30.03.2014 Views

13_1_tum

13_1_tum

13_1_tum

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Gazi Üniversitesi<br />

Kastamonu Eğitim<br />

Dergisi<br />

Gazi University<br />

Kastamonu Education<br />

Journal<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 ISSN <strong>13</strong>00-8811 March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1<br />

Eğitim Bilimleri<br />

İÇİNDEKİLER (CONTENTS)<br />

Öğretmenlik Uygulamalarında Mikro Öğretim Yönteminin<br />

Etkililiğinin İncelenmesi............................................................................. A.GÜRSES, R.BAYRAK, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ, Ç.DOĞAR .1<br />

Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar................................. B. TÜRKMEN....................................................................11<br />

Okulöncesi Eğitim Programlarına Aile Katılımı......................................... F. TEZEL ŞAHİN, N. ÜNVER............................................23<br />

Davranış Kültürünün Turizme Yansıması: “İlişkiler Zinciri” ....................... Ö. CAN .............................................................................31<br />

İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi<br />

Üzerine Bir Araştırma ............................................................................... S. Z. GENÇ.......................................................................41<br />

Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim .................................................... T. ÇALIK, F. SEZGİN........................................................55<br />

Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme<br />

Yönteminin Kazandırdığı Bilgi ve Beceriler............................................... Ü. ŞİMŞEK, K. DOYMUŞ, N. KIZILOĞLU.........................67<br />

İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine<br />

Bir Araştırma............................................................................................. Y. KILIÇ ............................................................................81<br />

Öğretmen Adaylarının Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri ve Problem Çözme<br />

Becerileri Üzerine Bir Araştırma (Kastamonu İli Örneği) ......................... A. ALTUNÇEKİÇ, S. YAMAN, Ö. KORAY.........................93<br />

Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun<br />

Öğretiminde Bilgisayar Destekli Öğretimin Öğrenci Başarısına Etkisi...... S. AKÇAY, M.AYDOĞDU, H.İ.YILDIRIM, Ö.ŞENSOY....103<br />

İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin<br />

Lise 2 Matematik Konularındaki Hazır Bulunuşluk Düzeyleri ................... A. TUNA, A. KAÇAR .......................................................117<br />

Matematik Öğretiminde Kendini Gerçekleştirme ...................................... C. IŞIK, M. ALBAYRAK, A.S. İPEK.................................129<br />

Değişken Kavramı Üzerine....................................................................... Y. DEDE..........................................................................<strong>13</strong>9<br />

Fen Bilimleri<br />

Taşköprü Fidanlığında (Kastamonu) Zarar Yapan Böceklerin Belirlenmesi... E. ÖZCAN, S. ÜNAL .......................................................149<br />

Arıtılmış Atık Suların Bazı Çim Türlerinde Tohum Çimlenmesi ve<br />

Fide Gelişimi Üzerine Etkileri.................................................................... S. ÖZCAN, S. OLUK.......................................................159<br />

Sosyal Bilimler<br />

Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu ............... D. M. BURAK..................................................................163<br />

Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası<br />

Bakımından Değerlendirilmesi.................................................................. E. BAYDİL.......................................................................181<br />

Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan<br />

Şehirlere İlginç Bir Örnek; Ağrı ................................................................. F. KAYA ..........................................................................193<br />

Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı-Candaroğulları Münasebetleri ............ H. KELEŞ, C. YAKUPOĞLU...........................................207<br />

Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılâbı....................................... M. S. YILMAZ..................................................................223<br />

Türkistan’da Açılan Rus Eğitim Müesseselerin Ruslaştırma Siyasetindeki Rolü . M. EGAMBERDİYEV ......................................................233<br />

Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması.... T. ÖCAL..........................................................................241<br />

Dil ve Edebiyat<br />

Learning English through Cooperation among University First Year Students.A. ŞAHAN .......................................................................255<br />

The Contribution of Selecting and Evaluating Textbooks to Language<br />

Teaching and Learning in EFL Classroom ............................................... C. YILMAZ ......................................................................265<br />

Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi ............................................................... G. KÜÇÜKBASMACI ......................................................273<br />

Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students<br />

in University .............................................................................................. S. KÖSE .........................................................................287<br />

Spor ve Kültür<br />

Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun<br />

İnterval Antrenman Programının Bazı Fizyolojik Parametrelere Etkisi........... B. BAYDİL.......................................................................299<br />

Yazım Kuralları ve Yayın İlkeleri ................................................ ........................................................................................311


Gazi Üniversitesi<br />

Kastamonu Eğitim<br />

Dergisi<br />

Sahibi:<br />

Prof. Dr. Kadri YAMAÇ<br />

(Rektör)<br />

Genel Yayın Yönetmeni:<br />

Prof. Dr. A. Azmi YETİM<br />

(Dekan)<br />

Editör:<br />

Doç. Dr. Ahmet KAÇAR<br />

Editör Yardımcısı:<br />

Öğr.Gör. Erkan YANARATEŞ<br />

Yayın Kurulu:<br />

Prof. Dr. A. Azmi YETİM (Gazi Üniversitesi)<br />

Prof. Dr. Refik TURAN (Gazi Üniversitesi)<br />

Prof. Dr. Leyla KÜÇÜKAHMET (Gazi Üniversitesi)<br />

Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK (Ankara Üniversitesi)<br />

Prof. Dr. Salih ÇEPNİ (Karadeniz Teknik Üniversitesi)<br />

Prof. Dr. Ramazan ÖZEY (Marmara Üniversitesi)<br />

Prof. Dr. Erdoğan BÜYÜKKASAP (Atatürk Üniversitesi)<br />

Bu dergi yılda iki defa yayınlanır.<br />

Gazi University<br />

Kastamonu Education<br />

Journal<br />

Owner:<br />

Prof. Dr. Kadri YAMAÇ<br />

(Rector)<br />

General Publishing Manager:<br />

Prof. Dr. A. Azmi YETİM<br />

(Dean)<br />

Editor:<br />

Assoc. Prof. Dr. Ahmet KAÇAR<br />

Editor Assistant:<br />

Instructor Erkan YANARATEŞ<br />

Editorial Board:<br />

Prof. Dr. A. Azmi YETİM (Gazi University)<br />

Prof. Dr. Refik TURAN (Gazi University)<br />

Prof. Dr. Leyla KÜÇÜKAHMET (Gazi University)<br />

Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK (Ankara University)<br />

Prof. Dr. Salih ÇEPNİ (Karadeniz Technical University)<br />

Prof. Dr. Ramazan ÖZEY (Marmara University)<br />

Prof. Dr. Erdoğan BÜYÜKKASAP (Atatürk University)<br />

This journal is published two times a year.<br />

G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi Dekanlığı, 37200 KASTAMONU<br />

1 Mart 2005<br />

e-mail: ksef@gazi.edu.tr<br />

BU SAYIDAKİ MAKALELERİN HAKEMLERİ<br />

Prof.Dr. A. Azmi YETİM Gazi Üniv. Doç.Dr. Murat ÖZBAY Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Aydan ERSÖZ Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Ayhan BAYRAK Anadolu Üniv.<br />

Prof.Dr. Dursun Ali AKBULUT Ondokuz Mayıs Ü. Yrd.Doç.Dr. B. Ünal İBRET Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. E. Semih YALÇIN Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Bekir TÜRKMEN Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Enver KONUKÇU Atatürk Üniv. Yrd.Doç.Dr. Duran AYDINÖZÜ Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Güler ÜLKÜ Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Emin BAYDİL Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. H. İbrahim YALIN Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Ersin GÜNGÖRDÜ Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Hasan VURDU Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. F. Ahsen TURAN Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. İbrahim ATALAY Dokuz Eylül Üniv. Yrd.Doç.Dr. Hacı SULAK Selçuk Üniv.<br />

Prof.Dr. Mehmet ŞAHİNGÖZ Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Hikmet DEVELİ Ondokuz Mayıs Ü.<br />

Prof.Dr. Mustafa SAFRAN Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. İskender H. SARIGÖZ Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Mustafa YILMAZ Hacettepe Üniv. Yrd.Doç.Dr. Mehmet SEZEN Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Neriman ARAL Ankara Üniv. Yrd.Doç.Dr. Muammer ERGÜN Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Nezahat GÜÇLÜ Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Muammer NURLU Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Ramazan DİKİCİ Atatürk Üniv. Yrd.Doç.Dr. Muharrem AVCI Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Ramazan ÖZEY Marmara Üniv. Yrd.Doç.Dr. Mustafa SARIKAYA Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Ramazan TEZCAN Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Önder ÇAĞIRAN Gazi Üniv.<br />

Prof.Dr. Saadettin GÖMEÇ Ankara Üniv. Yrd.Doç.Dr. Özden TAŞĞIN Selçuk Üniv.<br />

Prof.Dr. Temel ÇALIK Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Paşa Tevfik CEPHE Gazi Üniv.<br />

Doç.Dr. Ekrem KADIOĞLU Atatürk Üniv. Yrd.Doç.Dr. Sabri ÜNAL Gazi Üniv.<br />

Doç.Dr. Gülsev PAKKAN Hacettepe Üniv. Yrd.Doç.Dr. Süleyman SARIBIYIK Gazi Üniv.<br />

Doç.Dr. Mehmet Emin ÖZDEMİR Atatürk Üniv. Dr. Ömer KÜÇÜK Gazi Üniv.<br />

ii


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 1-10<br />

ÖĞRETMENLİK UYGULAMALARINDA MİKRO ÖĞRETİM<br />

YÖNTEMİNİN ETKİLİLİĞİNİN İNCELENMESİ<br />

Özet<br />

Ahmet GÜRSES, Ramis BAYRAK<br />

Atatürk Üniversitesi K.K. Eğitim Fakültesi, Kimya Eğitimi A.B.Dalı, Erzurum.<br />

Mehmet YALÇIN, Metin AÇIKYILDIZ<br />

Atatürk Üniversitesi Bayburt Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Bayburt.<br />

Çetin DOĞAR<br />

Atatürk Üniversitesi Erzincan Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Erzincan.<br />

Bu çalışmada, mikroöğretimin öğretmenlik uygulamalarında karşılaşılan problemlerin<br />

belirlenmesi ve çözümlenmesine yönelik olarak kullanımının etkililiği belirlenmeye çalışılmıştır.<br />

Bu amaçla 2003-2004 eğitim-öğretim yılı güz yarıyılında okul uygulamaları kapsamında<br />

öğretmenlik uygulaması dersine katılan 6 kişilik öğrenci grubunda, video kamerayla kaydedilen<br />

40’ar dakikalık ilk ve son sunumdan oluşan mikroöğretim yöntemi uygulanmıştır. İlk sunumlarda<br />

elde edilen kayıtların ikinci sunumlar öncesi grupla kritiği yapılarak, adayın karşılaştığı<br />

güçlükler ve eğitim öğretim faaliyetleri açısından eksik kaldığı yönler, alınacak önlemler ve<br />

eksikliklerin giderilmesi yönünde nelerin yapılabileceği tartışılmıştır. Bu çalışma sonucunda,<br />

öğretmen adaylarının özellikle ikinci sunumlar sonunda laboratuar ve öğretim teknolojilerinden<br />

faydalanma, işlenen kimya konuları ile ilgili temel ilke ve kavramları açıklayabilme, mesleğin<br />

gerektirdiği rol ve davranışları sergileme, ünite ve günlük planları yapma gibi davranışları<br />

istenilir seviyede yansıtabildiği belirlenmiştir.<br />

Anahtar Sözcükler: Mikroöğretim, öğretmenlik uygulaması, öğretmen yetiştirme<br />

INVESTIGATION OF EFFECTIVENESS OF MICROTEACHING<br />

AT PRACTICUM<br />

Abstract<br />

In this study, it is aimed to determine problems related to using microteaching in teaching<br />

applications and to present some solutions. Therefore, it is applied to a-six-student-group who<br />

has been attending the teaching application course including the school experience at 2003-2004<br />

fall terms. In the applications, the students’ performances were recorded with video camera for<br />

forty minutes containing pre and post presentations by using microteaching method. Comparing<br />

the pre presentations to the post presentations, it was discussed that the student teacher facing<br />

challenges, some inadequate in the view of instructional activities, precautions and to solve about<br />

the problems.<br />

Keywords: Microteaching, teaching application, teacher education<br />

1. Giriş<br />

Günümüzde gelişmiş ülkeler, gelecekte güçlü ve söz sahibi olmanın ancak fen<br />

alanında yetişmiş insanlarla mümkün olabileceği düşüncesiyle fen öğretimine büyük<br />

destek vermektedirler. Nitelikli insanların eğitiminde pek çok faktörün etkisi<br />

bulunmaktadır. Kuşkusuz bu faktörlerin en önemlilerinden biri de öğretmendir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


2 A.GÜRSES, Ç.DOĞAR, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ,R.BAYRAK<br />

Öğretmen, eğitim sürecinde anahtar rol oynar. Öğretmenin, okuldaki rollerinden en<br />

önemlisi bilginin öğrenciye kazandırılmasında rehberlik etmektir. Bu rolüyle öğretmen;<br />

öğrencisinde istendik davranış değişikliklerini oluşturur, ona iyi ilişkiler kazandırır ve<br />

onu becerikli kılar. Ayrıca öğrencisine geçerli değer duygusu kazandırması,<br />

disiplincilik, yargıçlık, sırdaşlık gibi roller de öğretmenden beklenir. Öğretmenlerin eğitim<br />

sürecinin hedeflerine ve genel prensiplerine inanmaları, bireysel girişim ve yaratıcılığın<br />

gelişmesi için hoşgörüye sahip olmaları gerekir. Eğitimin her ögesi öğretmen tarafından<br />

düğümlenir ve değerlenir. “Öğretmen yetiştirme” çok boyutlu ve geniş kapsamlı bir<br />

konudur. Öğretmen adaylarının seçimi, hizmet öncesi eğitimi, bir dereceye kadar<br />

stajyerlik dönemi ve bu dönemdeki izleme ve değerlendirme çalışmaları, hizmet içi<br />

eğitim gibi alt konular ve bunlarla ilgili özellikler tümüyle öğretmen yetiştirme kavramı<br />

içine girmektedir (1).<br />

Öğretmen yetiştirmede hizmet öncesi eğitim kapsamında yer alan okullardaki<br />

öğretmenlik uygulaması çalışmalarının önemi şüphesiz yadsınamaz. Öğretmenlik<br />

uygulaması dersi sırasında, öğretmen adayı, gelecekte üstleneceği öğretmenlik rolüne<br />

hazırlanmak için çaba gösterir. Bu nedenle öğretmenlik uygulaması, öğretmen<br />

adaylarının meslek yaşamları süresince yararlanacakları ilk deneyimlerini kazanmaları<br />

açısından önemli bir dönem olarak görülebilir. Eğitimde uygulama çalışmalarının<br />

öğretmen adaylarına sağlayacağı katkılar şunlardır: kuramı uygulama olanağı sağlama,<br />

çalışmalarını yöneltmek için öğrenciye ihtiyaçlarını ve eksikliklerini görmesine yardım<br />

etme, gerçek öğretme-öğrenme durumunu yönetirken öğrenci ile çalışma olanağı<br />

sağlamak ve etkin biçimde fonksiyonel olma kabiliyeti geliştirme (1). Diğer taraftan,<br />

öğretmenlik uygulamasının bir benzeri olan ve “öğretmen adaylarına, öğretmen olma<br />

yolunda karşılaşacakları bir çok sorunu tanıtan yapılandırılmış gözlem ve etkinlikler<br />

süreci olarak tanımlanan “okul deneyimi” derslerinin amacı Sands ve arkadaşları (1996)<br />

tarafından şu şekilde belirtilmektedir: öğretmen adaylarında, eğitim gördükleri düzeyde<br />

öğretmenlik ve değerlendirme yapmak için gereken mesleki yeterliliği oluşturmak,<br />

öğrencilerin yaş, yetenek, özel ihtiyaç ve geçmiş birikimlerine öğretmenliklerini etkili<br />

bir şekilde uyarlayabilmeleri için öğretmen adaylarını hazırlamak, etkili bir okul<br />

ortamına katkıda bulunacak anlayış ve tu<strong>tum</strong>lara sahip profesyonel birer öğretmen<br />

olabilmeleri için öğretmen adaylarını hazırlamak.<br />

Karamustafaoğlu ve Akdeniz (2002) “öğretmenlik uygulaması” ile ilgili yaptıkları<br />

bir çalışmada, uygulama öğretmenlerinin fizik öğretmeni adaylarına heyecanlarını<br />

yenme, mesleği sevme, programda yer alan bütün konuları çok iyi bilme, öğretmenöğrenci<br />

ilişkisini ayarlama, öğrenci psikolojisine göre davranma, ön hazırlık yapma,<br />

soru hazırlama, sınav öncesi cevap anahtarı hazırlama, öğrencinin dikkatini derse<br />

toplama, zamanı ve tahtayı iyi kullanma, olanaklar doğrultusunda laboratuar ve eğitim<br />

teknolojisi araçlarını yerinde kullanma, kısmen deney becerisi kazanma ve sınıfta<br />

otoriteyi kurma gibi davranışları kazandırmayı amaçladıklarını rapor etmişlerdir. Ayrıca<br />

öğretmen adaylarının fakültede kazandıkları bilgi, beceri ve davranışların uygulama<br />

okullarında en iyi şekilde sergilenebilmesi için, laboratuarlarında yeterli ve gerekli araçgereçleri<br />

bulunan, tepegöz, epidiyaskop, bilgisayar ve data-show gibi cihazlarla branşa<br />

yönelik afiş ve posterlerin duvarlarını süslediği bir ‘teknoloji sınıfı’ olan, sınıf<br />

mevcutları 25-30 ve bilgi seviyesi yüksek öğrenci grubundan oluşan, fiziki ortamı iyi u-<br />

tipi sınıfları ve zengin bir kütüphanesi olan uygulama okuluna, eğitim teknolojisi<br />

araçlarını ve laboratuarı kullanma becerisi olan ve derslerinde bu becerilere yer veren,<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Öğretmenlik Uygulamalarında Mikroöğretim Yönteminin Etkililiğinin İncelenmesi 3<br />

adaylarla iletişimi üst düzeyde olan, öğretim yöntem ve tekniklerine hakim, sınıf-içi<br />

ölçme ve değerlendirme çalışmalarında adaylara sorumluluk veren deneyimli uygulama<br />

öğretmenlerine ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir.<br />

Mikroöğretim ilk kez 1960’lı yıllarda, öğretmen eğitiminin niteliğini artırmak<br />

amacıyla, deneysel programın bir parçası olarak geliştirilmiştir. Mikroöğretim, normal<br />

öğrenme ve öğretim süreçlerinin karmaşıklığını basitleştirmeyi amaçlayan bir laboratuar<br />

yöntemidir. Mikroöğretim uygulamalarında, öğretmen adaylarına geniş bir deneyim<br />

imkanı sunulurken, adayın davranışlarında istendik yönde değişmeyi ve mesleki<br />

gelişmeyi sağlayacak ortam, etkinlik ve yaşantıları sağlamak temel amaç olarak kabul<br />

edilmektedir. Bu yöntemde öğretmen yetiştirme, öğretmen adaylarına kişilik<br />

kazandırma ve araştırma yeteneklerini geliştirme amaçları güdülür (4-6).<br />

Mikroöğretim yöntemi öğretmen adaylarına yeni öğretim stratejilerini planlama ve<br />

uygulama konusunda farklı ve yeni imkanlar sunar. Mikroöğretim yöntemi öğretmen<br />

davranışları üzerinde yoğunlaşır. Bir öğretmenin başarılı olmasında sahip olduğu bilgi<br />

ve becerilerini işe koşabilmesi çok önemlidir. Bu önemden hareketle ortaya çıkan<br />

mikroöğretim, öğretmen adaylarının kazandıkları bilgi ve becerileri uygulamaya<br />

aktarmalarına, yani kurum ile uygulama arasında köprü kurmalarına yönelik çabalardan<br />

birisidir. Mikroöğretimde öğretmen adaylarına, başarısızlık tehlikesi düşük, normal sınıf<br />

ortamına göre daha kontrollü bir öğretim ortamı sunularak hizmet öncesi deneyim<br />

kazandırılır. Mikroöğretim, teori ile uygulama arasındaki ilişkiyi vurgulayabilme<br />

potansiyeline sahip oluşu nedeniyle öğretmenlik mesleğine hazırlıkta önemli bir yer<br />

edinmiştir. Öğretmen adayı için amaç, bir konuyu öğretmekten çok, bir tekniği<br />

uygulamaktır (7-12).<br />

Mikroöğretim uygulamalarında ders süresi kısa tutulmakta (5-20 dakika) ve öğrenci<br />

sayısının da az olmasına (4 den az 20 den fazla olmaması) dikkat edilmektedir. Konu<br />

bakımından ise, öğretmen adayı, öğretim becerilerinden sadece bir tanesini yerine<br />

getirmeye çalışmaktadır. Dersler video kameraya çekilmekte ya da taşınabilir teyplerde<br />

kaydedilmektedir. Öğretmen adayı ders bitiminde kendi kendisini izlemekte ve<br />

işitmektedir. Aynı zamanda, rehber öğretmenden, öğrencilerden eleştiri ve öneriler<br />

almaktadır. Daha sonra o dersteki öğretim becerisini ilk uygulamasına kıyasla<br />

ilerletmek için 15-20 dakikalık bir süre içerisinde hazırlanarak aynı dersi bir başka<br />

küçük gruba, aynı süre içinde yeniden vermektedir. Mikroöğretimde seçilmiş davranışın<br />

istenilen düzeye gelinceye kadar tekrar edilmesi esas alındığında, mikro dersin kaç kez<br />

tekrarlanması gerektiğine rehber öğretmen karar verir (<strong>13</strong>).<br />

Okul uygulamaları içinde yer alan öğretmenlik uygulaması dersinin önemi şüphesiz<br />

yadsınamaz. Bu dersin hedeflerinin yerine getirilmesi, öğretmen adaylarının meslek<br />

hayatlarının ilk yıllarında karşılaşacakları önemli problemlerin üstesinden gelmelerine<br />

yardımcı olacaktır. Bu nedenle; öğretmen adaylarının, bu dersle hatalarını ve eksik<br />

yönlerini görmeleri hizmet öncesi eğitimde önemli bir yer tutmaktadır.<br />

Yukarıdaki açıklamalar ışığında bu çalışmada, mikroöğretimin öğretmenlik<br />

uygulamalarında karşılaşılan problemlerin belirlenmesi ve çözümlenmesine yönelik<br />

olarak kullanımının etkililiği belirlenmeye çalışılmıştır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


4 A.GÜRSES, Ç.DOĞAR, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ,R.BAYRAK<br />

2. Yöntem<br />

2.1. Araştırmanın Örneklemi<br />

Bu çalışma, 2003–2004 öğretim yılında Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir<br />

Eğitim Fakültesi Kimya Eğitimi Anabilim Dalında 4+1,5 Tezsiz Yüksek Lisans<br />

Programına devam eden 6 öğrenciden oluşmaktadır. Bu 6 öğrenci, mevcut uygulama<br />

gereği uygulama öğretim elemanının rehberliği için rasgele seçim sonucu belirlenen<br />

öğrencilerdir. Çalışma 4 aylık bir süreç içerisinde fakültedeki dersliklerde ve Erzurum<br />

Rıfkı Salim Burçak Kız Meslek Lisesinde gerçekleştirilmiştir.<br />

2.2. Uygulama Yöntemi<br />

Uygulama, öğretmen adayları tarafından yürütülen iki farklı sunumdan ibaret olup<br />

birinci sunumlar sırasında kaydedilen 40’ar dakikalık görüntüler fakültedeki<br />

dersliklerde uygulama öğretim elemanı eşliğinde öğretmen adaylarıyla izlenerek<br />

değerlendirilmiş ve ikinci sunumlar öncesi eksik ve hatalı yönler tespit edilmeye<br />

çalışılmıştır. Değerlendirme süreci sırasında karşılaşılan aksaklıkların giderilmesi için<br />

alınacak önlemler ve dikkat edilecek hususlar belirlenmiştir. Uygulama ortamı için<br />

öğretmen adayının tepkilerini gözlemlemek amacıyla gerçek sınıf ortamı seçilmiş ve bu<br />

sebeple literatürde mikroöğretim yöntemiyle ilgili önerilen uygulama sürelerinin yeterli<br />

olmayacağı kanaatine varılmıştır. Bir ders saatinde birden fazla öğretmen adayının<br />

öğrencilerde karmaşaya yol açacak şekilde öğretmen rolünü üstlenmesi gerekliliğinden<br />

hareketle bu kanaat güçlenmiştir. Gerçek sınıf ortamının seçilmesinde diğer bir etken de<br />

uygulama için tercih edilen öğretmenlik uygulaması dersinin sınıf ortamında<br />

uygulanması olmuştur. Bu sebeplerden dolayı uygulamada öğretmen adaylarının sadece<br />

bir öğretmenlik becerisini sergilemesi yoluna da gidilmemiştir. Uygulamalarda<br />

öğretmen adaylarının mikroöğretim yöntemini öğretimde kullanılabilmeleri için<br />

Mikroöğretim Yönergesinde YÖK (1997) yöntemde gerçekleştirilen değişiklikler<br />

dikkate alınarak bazı uyarlamalar yapılmış ve sırası ile uygulanmıştır.<br />

2.3. Veri Toplama Aracı ve İstatistiksel Analiz<br />

Öğretmen adaylarının uygulamalarının sonunda ölçme ve değerlendirme işlemleri<br />

için "betimleme-survey yöntemi" kullanılmıştır. Bu yöntem olayların, objelerin,<br />

varlıkların, kurumların, grupların ve çeşitli alanların ne olduğunu betimlemeye,<br />

açıklamaya çalışan araştırmalarda kullanılır (1). Ceyhun ve Karagölge (2002) tarafından<br />

kullanılmış olan “Mikroöğretimle ilgili değerlendirme formu” geliştirilerek, veri<br />

toplama aracı olarak kullanılmıştır. Uygulanan form “Mikroöğretimin ders aşaması” ve<br />

“Mikroöğretimin sunuş aşaması” olmak üzere iki boyuttan oluşmaktadır. Mikroöğretimin<br />

ders aşaması boyutu 12 maddeden ve mikroöğretimin sunuş aşaması boyutu ise 11<br />

maddeden oluşmaktadır. Bilgisayar ortamında SPSS 11,5 programı ile çözümlenen<br />

veriler, yüzde olarak gösterilmiştir. Elde edilen sonuçlar ilişkili/aynı grup t-testi<br />

kullanılarak yorumlanmıştır. Anlamlılık düzeyi 0,05 olarak alınmıştır. Veri toplama<br />

aracının birinci bölümünde “evet (3)”, “kısmen (2)” ve “hayır (1)” dereceleri ve ikinci<br />

bölümünde ise “iyi (3)”, “tatmin edici (2)” ve “dikkat gerekli (1)” dereceleri<br />

kullanılmıştır. Her bir maddeye aday öğretmenler tarafından verilen cevaplar,<br />

seçeneklere karşılık gelen derecelerle çarpılarak testin tamamı puanlandırılmıştır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Öğretmenlik Uygulamalarında Mikroöğretim Yönteminin Etkililiğinin İncelenmesi 5<br />

Ayrıca sonuçların geçerliği, mikroöğretimin etkililiği hakkında öğretmen adayı<br />

öğrencilerden elde edilen kompozisyonlardan sağlanan verilerle karşılaştırılarak test<br />

edilmiştir. Bu kompozisyonun analizi de içerik analizi ile sağlanmıştır.<br />

3. Bulgular<br />

Mikroöğretim etkinlikleri kapsamında öğretmen adayı öğrencilerin ilk sunumların<br />

sonunda anketlere verdikleri cevaplar Tablo 1’ de yüzde olarak görülmektedir. Ayrıca<br />

mikroöğretimin ilk sunusunun sonunda dersin işlenişi ve sunuş bölümündeki sorulara<br />

verilen cevapların yüzdesi Şekil 1 ve Şekil 2’de görülmektedir.<br />

Tablo 1. Mikroöğretimle ilgili değerlendirme ve gözlem formu<br />

DERS İŞLENİŞİ<br />

EVET KISMEN HAYIR<br />

(%) (%) (%)<br />

Dersin başlangıcı ilgi çekici mi? 3 38 70 56 27 6<br />

Üzerinde durulan düşüncelerin neler olduğu açık<br />

mı?<br />

53 88 41 12 6 -<br />

Üzerinde durulan düşüncelerin sırası açık mı? 53 88 35 12 12 -<br />

Dinleyenlere not alma imkanı verildi mi? 26 100 47 - 27 -<br />

Sorulardan yararlanıldı mı? 32 82 50 18 18 -<br />

Görsel araç gereçlerden yararlanıldı mı? 12 53 20 21 68 26<br />

İlgi çekici örnekler verildi mi? 6 32 67 50 27 18<br />

Eğitim Teknolojilerinden faydalanıldı mı? 18 74 15 15 67 11<br />

Öğrenci seviyesine uygun ders işlendi mi? 26 74 56 26 18 -<br />

Sorularla geri bildirim sağlanabildi mi? 20 71 71 29 9 -<br />

Özetleme yapıldı mı? 18 47 38 41 44 12<br />

Zaman iyi ayarlandı mı? 32 47 44 53 24 -<br />

Tablo 1’in devamı<br />

SUNUŞ<br />

ilk<br />

sunu<br />

İYİ<br />

(%)<br />

s<br />

c<br />

ikinci<br />

sunu<br />

i<br />

s<br />

c<br />

i<br />

TATMİN<br />

EDİCİ<br />

(%)<br />

ilk<br />

sunu<br />

ikinci<br />

sunu<br />

s<br />

c<br />

i<br />

DİKKAT<br />

GEREKLİ<br />

(%)<br />

ilk<br />

sunu<br />

ikinci<br />

sunu<br />

Sesin şiddeti, derecesi, değişimi,<br />

konuşma hızı<br />

23 68 47 32 30 -<br />

Duraklamalardan yararlanma 14 74 44 26 42 -<br />

Kullanılan dil, dilde akıcılık 47 88 44 12 9 -<br />

Dinleyicilerle göz teması 26 71 62 29 12 -<br />

Sınıf içi iletişimde seviye gruplarını<br />

gözetme<br />

12 50 56 47 32 3<br />

Farklı öğretim stratejilerini ve<br />

tekniklerini kullanma<br />

3 50 44 44 53 6<br />

Öğrenci ihtiyaçlarını dikkate alma 30 47 35 47 35 6<br />

Jest ve mimikler 44 79 44 21 12 -<br />

Yüz ifadesi 62 79 26 21 12 -<br />

Görsel araç gereçler 66 88 14 9 20 3<br />

Heyecan-coşku 14 71 68 29 18 -<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


6 A.GÜRSES, Ç.DOĞAR, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ,R.BAYRAK<br />

80<br />

60<br />

CEVAP YÜZDESİ<br />

40<br />

SEÇENEK<br />

20<br />

Hayır<br />

Kısmen<br />

0<br />

Evet<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

6<br />

7<br />

8<br />

9<br />

10<br />

11<br />

12<br />

SORULAR<br />

Şekil 1. İlk sunu sonunda dersin işlenişi bölümündeki sorulara verilen cevap yüzdeleri<br />

80<br />

60<br />

CEVAP YÜZDESİ<br />

40<br />

SEÇENEK<br />

20<br />

Dikkat Gerekli<br />

Tatmin Edici<br />

0<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

6<br />

7<br />

8<br />

9<br />

10<br />

11<br />

İyi<br />

SORULAR<br />

Şekil 2. İlk sunu sonunda sunuş bölümündeki sorulara verilen cevap yüzdeleri<br />

Tablo 1 incelendiğinde; öğretmen adaylarının dersin işlenişi ile ilgili sorulan<br />

sorulara verdikleri cevapların çoğunlukla olumsuz nitelikte olması nedeniyle nitelikli bir<br />

öğretmenden istenen davranışların görülme ihtimalinin az olduğu anlaşılmaktadır. Elde<br />

edilen cevaplar “hayır” ve “kısmen” şeklinde yoğunlaşmaktadır. Öğretmen adaylarının<br />

ilk sunum sonunda sergilemiş oldukları davranışlar analiz edildiğinde Tablo 1’ den<br />

görüldüğü gibi dersin başlangıcında öğrencilerin dikkatini çekmede yetersiz oldukları<br />

(%97), ders süresince işlenecek düşüncelerin neler olduğunun ve bu düşüncelerin<br />

sırasının açık olmadığı (%47), öğrencilere yeterince not alma imkanının verilmediği<br />

(%74), ders sırasında sorulardan (%68) ve görsel araç gereçlerden yaralanma<br />

durumlarının yetersiz olduğu (%88), ilgi çekici örneklerin gerektiği kadar<br />

kullanılmadığı (%94), eğitim teknolojilerinden faydalanılmadığı (%82), öğrenci<br />

seviyesine uygun ders işlenmediği (%74), sorularla öğretilen konu hakkında geri<br />

bildirim sağlanmadığı (%80), özetlemenin yapılmadığı (%82) ve zamanın iyi<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Öğretmenlik Uygulamalarında Mikroöğretim Yönteminin Etkililiğinin İncelenmesi 7<br />

ayarlanmadığı (%68) tespit edilmiştir. Ayrıca, mikroöğretimin sunuş aşamasında ise,<br />

sesin ve konuşma hızının şiddeti, derecesi, değişimi (%77), duraklamalardan yararlanma<br />

(%86), kullanılan dil, dilde akıcılık (%53), dinleyicilerle göz teması (%74), sınıf içi<br />

iletişimde seviye gruplarını gözetme (%88), farklı öğretim stratejilerini ve tekniklerini<br />

kullanma (%97), öğrenci ihtiyaçlarını dikkate alma (%70), jest ve mimikler (%56), yüz<br />

ifadesi (%38), görsel araç gereçler (%34), heyecan-coşku (%86) gibi değerlendirme<br />

soruları yönünden öğretmen adaylarının oldukça yetersiz oldukları ilk sunumların<br />

puanlamasından elde edilen ortalama ile (68,3) paralel olarak belirlenmiştir.<br />

40<br />

30<br />

CEVAP YÜZDESİ<br />

20<br />

SEÇENEK<br />

10<br />

Hayır<br />

Kısmen<br />

0<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

6<br />

7<br />

8<br />

9<br />

10<br />

11<br />

12<br />

Evet<br />

SORULAR<br />

Şekil 3. İkinci sunu sonunda dersin işlenişi bölümündeki sorulara verilen cevap<br />

yüzdeleri<br />

40<br />

30<br />

CEVAP YÜZDESİ<br />

20<br />

SEÇENEK<br />

10<br />

Dikkat Gerekli<br />

Tatmin Edici<br />

0<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

6<br />

7<br />

8<br />

9<br />

10<br />

11<br />

İyi<br />

SORULAR<br />

Şekil 4. İkinci sunu sonunda sunuş bölümündeki sorulara verilen cevap yüzdeleri<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


8 A.GÜRSES, Ç.DOĞAR, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ,R.BAYRAK<br />

İkinci sunumların sonunda öğretmen adayı öğrencilerin değerlendirme formuna<br />

verdikleri cevaplar yine Tablo 1’ de yüzde olarak görülmektedir. Mikroöğretimin<br />

uygulandığı ikinci sunumların sonunda dersin işlenişi ve sunuş bölümündeki sorulara<br />

verilen cevapların yüzdesi Şekil 3 ve Şekil 4’ de görülmektedir. Tablo 1’ deki anket<br />

verilerinden öğretmen adayı öğrencilerin dersin işlenişi ile ilgili sorulan sorulara<br />

verdikleri cevaplar incelendiğinde, yaptıkları ilk sunumlara göre belirgin bir farkın<br />

ortaya çıktığı yüzde sonuçlardan anlaşılmaktadır. İkinci sunumların sonucunda; dersin<br />

başlangıcında öğrencilerin dikkatini çekmede yeterli seviyeye ulaştıkları (%94), ders<br />

süresince işlenecek düşüncelerin ve bu düşüncelerin sırasının belirgin hale geldiği<br />

(%100), öğrencilere yeterince not alma imkanının verildiği (%100), ders sırasında<br />

sorulardan (%100) ve görsel araç gereçlerden yaralanma durumlarının (%100) olumlu<br />

yönde geliştiği, ilgi çekici örneklerin verildiği (%82), eğitim teknolojilerinden<br />

faydalanıldığı (%89), öğrenci seviyesine uygun ders işlendiği (%100), sorularla işlenen<br />

konu hakkında geri bildirim sağlandığı (%100), özetlemenin yapıldığı (%88) ve<br />

zamanın iyi ayarlandığı (%100) tespit edilmiştir. Mikroöğretimin sunuş aşamasında ise,<br />

sesin ve konuşma hızının, şiddeti, derecesi, değişimi (%100), duraklamalardan<br />

yararlanma (%100), kullanılan dil, dilde akıcılık (%100), dinleyicilerle göz teması<br />

(%100), sınıf içi iletişimde seviye gruplarını gözetme (%97), farklı öğretim stratejilerini<br />

ve tekniklerini kullanma (%94), öğrenci ihtiyaçlarını dikkate alma (%94), jest ve<br />

mimikler (%100), yüz ifadesi (%100), görsel araç gereçler (%97), heyecan-coşku<br />

(%100) gibi değerlendirme soruları yönünden öğretmen adaylarının çağdaş öğretmen<br />

özelliklerine sahip bir rol üstlenme adına kendilerini geliştirdikleri ikinci sunumların<br />

puanlamasından elde edilen ortalamaya da paralel olarak (89,5) belirlenmiştir.<br />

Anketlerin puanlanmasıyla elde edilen veriler, ilişkili/aynı grup t-test analizi ile<br />

istatistiksel olarak incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar Tablo 2’de görülmektedir. Analiz<br />

sonucunda mikroöğretimin ilk sunumu ile ikinci sunumu arasında p< 0,05 seviyesinde<br />

anlamlı bir farklılığın olduğu tespit edilmiştir.<br />

Tablo 2. İlişkili/aynı grup t-testi sonuçları<br />

Betimsel İstatistik Sonuçları<br />

Ortalama Öğrenci Sayısı Std. Sapma Std. Hata<br />

ÖN TEST 68,35 23 10,89 2,27<br />

SON TEST 89,52 23 8,09 1,68<br />

Eş Örneklerin Korelasyonu<br />

Öğrenci Sayısı Korelasyon p<br />

ÖN TEST & SON TEST 23 0,694 0,000<br />

Eş Test Sonuçları<br />

İlişki Farklılıkları<br />

t df p<br />

Ortalama Std. Sapma Std. Hata<br />

ÖNTEST - SONTEST -21,17 7,85 1,63 -12,93 22 0,000<br />

*p


Öğretmenlik Uygulamalarında Mikroöğretim Yönteminin Etkililiğinin İncelenmesi 9<br />

4. Sonuç<br />

Öğretmen adaylarının özellikle ikinci sunumlar sonunda laboratuar ve öğretim<br />

teknolojilerinden faydalanma, işlenen kimya konuları ile ilgili temel ilke ve kavramları<br />

açıklayabilme, mesleğin gerektirdiği rol ve davranışları sergileme, ders, ünite ve günlük<br />

planları yapma gibi davranışları istenilir seviyede yansıtabildiği anlaşılmaktadır. Ancak,<br />

uygulama sürecinin ikiden fazla tekrara olanak tanımayacak şekilde kısa olması,<br />

uygulama okulunun fiziki imkanlarının yetersizliği ve adayların mezuniyet sonrası<br />

mesleğe atanamama korkusu gibi engellerin mesleğe yönelik tu<strong>tum</strong>larını sergilemelerini<br />

olumsuz etkilediğini ve beklenen davranışları gözlenenden daha üst seviyede<br />

gerçekleştirmelerine engel olduğunu düşündürmektedir.<br />

Öğretmen adaylarının mikroöğretimin etkililiğine ilişkin görüşlerinin yer aldığı<br />

kompozisyonların incelenmesi sonucunda başlangıçta videoya kayıtlarının alınmasının<br />

onlarda heyecan ve stres oluşturduğu, ancak derse başladıktan sonra bu negatif etkinin<br />

azaldığı tespit edilmiştir. Mikroöğretimle ilgili ilk video kayıtlarının değerlendirmesi<br />

yapıldıktan sonra öğretmen adaylarının ilk sunumda göze çarpan hatalı ve eksik<br />

yönlerini ikinci sunumda sergilememek için özen gösterdikleri ve daha dikkatli<br />

oldukları böylece hatalarını telafi etme şansı verildiğinde, mikroöğretimin nitelikli<br />

öğretmen davranışları sergilemelerine yardımcı olduğuna kompozisyonlarında yer<br />

vermişlerdir. Elde edilen sonuçlarla uyumlu olarak okul uygulamalarının bir veya bir<br />

kaç şekilde öğretmen adaylarına mesleki katkı sağladığı literatürde rapor edilmektedir.<br />

Bu katkılar: mesleki kararlara dayanak hazırlama, mesleki hazırlığı geliştirme, olgun<br />

mesleki gayeler geliştirme, kuramlar ve kavramlarla ilgili anlayışlar geliştirme, kavram<br />

ve kuram anlayışını kuvvetlendirme, mesleki tekniklerin uygulanmasında beceriler<br />

geliştirme, sezgi ve muhakemeyi geliştirme şeklinde sıralanmaktadır (15:10).<br />

Bu açıklamalar ve araştırma bulgularına dayanarak, okul deneyimi uygulamalarında<br />

mikroöğretim yönteminin aslında başta öğretmenlik mesleği olmak üzere bütün<br />

bölümlere yaygınlaştırılmasının yararlı olacağı söylenebilir. Ancak mikroöğretim<br />

yönteminin uygulamalarında aday öğretmenin hazırlanması için en az bir ders saatlik<br />

süre sağlanmalıdır. Öğretmen adaylarının fakültede kazanmış olduğu bilgi ve becerileri<br />

okul ortamında etkili bir şekilde sergileyebilmeleri için; aday mesleğe konsantre<br />

edilmeli, kendisini öğretmen olarak görmeli, uygulama öğretmeniyle uyumlu çalışmalı,<br />

fakültedeki derslerde lise kimya müfredatındaki konu ve kavramlara daha fazla yer<br />

verilmeli, okul idaresi ve uygulama öğretmenleri adaylara her konuda yardımcı olmalı,<br />

onlara geniş materyal ve laboratuar imkanı sunmalı, fakülte adayların okulda<br />

yürüttükleri uygulamaları daha fazla ciddiye almalı ve onları düzenli olarak takip<br />

etmeli, uygulama öğretmenleri deneyimli olmalı, fakülte-okul işbirliği sağlanmalı,<br />

okullar arası işbirliği sağlanarak o an için bir okulda bulunamayan teknolojik ve<br />

laboratuar araç-gereçleri diğer okuldan temin edilebilmeli, her uygulama öğretmenine 3<br />

adaydan daha fazla aday verilmemeli, uygulama öğretim elemanı adayı okulda takip<br />

etmelidir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


10 A.GÜRSES, Ç.DOĞAR, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ,R.BAYRAK<br />

Kaynaklar<br />

1. Oral, B. ve Dağlı, A., 1999. Öğretmen Adaylarının Okul Deneyimine İlişkin<br />

Algıları. Çağdaş Eğitim, 254, 18-24.<br />

2. Sands, D., Özçelik, A. ve Gardner, B., 1996. Okullardaki Çalışmalar<br />

(Ortaöğretim). Ankara: YÖK/ Dünya Bankası. Hizmet Öncesi Öğretmen Eğitimi,<br />

Deneme Basımı.<br />

3. Karamustafaoğlu, O. ve Akdeniz, A. R., 2002. Fizik Öğretmen Adaylarının<br />

Kazanmaları Beklenen Davranışları Uygulama Okullarında Yansıtabilme<br />

Olanakları. V.UFBMEK Bildiri Kitabı, ODTÜ.<br />

4. Oliver, J. S., 1993. Using Organized Distractions in Microteaching with Pre-<br />

Service Science Teachers. Journal of Science Teacher Education, 4 (6), 77-78.<br />

5. Vare, J. W., 1994. Partnership Contrasts: Microteaching Activity as Two<br />

Apprenticeships in Thinking. Journal of Teacher Education, 45 (39), 209-217.<br />

6. Mellon, E. K. and Dence, J. B., 1971. Orientation for Teaching Assistants Using<br />

Video recorded Microteaching. Journal of Chemical Education, 48 (10), 674-675.<br />

7. Madike, F. U., 1980a. Teacher Preparation and Student Achievement: An<br />

Experimental Comparison of Microteaching with a Traditional Approach. Journal<br />

of Educational Psychology, 72 (6), 866-874.<br />

8. Kpanja, E., 2001. A Study of the Effects of Video Tape Recording in<br />

Microteaching Training. British Journal of Educational Technology, 32 (4), 483-<br />

486.<br />

9. Pauline, R. F., 1993. Microteaching: An Integral Part of a Science Methods Class.<br />

Journal of Science Teacher Education, 4 (1), 9-17.<br />

10. Ajayi-Dopemu, Y. and Talabi, J. K., 1986. The Effects of Videotape Recording on<br />

Microteaching Training Techniques for Education Students. Journal of<br />

Educational Television, 12 (1), 39-44.<br />

11. Leith, G. O. M., 1982. The Influence of Personality on Learning to Teach: Effects<br />

and Delayed Effects of Microteaching. Educational Review, 34 (3), 195-204.<br />

12. Madike, F. U., 1980b. Teacher Classroom Behavior Involved in Microteaching<br />

and Student Achievement: A Regression Study. Journal of Educational<br />

Psychology, 72 (2), 265-274.<br />

<strong>13</strong>. Demirel, Ö., 1999. Öğretme Sanatı. Ankara: Pegem Yayıncılık.<br />

14. Ceyhun, İ. ve Karagölge, Z., 2002. Kimya Eğitiminde Tezsiz Yüksek Lisans<br />

Öğrencileri ile Mikroöğretim. V.UFBMEK Bildiri Kitabı, ODTÜ.<br />

15. Alkan, C., 1987. Öğretmenlik Uygulamaları El Kitabı. Ankara Yargıçoğlu<br />

Matbaası, 14-16.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 11-22<br />

SOSYAL RİSK ALTINDAKİ ÇOCUKLAR,<br />

GENÇLER VE YAŞLILAR<br />

Bekir TÜRKMEN<br />

Gazi Üniversitesi, Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />

Özet<br />

Bu çalışmada; Sosyal Hizmetlerin tanımı, Türk tarihinde kimsesiz çocuk,genç ve yaşlılara<br />

verilen hizmetler, bugünkü durum, yasal çerçeve, sorunlar ve çözüm önerileri üzerinde<br />

durulmuştur.<br />

THE CHILDREN, YOUNGSTERS AND ELDERS<br />

UNDER SOCIAL RISK<br />

Abstract<br />

In this study, the definition of the Social Services, the services provided for children, youth<br />

and elders without families and protection are mentioned as well as the current situation, the<br />

legal environment and problems and the solutions.<br />

Giriş<br />

Sosyal hizmetlere bir bütünlük içinde bakıldığı zaman kamu refahı hizmetlerinin bir<br />

parçası olduğu görülür. Anayasamızın 2. Maddesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin<br />

sosyal devlet olduğuna dair bağlayıcı hüküm yer almaktadır. Bu hüküm Devlete;<br />

bireylerinin ihtiyaçlarını sağlaması, fakirlik ve eşitsizlikleri asgariye indirmesi,<br />

vatandaşlarının insan onuruna uygun yaşayabilmesi ve yarın endişelerinin azaltılması<br />

için gerekli önlemleri alması ve hizmetleri vermesi sorumluluğunu yüklemektedir.<br />

Sosyal Hizmetler; günlük hayatta kullanılan veya çeşitli kamu ve özel sektör<br />

kuruluşlarının diğer birimler içine yerleştiremediği hizmet alanları için kullandığı<br />

terimden farklı olarak spesifik ve mesleki bir anlam içermektedir. Sosyal Hizmetler ve<br />

Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun da benimsediği “Sosyal Hizmetler”; kişi ve<br />

ailelerin kendi bünye ve şartlarından doğan ve kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi<br />

ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal<br />

problemlerinin önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını ve hayat<br />

standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı<br />

hizmetler bütününü “, ifade etmektedir.<br />

Sosyal hizmetler, sosyal yardım hizmetleri, sosyal güvenlik ve sigorta hizmetleri ile<br />

kişi ve aileye yönelik hizmetler, sonuçları itibariyle sosyal adaletin sağlanmasına<br />

yönelik hizmetlerdir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


12 Bekir TÜRKMEN<br />

Sosyal Hizmetlerin Tarihi Geçmişi<br />

Batı’daki Türk Tarihinin ünlü uzmanlarından Leen Cahun “Başka milletlerin aksine<br />

olarak Türklerde halkı besleyen, giydiren ve nakdi yardımda bulunan (harçlık veren)<br />

hakandır. Onlarda vergi demek, halkın genel masrafı demektir. Eğer hakan artık<br />

yurttaşlarının gelirlerini sağlayamayacak duruma gelirse, onlara izin verir Onlar da gidip<br />

nafakalarını başka bir hakanın bayrağı altında ararlar. Türk hakanının gece uyumaması<br />

ve gündüz dinlenmemesi, yalnız fakirleri besleyip, giydirmek için değildir. O Türk’ün<br />

şöhreti ve milletin şan ve şerefi için gece-gündüz çalışmış ve çarpışmıştır. “ ( 1 )<br />

Milattan Önce 1280 yılında Etilerin çocuk koruma ile ilgili ilk vakfı kurduğunu,<br />

M.Ö 12. Asırda da Uygurlar tarafından benzer nitelikte ikinci vakfın kurulduğunu<br />

görüyoruz. Sümer ve Hun devletlerinin de Moğol istilasına kadar benzer çalışmalar<br />

yaptığını ve vakıflar marifetiyle hizmetler verdiğini biliyoruz.( 2 ) Moğol istila, tahrip ve<br />

kıtallerinden kaçan Necmeddin Razi Kayseri’ye gelir ve Sultan Alaeddin’in hizmetine<br />

girer. Bu münasebetle müslümanlar emniyet, asayiş ve huzuru Selçuklu hanedanının<br />

mübarek sancağının gölgesinde bulurlar. Bu dindar padişahlar zamanında yapılan<br />

medreseler, hanekâhlar, kervansaraylar, hastaneler ve diğer hayır müesseseleri hiçbir<br />

devirde vücuda getirilmemiş; alimlere, zahidlere ve halka gösterilen himaye ve şefkat,<br />

girişilen gazalar ve kazanılan zaferler hiçbir zamanda vuku bulmamıştır. ( 3 )<br />

Sosyal yardımlaşma, iş bölümü, işbirliği, paylaşma, meslek edinme, meslek ahlakı<br />

ve toplumsallaşma açılarından “ahilik”, “lonca” ve “yaren” uygulamalarından söz<br />

etmek gerekir. Bu çerçevede Anadolu’nun nasıl Türkleşip İslamlaştığını hatırlayabiliriz.<br />

Tarih Kılıç Arslan’ın tabeasına baba şefkatiyle muamele ettiğine, hür fikirli ve açık<br />

görüşlü bir hükümdar olduğuna şehadet etmektedir.( 4 ) Bu nedenle Devlet baba anlayışı<br />

Türk devlet geleneği ile doğrudan ilişkilidir.<br />

Osmanlı Devleti’ndeki sosyal hizmetler Selçuklu devrinin devamı niteliğindedir. İlk<br />

Osmanlı tarih yazarlarından Neşri “Osman Gazi gayet salih, müslüman kişiydi ve adetiydi<br />

kim üç günde bir taam pişirip fukarayı ve sülehayı cem edip taam ederdi ve yakıncaklarını<br />

giydirip donatırdı, dul ve avretlere daima sadaka verirdi ( 5 ). Zekattan başka, sosyal yardım<br />

teşkilatı şeklinde vakıfları görmekteyiz. Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından yurdumuza<br />

gönderilen Miss Hersey’in söylediği şu sözler çok anlamlıdır. “Burada ömrümün sonuna<br />

kadar otursam, her gün yeni yeni birçok şeyler öğreneceğime şüphe yok. Dünyanın<br />

hiçbir yerinde bu konular bu kadar işlenmemiştir.”<br />

Sosyal yardım ve sosyal sigorta sınırlarını aşan ve bugünkü anlamı ile sosyal güvenlik ve<br />

sosyal refah hizmetlerini birleştiren vakıfların gördüğü hizmetler; Eğitim-öğretim, sanatkültür,<br />

sağlık, spor, sosyal hizmetler (Hayatı korumak, kurtarmak, güzelleştirmek, sosyal<br />

bünyeyi geliştirmek ve sarsıntılardan korumak... maksadını gözeten çeşitli yardımlaşma ve<br />

dayanışma tezahürleri.), ulaştırma, iktisat, milli savunma, hayratın tamiri-ihyası ve diyanî<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

İ.Hakkı Danişmend; Garb Menbalarına Göre Eski Türk Demokrasisi, İstanbul, 1964, s.<strong>13</strong><br />

Bekir Türkmen; Cumhuriyet Döneminde Sosyal Hizmetler ve Sosyal Hizmet Müesseselei, Türk<br />

İnkılâp Tarihi Ens., Ankara, 1987, Basılmamış Doktora Tezi, s.2-3<br />

Osman Turan; Selçuklular Zamanında Türkiye (l071-<strong>13</strong>18), İstanbul, 1971, s.392<br />

Bekir Türkmen; y.a.g.e., s.5<br />

Aydın Taneri; Türk Devlet Geleneği, Dün-Bugün, Ankara, 1981, s.235<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar <strong>13</strong><br />

hizmetler. Halim Baki Kunter vakıflar yolu ile yapılan sosyal ve iktisadi tesisleri; camiler,<br />

mescidler, namazgahlar, mektepler, medreseler, kütüphaneler, dergahlar, darüşşifa ve<br />

hastaneler, aşevleri, kervansaraylar, çeşmeler, su yolları ve tesisleri, yollar, köprüler, deniz<br />

fenerleri, kale ve istihkamlar, spor saha ve tesisleri, mesireler, dul ve yetim evleri, emzirme<br />

ve büyütme yuvaları, kışın tehlikelerle dolu olan yüksek dağlarda ve geçitlerde can kurtarma<br />

istasyonları mesabesinde barınaklar şeklinde sıralamaktadır. Bu tesislerle kış aylarında<br />

kuşların beslenmesinden, hasta ve garip leyleklerin bakım ve tedavisine, bayram günlerinde<br />

şehir ve kasabalarda top atılarak çocukların sevindirilmesine, halkın neşe ve sevincinin<br />

arttırılmasına, evlatlıkların hırpalanıp azarlanmaması için kırdıkları kap ve kacağın tazmin<br />

edilmesine, yoksul kızlara çeyiz verilmesine, düğünlerinin yapılmasına; çalışamayacak<br />

kadar yaşlanan sanat erbabı ve işçilere yardım için fonlar tahsis edilmesi gibi hizmetler<br />

vakıflar yoluyla uygulanmıştır.( 6 )<br />

Somut bir örnek olması bakımından Fatih İmâret-i vakfiyeleri üzerinde durulabilir.<br />

Bu vakfiyeler, İstanbul’un Bizanslılar zamanındaki binalarını, çarşı ve pazarlarını,<br />

abidelerini anlamak için emsalsiz vesika ve uygulamalardır. Bu vakfiyelerin gelirleri ile<br />

muhtaç çocuklara yemek dağıtıldığını, okul kütüphane ve sıbyan okulları açıldığını<br />

buralarda fakir, kimsesiz çocukların bakım ve eğitimlerinin sağlandığını bilmekteyiz.<br />

Kapalıçarşıdaki esnaf çıraklarını din farkı gözetmeksizin okutmak ve babasız fakir<br />

çocuklara eğitim vermek gayesi ile açılan ve ders araçlarının bedava verildiği<br />

Darüşşafaka’da bir sosyal hizmet müessesesidir.<br />

Fiiliyata geçmese bile yönetim anlayışındaki duyarlılığa örnek olmak üzere<br />

Dârülhayr-i Âli üzerinde de durulabilir. 6 yaşında yetim bir çocuk; okumak-yazmak ve<br />

bir sanat öğrenmek üzere kendisinin bir mektebe verilmesini bir arzuhalle padişahtan<br />

(II.Abdulhamid’den) istemiş, padişah bu yaştaki Müslüman ve Türk çocuklarının<br />

barındırılıp okutulması , hayatlarını kazandıracak sanat ve meslekleri öğretecek bir<br />

müessesenin mevcut olmayışını ve halbuki Müslim ve Türk olmayan unsurların bu<br />

yolda birçok müesseseleri bulunduğunu görerek İslam ve Türk çocukları için de böyle<br />

bir müessesenin yapılması esbabının teminini Bâb-ı Âli’ye emretmiştir. Maarif<br />

Salnamesi’nin 4.Cildinde okulun yer aldığını, binasını ve yöneticilerini (Müdür-<br />

Haydar-i Zade İbrahim Efendi) gördüğümüz halde açılamamıştır. Buradaki Âli sıfatı<br />

tahsilin derecesini değil, müessesenin hükümdara mensubiyetini ifade etmektedir<br />

Osmanlı’nın l.Cihan Harbi’ne girmesi, harbin getirdiği sefalet, açlık, istilaya<br />

uğrayan yerlerdeki çocukların himayesinin zarureti Dârüleytâmı doğurmuştur. Bilhassa<br />

şark vilayetlerindeki binlerce erkek ve kız çocuğunun bakımı, eğitimi ve bir meslek<br />

edindirilmesi için İngiliz, Fransız, Rus ve İtalyanların bıraktığı mektep ve müesseselere<br />

el konulup bunlar dârüleytâm yapılmıştır. Bu devrin dârüleytâmlarını mali bakımdan<br />

desteklemek üzere de “Evladı Şüheda Vergisi” konulmuştur. Kazım Karabekir Paşa<br />

Sivas ve doğu illerinde yaptığı tespit ve değerlendirmelere bağlı olarak gerekli<br />

önlemleri almış ve hizmetlerde bulunmuştur. İsmet Paşa Karabekir’in bu hizmetlerinden<br />

dolayı mağrur olduğunu ifade etmiştir. Küçük Mecmua’da Gökalp tarafından<br />

yayınlanan Diyarbekir Dârüleytamı’nın Sünnet İlahisi’nin Başlangıç Kısmı ( 7 ) :<br />

6<br />

7<br />

Taner Karahasanoğlu; Türkiye’de Sosyal Güvenlik Çıkmazı, İstanbul, 1973, s.39<br />

M.Kaplan, İ.Enginün, B.Emil, N.Birinci, A.Uçman; Devrin Yazarlarının Kalemiyle Milli<br />

Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, C.II, İstanbul, 1981, s.1020<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


14 Bekir TÜRKMEN<br />

İlâhi! Sen yetimleri seversin,<br />

Öksüzlere anne, bize pedersin;<br />

Susuz ölen şehitlere kevsersin...<br />

Sen ümitsiz bırakmazsın şehidi:<br />

Her şehidin bir yetimde ümidi..<br />

Bir taşına feda olup her biri<br />

Kurtardılar Edirne’yi, İzmir’i<br />

Ölü biziz. Onlar arşta hep diri:<br />

Onlar senin didarını görürler<br />

Habibini gülzârını görürler.<br />

İlâhi! Sen mümkün ettin muhâli<br />

Avrupa’ya alkışlattın hilâli<br />

Başımızdan eksik etme Kemal’i.<br />

Anadolu’da teşekkül eden Milli Hükümet dârüleytâmları Maarif Vekaleti’nden<br />

alarak Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın sorumluluğuna vermiştir.<br />

Tıbbi ve Psikiyatrik vakaların bakım ve tedavilerinin gerçekleştirildiği<br />

Bîmârhâne’ler,<br />

Zamanın şart ve imkanlarına göre ocak veya soba ile ısıtılan, yiyeceklerin pişirilip<br />

muhtaçlara yedirildiği, ilaç verilip nekahatin sağlandığı Tâbhâne’ler,<br />

Pratiğe ve gözleme dayanan, sağlıkla ilgili bilgiler veren hastaları tedavi eden,<br />

zaman zaman Dârüssıhhi, Dârülafiye, Dârürraha, Dârültıb, Bimaristan, Bîmarhane,<br />

Tâbhane, Nekahathane ve sonunda hastane adını alan Dârüşşifa’lar,<br />

Misafirhane anlamına gelen Mihmânhane’ler ,<br />

Ve Osmanlı’dan günümüze hizmetlerini sürdüren ve halen İstanbul Büyükşehir<br />

Belediyesi’ne bağlı olan Dârülaceze de birer sosyal hizmet müessesesidir. Dârülaceze;<br />

fakir ve düşkün kimselerin, çocukların, engelli kadın ve erkeklerin dilenmesini önlemek<br />

ve bunları topluma kazandırmak için kurulmuştur.1895’te çıkarılan Dârülaceze İç<br />

Tüzüğünün II. Faslı’nda sokaklarda yatıp kalkan, dilenen, kudretsiz kişilerin zaptiye<br />

veya polis tarafından tatlılıkla incitilmeden toplanması emredilmektedir. Bu hüküm<br />

insana verilen değer ve beşeri ilişkiler açısından oldukça manidardır.( 8 )<br />

Çocuk Esirgeme Kurumu (Himâye-i Etfal Cemiyeti)<br />

I.Dünya Savaşı sonrasında yürütülen Milli Mücadele sırasında Atatürk’ün binlerce,<br />

onbinlerce Türk çocuğunu kurtaran ve toplumumuzun geleceğini güvenli hale getiren<br />

spesifik olarak iki uygulamadan bahsedilebilir. Bunlardan birincisi; toplumun yarını<br />

demek olan çocuklarla ilgili olarak 10 Haziran 1921 tarihinde Türkiye’deki korunmaya<br />

muhtaç çocukların tamamını içeren ve merkezinin Ankara’da olmasını istediği<br />

Himâye-i Etfal Cemiyeti yani Çocuk Esirgeme Kurumu’nun açılması direktifini vermiş<br />

ve konuyu yakından izlemiştir. Merkezi Ankara’da olmak üzere ihyaen tesis tarihi<br />

8<br />

Bekir Türkmen; a.g.e., s.90<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar 15<br />

30.6.1921’dir. Atatürk, Milli Mücadele’nin çetin şartları içinde bundan 15 gün sora da<br />

Maarif Kongresi’ni toplamıştır.( 9 )<br />

Mütevazı bir odada kurulan Himâye-i Etfal Cemiyeti’nin bağlı kuruluş sayısı 15<br />

yılda 189’a çıkmıştır. Bu süre içindeki hizmetler, ana kucağı uygulamalarından süt<br />

damlası uygulamalarına kadar kayıt altındadır. Bu kurumdan yardım alanların sayısı<br />

1922’de 2334 iken 1937’de 300.000’lere ulaşmıştır. Konu ile ilgili çalışmalar bununla<br />

kalmamış, 1949 ve 1957 yıllarında korunmaya muhtaç çocukları koruma kanunları<br />

çıkarılmıştır. Görüldüğü gibi toplumumuz ve onu işler hale getiren devlet bu çocuklara<br />

daima kucak açmıştır.<br />

Korunmaya muhtaç çocukları; dinî yönden mimlemenin, onları küçücük yaşta<br />

mahkûm etmenin, bilim, din ve insaf ölçüleriyle bağdaşmadığını vurgulamakta yarar<br />

vardır. Kaldı ki bu çocuklar İslâm Dini’ne göre dünyaya tertemiz gelmektedir. İslâm’da<br />

kimsenin günahkâr olarak doğduğu kabul edilmez.( 10 )<br />

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü<br />

Korunmaya muhtaç çocukları koruma birlikleri, belediyeler, il özel idareleri, Milli<br />

Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyelerinde oldukça<br />

dağınık olan kamu sosyal hizmet uygulamaları, 24.5.1983 tarihinde kabul edilen 2828<br />

Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile planların hedefleri<br />

doğrultusunda tek çatı altında toplanmıştır.<br />

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 81 ildeki; il sosyal<br />

hizmet müdürlükleri, 84 çocuk yuvası, 107 yetiştirme yurdu, 63 huzurevi, <strong>13</strong> kreş ve<br />

gündüz bakımevi, 54 bakım ve rehabilitasyon merkezi, 58 toplum merkezi, 31 çocuk ve<br />

gençlik merkezi ve 4 yaşlı danışma merkezi marifetiyle sosyal hizmet vermektedir.<br />

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun 2000 yılı verileri dikkate alındığında;<br />

Çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, kreş ve gündüz bakımevi, rehabilitasyon<br />

merkezi, koruyucu aile ve evlat edinme yoluyla hizmet verdiği insan sayısı 33.997’dir.<br />

Hizmet veren personel sayısı ise 17020’dir. 1.99 çocuğa 1 personel düşmektedir. ( 11 )<br />

Yeme, içme, barınma, ısınma, aydınlanma, giysi, iletişim, tefrişat v.b. giderlerin de<br />

buna eklendiği düşünüldüğünde çok pahalı bir bakım ve eğitim uygulaması ortaya<br />

çıkmaktadır.<br />

Çocuk Yuvaları ve Çocukların Korunması<br />

2828 Sayılı Kanun’a göre Korumaya muhtaç çocuk;<br />

Beden, ruh ve ahlâk gelişmeleri tehlikede olup;<br />

Ana ve babasız,<br />

Ana veya babası veya her ikisi de belli olmayan,<br />

Ana veya babası veya her ikisi tarafından terk edilen,<br />

9<br />

10<br />

11<br />

Bekir Türkmen; “Atatürk’ün Eğitime Verdiği Önem”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt<br />

XV, Temmuz 1999, Sayı:44, s.701<br />

Bekir Türkmen; “Korunmaya Muhtaç Çocukların Eğitimi”, Türk Yurdu, Cilt l0, Sayı:32, s.36<br />

D.İ.E., Türkiye İstatistik Yıllığı, 2001, s.225<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


16 Bekir TÜRKMEN<br />

Ana veya babası tarafından ihmal edilip; fuhuş dilencilik, alkollü içkiler veya<br />

uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara<br />

karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocuktur.<br />

Bizim tarihimizdeki korumaya muhtaç çocuklarla ilgili müessese, hizmet ve<br />

uygulamalar konusu üzerinde geniş olarak durmuştuk. Şimdi ise bu hizmetler; çocuk<br />

yuvaları, yetiştirme yurtları, çocuk merkezleri, koruyucu aile ve evlat edinme yoluyla<br />

gerçekleştirilmektedir.<br />

Bizim devlet geleneğimiz ve dinimiz bize bu konuda duyarlı olmamız gerektiğini<br />

gösteriyor. Kur’an-ı Kerim’de (Nisa S.Ayet:10) “Yetimlerin mallarını zulmen (haksız<br />

olarak) yiyenler karınlarına ancak bir ateş yerler ve yakında alevli ateşe gireceklerdir.”( 12 )<br />

(Duha S.Ayet 9-10) “Sakın yetime kahretme. Sâili azarlama”, (Mâûn S.Ayet 1-3)”Ceza ve<br />

hesap gününü yalan sayanı görüp bildin mi? Öyle bir kimsedir ki, öksüzü iter, hor görür,<br />

ihmal eder, yoksulu doyurmak için başkalarını da teşvik etmez.”( <strong>13</strong> ) Peygamber Efendimiz<br />

“Ben ve yetimin işlerini deruhte eden kimse, Cennet’te şöylece beraber bulunacağız,<br />

buyurdular ve şehadet parmağı ile orta parmağını işaret ettiler.”( 14 )<br />

Yaşlı Refahı ve Yaşlı Bakım Hizmetleri<br />

Bilindiği gibi bu hizmetler de; huzurevleri, bakım ve rehabilitasyon merkezleri, yaşlı<br />

danışma merkezleri, belediye, vakıf ve gerçek kişilere ait huzurevleri aracılığı ile<br />

verilmektedir. Anayasamızın 61. Maddesinde sosyal güvenlik bakımından özel olarak<br />

korunması gerekenler sayılırken 3. Fıkrasında da ”Yaşlıların devletçe korunacağı”<br />

hükmü yer almaktadır. Türk devlet geleneğine bağlı olarak hizmet devleti ve devlet<br />

baba uygulamaları üzerinde de kısaca durmuştuk.<br />

1 Aralık 1921’de Atatürk; ”Millete efendilik yoktur, hadimlik vardır. Bu millete<br />

hizmet eden onun efendisi olur.” demek suretiyle millete hizmet etmenin önemini<br />

vurgulamış ve “ Milletten çok şey talep etmemeliyiz. Hizmet edenler namus vazifelerini<br />

ifa etmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır.” Demek suretiyle hizmetin elinde<br />

yetki ve makam olanlar için bir namus borcu, millet için de bir hak olduğuna işaret<br />

etmiştir. ( 15 ) Yine M.Kemal’in “Mazide muktedirken bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara<br />

karşı minnet hissi duymayan bir milletin istikbale güvenle bakmaya hakkı yoktur.”<br />

değerlendirmesi unutulmamalıdır.<br />

Yaşlılık hemen hepimizin idrak edeceği bir gelişim dönemidir. Yaşlılar daha önceki<br />

hayat dönemlerinde toplumsal hayata ve ülke ekonomisine az veya çok katkıda<br />

bulunmuş saygıya layık insanlardır. Yaşlılıkta fizyolojik bakımdan gerilemeler olduğu<br />

gibi zihinsel ve sosyal bakımdan da gerilemeler olmaktadır. Renk kaybı, yüksek<br />

frekanslı sesleri duyma güçlükleri, dokunma duyusundaki gerilemeler, koku ve tad<br />

almayla ilgili sorun ve gerilemelerden söz edilebilir. Öğrenmeye daha çok zaman<br />

ayırmaları gerekmektedir. Bunlara bağlı olarak gelir ve iş kaybı da söz konusudur.<br />

12<br />

<strong>13</strong><br />

14<br />

15<br />

A.Fikri Yavuz; Kur’an-ı Kerîm ve Meali Âlisi, Sönmez Neşriyat ve Matbaacılık, İstanbul, s.85<br />

Riyazüssalihin ve Tercemesi; 1.Cilt, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1972, s.305<br />

Riyazüssalihin ve Tercemesi; a.g.e., s.308<br />

Bekir Türkmen; Yaşlı Refahı ve Eğitim İlişkileri, Türk Yurdu, C.10, Sayı:35, s.40<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar 17<br />

Sorular ve Sorunlar<br />

Korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili olarak;<br />

Oldukça pahalı bir bakım ve eğitimin söz konusu olduğu ve sonucundan yeterince<br />

emin olamadığımız müessese bakımı uygulaması devam etmelimidir?<br />

Adı üzerinde yetiştirme yurtları ve yuvalarda; yetiştiren yönetici, yetiştiren sosyal<br />

çalışmacı, yetiştiren öğretmen, yetiştiren psikolog, yetiştiren anne ve bakıcı v.b. nitelikli<br />

personel istihdam edebili yomuyuz?<br />

Yetiştiren olarak nitelediğimiz ve istihdam ettiğimiz personel eski, modası geçmiş<br />

yaklaşımlarla mı yoksa çağın ve çocukların gelişimsel özelliklerini dikkate alarak mı<br />

hizmet veriyorlar?<br />

Personel; birlikte öğrenme ve birlikte kazanma becerisi gösterebiliyor mu?<br />

Çocukların, psiko-sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor muyuz?<br />

Çocukların, kişilik gelişimleri için yeterli katkıyı sağlayabiliyor muyuz?<br />

Koyucu aile ve evlat edinme uygulamaları bu haliyle mi kalmalı, yoksa<br />

geliştirilmeli midir?<br />

Maddi yoksunluk içinde olan aileleri; çocuklarının bakım ve eğitimini baz alarak<br />

maddi yönden mi destekleyelim?<br />

Soru listesi uzatılabilir. Şunu unutmamak gerekir ki; ”Öğrenme şans eseri<br />

başardığınız bir şey değildir. Gayretle aranmalı ve özenle yapılmalıdır.”(Abigail<br />

Adams, 1780), ( 16 )<br />

Yaşlılara Götürülen Hizmetlerle İlgili Olarak;<br />

Demokratik hedefler ve uygulamalar konusunda daha etkin bir şekilde yaşlılardan<br />

nasıl yararlanalım?<br />

Yaşlıları gelişimsel kayıpları konusunda bilinçli hale nasıl getirelim?<br />

Yetişkinleri, yaşlılık dönemine nasıl hazırlayalım?<br />

Yaşlanan nüfusu iş hayatında mı tutalım?<br />

Yaşlı huzurevi, bakım ve rehabilitasyon merkezlerini mi arttıralım?<br />

İhtiyaç duyan yaşlılara evde bakım projesi mi uygulayalım?<br />

Yaşlı ve muhtaç olanların ailelerini mi destekleyelim?<br />

Soru listesi burada da uzatılabilir. Hz.Peygamber “Ana ve babaların ihtiyarlık<br />

zamanlarında bunlardan birine veya her ikisine yetişipte (bunlara layık olduğu hürmette<br />

bulunmadıklarından dolayı)Cennet’e giremeyen kimsenin burnu yerde sürünsün, diye<br />

üç kez tekrarlamıştır.”, Yine Peygamberimiz, Abdullah b.Amr b.el-Âs’a hitaben, Anne<br />

ve babandan hayatta bulunanlar varmı diye sorup evet cevabı alınca “<br />

• Allah’tan ecir bekliyormusun? Buyurdu. O:<br />

• Evet, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz;<br />

• Öyleyse ana ve babana dön, onlara iyi bak”, buyurdu.( 17 )<br />

16<br />

Chip R.Bell; Yetiştiren Yöneticiler, KalDer Yayınları, No:19, İstanbul, 1998, s.26<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


18 Bekir TÜRKMEN<br />

Kimsesiz; bakım ve eğitime muhtaç çocuk, genç ve yaşlılarla ilgili bazı soru ve<br />

sorunları tespit ettik. Bu sorun ve sorulara doğru cevap almak için ehliyetli, liyakatli,<br />

sosyal hizmetler alanına vakıf, akademik yeterliği olan, yetiştiren yöneticilere ihtiyaç<br />

vardır. Aksi Tu<strong>tum</strong> ve uygulamalar; Türk devlet geleneğine, Sosyal devlet ve sosyal<br />

refah ilkelerine, modern yönetim ve ihtisasa saygı anlayışına aykırı olacaktır.<br />

Allah “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” sorusunu keyfilikleri önlemek<br />

için sormaktadır.<br />

Güncel Sorun; Sokak Çocukları<br />

Türkmen’e göre;<br />

• Zorunlu eğitim veya orta öğretim çağında olup da çalıştırılan veya çalışmak zorunda<br />

olan çocuklar,<br />

• Zorunlu ihtiyaçlarını çöp toplayarak ve dilenerek karşılamaya çalışan çocuklar,<br />

• Sokakta çalıştırılan (boyacı, tartıcı, oto temizlikçileri, simitçi) çocuklar,<br />

• Parçalanmış veya kriz halindeki aile çocukları,<br />

• Sokak çeteleri,<br />

• Alkol ve uyuşturucu bağımlısı olanlar veya böyle bir aileye mensup olanlar,<br />

• Ailesi tarafından istismar edilen çocuklar,<br />

• Çok çocuklu aile çocuklarından ailenin kontrol alanı dışına çıkan çocuklar,<br />

sokak çocukları olarak nitelenebilir.( 18 )<br />

Olası Nedenler ve Çözüm Önerileri<br />

1. Aileden Kaynaklanan Sorunlar<br />

Bakım, sevgi ve şefkat ihtiyacı yeterince çocuk, genç ve yaşlılara verilememekte, bu<br />

üyeler kendilerini birincil, samimi, himayeci niteliğe sahip olması gereken sıcak aile<br />

ortamının dışında bulmaktadırlar. Aradığı maddi ve manevi mutluluğu ailede<br />

bulamayanlar kendilerini sokakta, köprü altlarında, kahvehane v.b. yerlerde<br />

bulmaktadırlar. Aile kamu refahı programlarıyla yeterince desteklenememektedir.<br />

Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerden olumsuz yönde etkilenmek suretiyle<br />

sorunlu insanlar için çekicilik özelliği azalmaktadır.<br />

a) Kusurlu Aile Tu<strong>tum</strong>ları: Rollerine hazır olmayan, ailenin işlevleri ve öneminden<br />

habersiz üyelerin kurduğu aileler kendi sorunlarını kendisi yaratır. Çocuk bakıcılığı<br />

rolüne yeterince hazır olmayan aileler üyelerinin sevgi ve şefkat ihtiyacını<br />

karşılayamaz. Sevgi ve şefkat ihtiyacı yeterince karşılanamayan çocuklar; anne,<br />

baba ve kardeşlerden zamanla kopmaktadır. Bu ihtiyaçlarına cevap bulduğunu<br />

sandığı ortamları tercih etmeye başlamaktadır. Bunda; istenmeyen çocuk olma, aşırı<br />

koruyuculuk, baskı, dayak, tehdit, kovma, aşağılama, oyun çağındaki çocukları<br />

oyundan yoksun bırakma gibi uygulamalar etkili olmaktadır. Ailelerin kimi kez<br />

bunları çocuklarının iyiliği için yapılması gereken şeyler olarak algıladığını görürüz.<br />

17<br />

18<br />

Riyazüssalihin ve Tercemesi; a.g.e., s.350, 354<br />

Bekir Türkmen; “ Sokak Çocukları ve Eğitim “, Milli Eğitim, Sayı:<strong>13</strong>5, Ankara, 1997, s.42<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar 19<br />

Burada aile içi etkileşimin şekli önemlidir. Ailede herkes kendi rolünü oynamalı ve<br />

temel güven figürleri (anne-baba) bilinçli ve sorumlu davranmalıdır.<br />

b) İşlevsellik: Aile; neslin devamının sağlanması, kültür mirasının çocuklara<br />

aktarılması (ahlâk ilkeleri ve dini kuralların da aşama aşama öğretilmesi dahil),<br />

çocukların toplumsallaştırılması, ekonomik sorumluluklarını yerine getirmesi, boş<br />

zamanların en iyi şekilde değerlendirilebildiği bir birim olması, eğlendirme ve<br />

dinlendirme fonksiyonlarının bulunması gerekmektedir. Fonksiyonlarını yerine<br />

getiremeyen ailede bir eylem kırılması söz konusu olur ve herkes başına buyruk<br />

olarak yaşamaya başlar.<br />

c) Parçalanmış Aileler: Ailenin kaza, boşanma, ölüm ve benzeri nedenlerle<br />

parçalanması ailenin üyelerle ilgili olarak “aile birliğini sağlama” işlevini yerine<br />

getirememesi sonucunu doğurmakta ve çocuklar güven figürü yoksunluğu sebebiyle<br />

temel güven duygusuna sahip olamamaktadır. Bu gerçek onu başka tercihlere<br />

zorlamaktadır.<br />

d) Bir Akran Grubuna Ait Olma İhtiyacı: Aile gelişim dönemlerinin doğal sonucu<br />

olan bu ihtiyaca aşamalı, kontrollü şekilde yaklaşmalı ve saygı göstermelidir.<br />

İnsanların aidiyet ihtiyacı aile ile sınırlı değildir. Dış dünyaya açılan, kendini tahlil<br />

eden, ikilik düşüncesine sahip, kusurlarını gizleyen, bu kusurların yalnız kendisin<br />

demi, yoksa başkalarında da var olup olmadığını merak eden çocukta topluluklara<br />

katılma isteği artmaktadır. Kendisindeki fizyolojik ve psikolojik değişiklikleri<br />

anlamak için haklı bir çabanın içine girmektedir. Burada, akran, aile ve yetişkin<br />

rehberliğinin önemi ortaya çıkmaktadır.<br />

2. Örgün Eğitim Kurumlarının İticiliği<br />

Ülkemizde okul çağı nüfusunun fazla olması, öğretmen sayısının nitel ve nicel<br />

olarak yetersizliği, öğretmenlerin psiko-sosyal ve kültürel rollerini yeterince<br />

oynayamamaları, sınıfların kalabalıklığı nedeniyle çocuklarla ilgilenilemeyişi, annebaba<br />

rollerinin yeterince oynanamayışı, fiziki mekânların yetersizliği (dershane,<br />

laboratuvar, müzik salonları, boş zaman etkinliklerine yönelik mekan düzenlemelerinin<br />

olmayışı v.b.)öğrencinin birey olarak dikkate alınmasını engellemekte, motivasyonu<br />

düşürmekte ve çocukları bazen okul dışına itmektedir. Okullarımızın çekici hale<br />

getirmesi, profesyonel rehberlik hizmetlerinin verilmesi ve okul aile birliklerinin uyum<br />

ve okula kazandırma amacına yönelik olarak yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.<br />

a) Öğretmen ve Ailelerin Nota Dayalı Başarıya Koşullanmış olması: Başarı nottan<br />

ibaret değildir. Öğrenme ve öğretme pedagojik, bilimsel ve profesyonel teknik ve<br />

yöntemlerle gerçekleştirilen bir süreçtir. İnsanların gelişim düzeyleri ile ve içinde<br />

bulundukları psiko-sosyal, kültürel ve ekonomik ortamlara göre farklılık<br />

göstermektedir. Kaldı ki öğretmenlerin not olarak takdir ettikleri puanlar,<br />

görecelidir. “Ömer Mart, Devlet ortaokul sınavlarında cevap olarak verilen Türkçe,<br />

Matematik ve Tabiat Bilgisi kağıtlarından üç tanesini seçip bu dersleri okullarda<br />

öğreten öğretmenlere puanlatmış; 10 üzerinden verilen puanların Matematikte 2-7<br />

arasında, diğer iki derste ise daha geniş sınırlar arasında dağıldığını görmüştür.”( 19 )<br />

19<br />

M.Fuat Turgut; Eğitimde Ölçme Değerlendirme Metodları, Ankara, 1988, s.53<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


20 Bekir TÜRKMEN<br />

b) Güvensizlik: Ülkemizde öğretmen-öğrencisinden, yöneticiler öğretmenlerden<br />

güven, sevgi ve dostluğu esirgerler. Bu konuda kısır döngü oluşmuş; eğitim-öğretim<br />

programının şekli unsurlarına uyma davranışı ön plana çıkmış, ders saatleri ve<br />

takvimin dışında kabul edilen görevler özel öğretim kurumlarına (özellikle<br />

dershanelere) devredilmiştir. Kendini yenileyen, bilimsel gelişmelerle ilgili, özverili,<br />

çalışkan öğretmenlerle statükocu öğretmenler bir tutulmuş, aileden kaçan çocuklara<br />

ne yazık ki okuldan kaçan öğretmen uygulaması eklenmeye başlamıştır.<br />

c) Okullarda otoparklara değil oyun alanlarına ihtiyaç vardır. Okul bahçelerinin<br />

asfaltlanması ve otopark haline dönüştürülmesi uygulaması eğitim yöneticilerinin<br />

hedef kitlenin temel gereksinimlerine bile önem vermediklerinin işaretidir.<br />

3. Örgütlenme, Koordinasyon ve Yönetsel Eksiklikler:<br />

a) Örgütlenme ve Personel: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel<br />

Müdürlüğü; 81 il müdürlüğü, 84 çocuk yuvası, 107 yetiştirme yurdu, 63 huzurevi,<br />

<strong>13</strong> kreş ve gündüz bakımevi, 54 bakım ve rehabilitasyon merkezi, 58 toplum<br />

merkezi, 31 çocuk ve gençlik merkezi, 4 yaşlı danışma merkezi ve genel müdürlük<br />

bünyesindeki çok sayıdaki birimle birlikte hizmet vermektedir. Bu kurumsal<br />

rakamlar değişebilmektedir. Kurumun bakıma alınması, nakli v.b.gibi nedenlerle.<br />

Her şeyin merkezden yönetilip yönlendirildiği sosyal hizmetler alanı çok çeşitli<br />

(multi) hizmet alanlarından oluşmaktadır. Sosyal Hizmet Uzmanları için genel bir<br />

lisans programı uygulanmakta ve özel alan bilgisinden yoksun yetişmektedirler. Bu<br />

yoksunluk yönetime de yansımaktadırlar.<br />

Başlangıçta da ifade edildiği gibi çok pahalı bir hizmet söz konusudur. Hantal<br />

sayılabilecek bu yapı sadeleştirilmelidir.<br />

b) Koordinasyon Eksiklikleri: Kamu sosyal hizmetleri, yerel yönetim sosyal<br />

hizmetleri, vakıf, dernek veya gerçek kişiler aracılığı ile verilen sosyal hizmetlerde<br />

standart birliği sağlanamamaktadır. Standardı iyi yetişmiş meslek elemanlarınca<br />

belirlenmek ve merkezce denetlenmek üzere, bu hizmetler yerel yönetimlere, vakıf,<br />

dernek ve gerçek kişilere devredilebilir, bu birim ve örgütlerle daha etkili işbirliği<br />

yapılabilir. Sosyal hizmetler ailelerin istekleri doğrultusunda örgüte devrettikleri<br />

hizmetler değildir. Şartlardan doğmuştur. Bu bakımdan hızla aileye dönüş önemlidir.<br />

c) Yönetsel Eksiklikler: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun<br />

amir hükümleri Genel Müdür ve Ana Hizmet Birimi yöneticilerinin Sosyal<br />

Hizmetler alanında yüksek öğrenim görmüş olmak veya sosyal hizmetler alanında<br />

tanınmış olmak şartı getirmiştir. Bu niteliğe ilave olarak üst düzey yöneticilerde<br />

modern, öğreten ve yetiştiren yönetici hususiyetleri aranmalıdır. Yani alan bilgisi,<br />

genel kültür ve mesleki formasyon önemlidir. Alan bilgisi ve mesleki formasyonu<br />

yetersiz yöneticiler sisteme kendilerini kabul ettiremezler. Böylece alan ve<br />

uygulamalarda; yönetimde katılımcılık azalmaktadır. Üst yöneticiler astlarından<br />

gelen mesleki ve geçerli önerilere zamanla kapılarını ya kapatmakta, ya da öğrenen<br />

yönetici rolü oynamaktadır. İkinci yol uzun, ince ve meşakkatli bir yoldur. Ayrıca<br />

meslek öğrenmenin asıl yeri üst düzey makamlar olmayıp; biraz önce üzerinde<br />

durduğumuz örgün ve yaygın eğitim kurumlarıdır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar 21<br />

d) Sosyal Yardımcılar: Sosyal Hizmet Uzmanı, Çocuk Gelişimci ve Psikologların<br />

yardımcısı, multi disiplinle yetiştirilmiş; kurumlarda bakıcı anne, baba figürü yerine<br />

hizmet verecek, mahallelerde sosyal devletin gözü-kulağı olan “sosyal yardımcı”lar<br />

yetiştirilmelidir. Bunun için ön lisansa dayalı “ Sosyal Yardım Hizmetleri Meslek<br />

Yüksekokulları” açılmalıdır. Hat, kurmay ve destek hizmet birimleri yerli yerine<br />

oturmalıdır. Devletin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun,<br />

Aile Araştırma Kurumunun, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun<br />

en uç temsilcisi, mahalledeki sosyal yardımcılar olacaktır. Odun isteyene odun,<br />

kömür isteyene kömür, yemek isteyene yemek, kırtasiye isteyene kırtasiye<br />

vermek demek devletin hali vakti yerinde iyiliksever bir vatandaş gibi hareket<br />

edemez. Sosyal devlet ya da sosyal refah devleti; bunların sürdürülebilir,<br />

güvenilir ve mesleki esaslara bağlı hizmetler olmasını sağlar.<br />

e) Başta korunmaya muhtaç çocuklar ve yaşlılara verilen hizmetler olmak üzere kurum<br />

bakımı yerine “ evde bakım” hizmetleri desteklenip yaygınlaştırılmalıdır.<br />

f) Sorun; bugünden yarına çözülebilecek bir zabıta sorunu olarak algılanmamalıdır.<br />

Acil müdahale timi oluşturuldu, çocuklar da ailelerine iade edilecek iş bitecek<br />

anlayış ve uygulaması beklenen sonucu vermeyecektir. Konu; toplumsal bir süreç<br />

işidir. Planlı, programlı, çok boyutlu, mesleki ve bilimsel yaklaşımlar sorunun<br />

çözümünü kolaylaştıracaktır. Konunun asıl sahibi ve sorumlusu ve uygulayıcıları bu<br />

süreçten soyutlanmamalıdır.<br />

Sonuç<br />

Ailelerin içinde bulundukları ekonomik sıkıntılar aile sağlığı ve bütünlüğünü<br />

olumsuz yönde etkilemektedir. Aile, çocukları ile ilgili sorumluluklarından kurtulmak<br />

iş, meslek ve istihdamla ilgili bir himayeye sığınmak için yuva ve yurtları bir yatılı okul<br />

gibi görmektedir. Özellikle kırsal kesimde ailelerin maddi yönden desteklenmesi ve<br />

çocukların sıcak aile ortamından uzaklaşmasının önlenmesi gerekmektedir. Sadece<br />

pahalı personel giderinin ailelere nakdi yardım olarak ulaştırılması dahi birçok sorunu<br />

çözecektir.<br />

Aileler hakkında kapsam geçerliği ve güvenirliği yüksek bilimsel araştırmalar<br />

yapılmalıdır. Aile Araştırma Kurumu bir bilim kurumu haline getirilmelidir. Ailede<br />

çocuk, genç ve yaşlılara götürülecek hizmetler tesadüflere ve müracaatlara bağlı değil<br />

bilimsel esaslara göre götürülmelidir.<br />

Anayasamızın amir hükmü gereği ailenin, ana ve çocukların korunması<br />

gerekmektedir. Bu hizmetin sağlıklı bir şekilde görülmesi; istatistiksel veriler ışığında<br />

ekip çalışması ve yaygın sosyal refah anlayışının oluşmasıyla mümkündür.<br />

Ailede dengeli ilişkiler, sorumlulukların gelişmesi, yeni evlilerin rollerine hazırlanması,<br />

törel, sosyal ve duygusal olgunluğun sağlanması, üyelerin bilinç düzeylerinin<br />

arttırılması için Aile Eğitimi programları yapılmalıdır. SHÇEK Genel Müdürlüğü bu<br />

programların hazırlanması ve uygulanmasında Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık<br />

Bakanlığı’nın imkânlarından yararlanmalıdır. Bu programlarla aile; psiko-sosyal ve<br />

kültürel açıdan da desteklenmiş olacaktır. Sağlıklı aileler sağlıklı toplumların temelidir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


22 Bekir TÜRKMEN<br />

Atatürk’ün deyimiyle kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet idaresi çerçevesinde;<br />

korumaya muhtaç çocukların, sokak çocuklarının, genç ve yaşlıların problemleri<br />

çözümlenecektir.<br />

Kaynaklar<br />

1. Danişmend , İ.H., Garb Menbalarına Göre Eski Türk Demokrasisi, İstanbul, 1964.<br />

2. Bell, C.R., Yetiştiren Yöneticiler, KalDer Yayınları, No:19, İstanbul, 1998.<br />

3. D.İ.E., Türkiye İstatistik Yıllığı, 2001.<br />

4. Kaplan, M., Enginün. İ., Emil. B., Birinci. N., Uçman .A.; Devrin Yazarlarının<br />

Kalemiyle Milli Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, C.II, İstanbul, 1981.<br />

5. Karahasanoğlu, T., Türkiye’de Sosyal Güvenlik Çıkmazı, İstanbul, 1973 .<br />

6. Riyazüssalihin ve Tercemesi; 1.Cilt, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1972.<br />

7. Taneri, A., Türk Devlet Geleneği, Dün-Bugün, Ankara, 1981.<br />

8. Turan, O., Selçuklular Zamanında Türkiye(l071-<strong>13</strong>18), İstanbul, 1971.<br />

9. Turgut, M.F., Eğitimde Ölçme Değerlendirme Metodları, Ankara, 1988.<br />

10. Türkmen, B., “Atatürk’ün Eğitime Verdiği Önem”, Atatürk Araştırma Merkezi<br />

Dergisi, Cilt XV, Temmuz 1999, Sayı:44, Ankara, 1999.<br />

11. Türkmen, B., Cumhuriyet Döneminde Sosyal Hizmetler ve Sosyal Hizmet<br />

Müesseselei, Türk İnkılâp Tarihi Ens., Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 1987.<br />

12. Türkmen, B., “Korunmaya Muhtaç Çocukların Eğitimi”, Türk Yurdu, Cilt l0,<br />

Sayı:32,Ankara, 1990.<br />

<strong>13</strong>. Türkmen, B., “ Sokak Çocukları ve Eğitim “, Milli Eğitim, Sayı:<strong>13</strong>5, Ankara,<br />

1997.<br />

14. Türkmen, B., Yaşlı Refahı ve Eğitim İlişkileri, Türk Yurdu, C.10, Sayı:35.<br />

15. Yavuz, A.F., Kur’an-ı Kerîm ve Meali Âlisi, Sönmez Neşriyat ve Matbaacılık,<br />

İstanbul.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 23-30<br />

OKULÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMLARINA AİLE KATILIMI<br />

Fatma TEZEL ŞAHİN<br />

G.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi, Çocuk Gelişimi ve Ev Yönetimi Eğt. Böl., Ankara.<br />

Naim ÜNVER<br />

G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />

Özet<br />

Çocuk gelişiminde 0-6 yaş dönemi oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu dönemde çocuk<br />

hızlı bir gelişim süreci içindedir. Çocuk ilk eğitimini ailede alır ve onun ilk öğretmenleri anne<br />

babasıdır. Anne babanın öğrettikleri ve yakın çevreden alınan bilgiler, çocuğun yaşamını önemli<br />

şekilde etkiler. Çocuk için gerekli olan en etkin eğitim anne, baba ve öğretmenin birlikte<br />

çalışmalarıyla gerçekleşir. Bu nedenle okulöncesi eğitim programına aile katılımını sağlamak<br />

çocukların gelişimi açısından önemle üzerinde durulan bir konu haline gelmiştir.<br />

PARENT INVOLVEMENT IN PRESCHOOL EDUCATION<br />

PROGRAMS<br />

Abstract<br />

In child development 0-6 age of period takes important place. In this period child shows fast<br />

development. Child takes first education in family and their first teachers are his/her parents.<br />

Knowledge which was thought by the child’s parents and others is effective on the child’s life. The<br />

most effective education for the child would be given by the parents and teachers’ working<br />

together. Because of that reason, including parents into preschool education has been become<br />

important issue on child development field.<br />

Giriş<br />

Aile katılımı, ailelerin kendilerini, çocuklarını ve erken çocukluk programına yarar<br />

sağlayacak doğrultuda becerilerini ortaya koyma sürecidir. Diğer bir tanımlamayla ise<br />

aile katılımı; anne babaların çocukların gelişim ve eğitimlerine katkıda bulunmalarını<br />

için organize edilmiş etkinlikler bütünüdür.<br />

Okulöncesi eğitim programları ne kadar iyi hazırlanmış olursa olsun, aileler<br />

tarafından desteklenmediği sürece etkili olmamaktadır. Okulöncesi eğitim kurumlarında<br />

çocuklarda kalıcı davranış değişikliklerinin gerçekleşebilmesi, programda planlanan<br />

öğrenme yaşantılarının ailede sürdürülebilmesi ile mümkündür (Aral ve başk., 2000).<br />

Aile katılımında, çocukların ilk eğitimcilerinin anne, babaları olduğu görüşünden<br />

yola çıkılarak, aileleri destekleyici, onları çocuk gelişimi ve eğitimi hakkında eğitici ve<br />

çocuklarının eğitimine katılmalarını sağlayıcı şekilde sistematik ve kurumsal eğitimle<br />

evdeki eğitimi paralelleştiren bir yaklaşım sergilenir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


24 Fatma TEZEL ŞAHİN, Naim ÜNVER<br />

Okul öncesi eğitime aile katılımının varmak istediği nokta, eğitimde devamlılığı ve<br />

bütünlüğü sağlamaktır. Okulda verilen eğitimin evde, evde verilen eğitimin okulda<br />

desteklenmesi, bir devamlılığın söz konusu olması ve bu sayede hem okulda hem de<br />

evde çocuğun istendik davranış değişiklerine güvenli ve kontrollü bir biçimde ulaşması<br />

ana amaçtır. Aile katılımının diğer amaçları ise;<br />

• Anne-babaya eğitim vererek ailenin okul öncesi eğitime destek olmasını<br />

sağlayabilmek.<br />

• Öğretimi daha etkili hale getirmek.<br />

• Aile içinde ve okul yapısında değişiklikler yapmak.<br />

• Çocuğun tüm gelişimleriyle ilgili aileleri bilinçlendirmek, desteklemek.<br />

• Çocuğun evdeki öğrenme ortamlarını zenginleştirmek.<br />

• Problemler ve çözüm önerileri hakkında aileleri bilinçlendirmek ve alternatif<br />

disiplin yöntemleri sunmak.<br />

• Doğru anne-baba tu<strong>tum</strong>ları kazandırırken, hatalı davranışları değiştirmek, çocukların<br />

hatalı davranışlarını nasıl değiştireceklerini öğretmek ve bunların davranışa<br />

dönüşmesini sağlamak.<br />

• Ailelere ev ortamında çocuklara kazandırabilecekleri deneyimler hakkında bilgi<br />

vermek.<br />

• Ailelerin çocuklarını daha iyi tanımalarına yardımcı olmak (Aksoy ve Turla, 1999).<br />

Tüm bu amaçlara ulaşıldığında anne babalar çocuklarının eğitimlerinin içinde olup<br />

onlara katkı sağlayacaklar hem de çocuklarının hayatlarında ne kadar önemli bir yere<br />

sahip olduklarının farkına varacaklardır.<br />

Okulun da, anne babanın da amacı, çocuklara daha iyi bir eğitim ortamı yaratmak<br />

olduğuna göre; okul ve aileler arasında sağlanabilecek işbirliği, okulun, çevrenin<br />

imkanlarından da yararlanarak, daha iyi, daha zengin bir eğitim ortamı haline<br />

gelmesinde büyük katkı sağlayacaktır (Oktay, 2000).<br />

Aile Katılımını Engelleyici Nedenler<br />

Eğitimin içine aileyi dahil etme ve bu sayede çocuğun eğitimini en kaliteli hale<br />

getirme uğraşı okullar, öğretmenler ve aileler tarafından iyi bir uğraş olarak kabul<br />

görmesine rağmen yine okul, öğretmen ve ailelerden kaynaklanan olumsuzluklardan<br />

dolayı sistemli bir işleyişe geçememektedir.<br />

Okulların merkeziyetçi yönetimi ve aşılması zor bürokrasisi öğretmenler ve aileler<br />

için en büyük engeli teşkil etmektedir. Okul yönetimlerinin, ailelerin eğitime dahil<br />

olduklarında okul işlerini aksatacakları düşüncesi ve ülkemizde aile katılım programının<br />

uygulanışının yasalarla şekillenmemesinden dolayı okul programlarında yer almayışı,<br />

aile katılımının yayılmasını ve gelişmesini engellemektedir. Ayrıca aile katılımında “<br />

aile katılımının tam olarak açıklanamaması” ve “aile ile okul çevresinin birbirinden<br />

farklı olması” önemli iki sorunu teşkil etmektedir (Coleman ve Churchill, 1997).<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Okulöncesi Eğitim Programlarına Aile Katılımı 25<br />

Öğretmenlerin ise aile katılım programlarından detaylı olarak haberdar olmayışı,<br />

programı nasıl yürüteceklerini bilmemeleri, aile katılım etkinliklerini planlamanın çok<br />

zamanlarını alacağını düşünmeleri, aile katılımını engelleyen öğretmen nedenlerinin en<br />

önemlileridir. Ayrıca öğretmenlerin, ailelerin bu katılıma yanaşmayacağı, eğitime<br />

katılımı kabul etseler bile bunun bazı olumsuzluklar yaratacağını düşünmeleri de önemli<br />

bir faktördür. Bu düşünceler; ailelerin çocuklarla ilgili durumlarda objektif olmayacağı,<br />

ailelerin kendi sınırlılıklarını aşabileceği ve ailelerin programa yeterli zamanı<br />

ayıramayacaklarıdır.<br />

Ailelerin ise okul bürokrasisinden çekinmeleri katılımın gerçekleşmesinin önündeki<br />

en büyük engeldir.<br />

Ülkemizde 1996 yılında yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre aile katılımını<br />

engelleyen en önemli faktörler şöyle sıralanmıştır:<br />

• Ailelere göre yöneticilerin olumsuz tu<strong>tum</strong>ları<br />

• Yöneticilere göre ailelerin işbirliğine karşı ilgisizlikleri<br />

• Zaman yetersizliği<br />

• Ekonomik şartlar<br />

• İletişim bozukluğu ( Ensari ve Zembat, 1999).<br />

Aile katılımının kabul görmesi ve geliştirilmesi için bazı kurum ya da görevlilerin<br />

çeşitli tu<strong>tum</strong>lar üretmesi ve sergilemesi gerekmektedir. Bu tu<strong>tum</strong>lar merkez<br />

yönetimlerden yerel yönetimlere kadar bilinçli ve organize bir şekilde uygulamaya<br />

konulmalıdır.<br />

Devlet Tu<strong>tum</strong>ları; Devletin eğitimle ilgili bölümleri ailenin eğitime katkısının<br />

kaçınılmaz olduğunun farkındadırlar. Ülkemizde ailenin eğitime katılış şekli<br />

yönetmeliklerce belirlenmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı Okul Aile Birliği Yönetmeliği’<br />

nin 5. maddesi “ Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda, okul ile aile arasındaki<br />

bütünleşmeyi gerçekleştirmek, veli ve öğretmenler arasında işbirliği sağlamak amacıyla<br />

okul-aile birlikleri kurulur” açıklamasıyla devletin tu<strong>tum</strong>unu açıklamaktadır. Ayrıca<br />

son yıllarda okul öncesi hedefleri saptanırken sadece çocuk değil, çocuğun ailesini de<br />

hedef almanın gerekliliği vurgulanmaya başlanmış ve bu durum 15. Milli Eğitim<br />

Şura’sında alınan “Aile Katılım Programları” ve “Ana Baba Okulları<br />

Yaygınlaştırmaları” kararı ile belirtilmiştir (Aksoy ve Turla, 2001, Doğan ve başk.,<br />

2000).<br />

Yerel Yönetim Tu<strong>tum</strong>ları; Gelişmiş ülkelerin çoğunda yerel yönetimler kendi<br />

bölgelerindeki eğitim seviyesini yükseltmek amacıyla, çağdaş eğitim yaklaşımlarını<br />

desteklemektedirler. Ülkemizde de bu amaçtan yola çıkılarak, yerel yönetimler eğitime<br />

aile katılımı konusunda okullara ekonomik destek olmalı, konuyla ilgili uzmanları davet<br />

ederek bölgelerinde yaşayan veli ve öğretmenleri bilgilendirmelidir.<br />

Okul Tu<strong>tum</strong>ları; Okullar politikaları ve aktiviteleriyle aile katılımının önünü açan ve<br />

gelişmesini sağlayan tu<strong>tum</strong>lar sergilemek zorundadırlar. Çünkü aile katılımı öncelikle<br />

anne-babanın kuruma olan güvenini sağlar. Bazı okullar ebeveynlerle daha çok bazı<br />

okullarsa daha az aktivite ve işbirliğine gitmektedir. Bu aktivitelerin sayısını ve<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


26 Fatma TEZEL ŞAHİN, Naim ÜNVER<br />

işbirliğinin düzeyini öğretmen ile ebeveynler arasındaki iletişim belirlemektedir<br />

(Poyraz, 2001, Raun, Birte, 1998). Okullar, ebeveyn katılımını geliştirmek için kendi<br />

politikalarını geliştirmeli ve mutlaka ebeveynlere, okuldaki personelin çocuklarının<br />

eğitimine ne derece katkı verecekleri konusunda açıklamalar yapmalıdır. Ayrıca<br />

ebeveynlere personelin görev ve sorumlulukları hakkında bilgi verilmelidir. Bunların<br />

yanı sıra okullar katılımın sürekli ve etkili olmasını sağlamak amacıyla, velilerin<br />

ihtiyaçlarını karşılayacak aktiviteler yapmalı, bu aktivitelerden aldığı geri dönütlerle<br />

politikalarını yeniden şekillendirmelidir.<br />

Öğretmen Tu<strong>tum</strong>ları; Anne-babalarla en çok ve doğrudan iletişime geçen kişiler<br />

olarak öğretmenlerin sergileyeceği tu<strong>tum</strong>lar, aile katılımının başlaması, sürekli hale<br />

gelmesi ve başarıya ulaşmasında en önemli etken durumundadırlar. Bu yüzden<br />

öğretmenler tu<strong>tum</strong>larını etkili hale getirecek bazı olumlu davranışları sergilemelidirler.<br />

Öğretmenler çocuk-okul ilişkisi içindeki problemlerle ilgili, aile katılımını sağlayacak<br />

ve geliştirecek stratejilerle ilgili bilgiye sahip olmalı, ailelerle olumlu ilişkilerin<br />

başlamasında ilk teşebbüsleri gerçekleştirmelidir. Ayrıca öğretmenler okullarının<br />

politikasını iyi uygulamalı, aile katılımını etkili kılabilmek için yeterli becerilere sahip<br />

olmalıdır. Aynı zamanda öğretmenler, velileri cesaretlendirmeli, rahat olmalarını<br />

sağlamalı, velilere karşı objektif, duyarlı, yönlendirici, daha saygılı, daha empatik ve<br />

gerçekçi yaklaşmalıdırlar. Ülkemizdeki okulöncesi eğitimi öğretmenlerinin, bu<br />

davranışları sergilemekten yana değil, programın içeriğini ve uygulanış yöntemlerini<br />

detayları ile bilmemekten doğan sıkıntıları bulunmaktadır.<br />

Aile Katılımının Gelişmesi İçin Ebeveynlerin, Öğretmenlerden İstekleri<br />

Aileler eğitime katılım programının içeriğini ve uygulanışı hakkında yeterince bilgi<br />

sahibi olduklarında, bu katılımın çocuklarına ve kendilerine neler kazandırabileceğini<br />

görmektedirler. Fakat bu katılımın sağlanması için yeterli olmamakta, aileler sürekli<br />

iletişim içinde olacakları öğretmenlerden haklı olarak bazı isteklerinin yerine<br />

getirilmesini beklemektedirler. Bunlar;<br />

• Öğretmenlerin kendilerini daha fazla dinlemeleri ve bakış açılarına değer vermeleri,<br />

• Öğretmenlerin daha açık ve kabul edilebilir yaklaşımlar sergilemeleri,<br />

• Öğretmenlerin bilmedikleri konularda bilmediklerini kabul etmeleri,<br />

• Çocuğun herhangi bir sorununda ilk başta kendileriyle irtibata geçilmesi,<br />

• Çocuklar arası bireysel farklılıklara izin verilmesi,<br />

• Çocuklardaki öğrenme zorluklarının belirlenip, bunların üstesinden gelinmesi,<br />

• Çocuklarının gelişiminin kendilerine anlatılması,<br />

• Çocukların sınıf içi çalışmalarının düzenli olarak kontrol edilmesi,<br />

• Çocuklarının gelişimi hakkında düzenli raporların hazırlanıp, kendilerine<br />

gönderilmesi,<br />

• Veli, öğretmen toplantılarına daha çok öğretmenin katılması,<br />

• Toplantılarda elde edilen bilgilerin; ulaşılan olumlu sonuçların okulda kullanılması<br />

olarak sıralanabilir (Hornby, 2000).<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Okulöncesi Eğitim Programlarına Aile Katılımı 27<br />

Aile Katılımının Gelişmesi İçin Öğretmenlerin, Ebeveynlerden İstekleri<br />

Öğretmenler, aile katılımının uygulandığında programın kendilerine birçok kolaylık<br />

sağlayacağının da, programı uygulamanın çok zor olduğunun da farkındadırlar. Bu<br />

zorlukları asgariye indirmek içinde ailelerden bazı istekleri olmaktadır. Bunlar;<br />

• Çocukların özel durumları ve sağlık problemleri ile ilgili konularda açık sözlü<br />

olmaları,<br />

• Evde yaşanan ve çocukların gelişimlerini etkileyebilecek olan olayların bildirilmesi,<br />

• Okul disiplininin evde de uygulanması konusunda işbirliğine gidilmesi,<br />

• Okulda uygulanan programın evde desteklenmesi,<br />

• Çocuklarının kapasiteleri ile ilgili gerçekçi beklentiler içinde olmaları,<br />

• Birebir görüşme toplantılarına aksatmadan katılmaları,<br />

• Çocukların gelişimi konusunda öğretmenlerle yapılan toplantılara katılıp,<br />

tartışmaları,<br />

• Çocuklarıyla ilgili eve gönderilen mektup ve raporları okuyup, bilgi edinmeleri,<br />

• Gün içinde okulda olabilecek acil bir durum için hemen ulaşılabilecek adres ve<br />

telefon numaralarının verilmesi,<br />

• Eğer çocuk hasta ise okula göndermemeleri,<br />

• Okula gerektiğinde değişik şekillerde gönüllü olarak yardımcı olmaları, yardımda<br />

bulunmaları olarak sıralanabilir (Hornby, 2000).<br />

Aile katılımının gelişmesi için, ailelerin öğretmenlerden istedikleriyle,<br />

öğretmenlerin ailelerden istediklerinin neredeyse aynı isteklerden oluştuğu<br />

görülmektedir. Ülkemizde yapılan bir araştırma ise okul-aile işbirliği konusunda veli ve<br />

yöneticilerin görüşlerini ortaya koymaktadır. Araştırmaya göre; ailelerin % 22.17’si<br />

yönetici tu<strong>tum</strong>larının işbirliği açısından engel taşıdığını düşünmekte, yöneticiler ise %<br />

22.15 oranında ailelerin işbirliği ve katılım konusunda çok isteksiz tu<strong>tum</strong>lar<br />

sergilediklerini belirtmektedirler (Ensari ve Zembat, 1999).<br />

Kaliteli bir eğitime ulaşmak için sağlıklı bir öğretmen-veli işbirliğine, sağlıklı bir<br />

işbirliği içinse tarafların birbirleriyle açık iletişim kurmalarına ve çocukların<br />

hayatımızdaki önemini çok daha iyi kavramalarına ihtiyaç duyulmaktadır.<br />

Öğretmen Veli İlişkileri İle İlgili Yaklaşımlar<br />

Koruyucu model;<br />

Bu modelde Swap’a göre öğretmenle velinin fonksiyonlarını ayırt ederek aralarında<br />

çıkabilecek çatışmaları önlemek ana esastır. Çocukların eğitimi, öğretmenler tarafından<br />

okulda verilmektedir. Velinin görevi çocukların zamanında okula gitmelerini sağlamak<br />

ve ihtiyaçlarını gidermektir. Velinin okul içindeki eğitime katılımı gereksiz ve çocuğun<br />

eğitimine zarar verici bulunmaktadır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


28 Fatma TEZEL ŞAHİN, Naim ÜNVER<br />

Uzman Modeli;<br />

Cunnningham ve Davis’e göre öğretmen bir uzman olarak çocuğun tüm gelişimi ve<br />

eğitimi ile ilgili görevleri üstlenmektedir. Ebeveynler az da olsa eğitime dahil edilirler.<br />

Öğretmen kararların tümünü alır, veliler kararlar hakkında bilgilendirilirler ve kararların<br />

uygulanmasını beklerler. Bu yaklaşımdaki en büyük sorun ise velilerin her konuda<br />

öğretmene bağımlı olmasıdır. Veliler öğretmenlerin kararlarını sorgulayamamaktadır.<br />

Geçiş modeli;<br />

Swap’a göre bu modelde ebeveynlerden, okulun amaçlarını desteklemesi beklenir.<br />

Çocuğun gelişimi konusunda tüm kararları öğretmen verir. Fakat bunu yaparken,<br />

velinin fikirlerinden yaralanarak onu bir kaynak olarak kullanır. Bu modelde veli<br />

öğretmenin uzmanlığından yaralanabilir ve öğrendiklerini evde çocuğuna uygulayabilir.<br />

Bu modele verilebilecek en önemli örnek çocuklarına evde verilecek eğitim konusunda<br />

velilerin eğitilmesidir. Bu modelde tüm kontrol ve karar mekanizmalarını öğretmen<br />

işletir, çocuğun gelişimi ile ilgili velilerin etkisi bulunmamaktadır.<br />

Zenginleştirilmiş program modeli;<br />

Swap’a göre bu modelde veli okulun programı konusunda bilgilendirilir. Velinin<br />

önemli bilgilere sahip olduğu kabul edilir ve ebeveyn, öğretmen ilişkilerinin gelişmesi<br />

açısından programın velilere açıklanması benimsenir. Velinin eğitime katılımı sadece<br />

program ve okulun yönetimi ile ilgili bilgilendirilmesinden ibarettir. Bu yaklaşım çok<br />

kültürlü eğitimin yapıldığı yerlerde uygulanır.<br />

Müşteri modeli;<br />

Cunningham and Davis’e göre bu modelde veli, eğitim hizmetlerinin müşterisi<br />

olarak görülür. Öğretmen bilgilendiricidir. Veliler de yapabilecekleri konusunda<br />

kararlar verebilen ve öneri sunabilen konumundadır. Öğretmenin rolü çocuğun gelişimi<br />

konusunda gerekli bilgileri verip, değişik seçenekler sunmaktır. Ayrıca velilerin<br />

önerilerini de dinleyip, değerlendirmektir. Velinin görevi ise öğretmenin önerileri<br />

doğrultusunda karar vermektir.<br />

Velilerin aldıkları eğitim hizmeti konusunda tatmin olmaları, bu modelin özünü<br />

teşkil etmektedir.<br />

Eşli model;<br />

Bu modelde öğretmenler eğitimle ilgili uzman, velilerde çocuklarıyla ilgili uzman<br />

olarak kabul edilmektedir. Çocukların eğitiminin en yüksek düzeyde olması için<br />

uzmanlık alanlarının paylaşılması benimsenir.<br />

Velilerin çocuklarıyla çok yüksek duygusal bağları vardır. Bu yüzden çocuklarının<br />

yetenekleri, eğitimleri konusunda objektif davranamazlar. Bu bağlamda öğretmenin<br />

uzmanlığına ihtiyaç vardır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Okulöncesi Eğitim Programlarına Aile Katılımı 29<br />

Bu yaklaşımda karşılıklı dinleme, görüşler hakkında bilgilendirme yani saygı ön<br />

plandadır. Hem öğretmenden hem de veliden uzun süreli ve kaliteli iletişim<br />

beklenmektedir. Planlama ve karar verme ortaktır (Swap, 1993). Merkeze çocuk ve<br />

onun en iyi şekilde eğitilmesi alınmaktadır.<br />

Bu modelin başarıya ulaşabilmesi için bazı ortak davranışların benimsenmesi ve<br />

uygulanması gerekmektedir. Bunlar;<br />

Çift Yönlü İletişim: Yoğun ve iyi bir iletişim olmalıdır. Ebeveyn çocukların<br />

ihtiyaçları hakkında öğretmeni, öğretmen de çocuğun gelişimi ile ilgili veliyi<br />

bilgilendirmelidir.<br />

Ortak Destek: Veliyle öğretmen birbirlerinin çabalarını desteklemekleri<br />

gerekmektedir. Örneğin öğretmenler velilere çocuklarını evde nasıl eğitilebileceği<br />

konusunda bilgi verir. Velilerde okulda gönüllü görevler alırlar.<br />

Karar Vermeye Katılım: Öğretmenler ve veliler hem problem çözmede hem de<br />

karar vermede eğitime dahil olmalıdır.<br />

Öğrenmenin Yükseltilmesi: Hem öğretmenler hem ebeveynler, çocukların okulda<br />

ve evde öğrenmeleri ile ilgili değişik ve ilgi çekici seçenekleri geliştirmelidirler<br />

.(Hornby, 2000).<br />

Okulöncesi eğitim alan çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar, aile katılımını<br />

sağlayan programlarda yetişen çocukların gelişimindeki olumlu etkinin kalıcı olduğunu<br />

ortaya koymaktadır. Ancak, okulöncesi eğitim kurumlarının birçoğunda aile, programın<br />

dışında kalmakta böylece çocuğun kazandığı becerilerin kalıcılığı sağlanmamakta ve bu<br />

becerilerin günlük yaşama aktarılması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle okulöncesi<br />

eğitimde en iyi yaklaşım, çocuğu tek başına birey olarak değil ailesi ile birlikte ele alan<br />

yaklaşımdır.<br />

Ailenin programa katılımını sağlamak için her şeyden önce eğitimciler anne baba<br />

hakkında aşağıdaki görüşleri kabul etmelidirler:<br />

1. Anne-babalar çocuğun asıl ve devamlı öğretmenleridir.<br />

2. Anne-babalar çocukları hakkında öğretmenlerden daha fazla tecrübeye sahiptirler.<br />

3. Anne-babalar çocuğun eğitiminde başarılı olmayı sağlayacak birçok yöntem ve<br />

teknik bilirler.<br />

4. Anne-babalar eğitim programı için önemli bir kaynak ve destek olabilirler.<br />

5. Anne-babalar yalnızca çocuğun dünyasında değil, herkesin yaşadığı dünyada<br />

yaşayan, ilgileri, ihtiyaçları ve hataları olan insanlardır (Temel, 2001).<br />

Okulöncesi eğitim programlarına aile katılımı; okul ve ev arasındaki devamlılığı<br />

sağlayacaktır. Anne babalar okulda öğretmenler de evde neler olduğu konusunda bilgi<br />

sahibi olacak bunları pekiştirecektir. Okul ve ev arasındaki süreklilik eğitimdeki<br />

başarıyı arttıracaktır. Ayrıca ebeveynler, programa katılarak çocuk yetiştirme<br />

konusundaki bilgi ve becerilerini arttıracak ve daha etkili ebeveynler olacaklardır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


30 Fatma TEZEL ŞAHİN, Naim ÜNVER<br />

Kaynaklar<br />

1. Aksoy, A. B.- Turla, A. ( 1999 ). “Okul-Aile İşbirliği” Gazi Üniversitesi<br />

Anaokulu/Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı. Ya-Pa Yayınları, İstanbul.<br />

2. Aksoy, A. B.- Turla, A. ( 2001 ). “Okul-Aile İşbirliği” Gazi Üniversitesi<br />

Anaokulu/Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı. Ya-Pa Yayınları, İstanbul.<br />

3. Aral, N.-Kandır, A.-Yaşar, M.C. (2000). Okul Öncesi Eğitim ve Anasınıfı<br />

Programları. Ya-Pa Yayınları, İstanbul.<br />

4. Coleman, M.- Churchill, S. (1997 ). “Challenges to Family Involvement”<br />

Childhood Education, Spring 97, Vol. 73, No 3,<br />

5. Doğan, A. R., Uzun, P. & Erdinç ( 2000 ). Eğitim Mevzuatı, Uzun Yayınevi,<br />

Trabzon.<br />

6. Ensari, H. – Zembat, R. ( 1999 ). “Yönetim Stillerinin Ailenin Okul Öncesi Eğitim<br />

Programlarına Katılımı Üzerinde Etkileri” Marmara Üniversitesi Anaokulu /<br />

Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı, Ya-Pa Yayınları, İstanbul.<br />

7. Hornby, G. (2000). Improving Parental Involvement, Cassell Wellington House,<br />

Londra.<br />

8. Oktay, A. (2000). Yaşamın Sihirli Yılları; Okul Öncesi Dönem. Epsilon Yayınları,<br />

İstanbul.<br />

9. Poyraz, H. (2001). Okul Öncesi Eğitimin İlke ve Yöntemleri. Anı Yayıncılık,<br />

Ankara.<br />

10. Swap, S. M. (1993) Developing Home-School Partnerships. Teachers College<br />

Pres, New York.<br />

11. Raun, Birte ( 1998 ) “Formal and Informal Parental Involvement in School”<br />

Childhood Educatıon, Internatıonal Focus Issue 1998, Vol. 74, No 6)<br />

12. Temel, Z.F. (2001). “Okulöncesi Eğitime Ana-Babanın Katılımı”. Gazi<br />

Üniversitesi Anaokulu/Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı. Ya-Pa Yayınları, İstanbul.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 31-40<br />

DAVRANIŞ KÜLTÜRÜNÜN TURİZME YANSIMASI:<br />

“İlişkiler Zinciri”<br />

Özber CAN<br />

Süleyman Demirel Ü., Fen-Edebiyat Fakültesi, Batı Dilleri ve Ed. Bölümü, Isparta.<br />

Özet<br />

Turizm, bir ülkeyi sosyal ve kültürel yönleriyle birkaç adım öne çıkaran açık bir sektördür. Bu<br />

sektör, ihracat olanakları az olan ülkelerin ödemeler dengesine önemli bir katkı sağlar. Ülkenin<br />

yaşam tarzı, standartları, gelenek ve görenekleri ile diğer değerleri yabancılar için öteki kültürü<br />

oluşturduğu için turizm sadece bir ülkenin insanlarını değil, pek çok ülkenin insanlarını<br />

kaynaştırır. Turizmde bütün bu işlevleri davranışlar üstlenir. Sonuç olarak, sosyal ve kültürel<br />

değerlerin etkisiyle turizm, farklı kültürlerden insanların davranışlarında bir değişim ve<br />

yenilenme faktörü olarak görülebilir.<br />

Anahtar Sözcükler: Turizm, İletişim, Davranış, İlişki, Kültür.<br />

REFLECTION OF BEHAVIOR CULTURE TO THE TOURISM<br />

“Chain of Relations”<br />

Abstract<br />

Tourism is an open sector, which takes a country to a few steps forward with social and<br />

cultural aspects. This sector makes an important contribution to balance of payments to those<br />

countries which have little exportation opportunities. Since a country’s way of life, standards,<br />

traditions and customs with other values organized other cultures for foreigners, tourism makes<br />

friends not only a country’s people but also people of many different countries. The behaviors<br />

assume all the functions in tourism. Finally, with the influence of social and cultural values<br />

tourism can bee seen as an innovation and variation factor in people’s behaviors.<br />

Key words: Tourism, communication, behavior, relation, culture.<br />

1. Giriş<br />

İnsan günlük yaşamda sürekli başka insanlarla karşılaşır; onlarla iletişim, işbirliği<br />

kurar, etkileşimde bulunur. Bu ve benzeri ilişkilerin bir kısmı beraberlik duygusuna, bir<br />

kısmı da yarışma esasına dayanır. Bu anlamda, yüz yüze görüşmeler gibi kimi<br />

davranışlar meyvesini verirken, kimileri bilinçsizce çabalar şeklinde kendini gösterir.<br />

Biz, bu çalışmamızda beraberlik duygusuna dayanan ve turizm ortamı ilişkilerinde<br />

süreklilik göstermesi beklenen davranış kültürünü tartışacağız.<br />

Değişen çağ, büyüyen şehirler, günden güne yenilenen kitle iletişim araçları, ulaşım<br />

ve bilgisayar teknolojisi toplumların yapısında köklü değişikliklere neden olmaktadır.<br />

Bu değişikliklerle baş edebilmek ve onlarla dengeli biçimde yaşayabilmek için yüzyılın<br />

insanı, insanlığın üstün niteliklerini her zamankinden daha çok yaşatmak zorundadır. Bu<br />

aşamada ilk adım belirgin nitelikleriyle insanı tanımak olmaktadır. Çünkü, nitelikleri<br />

bilinen insanlarla yaşamak, ilişkiler kurmak daha uyumlu görülmekte ve insan ilişkileri,<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


32 Özber CAN<br />

“doyum sağlayan, gurup psikolojisi ve kubaşmayı özendiren ve verimli yaşamayı<br />

geliştirmeyi amaçlayan bir süreç” 1 olmaktadır.<br />

Ekonomik dengelerini oturtmaya çalışan ülkelerin turizme dayalı kalkınma<br />

stratejileri geliştirmesi, bu alanı oluşturan kültürlerin zenginliğe ve çekiciliğine<br />

dayanmaktadır. İşte iletişim, ilişkiler ve davranışların önemi burada ortaya çıkmaktadır.<br />

İletişimin en önemli ayağını, başka bir ülkeden dönen yabancıların gezip gördükleri<br />

yerlerdeki izlenimlerini kendi ülkelerinde anlatmaları oluşturmaktayken; diğer ayağını<br />

tanıtım faaliyetleri oluşturmaktadır. Turizm, bütünüyle bir iletişim olgusu olduğu için<br />

izlenimlerin bir başka ülkeye ya da kıtaya yansıması beklenmedik bir sürede<br />

gerçekleşmektedir. Avrupa toplumunun çok okuyan, medyayı iyi takip eden bir toplum<br />

olması, bu tanıma ve tanıtma olgusunu daha da çabuk yaygınlaştırmaktadır. Hedef<br />

kitlelere düşünce alternatifi sunan tanıtım faaliyetleriyle, bir şekilde kabul görmüş sert<br />

imgeler yumuşatılmakta, bunların yerine hoşgörü, yumuşak karakter ve zerafet ön plana<br />

çıkarılmaktadır. Teknolojiden yararlanılarak özel efektlerin kullanılmasıyla çok yönlü,<br />

çarpıcı ve çok kültürlü ortamların canlandırılmasıyla bütün dünyaya çağrı<br />

yapılmaktadır. Bu açıdan turizmde, “hitap edilen kitlenin davranışlarında bir değişiklik<br />

elde etmek amacıyla gerekli bilgileri sunma” 2 amacı güden iletişim, sektörün doğası<br />

gereği dünyanın her yerinden müşterinin önüne konacak ürün veya hizmeti tanıtıma<br />

dayanmaktadır.<br />

Toplumlar arasında ekonomik, sosyal, kültürel işbirliğinin en önemli araçlarından<br />

birisi olan turizm, “ekonomik bir olgu olup sosyal ve kültürel değerler ile toplumların<br />

birbirlerini daha iyi tanımalarına ve anlamalarına olanak sağlayan, insan ilişkilerini<br />

barışa ve dostluğa taşıyan uluslararası iletişim aracı” 3 şeklinde tanımlanır. Siyasi<br />

işbirliğine kadar uzanan, böylesine geniş bir ortaklık alanında, sivil toplum örgütleri ve<br />

topyekün işletmelerin birlikte hareket etmeleri gerekmektedir. Bu bilinç ve turizm<br />

mantığıyla yıllar sonra otele veya şehire değil, ülkeye gitme düşüncesi uyandırılabilecektir.<br />

Toplum, kişilikleri farklı bireylerden oluştuğuna göre, gereksinimlerin farklı olması<br />

doğaldır. O halde, gereksinimlerin giderilmesi ve sağlıklı ilişkilerin kurulması işletme veya<br />

kurumlara da düşmektedir. “Kurumlar çalışanlarını hem birey, hem bir çalışan, hem de bir<br />

üye olarak üç yönlü ele almalı, ancak standartlarını tek tek kişilere göre değil, kurumun ortak<br />

ihtiyaçlarına göre saptamalı, ortak ihtiyaçlara öncelik vererek gidermeye çalışmalıdır.” 4<br />

Çünkü insan ilişkileri, “etkinlik, denge ve doyum gibi temellere dayanmaktadır.” 5<br />

Davranışlarımız bir yandan akla uygun, öbür yandan incelik, zerafet ve güzellik<br />

içermeli” 6 düşüncesiyle sunulacak hizmet ve beklenen verim elbette yüksek olacaktır.<br />

İşletmelerde, “ilişkilerin istenen düzeyde kurulabilmesi ve korunabilmesi karşılıklılık<br />

1 Mürüvet Bilen, Sağlıklı İnsan İlişkileri, Ankara: Armoni Ltd. Şti., ? , Beşinci Basım, s. 4.<br />

2 Necdet Hacıoğlu, Turizm Pazarlaması, Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi, 1991, 2. Basım, s. 74.<br />

3 Lütfi Çakmakçı, I. Ulusal Turizm Sempozyumu, 17 – 19 Eylül 1998 – EĞİRDİR, Isparta:<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Basımevi, 1998, Önsöz.<br />

4 Bilen, ? , A.g.e., s. 5.<br />

5 Bilen, ? , A.g.e., s. 5.<br />

6 Bilen, ? , A.g.e., s. 5.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Davranış Kültürünün Turizme Yansıması: “İlişkiler Zinciri 33<br />

ilkesine bağlıdır.” 1 Her ne kadar bu diyaloğu yakalamak güç görünse de, insan ilişkileri,<br />

“yaşantıya yenilik, yarar ve kalite kattığı oranda, insan mutluluğu korunur ve<br />

sağlamlaşır.” 2<br />

İnsanların mutluluğu ihtiyaçlarının dengeli bir şekilde giderilmesine, doyumlu ve<br />

verimli ilişkiler kurulup sürdürülmesine bağlı olduğuna göre, “ilişkilerin akla uygun<br />

olması kadar, estetik değerlere de uygun olması yapıcı etkisini artırır” 3 diyebiliriz.<br />

Ancak, çevre, olayların gelişimi, eğitim, öğrenme ve kendini gerçekleştirme arzusunun<br />

ilişkileri düzenlemede önemli rolünün olduğunu söylemekte yarar görülmektedir.<br />

Beklentilerinin oluşumuna bağlı olarak, felsefi bir yaklaşımla eğitimin insan ilişkilerini<br />

düzenleyen yanı, “1. İçinde yaşanılan dünyayı yöneten yasaları bilmek, 2. Kişinin gizli<br />

güçlerini birleştirerek kendi beklentisine uygun bir yaşam felsefesi formüle etmesini<br />

kolaylaştırmak, 3. Kişilerin hak ve sorumluluklarına saygılı, anlayışlı ve düşünceli<br />

davranabilmek” 4 şeklinde özetlenmiştir.<br />

Aile içinde olduğu kadar, işyerinde insanların birbirleriyle ilişkilerinde de temel<br />

unsur olarak görülen ilgi, tu<strong>tum</strong> ve davranışlar yoluyla işin kalitesine yansıyacaktır.<br />

Çünkü, karşılıklı sevgi-saygının ortadan kalktığı iş ortamlarında başarıdan söz etme<br />

olanağı ortadan kalkmaktadır. Bireysel farklılıklar, kalıtsala bağlı olduğuna ve çevreden<br />

geldiğine göre her insan duygusu, düşüncesi ve davranışı ile bütündür. Bu kendine özgü<br />

olma niteliğiyle toplum, farklılıkların dengeli ve uyumlu yönetilmesi bütünlüğüne<br />

ulaşmaktadır. O halde insan, dolayısıyla da toplum daha kontrollü bir yaşam umuduyla<br />

kendine özgüleri birleştirmekte, gurup etkinliği oluşturulmaktadır. Burada doğal olan,<br />

“işveren ve işçinin amaçları aynı olmaktan çok karşılıklı ve tamamlayıcı” 5 olmasıdır.<br />

Ne var ki, isteklilik, çalışmaya yönlenme ve güdülenmenin, bir işletmede ihtiyaç<br />

duyulan araç gereçlerden daha önemli olduğu, insan gücü olmaksızın teknik donanımın<br />

fazlaca işe yaramayacağı, beklenen hizmetin gerçekleşmeyeceği göz ardı edilmemelidir.<br />

İnsan ilişkilerinin temelini oluşturan bir diğer kavram onur, diğer kavramlardan farklı<br />

olarak, psikolojik bir olgu olmakla birlikte, insan ilişkilerinin, “etik ve moral temelini<br />

oluşturmaktadır.” 6 İnsan, çalıştığı çevrede saygınlık kazanmak ve dürüst ilişkiler kurmak,<br />

kendine özgü kişiliğiyle saygı duyduğu kadar saygı görmek de ister. İnsanların birbirleriyle<br />

ilişkilerini düzenleyen moral değerle yeteneklerin birleşmesi, insana sorumluluk duygusu<br />

hissetmesini sağlayacaktır. Sosyal yaşamda insanların birbirleriyle etkileşimde bulunması,<br />

davranışlarının biçimlenmesi, yabancı olanı anlama ve tanımayı kolaylaştırmaktadır. Her<br />

kültürde insan ilişkilerinin belirli ilkelerinde görülen örtüşme, turizm sektöründe sağlıklı<br />

iletişimi desteklemekte; işbirliği, görev dağılımı, personel-yönetim ve personel-konuk<br />

ilişkilerini psikolojik açıdan da geliştirmektedir.<br />

1 Bilen, ? , A.g.e., s. 5.<br />

2 Bilen, ? , A.g.e., s. 6.<br />

3 Bilen, ? , A.g.e., s. 6.<br />

4 D. Aşahel Woodruff, Basic Concepts of Teaching. San Francisco: Chandler Publishing Company,<br />

1961, s. 15’ten aktaran Bilen, ? , A.g.e., s. 7.<br />

5 Bilen, ? , A.g.e., s. 8.<br />

6 Bilen, ? , A.g.e., s. 9.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


34 Özber CAN<br />

2. İkili İlişkiler ve Sözlü İletişim Kuralları<br />

Turizm sektöründe ikili ilişkiler yüz yüze veya zaman ve mekan kullanarak<br />

kurulabilmektedir. Her iki durumda da insan davranışlarını yönlendirmede en temel<br />

ilke, “davranışlar akla uygun olduğu kadar, estetik değerlere de uygun olursa, ilişkilerde<br />

bir uyum, zerafet sağlanabilir” 1 şeklinde değerlendirilmelidir.<br />

Pozitif iletişim için pozitif ilişkinin önkoşul görülmesi, güvenilirliği ön plana<br />

çıkarmakta; “ilişkilerin temelinde iletişim yatar” 2 görüşüne paralel olarak, söylenilen ya<br />

da yazılanın güven açısından önemi büyük olmaktadır. İkili veya yüz yüze ilişkiler<br />

sözlü iletişim araçları olduğu için çalışanlar, çalışan-yönetim ya da çalışan konuk<br />

arasında geçmektedir. İkili ilişkiler, kamu kurumlarında gözlemlenen aşırı bürokrasi ve<br />

kırtasiyeciliğin etkisiyle olumsuz bir kanı oluştursa da, özel sektörün hizmet alanının<br />

genişliğine bağlı olarak oldukça önemlidir. Yüz yüze görüşmelerde firma veya kurum<br />

temsilcisinin uyacağı kurallar şöyle özetlenmiştir:<br />

1. Başkasının güvenini kazanmak için güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak gerekir.<br />

2. İnsanların statü, sınıf, eğitim ve fizik görünüşüne bakmadan onlara davranmak iyi<br />

sonuçlar verebilir.<br />

3. Hedef kitleye gerekli bilgileri objektif olarak vererek onların güveni kazanılmalıdır.<br />

4. Konuşmada özentiden uzak durmalı, kızgın, öfkeli olmamalı ve çok yüksek tonlu<br />

sesten kaçınmalı, yaşayan ve herkesin anlayacağı bir dil ile hitap ederek çevreyle<br />

iletişim kurulmalıdır.<br />

5. Karşı tarafı iyice dinlemeli, hareketlere onu takdir ediyormuş görüntüsü verilmeli,<br />

düşünce ve inançlara saygılı olunmalıdır.<br />

6. İnsanların gönlünü kazanmanın en etkili yollarından biri, insanların problemlerine<br />

sahip çıkarak, çözüm aramak ve onlara yardımcı olmaktır.<br />

7. Konuşurken karşı taraftaki yalın ismiyle hitap etmek yerine, sayın, hanım, bey gibi<br />

saygı ifade eden kelimeler kullanılmalıdır.<br />

8. Yalnız, bütün bu uygulamalarda firmanın gizli bilgileri açıklanmamalıdır. 3<br />

İlişkiler, kimi zaman ikili gerçekleşebileceği gibi, kimi zaman da hedef kitle<br />

arasında gerçekleşebilir. Bu açıdan, verilen bilgilerin hedefe ulaşıp ulaşmadığı<br />

anlaşılmalıdır. Ayrıca, bilgi verilen kişinin, kendisine doğru bilgi verildiği<br />

doğrultusunda inandırılması da gereklidir. Bu aşamada dili iyi kullanmak ve davranış<br />

psikolojisinden yararlanmak işi kolaylaştırabilir. İnsanları kazanmanın yolu, onları<br />

inandırmaktan geçtiğine göre, ilişkilerin iyi sonuç vermesi için hedef kitleyi etkilemek,<br />

mesajları kalıcı kılmak gerekmektedir. “Birkaç günde saygı, sevgi ve nüfuz<br />

kazanılamaz 4 ” görüşü doğrultusunda düşünüldüğünde, ilişkilerin zaman içerisinde<br />

olgunlaşacağı, uzun vadede ürün vereceğini söyleyebiliriz.<br />

1 Bilen, ? , A.g.e., s. 10.<br />

2 David Niven, İnsan İlişkilerinin 100 Sırrı, (Çev. Pınar Öcal), İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi,<br />

1. Basım, Ocak 2004, s. 225.<br />

3 Metin İşçi, Halkla İlişkiler, İstanbul: Der Yayınları, 1997, s. 51.<br />

4 Zeyyat Sabuncuoğlu, İşletmelerde Halkla İlişkiler, Bursa: ? , 1992, s. 41.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Davranış Kültürünün Turizme Yansıması: “İlişkiler Zinciri 35<br />

“Kişisel mekanın nasıl kullanılacağı konusunda, kişiler arasında birtakım farklılıklar<br />

bulunabileceği gibi, kültürler arasında da bazı farklılıklar vardır.” 1 Bu tür davranışlar<br />

Batı ve Doğu toplumları arasında görülen kültürel farklılıkla yakından ilgilidir.<br />

Sözgelişi, Doğu ülkeleri insanı Batı ülkeleri insanına oranla kalabalıktan daha az<br />

rahatsızlık duymaktadır. “Genelde günümüzdeki Batı kültüründe kişisel mekanlar daha<br />

büyük, Doğu ve Akdeniz kültüründe ise kişisel mekanlar daha küçüktür. Yani Doğulu,<br />

Akdenizli insanlar –bu arada bizim insanlarımız- Batılılara oranla birbirlerine yakın<br />

durmayı, daha fazla bedensel temasta bulunmayı tercih etmektedirler.” 2<br />

İnsan ilişkilerini yönlendiren ilkelerden konuşma biçimi ve becerisi, ilişkilerin<br />

düzenli ve sağlıklı bir yol izlemesine ön ayak olmaktadır. Bu ilişkileri başarıya götürme<br />

açısından, seçilen sözcükler, takınılan tavır, gösterilen jest, mimikler, hatta ses tonu<br />

büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda, konuşmaya başlarken sözcük ve ifadeleri<br />

süzgeçten geçirmek, eleştirilerden kaçınmak gereklidir. İlk adımı hep olumlu olan ile<br />

atma, ne zaman, nerede konuşulacağını bilme de ilişkileri düzenleyecektir.<br />

Sözcüklerle düşündüğümüz, onlarla düşündüklerimizi ifade ettiğimize göre, açık,<br />

anlaşılır bir dil kullanmalı; anlam kayması ve yanlış anlamaya neden olmaktan<br />

kaçınmalıdır. Konuşmayı yabancı sözcüklerle zenginleştirmeye çalışma, yanlış<br />

sözcüklerle bir düşünceyi aktarmaya yol açacağından, arı söylemler yeğlenmelidir..<br />

