1<br />

<strong>Türk</strong> Ülküsü Atsız 7<br />

Nihâl Atsız’ın <strong>Türk</strong>çülü ü ve<br />

<strong>Türk</strong> Dünyasına Bakı ı 33<br />

Atsız’ın Romanlarında “A K”’ın<br />

Anlamı Üzerine 73<br />

Tanıdı ım Atsız 85<br />

Oturum Ba kanı<br />

Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un<br />

De erlendirmesi 99<br />

4


AÇI KONU MASI<br />

<strong>Türk</strong>ân HACALO LU ∗<br />

Sayın Dâvetliler, Aziz <strong>Türk</strong> Ocaklılar,<br />

Tataristanlı bir Tatar <strong>Türk</strong>ü olan Profesör Sadri<br />

Maksudî Arsal’ın kızı büyükelçi rahmetli Adile Ayda,<br />

Atsız’ı öyle tarif eder: “Siz yüzyıllar geçtikten sonra bile<br />

ilham kayna ı olacak bir millî uur âbidesisiniz.”<br />

Evet, millî uur âbidesi, büyük <strong>Türk</strong>çü Nihâl<br />

Atsız’ı do umunun 100.yılında anmak için tertip etti imiz<br />

toplantımıza ho geldiniz der, hepinizi saygıyla selamlarım.<br />

Öncelikle, düzenledi imiz bu paneli sizlere sunabilmemiz<br />

için her türlü fedakârlı ı sa layan, millî de erlerimize<br />

her platformda sahip çıkan, <strong>Türk</strong> dünyası ile<br />

bütünle en, Avrasya <strong>Türk</strong> Metal çileri Federasyonu ve<br />

<strong>Türk</strong> Metal Sendikası <strong>Genel</strong> Ba kanı, <strong>Türk</strong>men a ası<br />

Sayın Mustafa Özbek ve <strong>Genel</strong> Mâlî Sekreter Sayın Mecit<br />

Hazır, ve hizmeti geçenlere, de erli görü ve dü ünceleri<br />

ile bizleri aydınlatacak olan oturum ba kanımız Sayın<br />

Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’a, Sayın Prof. Dr. Dursun<br />

Yıldırım’a, Sayın Ömer Özcan, Sayın Doç. Dr. brahim<br />

ahin ve Sayın Altan Deliorman’a te ekkür ediyor,<br />

saygılar sunuyorum.<br />

∗ <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> Ankara ubesi Ba kanı<br />

5


Sayın davetliler,<br />

12 Ocak 1905 tarihinde stanbul’da dünyaya gelen,<br />

anne ve baba tarafından asker bir aileye mensup olan<br />

Atsız, gerek tahsil hayatının, gerekse memuriyet hayatının<br />

çileli yolculu unu 11 Aralık 1975 yılında yine stanbul’da<br />

mütevazi evinde tamamlayarak uçma a vardı.<br />

“<strong>Türk</strong> bir vazife için yaratılmı tır, o vazife kâinat<br />

güzelle ti i zaman biter” diyen Atsız, milletimizin yeti -<br />

tirdi i en hudut tanımaz idealist bir fikir adamı idi. Atsız<br />

çok yönlü bir ki iydi. Duygulu bir airdi. yi bir dil bilginiydi.<br />

Çok kuvvetli tarihçiydi. Ama bunların hepsinin<br />

üstünde ülkü adamıydı.<br />

<strong>Türk</strong> tarihine bakıldı ında, milletin hislerine<br />

tercüman olan ki iler ortaya çıkarak mücadeleye atılmı lar<br />

ve savundukları dâvânın bayraktarları, neferleri olmu -<br />

lardır. Bu noktada Atsız, bir fırtına gibi esmi , bir bora ve<br />

tayfun gibi gelip geçmi , bu cesur, mert ve korkusuz<br />

mücadele kahramanı, tarih romanlarında canlandırdı ı<br />

“yılmaz, yanılmaz, yenilmez, vatanperver” yi itlerin ya ayan<br />

timsali olmu tur.<br />

Ölümünden bu yana (30 sene içinde) dünyada ve<br />

<strong>Türk</strong> dünyasında birçok olaylar gerçekle ti. Hayatta<br />

olsaydı ne yapardı? Sovyetler da ıldı, ba ımsız <strong>Türk</strong><br />

devletleri kuruldu. <strong>Türk</strong> cumhuriyetlerinin ba ımsızlı ını<br />

ilan etmelerini kutlar, Birle ik <strong>Türk</strong> Cumhuriyetleri<br />

devletler toplulu unun nasıl olu aca ı hakkında görü -<br />

lerini dile getirirdi.<br />

Bugün “Globalle me” veya AB’ye girme vaadi ile<br />

Ege ve Kıbrıs konusunda hergün yeni artlar ileri sürüp<br />

millî onurumuzu zedeleyenlerin, bir takım dayatmalarla<br />

6


ülkemizdeki millî birli in bölünmesindeki giri imlerini<br />

reddederdi.<br />

Atatürk, “Hâkimiyet bilâ kayd-u art <strong>Türk</strong><br />

milletindir” diyerek egemenlik hakkını <strong>Türk</strong> milletine<br />

bıraktı ını söyler. Bugün AB’nin millî onurumuzu<br />

zedeleyici, <strong>Türk</strong>iye Cumhuriyeti’nin ba ımsızlık ilkesini<br />

gölgeleyici bu ve benzer dayatmalar kar ısında kayıtsız<br />

artsız millete ait olan egemenlik hakkının AB’ye<br />

devredilmesine kar ı çıkardı. Ülkemizde gerek basının,<br />

gerekse sivil toplumun gösterdi i tepkileri yetersiz<br />

bulurdu. Millî egemenli imizin devri anlamına gelen her<br />

türlü anla mayı reddederdi.<br />

Kültürel haklar veya Anadolu mozai i adı altında<br />

<strong>Türk</strong>iye Cumhuriyeti’nin üniter yapısının bozulmasına,<br />

parçalanmasına yol açabilecek bir takım tavizleri vermeye<br />

yeltenenleri, bu yüzden ortaya çıkacak olayların ba<br />

sorumlusu sayar, uyarısını yapardı. Millî mücadele ile<br />

kovdu umuz milletlerin torunlarının millî sınırlarımız<br />

içerisinde tekrar aynı bölgelerde toprak satın alarak<br />

demografik yapımızı bozmaya çalı anlara kar ı çıkardı.<br />

Atsız'ı tanıyanlar, O'nun ölümsüz eserlerini okuyanlar,<br />

hep 1944 yılındaki <strong>Türk</strong>çülük dâvâsından hatırlar;<br />

iirleri, romanları ve makaleleriyle O'nu <strong>Türk</strong> Milliyetçili<br />

i ile bütünle tirmi lerdir.<br />

Günümüzde de <strong>Türk</strong>çülerin, Atsız’a yönelik duyguları<br />

çok güçlüdür. Hiçbir ki i, kurum hatta devlet tarafından<br />

dahi önemsenmeyip, belli odaklar tarafından toplum<br />

dı ına itilmeye çalı ılan <strong>Türk</strong>çüler, Atsız’ı milliyetçi<br />

duygularına tercüman olan ki i olarak görmektedirler.<br />

Atsız’ın, <strong>Türk</strong> dü manlarına kar ı iddetli polemikçi ve<br />

taviz vermeyen sert tavırları, <strong>Türk</strong>çüleri her zaman etkilemi<br />

ve hâlâ etkilemektedir.<br />

7


Atsız, bütün yollarda ızdırapla bo u ur. O, bu<br />

ızdıraplara kar ı dimdik ayakta durur. Izdıraba aldırmaz.<br />

Onu, zaferle bo ar. Zaferin sarho lu u Atsız’ın saadetidir.<br />

Büyük ülküler, büyük ahsiyetler yeti tirir ve büyük<br />

ülküler, o ahsiyetlerin omuzlarında daha da yükselir.<br />

<strong>Türk</strong>çülük büyük bir ülküdür. Yüce <strong>Türk</strong> milletinin ülküsüdür.<br />

Son yüzyılda, onun ba rından büyük ahsiyetler<br />

çıkmı tır. Bu ahsiyetler arasında, Atsız'ın özel ve seçkin<br />

bir yeri vardır. Bu sebepledir ki, Atsız'ın adı, <strong>Türk</strong>çülü ün<br />

binlerce yıllık gelece inde bir yıldız gibi parlayacaktır.<br />

“Bilsin cihan ki ben bu cihânın nesindeyim,<br />

Bir ülkünün mehâbetinin zirvesindeyim.<br />

Dünya denen mezellete dalsın her isteyen,<br />

Ben ırkımın eref, ta an efsanesindeyim”.<br />

<strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong> milletinin dünyada lâyık oldu u<br />

yere gelmesini, ba ımsız ve hür bir hayat ya amasını<br />

amaçlayan ülkünün adıdır.<br />

Atsız’ı ve Atsız gibileri hayalci olarak küçümsemek,<br />

hatta suçlamak isteyenler çıkmı tır. imdi onların<br />

Atsız ve Atsız gibi dü ünenlerden özür dilemeleri gerekiyor.<br />

Çünkü bundan 60 yıl önce söyledikleri bir bir gerçekle<br />

iyor.<br />

Herkesin bir hayali vardır, gelece i ile ilgilidir,<br />

çevresi ile ilgilidir. Atsız’ın hayali gelecekteki muhte em<br />

<strong>Türk</strong>lü ün hayali idi. Hayali olmayan insanın ülküsü de<br />

yoktur, dolayısıyla hayali toplumların ülküsü de yoktur<br />

ülküsüz toplumlar ise mânâsız bir kalabalıktır. Devletimizin<br />

kurulu a amasında ba ta Mustafa Kemal olmak<br />

üzere <strong>Türk</strong> milletinin bir hayali vardı, ülküsü vardı:<br />

8


a ımsız bir <strong>Türk</strong> devleti kurmak. O zaman toplu atıyordu<br />

yürekler.<br />

Millî ülküye do ru yürüyen <strong>Türk</strong> milleti<br />

Atatürk’ün dedi i gibi “Millî birlik ve beraberlik ile bütün<br />

güçlükleri yenmesini bilmi ” ve <strong>Türk</strong>iye Cumhuriyeti<br />

devletini kurmu tur.<br />

Atsız’ın <strong>Türk</strong>lü e olan derin sevgisi ve yaptı ı<br />

hizmetlerin, milletimiz tarafından gün geçtikçe daha iyi<br />

kavranaca ı kanaatindeyim. Bu millî ülkü çerçevesinde<br />

dü ünen <strong>Türk</strong> milleti Kıbrıs’ta oynanan oyunları,<br />

Kerkük’te yapılan zulmü kavrayacaktır. Bu oyunları ve<br />

zulmü ciddiye almayanlara faturayı a ır ödeteceklerine<br />

inanıyorum.<br />

<strong>Türk</strong> milliyetçili ine hizmet edenleri kendilerine<br />

örnek alan genç nesiller:<br />

<strong>Türk</strong> milliyetçili i yolunda giderek artan bir<br />

gayretle çalı aca ınıza, <strong>Türk</strong>çülük bayra ını asla yere<br />

dü ürmeyece inize inanıyor, sözlerimi, destan airimiz<br />

Niyazi Yıldırım Gençosmano lu’nun Atsız’a sesleni i ile<br />

bitiriyorum:<br />

Fanili in bitti i sınırın ötesinde;<br />

Bozkurtların önünde, tu ların gölgesinde<br />

Seni Tanrı Da ında Kür ad a ırlayacak,<br />

Elbet tarih seni de bir gün alkı layacak<br />

Bir gönül ülkesinde saltanat sürüp tahtsız,<br />

Taht kurdun gönüllerde, âbide oldun <strong>ATSIZ</strong>....<br />

Kar ılıksız bir sevgi ile <strong>Türk</strong>lü e ömrü boyunca<br />

hizmet eden Atsız, gelecekte de bütün <strong>Türk</strong>çülerin yüreindeki<br />

yeri koruyacaktır. Mekânı cennet olsun..<br />

9


TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!!!<br />

10


TÜRK ÜLKÜSÜ <strong>ATSIZ</strong><br />

Prof.Dr.Dursun YILDIRIM *<br />

<strong>Türk</strong> ülküsü Atsız’dan söz etmek demek, bana<br />

göre, tarih içinde istedi i anda zamanları, yüzyılları a ıp<br />

istedi i ça da yolculuk yapan birinden söz etmek,<br />

demektir. Böyle birinden söz etmek, benim için çok kolay<br />

bir i de ildir. Atsız Be üzerine günlerce konu ulabilir,<br />

konu urum da, bunu ben de biliyorum. Fakat, ben burada,<br />

<strong>Türk</strong> ülküsü Atsız hakkında konu manın, zamanla sınırlı<br />

olmanın zorlu undan söz ediyorum. Hangi sözün onu<br />

do ru anlataca ını, hangi sözün onu incitece ini iyi<br />

seçmek gerekiyor. Anma günü de olsa, sözün inceli ine<br />

dikkat etmem gerekiyor.<br />

Bilirsiniz, <strong>Türk</strong> ülküsü, Atsız’ın a ızdan çıkan<br />

sözlerinin, yazıya geçen dü üncelerinin bir seçkisidir.<br />

Seçki, kitap biçiminde kendini ilk kez, ellili yıllarda<br />

gösterir.<strong>Türk</strong> ülküsünü anlatan bir makaleler dizisi olan bu<br />

seçki, sonraki baskılarında daha da zengin ve <strong>Türk</strong><br />

ülküsüne gönül veren ülkü erlerine bu yolu açıklayıcı bir<br />

dü ünce programı seçkisi hüviyeti kazanır.Artık bu seçki,<br />

son biçiminde tam bir <strong>Türk</strong> ülküsü Atsız olma sürecini<br />

tamamlamı tır.<br />

* Hacettepe Üniversitesi Ö retim Üyesi.<br />

11


Seçkinin, yani <strong>Türk</strong> Ülküsü’nün ilk baskısına o<br />

sıralarda, bir sözba ı yazan ülkü yolda ı smet Tümtürk,<br />

bakınız Atsız için ne diyor:<br />

“Atsız hakkında gönüller dolusu konu mak<br />

mümkündür. Burada onu yapmıyaca ım..Sebebi:<br />

Atsız, övülmekten nefret eder” [<strong>Türk</strong> ülküsü.<br />

stanbul,1956, sh.3].<br />

Atsız’ı yahut <strong>Türk</strong> ülküsünü anlatırken söz<br />

seçiminde incelik ve sorumluluk burada ba lıyor. Bundan<br />

dolayı sözümü seçmede sakınıyorum. Do ruyu, ki iyi<br />

övmeden açıklamak ama, sözün de hakkını vermek, herkes<br />

kabul ederki zor bir i tir.Bugün burada, anmak üzere<br />

toplandı ımız ahsiyeti övecek de ilim. Sözün zorlu u da<br />

bu gerçekte yatmaktadır. Bundan dolayı, Atsız hakkında<br />

sözlerime ya adı ım bir anektod ile ba lamak istiyorum.<br />

Atsız Be ’in rahmetli hocam Ahmed Cafero lu’ya birgün<br />

yapmı oldu u ziyaretten ve tanık olu umdan ve geçen<br />

muhavereden söz ederek konu mama ba layaca ım.<br />

Atsız Be , birgün, rahmetli hocam Ahmed<br />

Cafero lu’yu ziyarete geldi inde, kendisiyle tesadüfen<br />

Fakülte kapısında kar ıla tım.Selamla tık, a ırdım, onun<br />

okula geldi i hiç duyulmamı tı. Bana, hocanın odasını<br />

sordu. Onu oraya götürebilece imi söyledim, birlikte<br />

merdivenleri çıktık ve kendisine, hocanın odasına kadar<br />

refakat ettim. Cafero lu bir süre beni de yanlarında<br />

alakoydu, ikimize kahve ısmarladı; ben bir kahve içimi<br />

yanlarında oturdum.O sırada Cafero lu hoca bana öyle<br />

sordu : “ Bu adamı iyi bilir misin? Kendi ba ına kendi<br />

cumhuriyetinde ya ar; kimseye metelik vermez. Etrafta<br />

gördü ün pek çok insan, bir zamanlar onun etrafında<br />

pervane idi. imdi onlar, bizi bile tanımıyor ” dedi.<br />

12


Bir süre bu çerçevede konu uldu; hususî<br />

görü meleri oldu unu dü ünerek daha fazla oturup kalmak<br />

istemedim ve müsaade isteyip yanlarından ayrıldım. Bu<br />

kısa anıyı niye mi aktardım? unun için efendim:<br />

Cafero lu hoca bana diyordu ki; Atsız, yalnız ve tekba ına<br />

kendisi için kurdu u cumhuriyet içinde ya ar; orada kendi<br />

ba ına bulunur ve kimseye boyun e mez; bildi i gibi<br />

ya ar. Ben, hocam Cafero lu’nun bana söylemi oldu u<br />

sözleri böyle anlamı tım. Atsız Be ’in kendi cumhuriyetinde<br />

ya ayan bir insan oldu u efsanesi de o sıralarda<br />

zâten ö rencilerin ve çevremizdekilerin dillerinde dola ıyordu,<br />

bizim için aslında pek de yeni bir durum sayılmazdı.<br />

Atsız,tarihî <strong>Türk</strong> yurtları co rafyası üzerinde<br />

kurdu u ve zihninde ya attı ı <strong>Türk</strong> Cumhuriyeti sınırları<br />

içine çekilip ya ayan bir insandı. Bizlere, genç <strong>Türk</strong>çülere<br />

yarının türkülerini ö reten adam, altmı lı yıllarda, kendine<br />

kurdu u cumhuriyetin sınırları içinde tek ba ına<br />

ya ıyordu. <strong>Türk</strong> dü manları ile sava mak üzere, zaman zaman<br />

bu cumhuriyetin sınırları dı ına kalemiyle akınlar<br />

düzenliyor ve çetin mücadelelere giri iyordu.Zaman içinde<br />

yalnızlı ın ve ızdırabın mahiyetini ö rendikçe, onun nasıl<br />

bir mücadele içinde yürüdü ünü daha iyi anlıyor, onu<br />

anlarken de, kendi küçük serencamımı daha iyi<br />

kavrıyordum. Benim bu küçük serencamım belki tam<br />

tanımlanamaz; belki o, geçmi in ve nizâm-ı âlem efendisi<br />

oldu umuz zamanların özlemini duydukça sevdası<br />

derinle en, sevdası derinle tikçe otaçısı olmayan bir<br />

tutkuydu.<br />

Tarihin denizinde tarihî <strong>Türk</strong> co rafyasında hükûmran<br />

dola anların, ça ımızda bugün ya anan çirkinliklerle<br />

sava anların, dirili in çok uzaklarda oldu unu<br />

13


görmelerinden dolayı duydu u yalnızlık duygusu,<br />

yalnızlık ızdırabı, dayanılması a ır bir yüktür. Bu esir<br />

yurtların, esir <strong>Türk</strong>lerin yalnızlı ı ve ızdırabıdır. <strong>Türk</strong><br />

ülküsü Atsız’ın yalnızlı ı, ızdırabı, ya adı ı ça da budur.<br />

çinde ya adı ı cumhuriyetin ba ımsızlı ı, bu ızdırabı, bu<br />

yalnızlı ı dindirmez. <strong>Türk</strong> co rafyası ba ımsız olmadıkça,<strong>Türk</strong><br />

milleti yeniden nizâm-ı âlem’i kurup tarihe hız<br />

kazandırmadıkça, bu dünyada onun için, ne övülecek bir<br />

i , ne bir ki i ve ne de bir zafer vardır. Er ki iye övünmek<br />

de yara maz, övünmek bo i lerle u ra maktan ba ka bir<br />

ey de ildir.<br />

Övünmekle yol alınmaz, ba ımsız ya anmaz. Ülkü<br />

eri övünmeden, ülkü yolunda ölesiye kalasıya ömür tüketiyor<br />

ise, o, görevini yapıyor demektir. Bundan dolayı,<br />

Atsız’ın ülkü yolda ı smet Tümtürk, yazdı ı sözba ında<br />

onu övmez; ama, Atsız’ı ya adı ı bu büyük yalnızlı ın ve<br />

ızdırabın insanı olarak tanımlar :<br />

“Atsız kendini yüzde yüz samimi bir <strong>Türk</strong>lük<br />

sevgisine verdi; garipsedi, garipsendi; çevresindekilerden<br />

bamba ka bir duygu ve dü ünce aleminde<br />

ya adı; bütün ömrü boyunca acı bir yalnızlı a sarılı<br />

kaldı..onun ya adı ı yıllar <strong>Türk</strong> milletinin zulüm<br />

gördü ü, bahtının karanlık oldu u yıllardı.<strong>Türk</strong>iye<br />

dı ındaki <strong>Türk</strong>ler, yani milletin üçte ikisi, yabancı<br />

milletlerin zulmü altında imha ediliyordu..”.[<strong>Türk</strong><br />

ülküsü, stanbul,1956, sh.3].<br />

Sovyet cehennemi, Çin cehennemi; Balkanlar,<br />

Kafkasya, Kıbrıs,Kerkük, Batı Trakya, Adalar Denizi,<br />

Güney Azerbaycan ve ötesi pek çok cehennemler, hepsi<br />

bu büyük yalnızlı ın ve ızdırabın dinmek bilmez kaynaklarıydı.<br />

Macarlar için de, yürek a rısı çekerdi.Atsız Be ,<br />

Macarların bir Turan kavmi olarak o günlerde kızıl rejime<br />

14


kar ı verdi i anlı mücadeleye de alkı tutar, yürek sızısı<br />

duyardı.<strong>Türk</strong> milletinin yalnızlı ı ve ızdırabı, bizim<br />

yalnızlı ımız, bizim çaresizli imiz, kendimizi unutmu -<br />

lu umuz nedeniyle a ır bir sancı gibi, sırtına tarihin<br />

yükledi i bir yük gibi, beynine ve yüre ine yerle ip Atsız<br />

Be ile zaman içinde yürüyordu.<br />

Atsız’ın ta ıdı ı sadece dı arının yarattı ı yalnızlı<br />

ın ve ızdırabın a ır yükü müydü? Hayır! Ona,içerisi de<br />

ızdırap vermekteydi. Kızıllar, içeride de <strong>Türk</strong> milletinin<br />

mukaddesatına saldırıyordu. Daha acısı, bunlar, o günlerde<br />

ülkeyi yönetenlerden cesaret alıyordu. nönü’lü yıllarda<br />

gemi azıya alıp kızıllar, ülkede her eye saldırıyor, kimse<br />

ses çıkarmıyor; devlet, herkes gibi susuyordu. Tümtürk, o<br />

sıralarda Atsız Be ’in durumunu öyle tasvir eder :<br />

“<strong>Türk</strong>’ü türk yapan bütün mukaddesat tahrip<br />

ediliyordu.Bütün bunlar kar ısında, içerde ve dı arda,<br />

büyük kitleler uursuz ve iradesiz görünüyordu. Atsız<br />

bütün ömrü boyunca bunları görmenin ve bilmenin ve<br />

elinde bunları de i tirecek bir kudret olmadı ını<br />

hissetmenin ızdırabı içinde ya adı. Bu büyük ızdırabın<br />

do urdu u tepkiler Atsız’ı kâh hırçın ve isyankâr, kâh<br />

münzevî ve insanlardan kaçar, kâh yaslı ve bedbin<br />

gösterdi” [<strong>Türk</strong> ülküsü, stanbul,1956, sh.6-7].<br />

Bugün benden burada, böyle bir insandan söz<br />

etmem istendi. <strong>Türk</strong> ülküsü Atsız’ı anlatmam istendi. Bu<br />

benim için zor bir i , hiç zorlanmadı ım kadar zorlandı<br />

ım bir görev. Gelin, ben sizlere bugün, <strong>Türk</strong> ülküsü<br />

Atsız’ın bütününden söz etmeyeyim. Bugün, biraz<br />

Atsız’dan, biraz kendimden, biraz bizden, biraz biz dı ına<br />

dü enlerden söz edeyim.<br />

Dü ünüyorum da, bugün, <strong>Türk</strong> ülküsüne gönül vermi<br />

, bu yolda ömür tüketmeyi hayat tarzı seçmi ler<br />

15


arasında aynı ızdırabı ve yalnızlı ı duymayan var mıdır?<br />

<strong>Türk</strong> ülküsü yolunda yürüyenlerden ihanete u ramayan<br />

kaç ki i vardır? Mansıp ve makam ardında ko anların,<br />

<strong>Türk</strong> ülküsüne gönül verenleri arkadan vuru larına hep<br />

tanık olmu uzdur.Burada bulunan ülkü erleri, bu ya anmı<br />

gerçe i iyi bilirler. <strong>Türk</strong>çülük, öyleyim demekle<br />

ya anır bir sevda de ildir.<br />

<strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong> milletinin yeniden nizâm-ı âlem<br />

kurması u runa verilecek mücadelenin adı, kar ılık<br />

beklemeden bu u urda sava an erlerin yoludur. Yolda ını<br />

ardından vuranların, yarı yolda yalnız bırakanların da yolu<br />

de ildir. Ülkü erleri yolu, bu tehlikeleri bile bile yürür.<br />

<strong>Türk</strong>çülük, tüm ihanetlere gö üs gerip <strong>Türk</strong> ülküsü yolunda<br />

kararlılıkla yürümektir.<br />

Bu bir sevdadır. <strong>Türk</strong> ülküsüne gönüllü tutsaklıktır.<br />

Tutsaklı ı yaratan ve ya atan a k, en mukaddes varlı ımızdır.<br />

<strong>Türk</strong>çülük, bu varlı ın ebedî saadeti ve yeniden<br />

nizâm-ı âlem efendisi olması u runa ölesiye, kalasıya<br />

kar ılık beklemeksizin ölünceye dek çalı maktır. Bilimde,<br />

teknikte, ahlâkta, medeniyette ileri gitmektir.<br />

Dün, bugün ve belki de yarın ve yarınlarda bu hep<br />

böyle olacaktır. Kutlu ve çetin yolun ülkü erleri, bu yolda<br />

yalnızlı ı bilerek, ya ayarak ve duyarak at binerler.Bir<br />

kere bu yola at binenler, eri de bilir, yolu da bilir. Fakat,<br />

hepimiz fani varlıklarız, yanıldı ımız, aldatıldı ımız<br />

zamanlarımız da olmu tur, bunu da inkâr etmek do ru<br />

olmaz.Yanılırız, ders alırız, yalnız da olsa yürürüz; ama ne<br />

yoruluruz, ne döneriz.<br />

Sevdamız sevda, kar ılıksız a kımız a k; ızdırabı<br />

katık yapar, ülkü yolunda ömür tüketiriz. <strong>Türk</strong>çülük<br />

budur. <strong>Türk</strong>lük a kı, <strong>Türk</strong> milleti ve <strong>Türk</strong> vatanı a kı,<br />

nizâm-i âlemi yeniden kurma a kı, bizim a kımız,<br />

16


<strong>Türk</strong>çülerin a kı budur, türküsü budur, ülküsü budur. Bu<br />

yolda bizi, kuduz it de dalar, sırtlan da.Bunlara aldırı<br />

etmeyiz, dü manı bilir, hesabını görürüz. Ne ilin içinden<br />

çıkan kuduz itten, ne elin içinden çıkıp saldıracak<br />

sırtlandan korkumuz vardır. El bilir, il bilir, bu dünya<br />

mezelletine mahkûm de iliz.Biz hesabımızı önce yüce<br />

Tanrıya, sonra tarihimize veririz; ardından gökala atlara<br />

biner, geldi imiz yerlere döneriz.<br />

Biliniz, ihanete, kuduz ite kar ı ülkü erlerinin<br />

çomakları daima ellerindedir. Çomak dedi im, yürektir,<br />

kalemdir, vecd halinde sevmektir, dü üncedir. Bıkmadan<br />

usanmadan, göz ya ı dökmeden bu yolda bir ülkü eri<br />

olarak dü man ile vuru mak, devleti,milleti ve vatanı<br />

savunmak, nizâm-i âlemi yeniden tesis için bu u urda<br />

çalı ıp ömür tüketmektir.Kim bu sevda için nefes almıyor<br />

ve ya amıyor ise, <strong>Türk</strong> ülküsünün eri de ildir, <strong>Türk</strong>çü<br />

de ildir.Kim bu yolda dünya mezelletine dalmı ise,<br />

bizden de ildir.<br />

Ben, Atsız Be i, önce romanlarından tanı-dım.<br />

Beni masal denizinden tarih ça ına çekip çıkardı ında,<br />

onu, yazdı ı tarihî romanlarından tanıdım. O benim kim<br />

oldu umdan elbet haberdar de ildi. Ama o ça larımda<br />

Atsız, benim için,beni Köktürk yi itleriyle tanı tırıp<br />

onlarla birlikte sefere çıkartan insandı. Beni, Feridun<br />

Fazıl’ın Akdeniz’e <strong>Türk</strong> leventleri ile sefere çıkarttı ı<br />

zamanlardan geri döndürüp, Çine sefer yapan ordulara<br />

karı tıran, Atsız idi. O tarihlerde ben, onun tanımadı ı<br />

nice büyük ve küçük okuyucularından biriydim.Bu<br />

duygular içinde altmı lı yıllara eri tim. Altmı lı yıllar,<br />

benim için onunla, büyük ülkü eri Atsız Be ile tanı tı ım<br />

yıllardır.<br />

17


Yakamda ta ıdı ım bozkurt rozeti, altmı lı<br />

yıllarda, önce Atsız Be ’i yakından tanıyan gençler ile<br />

tanı mama imkân verdi.Bu yıllar, Orkun’un adını<br />

duydu um yıllar. Af in adına düzenlenen yarı maya<br />

katıldı ım yıllar.Her <strong>Türk</strong>çü genç gibi, birgün Bögü<br />

Alp,bir gün ‘Kurtkaya, bir gün Kür ad, bir gün Çine<br />

akına çıkan gözü pek çeri, birgün Urungu oldu um; bir<br />

gün Açlık yazıda, sonsuz dinginlik için ölen sevdi i kadını<br />

e erinde tutup uçuruma at salan yi itli i dü ünerek ızdırap<br />

çekip hayâl kurdu um, Kara Ka anlara öfke ve nefret<br />

kustu um zamanlar.<br />

Yalnızlı ın ve ızdırabın, <strong>Türk</strong>lük a kı ile karı ıp<br />

damarlarımda dola tı ı ça da, rûhum, Bozkurtların<br />

ölümü adlı örste, Bozkurtlar Diriliyor adlı çekiçle<br />

dö ülüp duruyordu.Atsız’ın bu eserlerini okuyan her<br />

birimiz, eminim buna benzer eyler hissetmi ve<br />

ya amı ızdır.<br />

O zamanlar, bana öyle geliyordu ki, Atsız, bu<br />

eserlerde anlatılanları mutlaka o ça da ya ayıp görmü ve<br />

bize, öylece yürekten anlatıyordu.O, üçbin yılın ve belki<br />

daha uzak bir geçmi in içinden çıkıp gelmi , Köktürk<br />

ça ını görüp ya amı ve oradan yüzyılları delip kendini<br />

yirminci yüzyılda bulan bir <strong>Türk</strong> beyi, Kür ad’ın Çin<br />

sarayı baskınından sa kurtulan yi idiydi. Ba kası<br />

olamazdı, olanları ba kası böylesine bilemezdi.<br />

O günlerde ben onu, böyle bir çerçevede tasavvur<br />

ediyordum. Ve henüz kendisi ile tanı mayı da hayal<br />

edemiyordum. Bu yüzden romanlarını döne döne okuyup,<br />

bir yerde onu bulup ortaya çıkaraca ımı dü ünüyordum.<br />

O, bu olayların hangi kahramanıydı da, kendini okuyucuya<br />

kar ı neden ustaca gizliyordu? Atsız’ı ke fetme, romanlarında<br />

yakalama hırsım, hangi kahraman oldu u-nu<br />

18


ulma merakım o yıllarda, her iki eseri döne döne okumamı<br />

sa ladı.<br />

Her gece, bir ip ucu bulurmuyum derdiyle, Çin<br />

sarayına baskını inceliyordum. Acaba Üço ul muydu,<br />

yoksa Bögü Alp mi? Kimdi o zaman Atsız, Urungu mu,<br />

Taçam mı ? Her gece bunları okur dü ünür ama i in<br />

içinden bir türlü çıkamazdım. çimi tarifi imkânsız bir<br />

heyecan sarar, kendimi olayların içinde tasavvur ederdim.<br />

Kendimi ço u zaman, Bozkır yaylalarında sefere çıkanlar<br />

arasında bulurdum. Atsız, hangisiydi, acaba Altaydaki<br />

demirci kam usta mıydı? Altay’daki demircinin yaptı ı<br />

bıça a deli olurdum. Ay ı ı ında, ya da gün batımına<br />

yakın sırrına vakıf olunabilir bir bıçaktı. Bögü Alp’ın ‘ta<br />

yerinde a ırdır Ka an’ sözüne bayılırdım. O yıllarda<br />

bilemedim Atsız, hangi yi it idi?<br />

Atsız’ın sırrını yıllar sonra Rûh Adam ile<br />

anlayacaktım. O, Börikayı idi.Selim Pusat idi; hayır, o,<br />

kahramanların hepsi, hepsinin toplandı ı ve ça ımızda<br />

tecessüm etti i bir <strong>Türk</strong> ulusu Atsız idi.<strong>Türk</strong>lü ün,<strong>Türk</strong><br />

