01.08.2013 Views

dünden bugüne dış ticaretimizdeki gelişmeler

dünden bugüne dış ticaretimizdeki gelişmeler

dünden bugüne dış ticaretimizdeki gelişmeler

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

DÜNDEN BUGÜNE DIŞ TİCARETİMİZDEKİ GELİŞMELER<br />

H.Avni ÖZCAN 1<br />

19. Yüzyılın başlarında siyasal, askeri ve mali bakımlardan güçsüz duruma düşen Osmanlı<br />

İmparatorluğu, Avrupa devletlerinin, özellikle de İngiltere’nin serbest ticaret yönündeki<br />

baskılarına direnememiş ve bu devletlerle bir dizi ticaret anlaşması imzalamıştır. Bu<br />

anlaşmalar, Osmanlı İmparatorluğu’nun ithalat ve ihracata uygulayabileceği gümrük<br />

vergilerini oldukça düşük düzeyde tutmasına ve bağımsız bir <strong>dış</strong> ticaret politikası<br />

uygulayabilme imkânından yoksun kalmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda Birinci<br />

Dünya Savaşı’na kadar geçen dönem boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa ile olan<br />

ticareti hızla genişlemiş ve devamlı olarak <strong>dış</strong> ticaret açığı meydana gelmiştir. Osmanlı<br />

İmparatorluğu, bu dönemde tarımsal mallar üretiminde ve ihracatında uzmanlaşan, buna<br />

karşılık mamul mallar ithal eden bir ülke durumuna gelmiştir.<br />

Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise Türkiye’nin <strong>dış</strong> ticaret hacminde genel olarak bir artış<br />

eğilimi görülmektedir. Bu artış, cumhuriyet’in ilk yıllarında nispeten yavaş bir şekilde olmuş,<br />

1980’li yıllardan sonra süratli bir gelişim göstererek günümüze kadar sürmüştür.<br />

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’nin en önemli sorunu, öncelikle hızla sanayileşmek ve<br />

kalkınmak olmuştur. Bu nedenle, cumhuriyetin kuruluşundan planlı döneme gelinceye kadar<br />

Türkiye’de daha çok içe dönük sanayileşme -ithal ikamesi- politikası izlenmiş ve düşük döviz<br />

kuru politikasının bir sonucu olarak ihracata yönelik <strong>dış</strong> ticaret politikasına ülkede gereken<br />

önem verilmemiştir. Bu nedenle ihracat yeterince artış gösterememiştir.<br />

Ancak 1980’li yıllarda ekonominin <strong>dış</strong>a açılmasına önem verilmeye başlanmış ve bu<br />

dönemden itibaren <strong>dış</strong>a açık kalkınma politikası benimsenmiştir. Bu politikalar sonucunda<br />

ihracatın yapısında büyük değişiklikler meydana gelmiş, 1980’li yıllara kadar tarım ürünleri<br />

ağırlıklı olarak gerçekleştirilen ihracattan, katma değeri yüksek sanayi ürünleri ağırlıklı<br />

ihracata geçilmiştir.<br />

Özellikle 1980 sonrası dönemde ekonomimizin <strong>dış</strong>a açılma ve dünya ile bütünleşme çabasına<br />

ivme kazandırılmıştır. Bu doğrultuda dünyanın gelişmiş ülkeleriyle birlikte, dünya ticaretinin<br />

serbestleştirilmesini, üye ülkelerin ticaret ve ekonomi alanındaki ilişkilerinin geliştirilmesini<br />

hedefleyen ve GATT ’ın yerini alan dünya ticaret örgütüne üye olunmuş, Karadeniz<br />

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın kurulmasına öncülük edilmiş, Avrupa Birliği ile Gümrük<br />

Birliği gerçekleştirilmiştir.<br />

Günümüzde de <strong>dış</strong> ticaret, ülkemizde sürüdürülebilir kalkınmanın en önemli unsurlarından<br />

biri olarak görülmektedir. Bu amaçla, özellikle ihracatın artırılmasına yönelik çalışmalar<br />

yapılmakta, yeni ihraç ürünleri ve yeni pazarlar bulunmaya çalışılmaktadır. Ayrıca <strong>dış</strong><br />

ticaretin dünya ülkeleriyle entegrasyonu sağlayıcı bir unsur olduğu düşüncesiyle hareket<br />

edilmektedir.<br />

Cumhuriyetimizin 75. Yılı nedeniyle, geçmişten günümüze <strong>dış</strong> <strong>ticaretimizdeki</strong> <strong>gelişmeler</strong>i<br />

incelemek ve genel bir değerlendirmesini yapmak amacıyla gerçekleştirilen bu çalışmanın<br />

1 Ekonomik Araştırmalar ve Değerlendirme Genel Müdürü


irinci bölümünde; Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki <strong>dış</strong> ticaret <strong>gelişmeler</strong>ine,<br />

cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar uygulanan ekonomik politikalara, <strong>dış</strong> ticarette ve<br />

Avrupa Topluluğu’yla ilişkilerde kaydedilen <strong>gelişmeler</strong>e ve Gümrük Birliği sürecine<br />

değinilmiş, ikinci bölümünde; Türkiye’nin <strong>dış</strong> ticaretine ve ekonomik büyümesine ait<br />

istatistiki göstergelerle <strong>dış</strong> ticaretimizin dünü ile bugününün kıyaslanmasına yer verilmiş,<br />

üçüncü bölümünde ise; kronolojik sırayla cumhuriyet dönemi <strong>gelişmeler</strong>i ele alınmıştır.<br />

Birinci Bölüm<br />

I.I. Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde Dış Ticaretimiz<br />

19. Yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun <strong>dış</strong> ticaret hacmi, toplam üretiminin %1-<br />

2’sini aşmıyordu. Balkanlar, Anadolu, Suriye ve Mısır gibi geniş alanları kapsayan Osmanlı<br />

İmparatorluğu’nun kendi içindeki uzun mesafeli ticaret, <strong>dış</strong> ticaretinden çok daha önemli<br />

gözükmekteydi. Ayrıca devletin Orta Doğu ve Doğu Avrupa ülkeleri ile olan ticareti, Batı<br />

Avrupa ile olan ticaretinden daha fazla önem taşımaktaydı.<br />

Ancak bu durum Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede hızla değişmiş ve Osmanlı’nın<br />

sanayileşmiş Batı ve Orta Avrupa ülkeleriyle olan ekonomik ilişkileri güçlenmiş, ihracat ve<br />

ithalat miktarlarında bir artış meydana gelmişti. Bu artışın iki önemli nedeni vardır: Birincisi,<br />

