You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Gazi Üniversitesi<br />
Kastamonu Eğitim<br />
Dergisi<br />
Gazi University<br />
Kastamonu Education<br />
Journal<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 ISSN <strong>13</strong>00-8811 March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1<br />
Eğitim Bilimleri<br />
İÇİNDEKİLER (CONTENTS)<br />
Öğretmenlik Uygulamalarında Mikro Öğretim Yönteminin<br />
Etkililiğinin İncelenmesi............................................................................. A.GÜRSES, R.BAYRAK, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ, Ç.DOĞAR .1<br />
Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar................................. B. TÜRKMEN....................................................................11<br />
Okulöncesi Eğitim Programlarına Aile Katılımı......................................... F. TEZEL ŞAHİN, N. ÜNVER............................................23<br />
Davranış Kültürünün Turizme Yansıması: “İlişkiler Zinciri” ....................... Ö. CAN .............................................................................31<br />
İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi<br />
Üzerine Bir Araştırma ............................................................................... S. Z. GENÇ.......................................................................41<br />
Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim .................................................... T. ÇALIK, F. SEZGİN........................................................55<br />
Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme<br />
Yönteminin Kazandırdığı Bilgi ve Beceriler............................................... Ü. ŞİMŞEK, K. DOYMUŞ, N. KIZILOĞLU.........................67<br />
İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine<br />
Bir Araştırma............................................................................................. Y. KILIÇ ............................................................................81<br />
Öğretmen Adaylarının Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri ve Problem Çözme<br />
Becerileri Üzerine Bir Araştırma (Kastamonu İli Örneği) ......................... A. ALTUNÇEKİÇ, S. YAMAN, Ö. KORAY.........................93<br />
Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun<br />
Öğretiminde Bilgisayar Destekli Öğretimin Öğrenci Başarısına Etkisi...... S. AKÇAY, M.AYDOĞDU, H.İ.YILDIRIM, Ö.ŞENSOY....103<br />
İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin<br />
Lise 2 Matematik Konularındaki Hazır Bulunuşluk Düzeyleri ................... A. TUNA, A. KAÇAR .......................................................117<br />
Matematik Öğretiminde Kendini Gerçekleştirme ...................................... C. IŞIK, M. ALBAYRAK, A.S. İPEK.................................129<br />
Değişken Kavramı Üzerine....................................................................... Y. DEDE..........................................................................<strong>13</strong>9<br />
Fen Bilimleri<br />
Taşköprü Fidanlığında (Kastamonu) Zarar Yapan Böceklerin Belirlenmesi... E. ÖZCAN, S. ÜNAL .......................................................149<br />
Arıtılmış Atık Suların Bazı Çim Türlerinde Tohum Çimlenmesi ve<br />
Fide Gelişimi Üzerine Etkileri.................................................................... S. ÖZCAN, S. OLUK.......................................................159<br />
Sosyal Bilimler<br />
Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu ............... D. M. BURAK..................................................................163<br />
Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası<br />
Bakımından Değerlendirilmesi.................................................................. E. BAYDİL.......................................................................181<br />
Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan<br />
Şehirlere İlginç Bir Örnek; Ağrı ................................................................. F. KAYA ..........................................................................193<br />
Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı-Candaroğulları Münasebetleri ............ H. KELEŞ, C. YAKUPOĞLU...........................................207<br />
Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılâbı....................................... M. S. YILMAZ..................................................................223<br />
Türkistan’da Açılan Rus Eğitim Müesseselerin Ruslaştırma Siyasetindeki Rolü . M. EGAMBERDİYEV ......................................................233<br />
Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması.... T. ÖCAL..........................................................................241<br />
Dil ve Edebiyat<br />
Learning English through Cooperation among University First Year Students.A. ŞAHAN .......................................................................255<br />
The Contribution of Selecting and Evaluating Textbooks to Language<br />
Teaching and Learning in EFL Classroom ............................................... C. YILMAZ ......................................................................265<br />
Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi ............................................................... G. KÜÇÜKBASMACI ......................................................273<br />
Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students<br />
in University .............................................................................................. S. KÖSE .........................................................................287<br />
Spor ve Kültür<br />
Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun<br />
İnterval Antrenman Programının Bazı Fizyolojik Parametrelere Etkisi........... B. BAYDİL.......................................................................299<br />
Yazım Kuralları ve Yayın İlkeleri ................................................ ........................................................................................311
Gazi Üniversitesi<br />
Kastamonu Eğitim<br />
Dergisi<br />
Sahibi:<br />
Prof. Dr. Kadri YAMAÇ<br />
(Rektör)<br />
Genel Yayın Yönetmeni:<br />
Prof. Dr. A. Azmi YETİM<br />
(Dekan)<br />
Editör:<br />
Doç. Dr. Ahmet KAÇAR<br />
Editör Yardımcısı:<br />
Öğr.Gör. Erkan YANARATEŞ<br />
Yayın Kurulu:<br />
Prof. Dr. A. Azmi YETİM (Gazi Üniversitesi)<br />
Prof. Dr. Refik TURAN (Gazi Üniversitesi)<br />
Prof. Dr. Leyla KÜÇÜKAHMET (Gazi Üniversitesi)<br />
Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK (Ankara Üniversitesi)<br />
Prof. Dr. Salih ÇEPNİ (Karadeniz Teknik Üniversitesi)<br />
Prof. Dr. Ramazan ÖZEY (Marmara Üniversitesi)<br />
Prof. Dr. Erdoğan BÜYÜKKASAP (Atatürk Üniversitesi)<br />
Bu dergi yılda iki defa yayınlanır.<br />
Gazi University<br />
Kastamonu Education<br />
Journal<br />
Owner:<br />
Prof. Dr. Kadri YAMAÇ<br />
(Rector)<br />
General Publishing Manager:<br />
Prof. Dr. A. Azmi YETİM<br />
(Dean)<br />
Editor:<br />
Assoc. Prof. Dr. Ahmet KAÇAR<br />
Editor Assistant:<br />
Instructor Erkan YANARATEŞ<br />
Editorial Board:<br />
Prof. Dr. A. Azmi YETİM (Gazi University)<br />
Prof. Dr. Refik TURAN (Gazi University)<br />
Prof. Dr. Leyla KÜÇÜKAHMET (Gazi University)<br />
Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK (Ankara University)<br />
Prof. Dr. Salih ÇEPNİ (Karadeniz Technical University)<br />
Prof. Dr. Ramazan ÖZEY (Marmara University)<br />
Prof. Dr. Erdoğan BÜYÜKKASAP (Atatürk University)<br />
This journal is published two times a year.<br />
G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi Dekanlığı, 37200 KASTAMONU<br />
1 Mart 2005<br />
e-mail: ksef@gazi.edu.tr<br />
BU SAYIDAKİ MAKALELERİN HAKEMLERİ<br />
Prof.Dr. A. Azmi YETİM Gazi Üniv. Doç.Dr. Murat ÖZBAY Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Aydan ERSÖZ Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Ayhan BAYRAK Anadolu Üniv.<br />
Prof.Dr. Dursun Ali AKBULUT Ondokuz Mayıs Ü. Yrd.Doç.Dr. B. Ünal İBRET Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. E. Semih YALÇIN Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Bekir TÜRKMEN Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Enver KONUKÇU Atatürk Üniv. Yrd.Doç.Dr. Duran AYDINÖZÜ Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Güler ÜLKÜ Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Emin BAYDİL Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. H. İbrahim YALIN Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Ersin GÜNGÖRDÜ Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Hasan VURDU Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. F. Ahsen TURAN Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. İbrahim ATALAY Dokuz Eylül Üniv. Yrd.Doç.Dr. Hacı SULAK Selçuk Üniv.<br />