ülküsünün ta kendisiydi.Bu kanaatimi, onun,1943 yılında<br />

bir yazısında okudu um u sözleri de peki tiriyordu :<br />

“Ben yalnız <strong>Türk</strong>çüyüm.<strong>Türk</strong> tarihinin içinde<br />

yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde<br />

geçiyor. Bize kimin dost,kimin dü man oldu unu<br />

biliyorum. Onun için de hiçbir yabancı milleti sevmiyorum...<br />

izan sahipleri benim <strong>Türk</strong>lük duygusundan ve<br />

millî gururdan ba ka hiçbir duyguya ve prensibe ba lı<br />

olmadı ımı anlarlar... Ben,yabancı kaynaklı hiçbir<br />

fikri benimseme e tenezzül etmiyecek kadar millî uur<br />

ve gurura malik bir <strong>Türk</strong>üm.Siyasî, içtimâî mezhebim<br />

<strong>Türk</strong>çülüktür “[EN S NS TEHL KE, ST,1992,sh.67-<br />

68].<br />

19


Evet, sonunda kim oldu unu, nereden gelip nereye<br />

gitti ini ö renmi tim. Atsız, buydu. O, <strong>Türk</strong> ülküsünün<br />

kendinde tecessüm eden, geçmi ten gelece e zamanları<br />

delip geçen,istedi i ça da mola verip yoluna devam eden,<br />

sönmeye yüz tutan <strong>Türk</strong> ocaklarının ate ini yeniden yakıp<br />

giden <strong>Türk</strong>lü ün e siz süvarisi Atsız idi.<br />

Atsız, yüz yılları delip zamanımıza gelip çıktı ında<br />

tarih, stanbul ehrinde, 12 Ocak,1905 yılını gösteriyordu.Tam,<br />

27 yüzyılı delip geçerek, <strong>Türk</strong> tarihinin<br />

yeniden dirili e geçece i zamanlara geri dönüyordu.Yıkımlar<br />

içinde bedenlenip büyüdü, Kuvây-ı<br />

Milliye ate i ile çelikle ti, dönülmez <strong>Türk</strong> ülküsü seferine<br />

çıktı.Dirili in daha anlı, geçmi ten daha muhte em olması<br />

için, askerli e sarıldı, bilime ve ö retmenli e sarıldı,<br />

âirli i hep seferden sefere rastlar. O, anlı tarihi bilgeliiyle<br />

gençlere, çocuklara anlatır.<strong>Türk</strong>lük dü manlarıyla,<br />

fikri mücadele planında amansız mücadelelere girerdi.<br />

Sava meydanında <strong>Türk</strong>lük dü manlarıyla, ölesiye<br />

kalasıya tam ercesine mücadele etti. Do ruları u runa<br />

u radı ı sürgünleri, rütbe tenzillerini, tabutlukları, diri diri<br />

mezara konu ları gö üsledi, acı çekti, ızdırap çekti, ne<br />

a ladı, ne yakındı. Ço u zaman yalnızlı ı ve ızdırabı,<br />

<strong>Türk</strong>çülük mücadelesinde bir enerji kayna ı gibi kullandı.<br />

Her sürgünü, <strong>Türk</strong>lük için açtı ı anlı sava ın bir seferi<br />

gibi ya adı.Bu dünyanın kiriyle elini asla kirletmedi.<br />

Dünyada <strong>Türk</strong> ülküsü için ya ayan erlere dünya<br />

kiri bula maz. Çünki onlar, bu dünyada sadece, <strong>Türk</strong>ün,<br />

<strong>Türk</strong>lü ün a kı üzerine nefes alır, ömür tüketirler. Bu a k<br />

u runa ya anacak hayat da, varılacak ölüm de güzeldir.<br />

Hayat ve ölüm arasında, bir tercih yapılacaksa,<br />

ülkü eri, ya amak yerine anlı <strong>Türk</strong> ülküsü u runa ölümü<br />

seçer. Atsız için de, yegâne hayat yolu budur:<br />

20


”Hayat ve ölüm..Bunların ikisi de güzeldir.<br />

Fakat esas ve ebedî olan ölümdür. Öteki bir rüya<br />

kadar geçici ve aldatıcıdır. Büyük ve esrarlı kâinatın<br />

ba rında yatmak.. te bizim nasibimiz budur. Bu<br />

nasibimizi almadan önceki kısa rüya âleminde<br />

kendimizi ölüm kadar ebedi bir fikre vermek ve fikir<br />

u runda harcamak gibi yüksek bir ülküye kaptırmaktan<br />

erefli ne olabilir? Bu ölüm,bizi, gayemize,<br />

Tanrı Da ı’nda bekleyen ataların rûhuna ve Tanrı’ya<br />

kavu turacak ânlı ve güzel bir ölümdür. Bu ölümün<br />

güzelli i ile, içki ve ehvet içindeki hayatın çirkinli ini<br />

dü ünmek, gerçe i anlamaya da yardım edecektir”<br />

[<strong>Türk</strong> ülküsü, stanbul,1995, sh.109-110].<br />

Ben, dünya kirine ba lanmı bir hayat yerine, <strong>Türk</strong><br />

ülküsü u runa mücadele ederek ölüme uzanan hayatı<br />

tercih eden Atsız Be ile, ilk kez Süleymaniye’de çalı tı ı<br />

sıralarda tanı tım. Süleymaniye’ye Ahmet ile ziyaretine<br />

gidip tanı tım. Yıl, altmı dört olsa gerek. Hatırladı ım,<br />

bir tahta masa ve vakur bir adamın bizi büyük adam yerine<br />

koyup misafir etmesi, konu ması, çay ısmarlamasıdır. O<br />

sıralarda Kerküklü genç ö renci arkada ların dertleri ile<br />

u ra ıyorduk.Yanımızda onlardan Suphi veya bir ba kası<br />

vardı, imdi tam hatırlıyamıyorum .<br />

Sohbet sırasında, söz, Kerkük’ün <strong>Türk</strong>iye’ye nasıl<br />

katılaca ı üzerinde geldi dayandı. Soruyu sanırım<br />

Kerküklü arkada lardan biri sormu tu. Atsız Be , büyük<br />

bir ciddiyetle: “Bu i in en kolay halledilme yolu,<br />

Kerkük’ün <strong>Türk</strong>iye’yi kendine katmasıdır.” demi ti.<br />

Tabii bunu, öfkesinden, <strong>Türk</strong>iye’yi yönetenlerin duyarsızlı<br />

ından dolayı kinaye olarak söylemi ti. Do rusu, tarih<br />

onu bu öfkesinden dolayı bugün de utandırmıyor, haklı<br />

çıkarıyor, yazık! Atsız’ın, <strong>Türk</strong>lü ün kalp sızısını dindire-<br />

21


cek yi itler dönülmez seferlere çıkmı !. Bugün, <strong>Türk</strong>ün<br />

acısını, sızısını, yalnızlı ını dindirecek yi itlerimiz ülkeyi<br />

sahipsiz bırakmı lar sanki!..<br />

Do ru demi ti Atsız, <strong>Türk</strong>iye Kerkük <strong>Türk</strong>lerini<br />

kurtaramaz!. Bu ülkede <strong>Türk</strong>ün hakkını satacak ebekeler<br />

var da, koruyacak yi itler yok mu dersiniz? Ama ne<br />

derseniz deyiniz; bugün Kerkük yalnız, ızdırap içinde,<br />

dünyanın gözleri önünde bo azlanmaya bırakılmı ; kasabı<br />

palazlatan yüzlerin yüzsüzlü üne bakın!. Elden medet<br />

umarak yola çıkanların bizi gelip çıkardı ı çıkmaza<br />

bakın!.. Bundan dolayı, i yine Allah’a kalmı tır beyler.<br />

Biz dün kimdik, bugün neyiz, yarın ba ı-mıza neler<br />

gelecek bilmiyoruz. Geçmi imizi yitirdik, gelece imizi<br />

kararttık, sizi pek hatırlamıyorlar. Siz, bize “biz <strong>Türk</strong>üz,<br />

<strong>Türk</strong>meniz” diyorsunuz, biz sizden miyiz, bilmiyoruz<br />

diyenler var. Kimileri diyorlar, bilmedi imiz insanlar yüzünden<br />

ekme imizden, ahırımızdan, rahatımızdan olamayız.<br />

Kerküklüm, yi idim, dar zamanda, zor zamanda,<br />

yaman ça ımdayım. Burada insanların kimli ini, bilincini<br />

ve aklını çalmı lar; insanlar cedlerinden, miraslarından,<br />

tarihlerinden habersizdir, bilesin!.. Biliyorum, bunlar sizi<br />

bo azlanmaktan, beni bu utançla tarih içinde yer almaktan<br />

kurtarmaz.<br />

Bir ülkenin ufuklarından ülkü ve erdem göç etmi<br />

ise, ve o ülkeyi kollayıp koruyacaklar izinde ise, vay o<br />

ülkenin gelece ine. Böyle bir durumda, o ülkenin geleceinden<br />

korkmak gerekir! Öyle bir ülkenin adı ya ar olsa,<br />

inanın ya amaz, sonu tarih mezarlı ı olur. Ama, diyorum,<br />

böyle bir duruma getirilmek istenen ülke, <strong>Türk</strong> ülkesi,<br />

sonunda kurtulur ve ya ar veya hayatın sonu olur.<br />

<strong>Türk</strong> milleti, kanaat getirirse ölümün gelip dayandı<br />

ına, inanın, küllerinden kıvılcım çıkarır, yanacaksa<br />

22


cihanı yakar bitirir, tarihi bitirir, dünyanın kaderi buraya<br />

kadar der, bitirir. Sanmayın bu dünyada bu kirli ihanet<br />

ça ı kapanmaz; <strong>Türk</strong> için bir daha dirili olmaz; olur,<br />

dünya var olmaya devam edecekse, bu cihanda, yeniden<br />

bir <strong>Türk</strong> dirili i olur.<br />

Ya adı ımız ve gördü ümüz bu ça da, hepimizi<br />

derinden yaralayan, dost ve müttefik varsayıp algılattırıldı<br />

ımız ülkelerin akıl almaz, hiçbir kitaba sı maz<br />

dü manlı ıdır. unların <strong>Türk</strong>iye’ye kar ı kurdu u gizli ve<br />

sinsi yıkım planlarına bakın! Bunları bilip bilmezden gele<br />

gele bugüne gelip dayandık! Yeter artık, dosta dost,<br />

dü mana dü man olalım. Ülkeyi idare edenlerin de,<br />

edeceklerin de adam gibi dik durma zamanıdır. Gelin<br />

elbirli iyle bu zamanı bo a tüketmeyelim.<br />

Bu küstahlıklara ya asaydı, ne M.Kemâl Atatürk,<br />

ne Atsız Be cevap vermezlik ederdi. Dosta dostluk<br />

gösterir, dü mana dü manlı ının bedelini ödetirlerdi. Her<br />

ikisi de artık bu ülkede her ba lamda mevcut de ildir.”<br />

Ba ımsızlık benim karekterimdir’ diyen Atatürk’ün tam<br />

ba ımsızlık mücadelesi terk edilmi tir. Heyhaat, bugün<br />

<strong>Türk</strong> vatanında, Atatürk’ün kurdu u tam ba ımsız bir<br />

<strong>Türk</strong> Cumhuriyeti de, artık yoktur.<br />

Buradan açıkça ça rıyorum: Vardır, diyen bir<br />

yi it varsa beri gelsin; hangi makamda olur ise olsun,<br />

buyursun meydana gelsin; bu meydanda yüce bilgeli ini<br />

kanıtlasın, <strong>Türk</strong> cumhuriyetinin bugün ba ımsız varlı ını<br />

bize ve dünyaya kanıtlasın! Bizi ele güne güldürmeden,<br />

bize bugün nasıl bir ba ımsızlı a sahip oldu umuzu<br />

anlatsın!<br />

Alev Alatlı sanırım, ‘Orda kimse yok mu?’ diye<br />

soruyordu. Belki soru ba kasınındı, tam hatırlamıyorum.Sorunun<br />

cevabını sordum, soru turdum: Orda da,<br />

23


urda da kimse yok! Adam arama, adam yok, hepsi<br />

kaybolmu ortadan. lem tamam, diyorlar. Bu gerçek<br />

yüre imi acıtıyor, kanatıyor ve ızdırap veriyor. Zamanı<br />

dünyanın kiri u runa satanlara kahroluyorum. Bu cehennemin<br />

reklamı daha ne kadar sürecek, daha ne kadar<br />

zaman bu aldatmacalara <strong>Türk</strong> milleti katlanacak, bilmiyorum.<br />

Benim soruma verilen cevap bu ülkede bir gerçek<br />

mi, bir kötü rivayetten ibaret mi, birileri bir cevap versin,<br />

kâbustan kurtulalım.Ülküsüz yürünmez, millî hedefsiz yol<br />

alınmaz, sürü olunur.<br />

M.Kemâl Atatürk, bu ülkede,’Yıldırımlar Yaratan<br />

bir ırkın ahfadıyız’ diyenlerin oca ındandır. Ardına,<br />

tam ba ımsız <strong>Türk</strong> Cumhuriyeti’ni dünyanın en üstün<br />

medeniyetine çıkaracak mirasçılar, emanet sahipleri geride<br />

bırakmı tı. Atatürk, <strong>Türk</strong> ırkının ahfadıydı ve Atsız da<br />

öyle. Atatürk de, Atsız da, bu ırkın ya aması için ömür<br />

tüketti. Bunları hatırlıyor musunuz? Peki, soruyorum, ya<br />

siz kimlerin ahfadısınız ve neyin bekçisisiniz?<br />

Evini korumaktan, ona çeki düzen vermek-ten aciz<br />

insana, adam mı derler. Derler, ça ımızda devlet adamı<br />

geçinen, ülkesi yıkılacak olanlara derler. Hino lu hinler<br />

tezgâhı kurarlar, adamı alırlar aralarına, aslansın, ne<br />

büyüksün derler, reformlara devam et derler. Kurtulduk<br />

derken yıkılı ını seyrettirirler. <strong>Türk</strong> milleti bu filmi gördü,<br />

ya adı ve canını di ine takıp ölümden kurtuldu. Bu<br />

gerçe i unutmayalım.<br />

Bilir misiniz, bir imparatorluk, o günün Avrupa<br />

ülkelerinin yaptırttı ı reformlar ile, Islahat Fermanı ile<br />

yıkıma götürüldü. O zaman da bu reformlar, o günün<br />

AB’sine alınma artıydı, tıpkı bugünki gibi.Toprak da<br />

aldılar, ama aldıklarıyla doymadılar, sonunda sözlerinde<br />

durmadılar, imparatorlu u yıktılar. Ellerinizle palazlandır-<br />

24


dı ınız a iret a aları meydan okuyor. Dost ve muttefik<br />

dedi iniz, hem içerde hem dı arda teröristler ile i birli i<br />

yapıyor, gelece i dizayn ediyor. Aç gözünü artık, uyan<br />

<strong>Türk</strong>iyem, uyan ey halkım, gözünü aç artık!.. Bu gidi , o<br />

gidi .Allah serencamımızı o akibetten korusun!..<br />

Bilir misiniz, bundan senelerce evvel, Atsız Be ,<br />

memlekette ba gösteren gizli siyasî Kürtçülük tehlikesine<br />

kar ı, dergisinde yazdı ı açık mektuplar ile zamanında<br />

devleti uyarmı tı. Bilir misiniz, bu tehlikeyi yazdı diye<br />

Atsız’ı hapse attınız. Ey bu ülkeye bir zaman hükumran<br />

olanlar, bu gerçe i imdi hatırlıyor musunuz? imdi vatan<br />

u runa ölen <strong>Türk</strong> ehitlerine sadece arkada kalan anaları<br />

a lıyor? Söyleyin, onlara ba ka kim sahip çıkıyor,<br />

haklarını kim koruyor bu ülkede? Analarından ba ka, bu<br />

ülkede kim onların hesabını soracak yüre e sahip? Bir<br />

aldıran, bir durup dü ünen ba görmedim, yazık, eyvah,<br />

çok yazık!..<br />

Bir köy dü ünün hanımlar, beyler!<br />

Orda kuduz itler etrafa salıverilmi , ta lar ba -<br />

lanmı , insanlar çaresiz!. Dünya teröristi meydan okuyor,<br />

her köyü böyle mum etmeyi planlamı !. Dü ünün böyle<br />

köylerden bir köy. O köyde, dünyadan habersiz, hergün<br />

uyuyan çaresiz bir köy kâhyası; köpeklerin sahibi ile ülfete<br />

dalmı bir vekilharç; eli kolu ba lanmı gibi melûl melûl<br />

bakan bir bekçi; olanlara de i im diye çanak tutan dellal;<br />

eli bö ründe efendisine muntazır el buyru u bekleyen bir<br />

muhtar; bütün bunları o köye yaptırana bezirganlık eden<br />

bir çerçi var! Varın böyle bir köy dü ünün! Bu durumda o<br />

köyde ahali kimden medet umsun, nasıl çaresiz kalmasın?<br />

Bu durumda onlar kime dert yansın! Ben, böyle bir köye,<br />

25


u ne yapaca ını bilmez duruma gelmi köylülere ve<br />

onların gelece ine acırım!.<br />

Böyle bir köyde ya amak zor, nefes almak imkânsız.<strong>Türk</strong><br />

co rafyasında böyle bir <strong>Türk</strong> yurdu görmek,<br />

dü ünmek sadece bir bitmez ızdırap kayna ı olur. Ben öleyim,<br />

böyle bir <strong>Türk</strong> yurdu görmeyeyim, dü ünmeyeyim.<br />

Benim, ulu yurdumun boylarından umudum var. Bu<br />

karanlık bitecek, yarın mutlaka aydınlık olacaktır. Ben bu<br />

cihanda, Kuvây-ı Milliyeyi yaratan, bu dünyada nizâm-ı<br />

âlemi ihdas eden bir ırkın çocu uyum. <strong>Türk</strong> milleti,<br />

bunları dün yarattı, bugün yine yaratmaya muktedirdir,<br />

eyvallah, buna imanım var. Ancak, dar zamanda, zor zamanda,<br />

yaman ça dayız.<br />

Hanımlar,beyler!<br />

Yaman ça ımızda, bir olma, birlik kurma ça ındayız.<br />

Dü ünceler birle meli, yürekler birle meli, zihinler<br />

aynı hedefe kitlenmeli ve dünden çok çalı malıyız. Bir<br />

olanlar, dik duranlar, zafere eri irler. Bu millet, yine ihtiyaç<br />

duydu u liderlere muhtaçtır. Ortaya çıkanlar, bu<br />

gerçe e dönmelidir, ham hayaller pe inde ko mamalıdır.<br />

Kendilerine de, bu ülkeye de yarın daha büyük acılar<br />

çektirmeye hakları yoktur, bu gerçe i bilmeliler.<br />

Atsız diyorki:<br />

“Millî uur ve gurura mâlik liderlerin en büyük<br />

faydası, toplumu a a ılık duygusuna dü mekten<br />

korumaktır. Bir millet büyük i yapabilmek için,<br />

kendisinin büyük millet oldu u inancını duymalıdır.<br />

Atatürk devrinde, <strong>Türk</strong> milleti nüfus,servet, teknik ve<br />

kültür bakımından bugüne göre çok geride olmasına<br />

ra men, mânevî güç bakımından kudretliydi ve onun<br />

26


içindir ki, kendisinde her tehlikeyi yenebilmek inanç ve<br />

kuvveti buluyordu”<br />

[<strong>Türk</strong> ülküsü. stanbul,1995.sh.116].<br />

imdi, bugün, çekilen ızdırabın kayna ını daha iyi<br />

anladı ınıza üphem yoktur. Dik duran bir öndere susamı<br />

lı ımız var. Millî uura ve gurura mâlik önderlere<br />

ihtiyacımız var. Hedefi ve kudreti nasıl kullanaca ını<br />

bilmeyenlerin, bir ülkede giri ece i kalkınma ba arılı<br />

olamaz, zafere eri emez. Böyle liderlerin elinde bir ülke<br />

ancak ba kalarına u ak olur. A a ılık duygusuna tutsak<br />

önderlerle bir yere varılamaz.Çünki :<br />

“ önderlerde ve aydınlarda a a ılık duy-gusu<br />

olursa, o milletin kalkınmasına imkân yoktur. Çünkü<br />

kalkınma hamlelerinin bo una olaca ı kuruntusu<br />

rûhlara i lenmi , gönüller ümitsizlikle dolmu tur.<br />

Zafer hiçbir zaman, mahvolduklarını sananlar tarafından<br />

kazanılamaz”[<strong>Türk</strong> ülküsü. stanbul,1995,sh.116].<br />

<strong>Türk</strong> vatanında, <strong>Türk</strong> varlı ına ve kudretine inancı<br />

olan önderler kalkınmayı ba arabilir. Bu bilince sahip<br />

önderler hangi siyasî anlayı a sahip olursa olsun, yeterki<br />

<strong>Türk</strong> varlı ına ve kudretine inancı tam ve eksiksiz olsun.<br />

O zaman görün bu kalkınma hamlesi nasıl olacak ve<br />

zafere eri ecektir:<br />

“<strong>Türk</strong> milletinin kalkınması derken, bu harekete,<br />

gönülleri heyecanla çarpı tıracak ve yurtta ları<br />

fedâkârlı a ve hattâ kahramanlı a sürükleyecek bir<br />

anlam vermek.. birinci arttır. Kültürü, bilimi, tekni i<br />

ile birlikte, ahlâkı ve erdemi ile de ileri ve üstün olacak<br />

<strong>Türk</strong>iye.. Yoksa, sadece refah ve zenginlik için<br />

yapılacak hamlenin, bir ticaretevi hareketinden farkı<br />

yoktur” [<strong>Türk</strong> ülküsü. stanbul, 1995; sh.117].<br />

27


Biz, bu güzellikleri bunca zaman tatmadık, ezdirildik,<br />

tekmelendik, a a ılandık, çuval giydirilip ba ımıza<br />

horlandık, insanlarımızın ömrü geçim derdiyle tükettirildi,<br />

onları dü ünemez hale getirildik. ehitlerin neden ehit<br />

dü tü üne, kimin ve neyin u runa hayatlarını yitirdi ine<br />

yüreklerimiz yanmaz, beyinlerimiz bir cevap veremez,<br />

dü ünemez sürülere dönü tük; yazık, eyvaah, biz nereye<br />

gidiyoruz beyler, haberi olan var mı?<br />

Atsız, ülküsünü, ızdırabını ve yalnızlı ını derin<br />

a kı ile birle tirerek, sadece 27 yüzyıllık tarihin içinde<br />

dola maz, aynı zamanda bu süreç içinde dü manları ile hiç<br />

bir eyden korkmaksızın vuru up durur. Toptan tanktan<br />

daha korkutucu bir kalemi, bir sözü vardır. <strong>Türk</strong>lü e her<br />

saldırıyı anında cevaplamaz ise, gündüz rahat etmez, gece<br />

uyuyamaz bir ülkü eridir.<br />

Atsız’ın ilk büyük isyanı, <strong>Türk</strong> tarihçili inin dünya<br />

çapında yeti mi bilgini Zeki Velidi Togan’a kar ı yapılan<br />

haksızlı a kar ı çıkı ıdır. Mükafatı, Üniversite’den alınıp<br />

Malatya Ortaokuluna tenzili rütbe ile sürülme olmu tur.<br />

Bilimi savunmanın cezası budur. Atsız, hocası gibi, tarih<br />

bilimi dendi inde bilimden zerre taviz vermez. Orada<br />

duyguya, tarafgirli e yer tanımaz. Orada hileye,<br />

kayırmaya, ideolojik bakı a tahammülü yoktur. Tarih,<br />

gerçe in ta kendisine ı ık tutmalıdır. Bu yönüyle Atsız,<br />

hocası Togan’ı titizlikle izler. Dünya tarihçili inde saygınlıkları,<br />

onların bu taviz tanımaz tarih bilimine olan saygı<br />

ve ba lılıklarıdır.<br />

Ülkeyi ve devleti, vatan hainlerine kar ı savunmanın<br />

bedeli ise, Atsız ve yolda ları için, nönü’nün 1944<br />

yılında açtırtmı oldu u ‘Irkçılık ve Turancılık davası’<br />

denen ‘Tabutluk’ olayı olmu tur. in ilginç yanı, o<br />

tarihlere kadar okulların bir kısmına ö renciler, <strong>Türk</strong> ırkı<br />

28


esasına göre alınmakta ve bu durum, o günün gazetelerinde<br />

ilân edilmektedir. Atatürk’ün mirası da, o ça da<br />

bu ekilde, kısmen de olsa, bir kısım mekteplerde devam<br />

etmektedir.Fakat, zavallıların korku ve yetersizliklerine<br />

mahkûm ya adı ı bu ça da, Atsız, nönü’nün sayesinde,<br />

komünistlere kar ı tek ba ına savundu u devletinin<br />

mahkemeleri tarafından, neden hainlere saldırıyorsun,diye<br />

yargılanıyordu.<br />

Atsız, 9 Mayıs 1944 yılında tevkif edildi,<br />

nönü’nün ve yolda larının zulmüne u radı, ı ıksız<br />

çukurlarda irade talimine tabi tutuldu. Uydurmadan bir<br />

tiyatro kuruldu ve mahkemeye çıkarıldı. Bir tarih aheseri<br />

olan savunmasında yer alan sözlerden bir kaçı:<br />

“..Kimseden haksız bir ey talep etmiyoruz.<br />

Atalarımızdan kalan mirasın, mefahirimizin gömülü<br />

oldu u toprakların bizim olması ülküsünü kalbimizde<br />

ta ıyoruz. Oraları unutmamak istiyoruz. Ben bunları<br />

ahsım için istemiyorum. Oralarda çiftlik veya<br />

apartman yapacak de ilim... Kimin hain kimin vatanperver<br />

oldu unu tarih tayin edecektir. Hatta etmi tir<br />

bile... Kimsenin görüp bilmedi i vasiyetnamemde,bazı<br />

ahısları sevmedi im için beni hiçbir kanun,hiçbir<br />

mahkeme mahkûm edemez. Ben herkesin sevdi i<br />

insanları sevme e mecbur de ilim..... Bütün didinmelerden<br />

sonra büyük kâinat manzumesinde meçhul bir<br />

zerre olaca ımızı dü ünüyor ve bu kadar bo bir neticeye<br />

varmadan önceki u kısa misafirlikte, insanların<br />

vicdanına karı mak hamakatını gösterenlere<br />

acıyorum... Hiçbir hakiki bahtiyarlı ın bulunmadı ına<br />

kani oldu um dünyada tek vazife ve teselli bildi im<br />

ülkü, ahıslardan sıyrılmı yüksek bir duygu ve düüncedir.<br />

O, çirkin yüzlü ölümü bile güzelle tirip bir<br />

29


sevgili gibi ba rımıza bastırır. Hayatın zehir zemberek<br />

kasırgalarını ruhumuzda Nisan rüzgârı gibi<br />

estirir. Acıların önünde bizi granit heykeller gibi<br />

susturur... Ben de bu yolun üzerindeyim. Mazide ve<br />

istikbalde ya ıyarak, fakat bugünden i renerek bu<br />

yolun üzerindeyim..” [<strong>Türk</strong> ülküsü. stanbul,1956, sh.14-<br />

15].<br />

Temyiz,<strong>Türk</strong> ordusu pa alarının ananevi eref ve<br />

celadetine uygun karar verdi ve ‘ırkçılık’ diye bir suç<br />

olamayaca ına, bunun <strong>Türk</strong> milliyetçili inin tabii bir<br />

unsuru ve her <strong>Türk</strong>’ün hakkı oldu unu açıkça belirtip,<br />

tiyatrovari kararı bozdu. <strong>Türk</strong>çüler beraat etti. Çünki,<br />

onlar: ‘Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız’ diyen<br />

bir oca ın pa alarıydı. Bunu hangi <strong>Türk</strong> pa ası unutabilir!<br />