Batı Avrupa’nın yeni bir genişleme ve birikim dönemine girmesi ile birlikte Osmanlı<br />

hammaddelerine olan talebin artmasıdır. Diğer neden ise, yabancı sermaye tarafından İç<br />

Anadolu, Batı Anadolu, Suriye ve Makedonya’da inşa edilen demiryollarıdır. Bu demiryolları<br />

sayesinde İç Anadolu gibi limanlardan uzak bölgelerin ulaştırma maliyetleri düşmüş, bu<br />

bölgelerin pazarlarının ve hammaddelerinin Osmanlı limanlarına ve özellikle de Avrupa<br />

limanlarına erişimi sağlanmıştır.<br />

Bu dönemde Osmanlı ekonomisi, gıda maddeleri ve hammaddeler ihraç eden, buna karşılık<br />

mamul mallar ve belirli gıda maddeleri ithal eden bir ekonomi durumuna gelmişti. Birinci<br />

Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti, toplam üretiminin %10’undan fazlasını ihraç<br />

edecek potansiyele ulaşmıştı.<br />

20. Yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nin temel ihraç mallarını başta el dokusu halı ve<br />

kilimler olmak üzere, tütün, üzüm, incir, ham ipek, tiftik, afyon, meşe palamudu, fındık,<br />

pamuk ve zeytinyağı gibi tarımsal ürünler oluşturmaktaydı.<br />

İthalatın yarıdan fazlası mamul mallardan, özellikle de pamuklu ve yünlü tekstil ürünlerinden<br />

oluşuyordu. Bunların yanı sıra Osmanlı Devleti demiryolu malzemesi, silah ve cephane,<br />

çeşitli makineler, gıda maddeleri ve diğer mamul malları da ithal etmekteydi.<br />

I. II. 1920’ler Yeni Bir Kimlik Arayışı<br />

Kurtuluş savaşından çıkan Türkiye, cumhuriyetin ilk yıllarında, sermaye birikimini ellerinde<br />

tutan kesimin büyük bir kısmının ülkeyi terk etmesi nedeniyle menkul kıymet stokunu büyük<br />

ölçüde kaybetmiş, yeni düzeni, emeği ile çalışan kesime kurdurma gayretine girmiştir.<br />

Türkiye’yi gelişmiş ülkeler düzeyine yükseltmek ve bu amaçla uygulanabilecek bir ekonomi<br />

politikası belirlemek için, 1923’de İzmir’de yapılan iktisat kongresi ile özel sektör, iktisadi<br />

kalkınmayı gerçekleştirecek başlıca unsur olarak görülmüş ve bu doğrultuda, ekonomik<br />

yatırımlarda bulunması için teşvik edilmiştir.


Bu kongrede alınan kararlar doğrultusunda Türkiye İş Bankası, cumhuriyet döneminin ilk<br />

ulusal bankası olarak 26 Ağustos 1924 tarihinde kurulmuştur.<br />

1927 yılında “Teşvik-i Sanayi Kanunu” çıkarılarak sanayi üretimi belli muafiyetlerle teşvik<br />

edilmiştir. Bir yandan tarımsal makine, araç ve gereçleri ithalatında gümrük muafiyeti<br />

sağlanmış, öte yandan yerli üretim ve sanayii korumak amacı ile özellikle iplik ve kumaş,<br />

şeker, un ve diğer gıda maddeleri, deri ve ağaç mamulleri ve çimento gibi maddelerin ithalatı<br />

yüklü gümrük vergileri ile kısıtlanmıştır.<br />

Lozan Antlaşması 1916 tarihli Osmanlı gümrük tarifelerini 1929 yılına kadar aynen korumayı<br />

şart koşmaktaydı. Bu nedenle, Türkiye 1929 yılına gelinceye kadar Osmanlı<br />

İmparatorluğu’nun düşük oranlardaki gümrük tarifelerini yükseltme hakkından yoksun<br />

bırakılmıştır. 1929 yılında bu antlaşmanın bağlayıcılığı kalmamış ve yeni bir gümrük kanunu<br />

yürürlüğe konularak yaklaşık %15 oranında olan gümrük vergisi üç katına çıkarılmıştır<br />

1929 dünya buhranı Türkiye’nin devletçiliğe doğru yönelmesinde önemli bir etken olmuştur.<br />

I.III. 1930’lar ve 1940’lar Karma Ekonomi Denemesi<br />

1930 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu kabul edilmiş ve 3 Ekim 1931’de<br />

Merkez Bankası kurulmuştur. Ayrıca 1930 yılında “1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini<br />

Koruma Kanunu”, “Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsası Kanunu”, “Takas Komisyonları<br />

Teşkiline Dair Kanun” ve “Türkiye Kambiyo Kontrol Rejimi” uygulamaya konulmuştur.<br />

1932’de sanayiye kredi sağlamak üzere, Sanayi Kredi Bankası, kamu ve özel sektör<br />

projelerini inceleyip değerlendirecek Devlet Sanayi Ofisi ve 1933 yılında Sümerbank<br />

kurulmuştur.<br />

1933’e kadar süren dönemde, devlet, daha çok sosyal kalkınma ve eğitime yönelik<br />

faaliyetlerde bulunmuş, sanayi yatırımlarına hemen hemen hiç girmemiştir.<br />

Bu dönemin en önemli olayı ilk “Beş Yıllık Sanayi Planı”nın yürürlüğe konmasıdır. Mayıs<br />

1934’te yürürlüğe konmuş olan bu planın amacı; hammaddeleri yurt içinden sağlanması<br />

mümkün olan sanayi kollarını devletçe kurmaktı. Bu sanayi kolları başlıca beş grupta<br />

toplanıyordu: Dokuma sanayi, maden sanayi, selüloz sanayi, seramik sanayi, kimya sanayi.<br />

Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı döneminde büyük kısmı yabancıların elinde olan demiryolları,<br />

tramvay, Tünel Şirketi, Zonguldak Kömür şirketi, İzmir telefon şirketi millileştirilmiş ve<br />

kamulaştırılmış, ayrıca toprak reformu yapılmıştır.<br />

II. Dünya Savaşı sırasında devletin ekonomideki hakimiyeti artmış ve <strong>dış</strong> ticaret rejimi daha<br />

katı bir şekle dönüşmüştür. Savaş sonrasında ithal talepleri artarken enflasyonun etkisiyle<br />

pahalılaşan ihracatı sürdürmek güçleşmiş ve 7 Eylül 1946 yılında Türk Lirası %53.6 oranında<br />

devalüe edilerek 1 ABD Doları 2.8 TL’ye yükseltilmiştir.<br />

I.IV. 1950’ler Liberalleşme Çabası<br />

1950 yılında <strong>dış</strong> ticarette liberasyon ve özelleştirme politikaları uygulanmaya çalışılmış,<br />

ancak uygulanan liberasyon politikaları <strong>dış</strong> ticaret açığını hızla yükseltmiştir. Kısa bir süre<br />

uygulanan bu liberasyon politikasından (1950-1952), ilk kez 1953 yılında döviz kaynaklarının


tükenmesi sonucunda kota sistemine geçilerek uzaklaşılmış ve nihayet 1955 yılında şiddetli<br />

enflasyon ve artan <strong>dış</strong> ödeme güçlükleri gibi nedenlerden dolayı tamamen vazgeçilmiştir.<br />