Çünkü, eksik ya da fazla tartan bir terazi ile doğru tartmaya çalışma her zaman güç<br />

olacaktır. “Fikirlerini tam ifade edemeyen insanlar, düşünmeyi bilmeyenlerle aynı<br />

seviyededir” 3 görüşü ile düşünce-ifade ayrılmazlığını birlikte değerlendirilebiliriz.<br />

3. Başkalarının Tu<strong>tum</strong> ve Davranışlarına Bakış<br />

Gerek yalnız, gerekse bir aradayken insanlar kimi zaman görmeyi umut ettiği ama,<br />

göremediği davranışlar karşısında cesaretini yitirmektedir. Oysa, neyin nasıl, ne zaman<br />

olacağını önceden kestirmek zor olduğu halde, her gün değişen dünya ile birlikte insan<br />

da değişmektedir. İnsanların içinde bulunduğu uğraşı ve mutluluk sürecine katkısı,<br />

iyimser bakış açısı, sadece bugün için değil, her zaman gerekli olanların peşine düşme<br />

olduğu için karşılaşılan bir tu<strong>tum</strong> ya da arzu edilmeyen davranış, yetki ve sorumluluğun<br />

yerine getirilip getirilmediğini gözlem ile mümkündür. İnsanların farklı şeyleri nasıl ve<br />

hangi gözle gördüklerini algılama, ortam ve kişilerin değişkenliğine bağlı ortaya<br />

çıkabilecek davranışların düzenlenmesinde etkin olabilir. Çünkü, kimi zaman hayatta<br />

sığınma noktaları arayan insanın, kimi zaman da uyum peşinde koşması doğaldır.<br />

İnsan, doğasına bağlı olarak zaman zaman davranış veya görev sınırlarını<br />

aşabilmektedir. Daha çok yöneticilerin sorumlu olduğu böylesi durumlarda, ilk bakışta<br />

tepki gösterilmesine yönelik bir eğilim görülebilir. Burada davranışın bilinçli veya<br />

bilinçsizce gösterilip gösterilmediği belirlenmelidir. Belirleyici olan, mevcut disiplini<br />

1 M.R. Gürkaynak and W.A. Le Compe, (1979). Human concequences of crowding. New York:<br />

Plenum Press’den aktaran Üstün Dökmen, İletişim Çatışmaları ve Empati, İstanbul: Sistem<br />

Yayıncılık, 1994, Birinci Basım, s. 30.<br />

2 Dökmen, 1994, A.g.e., s. 31.<br />

3 Nüvit Osmay, İnsan Mühendisliği: İş Hayatında İnsan, Kendisi ve Çevresi, 2. Baskı, DKD Kursu<br />

Mezunları Derneği Yayınları: 2, 1983, s. 106’dan aktaran Bilen, ? , A.g.e., s. 11.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


36 Özber CAN<br />

koruma, değerlendirme ve örnek davranış sergileme olacaktır. Böylesi tu<strong>tum</strong> ve<br />

davranışlara bakış, onları değerlendirme ve denetleme ortaklaşa kurulan, sürdürülen ve<br />

gelişen bir disiplin çerçevesinde yapılabilirse, hatayı giderme, uyarı ve eğitimle<br />

sağlanırsa, “cezalandırıcı, ayıplayıcı yaklaşım işyerinde çalışma düzenini bozucu ve<br />

verimi düşürücü bir etkiye sahiptir” 1 uyarısı dikkate alınmış olunacaktır.<br />

4. Tartışma, Tartışma Kazanma<br />

İster aile, isterse iş ilişkileri çerçevesinde olsun, uzun süren birlikteliklerde kişiler<br />

arası sürtüşme veya tartışmaların çıkması doğaldır. Doğal olmayan, çatışmaların iletişim<br />

ilişkilerini yıpratmasıdır.<br />

Tartışma, bireylerin veya bir gurubun katkısıyla, görüş ve düşüncelerin ortaya konmasına<br />

imkan sağlar. Çünkü, insan ilişkilerinin temel unsurlarından biri de karşılıklı konuşabilme<br />

veya tartışabilmedir. İnsan, düşündüklerini, belli konuda bildiklerini, sorunlarını... başka<br />

biriyle bu yolla paylaşabilmektedir. Tartışmasını bilen insanların çevresiyle daha uyumlu<br />

ilişkiler kurduğu bilinmekle birlikte, tartışmanın kişiler arası ilişkileri düzenleyebilmesi için,<br />

“olumlu, bir konuyu merkeze alan, açıklayıcı, objektif yargılara dayanan, zamanı ve<br />

koşulları özenle seçilmiş bir yerde ve konumda yapılması” 2 da gerekmektedir.<br />

Tartışmalarda kişi ya da kişilerin hedef alınması, kişiliği yaralayacağı için suçlayıcı<br />

konuşma biçiminden sakınmalıdır. Aksi halde, tartışma amacından sapabilir, hatta<br />

kavgalara neden olabilir. Tartışmayı başarıyla yürütebilmek ve kazanabilmek için, bir<br />

kısım olumlu niteliklere sahip olmalıdır. Bu bakımdan, eleştirilere katlanamama,<br />

alınganlık, bencillik, ön yargılı olma gibi davranışlar yerine, duyarlı, bilgili, zeki,<br />

başkasını da düşünen, objektif olmayı, konuşmayı ve dinlemeyi bilen davranış<br />

örneklerini benimsemek ve sergilemek mihenk taşı niteliğindedir. Yorgun, isteksiz,<br />

umutsuz, kendine güveni olmayan biri ya da birileriyle yapılacak bir tartışma, sağlıklı<br />

bir sonuç getirmeyeceği için, olumlu, çözüm arayıcı, doğal koşullarda ve açıklayıcı<br />

nitelik taşıyan tartışma ortamları hazırlamada yarar vardır.<br />

Tartışma kazanmada ilk adım yapıcı tartışmadır. Onca karşı çıkmalara rağmen, yapıcı<br />

tartışmanın amaca ulaşmasında belirli aşamalar uygulanmalıdır. Bu yolla tartışma hem kendi<br />

içinde bir havaya sokulmuş olacak, hem de asıl amaç yapıcılık yerine yıkıcı bir nedenin içine<br />

girmekten kaçınılmış olunacaktır. Bu tür tartışmalarda süreklilik sağlanması, tartışmacılar<br />

arasında olabilecek kırılma, kızgınlık, rahatsızlık duyma havasını yumuşatacak, taraflar<br />

tartışmayı leyhlerine çevirme ve kazanma yönünde çaba sarf edeceklerdir. Herhangi bir<br />

tartışmayı kazanılabilmek için şu aşamaların izlenmesi önerilmiştir:<br />

1. Sorun hakkında düşünmek, 2. Tartışma zamanının saptanması, 3. Sorunun ifadesi,<br />

4. Anlaşılıp anlaşılmadığınızı denetleme, 5. İsteğinizin ne olduğunu düşünme ve<br />

alıştırma yapma, 6. İsteğinizin anlaşıldığını denetleme, 7. Sorunuzu sorma, 8. Cevaba<br />

karar verme, 9. Soruya cevap verme, 10. Gözden geçirmek için bir araya gelmek. 3<br />

1 Keith Davis, Human Relations At Work, New York, Mc-Graw Hill Book Comp., 1962, s. 70’den<br />

aktaran Bilen, ? , A.g.e., s. 303.<br />

2 Bilen, ? , A.g.e., s. 18.<br />

3 Doğan Cüceloğlu, Yeniden İnsan İnsana, İstanbul: Remzi Kitabevi, Ekim 2001, 26. Basım, s.<br />

208-2<strong>13</strong>.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Davranış Kültürünün Turizme Yansıması: “İlişkiler Zinciri 37<br />

Tartışmayı kazanma yöntemlerinden bir diğeri, “diğer insanların da kendi bakış<br />

açınıza sahip kılınması, benzer düşünmelerinin sağlanması çabalarıdır.” 1 Tartışmayı<br />

yönlendirme, denetleme, sonuca ulaşma amacıyla azami çaba sarf etmenin yanısıra,<br />

yargı ve düş gücü gibi yöntemler de önerilmiştir. Yargı yöntemi için şu önerilerde<br />

bulunulmuştur:<br />

1.Geçmişte benzer durumların üstesinden nasıl geldiğinizi düşünün. 2.Kendinize<br />

neyin işe yaradığını, neyin yaramadığını sorun. 3. Benzer durumların üstesinden<br />

diğerlerinin nasıl geldiğini düşünün. 4. Onların işine ne yaramıştı, ne yaramamıştı?<br />

5.Şu andaki durumda size hizmet edecek stratejiler, amaçlar ve programlar önerin. 2<br />

Düş gücü yöntemi için ise şunlar tavsiye edilmiştir:<br />

1.Kendinizi, tartıştığınız konulara benzer durumlar düşünmeye zorlamadan,<br />

kendinizin ve başkalarının deneyimlerinden yola çıkıp, çeşitli stratejileri, amaçları<br />

ve programları gözden geçirin.2. Stratejiler, amaçlar ve programlar konusundaki o<br />

düşüncelerden hiçbirini değerlendirmeyin. Bunun yerine, hiçbirini geri çevirmeden,<br />

tüm önerileri değerlendirmeye alın; hiçbir düşünceyi eleştirmeyin ve hepsine<br />

övgüler yağdırın.3. Şimdi de, sizin ve başkalarının karşılaştığı benzer durumları<br />

değerlendirin. Yapılanlar üzerinde fazla durmayın. 3<br />

5. Eleştiriler<br />

Eleştirinin kendine özgü yöntemlerinin yanı sıra, temelde yapıcı bir tu<strong>tum</strong><br />

izlenmelidir. Ayrıca, eleştiride konuşma biçimi ve ifade tarzı çıkılacak merdivenin<br />

ikinci basamağını oluşturmaktadır diyebiliriz. Çünkü, bazı insanlarda konuşma biçimi<br />

yoğun bir eleştiri niteliği taşımaktadır. Böylesi bir eleştiri sadece olumsuzlukları,<br />

eksiklikleri göreceği için gerekli incelikten yoksun olacaktır. Sonucun önceden olumsuz<br />

etkisi veya etkilerinin görülmemesi için objektif bir eleştiriyi prensip edinmelidir.<br />

İnsanların istek ve zevklerinin kırılmaması, atılım güçlerinin yok edilmemesi, olumlu<br />

eleştirilere bağlıdır. O halde, anlayışlı, hoş görülü, yumuşak bir üslup eleştirinin yapıcı<br />

etkisini artıracaktır diyebiliriz. Eleştiri sırasında eleştirileni tahrik edecek, ilişki ya da<br />

iletişimi bozmada etkin rol oynayacak cümleler kullanılmamalıdır. Burada temel endişe,<br />

bu tür cümlelerin karşıdakini dinlemekten çok, cephe almaya götüreceği endişesidir.<br />

Çünkü, “konuşma, konuların beraberce ele alınması demektir ki, söylemekten derhal<br />

ayrılmaktadır.” 4 Eleştiri ve tartışmalarda gereken anlayış ve dikkat gösterilmezse,<br />

karşıdakinin içine kapanmasına ya sert tepki vermesine ya da konunun kapanmasına<br />

neden olacaktır.<br />

1 Ahmet Tolungüç, Turizmde Tanıtım ve Reklam, Ankara: MediaCat Kitapları, İkinci Basım,<br />

2000, s. 116.<br />

2 V.A. Howard, J.H. Barton, Tartışma Sanatı, (Çev. Gökçen Ezber), İstanbul: Beyaz Yayınları,<br />

Eylül 1998, Birinci Basım, s. 71.<br />

3 V.A. Howard, J.H. Barton, 1998, A.g.e., s. 71,72.<br />

4 Nüvit Osmay, İnsan Mühendisliği: İş Hayatında İnsan, Kendisi ve Çevresi, 2. Baskı, DKD Kursu<br />

Mezunları Derneği Yayınları: 2, 1983, s. 103’tan aktaran Bilen, ? , A.g.e., s. 14.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


38 Özber CAN<br />

6. Toplantılarda Davranışlar<br />

Toplantılar sözlü iletişim araçlarındandır ve bilgi alış verişi amacı taşırlar. Konu,<br />

zaman ve yerin önceden belirlenmesi toplantılara olan ilgiyi artıracaktır. Ayrıca,<br />

toplantılarda konuşmacıların tanınmış kişilerden, hatta karşıt görüşte kişilerden<br />

seçilmesi tercih edilmelidir. Bunun nedeni, kısa bir süre içerisinde geniş topluluklara<br />

zengin görüşlerin aktarılmasını sağlayan konferansların ve daha uzun süren seminerlerin<br />

aksine, ortaya çıkacak farklı görüşlerden de azami ölçüde yararlanmaya çalışmaktır. Bu<br />

anlamda, toplantıların kalabalık bir toplum tarafından izlenmesi katılanlar üzerinde<br />

olumlu psikolojik etki yapacaktır.<br />

İnsan ilişkilerinin oluşturduğu bir ağ olan firma, işletme, tesislerde ilişkilerin sağlıklı<br />

yürütülmesi, getirilen yeniliklerin toplantılarda tanıtılması gelişme ve yükselmenin<br />

anahtarları olarak görülür. Bazı önemli haberlerin, konuların, teknik yeniliklerin basında<br />

yer almasını sağlamak için yapılan basın toplantıları, çoğu kez söz edilmesi istenen bir<br />

doküman ya da broşürün dağıtılmasıyla hazırlanır. Konu ile ilgili detay bilgilerin,<br />

dosyaların dağıtılması, tanıtım ve bilgi sunma amacı güder. Bu tür toplantılarda içeriği<br />

belirtmek, kısa, öz, açık konuşmak, inandırıcı bilgiler vermek gerekmektedir.<br />

6. a) Toplantı Yönetmek<br />

Hemen her insan gurup içinde ya da toplumsal ortamlarda konuşma yapma, bilgi<br />

aktarma durumunda kalabilmektedir. Böylesi canlı ortamlarda açık, kesin bir dille<br />

konuşmak her zaman kolay olmamaktadır. Bir toplantı başlamadan önce, seçilen yer,<br />

yerleşim düzeni, ihtiyaç duyulan mikrofon, görsel malzeme vb. gibi temel malzemeler,<br />

konuşmacıların yerleri ve su vb. gereksinimleri kontrol edilmeli, en azından bunlar<br />

hakkında bilgi alınmalıdır.<br />

Sunucunun, Sayın Başkan, Sayın Bayanlar, Sayın Baylar... vb. şeklinde saygı<br />

ifadeleriyle, toplantıyı açması, gündemin ana konusunu ‘içeriği’ belirtmesi, konuşmacı<br />

veya konuşmacıları tanıtması, kısa biyografi veya biyografileri okuması iyi bir<br />

başlangıç olacaktır.<br />

İnsanları bilgilendirme, karar alma amacıyla bir araya gelmenin ilk eşiği<br />

toplantılardır. Toplantının tarzını, ortamını, atmosferini ayarlayan başkan, toplantının<br />

amacı, nasıl başlayacağı, süreceği ve sonuçlanacağı hazırlığıyla toplantıya bir hava ve<br />

heyecan katar. Başkan, toplantının başlamasıyla birlikte göz kontağı ve sözleriyle<br />

katılanlarla iletişim kurar; konuşmanın tuzu biberi sayılabilecek mizah ve nükteden<br />

yararlanmaya çalışır. Böylece, kimi soruların espriyle cevaplanması, konunun<br />

güncelliğinin uzaması ve dinleyicileri konuşmanın içinde tutma sağlanır.<br />

Başkanın öz olarak toplantının içeriğini belirtmesiyle gelişen toplantı, topluluk<br />

içinde karar alma düşüncesinin oluşumunda önemli paya sahiptir. Bu bakımdan,<br />

herhangi toplantıyı yönetebilmek için bilgi, deneyim, duygu, psikoloji vb. donanıma<br />

sahip olmanın büyük yararları vardır. Çünkü, zaman, mekan, konu ve ortam boyutuyla<br />

öyle toplantılar vardır ki, bunları yönetmek oldukça güçtür. Böylesi durumlarda<br />

konuşmacı kendini köstekleyen seslerden kurtulmak, bunları bastırmak durumunda<br />

kalabilmektedir. Bu amaçla, toplantıyı yöneten veya o an için konuşmacı durumunda<br />

olan kişiye, nesnelleştirme ve kişileştirme stratejileri önerilmiştir. Zihinsel terapiye<br />

yönelik olan nesnelleştirme, “1. Oldukça heyecanlandığınız ve strese girdiğiniz anlarda,<br />

içinizden geçenleri kağıda aktarın. 2. İçinizdeki sesin söylediklerini not aldıktan sonra,<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Davranış Kültürünün Turizme Yansıması: “İlişkiler Zinciri 39<br />

bunlardaki mantık yanılgısını bulmaya çalışın. 3. Yine yazılı olarak içinizden gelen bu<br />

yanıltıcı sesin söylediklerine olabildiğince akılcı ve dengeli yanıtlar verin” 1 şeklinde<br />

özetlenmiş; biraz daha düzensiz ama, iç seslere daha doğrudan karşılık vermeye yönelik<br />

olan kişileştirme, “onları karakterlere ayırıp, kendi psikodramınızda aktör olarak<br />

kullanma” 2 şeklinde önerilmiştir.<br />

Başkan, konuşmacı ve dinleyiciler arasında küçük düşürücü davranışları engeller;<br />

adil davranışlarla her konuşmacıya eşit zaman ve konuşma hakkı vererek kuralların<br />

uygulanmasını, gündemin sapmamasını sağlar. Gerek konuşmacı, gerekse toplantıyı<br />

yöneten konumunda bir kişiye, “sabır, nükte, ince düşünce, adalet, hepsinden önce de<br />

sakin bir kafa önerilmiştir. Serinkanlılığınızı kaybettiğiniz anda, toplantıyı ve davanızı<br />

da kaybedersiniz. Saldırılar ne kadar kışkırtıcı, çirkin ve nahoş olursa olsun,<br />

saygınlığınızı ve serinkanlılığınızı koruyun” 3 . Toplantıya katılanlar arasında bakışlarını<br />

alayla konuşmacının üzerine yöneltenler olabileceği gibi, sıkılan, dışarı çıkma isteği<br />

olanlar da olabilmektedir. Böylesi toplantılarda gülümseyen, dinleyen bir dost dinleyici<br />

bulmak ve konuşma ilerledikçe bu dinleyicilerin sayısını artırmaya çalışmak önemlidir.<br />

Toplantıda asık bir surat yerine, gülmenin ihmal edilmemesi, kırıcı, zamansız ve<br />

yersiz öne çıkmaları engelleyecektir. Toplantılarda araya girmeler, laf atmalar<br />

olabileceğinden, onlara da söz verileceği bildirilerek toplantı yarıda kesilmemeli,<br />

gündemin tamamlanması sağlanmalıdır. Bu konunun önemini, ‘bir dağcı için harita<br />

neyse, bir toplantı için de gündem odur’ benzetmesinde görebilmekteyiz. Toplantılarda<br />

hedef kazanma olduğu için karşıt görüş çıkacakmış ya da varmış gibi düşünmelidir. Bu<br />

açıdan, toplantıyı yönetmek hem koltuğun cazibesini, hem de toplantının etkisini bir<br />

anda yok edecek kadar zor görülmektedir.<br />

Konuşma ortamına canlılık kazandırabilmek için konuşma metnini okuma yerine, ön<br />

hazırlık ve üst başlıklarla notlar hazırlamak, kravatı-mikrofonu düzeltmekten daha<br />

önemlidir. Ayrıca, konuşmacının başarısı, gösterişten uzak, açık, mantıklı bir sıra<br />

izlemesi ve örneklemesine bağlıdır. O halde, ağız, şive, argo ifadeler ve deyimlerden<br />

kaçınmak gereklidir. Katılanların sıkılabileceği düşüncesiyle özendiren konuşmaları<br />

seçmek, diğer konuşmalara ışık tutacaktır. Toplantının devam etmesi veya<br />

gevşemesinde etkin rol oynayabilen bu tu<strong>tum</strong>, doğal olarak sürekliliği belirlemektedir.<br />

Bu konuda Batı toplumu insanlarının sosyal yaşama daha etkin katılması, onları<br />

konuşma ortamlarında birkaç adım öne çıkardığını söyleyebiliriz. Görsellik veya içerik<br />

açısından önemli davranış hangisi olur çerçevesinde düşünüldüğünde, ‘nasıl<br />

görünüyorum’, ‘yanlış yapar mıyım’ sorularını içten içe cevaplamaya çalışma önemlidir<br />

ama, düşünceyi iç konuşmaya indirgeme ve bunları konuşma yoluyla dışa vurma daha<br />

önemli görülmektedir. Gündeme yönelik soruların konuşmacılar tarafından<br />

cevaplandırılmasıyla sonra yaklaşan toplantılar, başkanın konuyu toparlaması, sonuca<br />

bağlaması -ki sonuç her zaman sanat olmuştur- ve teşekkür konuşmasıyla sona<br />

ermektedir.<br />

1 V.A. Howard, J.H. Barton, 1998, A.g.e., s. 17,18.<br />

2 V.A. Howard, J.H. Barton, 1998, A.g.e., s. 29.<br />

3 Gisela Hagemann, Başarılı Toplantı / Toplantı Kazanma Sanatı, (Çev. Göktuğ Aksan),<br />

İstanbul: Rota Yayın Yapım Tanıtım Tic. Ltd. Şti., Ağustos 1997, 2. Baskı, s. 79.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


40 Özber CAN<br />

7. Toplantıda Bulunabilecek İnsanlar<br />

Hemen her alanda olduğu gibi, toplantılara işletmelerde işletme çalışanları, sektörde<br />

firma temsilcileri, yöneticiler, yabancı davetliler, yatırımcılar vb. katılmaktadır. Turizm<br />

gibi bu geniş yelpazede toplantıların farklı düzeylerde, hizmet alanına göre<br />

gerçekleştirildiği görülmektedir. Firma içi toplantılarda, yönetim kurulu, çalışanlar,<br />

çevirmenler vb. toplanırlarda işbirliği içinde verimliliği artırmanın yolları aranmaktadır.<br />

Bir ülke veya işletme hakkında, onun menfi çıkarlarına uygun, olumlu imaj yaratma,<br />

saygınlık oluşturma amacıyla belirli bir plan çerçevesinde sistemli bir şekilde<br />

yürütülecek tanıtım faaliyetleri, iletişim, enformasyon, propaganda, halkla ilişkiler,<br />

reklam... gibi konular, alanlarının uzmanı katılımcılar tarafından paylaşıldığı, teknik<br />

yöntemler, basın yayın organları kanalıyla geliştirildiği ve yaygınlaştırıldığı sürece,<br />

seçeneklerin ‘biz’ olana dönmesi ve ivme kazanmasından kuşku duyulmamalıdır.<br />

SONUÇ<br />

Bu davranış kültürlerini turizme yansıtabilen ülkelerin sayısı, yaşanan ekonomik<br />

krizler nedeniyle turizm sektörüne gün geçtikçe artan katılıma paralel olarak artmakta;<br />

tüm işletmeler de sistemini çevresi ve hitap ettiği piyasayla diyalog kurmaya<br />

zorlamaktadır. Hemen her işletmenin hesabı, müşteri memnuniyetinde süreklilik<br />

sağlama ve rekabet ortamında gerilerde kalmamaya dayansa da, şartlar değiştikçe<br />

değişime ayak uydurma, hatta büyüme trendini yükseltme zorunluluğu ortaya<br />

çıkmaktadır. Bu çok kültürlü piyasanın zenginliği yeni tanıtım ve pazarlama<br />

teknikleriyle, ekolojik dengesi henüz bozulmamış Türkiye’nin hemen her köşesinde<br />

yeni bir canlılık oluşturmaya yetecektir. Bu bakımdan, işletme ve sektör bazında<br />

davranışlar, iletişim ve hizmet sürekli göz önünde bulundurulur, kültür donanımlı<br />

personel yetiştirilir, planlı, sürdürülebilir turizm stratejileri geliştirilirse, kültürel,<br />

arkeolojik ve doğal bir arena niteliğiyle Türkiye’yi bu alanda aslan payını alan ülkeler<br />

arasında görebiliriz.<br />

Turizm ürününün çeşitlenmesine yönelik kültür turizmi, inanç turizmi, branş<br />

turizmi, yaş turizmi vb. adlar altında stratejiler geliştirmek, farklı ülkelerde tanıtım<br />

faaliyetleri ve toplantılar yapmak, adımların büyümesini sağlayacaktır. Yabancı<br />

kültürleri tanıyan yetişmiş insan gücünün bu sektöre katkısıyla, bu evrensel iletişim<br />

ortamında düşünce sınırlarımızı aşan yeni projeler geliştirilebilecektir. Bilinçli,<br />

yeniliklere açık bir turizm sektörünün oluşturulması, gelişmekte olan her ülkeye sürekli<br />

gelir sağlayacak, onu suya düştüğü noktada yılana sarılmaktan kurtaracak; ulusallıktan<br />

uluslararasılığa taşıyacaktır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 41-54<br />

İLKÖĞRETİMDE SOSYAL BECERİLERİN GERÇEKLEŞME<br />

DÜZEYİNİN BELİRLENMESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

Salih Zeki GENÇ<br />

Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Erzurum.<br />

Özet<br />

Araştırmanın temel amacı, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />

becerilerin gerçekleşme düzeyini belirlemektir. Araştırmada, 2003-2004 öğretim yılında Erzurum<br />

il merkezindeki 20 ilköğretim okulunda görev yapan 600 öğretmen örneklem grubuna alınmıştır.<br />

Veri toplamak için anket kullanılmıştır. Ankette, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması<br />

gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili öğretmenlerin görüşlerini almaya yönelik<br />

49 ifade (beceri) bulunmaktadır. Verilerin analizinde frekans, yüzde, t testi ve varyans analizi<br />

kullanılmıştır. Sonuçta, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

gerçekleşme düzeyinin iyi ve orta derecede olduğu, diğer taraftan, ilköğretimde öğrencilere<br />

kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyinin öğretmenlerin cinsiyetlerine ve<br />

mesleki kıdemlerine göre değişkenlik gösterdiği, branşlarına göre ise değişkenlik göstermediği<br />

bulunmuştur. Bunun yanında, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

yeterince kazandırılamamasının sebeplerinin de öğretmenlere göre farklı konularda ve oranlarda<br />

olduğu ortaya çıkmıştır.<br />

Anahtar Sözcükler: Sosyal Beceri, İlköğretim, Öğrenci, Öğretmen.<br />

A STUDY ON DETERMINATION OF THE LEVEL OF<br />

OCCURRENCE OF SOCIAL SKILLS AT PRIMARY SCHOOLS<br />

Abstract<br />

The primary aim of this study is to determine the level of occurrence of social skills that need<br />

to be gained at the primary school by the students. 600 teachers work in 20 different primary<br />

schools in Erzurum city centre in 2003-2004 academic year are included to the study. Data are<br />

gathered through questionnaire. The questionnaire was composed of 49 items related to the<br />

social skills that need to be gained by the students at primary level. Frequency, percentage, t test<br />

and variant analysis have been used in data analysis. The results showed that the occurrence of<br />

the social skills needed to be gained is moderate and good at level, in addition teachers views<br />

about the occurrence of social skills were dependent on the teacher sex and experience in<br />

teaching and independent from the subjects of the teachers. In addition, views about the reasons<br />

of inadequacies in the occurrence of social skills were different in terms of reasons and<br />

percentages.<br />

Key Words: Social Skills, Primary School, Student, Teacher.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


42 Salih Zeki GENÇ<br />

Problem<br />

Weiner’ in de belirttiği gibi çevremiz (dünyamız) o kadar hızlı değişmekte ki buna<br />

ayak uydurmak oldukça güç; ancak gerekli. Şüphesiz, çok hızlı olan bu değişim ve<br />

dönüşümün bütün kurumları etkilediği ve bunların en başında gelenin de eğitim olduğu<br />

bilinen bir gerçektir. Bu yönüyle, eğitim sistemlerinin kendilerini sürekli olarak yenilemeleri<br />

ve geliştirmeleri gerekmektedir. Çünkü, toplumların ihtiyaç duyduğu nitelikli bireylerin<br />

yetiştirilmesi eğitim sistemlerinin en başta gelen görevlerinden biridir.<br />

Eğitim sistemleri içinde bireylere belirli bilgi ve becerileri planlı, programlı bir<br />

biçimde verebilmek için öğretim kademeleri oluşturulmuş ve ilköğretim kademesi de<br />

örgün eğitim sürecinin ilk basamağı olarak sistemde yerini almıştır. Diğer bir ifadeyle<br />

İlköğretim, toplumdaki tüm bireylerin kazanmaları gereken ortak temel bilgi ve becerilerin<br />

kazandırıldığı önemli bir örgün eğitim aşamasıdır. Milli eğitimin genel amaçlarına<br />

dayalı olarak her Türk çocuğuna iyi bir vatandaş olmak için gerekli bilgi beceri ve<br />

tu<strong>tum</strong>ları kazandırmak, onu ilgi, istidat ve yetenekleri doğrultusunda yetiştirmek, hayata<br />

hazırlamak ilköğretimin amacıdır. Diğer taraftan, sosyal ve kültürel gelişimin ve<br />

devamlılığın sağlanması, demokratik bir toplumun oluşturulması ve geliştirilmesi,<br />

toplumun hayat standardının yükseltilmesi ilköğretimin önemli fonksiyonlarındandır.<br />

Toplumdaki tüm bireylerin sahip olmaları gerekli olan temel bilgi, beceri, davranış<br />

ve alışkanlıkları kazandırmakla sorumlu olan ilköğretimde, öğrencilere kazandırılması<br />

gereken temel becerilerden birisi de sosyal becerilerdir. Bireyin başkaları ile iyi ilişkiler<br />

kurmasında, toplumsal kurallara uymasında, sorumluluk yüklenebilmesinde, başkalarına<br />

yardım etmesinde, haklarını kullanabilmesinde sosyal becerilerin önemi büyüktür.<br />

(Çubukçu, Gültekin; 2000: 278). Çünkü, bireyin içinde yaşadığı toplumun bir üyesi<br />

haline gelmesi, toplumun bir parçası olduğunun bilincine varması ve toplumsal<br />

sorumluluklarını yerine getirmesi bireyin toplumsal yaşamda gerekli olan sosyal<br />

becerileri kazanması ile mümkündür. Bu yönüyle, okulda öğrencilere gerekli sosyal<br />

becerilerin kazandırılması, pekiştirilmesi ve bu becerilerin değişik ortamlarda<br />

uygulamaya geçirilmesi ilköğretimin önemli fonksiyonları arasında yer almaktadır.<br />

Sosyal Gelişim<br />

İnsan sosyal bir varlık olması sebebiyle yaşadığı toplumun bir üyesi olarak kabul<br />

görmesi için, öncelikle o toplumun yapısını, normlarını, değerlerini vb. öğrenmesi<br />

gerekmektedir. Ancak bu hemen doğumla veya ilk bebeklik yıllarında gerçekleşebilecek<br />

bir olay değildir. Bu yüzden bireyin sosyal gelişimi hayat boyu devam eden bir süreçtir.<br />

İnsan biyo-kültürel ve sosyal bir varlıktır (Ertürk, 1994: 3). Kültürel koşullar içinde<br />

sosyal ilişkiler, hem toplumun, hem kültürün; hem de bireyin yapısını etkiler (Yavuzer,<br />

1992: 49). Bu yüzden başka insanlarla olumlu ilişkiler kurmak karmaşık sosyal<br />

dünyamızdaki en önemli çabalarımızdan biridir. Bireyin bütün hayatı, çevresine uyum<br />

sağlama çabası içinde geçer.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 43<br />

Sosyal Beceri<br />

Başkalarının olumlu tepkiler vermesine yol açabilecek ve olumsuz tepkileri<br />

önleyebilecek becerilere sahip olmak birey için oldukça önemlidir. İnsan, başkalarıyla<br />

etkileşimi mümkün kılacak sosyal açıdan kabul edilebilir olan davranışlara sahip olmak<br />

ister. Bu davranışlar genel olarak sosyal beceri olarak adlandırılmaktadır. Sosyal<br />

beceriler bireyin yaşamında önemli bir role sahiptir, çünkü diğer insanlarla iletişimde<br />

bulunmayı kolaylaştırıcı önemli bir özelliktir. Her insan yaşamı; diğer bir deyişle<br />

başarılı ve mutlu olmayı kolaylaştırıcı becerilere sahip olmak ister (Yüksel, 2001).<br />

Kelly (1982; Aktaran, Yüksel 2001) sosyal beceriyi, çevreden olumlu pekiştireç<br />

sağlayan veya devam ettiren kişiler arası ilişki durumlarında kullanılan öğrenilmiş<br />

davranışlar olarak görmektedir. Bu tanımda, sosyal beceriler;<br />

a) Olumlu pekiştireçlere neden olacak davranış,<br />

b) Kişiler arası ilişkilerde sergilenebilir davranış ve<br />

c) Tanımlanabilir davranış olarak ele alınmaktadır.<br />

Marlowe (1986: 52-58), ise sosyal becerileri, kişiler arası durumlarda, kişinin<br />

kendisi dahil insanların duygu, düşünce ve davranışlarını anlama ve bu anlayışa uygun<br />

davranma yeteneği olarak tanımlamaktadır.<br />

Sosyal öğrenme kuramlarına göre davranış, kalıtımsal ve çevresel değişkenlere<br />

arasındaki etkileşimin sonucu olarak ele alınır. Bandura’nın sosyal bilişsel öğrenme<br />

kuramının dayandığı ilkeler şu şekilde ele alınabilir (Senemoğlu, 1997: 228-231):<br />

1) Karşılıklı belirleyicilik: Bireysel faktörler bireyin davranışı ve çevre karşılıklı olarak<br />

birbirlerini etkilemekte ve bu etkileşimler bireyin sonraki davranışını<br />

belirlemektedir. Davranış çevreyi, çevre ise davranışı değiştirebilir. Yine, çevre<br />

bireysel özellikleri değiştirebileceği gibi bireysel özellikler de çevreyi değiştirebilir.<br />

2) Sembolleştirme kapasitesi: Bandura, insanların dünyanın kendisinden çok, bilişsel<br />

temsilcileriyle etkileşimde bulunduklarını; bilişsel temsilciler yoluyla dünyayı<br />

sembolik olarak gördüklerini savunmaktadır. İnsanoğlu, düşünme ve dili kullanma<br />

gücüne sahip olduğundan geçmişi kafasında taşıyabilmekte, geleceği ise test<br />

edebilmektedir.<br />

3) Öngörü kapasitesi: İnsanlar gelecekte başkalarının kendilerine nasıl davranacaklarını<br />

tahmin edebilmeli, hedeflerini belirleyebilmeli geleceğini planlayabilmelidirler.<br />

4) Dolaylı öğrenme kapasitesi: İnsanlar özellikle de çocuklar, genellikle başkalarının<br />

davranışlarını ve davranışlarının sonuçlarını gözleyerek öğrenirler.<br />

5) Öz düzenleme kapasitesi: Sosyal biliş kuramına göre, insanlar kendi davranışlarını<br />

kontrol edebilme yeteneğine sahip olmalıdır. İnsanlar ne kadar çalışacaklarını, ne<br />

kadar uyuyacaklarını, neleri yiyeceklerini, neleri içeceklerini ne kadar<br />

konuşacaklarını, toplumda nasıl davranacaklarını vb. pek çok davranışlarını<br />

kendileri kontrol ederler.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


44 Salih Zeki GENÇ<br />

6) Öz yargılama kapasitesi: İnsanlar, kendileri hakkında düşünme, yargıda bulunma,<br />

kendilerini yansıtma kapasitesine sahiptirler. Bireyler kendileri ile ilgili fikirlerini<br />

kaydederler ve etkinliklerinin sonuçlarına göre, bu fikirlerinin yeterliği hakkında<br />

yargıda bulunurlar.<br />

Yukarıda, Bandura’nın sosyal bilişsel öğrenme kuramının ilkelerinde de görüldüğü<br />

üzere, insan sosyal bir varlık olarak toplumda neyi nasıl ve ne zaman gerçekleştireceği<br />

konusunda yetkindir. Bireyin sosyal hayata intibakında ve kendisini toplumun bir üyesi<br />

olarak kabul etmesinde vazgeçilmez olan sosyal becerileri Akkök altı ana başlık altında<br />

ele almaktadır (1996: 2-3):<br />

1) İlişkiyi başlatma ve sürdürme becerileri: Dinleme, konuşmayı başlatma, konuşmayı<br />

sürdürme soru sorma, teşekkür etme, kendini tanıtma, başkalarını tanıtma, iltifat etme,<br />

yardım isteme, özür dileme, izin isteme, ikna etme, yönerge verme, yönergelere uyma.<br />

2) Grupla Bir İşi Yapma ve Yürütme Becerileri: Grupta iş bölümüne uyma, grupta<br />

sorumluluğunu yerine getirme, başkalarının görüşlerini anlamaya çalışma.<br />

3) Duygulara Yönelik Beceriler: Kendi duygularını anlama, duygularını ifade etme,<br />

başkalarının duygularını anlama, karşı tarafın kızgınlığı ile başa çıkma, sevgiyi, iyi<br />

duyguları ifade etme, korku ile başa çıkma, kendini ödüllendirme.<br />

4) Saldırgan Davranışlar İle Başa Çıkmaya Yönelik Beceriler: İzin isteme, paylaşma,<br />

başkalarına yardım etme, uzlaşma, kızgınlığı kontrol etme, hakkını koruma,<br />

savunma, alay etmeyle başa çıkma, kavgadan uzak durma.<br />

5) Stres Durumuyla Başa Çıkma Becerileri: Başarısız olunan bir durumla başa çıkma, grup<br />

baskısıyla başa çıkma, utanılan bir durumla başa çıkma, yalnız bırakılma ile başa çıkma.<br />

6) Plan Yapma ve Problem Çözme Becerileri: Ne yapacağına karar verme, problemin<br />

(sorunun) nedenlerini araştırma, amaç oluşturma, bilgi toplama, karar verme, bir işe<br />

yoğunlaşma.<br />

Yaşamın her aşamasında başvurulan ve sosyal hayatı kolaylaştıran sosyal becerilerin bir<br />

çok yararları vardır. Bunlar üç başlık altında şu şekilde ele alınabilir (Güçlü; 1998: 739):<br />

a) Sosyal beceri etkileşimi arttırabilir: başkalarını selamlama, soru sorma,<br />

paylaşma, başkalarına yardım etme, açıklama isteme, yakınlık belirtme, bilgi<br />

sunma, ilgi gösterme, rahatlık sunma.<br />

b) Sosyal beceri hoş olmayan durumlarla başa çıkmamıza yardımcı olabilir: İstekleri<br />

reddetme, lakap takma ve takılmayla ilgili başa çıkma, olumsuz geri bildirim verme,<br />

akran baskısına direnme, özür dileme, şikâyette bulunma, özürle başa çıkma.<br />

c) Bazı sosyal beceriler çatışmayı ele almayı veya çözmeyi amaçlar: uzlaşma,<br />

görüşme, problem çözme.<br />

Tüm bunlara bağlı olarak, hızla değişen toplumsal yapı ve kuralların, öğrencilerin<br />

kendilerine ve çevreye uyumlarını zorlaştırmakta olduğu; sınıflarda öğrenci sayısının<br />

çok fazla olması ve eğitim sistemimizde akademik öğrenmeye ağırlık verilmesiyle<br />

ilköğretimin temel amaçlarından olan sosyalleştirmenin ikinci planda kaldığı dikkati<br />

çekmektedir. Aynı zamanda, sınıf öğretmenliğinin yerini branş öğretmenliğine bırakma<br />

eğilimi ve müfredat programlarının yoğunluğu da bu durumu etkileyen ikinci bir faktör<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 45<br />

olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, bireylerden beklenen temel sosyal becerilerin<br />

geliştirilmesini ve yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu noktada,<br />

öğrencilerle en çok zaman geçiren, onları tanıyan, ihtiyaçlarını bilen ve onların sosyal<br />

becerilerini geliştirmekle de sorumlu olan öğretmenlerin görüşlerine dayalı olarak,<br />

ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyini belirlemek bu araştırmanın temel amacını oluşturmaktadır.<br />

Araştırmanın Amacı<br />

Araştırmanın temel amacı, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />

becerilerin gerçekleşme düzeyini belirlemektir. Bu temel amaç çerçevesinde aşağıdaki<br />

sorulara cevap aranmıştır.<br />

1. Öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

gerçekleşme düzeyi nedir?<br />

2. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyi öğretmenlerin cinsiyetlerine göre farklılaşmakta mıdır?<br />

3. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyi öğretmenlerin branşlarına göre farklılaşmakta mıdır?<br />

4. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyi öğretmenlerin mesleki kıdemlerine göre farklılaşmakta mıdır?<br />

5. Öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />

becerilerin yeterince kazandırılamamasının sebepleri nelerdir?<br />

Sayıltılar<br />

1. Örnekleme alınan öğretmenlerin ankete verdikleri cevapların ilköğretimde<br />

öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili<br />

görüşlerini yansıttığı,<br />

2. Güvenirlik ve geçerlik çalışması yapılıp, uzman görüşleri alınarak hazırlanan ölçme<br />

aracının araştırma kapsamındaki alt problemleri ortaya koyabileceği,<br />

3. Görüşlerine başvurulan öğretmenlerin samimi oldukları varsayılmaktadır.<br />

Sınırlılıklar<br />

Bu araştırma,<br />

1. 2003-2004 öğretim yılında Erzurum il merkezindeki 20 ilköğretim okulu ile,<br />

2. 2003-2004 öğretim yılında Erzurum il merkezindeki ilköğretim okullarında görev<br />

yapan 600 öğretmen ile,<br />

3. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyini belirlemeye yönelik olarak ankette yer alan 49 ifade (beceri) ile sınırlı<br />

tutulmuştur.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


46 Salih Zeki GENÇ<br />

Yöntem<br />

Evren<br />

Araştırmanın evrenini Erzurum il merkezindeki ilköğretim okullarında görev yapan<br />

sınıf ve branş öğretmenleri oluşturmaktadır.<br />

Örneklem<br />

Erzurum il merkezindeki 20 ilköğretim okulunda görev yapan 650 öğretmen şans<br />

(random) yoluyla seçilerek anket uygulanmıştır. Anketi yanlış yada eksik<br />

cevaplayanların çıkarılmasıyla 600 öğretmen örnekleme alınmıştır.<br />

Tablo 1. Öğretmenlerin Cinsiyet Branş ve Mesleki Kıdemlerine Göre Dağılımları<br />

Öğretmenlerin Kişisel Özellikleri f %<br />

Kadın 330 55.0<br />

Cinsiyet Erkek 270 45.0<br />

Toplam 600 100.0<br />

Sınıf Öğretmeni 381 63.4<br />

Fen Bilgisi Öğretmeni 31 5.2<br />

Sosyal Bilgiler Öğretmeni 32 5.3<br />

Türkçe Öğretmeni 35 5.8<br />

Matematik Öğretmeni 27 4.5<br />

Branş<br />

Yabancı Dil Öğretmeni 30 5.0<br />

Resim Öğretmeni 16 2.7<br />

İş Eğitimi Öğretmeni 14 23<br />

Din Bilgisi Öğretmeni 6 1.0<br />

Müzik Öğretmeni 10 1.8<br />

Beden Eğitimi Öğretmeni 18 3.1<br />

Toplam 600 100.0<br />

1 yıldan az 43 7.2<br />

1-5 yıl 145 24.1<br />

6-10 yıl 170 28.3<br />

Mesleki Kıdem 11-15 yıl 88 14.6<br />

16-20 yıl 80 <strong>13</strong>.4<br />

21 yıl ve üzeri 74 12.4<br />

Toplam 600 100.0<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 47<br />

Verilerin Toplanması<br />

Araştırmanın verileri anket tekniği kullanılarak elde edilmiştir. Anketin<br />

hazırlanması aşamasında Çubukçu ve Gültekin’ in “ilköğretimde sosyal becerilerin<br />

gerçekleşme düzeyi” adlı çalışmada kullanılan ölçme aracından ve Akkök ve<br />

Senemoğlu’nun ilköğretim için belirlenmiş oldukları sosyal becerilerden<br />

yararlanılmıştır. İlköğretim seviyesindeki çocuklarda gözlenebilecek sosyal<br />

beceriler “İlişkiyi başlatma ve sürdürme becerileri, Grupla bir iş yapma ve yürütme<br />

becerileri, Duygulara yönelik beceriler, Saldırgan duygular ile başa çıkmaya<br />

yönelik beceriler, Stres durumuyla başa çıkma becerileri ve plan yapma ve problem<br />

çözme becerileri” şeklinde gruplandırılarak maddeleştirilmiştir. II bölümün ilk<br />

maddesi “Bir gruba katılma” becerisi ile ilgili, ankette bir açıklamada bulunulmuş<br />

ve öğretmenlerden “Bir gruba katılma” becerisi ile ilgili görüşleri “gerçekleşmiyor”<br />

yada “hiç gerçekleşmiyor” şeklinde ise bu bölümü işaretlememeleri istenmiş ve<br />

bunlar değerlendirmeye alınmamıştır. Anket üç bölümden oluşmaktadır. Birinci<br />

bölüm, öğretmenlerin cinsiyetleri, branşları ve mesleki kıdemlerine yönelik kişisel<br />

bilgilerden oluşmaktadır. İkinci bölüm, öğretmenlerin, ilköğretim öğrencilerine<br />

kazandırılması gereken sosyal beceriler ile ilgili görüşlerini almaya yönelik<br />

hazırlanan 49 (beceri) ifadeden oluşmaktadır. Ankette yer alan ifadelerin<br />

(becerilerin) karşısında (5= Tamamen gerçekleşiyor, 4= Gerçekleşiyor, 3= Kısmen<br />

Gerçekleşiyor, 2= Gerçekleşmiyor, 1= Hiç Gerçekleşmiyor) biçiminde seçenekler<br />

yer almaktadır. Üçüncü bölümde ise, ilköğretimde sosyal becerilerin öğrencilere<br />

kazandırılamamasının sebeplerinin neler olduğu ile ilgili 10 ifadeye yer verilmiş ve<br />

öğretmenlerden bunları işaretlemeleri istenmiştir. Anketin kapsam geçerliği ile ilgili<br />

alan uzmanlarıyla görüşülüp ifadeler üzerinde tartışılmış, ayrıca anket 50<br />

öğretmene, uygulanıp dil, anlam ve içerik açısından gerekli düzeltmeler yapılmıştır.<br />

Güvenirliğini belirlemek için de, Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısına<br />

bakılmıştır. Buna göre, Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısı 0.89 olarak<br />

bulunmuştur.<br />

Verilerin Analizi<br />

Anket yoluyla toplanan veriler, bilgisayarda SPSS programı kullanılarak analiz<br />

edilmiştir. Bu analizde;<br />

1. Öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />

becerilerin gerçekleşme düzeyi, aritmetik ortalama ve standart sapmaları<br />

hesaplanarak yorumlanmıştır.<br />

2. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyinin öğretmenlerin cinsiyetlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı,<br />

ortalamalar arasındaki farkın test edilmesinde kullanılan “t testi” ile yoklanmıştır.<br />

3. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyinin öğretmenlerin branşlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığı tek boyutlu<br />

varyans (anova) analizi ile yoklanmış; farklılığın hangi branşlar arasında olduğunu<br />

belirlemek üzere Tukey testi kullanılmıştır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


48 Salih Zeki GENÇ<br />

4. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyinin öğretmenlerin mesleki kıdemlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı tek<br />

boyutlu varyans (anova) analizi ile yoklanmış; farklılığın hangi mesleki kıdemler<br />

arasında olduğunu belirlemek üzere Tukey testi kullanılmıştır.<br />

5. Öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />

becerilerin yeterince kazandırılamamasının sebepleri yüzde (%) ve frekans (f)<br />

kullanılarak değerlendirilmiştir.<br />

Bulgular ve Yorumlar<br />

Araştırmada elde edilen bulgular aşağıda beş kategoride ortaya konulmuştur.<br />

1. Öğretmenlere Göre, İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal<br />

Becerilerin Gerçekleşme Düzeyine İle İlgili Bulgular<br />

Öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />

becerilerin gerçekleşeme düzeyi ile ilgili bulgular Tablo 2’de verilmiştir.<br />

Tablo 2. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal beceri alanları<br />

Sosyal Beceri Alanları<br />

Alınabilecek<br />

En Düşük ve<br />

En Yüksek<br />

Puan<br />

Aritmetik<br />

Ortalama<br />

( X )<br />

Standa<br />

rt<br />

Sapma<br />

(SS)<br />

İlişkiyi Başlatma ve Sürdürme Becerileri 14-70 47.54 6.69<br />

Grupla Bir İşi yapma ve Yürütme Becerileri 11-55 37.75 6.46<br />

Duygulara Yönelik beceriler 6-30 19.48 3.37<br />

Saldırgan Duygular ile Başa Çıkmaya Yönelik<br />

Beceriler<br />

6-30 17.77 3.57<br />

Stres Durumuyla Başa Çıkma Becerileri 7-35 19.78 4.87<br />

Plan Yapma ve Problem Çözme Becerileri 5-25 15.35 3.47<br />

Tablo 2’de, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal beceri<br />

alanlarından en yüksek ve en düşük puanlar ile öğretmenlerin veri toplama aracına<br />

(anket) verdikleri puanların aritmetik ortalamaları ve standart sapmaları verilmiştir.<br />

Tabloda yer alan aritmetik ortalamalar, ait oldukları sosyal beceri alanında<br />

alınabilecek en yüksek puanlarla karşılaştırıldığında, ilişkiyi başlatma ve sürdürme<br />

ve grupla bir işi yapma ve yürütme becerilerinde ortanın üzerinde; duygulara<br />

yönelik, saldırgan duygular ile başa çıkmaya yönelik, stres durumuyla başa çıkma<br />

ve plan yapma ve problem çözme becerilerinde ise orta düzeyde olduğu karşımıza<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 49<br />

çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle öğretmenlere göre, ilişkiyi başlatma ve sürdürme ve<br />

grupla bir işi yapma ve yürütme becerilerinin gerçekleşme düzeyinin iyi, duygulara<br />

yönelik, saldırgan duygular ile başa çıkmaya yönelik, stres durumuyla başa çıkma<br />

ve plan yapma ve problem çözme becerilerinin de kısmen (Kısmen Gerçekleşiyor)<br />

gerçekleştirildiği ortaya çıkmıştır.<br />

2. İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal Becerilerin Gerçekleşme<br />

Düzeyinin Öğretmenlerin Cinsiyetlerine Göre Farklılaşıp Farklılaşmadığıyla<br />

İlgili Bulgular:<br />

İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyinin öğretmenlerin cinsiyetlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığıyla ilgili bulgular<br />

Tablo III’ de verilmiştir.<br />

Cinsiyet n X SK t Önem Düzeyi<br />

Kadın 330 3.5198 0.5157<br />

Erkek 270 3.3911 0.6409<br />

2.722<br />

0.07<br />

Anlamlı<br />

Yukarıdaki tabloda, İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />

becerilerin gerçekleşme düzeyinin öğretmenlerin cinsiyetlerine göre farklılaşıp<br />

farklılaşmadığıyla ilgili bulgulara yer verilmiştir. Öğretmenlerin ilköğretimde<br />

öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili<br />

görüşleri incelendiğinde, erkek öğretmenlerin bu konu hakkındaki görüşlerinin<br />

ortalamalarının kadın öğretmenlerin görüşlerinden daha yüksek olduğu görülmektedir.<br />

Buna göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

gerçekleşme düzeyi ile ilgili öğretmen görüşleri ile cinsiyet arasında 0.05 önem<br />

düzeyinde anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere<br />

göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyi ile ilgili görüşleri farklılaşmaktadır. Bu yönüyle, ilköğretimde öğrencilere<br />

kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili öğretmenlerin<br />

görüşleri cinsiyet değişkenine bağlı olarak farklılaşabilmektedir.<br />

3. İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal Becerilerin Gerçekleşme<br />

Düzeyinin Öğretmenlerin Branşlarına Göre Farklılaşıp Farklılaşmadığıyla İlgili<br />

Bulgular:<br />

İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyinin öğretmenlerin branşlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığı ile ilgili bulgular<br />

Tablo IV’ de verilmiştir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


50 Salih Zeki GENÇ<br />

Varyans<br />

Analizi<br />

Gruplar<br />

Arası<br />

Branşlar n X SK<br />

Sınıf Öğrt. 381 3.4353 05002<br />

Fen Blg. Öğrt. 31 3.4452 0.5328<br />

Sos Blg. Öğrt. 32 3.4469 0.4964<br />

Türkçe öğrt. 35 3.3943 0.4746<br />

Mat. Öğrt. 27 3.7333 1.1981<br />

Y. Dil Öğrt. 30 3.5<strong>13</strong>3 0.5859<br />

Resim Öğrt. 16 3.43<strong>13</strong> 0.5570<br />

İş Eğt. Öğrt. 14 3.7071 0.2464<br />

Din Klt. Öğrt. 6 3.4333 0.7062<br />

Müzik Öğrt. 10 3.5400 0.6293<br />

Bdn.Eğt. Öğrt. 18 3.5167 1.0640<br />

Toplam 600 3.4618 0.5785<br />

Kareler<br />

Toplamı<br />

Serbestlik<br />

Derecesi<br />

3.491 10 0.349<br />

Gruplar İçi 196.663 588 0.334<br />

Toplam<br />

Kareler<br />

200.155 599<br />

Kareler Ort. F Değeri Önem Düzeyi<br />

1.044<br />

p=0.405<br />

Anlamsız<br />

Örnekleme katılan öğretmenlerin, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken<br />

sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ilgili görüşleri ile branşları arasındaki farklılığa<br />

yönelik bulgulara yukarıdaki tabloda yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, farklı branşlarda<br />

çalışan öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

gerçekleşme düzeyi ilgili görüşlerinin ortalamaları birbirine yakın oranlardadır. Bu<br />

durumda, öğretmenlerin branşları ile ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken<br />

sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ilgili görüşleri arasında 0.05 önem düzeyinde<br />

anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Yani, öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere<br />

kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili görüşleri<br />

branşlara göre değişkenlik göstermemektedir. Diğer bir ifadeyle, öğretmenlerin<br />

ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi<br />

ile ilgili görüşleri branş değişkeninden bağımsızdır.<br />

4. İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal Becerilerin Gerçekleşme<br />

Düzeyinin Öğretmenlerin Mesleki Kıdemlerine Göre Farklılaşıp<br />

Farklılaşmadığıyla İlgili Bulgular:<br />

İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyinin öğretmenlerin branşlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığı Tablo V’ de verilmiştir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 51<br />

Varyans<br />

Analizi<br />

Mesleki<br />

Kıdem<br />

n X SK<br />

1 yıldan az 43 3.3302 0.4601<br />

1-5 yıl 145 3.4228 0.5945<br />

6-10 yıl 170 3.4865 0.5547<br />

11-15 yıl. 88 3.4932 0.5533<br />

16-20 yıl 80 3.2772 0.4997<br />

21 yıl üzeri 74 3.7176 0.6781<br />

Toplam 600 3.4618 0.5785<br />

Kareler<br />

Toplamı<br />

Serbestlik<br />

Derecesi<br />

Kareler<br />

Ort.<br />

Gruplar Arası 8.688 5 1.738<br />

Gruplar İçi 191.467 593 0.323<br />

Toplam<br />

Kareler<br />

200.156 599<br />

F Değeri<br />

5.382<br />

Önem<br />

Düzeyi<br />

p=0.00<br />

Anlamlı<br />

Öğretmenlerin mesleki kıdemleri ile ilköğretimde öğrencilere kazandırılması<br />

gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığa<br />

yönelik bulgular tablo 5’te verilmiştir. Tablo incelendiğinde, 21 yıl ve üzeri mesleki<br />

kıdemi olan öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />

becerilerin gerçekleşme düzeyi ilgili görüşlerinin ortalaması (3.7176) örnekleme katılan<br />

diğer öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

gerçekleşme düzeyi ilgili görüşlerinin ortalamalarına göre daha yüksek oranda olduğu<br />

görülmektedir. Özellikle de mesleki kıdemi 16-20 yıl olan öğretmenlerin ilköğretimde<br />

öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili<br />

görüşlerinin ortalamalarının en düşük (3.2772) olması dikkat çekicidir. Bu yönüyle,<br />

öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

gerçekleşme düzeyi ile ilgili görüşleri ile mesleki kıdemleri arasında 0.05 önem<br />

düzeyinde anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Bu farklılığın hangi gruplardan<br />

kaynaklandığını ortaya çıkarmak amacıyla yapılan Tukey testi sonuçlarına göre, 1<br />

yıldan az, 1-5 yıl, 6-10 yıl ve 16-20 yıl mesleki kıdemi olan öğretmenlerin ilköğretimde<br />

öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyine ilişkin<br />

görüşleri ile 21 yıl ve üzeri mesleki kıdemi olan öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere<br />

kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyine ilişkin görüşleri,<br />

arasındaki farklılığın 21 yıl ve üzeri mesleki kıdemi olan öğretmenlerin lehine olduğu<br />

bulunmuştur. Bu durumun, 21 yıl ve üzeri mesleki kıdemi olan öğretmenlerin<br />

ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyine ilişkin görüşlerinin daha olumlu olduğu bunun sebebinin de tecrübeyle<br />

(geçmiş yılların deneyimine) alakalı olduğu söylenebilir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


52 Salih Zeki GENÇ<br />

5. İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal Becerilerin Yeterince<br />

Kazandırılamamasının Sebeplerinin Neler Oluğuyla İlgili Bulgular:<br />

İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin yeterince<br />

kazandırılamamasının sebeplerinin neler oluğuyla ilgili dağılımlara Tablo VI’ da yer<br />

verilmiştir.<br />

Sosyal becerilerin Kazandırılamama Sebepleri f %<br />

Sınıfların kalabalık olmasından öğretmenlerin yeterli derecede<br />

yardımcı olamamaları<br />

403 67.1<br />

Bu konuda öğretmenlerin yeterli beceriye sahip olmamaları 329 54.7<br />

Okul-aile işbirliğinin istenilen seviyede olmaması 462 76.9<br />

Ailelerin ilgisizliği 492 81.9<br />

Okulda öğrenilenlerle ile okul dışında öğrenilenlerin arasında<br />

birlikteliğin sağlanamaması<br />

Okulda sosyal becerilerin geliştirilmesine yönelik etkinliklere<br />

yeterli yer verilememesi<br />

Öğretmenlerin sosyal becerilerin geliştirilmesine önem<br />

vermemeleri<br />

377 62.7<br />

383 63.7<br />

283 47.1<br />

Öğretmenlerin öğrencilere model oluşturamamaları 298 49.6<br />

Sınıf içi öğretim tekniklerinin planlanmasında bu konudaki<br />

etkinliklere yer verilmemesi<br />

329 54.7<br />

Okulda sosyal etkinliklere yeterli ölçüde yer verilmemesi 369 61.4<br />

Tablo 6’ da ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

yeterince kazandırılamamasının sebeplerinin neler oluğuyla ilgili bulgulara yer<br />

verilmiştir. Görüldüğü üzere, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken<br />

sosyal becerilerin yeterince kazandırılamamasının sebeplerinin farklı boyutlar<br />

içerdiği ve bunlarında öğretmenler tarafında farklı oranlarda öne sürüldüğü dikkati<br />

çekmektedir. Öğretmenlerin en yüksek oranda katıldıkları problem (%81.9) bu<br />

konudaki ailelerin ilgisizliğidir. Daha sonra sırasıyla, okul-aile işbirliğinin istenilen<br />

seviyede olmaması (%76.9), sınıfların kalabalık olmasından öğretmenlerin<br />

öğrencilere yeterli derecede yardımcı olamamaları (%67.1), okulda sosyal<br />

becerilerin geliştirilmesine yönelik etkinliklere yeterli yer verilememesi (%63.7),<br />

okulda öğrenilenlerle ile okul dışında öğrenilenlerin arasında birlikteliğin<br />

sağlanamaması (%62.7), okulda sosyal etkinliklere yeterli ölçüde yer verilmemesi<br />

(%61.4), bu konuda öğretmenlerin yeterli beceriye sahip olmamaları (%54.7) ve<br />

sınıf içi öğretim tekniklerinin planlanmasında bu konudaki etkinliklere yer<br />

verilmemesi (%54.7), öğretmenlerin öğrencilere model oluşturamamaları (%49.6),<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 53<br />

son olarak da, öğretmenlerin sosyal becerilerin geliştirilmesine önem vermemeleri<br />

(%47.1)’dir. Burada dikkati çeken konu öğretmenlerin, ilköğretimde öğrencilere<br />

kazandırılması gereken sosyal becerilerin yeterince kazandırılamamasının sebeplerinin<br />

büyük çoğunluğunu dışarıda aramaları (kendileri dışında) ve problem olarak<br />

görmeleridir. Öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />

becerilerin yeterince kazandırılamamasının sebeplerinden kendileriyle ilgili olanları<br />

en sonlarda ve düşük oranlarda belirtmeleri göz önünde bulundurulması gereken bir<br />

bulgu olarak değerlendirilebilir.<br />

Sonuçlar ve Öneriler<br />

Sonuçlar<br />

Bu araştırmayla, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

gerçekleşme düzeyi belirlenmeye çalışılmıştır. Sonuçta;<br />

1. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşeme<br />

düzeyinin bütün sosyal beceri alanlarında orta seviyede olduğu bulunmuştur. Diğer<br />

bir ifadeyle, öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken<br />

sosyal becerilerin gerçekleşeme düzeyinin kısmen gerçekleştirildiği ortaya çıkmıştır.<br />

2. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyinin öğretmenlerin cinsiyetlerine göre farklılaştığı ortaya çıkmıştır. Yani,<br />

İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyi ile ilgili öğretmen görüşleri cinsiyet değişkenine göre farklılık göstermektedir.<br />

3. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyinin öğretmenlerin branşlarına göre farklılaşmadığı bulunmuştur. Diğer bir<br />

ifadeyle, İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

gerçekleşme düzeyi ile ilgili öğretmen görüşleri branş değişkeninden bağımsızdır.<br />

4. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyinin öğretmenlerin mesleki kıdemlerine göre farklılaştığı bulunmuştur.<br />

İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyi ile ilgili öğretmen görüşleri mesleki kıdem bağımsız değişkenine göre<br />

farklılaşmaktadır.<br />

5. Öğretmenler, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

yeterince kazandırılamamasının sebepleri olarak, ailelerin ilgisizliği, okul-aile<br />

işbirliğinin istenilen seviyede olmaması, sınıfların kalabalık olmasından<br />

öğretmenlerin öğrencilere yeterli derecede yardımcı olamamaları, okulda sosyal<br />

becerilerin geliştirilmesine yönelik etkinliklere yeterli yer verilememesi ve<br />

öğretmenlerin sosyal becerilerin geliştirilmesine önem vermemeleri vb. gibi<br />

problemleri görmektedirler. Bunun yanında, öğretmenlerin bu problemlere katılım<br />

oranları farklılık göstermektedir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


54 Salih Zeki GENÇ<br />

Öneriler<br />

1. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />

düzeyleri ile ilgili farklı örnekelem grubunda farklı boyutlarıyla benzer araştırmalar<br />

yapılabilir.<br />

2. Özellikle ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />

yeterince kazandırılamamasının sebepleri olarak ileri sürülen problemlerin ivedilikle<br />

halledilmesi gerekmektedir. bunun içinde;<br />

a) Ailelerin bu konuda bilinçlendirilmeleri,<br />

b) Okul-aile işbirliğinin işlevsel hale getirilmesi,<br />

c) Sınıf mevcutlarının nitelikli bir şekilde eğitim-öğretim yapılabilecek seviyeye<br />

çekilmesi,<br />

d) Öğretmenlerin bu konuda hizmet-içi eğitime tabi tutulması,<br />

e) Okul idaresinin de bu konuda gerekli sosyal aktiviteleri organize etmeleri<br />

şeklinde bir düzenlemeye gidilmelidir.<br />

Kaynaklar<br />

1. Akkök, Füsun. İlköğretimde Sosyal Becerilerin Geliştirilmesi (Öğretmen El<br />

Kitabı). Milli Eğitim Basımevi, İstanbul: 1996.<br />

2. Akkök, Füsun. İlköğretimde Sosyal Becerilerin Geliştirilmesi (Ana-Baba El<br />

Kitabı). Milli Eğitim Basımevi, İstanbul: 1996.<br />

3. Bacanlı, Hasan. Sosyal Beceri Eğitimi, Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti., Ankara: 1999.<br />

4. Çubukçu, Zuhal.; Gültekin Mehmet. “İlköğretimde Sosyal Becerilerin<br />

Gerçekleşme Düzeyi” IX. Eğitim Bilimleri Kongresi, (27-30 Eylül, 2000)<br />

Bildiriler, Erzurum: 2000, Cilt:1, ss:277-289.<br />

5. Ertürk, Selahattin. Eğitimde Program Geliştirme. METEKSAN A.Ş. Ankara: 1994.<br />

6. Galip Yüksel “Öğretmenlerin Sahip Olmaları gereken Davranış Olarak Sosyal<br />

Beceri” Milli Eğitim Dergisi, sayı: 150 Mart-Nisan-Mayıs 2001.<br />

7. Gökçe, Erten. “Sekiz Yıllık Zorunlu İlköğretim Uygulamasına İlişkin Yönetici ve<br />

Öğretmen Görüşlerinin Belirlenmesi” VII Eğitim Bilimleri Kongresi, (9-11 Eylül<br />

1998) Konya: 1998 Cilt: II ss: 187-195.<br />

8. Güçlü, Nezahat. “Okul Müdürlerinin Sosyal Beceri Düzeylerinin Belirlenmesi<br />

Üzerine Bir Araştırma” VII Eğitim Bilimleri Kongresi, (9-11 Eylül 1998) Konya:<br />

1998, Cilt: II ss: 739-752.<br />

9. Kelly. Jeffrey. A. Social-Skills Training: A Practical Guide For Interventions<br />

Springer Publishing Company Inc. Newyork: 1982.<br />

10. Marlowe. H.A, Jr. (1986) "Social Intelligene: Evidence for Multidimensionality<br />

and Construct Independence. Journal of Educational Psychology 78, 52-58.<br />

11. Senemoğlu, Nuray. Gelişim Öğrenme ve Öğretim Kuramdan Uygulamaya. Spot<br />

Matbaacılık, Ankara: 1997.<br />

12. Yavuzer, Haluk. Çocuk Psikolojisi. (8.Baskı) Remzi Kitabevi, İstanbul: 1992.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 55-66<br />

KÜRESELLEŞME, BİLGİ TOPLUMU VE EĞİTİM<br />

Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />

G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Ankara.<br />

Özet<br />

Bugün, küreselleşme, dünya genelinde, üzerinde en fazla çalışma yapılan konulardan birdir.<br />

Küreselleşmenin bütün toplumsal kurum ve yapılar üzerinde olumlu ve olumsuz etkisinin olduğu,<br />

yoğun şekilde tartışılmaktadır. Küreselleşmeyi bir kurtuluş olarak görüp ona tamamen tabi olmak<br />

gerektiğine inananların yanında, tamamen olumsuz bir süreç gibi görüp ona karşı cephe alanlar<br />

da vardır. Kimilerine göre ise küreselleşme, olumlu ve olumsuz yönleriyle iyi analiz edilir ve<br />

dikkatlice irdelenirse, önemli bir dönüşüm süreci olabilir. Bu noktada, cevaplandırılması gereken<br />

temel soru, olumsuz yönlerinden zarar görmeden küreselleşme sürecinden nasıl fayda sağlanacağı ve<br />

bir dönüşüm fırsatı olarak onun nasıl değerlendirileceğidir. Bu süreçte, toplumların karşı karşıya<br />

geldiği ciddi bir sorun, milli ve kültürel değerlerini koruyarak küresel bir dünyanın gerektiği<br />

bilgi, beceri, değer, tu<strong>tum</strong> ve davranışlara sahip bireylerin nasıl yetiştirileceğidir. Bu çalışmanın<br />

amacı, küreselleşen dünyadaki yeni oluşumları inceleyerek, bilgi toplumunun insanını yetiştirme<br />

görevini üstlenen eğitim sistemimiz açısından bazı çıkarımlar sunmaktır.<br />

GLOBALIZATION, INFORMATION SOCIETY, and EDUCATION<br />

Abstract<br />

Today, globalization is one of the most widely studied topics in the world. That globalization<br />

has positive and negative effects on all social organizations and structures is being discussed<br />

intensively. Although there are many who accept globalization as a salvage and consider<br />

adopting it immediately, many others don’t seem to be agree with. However, according to some<br />

people, globalization may be an important transformation process if it is analyzed and examined<br />

adequately. At this point, the main problem which should be answered is that how globalization<br />

can be used as a transformation process by benefiting from its advantages and avoiding from its<br />

disadvantages. In this process, a crucial problem faced by many countries is to provide education<br />

for individuals who can preserve their national and cultural values while they are acquiring<br />

information, skills, values, attitudes, and behaviors necessary for a global world. The aim of this<br />

article is to present some implications for Turkish Educational System that has the role of making<br />

people educated for information era by analyzing the recent changes in the global world.<br />

Giriş<br />

Küreselleşme söylemlerinin giderek yayıldığı bir dönemde, toplumların karşı karşıya<br />

kaldığı en önemli soru, “küreselleşmenin tamamen insanların kurtuluşunu sağlayacak,<br />

mükemmel bir şey mi olduğu; yoksa iyisiyle kötüsüyle, olumlu ya da olumsuz yanlarıyla,<br />

karşılaşılan bir gerçek ve işleyen bir süreç mi olduğu?”dur. Bu anlamda, küreselleşme<br />

olgusunu ve eğitim sistemindeki yansımalarını tartışmadan önce, öncelikle karar verilmesi<br />

gereken nokta, onun hangi gözle görüldüğüdür. Küreselleşmenin, bir süreç ve bir gerçek<br />

olarak insanlığın karşısında dikiliyor olması, bugün daha fazla kabul gören bir düşünce<br />

olmaya başlamıştır. Bundan kaçınmak ve getirdiği evrensel dünya değerlerini yok<br />

saymak, daha baştan küreselleşen dünyaya teslim olmak anlamına gelebilir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


56 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />

Bu noktada, yapılması gereken şey, küreselleşmenin bir gerçek olduğunu<br />

kabullenmek, küreselleşen dünyada ayakta kalabilmek için gerekli bilgi, beceri, tu<strong>tum</strong>,<br />

değer ve davranışları insanlarımıza kazandırmak ve küresel değerler karşısında milli<br />

benliği korumak ile evrensel değerlere adapte olmak arasındaki ince çizgiyi çok iyi<br />

anlamaktır. Elbette, küreselleşen dünyada varlığımızı sürdürmek ve uluslararası arenada<br />

rekabet edebilmek gerekir. Ancak bu, milli değerlerden, milli kimlik, milli kültür ve öz<br />

bilinçten ödün vermek anlamında olmamalıdır. Böyle bir ortamda, eğitim sistemimizin<br />

amacı, milli değerler ile küresel gerçekler arasındaki dengeyi sağlayabilecek yeterliğe<br />

sahip bireyler yetiştirmek olmalıdır. O halde, cevaplanması gereken soru şudur: “Bir<br />

yandan milli kültür ve milli değerlere sahip çıkılırken, diğer yandan da küresel dünyanın<br />

getirdiği evrensel değerlere başarılı bir şekilde nasıl uyum sağlanabilir?”<br />

Giderek küçülen dünyada, toplumların varlıklarını devam ettirebilmeleri, uluslararası<br />

arenada daha rekabetçi olmayı ve toplumu oluşturan bireylerin küresel değerleri ve<br />

oluşumları göze alarak hareket etmelerini gerekli kılmaktadır. Ulusal ve uluslararası<br />

düzeyde, toplumların varlıklarını sürdürebilmeleri ve söz sahibi olabilmeleri, küresel<br />

dünyanın gerekliliklerini kazandırabilecek etkili eğitim sistemleri sayesinde olacaktır.<br />

Küreselleşme, ekonomik olduğu kadar, siyasal, kültürel ve insani bir olgudur.<br />

Küreselleşmenin kültürel ve siyasal bir süreç olması, eğitimin küreselleşme sürecindeki<br />

önemini açıkça göstermektedir.<br />

Günümüzde, hızla etkisini hissettiren küreselleşme olgusu, milliyetçilik, milli kültür<br />

ve milli devlet gibi kavramların önemini artırmıştır. Bu nedenle, dünya genelinde<br />

üzerinde en çok konuşulan, yazılan ve tartışılan konular arasında yer almaktadır.<br />

Küreselleşmeyi bir kurtuluş olarak görüp, ona tamamen tabi olmak gerektiğine<br />

inananların yanında, olumsuz bir süreç gibi görüp, ona karşı bir cephe alanlar da yok<br />

değildir. Kimilerine göre ise küreselleşme, olumlu ve olumsuz yönleriyle iyi analiz<br />

edilir ve dikkatlice irdelenirse, önemli bir dönüşüm süreci olabilir. Küreselleşme<br />

sürecini yok saymak, inkar etmek ya da hiç kabul etmemek, nasıl yanlış bir tu<strong>tum</strong> olarak<br />

kabul edilirse, onu insanlık tarihinin son noktası ve mükemmel bir nihai son olarak<br />

görmek de yanlış olacaktır. Belki de, cevaplandırılması gereken temel soru, olumsuz<br />

yönlerinden zarar görmeden küreselleşme sürecinden nasıl fayda sağlanacağı ve bir<br />

dönüşüm fırsatı olarak nasıl değerlendirileceğidir. Bu noktada yapılması gereken, bir<br />

yandan dünyanın hızla ilerlediğini ve değiştiğini kabul ederek, diğer yandan da bu<br />

ilerleme ve gelişmelere paralel olarak yaşanabilecek sorunlara ilişkin gerçekçi bir bakış<br />

açısı oluşturmaktır.<br />

Küreselleşme Nedir?<br />

Küreselleşme, globalleşme, yeni dünya düzeni, post-modernizm, yerelleşme, neoliberalizm<br />

gibi kavramlar çoğu zaman birbirlerinin yerlerine kullanılmaktadır (Sönmez,<br />

2002:1). Küreselleşme, ekonomiden siyasete, sosyal politikadan kültüre, hemen hemen<br />

yeryüzünün her alanındaki değişimi ifade etmek için kullanılan “sihirli” bir sözcük<br />

haline gelmiştir. Küreselleşme, geçmişin ve geleceğin kapılarını açacak anahtar bir<br />

kavram olarak görülmeye başlanmış ve “parolaya dönüşmüş moda bir deyim” olmuştur.<br />

Bu olgu, her alanda mesafenin daha az önemli hale gelerek, siyasal, ekonomik, sosyal<br />

ve kültürel alanlarda dünyanın bütünleşmesini ifade etmektedir. Artık, zaman ve mekan<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim 57<br />

kavramları, eski anlamlarını yitirmiş, sınırlar kaybolmaya başlamış ve ülkelerin<br />

karşılıklı bağımlılığı artmıştır (Bozkurt, 2000:17-31).<br />

Teknolojik ilerlemeler sayesinde, şimdi her türlü bilgiye anında ve çabucak<br />

ulaşılabilmekte; ekonomik gelişmelerle, yeni global ekonomiler biçimlenmekte; sosyal<br />

değişimlerle de, her bir sosyal sistem, yeni iletişim biçimleri ve yeni sosyal etkileşimler<br />

oluşturacak biçimde değişikliğe uğramaktadır. Küreselleşmenin yarattığı yeni yapı,<br />

insanlar arasında bağlantıların, köprülerin kurulmasını sağlamaktadır. Küreselleşme<br />

günümüzde, sosyal ilişkilerin bir araya gelmesi, toplanması olarak da tanımlanmaktadır.<br />

Bu yüzden, küreselleşme sürecinde, sosyal ilişkiler bir ön koşul olmakta ve kültürler<br />

arası etkileşim önem kazanmaktadır (Cafoğlu ve Somuncuoğlu, 2000). Dünya<br />

ekonomisine damgasını vuran olgulardan birisi olarak kabul edilen küreselleşmeyi,<br />

işgücünün, sermayenin, teknolojinin ve pazar piyasalarının uluslararası nitelik<br />

kazanması şeklinde tarif etmek mümkündür.<br />

Küreselleşme, kelime anlamı itibariyle, bütün dünyanın tek bir yere, bütün<br />

insanların da evrensel insan haline dönüşmesini ifade eder (Deniz, 1999:87). Bu<br />

kavram, kültürel açıdan dünya toplumlarının birbirine benzeme sürecini, buna bağlı<br />

olarak tek bir global kültürün ortaya çıkmasını, bazen de toplumların, toplulukların ve<br />

kimliklerin kendi farklılıklarını ifade etme ve tanımlama sürecini anlatmak için<br />

kullanılmaktadır. Bu gelişmelerden küreselleşme sürecindeki bireyin maddi ve manevi<br />

kültür unsurlarını belli coğrafya sınırları içinde koruma altında yaşayamayacağı, kendi<br />

benliğini güçlendirmek ve temsil etmek zorunda kalacağı anlaşılmaktadır. İnsanların,<br />

kendi kültür değerlerini, dünyanın her yerinde bütün kültürlerin içinde yaşamak ve<br />

yaşatmak durumunda kalacaklarına dair görüşler bulunmaktadır (Akkutay, 1999:34).<br />

Kısacası, küreselleşme, bazen toplumların birbirine benzediği ve böylece tek bir global<br />

kültürün ortaya çıktığı süreci anlatırken, bazen de toplumların, toplulukların ve<br />

bireylerin kendi farklılıklarını ve kimliklerini ifade etme ve belirleme sürecini anlatır<br />

(Cafoğlu ve Somuncuoğlu, 2000). Bu nedenle, bugün düşünce dünyasının evrensel<br />

meselelerinden birini; küreselleşme olgusunu, tarihin sonunu ifade eden bir<br />

“mükemmeliyetler zinciri” olarak görenler ile küreselleşmeyi artı ve eksileriyle bir<br />

gerçeklik olarak kavramak ve bu sürece insani bir boyut kazandırmak isteyenler<br />

arasındaki mücadele oluşturmaktadır (Türkiye ve Siyaset, 2001:4).<br />

Küreselleşmeye Yol Açan Faktörler<br />

Küreselleşmeye yol açan faktörlere ilişkin olarak, temelde belli başlı unsurlar<br />

üzerinde durulduğu görülmektedir. Küreselleşmeyi hızlandıran önemli unsurlar<br />

arasında, iletişim ve bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, bilgisayarın ve internetin<br />

yaygınlaşması, ulusal ve uluslararası ticaret ağlarının genişlemesi, yabancı yatırımların<br />

ve uluslararası şirketlerin artması gibi temel gelişmeler sayılabilir.<br />

Küreselleşmenin en başta gelen nedeni, İngilizce’nin dünya genelinde çok hızlı<br />

yayılması ve evrensel bir dil haline gelmesidir. Dünya üzerinde bir milyardan fazla<br />

insan İngilizce konuşmaktadır. Yüze yakın ülkede, İngilizce ana dil veya ikinci dil<br />

olarak konuşulmaktadır. Bu nedenle, İngilizce evrensel medya, bilgisayar ve iş dili<br />

olmuştur. Küreselleşmeye neden olan diğer etkenler ise şöyle sıralanabilir (Deniz,<br />

1999:88):<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


58 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />

1. Fiber optiklerin, uyduların ve bilgisayar teknolojisinin global iletişimi artırması,<br />

2. Dünya genelinde bütünleşmiş ve koordine edilmiş ürün tasarımı, imalat, satış ve<br />

hizmetler ile çok uluslu işletmeler,<br />

3. Devletlerarasında büyüyen serbest ticaret anlaşmaları,<br />

4. Ticaret, finans, iş, ürün ve hizmetler için dünya çapında düzenlemelerin ve<br />

standartların ortaya çıkması,<br />

5. Finansal pazarların giderek güç kazanması,<br />

6. Birçok ülkede yabancı yatırımların ve buna bağlı olarak da çalışanlar üzerindeki<br />

yabancı kontrolün artması,<br />

7. Bilgi, teknoloji ve bilişim alanında yaşanan hızlı ve sürükleyici gelişmeler.<br />

Küreselleşmeyi getiren önemli faktörlerden biri, bilgi ve teknoloji alanındaki hızlı<br />

gelişmelerdir. Geçerli bilgi ve teknolojinin üretimi ve kullanımı ise, toplumların eğitim<br />

sistemlerinin etkililiğine bağlanabilir. Bu nedenle, eğitim, küreselleşmeye neden olan<br />

temel unsurlardan biri olarak görülebilir. Eğitim ile küreselleşme arasında çift yönlü bir<br />

ilişkinin olduğu, küreselleşen dünyanın eğitim sistemlerini yenileşmeye zorlarken, eğitim<br />

alanındaki gelişmelerin de küreselleşme sürecine hız ve yön verdiği belirtilebilir.<br />

Aslında, küreselleşmeyi doğuran temel faktörlerin altında da yatan olgunun eğitim<br />

olduğu, diğer bütün alanlardaki gelişmelerin öncelikle eğitimden etkilendiği düşünülebilir.<br />

Bu nedenle, küreselleşen dünyada toplumların geleceğinin, ulusal ve uluslararası<br />

rekabetin sonucunun, bireylerarası iletişim ve etkileşimin kalitesinin, dünya pazarlarında<br />

üstünlüğün, eğitime ve dolayısıyla okullara büyük ölçüde bağlı olacağı söylenebilir.<br />

Küreselleşmeye Yönelik Yaklaşımlar<br />

Küreselleşme, tek yanlı bir süreç değildir; zıt eğilimlerini de ihtiva ederek<br />

gelişmektedir. Zaman ve mekan kavramları, eski anlamlarını yitirmekte, sınırlar ortadan<br />

kaybolmaya başlamakta ve yeryüzündeki tüm insanların ve ülkelerin karşılıklı bağımlılığı<br />

artmaktadır. Bu nedenle, küreselleşmenin siyasal, kültürel ve ekonomik sonuçları yaygınlık<br />

kazandıkça, taraftarları kadar karşı çıkanların sayısı da artmıştır. Çünkü, küreselleşmeden<br />

kazananlar olduğu kadar, kaybedenler de vardır. Bu anlamda, günümüzde küreselleşmeye<br />

yönelik yaklaşımlar, aşırı küreselleşmeciler, küreselleşme karşıtları ve dönüşümcüler<br />

olmak üzere üçlü bir sınıflamaya tabi tutulabilir (Bozkurt, 2000).<br />

Aşırı küreselleşmeciler, radikaller diye de anılmaktadır. Bunlara göre, endüstri<br />

uygarlığının bir ürünü olan ulus devlet, küreselleşme sürecine paralel olarak önemini<br />

yitirmiştir. Artık, küresel piyasa, politikanın yerini almaktadır. Küreselleşme karşıtları,<br />

aşırı küreselleşmecilerin karşısında yer alırlar. Bunlar, küreselleşmenin her boyutuna<br />

kuşkuyla yaklaşırlar. Dönüşümcüler ise, küreselleşmeyi modern toplumları ve dünya<br />

düzenini yeniden şekillendiren hızlı sosyal, siyasal ve ekonomik değişmelerin<br />

arkasındaki ana siyasal güç olarak görmektedirler. Holton (1998) ise, küreselleşmeye<br />

ilişkin yaklaşımları genel olarak olumlu ve olumsuz olmak üzere ikiye ayırmaktadır.<br />

Küreselleşmeyi olumlu yönleriyle değerlendiren, bir gelişim ve dönüşüm fırsatı olarak<br />

görenlerin yanında, olumsuz yönlerine dikkat çeken, batının kültürel ve ekonomik<br />

emperyalizmi olduğunu söyleyenler de mevcuttur.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim 59<br />

Küreselleşmenin Çelişkili Yanları<br />

Geride bıraktığımız yüzyılın son çeyreğinde ivme kazanarak süregelen değişim<br />

süreci, yaşadığımız dünyanın şartlarını da değiştirmiştir. Bu sürecin doğal bir sonucu,<br />

bilgi ve buna paralel olarak da bilişim teknolojileri de hızla ve sürekli olarak değişme<br />

göstermektedir. Dünya küçülmüş, insanlar ve kültürler birbiriyle tanışmış, haber ve<br />

konular küreselleşmiştir. Ancak, küreselleşme olgusunun, ekonomiden başlayarak<br />

ulusal sınırları ve milli kimleri tehdit eder bir hale dönüşeceği beklentisi, bazı<br />

tereddütleri de beraberinde getirmiş, milli devletin varlığı, ülkenin bağımsızlığı, milli<br />

sınırların korunması, milli kültürlerin yaşatılması gibi temel kavramlarda yüksek<br />

duyarlılıkların oluşmasına sebep olmuştur. Bu kaygılar, dünya çapında paylaşılmaya<br />

başlamıştır (Turgut, 2001). Bu nedenle, küreselleşme süreci ile ilgili söylemler hakkında<br />

sağlıklı yorumlar yapılmalıdır. Küreselleşmenin yanlış yorumlanması, küresel rekabette<br />

dezavantajlı duruma düşülmesine ve zaman kaybına neden olabilir. Propaganda ve<br />

ideolojik söylem niteliğindeki telkinlere kapılmadan, küreselleşme süreci analiz<br />

edilmelidir. Küreselleşme sürecinin yanlış yorumlanmasına yol açabilecek konular şu<br />

şekilde özetlenebilir (Akkutay, 2000):<br />

1. Küreselleşme süreci, uluslararası güçlerin dışında piyasa güçlerinin oluşturduğu bir<br />

ortam değildir. Uluslararası etkileşim devam etmektedir.<br />

2. Uluslararası şirketler, uluslar ötesi şirketler değildir. Büyük ölçüde ulusal<br />

tabanlarına bağlı kalmaktadırlar.<br />

3. Küreselleşme sürecinde ülkelerin rekabetinin, uluslararası firmalar arasında geçeceği<br />

anlaşılmaktadır.<br />

4. Dünya ekonomisinde ilişkilerin %85’i, gelişmiş ülkeler arasında cereyan etmektedir.<br />

Dünya ekonomisine yön verme, kural koyma ve düzenleme imkanı ve gücü, bu<br />

ülkelerin elinde bulunmaktadır.<br />

5. Küreselleşmeyi bir doğa kuralı şeklinde yorumlamak ve ona tabi olmak, diğer bir<br />

yanlış olacaktır.<br />

6. Korumacılığın dünya ekonomisinin gelişmesinde en büyük engel olduğu inkar<br />

edilirken, ekonomik bloklaşmalarla yeni korumacılıklar geliştirilmektedir.<br />

7. Küreselleşme konusunda dikkat edilecek bir husus da, küreselleşmenin ideolojik<br />

yönüdür. Bir takım ideolojik ölçütleri, evrensel değerler veya küreselleşmenin ön şartı<br />

olarak yorumlamak, rekabet edilen cepheye baştan teslim olmak anlamına gelebilir.<br />

Küreselleşme sürecinin çok iyi analiz edilmesi, eksileriyle ve artılarıyla gerçekçi bir<br />

süreç olarak değerlendirilmesi gerekir. Küreselleşmenin olumlu yanlarının olduğu kadar,<br />

olumsuz ve çelişkili yanlarının da olduğunu belirten kaynaklara rastlamak mümkündür.<br />

Bu çelişkili durumlardan birkaçı şöyle sıralanabilir (Oran, 2000:39; Rodrik, 1997:22):<br />

1. Küreselleşme, Batı etkisinin her tarafa yayılması demek olduğu için, bir tekdüzelik,<br />

bir tek kültürün hakimiyeti ve tekdüzeleşme oluşabilir.<br />

2. İnsan hakları üzerinde durulmasına rağmen, kısmen de olsa güçlü iktidar<br />

özlemlerinin dile getirildiğine de rastlanabilmektedir.<br />

3. Yerel dillerin kaybolmaması amacı güdülürken, diğer yandan da İngilizce’nin dünya<br />

dili olması yönünde gelişmeler mevcuttur.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


60 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />

4. Küreselleşme ile birlikte gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde işsizlik ve<br />

bununla birlikte geleceğe yönelik umutsuzluk ve güvensizlik artmaktadır.<br />

5. Çok tartışılan bir boyut da, ulusal hükümetlerin, küresel sermaye ve çok uluslu<br />

şirketler karşısında politika oluşturma ve egemenliğini kabul ettirmede yetersiz<br />

kalmasıdır.<br />

6. Ticaretin ve yatırımın önündeki engellerin kaldırılması, uluslararası sınırları aşabilen<br />

gruplar ile aşamayan gruplar arasındaki dengesizliği artırmaktadır.<br />

Küreselleşme, modernleşme ve post modernleşme ile ilişkili olup dünyanın bir<br />

bütün şeklinde somut yapılaşmasını ifade eder. Dolayısıyla, küreselleşmenin batı-dışı<br />

dünyada yarattığı etkileri de her şeyden önce, modern-post modern gerilimini; 1)<br />

bireysel kimliklerin patlaması ve siyasallaşması, 2) merkezi kurum ve yapıların<br />

etkisinin azalarak, yerel kurum ve yapıların etkisinin artması ve 3) bireyin davranış<br />

kalıbını küresel bir perspektif ve küresel duruma göre ayarlamasına yönelik<br />

zorunluluğun ortaya çıkması biçiminde üç noktada toplamak mümkündür (Keyman ve<br />

Sarıbay, 2000). Bütün bunlara rağmen, küreselleşme karşıtı bir tavır oluşturmak, tüm<br />

dünyayı etkisi altında tutan küresel olgulara karşı koymak da mümkün değildir.<br />

Küreselleşme, yüzyıllardır ulus-devlet ortamı içinde ve yerel boyutta gelişmiş insanın<br />

ufkunu bir anda küresel boyuta çıkarmış, küresel düşünen, yerel çözümleyen bireye olan<br />

ihtiyacı artırmıştır (Turgut, 2001).<br />

Küreselleşme süreci, bazı fırsatları ve güçlükleri birlikte barındırmaktadır. Fırsatların<br />

yaratılması, sürdürülmesi ve yaygınlaştırılması için küreselleşmenin iyi biçimlendirilmesi ve<br />

yönlendirilmesi gerekmektedir. Bilgi ve teknolojideki gelişme ve yaygınlaşma, sermaye<br />

hareketliliğindeki artış, dünyadaki yoksulluk ve eşitsizlikleri azaltma potansiyeli<br />

taşımaktadır (Tomul, 2002:79). Bu nedenle, küreselleşme, sadece ekonomik değil, aynı<br />

zamanda toplumsal, kültürel ve ideolojik de bir olgudur (Akkutay, 1999). Bilgi çağı<br />

olarak adlandırılan günümüzde, ulusal ve uluslararası rekabette küreselleşme, önemli bir<br />

belirleyici ve başlıca faktör durumundadır. Bu nedenle, küreselleşen dünyada,<br />

toplumların karşı karşıya geldiği ciddi bir sorun da, milli ve kültürel değerlerini<br />

koruyarak günümüz dünyasının gerektirdiği bilgi, beceri, değer, tu<strong>tum</strong> ve davranışlara<br />

sahip bireylerin nasıl yetiştirileceğidir. Bu sorunun çözümünde ise, en büyük<br />

sorumluluk, aileye, topluma ve eğitim sistemlerine, dolayısıyla okullara düşmektedir.<br />

Küreselleşme, son yıllarda çağdaş sosyal yaşamın temel bir özelliği haline gelmiştir.<br />

Her yerde küresel sorunların, kurumların ve hatta küresel olayların olduğunu görmek<br />

zor değildir (Holton, 1998). Dünyanın her geçen gün daha da küçüldüğü, hatta artık<br />

global bir köye dönüştüğü söylenmektedir. Giderek küçülen dünyada, toplumların<br />

varlıklarını devam ettirebilmeleri, uluslararası arenada daha rekabetçi olmayı ve<br />

toplumu oluşturan bireylerin küresel değerleri ve oluşumları göze alarak hareket<br />

etmelerini gerekli kılmaktadır. Ulusal ve uluslararası rekabette toplumların varlıklarını<br />

sürdürebilmeleri ve söz sahibi olabilmeleri, küresel dünyanın gerekliliklerini<br />

kazandırabilecek etkili eğitim sistemleri sayesinde olacaktır. Küreselleşmeye sadece<br />

ekonomik bir olgu olarak bakmak, bu sürecin tam olarak tanımlanmasını zorlaştırır.<br />

Küreselleşmenin kültürel ve siyasal bir süreç olması, eğitimin küreselleşme sürecindeki<br />

önemini açıkça göstermektedir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim 61<br />

Küreselleşme Sürecinde Eğitim<br />

Eğitimin geniş anlamdaki rolü sayesinde, sosyal birikimleri yüksek olan toplumların,<br />

insanlığın içinden geçmekte olduğu küreselleşme sürecinde, motive edilmeleri ve<br />

mücadeleye hazır hale getirilmeleri kolaylaşacaktır. Bireyleri ve kurumsal ilişkileri<br />

köklü, güvene ve dayanışmaya dayalı toplumların eğitimlerini bu yönde yoğunlaştırmada ve<br />

üstünlük sağlamada daha şanslı olacakları söylenebilir. Günümüz eğitiminin, meslek,<br />

beceri ve teknolojinin yanında, sosyal yapıyı güçlendirici ve sosyal dinamikleri harekete<br />

geçirici bir özelliği olmalıdır. Sadece, teknolojik ve ekonomik unsurların somut bulgularına<br />

dayalı değerlendirmeler üzerine kurulu bir eğitim sisteminin eksik olacağı ve etkili<br />

olamayacağı bilinmektedir. Sosyal yapının elle tutulmayan unsurları uzun vadede<br />

belirleyici olmaktadır. Bu nedenle, sosyal yapının, eğitimi yönlendiren en ağırlıklı etken<br />

olacağı söylenebilir (Akkutay, 1999). Küreselleşen dünyada eğitim, sürekli öğrenmeyi,<br />

bilgiyi bilmeyi, bilgili olmayı, bilgiyi üretmeyi, bilgi ile yaşamayı sağlayan bir süreçtir.<br />

Küreselleşme sürecindeki eğitim yöneticisi ise, birey-toplum-çevre uyumunu gözeten,<br />

güven ilkesini benimseyen biri olarak görülmelidir (Doğan, 2002:95).<br />

Eğitim örgütleri, toplumdaki tüm örgütlerin önünde yer alarak, küreselleşen dünyada<br />

topluma yön ve şekil vermek zorundadır. Küreselleşen dünyanın gereklerini<br />

karşılayabilmede başarılı olabilmek için eğitim açısından göz önünde tutulması gereken<br />

bazı önemli unsurlar vardır (Garner, 2002):<br />

1. Eğitim yaşam boyu süren bir etkinlik olmalıdır. Hızlı gelişen teknoloji ve artan bilgi<br />

birikimi karşısında, eğitimin yaşam boyu devamı sağlanmalıdır. Bununla birlikte,<br />

eğitim süreci içerisinde sadece belirli bilgiler aktarılmamalı, bireyin öğrenme<br />

kapasitesi de güçlendirilip geliştirilmelidir.<br />

2. Eğitim, her zaman, her yerde ve yaşamın her alanında olmalıdır. Evde ve işyerinde<br />

eğitim imkanları sağlanmalı, sınıflarda olduğu kadar internet ve televizyonda da<br />

eğitim etkili şekilde verilmelidir. Bireylerin sürekli öğrenme kapasitelerini<br />

geliştirmek için eğitim kurumları ile işletme sektörleri ve toplumun diğer kurumları<br />

işbirliği içinde çalışmalıdır.<br />

3. Eğitim, eleştirel düşünmeye, iletişime ve problem çözme becerilerine<br />

odaklanmalıdır. Eğitim süreci, yeni sorun ve fırsatlar ortaya çıktığında, bireyleri açık<br />

ve eleştirel düşünmeye hazır hale getirmelidir.<br />

4. Öğrenme, toplumun gelişmesinde önemli bir etken olduğu için, eğitim toplumsal<br />

gelişmeye yatırım niteliğinde olmalıdır. Bu nedenle toplumlar, sadece maddi<br />

sermayeye ve ekonomik alanlara yatırım yapmamalı, aynı zamanda eğitime gereken<br />

yatırımı yapmalıdır. Toplumsal bir yatırım özelliği taşıyan eğitim, toplumun<br />

gerçeklerinden soyutlanamaz.<br />

5. Eğitim sistemi, öğrencilere küresel bir vatandaşlık anlayışı kazandırmalıdır.<br />

Küreselleşen dünyada, bireylerin sadece kendi tarihlerini, kültürlerini ve dillerini<br />

öğrenmeleri yeterli olmayacaktır. Global pazar ekonomisinde başarıyla çalışmak,<br />

farklı insanların ve kültürlerin özelliklerini bilmeyi gerektirir. Kendi yaşadığı<br />

coğrafyanın dışına çıkamayan bireylerin, küreselleşen bir dünyada başarılı olmaları<br />

çok zor olacaktır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


62 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />

6. Eğitim, bireyler ve örgütler arasında ortaklıklar kurma becerisini sağlamalıdır.<br />

Eğitim kurumları arasında olduğu kadar, işletme, endüstri ve kamu kuruluşları<br />

arasında da, ulusal ve uluslararası düzeyde ortaklıkların kurulması sağlanmalıdır. Bu<br />

anlamda, bir eğitim örgütü sadece kendi uzmanlık alanında tek başına kalamaz,<br />

toplumun ve dünyanın değişen ihtiyaçlarına cevap vermek zorundadır.<br />

Küreselleşen dünyada, kişisel güvence ünitesi sanayi toplumunda olduğu gibi,<br />

zaman zaman bireyin kimliğinin önüne geçirilen meslekler ve ticaret değil, eğitimdir.<br />

Yani doğru yapılan bir eğitim, küreselleşen dünyada kişisel güvencenin teminatı<br />

olacaktır. Doğru eğitimden kasıt, çağa ve değişimin genel talep ve standartlarına uygun<br />

olan eğitimdir (Doğan, 1999:44). Bu bağlamda eğitim sistemimizin, “gelecekte nasıl bir<br />

insan istiyoruz?”, “küreselleşen dünyada insanlarımızı rekabet edebilir düzeye getirmek<br />

için onlara hangi becerileri kazandırmamız gerekir?” sorularının sorularak yeniden<br />

yapılandırılması zorunlu hale gelmiştir.<br />

Küreselleşen değerler karşısında Türk Milli Eğitim Sistemi’nin bazı çıkmazları<br />

olduğu görülebilir (Doğan, 1999:49-53):<br />

1. Türkiye’de eğitimin ulusal ve evrensel boyutlarda öngörülen hedeflerinin<br />

gerçekleştirilmesinde bazı sorunlar yaşanmaktadır. Bürokratik ve sosyo-kültürel<br />

yapı bunu tetiklemektedir.<br />

2. Türkiye’de, eğitimden beklentileri günlük ve dönemsel sorunlar belirlemektedir. Bu<br />

nedenle, eğitime ilişkin uzun dönemli bir vizyon belirlenememiştir.<br />

3. Türk eğitim sisteminde programlar, mevcut haliyle değişim kültürünün<br />

beklentileriyle uygunluk göstermemektedir. Ders kitapları, sınav sistemi ve<br />

programda değişim kültürü etkili şekilde yansıtılmamaktadır.<br />

Küreselleşme sürecinde, eğitimde sağlanan gelişmeler önemli bir yere sahiptir.<br />

Ancak, bilgi piyasasının egemen olacağı küreselleşmede, yoksullar ve eğitimsiz kesimler<br />

açısından büyük tehlikeler söz konusu olabilir. Bu kesimlerin, sistemin yaratacağı<br />

eğitimsel eşitsizliklere maruz kalmaları önlenmelidir (Tomul, 2002:80). Bu nedenle,<br />

küresel değerlerin hakim olduğu günümüzde, bireylerin eğitimsel fırsat ve olanaklardan<br />

eşit düzeyde yararlanmalarını sağlayan politika ve uygulamalar geliştirilmelidir.<br />

Küreselleşme, bireye geleneksel toplumda ve modern sanayi toplumunda sahip<br />

olmadığı toplumsal inisiyatif hakkını vermektedir. Günümüz dünyasında, en büyük değer,<br />

birey ve bilgidir. Çağdaş bilgi ve beceriyle donanmış bir insan, küreselleşmenin geçek<br />

öznesidir. Küreselleşme, toplumsal bakış açısına göre, bir tehdit unsuru olarak<br />

algılanabileceği gibi, toplumsal ve ekonomik gelişme için bir fırsat olarak da görülebilir.<br />

Bilgi Toplumu, Küresel Değerler ve Eğitim<br />

İçinde yaşadığımız, küresel değerlerin ön plana çıktığı ve hızlı bir değişimin<br />

yaşandığı dönem; bilgi toplumu, bilgi çağı olarak adlandırılmaktadır. Bilgi teknolojilerindeki<br />

hızlı gelişmeler, toplumsal yapıların değişmesine ve yeniden şekillenmesine neden<br />

olmaktadır. Yaşanan bu hızlı değişim süreci, beraberinde yeni kavramlar ve olgular<br />

getirmiştir. Bu yeni kavramlardan biri de, bilgi çağı ya da bilgi toplumudur.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim 63<br />

Bilgi toplumuna geçişte önemli rol oynayan unsurlardan biri, tek doğrulu ve mutlak<br />

mantığa dayalı pozitivist bakış açısından, pozitivizm sonrası bir döneme geçilmiş<br />

olmasıdır. Pozitivizm sonrası oluşan anlayışta, eğitimde ezberciliğin içi boşalmış,<br />

ezbercilik anlamsız ve faydasız bir uğraş haline gelmiştir. Bilimsel bilgi, mutlak<br />

gerçekliği yansıtmıyorsa, ezberletilmesinin bir anlamı yoktur (Özden, 2002).<br />

Bilgi toplumu, bilginin temel güç ve başlıca sermaye kaynağı olduğu toplumdur.<br />

Bilgi toplumunda, bilgi amaç değil, araçtır ve toplumsal yaşamın her aşamasını<br />

aydınlatan, yönlendiren başlıca güçtür. Bilgi toplumunda, bilgi bir hayat biçimi,<br />

düşünme ve yaşam tarzıdır (Fındıkçı, 1998:83). Böyle bir dönemde, geçerli bilginin<br />

üretilmesi ve kullanılması önemlidir. Bilgi toplumunda bilgi üretim yerleri, üniversiteler<br />

ve akademik araştırma merkezleridir. Bilgi toplumunun bir özelliği, öğrenebilen<br />

insandır. Bilgi toplumunda birey, bilim dünyasının verilerini anlamak, yorumlamak,<br />

kullanmak, yenilerini ortaya koymak, problem çözme yeteneği kazanmak<br />

durumundadır.<br />

Bilgi toplumunda, bireylerin yaratıcı, sorgulayıcı, düşünen ve üretebilen insanlar<br />

olmaları gerekir. Eğitim örgütlerinin bilgi toplumundaki rolü değişmektedir. Bilgi<br />

çağının eğitimi, yaratıcı ve yenilikçi insanlar yetiştirmeyi temel amaç edinmektedir.<br />

Bugün, artık bilginin doğrudan bireye aktarılması değil, bireyin gerek duyduğu bilgilere<br />

nasıl ve hangi yollara ulaşacağının öğretilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu nedenle,<br />

üzerinde konuşulan önemli bir kavram da öğrenmeyi öğrenmedir. Birey, nasıl<br />

öğreneceğini bilirse, kendisi için gerekli bilgilere en uygun yollardan ulaşabilir.<br />

Günümüz toplumunda, okulun, ders programlarının, öğretmenlerin, anne-babaların<br />

ve hatta öğrencilerin tanımı değişmiştir. Okul, sadece belirli bilgi ve becerilerin<br />

verildiği bir kurum değil, aynı zamanda toplumu şekillendiren ona yön ve biçim veren<br />

bir kurum olmak zorundadır. Ders programları, öğrencilere sadece basmakalıp bilgileri<br />

aktaran bir anlayış içerisinde değil, onları gerçek hayata hazırlayan, hayatın<br />

gerçeklerinin sentezlendiği bir anlayış içinde düzenlenmelidir. Öğretmenlerin görevi,<br />

sadece bilgiyi aktarmak değil, öğrencilere yön gösteren bir rehber ve lider olmaktır.<br />

Aynı zamanda, anne-babaların okula ve ders programlarına ilişkin daha fazla katılımı ve<br />

birlikteliği desteklenmelidir. Artık, eğitimin merkezindeki olgu, öğrencidir, öğrenen<br />

bireydir. Elbette mevcut bilgi, birikim, kültürel değerler ve olgular öğrencilere<br />

aktarılacaktır. Ancak, bunda amaç, hazır bilgileri ezberlemek değil, öğrencilerin kendi<br />

bilgilerini oluşturmalarına yardımcı olmaktır.<br />

Bilgi toplumunu kuracak olan bireylerin, akıl, zeka ve beyin güçlerini geliştirmeleri<br />

ve etkin bir biçimde kullanabilmeleri, eğitim etkinliklerinde bilinçli ve düzenli bir<br />

çalışma ve çabayı gerekli kılmaktadır. Bilgi bolluğu ve hızlı iletişimle küçülen günümüz<br />

dünyasında, bu baş döndürücü hıza yetişebilmek, sürekli üretilen ve çok kısa zamanda<br />

tüketilen bilgiyi gereği gibi kullanabilmek ve dönüşümünü sağlayabilmek, kuşkusuz<br />

zihinsel güçlerini çok iyi kullanabilen, eleştirel düşünebilen, muhakeme edebilen ve<br />

yeniden üretebilen bireylere sahip olmakla mümkün olacaktır (Turgut, 2001). Bu<br />

nedenle, geleceğin eğitimi için en azından üç seçenek olduğu söylenebilir (Bacanlı,<br />

1999:1):<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


64 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />

1. Bireyselleştirilmiş öğretim: Öğretim sürecinin her öğrencinin bireysel öğrenme<br />

ihtiyaç ve yeteneklerini karşılayabilecek şekilde kişiselleştirilmesi.<br />

2. İnsancıllaştırılmış öğrenme: Öğrenmeyi nasıl öğrenebileceği ve kullanabileceği ve<br />

kendisi ve çevresi üzerinde nasıl hakimiyet kazanabileceğinin, bilişsel bilgi işleme<br />

becerileri kadar kişiler arası iletişim ve değer açıklama becerilerinin öğretilmesi.<br />

3. Meslek eğitimi: Öğrencileri doyurucu bir hayata ve mesleğe hazırlayabilmek için,<br />

onlara birinci elden iş yaşantılarının sağlanması.<br />

Bilgi toplumunda öğretmenlerin, öğrencilere ilişkin düşünce ve algıları değişikliğe<br />

uğrayacaktır. Artık, öğretmenler, öğrencilerin zayıf yönlerine değil, başarılı oldukları<br />

yönlere odaklanacaklardır. Zayıf yönler iyileştirilirken, güçlü yönler daha da<br />

güçlendirilecektir. Temel vurgu, zayıflıklara değil, güçlü yönlere olacaktır. Eğitimin<br />

yeni bilgi toplumu gerçekliği karşısındaki sosyal amacı ve sorumluluğu, ciddi bir<br />

biçimde tartışılacaktır. Bu nedenlerle; eğitimin birkaç özelliği şöyle sıralanabilir<br />

(Drucker, 1996:247):<br />

1. Bilgi toplumu için yapılan eğitimin sosyal bir amacı olacaktır. Değerlerden yoksun<br />

bir eğitim olmayacaktır.<br />

2. Gerekli olan eğitim sistemi, açık bir sistem olmalıdır. Eğitim, toplumun tüm<br />

kesimlerinin ulaşabileceği bir hizmet olmalı, kökenleri, varlık durumları ya da<br />

önceki öğrenimleri ne olursa olsun, yeterli ve başarılı kimseler için eğitim yolu ve<br />

eğitim aracılığıyla toplum içinde yükselme yolu açık olmalıdır.<br />

3. Bilgi toplumunda bitmiş eğitim diye bir şey yoktur. İleri düzeyde eğitim görmüş<br />

kişilerin bile, tekrar okula geri gelmeleri gerekir.<br />

4. Eğitim artık okulla sınırlı kalamaz. İşveren durumundaki her kurumun öğretmenlik<br />

yapması gerekir. Eğitim kurumları ile işletmeler arasında işbirliği kurulmalıdır.<br />

5. Eğitim sonunda elde edilen diplomanın yeteneğin takdiri yerine, yeteneğin önüne<br />

dikilen bir engel haline gelmemesi için özen gösterilmelidir. Durumları iyi olan ve<br />

kendileri de ileri düzeyde eğitim görmüş anne-babaların çocukları daima avantajlı<br />

olacaktır. Ancak, bu avantaj, başkaları için aşılması mümkün olmayan bir engel<br />

haline gelmemelidir.<br />

6. Öğrenme, parmak izi kadar kişiye özgüdür. Herkesin farklı öğrenme hızı, farklı bir<br />

ritmi, farklı bir dikkat süresi vardır. Bu nedenle, öğretmenin rolü, öğrencilerin<br />

kişisel özelliklerine uygun öğrenme biçimlerini saptamak ve onları öğrenme<br />

profillerine en uygun alanlara yönlendirmektir.<br />

Bilgi toplumunda, öğrenmeyi öğrenme anlayışı ön plana çıktığı için, öğretmenin<br />

rolü, hazır bilgileri aktarmaktan ziyade öğrenme sürecine rehberlik etmek olmuştur.<br />

Küreselleşen dünyada insanlığın önündeki en büyük gerçeklerden biri, dünyada bilgiyi<br />

üretenlerin ve kullananların gücü ellerinde bulunduracağı gerçeğidir. Çünkü, bilgi<br />

güçtür ve küresel dünyada bilginin güç olduğu artık bir gerçeklik haline gelmiştir. Bu<br />

nedenle, bilginin doğasına ilişkin bakış açısının değişmesi, bireyi de değişime<br />

zorlamaktadır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim 65<br />

Bilgi toplumuna geçişle birlikte, evrenin mekanik olduğunu ve geleceğin<br />

kestirilebileceğini ileri süren pozitivist paradigma geçerliğini yitirmiştir. Pozitivizm<br />

ötesi yeni paradigmaya göre, gelecek ve yön belirsizdir, sadece olasılıklar bilinebilir.<br />

Doğada ilişkiler doğrusal değildir ve karşılıklı nedensellikten söz edilebilir. Geleceğin<br />

belirsizliği ve kesin sonuçların kestirilememesi, doğanın temel koşuludur (Yıldırım ve<br />

Şimşek, 2000). Buna göre, başta eğitim yöneticilerinin ve öğretmenlerin, Drucker’ın<br />

(1996) deyimiyle, bu “yeni gerçekler”in farkında olmaları ve yeni paradigmanın eğitime<br />

yansımalarını iyi değerlendirmeleri gerekmektedir.<br />

Sonuç<br />

Hızlı gelişen teknoloji ve bilginin yoğun biçimde artması, küreselleşme sürecine<br />

ivme kazandırmıştır. Günümüzde, küreselleşme ile birlikte, geçerli bilginin üretimi ve<br />

yeni alanlara uygulanması, ulusal ve uluslararası rekabeti ve üstünlüğü belirleyen temel<br />

güç haline gelmiştir. Bilgi, toplumların başlıca zenginlik kaynağı olmuştur. Geçerli ve<br />

zenginlik kaynağı oluşturacak bilginin üretimi ve kullanımı ise, eğitim sistemlerine ve<br />

dolayısıyla okullara yeni sorumluluklar yüklemiştir. Bugün, okulların en önemli<br />

sorumluluklarından biri, mevcut kültürel değerleri yeni kuşaklara aktarırken, küresel<br />

dünyanın gerektirdiği bilgi, beceri, değer ve tu<strong>tum</strong>lara sahip bireyler yetiştirebilmektir.<br />

Okulların küresel dünyada karşı karşıya olduğu sorumluluklar, mevcut eğitim<br />

sistemlerinin ve yapılarının yeniden sorgulanması gündeme getirmiştir. Sanayi<br />

devriminin koşulları altında yapılanan okullarımızın, bilgi çağının gereklerini<br />

karşılaması oldukça güç görünmektedir. Eğitim sistemimizin küresel değerler dikkate<br />

alınarak yeniden yapılandırılması zorunlu hale gelmiştir. Çünkü, günümüzde eğitimli<br />

insanın anlamı değişmiş, öğrenmeyi öğrenmiş bireyler başarılı olur hale gelmiştir. Bu<br />

durum, bireylerin öğrenmeyi öğrenme alışkanlığı kazanmalarını zorunlu kılmaktadır.<br />

Sonuç olarak, küreselleşme, olumlu ya da olumsuz yönleriyle bir gerçeklik olarak<br />

dünya üzerinde hızla işlemeye devam eden bir süreçtir. Bu zorlu süreçte başarılı<br />

olabilmenin ve ayakta kalabilmenin yolu, küreselleşmeyi bir olmazsa olmaz durum gibi<br />

görüp ona tamamen sorgulamadan tabi olmak ya da tümüyle onu yok sayarak mevcut<br />

gerçekliğini kabul etmemek değil, küreselleşen dünyada rekabet edebilir değerler ve<br />

beceriler üretebilmektir. Küresel dünyanın gerektirdiği bilgi, beceri, değer, tu<strong>tum</strong> ve<br />

davranışlara sahip bireyler yetiştirmek de, okulların yeni bir vizyon geliştirmesini<br />

gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, bireye önem veren, öğreneni merkeze alan, insani ve<br />

evrensel değerlere dayalı, küresel dünyanın gerektirdiği bilgi, beceri ve davranışları<br />

kazandıran bir eğitim önem kazanmaktadır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


66 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />

Kaynaklar<br />

1. Akkutay, Ü. (1999). 21. Yüzyılda Sosyal Yapının Eğitime Etkileri Nasıl Olacaktır?<br />

21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Eğitim Sistemi Ulusal Sempozyumu. 25-27 Kasım<br />

1999. Ankara: Tekışık Yayıncılık.<br />

2. Bacanlı, H. (1999). Duyuşsal Davranış Eğitimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.<br />

3. Bozkurt, V. (2000). Küreselleşme. Kavram, Gelişim ve Yaklaşımlar. Küreselleşmenin<br />

İnsani Yüzü. İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.<br />

4. Cafoğlu, Z. ve D. Somuncuoğlu. (2000). Global Values in Education and<br />

Character Education. ERIC NO: ED449449.<br />

5. Deniz, N. (1999). Global Eğitim. İstanbul: Türkmen Kitabevi.<br />

6. Doğan, E. (2002). Eğitimde Küreselleşme. Eğitim Araştırmaları Dergisi. Sayı: 6,<br />

Sayfa: 87-98.<br />

7. Doğan, İ. (1999). Küresel Değerler ve Eğitim: Türkiye Örneği. 21. Yüzyılın<br />

Eşiğinde Türk Eğitim Sistemi Ulusal Sempozyumu. 25-27 Kasım 1999.<br />

Ankara: Tekışık Yayıncılık.<br />

8. Drucker, P. F. (1996). Yeni Gerçekler. (Çeviren: B. Karanakçı). 5. Baskı. Ankara:<br />

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.<br />

9. Fındıkçı, İ. (1998). Enformasyon Bilgi Toplumu Dünyası; Bilgi Toplumunda<br />

Eğitim ve Öğretmen. Bilgi ve Toplum Dergisi. Nisan, 1998.<br />

10. Garner, L. H. (2002). Education for the Twenty-first Century: Leadership for<br />

Globalization. Iowa: Second Korea-U.S. Forum.<br />

11. Holton, R. J. (1998). Globalization and the Nation-State. First Published. New<br />

York: ST. Martin’s Pres, Inc.<br />

12. Keyman, E. F. ve A. Y. Sarıbay. (2000). Global Yerel Eksende Türkiye.<br />

İstanbul: Alfa Yayınları.<br />

<strong>13</strong>. Lipson, L. (2000). Uygarlığın Ahlaki Bunalımları. (Çeviren: J. Çam Yeşiltaş).<br />

İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.<br />

14. Oran, B. (2000). Küreselleşme ve Azınlıklar. Ankara: İmaj Yayıncılık.<br />

15. Özden, Y. (2002). Eğitimde Yeni Sistem Arayışları. Öğretmenlik Mesleğine<br />

Giriş. Ankara: Pegem A Yayıncılık.<br />

16. Rodrik, D. (1997). Küreselleşme Sınırı Aştı mı? İstanbul: Kızılelma Yayıncılık.<br />

17. Sönmez, V. (2002). Küreselleşmenin Felsefi Temelleri. Eğitim Araştırmaları<br />

Dergisi. Sayı: 6, Sayfa: 1-11.<br />

18. Tomul, E. (2002). Küreselleşmenin ve Eğitim Eşitsizlikleri. Eğitim Araştırmaları<br />

Dergisi. Sayı: 6, Sayfa: 77-86.<br />

19. Turgut, B. (2001). Küreselleşme ve Milli Değerler. Milli Eğitim Dergisi. Sayı:<br />

150. Mart, Nisan, Mayıs 2001.<br />

20. Türkiye ve Siyaset. (2001). Milliyetçilik ve Küreselleşme Özel Sayısı. Kasım-Aralık.<br />

21. Yıldırım, A. ve H. Şimşek. (2000). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma<br />

Yöntemleri. Gözden Geçirilmiş 2. Baskı. Ankara: Seçkin Yayıncılık.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 67-80<br />

LİSE DÜZEYİNDE ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRENCİLERE GRUPLA<br />

ÖĞRENME YÖNTEMİNİN KAZANDIRDIĞI BİLGİ VE<br />

BECERİLER<br />

Özet<br />

Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />

Atatürk Üniversitesi, K.K.Eğitim Fak. İlköğretim Bölümü, 25240 Erzurum.<br />

Bu araştırmanın amacı, grupla öğrenme yönteminin hem kırsal hemde merkezi yerleşim<br />

yerlerde öğrenim gören öğrencilere bilgi ve beceri kazanıp kazanmadığını test etmeye yöneliktir.<br />

Araştırmanın örneklemi, 2003-2004 öğretim yılı bahar döneminde biri Merkezi Lise (ML) ve<br />

diğeri ise Kırsal kesimindeki Lise (KL) olmak üzere iki Lise de toplam 56 öğrenciye<br />

uygulanmıştır. Bu liselerin ikinci sınıflarında öğrenim gören Fen şubelerinde, her biri dört<br />

öğrenciden oluşan gruplar oluşturuldu. Daha sonra bu gruplara, Kimya dersin yıllık planı<br />

dikkate alınarak “ çözeltiler” ünitesi kapsamındaki konulara beş hafta süreyle grupla öğrenme<br />

yöntemi uygulanarak işlenmiştir. Grupla öğrenme yöntemin öğrencilere kazandırdığı bilgi ve<br />

becerilerin etkinliğini ölçmek için; Ünite bitiminden sonra on sorudan oluşan, grup çalışması<br />

hakkında, öğrenci görüşlerini almak için Grupla Çalışma Görüş Testi uygulanmıştır. Elde edilen<br />

veriler SPSS paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Değerlendirme sonucunda, grupla<br />

öğrenme yönteminin, hem merkezi hemde kırsal yerleşim yerlerdeki liselerde öğrenim gören<br />

öğrencilere, bilgi ve beceri kazandırdığı sonucuna varılmıştır.<br />

Anahtar Kelime: Grupla öğrenme yöntemi, Öğrenci görüşleri, Merkezi lise, Kırsal Lise<br />

KNOWLEDGE AND SKILLS THE STUDENTS IN THE HIGH<br />

SCHOOLS ACQUIRE THANKS TO THE COOPERATIVE<br />

LEARNING METHOD<br />

Abstract<br />

This research was carried out in two high schools, the one is a central and the other is a rural<br />

high school. Sampling of the study involves a total of 56 students in 10th grade students of two<br />

residence schools in 2003-2004 educational year spring term. They created the groups, each of<br />

which had four students for one class of science at the second class. Later these groups were<br />

taught the subjects in the unit of “solutions” using the cooperative learning method for five weeks<br />

by taking annual schedule of chemistry into consideration. In order to evaluate the effectiveness<br />

of knowledge and skill the students gained by group work, Cooperative Study Opinion Test was<br />

applied to get students’ opinions which consisted of ten question at the end of unit. The<br />

information obtained was evaluated using the packet programme of SPSS. At the end of the<br />

evaluation, they concluded that cooperative learning method enabled students attending both<br />

central and rural high schools to gain better knowledge and skill.<br />

Key Words: Cooperative learning method, the students’ opinions, central high school, rural<br />

high school<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


68 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />

1.Giriş<br />

Günümüzde lise eğitiminin asıl amacı, öğrencilerin hızla değişen dünya şartlarına<br />

ayak uydurabilen, bağımsız düşünebilen, kişisel sorumluluk duygusu gelişmiş ve<br />

yaşamı boyunca elde ettikleri bilgi ve becerileri kullanma yeteneklerini<br />

kazandırabilmektir[1,2]. Öğrencilere bu bilgi ve becerileri kazandırmak için, dersi<br />

veren eğitimciler bir çok öğretim yöntemi kullanmaktadır. Kullanılan yöntemlerin<br />

içinde en yeni ve kalıcı olanı grupla öğrenme (Cooperative Learning) yöntemidir.<br />

Grupla öğrenme veya grupla çalışma; yüksek, orta ve ilköğretimde değerlendirme ve<br />

gelişmede önemli rol oynar [3-6]. Ayrıca, grupla öğrenme yöntemi öğrenciler de<br />

anlaşılırlık, canlılık, akılcılık, tabiilik, anlatım ve üslup gibi grup tartışmalarında etkili<br />

konuşmayı sağlamasının yanında soru-cevap, serbest münakaşa, küçük ve büyük grup<br />

tartışması, çember tartışması, seminer, beyin fırtınası gibi çalışma tekniklerini de<br />

öğretir[7-16].<br />

Grupla öğrenme, her öğrenci için önemlidir. Farklı yetenekleri, gereksinimleri,<br />

öğrenme biçimleri olan öğrencilere göre gruplar oluşturulur ve öğrenciler bu gruplarda<br />

çalışmaya devam ederler. Grupta bulunan her öğrencinin, diğer öğrencilerle olumlu<br />

etkileşimde bulunmaları, araç-gereç, bilgi ve becerileri ortak paylaşılması sağlanır.<br />

Ayrıca grup üyeleri konunun bir parçasından sorumlu olmakla birlikte, konuyla ilgili<br />

çalışmalarda da gruba katkıda bulunmalıdırlar. Öğretmen ise, ortam düzenleyici ve<br />

gerektirdiğinde yardımcı, destekleyici bir rolü üstlenmelidir[ 17-20].<br />

Grupla öğrenme yöntemi; bir çok ülkede ilk, orta ve yüksek öğrenimde düzenli,<br />

yetenekli ve başarılı bir eğitim stratejisi sağladığı kanıtlanmıştır[ 21-23]. Yapılan başka<br />

araştırmalarda ise, grupla öğrenme yöntemi ile geleneksel öğrenme yönteminin<br />

etkinlikleri karşılaştırılmış, grupla öğrenme metodunun üstün bir başarı sağladığı<br />

bulunmuştur[24-28]. Grupla öğrenme yöntemin, akademik başarı ve tu<strong>tum</strong>lara,<br />

özellikle de konu alanına ilişkin tu<strong>tum</strong>lar üzerine etkilerini inceleyen bir çok araştırma<br />

gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmaların bazıları, araştırma konusuyla dolaylı olarak ilgili<br />

olsa da grupla öğrenme metodunun etkinliğini göstermesi açısından ele alınmıştır[29].<br />

Bu çalışmada, hem merkezi Lise de (ML) öğrenim gören öğrencilere hemde kırsal<br />

kesimdeki Lise de(KL) öğrenim gören öğrencilere; Kimya dersinin bir ünitesinin<br />

(Çözeltiler) işlenişine grupla öğrenme yöntemi uygulandı ve bu yöntemin aktiviteleri ile<br />

ilgili öğrenci görüşlerine başvuruldu. Bu görüşler kapsamında yöntemin üstün ve etkili<br />

olduğu kanaatine varıldı.<br />

2. Yöntem<br />

Bu araştırmanın amacı, grupla öğrenme yönteminin hem kırsal hemde merkezi<br />

yerleşim yerlerde öğrenim gören öğrencilere bilgi ve beceri kazanıp kazanmadığını test<br />

etmeye yöneliktir. Çalışma, 2003-2004 öğretim yılı Bahar Döneminde beş hafta süreyle<br />

biri Merkezi Lise(ML) ve diğeri ise Kırsal kesimindeki Lise(KL) olmak üzere iki lisenin<br />

ikinci sınıflarında okuyan toplam 46 öğrenciye uygulanmıştır. Bu liselerin ikinci<br />

sınıflarında öğrenim gören fen kolunun birer şubeleri, her biri dört öğrenciden oluşan<br />

gruplar oluşturuldu. Daha sonra grup formunda grupların adı, üyelerin sayısı, grup<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 69<br />

üyelerinin üzerine düşen çalışma konuları ve grup başkanları belirlendi. Grup<br />

başkanlarının aracılığı ile gruplara kimya dersin “çözeltiler” ünitesi kapsamındaki<br />

konular grup üyelerine dağıtıldı ve her bir üyeye kişisel sorumluluklar yüklendi. Beş<br />

haftalık bir süreyi kapsayan bu çalışmada grupların, grup üyelerinin her hafta neler<br />

yapacağı, ne gibi aktiviteler gerçekleştirmeleri gerektiğini içeren bir rehber olan<br />

Basamak-12 Kılavuzu [22] eşliğinde çalışma planlandı. Öğrenciler ilk dört hafta<br />

içerisinde konu araştırmalarını yapıp önce grup içi sonra gruplar arası sunumlar<br />

gerçekleştirdi. En son hafta yani beşinci haftada ise asıl gruplardan birleştirilmiş<br />

gruplar[ 30] oluşturularak ünite konularının uzman gruplar tarafından yeniden genel bir<br />

tekrarı yapıldı. Bu yöntemin uygulanmasında öğretmen(uygulayıcı) pasif, öğrenciler ise<br />

aktif rol oynamıştır. Uygulama sonunda, Ek:1’ de verilen on soruluk grupla öğrenme<br />

yöntemi hakkındaki görüşü belirleyen bir test hazırlanıp her iki liseye uygulandı. Bu<br />

testteki soruların bir kısmı literatürden alınmış olup[3], diğerleri araştırmacı tarafından<br />

hazırlanmıştır. Elde edilen veriler SPSS paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir.<br />

3. Bulgular ve Yorum<br />

S1. Grupla çalışmak:<br />

Bu soruyla ilgili,öğrencilerin görüşlerinde elde edilen sonuçlar ve değerlendirmeler<br />

Tablo 1. de verilmiştir. Tablo 1 deki verilere bakıldığında hem ML hem de KL deki<br />

öğrenci görüşlerin puan 4 ile 5 göre, %80 –100 arasında olduğu görülmektedir. KL<br />

deki başarının ML den daha yüksek olmasının nedeni; dar alanda akraba ve arkadaşlık<br />

ilişkilerin daha iyi olmasına bağlanabilir.<br />

Tablo 1. (Soru 1) Grupla çalışmak<br />

Görüşler<br />

Bilgi verici değil<br />

Merkez Lise<br />

Kırsal Lise<br />

1 2 3 4 5 X 1 2 3 4 5 X Görüşler<br />

- - 26 53 21 3,9 - - 5 36 55 4,3 Çok bilgi verici<br />

Kolay değil<br />

15<br />

-<br />

42<br />

32<br />

11<br />

3,2<br />

-<br />

9<br />

18<br />

36<br />

28<br />

3,5<br />

Çok Kolay<br />

Faydalı değil<br />

15<br />

-<br />

42<br />

32<br />

11<br />

3,4<br />

-<br />

-<br />

-<br />

50<br />

50<br />

4,5<br />

Çok Faydalı<br />

Öğretici değil<br />

-<br />

-<br />

16<br />

47<br />

37<br />

4,2<br />

-<br />

-<br />

14<br />

32<br />

45<br />

3,9<br />

Çok Öğretici<br />

Teşvik edici değil<br />

-<br />

-<br />

21<br />

53<br />

26<br />

4,0<br />

-<br />

-<br />

<strong>13</strong><br />

46<br />

32<br />

3,8<br />

Çok teşvik edici<br />

Zevkli değil<br />

-<br />

-<br />

16<br />

47<br />

37<br />

4,2<br />

-<br />

9<br />

18<br />

23<br />

50<br />

4,1<br />

Çok zevkli<br />

Yaratıcı değil<br />

5<br />

5<br />

16<br />

42<br />

32<br />

3,9<br />

-<br />

-<br />

14<br />

41<br />

36<br />

3,8<br />

Çok yaratıcı<br />

Not: X’in değerleri beş puan üzerinde puan ortalamasını; diğer rakamlar ise<br />

%göstermektedir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


70 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />

En düşük puan ortalaması “kolay değil/ çok kolaydır” görüşü için KL’de 3,5;<br />

ML’de ise 3,2 olarak tespit edilmiştir. Bunun nedeni ilk defa öğrencilerin bu yöntemle<br />

çalışmaya başlanması ve sorumluluk üstlenmesine bağlanabilir. Diğer görüşler için<br />

puan ortalamaları çok az olarak değişmektedir. Her iki lisede de öğrencilerin grup<br />

halinde çalışmaya olumlu görüş bildirmişlerdir.<br />

S2. Grupla birlikte çalışmak.<br />

S3. Soru 2’y e vermiş olduğunuz cevabın nedenini kısaca açıklar mısınız?<br />

Bu sorulardan soru ikiye ait cevaplar Tablo 2 de, soru üçle ilgili görüşler ise Tablo<br />

3 de verilmiştir. Tablo 2 deki verilere göre hem KL hem de ML de dört ve beş<br />

puanlara verilen cevaplar %95 –100 arasında olduğu görülmektedir.<br />

Ancak KL öğrencilerinin %<strong>13</strong>’i grup içinde çalışmanın olumsuz yönde etkileyeceği<br />

görüşünü ileri sürmektedir. Bunun nedeni bazı öğrencilerin gruptaki diğer öğrencilere<br />

nazaran pasif kaldığına ve kırsal alanda imkanların yetersiz olduğuna bağlanabilir.<br />

Tablo 2. (soru 2) Grupta İçinde çalışmak<br />

Puanlar Görüşler ML (%) KL (%)<br />

5<br />

4<br />

3<br />

2<br />

1<br />

Çok iyi<br />

İyi<br />

Yeterli<br />

İyi değil<br />

Çok kötü<br />

32<br />

68<br />

-<br />

-<br />

-<br />

45<br />

32<br />

10<br />

<strong>13</strong><br />

-<br />

Not: Ortalama puanlar beş puan üzerinde; ML= 4,3; KL= 4,3<br />

Puan ortalamaları beş puan üzerinde (ML= 4,3; KL= 4,3) olması grupla çalışmanın<br />

verimli olduğunu ve bu metodun farklı yerleşik alanlarda aynı etkiyi gösterdiği<br />

sonucuna varılmaktadır. Ayrıca bu başarı nedenini açıklayan öğrenci görüşleri Tablo-<br />

3’te belirtilmiştir.<br />

Tablo 3. (soru3) Soru 2’y e vermiş olduğunuz cevabın nedenini kısaca açıklar mısınız?<br />

Görüşler ML (%) KL (%)<br />

Konular tartışılarak daha iyi anlaşılıyor<br />

Konu ile ilgili olarak daha fazla bilgi ediniliyor<br />

Yalnız başına çalışmak insana zevk veremiyor<br />

Grupla çalışmak insanı çalışmaya teşvik ediyor<br />

Konuşma fırsatı veriyor<br />

Grupta eşit çalışma düzeni yok<br />

29<br />

11<br />

11<br />

22<br />

17<br />

10<br />

34<br />

26<br />

18<br />

9<br />

<strong>13</strong><br />

-<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 71<br />

Tablo 3 deki verilere göre öğrencilerin %90’i üzerinde olumlu görüş bildirdikleri<br />

yani soru 2’ye olumlu yönde destek verdiği belirtilmektedir. Ancak ML öğrencilerin<br />

%10 “grupta eşit çalışma düzeni yok” belirtmişler; bunun nedeni,grup içinde bazı<br />

öğrencilerin daha aktif rol oynamakta diğerleri ise grup içinde kişisel sorumluluğu<br />

yerine getirmemesine ve uygulanan metoda uyum sağlamamasında kaynaklanabilir<br />

S4.Grup içinde çalışma gayretiniz nasıldı?<br />

S5. Soru 4’ e vermiş olduğunuz cevabın nedeni kısaca açıklar mısınız?<br />

Bu sorular öğrencilerin grupta bir arada çalışmayı ne kadar iyi ve nasıl başarılı<br />

olduğunu belirtmek için dizayn edilmiştir. Tablo 4 de verilen bilgilere göre ML dekı<br />

öğrencilerin %95 puan 4(iyiydi) ve Puan 5 (çok iyiydi); KL de ise öğrencilerin %87<br />

“iyiydi” ve “çok iyiydi” görüşü bildirmişlerdir. Garvin’nin yapmış olduğu bir<br />

çalışmada öğrenciler %95 “iyiydi”ve “ çok iyiydi” cevap vermişlerdir. Ayrıca, Bourner<br />

yapmış olduğu çalışmada ise aynı görüşlere öğrencilerin %43 “iyiydi” ve “çok iyiydi”<br />

cevap vermişlerdir[3]. KL deki öğrencilerin %<strong>13</strong> ü ise “iyi değil” ve “çok kötüydü”<br />

olumsuz yönde cevap vermişlerdir. Bunun nedeni kırsal kesimde öğrenciler arasında<br />

rekabet sistemin yaygın olması ve grup içinde pasif öğrencilerin gruptaki kişisel<br />

sorumluluk ve görevleri yerine getirmediğine ve kendine olan güvenin yetersiz<br />

olduğuna bağlanabilir.<br />

Tablo 4. (Soru 4) Grup içinde çalışma gayretiniz nasıldı.<br />

Puanlar Görüşler ML (%) KL (%)<br />

5<br />

4<br />

3<br />

2<br />

1<br />

Çok iyiydi<br />

İyiydi<br />

Yeterliydi<br />

İyi değildi<br />

Çok kötüydü<br />

37<br />

58<br />

5<br />

-<br />

-<br />

41<br />

46<br />

-<br />

9<br />

4<br />

Not: X puan ortalamaları 5 puan üzerinde; ML = 4,3; KL= 3,9<br />

Ayrıca, hem ML hemde KL deki öğrencilerin soru 5 da ileri sürdüğü görüşler beli<br />

gruplarda toplanarak Tablo 5 de verilmiştir. Bu verilere göre ML %88, KL %71<br />

oranında “ grupta çok aktif rol oynadım” ve “arkadaşlarımda güç alarak iyi gayret<br />

gösterdim” ifadeleri kullanarak olumlu yönde görüş bildirmişlerdir.<br />

Tablo 5. (Soru 5) Soru 4’ e vermiş olduğunuz cevabın nedeni kısaca açıklar mısınız?<br />

Görüşler ML (%) KL (%)<br />

Grupta çok aktif rol oynadı<br />

Arkadaşlarımda güç alarak iyi gayret gösterdim<br />

Gruptaki arkadaşlarımın yüzünde yeterli olamadım<br />

Diğer derslerin işleniş metodu çalışmama engeldi<br />

41<br />

47<br />

-<br />

12<br />

33<br />

38<br />

19<br />

10<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


72 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />

Yine tablo 5 deki verilere göre hem ML hemde KL deki öğrencilerin, çalışmalarına<br />

diğer derslerin işlenişinde uygulanan farklı öğrenim yöntemi, grupla çalışma yöntemin<br />

başarısına engel oluşturduğu ifade etmişlerdir.<br />

S6. Grup çalışmalarında lider (grup başkanı) olmak ister misiniz?<br />

Bu sorunun sorulmasının nedeni; Öğrencilerin grupta liderlik vasfına sahip olup<br />

olmadığını, tespit etmek içindir. Soruda elde edilen cevaplar şöyledir; Liderlik<br />

yapabilirim ML %84 ve KL ise %64 evet; Liderlik yapamam fikrine katılanlar ise<br />

ML’de %16; KL’de %36 hayır demişlerdir. Grup çalışma yöntemin kullanılmasıyla<br />

öğrencilerin büyük çoğunluğu liderlik vasfına sahip olmak istediği belirtilmektedir.<br />

S7. Grup çalışma yöntemin uygulamasıyla kendi kendinizce ne kadar bilgi<br />

edindiniz?<br />

Bu sorunun cevabi Tablo 6 de özetlenmiştir. Tablodaki verilere göre ML deki<br />

öğrencilerin %68; KL nin ise %56 grupla öğrenme yöntemin uygulanmasıyla “çok bilgi<br />

edindim” belirtilmişlerdir.<br />

Tablo 6. (Soru 7) Grup çalışma projesinde kendi kendinizce ne kadar bilgi<br />

edindiniz?<br />

Puanlar Görüşler ML (%) KL (%)<br />

4<br />

3<br />

2<br />

1<br />

Çok Bilgi edindim<br />

Biraz bilgi edindim<br />

Çok az bilgi edindim<br />

Hiç bilgi edinmedim<br />

68<br />

32<br />

-<br />

-<br />

56<br />

36<br />

-<br />

9<br />

Not: X puan ortalamaları 4 puan üzerinde; ML = 3,7; KL=3,4<br />

Ancak KL de öğrencilerin %9 olumsuz yönde görüş bildirmişlerdir. Bunun nedeni<br />

ise, yapılan yüz yüze görüşmelerde öğrenciler üç görüş ileri sürmüşlerdir., Bu görüşler;<br />

(1) Grupta bazı öğrencilerin hakimiyeti elerinde tutukları, diğer öğrencilere fırsat<br />

vermediği; (2) Bazı öğrencilerin kaynaklara ulaşmadığı; (3) ise bazı öğrencilerin<br />

çalışma ortamın uygun olmadığını söylemişlerdir.<br />

S8. Grupla birlikte çalışmanın sonunda kendimden aşağıdaki özelliklerin<br />

varlığını hissettim.<br />

Grupla birlikte çalışmanın sonunda hem ML ve hem de KL’de Tablo 7’te belirtildiği<br />

gibi öğrenci görüşlerinin ağırlıkta 4 ile 5 puan arasında bir dağılım gösterdiği; her iki<br />

lise de öğrencilerin kendilerine güvendiği izlenimi verdiği ve öğrencilerin görüşleri<br />

arasında bir farkın olmadığı görülmektedir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 73<br />