Unutana ben <strong>Türk</strong> pa ası mı derim!..<br />

Biliniz bu dünyada, kuduz itlerin salıverildi i,<br />

ta ların ba landı ı ça sürüp gitmez. Biliniz er geç bir<br />

gün, <strong>Türk</strong> afa ı yeniden, mutlaka do acaktır. Do acaktır;<br />

do maz ise, dünya durur, medeniyet yürümez. Tanrı bize<br />

gösterdi ki, tarihin yüce kanunu budur, de i mez! Eminim,<br />

bu gidi in sonunda: Köpekler ba lanacak, ta lar çözülecek,<br />

insanlar özgürlü üne kavu acak, medeniyet yürüyecek<br />

ve tarih, akı ını sürdürecektir. Bu yolda u ra<br />

verenlere, kutlu olsun zafer. Ben görmesem, sen görmesen<br />

ne çıkar, elbet Tanrıda ında rûhlar olur bahtiyar.. Ebedî ve<br />

ezelî zamana karı ıp yeni bir serencamı ya arız.<br />

Izdırap çek, inleme,ses çıkarmadan a ın/ bir damla<br />

da olsa, acizliktir göz ya ın, sözünü dü ünürüm, çalı ırım,<br />

inlemem! Ne diz çökerim, ne mücadeleden dönerim. Ben<br />

bu yola Çin sarayını vuranların ça ında çıktım.Yürümeye<br />

çalı ırım bu yol üstünde, gücüm yetti ince yürürüm.Yürürüm,<br />

emanetçi gelinceye dek. De meden dün-<br />

30


yanın kiri üzerime, Tanrıya sı ınırım ve gökalaya atlayıp<br />

sürerim Tanrı da larına, Orhun ırma ı kıyılarına<br />

.N’ola,ben de onlar gibi bir rûh adam olsam, karı sam<br />

aralarına.Hangi rûh bundan bahtiyar olmaz.Ben de, atımı<br />

sürer, Orhun ırma ı kıyılarına yayılmı obalar arasına<br />

karı ırım.Bu obalardan birinde, Bilge Tonu Ak A a’yı<br />

erlere tarihten konu urken dinlerim.<br />

Ve yine Köktürk çerilerinin arasına karı ıp<br />

Tanrıkulu yolda ı bulurum, dertle irim. Bir zaman,<br />

Köktürk çerileri arasında bize de söz dü er,a ız açarsak,<br />

Atsız Be ’in <strong>Türk</strong> yurtlarında arkada bıraktı ı macerayı,<br />

olanı biteni anlatırım. Ben anlatırım çadırın önündeki<br />

ate in kar ısında, Çin sarayı vurulanda gördü üm<br />

Karaozan kopuzun tellerinde sözüme e lik eder. Ve bu<br />

büyük ölenin erleriyle yeni ve gerçek bir zafere at sürmek<br />

üzere, yarın için söylenmi türkülerin avazesini birlikte<br />

cihana salarız.<br />

Böyle bir diyara henüz varmadık, ama varaca ız.<br />

Bilmiyorum, benim için menzil uzak mı, yakın mı?<br />

Tanrı’nın biçti i zamanı kim bilebilir? Atsız Be i, yani<br />

<strong>Türk</strong> ülküsünü anlatmaya çalı ıyorum aklımca. Bir an<br />

araya girdim, sözü de i tirdim. Sözün zorlu unu a mak<br />

istedim. Söz nerede kalmı tı, evet, Atsız, <strong>Türk</strong> ülküsüne<br />

dönü mü , diyordum ya. Bu fikir, bende Rûh Adam’ı<br />

okudu umda yerini buldu.<br />

Do ru dü ünmü üm, dedim. Köktürk ulusu Atsız,<br />

kendisini orada yakalamama izin vermi ti, onun nereden<br />

gelip nereye gitti ini o zaman anlamı tım. O, yirmiyedi<br />

yüzyılı bir rûhta cem edip bedeninde ta ıyan adamdı. O,<br />

bütün zamanlar içinde var olan <strong>Türk</strong>lü ün ta kendisiydi;<br />

ya adı ı zamanda ya ayanlara Atsız diye görünmü tü.<br />

Bildiler, bilemediler ve fakat, Atsız buydu.<br />

31


Dolayısıyla, benim için Atsız, <strong>Türk</strong> ülkü-sünün<br />

bizatihi kendisidir.<strong>Türk</strong> ülküsü, tarihin öte-lerinden kopup<br />

gelmi bu ulu ki inin bedeniyle bedenlenmi , ete kemi e<br />

bürünmü ve ça ımızda cihana Atsız diye görünmü tür.<br />

Atsız, <strong>Türk</strong> ülküsü bayra ını, M.Kemâl Atatürk’ün<br />

bıraktı ı yerden eline alıp tek ba ına korumaya yüceltmeye<br />

çalı mı tır. <strong>Türk</strong>lü e kar ı açılmı her haçlı seferini,<br />

her iç kalkı mayı if a ettikçe, onu, kendi devletinde<br />

kendini bilmezler, mahkumiyetle tecziye etmi lerdir. Ama<br />

o, hiç yılmamı tır. O bugün burada ya ıyor. Dün, onu<br />

fikren öldürmek, mahkûm etmek isteyenler, bugün<br />

çukurlarında unutulmu tur. Oysa Atsız, bir <strong>Türk</strong> ulusu<br />

gibi, bugün ya ıyor ve bilinen tarihî ya ı ile tam yedibin<br />

yüz ya ındadır. Bu yurtta <strong>Türk</strong>ler yok olmadıkça nice<br />

yüzyıllar Atsız, <strong>Türk</strong> ülküsü diye ya ayacaktır. O zaman<br />

sormak gerekir, <strong>Türk</strong> ülküsü nedir,diye.Burada sözü<br />

sahibine, kendine, Atsız Be ’e bırakmak gerekiyor :<br />

”<strong>Türk</strong> ülküsü, <strong>Türk</strong> büyüklü ü ve <strong>Türk</strong> kudreti<br />

iste i ve inancıdır.. Milli bir ülkü olmadıktan sonra,<br />

insanın hayvandan ne farkı kalır? Ölümden korkmayan,<br />

ıztıraptan kaçmayan, kuvvetli ile sava ı göze alan<br />

yaratık, ancak ülkücü insandır... Dini inancı da içine<br />

almı olan millî ülkü, insanları sürükleyen, güçlendiren<br />

ve asille tiren bu duygu ve dü üncedir”<br />

[Atsız, <strong>Türk</strong> Ülküsü. stanbul, 1995,sh.8-9].<br />

Atsız, ülküyü, milletleri ileriye, gelece e ba arıyla<br />

hareket ettiren yegâne güç kayna ı görür. O, bir milleti<br />

her türlü tehlike ve zayıflıklardan kurtaracak tek çıkı<br />

yoludur. Ülküsü olmayan toplumlar, milletler, önünde<br />

sonunda da ılma a, yok olmaya mahkumdur. Onları<br />

birle tirecek, birlikte hareket etmeye sevk edecek<br />

aralarında ortak bir hedef, bir ulvi ba yoktur. <strong>Türk</strong><br />

32


ülküsü, bizi, tarihten geldi imiz gibi, gelece in tarihine<br />

ta ıyacak yegâne yürütücü, yaratıcı enerji kayna ımızdır.<br />

Kahramanlar, yâni devlet adamları, yöneticiler bu gerçe i<br />

görüp ona göre hareket ettikleri zaman, millet, manen ve<br />

madde-ten istenen olgunlu a eri ir, eri kin,yetkin bir<br />

‘nizâm-ı âlem‘ efendisi olur.<br />

Dün bir kanalda, bir zamanlar nizâm-ı âlem<br />

efendisi olan milletimiz ile ilgili bir haber vardı. Dünya<br />

üzerinde <strong>Türk</strong> medeniyetinin bin yılına bir ku bakı ı sergi<br />

açılmı Londra’da; herkes a kınlıkla seyrediyormu !<br />

Yirmi birinci yüzyıl Avrupasında, u cehaletin katmerlisine<br />

bakınız! Nihâyet ‘dank’ etmi cahil Avrupa halklarının<br />

beynine!<br />

Tabii onların, bu gerçe i yüzyıllar boyu kendilerinden<br />

saklayan, aksini söyleyen, kör bırakan aydınlarından,<br />

gözleri kararmı papazlarından hesap sormaları<br />

gerekir. Fakat, kendi halkını bu ku bakı ı tarih serencamından<br />

bile habersiz, uursuz bırakanlara ne denir,<br />

bilemiyorum, cevabı size bırakıyorum.<br />

Sergiyi hazırlayanlar arasında bir bilge <strong>Türk</strong><br />

hanımefendisi vardı; sözünün eri bir ki i idi. Londra’da<br />

sergilenen <strong>Türk</strong> medeniyetini yaratan <strong>Türk</strong>’ten elin cahillerine<br />

söz ediyordu: “Farklı bir ırk, farklı bir millet.<br />

Uzaktan bir ku bakı ı. Bin yıl ötesinden bir bakı , bir<br />

ku bakı ı”. Evet, bu sözleri atalarının medeniyeti üzerine<br />

bir <strong>Türk</strong> hanımefendisi söylüyordu. Hanımefendi ırkına<br />

yara anı yapıyordu. Binlerce alkı , yüreklerden,<br />

gönüllerden. Cahillere, yüzyılların zavallılarına Atalarımızın<br />

medeniyetinden bir serencam gösterip, Avrupanın<br />

zavallı halkını aydınlatıyordu!<br />

Evet, bugün bize tepeden bakanların yer-yüzünde<br />

olmadı ı ça da, atalarımız dünyaya düzen, tarihe hız,<br />

33


medeniyet dünyasına yaratıcılık nedir diye ö retiyordu.<br />

Bu muhte em tarihin çocuklarına, torunlarına ne oldu,<br />

nerelerde helâk olmaktalar, bilen var mı? Soran var mı,<br />

dü ünen, çâre arayan var mı? Ecdadının yaptıklarını ö renip<br />

onlara yenilerini ve daha muhte emlerini koyacak<br />

nesilleri ye tirmeliyiz. Geçmi le övünüp kalacak,<br />

ba kalarına kul olacak nesiller de il; gelece in ihti amını<br />

yaratacak, yine nizâm-ı âlem efendisi olacak nesiller<br />

yeti tirmeliyiz. Bu devletin, bu milletin çocuklarının<br />

gerçek anlamda yaratıcı yeteneklerini ortaya çıkaracak bir<br />

millî e itime ihtiyacı vardır. Kendine güvenen, tarihini bilen,<br />

büyüme iste i ile dolu, yaratıcı ve çalı kan, hedefi<br />

belli <strong>Türk</strong> ülküsüne inanmı nesiller yeti tirecek bir millî<br />

e itime ihtiyaç vardır.<br />

Bir kere insan <strong>Türk</strong> ülküsüne inanmı ve rûhu bu<br />

istekle dolu ise, bu vatan, bu bayrak ve bu millet için<br />

gerekti inde dü ünmeden, gözünü kırpmadan ölüme gider.<br />

Böyle bir insan, ya arken, <strong>Türk</strong> ülküsünün gerçekle mesi<br />

yolunda, ter dökmez, bilim yapmaz, teknoloji üretmez de<br />

ne yapar? Elbet ömrü bu yollarda tükenecektir.<br />

Evet, böyle bir insanın ömrü bu yollarda tükendi.<br />

O insan, bugün burada konu mamıza, bir araya gelmemize<br />

yol açan ‘nizâm-ı âlem’ erlerinden rahmetli Atsız<br />

Be ’dir.Fâni bedeni, Osmana a camii avlusundan<br />

u urlanıp rûhu Gökala atına binip Tanrı Da ı eteklerine<br />

do ru yol aldı ında, tarih 12 Aralık 1975’i gösteriyordu.<br />

Bugün, çok sevdi i Kür ad’ın ordusundan bir günlü üne<br />

izin alıp gelerek aramızda varlı ını hissettiriyor; rûhu<br />

aramızda dola ıyor. Bunu u anda hissediyorum. imdi<br />

kula ıma öyle diyor: ”Biliyorum, diyor, anılmaktan<br />

kim, hangi rûh ho lanmaz. Ama, Dursun, sözü<br />

34


uzatma, artık burada dur, buyruk var ben Tanrı Da ı<br />

eteklerine dönece im” diyor ve burada sözü bırakıp:<br />

<strong>Türk</strong> milleti bu dünyada var oldukça, <strong>Türk</strong><br />

ülküsü Atsız ebedî vatanında ebediyen ya ayacaktır,<br />

diyorum.<br />

35


N HAL <strong>ATSIZ</strong>’IN<br />

TÜRKÇÜLÜ Ü VE TÜRK DÜNYASINA BAKI I<br />

ÖMER ÖZCAN (*)<br />

36


Cumhuriyet dönemi <strong>Türk</strong> dü ünce hayatında iz<br />

bırakan önemli isimlerin ba ında gelen Atsız hakkında<br />

öhretine mütenasip ara tırmaların yapıldı ını söylemek<br />

oldukça zordur. Adeta efsanele tirilen ismi yüzünden<br />

birçok ara tırmacı yapacakları ilmi mesainin ileride<br />

sıkıntı do uraca ı ve husumet çekmeme dü üncesiyle<br />

ondan uzak durmayı tercih etmi lerdir .<br />

Vefatından sonraki ilk yıllarda çıkarılan hatıra kitabı<br />

hakkındaki en derli toplu çalı madır. 1 Ölümünün<br />

ikinci yıldönümünde hakkında bir kitap çıkarılması tasarlanmı<br />

, yakın arkada larından yazılar derlenmi , bazı<br />

sebeplerle sonuçlanamayan çalı ma maalesef yıllar sonra<br />

basılma imkanı bulabilmi tir. 2 Ö rencisi Deliorman, hocası<br />

hakkındaki hatıralarını önce Orta Do u gazetesinde<br />

tefrika halinde ne rettikten sonra kitap haline getirmi tir. 3<br />

Oldukça geni olan çevresine yazdı ı mektupların ancak<br />

bir kısmı toplanabilmi , bazıları Orkun dergisinde ne -<br />

redildikten sonra kitap olarak basılmı tır. 4<br />

(*) Millî E itim Bakanlı ı Talim Terbiye Kurulu Üyesi<br />

1 Atsız Arma anı , (Haz. E.Güngör , M.N.Hacıemino lu, M.Kafalı ,<br />

O.F.Sertkaya) , stanbul 1976<br />

2 <strong>Türk</strong>çülerin Kaleminden Atsız ,(Haz .Refet Körüklü-Cengiz Yavan)<br />

, stanbul 2000, <strong>Türk</strong> Dünyası Ara tırmaları Vakfı yayını . Atsız ve<br />

<strong>Türk</strong>çülük hareketi hakkında bazı makale topluları ne redilmi tir : 3<br />

Mayıs 1944 50.Yıl <strong>Türk</strong>çülük Arma anı , Haz. smail Aka, Turan<br />

Akkoyunlu, Cansever Tanyeri, Cahit Telci, zmir 1994 , Nihal Atsız<br />

ve Nejdet Sançar Arma anı , Yay. Kur. smail Aka , Turan Akkoyun,<br />

Mustafa Turan , Afyon 1995 , Medrese Kitapevi . 3 Mayıs Tükçüler<br />

Günü Antolojisi , Birinci Cilt , Ankara 1967 , <strong>Türk</strong> Milliyetçiler<br />

Birli i Ankara Oca ı Yayınları .<br />

3 Altan Deliorman , Tanıdı ım Atsız , 2. Baskı , Orkun Yayınları<br />

, stanbul 2000<br />

4 Yücel Hacalo lu , Atsız’ın Mektupları , Orkun Yayınları , stanbul<br />

2001<br />

37


Dr. Fethi Teveto lu, büyük <strong>Türk</strong>çü, edip Ahmet<br />

Hikmet Müftüo lu hakkındaki eserinin giri inde önce<br />

onun fizik ve moral tarifini yapmı tır. Atsız’ın fizik ve<br />

moral tarifinin yapılabilmesi için öncelikle yeti ti i e itim<br />

ortamlarının iyi bilinmesi gerekmektedir. lk, orta ve lise<br />

ö renimlerini stanbul’da muhtelif okullarda yapmı tır.<br />

Askeri Tıbbıye’nin üçüncü sınıfından 1925 yılında tard<br />

cezası ile uzakla tırılmı tır. 1926 yılında stanbul Üniversitesi<br />

Edebiyat Fakültesi Edebiyat bölümüne ve<br />

stanbul Üniversitesi‘nin yatılı kısmı olan yüksek Muallim<br />

Mektebi’ne yazılmı tır. Bir hafta sonra askere ça rılmı ,<br />

tecil talebinin kabul edilmemesi üzerine askerli ini 9 ay<br />

olarak (28 Etim 1926-28 Temmuz 1927) stanbul’da<br />

Ta kı la’da 5.piyade alayında er olarak yapmı tır. 5 O<br />

tarihlerde <strong>Türk</strong> Dili ve Edebiyat bölümünde, <strong>Türk</strong> Dili<br />

Ragıp Hulusi Özdem, Garb edebiyatı Yusuf erif Bey,<br />

Arap Edebiyatı O. Rescher 6 , Namık Kemal’in o lu<br />

erhü’l-mütûn Ali Ekrem Bolayır, <strong>Türk</strong> Tarihi Zeki Velidi<br />

Togan, ran Edebiyatı Tarihi Ferit Kam, çtimaiyat s-<br />

5<br />

Osman F. Sertkaya , Nihal Atsız , Ankara 1987 , s.4<br />

6<br />

Atsız , 1932 yılında Atsız Mecmua’nın 17. sayısında ‘Darülfünunun<br />

Kara , Daha Do rusu Bir Tabirle Yüz Kızartacak Listesi ‘ isimli<br />

yazısında bu hocasının portresini çizmi tir ; Alman Yahudisi<br />

oldu unu ,<strong>Türk</strong>çeyi iyi konu amadı ını ,verdi i Arap Edebiyatı<br />

Tarihi dersinin Arap airleri Biyografisi mahiyetinde oldu unu ,<br />

eserlerini yalnız yetmi nüsha bastırıp , yalnız muayyen kütüphane ve<br />

bayilerle mübadele etti ini , bir vazifesinin de nadide yazma kitapları<br />

toplayıp Almanya’ya göndermek oldu unu belirtmi tir .(bk. Altan<br />

Deliorman ,Ruh Adam’daki Gerçek Kahramanlar ,Yek=Osman Re er<br />

, Orkun , sayı 20 , Ekim 1999 , s.25<br />

38


mail Hakkı Baltacıo lu ve <strong>Türk</strong> Edebiyatı Tarihi Fuat<br />

Köprülü tarafından okutuluyordu. 7<br />

Atsız’ın yüksek hayatı boyunca gece gündüz birlikte<br />

oldu u okul arkada ları arasında Orhan aik Gökyay,<br />

Nihad Sami Banarlı, Ziya Karamuk, Pertev Naili<br />

Boratav, Tahsin Banguo lu, Abdülbaki Gölpınarlı 8 , ükrü<br />

Güllüo lu, Mecdut Mansuro lu bulunmaktadır. 9 Lisede<br />

Boratav’la aynı sınıfta okuyan Niyazi Berkes, bir yıl<br />

Hukuk okuduktan sonra Edebiyat Fakültesi Felsefe ubesi’ne<br />

girmi tir. 10 Bu isimlerin gelecekte <strong>Türk</strong> tarih, edebiyat,<br />

edebiyat tarihi ve folklor alanlarının ünlü otoriteleri<br />

olmalarında yukarıda adlarını saydı ımız zamanın tanınmı<br />

hocalarından ders görmelerinin büyük tesirinin bulundu<br />

u muhakkaktır. Ya mur Atsız, sa cılık-solculuk<br />

hikayeleri ve yolların ayrılmasından önce, babasının bulundu<br />

u ‘Yüksek Muallim Mektebi’ grubunda Ahmet<br />

Hamdi Tanpınar , felsefeci, Dünya Güzeli ‘Sarı ın’ Ne vet<br />

(Ne vet Teyze, yani Ediz Hun’un annesi), Orhan Veli’nin<br />

müstakbel Büyük A kı Nahit Hanım’ın bulundu unu belirtmi<br />

tir. 11 Bu ki iler, daha ö rencilik yıllarında sahip<br />

oldukları ahsi kabiliyetleri, bildikleri yabancı dillerle<br />

dünya çapında tanınan Fuat Köprülü’ye çalı malarında<br />

yardımcı olmu lardır. Oldukça elveri li bir e itim ortamında<br />

yeti en Atsız ve Gökyay’ın tarih ve edebiyat alanı<br />

7<br />

Orhan aik Gökyay , Eski, Yeni ve Ötesi , Seçme Makaleler 1 ,<br />

stanbul 1995 , s.13<br />

8<br />

Prof.Dr. Orhan Okay , Vefatının 30.Yılında Nihad Sami Banarlı<br />

,Kubbealtı Akademi Mecmuası , yıl 34 ,sayı 1 , Ocak 2005 , s.18<br />

9<br />

Mete Çetik , Pertev Naili Boratav’ın Gençlik Döneminden Bazı<br />

Özellikler ,Pertev Naili Boratav’a Arma an , Hz.Metin Turan ,Ankara<br />

1998 , s.34 , Kültür Bakanlı ı yayını .<br />

10<br />

Çetik,a.g.m.,s.34<br />

11<br />

Ya mur Atsız , Orhan Amca , Yeniyüzyıl , 27.2.1998<br />

39


tefriki yapmadan her iki dalda da önemli eserler vermelerinin<br />

temelinde bu çevrenin tesiri büyüktür. 12 simlerini<br />

belirtti imiz ö retim üyelerinden sadece Togan, dil Ural<br />

bölgesinde do up yeti mesi sebebiyle di erlerine göre<br />

farklı bir ortamdan gelmi ti. Köprülü, telif etti i <strong>Türk</strong><br />

Edebiyatında lk Mutasavvıflar isimli büyük eserinden<br />

dolayı <strong>Türk</strong> Kültürü’nün <strong>Türk</strong>istan ba lantısına vakıftı.<br />

Di er isimlerin Atsız’ın <strong>Türk</strong>çülük fikrini kazanmasında<br />

do rudan tesirlerinin bulundu u söylenemez. Atsız’ın düünce<br />

evreninin te ekkülünde aldı ı e itimin, önemli alan<br />

dersleri tarih ve edebiyatın, yeni kurulan <strong>Türk</strong>iye Cumhuriyeti’nin<br />

ya adı ı güçlüklerin, Avrupa’nın belli ba lı<br />

emperyalist devletleriyle, bize kar ı hasmane tutumları<br />

a ikar olan kom ularımızın niyetlerinin belli oranlarda<br />

hisseleri bulunmaktadır. Ülkenin ve o ülkenin bir ferdinin<br />

dünyaya bakı ında önemli olan bu unsurlar hakkında çok<br />

tafsilatlı olarak durulabilir. Kısaca bunlar üzerinde<br />

durmak gerekir .<br />

12<br />

Togan’ın memleketi Ba kurdistan’da ne redilen bir kitapta 1928<br />

yılında alınmı bir grup foto rafında Köprülü , Atsız , Ragıp<br />

Hulusi Özdem , Gökyay , Abdülkadir nan , Boratav bulunmaktadır<br />

;A. M. Yolda baev , Izveztnıy Neızvestnıy Zaki Valıdı , Ufa 2000 .<br />

40


YEN TÜRK YE CUMHUR YET<br />

Cumhuriyetimizin uzun süre Osmanlı mirasına<br />

sıcak bakmadı ı, adeta reddi miras etti i bir gerçektir .<br />

Ba ta devletimizin banisi Mustafa Kemal olmak üzere<br />

silah arkada ları ve sivil bürokrasinin tamamına yakını<br />

Osmanlı döneminin mekteplerinden mezun olmu lardır.<br />

Yeni devlet asker ve sivil bürokrasisini olu tururken milli<br />

mücadeleye dü manlıklarını açık olarak gösteren az<br />

sayıda insanı dı lamı geriye kalanların tamamını istihdam<br />

etmi tir . Osmanlıdan kalan asker ve sivil erkandan bir<br />

kısmı da etrafımızda yeni kurulan devletlerde çalı mayı<br />

tercih etmi , oralarda devlet ba kanlı ı, ba bakanlık<br />

makamlarına kadar yükselmi lerdir. Karde inin Irak’ta<br />

vazife almasına ra men airimiz Ahmet Ha im <strong>Türk</strong>iye’de<br />

kalmı tır.<br />

1789 Fransız ihtilali ile dünyada milliyetçilik<br />

dü üncesi yayılmaya ba lamı tır. Osmanlı devleti bünyesinde<br />

çok farklı milletleri barındırmı tır. Devlet, Avrupa’nın<br />

ilim, iktisat ve askeri alanda gerçekle tirdi i<br />

büyük geli melere ayak uyduramaması sonucunda sürekli<br />

gerileyip toprak kaybına u ramı tır. Milletle me sürecine<br />

erken giren, ayrılıkçı duygularla yeti mi münevverlere<br />

sahip olan egemenli imiz altındaki gruplar Avrupa’nın<br />

deste i sonucunda teker teker ana unsurdan kopmu lardır.<br />

41


Devletin da ılma sürecinde yeti en <strong>Türk</strong> münevverlerinin<br />

bu kötü gidi ten etkilenmi ler, çözüm yolları üretmeye çalı<br />

maları kaçınılmaz olmu tur. Bu artlar Cumhuriyet<br />

döneminde ulus-devletin kurulmasından çok önce <strong>Türk</strong><br />

milliyetçili inin temellerinin atılmasına zemin hazırlamı<br />

tır .<br />

Milliyetçilik bir dü ünce akımı olarak 19. yüzyılda<br />

do mu ba ımsız ulus-devletlerin kurulu unu hedefleyerek<br />

önce Avrupa’da, daha sonra dünyaya yayılmı tır.<br />

<strong>Türk</strong> milliyetçili inin de i ik evreleri üzerine çok sayıda<br />

eser yayınlanmı olmasına ra men, I. ve II. Dünya<br />

Sava ları arasındaki dönemle alakalı çalı malar azdır. Bu<br />

dönemle ilgili olarak yapılan çalı malarda ilmi tarafsızlı<br />

ın korundu unu söylemek zordur. Çalı maların çounlu<br />

u azınlıklar üzerinde ki baskıların ortaya<br />

konulması ekseni üzerine oturtulmu tur. Bu sebeple<br />

bizatihi kendisi azınlık mensubu olan ara tırmacının<br />

çalı malarının bütünü tahlil edildi inde tarafsız kalamadı<br />

ı açıkça görülür. ki sava arasındaki dönemde<br />

çevremizdeki ülkelerin ço unlu unda tek partilerin otoriter<br />

veya fa ist, baskıcı rejimlerinin varlı ı görülmektedir.<br />

<strong>Türk</strong>iye, geçmi teki imparatorluktan geriye kalan<br />

topraklarla yetinmek durumunda kalmı , gururu incinmi<br />

bir ülke durumuna dü ürülmü tür. 1930 lu yıllarda<br />

<strong>Türk</strong>iye’ye benzeyen bir çok ülkede milliyetçilik akımı<br />

güç kazanmı tır. <strong>Türk</strong>lerin anlı bir devlet oldu u fikrinin<br />

