06.07.2013 Views

YOKSULLA?MA KAR?ISINDA HALKLA ?L??K?LER?N ANLAMINI ...

YOKSULLA?MA KAR?ISINDA HALKLA ?L??K?LER?N ANLAMINI ...

YOKSULLA?MA KAR?ISINDA HALKLA ?L??K?LER?N ANLAMINI ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

yapılanmalara öncülük edecektir: Burada önemli bir sorun alanı belirmektedir. Toplumun<br />

bütününü/kendisini ve kurumlarını yan yana getirdiğimizde hangisi alt, hangisi üst sistemdir,<br />

yeniden analiz etmemiz gerekecektir. Sosyal sorumluluk anlayışı, toplumu, kurumların bir üst<br />

sistemi olarak konumlandırır. Ancak bu ilişkinin varlığı kentsel-sanayi toplumu içinde<br />

meşrudur. Sanayi sonrası toplumda bu ilişkinin yönü değişmiştir. Ulus üstü şirketler, ulus<br />

devletin dolayısıyla o toplumun bir üst sistemi olarak hareket etmektedirler. Çünkü, üretimin<br />

biçimi ve onun gerektirdiği iletişimin alt yapısı değişmiştir. Emek yoğun sanayiye değil,<br />

hizmet sektörüne dayalı ve elektronik iletişime bağlı yeni üretim süreci, çalıştırmak için daha<br />

az insana ihtiyaç duymakta, ona eşlik eden yeni iletişim süreci ise toplumun geri kalanı için<br />

kabul koşullarını gene kendisi üzerinden taşımaktadır. Zaman ve mekan aşılmıştır, ancak<br />

sınırsız sanal alem, toplumda organik düzeyde kopuşun başlamasına yol açmış ve bu yolla da<br />

realiteden kopuşu, yabancılaşmayı hızlandırmıştır. Kendisini aynı zamanda araç olarak<br />

kullanabilme yeteneğine sahip elektronik dünya, toplumdan onay alma ihtiyacını yeniden<br />

biçimlendirmiştir. Dolayısıyla, iletişimin de ulus üstü sermaye gibi artık iki tarafı yoktur, ya da<br />

varlıkları farklı ama içerikleri aynı iki şey vardır ama tek bir taraf. Bu durum artık bir dengenin<br />

kurulması sorununu ortadan kaldırmış gözükmektedir. Ancak diyalektik açıdan baktığımızda<br />

varlığın kendisine yönelttiği doğrudan bir tehdit ya da yok oluş sürecinin de başladığını<br />

söylemek mümkündür. Tepkisiz etkinin varlığı ve yeri ne olacaktır, olacak mıdır? Ulus üstü<br />

sermaye bu sürece yenilikler katmadığı sürece bu sonuçtan kendisini koruyabilecek midir? Bu<br />

nokta, özellikle üzerinde durmakta olduğumuz halkla ilişkiler ve onun değerlendirilmesi<br />

açısından önem taşımaktadır. Çünkü, sermaye kendini korumak için gerekli yolları halkla<br />

ilişkiler aracılığı ile açabilmektedir, halkla ilişkilerin etik kuralları ihlal edilerek olsa da.<br />

“Dünya Bankası, 2000-2001 Raporuna “Yoksulluğa Saldırı” adını vermiş ve neoliberal<br />

çabaların ya da küreselleşme politikalarınca gerçekleştirilen reformların yeterince başarılı bir<br />

şekilde yürütülmemesinin yoksulluğu arttırdığı saptamıştır. Yoksulluğun giderilmesine<br />

yönelik kalkınma programları, yardımın koşulunu, yardım alan ülkelerin ihtiyaçlarını baz<br />

alarak değil, yardım verenlerin çıkarlarını temel alarak, yardım alan ülkelerde amaçlanan<br />

politik dönüşümleri sağlamaya yaramıştır. Dünya Bankası’nın yaptığı bu itiraf oldukça<br />

ilginçtir. Daha da ilginç bir nokta ise; Dünya Bankası’nın kalkınma işbirliği ilişkilerini, yeni<br />

dönemde, yardım verdikleri ülkelerin önceliklerini temel almak ve yardımı koşula<br />

bağlamaktan vazgeçmek yoluyla ve doğrudan belirli sektörlere yönelerek, özel sektörün<br />

uluslararası sermaye ile birlikte hareket etmesini sağlama yönünde yapılandırmış<br />

olmalarıdır.” (Özdek 2004) Bu açıklamalardan yola çıkarak, halkla ilişkilerin nasıl<br />

kullanıldığının bir değerlendirmesini yapabiliriz. Yoksulluğa saldırı deyim olarak,<br />

yoksulluğun, sistemin koruyucuları olarak görünen bir takım kuruluşların dışında gelişmekte<br />

olduğunu izlenimini yaratmaktadır. Saldırının varsıla karşı olabileceğini varsaydığımız bir<br />

yapı içinde, yoksulluğa saldırı, retorik olarak karşımıza çıkmaktadır. Halka ilişkiler, mesajın<br />

oluşturuluşundaki dil yapısı ile, egemen politikalara meşruiyet kazandırma amacıyla, imaj<br />

üreticisi olarak konumlandırılmaktadır. Çünkü, yoksullukla savaş sırasında, sözü edilen belirli<br />

sektörlere yönelmek, temelde devleti plan dışı bırakmanın bir yoludur ve yoksulluk sorununu<br />

körükleyen sermayeye daha doğrusal alanlar açar.<br />

Sermayenin üretimine koşul olarak gelişen başka bir sorun alanı ise; sosyal sorumluluğun,<br />

toplum üst sistem kabulü koşuluyla yerine getirilmemesinden kaynaklanan çözümlerin,<br />

yoksulluk sorununu bir sistem sorunu haline dönüştürmesidir. Sermaye ve toplumun<br />

sistemsel konumlandırılışı; sermaye üst, toplum alt yapı olarak biçimlendirildiğinde, sosyal<br />

sorumluluk ilkesi bütünde refahı artırmaya yöneldiğinden hedefini, sermayenin/bütünün<br />

refahı olarak saptayacaktır.<br />

Halkla ilişkilerin sosyal sorumluluk ilkesinin işlevsel olabilmesi için, demokrasinin özüne<br />

paralel olarak, toplumda karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin de kurulu olması gerekir. Halbuki,<br />

“yoksulluğun önlenmesinde geleneksel devlet temelli yoksulluk çözümlerinin dışına<br />

çıkılmaya başlanması, birbirleriyle karşılıklı bağımlılık ilişkisi olmayan toplum modeli yerine,<br />

dayanışabilecek ve geleneksel özelliklerden beslenebilecek yerel cemaatlere önem verir” (Işık<br />

ve Pınarcıoğlu 2001: 73) ve küreselleşmenin tamamlayıcı parçası olan yerelleşmeyi önceler. Bu<br />

751

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!