1950-1955 döneminde <strong>dış</strong> ticaret dengesi devamlı olarak açık vermiştir.<br />

1953-54 yıllarından itibaren ekonomik yapıda gerçekleştirilen değişiklikler, ekonomik<br />

konularda devlet müdahalesinin gerekliliğini ortaya koymuştur. 1950’den beri takip edilen<br />

ekonomik politikanın Türkiye’nin zaten kıt olan döviz rezervlerini kısa sürede eritmesi<br />

nedeniyle gerek ülke içinde, gerek uluslararası alanda sıkıntılar yaşanmış ve 1958’de yeni bir<br />

devalüasyon yapılmıştır. 1958 yılındaki devalüasyonu takiben alınan istikrar tedbirleri, liberal<br />

politikanın tamamen ortadan kalktığını göstermiştir.<br />

Öte yandan 1959’da Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu’yla ortaklık anlaşması imzalamak<br />

için başvuruda bulunmuştur.<br />

I.V. 1960 ve 70’ler AET ile Yakınlaşma ve Planlı Dönem<br />

Türkiye ile AET arasında ortak üyelik statüsünü kuran Ankara Anlaşması 1963’te imzalanmış<br />

ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşma, Türkiye ile Avrupa Ekonomik<br />

Topluluğu arasında aşamalı olarak bir Gümrük Birliği’nin kurulmasını öngörüyordu.<br />

Anlaşmanın nihai amacı ise Batı Avrupa ile ekonomik ve siyasal bir birlik kurulmasıydı.<br />

Ankara Anlaşması’nda, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında oluşturulacak<br />

Gümrük Birliği’nin aşamalı bir şekilde gerçekleştirilmesinin öngörülmesinin nedeni; Türk<br />

ekonomisinin durumunun topluluğa hemen girmeye uygun olmamasıydı.<br />

1964’ten 1971’e kadar süren hazırlık dönemi süresince Avrupa Ekonomik Topluluğu<br />

Türkiye’ye tek taraflı bazı tarife indirimleri uygulamış ve mali yardımlarda bulunmuştur.<br />

Türkiye ile AET arasında bu <strong>gelişmeler</strong> yaşanırken Türk ekonomisi, 1963 yılından itibaren<br />

planlı döneme, bir başka deyişle ithal ikameci politika dönemine girmiştir. 1960 ve 70’lerde<br />

yoğun bir korumacılık ortamında ve karma ekonomi düzeni içinde KİT’ler aracılığıyla<br />

sanayileşme politikaları uygulanmış ve bu politika 1980 yılına kadar da sürdürülmüştür.<br />

Planlı dönemde sanayileşme temel hedef olarak belirlenerek ithal ikamesine dayalı <strong>dış</strong> ticaret<br />

politikası sanayileşme amacını gerçekleştirmede başlıca araç olarak kabul edilmiştir.<br />

Planlı dönemin ilk yarısında iç pazara yönelik üretim teşvik edilirken, 1970 yılında yeni bir<br />

devalüasyon yapılarak, 1 ABD Doları 15 Türk Lirasına yükseltilmiş ve böylece ihracat teşvik<br />

edilmeye çalışılmışsa da, dünya ticaret hacminin de artması nedeniyle, Türkiye’nin ihracatının<br />

dünya ihracatı içindeki payı değişmemiştir.<br />

Bu <strong>gelişmeler</strong> yaşanırken Avrupa Ekonomik Topluluğu’yla oluşturulacak Gümrük Birliği için<br />

geçiş dönemine, Katma Protokol’ün 1 Ocak 1973’te yürürlüğe konulmasıyla girilmiştir.<br />

Geçiş döneminin başlıca amacı, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında ticareti<br />

yapılan sanayi mallarında Gümrük Birliği’ni gerçekleştirmekti. Bunun üzerine 1971 yılı<br />

itibariyle topluluk tarafından söz konusu malların gümrük resim ve harçları ile eş etkili<br />

vergiler sıfıra indirilmiş, tarım ürünleriyle kömür ve çelik, Gümrük Birliği’nin <strong>dış</strong>ında<br />

tutulmuştur.


I.VI. 1980’ler İhracata Dayalı Kalkınma ve Dünya ile Bütünleşme Dönemi<br />

Avrupa Ekonomik Topluluğu’yla oluşturulacak Gümrük Birliği için geçiş dönemi devam<br />

ederken ödemeler dengesi açmazına düşen Türkiye’de, 24 Ocak 1980 kararları ile %49<br />

oranında devalüasyon yapılarak ithal ikamesine dayalı kalkınma politikasından vazgeçilerek<br />

ihracata dayalı kalkınma politikasına geçilmeye başlanmıştır.<br />

1980 yılından sonra gümrük vergileri tedricen azaltılırken kotalar kaldırılmış, ithalat<br />

serbestleştirilmiş, esnek kur sistemine geçilmiş, faizler serbest bırakılarak faiz oranlarının<br />

enflasyonun üzerine çıkmasına imkan verilmiştir.<br />

2 Temmuz 1984’de yayımlanan “30 Sayılı Karar”la kambiyo rejiminin liberasyonu<br />

doğrultusunda Türkiye’de yerleşik kişilerin yanlarında döviz bulundurmaları suç olmaktan<br />

çıkartılmış, Türk parasının yabancı paralar karşısındaki değerinin belirlenmesi yetkisi Merkez<br />

Bankası’na verilmiş, döviz tahsis ve transfer işlemleri bankalara bırakılmış ve bankaların<br />

döviz mevcutlarını bankacılık gelenekleri çerçevesinde serbestçe kullanmalarına izin<br />

verilmiştir.<br />

Söz konusu liberasyon kararlarını tamamlayıcı nitelikteki diğer önlemler; KİT’lere, bütçe<br />

açıklarını kendi öz kaynaklarıyla karşılamalarını sağlamak üzere fiyat politikalarında serbesti<br />

tanınması, vergi alanında yeni reformlar yapılarak KDV uygulamasına geçilmesi olmuştur.<br />