önem kazandı ı bu dönemde Ankara’nın kati bir <strong>Türk</strong>iye<br />

vizyonu vardı. 13 1930 yıllarda çıkarılan yeni kanunlar ve<br />

talimat-namelerde <strong>Türk</strong> kavramına vurgu yapıldı ı ve öne<br />

13<br />

Soner Ça atay, Kim <strong>Türk</strong> kim vatanda ? Erken Cumhuriyet<br />

dönemi vatanda lık rejimi üzerine bir çalı ma , Toplum ve Bilim ,<br />

sayı 98 , Güz 2003 , s.168<br />

42


çıkarıldı ı görülür. Bu ortam içinde yeti en aydınların<br />

etkilenmediklerini söylemek güçtür .<br />

1924 yılında TBMM, <strong>Türk</strong> vatanda larının sahip<br />

oldu u irketlerin gümrük vergilerinden muaf olmalarını<br />

sa layan bir kanunu kabul etti. 12 Mayıs 19287de 1246<br />

sayılı Kanun yürürlü e girdi. Bu kanunla <strong>Türk</strong>iye<br />

Cumhuriyeti dahilinde gerek mekteplerde gerek mektep<br />

haricinde izcilik, ke aflık, boyskavntik veya di er<br />

herhangi nam ve unvan altında izcilik te kilatı olu turma<br />

hakkı münhasıran <strong>Türk</strong> vatanda larına verildi. 14 15 Mart<br />

1926 tarihinde kabul edilen Memurin Kanunu’nda memur<br />

olabilmek için <strong>Türk</strong> olmak gereklidir artı vardı. 11 Nisan<br />

1928 tarihinde kabul edilen ‘Tababet ve uabatı<br />

San’atlarının Tarzı crasına Dair Kanun‘ ile ülkedeki<br />

doktorların stanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu ve<br />

<strong>Türk</strong> olmaları artı getirildi. Di çiler, ebeler ve hem ireler<br />

de <strong>Türk</strong> olmak zorundaydı. Yabancı okullardan diploma<br />

almı <strong>Türk</strong> olan doktorların <strong>Türk</strong>iye’de doktorluk yapabilmeleri<br />

için doktorluk derecelerinin Sa lık Bakanlı ı<br />

tarafından kabul edilmesi yeterliydi. 1936 yılında kabul<br />

edilen Cemiyetler Kanunu etnik ve dini azınlık gruplarını<br />

temsil eden derneklerin kurulmasını yasaklamı tı. 1931<br />

yılında çıkan Matbuat Kanunu’na göre ancak <strong>Türk</strong> olanlar<br />

dergi ve gazete sahibi olabileceklerdi. Bu gibi örnekleri<br />

ço altmak mümkündür .<br />

Dü ünce dünyasının olu umunun ana hatlarını çizmeye<br />

çalı tı ımız Atsız’da Osmanlının da ılma döneminde<br />

do an, devletin sonrada kaybetti i geni toprak<br />

parçasının bir ucunca babasının memuriyeti sebebiyle kısa<br />

bir müddet olsa da ya amı bir insandır. Babasının<br />

14 Ça aptay , a.g.m.,s.168-169<br />

43


Kızıldeniz’de bulunan Malatya gambotunun süvarisi<br />

olması, Süvey ’te talyan çocuklarıyla sürtü melerinin<br />

ruhunda derin izler bırakması muhtemeldir. lk gençlik<br />

yıllarında da ılmanın acı veren tesirlerini, sava ın<br />

sıkıntılarını bizatihi ya amı tır .<br />

Hakkındaki biyografi yazılarında ahsiyeti üzerinde<br />

kısa de erlendirmeler yapılmı tır. Takdirini<br />

kazandı ı, mü külpesent ve irdeleyici bir karaktere sahip<br />

olan bnülemin Mahmut Kemal nal‘atlıyı atından<br />

indirecek derecede iddetli yazılar yazdı ını ifade etmi tir<br />

Atsız, edebiyat tahsili yaptı ı halde ilk planda<br />

tarihi ele alması sebebiyle umumiyetle tarihçi olarak<br />

bilinir. Onun hayatının son yıllarında kaleme almakta<br />

oldu u, bazılarına göre ise tamamladı ı <strong>Türk</strong> tarihi ile<br />

alakalı eserinin gün ı ı ına çıkmaması ayrı bir üzüntü ve<br />

merak kayna ıdır . 15<br />

Ziya Gökalp, I.Dünya Sava ı öncesinde manevi<br />

vatan duygusunun güçlendirilmesi amacıyla bir kahramanlık<br />

tarihinin icat edilmesi gerekti ini yazmı tı. Bu<br />

dü üncesini Genç Kalemler’de ne redilen bir konferansında<br />

dile getirmi tir .Genç Kalemler, az sayıda yazarın,<br />

gelece i geni ekilde etkileyecek ekilde ne riyat<br />

yaptıkları bir dergidir. Bu etki sadece ttihat ve Terakki ile<br />

sınırlı kalmamı , Cumhuriyet döneminde de devam etmi<br />

tir. I. <strong>Türk</strong> Tarih Kongresi’nde Maarif Vekili Esat Bey,<br />

15<br />

O lu Ya mur Atsız , babasının ölümünden sonra annesi ve<br />

karde iyle bütün evrak-ı metrukesini titizlikle aradıklarını fakat<br />

yazıldı ı söylenen tarih kitabı ile ilgili metne ait tek bir ize<br />

rastladıklarını , onun da 1950’lerden kalma ve ileride kaleme alınması<br />

mutasavver bir <strong>Türk</strong> tarihine dair son derece kabataslak bir yazım<br />

planı oldu unu belirtmektedir : ‘Zaruri Bir Açıklama ‘ , Tercüman ,<br />

14.1.2005<br />

44


Biz muallimler ve mürebbiler, di er herhangi bir<br />

vatanda tan farklı olarak bu tarihi hakikatleri yalnız<br />

ö renmek ve bilmek de il ellerimize teslim edilmi olan<br />

memleket çocuklarına, memleket gençli ine ve hatta<br />

bütün vatanda lara ö retmek ve milli ve medeni<br />

vasıflarımızı, kabiliyetlerimizi kendilerinde milli<br />

mefkure, milli uur halinde ya atmak ve yükseltmek<br />

gibi mukaddes bir vazifeyi ve mesuliyeti omuzlarında<br />

ta ıyan kimseleriz. Tarih tedrisinde birinci vazifemiz<br />

milli tezin mahfuziyetidir. Milli tezimizi çürütecek<br />

mevzulardan uzak kalmak her birimiz için, muallim<br />

için, talebe için milli ve vatani bir mükellefiyettir<br />

‘demi tir. 16<br />

Bilime pozitivist yakla ımlar bilimin do rudan<br />

veya dolaylı olarak toplum hayatına katkısı oldu u<br />

görü ünü savunurlar. Bu anlayı ın temelinde u ra ılan<br />

bilim dalının faydalı oldu una dair genel kabul görmesi<br />

için gerekçeler olu turulması dü üncesi yatmaktadır.<br />

Tarih, bireyin vatanda lık e itiminde bir araç olarak<br />

algılana gelmi tir. Tarihin vatanda lık e itimi kapsamında<br />

milli duyguların geli mesine , insan hakları demokrasi ve<br />

kültürel haklara saygı , kültürel kimli in geli tirilmesi gibi<br />

bir çok ö eyi seçilmi olay ve olgularla besledi i<br />

dü ünülmektedir . 17<br />

Tarihe gelece in toplumunu hazırlamada bir<br />

misyon yüklendi i takdirde , tarihin geçmi ten toplanan<br />

verilerle gelece i ekillendirmede bize dersler veren ve<br />

16<br />

Murat Belge , Cumhuriyet tarihçili i , Milliyet Popüler Kültür ,<br />

9.5.2004<br />

17<br />

Yrd. Doç.Dr. Dursun Dilek , Tarih Derslerinde Ö renme ,Ankara<br />

2001 , s. 31<br />

45


ilmi açıdan genellemeler ve teoriler üreten bir disiplin<br />

olaca ı dü ünülebilir .<br />

Bu amaçla hazırlanan programların temelinde milli<br />

ba ımsızlı ımızın ve demokrasinin de erini kavratmak,<br />

yurt ve millet bütünlü ümüzü korumak, milli çıkarlarımızı<br />

ve demokrasiyi üstün tutma uurunu ve davranı ını<br />

kazandırmak amacı bulunmaktadır .<br />

Tarihi olayların her biri tek ve tekrarlanamaz<br />

olarak kabul edilir. Bu olaylar özel artlarda meydana<br />

gelmi lerdir ve tarihi olarak her biri ayrı bir vakıadır.<br />

Bunlar belli bir zaman diliminde ya ayan tarihi ki iliklerin<br />

meydana getirdi i olaylardır. Bu olaylar ve tarihi ki ilikler<br />

ancak devrinin kültürel ve tarihi özellikleri göz önünde<br />

bulundurularak anla ılabilir.<br />

Tarih dersinin bir sosyalle me aracı olarak kullanılması,<br />

ö retim programında yer alan di er derslerin<br />

pratik anlamda faydalı olması kaygısından kaynaklanmı<br />

tır. Bu sebeple tarih ö retiminin kapsamı demokrasi<br />

ve moral e itimini de içine alacak ekilde geni letilmi tir.<br />

Mesela okullarda okutulan tarih dersinin ö rencilerin moral<br />

geli imine katkıda bulunması dü üncesinden hareketle<br />

Amerikalı ara tırmacılar tarihin önemli olaylarının ö retimi<br />

yoluyla insan davranı ının nedenlerini anlama kabiliyetini<br />

ö rencilerde geli tirmeyi hedeflediler .Böyle bir<br />

projenin amacı hukuk, ahlak ve vatanda lık e itimine katkıda<br />

bulunacaktır.<br />

Okullarımızda okutulan tarih, sosyal bilgiler derslerinin<br />

amaçları üzerine ilmi ara tırmalar yapılmı tır.<br />

Tarih ö retimi yoluyla ö rencilerin ki ilik geli imi, sosyalle<br />

me ve vatanda lık e itimi ne katkıda bulunma<br />

amaçlanmaktadır. Tarih e itimi vatanda lı duygusu, moral<br />

ve kültürel de erleri a ılamak açısından <strong>Türk</strong> toplumunun<br />

46


ihtiyaçlarını kar ılamak üzere düzenlenmi tir. Sosyal bilgiler<br />

e itimi programının tarih kısmı, ö rencileri kendi<br />

milli kimlik, kültürel miras ve <strong>Türk</strong> toplumunun de erlerinin<br />

farkına varmaları açısından milli tarihin önemli<br />

olaylarını kapsamaktadır. Ö rencilerin ula aca ı bu farkındalı<br />

ın demokratik toplum içinde sosyal geli imin süreklili<br />

ine yardımcı olaca ı dü ünülmektedir .<br />

Tarih ö retiminin ö rencilere tarihi duyarlılık, ilmi<br />

yakla ım, tarihçiler gibi çalı ma, kronolojiyi bilme, dei<br />

im ve süreklilik gibi kavramları kazandırması gerekti i<br />

dü ünülmekte , tarih ö retiminin geçmi i aynen yansıtmak<br />

yerine, sosyal bilimci ve tarihçi gibi geçmi i yorumlayarak<br />

ve yapısını ayrı tırarak yeniden yaratması gerekmektedir .<br />

E itim anlayı ının de i imi, siyasi ve sosyal de iimle<br />

iç içedir. <strong>Türk</strong>iye’nin milli mücadele dönemi<br />

sonrası, üniter yapıda bir ulus devlet anlayı ına sahip olmasının<br />

ardından, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte,<br />

bütün e itim kurumları sistematik olarak Milli E itim<br />

Bakanlı ı’nın kontrolü altında toplandı. Hükümetlerin siyasi<br />

hedefleri e itim politikalarını do rudan etkilemeye<br />

ba ladı . 1924 sonrasında e itim politikasında yapılan yenilikler<br />

üç döneme ayrılmaktadır .<br />

1.Cumhuriyet dönemi radikal hareketler (1923-1948)<br />

2.Demokrat Parti (1948-1960)<br />

3.Ço ulcu Toplum (1960-1970)<br />

lk dönemlerde toplumun do ulu ve dini yapısını<br />

laik ve batılı anlamda de i tirmek amaçlanmı tır.<br />

Cumhuriyetin ilanının hemen sonrasında Maarif Vekili<br />

smail Safa Özler’in ilan etti i Maarif Misak-ı’nın genel<br />

amacı ‘<strong>Türk</strong> Milleti’ni medeniyet safında en ileri götür-<br />

47


mek ve yeni nesilleri, <strong>Türk</strong> olmak haysiyetinin gerekli<br />

kıldı ı bu amaca en kısa zamanda varmayı mümkün<br />

kılacak irade ve kudrette yeti tirmektir ‘ eklindedir .<br />

Maarif Misak-ı nın özel amaçları arasında ‘Milliyetçi,<br />

halkçı, inkılapçı, laik Cumhuriyet vatanda ları<br />

yeti tirmek ‘ifadesi yer almaktadır. 1936 yılından itibaren<br />

ilkokul programının amaçları tamamıyla milliyetçi ve<br />

devrimci bir nitelik kazanmı olan CHP’nin milli e itim<br />

programına dayandırılmı tır .<br />

Demokrat Parti döneminin sosyal politikası laik<br />

demokratik devlet yapısı içinde dini ve milli kültür deerlerine<br />

dayalı ekonomik, sosyal ve kültürel geli im atılımını<br />

ihtiva etmektedir .<br />

Ço ulcu toplum olarak nitelendirilen son dönem<br />

,laik devlet yapısı içinde kültürel ço ulculu u i aret<br />

etmektedir .<br />

Modern e itim süreci iki temele dayandırılmalıdır.<br />

Bunlar milli e itim ve uluslar arası veya evrensel ö retimdir.<br />

Gökalp <strong>Türk</strong> milletinin modern hayatının <strong>Türk</strong>lerin<br />

kültür, gelenek ve de erlerinden çıkarılması gerekti<br />

ine inanmı tır. Gökalp, bir ülkenin geçmi inin özel bir<br />

yorumuna dayandırılan –ulus devletin yükseli i, milli kimli<br />

in yorumuyla birlikte ifade edilen ve dü sel bir toplum<br />

vaat eden klasik milliyetçilik fikrine sahipti. Klasik milliyetçili<br />

in yükseli i sıkı bir ekilde yaygın e itim sistemiyle<br />

ba lantılıdır. Klasik milliyetçilikte e itim özellikle<br />

milli tarihin oynadı ı rol ile birlikte insanlara kendilerinin<br />

aynı milli toplulu a ait oldukları dü üncesini vermeyi<br />

sa layacaktır<br />

48


Sosyal yapılandırmacı olarak Gökalp , <strong>Türk</strong>iye’nin<br />

entelektüel ve e itim anlamında ça da la masında<br />

önemli yere sahiptir. E itim sistemimizde milliyetçilik fikri<br />

ulus-devlet ideolojisinde ifadesini buldu. Temir, 1960<br />

yılında toplanan Milli E itim urası’na sunulmak üzere,<br />

milli kültür ve e itim konularında ki görü lerini, kısa<br />

tarihçeleri ile birlikte bir rapor haline getirmi tir. 18<br />

Cumhuriyet dönemi dü ünce akımları, e itim uygulamaları<br />

üzerine genel ele tiriler yapılmaktadır. 19 Cumhuriyetin<br />

en azından tek parti dönemine ele tirel yaklaımlarda<br />

fikirlerini açık olarak belirten ara tırmacı son<br />

derece azdır. Cumhuriyetin banisi Atatürk’ü tartı maktan<br />

çekinenler sistemli olarak bazı fikir adamları üzerinden<br />

sisteme ele tirilerini yöneltmenin kendileri için daha hayırlı<br />

oldu unu dü ünmektedirler. Bu yolda en fazla ele -<br />

tiriye muhatap olanların ba ında Atsız gelmektedir. 20 Sosyal<br />

ilimler elbette her türlü konu ile ilgilenecektir. Toplum<br />

hayatımızın geçirdi i evreler, de i melerin sebepleri ilmi<br />

tenkit süzgecinden geçirilmelidir. Bu çalı malar yapılırken<br />

ilmi tarafsızlıktan taviz verilmemesi, ki ilere ve hadiselere<br />

pe in hükümlerle yakla ılmaması gerekmektedir .<br />

18<br />

Dr. Ahmet Temir , Milliyet Ülküsü çinde Bilim ve E itim ,Ankara<br />

1961 .<br />

19<br />

Tarih Ö retimi ve Ders Kitapları , 1994 Buca Sempozyumu , Yay.<br />

Haz. Salih Özbaran , stanbul 1995 , Tarih Vakfı Yurt Yayınları .<br />

20<br />

Atsız’ın siyasi bir hareket olan ‘Ülkücülük’ üzerinde etkisini ,<br />

akademik hayatının ilk merdivenlerini çıkmakta olan genç bir<br />

ara tırma görevlisi incelemi , ilmi tarafsızlı ı bir kenara koyması<br />

sebebiyle sathi kalmı , oldukça yanlı sonuçlara ula mı , hareketin<br />

siyasi önderi ile Atsız arasındaki gerilimin boyutlarına bile nüfuz<br />

edememi tir : Cenk Saraço lu , Ülkücü Hareketin Bilinçaltı Olarak<br />

Nihal Atsız , Toplum ve Bilim , sayı 100 , Bahar 2004 , s.100-124<br />

49


Sabahattin Ali , 1944 yılında Orhun dergisinde dönemin<br />

ba bakanına hitaben yayınladı ı açık mektuplarda<br />

kendisine hakaret etti ini ileri sürerek Atsız’ı mahkemeye<br />

vermi ti. Duru manın yapıldı ı gün mahkemeye<br />

dinleyici olarak giden Siyasal Bilgiler Okulu ö rencisi<br />

Mehmet Çınarlı adliyeden sonra Atsız ve arkada larıyla<br />

Gençlik Parkı’nda foto rafçılara poz vermi , aradan<br />

birkaç ay geçtikten sonra Emniyet Müdürlü ü’nde önüne<br />

konan foto rafın hesabını vermek durumunda kalmı tır .<br />

Atsız’la resim çektirmek bazı ö rencilerin geleceklerini<br />

karartmaya vesile olacaktır . 21<br />

Atsız’ın <strong>Türk</strong> dü ünce hayatındaki yerine i aret etmeden<br />

önce karakter yapısının ve haleti ruhiyesinin bilinmesi<br />

gerekmektedir . Bir ara tırmacıya göre Atsız, saldırgan<br />

ve provokatif üslubu yüzünden yönetici elitlerin hı -<br />

mına u ramı bir dava adamıdır. 22 Ö rencisinin tarifiyle;<br />

orta boylu, dolgunca, burnu hafif kavisli, çok geni , üste<br />

do ru çıkıkça bir alna sahip, saçları sa yandan ayrılmı ,<br />

gözleri ate parçası gibidir. 23 Kalabalıktan ve sıkı ık yerlerden<br />

ho lanmaz, mecbur kalmadıkça kalabalı a girmez,<br />

sessizli i ve yalnızlı ı tercih eden, ailesine ba lı bir<br />

erkektir. 24 En mühim hususiyeti ahsiyetinin tam bir bütünlük<br />

arzetmesidir. Ruh, kafa ve fikir yapısında herhangi<br />

bir bo luk, eksiklik yahut çeli ki yoktu. Tepkileri, öfkesi,<br />

sevinci takdiri, alkı ı, azarlaması, affedi i ve müsamahası<br />

hep bir düz hat takip ederdi. Be endi i bir hareketi, kim<br />

21 Mehmet Çınarlı , Hatıraların I ı ında , stanbul 1984 , s.36<br />

22 Güven Bakırezer , Nihal Atsız , Modern <strong>Türk</strong>iye’de Siyasi Dü ünce<br />

: Milliyetçilik ,Cilt 4 , stanbul , 2002 ,s.352<br />

23 Altan Deliorman ,Tanıdı ım Atsız , stanbul 2000 , s.11,12,Orkun<br />

Yayınları .<br />

24 Deliorman , a.g.e.,s.16<br />

50


yaparsa yapsın, takdirle, do ru bulmadı ı bir hareketi de<br />

nereden gelirse gelsin öfkeyle kar ılardı. 25 Dava ve<br />

hapishane arkada ı Eri ’e göre; kılınçlı, dö ü lü hikayeleri<br />

ve romanları okumaktan ho lanırdı, aceleci ve teheyyüci<br />

bir ruh yapısına sahipti, akalarına kendisiyle istihza<br />

edecek bir çe ni vermekten çekinmezdi, çok akacıydı<br />

,konu maları ve mektuplarında bu yönü bariz bir ekilde<br />

görülür. 26 Atsız’ın dü ünce çizgisine pek yakın olmayan<br />

ba ka bir ö rencisi de; ‘Liselerin dört yıla çıkarılmasıyla<br />

olu an bo luklar seminer denilen serbest saatlerle doldurulur<br />

ve sözü sohbeti çekilen hocalar seminer saati tertip<br />

ederlerdi. Hangi sınıftan olursa olsun, isteyen istedi i<br />

seminere gidebiliyordu. Ben iki hocanın pe ine dü -<br />

mü tüm. Biri Nihal Atsız, di eri Mahir z. Nihal Bey, çok<br />

heyecanlıydı, seminerlerinde <strong>Türk</strong>çülü e davet eder tarzda<br />

konu urdu.’demektedir. 27 Devlet yöneticilerinden uzakta<br />

kalmı , yakın dostları ve arkada larının ikbal günlerinde<br />

bile bu tavrını devam ettirmi tir. 28 So uk bir kı günü kurban<br />

bayramında Osmana a Camii’nde cenaze namazı<br />

kılındıktan sonra safta duranlardan Fethi Gemuhluo lu,<br />

25<br />

Necmeddin Hacıemino lu , Bir Yi it Adam , Bo aziçi , sayı 77 ,<br />

Aralık 1988 , s.10<br />

26<br />

Muzaffer Eri ,Atsız’dan Hatıralar , Bo aziçi , sayı 77, Aralık 1988<br />

, s.5,6<br />

27<br />

Be ir Ayvazo lu , M. Ugur Derman Anlatıyor :Ben ki Nesil<br />

Arasında Köprü Oldum , <strong>Türk</strong> Edebiyatı , sayı 305 , Mart 1999 , s.16<br />

28<br />

Sınıf arkada ı olup , milletvekilli i , senatörlük ve Milli E itim<br />

Bakanlı ı yapan Tahsin Banguo lu ile yıllardır görü medi i ve<br />

haberle medi i , kendisine evli misin , çocukların var mı sorularının<br />

tevcih edilmesinden anla ılmaktadır ; Mehmet Uzun (Babao lu) ,<br />

Hüseyin Nihal Atsız’dan Tahsin Banguo lu’na , Müteferrika , sayı 15<br />

, Yaz 1999 , s.133-138<br />

51


tezkiye yapıldıktan sonra yanındakilere ‘Allah’a ükür,<br />

gerçek anlamda bir er ki inin namazını kıldık‘ demi tir . 29<br />

Atsız, çok yakınında bulunanların aktarımlarına<br />

göre imkan oldu unda tek arzusunun Harbiye’de ö retmenlik<br />

oldu unu dile getirmi tir. Bu arzusu devlet gelene<br />

imizde en eski kurum olan ordunun belkemi ini te kil<br />

eden genç subay adaylarıyla do rudan muhatap olmaktan<br />

kaynaklanmı olmalıdır. Zaten lise tahsilini tamamladıktan<br />

sonra, 1922’de Askeri Tıbbiye’ye girmi ti. Askerli i çok<br />

sevdi i ve temel bir meslek olarak gördü ü için bu yolda<br />

hizmet vermeyi dü ünüyordu. Ö retmenlik mesle ini çok<br />

sevmesine ra men ö rencileriyle ba ba a dersanede kalabildi<br />

i yıllar oldukça sınırlıdır. Elbette dü ünen bir kafa<br />

olarak birikimlerini gençlere ve topluma aktarmak istemi<br />

tir. Bu yolda ö retmenli i bir vasıta olarak görmü tür.<br />

Dü üncelerinin tebli inde ikinci bir yol olarak sanatı<br />

seçmi tir. lmi birikimi ve mizacı sanatta tarihi romancılı<br />

a yönelmesinin ba lıca saikidir. Tarihi roman yazarı,<br />

milli uurla yo rulmu , engin ve co kun bir ruha, zengin<br />

bir muhayyileye sahip olması gerekir. Var olan küçüklük<br />

ve çirkinliklerden mazinin epik ve muhte em devirlerine<br />

kaçmaya e ilimli bir mizaçta olmalıdır. 30<br />

Bozkurtlar’da Bö ü Alp, Kür ad, Tonyukuk ve<br />

Urungu’yu, Delikurt’ta Murad’ı zaman zaman kendi mizacının<br />

unsurları ile bezemi tir. Edebi türde, fakat kendine<br />

mahsus bir tarzda yazılmı olan Ruh Adam, Atsız’ın<br />

29<br />

Dr. Emin I ık , Bir Er Ki inin Ardından , Kubbealtı Akademi<br />

Mecmuası , yıl :33 , sayı 4 , Ekim 2004 , s. 20<br />

30<br />

Sadık K. Tural , Tarihi roman ve Atsız’ın tarihi romanları üzerine<br />

dü ünceler , Atsız Arma anı , stanbul 1976 , s . CVII<br />

52


omanları arasında müstesna bir yer i gal eder. 31 lk baskısı<br />

1972 yılında yapılan romanın konusunun, Atsız’ın<br />

ö retmenlikten alınıp 1952 yılında Süleymaniye Kütüphanesi’nde<br />

görevlendirilmesinden sonra kafasında ekillenmeye<br />

ba ladı ı, Deliorman’ın onunla yaptı ı görü -<br />

melere göre 1956-57’lerde ise henüz tam eklini almadı<br />

ı tahmin edilmektedir. Basım yılına kadar üzerinde 15<br />

yıldan fazla çalı tı ı anla ılmaktadır. Ruh Adam’da<br />

de i ik tipler ve karakterler canlandırılmı tır. Romanın<br />

asıl kahramanı Selim Pusat Atsız’ın kendisidir. Ay e Hocanım,<br />

e i Bedriye Atsız’dır. Atsız romanının kahramanlarını<br />

önemsiz birkaç tip dı ında, hayattan ve kendi<br />

çevresinden seçmi tir.<br />

TÜRKÇÜLÜ ÜN DO U UNDA ETK L OLAN FAKTÖRLER<br />

Tarihte milliyetçili i devlet siyasetinde temel yapan<br />

ilk devlet adamı Asya Hun mparatorlarından Çiçi’dir.<br />

<strong>Türk</strong>lerde milliyet uuru slamiyetin kabulünden<br />

sonrada uzun bir süre ya amı tır. Ka garlı Mahmut’un<br />

Divan-ı Lügat’ında milliyet uurunun izleri açıkça görülmektedir.<br />

Osmanlılarda II. Mahmud döneminde Re id-el<br />

Din Tarihi’nin <strong>Türk</strong> boylarının ilk tarihini ele alan birinci<br />

kitabı Farsçadan <strong>Türk</strong>çeye çevrildi. Osmanlı hanedanının<br />

soyu O uz Han’a dayandırıldı. Dü ünce tarihimizde<br />

millet fikrinin ortaya çıkması ve bu fikre dayalı olarak<br />

milliyetçilik <strong>Türk</strong>çülü ün tekamülüne ba lı olarak ortaya<br />

çıkmı tır .<br />

31 Altan Deliorman , Ruh Adam’daki Gerçek Kahramanlar , Orkun ,<br />

sayı 18, A ustos 1999 , s.28<br />

53


19. yüzyılda Osmanlı devletinin genel durumu,<br />

toprak kayıpları bir çok gerçeklerin anla ılmasına sebep<br />

olmu tur. Ezeli dü man Rusya büyümek için Osmanlıyı<br />

kendisine hedef seçmi , ilerleyen süreç içinde devamlı<br />

toprak kazanmı tır. 1774 Küçük Kaynarca Antla ması ile<br />

Ortodoks teb’anın koruyuculu unu üstlenmi tir. 1783<br />

yılında Kırım’ı i gal etmi , hızla Balkanlara inmi tir.<br />

Kafkaslarda aleyhimize büyümeye ba lamı bo azlara ve<br />

stanbul’a gözünü dikmi tir. Batıda Fransa ve ngiltere<br />

kapitülasyonlar ve yeni sömürgeler kazanmada birbiriyle<br />

amansız yarı a giri mi lerdir. Osmanlı yönetimi ça da -<br />

la ma hareketleriyle devleti ayakta tutmaya çalı mı , denge<br />

siyaseti ile varlı ını devam ettirmeye gayret etmi tir .<br />

Osmanlı devleti, milliyetçilik hareketleri öncesinde<br />

bünyesinde bulunan çok sayıda etnik grup ve toplumu<br />

millet sistemi adı verilen bir yapı içinde te kilatlandırmı<br />

tır. Bu sistemde millet tabiri etnik de il, dini<br />

grupları belirtmek üzere cemaat kar ılı ı olarak kullanılıyordu.<br />

Ayırt edici çizgiler milli de il, diniydi. Bu sistem<br />

içinde Rum toplumu de il, Ortodoks milleti vardı. Bu<br />

mezhep içinde bir çok etnik grup yer almı tı. 1856 Islahat<br />

Fermanı’yla gayri müslim teb’alar birçok haklar kazanarak<br />

millet olma yolunda bir zemin temin etmi lerdir.<br />

Giderek sırasıyla Rum, Ermeni ve Musevi cemaatlerine<br />

millet nizamnamesi verildi. 19. yüzyılın ikinci yarısından<br />

sonra <strong>Türk</strong> olmayan Müslüman unsurlar arasında da<br />

milliyetçilik hareketleri yayılmaya ba ladı. Araplarda dı<br />

etkilerle genellikle milliyetçilik hareketi aydın kesimine<br />

münhasır olarak kaldı. II. Abdülhamid’in slamcılık<br />

siyaseti ayrılıkçı hareketleri geciktirmi tir. Batı dünyasındaki<br />

<strong>Türk</strong>iyat çalı malarının <strong>Türk</strong> aydınları üzerinde<br />

büyük etkisi olmu tur. <strong>Türk</strong>iye dı ındaki <strong>Türk</strong> gruplarında<br />

54


geli en <strong>Türk</strong>çülük hareketi bilhassa Rusya’da ilk olarak<br />

dil Ural merkezli olarak ortaya çıkmı tır. Kursavi,<br />

Mercani, Hüseyin Feyizhani, Nasiri tarafından yürütülen<br />

milli uyanı hareketi giderek büyük bir e itim reformu<br />

do urmu tur. Sadece Rusya <strong>Türk</strong>leri içinde de il bütün<br />

<strong>Türk</strong> dünyası üzerinde büyük tesir yaratan smail Gaspıralı<br />

e itim yoluyla modernle menin temellerini atmı tır.<br />

Ne retti i Tercüman gazetesi zaman zaman yasaklanmasına<br />

ra men Osmanlı topraklarında bile dikkatle izlenmi<br />

tir. Cedit hareketinin Azerbaycan’da güçlü izleyicileri<br />

olmu tur. Onlar arasından yeti en A ao lu Ahmet Osmanlılarda<br />

<strong>Türk</strong>çülü ün tebli inde önemli bir görev ifa<br />

etmi tir. Yine ba ka bir Azerbaycanlı Hüseyinzade Ali<br />

Bey,<strong>Türk</strong>iye’de etkili olmu tur .<br />

Tanzimat döneminde <strong>Türk</strong>çülük kültürel milliyetçilik<br />

çerçevesinde sade bir dil yaratma gayreti olarak ortaya<br />

çıkmı tır. E itimi halk arasında yayılması için herkesin<br />

anlayabilece i bir ekilde yazı dilinin sadele -<br />

tirilmesi çalı maları konu ma ve yazı dili ikili ini ortadan<br />

kaldırmayı hedeflemi tir. Dil ve edebiyat alanında görülen<br />

ilk <strong>Türk</strong>çülük hareketinin önderi Ahmet Vefik<br />

Pa a’dır. Süleyman Pa a, Ali Suavi dil ve tarih alanında<br />

<strong>Türk</strong>çülü e özen gösteren ilk isimlerdir .<br />

II. Me rutiyet döneminde fikir akımları ve tartı -<br />

maları belirginle meye ba lamı tır. Batıcılık, slamcılık ve<br />

<strong>Türk</strong>çülük bu dönemde görülen belli ba lı fikir akımlarıdır.<br />

<strong>Türk</strong> milliyetçili inin II. Me rutiyet öncesinde dil,<br />

tarih ve edebiyat sahalarında ki çalı malarla kültürel temelleri<br />

atılmı tır. Millet hayatında din kadar önemli olan<br />

ikinci faktör olan milliyet duygusu da önem kazanmaya<br />

ba lamı tır. Milli kültürün in a edilmesine öncelik verilmi<br />

tir. Daha önce <strong>Türk</strong>çülük siyasi bir akım haline getiril-<br />

55


memi ti. II. Me rutiyetin ilanıyla <strong>Türk</strong>çü fikirler siyasi hayatta<br />

ye ermeye ba lamı tır. <strong>Türk</strong> Derne i’nin kurulması<br />

ve Genç Kalemler hareketi bu uygulamanın ilk örnekleridir.<br />

Yeni dil anlayı ını savunan Genç Kalemler hareketine<br />

Ziya Gökalp’in katılması, Turan iirini ne retmesi<br />

<strong>Türk</strong> gençleri üzerinde derin tesirler yapmı tır. <strong>Türk</strong><br />