Prof.Dr. Mehmet ŞAHİNGÖZ Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Hikmet DEVELİ Ondokuz Mayıs Ü.<br />
Prof.Dr. Mustafa SAFRAN Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. İskender H. SARIGÖZ Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Mustafa YILMAZ Hacettepe Üniv. Yrd.Doç.Dr. Mehmet SEZEN Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Neriman ARAL Ankara Üniv. Yrd.Doç.Dr. Muammer ERGÜN Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Nezahat GÜÇLÜ Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Muammer NURLU Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Ramazan DİKİCİ Atatürk Üniv. Yrd.Doç.Dr. Muharrem AVCI Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Ramazan ÖZEY Marmara Üniv. Yrd.Doç.Dr. Mustafa SARIKAYA Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Ramazan TEZCAN Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Önder ÇAĞIRAN Gazi Üniv.<br />
Prof.Dr. Saadettin GÖMEÇ Ankara Üniv. Yrd.Doç.Dr. Özden TAŞĞIN Selçuk Üniv.<br />
Prof.Dr. Temel ÇALIK Gazi Üniv. Yrd.Doç.Dr. Paşa Tevfik CEPHE Gazi Üniv.<br />
Doç.Dr. Ekrem KADIOĞLU Atatürk Üniv. Yrd.Doç.Dr. Sabri ÜNAL Gazi Üniv.<br />
Doç.Dr. Gülsev PAKKAN Hacettepe Üniv. Yrd.Doç.Dr. Süleyman SARIBIYIK Gazi Üniv.<br />
Doç.Dr. Mehmet Emin ÖZDEMİR Atatürk Üniv. Dr. Ömer KÜÇÜK Gazi Üniv.<br />
ii
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 1-10<br />
ÖĞRETMENLİK UYGULAMALARINDA MİKRO ÖĞRETİM<br />
YÖNTEMİNİN ETKİLİLİĞİNİN İNCELENMESİ<br />
Özet<br />
Ahmet GÜRSES, Ramis BAYRAK<br />
Atatürk Üniversitesi K.K. Eğitim Fakültesi, Kimya Eğitimi A.B.Dalı, Erzurum.<br />
Mehmet YALÇIN, Metin AÇIKYILDIZ<br />
Atatürk Üniversitesi Bayburt Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Bayburt.<br />
Çetin DOĞAR<br />
Atatürk Üniversitesi Erzincan Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Erzincan.<br />
Bu çalışmada, mikroöğretimin öğretmenlik uygulamalarında karşılaşılan problemlerin<br />
belirlenmesi ve çözümlenmesine yönelik olarak kullanımının etkililiği belirlenmeye çalışılmıştır.<br />
Bu amaçla 2003-2004 eğitim-öğretim yılı güz yarıyılında okul uygulamaları kapsamında<br />
öğretmenlik uygulaması dersine katılan 6 kişilik öğrenci grubunda, video kamerayla kaydedilen<br />
40’ar dakikalık ilk ve son sunumdan oluşan mikroöğretim yöntemi uygulanmıştır. İlk sunumlarda<br />
elde edilen kayıtların ikinci sunumlar öncesi grupla kritiği yapılarak, adayın karşılaştığı<br />
güçlükler ve eğitim öğretim faaliyetleri açısından eksik kaldığı yönler, alınacak önlemler ve<br />
eksikliklerin giderilmesi yönünde nelerin yapılabileceği tartışılmıştır. Bu çalışma sonucunda,<br />
öğretmen adaylarının özellikle ikinci sunumlar sonunda laboratuar ve öğretim teknolojilerinden<br />
faydalanma, işlenen kimya konuları ile ilgili temel ilke ve kavramları açıklayabilme, mesleğin<br />
gerektirdiği rol ve davranışları sergileme, ünite ve günlük planları yapma gibi davranışları<br />
istenilir seviyede yansıtabildiği belirlenmiştir.<br />
Anahtar Sözcükler: Mikroöğretim, öğretmenlik uygulaması, öğretmen yetiştirme<br />
INVESTIGATION OF EFFECTIVENESS OF MICROTEACHING<br />
AT PRACTICUM<br />
Abstract<br />
In this study, it is aimed to determine problems related to using microteaching in teaching<br />
applications and to present some solutions. Therefore, it is applied to a-six-student-group who<br />
has been attending the teaching application course including the school experience at 2003-2004<br />
fall terms. In the applications, the students’ performances were recorded with video camera for<br />
forty minutes containing pre and post presentations by using microteaching method. Comparing<br />
the pre presentations to the post presentations, it was discussed that the student teacher facing<br />
challenges, some inadequate in the view of instructional activities, precautions and to solve about<br />
the problems.<br />
Keywords: Microteaching, teaching application, teacher education<br />
1. Giriş<br />
Günümüzde gelişmiş ülkeler, gelecekte güçlü ve söz sahibi olmanın ancak fen<br />
alanında yetişmiş insanlarla mümkün olabileceği düşüncesiyle fen öğretimine büyük<br />
destek vermektedirler. Nitelikli insanların eğitiminde pek çok faktörün etkisi<br />