24 Ocak 1980’den sonra uygulanan yeni ekonomik politikalarla, Türk ekonomisini dünya<br />

ekonomisiyle bütünleştirici yönde <strong>gelişmeler</strong> sağlanmıştır.<br />

Türkiye 14 Nisan 1987’de AT’ye tam üyelik başvurusunda bulunmuş ve bu çerçevede yoğun<br />

bir şekilde hazırlık ve uyum çalışmalarını başlatmıştır. Daha önce ertelenmiş olan gümrük<br />

indirim ve uyumları da hızlandırılmış olarak yerine getirilmiştir.<br />

1989 yılında “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 30 Sayılı Karar”la yabancı<br />

sermayeye yeni teşvikler sağlanmış, bürokrasi azaltılmış, sermaye hareketleri ve <strong>dış</strong> ticaret<br />

serbestleştirilmiştir.<br />

Böylece 1980’li yıllarda ekonomide yeniden yapılanma sürecine girilirken imalat sanayinin<br />

GSMH içindeki payı artmaya devam etmiştir. Dış ticaret performansında önemli <strong>gelişmeler</strong><br />

gerçekleştirilmiş, ihracat ve turizm patlamıştır.<br />

I.VII. 1990’lar Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ne Giriş<br />

Türkiye, 22 Mart 1990 tarihinde Türk Lirası’nın konvertibilitesini ilan etmiştir.<br />

1986 yılında başlayan ekonominin iç ve <strong>dış</strong> dengelerindeki hızlı bozulma; enflasyonu hızla<br />

düşürmek, Türk Lirasına istikrar kazandırmak, ihracat artışını hızlandırmak, ekonomik ve<br />

sosyal kalkınmayı sosyal dengeleri de gözeten sürdürülebilir bir temele oturtmak gereğini<br />

zorunlu hale getirmiş ve 26 Ocak 1994’de devalüasyon yapılarak 5 Nisan 1994 tarihinde<br />

“İstikrar Tedbirleri Paketi” uygulamaya konulmuştur.<br />

1990’lı yıllarda ithalat ve ihracat büyüme hızları arasında paralellik sağlanmış, Türkiye,<br />

Dünya Ticaret Örgütü hükümlerinin bağlayıcılığını kabul etmiş ve AB ile Gümrük Birliği’ne<br />

girmiştir.


Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği 1 Ocak 1996’da oluşturulmuştur. Gümrük Birliği<br />

sadece tarafların birbirine uyguladıkları gümrük vergileri ile eş etkili vergilerle, ikili ticaretin<br />

önündeki her türlü engelin kaldırılmasını ve üçüncü ülkeler kaynaklı ürünlerde ortak bir<br />

gümrük vergisi tahsil edilmesi hususlarını içermekle kalmayıp, topluluğun ortak ticaret ve<br />

ortak rekabet politikalarının temel unsurlarına uyumu da kapsamaktadır.<br />

Gümrük Birliği esas itibariyle sanayi ürünlerinde oluşturulmuştur. Ancak hassas maddeler<br />

olarak nitelendirilen bazı sanayi ürünlerinin üçüncü ülkelerden ithalatında, topluluk tarafından<br />

uygulanan ortak gümrük tarifesine uyum, aşamalı olarak 1.1.2001 tarihi itibariyle<br />

gerçekleştirilecektir.<br />

İşlenmiş tarım ürünleri de Gümrük Birliği kapsamında yer almaktadır. Türkiye’de AB<br />

mevzuatına uygun olarak, Gümrük Birliği çerçevesinde işlenmiş tarım ürünleri sistemi tesis<br />

edilmiştir. Bu kapsamda işlenmiş tarım ürünlerindeki tarım ve sanayi payları tesbit edilmiş ve<br />

toplam korumanın sanayi payına karşılık gelen kısmının topluluğa karşı sıfırlanması<br />

öngörülmüştür.<br />

Tarım ürünleri Gümrük Birliği kapsamında olmayıp bu ürünlerin serbest dolaşımı ise ancak<br />

topluluğun ortak tarım politikasına uyum sonrasında gerçekleşebilecektir.<br />

İkinci Bölüm<br />

II.I. GSMH’ya İlişkin Göstergeler<br />

Türkiye’nin gelir rakamlarına bakıldığında ise, cari fiyatlarla kişi başına düşen GSMH’nın<br />

1928 yılında 55.5 dolar’dan 1980 yılında 1,539 dolara, 1997 yılında ise 3,048 dolara<br />

yükselmiş olduğu görülmektedir. Cari fiyatlarla satın alma gücü paritesine göre kişi başına<br />

düşen GSYİH 1980 yılında 2,299 dolar iken bu rakam 1997 yılında 6,647 dolara yükselmiştir.<br />

GSMH, 1980 yılında, 1923 yılına göre reel olarak 70 kat artarak 69.8 milyar dolara<br />

yükselmiş, 1997 yılında ise 194.3 milyar dolara ulaşmıştır.<br />

Grafik 1: GSMH Reel Büyüme Oranları


Türkiye ekonomisi son 75 yılda reel olarak yıllık ortalama %5.2 oranında büyümüştür.<br />

1994 yılındaki ekonomik krizi müteakip 1995 yılının ikinci yarısından itibaren ülkemiz<br />

ekonomisi tekrar büyüme eğilimine girmiş ve GSMH büyüme hızı 1996 yılında %7.1, 1997<br />

yılında da %8 oranında gerçekleşmiştir.<br />

II.II. GSMH’nın Sektörel Dağılımı<br />

Tarım ve hizmetler sektörlerinin GSMH içindeki payları 1923’den 1960’a kadar birbirine çok<br />

yakın seyretmiş, aynı dönemde sanayi sektörünün GSMH içindeki payı ise diğer iki sektörün<br />

çok altında gerçekleşmiştir.<br />

1923 yılında tarım sektörünün GSMH içindeki payı %39.6, sanayi sektörünün payı %13.2,<br />

hizmetler sektörünün ise %47.2 olarak gerçekleşmiştir.<br />

1958’den sonra tarım sektörünün payı azalırken, hizmetler sektörünün payı artmaya<br />

başlamıştır. Bu arada sanayinin payı da yükseliş trendine girmiştir.<br />

1972 yılının sonlarında sanayi sektörünün payı tarım sektörünün payını yakalamış ve<br />

geçmeye başlamıştır.<br />

1997 yılında tarım sektörünün GSMH içindeki payı %15.8, sanayi sektörünün payı %21.9,<br />

hizmetler sektörünün ise %62.4 olarak gerçekleşmiştir.<br />

Grafik 2: Gayri Safi Milli Hasılanın Sektörel Dağılımı<br />

II.III. Üretimdeki Gelişmeler<br />

Üretimdeki <strong>gelişmeler</strong>den örnek verecek olursak; çimento üretimi, miktar olarak, 1930’dan<br />

1960’a, 105 bin tondan 2 milyon tona, 1997’de ise 36 milyon tona çıkmıştır.