Yurdu Cemiyeti 1911 yılında kurulan ikinci <strong>Türk</strong>çü<br />

dernektir. Bu cemiyet <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong>nın kurulu<br />

çalı maları sırasında ortaya çıktı ı için fazla varlık gösterememi<br />

, kurucuları bilahare <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> içinde yer almı<br />

tır .<br />

Fiili kurulu u 20 Haziran 1911 tarihinde gerçekle<br />

tirilen <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> resmen 12 Mart 1912 tarihinde<br />

açılmı tır. Müstakil bir siyasi fırka kurmak için ba kanlık<br />

görevinden ayrılan Ahmet Ferit Tek’in yerine 1913’te<br />

Hamdullah Suphi’nin seçilmi tir. ttihat ve Terakki’nin<br />

merkezinde görevli bulunan Ziya Gökalp Ocak yönetiminde<br />

resmen görev almamı tır .<br />

Bazı ara tırmacılara göre 1923-1931 yılları arasında<br />

<strong>Türk</strong>çülük fikri devlette tek hakim ideolojidir. <strong>Türk</strong>çülük<br />

fikrini ta ıyanlar bütün bürokratik kademelere hakim<br />

olmu lardır. <strong>Türk</strong>çülük fikrinin ideologu ziya Gökalp<br />

<strong>Türk</strong>çülü ün Esasları eserini bu dönemde ölümünden bir<br />

yıl önce ne retmi tir. <strong>Türk</strong>çülü ün resmi ideoloji oldu u<br />

anlamını ta ıyan ifadeler kullanıldı. 1929 yılında çi leri<br />

Bakanı ükrü Kaya Elazı ’da ‘<strong>Türk</strong>çülük bizim için<br />

hem bir mesnet , hem de bir gayedir‘ demi tir. 1929<br />

yılından sonra zirveden ini ba lamı tır. Atatürk 5.2.1931<br />

tarihinde ‘<strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> Cumhuriyet Halk Fırkası’nın<br />

hars ubeleridir. Fikri hayatta millete mürebbilik<br />

yapacak, ilim, iktisat, siyaset ve güzel sanatlar gibi<br />

bütün hars sahalarında vatanda ları yeti tirmek için<br />

56


pi valık edecektir. Gayemiz çok faydalı oldu u kanaatimiz<br />

bulunan bu yol üzerinde bütün milleti hemahenk<br />

olarak beraber yürütmekten ibarettir‘ demi tir .<br />

Atatürk daha sonra ‘Aynı cinsten olan kuvvetler<br />

birle melidir‘ diyerek <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong>’nın istikbali ile ilgili<br />

dü üncesini ortaya koymu tur. Ocak kurultayı 10 Nisan<br />

1931 tarihinde toplanmı ve CHF’sına iltihak kararı almı<br />

tır .<br />

<strong>Türk</strong>çülük hareketi Ocak’ın kapatılmasıyla fazla<br />

sarsılmamı tır. Yalnız devlet kendisinin dı ındaki hareketlere<br />

fazla göz yummamı tır .<br />

Atsız 1930 yılında Üniversiteyi bitirmi tir. Hocası<br />

Köprülü, Bakanlık nezdinde tavassutta bulunarak yatılı<br />

okuması sebebiyle liselerde 8 yıl ö retmenlik yapmak<br />

mecburiyeti bulunmasına ra men 25 Ocak 1931 tarihinde<br />

kendisine asistan tayin ettirmi tir .<br />

1929 yılında Resimli Ay mecmuasında Nazım Hikmet<br />

‘Putları Yıkıyoruz’ adı altında açtı ı geni bir kampanya<br />

ile <strong>Türk</strong> dü ünce hayatının sembol isimleri üzerinde<br />

süpekülatif fikirler ileri sürmü tür. Onun tenkit oklarından<br />

<strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> reisi Hamdullah Suphi’de nasibini almı tır .<br />

Resimli Ay dergisini çıkaran Serteller, liberal dü üncenin<br />

savunucusu olduklarını ileri sürmekle birlikte Nazım<br />

Hikmet’i himaye etmi , Marksist fikirlerini propaganda<br />

etmesine zemin hazırlamı lardır. Serteller, bilhassa Sabiha<br />

Sertel liberalizm kalkanı gerisinde yürüttü ü tahripkar<br />

faaliyetlerden sonra <strong>Türk</strong>iye’yi terk edip muhacir oldukları<br />

dönemde TKP’nin yönetici kadrosunda çalı mı tır. Nazım<br />

Hikmet’in tanınmı <strong>Türk</strong> fikir adamlarına kar ı tenkit<br />

dozunu a an karalama kampanyasına giri ti i dönemde<br />

kar ısında duracak kuvvetli bir kalem ve organize bir<br />

gençli in bulundu u söylenemez. Atsız 15 Mayıs<br />

57


1931’den itibaren 25 Eylül 1932’ye kadar Atsız Mecmua’yı<br />

17 sayı halinde ne retti. Ba lı ının altında ‘<strong>Türk</strong>çü<br />

ve Köycü’ ibaresi bulunan dergide edebiyat ve tarih bilginlerinin<br />

bulundu u geni bir kadro yazmı tır. Cumhuriyet<br />

devrinde <strong>Türk</strong>çülü ün öncüsü olmu tur.<br />

<strong>ATSIZ</strong>’IN TÜRKÇÜLÜ Ü<br />

Atsız hakkındaki ara tırmalarda fikri hayatı bir<br />

bütün halinde ele alınmı tır. Aslında fikir dünyası bütünlük<br />

arzetmekle birlikte dünyanın ve <strong>Türk</strong>iye’nin geli<br />

imine paralel olarak bazı konularda hassasiyeti muhakkak<br />

farklı olmu tur. Bu sebeple ana konumuz <strong>Türk</strong>çülü ü<br />

hakkında son dönemde çıkardı ı Ötüken dergisindeki<br />

yazılarına bakmak gerekir . Ocak 1964 de yayın hayatına<br />

giren Ötüken’in ilk sayısındaki yazısı ‘<strong>Türk</strong>çülük ‘ adını<br />

ta ımaktadır. 32 Yazısına <strong>Türk</strong>çülü ün <strong>Türk</strong> Milliyetçili<br />

inin adı oldu unu belirterek ba lamı tır. <strong>Türk</strong>çülü ün<br />

bir ülkü, ülkülerin milletlerin manevi gıdası, ülküsüz<br />

milletlerin en talihlisinin nihayetsizlik ve sönük kalmaya<br />

mahkum oldu unu vurgulamı tır. Ülküler hakikatle hayalin<br />

karı masından do mu olan, düne bakarak yarını<br />

arayan, milletlere hız veren ve u runda ölünen<br />

büyük dileklerdir. Milletler ölebildikleri kadar ya ama<br />

hakkına maliktirler .<br />

32<br />

Atsız’ın bu yazısı ilk olarak Orhun dergisinin 1 Ekim 1943 tarihinde<br />

çıkan 10. sayısında ne redilmi tir . Atsız , fikriyatının temel<br />

ilkelerinde de i me olmaması sebebiyle aynı yazıyı 21 yıl sonra<br />

çıkardı ı derginin ilk sayısına koymakta beis görmemi tir . Makaleyi<br />

ülkü yazılarını toplayan kitabına da almı tır : <strong>Türk</strong> Ülküsü , Ankara<br />

1966 , s.19-20 , Af in Yayınları<br />

58


<strong>Türk</strong>çülük; büyük <strong>Türk</strong> Eli’nde, <strong>Türk</strong> uru unun<br />

kayıtsız artsız hakimiyeti ve ba ımsızlı ı ile<br />

<strong>Türk</strong>lü ün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün<br />

olması ülküsüdür. <strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong>lü ün geçmi<br />

teki haklarının mirasını istemek bakımından haklı ,<br />

me ru ve tarihi bir davadır. <strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong> soyunun<br />

ruhunda, kanında beyninde ya ayan hayat prensiplerinin<br />

fikir haline gelmi bir eklidir. Bundan dolayı<br />

da, ‘sıra’ ve ‘saygı’ esaslarını ihmal edemez. <strong>Türk</strong>çüler’in,<br />

daha eski <strong>Türk</strong>çüler’e saygı göstermesi bunun<br />

için arttır .<br />

1962 yılında çıkmaya ba layan Orkun dergisinin<br />

birinci sayısında ‘<strong>Türk</strong> Milleti’ne Ça rı’ ba lı ı altında<br />

ne redilen yazısında, 9 madde halinde özetlenen milli kalkınma<br />

programının ilki <strong>Türk</strong>çülüktür .<br />

Atsız’a göre <strong>Türk</strong>çülük dört kaynaktan<br />

gelmektedir:<br />

1. Kökü çok eski olan ve <strong>Türk</strong> uru unun uuraltında<br />

asırlardan beri ya ayan milliyetçilik ;<br />

2. Tanzimat’tan sonra, Avrupa’da ki milliyetçiliklere<br />

benzeyen halkçı bir hareketin, bizde de<br />

tatbik olunması isteyen milliyetçilerin hareketi ;<br />

3. Devletimizin içindeki yabancı unsurların ihaneti<br />

dolayısıyla do an tepki ;<br />

4. <strong>Türk</strong>ler’in 200 yıldan beri çektikleri büyük<br />

sıkıntılar ve geçirdikleri felaketlerin verdi i<br />

uyanıklık .<br />

59


Bu dört kaynaktan gelen dü ünceler birbiriyle<br />

karı ıp yu rularak, bugünkü <strong>Türk</strong>çülü ü ortaya<br />

çıkarmı tır.<br />

Onun yorumuna göre :<br />

Bugün ülküler ve kahramanlar ça ında ya ıyoruz.<br />

Geçmi haklara dayanılarak davaların öne atıldı<br />

ı, hesapların görüldü ü günlerdeyiz. ....Bugün<br />

ayakta kalabilmek için eskisi kadar sa lam olmak yeti<br />

miyor. Çok güçlü, çok sa lam , çok sert, çok yürekli<br />

olmak gerekiyor. Bunun da bizim için birinci artı<br />

<strong>Türk</strong>çülük ülküsüne sıkı sıkıya yapı maktır. a ıran,<br />

ürken, sapıtan milletleri tarih ba ı lamıyor. <strong>Türk</strong>çülük<br />

ülküsü bizden amansız bir görev ahlakı istiyor.<br />

Subay hiç yorulmadan altı saatlik talimini yaptırırsa,<br />

ö retmen bıkmadan ,ö reticilik i ini yaparsa, memur<br />

sinirlenmeden halka kolaylık göstermekte devam ederse,<br />

doktor her eyden önce yurtta ların sa lı ı ile ilgili<br />

olursa, ö renci her eyden önce dersini bellemeye çalıırsa<br />

ve bütün vazifelerle rütbeler arasında ne caka, ne<br />

gösteri , ne dalkavukluk, ne de ilgisizlik olmadan bir<br />

ahenk kurulursa; a a ıdakiler yukarının buyru unu<br />

ukalalık saymaz, yukarıdakiler de a a ının do ru ihtarlarına<br />

kızmazlarsa, bütün kar ılıklı i lerde, görü -<br />

me ve konu malarda ne ikiyüzlülü e kaçan nezaket, ne<br />

de kabalı a kaçan sertlik bulunmazsa vazifenin bizden<br />

istedi i ey yapılmı olur. Gerçekten <strong>Türk</strong>çü olma<br />

kolay de ildir. her önüne gelen <strong>Türk</strong>çü olamayaca ı<br />

gibi, her <strong>Türk</strong>çüyüm diyen de <strong>Türk</strong>çü sayılmaz .<br />

60


Bugün, <strong>Türk</strong>iye ve <strong>Türk</strong> aleminde, <strong>Türk</strong>çülük,<br />

Ülkücülük isimlerinin kullanıldı ı gibi, daha çok yaygın<br />

olarak Milliyetçilik, <strong>Türk</strong> Milliyetçili i isimlerini kullanmaktayız.<br />

Milliyetçilik, <strong>Türk</strong>’ü ya atan manevi güçtür .<br />

<strong>Türk</strong>çülü e ele tirel yakla ımlarda, <strong>Türk</strong>çülük akımının<br />

<strong>Türk</strong>lük anlayı ının imparatorlu un siyasi sınırlarının<br />

ötesinde ki öbür bölgelerde ya ayan geni bir akrabalık<br />

grubu anlamına geldi ini, Cumhuriyetin kurulmasıyla<br />

birlikte <strong>Türk</strong>çülü ün <strong>Türk</strong> milliyetçili ine dönü -<br />

tü ünü, Cumhuriyetin büyük ölçüde <strong>Türk</strong> halkından meydana<br />

geldi ini, resmi ve siyasi anlayı a göre bütün yurtta -<br />

ların <strong>Türk</strong> milletini te kil etmekte oldu u belirtilir. Cumhuriyet<br />

döneminde <strong>Türk</strong>lük dar anlamıyla tanımlanmı ve<br />

siyasi milletle özde le mi tir. Bu dönemde hala Cumhuriyet<br />

vatanda ları arasında ayrım yapılması, bu akımın<br />

savunucularının benimsedi i millet anlayı ının yeni modern<br />

kavramın sınırlarını a tı ını ileri sürerler. Pan <strong>Türk</strong>çü<br />

görü ü ihtiva etti ini iddia ederler.<br />

Atsız ile aynı yıllarda <strong>Türk</strong>çülük hareketinin<br />

fikriyatını yapan Reha O uz <strong>Türk</strong>kan’ın ‘<strong>Türk</strong>çülük’ anlayı<br />

ları arasında ki farklar eserlerinin mukayesesinden<br />

anla ılmaktadır. 33<br />

<strong>Türk</strong>çülü ü sadece sözde ve gönülde kalmamı ,<br />

her türlü sıkıntıyı göze alarak do ruları söylemekte kararlı<br />

hale getirmi tir. Çalı ma hayatının Edirne Lisesi Edebiyat<br />

ö retmenli i döneminde iken Atsız Mecmua’nın devamı<br />

olarak Orhun dergisini çıkarmakta idi. <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> <strong>Türk</strong><br />

Tarihi Tetkik Heyeti tarafından 1930 yılında <strong>Türk</strong> Tari-<br />

33<br />

Reha O uz <strong>Türk</strong>kan , ‘<strong>Türk</strong>çülük ‘, <strong>Türk</strong>çülü e Giri , stanbul ,<br />

1940 , s.5-11 , Bozkurtçu Yayını , Milliyetçilik Yolunda –<br />

Ergenekon,Bozkurt, Gök Börü ve Yeni Yazılar , stanbul 1944 ,<br />

Müftüo lu Yayınevi<br />

61


hinin Ana Hatları kaleme alınmı ve yine bu anlayı<br />

temelinde dört ciltlik Tarih ders kitabı hazırlanmı tır.<br />

Ardından bu ilk kitabın bazı bölümlerinden olu turulan 74<br />

sahifelik özet nitelikli <strong>Türk</strong> Tarihinin Ana Hatları-Medhal<br />

adlı risale hazırlanmı ve 1931 yılında otuz bin adet bastırılarak<br />

okullara da ıtılmı tır. Atsız Orhun’da liselerde<br />

okutulmak üzere çıkarılan dört ciltlik Tarih kitabının yanlı<br />

larını a ır bir ekilde tenkit etmi tir. Bu tezler Atsız’ın<br />

hocası Togan tarafından 2 Temmuz 1932 tarihinde toplanan<br />

I. <strong>Türk</strong> Tarih Kongresi’nde ele tirilmi tir. 34<br />

Togan’ın tenkitlerine cevap verilmemi , Dr. Re it Galip<br />

tarafından, Rusya’da Çarlık yönetiminin yıkılmasından<br />

sonra ba ımsızlık kazanmak üzere yapılan mücadeleler<br />

esnasındaki tartı malar gündeme getirilerek susturulmaya<br />

çalı ılmı tır. Togan görevli bulundu u stanbul Üniversitesi’nden<br />

ayrılarak yurtdı ına gitmek mecburiyetinde<br />

kalmı tır. Atsız, hocasına kar ı yapılan haksızlı a kar ı<br />

çıkmı , Köprülü hadisenin gidi atından ürkerek kendisini<br />

üniversite hocalı ından çıkarmı tır .1930 lu yıllarda ortaya<br />

atılan <strong>Türk</strong> Tarih Tezi ile modern <strong>Türk</strong>iye’yle köprü kurabilecek<br />

seküler bir altın ça (Orta Asya) tahayyül edilmi ,<br />

hem de bu medeniyetin dünya tarihinin geli iminde kilit<br />

rolü bulundu u öne sürülerek batı’nın ana anlatısına daha<br />

sancısız dahil olunabilme denenmi tir. Medeniyetin Orta<br />

Asya’da <strong>Türk</strong> kökenli topluluklarca meydana getirildi i ve<br />

dünyaya yayıldı ı; bu sebeple kadim Mezopotamya, Anadolu<br />

ve Ege kültürlerini yaratanların <strong>Türk</strong>ler oldu u tezi<br />

öne sürülerek üç hedef düzeltilmi olmakta idi:<br />

34<br />

Nadir Özbek , Zeki Velidi Togan ve <strong>Türk</strong> Tarih Tezi , Toplumsal<br />

Tarih , sayı 45 , Eylül 1997 , s.20-27<br />

62


1. 1.<strong>Türk</strong>iye Cumhuriyeti’nin Anadolu üzerindeki<br />

varlı ını me rula tırmak<br />

2. 2.Laisizmin vurgulanması ve yeni milli kimli i<br />

slamın dı ına ta ımak bakımından slam öncesi<br />

<strong>Türk</strong> tarihine (Orta Asya’ya) uzanmak<br />

3. 3.Dünyadaki di er ça da ve egemen milletle<br />

e itler ili kisi içine girebilmek için bugünkü<br />

dünya uygarlı ının yaratıcıları arasına <strong>Türk</strong>leri<br />

de koyacak olan Orta Asya merkezli bir kültürel<br />

yayılım tezini savunmak . 35<br />

Pragmatik bir yakla ımla tarih yazıcılı ı, yeni bir<br />

kimli in yaratılması ve benimsetilmesi sürecinde kullanılan<br />

bir amaç haline getirildi. Üretilen bu tarih tezleri,<br />

liseler için yazılan tarih kitaplarının da esasını olu turdu.<br />

Aslında bu tezler daha önce Enver Celalettin Pa a tarafından<br />

1917 yılında teklif edilmi ve kamuoyunda pek ilgi<br />

uyandırmamı tı. Bu tarih tezleri 30-40 yıl boyunca e itim<br />

müfredatının önemli bir parçasını olu turdu.<br />

Zamanın yönetimi bir lise ö retmeninin tek partinin<br />

tek ders kitabına yöneltti i tenkitleri tahammülle karılamamı<br />

, onu vekalet emrine almakla kalmayarak dergisini<br />

Bakanlar Kurulu kararı ile kapatmı tır. O dönemde<br />

vekalet emrine alınmalar günümüzdeki benzeri uygulamalarla<br />

mukayese edilemez. Açıkta olmanın uzaması hali<br />

ki inin açlıkla kar ı kar ıya kalması demektir. Atsız 9 ay<br />

vekalet emrinde kaldıktan sonra ba ka bir yerde görevine<br />

iade edilmi tir. Atsız’ın bu ele tirisi, dönemin <strong>Türk</strong> Tarih<br />

35<br />

Foti Benlisoy-Stefo Benlisoy, Milliyetçi Tarihyazımı ve<br />

‘Azgeli mi lik Bilinci’ , Toplum ve Bilim , sayı 91 , Kı 2001-2002 ,<br />

s.248<br />

63


tezine kar ı yöneltilen kritiklerde nedense pek dikkate<br />

alınmamaktadır.<br />

Atsız’ın üniversiteden uzakla tırılması hem onun<br />

ilmi kariyeri, hem de fikirlerini rahat bir ortamda yayamaması<br />

bakımından son derece zararlı olmu tur. Atatürk<br />

bu hadiseye ehemmiyet bile vermemi , Atsız’ın bundan<br />

sonraki yıllarda yazdıklarını okumu , be enmi kendisiyle<br />

tanı mak istemi tir. Ya mur Atsız’ın babasının gerçek iki<br />

dostundan biri oldu unu belirtti i 36 Yılmaz Öztuna’ya<br />

göre Köprülü, Atsız’ın kendisinden intikam alabilece i<br />

gibi bir vehme kapıldı ı için, Atatürk’e Atsız’ın meclisine<br />

giremeyecek derecede sert tabiatli bir genç oldu unu<br />

söyleyip davetten vazgeçirmi tir. Atatürk, istidatlardan<br />

ho lanan bir tabiata sahipti, Atsız’la arasında bir ey<br />

geçmemi ti. Atsız’ın Atatürk’ün çevresine girememesi, o<br />

çevreden ve Atatürk’ten fikirler alamaması, fikirlerini<br />

yayamaması <strong>Türk</strong> bilim hayatı bakımından fevkalade<br />

zararlı olmu tur. Atatürk tarafından me rula tırılan ve<br />

üniversitedeki hayatı iade edilen bir Atsız, her devrin<br />

menkubu olmaz ve fikirlerini meydan muharebesi verip<br />

sertle tirmeye mecbur kalmaksızın yayabilirdi. 37 Atatürk’ün<br />

<strong>Türk</strong>çü yönü yıllar sonra ba ka bir yazar tarafından<br />

da vurgulanmı tır: ’Kemalizm, <strong>Türk</strong>çülü e kar ı<br />

olamaz; neden çünkü kendisi <strong>Türk</strong>çüdür; Kemalizm dine<br />

kar ı olamaz; çünkü onu yasaklamamı sadece toplumsallıktan<br />

bireyselli e çevirmi tir ki ‘medeni dünyanın‘<br />

tavrı da budur; sonradan laikli in biraz da mütecaviz<br />

yorumu, Müdafaa-i Hukuk Doktrini’nin, ba at karakteri<br />

Anti/emperyalizmi gizlemek isteyenlerce öne çıkarıl-<br />

36 Ya mur Atsız , Zaruri Bir Açıklama , Tercüman , 14.1.2005<br />

37 Yılmaz Öztuna , Atsız’ın Ardından , Bo aziçi , sayı 42 , Aralık<br />

1985 , s.25<br />

64


mı tır; yoksa okuyunuz Gazi’nin slamiyet, Halifelik vs.<br />

hakkındaki konu malarını; önce bilgisinin derinli ine<br />

a ıracaksınız; sonra mü’min <strong>Türk</strong> halkına olan saygısına!<br />

‘ 38<br />

Atsız, <strong>Türk</strong>çülük fikrinin gere i olarak munis mizacına<br />

ra men bazı tanınmı isimlerle sert polemikler<br />

yapmaktan geri kalmamı tır. Farklı görü lerde kalem<br />

erbabı ile giri ti i polemikleri ilk gençlik yıllarından<br />

itibaren görülmektedir. Mustafa Çokayo lu ile fikri<br />

tartı masına ileride temas edilecektir. Dönemin kö e<br />

yazarlarından Vala Nurettin ile tartı maya giri ti i bilinmektedir.<br />

39 Fikriyatının temel ta larından biri olan Turan<br />

kavramına muhalif dü ünceler ta ıyan Anadolucu çizginin<br />

ilk önderlerini yakından tanımı tı. Onlarla bu do rultuda<br />

polemi e girmemi tir. Bütün <strong>Türk</strong>lerin dayana ı ve<br />

belkemi i olan Anadolu <strong>Türk</strong>lerini her eyden önce<br />

dü ünmek, onları kalkındırmak anlamında olan Anadoluculu<br />

u makul kar ılamı tır. Bu çizginin dı ında Anadolu’nun<br />

ötesinde kalan <strong>Türk</strong>leri defterden silmeyi hatta<br />

onlara kar ı dü manlık gütmeye kar ı durmu tur. 1950 li<br />

yıllarda Nurettin Topçu’yu bu sebeple sert bir ekilde<br />

tenkit etmi tir. Topçu’nun stanbul ve Rumeli <strong>Türk</strong>leriyle,<br />

Anadolu’nun Sünni olmayan <strong>Türk</strong>lerini milletten çıkaran,<br />

<strong>Türk</strong>istanlıların temsilcisi olarak gördü ü Aksak Temir’i<br />

Kahpe Timur diye bahsetmesinden dolayı tenkit etmi tir. 40<br />

38<br />

Attila lhan ,’.b. Gazi’nin Nokta-i Nazarı ! .. ‘ , Cumhuriyet ,<br />

10.1.2005<br />

39<br />

H. Nihal , ‘Vala Nurettin Beyden Bir Sual’, Atsız Mecmua ,sayı 17<br />

,15 Eylül 1932 ,s.175 .Nurettin’in cevabı ,’Ben dönek de ilim’<br />

,Ak am , 17 Te rinievvel 1932<br />

40<br />

Atsız , Felsefe Ö retmeninin Yanlı ları , Ocak , sayı 33 , 1 Nisan<br />

1957 , s.2 . Osman F. Sertkaya’nın Nihal Atsız isimli monografisinde<br />

65


Temir’le Yıldırım’ın çarpı masını bir karde kavgasından,<br />

tarihi mukadderattan ba ka bir ey olmadı ı görü ünde<br />

olan Atsız, üniversite arkada ı Banguo lu’na yazdı ı bir<br />

mektubunda Temir’den cennetmekan Aksak Temir olarak<br />

sözetmi tir. 41 Bu ifadelerinden <strong>Türk</strong> tarihine bütüncü bir<br />

bakı açısına sahip oldu u açıkça görülmektedir .<br />

Atsız, ikinci keskin kalem tartı masını Ali Fuat<br />

Ba gil ile yapmı tır. 1961 yılında yapılan genel seçimlere<br />

AP senatör adayı olarak katılan Ba gil, son Havadis<br />

gazetesindeki bir yazısında ‘Biz <strong>Türk</strong>iye <strong>Türk</strong>leri, muhtelif<br />

din, dil, tarih ve ırktan birçok millet elemanlarının<br />

asırlar içinde ve slam kültürü kazanında kaynayıp hal ve<br />

hamur olmasından meydana gelmi mürekkep bir milletiz...<br />

Gerçi dil elemanlarımız bakımından Orta Asya ile<br />

yakın bir hısımlı ımız var . Fakat biz ne beden ve ne ruh<br />

yapımız itibarı ile Orta Asyalı de iliz. Biz bilakis slam<br />

çenberiyle çevrilmi bir ülkede, ırklar sentezi halinde<br />

kendi ba ına ya ayan , nevi ahsına münhasır bir milletiz.’<br />

eklinde bir görü ileri sürmü tür. 42 Atsız, bu görü e<br />

kar ı ‘Sakarya bo u ması sırasında bizim için ‘Uzaktaki<br />

Karde ime’ diye iir yazan Kazak Ma can veya Kunuri<br />

ehitlerinin hatırasına mevlut okutarak a layan Japonya’daki<br />

Tatarlar benim milletimden de il midir ‘ sorusunu<br />

yöneltmi tir. Atsız, onun milliyetçilik aleyhtarlı ının çok<br />

öncelere kadar uzanan bir geçmi i oldu unu, 19.12.1950<br />

tarihli Zafer gazetesinde ne redilen ‘ deal Buhranı’<br />

ki makaleler bibliyografyası oldukça eksik olup yukarıda<br />

zikretti imiz makalenin kaydı bulunmamaktadır : Ankara , 1987 .<br />

Hacalo lu , Atsız’ın bibliyografyasını biraz geni letmi olmakla<br />

birlikte Topçu hakkındaki makaleyi kaydetmemi tir .<br />

41 Mehmet Uzun(Babao lu) , a.g.m. , s.133<br />

42 Son Havadis , 7.10.1961<br />

66


a lıklı bir yazısından iktibas etti i bölümlerdeki<br />

fikirlerinden örneklerle göstermi tir. 43 Ba gil, Atsız’ın bu<br />

risalesine uzun müddet cevap vermemi tir. 1961 yılı<br />

sonbaharında yapılan seçimlerde , parlamentoya girmi ,<br />

AP mensuplarınca Cumhurba kanlı ına aday gösterilece<br />

i söylentileri hızla yayılmı tır. 27 Mayıs ihtilalinden<br />

sonra parlamento seçimlerinin yapılmak suretiyle demokrasinin<br />

kurallarına göre uygulanması te ebbüslerine ra -<br />

men Ba gil’in adaylık söylentisi bazı kesimlerce tepki ile<br />

kar ılanması üzerine, tehditleri gö üsleyemeyerek istifa<br />

etmi ve yurtdı ına çıkmak mecburiyetinde kalmı tır.<br />

Atsız’a bu hadiselerden dolayı cevap vermekte gecikmi<br />

olabilir. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra 30 Kasım<br />

1963 tarihli Yeni stanbul gazetesinde ‘Milliyetçilik<br />

Bahsi’ ba lıklı yazısında milliyetçilikle Müslümanlı ın<br />

ba da amayaca ını belirtmi tir. Bu yazıda stanbul gazetelerinden<br />

birinde yazdı ı yazıdan dolayı bir yazarın<br />

hücumuna u radı ını belirtmesinden Atsız’ın risalesinden<br />

haberdar oldu u anla ılmaktadır.Yeni stanbul’da,<br />

Ba gil’in bu mealde yazıları ne redilmeye devam etti . Bu<br />

ne riyat yüzünden dönemin Orkun dergisinde ‘Orkun’dan<br />

Sesler ‘ ba lıklı , bu tutum ve görü ü protesto eden yazılar<br />

çıktı: ’Bu yazılarda,’Din namına fetva verenler; dinleyiniz!<br />

Anlayınız! <strong>Türk</strong>üz ve Müslümanız, <strong>Türk</strong>lü ümüzü<br />