bulunmaktadır. Kuşkusuz bu faktörlerin en önemlilerinden biri de öğretmendir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
2 A.GÜRSES, Ç.DOĞAR, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ,R.BAYRAK<br />
Öğretmen, eğitim sürecinde anahtar rol oynar. Öğretmenin, okuldaki rollerinden en<br />
önemlisi bilginin öğrenciye kazandırılmasında rehberlik etmektir. Bu rolüyle öğretmen;<br />
öğrencisinde istendik davranış değişikliklerini oluşturur, ona iyi ilişkiler kazandırır ve<br />
onu becerikli kılar. Ayrıca öğrencisine geçerli değer duygusu kazandırması,<br />
disiplincilik, yargıçlık, sırdaşlık gibi roller de öğretmenden beklenir. Öğretmenlerin eğitim<br />
sürecinin hedeflerine ve genel prensiplerine inanmaları, bireysel girişim ve yaratıcılığın<br />
gelişmesi için hoşgörüye sahip olmaları gerekir. Eğitimin her ögesi öğretmen tarafından<br />
düğümlenir ve değerlenir. “Öğretmen yetiştirme” çok boyutlu ve geniş kapsamlı bir<br />
konudur. Öğretmen adaylarının seçimi, hizmet öncesi eğitimi, bir dereceye kadar<br />
stajyerlik dönemi ve bu dönemdeki izleme ve değerlendirme çalışmaları, hizmet içi<br />
eğitim gibi alt konular ve bunlarla ilgili özellikler tümüyle öğretmen yetiştirme kavramı<br />
içine girmektedir (1).<br />
Öğretmen yetiştirmede hizmet öncesi eğitim kapsamında yer alan okullardaki<br />
öğretmenlik uygulaması çalışmalarının önemi şüphesiz yadsınamaz. Öğretmenlik<br />
uygulaması dersi sırasında, öğretmen adayı, gelecekte üstleneceği öğretmenlik rolüne<br />
hazırlanmak için çaba gösterir. Bu nedenle öğretmenlik uygulaması, öğretmen<br />
adaylarının meslek yaşamları süresince yararlanacakları ilk deneyimlerini kazanmaları<br />
açısından önemli bir dönem olarak görülebilir. Eğitimde uygulama çalışmalarının<br />
öğretmen adaylarına sağlayacağı katkılar şunlardır: kuramı uygulama olanağı sağlama,<br />
çalışmalarını yöneltmek için öğrenciye ihtiyaçlarını ve eksikliklerini görmesine yardım<br />
etme, gerçek öğretme-öğrenme durumunu yönetirken öğrenci ile çalışma olanağı<br />
sağlamak ve etkin biçimde fonksiyonel olma kabiliyeti geliştirme (1). Diğer taraftan,<br />
öğretmenlik uygulamasının bir benzeri olan ve “öğretmen adaylarına, öğretmen olma<br />
yolunda karşılaşacakları bir çok sorunu tanıtan yapılandırılmış gözlem ve etkinlikler<br />
süreci olarak tanımlanan “okul deneyimi” derslerinin amacı Sands ve arkadaşları (1996)<br />
tarafından şu şekilde belirtilmektedir: öğretmen adaylarında, eğitim gördükleri düzeyde<br />
öğretmenlik ve değerlendirme yapmak için gereken mesleki yeterliliği oluşturmak,<br />
öğrencilerin yaş, yetenek, özel ihtiyaç ve geçmiş birikimlerine öğretmenliklerini etkili<br />
bir şekilde uyarlayabilmeleri için öğretmen adaylarını hazırlamak, etkili bir okul<br />
ortamına katkıda bulunacak anlayış ve tu<strong>tum</strong>lara sahip profesyonel birer öğretmen<br />
olabilmeleri için öğretmen adaylarını hazırlamak.<br />
Karamustafaoğlu ve Akdeniz (2002) “öğretmenlik uygulaması” ile ilgili yaptıkları<br />
bir çalışmada, uygulama öğretmenlerinin fizik öğretmeni adaylarına heyecanlarını<br />
yenme, mesleği sevme, programda yer alan bütün konuları çok iyi bilme, öğretmenöğrenci<br />
ilişkisini ayarlama, öğrenci psikolojisine göre davranma, ön hazırlık yapma,<br />
soru hazırlama, sınav öncesi cevap anahtarı hazırlama, öğrencinin dikkatini derse<br />
toplama, zamanı ve tahtayı iyi kullanma, olanaklar doğrultusunda laboratuar ve eğitim<br />
teknolojisi araçlarını yerinde kullanma, kısmen deney becerisi kazanma ve sınıfta<br />
otoriteyi kurma gibi davranışları kazandırmayı amaçladıklarını rapor etmişlerdir. Ayrıca<br />
öğretmen adaylarının fakültede kazandıkları bilgi, beceri ve davranışların uygulama<br />
okullarında en iyi şekilde sergilenebilmesi için, laboratuarlarında yeterli ve gerekli araçgereçleri<br />
bulunan, tepegöz, epidiyaskop, bilgisayar ve data-show gibi cihazlarla branşa<br />
yönelik afiş ve posterlerin duvarlarını süslediği bir ‘teknoloji sınıfı’ olan, sınıf<br />
mevcutları 25-30 ve bilgi seviyesi yüksek öğrenci grubundan oluşan, fiziki ortamı iyi u-<br />
tipi sınıfları ve zengin bir kütüphanesi olan uygulama okuluna, eğitim teknolojisi<br />
araçlarını ve laboratuarı kullanma becerisi olan ve derslerinde bu becerilere yer veren,<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Öğretmenlik Uygulamalarında Mikroöğretim Yönteminin Etkililiğinin İncelenmesi 3<br />