1930’larda başlayan çelik üretimi 1950 yılına gelindiğinde 102 bin tonu bulmuştur. Kamunun<br />

1960 yılında sadece 596 bin ton olan demir-çelik üretimi 1997 yılında 19 milyon tona<br />

ulaşmıştır.<br />

Türkiye’de 60’lı yıllarda başlayan otomotiv sanayi üretimi 1960’da yaklaşık beş bin adet iken<br />

1997’de 354 bin adete yaklaşmıştır. Son 10 yılda otomotiv sanayi üretimi %90 artış<br />

göstermiştir.<br />

Türkiye’de 1923’de 50 milyon kilowatt saat olan elektrik üretimi, 1960 yılında 2.8 milyar<br />

kilowatt saate, 1997 yılında yaklaşık 103 milyar kilowatt saate ulaşmıştır.<br />

II.IV. İhracat ve İthalat Değerlerindeki Değişmeler<br />

1923 yılında 51 milyon dolar olan ihracatımız 1997 yılında 26.2 milyar dolara yükselmiştir.<br />

1923 yılında 87 milyon dolar olan ithalatımız ise 1997 yılında 48.6 milyar dolara<br />

yükselmiştir. İhracatın ithalatı karşılama oranı 1923 yılında %58.5 iken 1980’de %36.8’e<br />

düşmüş, 1997 yılında ise bu oran %54’e çıkmıştır.<br />

Grafik 3: İhracatın İthalatı Karşılama Oranı<br />

İhracatın GSMH’ya oranı 1923 yılında %9.1, 1966 yılında %4.8 ve 1997 yılında da %13.5<br />

olarak gerçekleşmiştir. 1923 yılında %15.5 olarak gerçekleşen ithalatın GSMH’ya oranı, 1966<br />

yılında %7.1’e düşmüş, 1997 yılında ise %25’e yükselmiştir.


Grafik 4: İhracat ve İthalatın GSMH’ya Oranı<br />

Dış ticaretin GSMH’ya oranı, bir ülkenin <strong>dış</strong>a açıklık derecesini göstermektedir. Türkiye’de<br />

1945 yılına kadar azalma içinde olan bu oran, 1980 yılında %16, 1993’de %28 ve 1997<br />

yılında da %38’e kadar çıkmıştır.<br />

Grafik 5: Dış Ticaretimizin GSMH İçindeki Payı


1961 yılında ihracat yaptığımız ülke sayısı 66’dan, 1986’da 109’a, 1997 yılında 175’e<br />

çıkmıştır. İthalat yaptığımız ülke sayısı ise 1961 yılında 67’den 1986 yılında 108’e, 1997<br />

yılında da 171’e yükselmiştir.<br />

1980'li yılların başında üç bin civarında olan aktif ihracatçı firma sayısı 1997 yılında 23 bine<br />

ulaşmıştır. İthalat yapan firma sayısı 1986 yılında yedi bin civarında iken 1997 yılında 38 bine<br />

çıkmıştır.<br />

Cumhuriyet döneminde ihracatımız yıllık ortalama %8.5, ithalatımız da %8.9 oranında bir<br />

artış göstermiştir. 1980 yılından 1996 yılına kadar geçen son 16 yılda reel olarak ihracatımız<br />

%631, ithalatımız ise %291 artış göstermiştir.<br />

II.V. Dış Ticaretimizin Dünya Ticareti İçindeki Payı<br />

Türkiye’nin ihracatının dünya ihracatı içindeki payı 1938 yılında yüzde 0.49 idi. Bu oran<br />

1997 yılında da değişmeyerek 0.49 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin ithalatının dünya<br />

ithalatı içindeki payı ise 1938 yılında yüzde 0.47’den 1997 yılında yüzde 0.89’a çıkmıştır.<br />

Türkiye’nin <strong>dış</strong> ticaret hacminin dünya <strong>dış</strong> ticaret hacmi içindeki payı da 1938 yılında yüzde<br />

0.96’dan 1997 yılında yüzde 1.38’e yükselmiştir.<br />

Grafik 6: Türkiye İhracat ve İthalatının Dünya Ticareti İçindeki Payı<br />

II.VI. Dış Ticaretimizin Sektörel Dağılımı<br />

1923 yılında toplam ihracatımızdaki payı %78 olan tarım sektörü, 1980’li yıllara kadar en<br />

fazla ihracat yapılan sektör olmuştur. 1981 yılında ilk defa sanayi sektörünün ihracatımız<br />

içindeki payı tarım sektörünün payını geçmiş ve bu tarihten itibaren sürekli olarak büyümeye<br />

devam etmiştir. 1997 yılına gelindiğinde tarım sektörünün ihracatımız içindeki payı %10’a<br />

kadar inmiştir. Sanayi sektörünün ihracatımız içindeki payı 1923 yılında %20, 1981 yılında<br />

%48.7 ve 1997 yılında %88 olarak gerçekleşmiştir. İhracatımız içinde önemli bir paya sahip<br />

olmayan madencilik sektörü ihracatı, 1923 yılında ihracatın %2’sini oluşturmuş, 1997 yılında<br />

ise bu oran değişmemiştir.


1923 yılında ithalatımızda %16 olan tarım sektörünün payı, 1997 yılında %5’e inmiş,<br />

sanayinin payı 1923 yılında %83, 1997 yılında %84 düzeyinde gerçekleşmiş, madencilik<br />

sektörünün payı ise aynı yıllarda %0.8’den %11’e çıkmıştır.<br />

GRAFİK 7 :İHRACATIN SEKTÖREL DAĞILIMI<br />

İTHALATIN SEKTÖREL DAĞILIMI<br />

II.VII. İhracat ve İthalatımızın Ülke ve Ülke Gruplarına Göre Dağılımı<br />

İhracatımızın ülkelere göre dağılımına baktığımızda, 1923 yılında %18.61 ile İngiltere en çok<br />

ihracat yaptığımız ülke olmuştur. İtalya %17.95 ile ikinci, Fransa %12.41 ile üçüncü,<br />

Almanya %9.01 ile dördüncü ve ABD % 7.97 ile beşinci sırada yer almıştır.<br />

1997 yılında ise aradan geçen 75 yıla rağmen sıralamadaki dört ülke değişmemiştir. Bu kez<br />