uurumuzdan, imanımızı kalbimizden, sizin sahte fetvalarınız<br />

hiçbir zaman söküp çıkaramıyacaktır! ..’ . 44<br />

43<br />

Atsız , ‘Ordinaryus’un Fahi Yanlı ları-Ali Fuat Ba gil’e Cevap)<br />

15 Ekim 1961 , stanbul , 1961 , Küçükaydın Matbaası<br />

44<br />

Hayrani Ilgar , Sözde ve Gerçek Milliyetçilik (Atsız-Ba gil<br />

Mücadelesinin ç Yüzü) , zmir 1964 , s..31, Ülkü Yayınları Nu:1<br />

67


Dergilerde çıkan makalelerinin konularına bakılarak<br />

<strong>Türk</strong>iye’nin gündemini tespit etmek mümkündür. Ülkenin<br />

siyasi ve kültürel konularında do ruları yazmaktan<br />

geri durmamı tır. Günümüzde ülkemizin büyük sıkıntılarının<br />

ba ında gelen etnik bölücülük hareketi 196O’lı yıllardan<br />

itibaren geni leme emaresi göstermi tir. Bitlis<br />

senatörü Ziya erefhano lu’nun Amerika’ya kaçarak<br />

Kürtlük davası için çalı malarda bulunması, 8-29 Mart<br />

1967 tarihleri arasında Do an Kılıç ıhhasanlı isimli<br />

bölücü bir gazetecinin ‘Barzani’nin Karargahında’ ba lıklı<br />

yazı dizisinin Yeni Gazete’de tefrika edilmesi, sonra do u<br />

ve güneydo u bölgelerimizdeki bazı il ve ilçelerinde<br />

bölücü mitinglerin yapılması üzerine gelecekte ülkeyi<br />

bekleyen tehlikelere i aret eden makaleler ne retti. 45<br />

Makalelerinde ileri sürdü ü fikirler üzerinde tartı ma ve<br />

tedbir almak yerine CHP stanbul milletvekili Re it Ülker<br />

Millet Meclisi Ba kanlı ı’na bir sözlü soru önergesi<br />

vererek bu yazılar hakkında neden i lem yapılmadı ını<br />

sormu tur. 46 AP Diyarbakır senatörü Selahattin Cizrelio<br />

lu senatoda gündem dı ı konu ma yaparak aynı<br />

hususta görü belirtti. Bu önerge ile Atsız’ın, mahkemeye<br />

verilmesi ve ceza alması, Yargıtay tarafından cezasının<br />

onanması üzerine hapse konulması süreci ba lamı tır.<br />

Atsız hakkında suç duyurusunda bulunan ve 6 dönem<br />

stanbul milletvekilli i yapan Ülker’in top doktoru olan<br />

45 Konu malar I, Ötüken , sayı 40 , Nisan 1967 , Konu malar II ,<br />

Ötüken , sayı 41 , Mayıs 1967 , , Kızıl Kürtlerin Yaygarası , Ötüken ,<br />

sayı 42 , haziran 1967 , Konu malar III , Ötüken , sayı 43 , Temmuz<br />

1967 , Ba ımsız Kürt Devleti Propagandası , Ötüken , sayı 45 , Eylül<br />

1967 , Do u Mitinglerinde Perde Arkası , Ötüken , sayı 47 , Kasım<br />

1967 , Satılmı lar-Moskof U akları , Ötüken , sayı 48 , Aralık 1967 .<br />

46 Yeni stanbul , 6.7.1967<br />

68


o lunun sonraki yıllarda ‘ stanbul Çerkezleri‘ ba lıklı seri<br />

yazıları dergilerde görülmü tür. 47<br />

<strong>Türk</strong>çenin özle tirilmesi gayretlerinin artması üzerine<br />

mücadeleye giri en Adnan Ötüken’in ‘<strong>Türk</strong> Dili çin<br />

Mücadele’ ba lı ı ile yayınladı ı iki risalenin tanıtımı için<br />

bir makale ne retti. 48<br />

Kutsi mefhumlar hakkında toplumda mevcut bilgiler<br />

üzerinde kaos yaratmak için giri ilen te ebbüsleri<br />

izah etmek üzere makaleler yayınladı. Yakın günlerde toplum<br />

gündemini i gal eden <strong>Türk</strong>iyelilik kavramının tehlikesine,<br />

misyonerlik faaliyetine zemin hazırlayan faaliyetlere<br />

yıllar önce i aret etti:’<strong>Türk</strong> Milletinin kafası ve gönlü<br />

dini(!), milli (!), sosyal (!), safsatalar la doldurulursa o<br />

artık <strong>Türk</strong> milleti olmaktan çıkar ve bu yakınlarda sık<br />

sık tekrarlandı ı gibi ‘<strong>Türk</strong>iye milleti’ veya ‘Anadolu<br />

milleti’ haline gelir ki geçmi le ilgili kesilmi , mukaddesatsız,<br />

tekni i ileri olsa da kültürü ve ahlakı olmayan<br />

bir güney Amerika milletinden farkı kalmaz ‘. 49<br />

<strong>ATSIZ</strong> VE TÜRK DÜNYASI<br />

Atsız’ın <strong>Türk</strong> dünyası ile alakasına de i ik bakı<br />

açılarından yakla ılabilir. lk önce <strong>Türk</strong> dünyasına, co -<br />

rafyasına sanatçı gözüyle duygu dünyasında yakla mı<br />

,eserlerinde tema olarak ele almı ,terennüm etmi tir. Eski<br />

47<br />

Doç . Dr. Süreyya Ülker , stanbul Çerkezleri I , Birle ik Kafkasya ,<br />

sayı 7 (Haziran-Temmuz-A ustos 1996) , s.26-37 , stanbul Çerkezleri<br />

II , sayı 8 (Eylül-Ekim-Kasım 1996) , s.38-44 , stanbul Çerkezleri<br />

III , sayı 9 (Aralık-Ocak- ubat 1996-1997) , s.25-32<br />

48<br />

Atsız , ‘Bozulan <strong>Türk</strong>çe’ , Ötüken , sayı 59 , Kasım 1968 , s.3<br />

49<br />

Atsız , ’16 Devlet masalı ve Uydurma Bayraklar’ , Ötüken , sayı 65<br />

, Mayıs 1969 , s. 3 , ‘Bu Yurdun Kutsal Yerleri ‘ , Ötüken , sayı 90 ,<br />

Haziran 1971 , s. 3<br />

69


yurdumuzu, Ata yurdlarını topluma tanıtmı , sevdirmi tir.<br />

Altaylar, Tanrı Da ları.... hayalimizde pembe bulutlarla<br />

kaplı , görkemli, efsanevi diyarlar oldular. O diyarlar ki:<br />

Bir gün olur, yılda ,ayda canda ?<br />

Bulu uruz hep Altay’da<br />

Güz ayında, Kurultay’da<br />

Ba ı börklü Han görünür !<br />

Atsız der ki, ne var canda<br />

Yatarız taze çimende.<br />

Rus’un adı her geçende,<br />

Gözlerime kan görünür!<br />

Bu ve buna benzer iirlerini kahramanlık günlerinde,<br />

milli gecelerimizde okuyarak, ne elendik, duygulandık,<br />

evklendik, heyecanlandık. Nasip olup ata topraklarına<br />

ilk gidenler Tanrı Da ları’ndan ta parçalarını kutsal<br />

bir emanet gibi <strong>Türk</strong>iye’ye ta ıdılar, evlerinin en mutena<br />

yerlerine koydular . Bu davranı ın arkasında onun belirsiz<br />

silueti hep durdu .<br />

Bütün ömrü boyunca uzak diyarlardaki esir <strong>Türk</strong>lerin<br />

bir gün hürriyetlerine kavu acaklarını tahayyül etmi<br />

ti. 50 Bir milletin 50 yıl zulüm altında ya ayıp, kültür<br />

bakımından ilerleyerek uyandıktan sonra onu eskisi gibi<br />

idare etme e imkan bulunmadı ını, 20 yıla kadar Rusya’da<br />

bol evizmin bitece ini ve Rusya’nın parçalanaca<br />

ını yakın bir dostuna 1972 yılında gönderdi i mektubunda<br />

ileri sürmü tür. 51 Atsız’ın tahmini 2 yıl sapma ile<br />

50 Ya mur Atsız , Atsız , Tercüman , 12.1.2005<br />

51 Hacalo lu , a.g.e.,s.194<br />

70


do ru çıkmı 1990 yılında Sovyet sistemi da ılmı , günümüzdeki<br />

<strong>Türk</strong> Cumhuriyetleri do mu tur .<br />

Turancılık dü üncesi yüzünden yakın akrabaları ile<br />

arası açılmı tır. Bacana ı Mehmet Kaplan bu görü<br />

ayrılı ına i aret etmi tir: ‘Irkçı de ilim. <strong>Türk</strong>iye içinde<br />

ya ayan ve <strong>Türk</strong>’e ihanet etmeyen, <strong>Türk</strong>iye’ye faydalı<br />

olan her insan bence iyidir. ster Arnavut, ister Çerkes<br />

olsun <strong>Türk</strong>iye’ye zarar veren adam halisü’d-dem <strong>Türk</strong><br />

olsa da onu sevemem. Bütün aydınların mümkünse yalnız<br />

<strong>Türk</strong>iye’yi dü ünmelerini temenni ediyorum. Ne Rusya<br />

<strong>Türk</strong>leri, ne ba ka milletler beni yakından alakadar eder.<br />

Bundan dolayı bacana ım Atsız’la aramız eskiden beri<br />

açıktır. <strong>Türk</strong>iye’nin fikir, para, ruh, zeka kuvvetini<br />

<strong>Türk</strong>iye’nin dı ına çeviren adam bence <strong>Türk</strong>iye’ye ihanet<br />

ediyor demektir. ‘ 52<br />

<strong>Türk</strong> dünyasının yeti tirdi i bütün dü ünürler hakkında<br />

malumat sahibi oldu u bilinmektedir. Hocası Fuat<br />

Köprülü’nün temel eseri <strong>Türk</strong> Edebiyatında lk Mutasavvıflar’dan<br />

dolayı Ahmet Yesevi’yi inceledi i bir anekdottan<br />

anla ılmaktadır. Atsız, stanbul Bayezit’te Samiha<br />

Ayverdi ile kar ıla ır ve der ki:’Samiha, Samiha sen yaptı<br />

ını biliyor musun? Sen Ahmet Yesevi’nin yaptı ını<br />

biliyor musun’ 53<br />

Namı yalnız <strong>Türk</strong>iye’de de il, bütün <strong>Türk</strong>lük aleminde<br />

öhret bulmu tu. Hatta <strong>Türk</strong>lerle akraba Turanlı<br />

kavimler (Finler, Macarlar, Mo ollar, Japonlar) dahi<br />

52 Mehmet Kaplan , Ali’ye Mektuplar , Haz. Zeynep Kerman- nci<br />

Enginün , stanbul 1992 , s.184 , Dergah Yayınları .<br />

53 Namık Kemal Zeybek , A.Yesevi, N.Atsız ,S. Ayverdi ve Ba bu ,<br />

Tercüman , 21.6.2003<br />

71


Atsız’ı bilirler ve tanırlardı. 54 Uzak <strong>Türk</strong> diyarlarından<br />

uzun yollardan geçerek <strong>Türk</strong>iye’ye gelen karde lerimizin<br />

O’nun kapısını çalarak arayıp sordukları, elini-yüzünü<br />

öptükleri bilinmektedir .<br />

<strong>Türk</strong> dünyasının sıkıntılarını daima dile getirmi tir.<br />

Irak’ta Kerkük’te <strong>Türk</strong>menlere yapılan toplu katliamın 6.<br />

yıldönümünde Ötüken özel sayı olarak çıkmı kendiside<br />

bir makale ne retmi tir. 55 Do u <strong>Türk</strong>istan, Kıbrıs, ran<br />

<strong>Türk</strong>lerinin meseleleri yazılarının ana konularıdır . 56<br />

Do u <strong>Türk</strong>istan’ı terkederek Himalaya Da ları’nı<br />

a an Kazak kafilesinde bulunanlar <strong>Türk</strong>iye’ye geldikleri<br />

1954 yılından önce Ke mir’de ilk defa adını duymu lardır.<br />

Atsız Mecmua’da ‘<strong>Türk</strong> ırkının istiklalini kuracak ve<br />

koruyacak olanlar <strong>Türk</strong>istan’ın sart’ları ile <strong>Türk</strong>iye’nin<br />

ehirlileri de il, <strong>Türk</strong>istan’ın göçebeleri ile<br />

<strong>Türk</strong>iye’nin köylüleridir’, diye yazdı ı, bunun Ya<br />

<strong>Türk</strong>istan’da tartı ma konusu oldu undan Ke mir’de söz<br />

edilmi tir. 57 Atsız, hocası Togan’ı müdafaa etmek için<br />

Mustafa Çokayo lu ile aralarında polemi e giri mi , önce<br />

bir makale 58 , daha sonra bir risale ne retmi tir. 59 Atsız,<br />

54<br />

Zeki Sofuo lu , Büyük <strong>Türk</strong>çü’yü Anarken , <strong>Türk</strong>çülerin<br />

Kaleminden Atsız, Hz.Refet Körüklü-Cengiz Yavan , stanbul 2000 ,<br />

s.10 , <strong>Türk</strong> Dünyası Ara tırmaları Vakfı yayını .<br />

55<br />

Atsız , Kıbrıs’tan sonra Kerkük , Ötüken , sayı 19 , Ttemmuz 1965<br />

56<br />

Atsız , ho’cular ve Osman Batur , Ötüken , sayı 70 , Ekim 1969 ,<br />

ran <strong>Türk</strong>leri , Ötüken , sayı 73 , Ocak 1970 , <strong>Türk</strong>iye ve Kıbrıs ,<br />

Ötüken , sayı 85 , Ocak 1971<br />

57<br />

Hasan Oraltay , Atsız Be , <strong>Türk</strong>çülerin Kalemin Atsız , s.31<br />

58<br />

H.Nihal Atsız , Çokayo lu Mustafa Beye son cevap , Atsız Mecmua<br />

, sayı 17 ,15 Eylül 1932 , s.163-164<br />

59<br />

H. Nihal, Sart ba ına cevap , yerli doktorlar bulamadı ı için ölen<br />

merhum Atsız Mecmua Müdürü’nden , ecnebi doktorlar sayesinde<br />

ya ayan Ya <strong>Türk</strong>istan Müdürü’ne , stanbul 1933 , 8 s.<br />

72


<strong>Genel</strong> Ba kanı oldu u <strong>Türk</strong>çüler Derne i’nin zmir ubesi<br />

ba kanlı ının ‘Altaylar’dan gelmi bir Kazak‘ tarafından<br />

deruhte edilmesinden memnuniyet duymu tur. 60<br />

Hep Dı <strong>Türk</strong>lerin savunucusu olan Atsız’la,<br />

Togan, Abdülkadir Togan’ın birinci ölüm yıldönümünde<br />

Ötüken özel sayı olarak ne redilmi tir. 61 nan, M. Sadık<br />

Aran gibi Dı <strong>Türk</strong>ler’in bazı ileri gelenleri hariç lider ve<br />

siyasi geçinen çıkarcı, <strong>Türk</strong>iye’deki siyasi iktidarlardan<br />

menfaat bekleyenler pek ili ki kurmazlardı. Hocası<br />

Atsız’ın, Almanya Münih’te Sovyetler Birli ini Ö renme<br />

Enstitüsü’nün ne retti i Dergi’nin sahibi durumunda olan<br />

Kırımlı Edige Mustafa Kırımal ile münasebetinin bulundu<br />

unu biliyoruz. <strong>Türk</strong> uruglarının <strong>Türk</strong>iye’deki temsilcileri<br />

arasında vücut bulan, ilmi temeli olmayan tamamen<br />

hissiyata dayanan kabilecilik cereyanından üzüntü<br />

duydu u, Togan’ın ölümü kar ısında <strong>Türk</strong> Kültürü dergisinin<br />

kayıtsız kalmasından üzüldü ü bilinmektedir. 62<br />

1944 yılındaki me hur tutuklamalarda kader ve hapishane<br />

arkada lı ı yaptıkları arasında hocası Togan’da bulunmu<br />

tur. Aynı davada yargılananlar arasında karı koca iki<br />

<strong>Türk</strong>istanlı daha bulunmaktadır; Ahmet ve Nuriiman Karada<br />

lı .Yargılananlar arasında bulunan tek bayan olan<br />

Nuriiman Karada lı Do u <strong>Türk</strong>istanlı Uygur olan ilk<br />

e inden ayrıldıktan sonra Ahmet Karada lı ile evlenmi ,<br />

tanıyanların anlatımına göre oldukça süslü ve ilk evliliinden<br />

çok sayıda çocu u bulunan bir hanımdır.<br />

Turani akrabalarımızdan, Sovyet mezalimime maruz<br />

kalan Macarlara ve hür dünyada ya ayan temsilcilerine<br />

kar ı oldukça hassastı. Vatansız bir Macar mültecisi<br />

60 Oraltay , a.g.e.,s32<br />

61 Ötüken , sayı 91 , Temmuz 1971<br />

62 Oraltay , a.g.e.,s.33<br />

73


olarak <strong>Türk</strong>iye’ye gelen mre von Taht onu ziyaret ettiinde,<br />

kendisini yalnız karde <strong>Türk</strong>iye’de de il, aynı zamanda<br />

kendi vatanında ve ılık kanı kadar öz bir karde<br />

nezdinde imi gibi hissetti ini vurgulamaktadır. 63 Uzun<br />

yıllar yalnız ba ına <strong>Türk</strong>iye’de ya ayan Taht’a Ötüken<br />

dergisinin sayfaları açılarak, çok miktarda yazısının<br />

ne redilmesi temin edilmi , hür dünyada Macaristan’ın<br />

ba ımsızlı ı için mücadele eden te kilatlarla ilgili haberlere<br />

yine dergide yer verilmi tir. Atsız, ‘Macarlar’a Sevgi’<br />

ba lıklı bir iir yazarak Ötüken dergisinde ne retmi tir.<br />

Macar Turancıları hakkında ki bir kitapta dı arıda yürütülen<br />

mücadele görmezlikten gelinmi , uzun süre <strong>Türk</strong>iye’de<br />

ya ayan ve 18 Nisan 1982 tarihinde Ankara’da vefat<br />

eden Taht’tan söz edilmemi tir. 64<br />

Kazak <strong>Türk</strong>lerinden olan Hasan Oraltay’ın Ala isimli<br />

kitabına bir takdim yazısı yazmı tır. 65 Orta Asya <strong>Türk</strong> tarihi<br />

ile ilgili engin bilgisine dayanarak kısa takdim yazısında<br />

geni mesajlar vermi tir. Takdimin sonuna do ru<br />

geçmi te yüksek ö renim için <strong>Türk</strong>iye’ye gelen ran’ın<br />

Hazar kıyılarında Sovyet sınırına biti ik Gümü Tepe bölgesinden<br />

be <strong>Türk</strong>men hakkında verdi i kısa bilgiden<br />

63 Prof. Dr. mre von Taht , Nihal Atsız ..!Tarihi Turanlı –Hun <strong>Türk</strong>-<br />

Macar Milletinin Ebediyen Ya ayacak Karde i ! , <strong>Türk</strong>çülerin<br />

Kaleminden Atsız , s.35<br />

64 Kitabın tenkidi hk. bk. Ömer Özcan , Macar Turancıları , Toplumsal<br />

Tarih , sayı 94 , Ekim 2001 , s.60-64<br />

Literatürde Taht hakkındaki görebildi imiz tek yazı hk. bk. Ünsal<br />

Akta , Macar Turancısı Bir övalyenin Son Yılları: mre Taht (Toth) ,<br />

Emel’imiz Kırım , sayı 46 , (Ocak- ubat-Mart 2004) , s.59-62<br />

65 Hasan Oraltay , Ala -<strong>Türk</strong>istan <strong>Türk</strong>lerinin Milli stiklal Parolası ,<br />

stanbul 1973 , s.11-16<br />

74


<strong>Türk</strong> co rafyasının bütün kesimlerinin temsilcileriyle<br />

irtibatının bulundu u anla ılmaktadır. 66<br />

Himalayalar’ı a arak <strong>Türk</strong>iye’ye gelen ba ka bir Kazak<br />

Hızır Bek Gayretullah, önceden bir kitabından dolayı<br />

adını bildi i ve 1958 tanı tı ı Atsız’ın <strong>Türk</strong>’ün a ı ı<br />

oldu unu, nerede bir <strong>Türk</strong> varsa ona yakın olmak, derdine<br />

derman bulmak istedi ini ifade etmi tir. 67<br />

29 ya ında iken edebiyat ö retmeni olarak tayin<br />

edildi i Edirne Lisesi’nde <strong>Türk</strong> Tarihi’nin ö retilmesindeki,<br />

istemi ve metodu ortaya koymu , <strong>Türk</strong> Tarihinin<br />

Tekamül Seyrinin Tespiti’ni yapmı tır. <strong>Türk</strong> tarihinin bir<br />

bütün olarak ele alınması gerekti ini, milletin ve yurdun<br />

tek oldu unu, ayrı devletlerin bulunmadı ını, tek bir milletin<br />

ba ına gelmi hanedan, sülale ve ailelerin bulundu<br />

unu göstermi tir. 68<br />

Atsız’ın hayatının sonuna kadar takipçisi oldu u<br />

Turan fikrinin Sovyetlerin da ılmasından sonra ba ımsızlı<br />

ını ilan eden <strong>Türk</strong> Cumhuriyetleri arasında gönül birli<br />

i olarak uygulama alanı bulmu tur. Bu ülkelerin yöneticileri<br />

zaman zaman biraraya gelerek önemli konularda<br />

mü terek hareket edilmesi hususunda kararlar almaktadırlar.<br />

So uk sava döneminde milliyetçili e ve Turancılı<br />

a kar ı giri ilen sistemli saldırılar etkilenen eski bir<br />

vatanda ımız Sovyetler Birli i’ne seyahat imkanı elde ettiinde<br />

özellikle <strong>Türk</strong>lerin ya adıkları bölgeleri görmek<br />

istemi tir. Rusya’da do up <strong>Türk</strong>iye’ye geldikten yıllar<br />

sonra vatanda lı a kabul edilerek Erol Güney adını alan<br />

Musevi asıllı gazeteci 1955 yılında Bakanlar Kurulu<br />

66 Oraltay , a.g.e.,s.16<br />

67 Hızır Bek Gayretullah , Atsız , Millet , 21.12.1977<br />

68 Mehmet Orhun , Hocam Hüseyin Nihal Atsız Be , <strong>Türk</strong>çülerin<br />

Kaleminden Atsız , s. 43<br />

75


Kararı ile yurt dı ına çıkarılmı tır. II.Dünya Sava ı<br />

yıllarında Milli E itim Bakanlı ı Tercüme Bürosu’nda<br />

çalı an Güney’in e i de Talim ve Terbiye Kurulu<br />

kütüphanesinde görev yapmı tır. Dönemin sola sempati<br />

duyan bütün aydınlarıyla oldukça sıkı fıkı olmu , daha<br />

sonra gazetecilik yapmaya ba lamı tır. Sovyetler’e Panturanizm<br />

hakkında inceleme yapmak için gitmek istedi ini ,<br />

gezisi sonunda cumhuriyetlerin bir gün özgür olurlarsa<br />

<strong>Türk</strong>iye’yle sıkı kültürel ve ekonomik ba lar kurabileceklerini,<br />

ama asla bir tek devlet ya da federasyon<br />

kuramayacaklarını anlamı tır. 69 Eski vatanda ımızın<br />

ula tı ı neticeden memnun oldu u görülüyor! Do du u<br />

Odessa ehrini bile görmek istemeden <strong>Türk</strong> illerine seyahat<br />

arzusu, Turancı kar ıtı dü üncelerinin uuraltındaki<br />

baskısından kaynaklanmı tır. Bu küçük örnek verilen mücadelenin<br />

ve fikrin büyüklü ünü göstermektedir .<br />

69<br />

Haluk Oral-M. eref Özsoy, Erol Güney’in Ke(n)disi –Göçmen-<br />

Cevirmen-Gazeteci-Sevgili , stanbul 2005, s.257<br />

76


<strong>ATSIZ</strong>’IN ROMANLARINDA “A K”’IN ANLAMI<br />

ÜZER NE<br />

77<br />

Doç. Dr. brahim AH N ∗<br />

“Ölüme kar ı verilen sava ,<br />

gelecekle ve geçmi le u ra ma<br />

biçimini alır ve imdiki zaman,<br />

hayat zamanı kayıptır!”<br />

Norman O. Brown<br />

Bir romana sorulacak do ru sorunun ne oldu unu, ço u<br />

zaman romanın yapısı belirler. Bu yüzden klasik anlayı la<br />

yazılmı bir romana sorulabilecek sorularla, post-modern<br />

teknikle yazılmı bir ba ka romana sorulacak soru ya da<br />

sorular farklı olabilir.Ama genel bir ifadeyle bir edebi<br />

metnin ne/neler söyledi i sorusunu, ayrıntılara girmeden<br />

her zaman sorabiliriz.”Bu roman ne söylüyor” sorusu ço u<br />

zaman, romana haksızlık etmek anlamına gelebilir. Çünkü<br />

roman okuyucusu, bir romanın bir tek ey söylüyor<br />

∗ Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi <strong>Türk</strong> Dili ve Edebiyatı<br />

Bölümü Ö retim Üyesi.


olabilmesinin yanlı oldu unu, çok ey söylemenin, romanı<br />

daha de erli kılaca ını pe inen kabul eder. Halbuki<br />

her roman aslında, derinde bir yerde, bir ey söyler. Aynı<br />

yazarın ba ka romanlarında da aynı çatı manın oldu unu<br />

söyleyebiliriz. Di er söylenenler veya romandan çıkarabilece<br />

imiz ba ka anlamlar, temeldeki çatı manın üzerine<br />

in a edilmi hususlardır. O zaman bir roman önce “ne”<br />

söyler; daha sonra ise “neler” söyler sorularını hak<br />

etmektedir.<br />

Atsız’ın romanı/romanları neler söylüyor diye sorduumuzda,<br />

hiç üphe yok ki verilebilecek ilk cevaplar<br />

<strong>Türk</strong>’ün tarihi karakterine ili kindir. Bozkurtların Ölümü<br />

(1946); Bozkurtlar Diriliyor(1949); Deli Kurt(1958)<br />

emsalsiz bir tarihi dekor içinde, bize <strong>Türk</strong>’ün tarihi<br />

karakterine ili kin ayrıntılar, veriler sa layacaktır. Kahramanlık,<br />

fedakarlık, dostluk, vatan ve millet sevgisi, özgürlük<br />

tutkusu, ırk bilinci, yüksek askeri disiplin ve tartı ılmaz<br />

derecede sa lam bir ahlaki yapı vs… Bunlar onun<br />

Ruh Adam(1972) da dahil dört romanı için de söylenebilir.<br />

1923 sonrası, <strong>Türk</strong>iye’nin geçirdi i siyasi ve sosyal yapı<br />

içerisinde bu de erlerin anlamı, bir kimli in in ası sürecidir.<br />

Atsız’ın romanlarına konu olan tarihi devirle romanların<br />

kaleme alındı ı devir arasındaki tarihi süreç,<br />

tarihi <strong>Türk</strong> kimli inin a ındı ı gibi bir sonucu do urmu<br />

ve Tanzimat’ta ba layan kimlik in ası cumhuriyet senelerinde<br />

daha keskin bir anlam kazanmı tır. Bu yüzden<br />

Atsız’ın aradı ı ö eler, romanlara vak’a zamanı açısından<br />

bakarsak, <strong>Türk</strong>lerin Orta Asya co rafyasındaki kimlikleri<br />

vasıtasıyla yeniden in a edilmeye gayret edilmi tir. Bu<br />

in a faaliyetinin ba langıç seneleri Tanzimat’a kadar iner<br />

ve ilk ciddi dönü ümü Gökalp’la; ikinci ve daha keskin bir<br />

dönü ümü de Atsız’ın eserleri ve siyasi mücadeleleriyle<br />

78


gerçekle tirir. Çünkü, Atsız’la beraber <strong>Türk</strong>çülük siyasi<br />

bir aksiyon hareketine dönü mü , bu siyasi hareketin<br />

temelini ise Tarihi <strong>Türk</strong> kültürü te kil etmi tir.<br />

Atsız’ın romanlarındaki tarihi <strong>Türk</strong> kimli inin ana unsurları<br />

nereden kaynaklanmaktadır? 1940’lı yılların <strong>Türk</strong>iye’sinde,<br />

kültürel manzara böyle bir kimlik in asını me ru<br />

kılar mıydı? Bu sorulara verilecek cevap üphesiz<br />

“evet”tir. Çünkü, cemiyetin yeni do mu bebek muamelesi<br />

gördü ü bir devirde, ona giydirilmeye çalı ılan elbisenin<br />

biçimine ili kin malzeme sa lanması gerekmektedir.<br />

Atsız, bu malzemeyi tarihin derinliklerinde aramayı do ru<br />

bulmu tur. Elbette bahsedilen elbiselerin “de erler”<br />

anlamına geldi ini biliyoruz. Onun romanlarında sunulan<br />

de erler üzerinde durmak, daha çok sosyolojik bir<br />

inceleme gerektirdi inden ve söyleyeceklerimiz bilinenlerin<br />

tekrarı olaca ından, bu konuya de inmek istemiyoruz.<br />

Bizim asıl meselemiz, Atsız’ın Bozkurtların Ölümü,<br />

Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt ve Ruh Adam adlı<br />

eserlerinde geçen bir metaforik malzemenin ne anlama<br />

gelebilece i üzerinde durmaktır:<br />

Zaman/Ölüm Uçurumu<br />

Bozkurtlar Diriliyor adlı romanda öyle bir sahne vardır:<br />

Gök-<strong>Türk</strong> ordusu, Ay Hanım liderli indeki, Dokuz O uzlara,<br />

<strong>Türk</strong> birli ini sa lamak amacıyla saldırır. Dokuz<br />

O uzların yenildi i bu çarpı malar sırasında Ay Hanım da<br />

ölür. Fakat Urungu, daha evvel iki defa kar ıla tı ı Ay<br />

Hanım’a a ıktır. Ay Hanım’ın öldü ünü ö renen Urungu,<br />

Ay Hanım’ı kuca ına alır, atına atlar ve “ölüm uçurumu”na<br />

do ru yola çıkar. Ancak yine Ay Hanım’a a ık olan<br />

79


onsekiz-ondokuz ya larındaki Deli Ersegün ba ta olmak<br />

üzere; ya lı binba ı Pars, onun o ulları Yula ve Ezgene ve<br />

onların yanında Urungu’nun ilk evlili inden olma o lu<br />

Taçam da Urungu’nun pe inden at sürerler:<br />

“Elli yıla yakın sert bir ya ayı tan, görülmedik çilelerden<br />

sonra, Tanrılar kadar güzel Ay Hanım’ın ancak ölüsüne<br />

kavu an Urungu; kahraman ve ebedi Kür ad’ın o lu,<br />

kuca ında sevgilisi oldu u halde batıya do ru mesafeleri<br />

a ıyordu.<br />

Yüzba ı Ezgene ile Onba ı Yula, Pars’ın iki yi it o lu,<br />

babalarından aldıkları buyruk üzerine yan yana, atba ı<br />

beraber oldukları halde yıldırım gibi uçuyorlardı.” 70<br />

Taçam, Deli Ersegün ve Pars da onların pe indedir.<br />

Anlatıcı, bu destani manzaranın dekorunu u satırlarla<br />

ifade eder:<br />

“Ay yükselmi , gö ün ta tepesine gelmi ti. Bozkırlıların<br />

keskin gözleri önlerindeki atın binicisiyle kuca ındaki<br />

ölünün gölgesini artık seçebiliyordu. Fakat o ardına bir<br />

kere bile bakmadan, belki kovalandı ını dahi bilmeden<br />

batıya do ru yolu almakta devam ediyordu. Ba rına<br />

bastırdı ı sevgilisi sanki ölmemi de yaralıymı gibi atın<br />

üzerinde onu en iyi durumda tutuyor, gönlünden gelerek<br />

kollarına giden gücünün bütün verimiyle onu kavrayarak<br />

meçhule do ru akıyordu. Ay Hanım’ı tutu unda yalnız<br />

sevgi ve efkat de il, büyük bir saygı da vardı ve<br />

muhakkak ki, ölmü olmasına ra men ka an kızı bunu<br />

duyuyordu.<br />

Sonsuz bozkır!...Ayın ilahi ı ıkları ve atların ahenkli nal<br />

sesi!” 71<br />

70 Bozkurtlar Diriliyor, rfan Yay., stanbul, 1998, s.206-207.<br />

71 A.g.e., s. 209.<br />

80


Paragrafın üslubu ve kullanılan metaforlar, okuyucuda<br />

romanın tamamlandı ı gibi bir izlenim bırakıyor. Fakat<br />

roman henüz bitmemi tir. Paragrafta batıya do ru gidildi i<br />

vurgulanmı ve tarihi temsil eden Binba ı Pars, o ullarına,<br />

Urungu’yu takip etmelerini söylemi tir. Batı, <strong>Türk</strong> mitolojisinde<br />