adaylarla iletişimi üst düzeyde olan, öğretim yöntem ve tekniklerine hakim, sınıf-içi<br />
ölçme ve değerlendirme çalışmalarında adaylara sorumluluk veren deneyimli uygulama<br />
öğretmenlerine ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir.<br />
Mikroöğretim ilk kez 1960’lı yıllarda, öğretmen eğitiminin niteliğini artırmak<br />
amacıyla, deneysel programın bir parçası olarak geliştirilmiştir. Mikroöğretim, normal<br />
öğrenme ve öğretim süreçlerinin karmaşıklığını basitleştirmeyi amaçlayan bir laboratuar<br />
yöntemidir. Mikroöğretim uygulamalarında, öğretmen adaylarına geniş bir deneyim<br />
imkanı sunulurken, adayın davranışlarında istendik yönde değişmeyi ve mesleki<br />
gelişmeyi sağlayacak ortam, etkinlik ve yaşantıları sağlamak temel amaç olarak kabul<br />
edilmektedir. Bu yöntemde öğretmen yetiştirme, öğretmen adaylarına kişilik<br />
kazandırma ve araştırma yeteneklerini geliştirme amaçları güdülür (4-6).<br />
Mikroöğretim yöntemi öğretmen adaylarına yeni öğretim stratejilerini planlama ve<br />
uygulama konusunda farklı ve yeni imkanlar sunar. Mikroöğretim yöntemi öğretmen<br />
davranışları üzerinde yoğunlaşır. Bir öğretmenin başarılı olmasında sahip olduğu bilgi<br />
ve becerilerini işe koşabilmesi çok önemlidir. Bu önemden hareketle ortaya çıkan<br />
mikroöğretim, öğretmen adaylarının kazandıkları bilgi ve becerileri uygulamaya<br />
aktarmalarına, yani kurum ile uygulama arasında köprü kurmalarına yönelik çabalardan<br />
birisidir. Mikroöğretimde öğretmen adaylarına, başarısızlık tehlikesi düşük, normal sınıf<br />
ortamına göre daha kontrollü bir öğretim ortamı sunularak hizmet öncesi deneyim<br />
kazandırılır. Mikroöğretim, teori ile uygulama arasındaki ilişkiyi vurgulayabilme<br />
potansiyeline sahip oluşu nedeniyle öğretmenlik mesleğine hazırlıkta önemli bir yer<br />
edinmiştir. Öğretmen adayı için amaç, bir konuyu öğretmekten çok, bir tekniği<br />
uygulamaktır (7-12).<br />
Mikroöğretim uygulamalarında ders süresi kısa tutulmakta (5-20 dakika) ve öğrenci<br />
sayısının da az olmasına (4 den az 20 den fazla olmaması) dikkat edilmektedir. Konu<br />
bakımından ise, öğretmen adayı, öğretim becerilerinden sadece bir tanesini yerine<br />
getirmeye çalışmaktadır. Dersler video kameraya çekilmekte ya da taşınabilir teyplerde<br />
kaydedilmektedir. Öğretmen adayı ders bitiminde kendi kendisini izlemekte ve<br />
işitmektedir. Aynı zamanda, rehber öğretmenden, öğrencilerden eleştiri ve öneriler<br />
almaktadır. Daha sonra o dersteki öğretim becerisini ilk uygulamasına kıyasla<br />
ilerletmek için 15-20 dakikalık bir süre içerisinde hazırlanarak aynı dersi bir başka<br />
küçük gruba, aynı süre içinde yeniden vermektedir. Mikroöğretimde seçilmiş davranışın<br />
istenilen düzeye gelinceye kadar tekrar edilmesi esas alındığında, mikro dersin kaç kez<br />
tekrarlanması gerektiğine rehber öğretmen karar verir (<strong>13</strong>).<br />
Okul uygulamaları içinde yer alan öğretmenlik uygulaması dersinin önemi şüphesiz<br />
yadsınamaz. Bu dersin hedeflerinin yerine getirilmesi, öğretmen adaylarının meslek<br />
hayatlarının ilk yıllarında karşılaşacakları önemli problemlerin üstesinden gelmelerine<br />
yardımcı olacaktır. Bu nedenle; öğretmen adaylarının, bu dersle hatalarını ve eksik<br />
yönlerini görmeleri hizmet öncesi eğitimde önemli bir yer tutmaktadır.<br />
Yukarıdaki açıklamalar ışığında bu çalışmada, mikroöğretimin öğretmenlik<br />
uygulamalarında karşılaşılan problemlerin belirlenmesi ve çözümlenmesine yönelik<br />
olarak kullanımının etkililiği belirlenmeye çalışılmıştır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
4 A.GÜRSES, Ç.DOĞAR, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ,R.BAYRAK<br />
2. Yöntem<br />
2.1. Araştırmanın Örneklemi<br />
Bu çalışma, 2003–2004 öğretim yılında Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir<br />
Eğitim Fakültesi Kimya Eğitimi Anabilim Dalında 4+1,5 Tezsiz Yüksek Lisans<br />
Programına devam eden 6 öğrenciden oluşmaktadır. Bu 6 öğrenci, mevcut uygulama<br />
gereği uygulama öğretim elemanının rehberliği için rasgele seçim sonucu belirlenen<br />
öğrencilerdir. Çalışma 4 aylık bir süreç içerisinde fakültedeki dersliklerde ve Erzurum<br />
Rıfkı Salim Burçak Kız Meslek Lisesinde gerçekleştirilmiştir.<br />
2.2. Uygulama Yöntemi<br />
Uygulama, öğretmen adayları tarafından yürütülen iki farklı sunumdan ibaret olup<br />