%20 ile Almanya en başta gelmektedir. Almanya’yı sırasıyla Rusya (%7.9), ABD (%7.6),<br />

İngiltere (%5.7) ve İtalya (%5.3) izlemektedir.<br />

Ülke gruplarına göre bakıldığında ise 1997 yılı ihracatının yaklaşık %46.7'sinin Avrupa<br />

Birliği ülkelerine, %40.7’sinin OECD üyesi olmayan ülkelere yönelik olduğunu görmekteyiz.<br />

Bir diğer ülke grubu sınıflandırmasına göre, 1997 yılı ihracatımızın %15.2’si İslam<br />

Konferansı Teşkilatı ülkelerine, %14.3’ü Karadeniz Ekonomik İşbirliği üyesi ülkelere,


%13.3’ü BDT üyesi ülkelere, %4.9’u Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ülkelerine ve %3.4’ü Türk<br />

Cumhuriyetleri’ne gerçekleştirilmiştir.<br />

İthalatımızın ülkelere göre dağılımında ise, 1923 yılında İtalya %19.58, İngiltere %17.31,<br />

Fransa %9.14, ABD %7.64 ve Almanya %6.37’lik paya sahipti.<br />

1997 yılına gelindiğinde %16.5 ile Almanya en başta gelmektedir. Almanya’yı sırasıyla İtalya<br />

(%9.3), ABD (%8.6), Fransa (%6.2) ve İngiltere (%5.7) izlemektedir.<br />

Ülke gruplarına göre bakıldığında; 1997 yılı ithalatının yaklaşık %49.4'ünün Avrupa Birliği<br />

ülkelerine, %29.2’sinin OECD üyesi olmayan ülkelere yönelik olduğunu görmekteyiz.<br />

Bir diğer ülke grubu sınıflandırmasına göre, 1997 yılı ithalatımızın %10.6’sı İslam Konferansı<br />

Teşkilatı ülkelerine, %8.7’si Karadeniz Ekonomik İşbirliği üyesi ülkelere, %6.9’u BDT üyesi<br />

ülkelere, %2.2’si Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ülkelerine ve %0.7’si Türk Cumhuriyetleri’ne<br />

gerçekleştirilmiştir.<br />

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye, <strong>dış</strong> ticaretinin çok büyük bir bölümünü gelişmiş ülkelerle<br />

yürütürken bu durum günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.<br />

GRAFİK 8 :İHRACATIMIZDA İLK BEŞ ÜLKE<br />

İTHALATIMIZDA İLK BEŞ ÜLKE


II.VIII. Dış Ticarete Konu Olan Başlıca Ürünler<br />

1923’de ihracatımızda ilk dört madde sırasıyla:<br />

• Yaprak tütün (12.2 milyon dolar)<br />

• Kuru üzüm (6.3 milyon dolar)<br />

• Pamuk (3.7 milyon dolar)<br />

• Tiftik, yün, ipek (3.4 milyon dolar)<br />

1997’de ise ihracatımızda ilk dört madde sırasıyla:<br />

• Giyim eşyası (6.2 milyar dolar),<br />

• Demir çelik (2 milyar dolar),<br />

• Elektrikli makine ve cihazlar (1.4 milyar dolar),<br />

• Yenilebilir meyve, fındık, narenciye kabuğu, kavun (6.2 milyar dolar) olmuştur.<br />

1923’de en fazla ithalatı yapılan maddeler sırasıyla :<br />

• Pamuklu dokuma (28.9 milyon dolar)<br />

• Şeker (6.6 milyon dolar)<br />

• Buğday (5.1 milyon dolar)<br />

• Yünlü dokuma (4.9 milyon dolar)<br />

1997 yılına gelindiğinde ise ithalatımızdaki bu sıralama:<br />

• Makineler, mekanik cihazlar (8.9 milyar dolar),<br />

• Mineral yakıtlar (6.2 milyar dolar ve bunun 3.2 milyar doları ham petrol),<br />

• Kara taşıtları ve parçaları (4.1 milyar dolar),<br />

• Elektrikli makine ve cihazlar (3.7 milyar dolar)<br />

olmuştur.<br />

II.IX. Serbest Bölgelerimizin Ticaret Hacmi<br />

Türkiye’nin ilk serbest bölgeleri 1987 yılında kurulmuştur. 3218 Sayılı Serbest Bölgeler<br />

Kanunu’nun yayımından <strong>bugüne</strong> kadar; 1987 yılında Mersin ve Antalya, 1990’da Ege ve<br />

İstanbul Atatürk havalimanı, 1992’de Trabzon, 1995’de İstanbul-deri, Doğu Anadolu ve<br />

Mardin, 1997’de İMKB Uluslararası Menkul Kıymetler, 1998’de Menemen Deri Serbest<br />

Bölgeleri faaliyete geçmiş olup 26 Nisan 1998 tarihinde Rize Serbest Bölgesi açılmıştır. 1999<br />

yılında adana Yumurtalık, Samsun, İstanbul-Trakya, Kayseri ve Trakya Serbest Bölgeleri<br />

açılacaktır.<br />

1988-91 döneminde serbest bölgelerimizin toplam ticaret hacmi 1.1 milyar dolardan 1997<br />

yılında 5.5 milyar dolara yükselmiştir.<br />

Grafik 9 : Serbest Bölgelerimizin Toplam Ticaret Hacmi<br />

(milyar ABD Doları)


1997 yılında Türkiye’nin 75 milyar dolara yaklaşan toplam <strong>dış</strong> ticaretinin %7.3’ünü serbest<br />

bölgeler üzerinden gerçekleştirilen ticaret oluşturmuştur.<br />

1997 yılı sonu itibariyle serbest bölgelerden yapılan toplam ticaretin %50’si Türkiye, %21’i<br />

AB ülkeleri, %8’i diğer OECD ülkeleri, %4’ü Türk Cumhuriyetleri, %4’ü İslam ülkeleri,<br />

%1’i Eski Doğu Avrupa ülkeleri ve %12’si ise diğer ülkelerle gerçekleştirilmiştir.<br />

Grafik 10: Serbest Bölgelerimizden Yapılan Ticaretin Ülke Gruplarına Göre Dağılımı<br />

II.X. Dış Ticarete İlişkin Genel Bir Değerlendirme<br />

Cumhuriyetin ilk yıllarında (1923-29) <strong>dış</strong> ticaret dengesi negatif bakiye vermiştir. Bu durum,<br />