Tablo 7. (Soru 8) Grupla birlikte çalışmanın sonunda kendimden aşağıdaki<br />

özelliklerin varlığını hissettim.<br />

Görüşler<br />

Konu<br />

araştırmada hiç<br />

bilgi edinmedim<br />

Kendime hiç<br />

güvenmediğimi<br />

Düşünme<br />

ufkum hiç<br />

açılmadığı<br />

Kendi başıma iş<br />

yapar hale<br />

gelmediğimi<br />

Hiç yetenekli<br />

olmadığımı<br />

Hiç işten<br />

gelerek<br />

çalışmadığımı<br />

ML<br />

KL<br />

1 2 3 4 5 X 1 2 3 4 5 X<br />

- - 10 53 37 4,2 - 4 9 55 32 4,1<br />

- - 21 53 26 4,0 - 4 4 44 48 4,1<br />

- - 21 58 21 4,0 4 - 12 56 28 4,0<br />

- - 10 58 32 4,2 - 4 9 27 60 4,1<br />

- - 32 47 21 3,9 - - 9 60 31 4,0<br />

- 5 5 25 65 4,4 4 9 11 <strong>13</strong> 63 4,1<br />

Görüşler<br />

Konu<br />

araştırmada<br />

çok bilgi<br />

edindim<br />

Kendime<br />

güvenim çok<br />

artığını<br />

Düşünme<br />

ufkum çok<br />

açıldığı<br />

Kendi başıma<br />

çok iş yapar<br />

hale<br />

geldiğimi<br />

Çok yetenekli<br />

olduğumu<br />

Çok işten<br />

gelerek<br />

çalıştığımı<br />

Not: X değeri, 5 puan üzerinde puan ortalamasını; diğer rakamlar ise %göstermektedir.<br />

Tablo 7 deki verile bakıldığında; grupla birlikte çalışmanın tüm öğrencilere kendi<br />

başına çalışma, araştırma yapma, güven verme, ufkun açılması, yetenek kazanması ve<br />

isteyerek çalışma hissin verdiği belirtilmektedir.<br />

S9. Bu çalışmadan dolayı, aşağıda verilen alanlarda benim ufkum gelişti<br />

S10. Eğer yeniden bir grup çalışması yapmış olsanız, aşağıdaki ifadelerden<br />

hangisini tercih edersiniz<br />

Bu sorulara ilişkin öğrenci görüşleri, soru dokuz için sonuçlar Tablo 8 ve soru on<br />

için görüşler ise Tablo 9 da verilmiştir. Tablo 8 daki verilere bakıldığında; ML ve KL<br />

deki öğrencilerin “problem çözme”, “ araştırma yapma”, “ rapor hazırlama” ve “<br />

organize etme ve planlama” gibi konularda ufkunun geliştiğini 5 puan üzerinde yüksek<br />

puan aldığı belirtmektedir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


74 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />

Tablo 8. (Soru 9) Bu çalışmadan dolayı, aşağıda verilen alanlarda benim ufkum gelişti<br />

Problem çözme<br />

Araştırma yapma<br />

Rapor hazırlama<br />

Konuşma yapma<br />

Grup içi çalışma<br />

Organize etme<br />

Zamanı iyi kullanma<br />

ML<br />

KL<br />

1 2 3 4 5 X 1 2 3 4 5 X<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

6<br />

26<br />

5<br />

5<br />

10<br />

21<br />

16<br />

26<br />

63<br />

37<br />

47<br />

63<br />

47<br />

42<br />

47<br />

11<br />

58<br />

47<br />

27<br />

32<br />

42<br />

21<br />

3,8<br />

4,9<br />

4,4<br />

4,1<br />

4,0<br />

4,2<br />

3,8<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

-<br />

4<br />

4<br />

4<br />

-<br />

9<br />

18<br />

9<br />

26<br />

27<br />

18<br />

9<br />

23<br />

9<br />

18<br />

26<br />

46<br />

23<br />

42<br />

36<br />

41<br />

41<br />

30<br />

9<br />

55<br />

49<br />

32<br />

32<br />

27<br />

14<br />

3,1<br />

4,6<br />

4,4<br />

3,8<br />

3,4<br />

3,1<br />

2,8<br />

Not: Veriler % ve X ise beş puan üzerinde puan ortalamasını göstermektedir<br />

Yinede Tablo 8 de hem ML hemde KL deki öğrenciler ise “ zamanı iyi<br />

değerlendirme” konusuna olumsuz yaklaşmışlardır. Bunun nedeni ise bir ders saatlık<br />

sürede grubun bütün üyelerin aktıf rol oynamasını istemesine bağlanabilir.<br />

Tablo 8 deki konuların genel puanlarına bakıldığında her iki lisede de olumlu<br />

yönde görüş bildirmişlerdir. O halde grupla öğrenme yöntemi, eğitimin bölgesel<br />

farlılığını ortada kaldırılarak, her bölgede uygulanabileceği kanaatini ortaya<br />

koymaktadır.<br />

Tablo 9. (soru 10) Eğer yeniden bir grup çalışması yapmış olsanız, aşağıdaki<br />

ifadelerden hangisini tercih edersiniz<br />

Görüşler ML (%) KL (%)<br />

Daha çok alanda çalışma<br />

Daha iyi zaman kullanma<br />

Daha iyi iş bölümü yapma<br />

Daha çok grupla çalışma<br />

Daha fazla araştırmaya yönelme<br />

31<br />

41<br />

31<br />

31<br />

54<br />

29<br />

50<br />

25<br />

37<br />

54<br />

Not: Toplam yüzdenin 100 fazla olması öğrencilerin birden fazla alana cevap<br />

vermesinden kaynaklanmaktadır.<br />

Tablo 9 daki değerlere bakıldığında her iki lisede öğrencilerin “araştırma yapma”,<br />

“Daha iyi zaman kullanma” ağırlık verilmesini dikkate altıkları görülmektedir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 75<br />

4. Sonuç ve Öneriler<br />

Araştırmanın başlıca amacı, hem şehir merkezinde hem de kırsal kesimindeki<br />

liselerde eğitime devam eden öğrencilerin, grupla öğrenme metodunun olumlu ve<br />

olumsuz yönlerinin belirlenmesi ve değişik yerleşik yerlerdeki eğitim gören öğrencilerin<br />

bu yöntem hakkındaki düşüncelerinin neler olduğunu ortaya koymaktır. Sonuçta, bu<br />

metod öğrencilere grupta arkadaşlarla birlikte çalışma, verilerin değerlendirilmesi, etkili<br />

plan hazırlama ve organizasyon işleri yapma, araştırma yapma gibi konularda büyük<br />

katkı sağladığını kanaatine varılmıştır. Bunun yanında, öğrenciler problem çözme,<br />

toplum içinde etkili konuşma yapma, grup içi ve grup arası çalışma yapma gibi<br />

alanlarda ufkunun gelişmesine katkı sağlaması ve öğrencilerin başkalarına bağımlılığını<br />

ortadan kaldırır ve bilimler arası disiplini sağlar. Ayrıca bu öğrenme metodunun,<br />

öğrencilere liderlik vasfını kazandırabileceği kanaatindeyiz.<br />

Bu çalışmaya göre, aşağıda verilen öneriler tavsiye edilir.<br />

1. Grupla öğrenme yönteminin, sadece teorik ve pratik derslerinde değil ödev<br />

çalışmalarında da uygulanmasına ağırlık verilmelidir.<br />

2. Gruptaki öğrenci sayısı dersin/konunun durumuna ve zamanına göre 2-5 öğrenci<br />

arasında olmalı,<br />

3. İlk, Orta ve Yükseköğretimde grupla öğrenme metodu kullanılarak derslerin<br />

işlenişine ağırlık verilmelidir.<br />

4. Gruplar bizzat öğretmen tarafından seçilmelidir.<br />

5. Her grupta bulunan öğrenci sayısı, çalışma konusuna, çalışma yerine ve çalışma<br />

durumuna göre ayarlanmalıdır.<br />

6. Fen derslerinin grup çalışmaları sınıf yerine varsa laboratuarda işlenmesi tercih edilmeli,<br />

7. Gruptaki öğrencilerin takip edeceği bir kılavuz olmalı<br />

8. Araştırmacı / öğretmen grupları; grup içinde nasıl çalışılır, ne tür kuralara uyulmalı,<br />

disiplin nasıl sağlanmalı ve liderlik nasıl olmalı gibi konularda bilgilendirilmeli,<br />

9. Grup içi ve gruplar arası sözlü tartışmalara müsaade edilmeli,<br />

10. Araştırmacı / öğretmen, gruplar içinde gezmeli ve çalışmanın olumlu ve olumsuz<br />

yönlerini tespit etmeli varsa olumsuz yönler giderilmeli,<br />

11. Konunun daha iyi pekiştirilmesi için uygulamanın son haftasından, asıl gruplardan<br />

birleştirilmiş (Jigsaw) gruplar oluşturulmalı<br />

12. Gruplar akademik seviyeleri bakımından homojen olarak düzenlenmeli,<br />

<strong>13</strong>. Şayet çalışma ortamı ileri teknoloji yönünden gelişmiş ise, gruplara Internet üzerinde<br />

mail adresler verilmeli, gruplar bilgi alışverişlerini bu adresler üzerinde de yapmalı.<br />

Sonuç olarak grupla öğrenme metodu öğrencileri daha fazla araştırmaya, problem<br />

çözmeye, rapor hazırlamaya, iletişim becerileri kazanmaya, liderlik özeliğine ve<br />

öğrencilerin ders içi performanslarına olumlu yönde etki sağlamıştır. Ayrıca, grupla<br />

öğrenme metoduna karşı öğrencilerin olumlu tu<strong>tum</strong>lar geliştirdiği görülmüştür. Bunlara<br />

ilaveten öğrencilerin diğer derslerinde de bu metodu kullanma istekleri kendi görüşleri<br />

doğrultusunda tespit edildiği kanaatine varılmıştır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


76 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />

5. Kaynaklar<br />

1. Klein, J. D., (2000) Effects of Informal Cooperative Learning and the Affiliation<br />

Motive on Achievement, Attitude, and Student Interaction; Contemporary<br />

Educational Psychology, 25,332-341.<br />

2. Divaharan, S.; Atputhasany, L.,(2002) An Attempt to Enhance The Quality of<br />

Cooperative Learning Through Peer Assessment; Journal of Educational Enquiry,<br />

3, 72-83.<br />

3. Bourner, J, Hughes M. and Bourner, T. (2001) First-year Undergraduate<br />

Experiences of Group Project Work, Assessment and Evaluation in Higher<br />

Education, 26, 19-39.<br />

4. Lejk M ve Wyvil; M. (1996) A Survey of Methods of Deriving Invidividual<br />

Grades From Group Assessments, Assessment and Evaluation in Higher<br />

Education, 267- 291.<br />

5. Lejk M, ve Wyvill M,(2001) Peer Assessment of Contributions to a Group<br />

Project: A Comparison of Holistic and Category – Based Approaches, Assessment<br />

and Evaluation in Higher Education, 61-72.<br />

6. Salend, S.J; Gordon J and Lopez; K, (2002) Evaluating Cooperative Teaching<br />

Teams, Intervention in School and Clinic, 37, 195-201.<br />

7. Milis, B.,(1991) Ful filling the Promise of the seven Principles Through<br />

Cooperative Learning: An Action Agendafor the University Classroom, Journal on<br />

Excellence in College Teaching; 2, <strong>13</strong>9-144.<br />

8. Towns,M,H; (1998) How Do I Get My Students to Work Together? Getting<br />

Cooperative learning Started, Journal of Chemical Education, 75, 67-69.<br />

9. Kgut, L;(1997) Using Cooperative Learning to Enhance Performance in General<br />

Chemistry, Journal of Chemical Education, 74, 720-722.<br />

10. Bolling, A. (1994) Using Group Journals to Improve Writing and Comprehension.<br />

Journal on Excellence in College Teaching; 5(1), 47-55.<br />

11. Cooney, M., Nelson, J. and Williams, K. (1998) Collaborative Inquiry Into the<br />

Pedagogical Use of Storytelling and Acting Journal on Excellence in College<br />

Teaching; 9(3), 65-79.<br />

12. Gardener, B.S. and Korth, S.D., (1996) Using Reflection in Cooperative Learning<br />

Groups to Integrate Theory and Practice, Journal on Excellence in College<br />

Teaching, 7, 1, 17- 30.<br />

<strong>13</strong>. She, H-C, (1999) Students’ Knowledge Construction in Small Groups in the<br />

Seventh Grade Biology Labaratory; Verbal Communication and Phsical<br />

Engagement, Int. J.Sci. Educ., 21,10,1051- 1066.<br />

14. Keig, L.and Waggoner M.,(1995) Peer Review of Teaching: Improving College<br />

Instruction Through Formative Assessment Journal on Excellence in College<br />

Teaching 6, 1, 9-16.<br />

15. Schaible, R. and Robinson, B. (1995) Collaborating Teachers as Models for<br />

Students.”, Journal on Excellence in College Teaching; 6(1), 9-16.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 77<br />

16. Gömleksiz. M. (1993) Kubaşık Öğrenme Yöntemi ile Geleneksel Yöntemin<br />

DemokratikTu<strong>tum</strong>lar ve Erişiye Etkisi”,Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü, 48s.<br />

17. Bina, M.J., (1986) Social Skills Development Through Cooperative Group<br />

Learning Strategies, Education of the Visually Handicapped, 18,1, 27-40.<br />

18. Faust, J. and Paulson, D. (1998) Active Learning in the College Classroom”,<br />

Journal on Excellence in College Teaching; 9(2), 3-24.<br />

19. Mallinger, M. (1998) Collaborative Learning Across Borders: Dealing With<br />

Student Resistance, Journal on Excellence in College Teaching; 9(1), 53-68.<br />

20. Cooper, J. and Mueck, R. (1990) Student Involvement in Learning: Cooperative<br />

Learning and College Instruction”, Journal on Excellence in College Teaching;<br />

1, 68-76.<br />

21. Doolittle, P. (1997) Vygotsky's Zone of Proximal Development as a Theoretical<br />

Foundation for Cooperative Learning, Journal on Excellence in College Teaching;<br />

8(1), 83-103 .<br />

22. Doymuş, K; Bayrakçeken, S ve Şimşek, Ü;(2003) Grupla Ödev Hazırlamanın<br />

Başarıya Etkisi” Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, s 70-78,<br />

23. Slavin, R.E., (1980) Cooperative Learning, Review of Education Research,315-<br />

342<br />

24. Young,Sr., C. and Young, L., Assesing Learning in Interactive Courses, journal on<br />

Excellence in College Teaching 10 (1), 63-76.<br />

25. Cottell, P. (1996.) A Union of Collaborative Learning and Cooperative Learning:<br />

An Overview of This Issue”, Journal on Excellence in College Teaching; 7(1),<br />

145- 154 .<br />

26. Kumaravadivelu, B. (1995) A Multidimensional Model for Peer Evaluation of<br />

Teaching Effectiveness”, Journal on Excellence in College Teaching; 6(3), 95-<br />

1<strong>13</strong>.<br />

27. Gordon, A.B., (1986) Cooperative Learning A Cooperative Study of Attitude and<br />

Achiement of Two Groups of Grade Seven Mathematics Clousess. Dissertation<br />

Abstract International, 47, 3, 772.<br />

28. Carpenter, J.K., (1982) The effect of Competitive and cooperative Learning<br />

Environmets on Student Achievement and Attitudes in college fencing classes,<br />

Abstract intertational 47,9,3353.<br />

29. Mattingly, R.M., and Vansickle, R L., (1991) Cooperative Learning and<br />

Achievent in Social Studies jigsaw-II, Social Education, 55, 6,392-395.<br />

30. George, P;(1994) The Effectiveness of Cooperative Learning Strategies in<br />

Multicultural University Classroom,Journal on Excellence in College Teaching;<br />

21-30<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


78 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />

EK1: Araştırmada kullanılan sorular<br />

S1. Grupla çalışmak.............<br />

5 4 3 2 1<br />

Çok bilgi verici<br />

□<br />

Çok kolay<br />

□<br />

Çok faydalı<br />

□<br />

Çok öğretici<br />

□<br />

Çok teşvik edici<br />

□<br />

Çok zevkli<br />

□<br />

Çok yaratıcı<br />

□<br />

Bilgi verici<br />

□<br />

Kolay<br />

□<br />

Faydalı<br />

□<br />

Öğretici<br />

□<br />

Teşvik edici<br />

□<br />

Zevkli<br />

□<br />

Yaratıcı<br />

□<br />

Kısmen bilgi verici<br />

□<br />

Kısmen kolay<br />

□<br />

Kısmen faydalı<br />

□<br />

Kısmen öğretici<br />

□<br />

Kısmen teşvik edici<br />

□<br />

Kısmen zevkli<br />

□<br />

Kısmen yaratıcı<br />

□<br />

Az bilgi verici<br />

□<br />

Az kolay<br />

□<br />

Az faydalı<br />

□<br />

Az öğretici<br />

□<br />

Az teşvik edici<br />

□<br />

Az zevkli<br />

□<br />

Az yaratıcı<br />

□<br />

Bilgi verici değil<br />

□<br />

Kolay değil<br />

□<br />

Faydalı değil<br />

□<br />

Öğretici değil<br />

□<br />

Teşvik edici değil<br />

□<br />

Zevkli değil<br />

□<br />

Yaratıcı değil<br />

□<br />

S2. Grup içinde çalışmak....<br />

5 4 3 2 1<br />

İyi<br />

Yeterli İyi değil<br />

□<br />

□<br />

□<br />

Çok iyi<br />

□<br />

Çok kötüydü<br />

□<br />

S3. Soru 2’y e vermiş olduğunuz cevabın nedenini kısaca açıklar mısınız?<br />

.....................................................................................................................................<br />

.....................................................................................................................................<br />

S4. Gruptaki içinde çalışma gayretiniz nasıldı?<br />

5 4 3 2 1<br />

Çok iyiydi<br />

□<br />

İyiydi<br />

□<br />

Yeterliydi<br />

□<br />

İyi değildi<br />

□<br />

Çok kötüydü<br />

□<br />

S5. Soru 4’ de vermiş olduğunuz cevabını nedenini kısaca açıklar mısınız?<br />

.....................................................................................................................................<br />

.....................................................................................................................................<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 79<br />

S6. Grup çalışmalarda lider (grup başkan) olmak ister mısın?<br />

Evet<br />

□<br />

Hayır<br />

□<br />

S7. Bu grup çalışma projesinden, siz kendi kendinizce ne kadar bilgi edindiniz?<br />

4 3 2 1<br />

Biraz<br />

Çok az<br />

□<br />

□<br />

Çok<br />

□<br />

Hiç bilgi edinmedim<br />

□<br />

S8. Grupla Çalışmanın SONUNDA kendimde aşağıdaki özelliklerin varlığını hissettim<br />

5 4 3 2 1<br />

Konu<br />

araştırmada<br />

çok bilgi<br />

edindiğimi<br />

□<br />

Kendime<br />

güvenimin Çok<br />

artığını<br />

□<br />

Düşünme<br />

ufkum çok<br />

açıldığını<br />

□<br />

Kendi başıma<br />

çok iş yapar<br />

hale geldiğimi<br />

□<br />

Çok yetenekli<br />

olduğumu<br />

□<br />

Çok içten<br />

gelerek<br />

çalıştım<br />

□<br />

Konu<br />

araştırmada<br />

bilgi<br />

edindiğimi<br />

□<br />

Kendime<br />

güvendiğimi<br />

□<br />

Düşünme<br />

ufkum<br />

açıldığını<br />

□<br />

Kendi başıma<br />

iş yapar hale<br />

geldiğimi<br />

□<br />

Yetenekli<br />

olduğumu<br />

□<br />

İçten gelerek<br />

çalıştım<br />

□<br />

Konu araştırmada<br />

kısmen bilgi<br />

edindiğimi<br />

□<br />

Kendime kısmen<br />

güvendiğimi<br />

□<br />

Düşünme ufkum<br />

kısmen açıldığını<br />

□<br />

Kendi başıma<br />

kısmen iş yapar<br />

hale geldiğimi<br />

□<br />

Kısmen yetenekli<br />

olduğumu<br />

□<br />

Kısmen içten<br />

gelerek çalıştım<br />

□<br />

Konu<br />

araştırmada çok<br />

az bilgi<br />

edindiğimi<br />

□<br />

Kendime az<br />

güvendiğimi<br />

□<br />

Düşünme<br />

ufkum az<br />

açıldığını<br />

□<br />

Kendi başıma<br />

az iş yapar hale<br />

geldiğimi<br />

□<br />

Az yetenekli<br />

olduğumu<br />

□<br />

Az içten<br />

gelerek çalıştım<br />

□<br />

Konu<br />

araştırmada hiç<br />

bilgi<br />

edinmediğimi<br />

□<br />

Kendime çok<br />

güvenmediğimi<br />

□<br />

Düşünme<br />

ufkum çok<br />

açılmadığını<br />

□<br />

Kendi başıma iş<br />

yapar hale<br />

gelmediğimi<br />

□<br />

Çok yetenekli<br />

olmadığımı<br />

□<br />

Çok içten<br />

gelerek<br />

çalışmadım<br />

□<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


80 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />

S9. Bu çalışmadan dolayı, aşağıda verilen alanlarda benim ufkum gelişti<br />

Çalışma alanlar<br />

5 4 3 2 1<br />

Çok iyi İyi Kısmen iyi Kötü Çok kötü<br />

Problem çözme □ □ □ □ □<br />

Araştırma yapma □ □ □ □ □<br />

Yazılı belge hazırlama □ □ □ □ □<br />

Konuşma yapma □ □ □ □ □<br />

Grup içi ve gruplar arası çalışma □ □ □ □ □<br />

Organize etme ve plan hazırlama □ □ □ □ □<br />

Zamanı iyi değerlendirme □ □ □ □ □<br />

S10. Eğer yeniden bir grup çalışması yapmış olsanız, aşağıda verilenlerden hangisini<br />

tercih ederdiniz?<br />

1 Daha çok alanda çalışma □<br />

2 Daha iyi zaman kullanımı □<br />

3 Daha iyi bir iş bölümü □<br />

4 Daha çok grup karşılaştırması (görüşmesi) □<br />

5 Daha fazla araştırmaya yönelme □<br />

Başka düşünceniz varsa buraya yazınız<br />

6<br />

.............................................................................................................................<br />

.............................................................................................................................<br />

.............................................................................................................................<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 81-92<br />

İLKÖĞRETİM OKULLARINDA TÜRKÇE EĞİTİMİYLE İLGİLİ<br />

PROBLEMLER ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />

Yasin KILIÇ<br />

Atatürk Üniversitesi Ağrı Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü, Ağrı.<br />

Özet<br />

Bu araştırma, ilköğretim okullarının birinci kademesinden ikinci kademesine geçişte Türkçe<br />

eğitimi ile ilgili ortaya çıkan problemlerin öğrenci görüşleri çerçevesinde değerlendirilmesi<br />

amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma evreni olarak Ağrı ili belirlenmiştir. Araştırmada<br />

veri toplama aracı olarak hazırlanan anket soruları, 2003-2004 öğretim yılında üç ilköğretim<br />

okulunda ikinci kademede okuyan 421 öğrenciye uygulanmıştır. Araştırma verilerine göre,<br />

öğrencilerin çoğu kendilerini Türkçe dersinde başarısız bulmaktadırlar. Sınıfların kalabalık<br />

olması, öğrencilerin yeterli düzeyde kitap okuyamamaları, veli ve öğretmenlerin kendilerine<br />

yetelri düzeyde rehber olamamaları, ilköğretim birinci kademenin son sınıflarından itibaren<br />

Türkçe derslerine branş öğretmenlerinin girmemesi vb. onların Türkçe eğitimlerini olumsuz<br />

yönde etkilemektedir. Türkçe eğitiminin etkin olabilmesi için, tespit edilen problemlerin<br />

giderilmesine yönelik çalışmaların yapılması gerekmektedir.<br />

Anahtar Kelimeler: İlköğretim, Türk dili, Türkçe öğretimi, dil öğretimi<br />

A RESEARCH ON THE PROBLEM THAT ARISES IN RELATION<br />

TO EDUCATION OF TURKISH LANGUAGE IN THE PRIMARY<br />

SCHOOLS<br />

Abstract<br />

This research has been conducted for the purpose of evaluating the problems that arise in<br />

relation to education of the Turkish language while passing from the first level of the primary<br />

schools to the second level within the viewpoint of the student. Ağrı province has been determined<br />

as the universe of the research. The poll questions, which have been prepared as the means of<br />

data collection in the research, have been applied to 421 students, who educate in the second<br />

level in the three primary schools in the 2003-2004-education year. In accordance with the<br />

research data, majority of the students find themselves unsuccessful in the Turkish language<br />

education. The reasons, like being crowded of the classes, the being unable of the students at<br />

sufficient level, the being unable of the protectors (parents) and the teachers to guide them at the<br />

sufficient level, the not entering of the Turkish branch teachers into Turkish language courses<br />

starting from the last years of the first level of the primary education, etc. affect their Turkish<br />

language education. The being conducted of the necessary works in the direction of the<br />

remedying of the problems, which have been determined is necessary for being effective of the<br />

Turkish language education.<br />

Key works: Primary education, Turkish language, Turkish language education, language<br />

education<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


82 Yasin KILIÇ<br />

Giriş<br />

Dil eğitimi ve okuma yazma öğrenimi önemli bir süreçtir. Bu süreçte, insanın<br />

kendisine hayatı boyunca lazım olacak okuma yazma ve dil ile ilgili temel beceriler<br />

kazandırılır. Bu beceriler, insan hayatında önemli bir yere sahiptir. (1) Bireye; bilimsel,<br />

eleştirici, doğru, yapıcı ve yaratıcı düşünme yollarını kazandırma; onların, okuma<br />

yazma ve dil becerilerini geliştirme arzusu; Türkçe eğitiminin başlıca amaçları arasında<br />

yer almaktadır.<br />

Türkçe eğitiminde; ilköğretimin birinci sınıfında başlayan ve hayatı boyunca alacağı<br />

eğitim ve öğretime temel teşkil eden okuma ve yazma öğretimi; doğru ve hızlı okuyan,<br />

okuduğunu anlayan, anladığını yerli yerince yorumlayan, sözlü ve yazılı anlatımı iyi<br />

yapabilen öğrencilerin yetiştirilmesi arzu edilir. (2)<br />

Dil eğitimi ve okuma yazma öğretimi üzerine yapılan tartışmalar ve bu alanların<br />

kurallarını belirlemek üzere sürdürülen çalışmalar, bu alanlarda verilen eğitim ve<br />

öğretimin yetersizliğini ortaya koymaktadır. Bilim adamları, ilköğretim okullarında<br />

uygulanan dil eğitimi ve okuma yazma öğretimi programlarının, öğrencilerin duyuşsal<br />

ve bilişsel ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde olmadığı görüşünü ileri sürmüşler. (3)<br />

Öğrenciler, okuma ve yazma becerilerini geliştirmek için; hem öğretim teknolojisine<br />

hem de bilgi birikimine ihtiyaç duyarlar. Öğretim teknolojisi; özelliklerine göre, insanın<br />

pek çok duyu organına hitap ederek öğrenmeyi kolaylaştırması, doğal bir etkileşim<br />

ortamı oluşturması açısından, dil öğreniminde önemli bir yere sahiptir. (4) Araştırmacılar,<br />

medyada yayımlanan; sosyal, politik ve ekonomik haberler ve bunlarla ilgili yapılan<br />

eleştiriler, öğrencilerin eleştirel düşünmelerine, farkında olma duyularını<br />

yükseltmelerine yardımcı olduğuna inanmaktadırlar. (5)<br />

(1) Kırkkılıç, Ahmet; Külekçi, Numan; Gündüz, Osman; Canım, Rıdvan; Alyılmaz, Cengiz ve Çelik,<br />

Yakup (1999). İlk Okuma - Yazma ve Türkçe Öğretimi, Bakanlar Matbaacılık Ltd. Şti., Erzurum.<br />

(2) Erkal, Metin; Albayrak, Mustafa (2003). Başarıya giden yolda ifade ve beceri derslerinin<br />

(Türkçe-matematik) birlikteliği, Millî Eğitim Dergisi, Bahar, S.158.<br />

(3) Applebee, A.N. (1990). Literature instruction in American schools (Report 1.4). Albany, NY:<br />

Center for the Learning and Teaching of Literature.<br />

Atwell, N. (1987). In the middle: Writing, reading and learning with adolescents.<br />

Portsmouth, NH: Boynton Cook.<br />

Nelms, B. F. (1988). Literature in the classroom: Readers, texts and contexts. Urbana, IL:<br />

National Council of Teachers of English.<br />

Probst, R. (1988). Response and analysis: Teaching literature in junior and senior high<br />

school. Portsmouth, NH: Boynton Cook.<br />

(4) Ulaş, Abdulhak Halim (2002). Klâsik Dönem Söz ve Anlam Biliminin Türkçe ve Edebiyat<br />

Öğretiminde Fonksiyonel Kullanımı Atatürk. Uni. Sos. Bil. Ens. Ortaöğretim Sosyal Alanlar<br />

Eğt. (yayımlanmamış doktora tezi) Erzurum, s. 79.<br />

(5) Alvermann, D.E., Moon, J., & Hagood, M. (1999). Popular culture in the classroom:<br />

Teaching and researching critical media literacy. Newark, DE: International Reading<br />

Association & National Reading Conference.<br />

Buckingham, D. (1998). Re-viewing our media childhoods. Journal of Adolescent &<br />

Adult Literacy, 42, 292-294.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine Bir Araştırma 83<br />

Yukarıda bazı bilim adamlarının yaptıkları araştırmalar sonucunda okuma yazma<br />

öğretimi ve dil eğitimi alanlarında gördükleri bazı yetersizliklerden ve bu alanlarla ilgili<br />

getirdikleri çözüm önerilerinin bir kısmından bahsettik. Genel olarak ülkemizde,<br />

ilköğretim okullarında; okuma yazma öğretimi ve dil eğitiminde durum nedir? Bu<br />

alanlarda belirlenen amaçlara ulaşmak mümkün mü? Bu konularla ilgili yapılacak geniş<br />

kapsamlı araştırmalar sonucunda ilgili sorularımıza cevap bulabiliriz. Nitekim ilgili<br />

konularda çok yönlü bilimsel çalışmalar da sürdürülmektedir.<br />

Meselâ; Kılıç, ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine yönelik olarak yaptığı<br />

araştırmasında, öğrencilerin Türkçe dersi programındaki amaçlara yeteri düzeyde<br />

ulaşmadığını tespit etmiştir. (6)<br />

Türkçe eğitimi ile ilgili yapılan başka bir araştırma verilerine göre ise; öğretmenlerin,<br />

ilköğretim okulları Türkçe derslerinde öğretim teknolojisi ve araç-gereçleri fazla<br />

kullanmadıkları anlaşılmıştır. (7)<br />

Başka bir araştırmacı yaptığı bir çalışmada, ilköğretim okullarının ikinci<br />

kademesinde dil bilgisi öğretiminin istenen seviyede olmadığını tespit etmiştir. (8)<br />

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından<br />

yayımlanan istatistiksel verilere göre, 2003 yılında yapılan “Orta Öğretim Kurumları<br />

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı”na giren 600289 öğrenciden 142767 öğrencinin<br />

başarılı olduğu görülmektedir. Buna göre öğrencilerin yaklaşık % 24’ü başarılı<br />

olmuştur. (9) Bu başarı kontenjana göre belirlenmiş ve görecelik taşımış olmasına<br />

rağmen, yine de bir ölçüt olarak değerlendirilebilir. Bu tablo ülkemizdeki ilköğretim<br />

okullarının başarı durumunu genel hatlarıyla ortaya koymaktadır. Bu başarı oranının<br />

Ağrı gibi kırsal yerleşim bölgelerinde daha düşük olacağı aşikârdır. Bu durum,<br />

öğrencilerin Türkçe eğitimi alanında da pek başarılı olmadıklarına bir delil olabilir.<br />

Araştırmanın Amacı<br />

İlköğretim okullarının birinci kademesinden ikinci kademesine geçişte, Türkçe<br />

eğitimi ile ilgili ortaya çıkan problemlerin, öğrenci görüşleri çerçevesinde<br />

değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır:<br />

İlköğretim ikinci kademe öğrencilerinin Türkçe dersine katılımları ve bu dersteki<br />

başarı durumları, birinci kademede derse katılımları ve ilgili derste başarı durumlarının<br />

karşılaştırılması,<br />

(6) Kılıç, Yasin (2002). İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Dersi Programındaki Amaçların<br />

Gerçekleşme Düzeyi. Atatürk. Üni. Sos. Bil. Ens. Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğt.,<br />

(yayımlanmamış doktora tezi) Erzurum.<br />

(7) Kılıç, Yasin (2003). Ağrı İlköğretim Okulları Türkçe Dersinde Öğretim Teknolojisi<br />

ve araç-gereçlerin Kullanım Düzeyi. Ekev Akademi Dergisi, S. 15, Ankara.<br />

(8) Calp, Mehrali (2001). İlköğretim Okulları İkinci Kademede Dil Bilgisi Öğretimi Üzerine Bir<br />

Araştırma, Atatürk Üni. Sosyal Bil. Ens. (yayımlanmamış<br />

doktora tezi) Erzurum.<br />

(9) http://egitek.meb.gov.tr/02.06.2004<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


84 Yasin KILIÇ<br />

Öğrencilerin en çok sevdikleri ve başarılı olduklarına inandıkları dersler<br />

hangileridir? Öğrencilerin Türkçe dersinde başarısız olma nedenleri nelerdir?<br />

Türkçe derslerine giren öğretmenlerin, sınıfta öğrencilere karşı tu<strong>tum</strong> ve<br />

davranışları nasıldır? Sınıf öğretmenleri ile Türkçe öğretmenlerinin öğrencilere karşı<br />

ilgi düzeylerinin karşılaştırılması,<br />

Öğrencilerin Türkçe dersinde başarılı olma sebepleri nelerdir?<br />

Öğrenciler Türkçe ders kitaplarından ne ölçüde faydalanabiliyorlar?<br />

Yöntem<br />

İlköğretim okullarının birinci kademesinden ikinci kademesine geçişte, Türkçe<br />

eğitiminde ortaya çıkan problemleri tespit etmek ve bu problemlere çözüm önerileri<br />

sunmak amacıyla, ilköğretim ikinci kademede okuyan öğrencilere yönelik olarak anket<br />

soruları hazırlanmıştır. Anket formu hazırlanırken, daha önce hazırlanmış olan anket<br />

sorularından yararlanıldı. (10) Bu sorular, Türkçe eğitimi alanıyla ilgili akademisyenlerin<br />

görüş ve önerileri doğrultusunda gözden geçirildi. Anketin geçerliği bu şekilde<br />

sağlanmıştır.<br />

Ağrı ilköğretim okulları bu araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Öğrencilerin<br />

sosyo ekonomik durumları da göz önünde bulundurularak, İbrahim Çeçen İlköğretim<br />

Okulu, Şeref Saraç İlköğretim Okulu, Mustafa Kemal İlköğretim Okulu örneklem<br />

olarak seçildi. Örneklem olarak seçilen ilköğretim okullarının öğrenci kayıtları<br />

incelendi; birinci sınıfta bu okullara kayıt yapıp, halen aynı okulun ikinci kademesinde<br />

okuyan öğrenciler tespit edilerek, Türkçe dersine ait başarı notları incelendi. Araştırma<br />

konusuyla ilgili olarak hazırlanan 9 maddelik anket sorusu; 2003-2004 öğretim yılının<br />

2. yarısında önceden belirlenen 421 öğrenciye uygulandı.<br />

Hazırlanan anket formları, ilgili okullarda öğrencilere uygulandı. Anketin<br />

güvenirliği için alfa değerleri hesaplanmıştır. Anketin iç tutarlılık katsayısının alfa<br />

değeri= 0,60’tır. Bu alfa değeri güvenirlik için yeterli görülmüştür. Anketin madde<br />

toplam korelasyonları r= 0,60 ile r= 0,14 arasında değişmektedir. Anketler örneklem<br />

grubuna elden ulaştırılarak uygulanmış ve toplanmıştır.<br />

Anketten elde edilen veriler, SPSS 9.0 for Windows paket programına tanımlanarak<br />

kaydedilmiştir. Böylece araştırmanın amacına uygun olarak frekans, yüzde, alfa,<br />

korelasyon ve kikare testi (anlamlılık derecesi: P< ,05 olarak alındı.) istatistiksel<br />

yöntemleri kullanılarak sonuçlar analiz edilmiştir. Öğrencilerin anket sorularına<br />

verdikleri cevapların frekans ve yüzdeleri tablolarda gösterilmiştir.<br />

Bulgular ve Yorumlar<br />

Bu bölümde, anketlerden toplanan verilerin istatistiksel bulgu ve yorumlarına yer<br />

verilmiştir.<br />

(10) Albayrak, Mustafa (2001). İlköğretim Okullarının 1. Kademesinden II. Kademesine Geçişte<br />

Matematik Eğitimi ile ilgili Ortaya Çıkan Problemler. IV. Fen Bilimleri Eğitimi Kongresi,<br />

M.E. Basım Evi, Ankara s.5<strong>13</strong>-517.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine Bir Araştırma 85<br />

Tablo 1. İlköğretimin ikinci kademesinde okuyan öğrencilerin Türkçe<br />

derslerindeki başarı durumları<br />

Sınıflar Ö. Sayısı Başarısız Öğ. Yüzde % Başarılı Öğ. Yüzde %<br />

6. Sınıf <strong>13</strong>7 27 19,70 110 80,30<br />

7. Sınıf 151 39 25,82 112 74,18<br />

8. Sınıf <strong>13</strong>3 28 21,00 105 79,00<br />

Toplam 421 94 22,40 327 77,60<br />

Bu tablodaki verilere göre, araştırma grubunu oluşturan öğrencilerin % 22,40’ı<br />

Türkçe dersinde başarısız, geriye kalan % 77,60’ı ise başarılıdır. Tabloya yansıyan<br />

rakamlara göre, başarı açısından; öğrencilerin kendilerini algılamalarıyla öğretmenlerin<br />

onları değerlendirmeleri arasında bir çelişki vardır: Tablo 1 ile tablo 4 arasında yapılan<br />

kikare bağımsızlık testi sonuçları (X 2 =160,768 sd=1 P


86 Yasin KILIÇ<br />

Tablo 3. Öğrencilerin en çok sevdikleri ve başarılı olduklarına inandıkları<br />

derslerin dağılım çizelgesi<br />

Frekans Yüzde % Geçerli Yüzde % Kümülatif Yüzde<br />

Türkçe 104 24,7 24,7 24,7<br />

Fen Bilgisi 62 14,7 14,7 39,4<br />

Yabancı Dil 28 6,7 6,7 46,1<br />

Resim , Müzik , B. Eğitimi 41 9,7 9,7 55,8<br />

Matematik 126 29,9 29,9 85,7<br />

Sosyal Bilgiler 34 8,1 8,1 93,8<br />

Din Kültürü 26 6,2 6,2 100,0<br />

Toplam 421 100,0 100,0<br />

Tablo 3’teki bulgulara göre, öğrencilerin en çok sevdikleri ve başarılı oldukları<br />

dersler sıralamasında % 24,7 ile Türkçe dersinin ikinci sırada yer aldığı görülmektedir.<br />

Bu verilerde; öğrencilerin sözel derslere göre, sayısal derslerde daha başarılı oldukları<br />

(fen bilgisi; % 14,7, matematik; 29,9 - sosyal bilgiler; 8,1 Türkçe; 24,7) görülmektedir.<br />

Öğrencilerin sayısal derslerde daha başarılı olduklarını söylemeleri, ilgili ders<br />

öğretmenlerinin kendilerine karşı iyi tu<strong>tum</strong>larıyla yakından ilgili olabilir. Ayrıca,<br />

öğrencilerin kitap okuma alışkanlıklarının az olması da böyle bir tablonun ortaya<br />

çıkmasına neden olabilir.<br />

Tablo 4. Öğrencilerin Türkçe dersinde başarısız olma nedenlerini gösteren çizelge<br />

Frekans Yüzde % Geçerli Yüzde<br />

%<br />

Kümülatif<br />

Yüzde<br />

Ders çalışmaktan hoşlanmıyorum 31 7,4 7,4 7,4<br />

Başarısız değilim 202 48,0 48,0 55,3<br />

Okuduklarımı anlamıyorum 62 14,7 14,7 70,1<br />

Ders ilgimi çekmiyor 21 5,0 5,0 75,1<br />

Ders anlatımından faydalanamıyorum 34 8,1 8,1 83,1<br />

Derse nasıl çalışılacağını bilmiyorum 71 16,9 16,9 100,0<br />

Toplam 421 100,0 100,0<br />

Buna göre, öğrencilerin % 48,0’ı kendisini Türkçe dersinde başarısız<br />

bulmamaktadır. Geriye kalan öğrencilerin % 52,0’ının anket sorusunda gösterilen<br />

sebeplerden dolayı başarısız oldukları görülmektedir. Esasen “Başarısız değilim.”<br />

maddesinin dışındaki bütün maddeler, öğretmenin pedolojik performansıyla, bilimsel<br />

tu<strong>tum</strong> ve düşünceleriyle, derslerinde uyguladığı teknik ve yöntemlerle, ayrıca; okulun<br />

fizikî şartlarıyla ve velilerin çocuklarına karşı tu<strong>tum</strong> ve davranışlarıyla yakından<br />

ilgilidir. Öğrencilerin eğitimi ile ilgili olan bireylerin, onlara yeterli düzeyde rehberlik<br />

edememeleri, öğrencilerine; onların seviyelerine uygun duygu ve düşünce ürünlerini<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine Bir Araştırma 87<br />

sunabilmek için gerekli olan imkâna ve ortama sahip olamamaları, Türkçe eğitiminde<br />

öğrenci başarısını olumsuz yönde etkileyen faktörlerdendir. Nitekim, Özbay, yaptığı bir<br />

araştırmada; öğretmenlerin Türkçe öğretimindeki bilgi ve becerileri ile öğretim teknik<br />

ve yöntemleri açısından yetersiz olduğunu tespit etmiştir. (12)<br />

Tablo 5. Türkçe derslerine giren öğretmenlerin sınıfta öğrencilere karşı tu<strong>tum</strong><br />

ve davranışları hakkında bilgi veren çizelge<br />

Frekans<br />

Yüzde % Geçerli Yüzde % Kümülatif Yüzde<br />

Çok ilgili 232 55,1 55,1 55,1<br />

İlgili 69 16,4 16,4 71,5<br />

Biraz ilgili 51 12,1 12,1 83,6<br />

Genellikle ilgili 54 12,8 12,8 96,4<br />

İlgisiz 15 3,6 3,6 100,0<br />

Toplam 421 100,0 100,0<br />

Öğrencilerin % 55’i, öğretmenlerinin Türkçe derslerinde kendilerine karşı çok ilgili<br />

olduğu yönünde görüş belirtmişlerdir. İlgili (% 16,4), genellikle ilgili (% 12,8)<br />

diyenlerin oranı da azımsanmayacak miktardadır. Az sayıda da olsa, bazı öğrenciler (%<br />

12,1) öğretmenlerinin Türkçe dersinde kendilerine karşı “biraz ilgili” olduğunu<br />

düşünmektedir. Derste kendilerine karşı “ilgisiz” olduklarını düşünen öğrencilerin oranı<br />

ise sadece % 3,6’dır. Bu veriler, öğretmenlerin büyük çoğunluğunun Türkçe derslerinde<br />

öğrencilerine faydalı olmak için, iyi niyetle çaba harcadıklarını göstermektedir.<br />

Tablo 6. Sınıf öğretmenleri ile Türkçe öğretmenlerinin öğrencilere karşı ilgi<br />

düzeylerini karşılaştırmalı olarak gösteren çizelge<br />

Frekans Yüzde % Geçerli Yüzde % Kümülatif Yüzde<br />

İlkokul öğretmeni 103 24,5 24,5 24,5<br />

Şimdiki öğretmenimiz 83 19,7 19,7 44,2<br />

Her ikisi de ilgisiz 15 3,6 3,6 47,7<br />

Her ikisi de ilgili 220 52,3 52,3 100,0<br />

Toplam 421 100,0 100,0<br />

(12) Özbay, Murat (2003). a.g.e. s. 53-56<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


88 Yasin KILIÇ<br />

Bu tabloya göre, öğrencilerin çoğunluğu (%52,3), birinci ve ikinci kademede Türkçe<br />

derslerine giren öğretmenlerinin kendilerine karşı ilgili olduklarını ifade etmektedir.<br />

Geriye kalan öğrencilerin çoğu (%24,5) birinci kademede derslerine giren<br />

öğretmenlerin kendilerine karşı daha çok ilgili olduklarını düşünmektedir. Şimdiki<br />

Türkçe öğretmenlerinin daha çok ilgili olduğunu söyleyen öğrencilerin oranı % 19,7;<br />

her ikisinin de ilgisiz olduğunu söyleyenlerin oranı ise % 3,6’dır.<br />

Bu çizelgenin verileri arasında yapılan kikare testi sonuçları (X 2 =207,247 sd=3<br />

P


İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine Bir Araştırma 89<br />

okumanın önemli bir yeri vardır. Bu durum, ailelerin eğitim düzeylerinin ve<br />

ekonomik seviyelerinin düşük olmalarıyla yakından ilgili olabilir. Türkçe<br />

dersindeki başarıyı dershane sayesinde yakaladığını düşünen öğrenci sayısı bir hayli<br />

azdır: Ekonomik durumlarının düşük olmaları nedeniyle öğrencilerin çoğu<br />

dershaneye gitmemektedir. Ayrıca, dershaneler, Türkçe derslerinde, daha çok dil<br />

bilgisi konularına yönelmekte, öğrencilere; dil bilinci, dil ve edebiyat sevgisi,<br />

okuma zevk ve alışkanlığı kazandırmaya yönelik olarak ders işlememektedirler.<br />

Benzer bir durum ilköğretim okulları için de söz konusudur.<br />

Tablo 8. Öğrencilerin Türkçe ders kitaplarından faydalanma düzeyleri<br />

Frekans Yüzde % Geçerli Yüzde % Kümülatif<br />

Yüzde<br />

Faydalanamıyorum kitapların dili ağır 29 6,9 6,9 6,9<br />

Faydalanamıyorum, kitaptaki konular 54 12,8 12,8 19,7<br />

ilgimi çekmiyor.<br />

Faydalanabiliyorum 262 62,2 62,2 81,9<br />

Daha çok dergilerden faydalanıyorum 76 18,1 18,1 100,0<br />

Toplam 421 100,0 100,0<br />

Öğrencilerin çoğu (% 62,2) Türkçe ders kitaplarından faydalandıklarını ifade<br />

etmektedir. Daha çok dergilerden faydalanan öğrencilerin sayısı % 18,1’dir. Bazı<br />

öğrenciler (% 12,8) kitapları ilgi çekici bulmamaktadır. Bu veriler, öğretmenlerin daha<br />

çok bir kitaba bağlı kalarak ders işlediklerini göstermektedir. Öğrencilerin farklı<br />

kaynaklardan yararlanmaları, Türk dilinin seçkin eserlerini okumaları, onlarda dil<br />

bilincinin oluşmasına katkıda bulunacak, dil ve edebiyat zevki oluşturacaktır. Sadece bir<br />

kitaba bağlı kalınarak derslerin işlenmesi, öğrencilerin kitaba karşı ilgilerini azaltır.<br />

Onlarda edebî ve estetik zevkin oluşmasına da fazla bir katkı sağlamaz. Türk ve dünya<br />

edebiyatının seçkin eserleriyle öğrencileri buluşturmak, öğretmenlerin görevleri<br />

arasında gelir. Öğretmenlerin bu görevleri hakkıyla yerine getirdikleri söylenemez.<br />

Nitekim yapılan bir araştırmada; öğretmenlerden % 50,4’ü, Türkçe derslerinde<br />

kütüphanedeki kaynaklardan hiç yararlanmadıklarını belirtmişlerdir. Az düzeyde<br />

faydalananların oranı % 27,2 civarında olmuştur. (<strong>13</strong>)<br />

Tablo 9. Öğrencilerin ilköğretim birinci ve ikinci kademede Türkçe derslerine<br />

katılma düzeyleri<br />

Frekans Yüzde % Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde<br />

İlköğretim 1. kademe 103 24,5 24,5 24,5<br />

Şimdi 98 23,3 23,3 47,7<br />

Hiçbirinde 8 1,9 1,9 49,6<br />

Her ikisinde 212 50,4 50,4 100,0<br />

Toplam 421 100,0 100,0<br />

Bu verilere göre, öğrencilerin Türkçe dersine karşı ilgili oldukları anlaşılmaktadır.<br />

Bu derse karşı ilgisiz olduğunu belirten öğrencilerin oranı sadece % 1,9’dür. Bu<br />

(<strong>13</strong>) Kılıç, Yasin (2003). a.g.arşt.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


90 Yasin KILIÇ<br />

çizelgedeki verileri karşılaştırmalı bir biçimde yorumlamak oldukça güçtür. Bununla<br />

beraber öğrencilerin birinci kademede gördükleri Türkçe dersine karşı (% 24,5) ikinci<br />

kademeye (% 23,3) göre biraz daha ilgili oldukları anlaşılmaktadır.<br />

Tablo 10. Öğrencilerin derse katılmama sebeplerini gösteren çizelge<br />

Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif<br />

% % Yüzde<br />

Anlamıyorum. 60 14,3 14,3 14,3<br />

İlgimi çekmiyor. 34 8,1 8,1 22,3<br />

Öğretmen söz hakkı vermiyor. 68 16,2 16,2 38,5<br />

Başarılı değilim, Türkçe dersini<br />

başaracağıma inanmıyorum.<br />

68 16,2 16,2 54,6<br />

Sıra gelmiyor. <strong>13</strong>8 32,8 32,8 87,4<br />

Katılıyorum. 53 12,6 12,6 100,0<br />

Toplam 421 100,0 100,0<br />

Bu tablodaki verilere göre, öğrencilerin Türkçe dersine katılmama sebeplerinin<br />

farklı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, öğrencilerin genellikle anket sorularının “Sıra<br />

gelmiyor.” (% 32,8) ve “Öğretmen söz hakkı vermiyor.” (% 16,2) seçeneklerini<br />

işaretledikleri görülmektedir. Bu durum, sınıfların kalabalık olmasıyla yakından<br />

ilgilidir. Türkçe dersinde başarılı olamayacağına inananların (16,2), anlamadıklarını<br />

söyleyenlerin (14,3), ilgimi çekmiyor (8,1) diyenlerin toplam oranı % 38,6’dır.<br />

Öğrencilerin Türkçe dersine ilgisiz kalmalarını sadece sınıfların kalabalık olmasıyla<br />

izah etmek, kolaycılığa kaçmak anlamına gelir.<br />

Türkçe dersinin cazip hale getirilmesi; öğrencilerin uyarılması, mümkün olduğu<br />

kadar onların çok sayıda duyu organına hitap edilmesi ve aktif bir biçimde derslere<br />

katılımlarının sağlanmasıyla mümkün olur. Öğretmen öğrencilere rehber olmalı, bu ders<br />

öğrenci merkezli olarak işlenmeli, bu derste pek çok teknik ve yöntem kullanılmalıdır.<br />

Sonuç ve Öneriler<br />

Sonuçlar<br />

1. Araştırma grubunu oluşturan öğrencilerin % 22,40’ı Türkçe dersinde başarısız,<br />

geriye kalan % 77,60’ı ise başarılıdır.<br />

2. Birinci kademeden ikinci kademeye geçen öğrencilerin % 100’ü Türkçe dersinde<br />

başarılı olmuşlardır.<br />

3. Öğrencilerin en çok sevdikleri ve başarılı oldukları dersler sıralamasında % 24,7 ile<br />

Türkçe dersi ikinci sırada yer almıştır.<br />

4. Öğrencilerin % 48,0’ı kendilerini Türkçe dersinde başarılı bulmaktadır. Geriye kalan<br />

öğrencilerin % 52,0’ı bu derste başarısız olduğunu düşünmektedir.<br />

5. Öğrencilerin çoğunluğu (%52,3), birinci ve ikinci kademede Türkçe derslerine giren<br />

öğretmenlerinin kendilerine karşı ilgili olduklarını düşünmektedir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine Bir Araştırma 91<br />

6. Anket sorularına cevap veren çoğu öğrenciye (% 53,9) göre, Türkçe dersinde<br />

başarılı olmalarında, öğretmenlerinin ayrı bir yeri vardır.<br />

7. Öğrencilerin çoğu (% 62) Türkçe ders kitaplarından faydalandıklarını ifade<br />

etmektedir.<br />

8. Araştırma grubunu oluşturan öğrencilerin, birinci ve ikinci kademede Türkçe<br />

dersine karşı ilgili oldukları anlaşılmaktadır.<br />

9. Genel olarak, öğrenciler, kendilerine sıranın gelmemesinden (% 32,8) ve<br />

öğretmenlerinin kendilerine söz hakkı vermemelerinden (% 16,2) dolayı, Türkçe<br />

derslerine katılamadıklarını ifade etmektedirler.<br />

Öneriler<br />

Öğrencilerin eğitimi ile ilgili olan bireylerin, onlara yeterli düzeyde rehberlik<br />

etmeleri ve öğrencilerin seviyelerine uygun duygu ve düşünce ürünlerini onlara<br />

sunmaları gerekir.<br />

İlköğretimin ikinci kademesinde Türkçe derslerine giren ve girecek olan<br />

öğretmenlerin, gerek eğitim kurumlarında, gerekse hizmet içi kurslarla çocuk eğitimi,<br />

çocuk psikolojisi yönünden daha iyi bir biçimde yetiştirilmeleri gerekmektedir.<br />

İlköğretim dördüncü sınıftan itibaren Türkçe derslerine branş öğretmenlerinin girmesi,<br />

Türkçe eğitimi bakımından daha verimli olur.<br />

Türkçe eğitiminde, okul aile işbirliğinin, kitap ve dergi okumanın önemli bir yeri<br />

vardır. Okullarımızda Türkçe derslerinde öğrencilere; dil bilinci, dil ve edebiyat sevgisi,<br />

okuma zevk ve alışkanlığı kazandırmaya yönelik olarak, Türkçe ders programlarının<br />

hazırlanıp uygulanması gerekmektedir.<br />

Türk ve dünya edebiyatının seçkin eserleriyle öğrencileri buluşturmak; öğretmenlerin<br />

görevleri arasında gelir.<br />

Sınıfların kalabalık olması Türkçe eğitimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun<br />

için gerekli tedbirler alınmalıdır.<br />

Kaynaklar<br />

1. Kırkkılıç, Ahmet; Külekçi, Numan; Gündüz, Osman ve diğerleri (1999). İlk<br />

Okuma - Yazma ve Türkçe Öğretimi, Bakanlar Matbaacılık Ltd. Şti., Erzurum.<br />

2. Erkal, Metin; Albayrak, Mustafa (2003). Başarıya giden yolda ifade ve beceri<br />

derslerinin (Türkçe-matematik) birlikteliği, Millî Eğitim Dergisi, Bahar, S.158.<br />

3. Applebee, A.N. (1990). Literature instruction in American schools (Report 1.4).<br />

Albany, NY: Center for the Learning and Teaching of Literature.<br />

4. Atwell, N. (1987). In the middle: Writing, reading and learning with<br />

adolescents. Portsmouth, NH: Boynton Cook.<br />

5. Nelms, B. F. (1988). Literature in the classroom: Readers, texts and contexts.<br />

Urbana, IL: National Council of Teachers of English.<br />

6. Probst, R. (1988). Response and analysis: Teaching literature in junior and<br />

senior high school. Portsmouth, NH: Boynton Cook.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


92 Yasin KILIÇ<br />

7. Ulaş, Abdulhak Halim (2002). Klâsik Dönem Söz ve Anlam Biliminin Türkçe<br />

ve Edebiyat Öğretiminde Fonksiyonel Kullanımı Atatürk. Uni. Sos. Bil. Ens.<br />

Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğt., (yayımlanmamış doktora tezi) Erzurum, s.79.<br />

8. Alvermann, D.E., Moon, J., & Hagood, M. (1999). Popular culture in the<br />

classroom: Teaching and researching critical media literacy. Newark, DE:<br />

International Reading Association & National Reading Conference.<br />

9. Buckingham, D. (1998). Re-viewing our media childhoods. Journal of<br />

Adolescent & Adult Literacy, 42, 292-294.<br />

10. Kılıç, Yasin (2002). İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Dersi Programındaki<br />

Amaçların Gerçekleşme Düzeyi. Atatürk. Üni. Sos. Bil. Ens. Ortaöğretim Sosyal<br />

Alanlar Eğt., (yayımlanmamış doktora tezi) Erzurum.<br />

11. Kılıç, Yasin (2003). Ağrı ilköğretim okulları Türkçe dersinde öğretim<br />

teknolojisi ve araç-gereçlerin kullanım düzeyi. Ekev Akademi Dergisi, S. 15,<br />

Ankara.<br />

12. Calp, Mehrali (2001). İlköğretim Okulları İkinci Kademede Dil Bilgisi<br />

Öğretimi Üzerine Bir Araştırma, Atatürk Üni. Sosyal Bil. Ens. (yayımlanmamış<br />

doktora tezi) Erzurum.<br />

<strong>13</strong>. http://egitek.meb.gov.tr/02.06.2004<br />

14. Albayrak, Mustafa (2001). İlköğretim okullarının 1. kademesinden 11.<br />

kademesine geçişte matematik eğitimi ile ilgili ortaya çıkan problemler IV.<br />

Fen Bilimleri Eğitimi Kongresi, M.E. Basım Evi, Ankara s.5<strong>13</strong>-517.<br />

15. Özbay, Murat (2000). Öğretmen Görüşlerine Göre Ankara Merkez İlköğretim<br />

Okullarında Türkçe Öğretimi, Gazi Üni., Ankara, s. 39-40.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 93-102<br />

ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖZ-YETERLİK İNANÇ DÜZEYLERİ<br />

VE PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİ ÜZERİNE BİR<br />

ARAŞTIRMA (KASTAMONU İLİ ÖRNEĞİ)<br />

Alper ALTUNÇEKİÇ<br />

Gazi Üniversitesi, Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />

Süleyman YAMAN<br />

Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Amasya Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Samsun.<br />

Özlem KORAY<br />

Karaelmas Üniversitesi, Ereğli Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Zonguldak.<br />

Özet<br />

Fen bilgisi öğretiminin en önemli amaçlarından biri, öğrencilerin bilimsel düşünme<br />

becerisini geliştirmeye yardımcı olmaktır. Öğrencilere bilimsel düşünme süreçlerini kazandırmak<br />

için günlük deneyimlerini bir araç gibi kullanarak bilimsel bilgiyi anlamaları sağlanabilir. Bunun<br />

için de, kendilerine olan güven duygularını ve problem çözme becerilerini geliştirmek gereklidir.<br />

Öğrencilerin bu becerilerini geliştirmek için onları çeşitli etkinliklerle öğrenme sürecine katmak<br />

gerekir. Fen bilgisi programları, bu özellikleri dikkate alarak hazırlandığında öğrenciler hem<br />

konuyu iyi öğrenecekler hem de karşılaştıkları problemleri çözme becerisi kazanacaklardır. Bu<br />

çalışmada, öğretmen adaylarının kendilerini fen öğretimi konusunda yeterli görme düzeyleri ve<br />

problem çözme becerileri incelenmiştir. Çalışma, eğitim fakültelerinde eğitim gören Fen Bilgisi,<br />

Matematik ve Sınıf Öğretmenliği adaylarının bu becerilere sahip olma düzeyleri iki farklı ölçek<br />

kullanılarak tarama modeli ile yapılmıştır. Araştırma sonunda, öğretmen adaylarının çeşitli<br />

değişkenler açısından problem çözme ve fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç düzeylerinin<br />

farklı özellikler gösterdiği belirlenmiştir.<br />

Anahtar Kelimeler: Fen eğitimi, problem çözme, fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç,<br />

THE RESEARCH ON PROSPECTIVE TEACHERS’ SELF-<br />

EFFICACY BELIEF LEVEL AND PROBLEM SOLVING SKILLS<br />

Abstract<br />

One of the most important aims of science teaching is to improve students’ scientific thinking<br />

skills. It is possible to make students understand scientific knowledge by using their daily<br />

experiences as a tool to enable them to gain scientific thinking process. Therefore, it is needed to<br />

improve students’ self-confidence sense and problem solving skills. To improve students’ these<br />

skills, they should be in the learning process by various activities. In this study pre-service<br />

teachers’ self-sufficiency in science teaching and problem solving skills were investigated. This<br />

research has been conducted to pre-service teachers who are training on Science, Mathematics,<br />

and Class Teacher candidate in Faculty of Education. The findings of the study reveal that<br />

teacher candidates’ self-efficacy belief levels in problem solving and science teaching has<br />

different characteristics concerning different variables.<br />

Keywords: Science education, problem solving, self-efficacy believe toward science teaching<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


94 Alper ALTUNÇEKİÇ, Süleyman YAMAN, Özlem KORAY<br />

1. Giriş<br />

Eğitimde birçok özel etkenin öğrenmenin gerçekleşmesinde etkili olduğu<br />

bilinmektedir. Bunlardan bazıları; ilgi, motivasyon, tu<strong>tum</strong>, problem çözme becerisi,<br />

özgüven ve öz-yeterliliktir (1,2). Başarı, özgüven ve motive olma arasında pozitif bir<br />

ilişki olduğundan (3), bu becerilerin yüksek düzeyde olması başarıyı artırır, düşük<br />

düzeyde olması ise başarıyı azaltır. Çünkü bireyler kendilerine güven duyduklarında,<br />

öğrenme sürecinde kendilerini daha iyi hissederler ve böylece yüksek düzeyli öğrenme<br />

meydana gelir (4). Bloom (1979) on yedi farklı ülkede yaptığı araştırmada, derse<br />

yönelik duyuşsal özelliklerle başarı arasında ilişki olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle,<br />

öğrencilerin öğrenmeye yönelik olumlu tu<strong>tum</strong>lar geliştirmeleri için, eğitimin<br />

öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi gerekir. Öğrencilerin öğrenmede<br />

motive olmalarını sağlayan etkenlerden biri de öz-yeterliliktir. Öz-yeterlik, bir işi<br />

yapabilmek için yeteneklerinin farkında olmak ve buna inanmak olarak<br />

tanımlanmaktadır (5,6). Bandura, öz-yeterlik inancın, bireyin farklı koşullar altında<br />

başarılı olmasında hayati bir rolü olduğunu belirtmiştir (7).<br />

Bu araştırma kapsamında ele alınan fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç, özellikle<br />

son yıllarda önem kazanan ve üzerinde birçok araştırma yapılan konulardan biridir (8,9).<br />

Herhangi bir konuda öz-yeterlik algısı yüksek olan bireyler, sonuca daha kısa zamanda<br />

ulaşma becerisi gösterirler. Çünkü öz-yeterlik algısı yüksek olan bireyler, karşılaştıkları<br />

problemleri çözmede daha başarılı olmaktadırlar. Öz-yeterliliğin geliştirilebilmesinde fen<br />

bilgisi programının öğrencileri araştırmaya yönlendirmesi etkili olacaktır. Fen bilgisi<br />

programının amacı; keşfeden, sorgulayan, doğru kararlar verebilen, problem çözebilen,<br />

sürekli öğrenen bireyler yetiştirmek olduğundan (10), öğrencileri problemlere<br />

yönlendirirken, onlar için yeni ve meraklarını uyandıracak konular bulunmalıdır. Çünkü<br />

öğrenciler, alışık olmadıkları durumlara karşı daha fazla ilgi duyarlar (11).<br />

Uzmanlar, okulda sunulan gerçek yaşamla ilgili problemlerin, başarılı olmak için<br />

öğrencilerin bilmesi gereken ve okulda öğrenecekleri bilgiler arasında köprü vazifesi<br />

görebileceğini söylemektedirler. Bu tür problem çözme çabalarının ise, öğrencilerin özyeterlik<br />

inanç düzeylerini geliştireceği ve öz-yeterlik inanç düzeyi yüksek olan<br />

bireylerin de, problemleri çözmede daha başarılı olacakları varsayılmaktadır (12,<strong>13</strong>).<br />

Ayrıca Kruger (1997), bireyin problemlerin üstesinden gelmek için sistemli ve<br />

mücadeleci çalışmasında öz-yeterliğin etkili olduğu ifade etmiştir.<br />

Fen eğitiminde öz-yeterlik inanç, öğretmenlerin fen öğretimi ve sınıf içi aktiviteler<br />

hakkındaki inanışları ile yakından ilgilidir. Öz-yeterlik inanç düzeyi yüksek olan<br />

öğretmenler, öğrenci merkezli yaklaşımları kullanma, fen öğretmeye daha fazla zaman<br />

ayırma ve araştırmaya dayalı öğretim gerçekleştirme eğilimi gösterirler ve bunları<br />

yapmakta da oldukça başarılıdırlar. Öz-yeterlik inanç düzeyi düşük olan öğretmenler ise<br />

bilgileri kitaptan okuma ve sözel olarak anlatma gibi öğretmen merkezli yaklaşımları<br />

kullanmayı tercih ederler (14). Ayrıca Chan’a (2003) göre öz-yeterlik düzeyi yüksek<br />

olan insanların daha etkili eğitim sundukları ve eğitim esnasında strese daha az<br />

girdiklerini belirtmiştir. Bu nedenle, öğretmen eğitiminde öz-yeterlik algısının<br />

geliştirilmesine özel önem verilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, eğitim fakültelerinde<br />

eğitim gören öğretmen adaylarının öz-yeterlik inanç düzeylerinin ve problem çözme<br />

becerilerinin belirlenmesi ile bu becerilerinin geliştirilmesine yönelik çalışmaların ivme<br />

kazanacağı düşünülmektedir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Öğretmen Adaylarının Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri ve Problem Çözme Becerileri… 95<br />

2. Araştırmanın Amacı<br />

Bu araştırmanın amacı, farklı anabilim dallarında eğitim gören öğretmen adaylarının<br />

problem çözme ve fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç düzeylerinin çeşitli<br />

değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemektir. Bu amaçla, Fen Bilgisi<br />

Laboratuvarı dersini alan İlköğretim Bölümü Fen Bilgisi, Matematik ve Sınıf<br />

Öğretmenliği Anabilim dallarında eğitim gören öğretmen adaylarının bu becerileri<br />

belirlenmiş ve bu beceriler arasındaki ilişki tespit edilmiştir.<br />

3. Problem Cümlesi<br />

Fen Bilgisi laboratuvarı dersini alan öğretmen adaylarının eğitim gördükleri<br />

anabilim dalları, sınıf düzeyleri, mezun oldukları ortaöğretim türleri ve cinsiyetlerinin<br />

problem çözme becerileri ve fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç düzeyleri üzerinde<br />

anlamlı etkisi bulunmakta mıdır?<br />

4. Araştırmanın Yöntemi<br />

Araştırma, genel tarama yöntemi ile yapılmıştır. Tarama yöntemi; geçmişte veya<br />

halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle tanımlamayı amaçlayan bir yaklaşımdır.<br />

Örneklemden veri toplamada ise anket tekniği kullanılmıştır (15). Araştırma konusu,<br />

kendi koşulları içinde olduğu gibi tanımlanmaya çalışıldığından bu çalışma betimsel<br />

modele uygundur. Çünkü betimsel araştırmada incelenen özellikler var olduğu biçimi<br />

ile ortaya çıkarılırlar (16). Bu araştırmada da, öğretmen adaylarının problem çözme ve<br />

fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç düzeylerinin halihazırdaki durumu ortaya<br />

konulmuştur.<br />

4.1. Araştırmanın Evren ve Örneklemi<br />

Araştırmanın evreni, Kastamonu Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümünde eğitim<br />

gören Fen Bilgisi, Matematik ve Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dallarında Fen Bilgisi<br />

dersleri alan öğrencilerden meydana gelmektedir. Araştırmanın örneklemini ise, 2003-<br />

2004 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Kastamonu Eğitim Fakültesinde eğitim<br />

gören Fen Bilgisi, Matematik ve Sınıf Öğretmenliği adaylarından random tabakalama<br />

yöntemiyle seçilen 240 öğretmen adayı oluşturmaktadır.<br />

4.2. Araştırmada Kullanılan Ölçme Araçları<br />

Araştırmada, öğretmen adaylarının fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç<br />

düzeylerini tespit etmek için kullanılan ölçme aracı ilk olarak Kaptan ve Korkmaz<br />

(2001) tarafından Türkçe’ye uyarlanmış ve Yaman (2003) tarafından bazı maddeleri<br />

değiştirilerek uygulanmıştır. Bu ölçme aracı ile Fen Bilgisi, Matematik ve Sınıf<br />

Öğretmenliği Anabilim Dallarının farklı sınıf düzeylerinde eğitim gören öğretmen<br />

adaylarının öz-yeterlik inanç düzeyleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu ölçme aracında<br />

beşli likert türde hazırlanmış 30 madde bulunmaktadır. Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik<br />

çalışmaları sonunda Cronbach Alpha (α) değeri 0,84 olarak tespit edilmiştir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


96 Alper ALTUNÇEKİÇ, Süleyman YAMAN, Özlem KORAY<br />

Öğretmen adaylarının problem çözme becerilerini belirlemek için kullanılan ölçek<br />

Yaman (2003) tarafından geliştirilmiştir. Bu ölçekte öğretmen adaylarının problemler<br />

karşısında nasıl davrandıkları ve çözüm için nasıl çaba gösterdikleri ile ilgili maddeler<br />

bulunmaktadır. Problem çözme ölçeğinde beşli likert türde hazırlanmış 30 madde<br />

bulunmaktadır. Bu ölçeğin güvenirlik çalışması sonunda Cronbach Alpha (α) güvenirlik<br />

katsayısı 0,87 olarak tespit edilmiştir.<br />

5 - Bulgular ve Yorumlar<br />

Bu bölümde öğretmen adaylarının problem çözme ve öz-yeterlik inanç düzeylerini<br />

tespit etmek amacıyla uygulanan ölçeklerle elde edilen veriler, farklı değişkenlere göre<br />

karşılaştırılarak gerekli istatistiki analizler yapılmıştır. Bunlar; tek faktörlü ANOVA,<br />

bağımsız gruplar için t-testi ve Pearson korelasyon analizleridir.<br />

Tablo 1. Öğretmen Adaylarının Anabilim Dallarına Göre Fen Öğretimine<br />

Yönelik Öz-Yeterlik İnanç Düzeylerine İlişkin Tek Faktörlü ANOVA<br />

Sonuçları<br />

No Grup N Χ S sd F P Fark<br />

1 Fen Bilgisi 80 3,283 ,387<br />

2 Matematik 80 3,157 ,456<br />

3 Sınıf Öğretmenliği 80 2,950 ,375<br />

Toplam 240 3,<strong>13</strong>0 ,429<br />

2-237 <strong>13</strong>,652 ,000<br />

1-2<br />

1-3<br />

Tablo 1’e göre üç farklı anabilim dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının fen<br />

öğretimine yönelik öz-yeterlilik inanç puanlarının % 99 güven aralığında anlamlı<br />

düzeyde farklılık gösterdiği belirlenmiştir (F=<strong>13</strong>,652; p


Öğretmen Adaylarının Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri ve Problem Çözme Becerileri… 97<br />

belirlenmiştir (F=7,542; p0,05). Bu sonuca göre, mezun olunan<br />

ortaöğretim türü öğretmen adaylarının öz-yeterlik inanç düzeyleri üzerinde önemli bir<br />

değişken değildir.<br />

Tablo 4 - Öğretmen Adaylarının Cinsiyetlerine Göre Fen Öğretimine Yönelik Öz-<br />

Yeterlik İnanç Düzeylerine İlişkin Bağımsız Gruplar İçin t-Testi<br />

Sonuçları<br />

Grup N Χ S sd t P Fark<br />

Kız 102 3,103 ,428<br />

Erkek <strong>13</strong>8 3,151 ,429<br />

238 -,856 ,393 Yok<br />

Öğretmen adaylarının cinsiyetlerine göre fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç<br />

düzeylerinin anlamlı olarak farklılık göstermediği belirlenmiştir (t=-,856; p>0,05). Bu<br />

sonuca göre cinsiyetin, öğretmen adaylarının fen öğretimine yönelik öz-yeterlik<br />

inançlarında önemli bir etkisi olmadığı söylenebilir.<br />

Tablo 5 - Öğretmen Adaylarının Anabilim Dallarına Göre Problem Çözme<br />

Becerilerine İlişkin Tek Faktörlü ANOVA Sonuçları<br />

No Grup N Χ S sd F p Fark<br />

1 Fen Bilgisi 80 3,754 ,444<br />

2 Matematik 80 3,777 ,553<br />

3 Sınıf Öğretmenliği 80 3,639 ,449<br />

Toplam 240 3,723 ,487<br />

2-237 1,862 ,158 Yok<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


98 Alper ALTUNÇEKİÇ, Süleyman YAMAN, Özlem KORAY<br />

Yukarıdaki tabloya göre üç farklı anabilim dalında eğitim gören öğretmen<br />

adaylarının problem çözme beceri düzeylerinin anlamlı olarak farklılaşmadığı<br />

belirlenmiştir (F=1,862; p>0,05). Bu sonuçlara göre üç farklı anabilim dalında eğitim<br />

gören öğretmen adaylarının problemler karşısında benzer tepkilerde bulundukları<br />

söylenebilir.<br />

Tablo 6 - Öğretmen Adaylarının Sınıf Düzeylerine Göre Problem Çözme<br />

Becerilerine İlişkin Tek Faktörlü ANOVA Sonuçları<br />

No Grup N Χ S sd F p Fark<br />

1 Birinci Sınıf 60 3,633 ,447<br />

2 İkinci Sınıf 60 3,737 ,423<br />

3 Üçüncü Sınıf 60 3,748 ,562<br />

4 Dördüncü Sınıf 60 3,773 ,503<br />

Toplam 240 3,723 ,487<br />

3-236 ,946 ,410 Yok<br />

Farklı sınıf düzeylerinde eğitim gören öğretmen adaylarının problem çözme<br />

becerilerinin anlamlı düzeyde farklılık göstermediği belirlenmiştir (F=,946; p>0,05). Bu<br />

sonuca göre, farklı sınıf düzeyinde olmanın problem çözme becerisini etkilemediği ileri<br />

sürülebilir. Sınıf düzeylerine göre puanların 3,60-3,80 arasında olduğu dikkate<br />

alındığında öğrencilerin problem çözme konusunda kendilerini yeterli gördükleri de<br />

söylenebilir.<br />

Tablo 7 - Öğretmen Adaylarının Mezun Oldukları Ortaöğretim Türüne Göre<br />

Problem Çözme Becerilerine İlişkin Tek Faktörlü ANOVA Sonuçları<br />

No Grup N Χ S sd F p Fark<br />

1 Genel Lise 122 3,658 ,495<br />

2 Meslek Lisesi 36 3,676 ,577<br />

3 Yabancı Dil Ağ. Lise 82 3,780 ,448<br />

Toplam 240 3,723 ,487<br />

2-237 1,741 ,178 Yok<br />

Tablo 7’ye göre, farklı ortaöğretim türlerinden mezun olan öğretmen adaylarının<br />

problem çözme becerilerinin anlamlı düzeyde farklılık göstermediği belirlenmiştir<br />

(F=1,741; p>0,05). Bu sonuca göre, öğretmen adaylarının mezun oldukları lise türünün<br />

problem çözme becerileri üzerinde önemli bir etkisinin olmadığı söylenebilir.<br />

Tablo 8 - Öğretmen Adaylarının Cinsiyetlerine Göre Problem Çözme Becerilerine<br />

İlişkin Bağımsız Gruplar İçin t-Testi Sonuçları<br />

Grup N Χ S sd t p Fark<br />

Kız 102 3,570 ,439<br />

Erkek <strong>13</strong>8 3,837 ,491<br />

238 -4,356 ,000 Yok<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Öğretmen Adaylarının Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri ve Problem Çözme Becerileri… 99<br />

Tablo 8’e göre üç farklı anabilim dalında eğitim gören öğretmen adaylarının problem<br />

çözme becerileri cinsiyet bağımsız değişkeninden anlamlı düzeyde etkilenmektedir (t=-<br />

4,356; p


100 Alper ALTUNÇEKİÇ, Süleyman YAMAN, Özlem KORAY<br />

Erkek öğretmen adaylarının öz-yeterlik inanç düzeyleri kız öğrencilerden daha yüksek<br />

olmasına rağmen bu farklılık anlamlı düzeyde değildir. Chaplain’in (2000) yaptığı<br />

araştırmada da, bu sonucu destekleyen bulgulara ulaşılmıştır.<br />

Öğretmen adaylarının problem çözme becerilerinin eğitim gördükleri alanlara göre<br />

farklılaşmadığı belirlenmiştir (F=1,862; p>0,05). Aritmetik ortalama değerleri<br />

incelendiğinde Matematik Öğretmenliği adaylarının problem çözme becerilerinin en<br />

yüksek ( X =3,777), Sınıf Öğretmenliği adaylarının en düşük ortalamaya ( X =3,639)<br />

sahip oldukları görülmüştür. Bu durum Matematik Öğretmenliği adaylarının, alanları<br />

gereği birçok problem inceleyerek problem çözme becerilerinin gelişmesi ile<br />

açıklanabilir. Bu problemlerin konu alanı ile ilgili olması genel anlamda problem<br />

çözmeyi karşılamasa bile problemlerin çözülme süreci hakkında kazanılan bilgiler bu<br />

becerilerinin diğer alanlardaki öğretmen adaylarından daha üst düzeyde olmasına<br />

katkıda bulunmuş olabilir.<br />

Öğretmen adaylarının sınıf düzeylerinin problem çözme becerilerini anlamlı olarak<br />

etkilemediği belirlenmiştir (F=,946; p>0,05). Serin (2001) tarafından yapılan araştırma<br />

sonuçları da, bu bulguyu desteklemektedir. Öğretmen adaylarının problem çözme<br />

becerileri üst sınıflara geçtikçe artmasına rağmen bu artış anlamlı düzeyde olmamıştır.<br />

Bu sonuç, öğretmen adaylarının problemler karşısında benzer tavır aldıklarını<br />

göstermektedir. Öğretmen adaylarının mezun oldukları ortaöğretim türünün de problem<br />

çözme becerileri üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı görülmüştür (F=1,741; p>0,05).<br />

Yabancı dil ağırlıklı lise (süper lise, anadolu lisesi) mezunlarının problem çözme<br />

düzeylerinin ( X =3,780) diğer lise türlerine göre yüksek olduğu belirlenmiş fakat bu<br />

farklılık anlamlı düzeyde olmamıştır. Fakat öğretmen adaylarının cinsiyetlerine göre<br />

problem çözme becerilerinin anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği belirlenmiştir (t=-<br />

4,356; p


Öğretmen Adaylarının Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri ve Problem Çözme Becerileri… 101<br />

verilmesi başarının yükselmesinde etkili olacaktır. Bunun için özellikle öğretmen<br />

eğitiminde öğrencilere hem alan bilgisi hem de alan eğitimi bilgisinin birlikte<br />

kazandırılması gerekmektedir. Bunun en etkili yolu ise, öğrencilere sunulan eğitim<br />

hizmetlerinin kaliteli ve gerçek yaşamı destekleyecek özellikte olmasıdır. Öğretmen<br />

adaylarının bu becerilerinin yeterli düzeyde olması, kendilerini öğretmenlik mesleğine<br />

hazırlamalarında ve başarılı olmalarında önemli bir etken olacaktır.<br />

Eğitim fakültelerinin temel işlevi, farklı ilgi ve önbilgilere sahip öğrencileri<br />

öğretmenlik mesleğine en uygun biçimde hazırlamaktır. Bu amaçla hazırlanan<br />

programların, benzer özelliklerde ve yeterliliklerde öğretmen yetiştirmesi<br />

beklenmektedir. Eğitim fakültelerine yerleşen adayların yetenekleri, ilgileri ve mezun<br />

oldukları ortaöğretim türleri gibi farklı faktörler de dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda,<br />

bu tür faktörlerin etkisinin en asgari düzeye indirilmesi için bütün öğrencilere uygun<br />

eğitim ortamlarının hazırlanması gerekmektedir. Böylece, kontrol edilemeyen<br />

faktörlerin etkisi en aza indirgenerek benzer beceri ve yeteneklerde öğretmen yetiştirme<br />

gerçekleşebilir.<br />

Sonuç olarak; bu çalışmada öğretmen adaylarının problem çözme becerisi ve özyeterlik<br />

inanç düzeyleri farklı değişkenlere göre ele alınmıştır. Fen öğretimine yönelik<br />

öz-yeterlik inanç düzeyinin gelişmesi ile problem çözme becerisinin de gelişeceği tespit<br />

edilmiştir. Sonraki çalışmalarda bu becerilerin geliştirilmesine yönelik uygulamaların<br />

fen eğitiminde önemli bir boşluğu dolduracağına inanılmaktadır.<br />

Kaynaklar<br />

1. Alsop, S. (2003). Science education and affect, International Journal of Science<br />

Education, 25(9), 1043-1047<br />

2. Randel, B., Stevenson, H.W., Witruk, E. (2000). Attitudes, beliefs, and<br />

mathematics achievement of German and Japanese high school students,<br />

International Journal of Behavioral Development, 24(2), 190-198<br />

3. Jacobsen, D.A., Eggen, P., Kauchak, D. (2002). Methods for teaching, Promoting<br />

student learning, Sixth Edition, Meririll Prentice Hall, New Jersey, USA<br />

4. Ornstein, A.C., Lasley, T.J. (2000). Strategies for effective teaching, Third Edition,<br />

McGraw-Hill Higher Education Companies, USA<br />

5. Chaplain, R.P. (2000). Beyond exam results? Differences in the social and<br />

psychological perceptions of young males and females at school, Educational<br />

Studies, 26(2), 177-190<br />

6. Zusho, A., Pintrich, P.R. (2003). Skill and will: The role of motivation and<br />

cognition in the learning of college chemistry, International Journal of Science<br />

Education, 25(9), 1081-1094<br />

7. Freidmen, I.A. (2003). Self-efficacy and burnout in teaching: The importance of<br />

interpersonal-relations efficacy, Social Psychology of Education, 6, 191–215<br />

8. Koray, Ö. (2003). Yaratıcı düşünceye dayalı fen öğretiminin öğretmen adaylarının<br />

öz yeterlik, yaratıcılık ve problem çözme düzeylerine etkisi, Yayınlanmamış<br />

Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


102 Alper ALTUNÇEKİÇ, Süleyman YAMAN, Özlem KORAY<br />

9. Wenner, G. (2001). Science and mathematics efficacy beliefs held by practicing<br />

and prospective teachers: a 5-year perspective, Journal of Science Education and<br />

Technology, 10(2), 181-187<br />

10. MEB. (2000). İlköğretim okulu fen bilgisi dersi öğretim programı, MEB Talim ve<br />

Terbiye Kurulu Başkanlığı, Ankara<br />

11. Daunt, B. (1997). Öğreticinin el kitabı, (Çev: Kalkandelen, H.) Pegem Yayıncılık,<br />

Ankara<br />

12. Blumenfeld, P., Soloway, E., Marx, R.A. (1991). Motivating project based<br />

learning: Sustaining the doing, supporting the learner, Educational Psychologist,<br />

26(3-4), 369-398<br />

<strong>13</strong>. Pajares, F., Miller, M.D. (1997). Mathematics self-efficacy and mathematical<br />

problem solving: Implications of using different forms of assessment, Journal of<br />

Experimental Education, 65(3), 2<strong>13</strong>-228<br />

14. Schriver, M., Czerniak, C.M. (1999). A comparison of middle and junior high<br />

science teachers' levels of efficacy and knowledge of developmentally appropriate<br />

curriculum and instruction, Journal of Science Teacher Education, 10(1), 21-42<br />

15. Arlı, M., Nazik, M. H. (2001). Bilimsel araştırmaya giriş, Gazi Kitapevi, Ankara<br />

16. McMillan, J.H. (2000). Educational research, Fundamentals for the consumer,<br />

Longman, USA<br />

17. Appleton, K., Kindt, I. (1999). Why teach primary science? Influences on<br />

beginning teachers’ practices, International Journal of Science Education, 21(2),<br />

155-168<br />

18. Bloom, B.S. (1979). İnsan nitelikleri ve okulda öğrenme, (Çev: Özçelik, D.A.).<br />

Milli Eğitim Basımevi, Ankara<br />

19. Chan, D.W. (2003). Multiple intelligences and perceived self-efficacy among<br />

Chinese secondary school teachers in Hong Kong, Educational Psychology, 23(5),<br />

521-533<br />

20. Kaptan, F., Korkmaz, H. (2001). İşbirliğine dayali fen öğretiminin öğretmen<br />

adaylarinin öz-yeterlik düzeylerine etkisi, IV. Fen Bilimleri Eğitimi Kongresi<br />

2000, Milli Eğitim Basımevi, Ankara<br />

21. Kruger, L.J. (1997). Social support and self-efficacy in problem solving among<br />

teacher assistance teams and school staff, Journal of Educational Research, 90(3),<br />

164-168<br />

22. Schunk, D.H., Gunn, T.P. (1986). Self-efficacy and skill development: Influence<br />

of task strategies and attributions, Journal of Educational Research, 79(4), 238-<br />

244<br />

23. Serin, O. (2001). Lisans ve lisansüstü düzeydeki fen grubu öğrencilerinin problem<br />

çözme becerileri, fen ve bilgisayara yönelik tu<strong>tum</strong>ları ile başarıları arasındaki<br />

ilişki, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri<br />

Enstitüsü, İzmir<br />

24. Yaman, S. (2003). Fen bilgisi eğitiminde probleme dayalı öğrenmenin öğrenme<br />

ürünlerine etkisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim<br />

Bilimleri Enstitüsü, Ankara<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 103-116<br />

Özet<br />

FEN EĞİTİMİNDE İLKÖĞRETİM 6. SINIFLARDA ÇİÇEKLİ<br />

BİTKİLER KONUSUNUN ÖĞRETİMİNDE BİLGİSAYAR<br />

DESTEKLİ ÖĞRETİMİN ÖĞRENCİ BAŞARISINA ETKİSİ<br />

Süleyman AKÇAY<br />

G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />

Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />

G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Ankara.<br />

Bu araştırma, fen eğitiminde bilgisayar destekli öğretim yönteminin, anlatım yöntemine göre<br />

öğrenci başarısına etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma 2001-2002 öğretim yılı<br />

birinci döneminde Kastamonu İli, Merkez İlçesi’ndeki iki ilköğretim okulunun 6. sınıf şubesinde<br />

öğrenim gören öğrenciler üzerinde uygulanmıştır. Araştırmada her iki ilköğretim okulundan,<br />

rasgele birer tane 6. sınıf şubesi seçilmiştir. Her iki okuldan seçilen şubelerden, kontrol ve deney<br />

grupları oluşturulmuştur. Araştırmacı tarafından çiçekli bitkiler konusunun öğretimi, deney<br />

grubu öğrencilerine bilgisayar destekli öğretim yöntemi, kontrol grubu öğrencilerine ise klasik<br />

yöntem kullanılarak yapılmıştır. Araştırmada kullanılan bilgisayar yazılımı, ilköğretim 6.<br />

sınıflarda fen bilgisi dersinde “Çiçekli Bitkiler” konusunun öğretimi amacıyla, araştırmacı<br />

tarafından Macromedia Authorware yazarlık programıyla hazırlanmıştır. Her iki gruba<br />

uygulanan ön test ve son testlerden elde edilen verilerin analizinde, istatistik yöntemlerinden t-<br />

testi kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, fen eğitiminde bilgisayar destekli öğretim<br />

yönteminin klasik öğretim yöntemine göre, öğrenci başarısını arttırmada daha etkili bir yöntem<br />

olduğu belirlenmiştir.<br />

Anahtar kelimeler: Fen eğitimi, bilgisayar destekli öğretim, öğretim yazılımı<br />

THE EFFECT OF COMPUTER ASSISTED INSTRUCTION IN<br />

FLOWERY PLANT SUBJECT IN 6 th GRADE STUDENTS IN<br />

SCIENCE EDUCATION ON THE SUCCESS OF STUDENTS<br />

Abstract<br />

This study was conducted in order to determine the effect of computer assisted instruction in<br />

science education on the success of students. The study was conducted in fall 2001-2002 term in<br />

Kastamonu over two primary schools 6 th grade students. In the study, one class of 6 th grade was<br />

chosen randomly and they were designated as control and experimental group. The control group<br />

was instructed flowery plants subject, experimental group computer assisted instruction. The<br />

software employed in the study was prepared with Macromedia Authorware by the researcher to<br />

teach flowery plants subject in instruction of sciences. To analyze the data obtained through pre<br />

and post tests, t-test was implemented. It was found out that computer assisted instruction is a<br />

more effective way in increasing the students’ success.<br />

Key words : Science education, computer assisted instruction, instructional software<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


104 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />

1. Giriş<br />

Bilgi çağının yaşandığı günümüzde, üretilen bilginin günden güne hızlı bir şekilde<br />

artması ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısındaki artış, eğitim sürecinde bir çok<br />

sorunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda, eğitimde niteliğin<br />

gelişmesinde önemli rol oynayan yeni teknolojilerin, eğitim kurumlarına girmesi<br />

zorunlu hale gelmiştir (1). Ayrıca hızla gelişen teknoloji, eğitim kurumlarındaki öğretim<br />

alternatiflerini arttırmaktadır. Birçok araştırmacıya göre, etkin kullanılan öğretim<br />

teknolojileri, eğitim sistemini iyileştirecek bir potansiyele sahiptir (2), (3).<br />

Bu bilgilere dayanarak, eğitim sisteminin iyileştirilebilmesi için, mevcut sorunları<br />

geleneksel yaklaşımlarla çözmek yerine yapılması gereken, kaliteyi düşürmeden öğrenci<br />

başına düşen öğretmen sayısını arttırmanın bir yolunu bulmaktır. Bunun en iyi yolu,<br />

öğrenme ortamında öğrencilere problem çözme, yaratıcılık ve kritik düşünme<br />

becerilerinin kazandırılmasında, etkin bir rol oynayan bilgisayarlara yer vermektir.<br />

Bilgisayarlar, öğretim ortamlarının geçmişteki bütün teknolojik kazanımlarını tek<br />

başına sağlama potansiyeline sahiptir. Ses, farklı karakter ve punto, yanıp sönme, renk,<br />

canlandırma, benzeşim gibi sayısız dikkat odaklama araçları bilgisayar aracılığıyla,<br />

kolayca ve başarılı bir şekilde öğrenciye sunulabilmektedir (4).<br />

Alessi & Trollip (1985), bilgisayarların eğitimde kullanım biçimlerini üç alt başlık<br />

altında sınıflamaktadırlar. Bunlar;<br />

Bilgisayarların yönetim amaçlı kullanımı (administrative uses)<br />

Bilgisayarların öğretimi (teaching about computers)<br />

Bilgisayarlarla öğretim (teaching with computers) dir (5).<br />

Bilgisayar destekli öğretim (BDÖ), bilgisayarın öğrenmenin meydana geldiği bir<br />

ortam olarak kullanıldığı, öğretim sürecini ve öğrenci motivasyonunu güçlendiren,<br />

öğrencinin kendi öğrenme hızına göre yararlanabileceği ve kendi kendine öğrenme<br />

ilkesinin bilgisayar teknolojisi ile birleşmesinden oluşmuş bir öğretim yöntemidir (6).<br />

BDÖ, öğretim sürecinde öğrencilerin bilgisayarda programlanan dersler ile etkileşimde<br />

bulunduğu, öğretmenin rehber, bilgisayarın ise ortam rolünü üstlendiği etkinlikler<br />

olarak da tanımlanabilir. Diğer bir tanıma göre de, öğretimsel içerik veya faaliyetlerin<br />

bilgisayar yoluyla aktarılmasına BDÖ denir (7).<br />

BDÖ’ nün amacı, eğitimi bireyselleştirmektir. BDÖ, diğer eğitim ortamlarından<br />

farklı özelliklere ve farklı değişkenleri kontrol edebilme yeteneğine sahiptir. Dolayısıyla<br />

kaliteli bir BDÖ için, diğer öğretim ortamlarında uygulanan öğretim süreci öğelerini<br />

bilgisayar ortamlarına aynen uygulamak yerine, bu öğretim süreci öğelerinin<br />

bilgisayarların belirgin özelliklerini karşılayacak şekilde düzenlenmesi gerekir.<br />

Geleneksel eğitimle BDÖ arasındaki temel farklılık etkileşimdir. BDÖ programları<br />

için önemli olan öğrencinin bilgiyi organize etmesi, birleştirmesi, bütünleştirmesi ve<br />

zihinde kodlamasına yardımcı olacak mekanizmaların, tasarımlanıp inşa edilmesidir.<br />

Fakat bütün bu bilişsel etkinliklerin öğrenmeye etkisini sağlayacak olan, arayüz (ekran)<br />

tasarımıdır. Etkili bir arayüz, öğrenciye uygun düzeyde kontrol hakkı tanıyacak ve<br />

programdan öğrencinin maksimum düzeyde faydalanmasını sağlayacaktır. Ayrıca,<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 105<br />

arayüz öğrenciye anlaşılır iletiler sunabilecek, dönüt ve düzelttirme etkinlikleriyle<br />

öğrenci motivasyonunu destekleyip arttırabilecektir. Böylece, öğrenci etkinliklerinin<br />

sonucunu kestirebilecek ve açıkça görebilecektir (8). Canlandırma ve benzeşim<br />

mekanizmaları, konulardaki yöntemsel bilgilere ilişkin adımların öğrenci tarafından<br />

kontrolüne izin verir. Bu tür mekanizmalar ile geliştirilecek arayüzler, öğrenci dikkatini<br />

çekmede başarılı olmaktadır (9).<br />

Altınkaya (1998) ’ya göre; öğrenci ile bilgisayar arasındaki etkileşimi sağlayan<br />

eğitim yazılımı, eğitim-öğretim faaliyetlerinde denetim ve kontrol rolünü üstlenen<br />

öğretmen ve öğrenme yaşantılarını gerçekleştirmek amacı ile tasarlanmış yazılımların<br />

çalıştırılabileceği donanımlar, bilgisayar destekli eğitimin en önemli üç unsurudur (10).<br />

Bu öğeler içinde en fazla dikkat çekeni ise, ders yazılımı olarak kabul edilmekte ve<br />

hatta bilgisayar destekli öğretimin başarısının ders yazılımının kalitesi ile doğrudan<br />

orantılı olduğu ileri sürülmektedir (11). İyi bir yazılım öğrenci başarısını olumlu yönde<br />

etkilerken, kötü hazırlanmış bir yazılım zaman kaybına ya da istenmedik davranışların<br />

kazanılmasına neden olabilir (1). Bilgisayarın eğitime olası katkısı, eğitim sisteminin en<br />

kritik öğesi olan öğretmenin işlevini değiştirmiştir. Bilgisayar, öğretmenin yerine geçen<br />

değil, öğretmene yardımcı ve öğretimi destekleyici bir araç olarak kullanılmıştır (12).<br />

Öğretmen temel bilgi kaynağı olmaktan çıkmış, öğrenmeyi izleme, yönlendirme ve<br />

geliştirme yönünde bir rehber, bir yol gösterici görevini üstlenmiştir (<strong>13</strong>).<br />

Her ne kadar BDÖ uygulamaları, öğrencilerin kendi kendilerine ve kendi öğrenme<br />

hızlarına uygun öğrenme ortamları sunsa da, grup çalışmasını destekleyebilmesi<br />

açısından da etkin materyallerdir. Bir çok BDÖ yazılımı, öğrencinin verdiği cevaplar<br />

doğrultusunda dersi sunar ya da öğrenciye belli aralıklarla dönüt sağlar. Bu yüzden,<br />

BDÖ ortamındaki her öğrenci, aktif şekilde derse katılır ve dersteki performansını<br />

gösterebilme imkanı vermesi ve öğrenciye dönüt sağlayabilmesi nedeniyle, BDÖ<br />

ortamları öğrencinin derse katılımını sürekli hale getirir (14).<br />

Diğer materyallerle karşılaştırıldığında, görsel – işitsel öğelerin en etkin<br />

kullanılabildiği ortam, BDÖ ortamıdır. Öğretim ortamının farklı etkinliklerle<br />

zenginleştirilmesi, öğrencinin başarıya ulaşmasında önemli bir etkendir. İşte bu<br />

bakımdan BDÖ ortamları, sağladıkları öğretimsel etkinliklerin niteliği ve niceliği<br />

açısından en etkin ortamlardır.<br />

BDÖ ortamındaki bir öğrencinin, bir konu üzerinde harcadığı zaman ve gösterdiği<br />

performans, bilgisayar tarafından kayıt edilebilir ve istendiği zaman öğretmenin<br />

kullanımına sunulabilir. Öğrenci performansı hakkındaki bu bilgiler, öğretmenin<br />

öğrencileri gözlemlemesi ve onları ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirmesi bakımından<br />

oldukça önemlidir. Klasik öğrenme ortamlarında, öğretmenin her öğrencinin<br />

performansını gözlemlemesi ve buna bağlı olarak öğrenciyi yönlendirmesi oldukça<br />

zordur. Özellikle kalabalık sınıflarda, öğretmenin bu etkinlikleri başarması neredeyse<br />

imkansızdır. Bu bakımdan, BDÖ ortamının sunduğu bu özellik, öğretim etkinliğinin<br />

geliştirilmesi için önemli bir unsurdur. Bunun yanında, bilgisayarın kaydedip<br />

saklayabildiği bu bilgiler, okul yönetimi için de önemlidir. Bu bilgilerin erişilebilir ve<br />

saklanabilir olması; eğitim programlarının, öğretim etkinliklerinin ve okul – aile<br />

işbirliğinin geliştirilmesinde okul yönetimi için büyük önem taşımaktadır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


106 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />

Klasik öğretim ortamlarındaki öğrenciler, belli konuları belli zaman dilimleri içinde<br />

öğrenmeli ve belirlenmiş öğretimsel etkinlikleri yine belirli zaman dilimleri içinde<br />

gerçekleştirmelidir. Diğer taraftan BDÖ ortamındaki bir öğrenci, istediği öğretimsel<br />

etkinlikleri istediği zaman ders saati dışında kalan zamanlarda da, uygulayabilir ya da tekrar<br />

edebilir. Hatta bu etkinlikleri evinde, bilgisayar başında uygulama şansı bulabilir (6).<br />

Bazı bilgisayar destekli öğretim modellerinde ise, sunulan derslerle ilgili olarak,<br />

öğrencilere denetim olanağı verilmektedir. Bu tür programlarla, öğrenciler istediklerinde<br />

konuyla ilgili daha fazla örnek elde edebilmekte, sunulacak veya sunulmuş olan içeriği<br />

gözden geçirebilmekte ve o içeriğin farklı bölümlerine yönelebilmekte, hatta gerektiğinde<br />

kendi kendisini sınav yaparak değerlendirebilmektedir. Bu modellere, öğrenci-denetimli<br />

bilgisayar destekli öğretim (learner-controlled computer-based instruction) modelleri adı<br />

verilmektedir (15).<br />

Bilgisayarın eğitim alanında kullanılmasının eğitime katkıları şöyle sıralanabilir<br />

(16). Bilgisayar;<br />

• Öğrenmeye etkin katılım sağlar. Aktif öğrenmenin öne çıktığı günümüzde, öğrenci<br />

bilgisayar destekli eğitim sayesinde pasif konumdan aktif konuma geçer.<br />

• Etkileşimli bir araçtır. Öğrenci bilgisayar karşısında denetim yetkisini kullanmayı<br />

öğrenir.<br />

• Büyük bir esnekliğe sahiptir, etkin bir pekiştireçtir ve sabrı sonsuzdur.<br />

• İstenildiği kadar tekrar olanağı sağlar.<br />

• Hızlı öğrenim sağlar. Dolayısıyla zamandan tasarruf sağlar.<br />

• Yazı tahtası ve ders kitabı kadar geneldir. Yazı, çizim, grafik, sayı, renk, ses ve<br />

benzeri çok çeşitli bildirim simgesi durgun ya da hareketli olarak kullanılabilir ve<br />

çeşitli kaynaklardan yararlanılabilir.<br />

• Uygun biçimde hazırlanmış her türlü programı kullanabilir.<br />

• Ders yazılımlarında çok değişik sürprizlere yer verilerek, eğitim zevkli ve ilgi çekici<br />

hale getirilebilir.<br />

• Öğrenmeyi bireyselleştirmektedir.<br />

• Bireysel öğretimde de, grup öğretiminde de kullanılabilir.<br />

• Programlı öğretim temeline dayalı ilkelerin uygulanmasına hizmet edebilir.<br />

• Eğitim alanında yönetim, araştırma, rehberlik ve psikolojik danışma, ölçme<br />

değerlendirme ve öğretim hizmetlerinde kullanılabilir.<br />

• Öğrencilerin sorulara verdiği cevapları kaydeden ve istenildiği an sonuçları bildiren<br />

eşsiz bir sınav aracıdır.<br />

Eğitim ile ilgili araştırmalar, öğrencilerin büyük çoğunluğunun okuduklarının %30’unu,<br />

duyduklarının %40-%50’sini, gördüklerinin %60-%70’ini, hem gördükleri hem de<br />

duyduklarının %90’nını hatırlayabildiklerini göstermiştir. BDÖ’ nün eğitim için ne kadar<br />

önemli olduğu, bu verilere dayanılarak da söylenebilir (7). Alkan da (1987:150),<br />

bilgisayarların eğitimde kullanılma zorunluluğunun, bugün herkes tarafından kabul<br />

edildiğini belirtmektedir (17). Buraya kadar verilen bilgilere dayanarak, soyut ve anlaşılması<br />

zor kavramların yer aldığı fen derslerinde; etkili, kalıcı bir fen öğretimi ve anlamlı<br />

öğrenmenin sağlanabilmesi için BDÖ mutlaka kullanılmalıdır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 107<br />

Soyut ve anlaşılması zor kavramlar anlatılırken, öğrencilerin görsel ve düşünsel<br />

yapılarını harekete geçirebilecek öğretim aktivitelerinin geliştirilip kullanılması oldukça<br />

önemlidir. BDÖ, bunlardan birisidir (18). Özellikle fen dersleri, BDÖ’in uygulanması<br />

açısından çok elverişlidir. Bunun nedeni de, bilimsel kavram ve prensiplerin bu<br />

derslerde oldukça çok olması ve ders yazılımları hazırlanırken uygun öğretim teknikleri<br />

kullanıp, öğrenciye görsel ve duyusal olarak aktarabilmesidir (19), (20).<br />

Yapılan araştırmalara göre, bilgisayarın eğitimde kullanılması fen bilimlerindeki<br />

başarıyı anlamlı bir şekilde arttırmaktadır. (21), (22), (23). Ayrıca yapılan bazı<br />

araştırmalar, BDÖ ile öğrenim gören öğrencilerin fizik dersi başarılarının artığını<br />

göstermektedir (24).<br />

Buraya kadar verilen bilgilerin ışığında; fen derslerinde öğrenci başarısının<br />

arttırılması, etkili, kalıcı bir fen öğretimi ve anlamlı öğrenmenin sağlanması ancak<br />

bilgisayar destekli öğretim yöntemi gibi öğrenci merkezli ve öğrencinin aktif olduğu<br />

öğretim yöntemleri ile sağlanabilir.<br />

Araştırmanın Amacı<br />

Bu araştırmanın amacı; fen eğitiminde bilgisayar destekli öğretim yönteminin,<br />

öğretmen merkezli ve öğrencinin pasif olduğu anlatım yöntemine göre öğrenci<br />

başarısına etkisini belirlemektir.<br />

Problem Cümlesi<br />

Fen eğitiminde ilköğretim 6. sınıflarda çiçekli bitkiler konusunun öğretiminde,<br />

bilgisayar destekli öğretim ve geleneksel öğretim yöntemine uygun öğrenim gören<br />

öğrencilerin, akademik başarıları arasında anlamlı düzeyde bir farklılık var mıdır?<br />

Sayıltılar<br />

1. Araştırmaya katılan öğrencilerin bilgisayara karşı tu<strong>tum</strong>ları, bilgisayarla çalışma<br />

zamanları ve bilgisayar laboratuarının donanımlarının aynı olduğu kabul edilmiştir.<br />

2. Hazırlanan yazılımın, araştırmanın amacına uygun olduğu kabul edilmiştir.<br />

3. Araştırmaya katılan öğrencilerin, kendilerine uygulanan testlerdeki soruları samimi<br />

ve objektif olarak cevaplandıracakları kabul edilmektedir.<br />

Kapsam ve Sınırlılıklar<br />

1. Bu araştırma, “Bilgisayar Destekli Öğretim” ilkelerine dayalı olarak geliştirilecek<br />

olan öğretim ve etkinliklerle sınırlıdır.<br />

2. Bu araştırma, 2001-2002 eğitim-öğretim yılında Kastamonu İli Merkez İlçesi’ndeki<br />

iki ilköğretim okulunda öğrenim gören 6. sınıf öğrencileriyle sınırlıdır.<br />

3. Araştırmanın örneklemi, 50 öğrenciyle sınırlıdır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


108 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />

2. Yöntem<br />

2. 1. Araştırmanın Modeli<br />

Bu çalışmada, araştırma yöntemi olarak ön test-son test kontrol gruplu deneysel<br />

model kullanılmıştır. Bu modelde, yansız atama ile oluşturulmuş iki grup bulunur. Bu<br />

gruplardan biri deney, öteki kontrol grubu olarak kullanılır. Her iki grupta da, deney<br />

öncesi ve sonrası ölçmeler yapılır. Ancak grupların ön test puanları arasında önemli bir<br />

fark yoksa, yalnızca son test puanları kullanılır (25).<br />

2. 2. Araştırmanın Evreni<br />

Araştırmanın evreni, Kastamonu İli Merkez İlçesi’ndeki İlköğretim Okullarının 6.<br />

sınıflarında öğrenim gören öğrencilerdir.<br />

2. 3. Araştırmanın Örneklemi<br />

Araştırmanın örneklemini, Kastamonu İli Merkez İlçesi’nde 2001-2002 eğitim ve<br />

öğretim yılında 23 Ağustos ve Merkez İlköğretim Okullarında öğrenim gören 50, altıncı<br />

sınıf öğrencisi oluşturmaktadır.<br />

Tablo 2.1. Deney ve Kontrol Grubunda Yer Alan Öğrencilerin Okullara Göre<br />

Dağılımına İlişkin Betimsel İstatistik Sonuçları<br />

OKULLAR<br />

GRUPLAR<br />

Merkez İlköğretim<br />

Okulu<br />

23 Ağustos<br />

İlköğretim Okulu<br />

Toplam<br />

Deney 14 11 25<br />

Kontrol 14 11 25<br />

Toplam 28 22 50<br />

2. 4. Verilerin Toplanması<br />

Araştırma verilerinin toplanmasında, araştırmacı tarafından “Çiçekli Bitkiler”<br />

konusuna yönelik Macromedia Authorware programında bir yazılım ve araştırmanın<br />

deneysel verilerini elde etmek için başarı testi hazırlanmıştır.<br />

2.4 1. Konu Başarı Testinin (Öntest-Sontest) Hazırlanması<br />

Araştırma verilerinin toplanmasında, araştırmacı tarafından hazırlanan konu başarı<br />

testi ön test ve son test olarak kullanılmıştır. Başarı testi, öğrencilerin uygulanacak<br />

yöntem öncesi ön bilgilerini belirlemek ve öğrencilerin geleneksel öğretim yöntemi ve<br />

bilgisayar destekli öğretim yöntemi ile verilen konuyu ne derece öğrendiklerini tespit<br />

etmek amacıyla hazırlanmıştır. Konu başarı testi, dört seçenekli çoktan seçmeli 25<br />

sorudan oluşmaktadır. Testteki her bir sorunun, yalnızca bir doğru cevabı vardır. Test<br />

40 dakika içinde cevaplanacak şekilde hazırlanmıştır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 109<br />

Öğretimi yapılan konuları kapsayan başarı testi ölçme aracı, fen bilgisi öğretimi<br />

programının içeriği, amaçları, hedefleri, öğrenci kazanımları ve uzman görüşleri dikkate<br />

alınarak hazırlanmıştır. Hazırlanan başarı testi fen eğitimcileri tarafından incelenerek,<br />

araştırmanın amacına uygun olduğuna ve kapsam geçerliliği olduğuna karar verilmiştir.<br />

Araştırmada kullanılacak testin güvenilirliği, Kastamonu ili Merkez İlçe’de bulunan<br />

Candaroğulları İlköğretim Okulu’nda “Çiçekli Bitkiler” konusunu işlemiş 7. sınıflardan<br />

rasgele seçilen bir şubeye testin uygulanması ile belirlenmiştir. Uygulanan testin KR-20<br />

formülüne göre güvenilirlik katsayısı, 0,786 olarak hesaplanmıştır.<br />

2.4.2. Fen Bilgisi Ders Yazılımının Hazırlanması<br />

Bu araştırmanın uygulama kısmında kullanılacak ders yazılımının belirlenmesi için,<br />

ilk olarak yazarlık sistemleri araştırılmış ve Macromedia firmasının Authorware<br />

programı uygun bulunmuştur. Sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’nın İlköğretim 6. Sınıf Fen<br />

Bilgisi Öğretim Programı’nda belirttiği amaç ve davranışlara uygun olarak, Çiçekli<br />

Bitkiler Konusu’nun bilgisayar destekli öğretim programı, Macromedia Authorware 4<br />

yazılımı kullanılarak araştırmacı tarafından hazırlanmıştır.<br />

Hazırlanan yazılımın konu anlatımı, 31 sayfadan oluşmaktadır. Alıştırmalar<br />

bölümünde 19 soru bulunmakta ve 10’ar soruluk iki test te programda yer almaktadır.<br />

Program üç bölümden oluşmaktadır. Programın birinci bölümünde, konu anlatımı<br />

yapılmıştır. Konular, Çiçekli Bitkilere Örnekler, Çiçekli Bitkilerin Organları, Çiçekli<br />

Bitkilerdeki Organların Görevleri, Çiçeğin Kısımları, Çiçekli Bitkilerde Tozlaşma ve<br />

Döllenme, Tohum ve Meyve Oluşumu olarak sınıflandırılmıştır.<br />

Konu anlatımları, araştırmacı tarafından seslendirilmiş ve görsel bir biçimde<br />

sunulmaya çalışılmıştır. Sesle eşzamanlı animasyonlara yer verilmiştir. Konu anlatımı<br />

sayfasında, “?” işareti ile simgelenmiş olan sözlük düğmesi bulunmaktadır. Öğrenciler,<br />

konu anlatımı sırasında merak ettikleri bir fen terimine, bu ikonu kullanarak<br />

ulaşabilmektedirler. Konu anlatımı sayfasında, “S” harfli ile simgelenmiş olan<br />

alıştırmalar düğmesi bulunmaktadır. Öğrenci bulunduğu konuyu bitirdikten sonra, bu<br />

düğmeyi kullanarak o konuya ait alıştırmaları çözebilmektedir.<br />

Programın ikinci bölümünde, alıştırmalar bulunmaktadır. Alıştırmalar Çiçekli<br />

Bitkilere Örnekler, Çiçekli Bitkilerin Organları, Çiçekli Bitkilerdeki Organların<br />

Görevleri, Çiçeğin Kısımları, Çiçekli Bitkilerde Tozlaşma ve Döllenme, Tohum ve<br />

Meyve Oluşumu konularına ait olarak sınıflandırılmıştır. Öğrenciler cevaplarını,<br />

kalemin yanında bulunan kutulara, kalemi sürükleyip bırakarak işaretlemektedirler.<br />

Öğrenciler doğru seçeneği işaretlediklerinde alkış sesi ve tebrikler yazısı, yanlış<br />

seçeneği işaretlediklerinde ise bir hata sesi ve üzgünüm yanlış yazısı çıkmaktadır.<br />

Öğrencilere, alıştırmalar bölümünde tek hata yapma hakkı verilmiştir. İkinci hatadan<br />

sonra, doğru cevap bilgisayar tarafından verilmektedir. Alıştırmalar sayfasında, “K”<br />

harfi ile simgelenmiş bir düğme bulunmaktadır. Öğrenci bulunduğu alıştırma<br />

sayfasındaki soruları çözemiyorsa, o alıştırma sayfasına ait konuya, bu düğme<br />

yardımıyla ulaşabilir. Konuyu tekrar çalıştıktan sonra, bu sayfaya geri dönebilir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


110 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />

Programın son bölümünde ise, testler bulunmaktadır. Testler bölümü, iki testten<br />

oluşmuştur. Testler 10’ar soruluk hazırlanmıştır. Testlerde, öğrencinin bir önceki soruya<br />

ulaşabilmesi engellenmiştir. Her iki testin sonunda, değerlendirme bölümü<br />

bulunmaktadır. Değerlendirme sayfasında, her bir konuya ait testte kaç soru çıktığı ve<br />

öğrencinin bu testlerdeki doğru cevap, yanlış cevap ve boş sayıları bilgisayar tarafından<br />

bildirilmektedir. Öğrencinin başarı durumuna göre, sayfanın en altında program<br />

tarafından öğrenciyi güdüleyici ifadelerde kullanılmaktadır.<br />

Hazırlanan yazılım üzerine daha detaylı bilgilere ve yazılımdan alınmış örnek<br />

resimlere http://w3. gazi. edu. tr/web/akcay internet adresinden ulaşılabilir.<br />

2.4.3. Araştırmanın Uygulanması<br />

Bu araştırma, 2001-2002 öğretim yılının birinci yarıyılında Kastamonu ili Merkez ilçede<br />

bulunan, MEB’nın bilgisayarlandırma kampanyasından bilgisayar alan ve bilgisayar<br />

laboratuarı olan okulların içinden rasgele seçilen, 23 Ağustos İlköğretim ve Merkez<br />

İlköğretim Okulu’nda uygulanmıştır. Araştırmacı tarafından hazırlanan Fen Bilgisi Ders<br />

Yazılımı, okulların bilgisayar laboratuarlarına kurulmuş ve çalışır hale getirilmiştir.<br />

Uygulamaya başlamadan önce, okulların 6. sınıflarından rasgele birer şube seçilmiştir.<br />

Bu şubelerde öğrenim gören öğrencilere, öntest uygulanmıştır. Şubelerdeki öğrenciler ön<br />

testten aldıkları puana ve 5. sınıf fen bilgisi karne notlarına göre, yaklaşık denk iki gruba<br />

ayrılmıştır. Ayrılan grupların denkliği, ANOVA ile sınanmıştır. Her iki okulda da, bu<br />

gruplardan rasgele bir tanesi deney, bir tanesi ise kontrol grubu olarak seçilmiştir.<br />

Çiçekli bitkiler konusunun öğretimine, deney ve kontrol grubunda aynı anda<br />

başlanmıştır. Ayrıca çiçekli bitkiler konusu deney ve kontrol gruplarında işlenirken,<br />

MEB tarafından 2000 yılı Kasım ayında yayınlanan 25<strong>13</strong> sayılı Tebliğler Dergisi’nde<br />

yer alan Fen Bilgisi Öğretim Programı’nın belirlediği amaç, konu, ilke ve hedefler<br />

izlenmiş ve bunların dışına çıkılmamıştır. Deney ve kontrol grubunda çiçekli bitkiler<br />

konusunun öğretimine, dört haftalık bir süreyi kapsayan 12 ders saati ayrılmış ve<br />

öğretim her iki grupta da aynı anda bitirilmiştir. Çiçekli bitkiler konusunun öğretimi;<br />

aynı araştırmacı tarafından kontrol grubu öğrencilerine klasik yöntem kullanılarak<br />

yapılırken, deney grubu öğrencilerine okul bilgisayar laboratuarında bilgisayar destekli<br />

öğretim yöntemi kullanılarak yapılmıştır.<br />

Deney grubu öğrencileri, bilgisayar laboratuarında her bilgisayara bir kişi oturacak<br />

şekilde yerleştirilmiştir. Öncelikle araştırmacı tarafından öğrencilere yazılımın tanıtımı<br />

yapılarak, kullanımı açıklanmıştır. Öğrenciler “Çiçekli Bitkiler” konusunun anlatıldığı<br />

yazılımı, bireysel olarak kendileri dört haftalık süre içinde tamamladılar. Bu süreçte,<br />

öğrencilerin çiçekli bitkiler konusunu, yazılımdaki öğretim sırasına göre işlemelerine<br />

dikkat edilmiştir. Ayrıca her öğrenci konuların öğrenimi sona erdiğinde, o konu ile ilgili<br />

alıştırmaları çözmüştür. Alıştırmaların sonucuna göre, öğrenciler tarafından anlaşılmayan<br />

konuların tekrarlarının yapılması sağlanmıştır. Öğretim sona erdiğinde, yazılımdaki<br />

bütün konuyu kapsayan testler, öğrenciler tarafından çözülmüştür. Araştırmacı bilgisayar<br />

destekli öğretim süresince, yazılımla ilgili öğrenci sorularını yanıtlamış ve öğrencilerin<br />

karşılaşabilecekleri problemler için, danışman ve rehber olarak yardım etmiştir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 111<br />

“Çiçekli Bitkiler” konusunun öğretimi, kontrol grubu öğrencilerine BDÖ<br />

programına paralel olarak hazırlanan ders anlatım planı çerçevesinde, geleneksel<br />

öğretim yöntemleri kullanılarak yapılmıştır. Deney grubunda anlatılan konunun<br />

tamamının öğretimi, kontrol grubu öğrencilerine anlatım ve soru cevap yöntemleri<br />

kullanılarak aynı araştırmacı tarafından yapılmıştır. Ayrıca deney grubu öğrencilerinin<br />

çözdüğü alıştırmalar ve testler, fotokopi olarak kontrol grubu öğrencilerine dağıtılarak<br />

çözmeleri sağlanmıştır. Öğretimin sona ermesinden iki hafta sonra, deney ve kontrol<br />

grubu öğrencilerine ön test olarak uygulanan test, son test olarak aynı anda<br />

uygulanmıştır.<br />

2.5. Verilerin Analizi<br />

Araştırmanın başlangıcında, deney ve kontrol grubu öğrencilerinin birbirine göre<br />

öğrenme ve başarı düzeylerini belirlemek amacıyla uygulanan ön testten elde edilen<br />

verilerin ve 5. sınıf fen bilgisi dersi karne notlarının çözümlenmesinde ve çiçekli bitkiler<br />

konusunun öğretiminde, bilgisayar destekli öğretim yöntemi ile anlatım yönteminin<br />

öğrenci başarısına etkisini belirlemek amacıyla uygulanan son testten elde edilen<br />

verilerin çözümlenmesinde istatiksel yöntemlerden bağımsız t- testi kullanılmıştır.<br />

Öğrencilerin fen bilgisi dersi karne notları, ön test ve son test puanlarına t- testi<br />

uygulanması ile ulaşılan sonuçlar, 0. 05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir.<br />

3. Bulgular ve Yorum<br />

Araştırmanın başlangıcında, deney ve kontrol grubu öğrencilerinin “Çiçekli<br />

Bitkiler” konusuna ilişkin bilgi seviyeleri arasında fark olup olmadığını belirleyebilmek<br />

için uygulanan ön testten alınan puanların, bağımsız gruplar için t testi analiz sonuçları<br />

tablo 3. 1. de verilmiştir.<br />

Tablo 3.1. Deney ve Kontrol Gruplarında Yer Alan Öğrencilerin Öntest Puanlarına<br />

İlişkin Bağımsız Gruplar İçin t-Testi Sonuçları<br />

Grup N X SS sd t p<br />

Kontrol 25 32,00 8,17<br />

Deney 25 34,40 10,52<br />

48 -,901 ,372<br />

Tablo 3.1’de görüldüğü gibi, deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin,<br />

uygulama öncesinde “Çiçekli Bitkiler” konusuna ilişkin öntest sonuçları arasında<br />

anlamlı düzeyde bir farklılık olmadığı belirlenmiştir (t (48) = -,901; p>,05). Bu sonuç,<br />

deneysel çalışma öncesinde, deney ve kontrol gruplarında bulunan öğrencilerin “Çiçekli<br />

Bitkiler” konusuna ilişkin bilgi seviyelerinin benzer düzeyde olduğunu göstermektedir.<br />

Araştırmanın başlangıcında deney ve kontrol grubu öğrencilerinin öğrenme ve<br />

başarı düzeyleri arasında fark olup olmadığını belirleyebilmek için, 5. sınıf fen bilgisi<br />

karne notlarına uygulanan bağımsız gruplar için t testi analiz sonuçları tablo 3. 2. de<br />

verilmiştir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


112 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />

Tablo 3. 2. Deney ve Kontrol Gruplarında Yer Alan Öğrencilerin 5. Sınıf Fen<br />

Bilgisi Karne Notlarına İlişkin Bağımsız Gruplar İçin t-Testi Sonuçları<br />

Grup N X SS sd t p<br />

Kontrol 25 3,68 1,07<br />

Deney 25 3,68 1,07<br />

48 ,00 1,00<br />

Tablo 3. 2. deki verilere göre, deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin, 5.<br />

sınıf fen bilgisi dersi karne notları arasında anlamlı düzeyde bir farklılık olmadığı<br />

belirlenmiştir (t (48) =,00; p>,05). Bu sonuç, deneysel çalışma öncesinde deney ve kontrol<br />

gruplarında bulunan öğrencilerin, fen bilgisi başarısı ve öğrenme düzeyi açısından<br />

benzer düzeyde olduğunu göstermektedir.<br />

Çiçekli Bitkiler konusunun öğretiminde bilgisayar destekli öğretim yönteminin<br />

etkisinin incelendiği deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretim yöntemlerinin<br />

kullanıldığı kontrol grubu öğrencilerinin, son test puanları arasında anlamlı düzeyde bir<br />

farklılık olup olmadığını belirleyebilmek için uygulanan son testten alınan puanların,<br />

bağımsız gruplar için t testi analiz sonuçları tablo 3. 3. de verilmiştir.<br />

Tablo 3.3. Deney ve Kontrol Gruplarında Yer Alan Öğrencilerin Sontest<br />

Puanlarına İlişkin Bağımsız Gruplar İçin t-Testi Sonuçları<br />

Grup N X SS sd t p<br />

Kontrol 25 56,68 11,15<br />

Deney 25 64,16 11,10<br />

48 2,297 0,031<br />

Tablo 3. 3. de görüldüğü gibi, deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin “Çiçekli<br />

Bitkiler” konusunun işlenmesi sonucunda uygulanan son testlerden elde ettikleri<br />

puanları arasında anlamlı düzeyde bir faklılığın meydana geldiği belirlenmiştir (t (48) =<br />

2,297; p


Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 1<strong>13</strong><br />

yöntemi ile öğrenim gören deney grubu öğrencilerinin son test sonucunda akademik<br />

başarı düzeyleri, geleneksel öğretim yöntemleri ile öğrenim gören kontrol grubu<br />

öğrencilerinden daha yüksektir.<br />

Bu sonuca dayanarak; fen eğitiminde bilgisayar destekli öğretim yönteminin<br />

geleneksel öğretim yöntemine göre öğrencilerin akademik başarılarını arttırmada daha<br />

etkili bir yöntem olduğu söylenebilir.<br />

Meyveci (1997) ve İbiş (1999) yaptıkları araştırmalarda, fen eğitiminde bilgisayar<br />

destekli öğretim yönteminin geleneksel öğretim yöntemine göre öğrencilerin akademik<br />

başarılarını arttırmada daha etkili bir yöntem olduğu sonucuna ulaşmışlardır (26), (27).<br />

Ayrıca Reed, (1986) ; McCoy, 1991; Geban, Aşkar ve Özkan, (1992) ; Bennett, (1986)<br />

de yaptıkları araştırmalarda, bilgisayarın eğitimde kullanılmasının fen eğitimindeki<br />

başarıyı anlamlı bir şekilde arttırdığı sonucuna ulaşmışlardır. Bu sonuçlar, yapılan bu<br />

araştırmanın sonucunu kanıtlar niteliktedir (21), (22), (23), (24).<br />

Öneriler<br />

Araştırmadan elde edilen sonuçlara dayalı olarak, etkili ve kalıcı bir fen eğitimi<br />

sağlayabilmek, öğrencilerin anlamlı öğrenmeyi gerçekleştirebilmelerini ve başarı<br />

düzeylerini artırabilmek için aşağıda verilenler önerilebilir.<br />

1. Öğretmen merkezli ve öğrencinin pasif olduğu düz anlatım yöntemiyle fen bilgisi<br />

müfredatındaki mevcut bilgilerin öğrencilere aynen aktarılmasıyla, anlamlı<br />

öğrenme, etkili, kalıcı bir fen eğitimi gerçekleşemez ve öğrencilerin başarı düzeyleri<br />

arttırılamaz (28). Bu nedenle öğretmenler geleneksel öğretim yöntemi yerine,<br />

öğrenci merkezli ve öğrencilerin pasif değil de aktif olmasını sağlayacak BDÖ<br />

yöntemi gibi öğretim yöntem ve tekniklerini tercih etmeli ve uygulamalıdır.<br />

2. Özellikle soyut kavramları içeren fen konularının öğretiminde soyut kavramları<br />

somutlaştırabilecek, öğrencilerin ilgisini çekecek, yüksek düşünme becerilerini<br />

geliştirecek ve anlamlı öğrenmeyi sağlayabilecek bilgisayar yazılımları<br />

kullanılmalıdır. Böylece öğrencilere, öğrendiklerini pekiştirme ve uygulama fırsatı<br />

verilmiş olur. Öğrenciler, uygulamalar ile yapılan tekrarlar sonucunda,<br />

öğrendiklerini pekiştirebilir ve anlamlı öğrenme sağlanabilir.<br />

3. Öğrencilerin ne kadar fazla duyu organına hitap edilirse, öğrenim o kadar etkili ve<br />

kalıcı olur. Bu nedenle öğretmenler, öğretim sırasında öğrencilerin mümkün oldukça<br />

fazla duyusuna hitap edebilecek şekilde öğretim yöntem ve araç – gereçlerinden<br />

(bilgisayar simülasyonları, video kasetler gibi) faydalanmalıdır (28).<br />

4. Öğrenme sürecinde öğrencilerin ilgi ve dikkatinin öğretimi yapılan konuya<br />

çekilmesi ve öğretim süresince canlı tutulması, anlamlı öğrenme ve etkili bir fen<br />

öğretiminin gerçekleşmesini sağlar (28). Bunu yapabilmek için, fen bilgisi<br />

programında yer alan konular ve kavramların öğretiminde, öğrencilerin ilgisini ve<br />

dikkatini öğretimi yapılan konuya çekebilecek ve öğretim süresince canlı tutabilecek<br />

yazılımlar tercih edilmelidir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


114 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />

5. Bir çok eğitim teknoloğu, bilgisayarların özellikle 1980’lerden sonra toplumları<br />

yoğun bir şekilde etkilemeye başladığını, bunun sonucu olarak gelişmiş ve<br />

gelişmekte olan ülkelerin hemen hemen tümünün eğitim sistemlerini bilgisayarla<br />

donatmak için büyük bir çaba içine girdiklerini belirtmektedirler. Örneğin ABD’de,<br />

1981 yılında okulların %18’inde öğretim amaçlı tek bir bilgisayar bulunurken,<br />

1995’de bu oran %99’a ulaşmıştır (29). Bu bilgilere dayanarak eğitim sistemimizde<br />

yer alan okulların tamamına bilgisayar laboratuarları kurulmalı ve öğrencilere<br />

bilgisayar kullanımı öğretilmelidir.<br />

6. BDÖ nün en önemli unsurlarından biri de öğretmendir. BDÖ yönteminin başarılı bir<br />

şekilde uygulanabilmesi için, bilgisayar kullanma becerisine sahip ve öğrenmeyi<br />

izleme, yönlendirme ve geliştirme yönünden öğretimde kılavuz rolünü üstlenecek<br />

öğretmenler şarttır. Bu konuda yetişmiş öğretmen eksiği bulunmaktadır. Hizmet içi<br />

eğitimler veya buna benzer faaliyetlerle bu açık kapatılmalıdır.<br />

7. BDÖ yönteminin başarılı olabilmesi, büyük ölçüde yazılımların niteliğine ve<br />

kalitesine bağlıdır. Bu nedenle hazırlanan yazılımlar fen bilgisi müfredatında yer<br />

alan hedef ve davranışlara ve öğrencilerin öğrenme seviyesine mutlaka uygun<br />

olmalıdır. Ayrıca bu yazılımlar, eğitim ve öğretim ilkelerine ve her dersin ve o<br />

derste öğretimi yapılacak olan konunun doğasına uygun olarak uzman eğitimciler<br />

tarafından hazırlanmalıdır.<br />

8. BDÖ yönteminin öğrencileri fen öğrenmeye ne derece güdülediği, öğrencilerin fen<br />

bilgisi dersine karşı tu<strong>tum</strong>larını, başarılarını ne kadar etkilediği ve öğrencilerin<br />

zihinsel süreç becerilerini ne ölçüde geliştirdiği konusunda ilköğretim ve<br />

ortaöğretim kademelerinde öğrenim gören öğrenciler üzerinde araştırmalar<br />

yapılabilir.<br />

Kaynaklar<br />

1. Genel, T. (1998), Ortaöğretimde İkinci Dereceden Fonksiyonların Grafiği<br />

Konusunun Öğretiminde Bilgisayar Desteğinin Rolü, Ankara: H. Ü. Fen Bilimleri<br />

Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />

2. Jonassen, D. & Reeves, T. (1996), Learning with Technology: Using Computers as<br />

Cognitive Tools, In D. H. Jonassen 8 (Ed. ), Handbook of Research on Educational<br />

Communications and Technology, 693-719.<br />

3. Means, B. (1994), Using Technology to Advance Educational Goals, In B. Means<br />

(Ed. ), Teachnology and Educational Reform:The Reality Behind the Promise, San<br />

Fransisco: Jossey –Bass Publishers,1-22.<br />

4. Leshin, C. B. , Pollock, J. & Reigeluth, C. M. (1994), Instructional Design<br />

Strategies and Tactics, N. J. : Second Printing, Education Technology Publication,<br />

Englewood, Cliffs.<br />

5. Alessi, S. M. & Trollip, S. R. (1985), Computer-Based İnstruction Methods And<br />

Development, New Jersey : Prentice – Hall, Inc. , Englewood Cliffs.<br />

6. Şahin, T. ve Yıldırım, S. (1999), Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme,<br />

Ankara: Anı Yayıncılık.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 115<br />

7. Büyükçapar, O. ve Sökmen Z. (1999), Bilgisayar Destekli Eğitim Araştırması 1-2,<br />

İnternet’ten 15 Kasım 2004’de elde edilmiştir:<br />

http://www. geocities. com/zezencay/egitim. htm.<br />

8. Carroll, J. M. & Rosson, M. B. (1987), Paradox Of The Active User, In Carroll, J.<br />

M. ed. Interfacing Thought: Cognitive Aspects of Human-Computer Interaction,<br />

Cambridge, MIT Press.<br />

9. Kozma, R. B. (1991), Learning With Media, Review of Educational Research, 61<br />

(2), 179-211.<br />

10. Altınkaya, H. (1998), Türkiye’de Bilgisayar Destekli Eğitimin Gelişimi, Ankara<br />

:G. Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />

11. Numanoğlu, M. (1992), Milli Eğitim Bakanlığı Bilgisayar Destekli Eğitim Projesi:<br />

Bilgisayar Destekli Eğitim Yazılımlarında Bulunması Gereken Eğitsel Özellikler,<br />

Ankara: A. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />

12. Akarsu, F. , Aşkar, P. ve Ersoy, Y. (1988), Bilgisayar destekli öğretimde<br />

öğretmenin işlevi ve yetiştirilmesi, Bilgisayar Destekli Eğitim Kongresi, Ankara.<br />

<strong>13</strong>. Kirnik, G. (1998), 7. Sınıf Düzeyinde Denklemler Konusunun Öğretiminde Bilgisayar<br />

Destekli Öğretim Yöntemi ile Geleneksel Yöntemin Öğrenci Başarısına Etkileri,<br />

Ankara :H. Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />

14. Bright, G. W. (1983), Explaining the Efficiency of Computer Assisted Instruction,<br />

AEDS Journal (EJ284239), 16 (3), 144-152.<br />

15. Lillie, D. L. , Hannum, W. H. & Stuck, G. B. (1989), Computers and Effective<br />

Instruction, New York : Longman Inc.<br />

16. Baykal, A. (1984), Öğretim makineleri içinde neden bilgisayar, 1. Bilgisayar<br />

Kongresi, Ankara.<br />

17. Alkan, C. (1986), Bilgisayarın eğitimde kullanımı, Eğitim ve Bilim, 11 (62), 9-15.<br />

18. Ertepınar, H. , Demircioglu, H. , Geban, Ö. ve Yavuz, D. (1998), Benzeşme ve<br />

Bilgisayarlı Öğretimin Mol Kavramını Anlamaya Etkisi, Ulusal Fen Bilimleri Eğitimi<br />

Sempozyumu Bildirileri, Trabzon: K. T. Ü. Fatih Eğitim Fakültesi 173-175.<br />

19. Demircioğlu, H. ve Geban, Ö. (1996), Fen bilgisi öğretiminde bilgisayar destekli<br />

öğretim ve geleneksel problem çözme etkinliklerinin ders başarısı bakımından<br />

karşılaştırılması, H. Ü. Eğitim Fak. Dergisi 12, 183-185.<br />

20. Ayas, A. , Karataş, F. Ö. , Ünal, S. ve Çalık, M. (2001), Gazlar Konusuyla İlgili<br />

Bilgisayar Yazılımlarının Yeterliliklerinin Araştırılması ve Örnek Bir Yazılım<br />

Geliştirilmesi, Yeni Bin yılın Başında Türkiye’de Fen Bilimleri Eğitimi<br />

Sempozyumu, İstanbul: Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 221-227.<br />

21. Reed, B. (1986), The Effects of Computer Assisted Instruction on Achievement<br />

and Attitudes of Underachievers in High School Biology, Dissertation Abstracts<br />

International, 47 (4), 1270A.<br />

22. McCoy, L. , P. (1991), The effect of geometry tool software on high school<br />

geometry achievement, Journal of Computers in Mathematics and Science<br />

Teaching, 10, 51-57.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


116 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />

23. Geban, Ö. , Aşkar, P. & Özkan, I. (1992), Effects of computer simulations and<br />

problem solving approaches on high school students, Journal of Educational<br />

Research, 86, 6-10.<br />

24. Bennett, R. , (1986), The Effect of Computer Assisted Instruction and<br />

Reinforcement Schedules on Physics Achievement and Attitudes Toward Physics<br />

of High School Students, Dissertation Abstracts International, 46 (2), 3670A.<br />

25. Karasar, N. (2000), Bilimsel Araştırma Yöntemi, Ankara : Nobel Yayın Dağıtım.<br />

26. Meyveci, N. , (1997), Bilgisayar Destekli Fen Bilgisi Öğretiminin Öğrenci<br />

Başarısına ve Öğrencilerin Bilgisayara Yönelik Tu<strong>tum</strong>una Etkisi, Ankara: A. Ü.<br />

Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />

27. İbiş, M. , (1999), Bilgisayar Destekli Fen Bilgisi Öğretiminin Öğrenci Başarısına<br />

Etkisi, Ankara: G. Ü. Eğitim Bilimleri Enst. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />

28. Yıldırım, H. İ. (2001), İlköğretim 6. , 7. ve 8. Sınıf Öğrencilerinin Elektrik<br />

Konusunda Sahip Oldukları Yanlış Kavramların Tespiti Üzerine Bir Araştırma, G.<br />

Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />

29. Heddens, J. W. & Speer, R. W. (1997), Today’s Mathematics (9. Edition), New<br />

Jersey: Merrill An Imprint of Prentice-Hall.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 117-128<br />

İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMINA<br />

BAŞLAYAN ÖĞRENCİLERİN LİSE 2 MATEMATİK<br />

KONULARINDAKİ HAZIR BULUNUŞLUK DÜZEYLERİ<br />

Özet<br />

Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />

Gazi Üniversitesi, Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />

Bu araştırmada Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği programına başlayan<br />

öğrencilerin lise2 matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri incelenmiştir. Araştırma<br />

sonucunda; öğrencilerin lise2 matematik konularında “zayıf” düzeyinde oldukları yani lise2<br />

matematik konularını yeterince öğrenemedikleri belirlenmiştir.<br />

THE LEVEL OF THE READINESS OF STUDENTS WHO BEGUN<br />

PRIMARY SCHOOL MATHEMATICS TEACHING PROGRAMME<br />

RELATED TO HIGH SCHOOL 2 MATHEMATICS SUBJECTS<br />

Abstract<br />

In this study, the readiness of the students who begun mathematics education programme in<br />

primary education at education faculty related to high school 2 mathematics subjects has been<br />

investigated. As a result, the students level in high school 2 mathematics subjects has been found<br />

to be low. In other words, they could not learn high school 2 mathematics subjects well enough.<br />

1. Giriş<br />

Eğitim-öğretim sürecinin önemli unsurlarından biri hazır bulunuşluktur. Öğrencinin<br />

hazır oluş düzeyi öğrenme-öğretme sisteminin önemli bir girdisidir. Ayrıca Bloom’un<br />

okulda öğrenme modelinde de öğrencinin hazır oluşunun öğrenmedeki rolü üzerinde<br />

önemle durulmaktadır (1).<br />

Bilişsel yönden hazır olma, hem o öğrenmeyle ilgili gerekli yeteneğe, hem de yeni<br />

öğrenmeyle ilgili önceden sahip olunması gerekli davranışlara sahip olmayı kapsar. Bu<br />

girdi, öğrenmelerin birbiriyle ilgili olduğu alanlarda daha da önemlidir.<br />

Matematikteki öğrenmeler, bu alanın yapısı itibarıyla birbirine çok sıkı şekilde<br />

bağlıdır. Diğer bir deyişle matematik; ön-şart oluş ilişkilerinin en güçlü olduğu<br />

alanlardan biridir. Bu bakımdan bir konunun öğretimine başlamadan önce, bu konuyla<br />

ilgili önceki öğrenmelerle kazanılmış olması gereken davranışların öğrencilerde var<br />

olup olmadığına bakılmalıdır (2). Matematikte pek çok kavram birbirini izler ve bu<br />

izleme çok büyük önem taşır. Örneğin fonksiyon kavramı gelişmemiş bir öğrenciden<br />

→ ye bir fonksiyon tanımlamasını istemek, ve bu öğrenciye diziler ve serilerden<br />

bahsetmek, bunlarla ilgili teoremleri ispatlamaya çalışmak anlamlı olmayacaktır (3).<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


118 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />

Etkili matematik öğretimi öğrencinin ne bildiğini, neyi bilmeye ihtiyacı olduğunu<br />

anlamayı ve sonra da onları iyi bir şekilde öğrenmeleri için motive etmeyi ve<br />

desteklemeyi gerektirir (4).<br />

Bazı davranışların öğrencilerde henüz bulunmadığı anlaşılırsa, yeni konuyla ilgili<br />