“yol” anlamına gelmektedir. O zaman, Pars’ın demek<br />

istedi i, <strong>Türk</strong>lerin tarihi batı yolculu udur.<br />

Ötüken’de, Ortaasya’da süreç tamamlanmı ve <strong>Türk</strong>ler,<br />

yeni bir yolculu a çıkacaktır. Nitekim Urungu, “Ölüm<br />

uçurumu”undan atlarken “elveda Ötüken” diye haykırır.<br />

“Ölüm uçurum”u zamandır. Bozkurtlar Diriliyor adlı romanda,<br />

Binba ı Pars o ullarını alarak yıllar sonra<br />

Ötüken’e dönerken, Ölüm uçurumunun yanından geçerler<br />

ve ölüm uçurumu hakkında o ullarına bilgi verir. Binba ı<br />

Pars, hatırlanaca ı üzere, Bozkurtların Ölümü’nde daha<br />

onba ıyken, Almıla ile birlikte Ötüken’i terk etmi ti. O<br />

zaman yirmili ya larda olan Pars, artık seksen ya ındadır:<br />

“-‘ te Ölüm Uçurumu’ dedi.<br />

Ötekiler burasını ilk defa görüyorlardı. Da ın yamacından<br />

oldu u gibi gözüken bu uçurum pek korkunç bir eydi.<br />

Belki elli adam boyunda olan yarık, birtakım garip biçimli<br />

kayalarla doluydu. Yarı ın dibini görme e imkan yoktu.<br />

Bu korkunç, meçhul dipten tuhaf tuhaf sesler geliyordu.<br />

Bu sesler bir suyun akmasına, bir sürü atın ki nemesine,<br />

yırtıcı parsların ba ırmasına, atlıların dörtnal sürü üne,<br />

hatta haykıran bir insanın sesine bile benziyordu. htiyar<br />

adam dalgın gözlerle uçuruma bakıyor, eski hatıraları<br />

canlandırmak istiyordu.<br />

-‘Ölüm Uçurumu her yıl bir erkekle bir kadın alır’ dedi.” 72<br />

72 A. g. e., s. 107.<br />

81


Aynı paragrafın devamında Binba ı Pars, o ullarına bir<br />

takım hatıralarını anlattıktan sonra “Zamanı Tanrı yapıyor<br />

ve bütün yaratıklar ölüyor…Bakın , u Ölüm Uçurumu ne<br />

yaman bir ey!” 73 diyecektir.<br />

Bu paragrafta, “Ölüm Uçurumu” ile zaman yan yana<br />

kullanılmı tır. Binba ı Pars nasıl ki ölüm uçurumunun<br />

yanı ba ında geçmi i hatırlamı ve hatıralarına dönmü<br />

ise, Atsız ‘da yirminci yüzyıl ortalarından ölüm<br />

uçurumuna bakmı tır. Ne için? Hatırlamak için… Hatırlamanın<br />

ne anlama geldi ini ise Deli Kurt romanından<br />

ö reniyoruz, Çakır annesinin mezarını ziyarete gitti inde,<br />

orada, annesinin, babasının, sa Bey’in ve sa Bey’in<br />

Hanımının (Bala Hatun) hayaletleriyle kar ıla ır. Babasıyla<br />

arasında u konu ma geçer:<br />

“-Asıl ölüm unutulmaktır.<br />

Amcası ilave etti:<br />

-Unutmak da ölmektir.<br />

sa Be devam etti:<br />

-Hayat birkaç hatıradır.<br />

Bala Hatun bitirdi:<br />

-Hayat ölümün ba langıcıdır.<br />

Çakır farkına varmaksızın elindeki Kuran’ı açmı tı. O<br />

zaman be hayalet birden tekrarladılar:<br />

- nsan anıldıkça ya ıyor demektir.<br />

-Anıldıkça ya ıyor demektir…<br />

-‘Ya ıyor demektir…’” 74<br />

73 A. g. e., s. 108.<br />

74 Deli Kurt, rfan Yay., stanbul, 1998, ss. 47-48.<br />

82


Atsız, 1940’ların <strong>Türk</strong>iye’sinden geçmi e baktı ında gördü<br />

ü “ölümü”dür. Dipsiz zaman, ancak uçurum anlamına<br />

gelebilirdi. Ya adı ımız zamandan geriye, yeni bir hayat<br />

hamlesi bulabilmek için döneriz ço u zaman; fakat<br />

kar ıla aca ımız her zaman “ölüm” olacaktır. Hayat ve<br />

ölüm çeli kisi…. Atsız’ın romanlarındaki derin<br />

yapı/çatı ma hayat ve ölüm çatı masıdır. Ba ka bir deyi le<br />

aslında Atsız bireysel anlamda, ölümü bir kurtulu gibi<br />

gören adamdır. Üç romandaki a k hikayesinin de kötü<br />

sonuçla bitmesi bunu gösteriyor. Çünkü kavu ma, a k<br />

ki isel bir tercih oldu una göre, hayatın tercih edildi i<br />

anlamına gelecekti. Atsız’daki çeli ki idealleri ile ki isel<br />

hayatına dair çatı madır. Çünkü idealler topluma ili -<br />

kindir. Bu toplum <strong>Türk</strong> milletidir ve milletin ya aması<br />

gerekir. Tarihi bilgi bize <strong>Türk</strong>lerin romanda bahsi geçen<br />

co rafyayı asırlar önce terk ederek ba ka bir co rafyaya<br />

batıya yöneldiklerini göstermektedir. Edebi bakımdan hem<br />

batı, hem a k hem ölüm ‘iç’tir. Topyekün iç’te olmayı<br />

tercih eden Atsız, iç’in kapısında ikiye ayrılır: Bireysel<br />

olarak ölüm toplumsal olarak hayat! Büyük a k/büyük<br />

ölüm budur. Ancak iç’in kapısında tereddüt etmesine yol<br />

açan di er husus cemiyet adına endi eleridir. Burada<br />

“millet” sevgisini hatırlayalım. Bozkurtların Ölümü ve<br />

Bozkurtlar Diriliyor ve Deli Kurt adlı romanlarında ırken<br />

<strong>Türk</strong> olan bir tek olumsuz kahraman yoktur. Bütün<br />

<strong>Türk</strong>ler iyidir. Milletin bekası adına ka anlar acımasız<br />

kararlar alabilir ve ba ka bir <strong>Türk</strong> boyunu, milletin birli i<br />

için yok edebilirler. Deli Kurt romanında bu tercih,<br />

ehzadelerin kavgası ekline dönü mü , ancak Atsız, bu<br />

konuya dair hiçbir ele tiride bulunmamı tır. Romanda<br />

Deli Kurt’un emanet edildi i, sa Bey’in adamı Çakır bile,<br />

bu konuda hiçbir olumsuz cümle kullanmaz. Olan olmu ,<br />

83


ölen ölmü tür; bundan sonra yeni padi ahın hizmetindedir.<br />

Atsız’daki bu millet sevgisi, millet adına ideallerin ya atılması<br />

gerekti i eklinde tezahür eder ve Atsız bu noktada<br />

“hayat”ı tercih edecektir.<br />

Bu satırlarda geçen üç önemli unsuru; kadın objesini yani<br />

a kı yani Ay Hanım’ı ve onun gözlerini; batıyı ve ölüm<br />

uçurumunu unutmadan, di er romana, Deli Kurt’a geçelim:<br />

Hikayeyi herkesin bildi ini kabul ederek Gökçen’den ve<br />

onun gözlerinden bahsetmek istiyorum. Gökçen bir yürük<br />

kızı. Güzelli i dillere destan. Gözlerinden ye il bir ı ık<br />

saçmakta ve gözlerine bakan ölmektedir. Ancak, Gökçen’i<br />

seven ve onun sevdi i birisi, yine onun alı tırmasıyla<br />

gözlerine bakabilmektedir. Deli Kurt, Gökçen’e a ık olur<br />

ve onun gözlerine alı mak suretiyle bakmayı ö renir.<br />

Fakat bu a kın sonunda da ölüm vardır. Bozkurtlar<br />

Diriliyor’da “ölüm uçurumu”na atlayarak ölen kahramanların<br />

yerine Deli Kurt’ta Gökçen kızı sel almı tır.<br />

Romanın sonunda Deli Kurt’un nereye gitti i bilinmez:<br />

“Gece indi. Karanlık yava yava her yeri örttü ve ebedi<br />

yollarda kah “Allah” diye inleyerek, kah “Gökçen” diye<br />

sayıklayarak giden yolcuyu kavradı. Bu meçhul Osmanlı<br />

ehzadesi, kendisinden önce gelen ve gelecek olan sayısız<br />

Osmanlı ehzadesine tarihin mukadderatının çizdi i büyük<br />

ıstırap içinde, ancak kendisinin görebildi i ye il ı ıklar<br />

içinde, bütün gözlerden silinerek kayboldu.<br />

Artık hiçbir ey görünmüyor, fırtınanın u uldadı ı bu<br />

yolda yalnız bir atın nal sesleri ve bir insanın hıçkırıkları<br />

i itiliyordu…” 75<br />

75 A. g. e., s. 271.<br />

84


Romanın sonundaki bu sahne, Deli Kurt’un en romantik<br />

sahnesidir. Atsız, yukardan beri saydı ımız “iç” e ili kin<br />

metaforlara bir yenisini eklemi tir: Gece…Romantik<br />

edebiyatın en önemli malzemelerinden biri olan gece, iç’e<br />

dönme zamanı, iç’te olma zamanıdır. Geceyle birlikte<br />

insan kendi evrenine çekilir. Güven ve huzur veren, bütün<br />

aksesuarlarını kendimizin tayin etti i bir alem olarak gece,<br />

aynı zamanda hesapla ma mekanıdır. Nasıl ki Bozkurtlar<br />

Diriliyor’un sonunda, Urungu, ölüm uçurumundan<br />

atlayarak içte olmayı tercih etmi se, Deli Kurt da romanın<br />

sonunda iç’te olmayı tercih etmi tir.<br />

Bozkurtlar Diriliyor romanından aldıklarımızın yanına bu<br />

romandan alaca ımız Gökçen, göz ve ye il ı ık<br />

metaforlarını alalım ve Ruh Adam’a geçelim:<br />

Ruh Adam 1972 yılında yayınlanmı . Yani Atsız’ın<br />

ölümünden üç yıl önce. Di er romanlardaki temel soru,<br />

temel çatı ma, bu romanda çok daha açık olarak ortaya<br />

konmu .Deli Kurt’un son sahnesi için, hatırlanacak olursa<br />

“gece”yle birlikte “iç”e geçildi ini, ve “gece”nin bizim<br />

hesapla ma mekanımız oldu unu söylemi tik. Atsız<br />

hakkında yazılan önemli bir biyografide, bu romanın onun<br />

hayatından izler ta ıdı ı söylenmekte. 76 Metaforik anlamda<br />

Atsız’ın en zengin romanı diyebilece imiz Ruh<br />

Adam’ın bizim açımızdan önemli kahramanı Güntülü’dür.<br />

Güntülü’nün gözlerine ili kin ifadeler, tıpkı Ay Hanım ve<br />

Gökçen kız konusunda oldu u gibi, metnin bir çok<br />

yerinde geçmektedir. Ancak, herkesin bildi i ve roman<br />

kahramanı Selim Pusat’ın Güntülü’ye gönderdi i o<br />

76<br />

Ömer Faruk Akün, slam Ansiklopedisi’nin Hüseyin Nihal Atsız<br />

maddesi, Prof. Dr. Ömer Faruk Akün tarafından yazılmı tır. <strong>Türk</strong>iye<br />

Diyanet Vakfı Yay., C. 4, ss. 87-91, stanbul, 1991.<br />

85


me hur iirin sadece gözlere ili kin kısmını almak<br />

istiyorum:<br />

“Ruhun mu ate , yoksa o gözler mi alevden?<br />

Bilmem, bu yanarda ne biçim korla tutu tu?<br />

Pervane olan kendini gizler mi alevden?<br />

Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutu tu…<br />

Gün senden bir ı ık alsa da bir renge bürünse;<br />

Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;<br />

Her ey silinip kayboluyorken nazarımdan,<br />

Yalnız o ye il gözlerinin nuru görünse…<br />

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakı ınla,<br />

Ey sen ki gönüller tutu ur her bakı ınla!<br />

Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince<br />

Çehren bana u runda ölüm hazzı verince<br />

Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;<br />

Gözlerle günah i lemenin zevkini tattım;<br />

Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,<br />

Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,<br />

Vur anlı silahınla, gönül mülkü düzelsin;<br />

Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin! 77<br />

77 Ruh Adam, rfan yay., stanbul, 2004, s.285.<br />

86


A k/Ölüm<br />

Gözlerine bakılamayan Ay Hanım, yine gözlerine bakılamayan<br />

ve gözlerinden ye il ı ık saçan Gökçen kız ve gözleri<br />

en katı silahı olan-üstelik yine ye il- Güntülü! Yani üç<br />

kadın bir a k ve ölüm… Daha açık bir ifadeyle söyleyecek<br />

olursak, Atsız’daki temel çatı manın biri ahsi, di eri<br />

toplumsal olmak üzere iki yönü vardır: Önce toplumsal<br />

olanı söyleyelim: Ölüm mü hayat mı sorusunu, Atsız önce<br />

mensup oldu u milleti için sorar ve verdi i cevap “hayat”ı<br />

tercih do rultusundadır. Urungu’nun Ay Hanım kuca ında<br />

oldu u halde “ölüm uçurum”undan atladı ı sahneyi tekrar<br />

hatırlayalım. Onun arkasından gelenler, milletin mensuplarıdır.<br />

Ya lı Pars, orta ya lı Yula ve Ezgene, çocuk denecek<br />

ya taki Taçam ve Deli Ersegün…Onlar batıya<br />

gidecekler ve hayat devam edecektir. Milleti için hayatı,<br />

kendisi için ölümü seçer.<br />

Onun romanlarındaki temel çatı manın ahsi yanına<br />

gelince: Atsız ahsi olarak iç’te olmayı istemektedir. ç,<br />

batı’dır, iç a k’tır, iç ölüm’dür. Onun roman kahramanları<br />

a k’la ölüm’ü aynı düzlemde görmektedirler. I ık yol’dur.<br />

<strong>Türk</strong> mitolojisinde batı da bilindi i gibi yol anlamına<br />

gelmektedir. Bunu <strong>Türk</strong> destanlarında görebiliriz. Öyleyse,<br />

Ruh Adam’daki ı ık kızlar, roman kahramanı için<br />

onu iç’e ça ıran yol anlamına gelmektedir. Romanlarındaki<br />

a k hikayelerinin hiç birisi kavu mayla bitmez.<br />

Ruh Adam’ın sonundaki mahkeme sahnesi, acımasız bir<br />

hesapla madır. Mahkemedeki sorgulamanın ana konusu<br />

bireysel bir a ktır. Selim Pusat, a ık olmakla sanki, kendi<br />

yaratılı gayesine ihanet etmi gibidir. Atsız’ın romancılı<br />

ının temelinde insan o lunun en temel korkusu, bir<br />

87


destan üslubuyla mitik bir hale dönü türülerek anlatılmı<br />

tır.<br />

Atsız’daki tarih tutkusu ise “ölümsüzlük” a kıyla anlatılabilir.<br />

Çünkü “hatırlanmak ya amak” demekti. A k da<br />

öyle… Ancak her durumda kar ısına ölüm çıkmaktadır.<br />

Roman kahramanlarının romanların sonundaki yalnızlıkları,<br />

bu gerçek kar ısındaki çaresizlikten ba ka bir ey<br />

de ildir. Hayatı isterken ölümle yüz yüze gelmek…..<br />

88


TANIDI IM <strong>ATSIZ</strong><br />

89<br />

Altan DEL ORMAN ∗<br />

De erli dinleyicilerimizi saygıyla ve sevgiyle selâmlıyorum.<br />

Sevgiyle selâmlıyorum, çünkü Atsız gibi bir<br />

ahsıyetin aziz hâtırasını bir kere daha yâd etmek için bu<br />

salonu doldurdular. Bunu bir vefa ve kadirbilirlik örne i<br />

olarak telâkki ediyorum. Vefakârlık ve kadirbilirlik,<br />

milletimize has bu iki haslete son zamanlarda gittikçe daha<br />

az rastlanır olmu tur. Bu bakımdan, takdirlerimi ayrıca<br />

ifade etmekten mutluluk duyuyorum.<br />

Kıymetli arkada larım, Atsız Bey’in çe itli yönlerini<br />

liyakatla belirttiler. Sınırlı bir zaman dilimi içinde ancak<br />

bu kadarı yapılabiliyor. Atsız, çok yönlü bir ahsiyet.<br />

E itimci, yazar, air, romancı, tarihçi, <strong>Türk</strong>olog, fakat<br />

bütün bunların ötesinde büyük bir ülkü ve mücadele<br />

adamı. Onu bütün yönleriyle anlatmak ve anmak, zaman<br />

sınırlaması olan böyle bir toplantıda elbette mümkün<br />

de il. Ben de, Atsız hakkında genel bir de erlendirme<br />

yapmak ve bir hâtıramı nakletmekle yetinece im.<br />

Atsız Bey, otuz yıl önce, 11 Aralık 1975’te gözlerini<br />

hayata kapamı tı. Bu kayıp, onu tanıyanların ve<br />

∗ Yazar, Atsız’ın Talebesi


<strong>Türk</strong>çülü e gönül verenlerin yüreklerinde hâlâ dinmeyen<br />

bir sızıdır. Onu tanımı ve ona sevgiyle ba lanmı olanlar<br />

bu dünyadan yava yava ayrıldıkça, duyulan acılar da<br />

azalacak, fakat Atsız’ın aziz hâtırası gittikçe yücelecektir.<br />

lerdeki <strong>Türk</strong> nesilleri, Atsız’la aynı dönemde ya amamı<br />

olmalarına hayıflanacaklar veya onun kendi ça larında<br />

ya amı olmasını arzulayacaklardır.<br />

Büyük ülkücüler, inançları u runa çile çeken,<br />

olmadık ızdıraplara katlanan, her türlü belâya mertçe<br />

gö üs geren; serveti, öhreti, mevki ve makamı elinin<br />

tersiyle itebilen, kendi hayatlarını hiçe sayan kahramanlardır.<br />

Günümüzün kahramanları, sadece sava meydanlarından<br />

çıkmıyor. Everest’e ilk tırmanan da cı da, buzlar<br />

arasında donarak hayatını kaybeden kutup kâ ifi de, bütün<br />

hayatını Afrika’nın ücra bir kö esindeki insanların sa lık<br />

hizmetine vakfeden hem ire de birer kahramandır. nançları<br />

yüzünden zindanlara atılanlar, açlı a mahkûm edilenler,<br />

en tabiî hakları ellerinden alınanlar da birer kahramandır.<br />

Atsız, bu vasıfların hepsini 70 yıllık hayatına<br />

sı dırmı tır.<br />

Toplumlar, zaman zaman ahlâk zafiyetiyle malûl duruma<br />

geliyorlar. Kalabalıkların üzerine çöken bu me ’um gölge,<br />

insanları sahte kahramanlara itaat etmeye, i irilmi<br />

öhretlere alkı tutmaya, e ilip bükülmeye zorluyor. Bu<br />

a ır ve görünmez baskıya direnmek, sanıldı ından daha<br />

güçtür. Atsız’ın dimdik ve dosdo ru ya anmı hayatında<br />

böyle bir lekenin zerresine rastlanmaz.<br />

<strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong> milletinin dünyada lâyık oldu u<br />

yere gelmesini, ba ımsız ve müreffeh bir hayat sürmesini<br />

amaçlayan ülkünün adıdır. Atsız’ın bütün hayatı. <strong>Türk</strong>çülü<br />

ün güçlenmesi, geli mesi ve yayılması için çalı makla<br />

geçmi tir. Bu davranı , üphesiz ki takdire lâyıktır. Ama,<br />

90


ne hazindir ki, takdir beklemeyen Atsız, daima tekdire<br />

mâruz kalmı tır. O, içinden yeti ti i toplumun saadeti için<br />

bütün hayatını vermi tir. Buna kar ılık, aynı toplum, ona<br />

zindanları, yoklukları, yoksunlukları reva görmü tür. Bu<br />

sebeple, her ferdinin üzerinde hakkı olan toplumun, Atsız<br />

üzerinde hiçbir hakkı yoktur. Atsız, ebedî âleme, mensup<br />

bulundu u toplumdan alacaklı olarak göçmü nadir ahsiyetlerden<br />

biridir.<br />

Bu noktada, sizlere kırk üç yıl öncesine ait bir<br />

hâtıramı nakletmek istiyorum. 27 Mayıs 1960’ta, Silâhlı<br />

Kuvvetler yönetime el koymu lardı. htilal kadrosu içinde,<br />

Albay Alparslan <strong>Türk</strong>e de yer alıyordu. <strong>Türk</strong>e , Atsız’ın,<br />

1944 öncesinden beri tanıdı ı, <strong>Türk</strong>çülük dâvasında<br />

birlikte hapis yattıkları, iyi yeti mi bir kurmay subaydı.<br />

Atsız, onun duruma hâkim olmasıyla, <strong>Türk</strong>çülü ün devlet<br />

katında lâyık oldu u yeri bulaca ını ümit ediyordu. Fakat,<br />

Millî Birlik Komitesi içindeki çeki meler, 14 Kasım<br />

1960’ta, <strong>Türk</strong>e ve 13 arkada ının sürgüne gönderilmesiyle<br />

sonuçlanmı tı. Komiteden tasfiye edilenler, çe itli<br />

ba kentlerdeki büyükelçiliklere mü avir olarak tayin<br />

edilmi lerdi. Fakat, ordu içinde onları destekleyen genç<br />

subayların varlı ı biliniyordu. Millî Birlik Komitesi’nin<br />

dı ında kalmı olan Talat Aydemir Harp Okulu<br />

komutanıydı ve eski arkada larına oldu u kadar i<br />

ba ındaki hükûmete kar ı da mu ber durumdaydı. Onun<br />

bir harekete geçmesine muhakkak gözüyle bakılıyordu.<br />

22 ubat 1962 günü o zamanlar çalı tı ım Ak am<br />

gazetesine ö leden sonra gitmi tim. Gece yarısına kadar<br />

çalı acaktım. Fakat herkes eli-kolu ba lı oturuyordu. O<br />

saatlere mahsus telâ tan eser yoktu. Yalnız bir ba ka<br />

heyecan yine de gizlenecek gibi de ildi.<br />

91


Anlattılar:<br />

– Ankara ile teleks ve telefon ba lantısı kesildi. Haber<br />

alamıyoruz. Ö rendi imize göre Ankara’da askerî birlikler<br />

ayaklanmı . ehre do ru yürüyen tank birlikleri varmı .<br />

Çatı ma olmu mu, belli de il. Mecburen bekleyece iz.<br />

Öyle yaptık.<br />

Radyonun ba ından ayrılmıyor, bildiri veya haber<br />

bekliyorduk. Ankara Radyosunun yayını ise zaman zaman<br />

kesiliyordu. Ara sıra da mar lar çalınıyordu. Radyo kimin<br />

elinde, o da belli de ildi.<br />

Gece bastırınca merakımı yenemedim, çıkıp ehri<br />

dola tım. stanbul, her zamanki hayatını ya ar gibiydi. Aksaray,<br />

Taksim, Beyazıt, Eminönü gibi merkezî yerlerde<br />

ola anüstü hiçbir görünü yoktu. Yollarda askerî araçlar,<br />

üniformalı birlikler arayan gözlerim, bunların hiçbirine<br />

rastlamıyordu. Ayhan Songar’ın Lâleli’deki muayenehanesine<br />

u radım. Geç saatlere kadar çalı tı ını biliyordum.<br />

Nitekim oradaydı. Radyonun ba ından ayrılmıyordu.<br />

Monte Carlo Radyosu, harekâtı dakika dakika veriyormu .<br />

Kısaca özetledi. Ayaklanan birlikler Ankara’ya hâkimmi .<br />

Tanklar ana yolları, giri -çıkı ları tutmu . Hükûmet uyu -<br />

ma yolları arıyormu . Harekâtın merkezini Harb Okulu ve<br />

Zırhlı Birlikler meydana getiriyormu . Ba ta Albay Talât<br />

Aydemir varmı . Aydemir’in <strong>Türk</strong>e taraftarı oldu u<br />

biliniyormu . stanbul ise bu harekâta taraftar de ilmi .<br />

Böyle bir özet, evvelki bilgilere uyuyor, onları<br />

do ruluyordu. O bakımdan, inanılması mümkün gibi görünmekteydi.<br />

Bu durumda, Ankara’daki ve stanbul’daki<br />

milliyetçi genç subayların, askerî harekâtı desteklemesi<br />

ihtimali galip görünüyordu. Demek ki durum vahimdi.<br />

Gazeteye döndüm. Az sonra radyoda siyasî parti liderlerinin<br />

konu maları yayınlanmaya ba landı. Liderler,<br />

92


ayaklanmayı tasvip etmiyorlar, demokratik rejimin korunması<br />

gerekti inden dem vuruyorlardı. Demek ki, Ankara<br />

Radyosu hükümetin kontrolüne girmi ti.<br />

Fakat, smet Pa a konu maya ba ladıktan az sonra<br />

radyo susuverdi. Bir süre sessizlik, sonra yine mar lar.<br />

Anla ılan radyo tekrar el de i tirmi ti. Bu da çatı ma oldu<br />

una veya en azından çeki menin devam etti ine açık<br />

bir i aretti.<br />

Gündüz saatlerinden itibaren beni gazeteden arayan<br />

arkada ların telefonları artmı tı. Merak içindeydiler. Yeni<br />

haber olup olmadı ını soruyorlardı. <strong>Türk</strong>iye’de ilk defa bir<br />

