YOKSULLA?MA KAR?ISINDA HALKLA ?L??K?LER?N ANLAMINI ...
YOKSULLA?MA KAR?ISINDA HALKLA ?L??K?LER?N ANLAMINI ...
YOKSULLA?MA KAR?ISINDA HALKLA ?L??K?LER?N ANLAMINI ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
750<br />
“Batılı büyük bir firma, Hintlilerin şampuan kullanmayı arzu ettikleri halde,<br />
pahalı olduğu için bu ürünleri satın alamadıklarını anketlerle belirlemiş.<br />
Bunun üzerine tek kullanımlık düşük maliyetli şampuanlar üretilmiş, kapış<br />
kapış gidince de söz konusu batılı firma (muhtemelen başka bir isim<br />
kullanarak) Hindistanʹda çok daha düşük maliyetlerle üretim yapabilen bir<br />
tesis kurmuş. Prahaladʹın verdiği bilgiye göre, bugün Hindistanʹdaki şampuan<br />
tüketimi Amerikaʹdakini geçmiş. Tabii ABD nüfusunun 290 milyon olmasına<br />
karşılık, Hindistanʹda yaklaşık 1 milyar kişi yaşadığını hesaba katmak gerek.<br />
Açlığın kol gezdiği Hindistanʹda, halkı şampuan tüketimine yöneltmek,<br />
marifet değil elbet. Ancak, maliyetleri gereksiz yere şişiren batılı büyük<br />
şirketlerin yaşam alanının hızla daraldığını göstermesi açısından ilginç bir<br />
deneyim. Dünkü yazımda anlatmaya çalıştığım ʹHindistanʹdaki katarakt<br />
hastaları için 4 dolarlık lens, işitme engelliler için 50 dolara dijital işitme cihazıʹ<br />
üretimiyle şampuan örneğini birleştirdiğinizde, çok ilginç yeni bir durum<br />
ortaya çıkıyor. Sadece bir süredir tartışılan BM ve IMF gibi uluslararası<br />
kurumlar değil, belki patent haklarından başlayarak pahalı üretimi<br />
beraberinde getiren uluslararası kurallar da devrini dolduruyor” (Tamer 2004)<br />
Geriye yapılacak olan şey, kurumların, toplumun demokratik alt yapısının oluşturulmasında<br />
ve güçlendirilmesinde gereken etkiliği göstermesini sağlamaktır. Bunun destek olarak<br />
görülmemesi gerekir, çünkü küreselleşmenin içinde geliştiği siyasal sistemlerin, kurumları ve<br />
hedef kitlelerini getirdiği şu an içinde yaşadığımız nokta, bu etkiliği bize dayatmaktadır, bizi<br />
zorunlu bırakmaktadır. Üretim ve bölüşüm ilişkilerinin ne olduğunun ve nasıl<br />
dönüştürülebileceğinin algılanması, eğitim (açıkla) düzeyi yüksek, insan olma ilkelerini<br />
üretebilmiş bireyler gerektirmektedir. Başka bir deyişle, demokrasi kültürü, düşünen ve üreten<br />
insanlar gerektirmektedir. Yukarıda sözü edilen, sermaye ile toplumsal yoksullaşma<br />
arasındaki ilişkinin kurulmasını sağlamanın yollarından biri budur.<br />
Halkla ilişkiler cephesinden olası bir çözüm yolu, bugün, tüketimden payını alamamak veya<br />
sistemin ne marjinal olmasına ne de dışında kalmasına izin veren bir yoksunluk çizgisi<br />
içindeki insanların yabancılaşmasını/ortak olamamasını fark ettiren bir felsefe içinde, sosyal<br />
sorumluluk anlayışını, yeniden işlemek biçiminde olmalıdır. Bir diğer önemli nokta da şudur<br />
ki, “halkla ilişkiler, sosyal dengelerin kurulmasında iletişimci değil, katılımcı olarak<br />
konumlandırılmalıdır.” (Budd 2003: 379)<br />
6. Toplumsal Yapıların Yer Değiştirmesi Karşısında Kurumların Sosyal Sorumluluğu<br />
Demokrasi kültürü, “kapitalizmin rasyonelleştirme aracı olan standartlaştırma yoluyla merkez<br />
ve çevreyi birbirine bağlayarak aralarındaki ilişkileri düzenler. Standartlaşma, hem tabanı hem<br />
de üst yapıyı merkeze bağlar.” (Oskay 2004: 5) Ancak, üçüncü dünyaya baktığımızda durum<br />
farklılaşmıştır. Ulus devletin refahı için kaynak görevi gören kurumlar, üçüncü dünyada, ulus<br />
devleti, kendi genişleme sürecinin aracı olarak kullanmaya başlamışlardır. “Ulusal kritik<br />
alanların özelleştirildiği ve uluslararası sermayeye devrinin planlandığı bir yapılanma içinde,<br />
periferden/çevreden merkeze transfer edilen iktisadi artığın büyümesi ile sonuçlanan<br />
stratejiler izlenmektedir. Bu stratejilerin günümüze özgü biçimlenişinden söz etmek, taşıdıkları<br />
yenilikler nedeniyle gereklidir. Üçüncü dünyada yeni bir kalkınma dönemi olarak sunulan bu<br />
sürecin, 2. Dünya Savaşı sonrasında gündeme giren eski kalkınma süreçlerinden en önemli<br />
farklarından biri, üçüncü dünyada, iktisadi bir önemi olan bütün sektörlerin yönetiminin fiilen<br />
hükümetlerin alanından çıkartırılarak, doğrudan uluslararası sermayeye devridir. Bunun<br />
anlamı, 1945 sonrasında Üçüncü Dünyada devletin ekonomiye müdahalesinin asıl olduğu ve<br />
piyasanın büyümesini düzenleme sorumluluğunun da devlete yüklendiği modelden kopuş<br />
sürecinin ilerletilmedir.” (Özdek 2004) Yeni model, kuşkusuz toplum içinde yeni