birinci sunumlar sırasında kaydedilen 40’ar dakikalık görüntüler fakültedeki<br />
dersliklerde uygulama öğretim elemanı eşliğinde öğretmen adaylarıyla izlenerek<br />
değerlendirilmiş ve ikinci sunumlar öncesi eksik ve hatalı yönler tespit edilmeye<br />
çalışılmıştır. Değerlendirme süreci sırasında karşılaşılan aksaklıkların giderilmesi için<br />
alınacak önlemler ve dikkat edilecek hususlar belirlenmiştir. Uygulama ortamı için<br />
öğretmen adayının tepkilerini gözlemlemek amacıyla gerçek sınıf ortamı seçilmiş ve bu<br />
sebeple literatürde mikroöğretim yöntemiyle ilgili önerilen uygulama sürelerinin yeterli<br />
olmayacağı kanaatine varılmıştır. Bir ders saatinde birden fazla öğretmen adayının<br />
öğrencilerde karmaşaya yol açacak şekilde öğretmen rolünü üstlenmesi gerekliliğinden<br />
hareketle bu kanaat güçlenmiştir. Gerçek sınıf ortamının seçilmesinde diğer bir etken de<br />
uygulama için tercih edilen öğretmenlik uygulaması dersinin sınıf ortamında<br />
uygulanması olmuştur. Bu sebeplerden dolayı uygulamada öğretmen adaylarının sadece<br />
bir öğretmenlik becerisini sergilemesi yoluna da gidilmemiştir. Uygulamalarda<br />
öğretmen adaylarının mikroöğretim yöntemini öğretimde kullanılabilmeleri için<br />
Mikroöğretim Yönergesinde YÖK (1997) yöntemde gerçekleştirilen değişiklikler<br />
dikkate alınarak bazı uyarlamalar yapılmış ve sırası ile uygulanmıştır.<br />
2.3. Veri Toplama Aracı ve İstatistiksel Analiz<br />
Öğretmen adaylarının uygulamalarının sonunda ölçme ve değerlendirme işlemleri<br />
için "betimleme-survey yöntemi" kullanılmıştır. Bu yöntem olayların, objelerin,<br />
varlıkların, kurumların, grupların ve çeşitli alanların ne olduğunu betimlemeye,<br />
açıklamaya çalışan araştırmalarda kullanılır (1). Ceyhun ve Karagölge (2002) tarafından<br />
kullanılmış olan “Mikroöğretimle ilgili değerlendirme formu” geliştirilerek, veri<br />
toplama aracı olarak kullanılmıştır. Uygulanan form “Mikroöğretimin ders aşaması” ve<br />
“Mikroöğretimin sunuş aşaması” olmak üzere iki boyuttan oluşmaktadır. Mikroöğretimin<br />
ders aşaması boyutu 12 maddeden ve mikroöğretimin sunuş aşaması boyutu ise 11<br />
maddeden oluşmaktadır. Bilgisayar ortamında SPSS 11,5 programı ile çözümlenen<br />
veriler, yüzde olarak gösterilmiştir. Elde edilen sonuçlar ilişkili/aynı grup t-testi<br />
kullanılarak yorumlanmıştır. Anlamlılık düzeyi 0,05 olarak alınmıştır. Veri toplama<br />
aracının birinci bölümünde “evet (3)”, “kısmen (2)” ve “hayır (1)” dereceleri ve ikinci<br />
bölümünde ise “iyi (3)”, “tatmin edici (2)” ve “dikkat gerekli (1)” dereceleri<br />
kullanılmıştır. Her bir maddeye aday öğretmenler tarafından verilen cevaplar,<br />
seçeneklere karşılık gelen derecelerle çarpılarak testin tamamı puanlandırılmıştır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Öğretmenlik Uygulamalarında Mikroöğretim Yönteminin Etkililiğinin İncelenmesi 5<br />
Ayrıca sonuçların geçerliği, mikroöğretimin etkililiği hakkında öğretmen adayı<br />
öğrencilerden elde edilen kompozisyonlardan sağlanan verilerle karşılaştırılarak test<br />
edilmiştir. Bu kompozisyonun analizi de içerik analizi ile sağlanmıştır.<br />
3. Bulgular<br />
Mikroöğretim etkinlikleri kapsamında öğretmen adayı öğrencilerin ilk sunumların<br />
sonunda anketlere verdikleri cevaplar Tablo 1’ de yüzde olarak görülmektedir. Ayrıca<br />
mikroöğretimin ilk sunusunun sonunda dersin işlenişi ve sunuş bölümündeki sorulara<br />
verilen cevapların yüzdesi Şekil 1 ve Şekil 2’de görülmektedir.<br />
Tablo 1. Mikroöğretimle ilgili değerlendirme ve gözlem formu<br />
DERS İŞLENİŞİ<br />
EVET KISMEN HAYIR<br />
(%) (%) (%)<br />
Dersin başlangıcı ilgi çekici mi? 3 38 70 56 27 6<br />
Üzerinde durulan düşüncelerin neler olduğu açık<br />
mı?<br />
53 88 41 12 6 -<br />
Üzerinde durulan düşüncelerin sırası açık mı? 53 88 35 12 12 -<br />
Dinleyenlere not alma imkanı verildi mi? 26 100 47 - 27 -<br />
Sorulardan yararlanıldı mı? 32 82 50 18 18 -<br />
Görsel araç gereçlerden yararlanıldı mı? 12 53 20 21 68 26<br />
İlgi çekici örnekler verildi mi? 6 32 67 50 27 18<br />
Eğitim Teknolojilerinden faydalanıldı mı? 18 74 15 15 67 11<br />
Öğrenci seviyesine uygun ders işlendi mi? 26 74 56 26 18 -<br />
Sorularla geri bildirim sağlanabildi mi? 20 71 71 29 9 -<br />
Özetleme yapıldı mı? 18 47 38 41 44 12<br />
Zaman iyi ayarlandı mı? 32 47 44 53 24 -<br />