öğretim etkinliklerine başlanılmadan önce, öğrencilerin gözlenmeyen davranışlarının<br />

tamamlanması yoluna gidilmelidir. Aksi halde yeni öğrenmeler zorlaşır, hatta bazen<br />

imkansız hale gelebilir (5).<br />

Öğrencilerin üniversitede öğrenecekleri matematik konuları için, lise2’de<br />

öğrenmeleri gereken matematik konularının önemi açıktır. Lise2 matematiğinin ders<br />

içeriği incelendiğinde, üniversitede öğrenilecek olan konulara iyi taban oluşturduğu<br />

görülmektedir. Ancak liseden gelen öğrenci bu tabanı almadan üniversitelerin<br />

matematik bölümlerine geldiğinde hem öğrenci için zorluklar, hem de üniversite<br />

programının uygulanmasında sıkıntılar oluşacağı açıktır. Anlamlı öğrenme; sadece yeni<br />

bilgilerin öğrenilmesi değil, yeni bilgilerin önceden var olan bilgi şemasıyla entegre<br />

edilmesi ve yeni oluşan anlamın zihinde yeniden yapılanmasıdır. Yeni bilgileri eski<br />

bilgileriyle birleştirip kaynaştıramayan öğrenciler yeni bilgileri ezberleyeceklerdir.<br />

Ezberleyen öğrencinin de; karşılaştırma, yorumlama, sonuç çıkarma gibi bilimsel<br />

yöntem süreçleriyle ilgili beceriler kazanması mümkün değildir (6).<br />

1.1. Problem Cümlesi<br />

“İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin lise2<br />

matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri nedir”? Bu çerçevede aşağıdaki<br />

sorulara da cevap aranacaktır.<br />

1.2. Alt Problemler<br />

1. İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin lise2<br />

matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri, mezun oldukları lise türüne<br />

göre değişmekte midir?<br />

2. İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin lise2<br />

matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri, ÖSS sınavında ilköğretim<br />

matematik öğretmenliğini tercih sırasına göre değişmekte midir?<br />

3. İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />

matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri, öğrenim görmeye başladıkları<br />

fakültelere göre değişmekte midir?<br />

1.3. Sayıltılar<br />

1. Araştırmaya katılan öğrencilerin uygulanan tanıma testine doğru, açık uçlu lise2<br />

matematik sorularına da içtenlikle cevap verdikleri varsayılmıştır.<br />

2. Literatür taramaya ilişkin elde edilen bilgi ve bulguların gerçeği yansıttığı<br />

varsayılmıştır<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin Lise 2… 119<br />

1.4. Sınırlamalar<br />

1. Araştırma; Tanıma testi, öğrenci değerlendirme formu ve literatür taramaya ilişkin<br />

verilerin kapsadığı alanlarla sınırlıdır.<br />

2. Araştırma, Yüksek Öğretim Kurumuna bağlı Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim<br />

Fakültesi, Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi, Atatürk Üniversitesi<br />

Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi ve Atatürk Üniversitesi Erzincan Eğitim<br />

Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programının birinci sınıf<br />

öğrencileriyle sınırlıdır.<br />

2. Yöntem<br />

Bu bölümde araştırmanın niteliği, evren ve örneklem, veri toplama araçları,<br />

verilerin çözümlenmesinde kullanılan teknikler üzerinde durulmuştur.<br />

2.1. Araştırmanın Niteliği<br />

Bu araştırma çeşidi bakımından “Kuramsal”, yapıldığı yer bakımından “Alan”,<br />

yöntemi bakımından ise “Betimleme” niteliğindedir (7).<br />

2.2. Evren ve Örneklem<br />

Araştırmanın evrenini Türkiye Yüksek Öğretim Kurumuna bağlı Gazi Üniversitesi<br />

ve Atatürk Üniversitesi öğrencileri oluşturmaktadır. Örneklemini ise bu Üniversitelere<br />

bağlı Eğitim Fakültelerindeki İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına başlayan<br />

ve random yöntemiyle seçilmiş 160 öğrenci oluşturmaktadır.<br />

Araştırmanın uygulandığı öğrencilerin kişisel bilgileri şu şekildedir.<br />

Tablo 1. Öğrencilerin mezun oldukları lise türüne göre dağılımları<br />

Mezun Olduğu Lise N %<br />

Fen Lisesi 15 9,4<br />

Anadolu Lisesi 53 33,1<br />

Anadolu Öğretmen Lisesi 51 31,9<br />

Genel ve Süper Lise 28 17,5<br />

Meslek Lisesi <strong>13</strong> 8,1<br />

TOPLAM 160 100,0<br />

Öğrencilerin mezun oldukları liselere göre dağılımları Tablo 1’de verilmiştir. Buna<br />

göre öğrencilerin; %9’u Fen Lisesi, %33’ü Anadolu Lisesi, %31’i Anadolu Öğretmen<br />

Lisesi, %17’si Genel ve Süper Lise ve %8’i ise Meslek Lisesi mezunudur<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


120 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />

Tablo 2. Öğrencilerin öğrenime başladıkları fakültelere göre dağılımları<br />

Fakülte N %<br />

Gazi Eğitim Fakültesi İMÖ 40 25,0<br />

Kastamonu Eğitim Fakültesi İMÖ 40 25,0<br />

Kâzım Karabekir Eğt.Fak.İMÖ 40 25,0<br />

Erzincan Eğitim Fak.İMÖ 40 25,0<br />

TOPLAM 160 100,0<br />

Öğrencilerin öğrenime başladıkları fakülteler Tablo 2’de verilmiştir. Öğrencilerin<br />

%25’i Gazi Eğitim Fakültesi İMÖ, %25’i Kastamonu Eğitim Fakültesi İMÖ, %25’i<br />

Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi İMÖ ve %25’i Erzincan Eğitim Fakültesi İMÖ<br />

programındandır.<br />

Tablo 3. Öğrencilerin ilköğretim matematik öğretmenliğini üniversite sınavında<br />

tercih sırasına göre dağılımları<br />

Tercih Sırası N %<br />

1-5 Arası 111 69,4<br />

6-10 Arası 29 18,1<br />

11-15 Arası 10 6,3<br />

16 ve Üstü 10 6,3<br />

TOPLAM 160 100,0<br />

Öğrencilerin ilköğretim matematik öğretmenliği programını ÖSS sınavında tercih<br />

sırası Tablo 3’de verilmiştir. Tablodan da görüldüğü gibi öğrencilerin % 69’u<br />

ilköğretim matematik öğretmenliği programını 1-5 arasında tercih yapmıştır.<br />

2.3. Veri Toplama Araçları<br />

Araştırmada kullanmak için araştırmacı tarafından hazırlanan veri toplama aracı iki<br />

bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde öğrencilere ait kişisel bilgiler yer almaktadır.<br />

Bu bilgiler; mezun olduğu lise türü, okuduğu fakülte ve ÖSS sınavında matematik<br />

öğretmenliği tercih sırası gibi 3 adet bağımsız değişkendir. İkinci bölümde ise,<br />

öğrencilerin lise2 matematik konularındaki hazır bulunuşluklarını tespit etmek amacıyla<br />

hazırlanan açık uçlu alan soruları yer almaktadır. Hazırlanan bu soruların özellikleri<br />

şunlardır;<br />

• Sorular lise2 matematik programının amaç ve davranışları doğrultusunda<br />

öğrencilerin lise2 de gördükleri matematik konularından oluşmaktadır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin Lise 2… 121<br />

• Öğrenci bir konuyu ne düzeyde biliyor? Ne gibi matematiksel hatalar yapıyor? veya<br />

hiç bilmiyor mu? Ayrıca öğrencinin sonucu şansla bulmasını, yardımlaşmasını ve<br />

verilecek şıklarla yönlendirilmesini önlemek için sorular açık uçlu olarak<br />

hazırlanmıştır.<br />

• Sorular; alan uzmanlarının öneri ve görüşleri doğrultusunda hazırlanmıştır.<br />

• Sorular; Ön uygulama olarak Kastamonu Eğitim Fakültesi’nde random yöntemiyle<br />

seçilen 6 öğrenciye uygulanıp güvenirlik katsayısı α = 0,81 olarak bulunmuştur.<br />

Ayrıca bu uygulama sonucu sınavın da 60 dakika olmasına karar verilmiştir.<br />

• Sorular; 2003-2004 eğitim-öğretim yılının güz yarıyılının ilk dersinde öğrencilere<br />

uygulanmıştır.<br />

2.4. Verilerin Çözümlenmesi<br />

Bulguların değerlendirilmesi aşamasında, öğrencilerin verdikleri cevaplar ayrıntılı<br />

olarak analiz edilmiştir. Öğrencilerin cevapları “Boş”, “Tamamen yanlış”, “Kısmen<br />

doğru”, “Yöntem doğru fakat işlem hatası var” ve “Tamamen doğru” olmak üzere<br />

beş kategoriye yerleştirilmiştir. Bu kategoriler kısaca aşağıdaki şekilde ifade edilebilir.<br />

Boş; Soruyu tamamıyla boş bırakanlar bu kategoride toplanmıştır.<br />

Tamamen yanlış; İlişkisiz, mantıksız ya da yanlış bilgi içeren, soruyla alakası<br />

olmayan cevaplar bu kategoride toplanmıştır.<br />

Kısmen doğru; Soru ile ilgili kabul edilebilir düzeyde olan, ancak soruya tam<br />

olarak cevap teşkil etmeyen cevaplar bu kategoride toplanmıştır.<br />

Yöntem doğru ancak işlem hatası var; Sorunun çözümü için yapılan muhakeme<br />

ve yöntem doğru, fakat dikkatsizlikten yapılan basit işlem hatası olan cevaplar bu<br />

kategoride toplanmıştır.<br />

Tamamen doğru; Sorunun çözümü için hem yöntem doğru, hem de çözümde hiçbir<br />

işlem hatası olmayan cevaplar bu kategoride toplanmıştır.<br />

Elde edilen veriler SPSS 10.0 for Windows (statical Pocket of Social Sciense) paket<br />

programında analiz edilmiştir. Yapılan analizlerde verilerin Aritmetik Ortalaması,<br />

Yüzdesi, Frekansı, Standart Sapması ve T değerleri bulunarak yorumlanmıştır. Bu<br />

hesaplamalarda: Boş= 0, Tamamen Yanlış=1, Kısmen Doğru=2, Yöntem Doğru ancak<br />

İşlem Hatası Var=3, Tamamen Doğru= 4 puan şeklinde puanlama yapılmıştır.<br />

Puanlandırma işleminde her bir düzeye düşen aralığın eşit aralıklı olabilmesi için (n-<br />

1)/n formülü uygulanmış ve her düzeye düşen puan 0,80 olarak hesaplanmıştır.<br />

Böylece;<br />

0,00 - 0,80 “Çok zayıf”<br />

0,81- 1,60 “Zayıf”<br />

1,61 - 2,40 “Orta”<br />

2,41 - 3,20 “İyi”<br />

3,21-4,00 “Çok iyi”<br />

şeklinde ölçek ve karşılığı olan değerler belirlenmiştir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


122 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />

Kişisel bilgilerle ilgili bulguların analizinde, frekans (f), yüzde (%) değerlerinden<br />

faydalanılmıştır. Öğrencilerin sorulara vermiş oldukları cevaplara göre durumlarının<br />

analizinde, frekans, yüzde ve aritmetik ortalamadan yararlanılmıştır.<br />

Öğrencilerin; lise2 matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeylerinin, mezun<br />

olduğu liseye göre, matematik öğretmenliği tercih sırasına göre ve öğrenime<br />

başladıkları fakültelere göre değişip değişmediğini tespit etmek için, Kruskal Wallis<br />

testi kullanılmıştır (8).<br />

3. Bulgular ve Yorum<br />

İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />

matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeylerini tespit etmek amacıyla elde edilen<br />

bulgular, öğrencilerin açık uçlu matematik sorularına verdikleri cevapların analizinden<br />

elde edilmiştir. Öğrencilerin lise2 matematik konularıyla ilgili sorulara verdikleri<br />

cevapların analizi tablo 4’de verilmiştir.<br />

Tablo 4. Öğrencilerin lise2 matematik konularıyla ilgili sorulara vermiş oldukları<br />

cevapların analizi<br />

Soru<br />

No<br />

Boş<br />

Tamamen<br />

Yanlış<br />

Kısmen<br />

doğru<br />

İşlem<br />

hatası<br />

var<br />

Tamamen<br />

doğru<br />

f % f % f % f % f %<br />

1 120 75 35 21 5 3 0 0 0 0 0,28 160<br />

2 107 66 16 10 29 18 0 0 8 5 0,66 160<br />

3 79 49 25 15 <strong>13</strong> 8 3 1 40 25 1,37 160<br />

4 144 90 8 5 5 3 3 1 0 0 1,16 160<br />

5 42 26 7 4 10 6 24 15 77 48 2,54 160<br />

6 105 65 16 10 31 19 2 1 6 3,8 0,67 160<br />

7 <strong>13</strong>5 84 9 5 11 6 1 ,6 4 2 0,31 160<br />

GENEL ARİTMETİK ORTALAMA 0,99 160<br />

Tabloda 4’de görüldüğü gibi öğrencilerin lise2 matematik konularındaki hazır<br />

bulunuşluk düzeyleri “zayıf” düzeyindedir ( X − = 0,99 ).<br />

3.1. Öğrencilerin Almış Oldukları Puanların, Mezun Oldukları Liselere Göre<br />

Dağılımı<br />

Öğrencilerin lise2 matematik konularındaki sorulardan almış oldukları puanların,<br />

mezun oldukları liselere göre dağılımı için beş farklı lise türünün aritmetik ortalaması<br />

ve standart sapması alınmıştır.<br />

−<br />

X<br />

N<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin Lise 2… 123<br />

Tablo 5. Öğrencilerin lise2 matematik konularından aldıkları puanların, mezun<br />

oldukları liselere göre dağılımları.<br />

Fen Lisesi<br />

Anadolu Lisesi<br />

Lise Türleri<br />

Anadolu<br />

Öğretmen Lisesi<br />

Genel ve Süper<br />

Lise<br />

Meslek Lisesi<br />

X s X s X s X s X s<br />

8,46 4,59 9,71 3,04 7,86 3,75 9,78 4,38 9,69 2,59<br />

3.2. Öğrencilerin, Lise2 Matematik Konularındaki Hazır Bulunuşluk Düzeyleri<br />

Arasında, Mezun Oldukları Liselere Göre Anlamlı Bir Fark Var mıdır?<br />

Öğrencilerin lise2 matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri arasında,<br />

mezun oldukları liselere göre anlamlı bir farkın olup olmadığını anlamak için, Kruskal<br />

Wallis testi sonuçlarına bakılmıştır.<br />

Tablo 6. Kruskal Wallis Testi Sonuçları<br />

Bağımsız Değişken F Sıra ort sd X 2 P<br />

Fen Lisesi 15 74,40<br />

Anadolu Lisesi 53 90,10<br />

Anadolu Öğretmen Lisesi 51 64,35 4 10,69 0,030<br />

Genel ve Süper Lise 28 90,09<br />

Meslek Lisesi <strong>13</strong> 91,08<br />

Öğrencilerin lise2 matematik konularıyla ilgili hazır bulunuşluk düzeyleri arasında,<br />

mezun oldukları liselere göre p=,05 düzeyinde anlamlı bir farklılık bulunmuştur<br />

(p= ,03). Bu farklılığın hangi gruplar arasından kaynaklandığını belirlemek üzere Mann<br />

Whitney U- testi sonuçlarına bakılmıştır. Bu test sonucu Tablo 7’de verilmiştir.<br />

Tablo7.<br />

Mann Whitney U-Testi Sonuçları<br />

Lise Türleri N Sıra Ort. Sıra Toplamı Z p<br />

Anadolu Öğretmen Lisesi 51 33,02 1684,00<br />

Fen Lisesi 15 35,<strong>13</strong> 527,00<br />

-0,37 ,707<br />

Anadolu Öğretmen Lisesi 51 43,22 2204<br />

Anadolu Lisesi 53 61,43 3256,00<br />

-3,09 ,002 *<br />

Anadolu Öğretmen Lisesi 51 35,91 1831,00<br />

Genel Lise 28 47,45 <strong>13</strong>28,00<br />

-2,14 ,032 **<br />

Anadolu Öğretmen Lisesi 51 30,21 1540,00<br />

Meslek Lisesi <strong>13</strong> 41,50 1539,00<br />

-1,96 ,050 **<br />

* p ≤ ,01 ** p ≤ ,05<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


124 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />

Tablo 7’de görüldüğü gibi Anadolu Lisesi mezunları ile Anadolu Öğretmen Lisesi<br />

mezunları arasında Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları aleyhine, Genel Lise mezunları<br />

ile Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları arasında Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları<br />

aleyhine ve Meslek Lisesi mezunları ile Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları arasında<br />

da yine Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları aleyhine anlamlı bir fark bulunmuştur<br />

( p


İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin Lise 2… 125<br />

Tablo 9. Kruskal-Wallis Testi Sonuçları<br />

Fakülteler F Sıra ort sd X 2 P<br />

Gazi Eğitim Fak 40 86,61<br />

Kastamonu Eğitim Fak. 40 74,65<br />

K.Karabekir Eğitim<br />

3 1,442 ,696<br />

40 78,76<br />

Fak.<br />

Erzincan Eğitim Fak. 40 81,97<br />

Öğrencilerin lise2 matematik konularında hazır bulunuşluk düzeyleri arasında,<br />

okumaya başladıkları fakültelere göre p=,05 düzeyinde anlamlı bir fark bulunmamıştır<br />

(p= ,696).<br />

3.5. Öğrencilerin Lise2 Matematik Konularındaki Hazır Bulunuşluk<br />

Düzeylerinin İlköğretim Matematik Öğretmenliğini Tercih Sırasına Göre<br />

Analizi<br />

Öğrencilerin İlköğretim Matematik Öğretmenliğini tercih etme sırasına göre, açık<br />

uçlu alan sorularına vermiş oldukları cevapların analizi Tablo 10’da sunulmuştur.<br />

Tablo 10. Öğrencilerin İlköğretim Matematik Öğretmenliğini Tercih Sırasına<br />

Göre, Hazır Bulunuşluklarının Değerlendirilmesi<br />

Sorular<br />

Tercih Sırası<br />

1-5 arası 6-10 arası 11-15 arası 16 ve üstü<br />

X s f X s f X s f X s f<br />

1. 0,27 0,53 111 0,24 0,43 29 0,40 0,51 10 0,40 0,51 10<br />

2. 0,65 1,10 111 0,55 0,98 29 1,40 4,34 10 0,30 0,67 10<br />

3. 1,39 1,65 111 1,06 1,57 29 1,30 1,63 10 2,10 2,02 10<br />

4. 0,14 0,53 111 0,17 0,60 29 0,60 0,84 10 0,00 0,00 10<br />

5. 2,53 1,68 111 2,24 1,86 29 2,80 1,75 10 3,30 1,25 10<br />

6. 0,69 1,07 111 0,65 1,04 29 0,90 1,37 10 0,30 0,67 10<br />

7. 0,36 0,91 111 0,17 0,60 29 0,20 0,63 10 0,30 0,67 10<br />

Öğrencilerin lise2 matematik konularıyla ilgili sorulara vermiş oldukları cevapların;<br />

analizinde; almış oldukları puanların öğrencinin ilköğretim matematik öğretmenliğini<br />

tercih etme sırasına göre manidar bir farklılık olup olmadığını anlamak için Kruskal<br />

Wallis testi (x 2 dağılımına göre) kullanılmıştır. Bu test sonuçları Tablo 11’de<br />

sunulmuştur.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


126 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />

Tablo11. Kruskal -Wallis Testi Sonuçları<br />

Tercih Sırası F Sıra ort sd X 2 P<br />

1-5 Arası 111 79,61<br />

6-10 Arası 29 71,19<br />

11-15 Arası 10 105,60<br />

16 ve Üstü 10 92,25<br />

6-10 Arası 29 75,16<br />

11-15 Arası 10 87,35<br />

16 ve Üstü 10 94,85<br />

Toplam 160<br />

3 4,82 ,185<br />

Tablo 11’de de görüldüğü gibi öğrencilerin, lise2 matematik konularındaki hazır<br />

bulunuşluk düzeyleri ile ilköğretim matematik öğretmenliğini tercih sırası arasında<br />

p= ,05 düzeyinde anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=,185).<br />

3.6. Sonuçlar<br />

Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programı’na başlayan öğrencilerin<br />

lise2 matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeylerini tespit etmek amacıyla yapılan bu<br />

çalışmada ortaya çıkan sonuçlar kısaca şöyle sıralanabilir.<br />

• İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, Lise2<br />

matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeylerinin “zayıf”düzeyinde oldukları<br />

tespit edilmiştir. Bu da öğrencilerin lise2 matematik konularını yeterince<br />

öğrenmediklerinin göstergesidir.<br />

• İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />

matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri arasında mezun oldukları lise<br />

türüne göre anlamlı bir farkın olduğu görülmüştür. Bu farkın Anadolu Lisesi<br />

mezunları ile Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları arasında, Anadolu Lisesi<br />

mezunları lehine; Genel Lise mezunları ile Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları<br />

arasında, Genel Lise mezunları lehine ve Meslek Lisesi mezunları ile Anadolu<br />

Öğretmen Lisesi mezunları arasında da Meslek Lisesi mezunları lehine olduğu<br />

görülmüştür.<br />

• İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />

matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri arasında, öğrenime başladıkları<br />

fakültelere göre anlamlı bir fark bulunmamıştır.<br />

• İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />

matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri arasında, ilköğretim matematik<br />

öğretmenliğini ÖSS’de tercih etme sırasına göre anlamlı bir fark bulunmamıştır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin Lise 2… 127<br />

3.7. Öneriler<br />

• İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />

matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeylerini tespit etmek amacıyla yapılan<br />

bu çalışmadan, elde edilen bulgularla aşağıdaki öneriler getirilmiştir.<br />

• ÖSS sınavının Lise2 matematik konularını yeterince kapsamaması bu araştırmada<br />

elde edilen sonuçlar için önemli bir sebeptir. ÖSS sınavının Lise2 hatta Lise3<br />

konularını da içermesi hazır bulunuşluk düzeyini yukarıya çekecektir.<br />

• Lise düzeyinde matematik öğretiminde kavramlar öğretilirken neden?, niçin?, nasıl?<br />

sorularına cevaplar aranmalı, konunun özü kavratılmalıdır.<br />

• Liseler, sadece üniversite sınavını kazandıran değil, üniversitedeki öğretime alt yapı<br />

oluşturan bir öğretim modeli uygulayan kurumlar olmalıdır.<br />

‣ Anadolu Öğretmen Lisesi’nden gelen öğrencilerin Lise 2 matematik konularındaki hazır<br />

bulunuşluk düzeylerinin, diğer liselerden gelen öğrencilere düşük olmasının sebepleri<br />

araştırılmalıdır.<br />

Kaynaklar<br />

1. Bloom, B., (1979), İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme. (Çeviren: Durmuş Ali<br />

Özçelik, Milli Eğitim Basımevi, Ankara.)<br />

2. Baykul, Y., (1995), İlköğretimde Matematik Öğretimi, Hacettepe Üniversitesi<br />

Eğitim Fakültesi Personel Eğitim Merkezi, Ankara.<br />

3. Alkan, H. ve Diğerleri, (2000), 9.10. ve 11.Sınıf Öğrencilerinin Lise-1 Matematik<br />

Dersinde Düştükleri Bazı Kavram Yanılgılarının Belirlenmesi ve Çözüme Yönelik<br />

Öneriler, IV.Fen Bilimleri Kongresi, Ankara.<br />

4. Umay, A., (2000), İÖM Öğretmenliği programının Matematiğe Karşı Özyeterlilik<br />

Algısına Etkisi, Hacettepe Üni., Eğitim Fakültesi Dergisi, 21, 1-8, Ankara.<br />

5. Altun, M., (1998), Matematik Öğretimi, Erkam Matbaacılık, Bursa.<br />

6. Doğan, A., Sulak, H., Cihangir, A., (2002), İlköğretim Matematik Eğitimi<br />

Anabilim Dalı Öğrencilerinin Özel Fonksiyonlar ile Limit, Türev ve Türev<br />

Uygulamaları Konularındaki Yeterlikleri Üzerine Bir Araştırma, V. Ulusal Fen<br />

Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresi Bildirileri, C2, 975-981, Ankara.<br />

7. Arlı, M., Nazlı, H. (2001), Bilimsel Araştırmaya Giriş, Gazi Kitabevi, Ankara.<br />

8. Büyüköztürk, Ş., (2002), Veri Analizi El Kitabı SPSS Uygulamaları ve Yorum,<br />

Pegem Yayıncılık 3. Baskı, Ankara.<br />

9. Lise Matematik Ders Programları, (1998), Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim<br />

Genel Müdürlüğü, Ankara.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


128 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />

Ek. Öğrencilere Uygulanan Sınav Soruları<br />

1.Soru: Z = -1 +<br />

3 i karmaşık sayısını kutupsal biçimde gösteriniz.<br />

+<br />

2.Soru: log x. y = log x+ log yolduğunu gösteriniz. “ xy, , a ∈ , a ≠1”<br />

a a a<br />

3.Soru: { 0, 1, 2, 3, 4 } kümesinin elemanlarını kullanarak, rakamları farklı üç<br />

basamaklı kaç tane çift sayı yazılabilir?<br />

4.Soru:<br />

∀ n∈ + için, 1 + 2 + 3 + 4 + . . . + n =<br />

tümevarım yöntemiyle gösteriniz.<br />

5.Soru: a ∈ ,<br />

6.Soru: ( an<br />

) =<br />

⎛<br />

⎜<br />

⎝<br />

sin 3a<br />

cos a<br />

n + 22<br />

⎟ ⎞<br />

n + 1 ⎠<br />

n ( n + 1 )<br />

2<br />

olduğunu<br />

cos3a<br />

+ ifadesini en sade hale getiriniz.<br />

sin a<br />

dizisinin kaç tane terimi tam sayıdır?<br />

16<br />

7.Soru: ∑ ( 3k<br />

+ 4 )<br />

k = 1<br />

işleminin sonucunu bulunuz.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 129-<strong>13</strong>8<br />

MATEMATİK ÖĞRETİMİNDE KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME<br />

Özet<br />

Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />

Atatürk Üniversitesi, Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, Erzurum.<br />

Kendini gerçekleştirme sürecinde hizmet öncesi eğitimin rolü oldukça fazladır. Şahsi<br />

gayretlerin yanında Öğretmen Yetiştirme Müfredat Programlarının hizmet içi döneme yönelik<br />

olması durumunda kendini gerçekleştirme süreci hızlanacağı gibi, hizmet içi döneme de önemli<br />

katkı sağlanmış olacaktır. Araştırmada hizmet öncesi dönemdeki matematik öğretmen adaylarının<br />

bazı matematiksel kavramları tanıyabilme ve hatırlayabilme becerileri incelenmiştir. Bu amaçla,<br />

açık uçlu ve çoktan seçmeli sorulardan oluşan veri toplama araçları 160 İlköğretim Matematik<br />

Öğretmen adayına uygulandı. Araştırma sonucunda deneklerin tanıma düzeylerinin hatırlamaya<br />

göre daha düşük olduğu görüldü.<br />

Anahtar Kelimeler: Kendini Gerçekleştirme, Tanıma, Hatırlama.<br />

SELF-ACTUALIZATION IN MATHEMATICS EDUCATION<br />

Abstract<br />

The role of pre-service education is quite significant in the process of self actualization.<br />

Whereas self-actualization process will be affected Teacher Training Programmes focusse on<br />

pre-service education, it will be provide significant benefits to the inservice process. In this study,<br />

pre-service mathematics teachers skills of recalling and identifying some mathematics concepts<br />

were studied. For this purpose a questionnarre composed of open-ended and multiple choice<br />

question administered to 160 prospetive teachers in the department of Primary Mathematics<br />

Teacher. The results suggest that candidates level of identifying is less compared to recalling level.<br />

Giriş<br />

Keywords: Self-Actualization, Identifying, Recalling.<br />

Günümüzde eğitim sistemlerinin, öğrencilere mevcut bilgileri aktarmak yerine bilgiye<br />

ulaşma yollarını öğretmeye yönelik olduğu söylenebilir. Bu tür öğrenme ezberden çok<br />

kavramayı ve karşılaşılan yeni durumlarla ilgili problemi çözebilme sürecine yönelik<br />

becerileri gerektirir. Bu becerilerin kazandırılması sürecinde matematiğin rolü oldukça<br />

fazladır. Matematik öğretimine yönelik olarak önerilen öğrenme-öğretme yöntemlerinin<br />

çoğunda anlamlı öğrenme amaçlanırken ülkemizde matematik öğretiminde kullanılan<br />

yöntemlerin, öğrencilere bilgileri hazır kalıplar içerisinde verip aynen geri alma şeklinde bir<br />

döngüye sahip olduğu söylenebilir. Okullarımızdaki alt yapının yeterli olmayışı ve 1970’li<br />

yıllardan itibaren önemi yıldan yıla artarak devam eden seçme sınavları nedeniyle<br />

okullarımızdaki eğitimin “Sınav merkezli eğitim” sistemine dönüşmesi bu durumun başlıca<br />

nedenleri arasında gösterilebilir. Geliştirme ve yetiştirme yerine elemeyi esas alan bu<br />

sistemde, öğrenmenin sınavlara hazırlanma olarak algılanması “Sınavı amaç, eğitimi araç”<br />

durumuna getirmiştir. Bunun sonucunda ezberci eğitim kaçınılmaz hale gelmiştir (Eşme<br />

2003). Ünlü Alman fizikçisi Einstein’in bilgi yüklemeye dayalı ezberci eğitim yüzünden<br />

okul ve eğitimle arası hiç iyi olamamış ve kendisinin bu durumla ilgili “Öğrenmemi<br />

engelleyen tek şey aldığım eğitim olmuştur” şeklindeki ifadesi herkesçe bilinmektedir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


<strong>13</strong>0 Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />

Matematiği anlayarak öğrenme gün geçtikçe daha da önem kazanmaktadır. Çeşitli<br />

ulusların eğitim politikaları incelendiğinde, matematik öğretimindeki temel amacın<br />

matematiksel gücü geliştirmek olduğu görülür. Matematiksel güç; matematiksel<br />

ilişkileri, mantıksal nedenlemeyi ve matematiksel teknikleri etkili olarak kullanma<br />

becerisidir (Ryan, 1998). Öğrencilere bu gücü kazandırmanın bir yolu da konuları<br />

öğrenci yaşantılarıyla ilişkilendirmektir. Matematik günlük yaşantıdan soyutlandığı<br />

ölçüde ezbercilik başlar. Sunulan öğrenme malzemesinin özümsenmeden, anlaşılmadan<br />

alınması ve kullanılacağı zaman ilk şekliyle tekrarlanması olayı olarak ifade<br />

edilebilecek ezbere öğrenmenin ileride kullanılma şansının oldukça düşük oluşu<br />

matematik dersinin soyut ve bilişsel ağırlıklı yapısıyla örtüşmemektedir. Hatırlama;<br />

daha önce öğrenilmiş olan bilginin çağrışım yoluyla yinelenmesi üretilmesidir. Yapılan<br />

araştırmalar bir yetişkinin arka arkaya sunulan birbiriyle ilişkisiz maddelerden sadece<br />

yedi tanesini hatırlayabildiğini ortaya koymuştur (Mouly, 1973). Dolayısıyla bu<br />

öğrenme ve öğretme modelinin matematik öğretiminde uygulanmaması gerekmektedir.<br />

Ancak, eğitim sistemimizde kronikleşmiş durumda olan bu öğrenme modelinin yerine<br />

anlamlı öğrenmenin konulamadığı da bir gerçektir. (Albayrak, 2000).<br />

Matematik öğretiminde belirli bir dönemde gerçekleştirilen öğrenmeler sonraki<br />

dönemlerdeki öğrenmelerin temelini oluşturacak, “Öğretme” işindeki hatalar azaldıkça<br />

öğrenme de o derece artacaktır. Bu anlamda “Öğretmek”; söylemek veya bilgi<br />

aktarmak, “Öğrenmek” ise davranış değişikliği veya performans iyileşmesi olarak ifade<br />

edilebilir. Geleneksel öğretimde, düz anlatımın yoğun olduğu öğretmen merkezli<br />

öğretimde, “Anlama” gerçekleşse bile “Öğrenme” gerçekleşememektedir. Bu durumda<br />

bir öğretmenin öğrencide davranış değişikliği (öğrenme) gerçekleşinceye kadar hiçbir<br />

şey öğretememiş, sadece ezberletmiş olacağı söylenebilir. Matematikte, herhangi bir<br />

kavramla ilgili kazanım yeni bilgi ile öğrenilmiş olan bilginin uygun bir şekilde<br />

ilişkilendirilmesi sonucu ortaya çıkacaktır (Skemp, 1971). Öğrenme; daha fazla bilgiyi<br />

keşfetmek değil, farklı şema ve yapılar yoluyla bu iki bilgiyi ilişkilendirmektir<br />

(Brooks&Brooks, 2001). Öğrenmenin bu yapısı ile matematiğin önşartlılık ilişkisi<br />

birlikte düşünüldüğünde, matematik öğretiminde kavramsal öğrenmenin önemi ortaya<br />

çıkmaktadır. Bir öğrencinin matematiği öğrenmesi direkt olarak matematiksel kavram<br />

ve prensipleri öğrenmesine bağlıdır (Cooney, 1977).<br />

Öğrencilerin matematiğe karşı ilgileri ve tu<strong>tum</strong>larının, aldıkları eğitimin yanında<br />

bilgilerini karşılaştıkları problemlerin çözümlerinde kullanabilme yetileri ile<br />

şekillendiği söylenebilir (NCTM 2000). Öğrencilerin öğrendiklerini ifade edebilmeleri,<br />

kavramları matematiksel alan dilini kullanarak kendi cümleleri ile oluşturabilmeleri,<br />

kısaca “Matematiksel okur-yazar” olmaları oldukça önemlidir. Hizmet öncesi öğretmen<br />

adayları ve İlköğretim öğrencileri matematiksel kavramları ve edindikleri becerileri<br />

günlük yaşantıya uygulamayı öğrenmelidirler. Bu sürecin gerçekleşmesinde kendini<br />

gerçekleştirmiş öğretmenlerin önemi oldukça fazladır (Bratina&Lipkin, 2003). Alanında<br />

kendini gerçekleştirememiş öğretmenler için öğretme, öğrencilere kuralları<br />

ezberletmekten geçer (Hill, 1997). Eğitim Fakültelerinin yeniden yapılandırılması diye<br />

bilinen program ürünlerini vermiştir. Çalışma, ülkemizde standart olarak uygulanan<br />

İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programı’nın sorgulaması olarak ele alınabileceği<br />

gibi, benzeri çalışmaların yapılması gerekliliği öğretmen eğitimi açısından zorunluluktur.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Matematik Öğretiminde Kendini Gerçekleştirme <strong>13</strong>1<br />

Araştırmanın Amacı: Matematik öğretiminde kendini gerçekleştirme sürecinde<br />

belirleyici bir rolü olan kavramların yerinde ve düzgün kullanımı açısından matematik<br />

öğretmen adaylarının durumlarını tespit etmektir.<br />

Araştırmanın Problemi: Matematik öğretmeni adaylarının bazı matematiksel<br />

kavramları tanıyabilme ve hatırlayabilme durumları nasıldır?<br />

Alt Problemler<br />

1) Matematik öğretmen adayları bazı matematik kavramlarını tanıyabilmekte midirler?<br />

2) Öğretmen adayları bazı matematik kavramlarını hatırlayabilmekte midirler?<br />

Yöntem<br />

Bu araştırma 2003-2004 öğretim yılı ikinci döneminde Atatürk Üniversitesi K.K.<br />

Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda okuyan toplam<br />

160 son sınıf öğrencisi üzerinde iki aşamalı olarak yapılmıştır. Araştırmanın amacını<br />

yansıtacak şekilde tarafımızdan hazırlanan anketin ilk aşamasında öğretmen adaylarına<br />

matematik dersi işlenişinde sıklıkla kullanılacak olan 12 adet kavram hakkında açık<br />

uçlu sorularla bu kavramlardan ne anladıklarını açıklamaları istenmiştir. İkinci aşamada<br />

ise ilk uygulamadan (Birinci çalışmadan) elde edilen veriler doğrultusunda aynı kavramların<br />

yer aldığı çoktan seçmeli sorulardan oluşan bir anket daha uygulanmıştır. Bu yolla öğretmen<br />

adaylarının bu kavramları tanıyabilme ve hatırlama durumlarının tespiti amaçlanmıştır.<br />

Her iki uygulamada da elde edilen veriler yüzde ve frekans olarak tablolar halinde<br />

sunulmuştur. Tablolarda açık uçlu sorulardan elde edilen cevaplar soldaki sütunda, çoktan<br />

seçmeli sorulardan elde edilen cevaplar sağdaki sütunda yer almaktadır. Çoktan seçmeli<br />

sorularda yoğunlukla verilen cevaplar frekans ve yüzdeleriyle gruplandırılmış, cevap<br />

verilmeyen veya herhangi bir gruba alınamayan cevaplar ise “Diğer” olarak verilmiştir.<br />

Bulgular<br />

Tablo 1. Problem Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

Problemi nasıl açıklarsınız? f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

problem kavramını açıklar?<br />

a)Çözülmesi gereken soru 38 23,7 a)Çözülmesi gereken soru<br />

b)Konu sonunda yer alan,<br />

b)Konu sonunda yer alan,<br />

öğrencinin öğrenip<br />

öğrencinin öğrenip<br />

öğrenmediğini kontrol amaçlı 19 11,8 öğrenmediğini kontrol<br />

sorular<br />

amaçlı sorular<br />

c)Bir konuyla ilgili, alıştırmadan<br />

c)İnsan zihnini karıştıran,<br />

daha kapsamlı, mantıksal 11 6,8 ona meydan okuyan ve<br />

yargılar içeren sorular<br />

böylece inancı<br />

d)Benzeri olmayan, çözümü zor, 4 2,5 belirsizleştiren her şey<br />

farklı sorular<br />

72 45 d)Hiçbiri<br />

e)Diğer<br />

16 10<br />

f)Doğru<br />

160<br />

Toplam<br />

Toplam<br />

f %<br />

62<br />

38<br />

36<br />

24<br />

160<br />

38,7<br />

23,7<br />

22,5<br />

15<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


<strong>13</strong>2 Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />

Tablo 1’deki veriler incelendiğinde; ilk dört seçenekte soru ile problemin<br />

yaklaştırıldığı düşünülebilir. Bu bakış açısı ile veriler değerlendirildiğinde, deneklerin<br />

açık uçlu sorularda %45 (23,7+11,8+6,8+2,5) oranında problemi bir soru olarak<br />

gördüklerini söylemek mümkündür. Aynı düşünce ışığı altında çoktan seçmeli sorularda<br />

ise bu oran %63 (38,7+23,7) seviyesindedir. Bu bulgular; Heddens ve Speer (1997)<br />

“Çoğunlukla matematik derslerinde çözülen ve genellikle konu sonlarında yer alan dört<br />

işleme dayalı sorulardır” tarafından yapılan araştırma sonuçlarıyla benzerdir. Veriler,<br />

Dewey’in verdiği problem tanımına “İlk kez karşılaşılan sorun, insan zihnini karıştıran,<br />

ona meydan okuyan ve böylece inancı belirsizleştiren her şey” göre yorumlanırsa, açık<br />

uçlu sorularda %10, çoktan seçmeli sorularda ise %22,5 oranında doğru cevap<br />

verilmiştir. Deneklerin problemi tanıyabilmeden çok hatırlamada daha başarılı oldukları<br />

görülmektedir.<br />

Tablo 2. Alıştırma Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

Sizce alıştırma nedir?<br />

alıştırma kavramını<br />

açıklar?<br />

a)Pekiştirme amaçlı soru 69 43,1 a) Pekiştirme amaçlı soru<br />

b)Konunun kavranıp<br />

kavranmadığını gösteren, konu<br />

sonundaki basit sorulardır<br />

c)Benzer sorulardan birden fazla<br />

çözülmesi<br />

d)Konu kavrandıktan sonra,<br />

konuyla ilgili pratik yapma ve<br />

daha iyi anlama için öğretmen<br />

tarafından çözülen sorular<br />

e)Diğer<br />

Toplam<br />

23<br />

10<br />

<strong>13</strong><br />

45<br />

160<br />

14,3<br />

6,2<br />

8,1<br />

28,1<br />

b)Konunun kavranıp<br />

kavranmadığını gösteren,<br />

konu sonundaki basit<br />

sorulardır<br />

c)Öğrenmede, ilkeleri<br />

uygulama ve beceri<br />

sağlama için yapılan<br />

çalışma, bu amaçla<br />

belirlenen ödev veya soru<br />

d)Hiçbiri<br />

Toplam<br />

f %<br />

56 35<br />

39 24,3<br />

60 37,5<br />

4 2,5<br />

160<br />

Alıştırmalar, öğrenmede ilkeleri uygulama ve beceri sağlama için yapılan çalışmalar,<br />

bu amaçla belirlenen ödevlerdir (Öncül, 2000). Çoktan seçmeli sorularda deneklerin<br />

%37,5’i alıştırma kavramına bu cevabı vermişlerdir. Denekler açık uçlu sorulara vermiş<br />

oldukları cevaplarda ise %72 (43,1+14,3+6,2+8,1) oranında alıştırmayı “soru veya soru<br />

çözümü” olarak ifade etmişlerdir. Bu verilerden deneklerin tanıyabilme durumlarının<br />

hatırlamaya göre daha iyi olduğu sonucuna varıldı.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Matematik Öğretiminde Kendini Gerçekleştirme <strong>13</strong>3<br />

Tablo 3. Formül Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

Size göre formül nedir?<br />

a)Kalıplaşmış ifadeler<br />

b)Problemlerin çözülmesi için<br />

oluşturulan kısa yollar<br />

c)Doğruluğu daha önceden<br />

ispatlanmış kısa çözümler<br />

d)Kural<br />

e)Diğer<br />

Toplam<br />

f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

formül kavramını açıklar?<br />

25 15,6 a) Problemlerin çözülmesi<br />

için oluşturulan kısa yollar<br />

25 15,6 b) Doğruluğu daha<br />

önceden ispatlanmış kısa<br />

<strong>13</strong> 8,1 çözümler<br />

10 6,2 c)Bir konunun<br />

87 54,3 matematiksel sembollerle<br />

özetlenmesi<br />

160 d)Hiçbiri<br />

Toplam<br />

f %<br />

51<br />

92<br />

9<br />

8<br />

160<br />

Formül; nicelikler arasındaki ilişkileri göstermeye yarayan kısa cebirsel<br />

anlatımlardır. Başka bir ifadeyle nicelikler arasındaki ilişkileri matematiksel semboller<br />

kullanarak özetlemek şeklinde açıklanabilir. Bu bağlamda Tablo 3’te deneklerin açık<br />

uçlu sorularda beklenen cevabı veremedikleri, çoktan seçmeli sorularda ise %5,6<br />

oranında bu cevabı verdikleri görülmektedir. Elde edilen bulgulardan düşük olmakla<br />

birlikte deneklerin hatırlama oranlarının tanımaya göre yüksek olduğu ifade edilebilir.<br />

31,8<br />

57,5<br />

5,6<br />

5<br />

Tablo 4. Denklem Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

Denklem nedir?<br />

f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

denklem kavramını açıklar?<br />

a) İçinde bilinmeyen veya<br />

a)Problemin matematiksel<br />

bilinmeyenler bulunan ifadeler 22 <strong>13</strong>,7 yazılımı<br />

b) Problemi çözmek,<br />

b)İçinde bilinmeyen veya<br />

bilinmeyeni bulmak için 16 10 bilinmeyenler bulunan<br />

gerekli bağıntılar<br />

ifadeler<br />

c) İçinde bilinmeyen bulunan 18 11,2 c)Bilinmeyenler üzerine<br />

eşitlikler<br />

kurulan işlemler<br />

d) Bilinmeyenler arasındaki <strong>13</strong> 8,1 d)Hiçbiri<br />

ilişki<br />

e) Diğer<br />

70 43,7<br />

f) Problemin matematiksel<br />

21 <strong>13</strong>,1<br />

Toplam<br />

yazılımı<br />

Toplam<br />

160<br />

f %<br />

59 36,8<br />

54 33,7<br />

38 23,7<br />

9 5,6<br />

160<br />

Denklem, problemin matematiksel dille yazımı şeklinde açıklanabilir. Deneklerin<br />

açık uçlu sorulara verdikleri cevaplardan ilk dördü dikkate alındığında denklemi %43<br />

oranında “Bilinmeyenler üzerine kurulan bağıntı, eşitlik, ifade, ilişki” olarak<br />

algıladıklarını söylemek mümkündür. Çoktan seçmeli sorularda ise denklem için %36,8<br />

oranında “problemin matematiksel yazılımı” cevabı verilmiştir. Dolayısıyla deneklerin<br />

denklem kavramını tanıyamadıklarını ancak, çoktan seçmeli sorularda denklemi<br />

hatırlayabildiklerini söyleyebiliriz.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


<strong>13</strong>4 Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />

Tablo 5. Fonksiyon Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

Fonksiyonu nasıl izah<br />

edersiniz?<br />

a) Özel bağıntı şekli<br />

b) Eşleme<br />

c) Taşıma işlemi<br />

d) A ve B boştan farklı iki<br />

küme olmak üzere, A nın her<br />

bir elemanını B nin bir ve<br />

yalnız bir elemanına eşleyen<br />

bağıntıdır<br />

e) Diğer<br />

f) Verilen bir şart altında bir<br />

yerden başka bir yere taşıma işi<br />

Toplam<br />

f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

fonksiyon kavramını<br />

açıklamaz?<br />

29<br />

8<br />

11<br />

49<br />

58<br />

5<br />

160<br />

18,1<br />

5<br />

6,8<br />

30,6<br />

36,2<br />

3,1<br />

a)Verilen bir şart altında bir<br />

yerden başka bir yere taşıma<br />

işi<br />

b)Bağıntının özel bir halidir<br />

c)İki küme arasında kurulan<br />

bir eşlemedir<br />

d)Tanım kümesindeki her bir<br />

elemanı değer kümesindeki<br />

bir elemana eşleyen<br />

bağıntıdır<br />

Toplam<br />

f %<br />

45<br />

11<br />

66<br />

38<br />

160<br />

28,1<br />

6,8<br />

41,5<br />

Denekler fonksiyon kavramını açıklamak yerine matematiksel olarak tanımlamaya<br />

çalışmışlardır. “Verilen bir şart altında taşıma işi” şeklinde beklenen cevaba %5<br />

oranında rastlanmıştır. Deneklerin %30,6’sı fonksiyonu teorik olarak tanımlarken<br />

%18,1’i “Özel bir bağıntı” olduğunu belirtmiştir. Çoktan seçmeli soruda ise<br />

deneklerden fonksiyon kavramını karşılamayan ifadeyi bulmaları istenmiştir.<br />

Deneklerin %41,5’i “İki küme arasında kurulan eşleme” nin fonksiyon olamayacağını<br />

ifade etmişlerdir. Bu bulgulardan deneklerin hatırlama düzeylerinin daha iyi olduğu<br />

söylenebilir.<br />

Tablo 6. Özdeşlik Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

Özdeşlik denilince aklınıza ne<br />

gelir?<br />

f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

özdeşlik kavramını açıklar?<br />

a) İfade olarak farklı, sonuç<br />

a)Aynı değişken içeren iki<br />

olarak aynı olma<br />

7 4,3 cebirsel ifadenin, değişkenin<br />

b) Birbiri cinsinden ifade etme 5 3,1 her değeri için eşit olması<br />

c) Her değer için sağlanan 9 5,6 durumu<br />

eşitlikler<br />

b)İfade olarak farklı, sonuç<br />

d) Çarpanlara ayırmada 4 2,5 olarak aynı olma<br />

kullanılan eşitlikler<br />

c)İki denklemin birbirine<br />

e) Diğer<br />

<strong>13</strong>5 84,3<br />

eşitliği<br />

Toplam<br />

160<br />

d)Hiçbiri<br />

Toplam<br />

23,7<br />

f %<br />

83<br />

33<br />

22<br />

22<br />

160<br />

Özdeşlik kavramını deneklerin tanıma durumlarının iyi olmadığını açık uçlu soruya<br />

vermiş oldukları cevaplara dayanarak söylemek mümkündür. Ancak çoktan seçmeli<br />

sorularda denekler %51,8 oranında, özdeşlik kavramını diğer seçenekler içerisinden<br />

ayırt edebilmişlerdir. Bu durumu deneklerin hatırlama düzeylerinin daha yüksek olduğu<br />

şeklinde yorumlamak mümkündür.<br />

51,8<br />

20,6<br />

<strong>13</strong>,7<br />

<strong>13</strong>,7<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Matematik Öğretiminde Kendini Gerçekleştirme <strong>13</strong>5<br />

Tablo 7. Sayı Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

Sayı nedir?<br />

a) Rakamlardan oluşan ifadeler<br />

b) Rakam<br />

c) Rakamların bir araya gelerek<br />

oluşturduğu semboller<br />

d) Çokluk, miktar<br />

e) Diğer<br />

f) Herhangi bir çokluğun ifadesi<br />

Toplam<br />

f % Aşağıdakilerden hangisi sayı<br />

kavramını açıklar?<br />

44 27,5<br />

21 <strong>13</strong>,1<br />

11<br />

15<br />

66<br />

3<br />

160<br />

6,8<br />

9,3<br />

41,2<br />

1,8<br />

a)Rakamların bir araya<br />

gelerek oluşturduğu semboller<br />

b)Saymak için gerekli olan<br />

araçlar<br />

c)Herhangi bir çokluğun<br />

ifadesi<br />

d)Hiçbiri<br />

Toplam<br />

f %<br />

85<br />

10<br />

48<br />

16<br />

160<br />

53,1<br />

6,3<br />

30<br />

10<br />

Sayı, bir çokluğun ifadesidir. Denekler açık uçlu sorularda %1,8 oranında bu cevabı<br />

verirlerken, %47,6 (27,5+<strong>13</strong>,1+6,8) oranında, sayı kavramını rakam ile açıklamaya<br />

çalışmışlardır. Çoktan seçmeli sorularda da denekler sayıyı %53,1 oranında<br />

“Rakamlardan oluşan semboller” olarak eşleştirmişlerdir. Sayı kavramına doğru cevap<br />

verenler açık uçlu sorularda %1,8 iken çoktan seçmeli sorularda bu oran %30’ dur. Elde<br />

edilen bu verilerden deneklerin sayı kavramını tam olarak tanıyamadıkları, sayı ile<br />

rakam arasında bir kavram kargaşası yaşadıklarını söylemek mümkündür.<br />

Tablo 8. Sayma Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

Sayma nedir?<br />

saymayı açıklar?<br />

a) Bir kurala göre sıralama<br />

b) Bir çokluğu rakamlar<br />

kullanarak belirlemek<br />

c) Sayıların okunup<br />

seslendirilmesi<br />

d) Adet veya miktar belirleme<br />

e) Diğer<br />

f) Eşya ile sayı arasında<br />

kurulan eşleme<br />

Toplam<br />

31<br />

11<br />

7<br />

18<br />

87<br />

6<br />

160<br />

19,3<br />

6,8<br />

4,3<br />

11,2<br />

54,3<br />

3,7<br />

a)Sıralama<br />

b)Bir çokluğun adetini ve<br />

miktarını belirleme<br />

c)Eşya ile sayı arasında<br />

kurulan eşleme<br />

d)Hiçbiri<br />

Toplam<br />

f %<br />

16<br />

72<br />

54<br />

17<br />

160<br />

10<br />

45<br />

33,7<br />

10,6<br />

Sayma; eşya ile sayı arasıda kurulan eşlemedir. Açık uçlu sorularda denekler<br />

saymayı %19,3 oranında “bir kurala göre sıralama” olarak ifade ederlerken, çoktan<br />

seçmeli sorularda %45 oranında “Bir çokluğun adetini veya miktarını belirleme” olarak<br />

cevaplandırmışlardır. Çoktan seçmeli sorularda deneklerin %33,7’si de saymayı “Eşya<br />

ile sayı arasında kurulan eşleme” olarak ifade etmişlerdir. Bu bağlamda, sayma kavramı<br />

ile ilgili hatırlama düzeylerinin tanımaya oranla daha yüksek olduğu söylenebilir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


<strong>13</strong>6 Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />

Tablo 9. Bağıntı Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

Bağıntı denildiğinde aklınıza ne<br />

gelir?<br />

f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

bağıntı kavramını açıklar?<br />

f %<br />

a) İlişki<br />

42<br />

26,2<br />

a)Tanım<br />

7<br />

4,3<br />

b) A X A da oluşan ikililer<br />

16<br />

10<br />

b)İlişki<br />

80<br />

50<br />

c) Eşleme<br />

8<br />

5<br />

c)Kuralsız fonksiyon<br />

35<br />

21,8<br />

d) A ve B boştan farklı olmak<br />

üzere AXB nin herhangi bir alt<br />

kümesidir<br />

e) Diğer<br />

Toplam<br />

28<br />

66<br />

160<br />

17,5<br />

41,2<br />

d)Hiçbiri<br />

Toplam<br />

38<br />

160<br />

23,7<br />

Bağıntı kavramının denekler tarafından hem açık uçlu sorularda, hem de çoktan<br />

seçmeli sorularda “İlişki” olarak ifade edildiğini söyleyebiliriz ( %26,2 ve %50). Açık<br />

uçlu sorularda deneklerin yine %17,5 oranında matematiksel olarak tanımlama yoluna<br />

gittikleri görülmektedir.<br />

Tablo 10. Onluk Sistem Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

Onluk sistem nedir? f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

onluk sistem kavramını<br />

açıklar?<br />

a) Günlük hayatta kullandığımız<br />

a)Sayıların ikinci basamağı<br />

sayı sistemi<br />

51 31,8 b)Sayıların her on oluşta<br />

b) {0,1,2,3,…,9} rakamlarının<br />

adının değişmesi<br />

kullanıldığı sayı sistemi 15 9,3 c)Günlük hayatta<br />

c) Sayıların onluk tabandaki <strong>13</strong> 8,1 kullandığımız sayı sistemi<br />

yazılışı<br />

12 7,5 d)Hiçbiri<br />

d) Mod 10’a göre yazılan sayı<br />

69 43,1<br />

sistemi<br />

Toplam<br />

e) Diğer<br />

Toplam<br />

160<br />

f %<br />

8<br />

56<br />

93<br />

3<br />

160<br />

5<br />

35<br />

58,1<br />

1,8<br />

Onluk sistem hakkında deneklerin açık uçlu sorulara verdikleri cevaplar, %31,8<br />

oranında “Günlük hayatta kullanılan sayı sistemi” şeklindedir. Aynı cevap çoktan<br />

seçmeli sorularda %58,1 oranındadır. Yine açık uçlu sorularda cevapların<br />

“{0,1,2,3,…,9} rakamlarının kullanıldığı sayı sistemi”, “Sayıların onluk tabandaki<br />

yazılışı”, “Mod 10’a göre yazılan sayı sistemi” üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Matematik Öğretiminde Kendini Gerçekleştirme <strong>13</strong>7<br />

Tablo 11. Ölçme Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

Ölçmeden ne anlıyorsunuz? f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

ölçme kavramını açıklar?<br />

a) Değerlendirme<br />

b) Miktar (Nicelik) belirleme<br />

c) Kıyaslama<br />

d) Seviye belirleme<br />

e) Diğer<br />

f) Bir ölçek yardımıyla sayma<br />

Toplam<br />

48<br />

36<br />

4<br />

7<br />

60<br />

5<br />

160<br />

30<br />

22,5<br />

2,5<br />

4,3<br />

37,5<br />

3,1<br />

a)Bir ölçek yardımıyla<br />

sayma<br />

b)Herhangi bir konuyu<br />

değerlendirme<br />

c)Miktar veya nicelik<br />

belirleme<br />

d)Hiçbiri<br />

Toplam<br />

f %<br />

36<br />

36<br />

82<br />

6<br />

160<br />

22,5<br />

22,5<br />

51,2<br />

3,7<br />

Ölçme; bir ölçek yardımıyla saymadır. Deneklerin %30’u ölçme ile<br />

değerlendirmenin aynı olduğunu, %22,5’i de ölçmenin “Miktar veya nicelik belirleme”<br />

olduğunu düşünmektedirler. Çoktan seçmeli sorularda ise bu oran %51,2 civarındadır.<br />

Doğru cevap verenler ise açık uçlu sorularda %3,1, çoktan seçmeli sorularda %22,5’tir.<br />

Tablo 12. Birim Kavramından Elde Edilen Veriler<br />

Ölçmede Birim nedir? f % Aşağıdakilerden hangisi<br />

birim kavramını açıklar?<br />

a) Cisimlerin cinsinin ifadesi<br />

b) Bir çokluğu niteleyen ifadeler<br />

c) En küçük ortak değer<br />

d) Ölçü sistemi<br />

e) Diğer<br />

Toplam<br />

14<br />

10<br />

8<br />

5<br />

123<br />

160<br />

8,7<br />

6,2<br />

5<br />

3,1<br />

76,8<br />

a)Cisimlerin cinsinin ifadesi<br />

b)Ölçeğin cinsidir<br />

c)Bir çokluğu niteleyen<br />

ifadeler<br />

d)Hiçbiri<br />

Toplam<br />

f %<br />

28<br />

72<br />

48<br />

12<br />

160<br />

17,5<br />

45<br />

30<br />

7,5<br />

Birim; ölçmede kullanılan ölçeğin cinsidir. Bu tür cevaba açık uçlu sorularda<br />

rastlanmazken çoktan seçmeli sorularda bu oran %45’dir. Bu verilere göre deneklerin<br />

birim kavramını hatırlama düzeylerinin tanıma düzeylerinden daha iyi durumda<br />

olduğunu söylemek mümkündür.<br />

Sonuç ve Öneriler<br />

Öğretmen adaylarının matematiksel kavramları tanıyabilmede ve hatırlayabilmede<br />

sıkıntıları olduğu, hatırlayabilmenin tanımaya oranla daha iyi durumda olduğunu<br />

söylemek mümkündür. Ayrıca kavram yanılgılarının, hatırlayabilmede daha yoğun<br />

yaşanması, öğretmen adaylarının kavramlar hakkında eksik veya yanlış bilgi sahibi<br />

olduklarının göstergesi olarak algılanabilir. Bu durum “hizmet öncesinde alınan alan<br />

eğitiminin hizmet içine yönelik olmadığı, öğrenilen bilgilerin yorumlama, analiz ve<br />

sentez etme, kendi fikirleri ile bütünleştirerek ifade etme gereği duyulmadan sadece<br />

ezberleme yolunun tercih edildiği” şeklinde açıklanabilir. Bu doğrultuda aşağıdakiler<br />

önerilebilir;<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


<strong>13</strong>8 Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />

i) Öğretmen Yetiştirme Lisans Programları hizmet içi programlara yönelik olmalı<br />

ii) Hizmet içi dönemde alan eğitimi ile ilgili derslerin özel sınıflarda (Matematik<br />

Laboratuvarı) yapılması sağlanmalıdır.<br />

iii) Öğretmen adaylarının hizmet yapacakları okulları daha iyi tanıyabilmeleri açısından<br />

Fakülte-Okul işbirliğine daha çok önem verilmelidir.<br />

iv) Hizmet öncesi dönemde öğretmen adaylarına anlatacakları konularla ilgili model bir<br />

ders dinleme ve anlatma imkanları sağlanmalıdır.<br />

Kaynaklar<br />

1. Albayrak, M., 2000, “İlköğretim Okullarının I.Kademesinden II.Kademesine<br />

Geçişte Matematik Öğretimi İle ilgili Ortaya Çıkan Problemler”, IV. Fen Bilimleri<br />

Eğitimi Kongresi, Ankara.<br />

2. Bratina, T.& Lipkin, L.,2003, “Watch Your Language! Recommendations To<br />

Help Students Comminicate Mathematically”, Reading Improvement, Vol:40/1,<br />

p:3.<br />

3. Brooks, J. & Brooks, M., 2001, “The Case For Constructivist Classrooms, Merril<br />

Prentice Hall, Ohio.<br />

4. Busbridge, J., ve Özçelik, D.A., 1997, “İlköğretim Matematik Öğretimi”, YÖK<br />

Dünya Bankası Milli Eğitimi Geliştirme Projesi Hizmet Öncesi Öğretmen Eğitimi,<br />

Ankara.<br />

5. Cooney, T., 1977, “Organizing Construction:Logical Consideration”, Organizing<br />

For Mathematical Instruction.<br />

6. Eşme, İ., 2002, “Ezberci Eğitim:Depremden Beter”, 5 temmuz tarihli Cumhuriyet<br />

Gazetesi.<br />

7. Heddens, J.W and Speer, W.R., 1997, “Todays Mathematics”, Merril an Imprint<br />

of Prentice Hall. Upper Saddle River, New Jersey.<br />

8. Hill, L., 1997, “Just Tell Us The Rules:Learning To Teach Elementary<br />

Mathematics”,Journal Of Teacher Education, Vol:48/3<br />

9. N.C.T.M., 2000, “Principles and Standarts for School Mathematics”, U.S.A.<br />

10. Öncül, R., 2000, “Eğitim ve Eğitim Bilimleri Sözlüğü”, Milli Eğitim Basımevi,<br />

İstanbul.<br />

11. Ryan, J., 1998, “Teacher Development and Use of Portfolio Assesment Strategies<br />

and the Impect on Instruction in Mathematics, Doctora Thesis, Standford<br />

University.<br />

12. Skemp, R. R., 1971, The Psychology of Learning Mathematics, Penguin Books,<br />

Middlesex, England.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi <strong>13</strong>9-148<br />

DEĞİŞKEN KAVRAMI ÜZERİNE<br />

Yüksel DEDE<br />

Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Sivas.<br />

Özet<br />

Değişken kavramı, matematiğin en önemli kavramlarından birisidir ve matematik<br />

müfredatının tamamını etkileyebilmektedir. Ancak, bu kadar önemli bir konumda olmasına<br />

rağmen öğreniminde ve öğretiminde bazı problemlerin olduğu görülmektedir. Bu sıkıntıların<br />

aşılabilmesi için değişken kavramının anlamının/anlamlarının ve öğretimine yönelik önerilen<br />

modellerin bilinmesi gerekmektedir. Çünkü değişken kavramı, farklı matematiksel içeriklerde<br />

farklı anlamlar kazanmasından dolayı bir kelime veya bir cümle ile ifade edilebilecek,<br />

tanımlanabilecek bir kavram değildir. Bulunduğu matematiksel içeriğe ve bu içerikte yüklendiği<br />

göreve göre, değişken kavramının tanımında da değişiklikler olabilmektedir. Bu durumda,<br />

değişken kavramının öğretiminde bu noktanın göz ardı edilmemesini gerekli kılmaktadır.<br />

Bu çalışmada, değişken kavramının tanımı/tanımları ve bu tanımların her birinin kullanım<br />

alanlarına yönelik bilgiler verilmiştir. Ayrıca, değişken kavramının öğretimi ve öğrenimindeki<br />

zorlukların aşılabilmesi için önerilen modeller üzerinde de durulmuştur.<br />

Anahtar Sözcükler: Değişken kavramının anlamı, değişken kavramının öğretimi, zorluklar.<br />

Abstract<br />

ON THE CONCEPT OF VARIABLE<br />

The concept of variable is one of the most important concepts in mathematics, and able to<br />

affect whole mathematics curriculum. It plays a central role in mathematics; however, students<br />

face some difficulties in the teaching and learning of the concept of variable. To overcome these<br />

difficulties, it needs to be known about what really the concept of variable means and what<br />

models can be used to teach it. Because the concept of variable takes different meanings in<br />

different mathematical contexts, it is not an easy concept to describe or define by a word or a<br />

sentence. The definition of the concept of variable may change based on mathematical context<br />

and its function in that context; therefore, this needs to be taken into account while teaching the<br />

concept of variable.<br />

The current study presents new information with respect to definition(s) of the concept of<br />

variable and it’s each definition used in each different context. In addition, it discusses about the<br />

models used to overcome difficulties in the teaching and learning of concept of variable.<br />

Key Words: Variable concept meaning, variable concept teaching, difficulties.<br />

1. Giriş<br />

Matematiksel kavramlar, bir zincir halkası gibi birbirleriyle bağlantılıdır. Öğrenciler<br />

açısından bu halkada olabilecek kopmaların ileri matematiksel kavramların öğreniminde<br />

zorluklara neden olabileceği (1) ve bu durumunda öğrencilerin matematiğe karşı<br />

olumsuz bir tu<strong>tum</strong> geliştirmelerine yol açabileceği gözden kaçırılmamalıdır.<br />

Matematiksel kavramların öğretiminde farklı stratejiler kullanılabilir. Bunlar:<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


140 Yüksel DEDE<br />

* Yerel Stratejiler: Basamak fonksiyonu, sınırlı fonksiyon ve rasyonel fonksiyon<br />

gibi standart kavramların öğretilmesinde uygulanabilen bir birim planını gösteren<br />

stratejilerdir.<br />

* Bölgesel Stratejiler: Bir fonksiyonun limiti, türevi ve integrali gibi ardışık sıralı<br />

bir öğretimdeki anahtar kavramların öğretiminin planlanmasına yardım eden stratejilerdir.<br />

* Kapsamlı Stratejiler: Matematik müfredatının tamamını etkileyebilen, başka<br />

matematiksel kavramların öğretimine yol açıcı olan kavramların öğretiminin<br />

planlamasında kullanılan stratejilerdir. Örneğin, fonksiyon kavramı bu tipe uyan bir<br />

matematiksel kavramdır (2).<br />

Değişken kavramı da, gerek kendi özel konumu gerekse fonksiyon kavramıyla olan<br />

yakın ilişkisi nedeniyle kapsamlı stratejiler içerisinde düşünülebilir. Çünkü değişken<br />

kavramı, ilkokuldan-üniversiteye kadar matematiğin en önemli kavramlarından birisidir<br />

(3,4,5). Ayrıca, matematik müfredatının tamamını etkilemekte, başka matematiksel<br />

kavramların öğretimine yol açmaktadır. Değişkenler, çok geniş bir içeriğe sahip olan<br />

yüksek matematiğin temel fonksiyonları, denklemleri ve kompleks örnekleriyle çalışma<br />

imkanı verirler (6). Değişken kavramının anlaşılması, fonksiyon, küme, ispat ve genelleme<br />

kavramlarının öğrenilebilmesi (3), aritmetikten cebire geçişin yapılabilmesi ve ileri<br />

matematiksel kavramların anlaşılabilmesi için bir temel sağlamaktadır (7,8). Rajaratnam<br />

(5), değişken kavramının bulunmasını, matematik tarihinin dönüm noktası olacak kadar<br />

önemli bir olay olarak nitelemektedir. Değişken kavramı için Percy Nunn ise (9):<br />

“Değişkenlerin icadı, belki insanlığın gelişimindeki en önemli<br />

olaydır. O’nun kullanımını bilmek, bireysel gelişim tarihindeki en<br />

önemli başarı olarak kalmaya devam edecektir” demiştir.<br />

Değişken kavramı, matematik müfredatı içerisinde bu kadar önemli bir konumda<br />

olmasına rağmen öğrenciler tarafından anlaşılamamaktadır (5, 10, 11, 12, <strong>13</strong>, 14, 15, 16,<br />

17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24). Değişken kavramının, matematik müfredatının tamamını<br />

etkilediği düşünüldüğü zaman karşı karşıya olunan olumsuz durumun büyüklüğü<br />

görülebilir. Bu olumsuz durumun giderilebilmesinin en önemli yollarından birisi,<br />

değişken kavramının öğrenimindeki zorlukların nedenlerinin belirlenmesi olarak<br />

görülmektedir. Bu çalışmada, bu nedenlerden bazıları üzerinde durulmuş ve bunların<br />

aşılabilmesi için önerilen modeller hakkında bilgi verilmiştir.<br />

2. Değişken Kavramı’nın Tarihsel Gelişimi<br />

Değişken kavramı, sonsuz küçük Calculus’un bulucuları, Leibnitz ve Newton<br />

tarafından ilk olarak çeşitli nicelikler olarak takdim edilmiştir. Değişken kavramının<br />

gelişimi, fonksiyon kavramının gelişimiyle çok yakın bir ilişki içerisinde olmuştur.<br />

Değişken kavramı ile fonksiyon kavramı arasındaki bu yakın ilişki 20. yüzyılın ilk<br />

yarısına kadar sürmüş ve konuyla ilgili Upton (5) şöyle demiştir:<br />

“Bir denklemde x ve y gibi birbirleriyle bağlantılı olarak değişen<br />

sayılar değişken olarak adlandırılırlar. Birinin değeri, diğerine<br />

bağlı olduğunda, birine diğerinin fonksiyonudur denir”.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Değişken Kavramı Üzerine 141<br />

Bu dönem süresince yayımlanan kitap ve makalelerin çoğunda, nicelikler<br />

arasında tek değerli temsilciler “sabitler”, çok değerli temsilciler “değişkenler” olarak<br />

adlandırılmışlardır. 1950’lerin sonları 1960’ların başlarında başlayan matematikte<br />

reform hareketlerinin bir sonucu olarak, değişken kavramının tanımında da önemli<br />

değişikler olmuştur. Değişken kavramının, fonksiyon kavramıyla olan yakın ilişkisi<br />

uzun sürmemiş, fonksiyon kavramının yerini küme kavramı almıştır. Tonnessen,<br />

1950’lerin sonları 1980’lerin başlarında yayımlanan matematik kitaplarıyla ilgili bir<br />

çalışmasında, hemen hemen bütün kitaplarda en az iki elemandan oluşan bir küme için<br />

sembollerin, değişkenler olarak açık yada gizli bir şekilde kullanıldığını ve harf<br />

sembollerin de değişkenler olarak kullanıldığını tespit etmiştir. Ancak, önceden<br />

tanımlanan sabitler için kullanılan harf semboller değişken olarak<br />

kullanılmamaktadırlar. Örneğin, e (Euler’in sabiti) ve c (ışık hızı) gibi (5).<br />

3. Değişken Kavramı’nın Tanımı<br />

Değişken kavramı incelendiği zaman kesin bir tanımının olmadığı görülmektedir.<br />

Matematikçiler tarafından yapılan değişken kavramı tanımlarında hep harf semboller<br />

görülmektedir. Literatürde, değişken kavramının tanımına ilişkin farklı tanımlar göze<br />

çarpmaktadır. Aşağıda, değişken kavramının bazı tanımları verilmiştir (7):<br />

1) a) Değerlerin belirlenmiş bir kümesi olarak kabul edilebilen bir nicelik.<br />

b) Matematik formüllerinde yer tutucu: placeholder.<br />

2) Tanım kümesi olarak adlandırılan ve incelenmesi için göz önüne alınan bazı sayı<br />

kümelerinin herhangi bir elemanı ile yer değiştirebilen bir sembol. Kümenin her bir<br />

elemanı değişkenin bir değeridir. Küme bir elemanlı ise değişken sabit hale gelir.<br />

Eğer matematiksel bir ifadede, birinci değişkenin değerine göre ikinci değişkenin<br />

değeri belirleniyorsa ilk değişken bağımsız değişken, ikinci değişken ise bağımlı<br />

değişken olarak isimlendirilir.<br />

3) Değişkenler, genellikle harflerle gösterilirler ve belirlenmiş kümeye ait her bir<br />

elemanı koyabileceğimiz boş bir yer gibi düşünülebilir.<br />

4) Bir sayının rolünü üstlenen bir harf veya harflerin bir dizisidir. Herhangi bir özel<br />

anda, özel bir sayının rolünü üstlenir. Bu ise değişkenin değeri olarak adlandırılır ve<br />

bu değer zaman zaman değişebilir.<br />

1., 3. ve 4. tanımlara göre, x = 4 denklemindeki x ’e bir değişken olarak<br />

bakılabilir. Çünkü, (Tanım 1 de) x , {4} kümesindeki herhangi bir değer olarak<br />

düşünülebilir, (Tanım 3 te) {4} belirlenmiş kümesinden herhangi bir eleman ve (Tanım<br />

4 te) x , 4’ ün rolünü üstlenen bir harftir.<br />

Değişken kavramının tanımıyla ilgili yukarıda verilen tanımlara ilave olarak bir çok<br />

tanım daha yapılabilir. Bu tanımlardan hangisinin en doğru tanım olduğuna, hangisinin<br />

öğrenciler tarafından en fazla anlaşılabildiğine ve hangisinin en kullanışlı olduğuna<br />

yönelik sorular akla gelebilir. Bu tip sorulara verilebilecek en güzel cevap, değişken<br />

kavramına ilişkin yapılan bütün bu tanımların, değişken kavramını kuşatıcı ve bu<br />

tanımların hepsinin (ve başkaları da) doğru olduğunu söylemektir. Öğrenciler, değişken<br />

ile problem çözümleri ve örnekler içinde karşılaşırlar. Bu nedenle, öğrenciler için en<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


142 Yüksel DEDE<br />

kullanışlı değişken tanımı, en kolay kavrayabilecekleri tanımdır. Bu noktada, ünlü<br />

matematikçilerden Poincare’nin, matematiksel kavramların tanımlarıyla ilgili aşağıda<br />

verilen sözü dikkat çekicidir.<br />

“İyi bir tanım, psikologlar ve bilim adamları için tanımlandığı<br />

bütün nesnelere uygulanan ve dayandığı mantıksal kuralları<br />

doğrulayan ifadelerdir. Fakat, eğitimde kullanılan iyi bir tanım,<br />

öğrencilerin anlayabileceği şekilde ifade edilebilen tanımdır (25).<br />

Değişken kavramının yukarıda verilen dört tanımı da, farklı kullanımlara sahiptirler.<br />

İlk tanım, en kısa ve en kolay anlaşılabilenidir. İkinci tanım, fonksiyonlarla çalışıldığında,<br />

değişken kullanımlarının gelişimini gösteren bir tanımdır. Üçüncü tanım, genelleştirilmiş<br />

aritmetik (generalized arithmetic) veya ispatlarda, değişkenlerin kullanılma mantığını<br />

belirten tanımdır. Dördüncü tanım ise bilgisayar ortamında değişkenlerin nasıl<br />

kullanılacağına ilişkindir. Bu tanımlardan hiçbirisi (veya başkaları) tek başına en iyi<br />

tanım değildir. Burada önemli olan nokta, öğretmenlerin öğrencileri matematiksel bir<br />

içerikte harf sembollerle, nasıl ve hangi kullanım tipinde karşılaşabilecekleriyle ilgili<br />

bilgilendirmeleri ve çalışabilecekleri tanımı diğerleri arasından nasıl ayırabileceklerine<br />

dair yardımcı olmalarıdır (26). Bunun için, harf sembollerin farklı kullanımlarına ait<br />

bilgiler aşağıda verilmiştir:<br />

4. Harf Sembollerin Farklı Kullanımları<br />

Değişken kavramı, matematiksel içeriklerde Δ, Ο,<br />

∗ gibi geometrik şekillerle<br />

gösterilebileceği gibi harflerle de ifade edilebilirler ki genel kabul gören gösterimi de bu<br />

şekildedir. Harf semboller ise matematiksel içeriklerde farklı şekillerde<br />

kullanılmaktadırlar. Harf sembollerin bu farklı kullanımlarından bazıları aşağıda tablo<br />

halinde verilmiştir (5):<br />

Tablo 1. Harf Sembollerin Farklı Kullanımları<br />

Sayı Harf Sembol Örnek<br />

1 Label (Etiketleme) 3 f = 1y<br />

; f , y<br />

2 Sabitler π , e, c<br />

3 Bilinmeyenler 5 x − 9 = 91 ; x<br />

4 Genelleştirilen sayılar a b = b + a<br />

5 Çeşitli nicelikler y = 9x<br />

− 2 ; x ve y<br />

6 Parametreler y = mx + b ; m ve b<br />

7 Soyut Semboller x e e * x<br />

+ ; a ve b<br />

* = ; e , x<br />

Tablo 1 den görüleceği üzere harf semboller, matematiksel içeriklerde çok farklı<br />

şekillerde ve görevlerde kullanılmaktadır. Örneğin, 5 x − 9 = 91 denkleminde<br />

kullanılan x harfi bilinmeyeni temsil ederken, a + b = b + a özdeşliğinde kullanılan<br />

ve harfleri genelleştirilmiş sayıları temsil etmektedirler.<br />

a<br />

b<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Değişken Kavramı Üzerine 143<br />

5. Değişken Kavramı’nın Öğretimi<br />

Değişken kavramının öğretimine yönelik önerilen modeller aşağıda verilmiştir:<br />

a) Wagner’in Modeli<br />

Wagner (27), öğrencilerin değişken kavramını anlamalarına yardımcı olacak ve<br />

öğrenme zorluklarını belirlemek için bir model önermiştir. Wagner’in önerdiği bu<br />

modele ait temel ilkeler aşağıda verilmiştir:<br />

Matematiksel değişkenler için semboller, dildeki kelimeler gibi bulundukları içeriğe<br />

göre anlam kazanırlar Dildeki gibi sembolün referansı, değişkenin anlamsal (semantic)<br />

rolünü belirlerken sembolün içeriği değişkenin söz dizimsel (syntatic) rolünü belirler.<br />

Dildeki kelimelerin tersine, matematiksel değişkenler için semboller, belirli içerikler<br />

(çoğu formüller) hariç alışılan anlamlarından farklı yan anlamları oldukça fazla<br />

alabilirler. Çünkü, değişkenler için semboller, kendi içinde keyfi olarak değişebilir ve<br />

bir sembolün içerik ve referansının ortak düşünülmesi ise değişkenin matematiksel<br />

rolünü ortaya çıkarır. Öğrencilerin değişken kavramını anlamaları için, onun anlamsal,<br />

söz dizimsel ve matematiksel rolünü bilmeleri kadar sembol, referans ve içerik şeklinde<br />

sınıflandırabilen diğer üç bileşenini de bilmeleri gerekir. Değişkenin, içerik veya<br />

referans bileşenlerden herhangi birisinde olacak/olmayacak herhangi bir değişiklik,<br />

değişkenin matematiksel rolünü etkilemez. Başka bir deyişle, yaygın kullanıma sahip<br />

bazı semboller hariç sembollerin kullanımlarındaki değişiklikler genellikle değişkenin<br />

matematiksel rolünde herhangi bir değişikliğe neden olmaz. Aşağıda, değişkenin<br />

sembol, referans ve içerik bileşenlerindeki değişiklerin, değişkenin matematiksel rolünü<br />

nasıl etkilediğine ilişkin bilgilere ve örneklere yer verilmiştir:<br />

i) Sembol: “Bir çift tamsayı” veya “bazı sayılar” gibi sözel kelimeler ve ibareler Δ<br />

veya gibi geometrik şekillerin her biri, belirli rollerdeki değişkenlerin yerine<br />

semboller olarak kullanılabilirler. Ancak, değişkenin rollerinin hepsini içerebilecek bir<br />

gösterim genellikle harf sembollerin kullanımı ile mümkün olmaktadır. Harf<br />

sembollerin seçimi, çoğu zaman keyfi olup değişkenin rolüne veya belirlenmiş bir<br />

anlamına göre yapılmaz. Örneğin, bir denklemde bir bilinmeyeni temsil etmesi için<br />

kullanılan bir harf, bir özdeşlikte genelleştirilmiş bir sayıyı veya bir polinomda bir<br />

belirsizi göstermek için kullanılabilir. Fonksiyonlarda ise değişkenlerin ve sabitlerin<br />

tanımlanmasına imkan verilmesi için tarihin farklı zamanlarında farklı kullanımların<br />

olduğu görülmüştür. Günümüzde, bazı sınırlamalar olmakla birlikte alfabenin başındaki<br />

harfler sabitleri, alfabenin sonundaki harfler ise değişkenleri temsil edecek şekilde<br />

kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin y = ax , z = bw ve r = ks parabolik<br />

denklemleri benzer iki değişken arasındaki ilişkileri tanımlamak için kullanılabilir.<br />

Başka bir deyişle, harf sembollerin kullanımındaki bazı değişiklikler değişkenin rolünün<br />

yorumlanmasında psikolojik yönden etkili olabilir. Örneğin,<br />

2<br />

denklemindeki bir<br />

değişiklik bir çok kişi tarafından E = mc denklemi için de geçerli kılınacak ve bir<br />

bağımsız değişken bir sabit, bir sabit ise bir bağımsız değişken olarak algılanabilecektir.<br />

2<br />

2<br />

y = ax<br />

2<br />

2<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


144 Yüksel DEDE<br />

ii) Referans: Bir değişken, herhangi bir nesneyi, kişiyi, yeri veya düşünceyi temsil<br />

edebilir. Değişken, bir şeyi, bir çok şeyi gösterebilir veya hiç bir şeyi göstermeyebilir.<br />

Değişkenler, matematiksel olarak açık cümlelerde gerçek ve temsilci küme arasındaki<br />

farkı belirlemek üzere kullanılırlar. Yani, 3x + 5 = 11<br />

denkleminde 2 sayısı,<br />

bilinmeyeni temsil eden gerçek kümenin bir tek elemanıdır. Fakat, temsilci küme için<br />

bilinmeyeni en azından rasyonel sayıların tamamı temsil edebilir. Referansın özel<br />

değerlerindeki değişiklikler genellikle değişkenin rolünü değiştirmez. Fakat, referansın<br />

sayısındaki değişikler çoğunlukla değişkenin rolünde değişikliğe neden olur. Örneğin,<br />

x + 2 = 2+ 3x<br />

denkleminde x bir bilinmeyen iken x + 2 = 2+ x özdeşliğinde x bir<br />

2<br />

genelleştirilmiş sayıdır. x + 6 = 5,<br />

x + 5 = 5,<br />

x + 4 = 5 ve x + 1=<br />

5<br />

önermelerinin her birinde reel sayı kümesinden seçilen x bir bilinmeyen olarak<br />

adlandırılır.<br />

iii) İçerik: Değişkenler, sözel içeriklerde kullanılan kelimeler gibi cümlelerde (açık<br />

cümleler veya önermeler) veya ibarelerde (terimler veya ifadeler) birlikte yer alabilirler.<br />

Bu formların her biri, kullanıldıkları içeriklere göre dereceli olarak değişiklikler<br />

gösterebilirler. Örneğin, açık cümlelerde eşitsizlikler, içerik olarak denklemlerden<br />

farklıdır. Denklemlerde ise bir lineer denklem bir kuadratik denklemden farklıdır.<br />

Benzer şekilde, bir lineer denklemde bir değişkenli bir denklem, iki değişkenli bir<br />

denklemden farklıdır. Duruma bağlı olarak, değişkenin yalnızca içerikteki belirli<br />

değişim düzeylerinde dikkate alınması uygun olabilir. İçerikteki en iyi değişiklik,<br />

ilişkide, derecede veya değişkenlerin sayısındaki değişikliklerdir. Sayısal terim veya<br />

faktörler üzerindeki değişikler genellikle içerikte bir değişikliğe neden olmaz. Yani,<br />

x + 2 = 5 ve x + 3 = 7 ifadeleri genellikle aynı içeriğe sahip olarak görülürken,<br />

2<br />

x + 2 = 5 ve x + 2 < 5, x + 2 = 5 ve x + y = 5 ifadeleri genellikle farklı içeriğe<br />

sahip olarak görülür. İçerikteki bir değişiklik, değişkenin rolünde bir değişikliğe neden<br />

2<br />

olabilir de, olmayabilir de. Örneğin, x + 2 = 5 ve x + 2 = 5 farklı içerikleri temsil<br />

etmesine rağmen x her birinde bilinmeyen olarak kullanılmıştır. İçerikteki değişiklerin<br />

çoğu, 3 x + 2 < 5 ’e karşı 3 x + 2 = 5 denklemindeki gibi referanstaki değişiklerle<br />

birleştirilmesi sonucu, değişkenin rolünde bir değişikliğe neden olur. Fakat,<br />

a ( b + c)<br />

= ab + ac özdeşliğinde ve a ( b + c)<br />

ifadesinde gösterildiği gibi referansta<br />

herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen içerikte bir değişiklik olabilir. Buradaki<br />

ifadede değişkenler, belirsiz olarak adlandırılırken, değişkenler özdeşliklerde,<br />

genelleştirilmiş sayılar olarak adlandırılırlar.<br />

b) Usiskin’in Modeli<br />

Usiskin’in, değişken kavramının öğretimi için önerdiği model ise aşağıdaki gibi 3<br />

grupta toplanabilir:<br />

a) 3x = 6 örneğindeki gibi bilinmeyenler,<br />

b) 3, 7, 11, 15, … örneğindeki gibi örüntüler ve ilişkileri (2→5, 8→23, 5→14 gibi).<br />

c) Materyaller yardımıyla modelleme (küp, marka gibi).<br />

2<br />

2<br />

2<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Değişken Kavramı Üzerine 145<br />

Usiskin’in bu yaklaşımında, bilinmeyenler cebirin temel kavramı olduğundan<br />

öncelikle öğretilir. Bilinmeyenlerin öğretimi ise aritmetiğin dönüşümsel yaklaşımına<br />

(transformational approach) dayanmaktadır. Örneğin, 2x3’e, 2 den 6’ya 3 ile çarpılarak<br />

gidilen bir dönüşüm olarak bakılabilir. Bu metot, şekil 1 de verilen geriye dönüş metotu<br />

ve karmaşık aritmetik işlemlerin öğretiminde etkili olabilir. Bu metodu, öğrencilerin<br />

çoğu, 3x+4=19 gibi bir cebirsel denklemin çözümümü bulmak için kullanabilirler.<br />

4 → X 3 → 12 → + 2 → 14 Dönüşüm<br />

? → X 3 → ? → + 2 → 20 ⎤ Bilinmeyen, Geriye Dönüş<br />

6 ← ÷ 3 ← 18 ← −2<br />

← 20<br />

⎥<br />

⎦<br />

x → X 3 → 3x<br />

→ + 2 → 3x<br />

+ 2 Bilinmeyen Olarak Değişken<br />

Şekil 1. Dönüşümler ve Bilinmeyenler<br />

Bir sıradaki 5 kareyi yapmak için ihtiyaç duyulan kibrit çöplerinin sayısını<br />

bulmak için, geometrik inşalar kullanılabilir veya doğrudan terim sayılarından hareketle<br />

elde edilen sayı dizileri arasındaki örüntülere bakılabilir. Burada, öğrencilerle n .<br />

terimin ne olabileceğiyle ilgili tartışmalar yapılabilir. Sayıların başka sayılarla olan<br />

ilişkileri ise ya doğrudan yada “kuralımı tahmin et” gibi oyunlar yardımıyla bulunmaya<br />

çalışılır. Değişken kavramının öğretimiyle ilgili bu üç yaklaşım, ikili ve karmaşık<br />

örnekler eşliğinde şekil 2 de verilmiştir. Modelleme yaklaşımında ise cebirsel ifadeler,<br />

küp ve marka gibi somut materyallerle gösterilir ve öğrencilerin konuyu daha iyi<br />

anlamaları sağlanmaya çalışılır (28).<br />

Bilinmeyen Örüntü İlişkiler<br />

3 →X3 →9 Terim: 1, 2, 3, ..., n X3<br />

11 →X3 →33 Değer: 3, 6, 9, ..., 3n 8 →24<br />

? →X3 →21 4 →12<br />

x →X3 → 3 x = 21<br />

<strong>13</strong> →39<br />

y→ 3<br />

3 →X3 →9 →+2 → 11 Terim: 1, 2, 3, ..., n X3+2<br />

11 →X3 →33 →+2 → 35 Değer: 5, 8, 11, ..., 3n + 2 8 →26<br />

? → X3 →21 →+2 → 23 4 →14<br />

x → X3 →3x →+2 → 3 + 2 = 23<br />

x <strong>13</strong> →41<br />

Şekil 2. Değişken Kavramının Sunumu için Üç Yaklaşım<br />

y→3y + 2<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


146 Yüksel DEDE<br />

c) Denklemlerdeki harf sembolleri, bilinmeyen yerine değişken ve değişkenler<br />

arası ilişkiler olarak görme<br />

Son yıllarda, değişken kavramının öğretimine yönelik bazı değişiklikler olmaya<br />

başlamıştır. Bu yaklaşıma göre, denklem konusu içinde öğretilen harf sembollere,<br />

“bilinmeyen” yerine “değişken ve değişkenler arası ilişkiler” olarak bakılması daha<br />

uygundur. Harf sembollerin öğretimine yönelik bu yeni yaklaşımla, “bilinmeyen” olarak<br />

öğretilen harf sembollerden “değişken ve değişkenler arası ilişkiler” olarak öğretilen<br />

harf sembollere geçiş için gerekli öğretim motivasyonunun sağlanacağı<br />

öngörülmektedir. Ayrıca, bu yaklaşım sayesinde matematiğin merkez kavramı olan<br />

fonksiyon kavramının öğrenciler tarafından anlaşılmasının daha kolay olabileceği ve<br />

öğrenilmesindeki zorlukların giderilebileceği de düşünülmektedir (9, 29).<br />

Değişken kavramının öğretimine ilişkin önerilen bu yaklaşımlar incelendiğinde,<br />

Wagner, değişken kavramının anlamsal, söz dizimsel ve matematiksel rolü kadar<br />

sembol, referans ve içerik şeklinde sınıflandırabilen diğer üç bileşeninin de önemli<br />

olduğunu vurgulamıştır. O’na göre, öğrencilerin değişken kavramının öğreniminde<br />

sıkıntı çekmelerinin nedenlerinden birisi budur. Bu nedenle, değişken kavramının<br />

sembol, referans ve içerik bileşenlerinin üzerinde durmuş ve bu bileşenlerin ne olduğu<br />

ve matematiksel içeriklerde değişkenin rolünü nasıl etkileyebildiklerine yönelik<br />

kapsamlı bir model önermiştir. Usiskin ise değişken kavramına ilişkin yaklaşımını daha<br />

çok cebirin temel kavramı konumundaki bilinmeyen kavramı ile ilişkilendirmiştir. Bunu<br />

da, aritmetiğin dönüşümsel yaklaşımına dayandırarak yapmış ve bu şekilde<br />

aritmetikten-cebire geçiş sırasında zihinlerde olaşabilecek boşlukları kapatmayı<br />

düşünmüştür. Aritmetikten-cebire geçişi bu şekilde sağladıktan sonra, bu geçişi<br />

pekiştirebilmek için de sayı örüntülerini kullanmıştır. Bu şekilde de, öğrencileri<br />

genelleme yapmaya yönlendirmiş ve bu noktada değişken kavramının önemini ortaya<br />

koymuştur. Daha sonrada, somut materyaller yardımıyla değişken kavramı ile reel<br />

dünya arasında bir ilişki kurmaya çalışmış ve bu şekilde de anlamlı bir öğrenme ortamı<br />

oluşturmayı hedeflemiştir. Görüldüğü gibi, her iki yaklaşım da değişken kavramının<br />

öğretimi için önemli ve somut adımlar atmıştır. Ayrıca son yıllarda, Güney Afrika vb.<br />

ülkelerde cebir müfredatı yeniden yapılandırılmış ve harf sembollere, “bilinmeyen”<br />

yerine “değişken ve değişkenler arası ilişkiler” olarak bakılması benimsenmiştir.<br />

Böylece, değişken kavramının fonksiyon kavramının öğretimindeki belirleyici rolü<br />

ortaya konmuş ve bu iki kavramın tarihsel süreç içerisindeki birliktelikleri yeniden<br />

sağlanmaya çalışılmıştır. Yukarıda verilen bu modellere ilave olarak, değişken<br />

kavramının öğretiminde bilgisayar ortamlarından da yararlanılabilir.<br />

6. Sonuç ve Öneriler<br />

Teknolojideki hızlı gelişmeler, matematiğin uygulama alanını artırmıştır. Bu<br />

nedenle, yarının dünyasında söz sahibi olabilmek için iyi yetişmiş bireylere, öğrencilere<br />

ihtiyaç vardır. Öğrenciler, basit hesaplama işlemlerini yapmak yerine karşılaştıkları<br />

matematiksel problemlere farklı açılardan bakabilmeli, farklı fikirler geliştirebilmeli,<br />

çeşitli genellemeler yapabilmeli ve bu düşüncelerini uygulayabilmelidirler. Öğrencilerin,<br />

matematiksel problemlere yönelik bu şekil bir yaklaşım içerisinde bulunabilmeleri<br />

içinde, özellikle matematik müfredatının tamamını etkileyen değişken kavramını anlamaları<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Değişken Kavramı Üzerine 147<br />

gerekmektedir. Çünkü değişken kavramı, matematiğin en önemli kavramlarından<br />

birisidir. Matematik müfredatını bütün düzeylerde etkileyebilmektedir. Ancak, değişken<br />

kavramının öğreniminde /öğretiminde bazı problemlerin olduğu bilinmektedir. Bu<br />

problemler, birçok nedenden kaynaklanabilmektedir. Örneğin, değişken kavramının<br />

tanımının farklılıklar göstermesi, farklı kullanımları ve bulunduğu içeriğe göre farklı<br />

anlamlar kazanması bu nedenlerden bazıları olabilir. Bu nedenle öğretmenler,<br />

öğrencilerine değişken kavramını öğretirlerken çok dikkatli olmalı ve bu kavramın<br />

öğrencilere anlamsız, karışık ve hatta ürkütücü (12) geldiğini unutmamalıdırlar.<br />

Öğretmenler, değişken kavramının öğretimiyle ilgili bu olumsuz durumu aşabilmek için<br />

değişken kavramının tanımını, özelliklerini, farklı kullanımlarını ve öğretimine yönelik<br />

önerilen modelleri bilmeli ve sınıflarında bunları uygulayabilmelidirler. Ancak bu<br />

şekilde, öğrencilerin değişken kavramına yönelik geliştirdikleri olumsuz tu<strong>tum</strong>lar yok<br />

edilebilir. Bu durumda, onların ileri matematiksel kavramları öğrenmelerine ve<br />

dolayısıyla alanlarında iyi yetişmiş bireyler olarak yetişmelerine imkan sağlayabilir.<br />

Kaynaklar<br />

1. Swadener, M.ve Soedjadi, R. (1988). Values, mathematics education and the task<br />

of developing pupils’ personalities: an indonesian perspective, Educational Studies<br />

In Mathematics. vol. 19, No: 2, May, s. 193-208.<br />

2. Biehler, R., Scholz, R. ve Winkelmann, B. (1993). Reflections on Mathematical<br />

Concepts As Points For Mathematical Thinking.. Didactic of Mathematics as a<br />

Scientific Discipline, Dordrect, Boston, London, s. 61-72.<br />

3. Dominguez, A. (2001). College Algebra Students’ Understanding of the Concept<br />

of Variable. School of Syracuse University. Ph.D. UMI Number 3019142.<br />

4. Hirsch, C. ve Lappan, G. (1989). Transition to high school mathematics.<br />

Mathematics Teacher 82, November, s. 614-618.<br />

5. Philipp, R. (1992a). The many uses of algebraic variables. The Mathematics<br />

Teacher. October, vol 85, No.7, s. 557-561.<br />

6. Wagner, S. (1981a). Conservation of equation and function under transformations<br />

of variable. Journal for Research in Mathematics Education. March, vol.12, No.2,<br />

s.107-118.<br />

7. Schoenfeld, A. ve Arcavi, A. (1988). On the meaning of variable. Mathematics<br />

Teacher. September, s. 420-427.<br />

8. Ursini, S. ve Trigerous , M (2001). A Model For the Uses Of Variable In<br />

Elementary Algebra. In Van den Heuvel-Panhuizen M. (Ed.). Proceedings of the<br />

XXV PME International Conference. Utrecht, Neatherlands, vol. 4, pp. 327-334.<br />

9. Reconceptualising School Algebra, Algebra Rationale. (1997). , (20 September, 2001).<br />

10. Binns, J.E. (1994). One’s Coompany, Two’s a Crowd-Pupils’ Difficulties with<br />

More Than One Variable. Proceedings Of Mathematics Education, 18 th , Lisbon,<br />

Portugual, July - August 3, 1994, vol. I-IV. s. 331-338.<br />

11. Davidenko, S. (1997). Building the concept of function from students’ everday<br />

activities. The Mathematics Teacher. February, vol 90, No. 2, s. 144-149<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


148 Yüksel DEDE<br />

12. Dede, Y. (2003). ARCS Motivasyon Modeli ve Öğe Gösterim Teorisi’ne<br />

(Component Display Theory) Dayalı Yaklaşımın Öğrencilerin Değişken Kavramını<br />

Öğrenme Düzeylerine ve Motivasyonlarına Etkisi. Gazi Ün. Eğitim Bilimleri<br />

Enstitüsü (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Ankara. s.110.<br />

<strong>13</strong>. Demana, F. (1990). Using Technology to Prapere All Students for Succes in<br />

Algebra. The Ohio State University.<br />

14. Heck, A. (2000). Variables in Computer Algebra, Mathematics, and Science.<br />

, (23 October, 2001).<br />

15. Küchemann, D. (1978). Children’s understanding of numerical variable.<br />

Mathematics in School. 7(4), s. 23-28.<br />

16. Küchemann, D. (1981). Children’s Understanding Mathematics: 11- 16. Algebra<br />

(Ed. K.M. Hart). London. s. 102.<br />

17. Macgregor, M. ve Stacey; K. (1997a). Students’ understanding of algebraic<br />

notation : 11-15. Educational Studies in Mathematics 33: s.1-19.<br />

18. Macgregor, M. ve Stacey; K. (1997b). Ideas about symbolism that students bring<br />

to algebra. The Mathematics Teacher. February, Vol 90, No. 2, s.110-1<strong>13</strong>.<br />

19. Philipp, R. (1992b). A study of algebraic variables:beyond the student - professor<br />

problem. Journal of Mathematical Behavior 11. s.161-176.<br />

20. Rosnick, P. (1981). Some misconceptions concerning the concept of variable.<br />

Mathematics Teacher, September, s. 418-420, 451.<br />

21. Wagner, S. (1983). What are these things called variables? Mathematics Teacher,<br />

October, s. 474 - 478.<br />

22. Vlasis, J. ve Demonty, I. (1997). Strategies d’enseignement de ı’algebre au premier<br />

0<br />

degre du secondaire. Informations Pedagogiques n 38 - Decembre, s. 25-38.<br />

23. Vlasis, J. ve Demonty, I. (2000). Apprendre a resoudre des equations. Informations<br />

0<br />

Pedagogiques n 50- Fevrier, s. 35- 42.<br />

24. Warren, E. ve English, L. (1998). Introducing the variable through pattern<br />

exploration. The Mathematics Teacher. February, vol 91, No. 2, s.166- 170.<br />

25. Tall, D.(1988). Concept image and concept definition. Senior Secondary<br />

Mathematics Education. QW&OC Utrecht, 37 – 41.<br />

26. Carpenter, T., Stafslien, C., Thiem, N. ve Weinberg, A. (2001).<br />

Curriculum & Instruction 811. April 30, www.math.wisc.edu/~weinberg/ MathEd/<br />

Algebra_Final_Paper.doc<br />

27. Wagner, S. (1981b). An Analytical Framework for Mathematical Variables, In<br />

Proceedings Of The Fift Conference By Of The Psychology Of Mathematics<br />

Education, Edited by C. Comti And G. Vernaud, s. 165 - 170. Grenoble, France.<br />

28. Cooper, T., Baturo, A ve Williams, A. (1999). Equals, Expressions, Equations And<br />

The Meaning Of Variable: A Teaching Expriment. Proceeding of The Annual<br />

Conference of the Mathematics Education Research Group of Australia<br />

Incorporated, 22 nd , Adelia, South Australia, July, s. 4-7.<br />

29. Wheatley, G. (1995). Thinking in Variables. Early Algebra (Ed. J. Kaput)<br />

, (29<br />

September, 2001).<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 149-158<br />

TAŞKÖPRÜ FİDANLIĞINDA (KASTAMONU) ZARAR YAPAN<br />

BÖCEKLERİN BELİRLENMESİ<br />

Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />

G.Ü. Kastamonu Orman Fakültesi, Orman Müh. Bölümü, Kastamonu/ Türkiye<br />

Özet<br />

Taşköprü Fidanlığı (Kastamonu)’ nda bulunan zararlı böcek türlerinin belirlenmesi amacıyla<br />

ele alınan bu çalışma sonucunda Melolontha melolontha L. (Coleoptera, Scarabaeidae);<br />

Chrysomela populi L. (Coleoptera, hrysomelidae) ; Rhyacionia buoliana (Den. And Schiff.)<br />

(Lepidoptera ,Tortricidae) ve Leucaspis pusilla Loew (Homoptera, Diaspidae) olmak üzere 4 tür<br />

saptanmıştır. Ayrıca zararlı böceklerin zararlı olduğu dönemi ,zarar şekli , konukçu bitki türü ve<br />

mücadele yöntemleri verilmiştir.<br />

Anahtar Kelimeler: Zararlı böcekler, Taşköprü Fidanlığı, Mücadele<br />

THE INSECTS CAUSING DAMAGE IN TAŞKÖPRÜ NURSERY<br />

Abstract<br />

This research has been made to determine the insects causing damage in Taşköprü nursery.<br />

So, four harmful insect species from four families and three order were identified. After the<br />

research had been made in the nursery, these imfortant insect species causing damage were<br />

identified. Melolontha melolontha L.; Rhyacionia buoliana Den.and Schiff and Leucaspis pusilla<br />

Loew. The harmful insect species were classified as the period when they damage, how they<br />

damage, which plants they damage and how we can fight against them and showed by a table.<br />

Key Words : Harmful insects , Taşköprü Nursery , Fight<br />

1. Giriş<br />

Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de ormanlar günden güne çeşitli nedenlerle tahrip<br />

edilmektedir. Bir yandan nüfusun hızlı bir şekilde artması, bir yandan da orman<br />

alanlarının daraltılması gelecekte odun hammaddesi bakımından dar boğaz yaratacaktır.<br />

Ormanlarımızın teminatı olan fidanlıklarda köklerde, yapraklarda ve sürgünlerde zarar<br />

yapan böceklere karşı fidanları korumamız gerekir. Bunun içinde zarar yapan türleri<br />

tanımak, biyolojilerini bilmek ve böylece onlara karşı uygun mücadele şeklini<br />

belirlemek gerekir.<br />

Fidan yetiştirme plantasyon ormancılığının esasıdır ve başarılı olmanın ilk şartı<br />

sağlıklı fidan yetiştirmektir. Oysa zaman zaman fidanlıkta çeşitli böcek zararlılarına<br />

rastlanmaktadır. Hatta bu zararlılar ekonomik açıdan uygulayıcılar için önemli olduğu<br />

gibi, fidanlarla birlikte ağaçlandırma sahalarına da taşınabilmekte ve ağaçlandırmaların<br />

başarısı ve geleceği açısından da sorun oluşturmaktadır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


150 Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />

Fidanlık alanlarında karşılaşılan olumsuz nedenlere bağlı olarak burada uygun ortam<br />

bulan türler kitle üremesi yaparak önemli zararlara neden olmaktadır. Fidanlıkların<br />

çoğunda toprak mineral madde bakımından fakirdir(1). Ancak Taşköprü Fidanlığı’nda<br />

toprak mineral madde yönünde fidanların ihtiyaçlarını karşılayacak düzeydedir (2).<br />

Sağlıklı fidan yetiştirmede fidanlık yerinin doğru olarak seçilmesi büyük önem<br />

taşımaktadır. Ancak her zaman fidanlık yerinin seçiminde türün ekolojik isteklerine<br />

uygun olması, sulama, toprak işlemesi, gübreleme gibi kültürel işlemlerin tam zamanında<br />

ve gerektiğince yerine getirilmesinde güçlükler ortaya çıkmaktadır. Bunlardan sadece<br />

türe bağlı olarak toprağın pH’ ının yüksek veya düşük olmasında bile fidanlar toprakta<br />

bulunan demir gibi iz elementlerini almamakta ve buna bağlı olarak zayıf düşen fidanlar<br />

böcek ve diğer zararlıların saldırısına uğrayarak zarar görmektedir(3).<br />

Taşköprü Fidanlığı’nda bulunan zararlı böcekler, Karaçam ve Sarıçam fidanları ile<br />

Sarıçam tohum bahçesinde zarar yapmaktadır. Bu zararlılar, tohum bahçesinde iğne<br />

yaprakları yiyerek ve sürgünlerin ölümüne neden olarak, tohum ağaçlarının gelişmesine<br />

ve elit gövde oluşumuna engel olmaktadır. Yastıklarda, fidelerin köklerindeki<br />

kambiyum kısmına zarar vermekte ve bunun sonucunda fidelerin kurumasına neden<br />

olmaktadırlar.<br />

Çalışmamızda 36 hektar büyüklüğünde ve üç tarafı ağaçlandırma alanı ile kaplı olan<br />

Taşköprü Fidanlığı’nda zarar yapan böcekler, tespit edilmeye çalışılmıştır.<br />

2.Materyal ve Yöntem<br />

2.1. Materyal<br />

Çalışmanın materyalini Kastamonu-Taşköprü Fidanlığı’ndaki 1+0, 2+0 Karaçam ve<br />

Sarıçam fidanları, tohum bahçesindeki 2+9 Sarıçam fidanları, bunlarda zarar yapan<br />

böcek türleri ile ışık tuzağı ve atrap oluşturmuştur.<br />

2.2. Yöntem<br />

Çalışma sırasında arazideki tohum ağaçlarından, fidan yastıklarında ve fidanlığın<br />

diğer kısımlarında atrap kullanılarak, hiestand ışık tuzağı kurarak, tuzak bitkileri<br />

dikerek, tuzak hendekleri açarak zararlı türler yakalanmıştır. Karaçam fidanlık ekim<br />

yastıklarının arasına köklerde zarar yapan türleri bulabilmek amacıyla onların sevdikleri<br />

yeşil salatalık bitkisi dikilmiştir. Bitki her gün kontrol edilerek yapraklarında solma<br />

görüldüğünde kökü ile birlikte topraktan çıkarılarak zararlı böcek larvaları bulunmuştur.<br />

Fidanlıkta fide veya fidan yastıkları arasında bulunan larvaları yakalamak amacıyla<br />

tuzak hendekleri açılmıştır. Bunun için 1+0 karaçam fidanlık ekim yastığının kenarına<br />

50 cm yükseklik ve 25 cm uzunlukta bir çit kurulmuştur. Çitin dibine bir metre aralıkla<br />

kavanozlar yerleştirerek içlerine yağmurla ve sulama sırasında su dolmasına engel<br />

olmak için kavanozların üzeri kapatılmıştır. Çit boyunca böceklerin yürüyebilmesi için<br />

kavanozların ağzı seviyesinde oluklu bir yol açılmıştır. Kavanozların içi her gün kontrol<br />

edilerek buraya düşen böcek türleri toplanmıştır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi


Taşköprü Fidanlığında (Kastamonu) Zarar Yapan Böceklerin Belirlenmesi 151<br />

2.2.1. Böceklerin Öldürülmesi<br />

Fidanlıkta kurulan geçici laboratuara kavanozlar içerinde getirilen böcekler, geniş<br />

ağızlı ve sağlam bir kavanoz içine konmuştur. Öldürme şişesi olarak kullanılan bu<br />

şişenin içine etil alkole emdirilmiş pamuk konarak böceklerin ölmesi sağlanmıştır (4).<br />

2.2.2. Böceklerin Teşhise Hazırlanması<br />

Kurumuş böcek örnekleri önce içlerinde 2-3 cm kalınlığında ince taneli ıslak dere<br />

kumu ve üzerinde kurutma kağıdı bulunan dinlendirme kaplarında yumuşatılmıştır<br />

Yumuşatma işleminde kelebek ve narin yapılı ufak böcekler için birkaç saat yeterli<br />

olurken diğer böcekler için büyüklüklerine göre 1-2 gün beklenilmiştir. Yumuşatılan<br />

böcekler daha sonra prepare edilerek G.Ü. Kastamonu Orman Fakültesine getirilmiş,<br />

burada literatür bilgilerinden de faydalanmak suretiyle teşhis edilerek koleksiyon<br />

kutularında muhafaza altına alınmıştır (5).<br />

3. Bulgular<br />

3.1. Melolontha melolontha L. Adi Mayısböceği (Coleoptera, Scarabaeidae)<br />

Yayılışı; Kuzey ve Orta Asya ile Balkanlarda yayılmıştır. Türkiye'nin çeşitli<br />

yörelerinde örneğin İstanbul, Bolu, Trabzon, Eskişehir, Ayancık, Sapanca ve Antalya'da<br />

bulunduğu bilinmektedir (5).<br />

Zarar yaptığı Bitkiler; İğne yapraklı türlerde, özellikle Göknar, Ladin ve Çamda;<br />

yapraklılardan Akçaağaç, Huş, Gürgen, Meşe, Kayın, Kestane, At Kestanesi, Karaağaç,<br />

Söğüt, Kavak, vb. ağaçlarda zarar yapar.<br />

Zararı; Larvaları bitkilerin köklerini yiyerek onları kurutur. Larvalar büyüdükçe<br />

zararlar artar. Erginleri özellikle çam iğne yapraklarını kemirmek suretiyle ağaçlama<br />

alanlarında tehlikeli olmaktadır<br />

Biyolojisi; Uçma zamanları Nisan sonunda başlar ve 3-4 hafta kadar sürer. Dişileri<br />

yumurtalarını kurak ve geniş olan yerlerde 10-15 mm kadar toprağın içine girerek 10-30<br />

tanesi bir arada olmak üzere küçük yığınlar halinde koyarlar ve bu işi birkaç defa<br />

tekrarlarlar. Bir dişi ortalama 70 kadar yumurta koyabilir. Konan yumurtalardan 4-6<br />

hafta sonra, yani Haziranda larvalar çıkar. Bunlar birinci sene toplu olarak bir arada<br />

yaşarlar ve besinlerini humus maddesinden alırlar. Kışın soğuk ve donun etkisinden<br />

kurtulmak için toprağın derinliklerine inerler. Bunu izleyen yıllarda gıda gereksinimi<br />

arttığında tüm ince kökleri yerler. Havalar soğumaya başlayınca kışı geçirmek için<br />

toprağın derin kısımlarına inerler. Bunu izleyen yıllarda gıda gereksinimi arttığından<br />

tüm ince kökleri yedikleri gibi kalın kökleri de kemirirler. İklim durumuna göre 3-5.<br />

inci senenin Temmuz- Ağustos ayında toprağın derinliklerinde kenarları düz boşluk<br />

hazırlayıp burada pupa haline geçerler. Pupa dönemi 4-8 hafta sürer. Pupadan çıkan<br />

genç erginler kışı toprağın içinde geçirdikten sonra ertesi sene ilkbaharda dışarıya<br />

çıkarlar. Generasyonları 3-5 seneliktir. Bu nedenle mayıs böcekleri her yıl çoklukta<br />

uçmazlar. Fazla miktarda görüldükleri yıllar asıl uçma seneleri olup belirli aralıklarla<br />

birbirini izlerler.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


152 Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />

Mayıs böceklerinin erginleri de yaprakları yemek suretiyle zarar yaparlar. Fakat<br />

larvaların zararı erginlerinkine oranla çok daha büyüktür.<br />

Mücadele: Koruma önlemleri olarak; Ekim ve dikimler için böceğin asıl uçma<br />

seneleri tercih edilmelidir. Çünkü bu yıllar larvaların zararı azdır. Orman fidanlıkları<br />

tarım kültürlerinin yanında kurulmalıdır. Bunun mümkün olmadığı yerlerde larvaların<br />

gelmesine engel olmak için fidanlığın etrafına 50 cm derinlik, 50 cm genişliğinde<br />

hendekler açılmalıdır.<br />

Kültürel tedbirler; havaların soğuması ile toprağın üst tabakalarında inen kurtlar,<br />

bahar gelince yaklaşırlar. Toprağın üst tabakalarında bulunduğu devre içinde derin<br />

sürümler yapılırsa, larvalar açığa çıkar (kesekler içinde kalan kurtların açığa çıkması<br />

için, diskaro gibi kesek parçalayıcı işlemler yapılmalıdır.)Bu larvalar açık hava<br />

şartlarına, özellikle ışığına tahammül edemezler. Üstelik karga başta olmak üzere<br />

kuşların saldırısına uğrarlar. Bu işlemle belli bir alandaki larvaların %80-90’ ını<br />

öldürmek mümkündür. Diğer taraftan mayıs ayı sıcak geçti ise haziran başında, aksi<br />

taktirde Haziranın 2.yarısı içinde ot temizliği ve çapalama, hem yumurta konması hem<br />

de konulmuş yumurtaların gelişmesini çok engeller. Fidanlık içindeki ve civarındaki<br />

çayırlıkları sürme imkanı yok ise ilk ergin böceklerin yapraklarda görülmesinden 10-15<br />

gün sonra sahayı bolca sulamak, en iyisi göllendirme tabir edilen şekilde su altında<br />

bırakmak çok yararlıdır. Zira bu devre, bazen 2-4 defa tekrarlanan yumurta koyma ve<br />

yumurtaların açılması ile larva çıkışlarının kapsamaktadır. Bu larvalar fazla rutubete<br />

dayanamadıklarından ölmektedir. Bu işlemler fidanlığın boş sahalarında da<br />

yapılmalıdır.<br />

Savaş: Toprak işlenirken rastlanan larvalar öldürülmelidir. Larvaları yakalamak için<br />

fidan yastıkları arasına tuzak bitki olarak salatalık veya çilek dikilir. Sararan tuzak<br />

bitkilerini toprağıyla birlikte çıkararak, bunların köklerinde toplanan larvalar yok<br />

edilmelidir. Larvaları öldürmek için toprağın açılan deliklere uygun bir fumigant<br />

dökülmelidir. Erginlerine karşı çeşitli temas zehirleri kullanılmalıdır (5).<br />

3.2. Chrysomela populi L. (Kavak yaprak böceği) (Coleoptera, Chrysomelidae)<br />

Yayılışı: Avrupa, Kuzey Afrika, Batı ve Kuzey Asya, Hindistan, Çin ve Japonya'da<br />

yaşar. Türkiye'de Bozdağı, Bilecik, İstanbul, İzmit, Bursa, Denizli, Trabzon, Sarıkamış,<br />

Kars, İzmir, Tire, Kiraz, Ödemiş, Bergama, Kınık, Selçuk, Menemen, Düzce, Bolu,<br />

Sinop, Bartın, Kastamonu, Balıkesir, Çanakkale, Kırklareli, İpsala ve Çatalca<br />

mıntıkalarında tespit edilmiştir. Çeşitli Kavak ve Söğüt türlerinde yaşar. Fakat söğütler<br />

larvaların gelişmesi için uygun değildir. Populus canadensis ve P.tremula L.’yı diğer<br />

kavak türlerine tercih eder.<br />

Zararı: Birinci dönem larvalar toplu halde yaşarlar ve sadece geniş yapraklarda<br />

beslenirler. İkinci dönem larvalar, etrafa yayılırlar. Sadece yaprağın orta damarını<br />

bırakarak genç ve yaşlı yaprakların her ikisinde yerler. Üçüncü dönem larvalar ile<br />

erginler ise tüm yaprağı tüketirler. Kuvvetli zarar nedeniyle sürgünlerde dallanmalar<br />

başlar. Odunun değeri düşer. Ayrıca sürgünlerin odunlaşması yeterli düzeyde olmaz.<br />

Bundan dolayı odun zararına karşı çok hassas olurlar. En büyük zararını 1-2 yaşlı kavak<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi


Taşköprü Fidanlığında (Kastamonu) Zarar Yapan Böceklerin Belirlenmesi 153<br />

fidanlarında yeni tesis edilmiş kavak alanlarında ve parklarda yapmaktadır. Ormandaki<br />

zararı önemsizdir.<br />

Biyolojisi: Erginleri kışı toprakta, ölü örtü altında, ağaç kovuklarında ve benzeri<br />

yerlerde geçirir. Erginler ilkbaharda tomurcukların patlamasıyla birlikte ağaç<br />

gövdelerinde dolaşmaya başlarlar. 2-3 kadar taze kavak yapraklarıyla beslenen erginler<br />

çiftleşir ve dişiler yaprakların alt yüzüne 20-70'i bir arada olmak üzere küçük<br />

yığıncıklar halinde yumurtalarını koyarlar. Bir dişi 500-600,en fazla 1600 yumurta<br />

bırakır. İklim koşullarına göre 5-12 gün sonra yumurtadan çıkan larvalar önceleri<br />

yaprağın alt yüzeyini yiyerek beslenir. Larvalar başlangıçta siyahımsı kahverengidir.<br />

Daha sonra renkleri kirli beyaz yada krem rengine dönüşür.<br />

Yumurtadan çıkan larvalar önceleri toplu halde bulunur; daha sonra teker teker<br />

olmak üzere yapraklara dağılırlar. 3 hafta kadar süren larva döneminden sonra,<br />

genellikle yapraklar üzerinde, az bir kısmı da dal ve hatta gövdelerde yada başkaca<br />

yerlerde pupa dönemine geçerler. Pupa olmak için olgun larva kendisinin bulunduğu<br />

yaprağa veya dala, sonunca vücut halkasının ucundan baş aşağı astıktan sonra pupa<br />

haline geçer. Pupa dönemi 10 gün kadar sürer. Yılda 2-3 generasyon verir.<br />

Bu böceğin larvalarının vücut halkalarının yanlarında bulunan siğile benzeyen siyah<br />

renkli çıkıntılarda nitrobenzen kokusunda bir madde vardır. Böcek bir tehlike karşısında<br />

kaldığı zaman Aldehyt salicyligue bileşimde kirli beyaz renkte bir sıvı salgılar. Bu<br />

nedenle C. populi' nin larvaları kuşlar ve yırtıcı böcekler tarafından beğenilmez.<br />

Mücadele: Erginler toplanarak öldürülür. Kışın toprak örtüsü kaldırılarak içinde<br />

kışlayan erginlerle birlikte yakılır. Larva ve erginlere karşı toz ve sıvı halinde çeşitli<br />

mide ve temas zehirleri kullanılır (5).<br />

3.3. Rhyacionia buoliana (Den. and Schiff.) (Çam Sürgün Bükücüsü)<br />

(Lepidoptera, Tortricidae)<br />

Yayılışı; Avrupa, Kıbrıs, Filistin, Rusya, Kore, Japonya, Amerika'da yaygındır.<br />

Türkiye'de tüm çam ağaçlandırma alanlarında mevcuttur.<br />

Zarar Yaptığı Bitkiler: Hemen hemen tüm çam türlerinde zarar yapar.<br />

Zararı: Tırtılları zarar yapar. Türkiye'de çam ağaçlarının hemen hemen en zararlı<br />

böceğidir. Tırtıllar tomurcukları delerek içine girerek ve tomurcuğun iç kısmını oyarak<br />

zararlı olur. Bu şekilde zarar gören tomurcuklar ya kurur ya da postacı boynuzu denilen<br />

anormal şekilde bir gelişme gösterir. Bu gelişme yan sürgünün zararı uğrayan ana<br />

sürgünün yerini almasından meydana gelir .<br />

Bazen de çalı, püskül ya da fırça şeklinde yahut çift postacı boynuzu gibi oluşumlar<br />

meydana gelir. Genellikle tepe sürgünün kuruması o fidanın gelişmesini etkiler ve<br />

bunun sonucu olarak fidanın değiştirilmesi gerekir.<br />

Biyolojisi: Yılda bir generasyonu vardır. Uçma zamanı Mayıs ayına rastlar.<br />

Yumurtalarını 6-12 yaşları arasında bulunan genç çamların kural olarak tepe ve yan<br />

tomurcuklarına teker teker yada bir kaçını bir arada koyar. Bir dişinin koyduğu yumurta<br />

sayısı 70-80 adet arasında değişir. Yumurtadan çıkan genç tırtıllar 18-20 gün sonra<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


154 Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />

tomurcukları delerek içine girerler. Tırtıl kış dönemini burada geçirir. Tırtıl olgun hale<br />

gelince zarar yaptıkları sürgünlerin içinde pupa olurlar. Pupa dönemi iki hafta sürer.<br />

Erginleşen kelebek sürgünü delip pupa gömleğini burada bırakarak uçar. Tırtıllar bazen<br />

ilk sürgünü terk ederek ikinci bir sürgüne girerler. Fakat bu ikinci sürgün her zaman<br />

ölmez; bükülerek büyümesine devam eder.<br />

Mücadele: Fidanlıkta böceğin zarar vermesi sonucu fidanlıkların, özellikle tepe<br />

sürgünü deforme olacağından ve bu fidanlıklardan iyi sonuç alınamayacağından<br />

böceğin zarar yaptığı fidanlar sökülerek tırtıllar beraber yakılır. Özellikle genç tırtıl<br />

döneminde sistematik insektisitler uygulanır (5,6).<br />

3.4. Leucaspis pusilla Loew. (Çam Yaprak Koşnili)(Homoptera, Diaspididae)<br />

Yayılışı: Avrupa, Kuzey Afrika, Suriye, Filistin, İsrail, Rusya ve Arjantin'de<br />

yaşayan tür Türkiye'de Maraş, Balıkesir, İzmir, Burdur, Antalya, İstanbul, Bursa,<br />

Manisa, Aydın, Ankara, Çanakkale, Adapazarı ve Edirne'de saptanmıştır. Dünya'da ve<br />

Türkiye'de Pinus spp. üzerinde zararlı olmaktadır. Türkiye'de Pinus nigra var.<br />

caramanica ile P.radiata ve P. silvestris' i diğer çam türlerine tercih etmektedir.<br />

Zararı: Genellikle iğne yapraklıların dip kısmında ve iç yüzeylerinde zarar yapar.<br />

Bir yıl önce zarar görmüş iğne yapraklar sararır, halka halka boz-kahverengi bir renk<br />

alır ve dökülür. Kitle halinde ürediği zaman ağaçların ölümlerine neden olur. Kışı larva<br />

döneminde geçirmekte ve yılda iki generasyon vermektedir<br />

Mücadele: Doğal düşmanlarının yeterli olmadığı yerlerde ilaçla savaş yapılabilir.<br />

Bunun için en etkili ilaçlama zamanı ağaçlarda çiçeklenme dönemi bittikten ve koşnil<br />

yumurtalarının açılmasından sonradır. Birinci ilaçlama yeterli olmadığında yaz larvalarına<br />

karşı ilaçlama yapılabilir. Bu hususta organik fosforlu insektisitler kullanılabilir (5).<br />

Bir fidanlık veya ağaçlandırmada zararlı böcek görüldüğü diye hemen ilaç<br />

kullanılmalıdır. İlaçlamada amaç, zararlıyı ekonomik zarar sınırı altında tutmak<br />

olmalıdır. Bu sınır ise ağacın tabi tutulduğu kültürel çalışmalar, yaş, ekolojik koşullar ve<br />

hatta ağacın değerlendirilmesi şekline göre değişimler gösterir. Zira ilacın etkinliğini<br />

sınırlayan yada arttıran sıcaklılık ve nemlilik koşulları vardır. Bu koşullardan<br />

uzaklaştıkça ilacın etkisi azalır ve hatta ağaçta tahribata neden olabilir. Bu nedenle ilaç<br />

seçerken özellikle kullanılacak yerdeki iklim koşulları ilacın aktif maddesinin<br />

gerektirdiği koşullarla mukayese edilmelidir. Kullanılacak ilaç selektif olmalı yani,<br />

sadece mücadelesini düşündüğümüz zararlı sınıfına etki etmeli, böylece yararlı<br />

böceklere zarar verilmemelidir. Etki süresi uzun olan ilaçlar; ancak, çok gerektiği<br />

durumlarda kullanılmalıdır. Zira bu tür ilaçlar, ilaçlama sonrası göç ederek gelen yararlı<br />

böcekleri de büyük ölçüde öldürmektedir.<br />

Önerilen ilaçlardan toz, sıvı, suda eriyen toz ve granül gibi formülasyonlardan birini<br />

seçmede zararlının biyolojik devresi ve ağaç üzerinde bulunduğu yerin yanı sıra,<br />

ilaçlama anında su bulma imkanı, ağaçların yüksekliği, elde bulunan ekipman, rüzgar<br />

durumu gibi özellikler dikkate alınarak karar vermelidir.<br />

Zararlının ağaç üzerinde ilacın ulaşabildiği yerde ve uygun biyolojik devrede olduğu<br />

zamanı kapsar. Çeşitli etkinler altında bu dönem her yıl aynı zaman da rastlamaz ve her<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi


Taşköprü Fidanlığında (Kastamonu) Zarar Yapan Böceklerin Belirlenmesi 155<br />

yöreye göre de değişim gösterir. Bu sebeple uygulamada zararlı böceğe ilişkin olarak;<br />

her hangi yerde yapılmış başarılı bir ilaçlamayı örnek alarak harekete geçmeden önce<br />

kendi yörenin ekoljik koşullarını, ilacın etkinliği yönünden ilaçlama yapılmış alanla<br />

karşılaştırılmalıdır. İlaçlama devresi için zararlını uygun biyolojik devreye gelip<br />

gelmediği esas alınmalıdır.<br />

Çalışma sonunda tespit edilen zararlı böceklerin, zararlı olduğu dönemi, zarar şekli,<br />

konukçu bitki türü ve mücadele yöntemleri belirlenerek, pratikte uygulayıcıya yararlı<br />

olacağı düşüncesiyle aşağıda tablo 1’ de verilmiştir (6).<br />

Tablo 1. Kastamonu-Taşköprü Fidanlığı’nda Zarar Yapan Böceklerin Zarar<br />

Yaptığı Bitkiler, Zarar Şekli İle Mücadele Yöntemleri<br />

Zararlı<br />

Zararlı<br />

Olduğu<br />

Dönem<br />

Zarar Şekli<br />

Konukçu<br />

Bitkisi<br />

Mücadele Şekli, Dönemi ve<br />

Önerilen İlaçlar<br />

Melolontha<br />

melolontha<br />

L.<br />

Ergin-<br />

Larva<br />

Larvalar köklerde<br />

erginler ise iğne<br />

yapraklarda<br />

kemirmek süretiyle<br />

zarar yapmaktadır.<br />

Sarıçam<br />

Yaprakla beslenen erginler için<br />

Dipterex %5 toz veya<br />

Gusathion %2.5 toz<br />

kullanılabilir. Topraktaki<br />

larvalara karşı ilaç kullanımı,<br />

bunlar toprak sahtına<br />

yaklaştığında ve kökleri arayıp<br />

bulmalarıyla etkin zarar<br />

yapmadan önce yapılmalıdır.<br />

Bunun için aktif maddesi<br />

Trichloronate olan (Phytosol<br />

%2.5) granül bir ilaç toprağa<br />

serpilerek kullanılabilir.<br />

Rhyacionia<br />

buoliana<br />

(Den. and<br />

Schiff.)<br />

Larva<br />

Tomurçukları<br />

delerek içine<br />

girmekte ve içini<br />

oymaktadır. Bu<br />

şekilde tomurcukları<br />

kurutmaktadır.<br />

Sarıçam-<br />

Karaçam<br />

Yoğun tasallut durumunda genç<br />

ve sürgün değiştiren tırtıllara<br />

sistematik insektisitler<br />

(Trichlorphon, Deltametrin ve<br />

Cypermetrin gibi )<br />

kullanılmalıdır.<br />

Leucaspis<br />

pusilla<br />

Loew.<br />

Ergin<br />

İğne yaprakların dip<br />

kısmında zarar<br />

yaparak sararmasına<br />

neden olmaktadır.<br />

Sarıçam<br />

Zararı tespit edilen koşnillere<br />

mekanik mücadele yapılmalıdır.<br />

Kimyasal mücadele yapılması<br />

halinde en uygun zaman<br />

ilkbahar aylarıdır. Gövde<br />

üzerindeki koşnillere fenthion<br />

ve methidation (150-175 gr/100<br />

lt) 15-20 gün ara ile<br />

tekrarlanarak uygulanmalıdır.<br />

Chrysomela<br />

populi L.<br />

Ergin-<br />

Larva<br />

Kavak yapraklarını<br />

yiyerek ağacın<br />

biyolojik faaliyetine<br />

etki etmektedirler.<br />

Titrek<br />

Kavak<br />

Larva ve erginlerine karşı<br />

deltametrin (25 gr/100 lt ) ve<br />

Parathion-metiyl (100 gr/100 lt)<br />

kullanılabilir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


156 Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />

5. Sonuç ve Öneriler<br />

Bu araştırmada 4 zararlı tür tespit edilmiştir. Fidanlıktaki bu zararlı böceklerin,<br />

konukçu bitki ilişkileri ve alınabilecek önlemler konusunda öneriler sunulmuştur.<br />

Melolontha melolontha L.'ın erginleri Taşköprü fidanlığında yoğun bir şeklilde<br />

Sarıçam tohum bahçesinde iğne yaprakları kemirmek suretiyle zarar yapmaktadır. En<br />

etkin zararını, kitle halinde ürediği bölgenin yıllık ortalama sıcaklığı 7 derece, ortalama<br />

temmuz sıcaklığı 7,5 derecenin altına düşmediği ve yaz kuraklığının uzun süre devam<br />

ettiği bölgelerde yapmaktadır (5). Taşköprü fidanlığında yıllık ortalama sıcaklık 9,7<br />

derece, ortalama temmuz sıcaklığı 20,3 derecedir. Bu şartlar M. melolontha L.' ın kitle<br />

halinde Taşköprü fidanlığında üremesine olanak sağlamaktadır. Larvaları 1+0 Karaçam<br />

fidan yastıklarında, bitkilerin köklerini yiyerek onların kurumasına neden olmaktadır.<br />

Tohum bahçesinin fidan yastıklarına yakın olması M. melolontha L. dişilerinin fidan<br />

yastıklarına yumurta bırakmasına kolaylık sağlamaktadır.<br />

Rhyacionia buoliana ( Den. and Schiff.)'in tırtılları Taşköprü fidanlığında Sarıçam<br />

tohum bahçesinde sarıçamın tepe tomurcuklarını delerek sürgünlerin gelişmesine engel<br />

olmakta ve kaliteli fidan oluşumunu durdurmaktadır. Bunun sonucunda tohum<br />

bahçesinde bazı türler postacı boynuzu denilen anormal bir şekilde gelişme<br />

göstermektedir. Tohum bahçesinde tırtılları bazı sarıçamların ilk sürgünü, terk ederek<br />

ikinci bir sürgüne gitmiştir. İkinci sürgünler ölmemiş fakat bükülerek büyümesine<br />

devam etmektedir. Fidanlığın üç tarafının ağaçlandırma alanı, özellikle bu ağaç<br />

türlerinin Karaçam ve Sarıçam gibi türlerinden oluşması R. buoliana Den. and Schiff.'in<br />

gelişmesi için uygun bir ortam hazırlamaktadır. Fidanlıktaki tohum bahçesinde bulunan,<br />

genç Sarıçam ağaçları fidanlık etrafındaki ağaçlandırma alanında bulunan R. buoliana<br />

(Den. and Schiff.) zararlısını cezbetmektedir.<br />

Leucaspis pusilla Loew.; Sarıçam tohum bahçesinde bazı ağaçlarda primer olarak<br />

zarar görmüş iğne yaprakları sarartmak ve halka halka boz kahverenginde bir renk<br />

vermek suretiyle iğne yaprakların dökümüne neden olmaktadır.<br />

Fidanlıklarda böcek zararının ekonomik zarar düzeyinin altına indirilmesi için<br />

öncellikle zararlı böceklerin tespit edilip, bunların biyolojileri ve etkin dönemlerin<br />

belirlenmesi gerekmektedir. Böceklerin tanımlanması ile ancak uygun mücadele<br />

tedbirleri alınabilir.<br />

Taşköprü Fidanlığı yastıklarında kullanmak için çevre ormanlardan getirilen humus<br />

incelenerek, gerekli durumda ilaçlanarak dezenfekte edilmesi gerekmektedir. Ayrıca<br />

humusun getirildiği yer entomolojik açıdan mutlaka incelenmelidir. Gelen humus<br />

içersinde çeşitli kök zararlılarının larva ve yumurtaları da bulunabilmektedir.<br />

Leucaspis pusilla L.'a karşı ağaçlardan çiçeklenme dönemi geçtikten ve<br />

yumurtaların açıldığı saptandıktan sonra ilaçlama yapılmalıdır. Birinci ilaçlama yeterli<br />

olmadığında yaz larvalarına karşı ilaçlama yapılabilir. Bu hususta organik fosforlu<br />

insektisidler kullanılabilir. Yazlık yağ emülsiyonları da genç larvalara karşı iyi sonuçlar<br />

vermektedir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi


Taşköprü Fidanlığında (Kastamonu) Zarar Yapan Böceklerin Belirlenmesi 157<br />

Fidanlık içindeki yol kenarlarında tespit edilen Chrysomela populi L.' ye karşı<br />

kimyasal ilaç kullanmaya Taşköprü fidanlığında gerek yoktur. Çünkü salgın durumu söz<br />

konusu değildir. Ancak erginleri toplanarak öldürülmelidir.<br />

Fidanlıklar her gün gezilerek kontrol edilmelidir. Genel bir mücadeleyi<br />

gerektirmeyecek kadar az sayıda olan, Rhyacionia buoliana Den.and Schiff. gibi zararlı<br />

tasallutuna uğrayarak düzelmez duruma gelmiş fidanlar sökülerek tırtıllarla birlikte yok<br />

edilmelidir.<br />

Bunun içinde tırtıl dönemi boyunca (Nisan, Haziran) tırtıllı sürgünler toplanarak<br />

yakılmalıdır. Taşköprü Fidanlığında Rhyacionia buoliana Den. and Schiff.’nın zarar<br />

yaptığı alan sınırlı olduğu için böcekli sürgünler elle toplanmalıdır.<br />

Melolontha melolontha L., Taşköprü Fidanlığında kitle üremesi yaptığı için zararı<br />

oldukça fazladır. Erginlerine karşı temas zehirleri kullanılması gerekir. Kimyasal<br />

müdahale etkili olsa dahi, aradan belli bir süre geçtikten sonra yine bir müdahale<br />

yapmak gerekmektedir. Çünkü fidanlıktaki zararlılar, fidanlığın çevresindeki özel ve<br />

tüzel bahçelerde konukçu ağaç türlerinde barınmaktadırlar. Ayrıca toprak ve ölü örtü<br />

içerisinde daimi bir böcek rezervi vardır. Oysa müdahalede asıl gaye sürekli olmasıdır.<br />

Taşköprü Fidanlığı’nda tarım kültürlerinin bulunması fidanlık için bir avantajdır. Çünkü<br />

M. melolontha L. dişi erginleri yumurtalarını buralara bırakabilirler. Yastıklar arasında<br />

fidanlığın yol ağı bulunmaktadır. Bu yolların kenarlarında hendekler mevcuttur.<br />

Bunların ebatları, 50 cm derinlikte, 50 cm genişlikte olarak ayarlanırsa larvalarının<br />

yastıklar arası geçişine engel olunabilir. Sabahın erken saatlerinde, gecenin serinliği ve<br />

nem etkisiyle henüz uyuşuk halde iken erginler, tohum bahçesinde gezilerek toplanmalı<br />

ve yok edilmelidir.<br />

Sonuç olarak, fidanlıklarda böcek zararını önlemeye yönelik tedbirleri almada<br />

kültürel çalışmalara ve diğer mücadele yöntemlerine öncelik ve ağırlık verilmelidir.<br />

Zararlı böcek tasallutlarının sebep ve etkilerini arttıran faktörler belirlenmelidir.<br />

İlaçlama ise en son çare olarak düşünülmelidir. Bu böceklere karşı biyolojik mücadele<br />

yöntemleri araştırılmalı ve uygulamaya geçirilmelidir. Zararlı böceğin fidanlıklarda<br />

varsa yırtıcıları korunmalı, yuvaları bozulmayarak üreme ve gelişmesine imkan<br />

sağlanmalıdır Tohum bahçesindeki ağaçlara kuş yuvaları yaparak çevredeki kuş<br />

populasyonunun buraya gelmesi sağlanmalıdır. Böylece zararlı tırtılları yemek suretiyle<br />

yok edilmelidir.<br />

Taşköprü fidanlığının üç tarafı ağaçlandırma alanı olduğu için zararlı böcek<br />

saldırısınaher zaman uğraması söz konusudur. Bu yüzden fidanlıkta belirli periyotlar da,<br />

özellikle tespit edilen zararlıların, zararlı oldukları dönemlerde fidanlık sürekli kontrol<br />

edilmelidir. Fidanlık, uzman kişiler tarafından böceklerin zararlı oldukları dönemlerde<br />

denetim altında tutulmalı ve gereksiz ilaçlamalardan kaçınılmalıdır.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


158 Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />

Kaynaklar<br />

1. ERTAŞ, S. , 1988 Doğu Karadeniz Ormancılığında Fidan ve Fidanlık Problemleri<br />

ve Çözüm Yolları, Doğu Karadeniz Ormancılığı Sempozyumu,Tebliğ<br />

Metinleri,12-<strong>13</strong> Ekim 1988,Orman Mühendisliği Odası, Yayın No. 14,<br />

Trabzon,<strong>13</strong>.19.<br />

2. ANONİM, 2001-2005. Taşköprü Orman Fidanlığı 2001-2005 yılları Rotasyon ve<br />

çalışma planı.<br />

3. GÜLER, N.,1991. Kavak Fidanı Üretiminde Böcek Zararlarını Önlemeye Yönelik<br />

Tedbirler, Türkiye I.Fidancılık Sempozyumu, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, ,<br />

Ankara, 369-399.<br />

4. ÇANAKÇIOĞLU, H. 1993. Böceklerin Toplanması-Preparasyonu, Muhafaza ve<br />

Teşhisi, İ.Ü. Yayın No:3768.İstanbul<br />

5. ÇANAKÇIOĞLU, H. MOL. T.,1998. Orman Entomolojisi Zararlı ve Yararlı<br />

Böcekler, İ.Ü. Yayınları, No: 4063, İ.Ü. Orman Fakültesi Yayın No: 451, İstanbul.<br />

6. YÜKSEL,B.,1998. Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi Orman Fidanlıklarında<br />

Zararlı Böcekler ve Mücadelesi. T.C Orman Bakanlığı Doğu Karadeniz<br />

Ormancılık Araştırma Enstitüsü Yayın No: 7, Teknik Bülten No.7, Trabzon.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 159-162<br />