Lozan Antlaşması’nın, gümrük tarifeleri ve rejimi üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti’ne, 1929


yılına kadar düzenleme hakkı vermemesinin bir sonucudur. Nitekim 1929 yılında kısıtlama<br />

kalkınca, gümrük tarifeleri %15’den %45’lere yükseltilmiştir.<br />

1930 yılından itibaren <strong>dış</strong> ticaretimiz fazla vermeye başlamıştır. Bu durum (1938 yılı hariç)<br />

1947 yılına kadar devam etmiştir. Söz konusu dönem, Türkiye ekonomi tarihinde ihracatın<br />

ithalatı aştığı tek dönem olmuştur. Bu dönemde dünya konjonktüründe meydana gelen<br />

dalgalanmalar ve Türkiye’nin bundan yararlanması ile dünya ekonomik krizi ve II. Dünya<br />

Savaşı sebebiyle batılı ülkelerden yapılan ithalattaki düşme, <strong>dış</strong> ticaret hacmi içinde ihracatın<br />

daha fazla yer tutmasına yol açmıştır. Ancak 1947 yılında ihracat %3.5 oranında artarken<br />

ithalatta %104’lük ani bir artış olmuş, böylece günümüze kadar sürecek olan <strong>dış</strong> ticaret<br />

dengesi açıkları başlamıştır.<br />

1970 yılındaki %66’lık devalüasyonun getirdiği ihracat artışının ardından, 1974 yılında<br />

ithalatın %81’lik ikinci önemli sıçraması, <strong>dış</strong> ticaret açığının iki kat artmasına neden<br />

olmuştur.<br />

1980 ekonomik istikrar tedbirleri ve <strong>dış</strong> ticaret politikası değişikliğinin ardından 1981 yılında<br />

ihracatımız %61 gibi yüksek oranda bir artış yaşamış, ithalat artışı %13’le sınırlı olduğu halde<br />

<strong>dış</strong> ticaret dengesi açık vermeye devam etmiştir.<br />

1981 yılından 1997’ye kadar geçen sürede sadece 1983, 1986 ve 1989 yıllarında ihracatın<br />

büyüme hızı negatif olmuş, diğer yıllarda ise dalgalanan bir artış trendi göstermiştir. Bu<br />

dönemde ihracatta en önemli artış %36.7 ile 1987 yılında gözlenmiş, bu artışı %24.5 (1984),<br />

%22.2 (1982) ve %19.5’lik (1995) artışlar izlemiştir. 1996 yılında AB ile gerçekleştirilmiş<br />

olan Gümrük Birliği, ihracatın önemli oranlarda artmasına yönelik beklentilere yol açmış<br />

olmasına rağmen, ihracatımızda sadece %7.3 oranında bir artış gerçekleşmiştir. 1997 yılında<br />

ise ihracatın artış oranı (%13), ithalatın artış oranının (%11.4) üzerinde gerçekleşmiştir.<br />

Söz konusu dönemde ithalatımızda da genel olarak bir artış eğilimi gözlenmiştir. Bu dönemde<br />

en önemli artışlar; 1987 (%27.5), 1990 (41.2), 1993 (%28.7) ve 1995 (%53.5), yıllarında<br />

gerçekleşmiştir. 1996 yılında ise beklenenin üzerinde bir ithalat artışı yaşanmış ve <strong>dış</strong> ticaret<br />

açığı 20 milyar dolara ulaşmıştır. 1997 yılında da ithalatın artış hızı devam etmiş ve <strong>dış</strong> ticaret<br />

açığında %9.5 oranında bir artış olmuştur.<br />

Son 25 yılda yalnız 1988, 1989, 1991 ve 1994 yıllarında cari işlemler dengesi fazla vermiştir.<br />

Üçüncü Bölüm<br />

Kronolojik Sırayla Cumhuriyet Dönemi Gelişmeleri<br />

17 Şubat 1923 Birinci İktisat Kongresi düzenlenmiştir,<br />

5 Mart 1924<br />

9 Nisan 1924<br />

Ticaret Vekâleti kurulmuş ve Trabzon milletvekili Hasan Saka Vekil<br />

olarak atanmıştır,<br />

İhracat yapan sanayilerin ithal ettikleri hammaddeler için gümrük<br />

vergisi muafiyeti getirilmiştir,<br />

24 Ağustos 1924 Türkiye İş Bankası kurulmuştur,


17 Şubat 1925 Tarımdan alınan aşar vergisi kaldırılmıştır,<br />

10 Ağustos 1925 Yurt <strong>dış</strong>ı ticaret mümessillikleri kurulmuştur,<br />

1926 ABD ve SSCB ile ticaret anlaşmaları yapılmıştır,<br />

1 Temmuz 1926 Kabotaj yasası onaylanmıştır,<br />

28 Mayıs 1927 Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılmıştır,<br />

27 Mayıs 1929 Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Yasası çıkarılmıştır,<br />

25 Şubat 1930<br />

Türk Parasını Koruma Kanunu yasalaşmış ve Türk Lirasının<br />

konvertibilitesi kaldırılmıştır,<br />

22 Temmuz 1931 İthal Kontenjanları Sistemi yürürlüğe girmiştir,<br />

3 Ekim 1931 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulmuştur,<br />

Ocak 1934 Birinci Sanayi Planı yürürlüğe girmiştir,<br />

29 Mayıs 1934 İktisat Bakanlığı bünyesinde Dış Ticaret Reisliği oluşturulmuştur,<br />

9 Haziran 1936 İhracatçı Birlikleri kurulmuştur,<br />

27 Mayıs 1939<br />

Dış Ticaret Reisliği, yeniden kurulan Ticaret Bakanlığı bünyesinde Dış<br />

Ticaret Dairesi Reisliği adı altında yapılandırılmıştır,<br />

18 Ocak 1940 Milli Korunma Kanunu çıkarılmıştır,<br />

20 Nisan 1940 Raman’da açılan kuyudan ilk kez ulusal petrol üretimi başlamıştır,<br />

7 Eylül 1946<br />

Türk Lirası %53.6 oranında devalüe edilmiş, altın satışları serbest<br />

bırakılmıştır,<br />

19 Şubat 1947 Türkiye IMF ve Dünya Bankası’na üye olmuştur,<br />

4 Temmuz 1947 Türk-Amerikan Ekonomi Anlaşması imzalanmıştır,<br />

13 Temmuz 1948 Türkiye, Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı’na (OEEC) üye olmuştur,<br />

Mayıs-Ekim 1950 İthalatın yaklaşık %60’ı serbestleştirilmiştir,<br />

21 Nisan 1951<br />

Türkiye, gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması’na (GATT) üye<br />

olmuştur,<br />

21 Aralık 1953 Serbest Bölgeler Kanunu yasalaşmıştır,<br />

18 Ocak 1954 Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu çıkarılmıştır,<br />

7 Mart 1954 Petrol Kanunu çıkarılmıştır,<br />

4 Ağustos 1958 İstikrar paketi açıklanmış ve Türk Lirası devalüe edilmiştir,


31 Temmuz 1959<br />

Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu’yla ortaklık anlaşması<br />

imzalamak için başvuruda bulunmuştur,<br />

Ekim 1960 Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuştur,<br />

14 Aralık 1960<br />

Türkiye Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na (OECD) üye<br />

olmuştur,<br />

1 Mart 1963 Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı uygulamaya konmuştur,<br />

12 Eylül 1963<br />

1964<br />

Türkiye ile AET arasında ortak üyelik statüsünü kuran Ankara<br />

Anlaşması imzalanmıştır,<br />

Türkiye, İran ve Pakistan arasında Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği<br />