Tablo 1’in devamı<br />
SUNUŞ<br />
ilk<br />
sunu<br />
İYİ<br />
(%)<br />
s<br />
c<br />
ikinci<br />
sunu<br />
i<br />
s<br />
c<br />
i<br />
TATMİN<br />
EDİCİ<br />
(%)<br />
ilk<br />
sunu<br />
ikinci<br />
sunu<br />
s<br />
c<br />
i<br />
DİKKAT<br />
GEREKLİ<br />
(%)<br />
ilk<br />
sunu<br />
ikinci<br />
sunu<br />
Sesin şiddeti, derecesi, değişimi,<br />
konuşma hızı<br />
23 68 47 32 30 -<br />
Duraklamalardan yararlanma 14 74 44 26 42 -<br />
Kullanılan dil, dilde akıcılık 47 88 44 12 9 -<br />
Dinleyicilerle göz teması 26 71 62 29 12 -<br />
Sınıf içi iletişimde seviye gruplarını<br />
gözetme<br />
12 50 56 47 32 3<br />
Farklı öğretim stratejilerini ve<br />
tekniklerini kullanma<br />
3 50 44 44 53 6<br />
Öğrenci ihtiyaçlarını dikkate alma 30 47 35 47 35 6<br />
Jest ve mimikler 44 79 44 21 12 -<br />
Yüz ifadesi 62 79 26 21 12 -<br />
Görsel araç gereçler 66 88 14 9 20 3<br />
Heyecan-coşku 14 71 68 29 18 -<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
6 A.GÜRSES, Ç.DOĞAR, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ,R.BAYRAK<br />
80<br />
60<br />
CEVAP YÜZDESİ<br />
40<br />
SEÇENEK<br />
20<br />
Hayır<br />
Kısmen<br />
0<br />
Evet<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
6<br />
7<br />
8<br />
9<br />
10<br />
11<br />
12<br />
SORULAR<br />
Şekil 1. İlk sunu sonunda dersin işlenişi bölümündeki sorulara verilen cevap yüzdeleri<br />
80<br />
60<br />
CEVAP YÜZDESİ<br />
40<br />
SEÇENEK<br />
20<br />
Dikkat Gerekli<br />
Tatmin Edici<br />
0<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
6<br />
7<br />
8<br />
9<br />
10<br />
11<br />
İyi<br />
SORULAR<br />
Şekil 2. İlk sunu sonunda sunuş bölümündeki sorulara verilen cevap yüzdeleri<br />
Tablo 1 incelendiğinde; öğretmen adaylarının dersin işlenişi ile ilgili sorulan<br />
sorulara verdikleri cevapların çoğunlukla olumsuz nitelikte olması nedeniyle nitelikli bir<br />
öğretmenden istenen davranışların görülme ihtimalinin az olduğu anlaşılmaktadır. Elde<br />
edilen cevaplar “hayır” ve “kısmen” şeklinde yoğunlaşmaktadır. Öğretmen adaylarının<br />
ilk sunum sonunda sergilemiş oldukları davranışlar analiz edildiğinde Tablo 1’ den<br />
görüldüğü gibi dersin başlangıcında öğrencilerin dikkatini çekmede yetersiz oldukları<br />
(%97), ders süresince işlenecek düşüncelerin neler olduğunun ve bu düşüncelerin<br />
sırasının açık olmadığı (%47), öğrencilere yeterince not alma imkanının verilmediği<br />
(%74), ders sırasında sorulardan (%68) ve görsel araç gereçlerden yaralanma<br />
durumlarının yetersiz olduğu (%88), ilgi çekici örneklerin gerektiği kadar<br />
kullanılmadığı (%94), eğitim teknolojilerinden faydalanılmadığı (%82), öğrenci<br />
seviyesine uygun ders işlenmediği (%74), sorularla öğretilen konu hakkında geri<br />
bildirim sağlanmadığı (%80), özetlemenin yapılmadığı (%82) ve zamanın iyi<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Öğretmenlik Uygulamalarında Mikroöğretim Yönteminin Etkililiğinin İncelenmesi 7<br />
ayarlanmadığı (%68) tespit edilmiştir. Ayrıca, mikroöğretimin sunuş aşamasında ise,<br />
sesin ve konuşma hızının şiddeti, derecesi, değişimi (%77), duraklamalardan yararlanma<br />
(%86), kullanılan dil, dilde akıcılık (%53), dinleyicilerle göz teması (%74), sınıf içi<br />
iletişimde seviye gruplarını gözetme (%88), farklı öğretim stratejilerini ve tekniklerini<br />
kullanma (%97), öğrenci ihtiyaçlarını dikkate alma (%70), jest ve mimikler (%56), yüz<br />
ifadesi (%38), görsel araç gereçler (%34), heyecan-coşku (%86) gibi değerlendirme<br />
soruları yönünden öğretmen adaylarının oldukça yetersiz oldukları ilk sunumların<br />
puanlamasından elde edilen ortalama ile (68,3) paralel olarak belirlenmiştir.<br />
40<br />
30<br />
CEVAP YÜZDESİ<br />
20<br />
SEÇENEK<br />
10<br />
Hayır<br />
Kısmen<br />
0<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
6<br />
7<br />
8<br />
9<br />
10<br />
11<br />
12<br />
Evet<br />
SORULAR<br />
Şekil 3. İkinci sunu sonunda dersin işlenişi bölümündeki sorulara verilen cevap<br />
yüzdeleri<br />
40<br />
30<br />
CEVAP YÜZDESİ<br />
20<br />
SEÇENEK<br />
10<br />
Dikkat Gerekli<br />
Tatmin Edici<br />
0<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
6<br />
7<br />
8<br />
9<br />
10<br />
11<br />
İyi<br />
SORULAR<br />
Şekil 4. İkinci sunu sonunda sunuş bölümündeki sorulara verilen cevap yüzdeleri<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