ARITILMIŞ ATIK SULARIN BAZI ÇİM TÜRLERİNDE TOHUM<br />

ÇİMLENMESİ VE FİDE GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

Özet<br />

Sevil ÖZCAN<br />

Bolu Fen Lisesi, Bolu.<br />

Sami OLUK<br />

Celal Bayar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Manisa<br />

Bu çalışmada Lolium perenne L., Festuca rubra L. ve Agrostis tenius L. in tohum çimlenmesi ve<br />

fide gelişimine farklı yerlerden alınan arıtılmış atık suların etkileri araştırılmıştır.Yapılan denemeler<br />

sonucunda arıtılmış atık sulara bağlı tohum çimlenmesinde belirgin farklılık bulunamamıştır. Fide<br />

gelişiminde ise bazı serilerde istatistiksel olarak belirgin farklılıklar saptanmıştır.<br />

Anahtar Kelimeler: Arıtılmış atık su, Lolium perenne, Festuca rubra, Agrostis tenius.<br />

EFFECTS OF TREATED WASTE WATERS ON SEED<br />

GERMİNATION AND SEEDLING GROWTH TO THE SOME<br />

GRASS SPECIES*<br />

Abstract<br />

In this study, the effects of treated waste waters (TW) obtained from different places on the seed<br />

germination and seedling growth of Lolium perenne, Festuca rubra and Agrostis tenius have been<br />

investigated. Result of the made experiments, not be found certain difference connected with TW to the<br />

seed germination. If in the seedling development to be found certain difference as the statistical in the<br />

some series.<br />

Key Words: Treated waste water, Lolium perenne, Festuca rubra, Agrostis tenius.<br />

1. Giriş<br />

Su kaynakları yeryüzünde canlı yaşamının varlığı için vazgeçilmez önemli bir unsur<br />

olup; insan topluluklarının ürettiği sıvı ve katı haldeki atıklar için bir alıcı ve<br />

uzaklaştırıcı olarak görev yapmaktadır. Bitki ve hayvanların yaşamsal atıkları ile bu<br />

canlılar öldükten sonraki kalıntıları doğal kaynaklı kirliliği oluşturmaktadır. Evsel ve<br />

endüstriyel kaynaklı katı atıklar ile kullanılan suların akarsular ve denizlere bırakılması<br />

sonucu oluşan insan kaynaklı pollutantlar havayı, suyu, toprağı kirleterek insan, hayvan<br />

ve bitki sağlığına zarar vermenin yanı sıra kötü bir görüntü de oluşturmaktadır.<br />

Günümüzde artan su kısıtlılığına bağlı olarak atık sular fiziksel, kimyasal ve biyolojik<br />

olarak arıtıldıktan sonra tekrar kullanılmaya çalışılmaktadır.<br />

Su kalite ihtiyacı bakımından daha hoşgörülü olduğundan atık suların sulamada<br />

kullanılması yönünde bir eğilim vardır. Sahai ve ark. (1979)’da gübre fabrikası, Sahai<br />

ve ark. (1983)’te ise alkol fabrikası atık sularının uygun oranlarda sulandırıldıktan sonra<br />

sulama amacıyla kullanılabileceğini; Wells ve Witton (1970), Russel ve ark. (1991) et<br />

işleme fabrikası atık suları ile yaptıkları çalışmalarda sulama için kullanıma uygun<br />

olduğunu vurgulamışlardır. King (1982) tahta işleme fabrikası atık sularının arıtılmadan<br />

da kullanılabileceğini, Avcı ve ark. (1992) arıtılmış suların tarımda kullanılmasıyla<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


160 Sevil ÖZCAN, Sami OLUK<br />

içerdiği organik maddelerin biyolojik olarak ayrışarak kirliliğinin azalacağını ve suyun<br />

kıt olduğu mevsimde ek kaynak olarak değerlendirilebileceğini rapor etmişlerdir.<br />

Günümüzde kentlerde dar mekanlarda yaşamak zorunda olan insanlar için fiziksel ve<br />

ruhsal olarak sağlıklı bir mekan oluşturulmak istendiğinde çim alanlar öncelikli olarak<br />

düşünülmektedir. Ancak yeni ekilmiş çim tohumlarında iyi bir gelişim istendiğinde<br />

m 2 ’ye günlük ortalama 30-40 lt su gelecek şekilde 3-4 kez sulama gerekmektedir.<br />

Ülkemizde yaz mevsimi uzundur ve genellikle kurak geçmektedir. Çim alanların<br />

önemli bir kısmı da temiz şehir suyu ile sulanmaktadır. Oysa pek çok ilimizde şehir<br />

kanalizasyon sistemi arıtıldıktan sonra denize veya akarsulara verilmektedir. 1991 su<br />

kirliliği yönetmeliğinde çayır ve meralarda arıtılmış atık suların toprakta bitki varken de<br />

kullanılabileceği bildirilmektedir.<br />

Çalışmamızın amacı da, farklı çim türlerinin sulanmasında arıtılmış evsel ve<br />

endüstriyel atık suları kullanarak farklılıkları belirlemek; dolayısıyla da bu atık suların<br />

sulama amacıyla yeniden kullanılıp kullanılamayacağını saptamaktır.<br />

2. Materyal ve Yöntem<br />

Denemelerimizde F. rubra, L. perene ve A. tenius türü çim tohumları kullanılmıştır.<br />

Tohumların çimlemdirilmesinde sulama amacıyla Maltepe Askeri Lisesi, Turyağ Sabun<br />

ve Yağ Fabrikası ve Manisa şehir atık su arıtma tesisleri çıkışından alınan suların %100<br />

ve %50’lik konsantrasyonları; kontrol materyallerine ise çeşme suyu uygulanmıştır.<br />

Atık suların tohum çimlenmesine etkisinin saptanması amacıyla 105°C etüvde steril<br />

edildikten sonra 50 şer adet tohum 9 cm çapındaki petrilere yerleştirilmiş ve 5’er ml su<br />

ile ıslatılmıştır. Materyaller Beard (1973) e göre 26-32°C de 16 saat ışık alacak şekilde<br />

ve 12-16°C de 8 saat karanlıkta farklı gün-gece sıcaklıklarına göre almaşık olarak<br />

ayarlanmış biotromda çimlenmeye bırakılmıştır. Radikulanın testadan çıkışının<br />

görülmesiyle çimlenmenin başlamış olduğu kabul edilmiş ve çimlenme başlangıcından<br />

itibaren 10-14 gün süreyle her gün çimlenen tohumlar sayılmıştır. Bu sürenin sonunda<br />

petrilerden çıkarılan materyallerin kök ve yaprak uzunluklarının ölçümü gerçekleştirilmiştir.<br />

Sayım ve ölçüm sonuçlarına SD (Standart sapma), SE (Standart hata) ve t. testi<br />

uygulanmıştır. Tukey (1954)’e uygun istatistiki olarak anlamlı olanlar yanına (*) işareti<br />

ile gösterilmiştir.<br />

3. Araştırma Sonuçları ve Tartışma<br />

I. Su Analiz Sonuçları<br />

Tablo 1. Değişik Zamanlarda Alınan Su Örneklerine Ait Analiz Sonuçlarının<br />

Ortalamaları (Değerler Mg/L Cinsinden Verilmiştir).<br />

NO 2 NO 3 NH 4 PO 4 Deterjan P H<br />

Maltepe 1,47±0,67 1,47±0,69 472,83±204,47 1,33±0,84 2,51± 0,23 8,09<br />

Turyağ 0,84±0,82 0,43±0,15 189,90±129,31 0,87±0,45 8,89±7,34 7,76<br />

Manisa 0,50±0,17 0,40±0,15 820,00±53,22 1,31±0,88 9,44±1,80 8,18<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Arıtılmış Atık Suların Bazı Çim Türlerinde Tohum Çimlenmesi ve Fide Gelişimi Üzerine Etkileri 161<br />

II.Tohum Çimlenme %’si ve Fide Gelişimi<br />

Tablo 2. Petride çimlendirilen materyallere ait tohum çimlenme % değerleri.<br />

Lolium perenne Festuca rubra Agrostis tenius<br />

Çeşme suyu 69,8 ± 2,9 30,7 ± 2,7 91,0 ± 4,1<br />

Maltepe %100 70,5 ± 3,1 32,9 ± 2,0 89,2 ± 3,3<br />

Maltepe %50 72,8 ± 3,4 33,9 ± 2,2 89,4 ± 5,0<br />

Turyağ %100 71,7 ± 3,6 34,0 ± 2,8 88,6 ± 4,7<br />

Turyağ %50 67,7 ± 1,7 30,6 ± 3,0 88,0 ± 5,2<br />

Manisa %100 71,0 ± 2,0 35,1 ± 3,1 88,4 ± 5,2<br />

Manisa %50 70,3 ± 4,8 33,8 ± 2,2 91,2 ± 3,9<br />

Bu sonuçlara göre arıtılmış atık su uygulanan tohumlar ile kontrolleri arasında<br />

çimlenme %’si yönünden istatistiki olarak anlamlı bir farklılık bulunamamıştır (Tablo 2).<br />

Yapılan yaprak boyu ölçümlerinde ise arıtılmış atık su uygulanan L. perenne<br />

fidelerinin kontrolden daha uzun olduğu saptanmıştır. Ancak bu farklılık Manisa %100,<br />

%50 ve Turyağ %50’lik serilerde istatistiksel olarak anlamlıdır (Tablo 3).<br />

Benzer şekilde, Sahai ve ark. (1979) gübre fabrikası atık suları, yine Sahai ve ark.<br />

(1983)’te alkol fabrikası atık sularının tohum çimlenmesi ve fide gelişimine olan<br />

etkilerini araştırmışlardır. Her iki çalışmada da en iyi çimlenme ve fide gelişimini<br />

%5’lik atık su konsantrasyonlarında saptamışlardır. Kök gelişiminin ise gövde<br />

gelişimine göre daha fazla olumsuz etkilendiğini bildirmişlerdir.<br />

Tablo 3. Petride Çimlendirilen Materyallerin Yaprak Boy Ölçümleri.<br />

Lolium perenne Festuca rubra Agrostis tenius<br />

Çeşme suyu 4,6 ± 0,1 2,8 ± 0,5 1,3 ± 0,0<br />

Maltepe %100 5,0 ± 0,2 3,8 ± 0,5 1,5 ± 0,1<br />

Maltepe %50 5,1 ± 0,4 3,3 ± 0,7 1,5 ± 0,0<br />

Turyağ %100 5,4 ± 0,1* 3,1 ± 0,6 1,5 ± 0,1<br />

Turyağ %50 5,2 ± 0,3 2,7 ± 0,2 1,4 ± 0,0<br />

Manisa %100 5,3 ± 0,2* 3,0 ± 0,6 1,4 ± 0,1<br />

Manisa %50 5,4 ± 0,1* 3,0 ± 0,8 1,5 ± 0,1<br />

Kök boyu ölçümlerine göre ise arıtılmış atık su uygulanan F. rubra ve A. tenius<br />

fidelerinde kökler kontrole göre kısadır (Tablo 4). Ancak sadece Turyağ %50<br />

konsantrasyonda arıtılmış atık su uygulanan A. Tenius’e ait değerlerdeki farklılık<br />

anlamlıdır.<br />

Alnur ve Kadıoğlu (1989), şeker fabrikası atığının tohum çimlenmesi üzerine<br />

etkilerini araştırmış ve yüksek konsantrasyonlarda inhibitif etkiye rağmen, düşük<br />

konsantrasyonlarda stimülatif etkili olduğu bildirilmiştir. Saygıdeğer (1994), değişik<br />

bitki tohumlarına sıvılaştırılmış Seka atığı uygulamış, tohum çimlenmesi ve fide<br />

gelişiminin atık su konsantrasyon artışına bağlı olarak olumsuz etkilendiğini rapor<br />

etmiştir. Şöyle ki %50’lik konsantrasyona kadar Seka atığının tohum çimlenmesini<br />

olumlu etkilediğini; radikula boyunun ise P. sativum da %50, L. esculen<strong>tum</strong>’da %10’un<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


162 Sevil ÖZCAN, Sami OLUK<br />

üstündeki konsantrasyonlarda kontrole göre daha kısa olduğunu. Plumula boyunun ise<br />

P. Sativum’da %75, L. esculen<strong>tum</strong>’da ise %50 ve üstü yoğunluklarda azaldığını<br />

saptamıştır. Bu bulgular bizim sonuçlarımızı destekler niteliktedir.<br />

Tablo 4. Petride Çimlendirilen Materyallerin Kök Boy Ölçümü Sonuçları.<br />

Lolium perenne Festuca rubra Agrostis tenius<br />

Çeşme suyu 5,4 ± 0,2 2,0 ± 0,2 2,0 ± 0,2<br />

Maltepe %100 5,1 ± 0,9 1,5 ± 0,3 1,3 ± 0,3<br />

Maltepe %50 5,3 ± 0,7 1,7 ± 0,1 1,8 ± 0,8<br />

Turyağ %100 5,3 ± 0,3 1,8 ± 0,2 1,5 ± 0,2<br />

Turyağ %50 5,7 ± 0,7 1,9 ± 0,3 1,2 ± 0,3*<br />

Manisa %100 5,6 ± 0,4 2,0 ± 0,2 1,4 ± 0,2<br />

Manisa %50 5,8 ± 0,2 1,7 ± 0,1 1,8 ± 0,4<br />

Denemelerimizde olumsuz etkinin daha az olmasının nedeni ise kanımızca<br />

kullanılan suların arıtma işlemiyle içerdikleri kirlilik yükünün en aza indirilmiş<br />

olmasından kaynaklanmaktadır.<br />

Kaynaklar<br />

1. Alnur, Ö.F. ve A. Kadıoğlu (1989): Şlempenin (vinas) çeşitli bitki tohumlarının<br />

çimlenmesine etkileri, Doğa Türk Botanik Dergisi, <strong>13</strong>, 2,pp.117-123.<br />

2. Avcı, M., S. Baş, ve Ş. Aşık (1992): Atık suların sulamada kullanılmasında<br />

karşılaşılan sorunlar, I. Uluslar arası Çevre Koruma Sempozyumu Bildirileri,<br />

Çevre kirliliği ve kontrolü 2. cilt pp.643-655.<br />

3. Beard, J.B. (1973): Turfgrass, Science and Culture, pp.180-465.<br />

4. King L.D. (1982): Land application of untreated industrial waste water, Journal of<br />

Environmental Quality, 11,4,pp.638-644.<br />

5. Resmi Gazete (1991): Su Kirliliği Kontrılü Yönetmeliği, sayı,20748 sf. 31-38.<br />

6. Russel,J.M., R.N.Cooper and S.B. Lindsey (1991): Reuse of waste water from<br />

meat processing plants for agricultural and forestry irrigation, Water Sci. And<br />

Tech. 24,9 pp. 277-286.<br />

7. Sahai, R., N. Agraval and N. Khosla (1979): Effect of fertilizer factory effluent on<br />

seed germination, seedling growth and chlorophyll content of Phaseolus radiatus<br />

L., Troplical Ecol. Vol.20, no.2, pp.155-162.<br />

8. Sahai, R., S. Jabeen and P.K. Saxsena (1983): Effect of distillery waste on seed<br />

germination, seedling growth and pigment content of rice, Indian J. Ecol.Vol. 10,<br />

no.1, pp.7-10.<br />

9. Saygıdeğer, S. (1994): Sıvılaştırılmış Seka atığının çeşitli bitki tohumlarının<br />

çimlenmesine etkileri, Turkish Journal of Botany, vol. 18, no.1, pp. 1-4.<br />

10. Tukey, J.W. (1954): Some selected quick and easy methods of statistical analysis,<br />

Transactions of New York Acad. Sci. Pp.88-97.<br />

11. Wells, N. and J.S. Witton (1970): The influence of meatworks effluents on soil and<br />

plant composition, N. Z. J. Agric. Res. <strong>13</strong>, pp. 494-502.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 163-180<br />

ENVER PAŞA’NIN HAYATI VE İNGİLİZ BELGELERİNDEKİ<br />

DÜĞÜN RAPORU<br />

Özet<br />

Durdu Mehmet BURAK<br />

G.Ü. Kırşehir Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kırşehir.<br />

Jön Türk hareketinin anahtar adamı, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin en güçlü lideri, Balkan<br />

ve Trablusgarp Savaşlarının kahramanı, sultanın damadı, başkumandan yardımcısı ve Osmanlı<br />

İmparatorluğu’nun Savunma Bakanı ve Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin<br />

Almanya’nın yanında yer almasını isteyen, planını yürüten, bu konuda en etkili ve yetkili mimar<br />

konumunda olan hiç şüphesiz Enver Paşadır.<br />

Osmanlı Devleti içerisinde en etkili ve en yetkili makam ve mevkii sahibi olması nedeniyle<br />

yabancı ülkelerin yetkilileri gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında böyle önemli devlet<br />

büyüklerini ne kadar yakın takibe aldıkları İngiliz arşiv belgelerinde çok net olarak<br />

görülmektedir.<br />

Anahtar Kelimeler: Enver Paşa, Biyografi, Birinci Dünya savaşı<br />

ENVER PASHA’S LIFE AND HIS MARRIAGE REPORT ON THE<br />

BRITISH DOCUMENTS<br />

Abstract<br />

Enver Pasha who has a key role among the Young Turks, the most powerful leader of the<br />

Union and Progress Party and a famous victorious of Balkans and Tripoli War, son in law of<br />

Sultan, Deputy Commander in Chief of Turkish Armed Forces and Minister of War and also an<br />

architect of the First World War.<br />

Due to the holding the highest position and being in charge of Armed Forces of the Ottoman<br />

Empire, the foreign and powerful countries are chasing such a very important person not in the<br />

Ottoman territories but also outside the Ottoman State as it is seen on the British Documents.<br />

Key Words: Enver Pasha, Biography, First World War<br />

Jön Türk hareketinin anahtar adamı, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin en güçlü lideri,<br />

Balkan ve Trablusgarp Savaşı’nın kahramanı, sultanın damadı, başkumandan vekili ve<br />

Osmanlı İmparatorluğu’nun Savunma Bakanı olan Enver Paşa’nın asıl adı İsmail<br />

Enver’dir 1 .<br />

Nüfus kaydı bilgileri, 1909 tarihli bir aile mektubu ve Enver Paşa’nın kendi yazdığı<br />

hayat hikâyesinden yararlanarak geniş bir araştırma yapmış olan Şevket Süreyya<br />

Aydemir’e göre, Enver Paşa, 23 Kasım 1881’de İstanbul’da Divanyolu semtinde<br />

doğmuştur 2 .<br />

1 Masayukı, Yamauchı; Hoşnut Olmamış Adam-Enver Paşa, İstanbul, 1995,s. <strong>13</strong>.<br />

2 Aydemir, Şevket, Süreyya; Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, C.1, İstanbul, 1970, s. 239.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


164 Durdu Mehmet BURAK<br />

Ailesi Manastırlı’dır. Babası önceleri Nafıa Nezareti Fen Memurluğu yapan, sonra<br />

ise Süre Emini olan Ahmed Bey, annesi Ayşe Hanım’dır 1 . Babası tarafının Gagavuz<br />

Türklerinden olduğunu Şevket Süreyya Aydemir ortaya koymuştur. Enver Paşa, iki kız<br />

ve bir erkek çocuk Babasıdır 2 .<br />

Manastır’da Karaköprü’de oturmuşlardır. Kardeşleri Nuri Paşa, Mediha Hanım ve<br />

Hasene Hanımdır. Bir de Babaanne Şükriye Hanım vardır. Enver Paşa üç yaşındayken<br />

İbtidai Mektebine kaydedilmiş, 6 yaşında Babasının tayini dolayısı ile İstanbul’dan<br />

Manastır’a gitmişler ve yaşının küçüklüğüne rağmen Manastır Askeri Rüştiyesi’ne<br />

yazılmıştır. Mektebe <strong>13</strong>06 (1889)’da girmiş ve burasını <strong>13</strong>09 (1893) yılında bitirmiştir.<br />

Daha sonra Manastır’daki evleri satılıp, kardeşleri evlenmiş, kendi de Selanik’e<br />

nakletmiştir. <strong>13</strong>09/1893 ders yılı başında Manastır Askeri İdadisi’ne yazılır. Manastır<br />

İdadisi’ni bitirince, Harbiye’ye gitmiştir. Harbiye’den 9. olarak mezun olmuştur. İlk<br />

siyasi macerası amcası Halil Paşa ile Yıldız Sarayı’na götürülerek sorgulandıkları ancak<br />

hüküm giymeden serbest bırakıldıkları olaydır 3 .<br />

Enver Paşa, Erkân-ı Harbiye’yi birincilikle bitirmiştir ve 1902’de Erkân-ı Harp<br />

Yüzbaşı’sı olmuştur. III. Ordu’ya Makedonya’ya tayin edilmiştir. İlk birliği,<br />

Manastır’da <strong>13</strong>. Topçu Alayıdır. Sekiz ay, “Sunuf-ı Selâse”de staj görmüştür. Bu arada<br />

Bulgar çetelerinin takip ve tenkili için yapılan harekâta katılmış, 1903 yılı Eylülü’nde<br />

Koçana’da bulunan 20. Piyade Alayı’nın Birinci Bölüğü’ne, bir ay sonrada 19. Piyade<br />

Alayı’nın Birinci Taburu’nun Birinci Bölüğü’ne nakledilmiştir. Nisan 1904’te<br />

Üsküp’teki 16. Süvâri Alayı’nda görevlendirilmiştir. Aynı yılın Ekim ayında İştip’teki<br />

alaya gitmiş, iki ay sonra “Sunuf-ı Muhtelife” hizmetini tamamlayarak Manastır’daki<br />

karargâha dönmüştür. Ardından Manastır Mıntıka-i Askeriyyesi Ohri ve Kırçova<br />

mıntıkaları Müfettişliğine tâyin edilmiştir. 7 Mart 1905’te Kolağası (Önyüzbaşı)<br />

olmuştur. <strong>13</strong> Eylül 1906’da Binbaşılığa yükseltilmiştir 4 .<br />

Selanik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne on ikinci üye olarak katılmış ve<br />

Manastır’a dönüşünde cemiyetin buradaki teşkilâtını kurma faaliyetinde bulunmuştur.<br />

Bu siyasi faaliyetler, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile Merkezi Paris’te olan Osmanlı<br />

Terakki ve İttihad Cemiyeti’nin birleşmesi ve ilk örgütün Osmanlı Terakki ve İttihad<br />

Cemiyeti Dâhili Merkez-i Umumisi adını almasından sonra artacaktır 5 .<br />

21 Mayıs 1889’da Tıbbiyeli beş arkadaş “İttihad-ı Osmanî” adında İbrahim<br />

Temo’nun girişimiyle bir örgüt kurdular 6 . 20 Temmuz 1891’de toplantı yapıldı ve<br />

örgütün yürütme kurulları oluşturuldu. Cemiyet 1894’te yurt içi ve yurt dışı bağlantıları<br />

sağlamaya başladı. Ahmed Rıza Bey cemiyete katıldı ve gazete çıkarmaya başladı.<br />

Daha sonra Jön Türk Gazetesi adı ile yurt içi ve dışında önemli işleve sahip olacak olan<br />

1 Hanioğlu, M. Şükrü; “Enver Paşa”, DİA, C. XI, İstanbul, 1995, s. 261.<br />

2 Aydemir, a.g.e. , s. 247.<br />

3 Aydemir, a.g.e. , s. 248–249.<br />

4 Hanioğlu, M. Şükrü; Osmanlı İttihat ve terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889–1902), İstanbul,<br />

1985, s.174; T. Z. Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C.I,İstanbul, 1988, s.19.<br />

5 Hanioğlu, a.g.m. s. 261., Aydemir; s. 255; Karpat,Kemal H. Türk Demokrasi Tarihi; Afa<br />

Yayınları, İstanbul, 1996, s.35-36.<br />

6 Akşin, Sina; “Siyasal Tarih (1785–1908)”, Türkiye Tarihi, C. III, İstanbul, s. 171.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 165<br />

Meşveret Gazetesi, Ahmed Rıza’nın pozitivist fikirlerini yayıyordu. Sloganı “İntizam ve<br />

Terakki” idi 1 . Mısır’a sürgüne gönderilen Murad Bey de Mısır’da Mizan Gazetesi’ni<br />

çıkardı 2 . Bu grup sürgün edilse de büyüyordu. Sultan, Ahmed Celâleddin Paşa’yı<br />

görevlendirdi. Ahmed Paşa, ittihadın üyelerini hükümetin hizmetine sokmayı başardı.<br />

Böylece birinci İttihad dönemi kapanmış oldu 3 . İkinci İttihad dönemi ise Ahmed Rıza<br />

Bey ve Meşveret’in mücadelesine, Damat Mahmut Paşa’nın oğulları ile birlikte Paris’e<br />

kaçıp, mücadeleye destek vermesi ile başlamıştır. Prens Sabahaddin’in tasarlaması ile<br />

kongre toplanır. Kongre’de ittihad, yabancı müdahalesini onaylayan Sabahaddin Bey ve<br />

grubu ile onaylamayan Ahmed Rıza Bey ve grubu diye ikiye ayrıldı 4 . Prens<br />

Sabahaddin, Teşebbüs-i Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti’ni kurdu 5 . Diğer kanat<br />

ise Terakki ve İttihad Cemiyeti’ni kurdu. İttihad ve Terakki’nin 1906’ya kadar yurtdışı<br />

eksenli bir örgütlenmesi vardı. Fakat 1906’da hem devrimci asker hücrelerinin<br />

kurulması hem de yurt içinde bir komitenin olması bu durumu fiilen ortadan kaldırdı.<br />

6<br />

1906’da Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu .<br />

Eylül 1906’da Selanik’e giden Enver Bey, orada amcası Mümtaz Yüzbaşı Halil Bey<br />

ile konuşarak gizli cemiyete dâhil olmayı kabul etti. Enver Bey, Bursalı Tahir Bey’in<br />

rehberliği ile “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne kabul edilir. Selanik’teki örgütün çağrısı<br />

ile Paris’teki Terakki ve İttihad Cemiyeti ile 1907’de birleşerek “Osmanlı İttihad ve<br />

Terakki Cemiyeti” adını almıştır. İkinci Jön Türk Kongresi toplanır. Bu defa bütün<br />

Osmanlı ihtilal komiteleri arasında tam bir birlik doğar. İhtilal teşebbüsüne geçileceği<br />

ilân olur. 1907 yılının sonlarına doğru Selanik Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile Terakki<br />

ve İttihad Cemiyeti birleşir 7 .<br />

Rusya gözlerini Balkanlara dikmiş; Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan<br />

Makedonya üzerinde müdahale içine girmiş; İtalya Trablusgarp’a hâkim olma telaşına<br />

düşmüştü. Tüm bunların üzerinde Reval Mülâkatı 8 olunca Makedonya ihtilalinin ilk<br />

kıvılcımı Enver Bey, Eniştesi ve Selanik merkez Kumandanı Nazım Bey suikastında<br />

ölüm emrini veren kişi ilân edilince, İstanbul’a çağrılır ve Enver Bey de dağların yolunu<br />

tutarak Manastır’a doğru yol alır. Resneli Niyazi’nin Resne’den dağa çıktığını<br />

öğrenince artık Manastır’a gitmez ve Tikveş’e yönelir. İhtilal iyice alevlenir. Tikveş’te<br />

cemiyeti yaymaya başlar ve orada Kolağası Mustafa Kemal ile baş başa bütün<br />

meseleleri konuşurlar.<br />

1 Lewis, Bernard; Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK., Ankara, 1996, s. 196.<br />

2 Çavdar, Tevfik; Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839–1950), Ankara, 1995, s.41.<br />

3 Akşin, Sina; Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1992, s. 36–38.<br />

4 Lewis, a.g.e. , s. 203.<br />

5 Kansu, Aykut; 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1995, s. 64.<br />

6 Davison, Roderic, H.; A Short History of Turkey, The Eothen Press, England, 1981, s. 110.;<br />

Turan R., Safran M.-Yalçın, S.-Hayta, N., Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Gazi Kitapevi,<br />

Ankara, 2002, s. 39.<br />

7 Burak, Durdu Mehmet; “Osmanlı Devleti’nde Jön Türk Hareketinin Başlaması ve Etkileri”,<br />

OTAM, Sayı. 14, Ankara, 2003, s. 291–318; Kuran, Ahmet Bedevi, İnkılâp Tarihimiz ve İttihat<br />

ve Terakki, İstanbul, 1948, s. 233–239.<br />

8 Bugün Tallin olarak adlandırılan Estonya’da bir yer adıdır. Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi<br />

(DİA), VIII, 1995, s. 229<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


166 Durdu Mehmet BURAK<br />

6 Temmuz 1908 günü “Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti” Manastır sokaklarında<br />

beyânnâmeler asarak anayasa ve hürriyet rejiminin kurulmasını ister, halk 1876<br />

anayasasını ister, 23 Temmuz 1908 günü İttihad ve Terakki Cemiyeti kendiliğinden<br />

meşrutiyeti ilân eder 1 . Enver Bey, II. Abdülhamid’in Meclis-i Mebusan’ı yeniden<br />

toplantıya çağıran iradesi sonrasında Selanik’e davet edilir. Büyük sevinç gösterileri ile<br />

Selanik’te kutlamalara katılır 2 .<br />

Enver Bey, 23 Ağustos 1908’de Rumeli Vilâyeti Müfettişliği refakatine verilir. 5<br />

Mart 1909’da 5000 kuruş maaşla Berlin askeri ataşesi olarak görevlendirilir. İki yılı<br />

aşkın süren bu görev Enver Bey’de Almanlara karşı bir yakınlık duymasına neden<br />

olmuştur 3 .<br />

İttihad ve Terakki muhaliflerinden Derviş Vahdeti ve onun Volkan gazetesi 31 Mart<br />

Olayı’nın çıkışında en büyük rolü oynadı 4 . 31 Mart Olayı İstanbul’a getirilmiş olan<br />

Avcı Taburlarındaki askerlerin ayaklanmasıyla başladı. Nisan 1909’da İstanbul’a gelen<br />

Hareket Ordusu 3 gün içinde ayaklanmayı bastırdı. İttihad ve Terakki bu olaydan sonra<br />

II. Abdülhamid’i tahttan indirdi. Yerine 65 yaşındaki Mehmed Reşad, V. Mehmed<br />

adıyla padişah oldu. Parlamenter bir rejime geçildi. Yasamanın bağımsızlığı kabul<br />

edildi. Osmanlı yönetimi fiilen İttihad ve Terakki’nin eline geçer. Bu şartlar içinde<br />

Enver Bey Yeşilköy’e varır. Hareket Ordusu’nda Mustafa Kemal’in yürüttüğü Kurmay<br />

Başkanlığı’nı alır. Mart 1911’de Makedonya’daki çete faaliyetlerine karşı alınacak<br />

tedbirleri denetlemek ve rapor hazırlamak üzere görevlendirildi. Görevi bitince 11<br />

Mayıs 1911’de İstanbul’a döndü 5 .<br />

Millî birliğini tamamlayıp sömürgecilik faaliyetlerine giren İtalya; Tunus, Mısır gibi<br />

bölgelerin Fransa ve İngiltere gibi güçlü devletlerin elinde olduğunu görünce önce<br />

Habeşistan’a yönelir, başarısız olur. Bu kez Bingazi’yi kendine hedef seçer. İşgal için<br />

büyük devletlerin onayını alır. 28 Eylül 1911’de Osmanlı Devleti’ne bir kesin uyarı<br />

verir. Trablusgarp ve Bingazi’nin teslim edilmesini ister. Osmanlı Devleti reddedince 29<br />

Eylül 1911 günü İtalya savaş ilân eder. Trablusgarp İstanbul’dan 1600 km uzaktadır.<br />

Denizden yardım göndermek imkânsızdır. Karayolu üzerinden kuvvet göndermek ise<br />

İngiliz idaresinde bulunan Mısır’ın tarafsızlığından dolayı mümkün değildir. Enver Bey<br />

Bingazi sancağına gelir. İlk düzenli Türk saldırısı 23 Ekim 1911’de yapılır. İtalyanlara<br />

karşı büyük başarılar elde eden Enver Bey 24 Ocak 1912’de resmen Umum Bingazi<br />

Mıntıkası Kumandanlığı’na getirilir 17 Mart 1912’de bu göreve ilaveten Bingazi<br />

Mutasarrıflığı’na tayin edilir. 10 Haziran 1912’de de kaymakam olmuştur. Enver Bey<br />

komutasındaki Bingazi savunması da oldukça çetin geçmiştir. Enver Bey düşman<br />

askerlerine göz açtırmıyordur. İtalyanlar durdurulsa da patlak veren Balkan savaşı<br />

üzerine Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kalmıştır. Enver Bey Balkan savaşlarına<br />

katılmak üzere Bingazi’den ayrılmıştır 6 .<br />

1 Armaoğlu, Fahir; Siyasi Tarih (1789–1960), Ankara, 1873, s. 308.<br />

2 Aydemir, a.g.e. , s. s. 570,<br />

3 Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, C.4, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, s. 211-212.<br />

4 Çavdar, Tevfik; Türk Demokrasi Tarihi (1839–1950), İmge Yayınları, Ankara, 1995, s. 109.<br />

5 Hanioğlu; “Enver Paşa”, s. 262<br />

6 Kurtcephe, İsrafil; Türk-İtalyan İlişkileri (1911–1916), TTK. Yayınları, Ankara, 1995, s. 222–226.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 167<br />

Osmanlı Devleti, Arap ve Arnavut bağımsızlık hareketleri yanında Trablusgarp<br />

işgali ile de uğraşırken, Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan aralarında<br />

anlaşır. Bâb-ı Âli, 15 Ekim’de Uşi Muahedesini imzalar ve Trablusgarp’ı İtalya’ya terk<br />

eder. Bu sırada Balkan devletleri arasında Balkan Birliği meydana gelmiştir. Osmanlı<br />

Devleti, Balkan devletleri karşısında denizlerde yenilgiye uğramıştır. Bunda batılı<br />

ülkeler ve özellikle İngiltere, Yunan donanmasından güçlü bir Osmanlı donanması<br />

kurulmasını engelleyerek etkili rol oynamıştır 1 .<br />

Kara ve denizlerdeki bu başarısızlıklar üzerine Osmanlı Devleti, savaşın<br />

durdurulmasını istemeye başladı. 28 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti ile Balkan<br />

Devletleri arasında Çatalca’da görüşmeler başladı. 3 Aralık 1912’de ateşkes antlaşması<br />

imzalandı. Osmanlı Devleti, Bulgar kuşatmasındaki Edirne’ye yardım gönderemeyecek,<br />

barış antlaşması Londra’da toplanacak bir konferansta yapılacaktı. 17 Aralık 1912’de<br />

Londra’da konferans toplandı.<br />

Enver Bey bu arada İstanbul’a gelir ve Onuncu Kolordu Erkân-ı Harbiye Reisliği’ne<br />

(Kurmay Başkanlığına) getirilir. 10 Ocak 19<strong>13</strong>’te Nazım Paşa ile görüşen Enver Bey,<br />

Harbiye Nâzırı ile Kâmil Paşa’nın istifaya zorlanması ve yerine savaşa devam edecek<br />

bir hükümetin kurulması konusunda anlaşmaya vardı. Daha sonra bu fikri, Kâmil<br />

Paşa’nın görevde kalmasını isteyen Sultan Mehmed Reşad’a kabul ettirmeye çalıştı. Bu<br />

arada Enver Paşa’nın yıldızının parladığı en önemli gelişmelerden biri olan Bâb-ı Âlî<br />

baskını gerçekleşti. Darbenin başarılı bir şekilde sonlandırılması, planı yapan Talât Bey<br />

ve özellikle harekâtı akıl almaz cesareti ile sürükleyen Enver Bey sayesinde olmuştur.<br />

Bâb-ı Âlî Baskını’nın, Enver Bey’in İttihad ve Terakki içindeki askeri kadronun lideri<br />

haline gelmesinde en önemli hadise olduğu söylenebilir.<br />

Enver Bey, Bâb-ı Âlî Baskını’ndan sonra halka zafer müjdesi vermek ister ama<br />

Osmanlı başarısızdır. 3 Şubat 19<strong>13</strong>’te II. Balkan Savaşı başlar 2 . Osmanlı Devleti<br />

başarısızdır. 30 Mayıs 19<strong>13</strong>’te “Londra Barış Antlaşması” imzalanır 3 . Osmanlı’nın batı<br />

sınırı Midye-Enez hattı olacaktır. Osmanlı, Balkanlardan çekilmiştir. Balkan Devletleri<br />

bu mirası paylaşmada birbirine düşünce Osmanlı Devleti bunu fırsat bilmiş Enver Bey<br />

önde olmak üzere Edirne’ye gidilmiş, Edirne tekrar alınmıştır.<br />

22 Temmuz 19<strong>13</strong>’te Edirne’ye giren Osmanlı Ordusu’na Enver Bey kumanda<br />

etmiştir, bu olay O’nun toplumdaki itibarını iyice artırmış ve onu bir kahraman<br />

yapmıştır. Hatta O’nun için “Edirne’nin ikinci fatihi” gibi övgülerde yazılmıştır.<br />

Edirne’ye giren Enver Bey; “Buradayız ve burada kalacağız!” demiştir 4 .<br />

Bu sırada İttihad ve Terakki II. Balkan Savaşı’ndan sonra devletin kötü gidişini<br />

durdurmak için birçok alanda faaliyete girişti. İlk olarak iktisadi iyileşme hedef alındı.<br />

Devlet Trablus ve Balkan Savaşlarından sonra büyük bir sıkıntıya girmişti ve dış borç<br />

1 Burak, Durdu Mehmet; Birinci Dünya Savaşı’nda Türk İngiliz İlişkileri (1914–1918), Babil<br />

Yayınları, Ankara, 2004, s. 16–25.<br />

2 Davison, H. Roderic; Essayas in Otoman and Turkish History, 1774–1923, University of Texas<br />

Press, USA, 1990,s. 22–25.<br />

3 Altuğ, Yılmaz; Siyasi Tarih Ders Notları (1776–1920), Filiz Kitapevi, İstanbul, 1977, s. 172–173.<br />

4 Altuğ, a.g.e.s.173; Aydemir; a. g. e., s. 398–400<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


168 Durdu Mehmet BURAK<br />

yükü artmıştı. Aralık 19<strong>13</strong>’te Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarıldı 1 . Aynı şekilde Osmanlı<br />

Ordusu’nda ciddi bir reform kaçınılmazdı. Bu sıralarda Said Halim Paşa Sadrazamdı.<br />

Fakat İttihad ve Terakki’nin fiilen lideri Dâhiliye Nâzırı Talât Bey’di. Harbiye Nâzırı ve<br />

Başkumandan vekili ise Ahmed İzzed Paşa’ydı. Paşa, nazik ve yumuşak başlıydı ama<br />

bir siyasi mücâdele adamı değildi. O’nun yerine geçmesi için iki isim sürülüyordu.<br />

Bunlardan biri İstanbul Muhafızı Yarbay Cemal Bey, diğeri ise Yarbay Enver Bey di.<br />

Talât Bey, Enver Bey’i Selanik’ten bu yana desteklemekte ve sevmektedir ama şimdi<br />

bazı kuşkuları vardır. Enver Bey’in sınırsız ihtiraslarını sezer. Enver Bey bu mevkie<br />

gelirse, Enver Bey’in karar ve etkilerinin nelere varabileceğinden ve kendi mevkilerinin<br />

ne olacağından endişelidir. Cemal Bey getirilirse Enver Bey’in ne olacağını<br />

düşünmektedir. Bu sorular yalnız Talât Bey’in değil, bütün önde gelen İttihatçıların<br />

kafasında dolaşmaktadır. Enver Bey de aynı şeyleri düşünmektedir. Ordu<br />

gençleştirilmeli, yenileştirilmelidir. Bu da Almanya’nın yardımını gerektirir. Almanlarla<br />

bu işbirliğini Enver Bey, ancak kendi hakkı gibi görmektedir. Bu gelişmeler sırasında<br />

bir apandisit ameliyatı geçirmek zorunda kalmıştır. Bu arada İttihad ve Terakki’nin<br />

silahşorları O’nu Harbiye Nâzırı olması yolunda teşvik etmektedir. Bu isteklerini ise,<br />

Talât Bey’e emir verircesine bildirmişler, Talât Bey ise İzzed Paşa’dan son derece<br />

memnun olduklarını, kendisini nezaretten çekmek için hiçbir sebep olmadığını, Enver<br />

Bey’in Harbiye Nâzırlığı’na gelmesine daha vakit olduğunu söylemiştir.<br />

Tüm bunlar üzerine Enver Bey, sadrazamın odasına sert adımlarla giderek, ordunun<br />

yeniden düzeni, ıslahı için hiçbir şey yapılmadığını, yapılmayacağını bu nedenle<br />

Harbiye Nâzırı olmak istediğini açıklar. Said Halim Paşa, şimdilik Genelkurmay<br />

Başkanı olmasını rica etse de kabul edilmez. Enver Bey mutlaka bakanlığı ister. Yarbay<br />

Enver Bey, 18 Aralık 19<strong>13</strong>’de Miralaylığa, 5 Ocak 1914’te Mirlivalığa (Tuğgeneral)<br />

terfi ettirilerek Harbiye Nâzırlığına getirilir.<br />

Erkân-ı Harbiyye-i Umumiye Reisliği görevini de üstlenen Enver Paşa ilk olarak<br />

Osmanlı Ordusu’nu yeniden düzenlenmesine çalıştı. Ocak 1914 tarihli bir İrâde-i<br />

Seniyye ile binden fazla yaşlı subay tasfiye edildi, genç subaylar orduda önemli<br />

görevlere getirildi. Bu arada Hakkı Paşa zamanında bir İngiliz heyeti donanmanın, bir<br />

Fransız heyeti Jandarma Kuvvetleri’nin, bir Alman heyeti ise Kara Kuvvetleri’nin ıslahı<br />

için getirilmişti. Amaç; büyük devletlerarasında denge oluşturmaktı 2 . Alman heyeti<br />

başındaki Liman Von Sanders, 1. ordu Kumandanlığı’na atanınca İngiltere-Fransa-<br />

Rusya Bâb-ı Âli’ye baskı yapmışlardır. Enver Paşa, orduda “Enveriye” adı verilen<br />

askeri başlıklar kullanımını başlatmıştır. Diğer yandan okuma ve yazmayı yaygın hale<br />

getirmek için Arap harflerini ayrı şekilde yazma esasına dayanan ve harf inkılâbı<br />

bakımından bir dönem sayılan bir alfabe sistemi geliştirmeye çalışmıştır. Enverî adı ile<br />

bilinen bu alfabe uygulanmaya koyulmuş ise de verimli bir sonuç alınamamıştır 3 .<br />

Bu sırada, Avrupa’daki İngiliz-Alman kutuplaşması, dünyayı bir harbin eşiğine<br />

getirmiştir. Bazıları Osmanlı’nın tarafsız kalmasını, bazıları İngiltere yanında savaşa<br />

girilmesini, bazı devlet adamları ise Almanlarla ittifak yapılması gerektiğini<br />

düşünüyorlardı. Enver Paşa, Almanların kara hâkimiyeti gücünü ve “yıldırım savaşı”<br />

1 Tunçay, a.g.m., s. 38-39.<br />

2 Cemal Paşa; Hatırât, İstanbul, 1997,s. 146.<br />

3 Türk Ansiklopedisi, s.228, Ana Britannica, s. 286.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 169<br />

stratejilerini benimsemiştir. Talât Paşa ve birçok İttihadçı ise İngiltere ile ittifak<br />

yapılması taraftarıydı.<br />

Osmanlı Devleti, İ‘tilaf Devletlerine her yolla ittifak teklifleri götürmüştür. İlk teklif<br />

İngiltere’ye olmakla birlikte sırası ile Fransa, Rusya’ya olmuştur. Ancak her üç devlette<br />

reddetmiştir. İ‘tilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti’ni adeta düşman safına itmeleri,<br />

Osmanlı Devleti’ni parçalama niyetinde olduklarını göstermiştir 1 . Neticede başta Talât<br />

Paşa olmak üzere bazı devlet adamları, bu konuda Enver Paşa’nın Alman ittifakı fikrine<br />

destek vermeyi tek çare olarak görmüşlerdir. Osmanlı Devleti için iki yol vardır.<br />

Birincisi Almanların yanında savaşa girmek, diğeri ise tarafsızlıktır. Almanya’da<br />

Osmanlı Devleti’nin ittifak denemelerini önce kabul etmemiştir. Sebebi ise, Osmanlı<br />

Devleti’nin zayıf olmasından dolayı fayda yerine zarar vereceği düşüncesidir. İ‘tilaf<br />

Devletleri ise Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletleri yanında olmasını istemez, çünkü<br />

böyle olursa onları çember içine alamayacaktır. Ancak Osmanlı Devleti’nin önceden<br />

parasını ödediği iki zırhlısını İ‘tilaf Devletleri vermeyince Osmanlı Devleti, çaresiz<br />

Almanya’nın yanında yer almış gibi bir durum hâsıl olmuştur. Almanya’nın yaptığı<br />

yardım ve baskılar sonucunda 2–3 Ağustos 1914 tarihinde, Osmanlı-Alman İttifakı<br />

imzalanır 2 .<br />

İttifakta Enver Paşa’nın rolü büyüktür. Antlaşma görüşmeleri son derece gizli<br />

tutuldu. Enver Paşa ile Talât Paşa Almanların kısa sürede zafer kazanacağına emindi.<br />

Enver Paşa, Almanya’nın gönderdiği Goeben ve Breslau’un Çanakkale’ye girişine izin<br />

verdi. Gemiler Yavuz ve Midilli adı ile Türk donanmasına katıldı. Talât Paşa, Enver<br />

Paşa’ya epeyce hücum ettiyse de, Enver Paşa bunlardan haberi olmadığına yeminle<br />

güvence verdi. 24 Ekim’de de Enver Paşa, “Türk filoları Karadeniz’de ve zor kullanmak<br />

suretiyle hâkimiyet kazanmalıdır. Rus filosunu arayınız ve nerede bulursanız, savaş ilân<br />

etmeksizin hücum ediniz” 3 . Fakat İttihad ve Terakki genel merkezi çoğunluğu savaşa<br />

hemen girilmesinden yana değildi. Bu yüzden barışın kurtarılması için Rusya’ya bir<br />

nota verilmesi kararlaştırıldı. Enver Paşa bu fikri savunan hükümet üyelerine karşı savaş<br />

giriş tezinin en hararetli savunucusu oldu. Rusya ise savaş durumunun fiilen başladığını<br />

kabul etmişti.<br />

Enver Paşa’nın I. Dünya Savaşı’ndaki fiili tek kumandası Kafkas Cephesi’nde<br />

olmuştur. Başkomutan vekili Enver Paşa, yüz elli bin kişilik bir ordu ile Rusları arkadan<br />

çevirmek ve onları geriletmekti. Kars ve Ba<strong>tum</strong>’u alabilmek üzere Sarıkamış<br />

Harekâtı’na girmiştir 4 . Cepheye giden Enver Paşa, buna karşı çıkan Hasan İzzed<br />

Paşa’yı görevinden aldı ve 18 Aralık’ta harekâtı başlattı. Ancak Enver Paşa planların<br />

mükemmelliğine rağmen arazi, iklim vb. şartları göz önünde tutmadan bu taarruzu<br />

başlatmıştı. Taarruz büyük bir sürükleme ve bocalama ile devam ediyordu. Enver Paşa,<br />

savaşta, 90,000 kişilik ordu mevcudunun büyük bölümünü Allahuekber Dağlarında<br />

1 Karabekir, Kazım; Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, C.I, İstanbul, 1955, s.27–30.<br />

2 Burak, D. Mehmet; Birinci Dünya Savaşı’nda Türk-İngiliz İlişkileri (1914–1918), Babil<br />

Yayınları, 2004, s. 65; 2 Davison, a.g.e., s. 26.<br />

3 Masayukı, Yamauchı; a.g.e.,s.10; Karal,a.g.e.,s. 392—394.<br />

4 Balcı, Ramazan; Sarıkamış Harekâtı, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi<br />

Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1999.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


170 Durdu Mehmet BURAK<br />

donarak ölmesi ve Ruslarca öldürülmesi üzerine 10 Ocak 1915’te cepheyi terk ederek<br />

İstanbul’a döndü. Prestiji de bozgundan dolayı sarsıldı 1 .<br />

Bahriye Nâzırı vekilliğini 26 Nisan 1915’te Yaver-i Has unvanı ile Padişah V.<br />

Mehmed Reşad adına başkomutan vekilliğini, Eylül 1915’e ferikliği (Korgeneral),<br />

Kasım 1917’de 1. ferikliği (Orgeneral) alarak terfi ettirilen Enver Paşa, Vahdettin tahta<br />

geçince Başkomutan Vekilliği unvanı, Başkomutan Kurmay Başkanlığı’na<br />

çevrilmiştir 2 . Ekim 1918’de Talât Paşa kabinesinin istifa etmesi ile Enver Paşa’nın da<br />

Harbiye Nâzırlığı sona erdi. İttihad ve Terakki’nin ileri gelenleri ile ülkeyi terk ettiler ve<br />

1 Ocak 1919’da hükümetçe askerlikten ihraç edildi.<br />

Enver, Cemal ve Talât Paşalar; “Gereksiz yere ülkeyi savaşa sokmak, haksız yere<br />

İngilizlerin himâye ettikleri azınlıkları özellikle Ermenileri tehcire tabi tutmak, izinsiz<br />

olarak yurtdışına çıkmak” suçlarından İngilizlerin Tevfik Paşa Hükümeti’ne yaptığı<br />

baskılar sonucunda yargılanmak üzere Divan-ı Harb’e sevk edilmiştir.<br />

Enver Paşa, Halil Paşa ve Nuri Bey’in denetimindeki Kafkasya’daki ordu<br />

birliklerine ulaşmak ister ancak kayalara bindiren taka batınca bunu yapamaz, birliklerin<br />

etkisiz hale getirildiğini duyunca da Berlin’e gider. Almanya’da yeniden<br />

teşkilatlanmaya çalışan İttihad ve Terakki’nin faaliyetinde rol oynamıştır. Bolşevik<br />

liderlerinden Karl Radek’i tutuklu bulunduğu hücresinde ziyâret etti. Radek’in daveti ile<br />

Moskova’ya gitti. Litvanya’da tutuklandı, Kaunas’taki hapishanede iki ay kaldı ve<br />

Berlin’e döndü. Alman adına düzenlenmiş sahte belgelerle yola çıktı ve uçak zorunlu<br />

iniş yapınca tekrar yakalandı ve Riga Hapishanesi’ne götürüldü, tekrar serbest bırakıldı.<br />

Ağustos 1920’de Berlin’i üçüncü defa terk eden Enver Paşa, Moskova’ya ulaştı. Burada<br />

iyi karşılandı, İttihadçı arkadaşları ve Türkistan’dan gelen temsilcilerle görüştü. Sovyet-<br />

Alman temaslarında arabuluculuk görevini üstlendi. Enver Paşa Anadolu hareketine<br />

karşı hiçbir olumsuz hareket içine girmemiştir. Hatta Anadolu harekâtına silah yardımı<br />

yapılması için arkadaşı Hans von Seect ile yazıştı. 16 Temmuz 1921’de Mustafa Kemal<br />

Paşa’ya uzun bir mektup yazarak kendisinin faaliyetleri hakkındaki şikâyetlere ve<br />

Anadolu hareketine el koyma iddialarına karşı çıktı. Anadolu’ya geçme fikri ile<br />

Ba<strong>tum</strong>’a gitti ve Sakarya zaferi, Enver Paşa’nın planlarının değişmesine sebep oldu 3 .<br />

Bakü’yü terk eden Enver Paşa, Teşkilât-ı Mahsusa eski liderlerinden Kuşçubaşı<br />

Hacı Sami ve diğer İttihadçılar ile birlikte Buhara’ya gitti. 24 Kasım’da Gurgantepe’ye<br />

geldi ve Lakay İsmail Bey’in esiri durumundayken kurtarıldı ve Duşanbe’ye gitti.<br />

Burayı Ruslar alınca Satılmış Kışlağı’na vardı. Âb-ı Deryâ köyüne varıp son<br />

karargâhını burada kurdu. 4 Ağustos 1922’de karargâhta düzenlenen kurban bayramı<br />

töreninde maiyetindeki askerlerle bayramlaşırken ani bir Rus baskınına uğradı, 30<br />

askeri ile Çegan tepesi mevkiinde giriştiği çarpışmada ön safta vuruşurken öldürüldü.<br />

Enver Paşa’nın eşyaları müfreze kumandanı Kulikof tarafından Taşkent’e gönderildi.<br />

Bu eşyalar daha sonra Moskova’daki askeri müzeye nakledildi. Cenazesi Âb-ı Deryâ<br />

köyünde toprağa verildi 4 .<br />

1 Burak, a.g.e., s. 118-120<br />

2 Türk Ansiklopedisi, s. 229., Ana Britannicca., 285.<br />

3 Hanioğlu; “Enver Paşa”, s. 264–265.<br />

4 Aydemir, a.g.e. s.570–576.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 171<br />

Günümüzde ise bu şeklinin doğru olmadığı aslında Enver Paşa’nın “Saruhanyan”<br />

adlı bir Ermeni tarafından öldürüldüğüne dair bir iddia öne sürülmüştür 1 . Eğer bu doğru<br />

ise İttihad ve Terakki yönetiminin en önemli üç lideri Talât, Cemal ve Enver Paşaların<br />

Ermenilerce öldürüldüğü sonucu ortaya çıkmaktadır.<br />

Enver Bey’in Nişanlanması<br />

Enver Bey, 15 Mayıs 1911'de Sultan Mehmed Reşad’ın yeğenlerinden Naciye<br />

Sultan ile nişanlandı 2 . Dönemin bunca hareketli olayları içindeki bu nişanlanma<br />

hadisesi şu şekilde gerçekleşmişti:<br />

“Enver Bey bilindiği gibi, yakışıklı genç bir subaydır. O sırada 29 yaşının içindedir.<br />

Almanlar arasında kendisine karşı, başka bir yabancı devlet askerî ataşesine gösterilen<br />

ilgi ile kıyaslanamayacak bir ilgi ve sempati vardır. Enver Bey, Almanların bir ihtilâl<br />

kahramanıdır. Yarının belki de bir askerî lideri olabilir. Böylece Almanlar arasında<br />

büyük saygı görür. Enver Bey Berlin’de, âdeta sefirden daha ileri tutulur. Alman<br />

imparatoru, kendisine ilk takdim edildiği zaman, bu genç adama, bir yabancı devletin<br />

askerî ataşesi gibi değil, Türkiye'nin bir prensi, önde gelen bir şahsiyeti gibi davranır.<br />

Ona üstün iltifatlarda bulunur. Hatta bu genç ve yakışıklı kahramanın, sultanın<br />

kızlarından birisi ile evli olup olmadığını da sorar.<br />

Bu ilgiler, Enver’i saran havayı ve onun saray çevresindeki mevkiini de<br />

kuvvetlendirir. Bütün kabullerde Enver Bey, salonların itibarlı bir misafiridir. İşte bu<br />

sıradadır ki imparatorun yeğenlerinden genç, güzel bir prensesin, Türk binbaşısına karşı<br />

alâkası gittikçe artar. Öyle görünür ki bu Alman prensesi bu Türk binbaşısına karşı<br />

kayıtsız değildir.<br />

Ali Fuat Paşa ve Aydoslu Sait Bey’in anlattıklarına göre; bu iltifatlar ve yaklaşma<br />

çabaları karşısında Enver Bey, gönlü ile yaşayan genç bir insan gibi değil de, kışla<br />

havasından bir türlü kurtulamayan taşralı bir zabit gibi davranır. Gördüğü iltifata karşı<br />

dimdik vaziyet alıp, mahmuzlarını birbirine çarparak selâm vaziyeti almaktan başka bir<br />

şey bilmeyen, sert bir Prusya zabiti gibidir.<br />

Prenses, yılmaz devamlı davetler tertipler. Sevdiği bu Türk subayına fırsatlar<br />

hazırlar. Ama Enver Bey’in davranışları değişmez. Nihayet bir gün ve tabiî ancak bir<br />

Alman prensesinin ölçüleri içinde, konağındaki bir kabul günü, Enver Bey gene davetlidir.<br />

Bir aralık prenses odasına çekilir. Oldukça hafif bir tuvaletle bir divana uzanmıştır.<br />

Enver’i odasına davet ettirir. Beklediği hararetli ilgi tahmin edilebilir. Ama Binbaşı<br />

Enver Bey, birden gene asker vaziyetini alır. Ayaklarını bitiştirir. Ve sayın prensesi, tam<br />

askerce selâmlar, emirlerini bekler...<br />

İşte o zaman olan olur. Prenses divandan fırlar. Yüzü şaşkınlıktan ziyade<br />

hiddetinden mosmor kesilmiştir, ilk rastladığı Türk, Sait Bey’dir. Ona haykırır:<br />

—Fakat Sait, bu bir manken!<br />

Ali Fuat Paşa, o geceki bu olayın sarayda bize karşı, hissedilir derecede siyasî<br />

soğukluk yarattığından bahsederdi.<br />

1 “Enver Paşa’nın Katili Bir Ermeni”, Milliyet,21 Mayıs, 1990.<br />

2 Aydemir, Şevket Süreyya; Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, C.II, İstanbul 1917, s. 198–199.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


172 Durdu Mehmet BURAK<br />

Enver Beyin Berlin’de, içinden gelen ilk kadın ilişkisi, Mısırlı bir Prensesle masum,<br />

fakat kararlı dostluğudur. Prensesin adı bilinir. Enver Bey Prenses İffet’le evlenmeyi de<br />

düşünmektedir. Prenses ve ailesi buna hazırdırlar. Fakat nereden ve nasıl duyulmuşsa<br />

İstanbul, tam bu sırada işe müdahale eder. Bu evlenmeyi istemez. Sadrazam Hüseyin<br />

Hilmi Paşa işe el koyar. İttihad ve Terakki Merkezi’nin arzusu, ordunun Enver gibi<br />

yıldızlarının hanedanla yakınlaşması ve hanedana mensup sultanlarla<br />

evlendirilmeleridir.<br />

Enver Bey’in Berlin’de bir Mısırlı prensesle tanışma ve hatta evlenme ihtimalleri<br />

haberinin İstanbul'da, evvelâ İttihatçı çevrede telâşlar uyandırdığını anlamak<br />

mümkündür. Fakat Enver’e ilk ciddî uyarının, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa tarafından<br />

yapıldığı doğrudur. Enver Bey’i Berlin’de bir olupbittiye bırakmamak için bulunan yol,<br />

onun hanedandan bir hanım sultanla nikâhlandırılmasıdır. Bunun için de bazı sondajlar<br />

yapılır ve bir hanım sultan bulunur, iş, Enver Bey’in annesine de nakledilir. Anne, çok<br />

memnun ve heyecanlıdır. Oğlu bir sultanla evlenecektir. Padişaha damat olacaktır.<br />

Hemen oğlu üstünde ısrarlara girişir. Hem Hüseyin Hilmi Paşanın, hem annesinin<br />

mektupları Berlin’e yağmaya başlar.<br />

Enver Bey, aslında bu işe razıdır. Fakat bazı bilgiler de edinmeye muhtaçtır. Meselâ<br />

eldeki belgelerden, Meclisi Mebusan Reisi Ahmed Rıza Bey’e yazılan mektuptan bazı<br />

cümleler verelim. Çünkü bu arada ve İstanbul'da onun bu iş için güvendiği, en yakın<br />

bildiği insan Ahmed Rıza Bey’dir. Ahmet Rıza Bey’e “ağabeyciğim” diye hitap eder.<br />

Ahmed Rıza Bey’in aile çevresinde bir hanımdan “validemiz hanım” ve kızı Selma<br />

Hanım’dan da “hemşiremiz hanım” diye bahseder. Ahmed Rıza Bey ise bekârdır. Ve bir<br />

aralık onun da saraydan bir hanımla evlendirilmesi bahis konusu olacaktır.<br />

Enver Beyin Ahmed Rıza Bey’e mektuplarından biri, 12 Ağustos 1909 tarihlidir.<br />

Mektuptaki şu cümleler dikkat çekicidir:<br />

“Bu yakında bir evlenme modasıdır çıktı. Ben de kendimi tecrübe etmek<br />

istiyorum.... Sizden bir ricam var.<br />

Hemşirem hanımefendi, sultanın… tahsili, güzelliği, hakkında malumat alıp<br />

verebilirler mi? Kendi anneme emniyetim yok… Acaba kızın serveti ne kadar olacak?<br />

Hükümetten maaş, filan verilecek mi? Yahut bu kızdan daha başka biri var mı?<br />

Ağabeylik hatırı için yazınız.”<br />

Enver Beyin bu servet, maaş hesaplarını yadırgamamak gerekir. Çünkü gireceği<br />

saray, bir binbaşının maaşı ile dönmez. Bunu düşünmekte haklıdır.<br />

Bu muhabereler böylece devam eder. Ama kısa zamanda karara varır. Çünkü iş,<br />

artık dedikodu şeklini almak istidadındadır. Bunun üzerine 17 ağustos 1909 tarihli<br />

mektupla muvafakatini bildirir:<br />

Berlin 17 Ağustos 1909 Landshoter Strase 7<br />

“Muhterem Ağabeyciğim!<br />

İnayetnâmenizi (lütfettiğiniz mektubu) şimdi aldım. Seve seve okudum. Selma<br />

hanımefendi ablamın lütuflarına ayrıca teşekkür ederim. Hilmi Paşa’dan ve evden aldığım<br />

mektuplarda, annemin “çok lakırdı oluyor, alıp almayacağını bildir de ses<br />

kesilsin” yolundaki son mektubu üzerine, dün muvafakat ettiğimi yazdım. Bu kadar<br />

tevekkül iyi değil. Fakat olan oldu.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 173<br />

Yalnız hemşirem hanımefendi, daha sonra teşriflerinde, kızın terbiyesini (tahsilini<br />

olacak) tamamlamak için ne lâzım olduğunu veya ne gibi hususları kendilerine teklif<br />

etmem lâzım geldiğini tetkikle bildirirlerse, fevkalâde müteşekkir kalacağım.<br />

Teehhülümü (evlenmemi) Berlin’den avdetime, yani iki sene sonraya bırakmak<br />

fikrindeyim.<br />

Validemiz hanımefendinin ellerinden öperim.”<br />

Enver<br />

Böylece iş karara bağlanmış olur. Artık ne yapılacaksa İstanbul'da yapılacaktır.<br />

Enver Paşa ile evlendirilecek olan Naciye Sultan’ın yaşamını da kendi ağzından<br />

öğrenmekteyiz. Naciye Sultan yaşamını şöyle anlatacaktır:<br />

“Babam Şehzade Süleyman Efendi, Sultan Abdülmecit’in yedi erkek evlâdından<br />

biriydi. Sultan Abdülhamit'le kardeş olurlardı. Yani Sultan Hamit, benim amcamdı. Babaannem<br />

Serfraz Kadının gençliği, soluk bir hayal gibi yaşar gözlerimde. Bebek<br />

sırtlarındaki Nispetiye köşkü, geniş bahçeleri, ormanları ile yazlık sarayımızdı. Babam,<br />

ava, bahçeye, spora meraklıydı. Maiyetine verilen yedi Enderun Beyi ile günlerini,<br />

yazın bu köşkte geçiriyordu. Annem Ayşe Tarz-ı Ter Kadın, babamın dört hanımından<br />

üçüncüsüydü. Güzelliği ile ün salmıştı. Küçük yaşta saraya getirilmiş ve babama eş<br />

olmak üzere terbiye edilmişti. Kardeşim Şehzade Şerafettin’le, ana baba bir kardeşiz.<br />

Ağabeyim Şehzade Abdülhalim, babamın ikinci karısındandı.<br />

Yazları Nispetiye köşkünde, kışları Feriye sarayında otururduk. Bu saray da kırk elli<br />

odalı bir konaktı. Bizi bütün aile fertlerimizle; kalfalar, harem ağalan, uşaklar,<br />

tablakârlar (yemek taşıyıcılar) ve babamın maiyetinde çalışan yahut ona arkadaş olarak<br />

seçilen yedi Enderun beyi, hep aynı çatı altında yaşardık. Kadın kalfalarla harem<br />

ağalarının ayrı daireleri vardı. Sarayımızın hususî doktoru, dişçisi, terzisi, berberi<br />

bulunurdu. Hulâsa dışarıyla bir alakamız yoktu. Hayat, sarayımızın, köşkümüzün<br />

duvarları içinde geçerdi. “Bütün saraylarda olduğu gibi, bizim sarayımızda,<br />

köşkümüzde de tek eğlence, ince saz takımımızdı. Bu takımı kızlar oluştururdu, ince<br />

saz, çalgı ve oyun, bütün eğlencemizi teşkil ederdi. Diğer köşkler ve saraylarla hiç<br />

ilişiğimiz olmazdı. Diğer saraylarla, diğer aile mensuplarımızla, akrabalarımız olan<br />

şehzadeler ve sultanlarla, karşılıklı ziyaretler olmazdı. Ama bilirdik ki onların köşk ve<br />

saraylarında da hayat tarzı, aynen böyledir... 1 ”<br />

Bu arada Enver Bey’in Naciye sultanla bir süredir devam eden nişanlılığında da<br />

gelişme olmuş, nihayet düğünün yapılması kararlaştırılmıştır. Zira Enver Bey fıtık<br />

ameliyatı olmuştur ve sıhhatine kavuşmuştur. Rütbesi de 15 Ekim 19<strong>13</strong>’te albaylığa<br />

yükseltilmiştir. Naciye Sultan Enver Bey’i, ilk defa hastanede ziyaret eder. Aydemir’in<br />

naklettiğine göre Naciye Sultan hatıralarında bu ziyareti şöyle anlatır:<br />

“Hastahaneden beni görmek istediği haberi geldi. Çok heyecanlandım. Onu ilk defa<br />

hasta yatağında gördüm. Bu, ikimizi de üzdü...”<br />

Bu ziyaretin 19–20 Aralık 19<strong>13</strong> günleri arasında yapılmış olması mümkündür.<br />

Çünkü Enver Bey Naciye Sultan’a yazdığı 21 Aralık tarihli mektubunda, artık<br />

hastaneden çıkabileceğini bildirir ve şunları söyler:<br />

1 Aydemir, a.g.e., s.199-203.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


174 Durdu Mehmet BURAK<br />

“Beni, bir binbaşı iken kabul ettiniz. Benimle nikâhlandınız. Şimdi bir miralayım<br />

(albay). Sizi gördüm. Teşekküre geleceğim. Bu rütbe yükselişime şimdi, bir de sıhhat ve<br />

afiyetim ilâve edildi.”<br />

Bu mektuptan üç gün sonra, 24 Aralık 19<strong>13</strong>'te hastahaneden çıkar. İlk ziyaretini<br />

padişaha yapar. Düğün hazırlıklarına ise başlanmıştır 1 .<br />

Enver Paşa’nın Düğünü<br />

Enver Paşa’nın 5 Mart 1914’te Naciye Sultan ile evlendiğini İngiliz raporlarından<br />

öğreniyoruz 2 .<br />

Raporu yazan şahsa göre: Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın, 5 Mart 1914 tarihinde sisli<br />

ve hafif yağmur çiseleyen bir akşamda evlendiğini, gelin, Har<strong>tum</strong> Eski Sultanı<br />

müteveffa Süleyman Efendi’nin kızı Prenses Naciye Hanım olduğunu belirtmektedir.<br />

Genç çiftin düğün töreni Damat Ferit Paşa’nın konağında gerçekleştiğini,<br />

Türkiye’de düğünlerde misafirlere düğün yemeği ziyafeti vermek örf ve adetlerin<br />

başında geldiğini vurgulamaktadır. Gelenek haline gelen düğün yemeklerinin asaleti ve<br />

aile onurunu simgeleyen bir gösterge olarak addedildiğini nakletmektedir. Ayrıca,<br />

Enver Paşa’nın düğününün, iki yıl önce izlediği bir Türk düğününden çok farklı<br />

olduğunu belirtmektedir. Bunun nedeni de; Enver Paşa’nın düğününe davet edilen ve<br />

protokolde bulunan yabancı diplomatik temsilcilerin Prenses Naciye Hanımefendi ile<br />

tanıştırılması olduğunu belirtmektedir. Prenses Naciye Hanım’ın çok şık bir gelinlik<br />

içerisinde sıcak ve yakın bir ilgiyle davetlileri karşıladığını ve onlarla uzunca bir süre<br />

Fransızca konuştuğunu, daha sonra, Prenses Naciye Hanım’ın ve damat Enver Paşa’nın<br />

nikâh defterini imzaladıklarını aktarmaktadır. Çok sayıda Türk kadınının, gelinin<br />

odasını ziyaret ettiklerini, ziyaretçilerin gelin odasından dışarı çıktıklarında, Enver<br />

Paşa’nın odaya girdiğini ve Avrupalı bayanlarla sohbet ettiğini belirtmektedir.<br />

Raportörün yakın adamlarından birinin eşi olan bir hanımefendinin; düğünde<br />

bulunan bütün davetlilerin sağlam karakter sahibi, asaletli, seçkin tabakadan oluşan<br />

insanlardan teşekkül ettiğini naklen kendisine aktardığını belirtmektedir.<br />

Avrupalıların yemek ziyafetine davet edilmediklerini, Enver Paşa’nın düğünden<br />

önce konuklarını kabul ettiğini, düğünde Enver Paşa’nın yani yeni damadın en küçük<br />

kayın biraderi sarayın prenseslerinin beylerinden hediye edilen bir altın zinciri hediye<br />

ettiğini ve ayrıca 1000 Sterlin de yatağa verildiğini aktarmaktadır.<br />

Daha sonra da belgenin üzeri çizilerek iptal edilmiştir.<br />

Yukarıdaki belgeden anlaşılan, raporu yazan yetkilinin tek başına olmadığı ve büyük<br />

bir ihtimalle cinsiyetinin erkek olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bayanların bulunduğu<br />

kısımlara giremeyip, yakın bir arkadaşının eşinden aldığı bilgiler doğrultusunda<br />

görevini ifa etmeye çalıştığını görmekteyiz.<br />

1 Aydemir, a.g.e., s.417.<br />

2 Enver Pasha’s Marriage (Enver Paşa’nın Evliliği) Puplic Record Office, Foreign Office; F.O.<br />

195/2459, <strong>13</strong> March, 1914, s. 123–125, Ek.1,2,3,4,. Hanioğlu, “Enver Paşa”, s. 262;<br />

Aydemir, a.g.e., s.418-420.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 175<br />

Ancak, şurası bir gerçek ki devlet büyüklerimizin attığı her adımın, yabancı devlet<br />

adamlarının yakinen takibi altında olduğu tam yüz yıl önceki belge ile bir kez daha teyit<br />

edilmiş ve ilim dünyamıza hizmet etmesi, genç kuşaklara örnek olması açısından bu<br />

konu araştırılmaya çalışılmıştır.<br />

Sonuç<br />

Enver Paşa'nın siyasî ve askerî kariyeri hakkında değişik ve birbiriyle çelişen<br />

yorumlar yapılmıştır. 1908 ihtilâlinde oynadığı rol, Trablusgarp Harbi'ndeki başarıları<br />

sebebiyle kamuoyunda büyük itibar kazanan Enver Bey'in aleyhine Mondros<br />

Mütarekesi'nin ardından bir kampanya başlatılmış. 1922 sonrasında ise yeni rejim Enver<br />

Paşa ve arkadaşlarını gereksiz yere I. Dünya Savaşı'na girilmesinden sorumlu tutmuş,<br />

Mütareke dönemi faaliyetleri de maceracılık olarak yorumlanmıştır. Belirli dönemlerde<br />

lehine ve aleyhine yoğun yayın yapılması, Enver Paşa hakkında objektif bir<br />

değerlendirmede bulunulmasını güçleştiren temel sebep oluşturur.<br />

Enver Paşa’nın teamüllere aykırı olarak çok hızlı yükselişi, ona kıta hizmeti yapmak<br />

için yeterli zaman bırakmamıştı. Bu yüzden orduların sevk ve idaresinde ihtiyaç<br />

duyulan pratik bilgilerden yoksun kalmıştı. Bu eksiklik çoğu zaman menzil ihtiyaçlarını<br />

takdir etmek ya da askerin karşı karşıya olduğu zorlukları dikkate almak gibi konularda<br />

gereken kararı seri bir şekilde vermesine engel teşkil ediyordu.<br />

Yetiştiği dönemin Osmanlı zabitanı içinde kendini geliştiren Enver Paşa<br />

Makedonya'daki çete savaşlarında gösterdiği başarılarla sivrilmiştir. 1908 hareketinde<br />

öncü rolü onu halk kahramanı mertebesine getirdiği gibi İttihad ve Terakki Cemiyeti<br />

içindeki durumunu da güçlendirmiş, 19<strong>13</strong> Bâb-ı Âli Baskını'ndan itibaren gerek bu<br />

örgütün askerî kanadının gerekse Teşkilât-ı Mahsûsa'nın lideri haline gelmiştir. Bu<br />

dönemde kendi kaleminden çıkan mektuplar, Enver Paşa'nın Fransızca ve Almancayı iyi<br />

düzeyde kullanabilen ve Batı düşünürlerinin kitaplarını okuyan bir kişi olduğunu<br />

göstermektedir. Ayrıca kendi düğün töreninde yabancı ülke temsilcileri ile yaptığı<br />

görüşmelerde yabancı dillere çok iyi derecede hâkim olduğunu da ekteki belgelerden<br />

anlamaktayız.<br />

Enver Paşa’nın etrafında gelişen olayların doğru bir değerlendirilmesini yapabilmek<br />

için Enver Paşa’nın üç farklı yönünün açıkça bilinmesi gereklidir. Birincisi ve en<br />

önemlisi onu bulunduğu konuma taşıyan İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin gizemliliği,<br />

ikincisi üstlendiği zor görevlerin kendisine kazandırdığı sınırsız yetkiler ve bunları<br />

kullanış biçimi, üçüncüsü de Enver Paşa’nın karakteridir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


176 Durdu Mehmet BURAK<br />

Kaynaklar<br />

1. Puplic Record Office, Foreign Office; F.O. 195/2459, <strong>13</strong> March, 1914, Londra.<br />

2. Ahmad, Feroz, İttihad ve Terakki (1908–1914), Çev. Nuran Yavuz, İstanbul,1984.<br />

3. Akşin, Sina, “Siyasal Tarih (1789–1908)”, Türkiye Tarihi, C.III, Yayın<br />

Yönetmeni: Sina Akşin, 5. Baskı, İstanbul, 1997.<br />

4. Akşin, Sina, Jön Türkler ve İttihad ve Terakki, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1992.<br />

5. Altuğ, Yılmaz, Siyasi Tarih Ders Notları (1776–1920), Filiz Kitapevi, İstanbul, 1977.<br />

6. Armaoğlu, Fahir, Siyasi Tarih (1789–1960), Ankara, 1973.<br />

7. Aydemir, Şevket Süreyya, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, C.III,<br />

İstanbul, 1993.<br />

8. Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, C.I, İstanbul 1993<br />

9. Balcı, Ramazan, Sarıkamış Harekâtı, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve<br />

İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1999.<br />

10. Bardakçı, Murad, ŞahBâba, İstanbul, 1998.<br />

11. Burak, Durdu Mehmet, Birinci Dünya Savaşı’nda Türk-İngiliz İlişkileri, 1914–<br />

1918, Bâbil Yayınları, Ankara, 2004.<br />

12. Burak, Durdu Mehmet, “Osmanlı Devletinde Jön Türk Hareketinin Başlaması ve<br />

Etkileri”, OTAM, Sayı. 14, Ankara, 2003.<br />

<strong>13</strong>. Cemal Paşa, Hatırat, V. Baskı, İstanbul, 1997.<br />

14. Çavdar, Tevfik, Talât Paşa, (Bir Örgüt Ustasının Yaşam Öyküsü), TTK Yay,<br />

Ankara, 1995.<br />

15. Çavdar, Tevfik, Türk Demokrasi Tarihi (1839-1950), İmge Yay., Ankara, 1995.<br />

16. Davison, H. Roderic, Essayas in Otoman and Turkish History, 1774–1923,<br />

University of Texas Press, USA, 1990.<br />

17. Duru, Kâzım Nâmi, İttihad ve Terakki Hatıralarım, İstanbul, 1957.<br />

18. “Enver Paşa’nın Katili Bir Ermeni”, Milliyet, 21.05.1990.<br />

19. “Enver Paşa”, Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, C.4, s.211–212.<br />

20. Eroğlu, Hazma, Türk İnkılâp Tarihi, Ankara, 1990.<br />

21. Hanioğlu, M. Şükrü, “Enver Paşa”, DİA, C.XI, İstanbul, 1995.<br />

22. Hanioğlu, M. Şükrü, Bir Siyasi Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti<br />

ve Jön Türklük (1889–1902), İstanbul, 1985.<br />

23. İbrahim Temo, İttihad ve Terakki Anıları, Arba Yay. İstanbul, 1987.<br />

24. Jaeschke, G. “I. ve II. Dünya Savaşlarında Türkiye’nin Dış Politikası”, Belleten,<br />

XLI/164, Ankara, 1977.<br />

25. Kansu, Aykut, 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996.<br />

26. Karabekir, Kâzım, İttihad ve Terakki Cemiyeti Neden Kuruldu? Nasıl Kuruldu?<br />

Nasıl İdare Olundu? Haz. Faruk-Emel Özerengil, İstanbul, 1982.<br />

27. Karabekir, Kâzım, Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, C.I, İstanbul, 1995.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 177<br />

28. Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, CIX, TTK Yay., Ankara, 1996.<br />

29. Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Kâzım Karabekir, K. B. Yay., Ankara, 1991.<br />

30. Kinross, Lord, Atatürk: Bir Milletin yeniden Doğuşu, Çev. Necdet Sander,<br />

İstanbul, 1981.<br />

31. Kocabaş, Süleyman, Jön Türkler Nerede Yanıldı,Vatan Yay., İstanbul, 1991.<br />

32. Kuran, Ahmed Bedevî, İnkılâp Tarihimiz ve İttihad ve Terakki, İstanbul, 1948.<br />

33. Kurtcephe, İsrafil, Türk İtalyan İlişkileri (1911-1916), TTK Yay., Ankara, 1995.<br />

34. Lewis, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, TTK, Ankara,<br />

1996.<br />

35. Mardin, Şerif, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895–1908), 9. Baskı, İstanbul, 2002.<br />

36. Okyar, Fethi, Üç Devirde Bir Adam, Yay. Haz. Cemal Kutay, İstanbul, 1980.<br />

37. Resneli Niyazi, Balkanlarda Bir Gerillacı, Çağdaş Yay. İstanbul, 1976.<br />

38. Said Halim Paşa, Buhranlarımız ve Son Eserleri, Haz: M. Ertuğrul Düzdağ, III.<br />

Baskı, İstanbul, 1998.<br />

39. Şimşir, Bilal N., Ege Sorunu, Belgeler, C.II, Ankara, 1976.<br />

40. Tepedelenlioğlu, Nizamettin Nazif, Ordu ve Politika, İstanbul, 1967.<br />

41. Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler, Arba Yay., İstanbul, 1995.<br />

42. Tunçay, Mete, “Siyasal Tarih (1908–1923)”, Türkiye Tarihi, (Yayın Yönetmeni:<br />

Sina Akşin), C:IV, İstanbul, 1997.<br />

43. Uzer, Tahsin, Makedonya’da Eşkıyalık ve Son Osmanlı Yönetimi, Ankara 1987.<br />

44. Üçok, Coşkun, Siyasî Tarih Dersleri, İstanbul, 1954.<br />

45. Ünal, Tahsin, Türk Siyasî Tarihi(1700–1958), Ankara, 1977, s.378–379.<br />

46. Yalçın, Hüseyin Cahit, Siyasal Anılar, İş Bankası Yay. İstanbul, 2000.<br />

47. Yamauchı, Masayukı, Hoşnut Olamamış Adam- Enver Paşa, İstanbul, 1995.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


178 Durdu Mehmet BURAK<br />

BELGELERİN TRANSKRİPSİYONU<br />

EK–1, 2, 3 ve 4’ün Transkripsiyonu<br />

ENVER PAŞA’NIN EVLİLİĞİ<br />

(Raporlar)<br />

<strong>13</strong> Mart 1914<br />

“Efendim,<br />

Birlikte çalıştığımız bayanın raporuna göre Harbiye Nazırı Enver Paşa, 5 Mart<br />

1914 tarihinde sisli havada ve hafif yağmur çiseleyen bir akşamda evlendi. Gelin,<br />

Har<strong>tum</strong> Eski Sultanı müteveffa Süleyman Efendi’nin kızı Prenses Naciye Hanım’dır.<br />

Genç çiftin düğün töreni Damat Ferit Paşa’nın konağında gerçekleşti. Türkiye’de<br />

düğünlerde misafirlere düğün yemeği ziyafeti vermek örf ve adetlerin başında<br />

gelmektedir. Gelenek haline gelen düğün yemekleri asaleti ve aile onurunu simgeleyen<br />

bir gösterge olarak addedilmektedir. Enver Paşa’nın düğünü, iki yıl önce izlediğim bir<br />

Türk düğününden çok farklıydı. Çünkü Enver Paşa’nın düğününe davet edilen ve<br />

protokolde bulunan yabancı diplomatik temsilciler Prenses Naciye Hanımefendi ile<br />

tanıştırıldı. Prenses Naciye Hanım çok şık bir gelinlik içerisinde sıcak ve yakın bir<br />

ilgiyle davetlileri karşıladı ve onlarla uzunca bir süre Fransızca konuştu. Sonra, Prenses<br />

Naciye Hanım ve damat Enver Paşa nikâh defterini imzaladılar. Çok sayıda Türk kadını<br />

gelinin odasını ziyaret ettiler. Ziyaretçiler gelin odasından dışarı çıktıklarında, Enver<br />

Paşa odaya girdi ve Avrupalı bayanlarla sohbet etti.<br />

Yakın adamlarımdan birinin eşi olan bir hanımefendi; düğünde bulunan<br />

davetlilerin sağlam karakter sahibi, asaletli, seçkin tabakadan oluşan insanlardan<br />

teşekkül ettiğini belirtmektedir.<br />

Avrupalılar yemek ziyafetine davet edilmediler. Enver Paşa düğünden önce<br />

konuklarını kabul etti. Düğünde Enver Paşa’nın yani yeni damadın en küçük kayın<br />

biraderi sarayın prenseslerinin beylerinden hediye edilen bir altın zinciri hediye etti.<br />

Toplam 1000 Sterlin de yatağa verildi” denmektedir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 179<br />

EK. 1-2<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


180 Durdu Mehmet BURAK<br />

EK. 3-4<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 181-192<br />

Özet<br />

TAŞKÖPRÜ ÇEVRESİNDEKİ KÖY MESKENLERİNİN<br />

YERLEŞME COĞRAFYASI BAKIMINDAN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Emin BAYDİL<br />

G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />

Bu araştırma, Taşköprü Yöresi’ndeki kır meskenleri ile coğrafî çevre arasındaki karşılıklı ilişkiyi<br />

ortaya koymak maksadıyla yapılmıştır. Yörede, coğrafî çevre ile kır meskenleri arasında güçlü bir<br />

ilişkinin varlığı müşahede edilmiştir. Taşköprü çevresinde Yerleşme Coğrafyası açısından önemli<br />

sayılabilecek zengin bir kültürel varlığın yer alması, konunun önemini artırmaktadır.<br />

EVALUATION OF RURAL HOUSES SPREAD AROUND<br />

TAŞKÖPRÜ REGION BY MEANS OF SITUATION<br />

GEOGRAPHY.<br />

Abstract<br />

This research has been done to lay the corresponding relation between rural houses and<br />

geographical surrounding around Taşköprü. It has been observed that there has been a close relation<br />

between geographic surrounding and rural houses. That there has been a rich cultural potential due to<br />

the situational geography around Taşköprü has increased the importance of the subject.<br />

Giriş<br />

İnsanlar, gerek toplayıcılık ve avcılık dönemlerinde ve gerekse sedanter hayata<br />

geçtiği dönemlerden bu yana her zaman bir barınağa ihtiyaç duymuşlardır. Bunlar tabii<br />

veyahut insanlar tarafından inşa edilen ve mesken tabir edilen sun ’ i barınaklardır.<br />

İnsanın tarih boyunca geçirmiş olduğu çeşitli değişme ve gelişmelere paralel olarak<br />

barınaklarında da değişme ve gelişmeler meydana gelmiştir.<br />

Meskenler; insan topluluklarının tarlalar, bahçeler, yollar v.b. gibi tabii görünüme<br />

yaptıkları başlıca tesislerdir. Diğer birçok beşerî tesis arasında meskenler en başta<br />

gelmektedir. Çünkü yerleşme hadisesi, diğer beşerî olayların esas dayanağını meydana<br />

getirmektedir. Bununla birlikte ev geçici bir olaydır. Köylerde ve hatta şehirlerde inşa<br />

edilmiş bulunan evlerin yapılış tarihleri birkaç asır öteye geçemez. Meskenler, gerek<br />

çeşitli doğal etmenlerin etkisiyle ve gerekse kullanılma neticesinde eskimeye ve nihayet<br />

ortadan kalkmaya başlarlar. Bunların yerine yenileri yapılmaya başlanır. Böylece,<br />

yenilenmeyle birlikte nesiller boyunca devam eden gelenek ve görenekler sebebiyle,<br />

meskenlerin genel bazı karakterlerinde bir devamlılık söz konusu olmaktadır. Bunların<br />

yanında, mesken şekillerinde her bölgenin özelliklerinden kaynaklanan faktörler rol<br />

oynamaktadır. Coğrafî çevreye en iyi uyan ve bulundukları çevrenin etkisini taşıyan<br />

evler, daha ziyade köy ve kasaba evleridir 1 . Kullanılan malzemenin meskenlerin şekilleri<br />

1 A.Tanoğlu-1945. Beşeri Coğrafya “Nüfus ve Yerleşme”, İ.Ü.Yayınları, N:1183, Edb. Fak. Coğr.<br />

Ens. Neşriyatı No: 45, İstanbul, 1945, sa.202.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


182 Emin BAYDİL<br />

Üzerindeki etkileri de coğrafyayı aynı derecede ilgilendirmektedir. Bölgeden bölgeye<br />

değişen coğrafî ve psikolojik şartlar sebebiyle Türkiye, bugünkü halinde en iptidaîsinden en<br />

mütekâmiline kadar ev şekilleri itibariyle dünyanın en zengin memleketlerinden<br />

biridir 2 .Taşköprü yöresindeki köy meskenleri, şekil itibariyle benzer özellikler gösterir.<br />

Meskenlerde kullanılan malzeme, söz konusu benzer özelliklerin en başında gelir. Bölgenin<br />

orman itibariyle zengin oluşu, ondan yakın zamanlara gelinceye kadar büyük ölçüde<br />

faydalanma sonucunu doğurmuştur. Batı Karadeniz bölgesinde yer almasından dolayı<br />

Gökırmak havzasıyla birlikte havzanın sınırlarını taşan daha geniş bir saha dahilinde aynı<br />

malzemenin kullanılmasıyla benzer mesken şekillerini gözlememiz de mümkündür 3 .<br />

Son yıllarda köyleri ve şehirleri birbirine bağlayan yolların açılması, sulanan<br />

sahaların giderek daha da artması, buna bağlı olarak çeşitli mahsullerin yetiştirilmesi,<br />

bölgenin iktisadî yönden nispeten gelişmesine yol açmıştır. Eskiden özellikle tahıl<br />

ziraatı ile meyvacılık ve kendir ziraatinin yapıldığı yörede az da olsa yetiştirilen<br />

ürünlerde bir çeşitliliğin meydana geldiği gözlenmektedir. Nitekim Kastamonu Şeker<br />

Fabrikası’nın açılmasıyla şeker pancarı, bölgede geniş çapta yetiştirilmeye başlanmıştır.<br />

Ziraatteki sulama ve kullanılan fennî gübreyle birlikte nadasa ayrılan arazilerde azalma<br />

olmuş, mera ve otlakların bir kısmı ziraat arazisi haline getirilmiştir. Diğer taraftan, Boyabat<br />

ve çevresinde tuğla, kiremit ve parke fabrikalarının faaliyete geçmesiyle birlikte<br />

meskenlerin yerine getirdikleri fonksiyonlar ile inşa ve tertip tarzlarında önemli değişmeler<br />

meydana gelmiştir. Ancak, bu gelişmelerin çevre üzerine yapmış olduğu tesirler, Gökırmak<br />

vadi tabanından geçen karayoluyla nispeten sınırlı kalmıştır. Bölgenin geniş bir kısmında<br />

inşa edilmiş olan ahşap meskenler bölgeyi karakterize etmektedir. Dolayısıyla meskenler<br />

üzerinde tabiî çevre şartlarının hâkimiyet meydana getirdikleri gözlenebilmektedir.<br />

Taşköprü yöresinde benzer mesken özellikleri görülmekle birlikte gerek Gökırmak vadi<br />

tabanındaki alüvyal ova şeridi boyunca değişen ekonomik ve klimatik şartlar ve gerekse<br />

ovadan yamaçlara ve dağlık sahalara doğru gidildikçe yine değişmeye başlayan<br />

ekonomik ve tabii şartlar sebebiyle mesken şekillerinde de fonksiyonları açısından<br />

değişmeler görülmektedir. Diğer taraftan, artık eskimiş veya eskimeye yüz tutmuş olan<br />

ahşap meskenlerde ahşabın yeniden kullanılması yerine, bu sefer de tuğla, kiremit,<br />

briket ve çimentoyla karışık olarak ahşap kullanılmağa başlanmış bulunuyor. Bütün bu<br />

farklılaşmalarla beraber meskenlerin umumî karakterlerinde devam eden bazı özellikler<br />

bulunmaktadır. Bu özellikleri belirtmekte fayda vardır.<br />

Meskenlerin Ortak Özellikleri ve Fonksiyonları:<br />

1-Yöredeki meskenlerde görülen ortak özelliklerin başında, ahşap malzeme<br />

kullanımı gelmektedir. Bazı meskenlerin betonarme olarak inşa edilmiş olması bir tarafa<br />

bırakılacak olursa, ahşap malzeme kullanımı, meskenlerin ortak bir özelliğini meydana<br />

getirir. Türkiye'nin Kuzeybatı bölümünün orman bakımından zengin oluşu, meskenlerin<br />

önemli derecede ahşap kullanılarak yapılmasına yol açmıştır. Odun nispeten kolaylıkla<br />

işlenen, istenilen şekle giren, sıcaklık ve nemi geçirmeyen mükemmel bir inşaat<br />

malzemesidir 4 . Ahşap, yöre sakinlerinin bu dünyadaki meskenleri kadar ebedî<br />

2 A.Tanoğlu- a.g.e., sa.204.<br />

3 S.Göney-1967. “Mengen Havzasında Köy Meskenleri”, İ.Ü. Coğrafya Enstitüsü Derg., sayı:18, İst.<br />

4 A.Tanoğlu- a.g.e., sa.210.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası Bakımından Değerlendirilmesi 183<br />

ikâmetgâhlarında da kullanılmaktadır. Bölgenin her tarafında, özellikle vadi tabanından<br />

yamaçlara ve dağlık sahalara doğru çıkıldıkça, yakın zamanlara gelinceye kadar<br />

kolaylıkla tedarik edilebilmesi ahşabın bol bir şekilde kullanılması neticesini<br />

doğurmuştur. Bu sebeple, orman aşırı kullanılma ve ziraat arazisi açma sebebiyle<br />

yukarılara çekilmek durumunda kalmıştır. Son yıllarda orman sahasının koruma altına<br />

alınmasıyla sıklaştırılmış olan denetimler sebebiyle, köylüler artık ormandan istedikleri<br />

şekilde istifade edememektedirler. Orman idaresi, köylülerin zatî ve mesken<br />

ihtiyaçlarını karşılamak üzere ücret karşılığında ancak belli bir miktar odun ve ahşabı<br />

karşıladığından meskenlerdeki ahşap malzeme nispeti gittikçe azalmaktadır.<br />

Meskenlerde başka malzemelerin gittikçe artan miktarda kullanılmasıyla birlikte<br />

meskenlerin direk ve payandaları yine de ahşaptan seçilmektedir (bkz. Şekil.1)<br />

Şekil 1. Taşköprü çevresinde tuğlanın dolgu malzemesi olarak kullanıldığı<br />

meskenlerden biri.<br />

2-En eski meskenlerde gözlenebilen bir özellik, ahşap malzemenin alt katta pek<br />

işlenmeden kabaca yontulduktan sonra kullanılmasıdır. Eski meskenlerin hemen<br />

hepsinde "dam" tâbir edilen ahır, asıl meskenin alt katında yer almaktadır. Bu katta<br />

kullanılan ahşap malzemenin işlenişi ve inşa tarzı, üst kattaki asıl meskenden farklıdır.<br />

Alt katta, özellikle ahıra tekâbül eden kısımda kullanılan ağaçlar, kabaca yontulmuştur.<br />

Bu ağaç gövdeleri yatay olarak üst üste konulmuştur. Üst üste getirilen kalın ağaç<br />

gövdelerinin, köylülerin ifadesiyle "barışması" gerekmektedir 5 . Bu sebeple, üst üste<br />

gelen kısımlarda herhangi bir boşluğun kalmaması ve dolayısıyla soğuğu geçirmemesi<br />

için bunların düzeltilmesi gerekmektedir.<br />

3-Blok köy evlerinin inşasında, ağaç gövdelerinin köşelerde bir birine<br />

bağlanmasında da ortak bir özellik gözleniyor. Bağlanma işi, çivinin bulunmadığı veya<br />

zor bulunabildiği dönemlerde inşa edilmiş olan meskenlerin alt katındaki ahırlarda<br />

kütük uçlarında açılmış bulunan kentikler iç içe geçirilmek suretiyle gerçekleştirilmektedir.<br />

Bu şekildeki bağlanma işi, ağaç gövdelerinin çaplı ve ağır olmasından da<br />

kaynaklanıyor. Yörede bu şekildeki bağlanmaya "çatkı" veya "çatma" denilmektedir.<br />

Kullanılan ağaç gövdeleri sebebiyle mesken dikdörtgen şeklini almaktadır.<br />

5 E.Baydil-1994. Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası (Beşerî ve İktisadî Bakımdan). İ.Ü. Sosyal<br />

Bilimler Ens., Basılmamış doktora tezi, İstanbul, sa.186.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


184 Emin BAYDİL<br />

Şekil 2. Yörede çok azda olsa görülen kerpiçten yapılmış bir ahır. Bazı ahırlar asıl<br />

evden ayrı bir şekilde inşa edilmiştir.<br />

4-Yöredeki meskenler, iki katlı olarak inşa edilmiştir. Bu da meskenlerdeki bir diğer<br />

ortak özelliği meydana getirir. Meskenin ilk katı evvelce de belirtildiği gibi ahır ve<br />

"kuruluk" olarak kullanılmaktadır. Ahır, alt katı tamamiyle kaplamaz. Onun yanında çeşitli<br />

ziraî aletlerin ve eşyaların konulduğu bir bölüm de yer almaktadır. İkinci kat asıl mesken<br />

vazifesini görür. Kuruluk, bahçe içinde veya asıl mesken binasına bitişik bir şekilde ayrı bir<br />

eklenti olarak da yer almış olabilir. Bölgede kış mevsimi nispeten uzun ve şiddetli geçtiği<br />

için ahır, asıl ikâmetgâhtan uzaklaşmamış ve meskenin alt katının bir kısmı hayvanların<br />

barınmasına ayrılmıştır 6 .Bölgenin dağlık ve dolayısıyla tarıma elverişli arazisinin dar oluşu,<br />

iskâna ayrılan sitlerin sınırlı kalmasına yol açmıştır. Bu durum, meskenleri yatay yönde<br />

genişleme yerine dikey yönde yükselme zorunluluğuyla karşı karşıya bırakmıştır 7 .Diğer<br />

taraftan meskenler bitişik düzende değildir. Dolayısıyla gevşek bir dokuya sahiptirler.<br />

Dokunun gevşek olmasında ekonomik ve sosyal sebepler rol oynadığı gibi bölgede sık<br />

görülen yangınlardan korunmak faktörü de etkili olmaktadır. Nitekim, nispeten sık dokulu<br />

köylerde zaman zaman ortaya çıkan yangınlar da bu durumu açıklamaktadır.<br />

Şekil: 3. Meskenlerde zamanla eskiyen kısımlarda tuğla kullanımı, kerpiç ve ahşabın<br />

yerine geçmektedir.<br />

6 S.Göney-1967. “Mengen Havzasında Köy Meskenleri”. sa.114.<br />

7 S.Göney-1967. “Mengen Havzasında Köy Meskenleri”. sa.114.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası Bakımından Değerlendirilmesi 185<br />

Ahırın yeni yapılanlar hariç tutulacak olursa, meskenle birlikte alt katta olmasına<br />

karşılık, yörede samanlıklar meskenden az çok uzağa ve genellikle köyün dışına<br />

yapılmışlardır (bkz.Şekil:4). Hepsinde görülen ortak özellik, blok olarak ve çatkı<br />

tarzında yapılmış olmalarıdır. Samanlıkların ikâmetgâhtan uzak olmasının iki sebebi<br />

olabilir. Bunlar; harman yerine yakınlık ve yangın tehlikesidir. Birkaçı bir arada<br />

bulunan samanlıklar, umumiyetle iki yüzeyli dam şeklinde inşa edilmişlerdir. Belirgin<br />

dikdörtgen şeklindeki samanlıkların iki yüzeyli damlarına yörede "beşik örtüsü"<br />

denilmektedir 8 . Samanlıkların kapısı genellikle rüzgârın ve dolayısıyla yağışların<br />

geldiği tarafa sırtını dönmüştür. Kapının yer aldığı tarafta samanlık damının biraz daha<br />

uzatıldığı ve siper fonksiyonu kazandırıldığı görülür. Ortak bir özellik olmamakla<br />

birlikte, yeri gelmişken belirtmekte fayda vardır. Az da olsa, bazı samanlıkların damları<br />

üç yüzeyli inşa edilmiştir. Üçüncü yüzey, kapının bulunmadığı fakat yağış ve rüzgârın<br />

geldiği tarafa dönüktür. Bunun sebebi, yağış ve rüzgârdan samanlığı korumaktır.<br />

Yörede, büyükbaş hayvancılığın ekonomik meşgalenin ikinci ayağını oluşturması, mesken<br />

şekillerinin isimlendirilmesinde, hayvanlardan da ilham alındığı anlaşılmaktadır. Böylece,<br />

sosyal ve ekonomik faktörün meskenin bazı eklentilerinin isimlendirilmesindeki iki örneğine<br />

de tesâdüf edilmiş bulunulmaktadır. Yöredeki meskenlerin ortak bir diğer özelliğini de<br />

meskenlerin taş bir temel üzerine oturtulmuş olmaları teşkil eder. Meskeni tutan dikey<br />

yöndeki direklerin altına blok taşlar konulmuştur. Bu taş bloklar, yerden çıkarıldıkları<br />

şekilleriyle meskenin köşe, pencere ve kapılarının iki yanından geçen direklerinin altına<br />

nispeten düz olan kısmı üste gelecek şekilde konulmuşlardır. Direklerin bu taş bloklar<br />

üzerinde kaymasını önlemek için yüzeylerinin düzleştirilmeyip pürüzlü olmasına dikkat<br />

edilmiştir. Bazan da bu taş bloklarla birlikte 40-50 santimetre yükseklikte taştan bir<br />

duvar temel vazifesi görmektedir. Bu taş duvarın yüksekliği, meskenin oturduğu yer<br />

eğiminin fazla olduğu noktalarda, alçak tarafta artmakta ve 100-150 santimetreye<br />

ulaşmaktadır. Yine, bu taş temelin samanlıklarda daha yüksek olduğu görülür. Taş<br />

temellerin yükseklikleri taşın kolayca temin edilebildiği yerlerde artmaktadır. Netice<br />

olarak, taş bakımından zengin vadi yamaçlarına yerleşmiş ve orman örtüsünün ortadan<br />

kalktığı platolar sahasında taştan daha fazla istifade edildiği ve hatta bahçe duvarlarının<br />

meydana getirildiği söylenebilir.<br />

Şekil 4. Köy dışına yapılmış samanlıklar. Çatkı tarzında ve “beşik örtüsü” şeklinde<br />

yapılmışlardır.<br />

8 E.Baydil-1994.Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası (Beşerî ve İktisadî Bakımdan), sa. 188.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


186 Emin BAYDİL<br />

5- Taşköprü yöresindeki mesken ve eklentilerinin bir başka müşterek özelliği ise,<br />

oluklu kiremitlerin kullanılmış olmasıdır. Benzer bir durumu, şehirlerin eski<br />

meskenlerinde de görmekteyiz. Bu durum, bölgede eskiden oluklu kiremit üreten<br />

kiremit atelyeleriyle ilgilidir. Bugün bu çeşit kiremitleri üreten atelyeler pek kalmamış,<br />

bunun yerine yassı kiremit imal eden fabrikalar faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Eski<br />

meskenlerin kırılan oluklu kiremitlerinin yerine, bu sebeple yassı kiremitlerin<br />

kullanılmaya başlandığı dikkati çekmektedir. Böylece yassı ve oluklu kiremitin yan<br />

yana kullanılmasıyla ortaya çıkan bir çeşitlilik söz konusudur. Yassı kiremitin<br />

meskenlerde kullanılma oranı bu sebeple gittikçe artmaktadır. Oluklu kiremitler, iç ve<br />

dış bükey olarak kenarlarının iç içe geçirilmesiyle örtü haline getirilmektedir. Böylece<br />

yağmur sularının alt kısma sızması önlenmektedir. Oluklu kiremit, yağmur sularının<br />

daha hızlı bir şekilde akışını sağlamak gibi bir avantaja sahiptir. Ancak, üzerine<br />

basıldığı taktirde bükey olduklarından çabuk kırılmaktadırlar. Yine bu çeşit kiremitler<br />

rüzgârı daha fazla oranda altlarına almakta, tertip tarzları kolayca bozulmakta ve<br />

dolayısıyla çevreye zarar vermeleri mümkün görülmektedir. Bu sebeple de çevre<br />

emniyetinin sağlanması için özellikle saçak kısımlarında bu kiremitlerin üstlerine taşlar<br />

da yerleştirilebilmektedir. Halbuki, yassı kiremitler hem daha az rüzgâr almakta ve<br />

üstelik saçak kısımlarına gelenleri madenî tellerle bağlandıkları için de sağlam ve<br />

emniyetli olmaktadırlar. Bu özellikleri sebebiyle yassı kiremitlerin daha fazla tercih<br />

sebebi olmaya başladığı görülmektedir (bkz. Şekil: 2).<br />

6-Taşköprü çevresindeki meskenlerinin bir başka özelliğini de sıvasız oluşları teşkil<br />

eder (bkz.Şekil:5). Bu durum, meskenlerin dış tesirlerden aşırı derecede etkilenmesine<br />

yol açar. Ahşabın sıva tutmaması ve ahşap malzemenin yakın bir zamana gelinceye<br />

kadar kolayca tedarik edilebilmesi, meskenlerin dış yüzeylerinin sıvasız olmalarının<br />

sebeplerini meydana getirir. Sıvanan ahşap meskenlerin sıvalarının bir müddet sonra<br />

şiştiği ve ahşabı bırakarak kalıplar halinde döküldüğü anlaşılmaktadır.<br />

7-Son olarak, yöre meskenlerinin bir diğer ortak özelliğini ise, damlarının dört<br />

yüzeyli olarak inşa edilmesi teşkil eder. Bu şekildeki dam örtüsüne "dört çark"<br />

deniliyor. Bu yüzeylerden karşılıklı olan ikisi ikizkenar üçgen, diğer ikisi ise ikizkenar<br />

yamuk şeklindedir. Meskenin cephesi yamuk yüzeylerden birine denk getirilmektedir.<br />

Bu durum, mesken plânının dikdörtgen olan şeklinden kaynaklanır. Ancak, yamuk<br />

yüzeylerin alt ve üst paralel kenarları arasındaki fark oldukça fazladır. Üst kenar,<br />

meskenin uzun ve kısa kenarının farkı olan bir uzunluktadır. Bu farkın büyüklüğüne<br />

göre üst kenar uzunluğu da artmaktadır. Yamuk yüzeyin üst kenarının hemen altında<br />

kiremitliğe çıkmaya yarayan bir kapı vardır. Bu, kapının üzerine inşa edilmiş, üç tarafı<br />

kapalı bir tarafı açık, üstüne meyil verilmiş ve kiremitlerle örtülmüş bir bölümdür.<br />

Taşköprü’nün içinde yer aldığı bölgenin çeşitli kısımlarında nispeten farklı isimler<br />

verilmektedir. Bu bölümün "kuşluk", "kartallık" ve "kızgunluk" gibi kuş isimleri veya<br />

"bakacak" ve "ışıklık" gibi fonksiyon ifade eden kelimelerle isimlendirildiği<br />

görülmüştür 9 . Taşköprü ve çevresindeki meskenlerin ortak özelliklerinden sonra bu<br />

sefer de meskenlerin çeşitli kısımlarından, fonksiyonlarından bahsedilecektir.<br />

9<br />

E.Baydil-1994. Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası (Beşerî ve İktisadî Bakımdan)., sa. 190.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası Bakımından Değerlendirilmesi 187<br />

Şekil 5. Meskenler genellikle sıvasızdır. Meskenin eskiyen kısımlarında tuğla daha<br />

fazla kullanılmaya başlanan bir malzemedir. Oluklu kiremitin yerine ise<br />

yassı kiremit almaktadır.<br />

Yapı Malzemeleri: Taşköprü yöresi, Gökırmak havzası’nda ve orman bakımından<br />

zengin sayılan Batı Karadeniz Bölgesi’nde yer alır. Ağaç denizi olarak nitelendirilen<br />

"Çangal Ormanları" Boyabat yöresini kaplar. Dıranaz, Göktepe ve Elekdağ ormanları<br />

hem önemli doğal güzellikler oluşturur, hem de ekonomik bakımdan büyük değer<br />

taşırlar. Yörede, gerek yangınlar ve gerekse tarla elde etmek için yapılan açmalar<br />

sebebiyle orman yer yer büyük tahribata uğramış veya tamamen ortadan kalkmış<br />

durumdadır. Gökırmak genelinde, 387 köyün orman içi ve orman kenarında yer aldığı<br />

hesaba katıldığında yapılmış olan tahribatın derecesi daha iyi anlaşılmış olur 10 . Burada<br />

her muhtarlık bir köy olarak kabul edilmiştir. Bu sayı her muhtarlığa bağlı mahalleler<br />

göz önüne alınarak hesap edildiğinde birkaç misli artmaktadır. Diğer köylerin ise,<br />

ormana 10 kilometreden daha fazla uzakta olmadığı nazara alındığında, bölgedeki<br />

yerleşmelerin ve meskenlerin ormanla ne derece içli dışlı oldukları anlaşılır.<br />

Yörede ahşap, tuğla, taş ve kerpiç meskenlerde kullanılan malzemeleri meydana<br />

getirir. Ahşap, meskenlerdeki malzeme itibariyle hâkim durumdadır. Ancak, alçak<br />

sahalardan dağlık ve ormanlık sahalara doğru, meskenlerde ahşabın kullanılma oranı<br />

artış gösterir. Öyle ki, temeldeki taş malzeme hesaba katılmazsa, meskenin bütününde<br />

ahşap malzeme kullanılır duruma gelmiştir. Ağacın bol, işlenmesinin kolay ve eskiden<br />

ucuza mal edilebilmesi, ahşabın hâkim malzeme olarak kullanılmasına yol açmıştır.<br />

Orman denetimlerinin sıklaşması, meskenlerde ahşap kullanmayı zorlaştırmış<br />

bulunuyor. Diğer taraftan ulaşım imkânlarının gelişmeye başlamasıyla birlikte ahşaba<br />

duyulan bağımlılık da zayıflamaya başlamış bulunuyor. Meskenlerde tuğla, briket ve<br />

çimento gibi malzemelerin artık kullanılmaya başlanmasıyla coğrafî çevre özelliklerinin<br />

nispeten azaldığı gözlenmektedir. Dolayısıyla tuğla, meskenlerde ahşaptan sonra en çok<br />

kullanılan yapı malzemesi haline gelmiştir. Tuğla ve briket sertleştirilmiş ve belirli bir<br />

şekil verilmiş topraktır 11 . Başka bir deyimle taş hüviyeti iktisap etmiş kerpiçtir. Gerçi<br />

bugün yalnızca çok eski bazı meskenlerde kerpicin kullanıldığı ve tuğlanın kerpicin<br />

10<br />

11<br />

E.Baydil-1994. Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası (Beşerî ve İktisadî Bakımdan)., sa. 190.<br />

S.Göney-1975.-Büyük Menderes Bölgesi. İ.Ü.Yay.No.1895, Coğ. Ens. Yay. No. 79,<br />

İstanbul.sa.385<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


188 Emin BAYDİL<br />

yerine geçtiği anlaşılmaktadır. Tuğla, bölgede ahşapla birlikte kullanılmaktadır. Tuğla,<br />

meskenin iskeletini teşkil eden ahşap malzemenin arasında yer almaktadır. Tuğlanın<br />

kullanımı ana yolların yakınında artmaktadır. Boyabat yöresinde yoğunlaşmış bulunan<br />

tuğla ve kiremit fabrikaları, etkilenmeyi daha hızlı ve kolay hale getirmiştir. Bu<br />

etkilenme, krediyle desteklenip inşa edilmekte olan modern ahırlar üzerinde kendisini<br />

daha fazla hissettirmektedir. Ahırın asıl meskenin dışına çıkarılması eğiliminin de bu<br />

çeşit bir yapılaşmaya hız verdiği açıktır. Yörede, tamamı ahşap olan meskenler ile tuğlaahşap<br />

karışımı meskenler ekseriyeti teşkil ederler.<br />

Meskenlerin Duvarları:<br />

Evvelce de birkaç defa bahsedildiği gibi yöredeki köy meskenlerinde ahşap<br />

malzeme ile tuğla hâkim durumdadır. Orman içi ve kenarındaki köylerde mesken<br />

duvarları tamamıyla ahşap olabilmektedir. Ahşap malzemenin meskenin değişik<br />

kısımlarında kullanılmasında şekil ve uygulanış bakımından farklılıklar gösterdiği<br />

gözlenmektedir. Ağaçların yuvarlak gövdelerinin üst üste konulup köşelerden kentik<br />

(kertik de deniliyor) açılmak suretiyle birbirine bağlanması usülü, yalnızca yöreye özgü<br />

değildir. Bu tarz, Batı Karadeniz bölgesindeki köy meskenlerinde rastlanmaktadır.<br />

Meselâ, Mengen havzasında yapılmış olan bir araştırmada bunu desteklemektedir 12 .<br />

Bölgedeki ormanlarda bulunan çam ağaçlarının takriben 15—20 santimetre<br />

kalınlığında olanları kesilerek kabukları soyulur, dalları yontulur ve iki ucundan çentik<br />

açarak birbiri üzerine yerleştirilir <strong>13</strong> .Bu usül, bugün Gökırmak havzasında, alt kattaki<br />

ahırların, asıl meskenin dışında inşa edilen samanlıkların ve yayla evlerinin duvarlarında<br />

rastlanmaktadır. Bazan da ikinci katın bir odası bu şekilde inşa edilmektedir. Blok<br />

ev veya çatkı tarzında inşa edilmiş olan mesken duvarlarında çok fazla ahşap malzeme<br />

kullanılmaktadır. Bu tarza “çandı” adı da verilmektedir. Eskisi gibi bol ve ucuz temin<br />

edilemediği için ahşabın çok kullanıldığı bu tarzdan vaz geçilmeye başlanmıştır. Bu<br />

usüldeki duvar inşasının yerine zamanla yığma tarz geçmiştir. Meskenin köşelerinde<br />

yer alan ve nispeten daha kalın dikmeler, temel vazifesi gören blok bir taşın üzerine<br />

dikey yönde yerleştirilmektedir. Duvar kısımlarında belirli aralıklarla aynı şekilde<br />

yerleştirilen dikmeler payandalarla desteklenir. Böylece direkler dengede ve<br />

desteklenmiş olur. Direkler ile payandaların araları dikdörtgen prizması şeklindeki<br />

tuğlalarla örülür. Bu tuğlalar yatay, dikey veya çapraz olarak yerleştirilip<br />

örülebilmektedir. Bunlara "dolma" adı verilir. Ahşap meskenlerin eski olanlarında ise,<br />

dikme ve payandaların üzeri ahşapla yatay ve dikey olarak kapatılır. Bazı köylerde<br />

tesâdüf edildiği üzere, asıl meskenin dışındaki bazı hububat ambarları da tamamen<br />

ahşap kullanılmak suretiyle inşa edilmiştir. Bu yapı da çatkı tarzında inşa edilmiştir.<br />

Yöredeki şeritlerde, çok düzgün dikdörtgen haline getirilmiş ağaçlarla inşa edilen bu<br />

tarz, çatkının geliştirilmiş bir şeklini temsil eder. Büyük bir ustalıkla inşa edilmiş<br />

ağaçların arasında hiçbir boşluk bulunmamaktadır. Bununla birlikte zahire ambarının<br />

çatısından yere kadar bütün duvarları dıştan dikey istikametteki verandalarla<br />

örtülmüştür. Yerden bir metre kadar yüksekte inşa edilmiş olan zahire ambarına<br />

merdivenle çıkılmaktadır. Bağımsız bir eklenti olan ambarlar bölgede pek yaygın değildir.<br />

12<br />

<strong>13</strong><br />

S.Göney-1967. “Mengen Havzasında Köy Meskenleri”.<br />

S.Göney-1967. “Mengen Havzasında Köy Meskenleri”. Sa.123.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası Bakımından Değerlendirilmesi 189<br />

Asıl Mesken ve Eklentilerinin Şekil ve İç Plânları<br />

Kullanılan malzeme ve iklimden sonra ev şeklini tayin eden, en önemli faktör, evden<br />

faydalanma tarzıdır. Yani, ev adı altında topladığımız yapılar, hangi maksat ve ihtiyacın<br />

tesiriyle yapılmışsa, şekil ve tertipleri de buna göre değişir 14 . Yalnızca ziraatle uğraşan<br />

çiftçinin meskeni başka, ziraatın yanı sıra hayvancılık yapan çiftçinin meskeni ise<br />

başkadır. Meskenin tertip tarzı üzerinde ayrıca toprak mülkiyet rejiminin, işletme<br />

büyüklük ve şeklinin, yetiştirilen ürünün ve beslenen hayvan türünün etkisi söz<br />

konusudur. Ev ünitesini meydana getiren asıl mesken ve eklentileri değişmese bile<br />

bunların büyüklükleri, tertip tarzları ve plânları değişebilir. Dolayısıyla ev, çok çeşitli<br />

faktörlerden her birinin etkisini aksettiren çok kompleks bir yeryüzü olayıdır 15 Taş ve<br />

ahşap malzeme kullanılması halinde meskenleri birkaç katlı olarak inşa etmek<br />

mümkündür. Yöredeki meskenlerin umumiyetle iki katlı olarak inşa edilmiş olmasının<br />

iki önemli sebebi olabilir. Bunlardan biri, inşaat malzemesi olarak ahşabın kullanılması,<br />

diğeri ise tarım arazisi darlığıdır. Böylece mesken, ziraat arazisi aleyhinde genişlemek<br />

yerine, dikey yönde genişlemektedir. Dolayısıyla her katın fonksiyonları birbirinden<br />

farklıdır. Bu iki katın ve fonksiyonlarının yanında ev ünitesinin diğer eklentileri olan<br />

samanlık ve bazan da hububat ambarının ayrı olarak inşa edildikleri görülmektedir. Son<br />

zamanlarda ahırın da evden ayrılma eğilimi içinde olduğu gözlenmektedir. Bu gelişme;<br />

emniyetin sağlanmış olmasıyla ilgili olduğu gibi değişen anlayış, imkân ve teşviklerden<br />

de kaynaklanmaktadır. Özellikle, samanlıkların ayrı yapılmasının yangın tehlikesiyle<br />

ilgisi vardır. Patates yetiştiren köylerde, kışlık ihtiyaçların saklandığı "pıtana kuyusu"<br />

tâbir edilen kuyular ile ekmek ihtiyacının karşılanması için inşa edilmiş ekmek fırınları<br />

evin diğer bazı eklentilerini oluşturmaktadır 16 . Bunlar ise, meskenin yanı başında ve<br />

bahçesinde yer alır.<br />

Alt kattan üst kata içten bir merdivenle çıkılır. Alt katın asıl meskene giriş kısmında<br />

depo olarak kullanılan 1-2 oda ile çeşitli eşyaların konulduğu bir bölüm de yer<br />

almaktadır. Ahır, meskenin alt kısmında ve dikdörtgen şeklindedir. Ahırların kapısından<br />

içeriye girildiğinde, boylu boyunca uzanan ve büyükbaş hayvanların yemlerini yedikleri<br />

"yemlik", diğer tarafında ise, yine bir kısmı yemlik devamındaki diğer kısmı ise<br />

"buzağılık" veya "çeten" tâbir edilen bölüm yer almaktadır. Meselâ, “çiten” ve “pines”<br />

de yörede buzağılığa verilen isimler arasında yer alıyorlar. Yetişkin hayvanlardan<br />

ayrılmış bulunan buzağıların kaldıkları buzağılık veya çetende de ayrıca bir yemlik yer<br />

almaktadır. Ahırın orta kısmında bulunan bir oluk, dışarı açılan bir deliğe (temek) kadar<br />

uzanmaktadır. Böylece, hayvan artıkları bu yolla dışarıya atılıp biriktirilebilmektedir<br />

(bkz.Şekil:2). Bölgede bununla ilgili olarak başka isimler de kullanılmaktadır. Ahırlarda<br />

hayvanların altına kalın bir ağaç konulur ki, buna da "hatıl" denilir. Gezgin<br />

hayvancılığın hâkim olduğu yörede; hayvanlar gündüzleri dışarıda, geceleri ise ahırda<br />

tutulur. Böylece ahır, hayvanların geceleri yemlerini yedikleri ve geceledikleri bir yer<br />

oluyor. Ahırın zemininde ve ortasında uzunlamasına bir oluk bulunur. Bu oluk, meyilli<br />

olup hayvan artıklarının dışarıya akışını ve atılmasını sağlamaktadır. Bu oluğa<br />

"hendek" denilir. Hendeğin dışarıya açıldığı 30-40 santimetre en ve yükseklikteki<br />

14<br />

15<br />

16<br />

A.Tanoğlu- a.g.e., sa.221.<br />

A.Tanoğlu- a.g.e., sa.225.<br />

E.Baydil- 1994. Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası (Beşerî ve İktisadî Bakımdan), sa. 194.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


190 Emin BAYDİL<br />

deliğe ise "temek" deniliyor. Buna tömek denildiği de görülmektedir. Ahırdaki<br />

yemlikler, iç kısımları oyulmuş kalın ağaç gövdelerinden imal edilmiştir. Bazı destekler<br />

kullanılarak biraz yükseğe yerleştirilmişlerdir. Buzağılıkta da ayrıca yemlikler<br />

bulunmaktadır(bkz. Şekil:6).<br />

Şekil 6. Ahır plânı. Ahır genellikle meskenin alt katında yer alır.<br />

İkinci kat, asıl mesken olarak ayrılmıştır. Üst katın plânında gelenek ve görenekler<br />

önemli rol oynamıştır. Alt kattan üst kata çıkmak için kullanılan merdiven, "çardak"<br />

tâbir edilen avluya açılır. Çardaktan dışarıya bir pencere açılır ki "bakacak" olarak<br />

isimlendirilir. Bakacak, aydınlanma ve güneşlenmeyi temin etmek için yapılmış olduğu<br />

gibi dışarıya seslenmek maksadıyla da kullanılmaktadır. Çardak tâbir edilen avlunun her<br />

iki tarafında, kapıları avluya açılan odalar yer alır. Lavabo, çardakta bulunur.<br />

Lavabonun yanı başında ise, kapısı avluya açılan tuvalet yer alır. Tuvalet ve lavabo,<br />

umumiyetle avlunun gözden uzak dip kısmında tertip ve inşa edilmiştir. Meskenin<br />

genellikle dört odası bulunur (bkz. şekil: 7-8). Bu odaların her birisinin farklı<br />

fonksiyonları vardır. Hemen hemen her odada ocak yer alır. Böylece her meskenin en az<br />

iki ocağı vardır. Ocağın bir tarafında bir dolap, diğer tarafında ise, yine dolap gibi<br />

kapaklı bir banyo yer alır. Banyo da ayrı ayrı sosyal sebeplerle aşağı yukarı her odada<br />

mevcuttur. Ocak ile banyo arasında ahşaptan yapılmış ensiz fakat uzunca, kapaksız bir<br />

bölme vardır. Burası ufak tefek eşyaların konulduğu bir yerdir. Bu bölüme "oyma" ve<br />

"terece" gibi isimler veriliyor. Oymaların raflarla ayrılmış olan her bir bölmesine ise<br />

"göz" deniliyor. Oyma veya terece, elişiyle süslenmiş bir perdeyle de<br />

kapatılabilmektedir. Ocağın diğer tarafında yer alan ve yatak konulmaya yarayan dolap<br />

ise, "yüklük" olarak isimlendiriliyor. Odalarda oturmak için sedirler ve yatak odasında<br />

ayrıca karyola bulunuyor. Odalardan biri mutfak olarak kullanılmaktadır. Mutfakta, yine<br />

dolap ve sedyelere yer verilmiştir. Böylece, mutfağın, gerektiğinde bir oturma odası gibi<br />

kullanılması sağlanmıştır. Mutfakta, çeşitli mutfak eşyalarının konulduğu bir kısım<br />

mevcuttur ki bu kısım, raf veya "sergen" olarak isimlendiriliyor. Bütün bunlardan,<br />

Taşköprü çevresinde; meskeni meydana getiren ve onu fonksiyon açısından tamamlayan<br />

çeşitli unsurlarla ilgili olarak zengin bir halk kültürünün var olduğu dikkat çekicidir. Bu<br />

hususların dilbilimciler ve sosyal araştırmacılar tarafından ayrıca araştırma konusu<br />

yapılması, faydalı olacaktır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası Bakımından Değerlendirilmesi 191<br />

Şekil 7. Meskenin üst kat plânı<br />

Şekil 8. Meskenin başka bir üst kat plânı<br />

Meskenlerin söz konusu iç planındaki düzenlemeler için tarihî ve içtimaî<br />

boyutlarının var olduğu bilinmekle birlikte bunun değişen şartlar sebebiyle nispeten<br />

geliştikleri de görülmektedir. Diğer taraftan bölge içinde nispeten değişen ürün<br />

çeşitliliği de meskenlerin fonksiyonlarına tesir etmektedir. Bu itibarla kenevir, sarımsak,<br />

patates, mısır v.s. yetiştiren Taşköprü ilçesinin ova köylerinin meskenleri arasında<br />

yetiştirilen ürün çeşitliliğine göre nisbî farklılaşmalar meydana gelebilmektedir. Evvelce<br />

de bahsedildiği gibi, Taşköprü köylerinde patates saklamak için "pıtana kuyusu", yine<br />

çeşitli ürünlerin saklanması ve kurutulması için "mağaza" tâbir edilen kısımların tertip<br />

edilmesi gibi hususlar, söz konusu farklılaşmaya misâl teşkil etmektedir.<br />

Sonuç<br />

Taşköprü yöresinin kır meskenleri üzerinde özellikle iklim, topoğrafya, toprak ve<br />

tabii bitki örtüsü gibi fizikî etmenler ile çok çeşitli beşerî faktörlerin etkisini müşahede<br />

etmek mümkündür. Söz konusu bu etkilerin geçmişte daha da güçlü olduğu<br />

anlaşılmaktadır. Orman tahribi sebebiyle denetimlerin sıklaşması, ahşap kullanılmasını<br />

zorlaştırmıştır. Ayrıca, ulaşım şartlarının gittikçe artan oranda iyileşmesine bağlı olarak<br />

kırsal bölgelerin şehirlerle olan ilişkisi sıklaşmış ve dolayısıyla meskenlerin<br />

yapılmasında kullanılan malzemede coğrafî çevrenin etkisi azalmaya yüz tutmuştur. Bu<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


192 Emin BAYDİL<br />

durum, köy meskenlerinin şekil ve tertip tarzlarında değişmelere yol açmaktadır.<br />

Buzdolabı, çamaşır makinası, televizyon v.b. eşyalar köye de girmeye başlamıştır. Bu<br />

gibi yenilikler, meskenlerin eski iç plân ve fonksiyonlarında bazı değişmelere yol<br />

açmaya devam etmektedir. Yeni anlayışlar ve teşvikler sebebiyle de meskenin bazı<br />

kısımları ayrılarak bağımsız yapılar olarak az veya çok uzağa inşa edilmektedir.<br />

Dolayısıyla, bazı kısımların meskenden ayrılması asıl meskenin fonksiyon açısından<br />

değişmesine yol açmaktadır.<br />

Kaynaklar<br />

1. Akdağ, M.-1977. Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi. Cilt I, Cem Yayınevi, İstanbul.<br />

2. Ardel, A._”Batı Karadeniz Bölgesinde Morfolojik Müşahedeler”. Coğ. Ens. Der.<br />

Cilt 7, S. 14, Sa. 60-75.<br />

3. Atalay, İ.–2005. Genel Beşerî ve Ekonomik Coğrafya. 4. Baskı, Meta Basım<br />

Matbaacılık Hizmetleri, İzmir.<br />

4. Atalay, İ.–1992. Türkiye Coğrafyası.3.Baskı, E.Ü.Basımevi, İzmir.<br />

5. Baydil, E.-1994. Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası-Beşerî ve İktisadî<br />

Bakımdan(Basılmamış Doktora Tezi), İ.Ü. Sosyal Bilimler Ens., İstanbul.<br />

6. Baydil, E.-1990. Kastamonu Şehri Coğrafyası (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />

İ.Ü. Sos.Bil.Ens., İstanbul.<br />

7. Darkot, B.-“Kastamonu Maddesi” İslâm Ansiklopedisi, Cilt:4, Millî Eğitim<br />

Bakanlığı Basımevi, İstanbul.<br />

8. Dönmez, Y.-1985.Bitki Coğrafyası. İ.Ü. Yay.No. 3319, Coğ. Ens.Yay.No.32<strong>13</strong>, İst.<br />

9. Göney, S.-1975.Büyük Menderes Bölgesi. İ.Ü.Yay.No.1895, Coğ. Ens. Yay. No.<br />

79, İstanbul.<br />

10. Göney, S.-1967.“Mengen Havzasında Köy Meskenleri”. İ.Ü. Coğ. Ens.Der.,<br />

Sayı:18, İstanbul.<br />

11. Kurter, A.-1982. Kastamonu ve Çevresinin Doğal Görünümü. İ.Ü. Edb.Fak. Yay.<br />

No.2930, İstanbul.<br />

12. Kurter, A.-1971.Kastamonu ve Çevresinin İklimi. İ.Ü. Coğ. Ens. Yay. No.62, İstanbul.<br />

<strong>13</strong>. Sergün, Ü.-1986. Kocaeli Yarımadası’nda Kırsal Yerleşme, İ.Ü. Edb. Fak. Yay.<br />

No. 3370, İstanbul.<br />

14. Şahin, C.;Doğanay, H.;Özcan, N.A.-2005. Türkiye Coğrafyası (Fizikî-Beşerî-<br />

Ekonomik-Jeopolitik). Genişletilmiş 3. Baskı, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara.<br />

15. Taman, S.-1941. Kastamonu Civarında İktisadî Bakımdan Köy Tipleri. Coğ. Arş.<br />

1940-1941, İstanbul.<br />

16. Tanoğlu, A.-Nüfus ve Yerleşme. Cilt I. İ.Ü. Yay. No. 1183, Edb. Fak. Coğ. Ens.<br />

Neş. No. 45, İstanbul.<br />

17. Tanoğlu, A.-1968. Ziraat Hayatı. Cilt I. Ziraat Tarihine Bir Bakış ve Orta İklim<br />

Memleketlerinde Ziraat. Genişletilmiş İkinci Baskı, İ.Ü. Yay. 177, Coğ.<br />

Ens.Yay.8, İstanbul.<br />

18. Tunçdilek, N.-1986. Türkiye’de Yerleşmenin Evrimi. İ.Ü. Yay. No. 3367, Deniz<br />

Bil.Ens.Yay.No.4, İstanbul.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 193-206<br />

HIZLI KENTLEŞME SÜRECİNDE ÇEVRE SORUNLARI ÖNEMLİ<br />

BOYUTLARA ULAŞAN ŞEHİRLERE İLGİNÇ BİR ÖRNEK; AĞRI<br />

Faruk KAYA<br />

A.Ü. Ağrı Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı, Ağrı.<br />

Özet<br />

Önceleri gelişmişliğin bir göstergesi olan şehirler, bir süre sonra endüstri nüfus bağlamında<br />

değişik kültürlerden gelen insanların hızlı göçü sonucu ekolojik ilişkilerin bozulmasına bağlı<br />

çevre sorunlarının kaynağı olmuştur. Bu hızlı şehirleşme ve şehirlerin hızla büyüyerek geniş bir<br />

alana yayılması, tüm dünyada olduğu gibi, Ağrı şehrinde de birçok çevre sorununu beraberinde<br />

getirmiştir. Özellikle canlıların doğal yaşama kaynakları olan hava, su ve topraktaki kirlenme yer<br />

yer insan sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Bununla birlikte, plansız ya da plana<br />

uymayan şehirleşmenin bir sonucu olarak, geniş alanlarda ortaya çıkan yeşil alan kayıpları<br />

dolaylı olarak insanın sağlıklı yaşamını engelleyen şartların oluşmasına neden olmaktadır. Çevre<br />

kirliliğinin son yıllarda baş döndürücü bir hızla artması ve sınır tanımaz özellikte oluşu, onu küresel<br />

bir sorun haline getirmiştir. Çevre kirliliğinin yaratacağı sorunlar her bireyin geleceğini<br />

yakından ilgilendirmektedir. Bu yüzden bireylere toplum yaşamında kazandırılması gereken temel<br />

anlayışlardan birisi de çevre sorunlarının ve kirliliğinin boyutları ve önlenmesi konusunda<br />

bilinçlendirmektir. Bu makalede çok önemli boyutlara ulaşan Ağrı şehrinin çevre sorunları ele<br />

alınacak ve bu sorunların en aza indirgenebilmesi için çözüm önerileri ortaya konulacaktır<br />

AĞRI; AN INTERESTING EXAMPLE TO THE CITIES, WHICH<br />

HAVE NOTICEABLE ENVIRONMENTAL PROBLEMS IN THE<br />

PROCESS OF RAPID URBANIZATION<br />

Abstract<br />

Cities which are the indicators of being developed at first, have become the source of<br />

environmental problems after a short time which depend on the deterioration of ecological<br />

interactions as a result of rapid immigration of people coming from different cultures in the context of<br />

industrial population This fast urbanization and cities covering large areas due to their unexpected<br />

growth cause many environmental problems in Ağrı, as in the whole wide world. Especially the<br />

pollution in the air, water and soil which are the natural sources of the living, begin to threat the<br />

human health. Besides; as a consequence of an unplanned or wrong planned urbanization, loss of<br />

green lands which occurs in wide areas, cause some conditions that hinder one’s healthy life. The<br />

dazzling rapid growth of environmental pollution has a considerable importance in everyone’s future.<br />

So, one of the concepts, which should be thought people in society is to be conscious of the<br />

environmental problems and pollution, its dimension and the ways of preventing it. In this article,<br />

Ağrı’s noticeable environmental problems will be dealt with and will be advised solutions to make these<br />

problems lessen.<br />

Giriş<br />

İnsanın yaratılışından önce oluşmuş bulunan, insan dahil bütün canlı ve cansız<br />

varlıkları bünyesinde barındıran doğal ortam (dünya gezegenine göre) dört unsurdan<br />

oluşmaktadır. Bunlar havaküre, taşküre, suküre ve canlılar küresidir 1 . İnsanların türlü<br />

1 Özçağlar,A., 2000, Coğrafyaya Giriş.Sistematik Kavramlar Yöntemler, Ankara, s.2.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


194 Faruk KAYA<br />

etkinlikleri sonucunda toprakta, suda havada ortaya çıkan olumsuz gelişmelerle ekolojik<br />

dengenin bozulması olayına ortam kirlenmesi (çevre bozulması) denilmektedir 1 .<br />

Çevremizi etkilediğimiz ölçüde kendimiz de çevreden etkileniriz. Tüm canlılar gibi biz<br />

de yaşamın temel gereksinimleri için çevremize bağımlıyız 2 .<br />

Baş döndürücü bir hızla artan sanayi ve teknolojideki gelişmelerin meydana<br />

getirdiği çevre kirliliği, nüfusun hızla artması ve buna bağlı olarak bitmez gibi görünen<br />

doğal kaynakların hızla tükenmesi çevre konusunu dünya gündeminin ilk sıralarına<br />

yerleştirmiştir. Çevre kirliliğinin sınır tanımaz özellikte oluşu da onu küresel bir sorun<br />

haline getirmiştir. Dünyadaki mevcut kirliliğin % 50’sinin son 35 yılda meydana geldiği<br />

düşünülürse olayın ciddiyeti daha iyi anlaşılmakta ve bütün dünya ülkelerinin çevre<br />

sorunlarına karşı el birliği ile mücadele etme zaruretini ortaya çıkarmaktadır.<br />

Doğal kaynakların bilinçsiz tüketilmesi ve kullanılması sonucunda uzun yıllar fark<br />

edilmeyen çevresel etkiler zamanla önemli boyutlara ulaştı. 20. yüzyılın ikinci<br />

yarısından itibaren çevre ile ilişkilerimizde ortaya çıkan sorunlar oldukça ciddi ve kaygı<br />

verici olunca, insanların doğa ile uzlaşması artık kaçınılmaz hale geldi. Çevre sorunları<br />

ve çevre kirlenmesi evrensel boyutlara ulaşınca, tüm dünya ülkeleri çevreyi düzenli<br />

kullanma üzerine odaklaştı. Böylece Birleşmiş milletler 1972 yılında Stockholm’de<br />

Dünya Çevre Sorunları Konferansı düzenledi ve bütün ülkelerde çevre eğitiminin önemi<br />

vurgulandı 3 . Daha sonra dünya genelinde çeşitli sivil toplum örgütleri kurularak,<br />

topluma çevre bilinci kazandırılmaya çalışıldı.<br />

İnsanın çevreyi değiştirmesi ve onu kendine uydurmaya çalışması, çevre sorunlarına<br />

ve çevre kirlenmesine neden olurken, söz konusu bu sorunlar gerek dünya ve gerekse<br />

ülkemiz gündeminde önemli bir yer tutarak ciddi problemler haline gelmiştir. Doğal<br />

çevrenin gelişigüzel ve hor kullanılması, dönüşü zor ve telafisi oldukça güç, hatta<br />

imkansız olan sorunlarla karşı karşıya kalınmasına yol açmıştır. Doğa karşısında<br />

sorumsuz ve saygısız tu<strong>tum</strong>umuz, bilim ve teknoloji yardımıyla olağanüstü boyutlara<br />

ulaşmıştır. Tabiatı insanın istediği gibi sömürebileceği bitmez tükenmez bir kaynak ve<br />

düşman; bilim ve teknolojiyi de bu sömürünün en önemli aracı olarak gören dünya<br />

görüşü, insan-çevre uyumunu bozmuş, giderek artan çevre sorunlarının kaynağı olmuştur 4 .<br />

Bugün için gereken tedbirler alınmazsa, dünyamızın geleceği pek de iç açıcı<br />

değildir. Dünyamız üzerinde gelişen olumsuz olaylara kısa bir göz attığımızda sonuç<br />

gerçekten ürkütücüdür. Dünyada her yıl 100 hayvan ve bitki türünün nesli<br />

tükenmektedir. Her yıl sağlık koşullarının yetersizliği ve açlık yüzünden <strong>13</strong>.5 milyon<br />

çocuk ölmektedir. Dünya nüfusunun % 40’ ını barındıran 80 ülke şimdiden su sıkıntısı<br />

çekmektedir. Tropikal ormanlar yok olmakta ve çölleşme hızla yayılmaktadır.<br />

Dünyamızı bekleyen tehlikelerden bazıları ise şunlardır; 20 yıl içinde tarım alanlarının<br />

% 20’ si toprak erozyonu ile kaybolacaktır. 20-30 yıl içinde radyasyondan dolayı cilt<br />

kanserinden en az 40 milyon insan hayatını kaybedecektir. 1978 yılında mevcut olan 2.5<br />

milyar hektar sık ormanın, 2000 li yılların başında % 40’ı yok olabilecektir 5 .<br />

1 Güney,E., 1997,Türkiye’de Çevre Sorunları (doğal, kültürel ortam bozulması) Konya,s.2.<br />

2 Spurgeon,R., 2002, Ekoloji, Tübitak Popüler Bilim Kitapları,(Çev. Deniz Yurtören), İstanbul, s. 6.<br />

3<br />

Sever,R., Samancı,O., 2002,İlköğretimde Çevre Eğitimi. Doğu Coğrafya Dergisi, Yıl:7,<br />

Sayı:7,Konya,s.155.<br />

4 Gökdağ,D., 1994, Ortaöğretim Programında Çevre. Cogito, Sayı:2, İstanbul, s. 47-50.<br />

5 Özey,R., 2001,Çevre Sorunları. İstanbul,s.31.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 195<br />

Dünyamızı tehdit eden söz konusu olumsuzluklar dikkate alındığında, çevre<br />

sorunlarının yılda bir hafta süre ile çevre haftasında tartışılmasının yeterli olamadığı<br />

açıkça anlaşılmaktadır. Ayrıca bu haftalar yerlere çöp atmayınız, denizleri kirletmeyiniz<br />

gibi basit söylemlerle geçiştirilemez. Teknolojinin gelişmesiyle paralel olarak artan<br />

çevre kirliliğinden birinci derecede sanayileşmiş ülkeler sorumludur. Başta sanayi<br />

olmak üzere insanların tüm ekonomik ve yaşamsal faaliyetleri sonucu ortaya çıkan<br />

zehirli kimyasallar ve tehlikeli atıkların küresel ortama verdikleri zararda önemli<br />

boyuttadır. Özellikle zehirli kimyasalların ve tehlikeli atıkların sanayi üretimi sırasında<br />

ve sonrasında, kontrolsüz şekilde doğaya bırakılması dünyada geri dönüşü imkansız<br />

zararlara yol açmaktadır 1 .<br />

Bütün dünyada başta CO2 olmak üzere diğer sera etkisi yapan gazların kontrolsüz<br />

şekilde artan emisyonları sonucu küresel iklim değişikliği ve dünyanın her geçen gün<br />

ısınmasıyla karşı karşıya kalmaktayız. Sera etkisi yapan gazlar yoğunlaşarak güneş<br />