ba bakanın konu ması radyoda susturuluyordu. Dokunulmaz<br />

sanılan smet Pa a’nın maruz kaldı ı bu muamele<br />

neye delâlet ederdi? Âkıbet ne olacaktı? Ayaklanmanın<br />

yönü ve rengi neydi?<br />

Bu soruları cevaplandıracak durumda de ildik.<br />

Ancak, belli olan uydu ki, Ankara’da bir bekleyi vardır.<br />

Bir kıvılcım her eyi ate e verebilir ve stanbul, bunun<br />

dı ında kalamaz. E er Ankara’daki hareket, milliyetçi<br />

veya 14’ler taraftarı subayların deste inde ise, stanbul’da<br />

onlara kar ı giri ilecek bir ba ka hareket, ister-istemez<br />

milliyetçilerin aleyhinde geli ebilirdi.<br />

Böyle kritik zamanlarda, hele merkezî otorite de ortadan<br />

kalkmı sa, kimlerin ne yapaca ı pek belli olmazdı.<br />

Beni arayan arkada larla bulu maya karar verdik.<br />

Bir araya geldi imizde, yine yabancı radyolardan derlenme<br />

bazı haberler, yeni ipuçları verir gibiydi. Yorumlara<br />

göre Ankara, milliyetçi kuvvetlerin elindeydi, stanbul ise<br />

onlara kar ı bir tavır takınmı tı.<br />

Böyle tehlikeli bir ortamda, meçhul er kuvvetlerinin<br />

Atsız’ı da hedef olarak almaları ihtimali yok muydu? Bize<br />

93


göre vardı. u hâlde onu evden uzakla tırmak ve geceyi<br />

ba ka yerde geçirmesini sa lamak isabetli olacaktı.<br />

Bunu gerçekle tirmek için, aramızdan üç ki i<br />

ayrıldı. Biri Kıbrıs’lı bir genç olan brahim Cemalî idi. (O<br />

sırada Teknik Okul’da -daha sonraki D.M.M.A.- ö renciydi.<br />

Sonraları, Rum taarruzu sırasında Kıbrıs’a dönüp<br />

mücahit olarak çarpı tı. Mühendis oldu. Genç sayılacak<br />

bir ya ta vefat etti.) Di eri smail Hakkı Gökhun,<br />

üçüncüsü de ben. Ötekiler çe itli yönlere gittiler. Dönü te<br />

bir grupla Bostancı’da bulu acak, sonra onlarla birlikte<br />

Üsküdar Araba Vapuru skelesine gidip bizi orada<br />

bekleyecek üçüncü grubu bulacaktık.<br />

Kadıköy’e kalkan son vapura ancak yeti ebildik.<br />

So uk bir kı gecesiydi ama ya ı yoktu. Ne ya mur, ne<br />

kar. Hava berraktı. Lâkin içimizde tuhaf bir sıkıntı<br />

hissediyorduk, biraz da heyecan. Kadıköy’den Kartal’a<br />

kalkan bir minibüsü zorlukla bulduk. Ortalıktan el ayak<br />

çekilmi ti. Gecenin karanlı ı, solgun sokak lâmbalarının<br />

ı ı ı ile yer yer aralanıyordu. Atsız’ın evine vardı ımızda<br />

saat 1.30’u geçmi ti. Kapıyı vurarak Hoca’yı uyandırdık.<br />

çeri geçip oturduk. Manzara hem tuhafımıza gidiyor, hem<br />

de heyecan veriyordu.<br />

– Olup bitenlerden haberiniz var mı?<br />

– Hayır! Ne oldu?<br />

– Ankara’da yeni bir ayaklanma!<br />

Sonra bütün bildiklerimizi anlattık.<br />

O ak am erken yatmı tı. Radyoda çok kere sadece haberleri<br />

dinlerdi. O ak am da ajans vakti gelince radyoyu açmı<br />

, ses gelmedi ini görünce üzerinde durmamı tı. Tabiî,<br />

Ankara Radyosu’ndan ses çıkmıyordu ki, haber alma imkânı<br />

olsun.<br />

94


– Sizin burada yalnız kalmanızı mahzurlu gördük. Hiç<br />

olmazsa bu gece. Ortalık yatı sın, o zaman durum da<br />

aydınlanır. Ama imdi bu evi terk edelim.<br />

– Nereye gidece iz?<br />

– Bilmiyoruz! Önce buradan çıkalım, onu beraberce dü ünürüz.<br />

Divanın üzerinde oturuyordu. Kısa bir sessizlik oldu.<br />

Kendi kendime: “Acaba, diyordum, fazla telâ a mı kapıldık?<br />

Hoca’yı lüzumsuz yere mi tedirgin etmekteyiz? Bizim<br />

hâlimize içinden gülüyor olmasın!”<br />

Az sonra ba ını kaldırdı:<br />

– Haklısınız, dedi. Gitmek lâzım. Çocukları uyandırayım,<br />

hazırlansınlar Ben de giyineyim. Siz u radyoya bir daha<br />

bakın, belki yeni bir haber vardır.<br />

Yukarı çıktı.<br />

Radyoda yeni bir ey yoktu. Daha do rusu, hiçbir ey<br />

yoktu.<br />

Bir müddet geçince, ellerimi yüzümü yıkamak ihtiyacını<br />

duydum. Banyo yukarı katta, merdiven ba ındaydı.<br />

Yava ça çıktım.<br />

Atsız hemen hemen hazırlanmı tı. Yalnız ceketini giymemi<br />

ti. Üzerinde beyaz, kolalı, belki ambalajından yeni<br />

çıkmı bir gömlek, boynunda ık bir kıravat. El çantasına<br />

bazı eyler koyuyordu.<br />

– Ma allah hocam! Pek ık giyinmi siniz!<br />

Hafifçe gülümsedi:<br />

– Eee, belki de sava a gidiyoruz. Dü üne gider gibi giyinmek<br />

lâzım de il mi?<br />

Ben de güldüm.<br />

Tam o sırada masanın üzerinden, beze sarılı, uzunca bir<br />

ey aldı, çantaya koydu.<br />

– Bu ne, biliyor musun?<br />

95


– Hayır!<br />

Az evvel çantaya koydu u eyi çıkardı, üzerindeki bezi<br />

açtı. Elinde uzun bir hançer duruyordu. Kını ve kabzası<br />

i lemeli, süs ve hâtıra olsun diye bulundurulan cinsten bir<br />

hançer.<br />

Elimde olmadan sordum:<br />

– Ne yapacaksınız bunu?<br />

– Sava a silâhsız gidilir mi? Bizim de yanımızda hiç<br />

olmazsa bu bulunsun!<br />

Küçük o lu Bu ra ve evlâtlı ı Kâniye de hazır olmu lardı.<br />

Biraz sonra evden çıkıp cadde tarafına yürüdük.<br />

Atsız, çocukları kom ulardan birine emanet etti. Herhalde<br />

eskiden beri teklifsiz görü üyor olmalıydılar ki, bu kom u<br />

evine tereddütsüz yürümü tü.<br />

Bir vasıta bulup Bostancı’ya geldik. Durakta taksiler<br />

vardı. Onlardan biriyle pazarlık edip bindik. Üsküdar’a<br />

varı ımız uzun sürmedi. Sözle ti imiz gibi, di er<br />

arkada lar da iskeledeydiler. çlerinde Mustafa Kafalı ve<br />

Mehmet Eröz de vardı. (Eröz, o sırada ktisat Fakültesi’nde<br />

Prof. Fındıko lu’nun asistanıydı. Sonra profesör,<br />

de erli bir sosyolog ve ilim adamı oldu. Ciddî eserler<br />

verdi. A ır bir hastalık sonucu verimli ça ında kaybettik.)<br />

stanbul’da görevli bazı genç subaylarla görü üp gelmi ti.<br />

Araba vapuruna bindik. Bombo salonda oturup çaylarımızı<br />

söyleyince, aklımızı kurcalayan soruyu içimizden<br />

biri ortaya attı:<br />

– Nereye gidece iz?<br />

Öyle ya, vakit sabaha kar ı 3.30-4.00 Hiçbir hazırlı ımız<br />

yok. Her ey hızla olup bitmi . Ötelerde ne olup bitti ini<br />

dahi bilmiyoruz.<br />

Atsız:<br />

96


– E er Ankara’da milliyetçiler, burada ötekiler hâkimse ve<br />

bunlar çatı maya giri mi lerse <strong>Türk</strong>iye ikiye ayrılmı<br />

demektir. O takdirde biz, milliyetçilerin safına katılaca ız.<br />

Onun için Ankara’ya gitmemiz lâzım gelecek. Ama, önce<br />

bunun do ru olup olmadı ını iyice ö renmeliyiz. imdi<br />

Kabata ’a gidelim. Gerisini orada dü ünürüz.<br />

Demek ki evde “sava ” sözünü söylerken pek aka<br />

yapmıyordu. bu kadar ciddî miydi? Bir türlü inanasım<br />

gelmiyordu. Hele “<strong>Türk</strong>iye ikiye ayrılmı demektir” sözü<br />

bana pek dokunmu tu. rademizin dı ında, bir akıntıya<br />

kapılmı gibi süreklenmeye mi ba lamı tık?<br />

Kabata ’a inince Karaköy yönüne do ru yürümeye ba -<br />

ladık. Bir eye -bir taksiye- binme lüzumunu duymamı<br />

tık. Acelemiz veya hedefimiz yoktu ki, binelim. Öylesine<br />

yürüyorduk. Sanki zaman dolsun, sabah olsun diye.<br />

Sekiz-dokuz ki iydik. Yollarda hiç kimseler görünmüyordu.<br />

O saatlerde bu caddeden çok geçmi li im vardı.<br />

Yine böyle kimselerin olmadı ı saatlerde. Sabaha kar ı,<br />

gazeteden çıkıp eve dönerken. Ama hiçbirinde bu yolun,<br />

bu kadar tenha göründü ünü hatırlamıyordum.<br />

Yolun yarısında, sabahın ilk aydınlı ı, buzlu cam<br />

arkasından ı ır gibi, tül tül üzerimize inmeye ba ladı.<br />

Mahalle aralarından tek tük bekçi düdükleri... Ve ıslak bir<br />

sis.<br />

Garip bir kafileydik. Veya bana öyle görünüyordu.<br />

Atsız’ın “Ya ayan <strong>Türk</strong>çülere A ıt” adlı iirinden bir beyti<br />

hatırlıyordum:<br />

Gitmekte bütün kafile, meçhûle yönelmi ,<br />

Nerden gelerek hangi karanlık sona do ru?<br />

Bir ihtilâl sabahının alaca karanlı ında sokaklara<br />

dökülmü bu insanları bir araya getiren neydi? Savunma<br />

97


içgüdüsü mü, vefa duygusu mu, yoksa bir ülküye gönül<br />

vermi olmanın tabiî akı ı mı?<br />

Hangisi olursa olsun, ne kadar yalnız, ne kadar çaresizdik.<br />

Memleket belki de bir dönüm noktasındaydı. Böyle kritik<br />

bir anda, <strong>Türk</strong> milliyetçili inin nice cefalara katlanmı<br />

önderi, yanında birkaç gençle stanbul sokaklarında sabahlamaktaydı.<br />

imdi u ilerdeki kö eba ından çıkacak bir<br />

devriye postası hepimizi toparlayıp götürebilirdi. Hangi<br />

yöne akıp gitti i bilinmeyen bir ihtilâl ortamında<br />

derdimizi kime ve nasıl anlatabilirdik?<br />

O anda aklıma Atsız’ın çantasındaki hançer geldi. Meçhul<br />

dü manlara kar ı bizi koruyacak tek “silâh”! Dudaklarıma<br />

belki belli belirsiz bir tebessüm takılmı tı ama, içime de<br />

bir gariplik, bir hüzün çökmü tü. <strong>Türk</strong>lü e sevdalı,<br />

<strong>Türk</strong>lük için her eyini -canını bile- seve seve adamı bu<br />

insanlar, kendi vatanlarında niye böyle öksüz ve sahipsizdi?<br />

<strong>Türk</strong> milliyetçili ine ve milliyetçilerine yönelmi her<br />

menfî hareket, bende daima bu “vatanda gurbet” hissini<br />

uyandırmı tır. Yüre imin bu duygu ile da landı ı çok zamanlar<br />

olmu tur. O geceden önce ve sonra... Hattâ imdi<br />

bile!<br />

Fındıklı’yı, Salıpazarı’nı, Tophane’yi, Karaköy Meydanı’nı<br />

geçtik. Köprü trafi e açılmı tı. Tek tük yayalar, birkaç<br />

vasıta... Eminönü’nden Bahçekapı’ya sapıp Sirkeci’ye<br />

yöneldik. Ü ümü ve yorulmu tuk. çimizden biri:<br />

– urada bir muhallebici var, dedi, hem bir eyler içeriz,<br />

hem dinleniriz.<br />

sabet! Camında “Meriç Muhallebicisi” yazılı bir salona<br />

girdik. Dumanı üstünde salepler hepimize canlılık getirmi<br />

ti. Ben gazeteye kadar çıkıp son haberleri ö renmek<br />

üzere aya a kalkmı tım ki, dı arda gazete müvezzilerinin<br />

98


haykırı ları çınladı. lk baskılar yapılmı tı. Birkaç gazete<br />

birden alıp döndüm. Hepsinin man etinde aynı haberin<br />

im ir harfleri haykırıyordu: “ htilâl bastırıldı!. Ve biraz<br />

tafsilât.<br />

Bize lâzım olan haber buydu. Demek ki artık da ılabilir,<br />

i imize veya evimize gidebilirdik. Birkaçımız ayrıldı, geri<br />

kalanlar Ca alo lu’ndan Beyazıt’a do ru yürümeye<br />

ba ladık.<br />

Atsız’la Edebiyat Fakültesi’nin önünde vedala tık. O,<br />

fakültedeki dostlardan birinin bo odasında bir-iki saat<br />

uyuduktan sonra kütüphanedeki i inin ba ına gidecekti.<br />

Aradan on be yıl geçtikten ve Atsız Bey vefat ettikten<br />

sonra, bu olayı “Tanıdı ım Atsız” kitabımın ilk baskısında<br />

yazmı tım. Daha sonra 12 Eylül harekâtı oldu. Birkaç ay<br />

sonra bir hanım telefon ederek benimle görü mek<br />

istedi ini bildirdi. Geldi, konu tuk. Kendisi, 27 Mayısçılar<br />

arasında yer almı , fakat komiteye girmemi olan Ertu rul<br />

Alatlı’nın kızıydı: Alev Alatlı. Sonraları çok sayıda roman<br />

yazarak ün yapmı tır. Diyordu ki: “<strong>Türk</strong>iye’de bugüne<br />

kadar sürüp gelen fikir cereyanlarını inceledim. Bunların<br />

arasında <strong>Türk</strong>çülük ve Komünizm ba ta geliyor. Bu iki<br />

cereyanın da önder isimleri Nihâl Atsız ve Nâzım Hikmet.<br />

Ben sizden Atsız hakkında daha geni bilgi almak<br />

istiyorum.”<br />

Özetle anlattım. Zaten kitabımı da okumu tu. Sonraları<br />

kaleme aldı ı seri romanlarından biri “Okey Musti. Bu i<br />

tamamdır” adını ta ıyordu. Alatlı, bu romanında, 22 ubat<br />

gecesi ya adıklarımızı, isimlerimizi de zikrederek, oldu u<br />

gibi tasvir etmi . Yani, bir romancı gözüyle de, o ihtilâl<br />

gecesindeki durumumuz dramatik bir hâdise olarak<br />

görülmü .<br />

•••<br />

99


Atsız, kabiliyeti, çalı kanlı ı ve <strong>Türk</strong>lük sevgisi sayesinde<br />

büyük bir <strong>Türk</strong>oloji bilgini olmanın henüz ilk adımlarını<br />

atarken, akademik hayattan mahrum bırakılmı tır. Bu hata,<br />

milletimiz ve bilim dünyamız için ciddî bir kayba yol<br />

açmı tır. Atsız, üniversite dı ında da çalı malarına devam<br />

etmi ; <strong>Türk</strong> tarihi ve <strong>Türk</strong> kültürü üzerine de erli eserler<br />

vermi tir. lmî faaliyeti, onun görü leri dikkate alınması<br />

gereken bir dü ünür ve bilim adamı olmasını sa lamı tır.<br />

Kaybeden Atsız de ildir.<br />

Sadece üniversite açısından de il, ö retmenlik hayatı<br />

bakımından da devlet Atsız’a lâyık oldu u yeri vermekten<br />

daima kaçınmı tır. Atsız’ın, üniversiteden ayrıldıktan<br />

sonra 1969’da emekli olana kadar 36 yıllık devlet hizmeti<br />

vardır. Bu sürenin ancak yedi yılı resmî okullarda <strong>Türk</strong>çe<br />

ve edebiyat ö retmenli i ile geçmi tir. Malatya<br />

Ortaokulunda, Edirne Erkek Lisesi’nde, Deniz Gedikli<br />

Hazırlama Okulu’nda ve son olarak da Haydarpa a<br />

Lisesi’nde, Altı yıl da, Yuca Ülkü ve Bo aziçi liselerinde<br />

olmak üzere, özel okullarda ö retmenlik yapmı tır.<br />

Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki eski eserleri tasnif<br />

komisyonu uzmanlı ı ise on sekiz yıl devam etmi tir.<br />

Demek ki geri kalan be yılda devlet Atsız’a görev<br />

vermemi , onu hapislere gönderdi i gibi açlık ve yoklu a<br />

mahkûm etmi tir.<br />

Özel hayatında son derece nazik, cana yakın ve<br />

ho görülü olan Atsız’ın, millî meselelerde aynı ölçüde sert<br />

ve ha in olması çok kimseye yadırgatıcı gelebilir. Ama, bu<br />

büyük ülkü ve inanç adamlarının ço unda ortak ve<br />

karakteristik bir vasıftır. ahsımıza yapılmı bir hakareti<br />

ba ı layabilir veya yanlı bir davranı ı ho görebiliriz.<br />

Ama, milletimize yönelmi bir kötü niyeti ba ı lama<br />

hakkımız yoktur, olmamalıdır. Bu açıdan bakıldı ında,<br />

100


Atsız’daki farklı ki ilikleri ve bu ki ilikler arasındaki<br />

tezadı daha iyi anlamak mümkündür.<br />

<strong>Türk</strong>çülük, geli mesini üphesiz çok de erli fikir, yazı ve<br />

te kilâtçı kadrosuna borçludur. Bu kadro içinde, Atsız,<br />

bitip tükenmek bilmeyen gayreti, i lek kalemi, hitabet<br />

kudreti, azmi, sabrı ve tahammülü ile müstesna bir yer<br />

tutar. Ya adı ı olaylar. mâruz kaldı ı haksız muameleler<br />

ve fedakârlı ı, onun adını, bu kadro içinde ön plâna<br />

çıkarmı tır. Bu sebeple, “Atsız” adı, kırk yılı a kın bir<br />

süreyle <strong>Türk</strong>çülü ü temsil etmi tir. O kadar ki, ölümünden<br />

otuz yıl sonra, bugün bile Atsız adı <strong>Türk</strong>çülü ü, <strong>Türk</strong>çülük<br />

Atsız adını ça rı tırmaktadır. Böyle bir eref her kula<br />

nasip olmaz.<br />

Atsız’ın <strong>Türk</strong>lü e olan derin sevgisi ve yaptı ı<br />

hizmetler, milletimiz tarafından gün geçtikçe daha iyi<br />

kavranmaktadır. Kadirbilir <strong>Türk</strong>çüler ve ülkücüler, onun<br />

ölüm yıldönümlerinde <strong>Türk</strong>iye’nin her tarafında aziz<br />

hâtırasını anmak için toplantılar düzenliyorlar. Atsız’ı<br />

kendilerine örnek edinen genç nesiller yeti iyor. Atsız<br />

hakkında yazılar, kitaplar yayınlanıyor. Bunların hepsi<br />

güzel ve yara ır i lerdir. Gittikçe daha büyük ölçüde<br />

yapılması gerekir. Fakat, Atsız’ın ruhunu asıl ad edecek<br />

olan, kendisinden sonraki nesillerin, <strong>Türk</strong>çülük yolunda<br />

giderek artan bir gayretle çalı malarıdır. Nesiller de i -<br />

tikçe <strong>Türk</strong>çülük bayra ı el de i tirecek, fakat asla yere<br />

dü meyecektir. <strong>Türk</strong>çülük bayra ının yükselmesi, <strong>Türk</strong><br />

milletinin yükselmesi demektir. Ömürlerini bu yolda<br />

harcayanlar, Atsız’ın hâtırasına en büyük saygıyı göstermi<br />

olacaklardır.<br />

101


Atsız’ın kaybından sonra <strong>Türk</strong>çülü ün üzerine<br />

serilmi atalet örtüsü yava yava kalkıyor. Art arda gelen<br />

hamlelerle <strong>Türk</strong>çülük yerinden do ruluyor, sert ve emin<br />

adımlarla zafere do ru yürüyor. Ya asaydı e er, Atsız, bu<br />

ahlanı tan gurur duyardı.<br />

Atsız Bey, bu dünyadan bir efsane gibi gelip geçti. Atsız’ı<br />

tanımı olup da imdi hayatlarının sonbaharını sürenler,<br />

onu her geçen gün daha fazla özlüyorlar.<br />

Onlardan biri de benim.<br />

Beni sabırla ve ilgiyle dinledi iniz için hepinize te ekkür<br />

ederim.<br />

102


OTURUM BA KANI<br />

PROF.DR. AHMET B CAN ERC LASUN’UN<br />

DE ERLEND RMES ∗<br />

Birkaç cümleyle bugünkü oturumu kapatmak istiyorum.Mücadeleli<br />

bir hayat ya ayan Atsız, o mizacı unutarak<br />

ba ka türlü hayat ya ayamazdı. 30’ların ba ında<br />

üniversiteden atılmasaydı daha kuvvetli eserler verecekti<br />

ve herhalde Atsız’ı Atsız yapan da o u radı ı haksızlıklar<br />

olmu tur.Haksızlıklara u ramasaydı, oradan oraya<br />

sürülmeseydi bugünkü Atsız olmayacaktı muhakkak.O,<br />

böyle bir ömrü, böyle bir çalı mayı kendisi için seçmi ti,<br />

öyle ya adı öyle öldü. Bugün bunun için Atsız'ı<br />

anıyoruz.Atsız’ın ruhunu da bugün kendisini burada<br />

anarak biraz eskitiyoruz, eski hale getiriyoruz.Atsız elbette<br />

ya adı ı zamandan, ya adı ı günden çok defa gayri<br />

memnundu ama <strong>Türk</strong>lü e her zaman inanmı tı. <strong>Türk</strong>lü ün<br />

genetik yüceliklerine, erdemlerine inanmı tı. Zaaflarını da<br />

biliyordu elbette. Milletimizin zaafları da vardı<br />

günümüzde. Bu zaaflar belki de en yüksek noktaya çıktı<br />

ama <strong>Türk</strong>lü ün genetik erdemleri ve yücelikleri de vardı,<br />

onlara inanıyordu ve <strong>Türk</strong>lü ün geçmi te oldu u gibi,<br />

gelecekte de mutlaka yücelece ini kabul ediyordu. Zaten<br />

∗ Gazi Üniversitesi Ö retim Üyesi<br />

103


a ka türlü dü ünülemez ba ka türlü dü ünen insan da<br />

ülkü sahibi olamaz yani gelece e inanmazsak gelece e<br />

inanmazsanız elbette sizin ülkünüz de olmaz.Atsız<br />

gelece e inanıyordu ve <strong>Türk</strong> milletine inanıyordu.Aslında<br />

Atsız 1930'lu yılların ba ından itibaren sivil <strong>Türk</strong><br />

milliyetçili ini gayri resmî <strong>Türk</strong> milliyetçili ini temsil<br />

eden adamdır.1920 lerden 1930 ların ba ına kadar elbette<br />

<strong>Türk</strong>çü bir siyaset güden Atatürk devrinin iktidarı o türkçü<br />

siyaseti inkılapları yine <strong>Türk</strong>çü bir kurulu olan <strong>Türk</strong><br />

<strong>Ocakları</strong> ile halka ula tırmaya çalı ıyordu yani <strong>Türk</strong><br />

<strong>Ocakları</strong> bir bakıma iktidarla halk arasında ili kiyi kuran<br />

bir kurulu tu; ama 1931 de <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong>nın<br />

kapatılmasıyla <strong>Türk</strong>çülük sadece devlet katında resmî bir<br />

<strong>Türk</strong>çülük olarak kaldı. Yani siz dü ünebiliyor musunuz<br />

Atsız'ın ilk itirazını yaptı ı o telgrafını çekti i yer <strong>Türk</strong><br />

Tarih Kurumu. Atatürk Tarih Kurumu ile ilgili ve <strong>Türk</strong><br />

Tarih Kurumunun ba ında bir ba ka <strong>Türk</strong>çü var: Yusuf<br />

Akçura var <strong>Türk</strong> Tarih Kurumunun ba ında. Yusuf Akçura<br />

var yani devlet <strong>Türk</strong>çülük yapıyor. Tarih Kurumuyla Dil<br />

kurumuyla <strong>Türk</strong>çülük yapıyor ama <strong>Türk</strong> <strong>Ocakları</strong> ortadan<br />

kalkmı i te .<br />

Atsız bu bo lu u dolduran 1931 den itibaren bu<br />

bo lu u dolduran gayri resmî bir bakıma sivil <strong>Türk</strong>çülü ü<br />

temsil eden insan ve tabii mizacı gere i en imkânsız<br />

denilen dönemde itirazını yapabilen bir insan. Sonradan<br />

birtakım dönemler için ve birtakım insanlar için vakit<br />

geçtikten sonra ele tiriler yöneltmek çok kolaydır. Bugün<br />

o ele tirileri yönetenleri ele tirilerde hep de itibar<br />

etmemiz do ru olmaz. Atsız kendisine zarar verecek<br />

güçlerin, kuvvetlerin, kudretlerin iktidarda oldu u<br />

dönemde ele tirisini yöneltebilen ve dolayısıyla hayatının<br />

arkada larımız tarafından ifade edilen macerasını<br />

104


ya ayabilen bir insan idi.1938 den sonra <strong>Türk</strong>çülük, <strong>Türk</strong><br />

milliyetçili i devlet katında da parladı ve sivil bir<br />

millliyetçili e ihtiyaç vardı. 1938 den sonra devlet<br />

katından da <strong>Türk</strong>çülük kaldırıldı yine de bir <strong>Türk</strong> devleti<br />

anlayı ı vardı. Tabii burada onu ey yapmayalım ama<br />

<strong>Türk</strong>çülük devlet katından da uzakla tırıldı. te o zaman<br />

Atsız'ın 1931 den beri yürüttü ü sivil <strong>Türk</strong>çülü ün itirazları<br />

gündeme geldi, üstelik 1940 larda bir ba ka hareket<br />

<strong>Türk</strong> devletini ve <strong>Türk</strong>iye Cumhuriyetini tehdit eden bir<br />

ba ka hareket de ortaya çıkmı tı; dolayısıyla Atsız'ın<br />

etrafındaki <strong>Türk</strong>çüler o zamandan itibaren o harekete kar ı<br />

yani komünizme ve sosyalizme kar ı kendilerini<br />

göstermi lerdi. Maddî bir komünizm önemli de ildi.<br />

Orada önemli olan Sovyet yayılmacılı ıdır. O zaman ona<br />

kar ı bir mücadele gerekiyordu ve bunun bayraktarlı ını<br />

elbette Atsız ve etrafındaki gençler yapmı lardı ve bu<br />

mücadele Sovyetler da ılana kadar da <strong>Türk</strong> milliyetçileri<br />

tarafından yapılmı tır.Sovyetler da ılana kadar Sovyetler,<br />

<strong>Türk</strong>iye için bir tehdit idi.<br />

Bazen tarih yanılgısına dü üyoruz. Anakronizm<br />

deniyor buna, Tarih yanıltısı. imdi Sovyet tehdidi yok ya<br />

1960 larda bo una mücadele etmi iz; bo una ölmü üz gibi<br />

tarih yanılgısına dü üyor insanlar. imdi yok Sovyetler<br />

birli i, o zaman vardı. O zaman vardı ve o tehdide kar ı<br />

mücadele etmek gerekiyordu. O mücadeleyi de Atsızlar<br />

<strong>Türk</strong> milliyetçileri yapmı lardır. 1960 larda da <strong>Türk</strong><br />

milliyetçileri ve ülkücüler yapmı lardır gerek yok ama<br />

imdi yine yanılgıya dü üyoruz. Bence yine bir<br />

anakronizm, bir tarih yanılgısına dü üyoruz.<br />

Zannediyorum ki hâlâ Sovyet tehdidi var ve bir kısım<br />

arkada larımız yine enerjilerini o tarafa do ru<br />

yöneltiyorlar. Elbette potansiyel olarak bir Rusya tehlikesi<br />

105


her zaman var. <strong>Türk</strong>iye için, ama u anda <strong>Türk</strong>iye'nin<br />

ba ımsızlı ına kar ı birinci tehdidin Sovyetler olmadı ı<br />

veya Sovyetlerin devamı olan Rusya Federasyonu<br />

olmadı ı da ortadadır.<strong>Türk</strong>iye’nin ba ımsızlı ına kar ı<br />

birinci tehdidin nerden geldi i de u anda ortadadır. O<br />

halde u anda <strong>Türk</strong>iye’nin ba ımsızlı ına kimler<br />

kastediyorsa bugünkü mücadelenin ona kar ı yapılması<br />

gerekiyor, yani hiçbir ekilde tarih yanılgısına dü memek<br />

lâzım. Herhalde Atsız ya asaydı Ba kanımızın ba langıçta<br />

ifade etti i gibi, bugün de mücadele azmini, oklarını, en<br />

iddetli oklarını bu yeni dü manlara kar ı yöneltecekti<br />

ama karamsarlı a gerek yok <strong>Türk</strong> milletinin damarlarında<br />

<strong>Türk</strong> milletinin kanında, fıkratında de i meyen bir cevher<br />

var ve herhalde o cevher bugün bizlerde kendini<br />

göstermez ise <strong>Türk</strong> milliyetçisiyiz diye dola ıyoruz diyen<br />

çoklarını da biliyoruz ama o cevher bizlerde ortaya çıkmaz<br />

ise bizden sonraki nesillerde mutlaka ortaya çıkacaktır ve<br />

<strong>Türk</strong>lü ün ölece ine inanmıyorum Atsız bunun için<br />

ya adı. Atsızın ömrü ve mücadelesi elbette unutulmayacaktır.<br />

Hepinizi saygıyla selâmlıyorum...<br />

106


TÜRK OCAKLARI<br />

ANKARA UBES<br />

YAYINLARI<br />

1. <strong>Türk</strong> Kültürü ve Do u <strong>Türk</strong>istan, 44 sf.<br />

Temmuz 2002<br />

2. Aydınlarımız ve Avrupa Birli i, (Nuri Gürgür),<br />

64 sf. Mart 2003<br />

3. Ate Altınday ız, (Nuri Gürgür), 16 sf. Mart 2003<br />

4. Millî Birlik ve Milliyetçilik, 63 sf. Haziran 2003<br />

5. AB – Kıbrıs – Kuzey Irak, (Süleyman Demirel),<br />

32 sf. Haziran 2003<br />

6. Ankara ubesi 10. <strong>Genel</strong> Kurul Raporu, 32 sf.<br />

Aralık 2003<br />

7. Mehmet Emin Resulzade’yi Anıyoruz, 40 sf.<br />

Mart 2004<br />

8. Kuzey Irak – Kıbrıs, (Kâmuran nan), 56 sf.<br />

Nisan 2004<br />

9. Millî Devlet ve Büyük Ortado u Projesi, 66 sf.<br />

Mayıs 2004<br />

10. Millî Kültür, Mozaik Kültürler ve Bölücülük,<br />

(Nevzat Köseo lu), 46 sf. Haziran 2004<br />

11. Ortado u ve Filistin, 83 sf. Temmuz 2004<br />

12. Hacı Bekta Veli, (Dr. Abdülkadir Sezgin), 92 sf.<br />

A ustos 2004<br />

107


13. Mar larımız ve Destanî iirlerimiz, 117 sf.<br />

Aralık 2004<br />

14. Ses Bayra ımız: <strong>Türk</strong>çemiz, (Yavuz Bülent<br />

Bakiler), Ziya Gökalp Yazı Yarı ması Töreni, 75<br />

sf. ubat 2005<br />

15. Do umunun 100. Yılında Nihâl Atsız, 103 sf.<br />

ubat 2005<br />

16. <strong>Türk</strong> Dünyası ki Yüzyılın Arasında, (Prof.Dr.<br />

Orhan KAVUNCU), 165 sf. ubat 2005<br />

108

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!