Örgütü (RCD) kurulmuştur,<br />

9 Haziran 1967 Dövize Çevrilebilir Mevduat Hesabı (DÇM) uygulaması başlatılmıştır,<br />

1968<br />

İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile teşvik belgesi uygulaması<br />

başlatılmıştır,<br />

10 Ağustos 1970 %66 oranında yeni bir devalüasyon yapılmıştır,<br />

23 Kasım 1970 Katma Protokol imzalanmıştır,<br />

26 Mart 1971<br />

11 Aralık 1971<br />

Ticaret Bakanlığı kaldırılarak, Dış Ekonomik İlişkiler Bakanlığı ile<br />

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı kurulmuştur,<br />

Dış Ekonomik İlişkiler Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı<br />

kaldırılarak yerlerine Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Ticaret<br />

Bakanlığı kurulmuştur, Ticaret Bakanlığı’nın esas birimi olarak Dış<br />

Ticaret Genel Sekreterliği oluşturulmuştur,<br />

1 Ocak 1973 Katma Protokol yürürlüğe konulmuştur,<br />

1973 Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı başlatılmıştır,<br />

24 Ocak 1980<br />

13 Aralık 1983<br />

1985<br />

İstikrar tedbirleri paketi yürürlüğe konmuş, %49 oranında devalüasyon<br />

yapılarak ithal ikamesine dayalı sanayileşme politikasından <strong>dış</strong>a açık<br />

sanayileşme politikasına geçilmiştir,<br />

Ticaret Bakanlığı Bünyesindeki Dış Ticaret Genel Sekreterliği ile<br />

Standardizasyon Dairesi, Maliye Bakanlığı bünyesindeki Hazine Genel<br />

Müdürlüğü ve Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatı Genel<br />

Sekreterliği, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı adı altında<br />

birleştirilmiştir,<br />

Türkiye, İran ve Pakistan arasında kurulmuş bulunan Kalkınma İçin<br />

Bölgesel İşbirliği Teşkilatı’nın (RCD) bir devamı niteliğindeki<br />

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) faaliyete geçmiştir,


14 Nisan 1987<br />

Türkiye AT’ye tam üyelik başvurusunda bulunmuş ve bu çerçevede<br />

yoğun bir şekilde hazırlık ve uyum çalışmalarını başlatmıştır,<br />

22 Mart 1990 Türkiye, Türk Lirası’nın konvertibilitesini ilan etmiştir,<br />

14 Ağustos 1991<br />

25 Haziran 1992<br />

9 Aralık 1994<br />

26 Ocak 1994<br />

DPT Müsteşarlığı bünyesinde yer alan Teşvik ve Uygulama, Serbest<br />

Bölgeler ve Yabancı Sermaye Başkanlıkları, Hazine ve Dış Ticaret<br />

Müsteşarlığı’na bağlanmıştır,<br />

Türkiye’nin de taraf olduğu Karadeniz Ekonomik İşbirliği Zirve<br />

Deklarasyonu imzalanmıştır,<br />

Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret<br />

Müsteşarlığı olarak iki ayrı müsteşarlık haline getirilmiştir,<br />

Yıl başında yaşanan finansal krizi takiben Türk Lirası %13.6 oranında<br />

devalüe edilmiştir,<br />

5 Nisan 1994 İstikrar önlemleri paketi yürürlüğe konulmuştur,<br />

26 Mart 1995 Türkiye’nin Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliği yürürlüğe girmiştir,<br />

1 Ocak 1996<br />

Türkiye, AB ile entegrasyonunda 22 yıl süren “geçiş dönemi”ni 31<br />

Aralık 1995 tarihinde tamamlayarak tam üyelik sürecinde “son<br />

dönem”e sanayi ürünlerinde ve işlenmiş tarım ürünlerinde sağlanan<br />

Gümrük Birliği ile girmiştir.


Kaynakça:<br />

Doç. Dr. Serin, N., Kalkınma Ve Dış Ticaret: Az Gelişmiş Ülkeler Ve Türkiye Yönünden,<br />

Ankara, 1972.<br />

Prof. Dr. Pakdemirli, E., Ekonomimizin Sayısal Görünümü: 1923’ten Günümüze, İstanbul,<br />

1995.<br />

Köksal, B.A., İlkin, A:R., Türkiye’de Iktisadi Politikanın Gelişimi (1923-1973), Yapı Ve<br />

Kredi Bankası Yayını 1973.<br />

Seyidoğlu, H., Uluslararası İktisat, İstanbul, 1994.<br />

Yaşar, E., Türk Tekstil Ve Konfeksiyon Sektörü, İTKİB, Yayın No:41.<br />

Pamuk, Ş., 19. Yüzyılda Osmanlı Dış Ticareti, DİE, Tarihi İstatistikler Dizisi, Cilt 1, Ankara,<br />

1995.<br />

Avrupa Topluluğu ve Türkiye, Dış Ticaret Müsteşarlığı, 3. Baskı, Ankara, 1996.<br />

Dış Ticaret Yönüyle Gümrük Birliği El Kitabı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, 2. Baskı, Ankara,<br />

Mart 1996.<br />

İhracat Stratejisi 1998-2005, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Ankara, Haziran 1998<br />

Başlıca Ekonomik Göstergeler, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Ocak-Nisan Sayısı, Ankara, Nisan<br />

1998.<br />

Dış Ticaret Bülteni, Dış Ticaret Müsteşarlığı, 1997 Yıllık, Ankara, Haziran 1998.<br />

İstatistik Göstergeler, Devlet İstatistik Enstitüsü, 1923-1990, Ankara, Ağustos 1991.<br />

International Financial Statistics, International Monetary Fund, 1992-1997 Year Book.<br />

Statistical Yearbook, 1962, United Nations, 1963.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!