ışınlarının uzaya geri dönmesini engellemektedir. Böylece küresel bir seraya dönmekte<br />

olan dünya, önlem alınmadığı takdirde 2100 yılında 1.0 ºC ile 3.5 ºC arasında ısınma<br />

tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.<br />

Dünyanın ortalama sıcaklığı 15 ºC kadardır. Bazı sera gazları olmasaydı, dünyanın<br />

ortalama sıcaklığı –18 ºC olacaktı. Bu gazlar aynı zamanda, dünyada yaşanabilir bir iklim<br />

olmasını sağlıyorlar. Yine de, bu gazların fazla salınımı ısının tehlikeli bir şekilde<br />

yükselmesine yol açıyor. Bu da küresel ısınma olarak ifade ediliyor. Ormanların yok<br />

olmasına, deniz seviyesinin yükselmesine ve büyük iklim değişikliklerine yol açacak olan<br />

küresel ısınmaya, insanların son 50 yıldır kullandıkları fosil yakıtların yarattığı kirliliğin<br />

neden olduğu belirtilmektedir. Küresel ısınma nedeniyle aşırı sıcaklıklar ve kuraklık artıyor 2 .<br />

İnsan eylemlerinin sonucu olarak sadece afetlerin zarar verme gücü artmıyor.Bilim<br />

adamları birçok iklime bağlı afetin insan eylemleri sonucu ortaya çıkan küresel<br />

ısınmadan kaynaklandığını söylüyorlar. Dünyamızda her zaman doğal ısınma ve<br />

soğuma döngüleri olmuştur. Ama düzenli sıcaklık ölçümleri tutulmaya başlanan 1860<br />

yılından bu yana en sıcak 14 yıl son 20 yıl içinde gerçekleşti. 1998 o tarihten bu yana en<br />

sıcak geçen yıl oldu 3 .<br />

Çevre sorunu olmadan yaşayabilmek için dünya ikliminin dengeye kavuşturulması<br />

gerekmektedir. Dünya iklimini dengeye ulaştırabilmek için atmosferin ısınmasının<br />

azaltılması şarttır. Şu anda dünyada kullanılan petrol, kömür gibi fosil yakıtları<br />

yüzünden havadaki karbon yayılımı yılda l milyar ton düzeyine çıkmış bulunmaktadır.<br />

Ağaçlar ve okyanuslar havadaki karbonu emerler ancak dünyadaki ormanların yarısı son<br />

50 yılda insanlar tarafından yok edilmiş durumdadır. Şu anda atmosfere bırakılan<br />

karbon miktarı tüm okyanus ve ormanların her yıl emebilecekleri miktarın 6 katıdır. İşin<br />

en kötü tarafı da dünyada fosil yakıtlarının kullanılması azaltılacağına gittikçe artış<br />

göstermektedir. 1950 - 1997 yılları arasında dünyada fosil yakıt tüketimi 4 katına,<br />

kereste kullanımı 3 katına, kağıt kullanımı 6 katına çıkmıştır. Özellikle Çin'de görülen<br />

ve fosil yakıtlara dayanan büyük sanayileşme hamlesinin atmosferin ısınmasını daha da<br />

artırması beklenmektedir 4 .<br />

1 tema@ tema. org. tr.<br />

2 Özey,R., 2001, a, g, e. İstanbul,s.124.<br />

3 tema@ tema. org. tr.<br />

4 http://www.turkishpilots.org.tr/ (Denizcilik-Dergisi-Sayi-4.)<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


196 Faruk KAYA<br />

Dünyada besin maddelerinin tamamı ile sanayi ham-maddelerinin %85'i ormanlar,<br />

otlaklar, balık yatakları ve tarım alanları tarafından sağlanmaktadır. Aşırı orman kaybı,<br />

erozyon, okyanus ve yer altı sularının sanayileşme ve tarım ilaçlarının kullanımı nedeni<br />

ile aşırı kirlenmesi sonucunda dünyada ciddi bir yiyecek kıtlığı önümüzdeki yıllarda<br />

beklenilmektedir 1 .<br />

Dünyamızı tehdit eden söz konusu olumsuzluklar ülkemizi de büyük ölçüde tehdit<br />

etmektedir. Türkiye, dünyada özellikle doğal dengenin bozulduğu, bu nedenle<br />

erozyonun tüm şiddeti ile hüküm sürdüğü ülkelerin başında gelir. Gerçekten<br />

Türkiye’deki en önemli çevre sorunu ATALAY’ ın da belirttiği gibi arazi degradasyonu<br />

(arazi bozulması) ve bunun sonucu olarak toprakların aşınması, toprakların tamamen<br />

aşındığı sahalarda ana materyalin aşınmaya devam etmesidir 2 . Ülkemiz arazisinin en az<br />

yarısında çeşitli derecede erozyon olayları devam etmektedir. Bunun anlamı, ülkemiz<br />

arazisinin yarısının potansiyelinin kaybolması demektir.<br />

1. Ağrı Şehrinin Coğrafi Konumu ve Özellikleri<br />

Ağrı şehri, Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümü’nde yer<br />

almaktadır (Harita 1). Şehir 1630 m yükseltide ve ova tabanı üzerinde kurulmuş bir<br />

yerleşmedir. Yerleşmenin topoğrafik niteliklerine bağlı olarak, iklim elemanlarının da<br />

kısa mesafelerde farklandığı görülür. Bilhassa sıcaklık ve yağış şartlarında görülen bu<br />

farklılık, iklim tipini de aynı ölçüde etkilemiştir. Ağrı meteoroloji istasyonunun 61 yıllık<br />

(1939-2000) ölçümlerine göre yörede yıllık sıcaklık ortalaması 6.0 C° dolayındadır.<br />

Kentte tespit edilen yıllık ortalama yağış miktarı ise 533.3 mm olup karasallık yönünün<br />

ön plana çıktığı yarı nemli bir iklim belirginleşmiştir 3 .<br />

Harita 1: Ağrı Şehrinin Lokasyon Haritası<br />

1 http://www.turkishpilots.org.tr/ (Denizcilik-Dergisi-Sayi-4.)<br />

2 Atalay, İ., 1997,Türkiye Coğrafyası.Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, s.464.<br />

3 Kaya, F., 2001, Ağrı Ovası ve Çevresinin Coğrafi Etüdü. Atatürk Üniv. Sosyal Bilimler<br />

Enstitüsü Coğrafya Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum,s. 1-93<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 197<br />

Cumhuriyet döneminde 1927’ ye kadar merkezi Bayazıd olan vilayetin il merkezi<br />

1927 yılında Karaköse’ye nakledilmiş, 1938’de ise yerleşmenin adı Ağrı olarak<br />

değiştirilmiştir (Fotoğraf 1). Yönetim bakımından önemli bir merkez fonksiyonu<br />

üstlenen Ağrı şehri, 7 ilçenin ve toplam 571 köy yerleşmesinin yönetim merkezi<br />

durumunadır. Ağrı şehrinin merkez olduğu ilin yüzölçümü ise 1<strong>13</strong>76 km² dir. Şehrin<br />

yüzölçümü yaklaşık olarak 4740 ha. civarındadır. İlk Genel Nüfus Sayımının yapıldığı<br />

1927 yılında 4218 dolayında olan nüfusu, 2000 yılında 79764 kişiye ulaşmış ve nüfusu<br />

73 yılda yaklaşık 19 kat artış göstermiştir.<br />

Fotoğraf 1. Ağrı Şehri’nden Bir Görünüm.<br />

2. Ağrı Şehri’nin Başlıca Çevre Sorunları<br />

Etrafımızı sarıp sarmalayan bütün nesneler olarak tarif edilebilecek çevre, soluduğumuz<br />

havadan, içtiğimiz suya, işlediğimiz topraktan yüzdüğümüz denize, oturduğumuz binadan<br />

piknik yaptığımız ormanlara, bindiğimiz arabadan etini yediğimiz ya da beslediğimiz<br />

hayvanlara, tırnaklarımıza sürdüğümüz ojeden kullandığımız spreye kadar her şeyi içine alır.<br />

Bu yönüyle, çevre yaşadığımız dünya olarak tarif edilebilir. Bulunduğu yeri kirleten<br />

dünyasını da kirletmektedir 1 . Zaten insanın kendi faaliyetleri sonucu kendi doğal çevresini<br />

kendisine doğrudan ya da dolaylı olarak zararlı hale getirmesine çevre kirlenmesi denir 2 .<br />

Ortak mal olarak kabul edilen çevrenin herkesin malı olması, ya da hiç kimseye ait<br />

olmaması, sahipsiz olduğu anlamına gelmemelidir 3 . Küresel anlamda önemli boyutlara<br />

ulaşan çevre sorunları Ağrı şehrinde de sıvı ve katı atık sorunu, hava , su, toprak ve gürültü<br />

kirliliği şeklinde kendisini hissettirmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi araştırma sahasını<br />

oluşturan Ağrı şehrinde de çevre kirliliğinin boyutları kısa ve orta vadeli tedbirler alınmadığı<br />

takdirde geri döndürülemez biçimde derinleşecektir. Çözüm yolu, çevreyi sahiplenmekten ve<br />

yaşayabilmek için yaşamaktan geçmektedir.<br />

1 Dereli,T- Baykasoğlu, A.,2001, Atıklar ve Çevre Sorunları ile Mücadele, Çevre ve İnsan,T.C.<br />

Çevre Bakanlığı Yayın Organı Sayı:50 Ankara, s.38.<br />

2<br />

Engin,N., 1985, Çevre Kirlenmesi,İstanbul Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü,<br />

Coğrafya Der. Sayı I, İstanbul, s.127.<br />

3 Ergezer, U., 2001, Coğrafya, Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği Yayın NO:TÜSİAD-<br />

T/2001/06-302, İstanbul,s.232.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


198 Faruk KAYA<br />

Önceleri gelişmişliğin bir göstergesi olan şehirler, bir süre sonra endüstri nüfus<br />

bağlamında değişik kültürlerden gelen insanların hızlı göçü sonucu ekolojik ilişkilerin<br />

bozulmasına bağlı çevre sorunlarının kaynağı olmuştur. Bu hızlı şehirleşme ve<br />

şehirlerin hızla büyüyerek geniş bir alana yayılması, gelişmekte olan ülkelerde olduğu<br />

gibi, Ağrı şehrinde de birçok çevre sorununu beraberinde getirmiştir. Özellikle<br />

canlıların doğal yaşama kaynakları olan hava, su ve topraktaki kirlenme yer yer insan<br />

sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Bununla birlikte, plansız ya da plana uymayan<br />

şehirleşmenin bir sonucu olarak, geniş alanlarda ortaya çıkan yeşil alan kayıpları dolaylı<br />

olarak insanın sağlıklı yaşamını engelleyen şartların oluşmasına neden olmaktadır.<br />

2.1. Sıvı Atık Sorunu<br />

Ülkemizin birçok şehrinde olduğu gibi, Ağrı’da da karşılaşılan en önemli ve acilen<br />

çözülmesi gereken çevresel sorunların başında sıvı atık sorunu gelmektedir. Hızlı nüfus<br />

artışı ve göçlere bağlı olarak, barınma ve beslenme amacıyla yerleşim alanları ve<br />

meskenler, şehir merkezine yakın, gelişi güzel yerlerde seçilmiştir. Bilinçsiz ve plansız<br />

olarak yerleşime açılan alanlarda altyapının yetersizliği, su ve kanalizasyon<br />

şebekelerinin gelişigüzel olması ile birlikte kentin birçok yerinde hala kanalizasyon<br />

şebekesinin oluşturulmamış olması ve bunun sonucu olarak da kanalizasyon atıklarının<br />

açıkta akması önemli çevre sorunlarına yol açmaktadır (Fotoğraf 2).<br />

Fotoğraf 2. Abide mahallesinde açıkta akan ve çevreye büyük ölçüde rahatsızlık ve<br />

tehlike saçan kanalizasyon çukurundan bir görünüm.<br />

Şehrin özellikle kırsal kesimden gelen yoğun göç sonucu plansız bir şekilde<br />

gelişmesi nedeniyle konutların çok önemli bir kısmı da kanalizasyon şebekesine bağlı<br />

değildir ve bu yüzden, atık sularını foseptiklere, yakınlarında geçen derelere veya<br />

sulama kanallarına boşaltmaktadırlar. Bu da günümüzün modern şehircilik anlayışı ile<br />

bağdaşmayan, aksine kırsal karakterleri çağrıştıran ve en önemlisi halk sağlığını tehdit<br />

eden bir durumdur.<br />

Şehir içinde kanalizasyon şebekesinden yararlanmayan konutlar genellikle son<br />

yıllarda kırsal kesimden gelen göçler sonucu gelişen kenar mahallelerde bulunmaktadır.<br />

M. Akif Ersoy, Fatih, Yüzüncüyıl, Fırat Gazi, Kazım Karabekir, ve Gazi mahalleleri<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 199<br />

kanalizasyon şebekesinin yetersiz olduğu mahallelerdir. Bu yetersizliğin giderilmesi<br />

için Ağrı Belediyesinin 3 (2004-2007 ) yıl içinde 45 km’ lik kanalizasyon şebekesi<br />

yapma projesi bulunmaktadır. Eğer söz konusu proje uygulamaya konulursa şehrin<br />

kanalizasyon problemi büyük ölçüde giderilmiş olacaktır.<br />

Hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan doğrudan şehir içindeki derelere boşaltılan kanalizasyon<br />

suları özellikle Taşlıçay ve Körsu derelerinin kirlenmesine ve adeta birer çöplüğe<br />

dönüşmesine neden olmaktadır. İçine boşaltılan katı ve sıvı atıkları alarak Murat nehrine<br />

kavuşan bu dereler, aynı zamanda Murat nehrinin de kirlenmesine neden olmaktadır.<br />

Büyük çoğunluğu kırsal yerleşmelerden gelen nüfusun barındığı kenar mahallelerde<br />

insanlar, kendi gelenek ve kültürlerini devam ettirmek istemektedirler. Söz konusu<br />

yerleşmelerde ekonomik faaliyetlerden hayvancılık ekonomisi nedeniyle, ahır ve<br />

samanlık gibi eklentiler, aile konutunun bir bölmesi veya altıdır. Şüphesiz bu zorunluluk<br />

kışların sert geçmesi nedeniyle, ısınma ihtiyacından kaynaklanmıştır. Ancak ev ve<br />

ahırın aynı konutta yer alması, birtakım parazitler ve enfeksiyonel hastalıklara neden<br />

olmaktadır. Sıvı ve katı hayvan gübrelerinin açıkta ve aile konutunun yakınında<br />

bulundurulması (Fotoğraf 3) özellikle kadın ve çocukların tuvalet ihtiyaçlarını ahırlarda<br />

gidermeleri, çeşitli hastalıklara yol açan kötü çevre koşullarıdır. Olumsuz çevre<br />

koşulları düzeltilmedikçe insan sağlığının korunması güçtür.<br />

Fotoğraf 3. Fatih mahallesinde aile konutu ve eklentilerinin (ahır, tezeklik) bir arada ve evde<br />

beslenen hayvanlara ait dışkılarının hemen konutun girişinde bulundurulmasına bir örnek<br />

2.2. Katı Atıklar<br />

Plansız şehirleşme ve hızla artan nüfusla birlikte toplam atık miktarı da büyük boyutlara<br />

ulaşmaktadır. Atıklarla ilgili problemler, insanların kabileler, köyler ve toplumlar halinde bir<br />

araya gelmesi ve hayatın bir parçası olan atıkların birikmesiyle ortaya çıkmıştır. Ortaçağda;<br />

kasabalarda yiyecek ve diğer katı atıkların oluşturduğu yığınlar ile sokaklara, yollara, açık<br />

arazilere atılan katı atıklar farelerin barınmasına ve beslenmesine uygun ortam meydana<br />

getirmiştir. Farelerin insan ve hayvanları ısırması sonucunda veba hastalığı yayılmıştır.<br />

Çöplerden hastalık taşıyan en önemli iki etken sinekler ve farelerdir. Sinekler çok çabuk ve<br />

fazla üreme kabiliyetine sahiptir. 1dm³ çöplükte 2500 sinek üreyebilmekte ve bunlar;<br />

dizanteri, tifo, sarılık vb. bir çok hastalık etkenini insanlara taşımaktadır 1 .<br />

1 T.C.Çevre Bakanlığı Çevre El Kitabı, 2003, Ankara, s. 48.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


200 Faruk KAYA<br />

Ülkemizde çevre sorunları arasında katı atıklar önemli yer tutar. Bu sorun yerel<br />

yönetimlerin de daima gündemindedir. Çünkü çözümü en zor olan sorun da budur. Katı<br />

atıkların kontrolü ve uzaklaştırılması hakkında bir yönetmelik yürürlüktedir. Fakat,<br />

Türkiye'de çoğu yerleşim birimlerinin arasında ve yakınında bulunan iki binden fazla<br />

çöp depolama alanı çevre ve halk sağlığını tehdit etmeyi sürdürmektedir. Dayanılmaz<br />

kokusu, zehirli sızıntı sularının yanı sıra bu çöplükler, metan gazı oluşumu nedeniyle<br />

her an patlamaya hazır bir bomba gibidir 1<br />

Ağrı belediyesinin, katı atıkların toplanması, taşınması, imhası veya değerlendirilmesi<br />

için yaptığı çalışmaların yetersiz olması ve bu atıkların dönüşümünü sağlayacak<br />

herhangi bir tesisin olmaması önemli çevre sorunlarına yol açmaktadır (Fotoğraf 4).<br />

Evsel katı atıklar dönüşüm işlemine önem verilmeden, insan gücünün ağırlıklı olduğu<br />

bir sistemle toplanmaktadır (Fotoğraf 5). Ancak toplanan çöplerin çöp toplama<br />

noktalarından, çöp uzaklaştırma alanına en ekonomik şekilde taşındığı söylenemez.<br />

Ayrıca uzaklaştırma yöntemleri sağlıklı değildir. Çöplerin tamamı ilkel bir şekilde<br />

düzensiz depolama ile uzaklaştırılmaktadır (Fotoğraf 6) .<br />

Fotoğraf 4. Ağrı belediyesinin şehirden topladığı çöpleri hiçbir işleme tabi<br />

tutmadan gelişigüzel döktüğü belediye çöp alanından bir görünüm<br />

Fotoğraf 5-6. Tamamen gelişigüzel bırakılan ve aynı şekilde İlkel ve sağlıksız<br />

olarak şehirden alınan çöplerden bir görünüm.<br />

1 Güney,E., 1997,a.g.e.Konya,s.215.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 201<br />

Şehirde üretilen ve çevre kirliliğine yol açan katı atıklar içinde evsel, endüstriyel,<br />

sağlık, tarımsal ve erozyon sonucu oluşan atıklar önemli bir yer tutar. Ağrı’da özel bir<br />

temizlik şirketi tarafından toplanan çöpler hiçbir ayırıma tabi tutulmadan şehrin<br />

kuzeyinde Fatih Mahallesi ile Taşlıçay deresi arasındaki ana çöp deposuna<br />

götürülmektedir. Burada plastik, cam, metal ve kağıt gibi geri dönüşümü olan atıkların<br />

bir kısmı, geçimini çöplüklerden sağlayan çocuklar tarafından ayrıştırılmak suretiyle<br />

tekrar ekonomiye kazandırılmaktadır.<br />

Şehrin kuzeyinde Taşlıçay deresi ile Fatih Mahallesi arasında düzensiz ve gelişi<br />

güzel depolanan çöplerin çirkin bir görüntü oluşturması, etrafa pis kokular yayması,<br />

Fatih mahallesindeki bir kısım konutlara yaklaşık 500 m kadar yaklaşması ve çöplüğün<br />

bir bölümünün Taşlıçay deresi içinde bulunması dikkate alındığında, şehir çöplüğünün<br />

yer seçiminde yanlış bir tercih yapıldığını söylemek mümkündür (Fotoğraf 7).<br />

Fotoğraf 7. Fatih mahallesindeki konutların yaklaşık 500 m yakınında depolanan<br />

şehir çöplüğünden bir görünüm.<br />

Katı atıklar, belirli teknolojik ve hijyenik şartlar altında bertaraf edilmelidir. Aksi<br />

halde toplum ve çevre sağlığı açısından büyük tehlike oluşturabilir; su hava ve toprak<br />

kirlenmesi sorunlarıyla karşı karşıya kalınabilir. Bugün pek çok yerleşim alanında<br />

olduğu gibi Ağrı şehrinde de çöpler, çöplük denilen alanlara gelişigüzel dökülmekte ve<br />

zamanında toplanmamaktadır. Çöplerin düzensiz depolanması; yeraltı ve yüzeysel su<br />

kirliliğine, çöp depolama alanlarında meydana gelen gazın oluşturduğu hayati tehlike ve<br />

kirliliklere, görüntü kirliliğine, haşere üremesine ve çevreye toz ve kötü koku yayılması<br />

gibi olumsuzluklara neden olmaktadır.<br />

2.3. Hava Kirliliği<br />

Hava, insan ve canlıların yaşaması için hayati öneme sahiptir. İnsanların çeşitli<br />

faaliyetleri sonucu meydana gelen üretim ve tüketim aktiviteleri sırasında ortaya çıkan<br />

atıklarla hava tabakası kirlenerek, yeryüzündeki canlı hayatı olumsuz yönde etkilenmektedir.<br />

Bir yerleşim merkezinin kuruluş yerinin topoğrafik birtakım özellikleri, oradaki<br />

hava kirliliğinin derecesini, kirli havanın yerleşim birimi üzerinde kalış süresini<br />

etkilemektedir 1 . Topoğrafik olarak bir çanak özelliği gösteren ve hakim rüzgar yönüne<br />

1 Şahin, C., 1989, Hava Kirliliği ve Hava Kirliliğini etkileyen Doğal Çevre Faktörleri, Atatürk Kültür,<br />

Dil ve TYK Coğrafya Bilim ve Uygulama Kolu, Coğrafya Araştırmaları Der. C: I, S: I, Ank., s.33.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


202 Faruk KAYA<br />

dik doğrultuda uzanan bir oluk biçimindeki çukurluk içinde bulunan Ağrı şehrinde ileri<br />

derecede hava kirliliği bulunmaktadır.<br />

Yaklaşık olarak 1630 m yükseklikte yer alan Ağrı şehrinde yükseltiye bağlı olarak<br />

sıcaklığın azalması yıllık ve günlük sıcaklık salınımını, yakma mevsiminin (soba ve<br />

kaloriferlerin yakıldığı süre) süresini uzatmaktadır. Uzun ve soğuk bir kış mevsiminin<br />

(yaklaşık olarak 6 ay) yaşandığı şehirde ısınmak amacıyla fazla ve genellikle kalitesiz<br />

yakıt tüketimi, beraberinde hava kirliliğini getirmektedir. Evsel ısınmada ağırlıklı olarak<br />

kömür kullanılması, konutların ve sanayi tesislerinin topoğrafik ve meteorolojik faktörlerin<br />

ve diğer hususların da dikkate alınmadan gelişigüzel yerlere yapılması ve bunların<br />

sonucu oluşan plansız şehirleşme ile birlikte hava kirliliğinin yaşandığı anlaşılmaktadır.<br />

Ağrı merkezinde 1997 yılı Ocak ayında yapılan hava kirliliği ölçümleri neticesinde<br />

SO2 konsantrasyonu için UVS (uzun vadeli sınır değerleri ) 31 gün aşılmasına karşın<br />

KVS (kısa vadeli sınır değerler ) 6 gün aşılmıştır (Tablo1).<br />

Tablo 1. Ağrı’da Ocak Ayı Kükürtdioksit ve Partiküler Madde<br />

Konsantrasyonları (1997-2004)<br />

Yıl SO2 Kons µg/m³ PM Kons. µg/m³<br />

1997 340 185<br />

1998 281 188<br />

1999 352 270<br />

2000 171 111<br />

2001 364 222<br />

2002 305 202<br />

2003 205 <strong>13</strong>2<br />

2004 249 161<br />

KAYNAK: DİE Çevre İstatistikleri<br />

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı verilerine göre 1999 ve 2000 yılı Ocak ayında<br />

Ağrı kükürtdioksit (SO2) konsantrasyonunun en yüksek bulunduğu il sıralamasında 8.<br />

sırada yer alırken, 2001 yılı Ocak ayında Ağrı şehri Türkiye geneline göre kükürtdioksit<br />

(SO2) konsantrasyonunun en yüksek bulunduğu il merkezleri kirlilik sırasına göre ilk<br />

sıraya yükselmektedir. Aynı dönemde partiküler madde (duman) konsantrasyonunun en<br />

yüksek bulunduğu il merkezleri ise kirlilik sırasına göre; Ağrı, Erzurum, Zonguldak,<br />

Sivas ve Kütahya’dır.<br />

İlgili tablodan da anlaşılacağı üzere daha sonraki yıllarda gerek kükürtdioksit (SO2)<br />

gerekse partiküler madde (duman) konsantrasyonu değerlerinde düşüş eğiliminin<br />

gözlendiği, ancak söz konusu değerlerin yine de yüksek olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Nitekim Ocak ayında SO 2 ortalamalarının en yüksek olduğu il merkezleri sıralamasında<br />

2002 yılında 4. sırada yer alan Ağrı, 2003 ve 2004 yıllarında 5. sıraya gerilemiştir. Aynı<br />

şekilde duman ortalamalarının en yüksek olduğu il merkezleri sıralamasında da 2002<br />

yılında 1.sırada yer alan Ağrı şehri, 2003 ve 2004 yıllarında 3. sıraya gerilemiştir.<br />

Gerçekten hava kirliliğine yol açan kirleticilerin başında gelen SO2 oranının bir<br />

hayli yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle şiddetli soğukların yaşandığı Ocak<br />

ayında ısınmak amacıyla yakıt kullanımının artması kirlilik oranını da artırmaktadır.<br />

Yöre halkının ekonomik refah seviyesinin düşük olması nedeniyle genellikle ucuz ve<br />

kükürt oranı yüksek kömürlerin yakılması ile bacalarda filtre kullanılmaması da kirlilik<br />

oranının artması üzerinde etkili olan bir diğer etkendir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 203<br />

2.4. Su Kirliliği<br />

İlkel toplumdan - bilgi toplumuna uzanan gelişim - dönüşüm süreci, toplumsal –<br />

ekonomik - teknolojik – yönetsel ve siyasal nitelikli çok sayıda kazanım yanında, gelecek<br />

kuşaklar adına çözümlenmesi zor ve belirsiz bir dizi sorunu da beraberinde üretmiştir.<br />

Tanımlanmaya çalışılan olumsuz sürecin en belirleyici boyutlarından birisini ise su<br />

kaynaklarının korunması ve amaca uygun doğru kullanılması doğrultusunda yaşanan<br />

sorunlar oluşturmaktadır. Yaşanmakta olanlardan ötürü yaşamın olmazsa olmaz<br />

unsurlarından biri olarak nitelenen su, yüzyılımızda petrolden de önemli stratejik bir<br />

kaynak özelliği kazanmıştır.<br />

O nedenledir ki, sorunun çözümüne dönük arayışlar sürmekte, küresel senaryolar<br />

tartışılmakta ve bölgesel ölçekli uzlaşmazlık ve çatışmalar gündeme gelmektedir.<br />

Kaynak koruma ve verimli kullanım yaklaşımları geliştirilmekte, sınır aşan ve<br />

uluslararası sular konularında kavramsal değerlendirmeler tartışılmakta, uzlaşma<br />

çabaları sürdürülmektedir. Dünyanın yeni bir kurak döneme girdiği yolundaki gözlem<br />

ve değerlendirmeler, sorunun çok daha ağır olduğunu ortaya çıkarmakta ve su çevrimine<br />

dayalı yaşamın sürdürülebilirliği her ortamda konuşulan güncel ve evrensel bir sorun<br />

olarak gündeme yerleşmeye başlamaktadır 1 .<br />

Özel koşul ve sorunlarımızdan ötürü, dünya ölçeğinde geçerli olan sorun yumağı,<br />

ülkemiz bakımından çok daha önem kazanmış bulunmaktadır. Türkiye su kaynakları<br />

açısından zengin olmasına rağmen coğrafi olarak adil olmayan bir dağılım sergilemektedir.<br />

Türkiye’deki su kullanım yoğunluğu, OECD ortalamasının altında seyretmekle beraber<br />

özellikle sanayileşmiş bölgelerde bulunan akarsular çok ciddi çevresel kirlilikle kaşı<br />

karşıyadır. Yetersiz kanalizasyon sistemi, katı atıkların depolanması ve yok<br />

edilmesindeki sorunlar ve tarım arazilerinde aşırı kimyasal gübreleme, ülkemizin yer<br />

altı su kaynakları üzerinde de çevre kirliliği baskısı yoğunlaştırmıştır.<br />

Fotoğraf 8. Şehir çöp deposunun kenarına veya içine döküldüğü taşlıçaydan bir<br />

görünüm.<br />

1 tema@ tema. org. tr.<br />

21 tema@ tema. org. tr.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


204 Faruk KAYA<br />

Su, insan yaşamında en önemli unsurlardan biridir. İnsanın her gün çeşitli şekilde<br />

doğrudan ve yenilen besinlerle birlikte iklime bağlı olarak 2 ile <strong>13</strong> litre arasında su<br />

tükettiği 1 düşünüldüğünde su kirlenmesinin nasıl tehlikeli sonuçlar doğurabileceği<br />

tahmin edilmelidir. Ağrı şehrinde, hâlâ insan ve hayvan dışkıları hiçbir arıtma işlemine<br />

tabi tutulmadan doğrudan Murat Nehri ve kollarına dökülmektedir (Fotoğraf 8).<br />

Herhangi bir arıtma işlemine tabi tutulmadan doğrudan nehir ve derelere akıtılan<br />

atıkların içerisinde önemli miktarda zehirli kimyasallar bulunabilir.<br />

Su kirlenmesi insanları doğrudan veya dolaylı olarak etkiler. Kanalizasyonun karıştığı<br />

akarsu ve derelerden su içen insanlar öldürücü kolera, dizanteri vb. gibi hastalıklara<br />

yakalanma riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Dolaylı etkilenmenin en önemli sonucu ise<br />

suda yaşayan canlıların yaşamını tehlikeye sokması veya tamamen yok etmesidir.<br />

Şehirdeki su kaynakları evsel, endüstriyel ve tarımsal faaliyetlerden olumsuz yönde<br />

etkilenmektedir. Özellikle evsel ve sanayi atıklarının doğrudan veya dolaylı olarak dere<br />

ve akarsulara boşaltılması, tarımda kullanılan mücadele ilaçları ile aşırı gübre<br />

kullanılması suların kirlenmesine neden olan faaliyetlerdir. Bunlara ilave olarak foseptik<br />

ve çöplüklerdeki sızıntılar gibi etkenler de yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kirleterek<br />

su kalitesini bozmakta ve çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir.<br />

2.5. Toprak ve Gürültü Kirliliği<br />

Ağrı şehrinde toprak ve gürültü kirliliği de gün geçtikçe önemli boyutlara<br />

ulaşmaktadır. Ağrı ve çevresinde önemli ölçüde tyapay gübre kullanılmasına rağmen<br />

gübrelerin yanlış kullanımını tespit etmek amacıyla herhangi bir şekilde analiz<br />

yapılmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim yöredeki toprakların genellikle çoğunluğunda<br />

kimyasal gübreler, zirai mücadele ilaçları ve bu ikisinin dışında diğer maddeler belki de<br />

olması gerekenden daha fazla kullanıldığı için topraklarda tuzlulaşma, asit birikimi,<br />

nitrat kirliliği, besin maddelerinde fakirleşme ve fosfor ve potasyum fazlalığı gibi<br />

olumsuzluklara neden olmaktadır.<br />

Günümüz insanlarının en önemli problemlerinden birini de psikolojik rahatsızlıklar<br />

oluşturmaktadır. Psikolojik rahatsızlıklarının bir nedeni de gürültünün insan beyninde<br />

yapığı tahriptir. Sanayileşmiş şehirlerle karşılaştırdığımız da Ağrı şehrinde gürültü<br />

kirliliğinin önemli bir boyuta ulaşmadığı söylenebilir. Ancak şehir merkezindeki ulaşım<br />

ağının plansız ve son derece bakımsız olması, son yıllarda hızla artan motorlu araçların<br />

ulaşım ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmaktadır. Yetersiz ve tamamen bakımsız<br />

olan yolarda meydana gelen araç yığılmaları önemli bir gürültü kirliliği oluşturmaktadır.<br />

Sonuç ve Öneriler<br />

Buraya kadar yapılan açıklamalardan ulaşılan sonuçlar ve ivedilikle ele alınması<br />

gereken hususlar maddeler halinde şöyle sıralanabilir.<br />

1. Ülkemizin göç veren yörelerinden biri olan Ağrı şehrinin; sağlık ve iş bulma<br />

şartlarını arttırarak, şehri ülkedeki gelişmiş bölgelere uyumlu bir şekilde<br />

sanayileştirmek, büyük şehirlerdeki imkanların (eğitim, sağlık vs.) göç veren şehre<br />

taşınması, yatırımları arttırmak için devletin yatırımcıya destekleme fiyatı vermesi,<br />

teşvik etmesi ve bölgede alınan vergi miktarını azaltması, büyük işadamlarının şehre<br />

1 DİX, H, M., 1981, Environmental Pollution, John Willey Sons Ltd. Chichester,<br />

New York, Brisbane, Toronto, s.3-4.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 205<br />

yatırım götürüp halka bu yörenin artık terörden uzaklaştığını göstererek, şehirdeki<br />

desteğin ve güvenin artmasını sağlamaları gerekir.<br />

2. Plansız şehirleşmenin devam ettiği, Ağrı’daki altyapının yetersiz olduğu, evsel ve<br />

sanayi atıklarının önlem alınmadan alıcı ortamlara verildiği, doğal kaynakların koruma -<br />

kullanma dengesi gözetilmeden kullanıldığı, bu sorunlara neden olan kirletici değerlerin<br />

yüksek olduğu, bunların sonucu olarak canlı hayatın, çevre ve insan hayatının tehdit<br />

altında olduğu ve bu durumun devam etmesi durumunda daha ciddi sorunların<br />

yaşanacağı söylenebilir.<br />

3. Şehirdeki yeşil alanlar artırılarak planlı konut alanlarının üretilmesi, eski ve yarı<br />

yıkık evler görüntü kirliliği yarattığından bu evlerin yıkılması veya restore edilmesi,<br />

kanalizasyon atık sularının akarsulara verilmesinin önlenmesi, bunun için belediyenin<br />

arıtma tesislerini kurması, kaliteli yakıt kullanılması, kaçak kömür kullanılmasının<br />

engellenmesi gerekmektedir. Bununla ilgili denetimlerin yapılması, TSE belgeli<br />

sobaların ve baca filtrelerinin kullanılmasının teşvik edilmesi ve kurşunsuz benzin<br />

kullanımının yaygınlaştırılması, çöplerin toplanması, taşınması ve yok edilmesi<br />

esnasında çevre ve insan sağlığını tehdit eden durumlarla karşılaşıldığından, gerekli<br />

önlemlerin alınması ve çöp biriktirme kaplarının sayısının arttırılması gibi hususlar<br />

dikkate alındığında Ağrı şehrinin çevre sorunları en aza indirgenebilecektir.<br />

4. Ülkemizin her yönüyle geri kalmış yörelerinden biri olan Ağrı’da bireysel eğitim<br />

olmadan, çevre kirliliğinin önüne geçilmesi ve atıklar ile mücadelenin<br />

kolaylaştırılabilmesi hemen hemen mümkün değildir. Bilindiği gibi eğitim bireylere<br />

olumlu davranışlar kazandırma sürecidir. Eğitim yolu ile bireyler, kendilerini ve içinde<br />

yaşadıkları toplumun yararına olumlu davranışlar kazanırlar. Çevre kirliliğinin<br />

yaratacağı sorunlar her bireyin geleceğini yakından ilgilendirmektedir. Bu yüzden<br />

bireylere toplum yaşamında kazandırılması gereken temel anlayışlardan birisi de çevre<br />

sorunlarının ve kirliliğinin boyutları ve önlenmesi konusunda bilinçlendirilmektedir. Bu<br />

nedenle Ağrı şehri gibi önemli çevre sorunları olan yerleşmelerde çevre eğitiminin<br />

yaygınlaştırılarak çevre sorunlarına karşı herkesin bilinçlendirilmesi, bir zorunluluk<br />

halini almıştır.<br />

Toplumun tüm kesimlerini çevre konusunda bilgilendirmek, bilinçlendirmek,<br />

olumlu ve kalıcı davranış değişiklikleri kazandırmak ve sorunların çözümünde fertlerin<br />

aktif katılımlarını sağlamak çevre eğitiminin temel hedefi olmalıdır. Çevre eğitimi<br />

yalnız bilgi vermek ve sorumluluk hissi oluşturmakla kalmamalı, insan davranışını da<br />

etkilemelidir. Bunun için eğitim çalışmalarında işitsel ve görsel materyaller ile<br />

uygulamaya ağırlık verilmelidir.<br />

Günümüzde çevre bilinci sağlıklı bir çevrede yaşamayı, temel insan haklarından biri<br />

olarak kabul etmektedir. Bu ise ancak kaliteli bir eğitimle mümkündür. Ülkemizde<br />

bugün ortaya çıkan sorunların ana nedenlerinden birisi, bilgi edinme ve<br />

bilinçlendirmede karşılaşılan eksikliklerdir. Çevre bilincine sahip olmayan bir insan,<br />

yaşadığı dünyayı kendisinden sonra başkalarının da kullanacağını idrak edemez.<br />

Halbuki çevre bize geçmişten kalan bir miras değil; korunması geliştirilmesi ve gelecek<br />

nesillere en güzel şekilde devredilmesi gereken bir emanettir.<br />

Toplumun büyük bir kısmında çevre bilincinin yeterince oluşmaması nedeniyledir ki<br />

çevre, ilgilenmeye değmeyen bir konu olarak algılanmaktadır. Çevre eğitiminin ana<br />

hedefi ise, yeni bir insan tipini, ahlak anlayışını ve tüketim bilincini topluma<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


206 Faruk KAYA<br />

kazandırmak, ihtiyacı kadar tüketen, gelecek nesillere karşı sorumluluk hisseden, çevre<br />

sorunlarına karşı duyarlı ve bilinçli bir insan modeli yetiştirmektir.<br />

Kaynaklar<br />

1. Atalay, İ., 1997,Türkiye Coğrafyası.Ege Üniversitesi Basımevi, İZMİR<br />

2. Dereli,T- Baykasoğlu, A.,2001, Atıklar ve Çevre Sorunları ile Mücadele, Çevre ve<br />

İnsan,T.C. Çevre Bakanlığı Yayın Organı Sayı:50 Ankara.<br />

3. DİX, H, M., 1981, Environmental Pollution, John Willey Sons Ltd. Chichester,<br />

New York, Brisbane, Toronto.<br />

4. Engin,N., 1985, Çevre Kirlenmesi,İstanbul Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya<br />

Bölümü, Coğrafya Der. Sayı I, İSTANBUL.<br />

5. Ergezer, U., 2001, Coğrafya, Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği Yayın<br />

No:Tüsiad-T/2001/06-302, İSTANBUL.<br />

6. Gökdağ, D., 1994, Ortaöğretim Programında Çevre. Cogito, Sayı:2, İstanbul.<br />

7. Güney,E., 1997,Türkiye’de Çevre Sorunları (doğal, kültürel ortam bozulması) Konya.<br />

8. Kaya, F., 2001, Ağrı Ovası ve Çevresinin Coğrafi Etüdü. Atatürk Üniv. Sosyal<br />

Bilimler Enstitüsü Coğrafya Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum.<br />

9. Özçağlar, A., 2000, Coğrafyaya Giriş (Sistematik, Kavramlar, Yöntemler). Ankara.<br />

10. Özey,R., 2001,Çevre Sorunları. İstanbul.<br />

11. Sever,R., SAMANCI,O., 2002,İlköğretimde Çevre Eğitimi. Doğu Coğrafya<br />

Dergisi, Yıl:7,Sayı:7,Konya.<br />

12. Spurgeon,R., 2002, Ekoloji, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, (Çev. Deniz<br />

Yurtören), İstanbul.<br />

<strong>13</strong>. ŞAHİN, C., 1989, Hava Kirliliği ve Hava Kirliliğini etkileyen Doğal Çevre<br />

Faktörleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Coğrafya Bilim ve<br />

Uygulama Kolu, Coğrafya Araştırmaları Der. C: I, S: I, Ankara<br />

14. T .C. Çevre Bakanlığı Çevre El Kitabı, 2003, Ankara.<br />

15. T.C. Çevre Bakanlığı, Türkiye Çevre Atlası 96.<br />

16. Devlet İstatistik Enstitüsü Çevre İstatistikleri (2001 Yılı Ocak Ayı Hava Kirliliği<br />

Haber Bülteni).<br />

17. Devlet İstatistik Enstitüsü 2000 Genel Nüfus Sayımı Geçici Sonuçları.<br />

18. Dünyanın Durumu; TEMA Vakfı Yayını,No: 37,İstanbul, 2002.<br />

19. Türkiye’nin Çevre Sorunları, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayınları, 1991, Ankara.<br />

20. tema@tema.org.tr.<br />

21. http://www.turkishpilots.org.tr (Denizcilik-Dergisi-Sayı-4.).<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 207-222<br />

ANKARA SAVAŞI’NA KADAR OSMANLI–CANDAROĞULLARI<br />

MÜNASEBETLERİ<br />

Özet<br />

Hamza KELEŞ<br />

G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi, Tarih Bölümü, Ankara.<br />

Cevdet YAKUPOĞLU<br />

G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />

Anadolu Türk tarihinde “Beylikler Devri” olarak bilinen döneme damgasını vuran en önemli<br />

siyasî güçlerin başında hiç şüphesiz Osmanlılar gelmektedir. 14. yüzyılda, bu beyliğin devlet olma<br />

ve Anadolu’da hâkimiyet kurma sürecinde karşısına çıkan mühim siyasî güçlerden biri<br />

Candaroğulları Beyliği olmuştur. Bu çalışmada, her iki gücün birbiriyle olan münasebetleri ve<br />

Anadolu Türk siyasî birliğinin sağlanması yönünde ortaya çıkardıkları rekabet üzerine bir<br />

değerlendirme yapılmıştır.<br />

THE RELATIONS OF OTTOMAN-CANDAROGULLARI UNTIL<br />

THE ANKARA WAR<br />

Abstract<br />

Undoubtfully the Ottomans are one of the most important political powers which have<br />

labelled the period in Anatolian Turkish history which is known as the “Beyliks Era”. One of the<br />

political powers which this beylik faced in the 14th century during its state structure and<br />

sovereignty of Anatolia process was the Candaroğulları Beylik. In this study, an evaluation on the<br />

relationship of these two powers with each other and the competition on gaining the Anatolian<br />

Political Union were studied.<br />

Giriş<br />

Türkiye Selçukluları Devleti’nin <strong>13</strong>. yüzyıl sonlarında Moğolların elinde tamamen<br />

oyuncak haline gelmesi neticesinde Anadolu’da bilhassa “UC” taraflarında bulunan<br />

Türkmenler kendi başlarının çaresine bakmak durumunda kalmışlar ve Selçuklu-İlhanlı<br />

siyasî güçlerine karşı baş kaldırmışlardır. 1<br />

Kuzeybatı Anadolu’da <strong>13</strong>. yüzyıl başlarından itibaren Türkiye Selçuklularına tâbi<br />

olarak faaliyette bulunan ve Bizansa karşı batıda gaza hareketlerini bu yüzyıl boyunca<br />

devam ettiren Çobanoğulları Beyliği, Kastamonu havâlisinde büyük bir Türkmen<br />

nüfuzuna dayanmakta idi. Çobanoğulları hükümdarları Anadolu’daki diğer Türkmen<br />

beylerinin yaptığı gibi, Moğol idaresi altında ezilen tebaalarının haklarını savunma ve<br />

1 Anadolu’da Moğol tahakkümü ve nüfuzu hakkında bk. F. SÜMER : “Anadolu'da Moğollar.”,<br />

SAD. I, (Ankara,1970).; Türkmenlerin Moğollara ve onların baskısı altında bulunan Selçuklu<br />

idaresine karşı baş kaldırısı hakkında bk. Anonim Farsça Selçuknâme, Çev. F. N. UZLUK,<br />

Anadolu Selçukluları Tarihi III, (Ankara,1952), s.33 vd.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


208 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />

onları baskıdan kurtarma çareleri aramışlardır. 1 İşte bu sebeple Çobanoğulları<br />

hanedanının Selçuklu taht mücadelelerinde taraf olması ve mevcut Selçuklu yönetimine<br />

baş kaldırmış şehzadelerin Kastamonu Türkmenlerini arkalarına almaları neticesinde<br />

Moğol destekli Selçuklu ordusunun Kastamonu üzerine yürümesi, bölge tarihi açısından<br />

bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Şöyle ki, Çobanoğulları hükümdarı Muzaffereddin<br />

Yavlak Arslan, Kastamonu’daki bu Türkmen isyanı sırasında öldürülmüş ve<br />

Türkmenleri teşkilatlandırarak Selçuklu ordusuna karşı çıkan Selçuklu şehzadesi Kılıç<br />

Arslan ise “Derbendler Bölgesi”nde yapılan muharebe ile Moğolların Kastamonu’ya<br />

girmesini önlemiştir (M. 1292). 2 Bu savaş sırasında Selçuklu veya İlhanlı hizmetinde<br />

bulunduğu bildirilen Şemseddin Yaman Candar adlı bir emirin gösterdiği başarıdan<br />

ötürü, kendisine Kastamonu havalisinde Eflani kalesi ve çevresi tımar olarak verilmiştir.<br />

Eflani’de bir süre ikâmet eden Yaman Candar’ın ölümü üzerine onun oğlu Süleyman<br />

Paşa, tam olarak bilinemeyen bir tarihte Kastamonu’ya bir baskın düzenlemek sûretiyle<br />

bu şehre hakim bulunan Yavlak Arslan’ın oğlu Mahmud Bey’i bertaraf etmiş, böylece<br />

Kastamonu merkez olmak üzere Candaroğulları beyliğini tesis etmiştir. 3<br />

Çobanoğulları beyliğinin 1290’lı yılların başından itibaren zayıflaması ve akabinde<br />

parçalanarak yerine yeni bir beyliğin kurulması neticesinde Kuzeybatı Anadolu<br />

havalisinden Bizans sınırına kadar olan Batı Anadolu topraklarında otorite boşluğunu<br />

dolduran yeni bir Türk siyasî teşekkülü ortaya çıkmıştır ki bu Bizansa karşı gaza<br />

hareketleriyle adını duyurmayı başarmış olan Ertuğrul Gazi oğlu Osman liderliğindeki<br />

Türk beyliğinden başkası değildir. 4 Şimdi bu iki Türkmen beyliğinin 14. yüzyıl sonuna<br />

kadar olan münasebetleri hakkındaki değerlendirmeye geçilebilir.<br />

Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı-Candaroğulları Münasebetleri<br />

Osman Bey’in ilk zamanlarda Çobanoğullarına tâbi olarak faaliyet gösterdiği ve<br />

ancak bu beyliğin sükûtundan sonra bölgede liderliği ele aldığına dair rivayet<br />

bulunmaktadır. Ancak Osman Bey’in Bizansa karşı gaza faaliyetlerine hız verdiği<br />

yıllarda artık Kuzeybatı Anadolu’da Çobanoğullarının mirasının bir kısmını<br />

1 Çobanoğullarının son dönemlerindeki siyasî hadiseler ve Moğollarla ilişkileri hakkında bk.<br />

Osman TURAN: Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., (İstanbul,1996), s.603-614.<br />

2 Yavlak Arslan’ın öldürülmesi ve Derbendler bölgesindeki muharebe için bk. KERİMÜDDİN<br />

MAHMUD-İ AKSARAYÎ: Müsâmeretü’l-Ahbâr, Çev. Mürsel ÖZTÜRK, TTK Yay.,<br />

(Ankara,2000), s.<strong>13</strong>7-143.<br />

3 Mahmud Bey adına, Hoylu Hasan b. Abdülmümin inşâya dair bir eser yazmıştır. Bk. TURAN:<br />

“Selçuk Türkiye’si Din Tarihine Dair Bir Kaynak: Fustatu’l-adale fi Kavâidi’s-saltana”,<br />

Köprülü Armağanı, (İstanbul,1953), s.532-533.; Süleyman Paşa’nın bu harekâtının 14. yüzyıl<br />

başlarında ve muhtemelen <strong>13</strong>09 tarihinden önce gerçekleştiği tahmin olunmaktadır. Bk. İ.<br />

Hakkı UZUNÇARŞILI: Anadolu Beylikleri, TTK. 4. Baskı, (Ankara,1988), s.121-123.;<br />

YAZICIOĞLU ALİ: Selçuknâme, Topkapı Revan Köşkü Ktp. Nr. <strong>13</strong>90, v.280b,284b.; Z.<br />

Velidi TOGAN: Umumî Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, 3. Baskı, (İstanbul,1981),<br />

s.317.; Eflani’de İlhanlıların mesela Reşidüddin’in tımarlarının ve mâlikânesinin bulunduğu<br />

iddia edilmektedir. Bk. TOGAN: “Reşidüddin’in Mektuplarında Anadolu’ya Ait Kayıtlar”,<br />

İ.F.M. XV/1-4 (1953-1954), s.40.<br />

4<br />

Osmanlıların ortaya çıkışı ve bu sırada Anadolu’nun durumu hakkında bk. M. Fuad<br />

KÖPRÜLÜ: Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ötüken Yay, (İstanbul,1981).;<br />

UZUNÇARŞILI: Osmanlı Tarihi I, TTK Yay., 7. Baskı, (Ankara,1998), s.103 vd.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 209<br />

Candaroğulları devralmış bulunuyordu. Pachymeres’in, Candaroğulları beyliği ile<br />

Osmanlılar arasında kalıp bu iki güçle komşu olan Ali ve Nasreddin adında iki emirden<br />

bahsetmekte olup, bu beylerin Bizans toprakları aleyhinde devamlı sûrette akınlarda<br />

bulunan ve gaza faaliyetlerini sürdüren Osmanlılar ile Candaroğullarına bu<br />

faaliyetlerinde yardım ettiklerine dair naklettiği rivayet bir ölçüde önemlidir. Burada<br />

adları geçen Ali ve Nasreddin’in Çobanoğulları hanedanından geldiği anlaşılmakta olup,<br />

Çobanoğullarının parçalanması ile özellikle Ali’nin batıda kendi başına Bizans<br />

akınlarını devam ettirdiğinden bahsolunmaktadır. 1<br />

Bizansın bu akınları durdurabilmek amacıyla barış temini için çaba sarfettiği<br />

malumdur. Altın Ordu devleti beylerinden Nogay’ın hizmetinde iken onun 1299’da<br />

ölümü üzerine türlü yollarla Anadolu’ya geçen Hıristiyan asıllı Nogay Tatarı bir<br />

komutanın Bizans hizmetine girerek İzmit’in valiliğine getirildiği görülmektedir. Bunun<br />

bir ara Candaroğlu Süleyman Paşa’ya elçi olarak gönderildiği ve Osman Bey’in Bizansa<br />

akınlarına karşı Candaroğulları beyliğini Bizansın yanına çekme teklifi götürdüğü iddia<br />

edilmektedir. 2 Eğer gerçekten bu doğru ise Bizans, Osmanlı tazyiki karşısında<br />

Candaroğullarını kendisine müttefik kılma peşinde koşmuştur. Ancak Süleyman Paşa<br />

zamanında Candaroğullarının Bizansa karşı cihad vazifesini yerine getirmeye devam<br />

ettiklerine dair ipuçları bulunmaktadır. 3 Bununla birlikte bu yıllarda Osman Gazi ile<br />

Candaroğlu Süleyman Paşa’nın Bizansa karşı ittifak kurduklarına veya muhabere<br />

ettiklerine dair açık kayıtlara da rastlanamamıştır. Bu iki hükümdar zamanında Bolu<br />

havalisinde Umuroğulları ve Gerede yöresinde Şahin Bey adlı bir emirin varlığı, Osman<br />

Bey’le Süleyman Paşa’nın arasında bir set teşkil etmiş görünmektedir. 4 Neticede<br />

Osman Bey, Çobanoğulları beylerinin Bizansa karşı yaptıkları gaza faaliyetlerini<br />

devralarak bu konuda liderliği de üstlenmiştir. Osman Bey ve ona bağlı Türkmenlerin<br />

1 Pachymeres II, s.316 vd.’dan naklen P. WİTTEK: Menteşe Beyliği, Çev. O. Şaik GÖKYAY, TTK<br />

Yay., 3. Baskı, (Ankara,1999), s.21-22.<br />

2 İznik taraflarında Bizansın hizmetine giren bu Tatar’ın adının Küçüm Bahşi okunması gerektiği<br />

söylenmiştir. Bk. Pachymeres II, s.345-346’dan naklen TOGAN: Giriş, s.332.<br />

3 Mevlânâ’nın torunu Ulu Ârif Çelebi’nin Amasya’nın Maden kasabasından Kastamonu’ya doğru<br />

hareket ettiğinde yolunu kesen eşkıyaların daha sonra onun himmetiyle tövbe edip,<br />

Kastamonu’da Süleyman Paşa’nın hizmetine girerek gaza faaliyetlerine iştirak ettikleri<br />

nakledilmektedir. Ancak olayın tarihi verilmemiştir. Bk. AHMED EFLAKÎ: Menâkıbu’l-ârifin,<br />

Çev. Tahsin YAZICI: Ariflerin Menkıbeleri, Remzi Kitabevi, 4. Baskı, (İstanbul,1987), C.II, s.220.<br />

4 Umuroğullarının Bolu ve çevresindeki faaliyetleriyle ilgili fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Bu<br />

beylikle ilgili olarak küçük çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, beyliğin tarihini aydınlatıcı<br />

mahiyette sonuçlara ulaşılamamış ve Bizanslı tarihçi Pachymeres’in naklettikleri üzerinde<br />

değişik yorumlar yapılmıştır. Bunun için bk. K. Ziya TAŞ: “Kuzeybatı Anadolu’da Az Bilinen<br />

Bir Beylik: Umuroğulları”, XII. Türk Tarih Kongresi’nden Ayrıbasım, TTK, (Ankara,1999), s.595-<br />

603; Z. Günal ÖDEN: “Umuroğulları Hakkında Bazı Görüşler”, XII. Türk Tarih Kongresi’nden<br />

Ayrıbasım, TTK, (Ankara,1999), s.589-594.; Şahin Bey, İbn Batuta tarafından Gerede’de bizzat<br />

ziyaret edilmiştir. Bk. İbn Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, Haz. İ. PARMAKSIZOĞLU,<br />

Kültür Bakanlığı Yay., (Ankara,2000), s.52.; Yaşar YÜCEL: Anadolu Beylikleri Hakkında<br />

Araştırmalar I, TTK, (Ankara,1991), s.183-203.; Umuroğulları ve Şahin Bey’in, Bolu, Gerede<br />

ve Koñrapa/Konur Apa havalilerinde yapmış oldukları hayır hizmetleri hakkında bk. İBK.<br />

MCO. 15, v.5a,6b,12b,20b,65b, 141a,143a. vd.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


210 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />

Sakarya nehrinin batısında kalan Bizans topraklarına kısa bir süre içinde hakim<br />

1<br />

olduklarından bahsedilmektedir.<br />

Candaroğulları ile Osmanoğullarının ilk dönemlerindeki ilişkiler doğrudan olmayıp,<br />

belki dolaylı yollardan Bizansa karşı ittifak şeklinde cereyan etmiştir. Bunun<br />

sebeplerinden biri bazı mahalli güçlerin, yeni ortaya çıkmış bulunan bu iki siyasî gücün<br />

arasında kalmış olmasıdır.<br />

Osman Bey, Bursa’nın alınmasına kadar geçen süreçte yani 14. yüzyıl ilk<br />

çeyreğinde bir taraftan Bizans “UC”undaki fetihlerini sürdürürken diğer yandan da<br />

beyliğinin kuzey ve kuzeydoğusunda kalan toprakları ele geçirmek için kumandanlarını<br />

bu yönde fetihlere memur etmiştir. 2 Aynı yıllarda Candaroğlu I. Süleyman Paşa da,<br />

Kastamonu ve Safranbolu haricinde Sinop ve çevresine egemen olarak beyliğine<br />

Karadeniz istikametinde önemli bir kapı açmıştır. 3 Süleyman Paşa’nın, beyliğinin<br />

uzunca bir döneminde İlhanlıların yüksek hâkimiyetini tanımak zorunda kaldığını ve<br />

<strong>13</strong>35’te İlhanlı hükümdarı Ebû Said Bahadır Han’ın ölümüyle bu devletin<br />

yıkılmasından sonra ancak tam bağımsız bir beyliğe sahip olabildiği iddia edilse de o<br />

devirdeki siyasî teamüller bunu gerektirdiğinden bütün küçük devlet ve beylikler<br />

esasında aynı şeyi yapmak durumunda kalmıştır. Osmanlıların ilk dönemleri de bu<br />

şekilde İlhanlı otoritesine göstermelik bir boyun eğme ile geçmiştir. 4<br />

Süleyman Paşa’nın Kastamonu ile birlikte veya hemen sonrasında topraklarına<br />

kattığı Safranbolu’nun yöneticiliğine oğlu Ali Bey’i tayin ettiği rivayet edilmektedir. 5<br />

Dolayısıyla daha 14. yüzyılın başlarından itibaren Süleyman Paşa batıda Safranbolu’ya<br />

ve belki Osmanlı kayıtlarında Viranşehir olarak geçen bu günkü Eskipazar ilçesi ve<br />

çevresine, Ulus ve Bartın yörelerine sahip olarak batıda genişleme politikası güttüğünü<br />

göstermiştir. Süleyman Paşa’nın Safranbolu ve çevresinde gerçekleştirdiği hayır<br />

hizmetleri, vakıf kayıtları bu görüşü doğrulamaktadır. 6 <strong>13</strong>30 yılında Bizansa komşu<br />

memleketlerdeki siyasî teşekküllerden bahseden Ebu’l-Fida’nın, Candaroğulları<br />

1 Pachymeres, Tr. Coustin, Hist. De Constantinople, Paris 1673, VI, s.744-748.; G. Finlay,<br />

History of Greece, London,1851, s.445-447.; Câmiü’d-düvel, Çev. H. F. TURGAL, s.48-<br />

49.’dan naklen TURAN: Türkiye, s.6<strong>13</strong>-614.<br />

2 Osman Gazi sağlığında, oğlu Orhan Gazi’yi ve komutanlarını Ak-yazı ve Koca-eli bölgelerinin<br />

fethi için göndermiş ve bu civarda alınan yerler Akça Koca, Koñur Alp gibi komutanlara<br />

verilmiştir. bk. Aşık Paşaoğlu Tarihi, Haz. H. N. ATSIZ, MEB. Yay., 2. Baskı, (İstanbul,1992),<br />

s.30-32.; Osmanlı tahrirlerinde ve vakıf kayıtlarında bu günkü Düzce yöresi, Konur Apa’ya<br />

nispetle Koñrapa olarak zikredilmiştir. Bk. BOA. TD. 51, s.114.; BOA. TD. 438, s.421.; İBK.<br />

MCO. 15, v.159a-vd.<br />

3 Pervâneoğulları hakkında bk. Turan: a.g.e., s.527 vd.; İbn Batuta Seyahatnamesinden<br />

Seçmeler, s.59.<br />

4 Süleyman Paşa’nın İlhanlıların Anadolu umumî valisi Emir Çoban’ı <strong>13</strong>14 yılında Erzincan<br />

civarındaki Karanbük mevkiinde ziyaret ederek itaat arzettiği ve kendisine hil’at giydirildiği<br />

rivayet edilmektedir. Bk. AKSARAYÎ, s.251-252.<br />

5 İbn Batuta <strong>13</strong>30’larda Gerede üzerinden Safranbolu’ya uğradığında buranın yöneticisi olarak<br />

Süleyman Paşa’nın oğlu Ali Bey’i göstermiş ve onu ziyaret ettiğini söylemiştir. Bk. İbn Batuta<br />

Seyahatnamesinden Seçmeler, s.52.<br />

6 BOA. TD. 438, s.464,480.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 211<br />

beyliğini de bunlar içinde saymış olduğu görülmektedir. 1 Bu durumda Süleyman<br />

Paşa’nın sahip oldukları topraklar muhtemelen bu günkü Karabük-Zonguldak toprakları<br />

üzerinden Bizansın sahildeki sınırlarına ulaşmakta idi.<br />

Osman Bey’in vefatı üzerine yerine geçen oğlu Orhan Bey devrinde Bursa alınarak,<br />

beyliğin başkenti yapılmıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı beyliğinin doğu sınırlarında<br />

bulunan Göynük, Mudurnu, Bolu, Gerede, Mengen, Çağa gibi şehir ve kasabalara sahip<br />

olan mahallî yöneticilerin elinden buraların kesin olarak alındığı görülmektedir. Gerçi<br />

Osman Bey devrinde Bolu ve havalisinde Osmanlı fetihleri başlamış olsa da, henüz<br />

Bursa bile ele geçirilmeden Osmanlıların doğuda kalıcı fetihler gerçekleştirme ihtimali<br />

düşük kalmaktadır. 2 Orhan Bey devrinde ve bilhassa <strong>13</strong>30’lu yıllar sonrası, Osmanlılar<br />

Bolu havalisinde doğuya yani Candaroğulları toprakları istikametinde fetihler<br />

gerçekleştirerek ilk defa bu hükümdar zamanında Candaroğulları ile Osmanlılar<br />

doğrudan komşu olmuşlardır. 3 Bu tarihlerde Candaroğlu Süleyman Paşa ile çağdaşı<br />

olan Osmanlı hükümdarı Orhan Bey arasında zaman zaman anlaşmazlıklar ve siyasî<br />

çekişmeler olduğuna dair bir rivayetin El-Ömerî’den naklen verilmiş olmasına rağmen,<br />

bu konuda başka da bir teferruata rastlanmamıştır. 4<br />

Süleyman Paşa’nın <strong>13</strong>40’ların başında ölümünden sonra Orhan Bey’in Safranbolu<br />

istikametine doğru genişleme siyasetine hız verdiği görülmektedir. Bu konuda Orhan<br />

Bey’in oğlu olup, adı daha çok Osmanlıların Rumeli’ye geçişi hadiselerinde öne çıkan<br />

Şehzade Süleyman Paşa’nın, Bolu ve havalisinde Osmanlı ilerleyişinde aktif rol<br />

üstlenen komutanlardan biri olduğu anlaşılmaktadır. 5 Bu dönemde bir taraftan Bizans<br />

tahtında hak iddia eden Kantakuzen’e devamlı sûrette destek veren Osmanlılar, diğer<br />

taraftan Anadolu’daki topraklarını da genişletmeye dönük bir politika izlemişlerdir.<br />

Ankara’nın Osmanlıların eline geçişi bu politikayı çok güzel yansıtmaktadır. 6<br />

Süleyman Paşa’nın ölümünden, Kötürüm Bâyezid’in Candaroğlu hükümdarı<br />

oluşuna kadar geçen çeyrek asırlık zaman dilimi içinde, Candaroğulları ile Osmanlılar<br />

arasındaki ilişkileri aydınlatabilecek belgelerden şu an için yoksunuz. Muhtemelen bu<br />

yıllarda Orhan Bey’in fetih politikalarından çekinen Candaroğulları, batı istikametinde<br />

bir siyasî hareketten uzak durmuş görünmektedirler. Nitekim Orhan Bey’in <strong>13</strong>50’lerde<br />

1 Ebu’l-Fida, Fr. Çev. II 2 , s.145.’ten naklen YÜCEL: a.g.e., s.62.<br />

2 Bazı Osmanlı kaynaklarında mesela Evliya Çelebi’de anlatıldığı üzere daha Osman Bey<br />

devrinde bu günkü Ilgaz ilçesi çevresinin, Osmancık ilçesinin vb. Kastamonu’dan bile doğuda<br />

bulunan şehir ve kasabaların fethedildiğine dair rivayetler elbette ciddiyetten uzaktır ve bunlar<br />

menkıbelere dayanmaktadır. Bk. Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler I, Haz. H. Nihal<br />

ATSIZ, MEB. Yay., 3. Baskı, (Ankara,2001), s.217,219.<br />

3 Orhan Bey devrinde Osmanlıların Bolu istikametindeki fetihlerine dair çok da teferruatlı bilgi<br />

yoktur. Şimdilik bk. Aşık Paşaoğlu Tarihi, s.43.<br />

4 El-Ömerî, Taeschner neşri, s.42’den naklen YÜCEL: a.g.e., s.61.<br />

5 Şehzade Süleyman Paşa’nın Bolu çevresinde Göynük ve Mudurnu’ya hakim olarak buralarda<br />

adaleti sağladığını Osmanlı tarihçileri nakletmişlerdir. Bk. Aşık Paşaoğlu Tarihi, s.43.<br />

6 Orhan Bey devrinde Osmanlı Bizans ilişkileri ve Kantakuzen’in taht mücadelesi sırasında<br />

Osmanlılarla olan münasebetleri hakkında bk. George OSTROGORSKY: Bizans Devleti<br />

Tarihi, Çev: Fikret IŞILTAN, TTK Yay., (Ankara,1995), s.463-493.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


212 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />

artık Safranbolu ve Karadeniz kıyısında Ereğli’ye kadar ilerlediği malumdur. 1<br />

Osmanlıların Candaroğlu I. Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra ele geçirdikleri<br />

Safranbolu’yu, <strong>13</strong>61 veya biraz öncesinde Candaroğulları beyliğinin başına geçen<br />

Kötürüm Bâyezid zamanında kaybettikleri ve hatta bu günkü Eskipazar, Ulus, Bartın<br />

yörelerinin de Candaroğullarının elinde bulunduğu, bu yörelere ait vakıf kayıtlarından<br />

anlaşılmaktadır. 2 Kötürüm Bâyezid Bey’in, bir ihtimal Orhan Bey’in vefat edip yerine I.<br />

Murad’ın geçtiği yıllardaki taht değişikliği sırasında böyle bir genişleme siyaseti izlemiş<br />

olması mümkündür.<br />

Osmanlılarda Orhan Bey’in yerine geçen oğlu I. Murad 3 ve Candaroğullarında Âdil<br />

Bey’in yerine geçen Kötürüm Bâyezid devirlerinde Osmanlılarla Candaroğulları<br />

arasındaki münasebetler hakkında daha doyurucu malumat elde edilmektedir. Bu<br />

dönemde Candaroğulları, evlenme yoluyla Osmanlılarla akrabalık kurmuşlardır.<br />

Kötürüm Bâyezid Bey, Rumeli fatihi olarak bilinen ve Orhan Bey’in oğlu olan Şehzade<br />

Süleyman Paşa’nın kızı ile evlenmiştir. Bu evlilikten İsfendiyar Bey dünyaya gelmiştir. 4<br />

Esasen Candaroğullarının menşeinin Osmanoğulları gibi Oğuzların Kayı boyundan<br />

olduğunun kabul görmesi vb. sebepler iki beyliği birbirine yaklaştırmıştır. 5 Ancak iki<br />

taraf arasındaki yakınlaşmanın en önemli sebeplerinden biri olarak I. Murad devrinde<br />

Osmanlıların Balkanlardaki ilerleyişine karşı Avrupa’da ciddî olarak ilk büyük<br />

direnmelerin başlamış olması nedeniyle, Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki siyasî<br />

güçlerle her hangi bir sürtüşmeye girmek istememesi gösterilebilir. En azından bu tip<br />

kız alışverişleriyle Candaroğulları Beyliği, Osmanlı yanına çekilmeye çalışılmış veya bu<br />

beyliğin Osmanlılara karşı her hangi bir harekette bulunması engellenmek istenmiştir.<br />

Anadolu’da bilhassa Karamanoğullarının Osmanlılara karşı bir rakip olarak sivrilmesi<br />

neticesinde, bu beyliğin gelecekte ortaya çıkaracağı tehditlere karşı Candaroğulları bir<br />

denge unsuru olarak seçilmiştir.<br />

Osmanlı hanedanı ile Candaroğulları hanedanı arasında gerçekleşen siyasî mahiyetteki<br />

evliliklerin, Osmanlıların kuzeydoğusunu, güney ve doğu istikametindeki tüm haberleşme<br />

hattını güvence altına almak şeklinde stratejik bir maksada yönelik olmuş olduğuna dair<br />

de yorumlar yapılmıştır. 6 Diğer taraftan Osmanlıların Balkanlardaki fütuhatını, Bizansa<br />

karşı kurmuş olduğu kesin üstünlüğü ve Anadolu’da dâimî sûrette doğu istikametinde<br />

gösterdiği genişlemeyi, Candaroğulları beylerinin yakın takibe almış olduğu, Kötürüm<br />

Bâyezid’in, I. Murad’la olan ilişkilerini hısımlık kurmak yoluyla kontrol altında tutmayı<br />

1 Ereğli, Gerede ve çevresinde Orhan Bey devrinden kalma vakıf kayıtları bunun delilidir. Bk.<br />

İBK. MCO. 15., v.153b.<br />

2 İBK. MCO. 15, v.84b,88a.<br />

3 I. Murad’ın faaliyetleri ve Candaroğulları ile ilişkileri hakkında bk. UZUNÇARŞILI: “Murad I”,<br />

İA., C.VIII/79, s.590-592.<br />

4 Bu evlilikten Uzunçarşılı bahsetmekte ancak başka da bir bilgi vermemektedir. Ancak Kötürüm<br />

Bâyezid’in eşi olan bu hanım sultan, <strong>13</strong>95 yılında vefat etmiş ve Sinop’ta Candaroğlu devrine<br />

ait Aynalı Kadın adı ile meşhur olan türbeye defnedilmiştir. Bu türbenin bakımı için vakıflar<br />

tahsis edilmiştir. Bk. UZUNÇARŞILI: Osmanlı Tarihi I, TTK Yay., 7. Baskı, (Ankara,1998),<br />

s.84.; BOA: TD. 438, s.694.<br />

5 Kuzeybatı Anadolu’da Kayılarla ilgili yer adlarına dair bk. Cevdet YAKUPOĞLU: İsfendiyar<br />

Bey ve Zamanı, G.Ü. S.B.E. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Ankara,1999), s.105-106.<br />

6 A. D. ALDERSON: Osmanlı Hanedanının Yapısı, İz Yay., İstanbul, 1988, s. 146.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 2<strong>13</strong><br />

hedeflediği de söylenebilir. Nitekim Kötürüm Bâyezid’in, I. Murad’ın oğlu şehzade<br />

Bâyezid’in Germiyanoğlu Süleyman-Şah’ın kızı Sultan Hatun ile evlenmesi (<strong>13</strong>78-<strong>13</strong>81)<br />

dolayısıyla Bursa’da düzenlenen düğün için elçi ve hediye yollayan beyler arasında da adı<br />

geçtiği görülmektedir. 1 Diğer yandan iki taraf arasındaki ilişkilerin samimî olmadığını<br />

da söylemek gerekir. Osmanlıların Avrupa kıtasında giriştiği sistemli fetihler neticesi<br />

kuvvetlenmesinden ve Anadolu’da da Germiyanoğulları ile Hamidoğullarından bir<br />

kısım toprakları barış yoluyla elde etmesinden 2 sonra, Candaroğlu hükümdarı endişe<br />

duymaya başlamıştır. Daha <strong>13</strong>61’de I. Murad’ın Ankara’yı ikinci kez Osmanlı topraklarına<br />

dahil edip şehri kalıcı bir Osmanlı vilâyeti haline dönüştürmesi, Karamanoğulları gibi<br />

Candaroğulları Beyliği’ni de, Osmanlıların kendilerini yok etmeye yönelen potansiyel<br />

bir güç, dolayısıyla bir düşman olduğu gerçeği ile yavaş yavaş karşı karşıya getirmiştir.<br />

Osmanlıların da siyasetleri gereği, Anadolu’da kendilerine rakip olabilecek hiçbir gücü<br />

bırakmak istemedikleri ve Karamanoğullarından sonra ikinci büyük rakip olarak<br />

Candaroğullarını gördükleri iddia edilmektedir.” 3<br />

Osmanlı genişlemesine karşı Kötürüm Bâyezid’e yardım edebileceklerin başında<br />

Amasya Türkmen emiri Ahmed Bey geliyordu ki bu kişi Kötürüm Bâyezid’in<br />

damadıydı. Kötürüm Bâyezid; babası Hacı Şadgeldi’nin Sivas hükümdarı Kadı<br />

Burhaneddin Ahmed tarafından öldürülmesinin intikamını almak isteyen damadı Emir<br />

Ahmed’e yardım ederek, karşılığında Osmanlılara karşı bu beyin desteğini sağlamayı<br />

hedeflemiştir. Bu yardım kuvvetinin başında Kötürüm Bâyezid’in oğullarından<br />

İsfendiyar Bey bulunmakta idi (<strong>13</strong>82). 4 Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin, Kötürüm<br />

Bâyezid’in gönderdiği yardımcı kuvvetlerle destekli Amasya ordusuna karşı ilk başlarda<br />

başarısız olsa da daha sonra bu müttefik ordusunu arka arkaya bozguna uğratmıştır<br />

(<strong>13</strong>83). Neticede Kötürüm Bâyezid’in bu siyaseti, Candaroğulları kuvvetlerinin boş yere<br />

kendi merkezlerinden uzakta, sonucu belirsiz bir mücadele içinde kalmasına sebebiyet<br />

vermiştir. Emir Ahmed Bey ise Candaroğullarının kendisine yeterli desteği<br />

sağlayamamasından ve kayın pederinin davranışlarının samimi olmamasından şikayetçi<br />

olmuştur. Böylece Emir Ahmed Bey, bu günlerde doğudaki siyasî hadiseleri yakından<br />

takip eden Osmanlı hükümdarı I. Murad’ı kendine müttefik olarak uygun bulmuş ve<br />

ondan yardım istemiştir. 5<br />

1 Bu düğün ve tahminî tarihi üzerindeki değerlendirmeler için bk. UZUNÇARŞILI: Osmanlı<br />

Tarihi I, s.60,61,174.<br />

2 UZUNÇARŞILI: a.g.e, s.51.<br />

3 Çandarlı Kara Halil Paşa ile Sultan I. Murad arasında geçen bir konuşmada Sultan Murad,<br />

Karamanoğlu’nun ahvalini sorunca Çandarlı şöyle der: “Hünkârım, Karamanoğlu Ali Bey, bir<br />

acar kişidir. Boş durmaz, işittim ki halen Ankara kalesini elinde tutan Ahiler ve Aydın, Saruhan<br />

ve Germiyan oğullarını da kandırarak ülkemizi harap etmek istermiş. Belki Kastamonu’daki<br />

İsfendiyaroğulları da onlarla birlik olacaktır.” Bk. Zuhurî Danışman ve S. GÖK Osmanlı<br />

Padişahları Serisi, (İstanbul,1966), s.99.; John E. WOODS: 300 Yıllık Türk İmparatorluğu<br />

Akkoyunlular, Çev. Sibel ÖZBUDUN, , Milliyet Yay., İstanbul,1993, s.165.<br />

4 Aziz B. Erdeşir-i Esterabadî: Bezm ü Rezm, Çev. Mürsel ÖZTÜRK, Kültür Bakanlığı Yay.,<br />

(Ankara,1990), s.250,270.; AHMED TEVHİD: “Kadı Burhaneddin Ahmed”, TOEM, 25-30,<br />

(<strong>13</strong>30), s.185 vd.; YAKUPOĞLU: a.g.tez., s.15 vd.<br />

5 Hüseyin Hüsameddin İsfendiyar Bey’in, savaşlarda isteksiz davrandığını, kuvvetlerini geri<br />

planda tuttuğunu ve asıl muharebeyi yapanın Emir Ahmed’in kuvvetleri olduğunu, Emir<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


214 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />

I. Murad’ın, Amasya beyinin bu ittifak teklifine sıcak bakmış olduğu görülmektedir.<br />

Zaten aynı günlerde Candaroğulları başkentinde meydana gelen gelişmeler de<br />

Osmanlıların taraflar arasındaki rekabet veya sürtüşmeden yararlanma fırsatı<br />

bulmalarına imkân verecek nitelikte idi. Hadiselerin başlangıcında, Candaroğlu<br />

hükümdarı Kötürüm Bâyezid’in hanedan içi bazı uygulamaları müessir olmuştur. Şöyle<br />

ki, Kötürüm Bâyezid Bey’in, memleketin yönetimini çok sevdiği oğlu İskender Bey’e<br />

vermek niyetinde olduğunu duyan büyük oğlu Süleyman Paşa, babasına kızarak kardeşi<br />

İskender’i öldürdükten sonra kaçıp Osmanlılara sığınmış ve beyliğe hakim olmak için<br />

Sultan I. Murad’dan yardım istemiştir. Öte yandan Bâyezid Bey, oğlu İskender’in katili<br />

olan diğer oğlu Süleyman Paşa’nın biri kız, diğeri erkek iki çocuğunu, yani kendi<br />

torunlarını öldürterek intikam almıştır. I. Murad’ın Anadolu’da mümkün olduğunca<br />

doğuya doğru genişleme siyasetine de uygun olan, Süleyman Paşa’nın ittifak teklifi<br />

hemen kabul görmüştür. 1<br />

Kötürüm Bâyezid, oğlu Süleyman Paşa’nın Osmanlılara iltica etmesi neticesinde I.<br />

Murad’ın ona destek vererek Kastamonu üzerine kuvvet sevk edeceğini elbette tahmin<br />

etmişti. Bunun için kendisine güçlü bir müttefik bulması gerekiyordu. Anadolu’nun<br />

içlerine doğru bir Osmanlı ilerleyişini hiçbir zaman istemeyen Kadı Burhaneddin<br />

Ahmed’in bu güce sahip olduğunu biliyordu. Kötürüm Bâyezid bu nedenlerle Amasya<br />

emiri Ahmed Bey’e vermiş olduğu desteği geri çekmiş ve Kadı Burhaneddin’le olan<br />

bozuk ilişkilerini hızla tamir yoluna gitmiştir. Bunun bir nişanesi olarak Kadı<br />

Burhaneddin’e dostluk bildiren elçiler gönderen Kötürüm Bâyezid aynı zamanda<br />

gönderdiği kuvvetlerle Amasya emirine ait Merzifon’u yağmalatmış ve ganimetleri de<br />

Kadı Burhaneddin’e göndermeyi taahhüt etmiştir. Ancak onun bu ganimetleri tekrar<br />

Emir Ahmed’e iade etmesi Kötürüm Bâyezid’le Kadı Burhaneddin arasındaki ilişkileri<br />

yeniden gerginleştirmiştir. 2 Candaroğlu hükümdarının, bu hareketiyle bir taraftan Kadı<br />

Burhaneddin’in diğer taraftan da damadı olan Emir Ahmed’in gönlünü hoş etmek ve<br />

Osmanlılara karşı doğuda iki önemli müttefiki elinde tutmak istediği anlaşılıyor. Ancak<br />

Kötürüm Bâyezid, Osmanlı tehlikesinin ciddiyetini yeniden hissetmiş olacak ki Kadı<br />

Burhaneddin’in desteğini yeniden kazanmak için harekete geçmiştir. Ancak henüz Kadı<br />

Burhaneddin’in yardımı sağlanamadan, Osmanlı yardımcı kuvvetlerinin başına geçirilen<br />

Candaroğlu şehzadesi Süleyman Paşa, Kastamonu’ya girerek, burada yapılan savaşı<br />

kazanmış ve yenilgiyi kabul eden Kötürüm Bâyezid Sinop’a çekilmiştir. Kastamonu bu<br />

şekilde Osmanlı destekli Süleyman Paşa’nın eline geçmiştir (<strong>13</strong>83-<strong>13</strong>84). 3<br />

I. Murad’ın Candaroğulları üzerinde baskı kurma düşüncesinin baştan beri mevcut<br />

olduğu anlaşılmaktadır. Hadiselerin gelişimi bu düşünceyi doğrulamaktadır. Nitekim I.<br />

Murad, Süleyman Paşa’nın Kastamonu’da duruma hakim olmasından kısa bir süre sonra<br />

ordusuyla Kastamonu’ya gelerek, şehri işgal etmiş ve Süleyman Paşa’yı tutuklamıştır.<br />

Böylece ilk defa Osmanlı kuvvetleri kendisinden sonra Anadolu’daki en güçlü beyliklerden<br />

Ahmed’in, Kötürüm Bâyezid’in Amasya’yı ele geçirmeye çalıştığını düşündüğünü iddia<br />

etmiştir. Bk. HÜSEYİN HÜSAMEDDİN: Amasya Tarihi, (İstanbul,1927), C.III, s.125-127,128.<br />

1 Bezm ü Rezm, s.357.; HÜSEYİN HÜSAMEDDİN: a.g.e., s.129.<br />

2 Bu hadiseler için bk. Bezm ü Rezm, s.283.<br />

3 Bâyezid Bey’in Sinop’a çekildiği sırada diğer oğlu İsfendiyar Bey’in Amasya’da olduğuna dair<br />

rivayetler vardır. HÜSEYİN HÜSAMEDDİN: a.g.e., s.129,<strong>13</strong>2.; YÜCEL: a.g.e., s.73.;<br />

YAKUPOĞLU: a.g.tez, s.32-33.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 215<br />

biri olan Candaroğulları başkentine bir anda egemen olmuştur. Elbette ki bu durum çok<br />

sürmemiş, Süleyman Paşa bir fırsatını bularak, Osmanlıların elinden kurtularak Kastamonu<br />

halkının desteğini yanına çekmiştir. Halk birleşerek Süleyman Paşa lehinde harekete<br />

geçince, I. Murad bu şehirde daha fazla tutunamayacağını anlamış ve bu bölgede ele<br />

geçirdiği yerlerin hepsini Kötürüm Bâyezid’e bıraktığını ilan ederek memleketine dönmek<br />

zorunda kalmıştır. Bunun üzerine durumu müsait gören Bâyezid Bey, Sinop’tan hareket<br />

ederek Kastamonu’ya ulaşmış, Süleyman Paşa üzerine yürüyüşe geçerek oğlunu burayı<br />

terke mecbur etmiş ve eski payitahtı Kastamonu’ya yeniden sahip olmuştur. 1<br />

Kastamonu halkının Süleyman Paşa’ya bağlılığını gözleriyle gören I. Murad, ikinci<br />

defa yanına sığınan bu şehzadeyi yeniden himayesi altına almış ve büyük kardeşi<br />

Şehzade Süleyman Paşa’nın kızı (Sultan Hatun) ile de evlendirmiştir. Böylece Osmanlı<br />

sarayından Candaroğulları hanedanına ikinci defa gelin gitmiş ve Kötürüm Bâyezid ile<br />

oğlu Süleyman Paşa iki kız kardeşle evlenerek bacanak olmuşlardır. 2 Düğünden sonra I.<br />

Murad, maiyetine verdiği bir kuvvetle Süleyman Paşa’yı ikinci defa Kastamonu üzerine<br />

göndermiş, karşı koyamayacağını anlayan ve esasen artık yaşlanmış bulunan babası<br />

Kötürüm Bâyezid’in, Sinop’a çekilmesiyle de, bu defa savaşmadan Kastamonu’ya sahip<br />

olmuştur (<strong>13</strong>84). Kötürüm Bâyezid’in kuvvetlerinin bir kısmının bu sırada oğlu<br />

İsfendiyar Bey kumandasında Amasya taraflarında bulunduğu anlaşılıyor. 3 Kötürüm<br />

Bâyezid gönderdiği bu kuvvetlerle damadı Emir Ahmed’i kontrol altında tutmak ve<br />

Amasya’nın Osmanlıların eline geçmesini önlemek istemiştir. Tecrübeli Candaroğlu<br />

beyinin, Osmanlıların Amasya’yı ele geçirmekle Candaroğulları Beyliği’ni güneydoğudan<br />

da çepe çevre sarması tehlikesini fark etmiş olduğu göze çarpmaktadır. Ancak<br />

Candaroğlu kuvvetlerinin bu şekilde üçe ayrılması, bir kısmının Bâyezid Bey, bir kısmının<br />

Süleyman Paşa ve diğer bir kısmının da İsfendiyar Bey maiyetinde bulunması gerçekte<br />

Osmanlıların işine yaramış ve Kastamonu gibi mühim bir başkent bir süreliğine elden<br />

çıkmıştır.<br />

Sinop’ta ikâmete mecbur kalan Kötürüm Bâyezid Bey’in kısa süre sonra vefat ettiği<br />

anlaşılıyor (<strong>13</strong>85). Yanında bulunan ve kardeşi Süleyman Paşa ile mücadelede babasına<br />

her seferinde destek olan İsfendiyar Bey’in, babasının ölümü ile birlikte Sinop’ta<br />

müstakil bir Candaroğlu hükümdarı gibi hareket etmeye başladığı görülecektir. Asıl<br />

başkent Kastamonu’ya hâkim olan Süleyman Paşa ise, beyliğin ana kolunu bu şekilde<br />

devam ettirmeyi başarmış; Osmanlı desteği ile babasını devirerek hükümdar olmuş bir<br />

şahsiyet olarak kayıtlara geçmiştir. Böylece Osmanlıların ilk aşamadaki hedefleri<br />

gerçekleşmiş ve Anadolu’nun kuzeydoğusundaki bu en güçlü rakipleri Kastamonu ve<br />

Sinop kolu olmak üzere resmen ikiye ayrılmıştır. 4<br />

1 Bezm ü Rezm, s.357-358.<br />

2 Birinci düğün Şehzade Süleyman Paşa’nın kızı ile Kötürüm Bâyezid’in evliliği neticesinde<br />

gerçekleşmişti ki bu konuya daha önce değinilmişti. Bk. Bezm ü Rezm, s.358.; UZUNÇARŞILI:<br />

Osmanlı Tarihi I, s.84.<br />

3 HÜSEYİN HÜSAMEDDİN: a.g.e. s.<strong>13</strong>1.<br />

4 Uzunçarşılı, Candaroğulları beyliğinin <strong>13</strong>83’te ikiye ayrıldığını ve Süleyman Paşa’nın da bu<br />

tarihten itibaren Candaroğulları Beyliği’nin başında bulunduğunu iddia etmiştir. Ancak babası<br />

Kötürüm Bâyezid’in <strong>13</strong>85’te Sinop’ta vefat etmesine ve Osmanlı baskısından kurtulmasına<br />

kadar Süleyman Paşa’nın müstakil bir bey olduğunu kabul etmek mümkün görünmemektedir.<br />

Bk. UZUNÇARŞILI: “Murad I”, İA., C.VIII, s.591-592.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


216 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />

Süleyman Paşa (<strong>13</strong>85-<strong>13</strong>92) ve hatta İsfendiyar Bey, ilk birkaç yıl I. Murad’la iyi<br />

geçinme politikasını takip etmişlerdir. Kosova Meydan Muharebesi (<strong>13</strong>89)’ne Candaroğlu<br />

hükümdarlarının da yardımcı kuvvet gönderdiği bilinmektedir. I. Murad’ın bu<br />

muharebede şehid düşmesi üzerine Osmanlı tahtına çıkarılan oğlu Yıldırım Bâyezid’in<br />

ilk günlerinde de, bu beylerin Osmanlılarla dost ve müttefik kaldıkları anlaşılıyor. 1<br />

Osmanlıların Balkanlardaki meşguliyetinden istifade eden, başta Karamanoğulları<br />

olmak üzere diğer Batı Anadolu beylikleri kendi aralarında ittifak oluşturmuşlardı.<br />

Yıldırım Bâyezid, Rumeli ve Bizans işlerini yoluna koyduktan sonra Anadolu’da<br />

beliren ittifaka karşı harekete geçtiğinde, bu beylikler üzerine yapacağı seferde Yıldırım<br />

Bâyezid’e sadece Candaroğlu II. Süleyman Paşa destek vermiş ve mühim miktardaki bir<br />

ordunun başında olarak bizzat Osmanlı kuvvetlerine iltihak etmiştir. <strong>13</strong>90 yılı içinde<br />

harekete geçen Yıldırım Bâyezid, Alaşehir, Aydın, Menteşe ve Germiyan topraklarını<br />

ele geçirmiştir. 2 Ancak bu seferden sonra Süleyman Paşa’nın Osmanlı ittifakından<br />

ayrıldığı görülmektedir. Dostluk ilişkilerinin bu şekilde sona ermesinin belli başlı<br />

sebepleri vardır. Her şeyden önce, topraklarını Osmanlılara kaptıran Batı Anadolu<br />

beylerinden Aydın, Saruhan ve Menteşeoğulları hükümdarlarının değişik yollardan<br />

Candaroğullarının yanına iltica etmiş olmaları, Osmanlıların Candaroğlu Süleyman<br />

Paşa’ya ve belki de İsfendiyar Bey’e karşı olan tavırlarının sertleşmesine neden<br />

olmuştur. 3 Diğer taraftan, Batı Anadolu beyliklerinin ortadan kaldırılmasında Yıldırım<br />

Bâyezid’e yardım eden II. Süleyman Paşa, Osmanlı hükümdarının Anadolu siyasî<br />

birliğini kat’i sûrette tahakkuk ettirme yolunda elde ettiği bu ilk başarısından sonra<br />

sıranın kendisine gelmiş olduğunu anlayarak, Yıldırım Bâyezid’in ittifakından ayrılıp<br />

Kastamonu’ya dönmüş ve Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed ile<br />

münasebetlere girişmiştir. Bu ittifakın Osmanlılarca haber alındığı ve Süleyman Paşa’ya<br />

karşı olan tu<strong>tum</strong>larının değiştiği bilinmektedir. 4<br />

Yıldırım Bâyezid’in Batı Anadolu seferinden sonra, aleyhine kurulmuş Anadolu<br />

ittifakının öncüsü durumunda bulunan Karamanoğlu Alâaddin Ali Bey’in üzerine<br />

yürümesi üzerine, Süleyman Paşa ile Kadı Burhaneddin, Dânişmendiye vilâyeti<br />

dahilindeki Karahisar’da buluşarak, Osmanlı aleyhine ortak harekat ve Karamanoğulları<br />

hükümdarının kendilerinden istediği yardımı yapma hususunda anlaşmaya varmışlardır.<br />

Bu görüşme sırasında Süleyman Paşa, Ankara ve Çankırı taraflarına akınlar yapılmasını,<br />

1 Bu savaş ve Candaroğlu kuvvetlerinin de muharebeye iştiraki hakkında bk. MÜNECCİMBAŞI<br />

AHMED DEDE: Sahaifü’l-ahbâr fi Vekayiü’l-a’sar, Çev. İ. ERÜNSAL, Müneccimbaşı Tarihi<br />

I, Tercüman 1001 Temel Eser, s.<strong>13</strong>3 vd.; HOCA SADEDDİN EFENDİ: Tâcü’t-Tevârih, Haz. İ.<br />

PARMAKSIZOĞLU, (Ankara,1992), C.I, s.177.; ALİ: “Candaroğlu Hükümeti”, TOEM, 1-6,<br />

(<strong>13</strong>40), s.8.; Yıldırım Bâyezid’in faaliyetleri hakkında bk. M. Halil YINANÇ: “Bâyezid I”, İA.,<br />

C.II, (İstanbul,1961), s.362-392.<br />

2 Bezm ü Rezm, s.359.; WİTTEK: a.g.e., s.77,79.<br />

3 Batı Anadolu beylerinden kimlerin ve hangi yollardan Candaroğullarının yanına kaçtıkları<br />

hakkında bk. Tâcü’t-Tevârih, C.I, s.196-197.; MEHMED NEŞRÎ: Neşrî Tarihi, Haz. M. A.<br />

Köymen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1000 Temel Eser Dizisi, 1. Baskı, (Ankara,1983-84),<br />

C.I, s.150.; WİTTEK: a.g.e., s.84-85,86.<br />

4 Bazı Osmanlı kaynakları II. Süleyman Paşa’yı babası Kötürüm Bâyezid’le karıştırmışlardır. Bk,<br />

Neşrî Tarihi I., s.151.; Krş. Rûhî Tarihi, Haz: H. Erdoğan CENGİZ ve Y. YÜCEL<br />

(Ankara,1992), s.392-393; Müneccimbaşı Tarihi I, s.<strong>13</strong>5; Tâcü’t-Tevârih I., s.200.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 217<br />

bu bölgenin yağmalanması halinde Yıldırım Bâyezid’in Konya’yı muhasaradan<br />

vazgeçerek geri dönebileceği tezini ortaya atmıştır. Fakat Kadı Burhaneddin bizzat<br />

Karamanoğlu ile birleşip harp yapmayı doğru bularak bu teklifi reddetmiş, neticede bu<br />

görüş kabul edilerek Süleyman Paşa ve Kadı Burhaneddin birlikte Kırşehir’e kadar<br />

ilerlemişlerdir. Kara Tatar ve Moğol ümerasına da haber gönderilerek onların da bir<br />

kısmı bu ittifaka dahil edilmiştir. 1 Ancak bu ittifak kuvvetleri henüz yetişemeden<br />

çaresiz durumda kalan Karamanoğlu hükümdarı Alâaddin Ali Bey, Beyşehir ve diğer<br />

bazı yerleri Osmanlılara vermek kaydıyla anlaşmayı kabul etmek zorunda kalmıştır.<br />

Bunu haber alan Süleyman Paşa ve Kadı Burhaneddin Ahmed’in, bu durumda<br />

yapabilecekleri bir şey kalmamış, Osmanlılar aleyhine yarım kalan bu teşebbüsten sonra<br />

2<br />

her iki hükümdar da ülkelerine dönmüştür.<br />

Yıldırım Bâyezid, Süleyman Paşa’yı cezalandırmak için Karaman seferinden hemen<br />

sonra (<strong>13</strong>91) Kastamonu üzerine yürümüştür. Osmanlı tehlikesini gören Süleyman<br />

Paşa’nın, Sivas hükümdarından yardım istemesi üzerine, Kadı Burhaneddin bir taraftan<br />

yardım hazırlıklarına başlamış ve diğer taraftan da Süleyman Paşa’nın elçisinin yanına<br />

kendi elçisini de katarak Yıldırım Bâyezid’in yanına yollamıştır. Kadı Burhaneddin,<br />

elçisi vasıtasıyla Osmanlı hükümdarından Kastamonu’ya karşı giriştiği askeri harekata<br />

son vermesini, aksi halde kendisine karşı harp açmak niyetinde olduğunu bildirerek<br />

ordusuyla Amasya’ya doğru harekete geçmiştir. 3 Kadı Burhaneddin’i o an için karşısına<br />

almak istememesi ve esasında o günlerde Balkanlarda Eflak beyi Mirçea’nın Osmanlı<br />

aleyhindeki faaliyetlerinden haberdar olması gibi sebeplerle, Yıldırım Bâyezid’in<br />

Candaroğulları üzerine gerçekleştirdiği harekât sonuçsuz kalmıştır. 4 .<br />

Yıldırım’ın, Rumeli’de işleri yoluna koyduktan sonra, ertesi yıl (<strong>13</strong>92) tekrar<br />

Kastamonu üzerine yürüdüğü anlaşılmaktadır. Fakat Kadı Burhaneddin’in müttefiki<br />

Süleyman Paşa’ya yardım için harekete geçtiğini duyunca ikinci kez geri dönmek<br />

zorunda kalmıştır. 5 Böylece bir zaman için rahat nefes alan Süleyman Paşa kendini o<br />

kadar rahat hissetmiş olacak ki, bir müddet sonra Kadı Burhaneddin’in rakipleri<br />

Taşanoğulları, Taceddinoğulları ve Bafra emirleri ile işbirliği yapmaya başlamıştır.<br />

Süleyman Paşa, hem Kadı Burhaneddin’in desteğini almak, hem diğer Anadolu<br />

beylikleri ile iyi ilişkiler kurmak ve hem de Osmanlı tehlikesini bertaraf etmek gibi<br />

uygulanması pek mümkün görünmeyen bir politika izlemiştir. Bütün bu siyasî<br />

manevralar içinde Sinop’ta ikâmet eden diğer Candaroğlu hükümdarı İsfendiyar Bey’in,<br />

mümkün olduğunca olayların dışında kalmayı tercih ettiği anlaşılmaktadır.<br />

Yıldırım Bâyezid, bu durumu gördükten sonra Candaroğulları beyliğini kat’i olarak<br />

Osmanlı ülkesine ilhak etmek niyetinin ne kadar isabetli olduğunu düşünmüş ve bu<br />

amaçla yeniden hazırlıklara başlamıştır. Bundan haberdar olan Süleyman Paşa da, Kadı<br />

Burhaneddin ile tekrar barışarak yeni bir ittifak oluşturmaya çalışmıştır. Kadı Burhaneddin,<br />

1 Bezm ü Rezm, s.360-361.<br />

2 A.g.e., s.362.<br />

3 a.g.e., s.363-364.<br />

4 Eflak beyini Kışkırtanların Candaroğlu beyleri olduğu iddia edilmektedir. Bk. Neşrî Tarihi I.,<br />

s.151; Rûhî Tarihi,s.392-393.; Tâcü’t-Tevârih I., s.200; B. JOSEPH V. HAMMER: Osmanlı<br />

Devleti Tarihi, Üçdal Neşriyat, İstanbul,1983, C.I, s.198.<br />

5 Bezm ü Rezm, s.364.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


218 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />

her şeye rağmen Süleyman Paşa’yı Osmanlılara yem olmaktan kurtarabilmek için<br />

yardım etmeyi kendi politikasına uygun bulmuş ve veziri Mehmed Çelebi’yi<br />

Kastamonu’ya göndermiştir. Ancak Mehmed Çelebi Sivas hükümdarına ihanet ederek<br />

Candaroğulları, Taceddinoğulları ve Taşanoğulları ile bir ittifak oluşturmuştur. 1<br />

Süleyman Paşa’nın bütün bu siyasî manevraları kendisini kurtarmaya yetmemiş ve<br />

kısa bir süre sonra Osmanlı ordusu Kastamonu üzerine harekete geçmiştir. Süleyman<br />

Paşa, Kadı Burhaneddin’den tekrar özür dileyip onun desteğini yine elde etmesine<br />

rağmen, bütün bunlar yeterli olmamış ve henüz Kadı Burhaneddin’in yardımı gelmeden<br />

Yıldırım Bâyezid süratle Kastamonu’ya girerek Süleyman Paşa’yı bertaraf etmiştir. Bu<br />

sûretle Candaroğulları Beyliği’nin Kastamonu ve havalisini içine alan kısmı<br />

Osmanlıların eline geçmiştir (<strong>13</strong>92). 2 Böylece bir asra yakın Candaroğullarına<br />

başkentlik yapan Kastamonu, I. Murad’ın geçici işgali sayılmazsa ilk defa<br />

Candaroğullarının elinden çıkmış olmaktadır ki, bu durum 1402 Ankara Savaşı’na ve<br />

dolayısıyla Yıldırım Bâyezid’in tahttan düşürülmesine kadar devam edecektir.<br />

Osmanlı kuvvetleri bu sefer neticesinde Kastamonu ile birlikte Safranbolu, Bakır<br />

Küresi (Küre) ve diğer bazı kazaları ele geçirmiş oldular. 3 Bu sırada Sinop’ta bulunan<br />

İsfendiyar Bey, kardeşi Süleyman Paşa’nın Yıldırım Bâyezid tarafından ortadan<br />

kaldırılarak beyliğin Kastamonu topraklarının Osmanlılara katılmasından sonra sıranın<br />

kendisine geleceğinden çekinerek barış istemiştir. Yıldırım Bâyezid bu teklifi kabul<br />

ederek barış yapılmış ve iki taraf arasındaki sınır Kıvrım-bel denilen yerden çizilmiştir.<br />

Yıldırım Bâyezid’in bundan sonra Kastamonu’da uzun müddet kalmadığı ve<br />

Kastamonu valisi olarak oğlu Emir Süleyman Çelebi’yi tayin ederek Bursa’ya döndüğü<br />

anlaşılmaktadır. 4 Böylece Candaroğulları, İsfendiyar Bey’in hükümdarlığında olmak<br />

üzere bir süre Sinop kolu halinde devam etmiştir.<br />

Yıldırım Bâyezid’in Sinop’ta İsfendiyar Bey tarafından himaye edilen Batı Anadolu<br />

beylerinin buradan uzaklaştırılmasını istediği rivayetine bakılacak olursa, İsfendiyar<br />

Bey bu günlerde Osmanlılara karşı elinde koz olarak bu beyleri tutmuştur. Sinop’ta<br />

1 A.g.e., s.368-370.;<br />

2 Hoca Sadeddin, Süleyman Paşa yerine Kötürüm Bâyezid’in adını verir ve Kastamonu'nun<br />

savaşsız olarak ele geçirildiğini Süleyman Paşa’nın kendiliğinden öldüğünü iddia eder. Esasen<br />

müellif, <strong>13</strong>85’te Kötürüm Bâyezid’in kendiliğinden ölümünü bu olayla karıştırmıştır. Bk.<br />

Tâcü’t-Tevârih I, s.208.; Krş. İ. Hami DANİŞMEND: İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi I,<br />

Türkiye Yay., (İstanbul,1971), s.97.; Georges CASTELLEN: Balkanların Tarihi, Milliyet Yay,<br />

İstanbul, 1995, s.67.; Kastamonu’nun Osmanlılar tarafından ele geçirilişi ve bununla ilgili<br />

verilen tarihler için bk. İstanbul'un Fethinden Önce Yazılmış Tarihi Takvimler, Yay. Osman<br />

TURAN (Ankara,1984), s.19; Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Yay. H. Nihal ATSIZ<br />

(İstanbul,1961), s.69.; UZUNÇARŞILI: Osmanlı Tarihi I, s.275-276.<br />

3 Safranbolu’nun adı sadece Neşrî’de geçmektedir. Bk. Neşrî Tarihi I., s.153,154.; Krş. Rûhî<br />

Tarihi, s.394.; Tâcüt-Tevârih I., s.208.; AHMEDÎ: Dâstân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman.<br />

Haz: N. Atsız. Osmanlı Tarihleri I, (1947), s.21.<br />

4 Neşrî Tarihî I., s.154.; Müneccimbaşı Tarihi I., s.<strong>13</strong>6; Tâcü’t-Tevârih I., s.208.; Osmanlı<br />

donanmasını Bizans İmparatoru II. Manuel Paleologos'un kumandası altında Sinop'a sevk<br />

ederek İsfendiyar Bey'i tazyîk ettiren Yıldırım Bayezid’in hedefinin Sinop’a da sahip olarak<br />

Candaroğulları meselesine son vermek olduğu ortadadır. Ancak Kadı Burhaneddin tehlikesi ve<br />

Rumeli’deki gelişmeler üzerine bu bölgede fazla oyalanmak istememiş olduğu da bir gerçektir.<br />

Bk. Danişmend: a.g.e., s.97.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 219<br />

misafir edilen beylerin <strong>13</strong>92 sonrasında bu şehirden ayrıldıkları ve muhtemelen bir-iki<br />

yıl sonra Anadolu kapılarına dayanmış olan Timur’a iltica ettikleri tahmin edilmektedir.<br />

Osmanlı kaynakları bu ilticadan bahsetmekte ancak tarih vermemektedirler. 1<br />

İsfendiyar Bey’in bir müddet sonra anlaşmaya aykırı hareket etmeye başladığı<br />

görülmektedir. Onun eski Candaroğulları başkenti Kastamonu’ya yeniden sahip olmak<br />

isteyeceği ve bunun için politikalar geliştireceği tabii karşılanmalıdır. Bu arada Yıldırım<br />

Bâyezid’in öncü birlikleri Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed ile Çorumlu<br />

sahrasında savaşmış ve yenilmiştir. Bu bozgun üzerine Sivas hükümdarının şöhreti<br />

artmış, Osmanlılara iltihak eden bazı mahallî beylikler tekrar Sivas hükümdarının<br />

tâbiiyetine girmiştir. İsfendiyar Bey’in bu aşamada Kadı Burhaneddin Ahmed’e<br />

yaklaştığı ve onun desteği sayesinde beyliğinin eski topraklarına yeniden sahip olmak<br />

istediği görülmektedir. Bu amaçla Kadı Burhaneddin’e değerli hediyelerle birlikte bir<br />

elçi göndermiştir. Ancak bu elçi, Amasya emiri ve Osmanlı taraftarı olan Ahmed Bey<br />

tarafından tutuklandığı için, Kadı Burhaneddin Amasya üzerine yürümek zorunda<br />

kalmıştır. 2 Yıldırım Bâyezid, İsfendiyar Bey’in kendi tâbiiyetinden çıkması karşısında<br />

ordusu ile harekete geçerek Sinop üzerine yürümüş ancak Kadı Burhaneddin’den<br />

çekindiği için Kastamonu’dan öteye geçememiştir (<strong>13</strong>93). Eflak işlerini hallettikten<br />

sonra tekrar Sinop üzerine yürüse de yine Kadı Burhaneddin’le olan mücadelesi<br />

yüzünden Sinop işini bir sonuca bağlayamamıştır. 3 İsfendiyar Bey, Kadı<br />

Burhaneddin’le olan ittifakı sayesinde birkaç kez Yıldırım Bâyezid’in elinden<br />

kurtulmuştur. Bu günlerde Kadı Burhaneddin Ahmed’in Amasya emirinden aldığı<br />

Maden kalesinin yönetimini İsfendiyar Bey oğlu Murad Bey’e vermiş olması da bu iki<br />

4<br />

müttefik arasındaki ilişkilerin ne denli sıcak ve samimi olduğunu göstermektedir.<br />

Kadı Burhaneddin’in Akkoyunlu aşireti reisi Kara Yülük Osman Bey tarafından<br />

öldürülmesinden (<strong>13</strong>98) sonra Yıldırım Bâyezid, Orta Anadolu’daki bazı yerleri ele<br />

geçirme politikasına hız vererek önce Amasya’yı ardından Sivas’ı almıştır. Arkasından<br />

yeni başarılar birbirini takip etmiş, Malatya, Divriği, Larende, Behisni vb. yerler<br />

Osmanlıların eline geçmiştir. 5 Böylece Yıldırım Bâyezid Anadolu’da Osmanlı adına<br />

siyasî birliği sağlamaya yönelik çok ciddî bir adım atmıştır. Sinop’a sahip İsfendiyar<br />

Bey’in bir gün sıranın kendisine de geleceğini tahmin ettiği ve bu yüzden kendisini<br />

Osmanlı tehlikesine karşı koruyabilecek daha güçlü bir müttefike ihtiyaç duyduğunun<br />

farkında olduğu söylenebilir. Esasen Batı ve Orta Karadeniz’de Sinop’la birlikte Gavur<br />

Samsunu ve Amasra’dan başka Osmanlı egemenliğini kabul etmeyen bir siyasî gücün<br />

kalmamış olması da Osmanlı tehlikesinin boyutlarını göstermektedir.<br />

1 Tâcü’t-Tevârih I, s.208.; Neşri Tarihi I, s.164.; Oruç Bey Tarihi, Haz. H. Nihal ATSIZ,<br />

Tercüman, 1001 Temel Eser (Ankara,1972), s.57.; Aşık Paşaoğlu Tarihi, s.75-76.; Timur’un<br />

faaliyetleri hakkında bk. NİZÂMÜDDİN ŞÂMÎ: Zafernâme, Çev. Necati LUGAL, TTK,<br />

(Ankara,1949).<br />

2 Bezm ü Rezm, s. 380-381.<br />

3 DANİŞMEND: a.g.e, s.99.<br />

4 Bezm ü Rezm’de Murad Bey, Kötürüm Bâyezid’in oğlu olarak gösterilmiştir. Bk. Bezm ü Rezm,<br />

s.385.; Krş. J.H. MORDTMANN: “İsfendiyâr-oğulları”, İA, C.V., s.1073; UZUNÇARŞILI:<br />

Anadolu Beylikleri, s.147.<br />

5 UZUNÇARŞILI: a.g.e, s.165.; Kadı Burhaneddin ve ölüm tarihi için bk. MİRZA BALA: “Kadı<br />

Burhaneddin”. İA, C.VI.,s.46-48.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


220 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />

Bu sıralarda doğudan Timur tehlikesi yaklaşıyordu. Timur’un gücünü anlayan<br />

Anadolu beyleri Osmanlılara karşı onun etrafında toplanmışlardı. Diğer yandan<br />

Timur’un önünden kaçan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf ve Celayirli Ahmed de<br />

Anadolu’ya gelerek Osmanlı devletine iltica etmişlerdi. İsfendiyar Bey’in de,<br />

topraklarını kaybetmiş Batı Anadolu beyleri ile birlikte Timur’a başvurduğu, elçiler<br />

vasıtası ile bu hükümdarla haberleştiği, hatta bizzat Timur’un katına çıkarak onunla<br />

bizzat görüştüğü (1401 sonbaharı) rivayetleri vardır. 1<br />

İsfendiyar Bey bu haberleşme ve görüşmeleri neticesinde, Osmanlılarla yapacağı<br />

savaşı kazanması halinde kendisine Candaroğulları beyliğinin eski topraklarını vereceği<br />

vaadini de Timur’dan almış bulunuyordu. Böylece Osmanlı hükümdarı Yıldırım<br />

Bâyezid’e karşı arkasında çok güçlü bir müttefik temin eden İsfendiyar Bey hakikaten<br />

emeline ulaşmış, 1402 Ankara Muharebesi’nde mağlup ve esir düşen Yıldırım<br />

Bâyezid’in elinde yaklaşık on yıl kalan Kastamonu, Çankırı, Kalecik, Tosya ve<br />

havalisinin yönetimini Timur fermanı ile kendi uhdesine almıştır. 2 İsfendiyar Bey’in,<br />

Timur’un Batı Anadolu’da bulunduğu bir sırada, yanında Timur’a hediye olarak<br />

sunmak üzere getirdiği bin (1000) kadar seçme atla deniz veya kara yolu üzerinden<br />

Timur’a Menteşe’de iltihak ettiği ve bir süre bu hükümdarın yanında kaldığı<br />

nakledilmiştir. Böylece beyliğinin eski topraklarını elde eden İsfendiyar Bey,<br />

Kastamonu’da bastırdığı paralarda Timur’un ismini zikrettirerek onun tâbiiyetini kabul<br />

etmiştir. 3<br />

Sonuç<br />

14. yüzyıl boyunca, Anadolu’da siyasî hâkimiyet mücadelesinde adları geçen en<br />

mühim beyliklerden Osmanlılar ve Candaroğulları arasındaki münasebetlerin<br />

incelenmesi neticesinde, bu iki siyasî gücün birbirleri ile olan ilişkilerinin ilk<br />

dönemlerine ait fazla bir malumat olmadığı ortaya çıkmıştır. Ancak <strong>13</strong>60’lı yıllardan<br />

itibaren ilk ciddî münasebetler hakkında doyurucu malumat bulunmaktadır. Kötürüm<br />

Bâyezid ve I. Murad arasında geçen siyasî rekabet, Candaroğulları Beyliği’nin Sinop ve<br />

Kastamonu olmak üzere ikiye ayrılması ile sonuçlanmış ve Kötürüm Bâyezid’in<br />

oğullarından Süleyman Paşa Kastamonu’da, İsfendiyar Bey Sinop’ta müstakil beyler<br />

olarak ortaya çıkmışlardır. Süleyman Paşa’nın Yıldırım Bâyezid’le olan mücadelesi<br />

kendi hayatına mal olmuş ve Candaroğullarının Kastamonu şubesi Osmanlıların eline<br />

geçmiştir. İsfendiyar Bey’in Sinop’tan dışarı çıkmayarak olayları sabırla ve<br />

soğukkanlılıkla takip etmesi ve Osmanlılara karşı önce Kadı Burhaneddin’in sonra da<br />

Timur’un desteğini sağlaması, bu beye 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Candaroğullarının<br />

1 Neşrî Tarihi I, s.166; Aşık Paşaoğlu Tarihi, s.66-67.; Hayrullah Efendi Tarihi c.V, s.65-<br />

66’dan naklen ALİ: “Candaroğlu Hükümeti”, s.12.; T. M. YAMAN: Kastamonu Tarihi (XV.<br />

Asrın Sonlarına Kadar) I., (İstanbul,1935), s.127.; Karakoyunlular için bk. SÜMER:<br />

Karakoyunlular (Başlangıcından Cihanşah’a kadar) I, (Ankara,1984), s.60-62.; Timur’un<br />

Anadolu seferleri için bk. İsmail AKA: “Timurlular”, TDV Yay. Ankara,1995, s.38-39.; AKA:<br />

Timur ve Devleti, TTK, (Ankara,1991).<br />

2 Aşık Paşaoğlu Tarihi, s.70.<br />

3 Zafernâme, s.315,318.; UZUNÇARŞILI: Osmanlı Tarihi I., s.317.; Bastırılmış bu para için bk.<br />

O. F. SAĞLAM: “Şimdiye Kadar Bilinmeyen İslamî iki Madalya ve Birkaç Sikke”, V. Türk<br />

Tarih Kongresi, (Ankara, 1956), TTK, (Ankara,1960), s.206.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 221<br />

eski topraklarını kazandırmıştır. Böylece 14. yüzyıl son çeyreği boyunca iki siyasî güç<br />

arasındaki rekabet ve açık mücadele, Osmanlıların parçalanması, Candaroğullarının güç<br />

kazanması ile sonuçlanmıştır. Kısacası Timur’un Osmanlı Devleti’ne büyük bir darbe<br />

vurması Candaroğullarının güç kazanmasına yaramıştır.<br />

15. yüzyılın ilk çeyreğinde de Candaroğullarının Osmanlılarla olan siyasî rekabeti<br />

açıkça görülebilmektedir. Ancak bu yüzyıldaki Osmanlı-Candaroğulları ilişkileri farklı<br />

bir mecrada devam ettiği için bununla ilgili ayrı bir çalışmaya ihtiyaç vardır.<br />

Kaynaklar<br />

1. Ahmed Eflakî: Menâkıbu’l-ârifin, Çev. Tahsin Yazıcı, Ariflerin Menkıbeleri, Remzi<br />

Kitabevi, 4. Baskı, İstanbul,1987, C.II.<br />

2. Ahmed Tevhid: “Kadı Burhaneddin Ahmed”, TOEM, 25-30, (<strong>13</strong>30).<br />

3. Ahmedî: Dâstân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman. Haz. H. Nihal ATSIZ. Osmanlı Tarihleri<br />

I, (1947).<br />

4. Aka, İsmail: Timur ve Devleti, TTK, Ankara,1991.<br />

5. ---------------- “Timurlular”, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara,1995.<br />

6. Alderson, A. D.: Osmanlı Hanedanının Yapısı, İz Yay., İstanbul,1988.<br />

7. Ali: “Candaroğlu Hükümeti”, TOEM, 1-6, (<strong>13</strong>40).<br />

8. Anonim Farsça Selçuknâme, Çev. F. N. Uzluk, Anadolu Selçukluları Tarihi III,<br />

(Ankara,1952).<br />

9. Aşık Paşaoğlu Tarihi, Haz. H. Nihal Atsız, MEB. Yay., 2. Baskı, İstanbul,1992.<br />

10. Aziz B. Erdeşir-i Esterabadî: Bezm u Rezm, Çev. Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı Yay.,<br />

Ankara,1990.<br />

11. Bala, Mirza: “Kadı Burhaneddin”, İA, C.VI.,S.46-48.<br />

12. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defteri (BOA. TD.) Nr. 438.<br />

<strong>13</strong>. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defteri (BOA. TD.) Nr. 51.<br />

14. Castellen, Georges: Balkanların Tarihi, Milliyet Yay., İstanbul,1995.<br />

15. Danışman, Zuhuri, GÖK, S.: Osmanlı Padişahları Serisi, İstanbul,1966.<br />

16. Danişmend, İ. Hami: İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi I, Türkiye Yay., İstanbul,1971.<br />

17. Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler I, Haz. H. Nihal Atsız, MEB. Yay., 3. Baskı,<br />

Ankara,2001.<br />

18. Hammer, B. Joseph V.: Osmanlı Devleti Tarihi, Üçdal Neşriyat, İstanbul,1983, C.I.<br />

19. Hoca Sadeddin Efendi: Tâcü’t-Tevârih, Haz. İ. Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay., 3.<br />

Baskı, Ankara,1992, C.I.<br />

20. Hüseyin Hüsameddin: Amasya Tarihi, İstanbul,1927, C.III.<br />

21. İbn Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, Haz. İ. Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay.,<br />

Ankara,2000.<br />

22. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı (İBK. MCO.) 15.<br />

23. İstanbul'un Fethinden Önce Yazılmış Tarihi Takvimler, Yay. Osman Turan, Ankara,1984.<br />

24. Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî: Müsâmeretü’l-Ahbâr, Çev. Mürsel Öztürk, TTK Yay.,<br />

Ankara,2000.<br />

25. Köprülü, M. Fuad: Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ötüken Yay. İstanbul,1981.<br />

26. Mehmed Neşrî: Neşrî Tarihi, Haz. M. A. Köymen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1000<br />

Temel Eser Dizisi, 1. Baskı, Ankara,1983-84, C.I-II.<br />

27. Mordtmann, J.H. “İsfendiyâr-oğulları”, İA, C.V.<br />

28. Müneccimbaşı Ahmed Dede: Sahaifü’l-ahbâr fi Vekayiü’l-a’sar, Çev. İ. Erünsal,<br />

Müneccimbaşı Tarihi I, Tercüman 1001 Temel Eser.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


222 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />

29. Nizâmüddin Şâmî: Zafernâme, Çev. Necati LUGAL, TTK, Ankara,1949.<br />

30. Oruç Bey Tarihi, Haz. H. Nihal Atsız, Tercüman, 1001 Temel Eser, Ankara,1972.<br />

31. Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Yay. H. Nihal ATSIZ, İstanbul,1961.<br />

32. Ostrogorsky, George: Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara,1995.<br />

33. Öden, Z. G.: “Umuroğulları Hakkında Bazı Görüşler”, XII. Türk Tarih Kongresi’nden<br />

Ayrıbasım, TTK, Ankara,1999, s.589-594.<br />

34. Rûhî Tarihi, Haz: H. Erdoğan Cengiz ve Y. Yücel, Ankara,1992.<br />

35. Sağlam, O. Ferit.: “Şimdiye Kadar Bilinmeyen İslamî iki Madalya ve Birkaç Sikke”, V.<br />

Türk Tarih Kongresi, (Ankara, 1956), TTK, Ankara,1960.<br />

36. Sümer, Faruk: “Anadolu'da Moğollar.”, Sad I, (Ankara,1970).<br />

37. ------------ Karakoyunlular (Başlangıcından Cihanşah’a kadar) I, Ankara,1984.<br />

38. Taş, K. Ziya: “Kuzeybatı Anadolu’da Az Bilinen Bir Beylik: Umuroğulları”, XII. Türk<br />

Tarih Kongresi’nden Ayrıbasım, TTK, Ankara,1999, s.595-603.<br />

39. Togan, Z. Velidi: Umumî Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, 3. Baskı, İstanbul,1981.<br />

40. ------------ “Reşidüddin’in Mektuplarında Anadolu’ya Ait Kayıtlar”, İktisat Fakültesi<br />

Mecmuası, XV/1-4 (1953-1954).<br />

41. Turan, Osman: Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., İstanbul,1996.<br />

42. ------------ “Selçuk Türkiye’si Din Tarihine Dair Bir Kaynak: Fustatu’l-adale fi Kavâidi’ssaltana”,<br />

Fuad Köprülü Armağanı, (İstanbul,1953).<br />

43. Uzunçarşılı, İ. Hakkı: Osmanlı Tarihi I, TTK, 7. Baskı, Ankara,1998.<br />

44. ------------ Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu-Karakoyunlu Devletleri, TTK. 4. Baskı,<br />

(Ankara,1988).<br />

45. ------------ “Murad I”, Mad., İA., C.VIII/79, s.590-592.<br />

46. Wittek, P.: Menteşe Beyliği, Çev. O. Şaik Gökyay, TTK, 3. Baskı, Ankara,1999.<br />

47. Woods, John E.: 300 Yıllık Türk İmparatorluğu Akkoyunlular, Çev: Sibel Özbudun,<br />

Milliyet Yay. İstanbul,1993.<br />

48. Yakupoğlu, Cevdet: İsfendiyar Bey ve Zamanı, G.Ü. S.B.E. Yayınlanmamış Yüksek Lisans<br />

Tezi, Ankara,1999.<br />

49. Yaman, T. Mümtaz: Kastamonu Tarihi (XV. Asrın Sonlarına Kadar) I., İstanbul,1935.<br />

50. Yazıcıoğlu Ali: Selçuknâme, Topkapı Revan Köşkü Ktp. Nr. <strong>13</strong>90.<br />

51. Yınanç, M. Halil: “Bâyezid I”, İA., C.II, (İstanbul,1961), s.362-392.<br />

52. Yücel, Yaşar: Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I, TTK, Ankara,1991.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 223-232<br />

ATATÜRK’ÜN KASTAMONU GEZİSİ VE ŞAPKA İNKILÂBI *<br />

Özet<br />

Mehmet Serhat YILMAZ<br />

G.Ü. Kastamonu Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Kastamonu.<br />

Bu çalışmada, Atatürk’ün Kastamonu gezi programı, şapka ve kıyafet inkılabı konusu<br />

çerçevesinde Kastamonu’nun özellikleri, Kastamonu’nun Milli Mücadele dönemindeki yeri,<br />

Atatürk’ün Kastamonu’yu seçme nedeni ve Kastamonu seyahati üzerinde durulmuş olup ayrıca bu<br />

seyahat ve programın evreleri ile 1934-1944 yılları arasındaki on yıllık dönemde 23 Ağustos<br />

yerel bayram kutlamaları hakkında bilgiler verilmeye çalışılmıştır.<br />

KASTAMONU JOURNEY OF ATATÜRK AND HAT<br />

REVOLUTION<br />

Abstract<br />

In this study, It is researched why Kastamonu was chosen to realize the hat revolution,<br />

characteristic of Kastamonu in the period of the Turkish National Struggle for Indepence (1919-<br />

1922), Kastamonu journey of Atatürk and phases of this journey. Besides in this study, It is given<br />

knowledge about 23 August congratulations between 1934-1944 in Kastamonu.<br />

Kastamonu ve Şapka İnkılabı<br />

Genel anlamıyla yapılan inkılap hareketlerinde, eski kurum, kanun ve belirli<br />

simgelerin yerine yenilerini koyma ve bu yolla çağdaşlaşma süreci halifeliğin<br />

kaldırılması, dini eğitim ve yargı alanında yapılan inkılaplarla tamamlanmış olmuyordu.<br />

Toplumsal alana daha çabuk inebilecek ve sosyal yapıda meydana getirilecek<br />

değişiklikler ile bir zihniyet inkılabının da gerçekleştirilmesi amaç edinilmişti.<br />

Osmanlı Devleti döneminde yaklaşık son bir asırdır çeşitli alanlarda yapılan bir<br />

takım yenilik/ıslahat çabaları, modernleşme yolunda atılan ilk adımlar olarak sayılırsa<br />

da, Cumhuriyet idaresinde yapılan köklü değişiklikler daha farklı ve daha geniş olarak<br />

birbiriyle bağlantılı bütüncül bir yapı içerisinde ümmet yerine millet, tebaa yerine<br />

vatandaşlığa geçmek ve kurumsal yapının dışında halka doğru yönelmesi bakımından<br />

temelde ayrılmaktadır.<br />

Saltanattan millet rejimine geçiş sürecinde birbirine paralel ve aynı amaca yönelik<br />

düzenlemeler yapılmış ve bu düzenlemeler hukuk alanındaki inkılaplarla<br />

desteklenmiştir. Şapka kanununun çıkarılması, memurların kılık kıyafeti ile ilgili<br />

kuralların konulması, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılması ve türbedarlıklarla bir<br />

takım unvanların yasaklanıp, kaldırılması etnik, dinî ve hatta mezhepler arasındaki<br />

ayrımları ortadan kaldırmak için bir bütüncül yapı içerisinde Türk milletini tanımlamak,<br />

ve kanun önünde eşit vatandaşlık kavramını ortaya koymak bakımından önemlidir.<br />

* Kastamonu Valiliği tarafından 24 Ağustos 2000 tarihinde düzenlenen “Atatürk, Kastamonu ve<br />

İnkılâplarımız Panelinde” İl Kültür Merkezi Konferans Salonunda tebliğ olarak sunulmuştur.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


224 Mehmet Serhat YILMAZ<br />

Örneğin, doğal olarak farklı okullarda, farklı usullerle, farklı dünya görüşleri ile<br />

yetişecek olan insan tipleri milleti, bütün kültür unsurları ile bir bütün olan ve olması<br />

gereken milleti zedeleyecekti. Tevhid-i Tedrisat Kanunu bunun için gerekmiştir. Aynı<br />

şekilde Osmanlıdan kalma bir giyinme tarzında ön plana çıkan etnik ve dinî semboller<br />

haline gelen kıyafetlerin homojen bir yapı içerisinde ayrımcılığa yol açmaması için<br />

kaldırılması da zorunlu hale gelmiştir.<br />

Bütün bunların altında modern dünyaya Türkün medenî olduğunu göstermek ve bazı<br />

sembolik görünen düzenlemelerle düşünce alanında top yekun bir inkılabı<br />

gerçekleştirmek arzusu yatmaktaydı. Daha sonra bu düzenlemelerle ilgili olarak<br />

Atatürk; Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara’da<br />

toplanan İkinci Kurultayında altı günde okunan tarihî bir hitabeye dayanan büyük<br />

Nutkunda “..milletimizin başına giymekte olduğu, cahillik, gaflet, taassup, yenilik ve<br />

medeniyet düşmanlığının belirgin işareti gibi görünen fesi atarak, onun yerine bütün<br />

medeni dünyaca başlık olarak kullanılan şapkayı giymek ve böylece, Türk milletinin<br />

medeni toplumlardan zihniyet bakımından da hiç bir ayrılığı bulunmadığını göstermek<br />

kaçınılmaz oluyordu...”(1) diyerek buna ilişkin gerekçeleri ortaya koymaktadır.<br />

Giyim-kuşam alanında yapılan inkılaplarla ilgili olarak olumlu bir hava yaratmak,<br />

önceden halka tanıtıp mal etmek düşüncesi ile gerçekleştirilen Atatürk’ün Kastamonu<br />

seyahati olumlu sonuçlar vermiştir. Nitekim Şapka İktizası hakkında 671 sayılı kanunun<br />

çıkarılmasına kadar (25 Kasım 1925) üç aya yakın bir süre geçmiştir. Bu süre boyunca,<br />

büyük şehirlerdeki memurlardan başlayarak okur-yazar grupları arasında şapka<br />

yaygınlaşmıştır. Yasa yapılmadan önce olumlu bir hava yaratmak, hiç değilse aydınların<br />

giyim alışkanlıklarında fiili değişiklikler meydana getirmek çabalarına girişilmesi(2)<br />

istenilen sonuçları vermiştir. Atatürk; yapmış olduğu diğer inkılaplarda olduğu gibi,<br />

kılık-kıyafet alanında gerçekleştirdiği inkılap hareketinde de önceden bir fikre sahipti.<br />

Bütün inkılaplarda olduğu gibi ulaşmak istediği, toplumu ulaştırmak istediği amaca<br />

erişebilmek için gerekli şartları ve zamanı Atatürk’ün dikkatle değerlendirdiği bir<br />

gerçektir. Örneğin 1920 tarihinde Meclisin ilk döneminde iki milletvekili tarafından<br />

fesin kaldırılıp yerine kalpak giyilmesi hakkında bir önerge verilmiş fakat<br />

reddedilmiştir.<br />

Atatürk Şapka ve kılık kıyafet konusunda düşüncelerini topluma açmak,<br />

gerekçelerini anlatmak için neden Kastamonu’yu seçmiştir veya Kastamonu’nun<br />

özellikleri nelerdir?<br />

Atatürk’ün Şapka inkılabını gerçekleştirmek için Kastamonu’yu seçme nedenlerine<br />

gelince, aşağıda belirtileceği üzere bu konuda değişik görüşler olmasına karşın Onun<br />

kendi düşünceleri yaptığı konuşmalardan anlaşılmaktadır.<br />

Mustafa Baydar’a göre bazıları, hatta Ankara’da Kastamonu’yu temsil edenlerden<br />

bir kaçı, burasının fazla mutaassıp bir çevre olduğunu söylemişler ve bu kampanya için<br />

Kastamonu’dan başlamanın ihtiyatlı bir hareket olmayacağını kendisine<br />

belirtmişlerdi.(3) Bu görüş bizi, dışarıdan Kastamonu’nun mutaassıp görünmesinden<br />

dolayı, sırf bu yönüyle burasının seçildiği gibi bir yanılgı içine düşürebilir ki bunun<br />

tamamen mesnetsiz ve tutarsız olduğunu burada belirtmek gerekir. Fakat Kastamonu<br />

üzerinde böyle bir kanı da bulunmaktadır. Örneğin Kinross, “Mustafa Kemal, bu çeşitli<br />

din devrimlerini açıklamak için, bile bile gericiliğiyle tanınmış bir vilayeti seçti. Büyük<br />

bir cesaretle, düşmana en güçlü olduğu yerde vuruyordu. Bu ani çarpışma taktiği<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılâbı 225<br />

başarıya ulaşırsa, başka herhangi bir yerden iki kat daha etkili olacaktı...” derken yine<br />

de bunu tek nedene bağlamaz ve Kastamonu’nun Kurtuluş Savaşındaki bağlılığından ve<br />

“ihtilâlin bir çeşit sembolü” olduğundan bahisle hakkını teslim eder.(4) Gerçi<br />

Kastamonu’nun yapısını çok iyi bilen İsmail Habib Sevük, bu düşünceye karşı olarak<br />

Ocak 1925 tarihinde Yusuf Akçura’nın da bulunduğu bir sohbette Atatürk’e bu görüşü<br />

paylaşmadığını belirtmiş ve Kastamonu’nun dışarıdan göründüğü gibi taassuba sahip<br />

olmadığını ve aydın fikirli bir muhit olduğunu söylemiştir.(5) İsmail Habib’in “Atatürk<br />

İçin” adlı eserinde de belirttiği üzere, Atatürk şapka inkılabı ile ilgili olarak<br />

etrafındakilerin kanaatlerini zaman zaman almış ve hatta güvendiği birkaç kişiyi şapka<br />

ile Beyoğlu’nda dolaştırıp, şapkayla ilgili toplumun bakışını ve nabzını da gözlemleme<br />

imkanı bulmuştur<br />

Yukarıdaki görüşlerin yanı sıra Kastamonu’nun seçilme nedenlerini farklı bir<br />

yaklaşımla ele almak gerekmektedir. Atatürk’ün Kastamonu’yu seçmesi hususunda<br />

öncelikle bir noktayı belirtmek gerekir. Kastamonu halkı Millî Mücadele günlerinin<br />

daha başlangıcından itibaren bu harekete bağlılık yemini etmişler, İnebolu-Çankırı-<br />

Ankara şosesi yoluyla cepheye gönderilen cephane ve yardımların sağlanmasında büyük<br />

hizmetlerde bulunmuşlar ve özellikle Sakarya Savaşı sırasında büyük fedakarlıklar<br />

göstermişlerdir.(6)<br />

Kastamonu halkının ne denli zor şartlar altında İstiklal Savaşına gönül ve hizmet<br />

verdiğine bir misal olması bakımından Kastamonu’da yayınlanan Köroğlu gazetesinin<br />

1917 yıllarına ait sayılarının birisinde okumuş olduğum “Köylülerle Sohbet” adlı bir<br />

yazıdan bahsetmek istiyorum. Öğretmelik yapan yazar Kastamonu’nun bir köyünden<br />

geçer. Geçerken yolda, tarlalarda çalışan kadınları görür. Hiç erkek göremediği için<br />

meraklanır, köye girer. Cami avlusunda oturan birkaç ihtiyar görür ve neden erkeklerin<br />

çalışmadığını sorar. Yaşlılardan birisi köyde güçlü kuvvetli erkek kalmadığından<br />

bahisle üç oğlunun olduğunu birisinin Balkan Harbinde, diğerinin Çanakkale Harbinde<br />

künyesinin geldiğini/şehit olduklarını üçüncü evladından da hiç haber alamadığını ifade<br />

eder. Diğer yaşlı insanların da anlattıkları pek farklı değildir. Yazar; oradan ayrılır,<br />

tekrar yola çıkar ve giderken gözleri yaşlanır. Ağlayıp, üzüldüğü şey ne Balkanlarda<br />

kalanlar, ne de Çanakkale’de makbersiz yatanlardır. Çünkü onlar kutsal bir gaye<br />

uğrunda şehit olmuşlardır. Yazar, köyde bir tek çocuk sesi duymadığını, bir tek çocuk<br />

görmediğini ve onun için ağladığını ifade ediyor ve ekliyor “Bu harb-i umumi bizim<br />

neslimizi mahvetmekle kalmadı, bizden sonra gelecek iki nesli de kuruttu.” Bu ifadeler<br />

edebiyatçı gözüyle biraz dramatize edilmiş gibi görünse de, o dönem ülkenin ve<br />

dolayısıyla Kastamonu’nun içinde bulunduğu durumu ifade etmesi bakımından yeterli<br />

olacaktır.<br />

Bunun dışında yeni kurulan rejime karşı bazı bölgelerde görüldüğü gibi aleyhte bir<br />

faaliyet de Kastamonu’da olmamıştır. Özellikle döneminde Açıksöz gazetesi örneğinde<br />

görüldüğü üzere, Kastamonu basınının Milli mücadeleye verdiği destek, işgallere ve<br />

manda zihniyetine karşı tepkiler elbette Atatürk’ün bildiği ve takdir ettiği milli tavırlar<br />

olmuştur. Bu yıllarda Anadolu’nun pek çok yerinde irili ufaklı iç ayaklanmalar olduğu<br />

halde Kastamonu ve çevresinde böyle bir hareket görülmemiştir. İsyanlar yüzünden pek<br />

çok yörede asker toplanamadığı için gerek isyanların bastırılmasında ve gerekse Batı<br />

Cephesinde gerekli asker, subay ve askeri malzemenin sağlanmasında Kastamonu ve<br />

çevresinin çok büyük hizmeti dokunmuştur.(7) Bu noktada Kastamonu’da Osmanlı son<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


226 Mehmet Serhat YILMAZ<br />

döneminde gelişen süreli yayın geleneğinin de etkisinin olduğunu belirtmek gerekir.<br />

Özellikle II. Meşrutiyet döneminde Kastamonu gerek basın ve gerekse cemiyetleşme<br />

sürecinde önemli bir yer tutmaktadır. Aydınlanma ve ülke gündemini takip etme<br />

hususunda Kastamonu’nun İstanbul’dan hiç de geride olmadığı anlaşılmaktadır. Bu<br />

dönemde hem fikir akımlarının burada tartışılması ve hem de sosyal ve siyasal<br />

yapılanmaların Millî Mücadele hareketinin taban bulmasındaki etkileri<br />

bulunmaktadır.(8)<br />

Bir ikinci önemli husus da, Kurtuluş Savaşı başlangıcında millî mücadele hareketini<br />

baltalamak için Atatürk ve arkadaşlarının asi olduklarına dair Şeyhülislam<br />

Dürrîzâde’nin fetvasına karşı, Anadolu müftü ve din adamları da bunun tam karşıtı bir<br />

fetva çıkarmış olmalarıdır. Bu fetvadaki isimlerin çoğunluğu da Kastamonululara<br />

aittir.(9) Dolayısıyla bu konuda da destek sağlayan Kastamonululara, Atatürk’ün her<br />

hangi bir önyargısının olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu hususu aydınlatması<br />

bakımından Atatürk’ün 30 Ağustos 1925 tarihindeki Kastamonu nutkundaki şu ifadeleri<br />

önemlidir. “..İtiraf etmeliyim ki, bu seyahatimden önceki bilgim, gördüklerimin hasıl<br />

ettiği kanaatlerden çok başka idi. Muhterem Milletvekilleriniz Ali Rıza Bey, Mehmet<br />

Fuat Bey gibi kişiler bulunmasaydılar, sizi mümkün olduğu kadar olduğunuzun aksine<br />

tanıtmak için çalışanlar, zihinleri karıştırmakta kim bilir ne kadar ileri gitmeye<br />

muvaffak olacaklardı. Fiilî sonuçlarını memnuniyetle görmekte olduğum yüksek<br />

görüşleriniz elbette bir anda, bir günde meydana gelmezdi. Böyle bir iddiada bulunmak<br />

cahillik olur ..”(10) Ayrıca, Atatürk’ün görüşlerini ifade etmesi bakımından aşağıdaki<br />

paragraf da dikkate değer.<br />

1925 yılında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri olan Saffet Arıkan’a göre<br />

Atatürk, Kastamonu’yu seçme nedenini ona şu şekilde açıklamaktadır. “Çocuğum<br />

Kastamonu’ya gideceğim... Niçin Kastamonu’yu seçtiğimi bilemezsin. Dur, anlatayım.<br />

Bütün vilayetler beni tanırlar. Ya üniforma ile veya fesli, kalpaklı sivil elbise ile<br />

görmüşlerdir. Yalnız Kastamonu’ya gidemedim. İlk önce nasıl görürlerse öyle alışırlar,<br />

yadırgamazlar. Üstelik bu vilayet halkının hemen hepsi asker ocağından geçmişler.<br />

İtaatlidirler, munistirler. Adları gericiye çıkmışsa da anlayışlıdırlar. Bunun için şapkayı<br />

orada giyeceğim ..”(11) Atatürk ayrıca Kastamonu’yu seçme nedenini tarihi İnebolu<br />

Nutkunda şu şekilde açıklamaktadır. “Vilayet namına Ankara’ya gelen heyet-i<br />

muhteremenin vuku bulan davetine memnuniyetle derhal icabet ettim. Bu noktada güzel<br />

ve yüksek bir tecelli ifade etmek benim için medar-ı iftihar olacaktır. Mühim bir<br />

vazifenin ifasında, benden evvel müteşebbis millet olmuştur. Benim, şu veya bu sebeple<br />

tehir ettiğim mühim bir vazifeyi millet bana ihbar etmiş ve yaptırmıştır. Bunu<br />

milletimin hassasiyetine, bunu milletimin ruh-ı müşterekindeki ulviyet irşâdına parlak<br />

bir misâl olarak zikretmeliyim.”(12)<br />

Bu noktada Atatürk’ün Kastamonu’yu ziyaretinden evvel bir de Kastamonu’ya<br />

davet edilmesi söz konusudur. Atatürk’ü Kastamonu’ya davet etmek üzere iki defa<br />

heyet teşkil olunmuştur. Heyetteki değerli insanların isimlerini de burada anmadan<br />

geçemeyeceğim. İlk heyette Müftü Osman Nuri, Belediye Başkanı Necip, Şemsioğlu<br />

Ziya, Evliyaoğlu Abdullah, Dr. Fazıl Berki (Tümtürk) hazır bulunmuşlardır. Yalnız bu<br />

heyet Atatürk’ün rahatsızlığı sebebi ile onunla görüşme imkanı bulamamıştır. İkinci<br />

heyet ise 8 Ağustos 1925 yılında Ankara’ya hareket etmiştir. 11 Ağustos tarihinde<br />

Atatürk’le görüşen ve yapılan daveti kabul edip, en kısa zamanda Kastamonu’ya<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılâbı 227<br />

geleceğim sözünü alan bu heyette Cumhuriyet Halk Fırkası mutemedi Hüsnü (Berker),<br />

Belediyeden Akdoğanlızade Mehmet Ali (Sultan Efendi), İl Daimi Encümen üyesi<br />

Sabri, Ticaret Odası Başkanı Hacı Mehmet Rıza (Saltık), Halk Partisi ve Türk Ocağı<br />

İdare Heyeti üyesi Tatlızade Emin, Açıksöz gazetesi müdürü Hüsnü (Açıksöz),<br />

Öğretmenler Birliğinden Hacer (Kafadar) ve Hikmet Melike (Bakan) ve heyet başkanı<br />

olarak da Hüsnü Berker hazır bulunmuşlardı.(<strong>13</strong>)<br />

Atatürk’ün Kastamonu Seyahat Programı<br />

Atatürk’ün Kastamonu gezisi 23 Ağustos - 1 Eylül 1925 tarihleri arasını<br />

kapsamaktadır. Gezi programı başlıklar halinde kısaca şu şekildedir:<br />

23 Ağustos 1925 Pazar (Ankara-Çankırı-Kastamonu): Sabah Çankaya Köşkünden<br />

ayrılması, saat 12.00’de Çankırı’ya gelmeleri, öğleden sonra İnköy’de Ilgazlılar<br />

tarafından karşılanması, Ilgaz-Derbent’te (Kastamonu il hududu) Kastamonulular<br />

tarafından karşılanması, akşam üzeri Kastamonu’ya gelmeleri.<br />

24 Ağustos 1925 Pazartesi (Kastamonu): Saat 15.00’de Askeri Kışla ziyareti, Devlet<br />

Hastanesinde, Memleket Kütüphanesinde, Belediye Binasında, Hükümet Konağında.<br />

25 Ağustos 1925 Salı (Kastamonu-İnebolu): Saat 11.00’de Kastamonu’dan ayrılması,<br />

öğleden sonra Ecevit Köyünde, Küre İlçesinde, saat 19.00’ da İnebolu İlçesinde.<br />

26 Ağustos 1925 Çarşamba (İnebolu): Belediye Binasında, Hükümet Binasında,<br />

çarşı içerisinde gezinti.<br />

27 Ağustos 1925 Perşembe (İnebolu): Türk Ocağında tarihi şapka nutku, kayıkla gezinti.<br />

28 Ağustos 1925 Cuma (İnebolu-Kastamonu): Saat 10.00’da İnebolu’dan ayrılması,<br />

Küre’de, Devrekâni’de, Saat 18.30’da Kastamonu’da.<br />

29 Ağustos 1925 Cumartesi (Kastamonu-Taşköprü): Saat 14.30’da Taşköprü’de,<br />

Hükümet Konağında, Askerlik Şubesinde, saat 19.00’da Kastamonu’ya dönüş.<br />

30 Ağustos 1925 Pazar (Daday): Saat 12.00’da Kışla’da onuruna verilen yemekte,<br />

saat 14.00’da Daday’a hareket etme, Belediye Binasında, saat 17.00’da Kastamonu’ya<br />

dönüş, Cumhuriyet Halk Fırkasında (şimdiki müze binası) tarihi Kastamonu nutku.<br />

31 Ağustos 1925 Pazartesi (Kastamonu-Çankırı): Sabah Kastamonululara veda<br />

etmesi, Ilgaz-Derbent’de Çankırılılar tarafından karşılanması, saat 15.30’da İnköy’de,<br />

saat 18.30’da Çankırı’da, Hükümet Konağında.<br />

1 Eylül 1925 Salı (Çankırı-Ankara): Saat 9.30’da Çankırı’dan uğurlanması, Ravlı’da<br />

(Akyurt) Ankara heyeti tarafından karşılanması, saat 16.00’da Ulus Meydanında<br />

karşılama töreni, Çankaya Köşküne hareket etmeleri.<br />

Kastamonu gezi programının başlangıcından itibaren Atatürk’ün İnebolu, Daday,<br />

Taşköprü ve Kastamonu’daki tarihi konuşmalarına bakıldığında temelde, Cumhuriyete<br />

giden yolda Türklüğün vermiş olduğu başarılı mücadele, medeniyet ve medenî olmanın<br />

gerekliliği, yapılan inkılap hareketleri, gerekçeleri ve kıyafet inkılabının zarureti teması<br />

üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Yukarıdaki program çerçevesinde Atatürk<br />

Kastamonu’ya geldiğinin ertesi günü 24 Ağustos 1925 de Belediye Dairesi önünde<br />

yaptığı konuşmada “Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki ona bigâne olanları yakar ve<br />

mahveder..” şeklindeki sözleriyle medenî olmanın gereklerini bunun için zihniyette bir<br />

değişimin olması gerektiğinden bahseder.(14)<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


228 Mehmet Serhat YILMAZ<br />

Düşüncelerini, İnebolu’da Türk Ocağında yaptığı 27 Ağustos 1925 tarihli<br />

konuşmasında daha da genişleterek Türk halkının medenî olduğunu, fakat bunu<br />

zihniyetiyle de ispat etmek ve göstermek zorunda olduğundan bahisle kılık kıyafet<br />

hakkındaki fikirlerini halka açar ve toplanan kalabalığa “Bizim kıyafetimiz millî<br />

midir?”, “Bizim kıyafetimiz medenî ve beynelminel midir?” şeklinde sorular yönelterek<br />

bu iki soru etrafında kıyafetin değişmesi gerektiğini vurgular. Bu iki soru karşısında<br />

“hayır, hayır” sedalarıyla cevap veren halka; “Size iştirak ediyorum. Tabirimi maruz<br />

görünüz. Altı kaval üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet, ne millîdir ne de<br />

beynelmineldir. O halde kıyafetsiz bir millet olur mu arkadaşlar? Böyle tavsif olunmaya<br />

razı mısınız arkadaşlar? Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvayarak enzâr-ı âleme<br />

göstermekte manâ var mıdır? Ve bu çamurun içinde cevher gizlidir, fakat<br />

anlayamıyorsunuz demek musîb midir? Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak<br />

elzemdir, tabiîdir. Cevherin muhafazası için bir muhafaza yapmak lâzımsa onu altından<br />

veya platinden yapmak icab etmez mi? Bu kadar açık hakikat karşısında tereddüt câiz<br />

midir? Bizi tereddüde sevk edenler varsa onların humk ve belâhatine hükmetmekte halâ<br />

mı tereddüt edeceğiz? Arkadaşlar! Turan kıyafetini araştırıp ihyâ eylemeye mahal<br />

yoktur. Medenî ve beynelminel kıyafet bizim için çok cevherli, milletimiz için lâyık bir<br />

kıyafettir. Onu iktizâ edeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek,<br />

gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere başta siperî<br />

şemsli serpuş, bunu açık söylemek isterim. Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot<br />

gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frank gibi...”(15) sözleriyle düşüncelerini dile getirmiştir.<br />

Dönemin Cumhurbaşkanlığı Başkâtibi olan Tevfik Beyin Atatürk’ün İnebolu konuşması<br />

hakkında hükümeti bilgilendirmek ve şapka ve kıyafet konusunda kamuoyunda oluşan<br />

beklentilere cevap vermek üzere Başbakan İsmet İnönü’ye İnebolu’dan gönderdiği 28<br />

Ağustos 1925 tarihli cevabî yazıda şu ifadeler yer almaktadır; “Ankara’da Başvekil<br />

İsmet Paşa Hazretlerine; Reis-i Cumhur Hazretlerinin Çankırı ve Kastamonu<br />

Vilâyetlerinde vuku’ bulmakta olan seyahatlerine ait ajans neşriyatında mütalaa buyurulmuş<br />

olacağı vechle bina haricinde açıkta Reis,i Cumhur Hazretleri ahâliyi başlarındaki<br />

şapkayı çıkarmakla selâmladıkları gibi halk da başında fes, kalpak, abâni veya beyaz<br />

sarıklı fes yerine ne varsa eline almak suretiyle ihtirâmı ifâ etmiştir ve etmektedir.<br />

Bunun gibi bina dahilinde resmî kabuller dahi kâmilen baş açık cereyan etmiştir.<br />

Malûm-ı devletleri olduğu vechle Reis-i Cumhur Hazretlerinden maâdâ refakatlerinde<br />

bulunan sivil zevat ve bu mıntıkada bulunabilen panama veya beyaz şapka iktisab<br />

etmişlerdir. Bugün Türk Ocağı’nda irâd buyurdukları nutukta kıyafet meselesine temas<br />

etmiştir ve haricen dahi medenî milletler efradına benzemek lüzumunu işaret<br />

buyurmuşlar ve Bizanslılardan aldığımız fesi ve papaz ve imam libası olan cübbeyi<br />

giymek hoş oluyor da şapka giymek neden caiz olmuyor buyurmuşlardır. Bu suretle<br />

serpuş hakkındaki fikr-i riyasetpenâhî açıktan açığa buyurulmuş olduğuna göre<br />

hükümetçe dahi serpuş meselesinin bu suretle halli lazım geldiğini ifade buyurmuştur.<br />

Reis-i Cumhur Hazretleri eylülün birinden evvel avdet buyuramayacaklarına göre o<br />

vakte kadar hiç olmazsa heyet-i vekîle ve erkân-ı hükümetin ve mümkün olduğu kadar<br />

çok avdette halkın ve memurâtın şapka ile Reis-i Cumhur Hazretlerini istikbâl etmeleri<br />

ve serpuş meselesini ser’i bir suretle halline medar olacağını düşünmekte olduklarını<br />

kemal-i hürmetle arz eylerim efendim. Riyâset-i Cumhur Başkâtibi Tevfik”(16) Bu<br />

belgeden hareketle Atatürk’ün şapka ve kıyafet inkılabı konusunda gerekli çalışmaların<br />

başlatılması hususunda talimat verdiği anlaşılmaktadır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılâbı 229<br />

Atatürk; 30 ağustos 1925 tarihli Kastamonu konuşmasında da inkılaplardan bahisle<br />

inkılapların amacını şu şekilde belirtmektedir: “Efendiler. Yaptığımız ve yapmakta<br />

olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asrî ve bütün<br />

manâ ve eşkâliyle medenî bir heyet-i ictimaiyye haline îsâl etmektir. İnkılâbâtımızın<br />

umde-i aslîyesi budur. Bu hakikati kabul edemeyen zihniyetleri târumar etmek zarurîdir.<br />

Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar<br />

olmuştur. Her halde zihniyetlerde mevcut hurâfeler kâmilen tard olunacaktır. Onlar<br />

çıkarılmadıkça dimağa hakikat nurlarını infaz etmek imkânsızdır ..”(17) Yine aynı<br />

konuşmasında “Efendiler ve ey millet. İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,<br />

müritler memleketi olamaz” diyerek gerçek yolun (tarikat-ı medenîye) medeniyet yolu<br />

olduğunu ifade ile kıyafet konusunda hassasiyetini belirten “Devlet memurları bütün<br />

milletin kıyafetlerini tashih edecektir. Fen, sıhhat nokta-i nazarından amelî olmak<br />

itibarıyla, her nokta-i nazardan tecrübe edilmiş medenî kıyafet iktizâ edecektir. Bunda<br />

tereddüde mahal yoktur. Asırlarca devam eden gafletin acı derslerini tekrarlamaya takât<br />

yoktur. Bir adam olduğumuzu, medenî insan olduğumuzu isbat ve izhâr için icap edeni<br />

yapmakta taannüt adamlıkla kabil-i telif değildir ..”(18) diyerek kararlılığını ifade etmiş<br />

ve bu konu üzerindeki fikirlerine uzun örnekler vererek Kastamonu nutkunu bitirmiştir.<br />

Yine Tevfik Beyin Başbakan İsmet İnönü’ye Kastamonu’dan gönderdiği 30 Ağustos<br />

1925 tarihli cevabî yazıda söz konusu seyahatle ilgili memnuniyet, “..Kastamonu<br />

Vilâyeti dahilindeki kazalarda bile bütün memurlar pek ve az zamanda beyaz bezden<br />

şapka yapıp giymişlerdir..” cümlesiyle dile getirilmiştir.(19)<br />

Atatürk’ün, şapka inkılabı konusunda üç dört aylık bir süre içerisinde bir taraftan<br />

halka şapkayı tanıtması, Kastamonu ve İnebolu konuşmalarında gerekçelerini<br />

açıklaması, toplumdaki sosyal ve siyasi gerilimleri de dikkate alarak ve kademeli bir<br />

uygulama ile kamuoyuna bunu benimsettiği bilinmektedir. İsmail Habib Sevük’ün<br />

ifadesine göre, 1923 yılı Nisan ayında Çankaya Köşkünde yedi sekiz kişinin bulunduğu<br />

bir mecliste bir kişi Atatürk’e “Bir gün başımıza şapka giyebilecek miyiz?” sorusunu<br />

yöneltir. Aldığı cevap; “Şapkayı önce bahriyelilere giydiririz, onlar halka seyrek<br />

göründüklerinden göze batmazlar, sonra ordu giyer, bu askerlik işi olduğu için kimse<br />

karışamaz. Onları göre göre münevverler de alışmaya başlar ..”(20) şeklindedir.<br />

Gerçekten de şapka inkılabı konusunda ilk girişim Donanmada 1925 Mayıs ayında<br />

Alman tipli keplerin benimsenmesi olmuştur. Bundan sonra, Cumhurbaşkanlığı<br />

Muhafız Birliği ve daha sonra da Kara Kuvvetleri tarafından vizyerli kep kullanılmaya<br />

başlanmıştır.(21) Kastamonu gezisinden üç ay kadar sonra 25 Kasın 1925 tarih ve 671<br />

sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi âzaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve<br />

mahalliyeye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk Milletinin<br />

iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının umumi serpuşu<br />

şapka olup buna münafî bir itiyadın devamını hükümet men eder.” şeklindeki “Şapka<br />

İktisası Hakkında Kanun” çıkarılmış ve bu inkılapla bağlantılı olarak 30 Kasım 1925<br />

tarih ve 677 sayılı “Tekke ve zaviyelerle türbelerin seddine ve türbedarlıklar ile bir<br />

takım unvanların men ve ilgasına dair kanun” da yürürlüğe girerek Sevük’ün, “Kavuk<br />

ümmetimiz, fes Osmanlılığımız, kalpak ihtilalimiz ve şapka ise inkılabımızdır" şeklinde<br />

ifade ettiği şapka inkılabı gerçekleştirilmiş oluyordu.<br />

Son olarak, Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılabı münasebetiyle 1934 ve<br />

1944 yılları arasındaki on yıllık zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilen kutlama<br />

programlarına da değinilerek örnek olması bakımından bir kutlama programı da aşağıda<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


230 Mehmet Serhat YILMAZ<br />

verilmiştir. Mahalli bir bayram olarak bu günün kutlanılması için 1934 yılında<br />

etkinlikler başlatılmış, 1935 yılında Kastamonu Halkevi’nde bir toplantı<br />

gerçekleştirilmiş olup kutlama tarihi olarak 23 Ağustos günü kararlaştırılmıştır.(22)<br />

1935 yılından itibaren düzenli olarak “Atatürk’ün Kastamonu’ya Gelişleri ve Şapka<br />

İnkılabı Bayramı” kutlama programları düzenlenmiştir. Bu programlar Halkevi tarafından<br />

hazırlanmış ve etkinlikler bir bir belirtilmiştir. Bayram kutlamaları için tercih edilen<br />

mekanlar yıllara göre farklılık göstermektedir. Örneğin, 1934, 1935 ve 1937 yıllarındaki<br />

kutlamalar Cumhuriyet Meydanında(23), 1936 yılında Gazi Stadyumunda(24), 1938 ve<br />

sonraki yıllardaki kutlamalar ise Halkevi binası önünde yapılmıştır.(25) 1939 ve 1940<br />

yıllarına ait kutlamalara ilişkin bilgiler yerel basına yansımamıştır.<br />

Yapılan merasimlerin yıllara göre farklılık gösterdiği görülmektedir. Bu hususta,<br />

Kutlamaların Cumhuriyet Meydanı, Gazi Stadyumu ve Halkevi önünde yapılması<br />

mekandaki farklılaşmayı kutlamalara da yansıtmıştır. 1934 yılında Cumhuriyet<br />

Meydanında yapılan törende Halkevi bandosunun eşliğinde İstiklal Marşı ile başlayan<br />

kutlamalarda Halkevi Süvari ve Bisiklet Kolunun resmi geçidi ile son bulmuştur.(26)<br />

1935 ve 1937 yıllarında günün anlam ve önemine ait konuşma ve şiirlerin yer aldığı<br />

görülmektedir.(27)<br />

Halkevi önünde yapılan törenlerde protokol konuşmalarının yanı sıra, 1925 yılında<br />

Atatürk’ün misafir olarak kaldığı Terzi Emin Konağından başlamak üzere atletlerin<br />

Türk Bayrağını Halkevi önüne getirmeleri geleneği yerleşmiştir.(28) Ayrıca<br />

kutlamalarda davul-zurna ekibi gösterileri konuşma ve şiirlerin yanı sıra Atatürk’ün<br />

Kastamonu nutkundan parçaların da okunduğu görülmektedir.(29)<br />

Ayrıca tören sonrası gündüz ve gece olmak üzere çeşitli etkinlikler yapılmıştır.<br />

Gündüz etkinlikleri çerçevesinde sportif gösteriler, Başkente M. Kemal Atatürk’e,<br />

inkılaplara bağlılık telgrafları gönderme, çelenk sunma ve Atatürk fotoğrafları sergisi<br />

gibi faaliyetler yapılırken geceleri şehir ışıklandırılmakta ve Halkevinde temsil<br />

verilmesi, saz eşliğinde mahalli oyun ve türküler eşliğinde fener alayları düzenlenmiştir.<br />

23 Ağustos Atatürk’ün Kastamonu’ya gelmesi ve şapka inkılabı kutlamalarına örnek<br />

olması bakımından 1935 Yılı Kutlama Programı aşağıdaki verilmiş olup şu etkinlikleri<br />

içermektedir.<br />

1. Bayram töreninin Cumhuriyet meydanında saat 11.00 da başlaması.<br />

2. Valilik, resmi daire amirleri ve halktan esnaf grupları bu saatte hazır bulunmaları.<br />

3. Bu törenlerde asayişi Emniyet Müdürlüğün sağlaması.<br />

4. Topluluk oluşunca törene Halkevi Bandosunun çalacağı İstiklal Marşı ile başlanıp<br />

ve yine bandonun eşliğinde Cumhuriyet Marşı okunması.<br />

5. Marşlar okunduktan sonra, 23 Ağustos gününün Kastamonulular için önemine<br />

ilişkin bir konuşma ve bir şiir okunması.<br />

6. Bayram için bütün daireler, mağazalar ve evlerin bayraklarla donatılması ve<br />

ışıklandırma yapılması.<br />

7. Çarşının Bayraklarla donatılmasının Şarbaylık tarafından yapılması.<br />

8. Gece Halkevi Temsil Kolu tarafından bir davet verilmesi ve Parti evi önünde saz<br />

ekibi eşliğinde yöresel oyunlar sergilenmesi.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılâbı 231<br />

Sonuç<br />

Kastamonu, Osmanlı dönemi önemli vilayetlerinden birisi olmuştur. Bu yönüyle<br />

Osmanlı basının tarihinde çıkarılan dergi ve gazetelerle özellikle II. Meşrutiyet<br />

yıllarında basın önemli bir yer tutmuş, ülke gündemini takip etmekte İstanbul’dan<br />

geride kalmamıştır. Bu dönem cemiyet hayatında bir kısım siyasî ve sosyal işlevli<br />

derneklerin çokluğuyla da dikkati çeker. Örneğin Türk Derneğinin üçüncü şubesi<br />

Kastamonu’da kurulmuştur. Ayrıca fırka mücadeleleri açısından da siyasal bağlamda<br />

Osmanlının son dönemi içerisinde aktif bir vilayet olup İttihat ve Terakki politikalarının<br />

taşra boyutunun daha net bir şekilde gözlenebildiği bir konuma sahiptir.<br />

Millî Mücadele döneminde Kastamonu halkı, Kuvva-yi Millîye hareketinin yanında<br />

yer almış özellikle Açıksöz gazetesi ile yapılan yayınlarla ülke gündemini yine basın<br />

yoluyla oluşturmada önemli hizmetlerde bulunmuştur. İstiklâl Savaşının<br />

kazanılmasından sonra Cumhuriyetin yanında yer alan Kastamonulular, bu vilayet<br />

halkından duyduğu memnuniyeti ifade eden Atatürk’ün övgü ve takdirini<br />

kazanmışlardır.<br />

Atatürk’ün Kastamonu gezisi ile başlatılan şapka ve kıyafet inkılâbı sonucunda<br />

Kastamonu halkı yalnız şapka değil bir kıyafet inkılâbı olan bu günü yerel kutlamalarla<br />

geleneksel hale getirmiştir. Bu anlamlı gün ve inkılâbın kutlanması geleneği günümüzde<br />

de “Atatürk’ün Kastamonu Seyahati, Şapka ve Kıyafet İnkılâbı” adı altında çeşitli<br />

etkinliklerle sürdürülmektedir.<br />

Kaynaklar<br />

1. M. Kemal Atatürk, Nutuk, C.II. (1920-1927), Hazırlayan: Zeynep Korkmaz,<br />

Ankara, 1981, s.605.<br />

2. Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek-Parti Yönetiminin Kurulması<br />

(1923-1931), Yurt Yayınları, Ankara, 1981, s.150-151.<br />

3. Mustafa Baydar, Atatürk ve Devrimlerimiz, Türkiye İş Bankası Kültür<br />

Yayınları:<strong>13</strong>6, İstanbul, 1973, s.217.<br />

4. Lord Kinross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, (Çev: Necdet Sander),<br />

İstanbul, 1994, s.481-482.<br />

5. İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, Kültür Bakanlığı Yayınları:397, Ankara, 1981,<br />

s.50-51.<br />

6. Refik Turan, “Milli Mücadelede İnebolu-Kastamonu-Ankara Hattı”, Atatürk<br />

Araştırma Merkezi Dergisi, C:XV, Sayı:44, (Temmuz 1999), s.693-699. Sevük,<br />

Age., s.125-126. Aynı yer için, Sevük, “Paşa’nın Köşkünde”, Açıksöz, 22<br />

Temmuz 1922.<br />

7. Baydar, Age., s.217, Mehmet Şahingöz, “Millî Mücadelede Kastamonu”, Türk<br />

Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu Tebliğler, Ankara, 1989, s.<strong>13</strong>4.<br />

8. II. Meşrutiyet dönemi Kastamonu basını ve İttihat ve Terakki Fırkasının<br />

faaliyetleri, ayrıca İttihatçı düşünceden Millî Mücadele çizgisine varan fikrî<br />

dönüşüm süreci için bkz. Mehmet Serhat Yılmaz, Kastamonu Basınında<br />

Köroğlu Gazetesi (1908-1918), Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap<br />

Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1997, 157s.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


232 Mehmet Serhat YILMAZ<br />

9. Baydar, Age., s.217., 45 imzanın bulunduğu fetvada 24 imza ile Kastamonu baş<br />

sırayı almaktaydı. Onu takip eden 15 imza ile Ankara ve 2 imza ile de Kayseri<br />

gelmekteydi. Bakınız. Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi,<br />

(Hazırlayanlar: Mehmet Baytimur, Aziz Demircioğlu, Hasan Çelikoğlu),<br />

Atatürk’ün Doğumunun 100. Yıldönümü İl Kutlama Komitesi, Kastamonu, 1981,<br />

s.5., Fetva metni için Bakınız. Hüsnü Açıksözcü, İstiklal Harbinde Kastamonu,<br />

Kastamonu Vilayet Matbaası, Kastamonu, 1933, s.45-46.<br />

10. Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi, s.93.<br />

11. Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, Yelken Matbaası, İstanbul,<br />

1978, s.250., Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi, s.23.<br />

12. Kastamonu, 23 Ağustos 2000.<br />

<strong>13</strong>. Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi, s.26-28.<br />

14. Atatürk’ün Kültür ve Medeniyet Hakkındaki Sözleri, Atatürk Kültür Merkezi<br />

Yayını:37, Ankara, 1990, s.88.<br />

15. Age, s.90.<br />

16. Şapka ve kıyafet inkılabı konusunda Atatürk’ün Kastamonu seyahatine ilişkin 28-<br />

30 Ağustos tarihi arasında yapılan yazışmalar. BCA, 030.01/40.238.1.<br />

17. Atatürk’ün Kültür ve Medeniyet Hakkındaki Sözleri, Atatürk Kültür Merkezi<br />

Yayını:37, Ankara, 1990, s.93.<br />

18. Age, s.94.<br />

19. BCA, 030.01/40.238.1.<br />

20. Sevük, Age, s.69.<br />

21. Tunçay, age, s.150.<br />

22. Kastamonu, Sayı:3647, 20 Ağustos 1935., Bu konuda geniş bilgi için bkz., Ahmet<br />

Şimşek, Yerel Kaynaklara Göre 1928-50 Yılları Arasında Kastamonu’da Millî<br />

ve Mahallî Bayram Kutlamaları, (Yayınlanmamış Lisans Tezi), G.Ü.<br />

Kastamonu Eğitim Fakültesi, Kastamonu, 1997, 83s.<br />

23. Kastamonu, Sayı:3548, 27 Ağustos 1934, Kastamonu, Sayı:3647, 20 Ağustos<br />

1935, Kastamonu, Sayı:3846, 23 Ağustos 1937, Doğrusöz, Sayı:28, 24 Ağustos<br />

1937.<br />

24. Kastamonu, Sayı:3747, 25 Ağustos 1936.<br />

25. Doğrusöz, Sayı:<strong>13</strong>1, 26 Ağustos 1938, Doğrusöz, Sayı:434, 26 Ağustos 1941,<br />

Doğrusöz, Sayı:533, 25 Ağustos 1942, Doğrusöz, Sayı:669, 24 Ağustos 1943,<br />

Doğrusöz, Sayı:780, 26 Ağustos 1944.<br />

26. Kastamonu, Sayı:3548, 27 Ağustos 1934.<br />

27. Kastamonu, Sayı:3647, 29 Ağustos 1935, Kastamonu, Sayı:3846, 23 Ağustos<br />

1937.<br />

28. Doğrusöz, Sayı:434, 26 Ağustos 1941.<br />

29. Doğrusöz, Sayı:669, 24 Ağustos 1943, Doğrusöz, Sayı:780, 26 Ağustos 1944.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 233-240<br />

TÜRKİSTAN’DA AÇILAN RUS EĞİTİM MÜESSESELERİN<br />

RUSLAŞTIRMA SİYASETİNDEKİ ROLÜ<br />

Mirzahan EGAMBERDİYEV<br />

Ahmet Yesevi Üniversitesi, Tarih Bölümü, Türkistan/KAZAKİSTAN.<br />

Özet<br />

Türkistan’da ilk Rus eğitim kurumları Rus memurların çocukları için kurulmuştur. Ancak<br />

daha sonra Türkistan’ın Rusya’ya tam olarak bağlanmasının bölge halkının Rus eğitim sitemine<br />

dahil edilmesiyle mümkün olacağı kanaatine varan Rus yönetimi bu yönde birtakım teşebbüslere<br />

girişmiştir. 1870 yılında Türkistan Genel valiliği yerli halkın eğitimiyle ilgili bazı kararlar aldı.<br />

Buna göre: yerliler Rusya ideolojisine göre eğitilecek, açılan okullar dini nitelikte olmayacak ve<br />

yerlilere kiril alfabesi öğretilecekti. Bu kararlar Rus yönetimi tarafından açılan Rus-yerli<br />

okullarında tatbik edilmiştir. Başlangıçta yerli halk bu okullara rağbet etmemekle beraber bu<br />

okullardaki yerli öğrencilerin sayıları Rus idaresinin uyguladığı çeşitli teşvik yöntemleriyle<br />

yıldan yıla artmış ve 1890’lı yıllara gelindiğinde artık hiç de azımsanamayacak bir sayıya<br />

ulaşmıştır. Bu aynı zamanda Ruslaştırma siyasetinin de tesirini günden güne artırdığının bir<br />

göstergesidir.<br />

THE ROLE OF RUSSIAN EDUCATIONAL INSTITUTIONS<br />

FOUNDED IN TURKISTAN IN RUSSIANISM POLITICS<br />

Abstract<br />

The first educational institution of Turkistan has been founded for the education of Russian<br />

officials’ children. But as it is realized by the Russian government that complete connection of<br />

Turkistan to Russia is only possible by including the public of the region to Russian educational<br />

system. Therefore, certain attempts were made. In 1870, Turkistan General Governorship had<br />

taken decisions regarding public education. The rules set fourth according to the decisions were<br />

as follows: Natives would be educated on the direction of Russian ideology, schools would not be<br />

on religious quality and Cyrillic alphabet would be taught to natives. These decisions have been<br />

applied in Russian-native schools which are founded by the Russian Government. These schools<br />

were not demanded at first by the public but the number of native students attending has<br />

increased from year to year as a result of various encouragement methods undertaken by the<br />

government and in 1890s the increase in the number reached a tremendous rate. This is also a<br />

proof that the effect of Russianism has also increased from day to day.<br />

19. Yüzyılda Rus istilasına uğrayan Türkistan’da Rus kültürünü yerleştirmek isteyen<br />

Çarlık yönetimi bunun ancak eğitim yoluyla mümkün olabileceği kanaatinde idi.<br />

Mektep ve medreselerin faaliyetlerinin ileride Rusya için büyük bir tehlike teşkil<br />

edeceğini gören Ruslar Türkistan’ı tamamen işgal ettikten sonra yerli okullara karşı<br />

tavırlarını değiştirdiler. Çarlık yönetimi öncelikle ilgisiz kaldığı Müslüman okullarını<br />

baskı altına almaya başladı. Rus Çarlığı ilk aşamada yerli halkın tepkisini çekmeden<br />

mektep ve medreselerin güçlenmesine engel olarak Rus okullarının yaygınlaşmasını<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


234 Mirzahan EGAMBERDİYEV<br />

sağlamaya çalışıyordu. Medreseleri finanse eden vakıfların faaliyetlerini kısıtlayan<br />

Çarlık yönetimi bu vakıfların idaresini kendi uhdesine aldı. Genel Valiliğin bütçesinde<br />

eğitime ayrılan ödeneğin sadece % 1 yerli halkın eğitimi için harcanıyordu. Bütçenin %<br />

25 Ortak Rus-yerli okulların giderlerine ve % 74 Rus ve Hıristiyan Din okullarının<br />

masraflarına ayrılmıştı. 1<br />

19 yüzyılda Türkistan mektep ve medreselerin eğitim kalitesinin düşmesi de<br />

Rusların işine yaradı. Türkistan’da mektep ve medreseler yerli halkın dini ve manevi<br />

yönden birliğini muhafaza etmesini sağlıyordu. Bu bakımdan medreseler Rus devleti<br />

için büyük bir tehdit unsuru idi. Mektep ve medreselerin yürütülmesine engel olacağını<br />

göz önüne alan Rus misyonerleri bu meseleleri tamamen ortadan kaldırmanın yollarını<br />

aradılar. Mesela, Türkistan bölgesi üzerinde çalışan araştırmacılar Rusya’nın<br />

Türkistanlıların din çatısı altında birleşmesine karşı dikkatli olması gerektiğini sürekli<br />

vurguluyordu. 2 Bunun için de Türkistanlıların Hıristiyanlaşması Rus siyasetinin önemli<br />

hedeflerinden biriydi. 1869 yılında Sır Derya nehirden 15 kilometre uzaklıkta Çinaz’da<br />

bir kilise kurarak ilk Rus Din okulun temeli atıldı. İşgal edilen bölgede Rusların dini<br />

ihtiyaçlarının karşılanması için N.Vısotskiy adında bir papaz getirildi. Bu papaz<br />

Orenburg piskoposluk dairesinden gönderildi. Okul ve kilisenin temelini atan<br />

N.Vısotskiy okulun açılışını 25 Temmuz 1870 yılında gerçekleştirdi. 3 İlk açıldığı<br />

günlerde okul kitap sıkıntısı çekiyordu ve papaz N.Vısotskiy misyonunu yerine<br />

getirmek amacıyla Sır Derya askeri valisi General Golovaçov’dan yardım istedi. 26<br />

Ağustos 1870 yılında Sır Derya askeri valisi Golovaçov papaz N.Vısotskiye gönderdiği<br />

mektupta okul için gerekli olan 171 nüsha din kitabı ve para göndereceğini belirtti. 4<br />

1870 yılında okula 8 erkek ve 5 kız öğrencisi alındı. Okulun programında Rus dili,<br />

Rusya tarihi ve Ortodoks dini kaideleri yer alıyordu. Bu derslerin dışında okulun<br />

yanında bir zanaat ve ayak kabı tamircisi bölümleri açıldı. İşgalin ilk yıllarında bu<br />

okulda subayların ve askerlerin 8-12 yaş arası çocukları eğitiliyordu. İlk yıllarda yerliler<br />

üzerinde etkisi pek yoktu. Hatta bu okulun açılışına yerlilerden itiraz edenlerde vardı.<br />

Yıllar geçtikçe okul ilk meyvelerini vermeye başladı ve okula yerli çocuklar da kabul<br />

edildi. 1872 yılında papaz N.Vısotskiy görevinden uzaklaştırıldıktan bir yıl sonra okul<br />

kapandı ve 1892 yılında aynı yerde bir Rus din okulu açıldı. İlk sene faaliyette bulunan<br />

okul etkin rol oynayamadı. Ancak bu okul Türkistan genel valiliğin önemli<br />

merkezlerinde bir kaç yeni Rus din okullarının açılmasına öncülük etmesi bakımından<br />

önemlidir.<br />

Ruslar 1860-1867 yıllar arasında işgal ettikleri Sır Derya bölgesinde üç önemli<br />

istihkam kurdu. Bunlar Fort 1 (Kazalı), Fort 2 (Karmakçı) ve Fort Perovsk. İşgal hattın<br />

üzerindeki bu şehirlerde Rus generalleri, subaylar ve iki papaz görev yapıyordu. Bunlar<br />

1 Kastelskaya Z.D., İz İstorii Turkestanskogo Kraya (1865-1917), Moskova 1980,<br />

s. 34<br />

2 Klimoviç L.İ., İslam v Tsarskoy Rossii, Moskova 1936, s. 222-223.<br />

3 Papaz A.çervyakov, Pervaya Tserkovno-Prihodskaya Şkola v Turkestanskom<br />

Karye, “Turkestanskiye Vedomosti gazetesi”, 26 Nisan 1901, No 33.<br />

4 A.g.m.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Türkistan’da Açılan Rus Eğitim Müesseselerin Ruslaştırma Siyasetindeki Rolü 235<br />

arasında ailelerle yaşayanlar vardı. Çocuklarını yerli mektep ve medreselere vermek<br />

istemeyen Rus ailelerin onları Orenburg şehrindeki Rus okullarına da gönderme<br />

imkanları yoktu. Böylece Rus askerleri personeli Perovsk ve Kazalinsk'te ilk Rus<br />

okulların açılmasına sebep oldu. İlk yıllarda okullar Ruslar ve yerliler için ayrı ayrı<br />

kurulmuştu. Bu okullarda dersleri bir papaz veriyordu. Hıristiyanlaşmadan korkan yerli<br />

aileler ise kendi çocuklarını bu tür okullara vermek istemiyorlardı. İlk Rus okulları<br />

Kazali ve Perovsk'ta açıldı. Bu okullar Orenburg ve Ufa Piskoposları tarafından<br />

destekleniyordu. 1<br />

28 Ağustos 1858 yılında Orenburg, Orsk kalesi Papazı Timaşev tarasından<br />

Kazalinsk Papazı A. Pobedonosov'a okul açma yetkisi verildi. Bu yetki gereğince Fort<br />

1'de okul açılması emredildi. okul binası bir kaç odadan ibaret idi. Eğitim programı;<br />

Rusça okuma yazma ve Hıristiyan dini ağırlıklı idi. 2 Burada Rus okulunun açılmasını<br />

hoş karşılayan Sır Derya işgal hattının komutanı Danzas okul için yeni bina inşa<br />

edilmesini, okulun yıllık masrafının belirlenmesini ve kitap temin edilmesini istedi. Bu<br />

okulda erkek ve kız öğrenciler birlikte idi ve onlara din eğitiminin dışında aritmetik<br />

dersi de veriliyordu. Ayrıca bu okullarda Kırgız Biyleri (mahkeme yöneticisi) tarafından<br />

da uygun görülürse Kırgız çocuklarının da eğitilmesine izin verildi. Genellikle bu<br />

okullara Pravoslav Hıristiyan çocukları kabul edildi. Böylece 5 Mart 1859 yılında Rus<br />

eğitim programı kabul edildi. Rus yönetimi ilk olarak okula 7-14 yaş arasında 33 erkek<br />

ve 23 kız çocuk almayı planlıyordu. Her odada Rus Çar’ının resmi asılı duracaktı ve bir<br />

masada 5 çocuk eğitim görecekti. Papaz Pobedonostsev okulu hazırlık mahiyetinde<br />

birinci sınıf ile ikinci ve üçüncü sınıflara ayırdı. Plan gereğince hazırlık sınıfında<br />

çocuklar okuma yazma ve Hıristiyan dualarını öğreniyorlardı. Kitap olarak "Kendi<br />

kendine Rusça Kitabı" kullanıyordu. Kitabın içeriği şöyle idi: Rus alfabesi, Hıristiyan<br />

duaları, Hıristiyanlık tarihi, kısaca Rusça grameri, Rusya tarihi ve aritmetik. Genel<br />

olarak hazırlık sınıfındaki çocuklar ansiklopedi tarzındaki bir kitapla eğitiliyordu. İkinci<br />

sınıfa geçmek için çocukların Rusça okuma yazmada başarılı olmaları mecburi idi.<br />

Sadece bu başarıyı gösterebilen çocuklar ikinci sınıfa geçme hakkına sahipti. İkinci<br />

sınıfı tamamlayan çocukların Rusya tarihinin önemli olaylarını bilmeleri, Hıristiyan<br />

akaidini, Hıristiyanlık tarihini sözlü anlatmaları vu bunlara göre sonuç çıkartabilmeleri<br />

gerekiyordu. İkinci sınıf kız öğrencilerin aritmetik derslerini görmeleri mecburi değildi.<br />

Üçüncü sınıfa sadece erkek çocukların geçme hakkı vardı. Üçüncü sınıfta okuma<br />

yazma, Rusça grameri, Rusya coğrafyası, Rusya tarihi ve aritmetik dersleri yer alıyordu.<br />

Kazalinsk Rus garnizonunda okul 21 Ocak 1860 yılında açıldı. Okula aşağı<br />

tabakadan 31 Rus erkek ve 2 kız öğrencisi kabul edildi. Okul binası 50 kişilikti ve<br />

içinde bir yemekhane vardı. Okul inşaatının masrafları Türkistan’da çadır başına alınan<br />

vergilerden gelen 7214 bin ruble ile karşılandı. Kazalı ve Perovsk okullarında, eğitimde<br />

1 Ostroumov N. istoriçeskiy Oçerk narodnogo Obrazovaniya v Gorodah i<br />

Ukrepleniyah Sırdarinskoy Linii i Turkestanskoy Oblasti s 1860 po 1867<br />

Godov, "Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi", 4 Ağustos 1881, No 30.<br />

2 Ostroumos N. Pervıye Uçilişa Dla Russkih Detey v Kazalinske, perovske i<br />

Taşkente v 1860-1867 g.g., "Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi", 11 Ağustos<br />

1881, No 30.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


236 Mirzahan EGAMBERDİYEV<br />

Lankostor metodu kullanılıyordu. Bu metot doğrultusunda öğretmen sadece başarılı<br />

çocuklarla ilgileniyordu. Bu çocuklar da öğretmenin kontrolünde diğer çocuklarla<br />

ilgileniyordu. Tabiki bu metot sonuç veremedi. K.P.Kaufman bu okulları ziyaret<br />

ettiğinde, okulun eğitim seviyesinin çok düşük olduğunu belirtti. Müdüre yerli<br />

çocukların Rus çocuklarla birlikte eğitilmesini, bunun yanı sıra yerlilerin inancına<br />

dokunulmaması emrini verdi. 1 Sır Derya Askeri Valisine göre bu okulların açılması<br />

yerli ve Rus çocuklarını bir ortamda bulundurmanın en mükemmel vasıtasıdır.<br />

Böylelikle yerlilerin şuurunda Rus kültürünün daha üstün olduğu hissi uyandırılabilir. 2<br />

1870 yılında Türkistan genel valiliğinde eğitimi Rusya standartlarına göre<br />

düzenlemek amacıyla bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyon, eğitimle ilgili bir proje<br />

hazırlayarak Rusya Savaş Bakanına gönderdi. Savaş bakanının tasvip ettiği projenin<br />

önemli maddeleri şöyledir:<br />

1. Yerlilerin Rusya ideolojisine göre eğitilmesi<br />

2. Açılan okullar dini nitelikte olmamalı ve yerlilerin dini inancına dokunulmamalı<br />

3. Yerliler kiril alfabesini öğrenmeli ve bu alfabe ile eğitilmelidir<br />

4. Türkistan bölgesindeki Rus öğrencilerine gelince, alt tabakalardan olan insanların<br />

çocukları ayrı halk okullarında, üst tabaka insanların çocukları da ayrı okullarda<br />

eğitilmelidir. 3<br />

Bu komisyonun sunduğu rapor, genel valilik tarafından da hoş karşılanarak yerlilere<br />

yönelik şu kararalar alındı: ilk önce bütün Rus okullar onlarda da açılacak, yerli<br />

çocuklar için yatılı okullar açılacak, büyükler için açık öğrenim, akşam kursları<br />

açılacak, öğrencilerin kendi lehçelerinde eğitilmesi için özel öğretmen okulları açılacak.<br />

Bütün bu çabaların hedefi Türkistan bölgesini Ruslaştırmak ve N.P.Ostroumov’un<br />

Türkistan öğretmen okulunun kuruluşunun 25 yıllığını kutlamasında ifade ettiği şekli ile<br />

“Türkistan bölgesini Ruslaştırarak Rusya ile bir bütün haline” getirmekti. 4 Böylece<br />

işgal ettikleri Türkistan bölgesini eğitim yoluyla Ruslaştırmayı ve Hıristiyanlaştırmayı<br />

amaçlayan Ruslar bölgede özel mesleki okullar açtı. Mesleki liseleri açmaktaki amaç ise<br />

şehir hayatı için gerekli meslek kollarına kadrolar hazırlamak ve bu yetişmiş elemanları<br />

Rus sanayisinde güç olarak kullanmaktı. Bu okullar Türkistan genel valiliğine bağlı idi<br />

ve eğitim programı Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanıyordu. Okulda genel<br />

olarak yerli öğrenciler eğitiliyordu. Öğrenciler 12-18 yaş grubundaydı. Onların % 50’si<br />

yatılı olarak eğitim görüyordu. Okulun eğitim öğrenim programında ipek böceklerinin<br />

1 Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />

“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 22 (3 Eylül) Ağustos 1899, No 65.<br />

2 N.P.Ostroumov, İstoriçeskiy Oçerk Narodnogo Obrazovaniya v Gorodah i<br />

Ukrepleniyah Bıvşey Sırdarinskoy Linii i Turkestanskoy Oblasti s 1860 po<br />

1867 goda, “Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 1 Eylül 1881, No 34.<br />

3 Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />

“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 2 (14 Eylül) 1899, No 68.<br />

4 N.P.Ostroumov, Otçot Turkestanskoy Uçitelskoy Seminarii za 25 let yeyo<br />

Suşestvovaniya, Taşkent 1904, s.25.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Türkistan’da Açılan Rus Eğitim Müesseselerin Ruslaştırma Siyasetindeki Rolü 237<br />

beslenmesi ve ipek üretim metotları hakkında dersler vardı. Dersler Rusça işleniyordu.<br />

Fen bilimlerine ise önem verilmiyordu.<br />

27 Ocak 1883 tarihinde Sır Derya vilayetinde Orta Dereceli Ziraat okulları açıldı.<br />

Rus yönetiminin bu okulu yerliler arasından şarap üreticileri, arıcılar ve bostancılar<br />

yetiştirmek için açmıştı. Okulun açılması için Sır Derya vilayetinde Rus yönetimi<br />

tarafından 100 desatin toprak müsadere edildi. 60 desatin arazi yerli öğrencilere buğday<br />

üretim metotlarını öğretmek için istimlak edildi. Okulun eğitim süresi 4 yıldı. Ders<br />

programının uygulanması Tabii kaynaklar Bakanlığı veya Türkistan genel valiliğin<br />

tayin ettiği özel müfettiş denetliyordu. Günlük ders programı, bunun içine<br />

dershanelerdeki teorik dersler giriyordu, yaklaşık 15 saat idi.<br />

Ancak Rus eğitim siyaseti yerli halka nüfuz etmekte yetersiz kalıyordu. Rus okulları<br />

şekil olarak Türkistanlı çocukları için yabancı bir görünüm arz etmekte idi. Masa ve<br />

sandalyelerin yer aldığı sınıflar, Rusça işlenen dersler sebebiyle Türkistanlılar bu<br />

okulları benimsemiyorlardı. Çarlık yönetimi bütün bunları göz önüne alarak yeni bir<br />

eğitim politikasını belirledi. 1884’te genel vali Rozenbah bakanlığında toplanan gizli<br />

komisyonda mektep ve medreselere Rus eğitim sisteminin benimsetilmesi önerildi.<br />

Halbuki bu öneriyi reddeden Rozenbah Ortak Rus-yerli (Russko-Tuzemnaya)<br />

okullarının kurulması kararını aldı. Rus-yerli okullarının başarılı olması ve yerli halk<br />

tarafından rağbet görmesi için Türkistan çocuklarına din derslerinin mollalar tarafından<br />

verilmesinin uygun olduğu görüşüne varıldı. 1 Rus-yerli okullarının müfredatında<br />

Rusça konuşma, Rusça okuma yazma, aritmetik, Rus tarihi ve coğrafyası dersleri yer<br />

alıyordu. Bu okullarda yerli dil sadece çocukların anlamakta güçlük çektikleri konuları<br />

izah etmek için kullanılıyordu. Bunun yanı sıra çocuklara kendi ana dillerinin gramerini<br />

öğretmekte görevli yerli bir öğretmen vardı. Rus ve yerli öğretmenler sırayla her gün<br />

grubun dersine giriyordu. Her öğrenci günde iki saat Rus sınıfında, iki saat Müslüman<br />

sınıfında ders alıyordu. Türkistan halkının ancak ahlaki ve fikri yönden Rus kültürü<br />

esasına göre eğitilmesi ile asimile edebileceği görüşünde olan Sır Derya bölgesinin Rus<br />

yetkilileri Rus dili dersleri dışında, öğretmenlerin diğer derslerde de Rusça konuşarak<br />

Türkistanlı çocukları Rusça’ya aşina bir hale getirmeleri talimatını okul müdürlerine<br />

ilettiler. 2<br />

1887’de genel valilik Rus-yerli okulları müdürlerine, yerlilerin Ruslarla<br />

kaynaşmalarına dair bir yönergeyi ilan etti. Bu yönergeye göre Rus-yerli okulların<br />

öğretmenleri derste yerlilere saygı ve hürmet göstermeleri, ayrıca onların örf-adet, din<br />

ve geleneklerine dokunmamaları istendi. Rus öğretmenlere Türkistanlı çocukların<br />

eğitimi, onların dilini ve adetlerini öğrenmeleri önerildi. Rus yönetimi tarafından Rus<br />

kültürün temsilcisi olarak görülen Rus-yerli okulları Rus nüfusunun azınlıkta olduğu<br />

yerlerde açılmaktaydı. Yerli nüfusla Rus nüfusun dengeli olduğu Kazalı, Perovsk,<br />

Türkistan, Çimkent, Evliye-Ata vs. şehirlerde Rus-yerli okulları bulunmuyordu. Rus-<br />

1 Tsırkular Rozenbaha za 30 Oktabrya 1886 goda, (30 ekim 1886 tarihli<br />

Rozenbah genelgesi), ÖCMDA, F. 715, Op, 1, D. 743.<br />

2 O Postanovke İnorodçeskogo Obrazovaniya v Turkestanskom Kraye,<br />

“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 4 Aralık 1905, No 177.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


238 Mirzahan EGAMBERDİYEV<br />

yerli okulları görünüm olarak Türkistanlı çocuklar tarafından benimsenebilecek bir<br />

tarzdaydı. Mesela Taşkent şehrinin Ruslarla meskun kısmında 1873’te açılan Tatar<br />

Okulu Avrupa örneğine göre düzenlendikten sonra öğrenci sayısı azaldı ve kapanma<br />

sınırına gelmişti.<br />

V.P.Nalivkin bu okullar için özel olarak “Rusça’yı Öğrenme Kitabı” hazırlamıştı.<br />

Bu kitabın ilk <strong>13</strong> sayfası el yazısıyla, kalan sayfaları ise matbu yazıyla basıldı. Nalivkin<br />

böyle basılmasının Rusça’yı öğrenmeyi kolaylaştıracağını belirterek şu açıklamayı<br />

yapıyor:<br />

1. Yerli çocuklar ilk dönemde yazma ve okumayı yazı harfleriyle öğrenmelidir,<br />

2. İlk sayfasında kiril alfabesindeki 8 ünlü harflerin yazılmasında (kelimeyi sertleştiren<br />

harf ъ), э (e), ю (yu) harflerine çok önem verilmelidir. Sebebi yerliler bu harflerin<br />

telaffuzunda zorlanıyorlar,<br />

3. Farklılaştırmada я (ya) harfine çok önem verilmelidir. Mesela Sart dilindeki aya,<br />

ayu, uya, yau ve au gibi kelimelere verilmeli ki yerli çocuklar bu tür yeni sesleri<br />

benimsemelidir.<br />

4. й, ы, ь, ъ, ф, ю, harflerinin yazım ve seslenme şekline önem verilmelidir. Bu<br />

harflerle verilen kelimeler öğrenciler tarafından ezberlenmelidir. Buna önem<br />

verilmesi göçebe ve yerleşik halkı farklılaştırmada yararlı olacaktır. 1<br />

Rus-yerli okullarında eğitim gören öğrenci sayısı hakkında istatistik bilgiler<br />

şöyledir:<br />

Yıllar Rus-yerli okullarındaki öprenci sayısı Yıllık artış oranı<br />

1885 39 -<br />

1886 16 %+197<br />

1887 235 %+103<br />

1888 461 %+96<br />

1889 426 %-7,5<br />

1890 377 %-11,6<br />

1891 375 %-0,5<br />

1892 415 %+11<br />

1893 464 %+12<br />

1894 428 %-8<br />

1895 447 %+4,5<br />

1896 650 %+43<br />

1 ÖCMDA, F. İ-47, Op. 1, D. 239, s. 1-3.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Türkistan’da Açılan Rus Eğitim Müesseselerin Ruslaştırma Siyasetindeki Rolü 239<br />

Bu tablo başlangıç döneminde öğrenci sayısının sürekli arttığını gösteriyor.<br />

“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”nin verdiği bilgilere göre 1885-1887 yılları<br />

arasında 22 Rus-yerli okulu açılmıştır. 1888-1895 yılları arasında ise öğrenci sayısında<br />

fazla bir değişiklik olmadı. 1895’ten itibaren öğrenci sayısında artış görülmektedir.<br />

1899’da 4 tane okul daha açıldı. 1899 yılında faaliyette bulunan 27 Rus-yerli okulunda<br />

bulunan 665 öğrenciden 650’si Türkistanlı idi. 6 okulda yatılı olarak eğitim gören 65<br />

öğrencinin 60’ı Türkistanlı idi. 1<br />

Genel olarak Rus-yerli okullarda belli bir eğitici kitabı yoktu. Öğretmenler tercüme<br />

metodu ağırlıklı kendileri hazırladıkları programlarla eğitim yapıyordu. 1907 senesinde<br />

Sır Derya vilayeti müfettişi teklifi ile bu metot vazgeçilerek derslerde farklı eğitim araç<br />

ve gerekçelerinin kullanıldığı bir metoda geçildi. Bunun için özel bir komisyon kuruldu,<br />

görevi de Rus-yerli okullara yeni öğretim plan ve programları hazırlamaktı. Bu<br />

programlara göre eğitimin ilk senesinde öğrenciler sözlü olarak kelimeleri<br />

ezberliyorlardı. İkinci senede pazar, ziraat, arazi konulara alakalı Rus kelimeleri<br />

ezberlemeye devam ediyordu. Neticede sadece Rusça konuşma dilini ve mantığını<br />

öğreniyorlardı.<br />

Türkistan genel valiliği Rus-yerli okul mezunları için Rusya’nın merkezi şehirlerine<br />

eğitim amaçlı geziler düzenliyordu. Gezilerin asıl amacını Türkistan bölgesinin eğitim<br />

müdürü raporunda şöyle ifade etmektedir: “Türkistanlı gençlerin Avrupa Rusya’sına<br />

yapacakları geziler çok önemlidir. Bu geziler Türkistan gençlerin belleklerinde Rus<br />

medeniyetinin eserlerinin yerleşmesini sağlayacaktır. Rus halkı ile doğrudan temasa<br />

geçerek olan gençlerin milli şuurlarından kaynaklanan Rus kültürüne karşı mesafeli<br />

tu<strong>tum</strong>u ortadan kalkacak. Türkistanlı gençler Rus hükümetinin kültürel uygulamalarına<br />

karşı çıkmayacak ve hükümetin emirlerini anlayışla karşılayacaklardır”. 2<br />

Böylelikle Rusya yerlileri mümkün olduğu kadar devlet idaresinden uzak tutarak,<br />

Ruslaştırma siyasetini Türkistan’a çeşitli yöntemlerle sindirmeye çalışıyordu. Okullarda<br />

yerlileri belli bir seviyeye kadar eğiterek Türklerden bir idareci yetişmesine baştan mani<br />

oluyordu. Ayrıca, Türkistanlılar arasında hürriyet, bağımsızlık havası esmeye<br />

başlayınca bir yandan Rus sansürü, başka bir yandan Rus misyoner ilim adamları ve<br />

gizli polis teşkilatı engelleyici tedbirler alınmasını sağlıyordu. Bunun dışında zaten en<br />

büyük problemleri bir müşterek yazı diline sahip olmamak olan Türkistanlılar için göz<br />

önüne tutan İlminski her Türk boyuna kiril alfabesi esasında ayrı alfabeler hazırladı. Bu<br />

politikayı onun hemfikirlileri olan Ostroumov, Alektorov ve Nalifkin hızlandırdılar. Bu<br />

siyaset Sovyet döneminde aynen tatbik edildi. Bütün bu eğitim üzerindeki yapılan<br />

politikaların özünde Türk boylarını parçalayarak farklılaştırmak ve ortak bir dil, fikir ve<br />

tarih şuurunun meydana gelmesine mani olmak yatıyordu.<br />

1 Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />

“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 5 (17 Eylül) 1899, No 69.<br />

2 Uçebno-Obrazovatelnaya Poyezdka Molodıh Tuzemtsev v yevropeyskuyu<br />

Rossiyu Letom 1899 goda, “Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi1, 7 (19 Aralık)<br />

1889, No 78.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


240 Mirzahan EGAMBERDİYEV<br />

Kaynaklar<br />

1. Kastelskaya Z.D., İz İstorii Turkestanskogo Kraya (1865-1917), Moskova 1980.<br />

2. Klimoviç L.İ., İslam v Tsarskoy Rossii, Moskova 1936.<br />

3. Papaz A.Çervyakov, Pervaya Tserkovno-Prihodskaya Şkola v Turkestanskom<br />

Karye, “Turkestanskiye Vedomosti gazetesi”, 26 Nisan 1901, No 33.<br />

4. Ostroumov N. İstoriçeskiy Oçerk narodnogo Obrazovaniya v Gorodah i<br />

Ukrepleniyah Sırdarinskoy Linii i Turkestanskoy Oblasti s 1860 po 1867 Godov,<br />

"Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi", 4 Ağustos 1881, No 30.<br />

5. Ostroumos N. Pervıye Uçilişa Dla Russkih Detey v Kazalinske, perovske i<br />

Taşkente v 1860-1867 g.g., "Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi", 11 Ağustos<br />

1881, No 30.<br />

6. Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />

“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 22 (3 Eylül) Ağustos 1899, No 65.<br />

7. Ostroumov N., İstoriçeskiy Oçerk Narodnogo Obrazovaniya v Gorodah i<br />

Ukrepleniyah Bıvşey Sırdarinskoy Linii i Turkestanskoy Oblasti s 1860 po 1867<br />

goda, “Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 1 Eylül 1881, No 34.<br />

8. Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />

“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 2 (14 Eylül) 1899, No 68.<br />

9. Ostroumov N., Otçot Turkestanskoy Uçitelskoy Seminarii za 25 let yeyo<br />

Suşestvovaniya, Taşkent 1904.<br />

10. Tsırkular Rozenbaha za 30 Oktabrya 1886 goda, (30 ekim 1886 tarihli Rozenbah<br />

genelgesi), ÖCMDA, F. 715, Op, 1, D. 743.<br />

11. ÖCMDA, F. İ-47, Op. 1, D. 239.<br />

12. O Postanovke İnorodçeskogo Obrazovaniya v Turkestanskom Kraye,<br />

“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 4 Aralık 1905, No 177.<br />

<strong>13</strong>. Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />

“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 5 (17 Eylül) 1899, No 69.<br />

14. Uçebno-Obrazovatelnaya Poyezdka Molodıh Tuzemtsev v yevropeyskuyu Rossiyu<br />

Letom 1899 goda, “Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi1, 7 (19 Aralık) 1889, No<br />

78.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 241-254<br />

KONYA ŞEHİR YERLEŞMESİNİN SELÇUKLULARDAN<br />

GÜNÜMÜZE TARİHİ ARAŞTIRMASI<br />

Tülay ÖCAL<br />

Niğde Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Niğde.<br />

Özet<br />

Yeryüzünde bulunan şehirlerin, insanların toplu yerleşmesiyle birlikte (Neolitik) başlayıp,<br />

aynı yörede farklı mevkilerde, günümüze kadar varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Anadolu<br />

yarımadası da, bu eski şehir yerleşmelerinin varlığıyla, dikkati çekmektedir. Çalışmaya konu olan<br />

Konya şehri de, bunlardan biridir. Şehrin kuruluşu ve tarihi gelişimi incelenirken, yerleşme<br />

tarihine de değinilecektir. Bunlar şehrin büyüme ve gelişme yönü ve sosyal ekonomik gelişmeleri<br />

kapsamaktadır. Şehrin Türk medeniyetindeki özellikle, Selçuklu ve Osmanlılar dönemindeki tarihi<br />

gelişimi incelenecek ve bu dönemlerin şehir üzerindeki etkileri ortaya konulacaktır.<br />

Anahtar kelimeler: Şehirlerin Tarihsel Araştırması, Konya’nın Tarihsel Gelişimi, Selçuklu<br />

Devleti Döneminde Konya<br />

HISTORICAL RESEARCH OF KONYA CITY SETTLEMENT<br />

SINCE THE SELJUKS<br />

Abstract<br />

The urbanization around the world emerged during the Neolitic era and the location of the<br />

cities have been in almost the same land since then. The Anatolion Peninlusa is an important area<br />

with the existence of such ancient cities. Konya is one those cities which is the subject of the<br />

research. While looking into the settlement and the development of the city, the history of the<br />

settlement will be mentioned. This will be about the way city develops and socio economic<br />

development. The historical development of the city, especially, during the Seljucks&Ottoman<br />

period will be examined and the influence of the civilization on the city will be handle so that the<br />

results will be discussed<br />

Key words: Historical Research of cities, Historical Development of Konya, Konya during the<br />

Seljucks<br />

Giriş<br />

Anadolu varlığını günümüzde de sürdüren büyük şehirlerin devrelerinde Neolitik<br />

döneme kadar inen yerleşmeler vardır. Bu yerleşmeler burada kurulup gelişmesini<br />

coğrafi mevkilerine borçludur. Bulundukları coğrafyada farklı adlarla anılan<br />

yerleşmeler varlıklarını devam ettirmişlerdir. Günümüzde Konya, Kayseri bu<br />

şehirlerdendir. Roma-Bizans döneminde var olan Konya şehri Selçuklulardan itibaren<br />

gelişimini çevresine doğru sürdürmüştür. Tarihte bir çok savaş ve istilalara maruz kalan<br />

şehir, yeniden imarı yapılarak varlığını korumuş ve günümüze kadar gelmiştir. Selçuklu<br />

devletine başkentlik yapmış ve Osmanlılar döneminde de önemini korumuştur.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


242 Tülay ÖCAL<br />

Konya şehri tarihsel gelişimini ve günümüze kadar varlığını sürdürmesini<br />

bulunduğu mevkii’ ye borçludur. Konya şehrinin iç Anadolu’yu, Ege, Akdeniz,<br />

Karadeniz gibi kıyı bölgelerine bağlayan yol kavşağı noktasında olması, şehrin<br />

gelişmesine katkıda bulunmuştur. Konya çevresinde mevcut olan eski yerleşme<br />

merkezlerinde (Burdur Hacılar, Çatalhöyük vb.) yaşayan insanlar, bu bölgede ticareti<br />

geliştirmişler, böylece Konya şehri bir tüccarlar şehri olma özelliğini’ de elinde<br />

tutmuştur. Neolitik ve Kalkolitik dönemlerde Çatalhöyük ve Karahöyük gibi büyük<br />

yerleşim birimleri önemini korurken, zamanla tarih sahnesinden silinmiştir. Bölgede<br />

daha sonra yerleşme birimi olarak Konya şehrinin merkezinde yer alan, Alaeddin<br />

tepesini yerleşme içerisinde görmekteyiz.<br />

Konya çevresindeki yerleşmelerde, Hitit etkisi görülmektedir. Konya Hitit<br />

döneminde Luvi kültür bölgesinde ye almasına rağmen, Konya şehrinin kuruluş yerini<br />

oluşturan, Alaeddin tepesinde yapılan kazılarda, Hitit döneminin izlerine<br />

rastlanılmaktadır.<br />

Tarihi dönemlerde ismi Lykaonia olan Konya’dan ilik söz eden kişi Klasik Dönem<br />

Grek yazarlarından Xenophon olmuştur. Aynı zamanda Xenophon İkonion’un<br />

Frigya’nın en son şehri olarak zikredilmektedir. W.M Calder bölgede yaptığı<br />

araştırmalarda, Konya çevresinin Frig kültürünün Roma dönemine kadar yaşadığını ileri<br />

sürmüştür. Bu çalışmalarda anlaşıldığı üzere, Konya doğu Frigya’da Galatya Frigyası<br />

içinde ele almıştır 1 .<br />

Konya’nın tarihsel çekirdeğini, iç kalede yer alan, Alaeddin tepesi oluşturmaktadır.<br />

Burada yapılan kazılarda, gün ışığına çıkan çanak çömlek (keramik) ve yapıtlarda<br />

Frigyalıların etkisi görülmektedir.<br />

Alaeddin tepesindeki kazılarda bulunan eserlerde, Frigyalılar devrinde şehrin,<br />

Alaeddin tepesinin bulunduğu yere nakledildiği anlaşılmaktadır 2 .<br />

Frigler döneminde tarih sahnesinde görülmeye başlayan Konya şehrinin, bir süre<br />

Perslerin eline geçtiği anlaşılmaktadır. Konya şehrinin, İskender’in Doğu Avrupa, Batı<br />

Asya ve Kuzeydoğu Afrika’yı birleştirmesinden sonra gelişmeye başladığı söylenebilir.<br />

Zira Konya şehri, bu üç kıtayı birleştiren yol üzerinde bulunuyordu. İskender’in<br />

haleflerinden, Selevkovlar’ın daha da geliştirdiği bu yol üzerinde yeni şehirlerde<br />

kuruluyordu. Bunlardan Konya şehrinin kuzeyindeki Laodikeia Aksaray yöresine giden<br />

yolun kavşağında idi. Çanakkale boğazı ile toros geçitleri arasındaki bu ana yolun<br />

Efesos’a giden bir kolu da vardır. Roma çağında Efosos liman şehrinden başlayan yol<br />

Tralles, Laodikei, Apamaeia ve Antiokhia’dan geçen yol, Konya’ya uğrayarak devam<br />

ediyordu.<br />

Konya, adını binlerce yıl sürdüren nadir şehirlerdendir. Türklerin geç Bizans<br />

dönemindeki ikoniondan Türkleştirdikleri Konya Frig dilindeki Kawania veya Grekçe<br />

Fikondan çıktığı kabul edilir. Yunan ve Roma çağlarında Eikonieon ve İkoniun diye<br />

1 BAHAR, H., 1994. TELELİ DAĞ (Kavale Kalesi) ve Konya’nın Tarihi Bakımından Önemi,<br />

Selçuk Üniv- Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 3, Konya, (S. 314-315)<br />

2 ÖNDER, M., 1962 Mevlana Şehri Konya Tarihi Klavuzu, Yeni Kitap Basımevi, Konya (S.10)<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 243<br />

anılıyordu. Türkler, daha ilk dönemlerinde bu adı 1928’lere kadar devam eden imlası ile<br />

yani (Qonya) diye kabul etişleredir. Çağdaş latin kaynaklarında da Iconium veya<br />

Yeonium diye adlandırılır. Devrin batılı kaynakları, keza Como cunny, Corgno, Coine,<br />

Ceyno, Kon şeklinde zikredilirdi 3 .<br />

Şekil 1. Konya Şehri Lokasyon Haritası<br />

1- Roma-Bizans Döneminde Kaya Şehrinin Gelişimi<br />

Roma çağındaki gelişmeler, Konya’yı çağının en önemli şehirlerinden birisi<br />

yapmıştır. Bu sebeple Konya, ilk Hiristiyan devletinde de önemli bir yer tutar.<br />

Konya’nın bu devrine ait kalıntılar bugünkü şehrin 3m kadar altında bulunmuştur. Daha<br />

sonraki yıllarda, Anadolu’nun kuzey batısında, İstanbul’a giden yolların üzerinde<br />

bulunması sebebiyle, Konya önemini sürdürmüştür 4 .<br />

M.S. 395 yılında Roma İmparatoru Theodosius, memleketi iki oğlu arasında pay<br />

etmişti. Doğu Roma, dolayısıyla Konya’da büyük oğlu Arkadius’un eline geçmişti. 5 .<br />

Roma dönemiyle birlikte güvenlik sebebiyle Alaeddin tepesinde sıkışan şehir, ülke<br />

dış güvenlik bakımından güvenliği olduğundan, Alaeddin tepesi etrafında açıklarda<br />

gelişmişti. Bizans döneminde ise asaişin bozulması ve İran’la başlayan savaş sırasında,<br />

Konya’da büyük zarar görmüştür. Alaeddin tepesi etrafındaki şehir tahrip edilmiş<br />

olmalıdır. Varlığını Selçuklular devrinde, Kavele olarak sürdürecek olan Kavele, bu<br />

dönemin en önemli kalelerinden biridir. Bu dönemde Konya’nın merkezi olduğu<br />

Lykaonra, Anatolia, Theması’nın dahilinde idi. Bununla beraber Konya, Bizans<br />

3 BAYKARA, T., 1985, Türkiye Selçuklu Devrinde Konya, 2. Baskı. Ankara (S.1)<br />

4 BAYKARA, T., 1985. a.g.e. (S:8-9)<br />

5 ÖNDEER, M., 1950. Tarihi Turistik Konya Rehberi, Yeni Kitap Basımevi, Konya (S-16)<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


244 Tülay ÖCAL<br />

tarihinde nadiren geçer. Bizans döneminde, Konya şehrinin bir kısmını belki de esasını<br />

Alaeddin tepesi teşkil ediyordu. Bu devrin yapılarında, Eflatun mescidi diye anılan yapı<br />

dışında pek az kalıntısı XX. yüzyıla kadar gelebilmiştir. Bu sebeple Konya şehri Bizans<br />

döneminde, öylesine büyük ve önemli bir yerde değildi 6 .<br />

Hun akınından sonra Bizans, 2. Türk alanını Sabarlar tarafından gördü-Sabarlar,<br />

Bizans ve Sasani devletleri ile çeşitli ilişkilerde bulundular-Sasanilerle bir ittifak<br />

yaparak, Bizansla mücadelelere giriştiler-Sabarlar, Kafkasların güney bölgelerini<br />

aldılar. İleri hareketlerine devam ederek Kayseri, Konya, Ankara şehir ve yörelerine<br />

akınlar yaparak pek çok ganimet elde ettiler. 3. Türk giriş VIII. yüzyıldan itibaren<br />

Müslüman Türkler gerçekleştirdi. Selçuklu Türklerinin XI. yüzyılda Anadolu’yu bir<br />

Türk yurdu haline getirilmesini sağlayan büyük akın ve fetih hareketlerinin, çok<br />

önceleri önce kendi soydaşları tarafından, aynı ülkede aynı düşmana karşı, sürekli<br />

mücadele yapmış olması ve söz konusu fetihlere öncülük etmiş olması, en önemli olay<br />

olarak telakki edilebilir 7 .<br />

İlk Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in önderliğinde, batı yönünde özellikle Anadolu’ya<br />

yapılan fetihler, dünya tarihi bakımından büyük önem taşır. Bu istila ve fetih hareketleri<br />

1057-1063 yılları arasında aralıksız olarak sürüp gitmiştir. Tuğrul Bey’in ölümünden<br />

sonra Büyük Selçuklu Devletinin Sultanı olan Alparslan (Eylül 1063) Anadolu seferine<br />

devam etti. Türkmen Beylerinin Anadolu’nun çeşitli yerlerinde giriştikleri akınlar 1069<br />

yılı boyunca devam etmiştir. Bizans imparatorluğu Romanes Digones Anadolu’yu kuvvetler<br />

gönderdiyse de başarı sağlayamamıştır. Bunun üzerine İmparator Anadolu’daki Selçuklu<br />

Askeri hareketine son verip ülkeden çıkarmak amacıyla, kendisi bizzat harekete geçmişti.<br />

Bizans ordusu Malazgirt’te yapılan savaşta (26 Ağustos 1071) Sultan Alparslan’ın<br />

yönettiği Selçuklu ordusu tarafından kesin yenilgiye uğratılmıştır 8 .<br />

Bu tarihten sonra Anadolu kapıları tamamen Selçuklu Türklere açılmış ve savaştan<br />

sonra Anadolu’nun Türkleşmesi hız kazanmıştır.<br />

2- Anadolu Selçukluları Döneminde Konya Şehrinin Gelişimi<br />

Anadolu Selçuklu hükümdarı Süleyman Şah, Küçük Asya’daki (Asya Minor) ilk<br />

idari merkezini M. 1076 yıllarında Konya’ya kurmuş, istiklal menşurasını burada<br />

okutmuştur. Tarihçilerin çoğunluğunun hilafına göre Konya, Selçukluların ilk başkenti<br />

olmuştur 9 .<br />

Konya Şehir, ilk defa 1068 yılında, Türklerin eline geçmiş ise, Şehrin Bizans ve<br />

Türkler arasında el değiştirdiği bilinmektedir. Arap kaynağının açık ifadesine göre,<br />

İznik’in fethi, Türkiye Selçukluları Devletinin kuruluşu 1075 yılında vuku bulmuştur.<br />

6 BAYKARA, T., 1985. a.g.e. (S:9-10)<br />

7 SEVİM, A., 1998. Anadolu’nun Fethi (Selçuklular Dönemi) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek<br />

Kurumu, Atatürk Tarih Kurumu Yayını XXIV Dizi Sayı:2, Ankara (S:14-17)<br />

8 SEVİM A., YÜCEL, Y., 1994. Türkiye Tarihi 1. (Fetihten Osmanlılara kadar) Atatürk Dil ve<br />

Tarih Yükse Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara (S: 1-3))<br />

9 KONYALI İ. K. 1964. Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, Yeni Kitap Basımevi, Konya (S-41)<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 245<br />

Süleyman’ın İznik’ten önce Konya’yı payitaht yaptığına dair görüşler tamamıyla yanlış<br />

tahminlere dayanmaktadır 10 .<br />

Konya’nın Anadolu Selçuklu Türkleri tarafından fethedilip başkent yapılmasından<br />

sonra şehrin fiziki yapısı da değişmiştir. Türkmenler buraya yerleştirilmesiyle Konya<br />

şehri, en parlak dönemine girmiştir. Başkent özelliğiyle birlikte kültür, bilim ve sanat<br />

şehri olmuştur.<br />

Şehirde tarımsal gelişmeyi, ticarî canlanma izlemiştir. XIII. asrın başlarında,<br />

Antalya ve Sinop’un alınmasıyla, Türkiye’yi dış ticaretle doğrudan doğruya temasa<br />

getirdiği açıktır. Ancak Türklerin ticaret filoları olmadığı için, Akdeniz ve Karadeniz’e<br />

sahilleri olan komşu devletlere gittiklerine dair kesin bir bilgi yoktur. Selçuklu<br />

Türkiye’sinin milletler arası ticarette en çok kazandığı iş sahası, doğu ile batı hatta<br />

kuzey ile güney arasındaki ticari alışverişi sağlayan Anadolu yollarında yapılan kervan<br />

ulaşımı olduğundan hiç şüphe yoktur 11 .<br />

Baş şehri Konya merkez olmak üzere, bu yollardan başlıcalarının geliş-gidiş yönleri<br />

şöyledir: Antalya ve Alaiye limanlarından gelen bir anayol, Konya’dan Aksaray-<br />

Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum üzerinden, İran ve Gürcistan’a; bu yolun Sivas’tan<br />

Güneydoğu’ya ayrılan bir kolu, Malatya-Diyarbakır-Mardin-Musul üzerinden Bağdat ve<br />

Basra’ya; İstanbul-İzmit-İznik-Eskişehir-Akşehir-Konya-Ulukışla-Adana-Halep-Şam<br />

üzerinden, Mısır’a ve Halep’ten ayrılan diğer bir kol, Ankara-Çankırı-Kastamonu-Sinop<br />

üzerinden Kırım doğusuna uzanmaktadır 12 .<br />

Bu ticarî gelişmeye bağlı olarak ilk kervansaray, Kılıçarslan II (1155-1192)<br />

dönemine rastlar. Kervansaray politikası, XIII. yüzyılda hız kazanır. Konya-Aksaray-<br />

Kayseri-Sinop arası kervansaraylarla donatılır. İbn-i Said, Kayseri-Sivas arasında 20<br />

kervansaray bulunduğunu yazar. Selçuklu sultanları, uluslararası ticareti, Anadolu’ya<br />

çekmeye çalışmışlardır. Karadeniz’de Sinop, Akdeniz’de Antalya ve Alaiye (Alanya)<br />

limanlarını fethi, bu ticaretin genişlemesiyle ilgilidir. Kürk, köle, balmumu bakımından<br />

önemli olan Rus bozkırları ile İslâm ülkeleri arasındaki ticaret, geniş ölçüde Harizm<br />

yolunu izler. Bu ticaretin bir bölümü Trabzon üzerinden geçer. Selçuklular Sinop’u<br />

Trabzon’a rakip liman olarak ele geçirirler. Kırım’da Sırglak limanını fethederek<br />

Karadeniz ticaretinde Sinop’a üstünlük sağlamaya yöneldiler. Kırım-Sinop-Tokat-<br />

Sivas-Konya bağlantısını kurdular. Bu yollar üzerinde pek çok kervansaray yapılır.<br />

İkinci gelişme, Akdeniz’de olur. Antalya-Kıbrıs ve Mısır ile ticareti sağlayan önemli bir<br />

limandır. Antalya ve Alanya Kilikya Ermeni Krallığı’nın elindeki, Yumurtalık ile<br />

rekabet halindedir. Selçuklu ileri gelenleri Antalya-Alanya-Uluborlu-Akşehir-Konya<br />

yolu üzerinde, bir kervan yolu şebekesi kurarak Akdeniz ve Karadeniz’i birbirine<br />

bağlar. Karadan genişleme yönü, Suriye ve Mezopotamya ticaretini çekmek<br />

için,Kayseri-Elbistan-Malatya çizgisini kapsar.Kayseri’nin 40 km doğusundaki Karatay<br />

10 TUĞRAN O., (1971), Selçuklular Zamanında Türkiye (1071-<strong>13</strong>18), Turan Neşriyat Yurdu,<br />

İstanbul (s.55)<br />

11 AKDAĞ M., (Nisan 1995). Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi: cilt. 1 (1243-1456) Cem<br />

Yayınevi Kültür Dizisi, İstanbul (s.28)<br />

12 AKDAĞ ., (Nisan 1995) “a.g.e.” (s.30)<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


246 Tülay ÖCAL<br />

kervansarayı, bu yolun önemli bir ticaret durağıdır. Kervansaraylar, yerli yabancı<br />

tüccarlara güvenli ve parasız hizmetler sağlarlar <strong>13</strong> . Bunlar yapılırken, ülkenin dış<br />

güvenliği ve iç siyasî yapısı güvenceye alınmıştı. Bu gelişmelerle birlikte, başkent Koya<br />

da büyümüş ve gelişmiştir.<br />

Bizans hakimiyetindeki Anadolu’da gerçekleştirilen, Selçuklu akın ve fetih<br />

hareketlerinin dünya ve Türk tarihi bakımından en önemli ve mutlu sonucu, bu ülkedeki<br />

ilk ve evrensel bir Türk devletinin (Selçuklu) kurulmasıdır. Başkent İznik olmak üzere<br />

(sonra Konya) Kutalmışoğlu Süleyman tarafından 1075 yılında kurulan, Türkiye<br />

Selçuklu Devleti Bizans’la girişilen çeşitli mücadeleler (askeri, siyasi, ekonomik)<br />

sonucunda, kıyı bölgeleri dışında hemen bütün Anadolu’ya hakim duruma gelmiştir.<br />

Bunlarla birlikte XI. Yüzyıl sonlarına doğru başlayan ve özellikle Anadolu üzerinde<br />

gerçekleşmeye başlayan Haçlı seferleri (I.II.III) sebebiyle, Türkiye Selçuklu Devleti her<br />

bakımdan büyük kayıplara uğradı. Bu yüzden Anadolu’da Türk hakimiyeti ve birliği<br />

kurulamadı. Bununla birlikte I. Kılıç Arslan, daha sonra ileri görüşlü, yetenekli büyük<br />

Selçuklu hükümdarları, (I. İzzettin Mesut, II. Kılıç Arslan, I. Gıyasettin Keyhüsrev, I.<br />

Alaaddin Keykubat) askeri, siyasi ekonomik alanlarda gösterdikleri büyük ve eşsiz<br />

çabalar sonunda, Anadolu Türk birliği tam anlamıyla gerçekleştirildi. Fakat diğer Türk<br />

devletlerinde görüldüğü üzere, Türkiye Selçukluları’nda ortaya çıkan taht kavgaları,<br />

devleti zaman zaman ciddi şekilde zayıflatmış ve nihayet Kösedağ savaşında (1243)<br />

sonra devlet ve ülke Moğol hakimiyetine geçmiştir 14 .<br />

Selçuklu Türklerini, Konya’ya çeken sebepler arasında en önemlisi, Türk<br />

toplumunun yaşayışına uygun bir bozkır tarzında coğrafî yapıya sahip olmasıdır. Türk<br />

toplumu Orta Asya bozkırlarında göçebe hayvancılıkla geçiniyordu. Şehirler kursalar da<br />

hayvancılık geçim kaynaklarıydı.<br />

Selçuklu Türklerinin parlak devrini yaşayan başkent Konya, İslam Dünyasının bilim<br />

adamlarını buraya toplamıştır. Bu devrede Konya, Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi<br />

büyük filozofların bir araya geldikleri bir merkez olmuştur. XIII. yüzyıl ortalarına kadar<br />

devam eden bu süre Konya’nın altın devridir. Selçukluların şehre sahip olduğu bu<br />

devrede Alaaddin tepesinin etrafı bir surla çevrilmiş olup buna iç kale denilmektedir.<br />

Aynı zamanda, bu devrede plân gösterilmiş olup, geniş bir sahanın dışı, yani şehrin<br />

çevresi ayrıca ikinci bir surla çevrilmiş bulunmaktadır 15 .<br />

Moğolların hakimiyetinde, XIII. yüzyılın son çeyreğinde çatışma ortaya çıktı.<br />

Kısmen iç siyasi mücadele ile desteklenen Konya rintleri, şehirde güvenliği bir ölçüde<br />

sağlamak istediler. Başlarında güçlü Ahi liderleri varken bunu sağladırlar. Ancak<br />

Karamanoğulları, bu Ahi liderlerini bertaraf ederek Konya’ya hakîm oldu 16 .<br />

<strong>13</strong> AVCIOĞLU D., 1980, Türklerin Tarihi 5. Kitap, Tekin Yayınevi (s:2041-2048)<br />

14 SEVİM A., YÜCEL YAŞAR, 1994 “a.g.e.”<br />

15 Konya İl Analitik Etüdleri, 1969<br />

16 BAYKARA, T., 1985 “a.g.e.” (s:41)<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 247<br />

<strong>13</strong>27 yılında Çobanoğlu Timurtaş’ın, Mısır Memluklularına ilticasından sonra, tam<br />

bir istiklale sahip olarak Konya’ya kesin şekilde yerleşen Karamanoğulları, bundan<br />

sonra genişleme siyaseti gütmüş, Konya merkez olmak üzere sınırlarını genişletmişlerdir 17 .<br />

Osmanlı İmparatorluğu ile bir çok kez mücadelede bulunan Karamanoğulları<br />

Beyliği, her defasında yenilgiye uğramıştır. Yenilgi sonunda, Osmanlı İmparatorluğu ile<br />

olan akrabalığını kullanarak af dilemiştir. Bu esnada Konya şehri de muhtelif<br />

zamanlarda, uzun ve kısa fasılalarla Karamanoğullarına başkentlik yapmıştır. Konya,<br />

Karamanoğlu II. Mehmet Bey ve oğlu İbrahim Bey zamanında, tekamûl ümranının en<br />

yüksek seviyesine ulaştı. İbrahim Bey, Karaman ilinin evkâfını, emlakını ve nüfusunu<br />

tespit ettirmişti. Daha önceki savaşlar sonunda Karamanoğullarından kalan Konya,<br />

Fatih’in yapmış olduğu seferle burasını kati suretle Osmanlı sınırlarına almış ve buraya<br />

oğlu Sultan Mustafa’yı Beylerbeyi olarak tayin etmiştir. Konya 1467 yılında, kati<br />

suretle Osmanlı sınırları içine alınmıştır 18 .<br />

Konya şehri büyük imar faaliyetini Selçuklular zamanında geçirmiştir. Konya<br />

şehrini korumak üzere, Alaaddin Tepesinde Tahkimat yapılması, XII. Yüzyılın ikinci<br />

yarısında düşünülmüş olmalıdır. Bu dönemde Bizans kalıntılarından da istifade<br />

edilmiştir. 1190 yılındaki savaşta şehrin düşmemesi surların sağlamlığına işaret eder.<br />

Surlar ve hendek XIX. yüzyıl sonlarına kadar varlığını korumuştur. Alaaddin<br />

tepesindeki kale iç yapısı bakımından pek az hususiyeti saklamıştır. Konya dış kalesi<br />

yapıldıktan sonra şehrin ortasında kalmış, dolayısıyla yeni bir “Ahmedek” iç kale<br />

yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. XII. Yüzyıl sonlarında Konya’nın büyük bir gelişme<br />

gösterdiği, şehrin kale surları dışında hayli büyüdüğünü görüyoruz. Alman Haçlıları’nın<br />

kıyasladığı, Köln’e bakılırsa, eni 1500-boyu da 3000 m olan bir şehir idi 19 .<br />

Şehrin geniş alanına karşılık, savunulmasının sadece kalenin sınırlı imkanlarıyla<br />

yapılması, daha XIII. yüzyıl başlarında Türk hükümdarlarını düşündürmüş olmalıdır.<br />

Şimdi Konya şehrinin büyük bir kısmını içine alan yeni bir kale, Konya dış kalesi<br />

yapılacaktır. XII. Yüzyıl boyunca görevini yapmış; fakat şehrin olağanüstü<br />

genişlemesiyle faydalı olmaktan çıkmıştır. Haçlılar ve kendi aralarındaki mücadeleler<br />

sırasında şehir hayli zarara uğramıştı. Alaaddin Keykubat büyük maddi, manevi<br />

nüfusuyla, kendisinden önceki dönem inşaatının ihmal edilmesine sebep olmuş olabilir.<br />

XIII. yüzyıl başlarından itibaren Konya şehri, olağanüstü hızla büyümüştür. Alaaddin<br />

Keykubat’ın ifadesine göre enine boyunu bir günlük yol uzanıyordu. Bu kadar büyük<br />

şehrin, savunma tesislerinden mahrum edilmesi düşünülemezdi. Konya çevresindeki<br />

antik dönem harabelerinin taşları da, bunun için getirilerek kullanılmıştır. Konya<br />

surlarının mali yükünü, sultan ve beyler karşılamıştı. Dört ana kapı ve bir burcu sultan<br />

yaptırmış, diğerlerini de beyler inşa ettirmişlerdir. Surlar her 30 cm’lik mesafede<br />

dörtgen bir kule olarak yapılmıştır. C.H. Texier’ye göre 108 kule olup kuleler 10 m<br />

cepheli ve 8 m derinlikte idi. Anonim Selçuknameye göre, 140 bey, 140 burç<br />

17 ÖNDER M., 1962 “a.g.e” (s:24)<br />

18 KONYALI İ.H., 1964 “a.g.e.” (s:64-105)<br />

19 KONYALI İ.H., 1964. “a.g.e.” (s:19-20)<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


248 Tülay ÖCAL<br />

yaptırmıştı. Şehri çepe çevre kuşatan surlar 10.000 adım uzunluğunda idi. Alaaddin<br />

tepesindeki kale şehrin çevresine sur çekilince bir iç kale durumuna geçmiştir 20 .<br />

Kaynaklarda, Selçuklular döneminde on bir mahalle bulunmaktadır: Hoteni/Tahtı,<br />

içkale içinde olup, cami bu mahallededir. El-Hac İsabn Mahmud’ül Şarabiy-Üs-Sultani<br />

kalededir. Meydani; Meydan civarındaki mahalle, Yusuf bn Süleyman’us Saffar,<br />

Rabz’da, Berze; Turan, II. İzzettin Keykavus temlik namesi, Abdülkerim, Fehreddin<br />

Asrlan-doğmuş, Armağan Şeh-ul-Attar, merende Muhyiddin’ül mütetab-bib, Musa<br />

Mahalleleridir 21 .<br />

Bu dönemde Konya nüfusu da çok artmıştır. 1090’da Alman Haçlıları Konya’ya<br />

Colonge (Köln) kadar bir şehir olarak tarif ediyorlardı. Köln, bu dönemde, hayli geniş<br />

bir yer işgal ediyordu. Nüfus bakımından, geniş bir rakam bulunmamakla beraber,<br />

sonraki yüzyıllarda XV. yüzyıl başlarında 30.000 kişi kadar olduğu söylenir. XII. yüzyıl<br />

sonlarında, Haçlıların şehri yağmalamalarına rağmen, Konya’nın yine büyük gelişme<br />

gösterdiği açıktı. Bu dönemde, İbn-i Bini’nin bir kaydını, dikkati çeker: 1197’de<br />

Süleyman Şah ile Keyhüsrev’in Konya’daki mücadelesinde, her gün şehirden 60.000<br />

okçu çıkıyor, akşama kadar savaşarak Ruknettin’in askerlerinin bağlara bile<br />

sokulmasına imkan vermiyordu. Bu dönem Konya’sında, 60.000 askeri ve ayrıca şehir<br />

halkının kalması, bu genişliği gösteriyor. Menkıbevi bir kaynak olan Saltukname’de,<br />

Konya nüfusuna dair bir kayıt vardır. XIII. yüzyıl ikinci çeyreğinde, Konya’ya gelmiş<br />

olması gereken Saltuklu’yu, Konya’da 80.000 kişi karşılamıştır. Gerçi ona göre bu<br />

rakam, aynı zamanda ideal şehir nüfusudur. 1295 yılı başlarında öldüğü zaman,<br />

cenazesine 15.000’e yakın Konyalı katılmıştı 22 .<br />

Konya halkının büyük çoğunluğu geldiğine göre, gelmeyenler ve çocuklarla bu<br />

miktar erkekler için 25-30 bin olabilir. Konya’nın nüfusunu belirlemek için, şehrin<br />

kapladığı alana göre de, bir hesaplama yapılabilir. XIII. yüzyıl ortalarında, Konya<br />

şehrinde en az 60.000 nüfus bulunmuş olmalıdır. Bu rakam, tarihi kaynakların<br />

kanıtlarına da uygun düşmektedir 23 . Nüfusla birlikte, şehir de büyüyerek, Alaaddin<br />

Tepesi dışına taşarak şehir batıya büyümüştür.<br />

3- Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Konya Şehrinin Gelişimi<br />

Osmanlı İmparatorluğu idaresine geçtikten sonra Konya şehri, mahalle ve nüfus<br />

olarak da büyüme göstermişti. Fatih devrinde, şu mahallelerin adları geçmektedir.<br />

Aktarlar, Şekerfuruş, Şükran, Karaca Muhammed, Kadı Kelemşah, Karaarslan,<br />

Sebilhan, Kabak Ahmet, Zivli Göl, Kadıasker, Devlethan, Şeyh Bekir, Veled-i<br />

Abdülaziz, Minare Çirkab, Muin, Tursun Fakıh, Kabturga, Kalenderhane, Şeyh Ahmet,<br />

20 KONYALI İ.H., 1985. “a.g.e.” (s:21-24)<br />

21 KONYALI İ.H., 1985. “a.g.e” (s:35)<br />

22 BAYKARA T., 1985. “a.g.e.” (s:125)<br />

23 BAYKARA T., 1985 “a.g.e.” (s:127)<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 249<br />

Karakurtlu, Medrese Porta, Veled-i Satı, Gökbaşlı, Bardakçı-Tansırı, Affar, Muhtar,<br />

Esonlu, Hoca Ferruh, Öylebenledi, Hocagi’dir. Otuz beş mahalle tespit edilmiş 24 .<br />

Konya şehri gelişmesine devam ederek büyümüştür. M. 1518 yılında meşhur Türk<br />

alimi, Kemal Paşazade tarafından, Yavuz Sultan Selim adına yapılan Konya yazımında,<br />

Konya mahalleleri ve bu mahallelerde bulunan mükellef erkek nüfusu, babalarının<br />

adlarıyla birlikte yazılmıştır. Yavuz zamanındaki mahalleler, 79 tanedir. Bunlar;<br />

Dedbağlar, nam-ı diğeri Aksaray, Kalenderhane, Muin, Esenlü, Bağris, İbn-i Salih,<br />

Çirkab, İbn-i Affan, Yediler, Devlet, Turak, Kemal Garip, İbn-i Gazgani, Kara Aslan,<br />

Şeyh Hasan-i Rumi, Sebehhan, İmaret, Seydi Veli, Çifte Merdüban, Sakahane,<br />

Hocabey, Hoca Sahip, Furkan Dede Şems-i Tebrişi, Ahmet Fakıh Aksaray kapısı<br />

yanında, Şeker Fürüş, Mihnandır, Hoca Emin, Arabbaşınam-ı diğer Pirsultan, Medrese<br />

Nam-ı diğer harikah, Hoca Ferruh, Pürçüklü, Cülahistan, Habib Hoca, Muhtar, Veled-i,<br />

Binari, Çavuş Şeyh Resul, Oylabanladi, Şeref Şirin, Bey hekim, Türkçü, Türk Ali,<br />

Denkeş, Şeyh Bekir, Şeyh Sedreddin, İbn-i Şahin, Abd-ül Valid, dehi Hüda, İçkale,<br />

İhtiyareddin, Şemseddin, Zivle, Sungar nam-ı diğer Tuti, Abdülaziz, Saray-ı Mescidi,<br />

Akıncı Sultan Türbei Celaleyei Mutahhane, Karaüyük, Aksinle Müccellid, Gökbaş,<br />

Tayı nam-ı übeyd, Ali Şerbeti, kasap Sinan, Attariye, Karaca, Borda, Güreşçi Şükran,<br />

Aynadar namı diğer Kadı İzzettin, Kadı Kalemşah, Sungur, Kadı Asker, Gebran’dır 25 .<br />

III. Murat adına M. 1584’de yapılan tahrir defterinde, Konya mahalleleri ve bu<br />

mahallelerde bulunan erkekler babalarının adlarıyla yazılmıştır. Mahalle sayısı olarak<br />

123’e çıkmıştır. Yaklaşık olarak3654 erkek sayısı bulunmaktadır. Bu yüzyılda şehirde<br />

nüfusa bağlı olarak doğuya gelişmektedir 26 .<br />

1831 Salnamesine göre nüfus Konya merkezde 12.457 kişidir. 1881/82-83 yılarına<br />

gelindiğinde Osmanlı nüfus sayımında Konya merkez sancağındaki kadın erkek nüfusu<br />

toplam 198.398 kişidir. Konya şehri her zaman için nüfusunu ve şehir olma özelliğini<br />

korumuştur 27 .<br />

Konya şehri 16-17-18-19. yüzyılları boyunca Osmanlı İmparatorluğu döneminde de<br />

önemini devam ettirdi. Şehir büyüyerek surlar dışında ovada yayıldı. Bu yüzyıllar<br />

boyunca işgal etmiş olduğu sahayı genişletti.<br />

Konya 16. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar geçen üç yüz yıldan fazla bir süre<br />

içinde gelişimini sürdürmüştür. Fakat nüfus artarken, şehir sönükleşmeye başlamıştır.<br />

Nüfusun korusa da, eski şehir konumunu koruyamamıştır. Anadolu’da öbür şehirler<br />

küçük, vasat bir konumda iken, Konya şehri altın çağını yaşamıştır. Daha sonraki<br />

gelişmelerde Ümit Burnu’nun bulunarak doğu ticaretinin batıya kaymasından dolayı<br />

Konya şehri, ticaret yolları kavşağı olma özelliğini kaybetmiştir. Bir Osmanlı şehri<br />

olarak kalmıştır. Daha sonraki dönemlerde Konya’ya gelen (Cuinet, Texier vb.)<br />

seyyahlar buraların harap bir durumda olduğunu vurgulamaktadır.<br />

24 KONYALI İ.H., 1964 “a.g.e.” (s:148-150)<br />

25 KONYALI İ.H., 1964, “a.g.e.” (s:151)<br />

26 KONYALI İ.H., “a.g.e” (s: 252-255)<br />

27 1831 Salnamesi<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


250 Tülay ÖCAL<br />

1896’da Konya’ya varan demiryolu da bölgenin kalkınmasını sağlamıştı. Demiryolu<br />

aynı zamanda ova yerleşmelerinin kaderini büyük ölçüde değiştirmiştir 28 .<br />

4- Milli Mücadele Döneminde Konya Şehrinin Gelişimi<br />

Konya şehri de, Osmanlı İmparatorluğunda olduğu gibi, iç karışıklıkların kol<br />

gezdiği, bir Anadolu şehri olmuştu. İç sorunlar ve isyanlar yaşanıyordu. Bunu takiben, I.<br />

Dünya Savaşı patlak verdi (1914-1918). Almanya yanında yer alan Osmanlı Devleti<br />

savaşı kaybetmiş sayıldı. Buna istinaden, batılı devletler daha önce de elde<br />

edemedikleri, Anadolu topraklarını işgal etmeye başladılar. Bu devletler içinde yer alan<br />

İtalya, 7 Ocak 1919’da Konya istasyonunun işgal etti. Konya şehrini işgalden sonra,<br />

işgal sahalarını genişlettiler. Akşehir ve Beyşehir kasabalarına asker sevki yaptılar.<br />

İngiliz devleti askerleri ile birlikte çalıştılar. Çünkü Konya’nın coğrafi konumu,<br />

Anadolu’nun iç kısımlarının denetlenmesi açısından önemliydi, asker sevkiyatında üs<br />

olarak kullanacaktı. Bazı faaliyette bulundularsa da öbür devletler gibi zulüm<br />

yapmadılar. 14 Mart 1920 tarihinde Konya’yı terk ettiler 29 .<br />

Milli Mücadele’nin başlarında Konya’nın stratejik durumu oldukça önem taşıyordu.<br />

Çünkü Konya, Bağdat demiryolu üzerinde bulunuyordu. Güneyden Ulukışla hattı ile<br />

Adana’ya, batıda ise Afyon-Aydın hattı ile, Ege’ye, yine Afyon-Eskişehir üzerinden de<br />

İstanbul’a bağlı bulunuyordu. Dikkat edilirse itilaf devletleri, batı ile güney arasında<br />

bulunan bu şehre hakim olmakla, kolayca her türlü askeri nakliyatı yapabileceklerdi.<br />

Bundan dolayı, itilaf devletleri, Konya’yı, kendi nüfusları içinde tutmak istiyorlardı.<br />

İtilaf devletleri için o kadar önemli olan Konya şehri, Kuvay-i Milliye daha sonra da<br />

T.B.M.M. hükümeti için ed o kadar önemliydi. Şehrin askeri durumuna gelince, Konya<br />

güneyinde Fransız, batıda Yunan cephelerine yakındı. Her iki işgal bölgesinde kurulan<br />

Kuvay-i Milliye hareket geçleri, Konya vilayetinin sınırları içinde bulunuyordu.<br />

Büyük Taarruz’da karargahın Akşehir’de olması, buranın öneminin büyüklüğünü<br />

göstermektedir. Konya’nın ekonomik durumu ise Anadolu vilayetinin en iyisi idi.<br />

Bağdat demiryolu üzerinde bulunduğundan ticaret gelişmişti. Hepsinden önemlisi o gün<br />

içinde Konya, bir tahıl ambarı idi. Konya’nın, iki taraf için de önemi büyüktür. Nitekim<br />

1919 yılının başlarında Konya’ya nakledildiğini söylediğimiz II. ordu ile bu orduya<br />

bağlı 12. Kolordunun zabitlerinin çalışmaları ile şehirde Milli Mücadele fikri oldukça<br />

taraftar bulmaya başladı. Bu gelişmeyi tehlike olarak gören, İtilaf devletleri, İstanbul<br />

hükümetine baskı yaparak, Konya’ya vali tayin ettirip, burayı denetim altına almaya<br />

çalıştılar. Bunda da tam başarılı olamadılar. İstanbul Hükümeti ve İtila devletleri yeni<br />

oyunlar oynamaya başladılar. Şehirde kendi adamları tarafından gizliden gizliye<br />

çalışarak vatansever ve aynı zamanda cahil olan şehir halkı üzerinde etkili olmaya<br />

başladılar. Sonunda Delibaşı Mehmet’in başkanlığında, şehir halkına bir hafta devam<br />

eden acılı ve karanlık günler yaşatan isyan meydana geldi. 31 Ekim 1920 günü şehri ele<br />

geçiren Delibaşı Mehmet, Kuvay-i Milliye görüşünde olan zabit, aydın eşref, memur<br />

28 KİTAPÇIOĞLU, (Gümüştepe) F., 1988. Konya Ovası Beşeri Coğrafyası Açısından Bir<br />

Araştırma Doktora Tezi, İstanbul Üniv. Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enst. İstanbul, (s: 221)<br />

29 AVANOZ, A., 1998. Milli Mücadelede Konya, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,<br />

Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara (s:31-36)<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 251<br />

varsa hepsini hapsettirdi. Bazılarını da öldürttü. Halk, Delibaşı Mehmet’in zulüm ve<br />

idari mahkemesinin aldığı yanlış kararlar altında çok kötü günler yaşadı. I. ve II.<br />

İnönü’de kazanılan zaferler Konya halkının millî his ve heyecanını doruk noktasına<br />

çıkarttı. Artık TBMM hükümeti ile onun komutanı Mustafa Kemal’e canı gönülden<br />

bağlanan şehir halkı, kendisinden istenenin çok daha fazlasın verir. Sakarya Savaşı<br />

sırasında, en fazla yardımı Konya şehri yaptı. Şehir halkı, en büyük fedakarlığı şüphesiz<br />

cepheye yakınlığı sebebiyle Büyük Taarruz’a hazırlık safhası ile Büyük Taarruz<br />

esnasında yaptı. Büyük Taarruz’un en büyük ağırlığını Konyalı çekti 30 .<br />

Sonuç<br />

Selçuklulara ve Karamanoğulları beyliğine başkentlik yapan Konya şehri,<br />

Anadolu’nun kalabalık nüfuslu şehirlerindendi. Konya şehrinde yoğun bir halk kitlesi<br />

yaşamaktaydı. Selçuklular dönemi Türk ve İslam dünyasının ilim, fen, sanat adamları,<br />

bu şehirde idi. Osmanlıların eline geçen Konya’da, bilgili ve meslek sahibi insanlar<br />

İstanbul’a gönderilmiştir. Konya şehri, Fatih Sultan Mehmet’in yaptığı seferle Osmanlı<br />

Devletinin bir şehri olmuştur. Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman<br />

dönemlerinde Konya gelişimini sürdürmüştür. 1547 yılından sonra da Konya şehri,<br />

Osmanlı Devleti’nin İç Anadolu’daki şehri olarak gelişimini devam ettirdi. Tarihsel<br />

çekirdeği olan Alaaddin Tepesinden etrafa sur dışına yayılan şehir, ilim ve sanat şehri<br />

oldu. Fakat Osmanlının gerileme döneminde, pasif bir şehre dönüştü.<br />

Bizans döneminde, Alaaddin tepesi içinde bulunan Konya şehri, Selçuklular<br />

dönemiyle birlikte şehir tepe çevresine yapılmıştır. 1077 yılında Selçuklu Devletinin<br />

başkenti olmasını takiben de, Alaaddin Tepesi dışına taşmıştır. Bu bölgede Konya<br />

şehrini önemli yapan temel sebep ovaya hakim olan tepe üzerinde kurulmasıdır.<br />

Önceleri şehrin nüvesinin bulunduğu Alaaddin tepesinin etrafı, daha sonraları da<br />

kentin etrafı surlarla çevrilmiştir. <strong>13</strong>27’de sonra Karamanoğulları tarafından ele<br />

geçirilen şehir, batı yönünde kale dışına taşmıştır. Osmanlı Devleti’ne katıldıktan sonra,<br />

önceleri doğu (6 veya 18 yy) daha sonraları da, güney ve güneydoğu yönünde<br />

genişlemiştir (Şekil 2).<br />

Konya şehri, istila ve savaşlar sırasında nüfusu azalıp, harap olmuşsa da, daha sonra<br />

onarılarak, yeniden canlandırılmıştır. Kurtuluş Savaşı esnasında, çok zor günler geçiren<br />

Konya şehri, bu dönemde de önemini korumuştur.<br />

Konya şehrinin dönemlerde olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de İç Anadolu’nun<br />

merkezi bir şehri ve büyük şehirlerinden biri durumuna gelmiştir. Türkiye<br />

Cumhuriyeti’nin yapmış olduğu karayolları çalışmalarıyla da, Konya tarihi gelişimin<br />

sürdürmektedir. Türkiye’de özellikle 1950’li yıllardan sonra makinalı tarıma<br />

geçildiğinden, gelişmelerle birlikte, Konya’da makineli ve sulamalı tarım gelişti.<br />

Bunlara bağlı olarak, Konya’da tarıma dayalı fabrikalar ve organize sanayiler de<br />

kuruldu. Şehir bölge ticaret merkezi olarak, günümüzde de tarım, ticaret, sanayi<br />

fonksiyonlarında gelişmeler kaydetmektedir.<br />

30 AVANOZ, A., 1998 “a.g.e.”, (s:<strong>13</strong>1-<strong>13</strong>3)<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


252 Tülay ÖCAL<br />

Konya şehrinde üniversitenin de kurulması, kültürel fonksiyonunu geliştirmiştir.<br />

Üniversitenin aşamalı olarak gelişmesi, kültürle birlikte, ticaret ve turizme de katkıda<br />

bulunmuştur. Farklı şehirlerden öğrencilerin gelmesi, şehre canlılık vermiştir.<br />

Üniversite 1962’de Milli Eğitime bağlı fakülteler olarak kurulmuştur. Konya şehrinde<br />

1975’de fakülteler birleştirilerek, Selçuk Üniversitesinin kuruluşu gerçekleşti.<br />

Üniversite 1975 yılı itibariyle, şehrin gelişmesine katkıda bulunmaya başladı.<br />

Bu tarım, sanayi, ticaret ve kültürel faaliyetler şehrin fiziksel ve nüfusça gelişmesine<br />

neden oldu. Cumhuriyet devrinde gelişmeyi sürdürürken, 1941 sonrası doğuya doğru<br />

yol boyunca genişlemiştir. Şehir geliştiği için , günümüzde Selçuklu, Meram ve Karatay<br />

merkez ilçelerinden oluşmaktadır (Şekil 3). Konya şehri 2000’li yıllara gelindiği şu<br />

günlerde, Türkiye’nin gelişimini tamamlamış şehirleri arasında yerini almıştır.<br />

Kaynak: ARÜ K.A., 1965 Şehir Dokusundaki Yeni Araştırma Düzenleri, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Yayını, İst.<br />

Şekil 2. Konya Şehrinin Yerleşme Tarihinin Gelişimi<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 253<br />

Şekil 3. Konya Şehrinin Günümüz Yerleşim Planı<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


254 Tülay ÖCAL<br />

Kaynaklar<br />

1. AKDAĞ, M., (Nisan 1995), Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, Cilt: 1 (1243-<br />

1435), Cem Yayınevi Kültür Dizisi, İstanbul, (s: 18-30)<br />

2. AVANOZ, A., 1998, Milli Mücadele’de Konya, Atatürk Kültür Dil ve Tarih<br />

Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, (s. 31-36)<br />

3. AVCIOĞLU, D., 1980, Türklerin Tarihi, 5. kitap, Tekin Yayınevi (s. 2041-2048)<br />

4. BAHAR, H., 1994, Tekkeli dağ (Kavela Kalesi) ve Konya’nın Tarihi Bakımından<br />

Önemi, Selçuk Üniv. Sosyal Bilgiler Enstitüsü Dergisi, Sayı:3, Konya (s:314-315)<br />

5. BAYKARA, T., 1985, Türkiye Selçuklu Devrinde Konya, 2. Baskı, Ankara (s.1)<br />

6. KİTAPCIOĞL, (Gümüştepe), F., 1988. Konya Ovası Beşeri ve Coğrafya<br />

Açısından Bir Araştırma Doktora Tezi, İstanbul Üniv. Deniz Bilimleri ve Coğrafya<br />

Enstitüsü, İstanbul (s: 221)<br />

7. KONYALI İ.H., 1964 Abideleri ve Kitabeleri ve Konya Tarihi, Yeni Kitap<br />

Basımevi, Konya (s:41)<br />

8. ÖNDER, M., Mevlâna Şehri Konya Tarihi Kılavuzu, Yeni Kitap Basımevi,<br />

Konya, (s:10)<br />

9. ÖNDER, M., 1950, Tarihi Turistik Konya Rehberi, Yeni Kitap Basımevi, Konya,<br />

(s:16)<br />

10. SEVİM, A., 1998, Anadolu’nun Fethi (Selçuklular Dönemi), Atatürk Kültür Dil ve<br />

Tarih Yüksek Kurumu Yayını, XXIV Dizi Sayı:2, Sabah Gazetesi Basımı, Ankara,<br />

(s: 14-17)<br />

11. SEVİM, A., YÜCEL, Y., 1994, Türkiye Tarihi I 8Fetihten Osmanlılara kadar)<br />

Atatürk Dili ve Tarih Kurumu, Sabah Gazetesi Basımı, Ankara, (s:1-3)<br />

12. TUĞRUL, O., 1971, Selçuklular Zamanında Türkiye (1071-<strong>13</strong>18), Turan Neşriyat<br />

Yurdu, Ankara, (s:55)<br />

<strong>13</strong>. 1831 Salnamesi<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 255-264<br />

LEARNING ENGLISH THROUGH COOPERATION AMONG<br />

UNIVERSITY FIRST YEAR STUDENTS<br />

Abstract<br />

Ahmet ŞAHAN<br />

G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />

The aim of this research is to investigate the effects of “the cooperative learning method” and<br />

“the whole-class instruction method” on academic achievement and on certain affective qualities<br />

in the Basic English Course, which the university first year students take compulsorily. This study<br />

tries to give the theoretical framework, and the principles of cooperative learning, and it also<br />

tackles with how cooperative learning can be implemented in the teaching of foreign language.<br />

Furthermore, it aims to reveal the necessity of cooperation in foreign language teaching for more<br />

effective language learning based on some research on the cooperative learning method. The<br />

students who participated in the research are university first year students.<br />

Key words: Cooperation, group work, language learning, cooperative learning.<br />

ÜNİVERSİTE BİRİNCİ SINIFLARDA İŞBİRLİĞİYLE<br />

İNGİLİZCE ÖĞRENİMİ<br />

Özet<br />

Bu araştırmanın amacı, üniversite birinci sınıf öğrencilerinin zorunlu olarak aldıkları Temel<br />

İngilizce dersinde “işbirliğiyle öğrenme yöntemi” ile “tüm-sınıf öğretimi yöntemi”nin yabancı dil<br />

öğrenimi başarısına etkisini ve bazı duyuşsal özelliklerin etkilerini incelemektir. Bu çalışmada,<br />

işbirliğiyle öğrenmenin dayandığı teorik temeller ve ilkeler ve işbirliğiyle öğrenmenin yabancı dil<br />

öğretimine nasıl uygulanabileceği gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, yabancı dil öğretiminde<br />

işbirliğiyle öğrenme ile ilgili bazı araştırmalara dayanarak daha etkili dil öğrenimi için yabancı<br />

dil öğretiminde işbirliğiyle öğrenmenin gerekliliği ortaya konmaya çalışılmıştır. Araştırmaya<br />

katılan öğrenciler üniversite birinci sınıf öğrencileridir.<br />

Anahtar Sözcükler: İşbirliği, grup çalışması, dil öğrenimi, işbirliğiyle öğrenme.<br />

Introduction<br />

Observational studies of classrooms show that the predominant mode of instruction<br />

in classrooms is the lockstep, in which one person (the teacher) sets the same<br />

instructional pace and content for everyone, by lecturing, explaining a grammar point,<br />

leading drill work, or asking questions of the whole class (Hoetker and Ahlbrand, 1969:<br />

145-167; Fanselow, 1977: 17-39). When lessons are organized in this manner, a typical<br />

teacher of any subject talks at least half, and often as much as two thirds, of any class<br />

period (Flanders, 1970: 208).<br />

The lockstep type of classroom organization in EFL classes prevents students from<br />

speaking and practicing the new language when, in fact, they need intensive practice of<br />

the new language, and when they should be responsible for their own learning. Long<br />

and Porter (1985: 208) state that one of the main reasons of low achievement by many<br />

language learners is that they do not simply have enough time to practice the new<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


256 Ahmet ŞAHAN<br />

language. Therefore, this is considered to be a serious problem in large EFL classes in<br />

which students need to develop aural-oral skills.<br />

In case of university students, who learn English as a foreign language in crowded<br />

classes, the lack of practice can also be considered to be a serious problem, and hence,<br />

they are usually inadequate linguistically. In these types of classrooms, the teacher<br />

cannot have enough time for each student to assist them when they have problems in<br />

learning the language during classroom sessions due to the excessive number of<br />

students and insufficient class hours. However, cooperative learning can be tried as an<br />

alternative technique to overcome those unfavorable conditions in such classrooms, and<br />

a classroom organization in which students work in small groups can replace the<br />

lockstep type of instruction in foreign language teaching in order to set up a more<br />

effective language learning environment.<br />

According to Slavin (1994: 1), there are some necessary elements for learning.<br />

These elements are: motivation to learn, students’ collaboration, active participation in<br />

learning activities through discussing, debating, and elaborating on ideas, concepts and<br />

skills for thorough understanding of them, social energy of students in order to ensure<br />

productive learning activities, students’ taking responsibility for each other, and<br />

students’ accepting of each other socially regardless of ethnicity, performance level, or<br />

disability. He states that such elements for learning can actually be found in cooperative<br />

learning settings, and the application of those elements for effective learning requires the<br />

implementation of cooperative learning. In the cooperative learning methods, students work<br />

in small groups to help each other learn. The groups have high, average, and low achievers;<br />

boys and girls; students of any ethnic groups in the class; and students with any disabilities.<br />

They stay together for many weeks so that they can learn to work well together as a<br />

team. It is argued that cooperative learning methods should replace those traditional<br />

methods of teaching because according to the views of new education paradigm, a quiet<br />

classroom is no longer thought to be a learning class, and learning is often best achieved<br />

through conversations among students. Also, teachers should change the physical<br />

organization of classrooms in order to allow students to routinely help each other master<br />

academic material, and to have face-to-face interaction. (Slavin, 1994: 1).<br />

Although there are many different definitions of cooperative learning in the<br />

literature, it is commonly defined as the collaboration of students to achieve a common<br />

goal. However, Olsen and Kagan (1992: 8) give the definition of cooperative learning as<br />

follows: Cooperative learning is group learning activity organized so that learning is<br />

dependent on the socially structured exchange of information between learners in<br />

groups, and in which each learner is held accountable for his or her own learning, and is<br />

motivated to increase the learning of others.<br />

Long and Porter (1985: 207-212) cite the five pedagogical arguments for group<br />

work. These pedagogical arguments are increase in the quantity of language practice<br />

opportunities, improvement of the quality of student talk, individualization of<br />

instruction, creation of a positive affective climate in the classroom, and increase in<br />

student motivation.<br />

Instead of allocating time available to lockstep practice, it can be allocated to work in<br />

groups of three in which one student talks while others listen. Thus, this will increase the<br />

time available for each student in group work. A highly conventionalized variety of<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Learning English Through Cooperation Among University First Year Students 257<br />

conversation, such as “Do you come to class at nine o’clock?” questions to which there is<br />

usually only one correct answer already known to both parties can be observed in lockstep<br />

type of lessons. Only rarely does genuine communication take place. The quality of student<br />

talk can be improved considerably through group work providing students opportunities to<br />

have face-to-face communication in a natural setting, and to engage in cohesive and coherent<br />

sequences of utterances, thereby developing discourse competence, not just a sentence<br />

grammar. Many individual differences present in a group of students may be overlooked in<br />

lockstep; however, group work is suitable for particular needs of students. For example,<br />

small groups of students can work on different sets of materials suited to their needs. Group<br />

work promotes a positive affective climate. Students who are shy and linguistically insecure<br />

experience considerable stress when they are called in the public atmosphere of lockstep<br />

instruction. Unlike the public atmosphere of lockstep instruction, a small group of peers<br />

provide a relatively intimate setting and a supportive environment in which they can try out<br />

second language skills. Group work motivates learners. Studies show that students feel less<br />

inhibited and freer to speak, and make fewer mistakes in the small group than in the teacherled<br />

class (LittleJohn, 1983: 595-608).<br />

Research indicates that cooperative learning as opposed to individualistic and<br />

competitive learning, not only contributes to students’ academic achievement (Crismore<br />

and Salim, 1997: 18; Dörnyei, 1997: 482-483; Fall and Webb, 2000: 911-941; Johnson<br />

and Johnson, 1999: 67-74; Kinsella, 1996: 24; McManus and Gettinger, 1996: 21-22),<br />

but also furnishes them with skills such as self-recognition, self-esteem, interpersonal<br />

relations, social skills, and peer acceptance (Putnam, 1998: 24-30).<br />

Olsen and Kagan (1992: 5) report some research on cooperative learning with<br />

respect to some of its benefits for language learning. In traditional classrooms, teachers<br />

do most of the talking leaving students very little time to speak and to do language<br />

production, and low-achieving students are given fewer opportunities to participate. In<br />

contrast to traditional teaching, in cooperative classes, up to 80 percent of cooperative<br />

class time may be devoted to activities. Half of the students may do language production<br />

while the others are engaged in language comprehension. This results in increased active and<br />

complex communication for students. In cooperative learning linguistic complexity<br />

increases through various means such as increased stating of new information, giving<br />

explanations, offering rationales, and showing integration of information which at the<br />

same time ensure negotiation of meaning among students, and it is accompanied by<br />

nonlinguistic and paralinguistic features such as facial expressions to convey emphasis.<br />

In cooperative learning settings, each student wants to make his or her communication<br />

understood by other students because the more that is learned by each, the greater the<br />

rewards for all. This ensures increased comprehension. Social behaviors are considered<br />

important in cooperative learning because they are required in students’ interaction with<br />

each other to achieve activity or task objectives. These behaviors are similar to language<br />

functions such as paraphrasing others’ ideas, asking for explanations, summarizing<br />

group progress, clarifying, indicating agreement/ disagreement, and interrupting politely.<br />

Some other potential benefits of cooperative learning for language learners include<br />

opportunities for L2 interaction, improvement of L2 proficiency, development and<br />

integration of L2 skills, and content learning (Klingner and Vaughn, 2000: 69-98;<br />

McGroarty, 1989: 127-143; Porto, 2001: 38-46, Swain, 2001: 44-63).<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


258 Ahmet ŞAHAN<br />

Furthermore, cooperative learning was found to have a positive impact on almost all<br />

the variables critical to language acquisition because small group work enriches the<br />

language classroom with comprehensible, developmentally appropriate, redundant, and<br />

accurate input and it also promotes frequent, communicative, and referential classroom<br />

talk in a supportive, motivating, and feedback-rich environment (Kagan, 1996:1).<br />

Related to language acquisition, there is a psycholinguistic rationale for group work<br />

emerging from research conducted on features of speech addressed to Second Language<br />

learners by Native speakers of the language or by non-Native speakers of the language<br />

who are more proficient Second Language learners (Long and Porter, 1985: 212-224;<br />

Sharan, 1999: 199). The findings indicate that in order to facilitate the comprehension<br />

of this speech, linguistic input to the second language learner is modified in a variety of<br />

ways. These include simplicity of language forms, use of syntactically shorter and less<br />

complex utterances and higher-frequency vocabulary items, avoidance of idiomatic<br />

expressions, delivery at a slower rate, and clearer articulation. Thus, the implication of<br />

the research is that conditions for such characteristics of modified speech can also be<br />

provided in small groups by grouping students of mixed language proficiencies rather<br />

than the same proficiency levels of students to allow for comprehensible input and to<br />

facilitate comprehension for language learners. Also, it is stated that cooperative<br />

learning can be especially beneficial for low-achieving students who work with their<br />

high-achieving group-mates providing comprehensible input (Ghaith and Yaghi, 1998:<br />

231). Thus, working in heterogenous groups benefits low-achieving students by<br />

allowing them to observe the strategies of high-achieving students. Similary, highachievers<br />

may learn new strategies by teaching the other students in the group<br />

(Veenman, Benthum and Bootsma, 2002: 88).<br />

The Method<br />

The Participants<br />

82 first year students who are attending Gazi University Kastamonu Nursing<br />

College participated in the research as subjects. The students who participated in the<br />

research were separated into the experimental and control group, and in the<br />

experimental group “the cooperative learning method” was applied and in the control<br />

group “the whole-class instruction method” was applied. The findings of the research<br />

are limited to the data obtained from 82 university first year students who are taking the<br />

compulsory Basic English course.<br />

Data Collection Devices<br />

In order to measure the students’ foreign language proficiency, a 100-item test was<br />

prepared. In order to ensure the validity of the test, test items measuring the subjects’<br />

English knowledge at the elementary level were written, and the test was submitted to<br />

the views of other teachers to review it and give suggestions for improvement. The<br />

reliability coefficient of the test computed by Split-Half Spearman-Brown was 0,97. In<br />

order to measure the students’ communicative competence, a 20-item multiple choice<br />

test was prepared. In order to ensure the validity of the test, certain language functions<br />

that were as closely related to the grammar points in their coursebook as possible were<br />

selected and placed in the test, which was submitted to the views of other teachers to<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Learning English Through Cooperation Among University First Year Students 259<br />

review it and give suggestions for improvement. The reliability coefficient of the test<br />

computed by Split-Half Spearman-Brown was 0,66. In addition, in order to measure the<br />

students’ some affective qualities, four Likert type scales were developed, consisting of<br />

10 items. One of the scales had 12 items. All the items in the scales consisted of<br />

options: a) I completely agree = 3 points, b) I quite agree = 2, c) I partly agree = 1 point,<br />

and d) I do not agree at all = 0 point. These four scales were prepared to determine the<br />

students’ critical thinking ability, motivation, their attitudes toward learning English,<br />

and the students’ attitudes toward each other in cooperative learning activities. In order<br />

to ensure the validity of the scales, they were submitted to the views of other teachers to<br />

review them and give suggestions for improvement. The reliability coefficients of the<br />

scales computed by Split-Half Spearman-Brown were 0,98, 0,91, 0,75, and 0,95,<br />

respectively. The tests and the scales prepared were given as pretests and posttests.<br />

Eight weeks after the research ended, the test prepared to measure foreign language<br />

proficiency was given as the retention test.<br />

Findings and Comments<br />

In this section are presented the analysis of the data collected through means of<br />

measurement such as tests and scales, and findings emerging from the analysis of the data<br />

and the discussion of the findings. In the analysis of the data, the Independent Samples t test<br />

was used. The Independent Samples t test compares means for two groups of cases. The<br />

Independent Samples t test was used to compare the means of the experimental group and<br />

the control group in the pretests, the posttests, and the retention test.<br />

In table 1 are given the results of the Independent Samples t test regarding the data<br />

obtained from the pretests both for the experimental group and control group.<br />

The Variables The Groups Subjects Mean<br />

Academic<br />

Achievement<br />

Communicative<br />

Competence<br />

Critical<br />

Thinking<br />

Motivation<br />

Attitudes<br />

toward learning<br />

English<br />

The students’<br />

attitudes<br />

toward each<br />

other<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Standard<br />

Deviation<br />

N = 41 31,3424 15,8122<br />

N = 41 32,6373 <strong>13</strong>,6231<br />

N = 41 39,7561 19,8416<br />

N = 41 37,3171 16,4354<br />

N = 41 18,2683 5,7229<br />

N = 41 16,8293 5,7267<br />

N = 41 21,0488 4,5219<br />

N = 41 21,0000 5,6214<br />

N = 41 19,7073 5,6756<br />

N = 41 20,6098 5,5941<br />

N = 41 25,1707 6,1437<br />

N = 41 23,6098 7,7391<br />

T<br />

Degree<br />

of<br />

Freedom<br />

Significance<br />

(2-tailed)<br />

Mean<br />

Difference<br />

Standard<br />

Error<br />

Difference<br />

- 0,397 80 0,692 - 1,2949 3,2596<br />

0,606 80 0,546 2,4390 4,0237<br />

1,<strong>13</strong>8 80 0,258 1,4390 1,2644<br />

0,043 80 0,966 4,878 E-02 1,1267<br />

-0,725 80 0,471 -0,9024 1,2446<br />

1,012 80 0,315 1,5610 1,5432<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


260 Ahmet ŞAHAN<br />

When the figures in table 1 are examined, a small amount of difference is observed<br />

between the arithmetic means of the groups’ pretest scores in the academic achievement<br />

test, the communicative competence test, and in the scales of critical thinking,<br />

motivation, attitudes toward learning English, and the students’ attitudes toward each<br />

other. The Independent Samples t test was used to check whether the differences in the<br />

test and scales are statistically significant. The results of the Independent Samples t test<br />

show that the arithmetic means of the groups’ pretest scores in the academic<br />

achievement test, communicative competence test, and in the scales of critical thinking,<br />

motivation, attitudes toward learning English, and the students’ attitudes toward each<br />

other are not statistically significant. P>0,05. Therefore, the groups can be said to be<br />

equal in terms of the variables examined in the research before the practical training.<br />

In table 2 are given the results of the Independent Samples t test regarding the data<br />

obtained from the posttests both for the experimental group and control group.<br />

The Variables The Groups Subjects Mean<br />

Academic<br />

Achievement<br />

Retention<br />

Communicative<br />

Competence<br />

Critical<br />

Thinking<br />

Motivation<br />

Attitudes<br />

toward learning<br />

English<br />

The students’<br />

attitudes<br />

toward each<br />

other<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Experimental<br />

Group<br />

Control<br />

Group<br />

Standard<br />

Deviation<br />

N = 22 50,4364 16,6026<br />

N = 20 40,5915 14,5927<br />

N = 22 54,2286 18,0<strong>13</strong>9<br />

N = 20 43,0535 17,0515<br />

N = 22 50,9091 12,3091<br />

N = 20 42,7500 <strong>13</strong>,7147<br />

N = 22 18,9545 5,5333<br />

N = 20 17,3000 6,3751<br />

N = 22 21,0455 5,7361<br />

N = 20 20,0000 4,9204<br />

N = 22 18,2727 7,1193<br />

N = 20 18,1500 5,9672<br />

N = 22 23,7727 8,2285<br />

N = 20 22,1000 7,2758<br />

T<br />

Degree of<br />

Freedom<br />

Significance<br />

(2-tailed)<br />

Mean<br />

Difference<br />

Standard<br />

Error<br />

Difference<br />

2,032 40 0,049 9,8449 4,8445<br />

2,059 40 0,046 11,1751 5,4263<br />

2,032 40 0,049 8,1591 4,0151<br />

0,900 40 0,373 1,6545 1,8377<br />

0,631 40 0,532 1,0455 1,1267<br />

0,060 40 0,952 0,1227 2,0382<br />

0,695 40 0,491 1,6727 2,4069<br />

When the figures in table 2 are examined, it is observed that the arithmetic means of<br />

the experimental group’s posttest scores in the academic achievement test and the<br />

communicative test are higher than the means of control group’s posttest scores in the<br />

same tests. The Independent Samples t test was used to check whether the differences<br />

are statistically significant. The results of the Independent Samples t test show that the<br />

arithmetic means of the groups’ posttest scores in the academic achievement test and the<br />

communicative competence test are statistically significant. P


Learning English Through Cooperation Among University First Year Students 261<br />

in the retention test is higher than the mean of the control group’s scores in the same<br />

test. The Independent Samples t was used check whether the difference is statistically<br />

significant. The result of the Independent Samples t test shows that the arithmetic mean<br />

of the experimental group’s scores in the retention test is statistically significant.<br />

P0,05.<br />

In the analysis of the data regarding the variables examined in this research, the<br />

following findings have been obtained. A significant difference has been observed<br />

between the arithmetic means of the groups’ posttest scores in the academic achievement<br />

test in favor of the experimental group. Therefore, the cooperative learning method has<br />

been found to increase foreign language achievement significantly more than the wholeclass<br />

instruction method. This result is in line with the results of a similar study on<br />

foreign language teaching in Turkey (Pala, 1995: 48). A significant difference has been<br />

noted between the arithmetic means of the groups’ posttest scores in the retention test in<br />

favor of the experimental group. The cooperative learning method can be said to ensure<br />

retention of knowledge longer than the whole-class instruction method. A significant<br />

difference has been found between the arithmetic means of the groups’ posttest scores<br />

in the communicative competence test in favor of the experimental group. The students<br />

can be said to have improved their communicative competence more effectively in the<br />

cooperative learning method than in the whole-class instruction method.<br />

However, the differences between the arithmetic means of the groups’ posttest<br />

scores in the scales of critical thinking, motivation, attitudes toward learning English,<br />

and the students’ attitudes toward each other have not been significant in favor of the<br />

experimental group. The cooperative learning method have not been more effective than<br />

the whole-class instruction method in terms of improving critical thinking skills,<br />

increasing motivation, and developing more favorable attitudes toward both learning<br />

English and the students each other.<br />

Conclusion<br />

In this study the cooperative learning was found to be more effective than the wholeclass<br />

instruction method regarding academic achievement, communicative competence<br />

and retention in English. The main advantage of cooperative learning was, unlike the<br />

lockstep type of instruction, that it provided a natural setting for language learning in which<br />

the interaction type in the classroom changed from teacher-to-student to student-tostudent,<br />

which gave the opportunity to learn and practice the language more intensively<br />

and meaningfully. In this research, it was observed that cooperative learning ensured<br />

that students learned the language by communicating in the target language, which<br />

helped the students to develop their communicative competence. Students improve their<br />

communication skills more in cooperative learning activities by using the language in<br />

realistic communicative contexts for interaction. In addition, face-to-face communication in<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


262 Ahmet ŞAHAN<br />

a small group provides a natural setting for conversation where students can produce<br />

cohesive and coherent squences of utterances, thus developing discourse competence,<br />

but not just practicing rules of grammar (Bejanaro, 1987: 483-495). Therefore, learning<br />

through cooperation can be said to be in agreement with the views of communicative<br />

approaches to language teaching. In cooperative learning settings, students do not just<br />

do the activities in the course material, or practice grammar points and language<br />

functions, but while they are practicing these, they have the chances to apply what they<br />

learnt in communicative activities in small groups. Therefore, increased practice of the<br />

language for the purpose of using it communicatively contributed to the retention of<br />

knowledge and skills about the language for longer periods of time.<br />

However, in this study, the cooperative learning method was not found to be more<br />

effective than the whole-class instruction method regarding critical thinking,<br />

motivation, students’ developing positive attitudes toward learning English and their<br />

developing positive attitudes toward each other. In this study, critical thinking was used<br />

to mean how the students manipulated the language they were learning, how they<br />

evaluated their language learning strategies, and how the students learned grammar<br />

rules and whether they could consciously apply grammar rules in language production.<br />

The improvement of critical thinking skills can be considered to take place as the<br />

students’ proficiency in English increases. However, the students’ proficiency in<br />

English may not have increased as much enough as to allow for the development of<br />

critical thinking skills. A language learner has orientations toward learning a language.<br />

These orientations are the reasons why a language learner is studying the language<br />

(Gardner, 1985: 51-53). Therefore, short-term orientations such as getting higher marks<br />

or just passing the course may not have led to the promotion of motivation as much as<br />

was expected. Furthermore, research conducted on the effects of graduate students’ peer<br />

orientation on achievement and motivation to learn with cooperative learning strategies<br />

found that students who had high peer orientation were significantly more motivated to<br />

learn when exposed to cooperative learning strategies than were students who had low<br />

peer orientation despite no significant differences in their academic achievement<br />

(Hancock, 2004:164-165). Thus, it is argued that if students’ motivation to learn is to be<br />

promoted in cooperative lerning, then peer orientation which is the extent to which a<br />

student prefers to work on tasks alone or with others must be determined before<br />

designing cooperative learning strategies. It is argued that it may be difficult to create<br />

conditions to improve attitudes toward a particular subject area in teaching activities<br />

where the primary concern is the academic achievement in that subject area.<br />

Furhermore, group cohesiveness, which is the strength of relationship linking the<br />

members to each other in cooperative settings, should develop enough among the<br />

students for the promotion of favorable attitudes toward the subject area. Regarding the<br />

students’ developing positive attitudes toward each other, the effect of the cooperative<br />

learning method was not observed. It is essential in cooperative learning that the<br />

students perceive themselves as a group who work together to help their members to<br />

learn the subject fully. This sense of accepting each other as a group may not have<br />

developed sufficiently among group members. Also, the limited duration of the practical<br />

training may not have led to the development of strong intermember ties in order for the<br />

students to accept each other as supporting and sharing members.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Learning English Through Cooperation Among University First Year Students 263<br />

In this study, although the effects of cooperative learning regarding certain affective<br />

qualities of the students was not observed, cooperative learning has many benefits for<br />

students in every subject area including foreign or second language teaching. Students<br />

working in cooperative groups are encouraged to discuss and apply what they are<br />

learning. Therefore, such a classroom organization is uniquely suited for language<br />

learners because students learn and practice the language rather than learn facts about<br />

language. Also, some studies point out to a link between language acquisition and the<br />

cooperative learning method. In cooperative activities, students themselves often<br />

become teachers within groups. Thus, as most experienced teachers would agree, it is<br />

when they teach that they learn the most.<br />

References<br />

1. BEJARANO, Yael. (1987). A Cooperative Small-Group Methodology in the<br />

Language Classroom. Tesol Quarterly, 21 (3), 483-495.<br />

2. CRISMORE, Avon, and S.F.B.S. SALİM. (1997). Collaborative Learning in<br />

Malasian Postsecondary Classrooms. Tesol Journal, Winter 1997, 18.<br />

3. DÖRNYEI, Zoltan. (1997). Psychological Processes in Cooperative Learning:<br />

Group Dynamics and Motivation. The Modern Language Journal. 81 (4), 482-483.<br />

4. FALL, R., and N. WEBB. (2000). Group Discussion and Large-scale Language<br />

Arts Assessment: Effects on Students’ Comprehension. American Educational<br />

Research Journal, 37, 911–941.<br />

5. FANSELOW, John F. (1977). Beyond Rashomon-Conceptualizing and Describing<br />

the Teaching Act. Tesol Quarterly, 11 (1), 17-39. in LONG, Micheal H., and P.A.<br />

PORTER. (1985). Group Work, Interlanguage Talk, and Second Language<br />

Acquisition. Tesol Quarterly, 21 (3), 208.<br />

6. FLANDERS, Ned. (1970). Analyzing Teaching Behavior. Reading,<br />

Massachusetts: Addison-Wesley 208. in LONG, Micheal H., and P.A. PORTER.<br />

(1985). Group Work, Interlanguage Talk, and Second Language Acquisition. Tesol<br />

Quarterly, 21 (3), 208.<br />

7. GARDNER, R.C. (1985). Social Psychology and Second Language Learning, the<br />

Role of Attitudes and Motivation. Edward Arnold Publishers Ltd: London. 51-53.<br />

8. GHAITH, G.M., H.M. YAGHI. (1998). Effect of Cooperative Learning on the<br />

Acquisition of Second Language Rules and Mechanics. System, 26, 231.<br />

9. HANCOCK, Dawson. (2004). Cooperative Learning and Peer Orientation Effects<br />

on Motivation and Achievement. The Journal of Educational Research, 97 (3),<br />

164-165.<br />

10. HOETKER, James, and W.P. AHLBRAND. (1969). The Persistence of Recitation.<br />

American Educational Research Journal, 6 (1), 145-167. in LONG, Micheal H.,<br />

and P.A. PORTER. (1985). Group Work, Interlanguage Talk, and Second<br />

Language Acquisition. Tesol Quarterly, 21 (3), 208.<br />

11. JOHNSON, D. W., and R. T. JOHNSON. (1999). Making Cooperative Learning<br />

Work. Theory into Practice, 38 (2), 67–74.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


264 Ahmet ŞAHAN<br />

12. KAGAN, S. (1996). We Can Talk -- Cooperative Learning in the Elementary ESL<br />

Classroom. Newsletter English as a Foreign Language 16, 1.<br />

<strong>13</strong>. KLINGNER, J. K., and S. VAUGHN. (2000). The Helping Behaviors of Fifth<br />

Graders While Using Collaborative Strategic Reading During ESL Content<br />

Classes. Tesol Quarterly, 34, 69–98.<br />

14. LITTLEJOHN, Andrew P. (1983). Increasing Learner Involvement in Course<br />

Management. Tesol Quarterly, 17 (4), 595-608. in LONG, Micheal H., and P.A.<br />

PORTER. (1985). Group Work, Interlanguage Talk, and Second Language<br />

Acquisition. Tesol Quarterly, 21 (3), 212.<br />

15. LONG, Micheal H., and P.A. PORTER. (1985). Group Work, Interlanguage Talk,<br />

and Second Language Acquisition. Tesol Quarterly, 21 (3), 207-224.<br />

16. MCGROARTY, M. (1989). The Benefits of Cooperative Learning Arrangements<br />

in Second Language Instruction. National Association for Bilingual Education<br />

Journal, <strong>13</strong>, 127–143.<br />

17. MCMANUS, Susan M., and M. GETTINGER. (1996). Teacher and Student<br />

Evaluations of Cooperative Learning and Observed Interactive Behaviors. The<br />

Journal of Educational Research, 90 (1), 21-22.<br />

18. OLSEN, Roger E. W-B and S. KAGAN. (1992). About Cooperative Learning. 5-<br />

8. in KESSLER, Carolyn (ed.) (1992). Cooperative Language Learning A<br />

Teacher’s Resource Book. Englewood Cliffs, New Jersey: Prentice Hall. 5-8.<br />

19. PALA, Aynur. (1995). İşbirlikli Öğrenmenin Yabancı Dil Öğretimindeki Etkililiği.<br />

İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi. 48.(Unprinted MA dissertation)<br />

20. PORTO, M. (2001). Cooperative Writing Response Groups and Self-evaluation.<br />

ELT Journal, 55 (1), 38–46.<br />

21. PUTNAM, JoAnne W. (ed). (1998). Cooperative Learning and Strategies for<br />

Inclusion: Celebrating Diversity in the Classroom. Baltimore, Md.: P.H. Brookes<br />

Pub. 24-30.<br />

22. SHARAN, Shlomo. (ed). (1999). Handbook of Cooperative Learning Methods.<br />

Westport, Conn.: Pragers. 199.<br />

23. SLAVIN, Robert E. (1994). A Practical Guide to Cooperative Learning. Boston:<br />

Allyn and Bacon. 1.<br />

24. SWAIN, M. (2001). Integrating Language and Content Teaching Through<br />

Collaborative Tasks. The Canadian Modern Language Review, 58, 44–63.<br />

25. VEENMAN, Simon., N. V. Benthum, and D. Bootsma. (2002). Cooperative<br />

Learning and Teacher Education. Teaching and Teacher Education, 18, 88.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 265-272<br />

THE CONTRIBUTION OF SELECTING AND EVALUATING<br />

TEXTBOOKS TO LANGUAGE TEACHING AND LEARNING IN<br />

EFL CLASSROOM ∗<br />

Cevdet YILMAZ<br />

Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, YDE Bölümü, Dalı, Samsun<br />

Abstract<br />

This paper stresses the importance of selecting and evaluating textbooks in the process of<br />

language teaching and learning. To this end, the implications for this process are employed to<br />

address the issue of how the teacher trainees in the English department at Dokuz Eylül University<br />

are likely to benefit from such a methodological course. Moreover, it aims to illustrate the criteria<br />

for selecting and evaluating textbooks while seeking to build such a theoretical framework onto<br />

the learning and teaching process in which the teacher trainees are, in practical terms, actively<br />

indulged. This paper also relies on the empirical data obtained from students’ perceptions of the<br />

course in question which they took in the first semester of the fourth year. Students’ answers to<br />

the relevant questions are intended to bring about data on students’ common tendency toward<br />

this course.<br />

Key words: materials, textbooks, evaluation, selection.<br />

Özet<br />

Bu makale, yabancı dil öğretimi ve öğrenimi sürecinde, ders materyallerinin seçimi ve<br />

değerlendirmesinin önemini vurgulamaktadır. Bu kapsamda, Dokuz Eylül Üniversitesi, İngilizce<br />

Bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarının böyle bir dersten ne şekilde<br />

yararlanabilecekleri tartışılacaktır. Bunun yanı sıra, makale ayrıca, ders kitaplarının seçimi ve<br />

değerlendirilmesine dayanak teşkil edecek olan temel kriterleri sunmayı ve böyle bir teorik<br />

uygulamayı, öğretmen adaylarının aktif bir şekilde yer alacağı öğrenme ve öğretme süreciyle<br />

birlikte ele almayı amaçlamaktadır. Öğrencilerin dördüncü sınıfın ilk döneminde aldıkları<br />

‘materyal değerlendirme’ dersi ile ilgili bireysel görüşlerinin değerlendirilmesi ile elde edilen<br />

veriler, çalışmada önemli bir yer tutmaktadır. Aynı şekilde, öğrencilerin kendilerine yöneltilen<br />

sorulara verdiği cevapların, ‘materyal değerlendirme’ dersine yönelik genel eğilimleri hakkında<br />

önemli bulgular sağlaması beklenmektedir.<br />

Anahtar sözcükler: materyaller, ders kitapları, değerlendirme, seçim.<br />

( ∗ )Paper presented in October 2003 at the 1 st International Conference at Dokuz Eylül University.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


266 Cevdet YILMAZ<br />

Introduction<br />

It is often stated that most teachers tend to follow at least one textbook as their main<br />

source of guidance in the process of language teaching. They feel that it is very difficult<br />

for them to teach systematically without a textbook. Indeed, textbooks play a crucial<br />

role in providing a base of materials for both teachers and students. Most educators<br />

signal the effective use of textbooks by teachers and students. O’ Neill (1982), for<br />

example, points out that most teachers are inclined to follow the text’s methodology,<br />

vocabulary and sequence to the letter. In addition, as Ariew (1892) and Macian (1986)<br />

argue, both teachers and students tend to use the written and grammatical exercises and<br />

the oral work of the textbook in hand as their main source of information. Ariew also<br />

regards the textbook as a means of motivating students to pursue language for their<br />

purposes (Ariew, 1982: 17).<br />

There are, indeed, a number of advantages of using a textbook. Ur (1996: 184)<br />

provides a summary of the criteria in favour of using a coursebook as follows:<br />

1. Framework: A coursebook provides a clear framework: Teachers and learners know<br />

what they are going to learn and teach next.<br />

2. Syllabus: The coursebook serves as a syllabus: The carefully planned and balanced<br />

selection of language content enables teachers and students to follow the subjects<br />

systematically.<br />

3. Guidance: The coursebook can provide useful guidance and support particularly for<br />

teachers who are inexperienced.<br />

4. Autonomy: The learner can use the coursebook to learn new material, review and<br />

monitor progress with some degree of autonomy. So, he becomes less teacherdependent.<br />

In this context, the importance ascribed to the textbook comes to make the<br />

evaluation and selection process much more crucial. This is because textbooks abound<br />

for all levels and purposes today, which eventually makes the task of selection and<br />

evaluation process challenging for teachers. Then, teachers enjoying a great selection of<br />

textbooks have to devise particular ways not to choose a textbook, but rather to find<br />

creative use for the textbook in line with their individual needs and purposes.<br />

Of course, on the other hand, in some countries like Turkey, it is not the<br />

responsibility of teachers to select the textbook they will use in their classes. They<br />

might think that their opinion as to the worthiness of the textbook in use is of no value.<br />

However, this is not always the case. Teachers might well be asked to reflect their own<br />

experience in the process of selecting the textbook.<br />

More importantly, teachers need to gain the ability to evaluate the coursebook which<br />

they are supposed to use on some principled basis. Furthermore, they need to come to<br />

terms with the procedural steps necessary for evaluating the textbook in order to make<br />

the very best use of its assets and also compensate for its possible limitations. In doing<br />

so, priority should be placed on determining the principal objectives of the class on the<br />

basis of student needs.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


The Contribution of Selecting and Evaluating Textbooks to Language Teaching and… 267<br />

Considering these central concerns, the fact remains that teachers should not be<br />

reliant exclusively on the textbook but rather be selective in matching it to the particular<br />

needs of students and the defined purposes of the course.<br />

The Underlying Principles for Materials Evaluation and Selection<br />

Before embarking on the task of selecting and evaluating textbooks in practical<br />

terms, teachers are required, in theory, to take several steps towards familiarising<br />

themselves with a set of guidelines for materials evaluation and selection. It is difficult<br />

to provide a conclusive checklist although different writers offer invaluable checklists<br />

that can be integrated into the process of materials evaluation.<br />

Grant (1987: 119) regards materials evaluation as an ongoing process. He suggests<br />

the three stages of evaluation as follows:<br />

1. initial evaluation;<br />

2. detailed evaluation;<br />

3. in-use evaluation.<br />

The initial evaluation, as it implies, refers to the quick process in which teachers are<br />

only engaged in the preface, contents, and abstract of a textbook. The purpose is to<br />

decide whether the book available is likely to be worth looking at more closely. In order<br />

to accomplish this aim, Grant proposes a practical test called ‘CATALYST’. Simply<br />

speaking, the eight letters contained in the word ‘CATALYST’ represent the eight<br />

criteria by which we can decide whether a textbook fits the purposes and the particular<br />

needs of students. For this reason, the teacher should shortly ask the key questions<br />

represented by the word ‘CATALYST’ to himself as follows:<br />

• Communicative?<br />

• Aims?<br />

• Teachable?<br />

• Available?<br />

• Level?<br />

• Your impression?<br />

• Student interest?<br />

• Tried and tested?<br />

The next stage of Grant’s suggestion is called ‘detailed evaluation’ by which<br />

teachers can make their own value judgements in choosing new materials. In doing so, a<br />

questionnaire is of great assistance to teachers. Several points emphasised in such a<br />

questionnaire would surely help teachers decide how far a coursebook meets the<br />

following conditions (Grant, 1987: 121):<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


268 Cevdet YILMAZ<br />

1. Does the course suit your students?<br />

2. Does it suit the teacher?<br />

3. Does it suit the syllabus?<br />

Of course, Grant adds that such a questionnaire, however elaborate, is not likely to<br />

give a conclusive answer to the final test: “does it work in the classroom?” By this, the<br />

major emphasis is placed upon conducting a constant evaluation through in-use<br />

evaluation even if it is already adopted. A further concern derived from this process is<br />

that “by constant evaluation one can ensure that the teacher is the master, and not the<br />

slave, of the textbook” (Cunningsworth, 1984: 121).<br />

Cunningsworth (1984: 5-6), one of the leading scholars, offers a set of guidelines<br />

that summarise the underlying principles with regard to materials evaluation:<br />

1. Relate the teaching materials to your aims and objectives;<br />

2. Be aware of what language is for and select teaching materials which will help equip<br />

your students to use language effectively for their own purposes;<br />

3. Keep your students’ learning in mind;<br />

4. Consider the relationship between language, the learning process and the learner.<br />

In the light of these fundamental principles, the implication is that teaching materials<br />

should ensure a possible fit between the individual needs of students and the objectives<br />

of the course and the teacher. There is no perfect textbook which meets all the<br />

requirements of teachers and students. Instead, it is the responsibility of the teacher to<br />

explore his own way of using or adapting the coursebook. This confirms the fact that, as<br />

Cunningsworth concludes, ‘Course books are good servants but poor masters’.<br />

Hints for Teaching a Materials Evaluation Course at the University Level: A Case<br />

Study<br />

In practical terms, this part attempts to demonstrate how such a theoretical<br />

framework mentioned above can be integrated into the learning and teaching process in<br />

which the teacher trainees are actively indulged. Now, the stage is set, for this purpose,<br />

in the English Department at Dokuz Eylül University, İzmir. The student sample<br />

consists of fourth-year students who are supposed to take materials evaluation course<br />

during the first semester.<br />

As a rule, theory and practice should go hand in hand in order to achieve the defined<br />

objectives set by the teacher. The students are likely to lose interest in the course if there<br />

is a heavy dependence on the theoretical considerations. To overcome this possible<br />

problem, I propose to use the learner-centred approach by which the students get<br />

involved in the teaching and learning process. To teach such a lesson, I proceed as<br />

follows:<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


The Contribution of Selecting and Evaluating Textbooks to Language Teaching and… 269<br />

Step 1. In a learner-centred approach, much concern is placed on the identification<br />

of learner needs and perceptions. Therefore, the first step in such a course was to<br />

undertake a short questionnaire in the hope that the students have the opportunity to<br />

express their perceptions and expectations about the course. For this purpose, the<br />

students were asked to assess the following three open-ended questions:<br />

1. Do you think this course is essential to you?<br />

2. What do you expect to learn in this course?<br />

4. What purposes do you think this course might help you to achieve?<br />

Apart from the students’ written responses to the questions available, students were<br />

also interviewed in order to clarify further issues which might be of interest to them. In<br />

this context, the questionnaire and interview surveys used in the study (n=96, 70<br />

females, 26 males) included students at the Faculty of Education of Dokuz Eylül<br />

University. The students’ ages ranged from 22 to 24.<br />

Step 2. This stage relates to the overall analysis of the above open-ended questions<br />

in order to obtain information on students’ individual perceptions of the course. For this<br />

purpose, data collected from the students’ written responses to the relevant questions<br />

were expressed as a percentage by means of %. The information gathered from the<br />

questionnaire was also processed through the interview sessions with the students in<br />

order to confirm their comments and ideas about the materials evaluation course. The<br />

results suggested that the overwhelming majority of the teacher trainees rated the course<br />

as essential to them. 83 students out of 96 (almost 87%) felt the need to take the<br />

materials evaluation course at the university. They believed that the experience gained<br />

from this course would in turn serve as a guide to their future teaching careers. The<br />

most important of all, as the results implied, most of the students seemed to be aware of<br />

the vital importance of selecting and evaluating materials. On the other hand, the rest of<br />

the students (<strong>13</strong>%) reported negative answers to this question for two basic reasons; the<br />

first relates to the common belief that the materials evaluation course would contain<br />

only theoretical information rather than its application practically, and the latter is based<br />

on the idea that students would get no opportunity to select any course book when they<br />

have become English teachers because The Ministry of Education has already<br />

determined the books to be used in the government schools.<br />

The next question provided significant insights into the students’ expectations in<br />

terms of the implementation of the course. A great number of students (almost 95%)<br />

expected to be familiar with the basic guidelines for materials evaluation and also gain<br />

the ability to make their own value judgements, if necessary, when dealing with the task<br />

of evaluating and selecting textbook. They also wanted to develop different strategies<br />

applicable to the teaching context in which they are involved. In doing so, they<br />

emphasised the need to practise the criteria for materials evaluation within the<br />

classroom. They concluded that the course should develop their ability to choose the<br />

relevant parts of the coursebook in use in accordance with the particular needs of<br />

students. Only 5% of the students indicated that they would probably be bored, as with<br />

the other courses, by the theoretical considerations involved in the content of the<br />

materials evaluation course.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


270 Cevdet YILMAZ<br />

Students’ answers related to the final question confirmed the fact that this course, if<br />

appropriately implemented, would assist students to achieve several purposes. For<br />

instance, almost 85% of the students agreed that despite being an inexperienced teacher,<br />

they would not feel uneasy about making a convenient choice and, if necessary, adding,<br />

adapting and replacing some parts of a course book. In addition, they felt they could<br />

build their experience onto their teaching context catering to their student needs,<br />

learning strategies, interests, and so on. Interviewing with the rest of the students<br />

(almost 15%) who are not in favour of taking this course, they also stated that such a<br />

sound and practical approach to the materials evaluation might be helpful in dealing<br />

with the task of choosing or at least evaluating course books or other course materials.<br />

Step 3. Within the context of the students’ views obtained from the open-ended<br />

questions and interviews, a final decision was made as to what kind of procedure would<br />

be followed throughout the course. Hence, it was felt that students should be<br />

encouraged to take an active part in the teaching process thereby having the chance to<br />

see how the theoretical information taught in the class works in practice. For this<br />

purpose, each student was asked to choose a coursebook and to present it in front of the<br />

classroom by bearing the criteria for materials evaluation in mind. For the sake of<br />

clarity and consistency, I provided students with an abridged evaluation form adapted<br />

from Robinett (Robinett, 1978: 249-51). Using Robinett’s checklist, the students were<br />

encouraged to highlight the following points:<br />

1. Goals of the course<br />

2. Background of the students<br />

3. Approach<br />

4. Language skills<br />

5. General content<br />

6. Quality of practical material<br />

7. Sequencing<br />

8. Vocabulary<br />

9. General sociolinguistic factors<br />

10. Format<br />

11. Accompanying materials<br />

12. Teacher’s guide<br />

Step 4. Finally, throughout the oral presentations delivered by students, each student<br />

got practice in evaluating and selecting materials. While presenting their oral work, the<br />

students discussed the points especially relating to the apparent differences between the<br />

culture of the target language and the culture of the native language. A number of<br />

suggestions were made in order to compensate for such difficulties. To exemplify this,<br />

some students came up with the extracts taken from the original coursebooks in an<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


The Contribution of Selecting and Evaluating Textbooks to Language Teaching and… 271<br />

attempt to integrate them into the Turkish context. The work also suggested the need to<br />

introduce the texts suited to the defining characteristics of the Turkish culture.<br />

In the light of the findings obtained from this study, it is reasonable to suggest that<br />

the procedure I have tried to elaborate can help teacher trainees deal with the task of<br />

evaluating coursebooks effectively. The priority should be given to the three areas in<br />

attempting to design a materials evaluation course: (1) allowing students to get practice<br />

while introducing the theoretical background for the course, (2) determining the<br />

objectives of the course according to students’ needs and expectations, (3) providing<br />

students with the opportunity to apply the principles for materials evaluation to differing<br />

contexts so that they can devise their own ways of evaluating materials. It is essential to<br />

continue to help students develop their skills in this field.<br />

Conclusion<br />

The study revealed that materials evaluation and selection is a highly challenging<br />

task for the teacher trainees. It becomes clear that a close co-operation between lecturers<br />

and teacher trainees is needed to accomplish the ultimate goals contained in such a<br />

course. The results obtained from the study also confirmed that the students are capable<br />

of making their own value judgements when evaluating textbook without becoming the<br />

slave of it once they have familiarised themselves with the procedure I have discussed<br />

here. Last but not least, I am reassured by the fact that heavy dependence on certain<br />

textbooks has a detrimental effect on the teaching process. Instead, the task to be<br />

undertaken on the part of teachers is to be selective in the process of evaluating and<br />

selecting materials on the basis of students’ particular needs and expectations.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


272 Cevdet YILMAZ<br />

References<br />

1. Ariew, R. 1982. ‘The textbook as a curriculum’ In T.V. Higgs, ed., Curriculum,<br />

Competence, and the Foreign Language Teacher. The ACTFL Foreign Language<br />

Education Series (pp. 11-33). Skokie: National Textbook Co.<br />

2. Brown, H.D. 2001. Teaching by Principles. San Francisco: State University.<br />

3. Cunningsworth, A. 1984. Evaluating and Selecting EFL Teaching Materials.<br />

London: Heineman..<br />

4. Grant, N. 1987. Making the most of your Textbook. New York: Longman Inc,.<br />

5. Macian, J.L. 1986. An analysis of state adapted foreign language textbooks used<br />

in first-and third-year high school Spanish classes. Foreign Language Annuals,<br />

19(2), 103-118.<br />

6. O’Neill, R. 1982. ‘Why use text books?’ ELT Journal, 36(2), 104-111.<br />

7. Robinett, W. 1978. Teaching English to Speakers of Other Languages: Substance<br />

and Technique. Minneapolis: University of Minnesota Press.<br />

8. Ur, P. 1996. A Course in Language Teaching Practice and Theory. Cambridge:<br />

Cambridge University Press.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 273-286<br />

YAPISINA GÖRE İKİ HALK HİKÂYESİ<br />

Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />

G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü, Kastamonu.<br />

Özet<br />

Bu çalışmada “Necefhan ile Perizad Hanım” ve “Sevdekâr Sultan ile Gülenaz Sultan” adlı<br />

halk hikâyelerinin yapıları incelenmiştir. Amacımız Türk halk hikâyelerinin yapı özelliklerinin<br />

tespitine katkıda bulunabilmektir. Çünkü incelenen hikâye sayısı arttıkça inceleme plânının ana<br />

ve alt başlıklarının sayısında ve çeşidinde farklılıklar ortaya çıkabileceği ifade edilmiştir. Bu<br />

fikirden hareketle iki Türk halk hikâyesini yapısına göre inceledik. İnceleme Nerin Köse’nin<br />

“Türk Halk Hikâyelerinde Yapı (Structure)”da verdiği plâna göre yapılmıştır. Buna göre Türk<br />

halk hikâyeleri “Giriş Bölümü”, “Hazırlık Bölümü”, “Kahramanın Macerası”, “Sonuç Bölümü”<br />

olmak üzere dört ana bölüm halinde incelenebilir. İncelediğimiz hikâyelerin yapısı tablo halinde<br />

gösterilmiştir. Neticede, incelediğimiz iki halk hikâyesinin yapısında ana başlıklarda bir değişme<br />

olmadığı, ancak alt başlıkların farklılaştığı görülmüştür. Bu farklılaşma verilen sıraya uymama,<br />

verilen yapıdan farklı bir özellik gösterme şeklindedir.<br />

Anahtar Kelimeler: Türk halk hikâyesi, halk hikâyesi, yapı<br />

TWO FOLK TALES ACCORDING TO THEIR STRUCTURE<br />

Abstract<br />

The structure of the folk tales “Necefhan ile Perizad Hanım” and “Sevdekâr Sultan ile<br />

Gülenaz Sultan” were examined in this study. The aim was to contribute to the identification of<br />

the structural features of Turkish Folk Tales. Because when the number of the studied tales<br />

increase the study plan’s main and sub title numbers and the variety differences may occur was<br />

difined. Within these thoughts twoTürkish Folk Tales according to its structure were studied.<br />

This examination has been made according to the plan, which was given in “Türk Halk<br />

Hikâyelerinde Yapı (Structure)” by Nerin Köse. According to this examination, the folk tales can<br />

be researched in four parts that are “Introduction, Preparation, the Adventure of the Hero and<br />

Result.” The structure of the tales that have been examines has been shown in a table. As a<br />

consequense, it has been understood that the structure of the two folk tales, which were examined,<br />

hadn’t any difference in the main title but had differences in the subtitles. These differences were<br />

as not staying in the order and having different characteristics from the given structure.<br />

Giriş<br />

Key words: Türkish folk tale, folk tale, structure<br />

Türk halk hikâyeleri konusunda günümüze kadar çok çeşitli çalışmalar yapılmıştır.<br />

Bu çalışmalardan bir bölümünü de halk hikâyelerinin yapısıyla ilgili çalışmalar<br />

oluşturmaktadır. Türk halk hikâyelerinin yapısına ilk dikkati çeken araştırmacı Otto<br />

Spies’tir. 1 Otto Spies Türk halk hikâyelerinin kahramanın mucizevî doğumu, âşık<br />

1 Otto Spies, Türk Halk Kitapları, çev. Behçet Gönül, İst. 1941.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


274 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />

olması, sevgililerin karşısına çıkan engeller, sevgililerin kavuşmaları olmak üzere dört<br />

bölümde incelenebileceğini göstermiştir. 1 Türk halk hikâyelerinin yapısı üzerinde<br />

çalışan ilk Türk araştırıcı ise Fikret Türkmen’dir. 2 Fikret Türkmen Âşık Garip<br />

hikâyesinin yapısını on bölümde incelemiştir. 3 Türkmen bu metodu geliştirerek “Tahir<br />

ile Zühre”de de kullanmıştır. 4 Zeynelabidin Makas da “Yaralı Mahmut ile Mahbub<br />

Hanım” ile “Tufarganlı Abbas ve Gülgez Peri” adlı tezlerinde aynı inceleme yöntemini<br />

kullanmıştır. Halk hikâyelerinin belli bir plân dâhilinde incelenmeleri bu tür anlatıların<br />

ortak bir şemaya bağlanabilecekleri fikrini doğurmuştur. 5 Nitekim Fikret Türkmen<br />

araştırmaları sonucunda halk hikâyelerinin hazırlık bölümü, âşık olma, sevgiliyi isteme<br />

ve engeller, sonuç(düğün) olmak üzere dört bölümde incelenebileceğini tespit etmiştir. 6<br />

Bu plânı bazı değişikliklerle Metin Ekici de kullanmıştır. 7 Nerin Köse’nin “Türk Halk<br />

Edebiyatında Kısa Hikâyeler” adlı çalışmasında ele alınan anlatıların kendilerine has<br />

anlatım plânları tespit edilmiştir. 8 Bu konu üzerinde Ensar Aslan’ın 9 , Ali<br />

Duymaz’ın 10 çalışmaları da vardır. Türk halk hikâyelerinin yapısı hakkında en etraflı<br />

çalışma Nerin Köse’ye aittir. Nerin Köse’ye göre Türk halk hikâyeleri dört ana bölümde<br />

incelebilir:<br />

I. Giriş Bölümü: Bu bölüm sadece “çerçeve hikâye” ya da “hikâye içinde hikâye”<br />

denilen gruba aittir.<br />

II. Tanıtım (Hazırlık) Bölümü: Bu bölümde kahramanın ailesi ve kahraman<br />

tanıtılır. Hikâyenin en küçük bölümüdür. Bu bölümdeki motifler her hikâyede<br />

bulunmayabilir.<br />

• Kahramanın ailesinin tanıtılması<br />

• Zaman<br />

• Yer<br />

• Sosyal mevki<br />

• Çocuksuzluk<br />

• Çare arama<br />

1 A.g.e., s. 14-37.<br />

2 Fikret Türkmen, Âşık Garip Hikâyesi İnceleme-Metin, Ank. 1995.<br />

3 A.g.e., s. 15-30.<br />

4 Fikret Türkmen, Tahir ile Zühre, K.B., Ank. 1983.<br />

5 Nerin Köse, “Türk Halk Hikâyelerinde (Yapı) Structure”, Araştırmalar I, Millî Folklor yay.,<br />

Ankara 1996, s. 23.<br />

6 Fikret Türkmen, Tahir ile Zühre, s. XI-XIV.<br />

7 Metin Ekici, Dede Korkut Hikâyeleri Tesiriyle Teşekkül Eden Halk Hikâyeleri,,ank. 1995, s. 6-8.<br />

8 Nerin Köse, Türk Halk Edebiyatında Kısa Hikâyeler, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),<br />

İzmir, 1989.<br />

9 Ensar Aslan, Yaralı Mahmut Hikâyesi Üzerinde Bir İnceleme, İzmir 1990.<br />

10 Ali Duymaz, Kerem ile Aslı Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, K.B., Ank. 2001.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 275<br />

• Kahramanın tanıtılması<br />

• Doğum<br />

• Eğitim<br />

• Ad koyma<br />

III. Kahramanın macerası: Bu bölüm halk hikâyelerinin en uzun bölümüdür. Asıl<br />

vaka bu bölümde anlatılır. Macera bölümündeki olaylar çok ve çeşitli olup kahramanın<br />

etrafında cereyan eder. Bu bölümdeki olayların hem sırası, hem türü, hem de sayısı çok<br />

çeşitlidir.<br />

A Kahramanın âşık olmasıyla başlayanlar<br />

B. Kahramanın gurbete gitmesiyle başlayanlar<br />

C. Kahramanın evlenmesiyle başlayanlar<br />

IV. Sonuç Bölümü: Bu bölüm bazen sevenlerin kavuşmasıyla bazen de kahramanın<br />

tek başına veya sevgilisiyle birlikte ölümüyle sona ermektedir. Sevgililerin kavuşmaları<br />

da ayrılmaları da mümkündür. Halk hikâyeleri sonuçlarına göre ikiye ayrılır:<br />

A Kahramanın rol almadığı bir sonla bitenler<br />

B. Kahramanın içinde olduğu bir sonla bitenler 1<br />

İncelenen hikâye sayısı arttıkça ana başlıklarda, genellikle de alt başlıkların<br />

sayısında ve çeşidinde farklılıklar ortaya çıkacaktır. 2 Biz de bu noktadan hareketle<br />

“Necefhan ile Perizad Hanım” ve “Sevdekâr Sultan ile Gülenaz Sultan” hikâyelerinin<br />

yapılarını Nerin Köse’nin verdiği plâna göre inceledik. Ancak incelediğimiz hikâyeler<br />

“çerçeve hikâye” özelliği göstermediğinden “Giriş Bölümü” dikkate alınmamıştır.<br />

Sonuçta, Nerin Köse’nin de dediği gibi, incelediğimiz hikâyelerin yapılarının alt<br />

başlıklarda bazı farklılıklar gösterdiğini gördük.<br />

1 Nerin Köse, “Türk Halk Hikâyelerinde (Yapı) Structure”, s. 27-50.<br />

2 A.g.m., s. 50.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


276 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />

NECEFHAN İLE PERİZAD HANIM 1<br />

Hikâye üç üstadname ile başlamaktadır. Bu üstadnameler şunlardır:<br />

Guşlar birbiriynen behse girende<br />

Ala garğa şuh terlanı beyenmez,<br />

Oğullar atanı, gızlar ananı<br />

Gelinler de gaynananı beyenmez.<br />

Adam var, dolanar sehranı, düzü<br />

Adam var, düşürer gül-ü-nergisi,<br />

Adam var, geymeye tapmaz da bezi,<br />

Adam var, al geyer, şalı beyenmez.<br />

Adam var, çoh işler eyler irada,<br />

Adam var ki, yete bilmez murada,<br />

Adam var ki, çörek tapmaz dünyada,<br />

Adam var, yağ yeyer, balı beyenmez.<br />

Adam var, destine veresen güller,<br />

Adam var, gözüne çekesen miller,<br />

Tufarganlı Abbas, başına küller,<br />

Ne güne galmısan, garı beyenmez.<br />

Aşıglar ustadnameni bir demez, iki deyer, biz de deyek iki olsun:<br />

Könül sana bir nesihet,<br />

Şerçi iblislerden gen gez,<br />

Bir kes nesihet bilmese,<br />

Çekil o adamdan gen gez.<br />

Kosasaggal ekinçiden,<br />

Ağbaş malı satıcıdan,<br />

Oğlu ölmüş atıcıdan,<br />

Haraba evlerden gen gez.<br />

Dağın tufan küleyinden,<br />

Arvadın fend-i-fe’linden,<br />

Kendlerin ac meliyinden<br />

Guduz gedelerden gen gez.<br />

Arvadların niyyetinden,<br />

Yay günü keçi etinden,<br />

Yoldaşın mazaratından,<br />

Dellek Murad, çekil, gen gez.<br />

Ustadlar ustadnameni iki yoh, üç deyer, biz de deyek üç olsun:<br />

Gafil könül bir meclise varanda,<br />

Ver gadağa acı dille danışma.<br />

Hercayı söyleme, hercayı deme,<br />

Laf eyleyib güle güle danışma.<br />

Aşıg gerek her meclisde sayılsın,<br />

Sözünü eşiden gansın, ayılsın,<br />

Kelme çıhsa şirin cana yayılsın,<br />

Aşırıb sözünü zile danışma.<br />

Sözün manı tutma ağzın ahmağın,<br />

Hoşlanılmaz aralıgdan çıhmağın,<br />

Layig deyil başa gahme gahmağın,<br />

Öz eybini bile bile danışma.<br />

Yazıg Hüseyn, ehdin yeter yerine,<br />

Könül bağla aşiglerin pirine,<br />

Çek sözünü hegigete, derine,<br />

Her gedir bilmeze bele danışma.(s.307-309)<br />

Bu üstadnamelerden sonra, “Size kimden haber verim,” formeliyle hikâyeye<br />

geçilmektedir.<br />

I. Tanıtım - Hazırlık<br />

A. Kahramanın Ailesinin Tanıtılması:<br />

Yer: Hikâyenin geçtiği yer İsfahan ile İstanbul’dur. Kahramanın babası tanıtılırken<br />

hikâyenin geçtiği yer de belirtilmektedir. Dolayısıyla sosyal mevkiyle yer iç içedir: “...<br />

İsfehanlı tacir Mehemmed....”, “... Özü de İsfehan’la İstanbul’un arasında işleyirdi.” (s. 309)<br />

1 Azerbaycan Halk Yazını Örnekleri, Derleyip Düzenleyen: Ehliman Ahundov, Aktaran: Semih<br />

Tezcan, T.D.K., Ankara, 1978, s.306-325. (Hikâyenin incelemesinde verilen sayfa<br />

numaraları bu esere aittir.)<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 277<br />

Sosyal mevki: Kahramanın ve sevgilisinin babaları tacirdir. İsfehan’la İstanbul,<br />

İstanbul’la İsfehan arasında işlemektedirler. Bir gün İstanbul’la İsfehan arasındaki<br />

Alhas çemeni denilen yerde karşılaşırlar. Tacir Mehemmed tacir Ehmed’i konak davet<br />

eder. (s. 309)<br />

Çocuksuzluk: Tacir Mehemmed’le tacir Ehmed sohbet sırasında çocuklarının<br />

olmadığını ifade ederler:<br />

“Söhbet arasında tacir Mehemmed soruşdu:<br />

- Ay gardaş, neyin var, neyin yohdu?<br />

Tacir Ehmed cavab vérdi:<br />

- Gardaş dünya malından her bir şéyim var, amma züryetim yohdu.<br />

Tacir Mehemmed dédi:<br />

- Yahşı öz tayımı tapmışam. Sen de menim günümdesen. Menim de züryetim<br />

yohdu.”(s. 309).<br />

Çare Arama: Tacirlerin çadırına kaside okuyan bir derviş girer. Dervişin kaside<br />

okumasından hoşlanan tacirler dervişe altın vermek isterler. Ancak derviş pay alan<br />

dervişlerden değil, pay veren dervişlerden olduğunu söyleyerek cebinden bir elma<br />

çıkarır. Bir tarafı ak, bir tarafı kırmızı olan elmayı tam ortadan kesip paylaşmalarını ve<br />

eşleriyle yarıya bölerek yemelerini söyler. Elmanın bir tarafı kız, bir tarafı oğlandır.<br />

Derviş bu elma vesilesiyle dünyaya gelecek kız ve oğlanı yolun uzaklığına bakmayıp<br />

evlendirmelerini ister. Elmalar kırk günlük yola dayanamayacağı için tacirler mallarını<br />

değişerek memleketlerine dönerler. Elmaları eşleriyle birlikte yerler ve eşleri hamile<br />

kalır. (s. 309-310)<br />

B. Kahramanın Tanıtımı:<br />

Doğum: Tacirlerin eşleri vakit gelince doğum yaparlar: “Dogguz ay, dgguz gün,<br />

dogguz saat, dogguz degige tamam oldu, arvadlar bar-i hemlini yére goydular.”(s.310)<br />

Tacir Mehemmed’in hem kızı hem oğlu olur. Çünkü kendine verilen elmanın ak<br />

yarısına kırmızı yarısından da karışmıştır. Tacir Ehmed’in sadece kızı olur. (s. 310-311)<br />

Ad koyma: Tacir Mehemmed’in kızının ismini “Pünhane” koyarlar. Oğlana isim<br />

koymak için bütün kadınlar toplanır. Sicimgulu, Örkengulu, Daşdemir adları teklif<br />

edilir. Ancak tacir Mehemmed oğlunun adını “Necefhan” koyar (s. 310-311).<br />

Eğitim: Necefhan yedi yaşında mektebe verilir, on sekiz yaşına kadar okur (s. 311).<br />

Kahramanın tanıtımındaki bu sıra (doğum- ad koyma- eğitim) Nerin Köse’nin “Türk<br />

Halk Hikâyelerinde Yapı”da 1 verdiği sıraya uymamaktadır.<br />

1 Nerin Köse, “Türk Halk Hikâyelerinde (Yapı) Structure”, Araştırmalar I, Millî Folklor yay.,<br />

Ankara 1996,s. 53<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


278 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />

II. Kahramanın Macerası<br />

Kahramanın Gurbete Gidişiyle Başlayanlar:<br />

Gurbete gitme: Babasının ölümüyle yetim kalan Necefhan on sekiz yaşına<br />

geldiğinde Şah Abbas’tan babasının işinin tacirlik olduğunu öğrenir. Böylece<br />

“sövdegerliye” başlar ve İstanbul’a gelir.(s. 311-312)<br />

Âşık olma: Tacir Ehmed Necefhan’ı kırk gün misafir eder. Otuz sekizinci günde<br />

kızı Perizad, hoş geldin demek için Necefhan’ın yanına gelir ve birbirlerine âşık olurlar<br />

(s. 312-3<strong>13</strong>).<br />

Düğün: Kızının âşık olduğunu öğrenen tacir Ehmed yedi gün, yedi gece süren bir<br />

düğünle kızını Necefhan’a verir:<br />

“Gızın atası meseleden halı olanda arvadına dédi:<br />

-Gızın hetrine deyme. Ona göre ki, bizim ilgarımız var. Oğlanın atasıynan ehd<br />

étmişik. Toylarını édip, yola salacağam gétsinler.<br />

Tacir Ehmed toy éleyib, yéddi gün, yéddi géce şenlik kéçirdi.” (s. 314)<br />

Memlekete dönme: Düğünden sonra Necefhan’la Perizad İsfehan’a dönmek üzere<br />

yola çıkarlar. Dönüş yolunda bir gece Necefhan Perizad’ın çadırına gelir. Perizad’ın<br />

gömleğinin altındaki tılsım kitabına dokununca kitap, Perizad suretinde görünüp<br />

Necefhan’ı dağa götürür. Necefhan’ın yarıdan aşağısı taş, yarıdan yukarısı insan olup<br />

kalır. Perizad gece yarısı uyanınca Necefhan’ın kaybolduğunu anlar. Necefhan’ın<br />

kıyafetlerini giyerek onun yerine geçer. Necefhan’ı bulamayacağını anlayınca bir<br />

mektup yazarak ocak taşının altına koyar ve İsfahan’a dönerler. (s. 314-316)<br />

Dolayısıyla hikâyenin bu bölümünde memlekete asıl kahraman değil, asıl<br />

kahramanın yerine geçen sevgilisi dönmüştür. Ancak Necefhan olarak tanınmaktadır ve<br />

Necefhan’ın bütün rollerini üstlenmiş olarak karşımıza çıkar.<br />

Düğün: Necefhan kılığındaki Perizad yolculuk dönüşü Şah Abbas’a hediyeler<br />

götürür. Necefhan’ı çok beğenen Şah Abbas vezirin kızı Gülgez Hanımı ona verir.<br />

Perizad düğün yapıp kızı evine getirir. Ancak asıl kimliği anlaşılmaması için kızı<br />

oyalayarak yanına yaklaşmaz. Gülgez Hanım da Necefhan’ın kendisine zulmettiğini<br />

yazan bir mektubu babasına ve padişaha ulaştırır.(s. 317)<br />

Bu arada yarı taş yarı insan halindeki Necefhan avcı Ehmed tarafından tılsımdan<br />

kurtarılır. Avcı Ehmed kızı Hanı Hanımı Necefhan’a verir. Avcı Ehmed kendisini<br />

kurtardığı için Necefhan bu duruma itiraz edemez. (s. 319)<br />

III. Sonuç<br />

Kahramanın Rol Aldığı Bir Sonla Bitenler<br />

Kahramanın Memlekete Dönüşüyle Başlayanlar:<br />

Memlekete dönüş: Necefhan’ın günden güne sarardığını gören Hanı Hanım, onun<br />

Perizad’la evli olduğunu öğrenir ve birlikte İsfehan’a dönerler. (s. 321)<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 279<br />

Düğün: Necefhan evine gelir. Perizan’la hasret giderirler. Perizad, Gülgez Hanıma<br />

gerçekleri anlatır. Perizad’la Gülgez, Hanı Hanıma hoş geldin demeye gidince, Şah<br />

Abbas’la veziri Gülgez’e zulmettiği için Necefhan’ı asmaya götürürler. Bir pehlivan<br />

olan Hanı Hanım Necefhan’ı kurtarır. Necefhan başından geçenleri Şah Abbas’a anlatır.<br />

Şah Abbas üç kızı da Necefhan’a verir (s. 321-322)<br />

“Şah Abbas gırh gün, gırh géce toy éledi, her üç gözeli Necefhan’a vérdi.” (s. 322)<br />

Hikâye şu bitiş formelinin ardından bir duvakkapama ile sona ermektedir(s. 322-325).<br />

“Onlar murad hasil éleyib, şad oldular, siz de şad olasınız.”<br />

“Aşıg toyu aşağıdaki duvaggapma ile ahıra çatdırdı:<br />

Nagahan gördü gözüm,<br />

Sen tek insanı Peri!<br />

Hurisen, melek misen,<br />

Cennetin gılmanı Peri!<br />

Yaralar merhemisen,<br />

Derdlerin dermanı Peri!<br />

Güzeller serdarısan,<br />

Mehbubların hanı Peri!<br />

Şah kimi tahta çıhıb<br />

Eylersen divanı Peri!<br />

Divanına gelerem,<br />

İzzet, ikram gılaram,<br />

Hidmetinde galaram,<br />

Gul gurbanın olaram.<br />

Eyer gebul elesen,<br />

Gol boynuna salaram.<br />

Golum boynunda,<br />

Elim goynunda,<br />

Çiynim çiyninde,<br />

Eşgin beynimde.<br />

Eynine al meni, gel,<br />

Gat bu canı cana Peri!<br />

Gel gatah canı cana,<br />

Hatırıma deymegilen,<br />

Sındırıb şad könlümü,<br />

Dal geddimi eymegilen,<br />

Gelmisen ayagıma,<br />

Çoh özünü öymegilen.<br />

Seversen bir Tanrını,<br />

Men yazığa gıymagilen.<br />

Ver menim muradımı,<br />

Giyamete goymagilen.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal<br />

Giyametdi gaşların,<br />

Gülabatın saçların.<br />

İnci mercan dişlerin,<br />

Hub fincandı döşlerin,<br />

Bu biçara başıma<br />

Oh ağırdı daşların.<br />

Ağır daş atma,<br />

Nazını satma,<br />

İşi uzatma,<br />

Halgı oyatma,<br />

Ganıma bais olub,<br />

Vebala batma,<br />

İki dostun arasına<br />

Salmagilen ganı, Peri!<br />

Gan salma aralığa,<br />

Çoh eşgli pervanesen.<br />

Behtever yaranmısan,<br />

Bu dünyada bir danesen.<br />

Serraflar gedrin bilir,<br />

Cevahirsen, dürdanesen.<br />

Al-elvan hınalaıb,<br />

Tök tellerin gerdane sen.<br />

Gerden göyçek, tel nazik,<br />

Guçmag üçün bel nazik,<br />

Hoş danışan dil nazik,<br />

Çoh gemlidi üreyim,<br />

Birce danış, gül nazik.<br />

Naziksen, şahsan,<br />

Kağızdan ağsan,<br />

Ağca buhagsan,<br />

Gaymah dodagsan.<br />

Maşallah göz deymesin,<br />

Çoh yumuşahsan.<br />

Birce meni eyle gonag,<br />

Sevindir mehmanı Peri!


280 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />

Mehmanınam geldim sene,<br />

Eyle gonag, al goynuna!<br />

Götürüb gucağına,<br />

Tifil kimi sal goynuna!<br />

Yalayım ter sineni,<br />

Doldurmusan bal goynuna.<br />

Tacir-i-tüccar kimi,<br />

Doldurmusan mal goynuna.<br />

Yer-be-yer müşteriler<br />

Erleyibdi yol goynuna.<br />

Müşteriyem boyuna<br />

O gözelce hoyuna,<br />

Etr-ü-enben buyuna,<br />

Eden hagg-u-sayına,<br />

Derdlere derman olan<br />

Ab-i kövser çayına.<br />

Çayın Papovdu,<br />

Rengi de şuhdu,<br />

Suyun soyuhdu,<br />

Yaza yovuhdu.<br />

Gezseler çar guşeni,<br />

Heç tayın yohdu.<br />

Ki olar barabarın,<br />

Sensen kerem kanı Peri!<br />

Yegin bil, kerem kanı,<br />

Men yanıram ataşına,<br />

Meyılam camalına,<br />

Hem gözüne, hem gaşına.<br />

Yıhılım ayağına,<br />

Durub dolanıb başına,<br />

Hem sene gurban olum,<br />

Hem de senin yoldaşına.<br />

Yoldaşın pervazdı gelin,<br />

Yerişi gazdı, gelin,<br />

Bir nece endazdı, gelin,<br />

Bahışın şahbazdı, gelin!<br />

Doğmusan şems-ü-gemer,<br />

Gül didarın yazdı, gelin!<br />

Ey bahar, yazım!<br />

Durna avazım!<br />

Elimde sazım,<br />

Eşit niyazım,<br />

Aç golunu gucaglaşag,<br />

Demek ne lazım,<br />

Oynatsın Mollacuma,<br />

Şamama tek seni Peri!<br />

SEVDEKÂR SULTAN İLE GÜLENAZ SULTAN 1<br />

Hikâye kısa bir döşemeyle başlamaktadır:<br />

“Eski ihtilât, séyri maşgulât, zevk ile söhbet, vesvi hékâyet izzeti iltifatnan hâki<br />

payınıza ifade édimki, gözünen görmemişdih ama bizden ezelki usdatlarımızdan dilden<br />

éşidif, béle bellemişdih ki, “ (s. 308)<br />

I. Tanıtım- Hazırlık<br />

Kahramanın Ailesinin Tanıtılması:<br />

Zaman: Hikâyede belli bir zaman yerine “... vahdiyle...” denilerek belirsiz bir<br />

zamandan bahsedilmiştir. (s. 308)<br />

Yer: Hikâye, İran ülkesinin İsfehan şehrinde geçmektedir.<br />

1 Ensar Aslan, Çıldırlı Âşık Şenlik, Hayatı, Şiirleri ve Hikâyeleri (İnceleme-Metin-Sözlük), Ankara<br />

1975, s.308-352. ( Hikâyenin incelenmesinde verilen sayfa numaraları bu esere aittir.)<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 281<br />

Sosyal mevki: Kahramanın babası İran ülkesinin İsfehan şehrinin şahı Şah Abbas’tır:<br />

“...çoh namlı, devletdi, edeletdi bir şah varıydı, adı meşhur-u cihan olmuşdu.<br />

Şahoğlu Şah Abbas yéddi ihlime padişahlıh étdiği kimi, yéddi devletdende haraç<br />

alérdi.” (s. 308)<br />

Çocuksuzluk: Şah Abbas’ın çocuğunun olmadığı hikâyede şöyle belirtilmektedir:<br />

“Şahoğlu Şah Abbas’ın yarı çağı géşdiği halde bir zürriyeti, padşahlığını davam<br />

étdireceh bir evladı yohidi. Bunnan ötürü çoh efkarranérdi.” (s.308)<br />

Çare arama: Evli olduğu halde Gülşah adlı bir cariyesini seven Şah Abbas savaşa<br />

gitmeden önce karısının haberi olmadan cariyesiyle evlenir. Cariyesinden soyunu<br />

devam ettirecek bir evladının olmasını ümit etmektedir. Gülşah o gece Şah Abbas’tan<br />

hamile kalır. Şah savaşa gider. (s. 309)<br />

Kahramanın Tanıtılması:<br />

Doğum: Vakti gelince cariye çocuğunu doğurur: “Dokguz ay, dokguz gün, dokguz<br />

saat, dokguz dekge tamam oldu Gülşah’ın nur topu kimi bir oğlan uşağı oldu.” (s. 310)<br />

Gurbete gitme: Cariye çocuğuna Şah Abbas’ın karısı Perçem Sultan’ın zarar<br />

vereceğinden korktuğundan onu, daha önce Perçem Sultan’ın kendisini öldürmek için<br />

gönderdiği cadı kadınla, İsfehan’ın dışına gönderir. Kadın çocuğu Kandahar şehrine<br />

götürür. Orada padişahın bahçıvanına çocuğu teslim eder ve ölür. (s. 310-311)<br />

Halk hikâyelerinde gurbete çıkma sebepleri şunlardır: 1 Hikâyelerin çoğunda<br />

kahraman sevgilisini aramak için memleketinden ayrılır. Bazı hikâyelerde de kahraman<br />

kendine eş ya da gelin seçmek için gurbete çıkar. Kahramanın herhangi bir sebepten<br />

dolayı bunalıp, sıkıntısını unutmak için bilinmeyen bir yere doğru yola çıkar. Bazı<br />

hikâyelerde de kahraman zor kullanılarak kaçırılır. Kahramanın gururunun zedelenmesi,<br />

herhangi bir entrika karşısında kalması, savaşa katılması, bulunduğu yerden ayrılmaktan<br />

başka çaresinin olmaması, başlık parası kazanmak zorunda olması, mal-mülk edinmek<br />

istemesi, av merakı, imtihan olması, vatanî görevini yapması, kız kaçırması, ticaret<br />

yapması gurbete gitme sebeplerindendir. Bazı hikâyelerde uzaktaki bir kahramanın<br />

durumu hakkında haber getirmek üzere bulunduğu yerden ayrılır. Kahramanların<br />

kardeşlerini aramak için de gurbete gittikleri olmaktadır. Kahramanın düştüğü zor<br />

durumdan kurtulmak için yardım istemek üzere gurbete gitmesi de söz konusudur.<br />

Herhangi bir olay, durum ya da kişiden kurtulmak sebebiyle de hikâye kahramanı<br />

gurbete çıkmak zorunda kalır.<br />

Bu hikâyedeki kahraman, öldürüleceğinden korkularak daha doğar doğmaz<br />

memleketinden uzaklaştırılmıştır. Dolayısıyla kahraman memleketini kendi isteği<br />

dışında terk etmiştir. Bu durum, yukarıda saydığımız gurbete gitme sebeplerinden<br />

sonuncusuyla benzerlik göstermektedir. Ancak bu hikâyede kahraman kendi isteği<br />

dışında ve doğduğu an memleketinin dışına götürülse de biz bu durumu “gurbete gitme”<br />

olarak ele aldık. Kahraman daha sonra asıl memleketine dönecektir.<br />

1 Nerin Köse, Türk Halk Hikâyelerinde Gurbet, Millî Folklor yay., İzmir 1997, s. 62-85.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


282 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />

Ad koyma: Üç yaşına geldiği halde adı olmayan kahramana padişah ad verir:<br />

“Padışah bağmannan çocuğun adını soranda, ‘Padışahım adını da goydugum yohdu,<br />

dédim bu yaşını da tamamlasın götürüm adını Padışahımız goysun.’ O sıra padışah dédi<br />

ki , ‘Mende bunun adını Sevdekâr goyuram, héyirri uğurru olsun.’” (s.311)<br />

Eğitim: Bağman Sevdekâr’ı on beş yaşına kadar okutur, yetiştirir, her şeyini<br />

tamamlar. (s. 311)<br />

Sosyal mevki: Sevdekâr, arkadaşlarının kendisiyle alay etmesi üzerine babası<br />

bildiği yaşlı bağmanın yerine bahçıvanlık yapmaya başlar. (s. 311)<br />

Bu plân, (doğum- gurbete gitme- ad koyma- eğitim- sosyal mevki) Nerin Köse’nin<br />

“Kahramanın tanıtımı” bölümünde verdiği plânlar arasında yoktur.<br />

II. Kahramanın Macerası<br />

Kahramanın Âşık Olmasıyla Başlayanlar:<br />

Âşık olma: Kandahar padişahının kızı Gülenaz bahçeye gezmeye çıkar ve orada<br />

Sevdekâr’ı görüp ona âşık olur. Bahçeye ikinci kez geldiğinde peçesini açar. Gülenaz’ın<br />

cemalini gören Sevdekâr da aşk oduna düşer. Bazen bağda bazen Gülenaz Sultan’ın<br />

sarayında buluşmaya başlarlar. (s. 310-321)<br />

Memlekete dönme: Kandahar padişahı veziri ölünce yaşlı bağmanı kendine vezir<br />

yapar. Vezir olmayı bekleyenler bağmanı kıskanırlar ve ona bir hile düzenlerler. Bu<br />

hileye kanan padişah, bağman veziri ve bütün soyunu astırmak üzere tutuklattırır. Sevdekâr,<br />

daha önce padişahtan, “Sevdekâr Bağman Vezirin soyunnan deyildir.” yazılı bir ferman<br />

aldığı için serbest bırakılır. Padişah Sevdekâr’ı kendine baş vezir yapar (s. 321-325).<br />

Sevdekâr’ın götürüldüğü memlekette vezir yapılması, Nerin Köse’nin “Halk<br />

Hikâyelerimizin Geleneksel Kahraman Kalıbı”nda verdiği “Kahraman uzakta<br />

bulunduğu süre içinde bir müddet hükümdarlık yapar.” 1 özelliğiyle uyuşmaktadır.<br />

Ancak bu hikâyede kahraman hükümdarlık değil vezirlik yapmıştır.<br />

Bağman, padişaha Sevdekâr’ın Şah Abbas’ın oğlu olduğunu anlatır. Padişah,<br />

“Şahoğlu Şah Abbas” imzalı hatem yüzüğü görünce, “Sen ki Şah Abbas’ın oğlusan men<br />

seni yanımda tutabilmem, baban duyarsa menim tahdımı başıma géçirir. Tézliyinen seni<br />

yolçu édim, öz babanın melmeketine gét.” diyerek Sevdekâr’ı İsfehan’a gönderir. (s. 325)<br />

Böylece Sevdekâr doğar doğmaz çıkarıldığı memleketine geri döner.<br />

Tahta geçme: Memleketine dönen Sevdekâr, Şah Abbas’a onun oğlu olduğunu<br />

söyler. Hatem yüzüğünü görüp, Sevdekâr’ın on yedi yıl önce Gülşah cariyeden olan<br />

oğlu olduğunu anlayan Şah onu hemen kendi tahtına oturtur. (s. 327)<br />

Ailesinin düğünü: Sevdekâr’ı tahtına geçiren Şah Abbas Gülşah’ı kendine nikâhlar<br />

ve düğün yapar. (s. 327-328)<br />

1 Nerin Köse, “Raglan’ın ‘Geleneksel Kahraman Kalıbı’ ve Türk Halk Hikâyeleri”, Millî Folklor,<br />

Bahar 2000, S. 45, s. 38.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 283<br />

Gurbete çıkma: Sevgilisinden ayrıldığı için canı sıkılan Sevdekâr, Allâhverdi veziri<br />

ve Deli Bécan adlı başpehlivanı alarak Kandahar’a gelir. Gülenaz Sultan’ı Tahran<br />

şahının götürdüğünü öğrenince Tahran’a gider. Derviş kılığında, hasta olan Gülenaz<br />

Sultan’ın yanına girer. Bu sırada Tahran şahının bacısı Zöhre de Sevdekâr’a âşık olur.<br />

(s. 328-337)<br />

Memlekete dönme: Zöhre Sultan’a söz veren, ancak kırk gün süren bir hastalığa<br />

yakalanan Zöhre’yi bırakan Sevdekâr Şah Gülenaz Sultan’ı alarak İsfehan’a geri döner.<br />

(s. 337-340)<br />

Düğün: Oğlunun sağ selamet dönüşüne sevinen Şah Abbas ülkesinde bayram ilân<br />

eder ve onları evlendirir.<br />

“Sevdekâr’nan Gülenaz Sultan’a gırh gün gırh géce toy düğün élliyif, muratdarına<br />

gavuşdurdu.” (s. 341)<br />

Gurbete gitme: Gülenaz Sultan’ın cariyelerinden biri gönlünü Sevdekâr’a kaptırır.<br />

Sevdekâr’ın kendisiyle evlenmesi için Gülenaz Sultan’ı aradan kaldırmaya karar verir.<br />

Bir Yahudi bezirganla anlaşır. Gülenaz sandığa hapsedilir. Bezirgan Gülenaz’ı Tahran’a<br />

götürür. Akşam olunca Sevdekâr cariyenin oyununu anlar ve verzirle pehlivanı alarak<br />

Tahran yoluna düşer.(s. 341-343)<br />

“Kahramanın macerası” bölümündeki bu yapı (âşık olma- memlekete dönme- tahta<br />

geçme- ailesinin düğünü- gurbete gitme- memlekete dönme- düğün- gurbete gitme)<br />

Nerin Köse’nin verdiği yapıdan farklıdır.<br />

III. Sonuç<br />

Kahramanın Rol Aldığı Bir Sonla Bitenler<br />

Kahramanın Memlekete Dönüşüyle Başlayanlar:<br />

Memlekete dönme: Sevdekâr’ın kendini bıraktığını anlayan Zöhre Sultan harami<br />

kılığına girip yol kesmeye başlar. Yahudi bezirganın kervanının önünü keser. Gülenaz’ı<br />

sandıktan çıkarır. Kendini Gülenaz’a tanıtır. Bu arada Sevdekâr yetişir. Zöhre Sultan<br />

harami kılığında Sevdekâr’ı, veziri ve başpehlivanı hapseder. Önce Gülenaz, sonra<br />

Zöhre Sultan Sevdekâr’ın karşısına çıkarlar. Sevdekâr Zöhre Sultan’ı kendine eş kabul<br />

eder. Gülenaz da Sevdekâr’ın sevgisini Zöhre Sultan’la paylaşmaya razı olur. İsfehan’a<br />

doğru yola düşerler. (s. 343- 351)<br />

Düğün: Şah Abbas oğlunu ve yanındakileri merasimle karşılar. Kırk gün kırk gece<br />

süren bir düğünle Zöhre Sultan’la Sevdekâr’ı evlendirirler. (s. 352)<br />

Hikâye şu ifadeyle bitmektedir:<br />

“Hékâyemiz burda pitti, Allâh cümle elemin mıradını vérsin, Şénlih babaya da Tanrı<br />

gana gana rahmet éylesin.” (s. 352)<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


284 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />

NECEFHAN İLE PERİZAD HANIM<br />

I. HAZIRLIK (TANITIM) BÖLÜMÜ<br />

A. KAHRAMANIN AİLESİNİN B. KAHRAMANIN TANITIMI<br />

TANITIMI<br />

Yer<br />

Sosyal Mekân<br />

Çocuksuzluk<br />

Çare Arama<br />

Doğum<br />

Ad Koyma<br />

Eğitim<br />

II. KAHRAMANIN MACERASI<br />

Kahramanın Gurbete Gidişiyle Başlayanlar<br />

Gurbete Gitme<br />

Âşık Olma<br />

Düğün<br />

Memlekete Dönme<br />

Düğün<br />

III. SONUÇ<br />

Kahramanın Rol Aldığı Bir Sonla Bitenler<br />

Kahramanın Memlekete Dönüşü ile Başlayanlar<br />

Memlekete Dönüş<br />

Düğün<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 285<br />

SEVDEKÂR SULTAN İLE GÜLENAZ SULTAN<br />

I. HAZIRLIK (TANITIM) BÖLÜMÜ<br />

A. KAHRAMANIN AİLESİNİN B. KAHRAMANIN TANITIMI<br />

TANITIMI<br />

Zaman<br />

Doğum<br />

Yer<br />

Gurbete Gitme<br />

Sosyal Mekân<br />

Ad Koyma<br />

Çocuksuzluk<br />

Eğitim<br />

Çare Arama<br />

Sosyal Mevkî<br />

II. KAHRAMANIN MACERASI<br />

Kahramanın Âşık Olmasıyla Başlayanlar<br />

Âşık Olma<br />

Memlekete Dönme<br />

Tahta Geçme<br />

Ailesinin Düğünü<br />

Gurbete Gitme<br />

Memlekete Dönme<br />

Düğün<br />

Gurbete Gitme<br />

III. SONUÇ<br />

Kahramanın Rol Aldığı Bir Sonla Bitenler<br />

Kahramanın Memlekete Dönüşü ile Başlayanlar<br />

Memlekete Dönüş<br />

Düğün 1<br />

1 İncelediğimiz hikâyelerin yapısı, Nerin Köse’nin “Türk Halk Hikâyelerinde Yapı”da verdiği<br />

yapıya göre farklılıklar göstermektedir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


286 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />

Sonuç<br />

Bu makalede “Necefhan ile Perizad Hanım” ve “Sevdekâr Sultan ile Gülenaz<br />

Sultan” adlı iki halk hikâyesi yapısına göre incelenmiştir. İncelememizin neticesinde<br />

Nerin Köse’nin “Türk Halk Hikâyelerinde Yapı (Structure)”da verdiği plâna uymayan<br />

özelliklere rastlanmıştır.<br />

“Necefhan ile Perizad Hanım” hikâyesinde “Kahramanın Tanıtımı” bölümündeki<br />

“doğum”, “ad koyma”, “eğitim” şeklindeki sıra Nerin Köse’nin “Türk Halk<br />

Hikâyelerinde Yapı”da verdiği sıraya uymamaktadır. Hikâyenin diğer bölümlerinde bir<br />

farklılığa rastlanmamıştır.<br />

“Sevdekâr Sultan ile Gülenaz Sultan” hikâyesinde “Kahramanın Tanıtımı”<br />

bölümünde “doğum”, “gurbete gitme”, “ad koyma”, “eğitim”, “sosyal mevki” şeklinde<br />

bir yapı vardır. Bu yapı Nerin Köse’nin verdiği plânlar arasında yoktur.<br />

Aynı hikâyenin “Kahramanın Macerası” bölümündeki yapı da (âşık olma,<br />

memlekete dönme, tahta geçme, ailesinin düğünü, gurbete gitme, memlekete dönme,<br />

düğün, gurbete gitme) Nerin Köse’nin verdiği yapıdan farklıdır.<br />

Sonuç olarak; “Türk Halk Hikâyelerinde Yapı”ya göre incelediğimiz iki halk<br />

hikâyesinin yapısında ana başlıklarda bir değişme olmadığı, ancak alt başlıkların<br />

farklılaştığı görülmüştür. Bu farklılaşma verilen sıraya uymama, verilen yapıdan farklı<br />

bir özellik gösterme şeklindedir. İncelenmemiş hikâyelerimiz incelendiğinde de farklı<br />

durumlarla karşılaşılabilir.<br />

Kaynaklar<br />

1. Azerbaycan Halk Yazını Örnekleri, Derleyip Düzenleyen: Ehliman Ahundov, Aktaran:<br />

Semih Tezcan, T.D.K., Ankara, 1978.<br />

2. ASLAN, Ensar. Çıldırlı Âşık Şenlik, Hayatı, Şiirleri ve Hikâyeleri (İnceleme-Metin-<br />

Sözlük), Ankara 1975.<br />

3. ASLAN, Ensar. Halk Hikâyelerini İnceleme Yöntemleri, Yaralı Mahmut Hikâyesi Üzerinde<br />

Bir İnceleme, İzmir, 1990.<br />

4. DUYMAZ, Ali. Kerem ile Aslı Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, K.B., Ankara<br />

2001.<br />

5. EKİCİ, Metin. Dede Korkut Hikâyeleri Tesiri İle Teşekkül Eden Halk Hikâyeleri, Ankara, 1995.<br />

6. KÖSE, Nerin. , Türk Halk Edebiyatında Kısa Hikâyeler, (Yayınlanmamış Yüksek<br />

Lisans Tezi), İzmir, 1989.<br />

7. KÖSE, Nerin. “Türk Halk Hikâyelerinde Yapı (Structure)”, Araştırmalar-I, Millî folklor<br />

yay., Ankara 1996, s. 20-53.<br />

8. KÖSE, Nerin. Türk Halk Hikâyelerinde Gurbet, Millî Folklor yay., İzmir 1997.<br />

9. KÖSE, Nerin. “Raglan’ın ‘Geleneksel Kahraman Kalıbı’ ve Türk Halk Hikâyeleri”, Millî<br />

Folklor, Bahar 2000, S. 45, s. 22-39.<br />

10. MAKAS, Zeynelabidin. Tufarganlı Abbas ile Gülgez Peri Hikâyesi Üzerinde Bir Araştırma,<br />

(Yayınlanmamış doktora tezi), Erzurum, 1982.<br />

11. SPİES, Otto. Türk Halk Kitapları, çev. Behçet Gönül, İstanbul, 1941.<br />

12. TÜRKMEN, Fikret. Âşık Garip Hikâyesi Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma, Ankara, 1973.<br />

<strong>13</strong>. TÜRKMEN, Fikret. Tahir ile Zühre, K.B., Ankara, 1983.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 287-298<br />

PREPARING A MORE BRAIN COMPATIBLE CLASSROOM FOR<br />

EFL STUDENTS IN UNIVERSITY<br />

Serhan KÖSE<br />

G.U. Kastamonu Education Faculty, Department of Primary Education, Kastamonu.<br />

Abstract<br />

The aim in this paper is to put out some aspects of the developments of the brain and to<br />

prepare a classroom which will be more appropriate for the brain’s learning process. The<br />

preparation of the classroom will overcome most of the problems in foreign language teaching<br />

and effect EFL students’ learning performance positively.<br />

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNE YABANCI DİL ÖĞRETİMİNDE<br />

BEYNE DAHA UYGUN BİR SINIFIN OLUŞTURULMASI<br />

Özet<br />

Bu makalenin amacı beyin ile ilgili gelişmeleri ortaya koymak ve beynin öğrenme sürecine<br />

daha uygun bir sınıf oluşturmaktır. Böyle bir sınıfın oluşturulması yabancı dil öğretiminde<br />

karşılaşılan birçok sorunu ortadan kaldıracak ve yabancı dil öğrenen öğrencilerin performansını<br />

olumlu şekilde etkileyecektir.<br />

Introduction<br />

There is a truth that there are still some problems arising in teaching a foreign<br />

language. For this, various kinds of approaches, ways and methods have been oriented.<br />

The aim is to teach English quickly and efficiently. There are many factors that<br />

influence learning. Lopez and Alipoon (2001:33) claim that learning is a complex<br />

activity affected by many factors: our senses, attention, emotion, experiences, and<br />

reflective thinking. So these factors must be taken into consideration when teaching<br />

English.<br />

We accept the truth that every person is unique and that every brain is unique, as<br />

well. This means that every brain has its own natural learning process. It has long been<br />

known that regions of the brain have specialized functions. We underrate our brains and<br />

our intelligence. Formal education has become such a complicated, self-conscious and<br />

overregulated activity that learning is widely regarded as something difficult that the<br />

brain would rather not do…. But reluctance to learn cannot be attributed to the brain.<br />

Learning is the brain’s primary function, its constant concern, and we become restless<br />

and frustrated if there is no learning to be done. We are all capable of huge and<br />

unsuspected learning accomplishments without effort (Frank Smith, 1986:18).<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


288 Serhan KÖSE<br />

The aim in constructing a brain compatible classroom is to create learning<br />

opportunities which are consistent with natural brain process. It’s also aimed to make<br />

the students use the full potential of their brain. Wolfe (2001:1) argues that the more we<br />

understand the brain, the better we’ll be able to design instruction to match how it learns<br />

best. And also Lopez and Alipoon (2001:29) add that the knowledge gained from<br />

neuroscience must be integrated with current educational, psychosocial, and empirical<br />

evidence from classroom experience before planning teaching strategies. According to<br />

Sousa (2001:3), recently teachers try to change the human brain every day. The more<br />

they know about how it learns, the more successful they can be. In the same sense<br />

Lopez and Alipoon (2001:31) state that to make sure concepts are stored and later be<br />

retrieved, teachers need to encourage students to analyze and achieve understanding, not<br />

just get through the material. The learning must not be ordinary.<br />

Brain Specialization<br />

It is known that the brain is divided into two parts which one is on the right and the<br />

other on the left. They are connected in the middle. These two hemispheres function<br />

asymmetrically, which means that the left hemisphere controls the movements of the<br />

right side of the body, and the right hemisphere controls the movements of the left side<br />

(Donald, 1991:342).<br />

Function of the Brain<br />

LEFT HEMISPHERE FUNCTION<br />

Connected to the right side of the body<br />

Processes input in a sequential and<br />

analytical manner<br />

Time-sensitive<br />

Generates spoken language<br />

Does invariable and arithmetic<br />

operations<br />

Specializes in recognizing words and<br />

numbers (as words)<br />

Active in constructing false memories<br />

Seeks explanations for why events<br />

occur<br />

Better at arousing attention to deal with<br />

outside stimuli<br />

CORPUS CALLOSUM<br />

RIGHT HEMISPHERE FUNCTION<br />

Connected to the left side of the body<br />

Processes input more holistically and<br />

abstractly<br />

Space-sensitive<br />

Interprets language through gestures,<br />

facial movements, emotions, and body<br />

language<br />

Does relational and mathematical<br />

operations<br />

Specializes in recognizing faces, places,<br />

objects and music<br />

More truthful in recall<br />

Puts events in spatial patterns<br />

Better at internal processing<br />

(Sousa, 2001: 169)<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students in University 289<br />

Creating A Brain Compatible Classroom<br />

There is a big problem not just in teaching English but also in other lessons because<br />

the education level of the courses given for a long time has been insufficient according<br />

to all the aspects that are expected from these courses and schools. In creating a brain<br />

compatible classroom the teacher must look at teaching developmentally,<br />

socioculturally, and in other broadways. Brain compatible learning and teaching focuses<br />

on how the brain learns and how language teachers can learn to understand and use this<br />

knowledge to help foreign language students learn English quickly and efficiently.<br />

The most important factor is the educational environment and the teaching methods<br />

of the teachers, because they do not focus on the intelligences. Styles of the students and<br />

the learning environment aren’t appropriate for learning. To overcome these problems<br />

the environment should be prepared to be more brain compatible as well as methods<br />

employed.<br />

1. Teach to Both Sides of the Brain<br />

Wholes are important to learning. Neither should be emphasized at the cost of the<br />

other. Some of those who are promoting “right-brain thinking” might do more good by<br />

promoting “whole brain thinking.” Provide learners with global overviews. Provide<br />

them with a sequence of steps that will be followed. If you use an overhead<br />

transparency, first show all of it, or all of your overheads for the day or for the whole<br />

course. Then you can sequence them, one idea at a time. Alternate between the “big<br />

picture” and the details. Validate that we are “whole brain learners”.<br />

Characteristics of the left brain learner: Remembers names, words are important,<br />

logical, abstract thinker, serious minded, likes to plan, problem solver, sequential<br />

thinker, emotionally inhibited, systematic, objective, analytical, responds to auditory<br />

instruction, prompt and punctual, fanatic, and single-minded. Characteristics of the right<br />

brain learner: Remembers faces, responds to visual and kinaesthetic instruction, artistic,<br />

musical, improvises emotional humorous, creative, playful, intuitive in problem solving,<br />

highly psychic, subjective, into body language, holistic outlook at life, more athletic,<br />

prone to be late and 'spacey'. Characteristics of the balanced brain learner: between left<br />

and right- a combination, a nice balance of the two extremes. Since no one hemisphere<br />

dominates, you may never reach full potential of talents characteristic of the extremes.<br />

So, you'll never be a surgeon or an Olympic marathon runner... but think about sales,<br />

teaching, or politics.<br />

2. Focus on Intelligences<br />

As it is known the theory of multiple intelligences were developed by Howard<br />

Gardner. Gardner (1983:70) claimed that there are at least seven different intelligences<br />

that each person possesses which are verbal-linguistic, logical- mathematical, bodilykinaesthetic,<br />

visual-spatial, musical, interpersonal, intrapersonal and later on he added<br />

another type of intelligence; naturalistic intelligence. He also added that there can be<br />

additional intelligences that are not identified at the moment.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


290 Serhan KÖSE<br />

There is no one right way to implement multiple intelligences, there is no one model<br />

for a “multiple intelligence classroom”. But there are several characteristics that are<br />

common to classrooms grounded in multiple intelligence theory. For example teachers<br />

can make an extensive use of learning centres and activity stations, small-group<br />

discussions and alternative assessment practice. It is better for the teacher to identify the<br />

learners’ dominant intelligence and as Lowes and Target (1998:30) focus while<br />

individuals may have a preference to learn using their strongest, the most effective,<br />

most balanced way to learn is to try to involve all the intelligences. It is also important<br />

for learners’ general intellectual development.<br />

3. Identify and Address to Learning Styles<br />

Humans learn with the input gained from their senses which are seeing, hearing,<br />

feeling, smelling, and tasting. Teachers must identify which style is dominant to their<br />

learners and as Sprenger (2002:74) suggests once students know that they are capable of<br />

learning, and their brains are ready to learn, the next stop is for the teacher to decide<br />

what kind of approach to take to teach them.<br />

In a classroom only three of the senses are used to the learning approach; seeing;<br />

hearing and feeling. The students that use these senses are called visual learners,<br />

auditory learners and kinaesthetic learners.<br />

Students who are visual learners like to take information through their eyes. They<br />

like to see things written down, read books, look at pictures, diagrams and so on.<br />

Students who are auditory learners like to get information through their ears. They like<br />

to hear things being said, listen to cassettes, perhaps even have a chance to repeat things<br />

in their own head. Students who are kinaesthetic learners like to get information through<br />

their hands or bodies or emotions. They like to touch things, move their hands or feet,<br />

walk around the room (Revell and Norman, 1999:31).<br />

The teacher should identify the students learning styles and design the course which<br />

includes all of the styles because as Lowes and Target (1998:28) advice teachers that<br />

many teachers tend to be abstract thinkers who are analytical and organized in their<br />

approach to learning. Remember that many of your students will not have them natural<br />

tendencies as you, and if you are to help them to learn successfully you need to<br />

appreciate their differences and cater for them as best you can.<br />

4. Create an Enriched Environment<br />

One of the most important factors in learning is the environment (classroom) we<br />

learn or teach. In traditional classes there are desks which students sit stiff and listen to<br />

the teacher. Jensen (1994:299) states that with increasing amounts of environmental<br />

enrichment, we see brains that are larger and heavier, with increased dendritic branching.<br />

That means those nerve cells can communicate better with each other. With the enriched<br />

environment we also get more support cells because the nerve cells are getting bigger.<br />

Not only that, but the junction between the cells—the synapse—also increases its<br />

dimensions. These are highly significant effects of differential experiences.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students in University 291<br />

In a learning environment learners are affected most of light, colour, darkness,<br />

motion, form, and depth. So an enriched environment should include colour choices,<br />

seating options, room arrangement, maybe plants, effective and sufficient lighting,<br />

music, artefacts, peripherals and etc. The teacher, in creating an enriched environment,<br />

can use impact videos, strong posters, mind maps, vivid drawings and symbols (Jensen<br />

1996:55-62).<br />

In turning a classroom to an enriched classroom environment Lock and Prigge<br />

(2002:237) suggests to create an interactive environment. The brain learns best with<br />

active rather than passive learning (doing vs. absorbing). Transform your classroom into<br />

the learning environment by bringing the content to life…. Get your students involved<br />

in creating the environment, instead of having the classroom consist of just teacher<br />

displays.<br />

One another factor in enriching the environment is as Dunn and Dunn (quoted by<br />

Jensen, 1996:107) say that at least 20% of learners are significantly affected, positively<br />

or negatively, based just on the type of seating options. To be at their best, they need to<br />

have choice. Some participants need the floor, a couch or beanbag furniture to be at<br />

their best in learning. Using colour in the environment and learning process is an<br />

effective instrument, as well. Stronge (2002:28-29) states that the use of colour-coding<br />

to assist a teacher or student is a quickly locating material. If multiple preparations are<br />

required of a teacher, colour coding bins or folders (one colour per subject) can<br />

optimize organization. Also Jensen (1996:57) states that different colours affect<br />

people’s mood and learning. Researches show that colours affect people depending on<br />

1) personality and 2) the person’s state of the moment.<br />

5. Set a Safe and Secure Environment<br />

Until present, no one through that fear and emotions had an influence on learning.<br />

The studies done on the brain, especially the amygdala which controls emotions, have<br />

shown great respect. Vincent (quoted by Jensen, 1998:53) said that when we feel<br />

stressed, our adrenal glands release a peptide called cortisol. Our body responds with<br />

cortisol whether it faces physical, environmental, academic, or emotional danger. This<br />

triggers a string of physical reactions including depression of the immune system,<br />

tensing of the large muscle, blood- clotting, and increasing blood pressure… In school<br />

these kinds of responses lead to problems. The brain making maximum connections<br />

when risk taking is encouraged and supported: however, it “downshifts” (helplessness)<br />

when under perceived threat. Research tells us that threatening learners may foster more<br />

of the same behaviour that we are trying to avoid. A threat is any stimulus that causes<br />

the brain to trigger defensiveness or a sense of helplessness in the learner (Jensen,<br />

1994:222).<br />

The solution is for teachers to begin by harmonizing with the barriers of students.<br />

When we respect their current views and provide them with the appropriate degree of<br />

safety and opportunity to creatively explore, then we can take them beyond their<br />

immediate limitations. That is the nature of the challenging that good teachers provide<br />

(Caine and Caine, 1997:81). The teacher should avoid threat by encouraging and<br />

overcoming the threat of failure or low grads. By downshifting you can make the<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


292 Serhan KÖSE<br />

students memorize by making them repeat over and over again but this is the technique<br />

used in traditional classes and brain compatible learning should make connections,<br />

high-order thinking, and creativity in the environment so the setting is a safe and secure<br />

environment.<br />

In constructing a safe and secure environment for the students, the teacher should<br />

prepare the classroom first. The classroom should have different seating possibilities<br />

according to the activity done. Again there should be colourful posters, charts, graphs,<br />

etc. to foster the learning and an alternative colour sequence which helps students learn<br />

and overcome stress and threat. Also Stevens and Goldberg (2001:97) state that<br />

developing leadership capacities in students, while using an inclusive classroom<br />

environment to strengthen community spirit, will create cultures that support healthy<br />

brain development. According to Kaufeldt (1999: 21-41) to reduce stress and threat,<br />

pictures, personal posters, real things from home, plants, flowers, if possible pets,<br />

sounds from nature, couches and cushions, and the activities which allow them to be<br />

actively, physically and psychologically involved.<br />

6. Use Physical Activities<br />

Using physical activities during the lessons will booster the learning process.<br />

Cousins (quoted by Caine and Caine, 1991:63) states that at one time, a<br />

compartmentalized view of the human body was generally accepted. Recent knowledge<br />

of the anatomical and functional links between brain and body point in a different<br />

direction. Brain researchers now believe that what happens in the body can affect the<br />

brain, and what happens in the brain can affect the body.<br />

Also Revell and Norman (1999:20) state that your mind affects your body and your<br />

body affects your mind. If your state of mind is good, you tend to feel good physically<br />

too. And the better your body feels, the better your mind functions. It is also true that<br />

activating the body activates the mind. So does Wolfe (2001:101) confirm that you<br />

don’t learn to swim or play the piano by reading a book about it. So in this case can we<br />

learn English just by reading books about it and doing exercises just sitting in our seats?<br />

The ability to maintain learning attentiveness, or focused attention, is affected by<br />

fluctuations in brain chemistry. We know that this occurs at 9-minute cycles across a<br />

24- hour day. This is a naturally occurring phenomenon, and reveals that the brain<br />

alternates periods of focus and non-focus, or focus and diffusion. The French researcher<br />

Picron discovered that our brain learns best when learning is interrupted by breaks of<br />

two to five minutes for diffusion, or processing. In addition, we also know that the<br />

optimal learning pattern corresponds to our age plus or minus two minutes, up to a<br />

maximum of 20-25 minutes. In other words, if the age of your learner is 19 they focus<br />

for approximately 17 to 21 minutes. At which time, to maximize the moment of<br />

learning and increase retention and comprehension, it is necessary to do a diffusion<br />

activity for about 2-5 minutes. These “breaks” in the learning can either be a total break<br />

from content or an alternate form of learning the content: peer teaching, reflective<br />

writing, iconic representations, etc. (Reardon, 1999:9).<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students in University 293<br />

Jensen (1996:149) suggests of using these activities more: 1) slow stretching and<br />

breathing to increase circulation and oxygen flow to the brain 2)use energizers<br />

every 20 minutes 3)make sure that some of your planned activities have a built in<br />

component of physical movement (going outside to do a project, working on jigsaw<br />

puzzles, etc.) 4) The hand manipulative are useful for the brain, let participants<br />

hold, mold, and manipulate clay or other subjects. This could actually stimulate the<br />

brain. Give your participants permission to get up on their own to move around,<br />

stretch or do an errand, so that they can monitor and manage their own energy<br />

levels. 5) Have your participants’ move, manipulate and exercise their hands each<br />

day. Use clapping, dancing, puzzles, manipulative. Invent new ways to shake hands<br />

or greet another.<br />

7. Use Music<br />

The fact that music activates learning was first identified in the studies done on<br />

September 1, 1994, on Mozart’s music and a special edition was demoted to the<br />

music of Mozart. Researchers say, listening to selected compositions of Mozart<br />

during either active or passive learning can measurably increase spatial learning,<br />

memory and reasoning (Jensen 1996:217).<br />

Music carries meaning and the brain’s response to that meaning is shown in<br />

right hemisphere activity. Language is primarily left hemisphere function but the<br />

right hemisphere also becomes involved when words carry emotional meaning.<br />

Music has a role in synthesing brain activity… In the limbic system, auditory input<br />

is directly associated with memory, feelings, mood. The highly developed frontal<br />

lobes process intellectual pleasure in musical form. Their sophisticated responses to<br />

music include imagination, creativity, and personality development (Fletcher,<br />

2001:116).<br />

One another important aspect which has been proved is that the musical<br />

improvement and language processing occur in the same area of the brain, and there<br />

appear to be parallels in how musical and linguistic syntax are processed (Maess &<br />

Koelsch, 2001:1).<br />

Sousa (2001:234) suggests that music as background to facilitate student work<br />

should be chosen that plays about 60 beats per minute (the average heart beat rate).<br />

If the music is accompanying a fast-pace activity, then choose 80 to 90 beats per<br />

minute. To calm down a noisy group choose music at 40 to 50 beats per minute.<br />

Seemingly the same Jensen (2003:1-3) suggests that using music in the classroom<br />

accords to the function of the brain and the affects of music which should be in the<br />

calming 35-50 BPM, more moderate 50-70 BMP (busy working), and faster pace<br />

100-160 BPM which will rev up the energy.<br />

Wolfe (2001:166) states that adding movement to music or rhyme provides an<br />

extra sensory input to the brain and probably enhances the learning.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


294 Serhan KÖSE<br />

8. Use Art in Activities<br />

Using art in language teaching allows students to see details, understand relationship<br />

(care about others), and learn to think creatively. It also helps to constitute wholes from<br />

parts. Sousa (2001:219) states that although learning in other disciplines often develops<br />

a single talent or skill, the arts engage many skills and abilities. He also continues<br />

saying that the arts reach students in ways they are not otherwise being reached.<br />

One another aspect is to use art activities in the class. As Jensen states (1998:88) get<br />

your class used to daily or at least weekly role plays. Have students to do charades to<br />

review main ideas. Students can organize extemporaneous pantomime to dramatize a<br />

key point.<br />

9. Use Humour<br />

Sousa (2001:63-64) states the benefits of humour as following:<br />

Physiological Benefits<br />

• More Oxygen. The brain needs oxygen and glucose for fuel. When we laugh, we get<br />

more oxygen in the bloodstream, so the brain is better fuelled.<br />

• Endorphin Surge. Laughter causes the release of endorphins in the blood.<br />

Endorphins are the blood’s natural painkillers, and they also give the person a<br />

feeling of euphoria. In other words, person enjoys the moment in body as well as in<br />

mind.<br />

Psychological, Sociological, and Educational Benefits<br />

• Gets Attention. The first thing a teacher has to do when starting a lesson is to get the<br />

student’s attention or focus. Because the normal human brain loves to laugh, starting<br />

with a humorous tale (such as a joke, pun, or story) gets the learner’s attention.<br />

• Creates a Positive Climate. When people laugh together, they bond and a<br />

community spirit emerges-all positive forces for a climate conducive to learning.<br />

• Increases Retention. We know that emotions enhance retention, so the positive<br />

feelings that result from laughter increase the probability that students will<br />

remember what they learned.<br />

• Improves Everyone’s Mental Health. Schools and all their occupants are under more<br />

stress than ever. Taking time to laugh can relieve that stress and give the staff and<br />

students better mental attitude with which to accomplish their tasks.<br />

• It is also an Effective Discipline Tool. Good-natured humour (not teasing or<br />

sarcasm) can be effective way of reminding students of the rules without raising<br />

tension in the classroom. Teachers who use appropriate humour are more likeable<br />

and students have more positive feeling toward them. Discipline problems,<br />

therefore, are less likely to occur.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students in University 295<br />

10. Apply Different Kinds of Assessment<br />

One of the major problems in assessment is identifying the level of the learner. In<br />

what circumstances should these learners be evaluated and in what circumstances<br />

should they be levelled? If we accept learning as a process why don’t we accept<br />

assessment as a process?<br />

Fogarty (2002:236) puts forth that assessment strategies from traditional measures<br />

such as tests, grades, report cards, and conferences should change to the more dynamic<br />

assessments that utilize student portfolios and performance tasks with scoring rubrics.<br />

It should include dynamic assessments which are portfolios; including working,<br />

showcase, electronic, performance, including standards or goals, performance tasks or<br />

evidence, and scoring rubrics or quality.<br />

In brain compatible classroom, assessment both measures achievement and provides<br />

motivation. Despite the fact that schools are required to participate in high-stakes tests,<br />

the mere mention of assessment can create threat in the classroom. When students are<br />

judged harshly and feel that they are constantly being scrutinized, learning can be<br />

inhabited. Assessment in a brain compatible classroom has to be free as free of threat as<br />

possible. This may not be easy to accomplish, since the perception of threat is very<br />

personal. What may be threatening to one student may not bother another (Stevens and<br />

Goldberg, 2001:125).<br />

One factor in assessment according to Kaufeldt (1999:176-182) is that there are<br />

several ways of assessment as self assessment, small process groups, portfolio<br />

assessment, etc… All these assessment must include the students’ intelligences, styles,<br />

and other factors that influence their learning in the least mood. …As students begin to<br />

understand their own natural strengths, they will know why they are drawn to certain<br />

types of activities, projects and other assessment types.<br />

Conclusion<br />

The students learning the structure and the function of the brain realizes that<br />

learning is a natural process for everyone, and that everyone can learn everything just if<br />

sufficient time is given and the learning and teaching is done appropriate to the brain’s<br />

natural process.<br />

Addresses to all the intelligences and styles are a beneficial way in aiming a more<br />

brain compatible classroom. Using all kinds of equipments that address the learner’s<br />

styles and intelligences will booster the learning pace. It includes activities which<br />

include the students to active at according to their strengths. As Jensen (1996:237)<br />

focuses if learners experience stress and anxiety in their environment, they will prefer<br />

external motivation, meaning a system of reliable rewards. But in a more brain<br />

compatible classroom the teacher focuses on the styles and intelligences, uses music,<br />

different colours, movements, art and decreases stress and threat, and by doing so the<br />

neurochemicals for the learning is released and the specialized structure of the brain<br />

deals with the learning process instead of dealing with the physical and psychological<br />

needs of the brain and body. The brain instead of trying to put the body into the<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


296 Serhan KÖSE<br />

preparation of threat and other situations, because of the environment and teaching<br />

method, it deals only with the learning and is more easily reachable.<br />

The most important factor is the physical and the emotional atmosphere of the<br />

classroom. The classroom must be inviting in both the physical and psychological<br />

which will reduce stress and make the students put most of their attention to true subject<br />

or activity applied. The students see the connection between the classroom and real life.<br />

Olsen and Kovalik (2001:15) state that students direct their own learning by assisting in<br />

the development of inquiries and the refinement of key points. They can identify and<br />

know how to pursue lifelong interests and career options; in focusing on these efforts,<br />

they can apply what they know to real world situations.<br />

Students focus their attention on learning as soon as they enter the classroom.<br />

Because students demonstrate collaborative skills, e.g., active learning, taking turns and<br />

respect for others’ opinions. The culture of the classroom nurtures reflective thinking<br />

(Olsen and Kovalik, 2001:7).<br />

Creating a more brain compatible classroom includes learning involving the whole<br />

body. Physical activities make the subject to be learned and to be placed in the long<br />

term memory, if the lessons include activities which they can act, role play, hold, mold,<br />

and manipulate clay or other subjects. These will activate the brain parts which will<br />

have a long term effect and influence on other parts of the body. This will allow them to<br />

store the information in the long-term memory.<br />

Music is the unexpected event that inferences the learning process. Music will affect<br />

the students’ unconscious brain rhythm. Music should be involved according to the<br />

rhythm that affects the learning process and also be involved according to the subjects<br />

in the lessons. These will booster the learning pace of the process.<br />

Collaborative learning enhances the good relation between students, decreases<br />

threat, allows students actively involve in the activities as a part of the whole. Stevens<br />

and Goldberg (2001:84) state that when teachers collaborated with students to develop a<br />

sense of interdependence, students become more willing to share recourses.<br />

One another aspect is the assessment of students. Assessment is done to evaluate the<br />

students in a progress and not in an exactly one time, exam or so forth. In assessing<br />

students to what criteria should we evaluate? You can not evaluate to one only intellect,<br />

style, event, or any other phenomenon because learning process and the students should<br />

be evaluated throughout the learning process.<br />

One last aspect is that after an environment is created and the methods are<br />

appropriate in the manner of the brain’s learning process, students will not need much<br />

instruction, they will be able to understand and do activities on their own.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students in University 297<br />

References<br />

1. CAINE, Renate Nummela and Caine, Geoffrey (1991). Making Connections :<br />

Teaching and the Human Brain. Alexandria, VA: Association for Supervision<br />

and Curriculum Development.<br />

2. CAINE, Renate Nummela and Caine, Geoffrey (1997). Unleashing the Power of<br />

Perceptual Change: The Potential of Brain-Based Teaching. Alexandria, VA:<br />

Association for Supervision and Curriculum Development.<br />

3. CAINE, Renate Nummela, & Caine, Geoffrey. (1997). Education on the Edge of<br />

Possibility. Alexandria, VA: Association for Supervision and Curriculum<br />

Development.<br />

4. DONALD, M. (1991). Origins of Modern Mind: Three Stages in Evolution of<br />

Culture and Cognition. USA:Harvard University Press.<br />

5. FLETCHER, Mark. (1995). Brainwaves. Great Britain: Penton Printing.<br />

6. FLETCHER, Mark. (2001) Teaching for Success. Great Britain: Hythe Printers<br />

Ltd., Hythe, Kent.<br />

7. FOGARTY, Robin. (2002). Brain Compatible Classrooms. Illinois: Skylight<br />

Professional Development.<br />

8. FOGARTY, Robin and Bellanca, James(Ed.). (1995) Multiple Intelligences: A<br />

Collection. United States of America: Skylight Training and Publishing, Inc.<br />

9. FOGARTY, Robin. (1997). Brain Compatible Classrooms. Arlington Heights,<br />

IL: Skylight Training and Publishing.<br />

10. GARDNER, Howard. (1983). Frames of Mind: The Theory of Multiple<br />

Intelligences. New York: BasicBooks, A Subsidiary of Perseus Books, L.L.C.<br />

11. GARDNER, Howard. (1993) Multiple Intelligences: The Theory in Practice.<br />

New York: BasicBooks, A Subsidiary of Perseus Books, L.L.C.<br />

12. JENSEN, Eric (1998). Teaching with the Brain in Mind. Alexandria, VA:<br />

Association for Supervision and Curriculum Development.<br />

<strong>13</strong>. JENSEN, Eric, (1994). The Learning Brain. San Diego, CA: Turning Point<br />

Publishing.<br />

14. JENSEN, Eric, (1996). Brain-Based Learning. Del Mar, CA: Turning Point<br />

Publishing.<br />

15. KAREN, Olsen D. and Kovalik, Susan. (2001). ITI Classroom Stages of<br />

Implementation: Assessing Implementation of Bodybrain-Compatible<br />

Learning. United States of America: Susan Kovalik & Associates, Inc.<br />

16. KAUFELDT, Martha. (1999). Begin with the Brain: Orchestrating the<br />

Learner-Centred Classroom. United States of America: Zephyr Press.<br />

17. LOCK Robin H; Progge, Debra J. Promote BB teaching and learning. Intervention<br />

in school. 8 clinic, Marzooz, vol. 37 Issve4 P237, 5P, 5bw.<br />

18. LOPEZ, David and Alipoon, Laura (2001) Experience is Network to Mind: Brain<br />

Based Learning Applications in Higher Education. Journal of Adventist<br />

Education. December 2000. (p29).<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


298 Serhan KÖSE<br />

19. LOWES, Ricky and Target, Francesca. (1998) Helping Students to Learn: A<br />

Guide to Learner Autonomy. London: Richmond Publishing.<br />

20. MAESS & Koelsch, (2001). Lems Kristin, Natronal-Lousuni Eric Digest<br />

National Center for Esc Literacy Education December 2001 EDO-LE-01-03<br />

21. MARK Reardon, (1999) The Brain, Adult Learning, winter 98/99, vol.10 Issue 2,<br />

P10, 8p, 1 diagram, 1bw.<br />

22. REVELL, Jane and Norman, Susan.(1999). Handing Over: NLP-based<br />

Activities for Language Learning. London: Saffire Press.<br />

23. REVELL, Jane and Norman, Susan.(1999). In Your Hands: NLP in ELT.<br />

London: Saffire Press.<br />

24. SMITH, Frank (1986) Insult to Intelligence: The Bureaucratic Invasions of<br />

Our Classrooms. Portsmouth: Heinemann Educational Books.<br />

25. SOUSA, D. B. (1995). How the Brain Learns. Arlington Heights, IL: Skylight<br />

Training and Publishing, Inc.<br />

26. SOUSA, David A. (2001). How the Brain Learns. California: Corwin Press, Inc.<br />

27. SPRENGER, B. Marilee (2002). Becoming a Wiz at Brain-based Teaching:<br />

How to Make Every Year Your Best Year. California: Corwin Press, Inc.<br />

28. SPRENGER, B. Marilee. (1999). Learning & Memory: The Brain in Action.<br />

Alexandria, VA: Association for Supervision & Curriculum Development.<br />

29. STRONGE, James H.. (2002). Qualities of Effective Teachers. Alexandria, VA:<br />

Association for Supervision and Curriculum Development<br />

30. STEVENS, Judy and Goldberg, Dee (2001). For the Learners’ Sake: Brain-<br />

Based Instruction for the 21 st Century. Arizona, United States of America:<br />

Zephyr Press.<br />

31. WOLFE, Patricia (1996). Mind, Memory, and Learning: Translating Brain<br />

Research into Classroom Practice: A Staff Developer’s Guide to the Brain.<br />

Napa, CA: Author.<br />

32. WOLFE, Patricia (2001) Brain Matters: Translating Research into Classroom<br />

Practice. USA: Association for Supervision and Curriculum Development<br />

Publications.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 299-310<br />

LİSE DÜZEYİNDEKİ SEDANTER ERKEKLERDE YÜKSEK<br />

İRTİFADA UYGULANAN YOĞUN İNTERVAL ANTRENMAN<br />

PROGRAMININ BAZI FİZYOLOJİK PARAMETRELERE ETKİSİ<br />

Bilgehan BAYDİL<br />

G.Ü. Kastamonu Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Kastamonu.<br />

Özet<br />

Bu araştırma; yaşları 16 – 18 arasında değişen ve lise öğrencisi olan 32 sedanter erkek denek<br />

üzerinde yapılmış ve bu denekler rassal olarak belirlenmiş 16’şar kişilik deney ve kontrol<br />

gruplarına ayrılmıştır. Yükseltiye çıkıldığında deney grubunda bulunan denekler, yoğun interval<br />

antrenman programına tabi tutulurken; kontrol grubuna ait denekler yükseltide günlük<br />

yaşantılarına devam etmişlerdir. Bu araştırma ile; her iki grubunda yükseltiye çıkmadan önce;<br />

istirahat kalp atım sayıları, sistolik – diastolik kan basınçları ve hemoglobin konsantrasyonları<br />

gibi bazı fizyolojik parametreleri üzerinde ölçümler alınmış, aynı ölçümler yükseltiden dönüşte de<br />

tekrarlanarak; yükseltinin bu parametreler üzerindeki etkisi tespit edilmeye çalışılmıştır.<br />

İstatistiksel analizler (t – testi hesaplamaları) IBM Pentium II 450 marka bilgisayarda yüklü<br />

bulunan SPSS paket programıyla hesaplanmıştır.<br />

Bu araştırma sonucunda; kontrol grubundaki ölçümlerde, vücut ağırlığı değerlerinde ( %<br />

0,69 ; p < .001) ve hemoglobin konsantrasyonu değerlerinde ( % 1,10 ; p < .001) artış<br />

gözlenirken ; istirahat kalp atım sayısı değerlerinde ( % 2,14 ; p < .01), sistolik kan basıncı<br />

değerlerinde ( 0,10 ; p < .001) ve diastolik kan basıncı değerlerinde ( % 0,63 ; p < .001) bir<br />

düşüş tespit edilmiştir. Deney grubu üzerinde yapılan ilk ve son ölçümlerde ise vücut ağırlığı<br />

değerlerinde ( % 2,11 ; p < .001), istirahat kalp atım sayısı değerlerinde ( % 4,64 ; p < .001),<br />

sistolik kan basıncı değerlerinde ( % 6,30 ; p < .001) ve diastolik kan basıcı değerlerinde ( %<br />

2,96 ; p < .001) düşüş gözlenirken ; hemoglobin konsantrasyonu değerlerinde ( % 9,19 ; p < .01)<br />

artış gözlemlenmiştir.<br />

Anahtar Kelimeler: Yüksek İrtifa, Yoğun İnterval Antrenman<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


300 Bilgehan BAYDİL<br />

IN THE HIGH ALTITUDE EFFECTS OF INTENSIVE INTERVAL<br />

TRAINING ON SOME PHYSIOLOGICAL PARAMETERS OF<br />

SEDENTARY MALE HIGH SCHOOL STUDENTS<br />

Summary<br />

This research was conducted using 32 sedentary male high school students ranging in age<br />

from 16 to 18. The subjects were randomly divided into an experimental group and a control<br />

group at 16 persons each. While at high altitude the subjects in the experimental group were put<br />

into a intensive interval exercise program and the control group continued with their normal<br />

daily routine. In this study in order to determine the effect of altitude we have taken<br />

measurements on some physiological parameters for both groups such as resting heart rate,<br />

systolic and diastolic blood pressure and concentration of hemoglobin at high altitude and some<br />

measurements have been repeated at low altitude as well.<br />

Statistical analysis ( t – test calculation ), was computer with SPSS packet program, loaded in<br />

IBM Pentium 450 trade mark computer.<br />

As a result of this research, while on increase in weight ( % 0,69 ; p < .001), and hemoglobin<br />

concentration ( % 1,10 ; p < .001) valves was observed, a decrease in resting heart rate ( % 2,14 ; p <<br />

.01), systolic blood pressure ( 0,10 ; p < .001), diastolic blood pressure ( % 0,63 ; p < .001) was<br />

determined through measurements of control group. While first and last measurements performed<br />

on the experimental group showed a decrease in weight ( % 2,11 ; p < .001), resting heart rate (<br />

% 4,64 ; p < .001), systolic ( % 6,30 ; p < .001) and diastolic ( % 2,96 ; p < .001) blood pressure<br />

valves ; on increase in hemoglobin concentration ( % 9,19 ; p < .01) valves, was observed.<br />

Key Words : High Altitude, Intensive Interval Training<br />

Giriş ve Amaç<br />

Beden eğitimi ve sporun, uluslararası ve toplumsal hayatta oynadığı etkin rol,<br />

ülkeleri önemli planlamalara ve bilimsel araştırmalara yöneltmiştir. Özellikle son<br />

yıllarda yapılan olimpiyat oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları’nın analizlerinden<br />

anlaşılmaktadır ki, bugün şampiyonluklar, geçmişteki gibi kolayca ve tesadüfî olarak<br />

elde edilmemektedir. Şampiyonlukların kıl payı, santimetrelerle veya saniyenin<br />

yüzdeleri ile kazanılmaları veya kaybedilmeleri, bilim adamlarının, spor hekimlerinin<br />

ve teorisyenlerin bu konuda sayısız araştırma yapmalarına neden olmuş ve olmaktadır. 3<br />

Yüksekliğin, insan organizması üzerinde, sağlıkla ilgili birçok etkisinin olduğu da<br />

herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Yüksek irtifanın, organizma üzerindeki sağlıkla<br />

ilgili etkilerinin, spor alanına yansıması Şili ve Meksika’da düzenlenen Dünya Futbol<br />

Şampiyonaları, Mexico City’de düzenlenen Olimpiyatlar ve Pan-Amerikan oyunları ile<br />

ortaya çıkmıştır. Ancak yüksekliğin performans üzerine olumlu ve olumsuz etkileri<br />

hakkında tam bir fikir birliğine varılamamıştır. 3<br />

Bu çalışmanın amacı, lise düzeyindeki sedanter erkekler üzerinde, yüksek irtifada<br />

uygulanan yoğun interval antrenman programının, meydana getirdiği bazı fizyolojik<br />

değişikliklerin araştırılarak, spor pratiğine katkıda bulunmaktır.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun İnterval… 301<br />

Materyal ve Metot<br />

Deneklerin Özellikleri<br />

Deney grubu; Kütahya ili, Gediz ilçesinde, lise öğrenimi görmekte olan 32 sedanter<br />

erkek denek arasından, rassal olarak seçilmiş, yaş ortalaması 16.69 yıl (±0.95); boy<br />

ortalaması 171.75 cm.(±6.21); vücut ağırlığı ortalaması 71.92 kg (±5.31) olan, 16<br />

gönüllü denekten oluşmaktadır. Diğer 16 kişi ile kontrol grubunu oluşturan deneklerin<br />

ise; yaş ortalaması 16.38 yıl (±0.96), boy ortalaması 171.25 cm.(±6.69), vücut ağırlığı<br />

ortalaması 69.53 kg.(±3.89) olarak tespit edilmiştir..Çalışma öncesinde bütün<br />

deneklerin, 730 m. rakımdaki Gediz ilçe merkezinde; vücut ağırlıkları, istirahat nabız<br />

ölçüm değerleri, sistolik ve diastolik kan basıncı değerleri, hemoglobin değerleri<br />

ölçüldü. Daha sonra deney grubunu oluşturan denekler, 1850 metrelik Gediz-Murat<br />

Dağı’nda, haftada 4 gün, 8 hafta süre ile yoğun interval antrenmana tabi tutuldu.<br />

Kontrol grubunu oluşturan denekler ise 8 hafta boyunca 1850 metrede günlük<br />

yaşantılarına devam etmişlerdir. Bu süre sonunda başlangıçta ölçülen parametreler,<br />

yükseklikten dönüldükten sonra tekrarlandı.<br />

Antrenmana katılan deneklere, antrenman öncesi çalışmanın önemi ve çalışma<br />

sonrası yararı hakkında bilgi verilerek çalışmaya motive edilmiş ve çalışma isteği<br />

oluşturulmaya çalışılmıştır.<br />

Ölçüm Metotları<br />

Boy ve Ağırlık Ölçümü:<br />

Deney ve kontrol grubuna ait deneklerin boyları, çıplak ayak ile ecza tipi boy ölçüm<br />

aleti ile, ağırlıklar ise dijital baskül kullanılarak, üzerlerinde sadece şort ile ölçülmüştür.<br />

İstirahat Kalp Atım Sayısı:<br />

Deneklerin istirahat kalp atım sayıları, 15 dakika sırt üstü uzandıktan sonra,<br />

steteskop kullanılarak dinleme metodu ile belirlenmiştir.<br />

Kan Basıncı:<br />

Deneklerin, sistolik ve diastolik kan basınçları, steteskop ve mekanik tansiyon aleti<br />

ile mmHg cinsinden ölçülmüştür.<br />

Hematolojik Ölçüm:<br />

Deney ve kontrol gruplarının kandaki hemoglobin seviyesini tespit etmek için;<br />

oturur pozisyonda, istirahat halinde, Gediz Devlet Hastanesi labaratuvarında, sol koldan<br />

alınan 40 mikronluk kan örnekleri, hematolojik analizör aletinde, santrifigasyonla<br />

belirlenmiştir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


302 Bilgehan BAYDİL<br />

Test ve Antrenman Programı:<br />

Uygulanılan intensiv interval antrenman yöntemi ile sürat, çabuk kuvvet, kuvvette<br />

devamlılık ve süratte devamlılık özellikleri geliştirilir. İntensiv interval çalışmada<br />

organizma oldukça fazla oksijen borçlanmasına girer. Çalışma yoğunluğu % 75 – 90,<br />

submaksimal’dir. Yüklenmenin kapsamı orta düzeyde tutulurken 2 – 3 seri, 6 –12<br />

tekrarlı uygulamalar yapılır. Yüklenme süresi orta süreli, yüklenmeler arası dinlenmeler<br />

verimsel dinlenme olarak (2 – 5 dk. civarı) verilmelidir ancak bu tam dinlenme olmaz<br />

(Scholich, 1982). 5 8 haftalık süre ile, haftada 4 gün uygulanan antrenman programı,<br />

Gediz-Murat Dağı-Sarı çiçek yaylasında, 400 metrelik düz bir alanda gerçekleştirildi.<br />

Antrenman Programı:<br />

Yoğun interval antrenman programı uygulanan denekler, haftada 4 gün olmak üzere,<br />

8 hafta çalışma yapmışlardır.<br />

Amaç : Genel Dayanıklılık<br />

Süre : 8 Hafta<br />

Metot : Yoğun İnterval Antrenman<br />

Haftalık Antrenman : 4 Gün<br />

Toplam Antrenman : 32 Antrenman<br />

Yüklenme Şiddeti : % 75 Yüklenme Şiddeti = 220-yaş / 100 x 75<br />

Dinlenme Oranı : 1 : 1 Seri Sayısı : 3<br />

Alıştırmalar :<br />

a. 10 dk. genel ısınma (Streching – jog) b. 1 dk. Koşu – 1 dk. Jog<br />

c. 1,5 dk. Koşu –1 ,5 dk. Jog d. 2 dk. Koşu – 2 dk. Jog<br />

e. 2,5 dk. Koşu – 2.5 dk. Jog f. 3 dk. Koşu – 3 dk. Jog<br />

g. 3,5 dk. Koşu – 3.5 dk. Jog h. 4 dk. Koşu – 4 dk. Jog<br />

Antrenman yoğunluğu her tekrarın bitiminden takriben ilk 15 saniyelik zaman dilimi<br />

içinde ölçülen kalp atım sayısı esas alınarak saptandı.<br />

Fox, Bowers, ve Foss’a göre; 20 yaş altındaki atlet olan veya olmayan kadın ve<br />

erkekler için, setler arasında kalp atım sayısı 120 atım/dk olmalıdır. 8 Çalışmada setler<br />

arası dinlenmede bu husus dikkate alınmıştır. Yüklemeler sürekli, bireysel farklar ve<br />

kondisyon değişiklikleri alınarak ayarlanmıştır. Deneklerin adapte olmaları amacıyla,<br />

ilk üç hafta, program 1 set olarak uygulanmıştır.<br />

İstatistiksel Metot:<br />

Araştırmada; deney ve kontrol gruplarının, ayrı ayrı antrenman öncesi ve sonrası<br />

gelişim düzeyleri ve bu grupların birbirleri ile kıyaslanmaları sonucundaki farklılıkların<br />

tespiti için, grupların test sonuçlarının aritmetik ortalamaları (X) ve standart sapmaları<br />

(S) belirlenerek, bağımsız gruplara T-testi uygulanmış ve grupların ölçüm değerleri<br />

arasındaki fark p < 0,05 ; p < 0,01 ve p < 0,001 oranında belirlenmiştir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun İnterval… 303<br />

Bulgular<br />

Tablo 1. Deneklerin Yaş, Boy ve Ağırlık Ölçüm Sonuçları<br />

Parametreler Deney Grubu Kontrol Grubu<br />

N 16 16<br />

Yaş (yıl) X 16,69±0,95 16,38±0,96<br />

Boy (cm) X 171,75±6,21 171,25±6,69<br />

Ağırlık (kg) X 71,92±5,31 69,53±3,89<br />

Tablo 2. Kontrol ve Deney Gruplarının Ön Test Ölçüm Sonuçları<br />

Parametreler<br />

Kontrol<br />

Grubu<br />

Deney Grubu<br />

T<br />

Değeri<br />

Değişim<br />

%<br />

Ağırlık (kg) 69,53±3,89 71,92±5,31 1,29 3,43 ,303<br />

İstirahat Kalp Atım<br />

Sayısı (atım/dk) 70,00±4,<strong>13</strong> 70,00±5,06 ,00 0 ,005 **<br />

Sistolik Kan Basıncı<br />

(mmHg) 120,75±3,21 123,93±2,64 3,01 2,63 ,902<br />

Diastolik Kan Basıncı<br />

(mmHg) 79,06±2,51 77,93±4,44 -0,86 1,42 ,862<br />

Hemoglobin<br />

Konsantrasyonu (g/dl) 15,36±1,03 14,47±1,12 -1,90 5,79 ,054<br />

Anlamlı Fark : * : p < .05 ** : p < .01 *** : p < .001<br />

Tablo 3. Kontrol ve Deney Gruplarının Son Test Ölçüm Sonuçları<br />

Parametreler<br />

Kontrol<br />

Grubu<br />

Deney Grubu<br />

T<br />

Değeri<br />

Değişim<br />

%<br />

Ağırlık (kg) 70,01±4,12 70,40±5,44 0,20 0,55 ,277<br />

İstirahat Kalp Atım<br />

Sayısı (atım/dk) 68,50±3,54 66,75±4,55 -1,81 2,55 ,021 *<br />

Sistolik Kan Basıncı<br />

(mmHg) 120,62±3,24 116,12±3,77 -3,61 3,77 ,996<br />

Diastolik Kan Basıncı<br />

(mmHg) 78,56±2,47 75,62±2,52 -3,70 3,74 ,467<br />

Hemoglobin<br />

Konsantrasyonu (g/dl) 15,53±0,88 15,80±1,25 0,58 1,73 ,028 *<br />

Anlamlı Fark : * : p < .05 ** : p < .01 *** : p < .001<br />

P<br />

P<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


304 Bilgehan BAYDİL<br />

Tablo 4. Kontrol Grubu Ön ve Son Test Ölçüm Sonuçları<br />

Parametreler Ön Test Son Test<br />

T<br />

Değeri<br />

P<br />

Ağırlık (kg) 69,53±3,89 70,01±4,12 -2,18 ,000***<br />

İstirahat Kalp Atım<br />

Sayısı (atım/dk) 70,00±4,<strong>13</strong> 68,50±3,54 2,57 ,009**<br />

Sistolik Kan Basıncı<br />

(mmHg) 120,75±3,21 120,62±3,24 0,62 ,000***<br />

Diastolik Kan Basıncı<br />

(mmHg) 79,06±2,51 78,56±2,47 3,16 ,000***<br />

Hemoglobin<br />

Konsantrasyonu (g/dl) 15,36±1,03 15,53±0,88 -1,95 ,000***<br />

Anlamlı Fark : * : p < .05 ** : p < .01 *** : p < .001<br />

Tablo 5. Deney Grubu Ön ve Son Test Ölçüm Sonuçları<br />

Parametreler Ön Test Son Test<br />

T<br />

Değeri<br />

P<br />

Ağırlık (kg) 71,92±5,31 70,40±5,44 6,71 ,000***<br />

İstirahat Kalp Atım<br />

Sayısı (atım/dk) 70,00±5,06 66,75±4,55 6,70 ,000***<br />

Sistolik Kan Basıncı<br />

(mmHg) 123,93±2,64 116,12±3,77 <strong>13</strong>,33 ,000***<br />

Diastolik Kan Basıncı<br />

(mmHg) 77,93±4,44 75,62±2,52 3,14 ,000***<br />

Hemoglobin<br />

Konsantrasyonu (g/dl) 14,47±1,12 15,80±1,25 -5,63 ,003**<br />

Anlamlı Fark : * : p < .05 ** : p < .01 *** : p < .001<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun İnterval… 305<br />

Tartışma ve Sonuç<br />

Araştırmamız; yükseltide uygulanan dayanıklılık antrenmanının, bazı fizyolojik<br />

parametrelere etkisinin olup olmadığını veya bunun ne oranda olduğunu, tespit etmek<br />

amacı ile yapılmıştır.<br />

Literatürde, yükseklik çalışmaların yarattığı fizyolojik değişikliklerin, hemen hemen<br />

dayanıklılık antrenmanlarının meydana getirdiği değişikliklerle aynı olduğu ve elit<br />

düzeydeki sporcuların antrenman programlarına, deniz seviyesindeki performanslarının<br />

artırılması amacı ile alındığı belirtilmektedir. 19<br />

Araştırmamız bulgularına göre, deney grubundaki deneklerin vücut ağırlıkları<br />

yükseltiye çıkmadan önce alınan ilk ölçümde 71,92 ± 5,31 kg. olarak tespit edilmişken,<br />

yükseltide yapılan antrenmanlardan sonra alınan son ölçümlerde 70,40 ± 5,44 kg. olarak<br />

bulunmuştur (p < .001). Kontrol grubu üzerinde yapılan vücut ağırlığı ölçümlerinde ise,<br />

ilk ölçümde alınan 69,53 ± 3,89 kg.lık değer, son ölçümde 70.01 ± 4,12 kg. a<br />

yükselmiştir(p < .001).<br />

Kayser’e 14 göre; yüksekliğe maruz kalma, kilo kaybı yapar. Raporlarda çoğunlukla<br />

4300 metrede 8 gün kalma %3, 5300–8000 metrede 3 ay kalmanın da %15 kilo kaybına<br />

neden olduğu belirtilmektedir. Bu kilo kaybı yükseklik ve yüksekliğe maruz kalma<br />

süresi ile ilişkilidir. Yapılan çalışmalara göre bu kilo kaybının, başta su, sonra yağ,<br />

sonra da kötü beslenme nedeni ile kas kütlesinde meydana gelen kayıplarla olduğu<br />

belirtilmektedir.<br />

Ferezeu 7 tarafından, yüksekliğin plazma yağları ve lipoprotein ve kolesterol üzerine<br />

etkileri; 4800 m. yükseklikte, 3 hafta yaşayan, 8 dağcıda 12 gün yolculuk yaptıktan<br />

sonra araştırıldı. Kampta orta şiddette yapılan egzersize rağmen, vücuttaki kilo kaybı,<br />

yürüyüş periyodu boyunca olmaktan çok, yükseklikte kalma sırasında meydana geldi.<br />

Bunu azaltmak için çok yükseklerde, uzun süre ile kalışlar azaltılmalı, fazla ve<br />

değişik yiyecek alınımına devam edilmelidir. Orta yükseklikte antrenman amaçlı<br />

kalmada, yeterli düzeyde enerji alınırken, aerobik antrenman yoğunluğu ve bazal<br />

metabolik orandaki artış dikkate alınmalıdır. <strong>13</strong><br />

Fulco ve arkadaşları 14 ; yaşları 23 – 35 arasında değişen 16 erkek denekle, 3700 m.<br />

ve 4300 metrede, 16 gün süre ile kamp yapmış, yükseltiye çıkmadan önce ve<br />

yükseltiden döndükten sonra ölçümler yapılmış ve grubun ağırlık ortalamasını 84,74<br />

kg.’ dan 78,84 ± 2,44 kg.’ a düştüğünü tespit etmiştir (p < 0.01).<br />

Literatürdeki bilgiler, deney grubu üzerinde yapılan bu ölçümleri destekler<br />

niteliktedir. Ancak deney grubu vücut ağırlıklarında % 2,11’lik bir düşüş gözlenirken,<br />

kontrol grubu üzerinde alınan ölçümlerde % 0,69’luk bir artış tespit edilmiştir. Sonuç<br />

olarak; deney grubu üzerinde yapılan ölçümlerdeki bu sonuç, hipoksia ile<br />

antrenmanların ortak bir sonucu olarak düşünülebilirken, kontrol grubu üzerinde yapılan<br />

ölçüm sonuçlarında meydana gelen bu artışın düzensiz beslenmeden kaynaklandığı<br />

söylenilebilir.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


306 Bilgehan BAYDİL<br />

Düzenli olarak yapılan antrenmanların, kişinin istirahat kalp atım sayısını düşürdüğü<br />

ve kan basıncını da olumlu yönde etkilediği, literatürde belirtilmektedir. 3,8,10<br />

Araştırmamız bulgularına göre; deney grubu deneklerinin istirahat kalp atım sayıları<br />

yükseltiye çıkmadan önce alınan ilk ölçümde; 70,00 ± 5,06 atım/dk ‘dan,<br />

antrenmanların bitiminden sonra alınan son ölçümde, 66,75 ± 4,55 atım/dk ‘ya<br />

gerilemiştir (p < 001). Kontrol grubunda da yine aynı şekilde, ilk ölçümde 70,00 ± 4,<strong>13</strong><br />

atım/dk. dan, son ölçümde 68,50 ± 3,54 atım/dk. ya düşüş gözlemlenmiştir(p < .01).<br />

Zorba ve arkadaşları 18 ; 15 denekte yaptıkları, 12 günlük yüksek irtifa kampında,<br />

yükseltiye çıkmadan önce aldıkları ilk ölçümde, istirahat kalp atım sayısını 70,04 ± 8,9<br />

atım/dk; yükseltiden döndükten sonra 68,8 ± 7,8 atım/dk olarak bulmuşlardır (p < 0,05).<br />

Kamitomo ve arkadaşları 12 ; 3820 metrede, 30 gün boyunca 7 deney ve 9 kontrol<br />

grubu ile kalp atım sayısı üzerine araştırma yapmışlardır. 19,3 ± 0,8 yıl yaş grubuna<br />

sahip grubun, yükseltiye çıkmadan önce alınan ve yükseltiden dönüldükten sonraki kalp<br />

atım sayısı kıyaslamasında küçük bir azalma gözlenmiştir.<br />

Lewine ve arkadaşları 15 ; 1992’ de, 19 uzun mesafeci denekle yaptıkları çalışmada,<br />

yüksek irtifa ve deniz seviyesinde aerobik performans değerlendirmesi yapmış,<br />

bunlardan 9 denek 2500 – 3000 metrede ; 10 denekte deniz seviyesinde, 4 hafta süre ile<br />

interval antrenman yapmışlar, antrenman başlamadan ve bittikten iki gün sonra, 150<br />

metre deniz seviyesinde teste tabi tutulmuşlardır. Maximal treadmil koşusunda,<br />

maksimal kalp atım sayısının yüksek irtifada çalışan grupta, 175 atım/dk.’ dan 171<br />

atım/dk.’ ya gerilediği, deniz seviyesinde çalışan grupta ise 171 atım/dk.’ dan 160<br />

atım/dk.’ ya gerilediği gözlemlenmiştir (p < 0,01).<br />

Savaş 17 ; deniz seviyesi ve yükseltide ( 1890 m.) uygulanan interval antrenman<br />

programının, bazı fizyolojik parametrelere olan etkilerinin tespiti adlı araştırmasında,<br />

yükseltiye çıkmadan önce istirahat kalp atım sayısını 74,5 ± 5,59 atım/dk., 8 hafta sonra<br />

yükseltiden dönüldüğünde ise 73,0 ± 3,72 atım/dk olarak bulmuştur (p < 0,01).<br />

Doğar ve arkadaşları 4 ; yüksek irtifada yaşayan, elit – orta ve uzun mesafe<br />

koşucularının, yüksek irtifa ve deniz seviyesindeki performanslarını kıyaslamış, 10 gün,<br />

1980 metrede, daha sonra aynı grubu, 10 günde deniz seviyesinde aynı antrenmana tabi<br />

tutmuş; antrenmanların bitiminde yapılan testlerde, yükseltideki grubun antrenman<br />

öncesi değerinde bir değişiklik bulamamıştır. (58,27 ± 6,12 atım/dk) Deniz seviyesinde<br />

ise bu değer 57.00 ± 4,66 atım/dk’ dan antrenman sonrası 54.50 ± 5,21 atım/dk’ ya<br />

gerilemiştir.<br />

Kaya <strong>13</strong> ; 15 sağlıklı erkek denekle, yüksek irtifaya çıktıklarındaki ve döndükten<br />

sonraki sportif performansları, çeşitli kan parametreleri üzerine etkileriyle ilgili<br />

araştırmasında, yüksek irtifada istirahat kalp atım sayısını, 71,06 ± 4,83 atım/dk ,<br />

yüksek irtifadan döndükten sonra ise 64,26 ± 4,39 atım/dk olarak bulmuştur.<br />

Deney grubu istirahat kalp atım sayısı değerlerinde meydana gelen % 4,64’lük<br />

düşüşün sebebinin hipoksia ve yapılan antrenmanların bir sonucu olduğunu söylemek<br />

mümkündür. Kontrol grubunda meydana gelen %2,14’lük azalmanın hipoksiadan<br />

kaynaklandığını söylenilebilir. Sonuç olarak; literatürdeki bilgiler araştırmamız<br />

sonuçları ile benzerlik göstermektedir.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun İnterval… 307<br />

Literatür, yüksek irtifaya çıkıldığında, arteryel çevre direncinin düştüğünü, meydana<br />

gelen bu durumun dokuların daha iyi kanlanmasını sağlayacağını ve yükselmiş olan<br />

tansiyonu düşüreceğini belirtmektedir. 17<br />

Yapılan araştırmalara göre, düzenli yapılan egzersizler, kişinin istirahat kalp atım<br />

sayısını ve kan basınçlarını olumlu yönde etkilemektedir ve düşürmektedir. Diğer bir<br />

görüşe göre de; submaksimal antrenmanlar sonucu kalp atım volümü artarken, istirahat<br />

nabzı ve kan basıncı düşmektedir. 17<br />

Doğar ve arkadaşları 4 ; yüksek irtifada yaşayan elit uzun mesafe koşucularının,<br />

yüksek irtifa ve performanslarını incelediği araştırmasında, yükseltide uygulanan<br />

antrenmanlar bittikten sonra, deniz seviyesine dönülünce diastolik kan basıncında<br />

anlamlı bir azalma bulunmuştur (p < 0,05).<br />

Zorba ve arkadaşları 18 ; 12 günlük yüksek irtifa kampında, yüksek irtifaya çıkmadan<br />

önce ve döndükten sonra yaptıkları sistolik ve diastolik kan basıncı ölçümlerinde<br />

herhangi bir azalma tespit edememişlerdir (p < 0,05).<br />

Gökdemir 9 ; 860 ve 1850 metrede, 3 bayan 6 erkek sedanterle yaptığı araştırmada,<br />

denekleri akut fizyolojik teste sokmuş, yükselti öncesi alınan diastolik ve sistolik kan<br />

basınçları, yükseltiye ilk çıkışta artış göstermiştir. Ancak bu artış daha sonra normal<br />

düzeye gerilemiştir (p < 0,05).<br />

Savaş 17 ; 1860 metrede, 8 haftalık interval antrenmanı uyguladığı araştırmasında, 22<br />

deneğin yükseltiye çıkmadan önce aldığı ilk ölçümde; sistolik kan basıncını 125,21 ±<br />

4,52 ; diastolik kan basıncınıda 80,08 ± 2,09 olarak bulmuştur. 8 hafta yüksekte<br />

kaldıktan sonra tekrarlanan bu ölçümleri, sistolik kan basıcı için 123,42 ± 3,9 ; diastolik<br />

kan basıncı için 79,79 ± 1,72 (p < 0,05) olarak tespit etmiştir.<br />

Zuckerman 47 ; 2500 metrede, yaşları 69 ± 4 yıl olan, 20 denek üzerinde yaptığı 5<br />

günlük araştırmada, yükseltiye ilk çıkışta almış olduğu sistolik kan basıncını <strong>13</strong>1 mmHg<br />

olarak bulmuş, kamp bitiminde bunun 128 mmHg’a düştüğünü tespit etmiştir. Diastolik<br />

kan basıncında ise, herhangi bir değişme tespit edememiştir.<br />

Araştırmamızda, deney grubu ölçümlerine göre; yükseltiye çıkmadan önce sistolik<br />

kan basıncı 123,93 ± 2,64 mmHg iken, yükselti sonrası alınan son ölçümde 116,12 ±<br />

3,77 mmHg olarak tespit edilmiştir(p < .001). Diastolik kan basıncında yapılan<br />

ölçümlerde ise, 77,93 ± 4,44 mmHg olarak tespit edilen ilk ölçüm, yükseltiden sonra<br />

75,62 ± 2,52 mmHg olarak kaydedilmiştir (p < .001). Kontrol grubu üzerinde yapılan<br />

ilk ve son testlerde ise, sistolik kan basıncı değerleri 120,75 ± 3,21 mmHg’dan, 120,62<br />

± 3,24 mmHg ye düşerken; diastolik kan basıncı değerleri de 79,06 ± 2,51 mmHg dan,<br />

78,56 ± 2,47 mmHg ya gerilemiştir(p < .001). Bu sonuçlara göre, araştırmamız<br />

bulguları literatür ile paralellik göstermektedir.<br />

Yükseltiye çıkışla birlikte, plazma hacminin azalmasına bağlı olarak, kan<br />

hücrelerinde artış görülür. Hipoksiaya bağlı olarak uyarılan ve PO2’nın azalmasına<br />

bağlı olarak böbreklerden salınan eritropoetein hormonu salınımı, eritropoizesize neden<br />

olur. Böylece; kemik iliğinde kırmızı kan hücrelerinin yapımı ile birlikte kan<br />

hücrelerinde ( eritrosit ve hemoglobin ) artış görülür. 11<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


308 Bilgehan BAYDİL<br />

Rakım yükseldikçe O2 saturasyonu azalmasına bağlı olarak; hemoglobinde artma<br />

olduğu, yükseltiye ani ve hızlı cevap olarak, hemoglobindeki hızlı değişmenin 1 – 2<br />

6<br />

hafta içinde gerçekleştiği belirtilmiştir. Başka bir ifadede ise, hemoglobin<br />

konsantrasyonunun dehidratasyona bağlı olarak artabileceği belirtilmektedir. 1,2,16<br />

Özcan ve arkadaşları 16 ; 1992 de, 16 erkek milli kayakçı ile 2150 metrede, 15 gün<br />

süre ile kamp yapmış, yapılan araştırmada yüksek irtifaya çıkmadan önce alınan ilk<br />

ölçümde, hemoglobin düzeyini 14,9 ± 0,3 g/dl ; yüksek irtifadan dönüldükten sonra,<br />

15,5 ± 0,2 g/dl olarak bulunmuştur. Bu artış istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur.<br />

Zorba ve arkadaşları 18 ;12 günlük yüksek irtifa kampından önce ve sonra yapılan<br />

ölçümlerde, hemoglobin düzeyini, yüksek irtifaya çıkmadan önce 104,7 ± 4,6 g/lt ,<br />

yüksek irtifadan döndükten sonra 108,7 g/lt olarak bulmuşlardır. (p < 0,05) Bu fark<br />

istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur.<br />

Kaya <strong>13</strong> ; 15 sağlıklı erkek denekle, yüksek irtifada ve dönüldükten sonraki sportif<br />

performansları ve bazı kan parametrelerine etkilerinin karşılaştırılması isimli<br />

çalışmasında, yüksek irtifaya çıkmadan önceki hemoglobin değerini 15,61 ± 0,98<br />

g/100ml ; döndükten sonra ise 16,81 g/100ml olarak bulmuştur. % 7,<strong>13</strong>’lük bir artış<br />

gözlemlemiştir. (p < 0,05) Bu artış istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur.<br />

Doğar 4 ; yüksek irtifada yaşayan elit – orta ve uzun mesafe koşucularının, yüksek<br />

irtifa ve deniz seviyesindeki performanslarını incelediği araştırmasında, 1980 metrede<br />

uygulanan 10 günlük kamp öncesi, hemoglobin düzeyini 16,30 ± 0,61 g/100ml olarak<br />

bulurken , aynı grupla İzmir’de (0 m.) yaptığı 10 günlük kamp sonrası hemoglobin<br />

düzeyini, 14,48 ± 0,48 g/100ml olarak gözlemlemiştir. Aradaki bu fark istatistiksel<br />

açıdan anlamlı bulunmuştur.<br />

Savaş 17 ; deniz seviyesi ve yükseltide uygulanan interval antrenman programının,<br />

bazı fizyolojik parametrelere olan etkisinin tespiti isimli çalışmasında, yükseltiye<br />

çıkmadan alınan ilk ölçümde hemoglobin değerini <strong>13</strong>,2 ± 1,36 g/ml ; yükseltiden<br />

döndükten sonra ise 14,3 ± 1,25 düzeyinde tespit etmiştir. (p < 0,001) Aradaki bu fark<br />

istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur.<br />

Araştırmamız bulgularına göre; deney grubu üzerinde yüksek irtifaya çıkmadan<br />

önce alınan ilk ölçümde hemoglobin düzeyi, 14,47 ± 1,12 g/dl ; yüksek irtifadan<br />

dönüldükten sonra 15,80 ± 1,25 g/dl olarak gözlemlenmiştir (p < .01). Kontrol<br />

grubunda yapılan testlerde de, hemoglobin konsantrasyonu ilk ölçümde 15,36 ± 1,03<br />

g/dl olarak tespit edilmişken, son ölçümde bu değerin 15,53 ± 0,88 e çıktığı<br />

gözlemlenmiştir(p < .001).<br />

Literatür bilgileri; yükseltide kalınan süre ile hemoglobinde olan artışın doğru<br />

orantılı olacağını vurgularken, meydana gelen artışla kanın O2 taşıma kapasitesinin<br />

arttığını belirtmektedir. Araştırmacıların elde etmiş oldukları değerler, araştırmamız<br />

hemoglobin bulguları ile paralellik göstermektedir.<br />

Bu araştırma ile elde edilen sonuçlar şu şekilde sıralanabilir:<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun İnterval… 309<br />

1. Deney grubu üzerinde yapılan vücut ağırlığı ölçümlerinde, ilk ölçüm ve son ölçüm<br />

değerlerinde, istatistiksel açıdan anlamlı bir azalma tespit edilirken(p < .001),<br />

Kontrol grubunda istatistiksel açıdan anlamlı bir artış gözlemlenmiştir (p < .001).<br />

2. Deney grubunda, istirahat kalp atım sayısı üzerine yapılan ilk ve son ölçümlerinde,<br />

istatistiksel açıdan anlamlı bir azalma gözlemlenmiştir (p < .001). Kontrol<br />

grubunda da aynı şekilde anlamlı bir azalma tespit edilmiştir (p < .01).<br />

3. Deney ve kontrol grubu deneklerinin sistolik kan basıncı ölçümlerinde, ilk ve son<br />

değerler arasında, istatistiksel açıdan anlamlı bir düşüş tespit edilmiştir(p < .001).<br />

4. Deney ve kontrol gruplarında, diastolik kan basıncı üzerine yapılan ilk ve son<br />

ölçümlerde, istatistiksel açıdan anlamlı bir azalma tespit edilmiştir (p < .001).<br />

5. Deney grubundaki deneklerin hemoglobin konsantrasyonu üzerine yapılan<br />

ölçümlerde, ilk ve son ölçüm değerlerinde, istatistiksel açıdan anlamlı bir artış<br />

olduğu tespit edilmiştir(p < .01). Kontrol grubunda da yine aynı şekilde anlamlı bir<br />

artış söz konusudur(p < .001).<br />

Bu sonuçlar gözönünde bulundurulduğunda; yükseltide yapılan antrenmanların,<br />

kişinin fiziksel – fizyolojik performansını artırmada etkili bir yöntem olduğunu<br />

söylemek mümkündür.<br />

Kaynaklar<br />

1. Beaumont, W. V. ; Underkofler, J. ; At All : Erytrocyte Volume, Plasma<br />

Volume and Acid Base Changes in Exercise and Heat Dehydration, J. Appl<br />

Physiology, Vol : 50, No : 1, s. 125 - 126, 1981.<br />

2. Davitson, R.J.L. ; Robertson, J.D. ; At All : Hemotologial Changes Associated<br />

With Marathon Running, İnt. Journal Sports and Medicine, Vol : 8, No : 6, s. 19 –<br />

25, 1987.<br />

3. Doğar, A.V. : Yüksek İrtifada Yaşayan Elit Orta – Uzun Mesafe Koşucuların<br />

Yüksek İrtifa ve Deniz Seviyesindeki Fiziksel Performansları ile Çeşitli Kan<br />

Parametrelerinin Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sağlık<br />

Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı, Ankara – 1995.<br />

4. Doğar, A.V. ; Tamer, K. ; Erol, E. ; Günay, M. : Yüksek İrtifada Yaşayan Elit-<br />

Orta-Uzun Mesafe Koşucularının Yüksek İrtifa ve Deniz Seviyesindeki Fiziksel<br />

Performansları ile Çeşitli Kan Parametrelerinin Karşılaştırılması, Beden Eğitimi ve<br />

Spor Bilimleri Dergisi, Cilt-1, Sayı-1, s. 16 Ocak – 1996.<br />

5. Dündar, U. : Antrenman Teorisi, 2. Baskı, Bağırgan Kitabevi, s. 216 – 217,<br />

Ankara – 1995.<br />

6. Ergen, E. ve Diğerleri : Spor Fizyolojisi, Açıköğretim Fakültesi Yayını, Yayın<br />

No : 584, s. <strong>13</strong>9,Eskişehir, 1993.<br />

7. Ferezeu, J. ; Richalet, J. P. ; Coste, T. ; Rathat, C. : Changes in Plasma Lipids<br />

and Lipoprotein Cholesterol During a High Altitude Mountainering Expedition<br />

(4800 m), European Journal of Applied Physiology and Occupational Physiology,<br />

Vol : 57, No : 6, s. 740 – 745, Jul 1988.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal


310 Bilgehan BAYDİL<br />

8. Fox, E.L. ; Bowers, R.W. ; Foss, M.L. : The Physiological Basis of Physical<br />

Education and Athletics, Fourth Edition, Saunders Company, New York, 1988.<br />

9. Gökdemir, K. : Yükseltide Akut Fizyolojik Değişiklikler, Spor Hekimliği<br />

Kongresi, Antalya, Nisan 1999.<br />

10. Guyton, A.C. : Tıbbi Fizyoloji, (Textbook of Medical Physiology, 7. Edition),<br />

Çevirenler : Çavuşoğlu, H., Gökhan, N., Cilt : 2, Merk Yayıncılık, İstanbul – 1988.<br />

11. Günay, M. : Egzersiz Fizyolojisi, Bağırgan Kitabevi, s. 205 – 209, Ankara<br />

– 1998.<br />

12. Kamitomo, M. ; Longo, LD. ; Gilbert, RD. : Right and Left Ventricular<br />

Function in Fetal Sheep Exposed to Long Term High Altitude Hypoxemia, Am- J.-<br />

physiology, Vol : 262, No : 2, s. 262, 1992 Feb.<br />

<strong>13</strong>. Kaya, İ. : Yüksek İrtifada Yapılan Antrenmanların Kastamonu Beden Eğitimi ve<br />

Spor Yüksekokulu Öğrencilerinin Bazı Fiziksel Özellikleri ve Çeşitli Kan<br />

Parametreleri Üzerine Kronik Etkilerinin Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi,<br />

Gazi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim<br />

Dalı, Ankara, 2000.<br />

14. Kayser, B. : Nutrition and Energetics of Exercise at Altitude, Sports and Medicine<br />

, Vol : 17, No: 5, s. 309 – 323, May 1994.<br />

15. Lewine, BD. ; Gunderson, S.J. : Altitude Training Does Not İmprove Running<br />

Performance More Than Equivalent Training Near Sea Level in Trained Runners,<br />

Medicine Science in Sports and Exercise, Vol 24, No : 5, s. 569, May 1992.<br />

16. Özcan, O. ve Diğerleri : Yükseklikte Yapılan Antrenmanın Bazı Kan<br />

Parametreleri Üzerine Etkileri, Spor Hekimliği Dergisi, Cilt : 27, No :.2 s. 1<strong>13</strong> –<br />

119, 1992.<br />

17. Savaş, S. : Deniz Seviyesi ile Yükseltide Uygulanan Dayanıklılık<br />

Antrenmanlarının Bazı Fizyolojik Parametrelere Olan Etkilerinin Tespiti ve Üç<br />

Hafta Sonra Tekrarlanan Ölçüm Değerleri ile Karşılaştırılması, G.Ü. Kastamonu<br />

Eğitim Dergisi, Cilt : 8, No : 1,s. 207 – 216, Mart 2000.<br />

18. Zorba, E. ; Doğu, G. ; Ziyagil, M.A. : Yükseltiden Önce ve Sonra Bazı<br />

Fizyolojik Parametrelerdeki Değişiklikler, Spor ve Tıp Dergisi, Cilt : 12, Sayı : 2,<br />

s. 25-28, 1995.<br />

19. Wolski, L.A. ; MC Kenzie, D.C. ; Wenger, H.A. : Altitude Training For<br />

Improvements in Sea Level Performance: Is There Scientific Evidence of Benefit ?,<br />

Sports Medicine, Vol : 22, No : 4, s. 251 – 263, Oct. 1996.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />

Kastamonu Eğitim Dergisi


YAZIM KURALLARI VE YAYIN İLKELERİ<br />

1. Bu dergide bir araştırmayı sonuçlarıyla yansıtan araştırma makaleleri ile<br />

bilimsel nitelikleri yüksek sayılabilecek tercümeler, bilimsel gözlem ve<br />

derleme yazıları yayınlanır.<br />

2. Makalenin başlığı metne uygun kısa ve açık ifadeli olmalı, büyük harflerle<br />

satır başından başlayarak yazılmalı ve bütün başlıklar kalın (bold) olmalıdır.<br />

3. Yazarların adı ve soyadı ünvan belirtilmeden başlığın 1cm altından satır<br />

başından itibaren ad küçük soyadı büyük harfle yazılmalıdır. Yazarın adresi<br />

1cm altında aşağıdaki düzene ve her ana kelimenin baş harfi büyük olarak<br />

yazılmalıdır (Bölümü, Fakültesi, Şehir, Ülke). Birden fazla yazar olması<br />

durumunda aynı adresli yazarlar alt alta yazıldıktan sonra, adres yazılır.<br />

4. Yazılar, kaynaklar, tablo ve şekiller ile birlikte en az 2 en çok 15 sayfa<br />

olmalıdır. Gerektiğinde yayın kurulu bu sayıyı arttırabilir.<br />

5. Şekil ve grafikler çini mürekkebi ile aydinger kâğıdına veya beyaz kuşe<br />

kâğıdına çizilmeli, resimler parlak fotoğraf katına siyah-beyaz ve net<br />

basılmış olmalı, eserde kullanılan grafik ve fotoğraflar da şekil olarak<br />

isimlendirilip, numaralandırılmalı ve altlarına şekil altı yazıları<br />

yazılmalıdır. Tabloların üstlerine tablo numarası ve yazıları yazılmalıdır.<br />

6. Dipnot vermek gerektiğinde rakam veya yıldız (*) kullanılmalıdır. Dipnot<br />

her sayfanın altına ana metinle bir çizgiyle ayrılarak yazılmalıdır.<br />

7. Çalışma herhangi bir kurumun desteği ile gerçekleşmiş ise kurumun adı ilk<br />

sayfa altına dipnot olarak yazılmalıdır.<br />

8. Eserin bölümleri mümkün ise: "Özet, metin, teşekkür (gerekli ise) ve<br />

kaynaklar" düzeninde olmalıdır.<br />

ÖZET<br />

Yazarın adından sonra iki aralık verilerek yazılır. 100 kelimeyi geçmeyecek<br />

şekilde yabancı dilde (İngilizce, Fransızca ya da Almanca) ve Türkçe yazılmalıdır.<br />

METİN<br />

Sunulan çalışmanın özlü anlatımı olup gerektiğinde birtakım numaralandırılmış<br />

alt bölümlerden oluşabilir. Örneğin; Giriş, Materyal ve Metot, Bulgular,<br />

Tartışma ve Sonuç veya Giriş, Teorik Eserler, Denetsel Çalışmalar, Tartışma ve<br />

Sonuçlar gibi.<br />

Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi


312 Yazım Kuralları ve Yayın İlkeleri<br />

KAYNAKLAR<br />

Kaynaklar metinde parantez içinde örneğin; (1) biçiminde numaralandırılıp<br />

belirtilmeli, metin sonunda tam sayfada ve metin içinde veriliş sırasına göre<br />

yazılmalıdır. Üçten fazla yazarlarda baştan 3 yazar ismi alınır, diğer isimler için<br />

Türkçe yayınlarda; ve diğerleri, yabancı yayınlarda; et al., ibaresi eklenmelidir.<br />

Yazar adı baş harflerden oluşur. Kitap, rapor, tez ve bildirilerde kelimelerin baş<br />

harfleri büyük, makalede ise ilk kelimenin baş harfi büyük diğerleri küçük<br />

yazılmalıdır.<br />

Örnek:<br />

1. Soyadı, A., Eserin Adı, Basıldığı Dergi/Kitap vs., Varsa (Cilt, Sayı, Sayfa),<br />

Basım Yeri, Tarih.<br />

2. Ayhan, R., Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Hukuki Mahiyeti, G.Ü. Hukuk<br />

Fakültesi Dergisi, C.I, Sayı:2, s.31-40, Ankara, 1997.<br />

9. Gönderilecek eserler IBM uyumlu bilgisayarda Microsoft Word kelime<br />

işlemcisi ile yazıtipini (font) Times New Roman ve yazıtipi boyutunu<br />

(punto) 10 kullanarak 3.5'luk diskete yazılmalıdır.<br />

10. Gönderilecek eserler A4 (210 × 297 mm) normundaki beyaz kâğıda<br />

üstten 2,5 cm, sağdan 4,5 cm, soldan 4 cm ve alttan 8,5 cm boşluk<br />

bırakılarak yazılmalıdır.<br />

11. Eserin yazıldığı 3.5'luk disket ve A4 normundaki beyaz kâğıda 3 adet çıktı<br />

dergi editörlüğüne verilmelidir. Yazışma adresine elektronik posta adresi de<br />

eklenmelidir.<br />

Not : Disketin okunamaması veya bozulması ihtimaline karşı makalenizi<br />

ayrıca ksef@gazi.edu.tr e-posta adresine gönderebilirsiniz.<br />

12. Makalenin dil kurallarına uygun olmasının sağlanması yazarına aittir.<br />

<strong>13</strong>. Düzeltmeler yazar tarafından yapılır.<br />

14. Dergiye gönderilecek makaleler için yazışmalar, "Gazi Üniversitesi<br />

Kastamonu Eğitim Fakültesi Dekanlığı 37200/KASTAMONU" veya<br />

ksef@gazi.edu.tr adresine yapılabilir.<br />

15. Bir yazının yayınlanmasına Yazı İşleri Müdürü (Editör) ve Yayın Kurulu<br />

(Editorial Board), hakemlerden gelecek raporları değerlendirerek karar verir.<br />

16. Dergiye gönderilen makaleler ister yayınlansın isterse yayınlanmamış olsun<br />

iade edilmez.<br />

March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!