8 A.GÜRSES, Ç.DOĞAR, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ,R.BAYRAK<br />
İkinci sunumların sonunda öğretmen adayı öğrencilerin değerlendirme formuna<br />
verdikleri cevaplar yine Tablo 1’ de yüzde olarak görülmektedir. Mikroöğretimin<br />
uygulandığı ikinci sunumların sonunda dersin işlenişi ve sunuş bölümündeki sorulara<br />
verilen cevapların yüzdesi Şekil 3 ve Şekil 4’ de görülmektedir. Tablo 1’ deki anket<br />
verilerinden öğretmen adayı öğrencilerin dersin işlenişi ile ilgili sorulan sorulara<br />
verdikleri cevaplar incelendiğinde, yaptıkları ilk sunumlara göre belirgin bir farkın<br />
ortaya çıktığı yüzde sonuçlardan anlaşılmaktadır. İkinci sunumların sonucunda; dersin<br />
başlangıcında öğrencilerin dikkatini çekmede yeterli seviyeye ulaştıkları (%94), ders<br />
süresince işlenecek düşüncelerin ve bu düşüncelerin sırasının belirgin hale geldiği<br />
(%100), öğrencilere yeterince not alma imkanının verildiği (%100), ders sırasında<br />
sorulardan (%100) ve görsel araç gereçlerden yaralanma durumlarının (%100) olumlu<br />
yönde geliştiği, ilgi çekici örneklerin verildiği (%82), eğitim teknolojilerinden<br />
faydalanıldığı (%89), öğrenci seviyesine uygun ders işlendiği (%100), sorularla işlenen<br />
konu hakkında geri bildirim sağlandığı (%100), özetlemenin yapıldığı (%88) ve<br />
zamanın iyi ayarlandığı (%100) tespit edilmiştir. Mikroöğretimin sunuş aşamasında ise,<br />
sesin ve konuşma hızının, şiddeti, derecesi, değişimi (%100), duraklamalardan<br />
yararlanma (%100), kullanılan dil, dilde akıcılık (%100), dinleyicilerle göz teması<br />
(%100), sınıf içi iletişimde seviye gruplarını gözetme (%97), farklı öğretim stratejilerini<br />
ve tekniklerini kullanma (%94), öğrenci ihtiyaçlarını dikkate alma (%94), jest ve<br />
mimikler (%100), yüz ifadesi (%100), görsel araç gereçler (%97), heyecan-coşku<br />
(%100) gibi değerlendirme soruları yönünden öğretmen adaylarının çağdaş öğretmen<br />
özelliklerine sahip bir rol üstlenme adına kendilerini geliştirdikleri ikinci sunumların<br />
puanlamasından elde edilen ortalamaya da paralel olarak (89,5) belirlenmiştir.<br />
Anketlerin puanlanmasıyla elde edilen veriler, ilişkili/aynı grup t-test analizi ile<br />
istatistiksel olarak incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar Tablo 2’de görülmektedir. Analiz<br />
sonucunda mikroöğretimin ilk sunumu ile ikinci sunumu arasında p< 0,05 seviyesinde<br />
anlamlı bir farklılığın olduğu tespit edilmiştir.<br />
Tablo 2. İlişkili/aynı grup t-testi sonuçları<br />
Betimsel İstatistik Sonuçları<br />
Ortalama Öğrenci Sayısı Std. Sapma Std. Hata<br />
ÖN TEST 68,35 23 10,89 2,27<br />
SON TEST 89,52 23 8,09 1,68<br />
Eş Örneklerin Korelasyonu<br />
Öğrenci Sayısı Korelasyon p<br />
ÖN TEST & SON TEST 23 0,694 0,000<br />
Eş Test Sonuçları<br />
İlişki Farklılıkları<br />
t df p<br />
Ortalama Std. Sapma Std. Hata<br />
ÖNTEST - SONTEST -21,17 7,85 1,63 -12,93 22 0,000<br />
*p
Öğretmenlik Uygulamalarında Mikroöğretim Yönteminin Etkililiğinin İncelenmesi 9<br />
4. Sonuç<br />
Öğretmen adaylarının özellikle ikinci sunumlar sonunda laboratuar ve öğretim<br />
teknolojilerinden faydalanma, işlenen kimya konuları ile ilgili temel ilke ve kavramları<br />
açıklayabilme, mesleğin gerektirdiği rol ve davranışları sergileme, ders, ünite ve günlük<br />
planları yapma gibi davranışları istenilir seviyede yansıtabildiği anlaşılmaktadır. Ancak,<br />
uygulama sürecinin ikiden fazla tekrara olanak tanımayacak şekilde kısa olması,<br />
uygulama okulunun fiziki imkanlarının yetersizliği ve adayların mezuniyet sonrası<br />
mesleğe atanamama korkusu gibi engellerin mesleğe yönelik tu<strong>tum</strong>larını sergilemelerini<br />
olumsuz etkilediğini ve beklenen davranışları gözlenenden daha üst seviyede<br />
gerçekleştirmelerine engel olduğunu düşündürmektedir.<br />
Öğretmen adaylarının mikroöğretimin etkililiğine ilişkin görüşlerinin yer aldığı<br />
kompozisyonların incelenmesi sonucunda başlangıçta videoya kayıtlarının alınmasının<br />
onlarda heyecan ve stres oluşturduğu, ancak derse başladıktan sonra bu negatif etkinin<br />
azaldığı tespit edilmiştir. Mikroöğretimle ilgili ilk video kayıtlarının değerlendirmesi<br />
yapıldıktan sonra öğretmen adaylarının ilk sunumda göze çarpan hatalı ve eksik<br />
yönlerini ikinci sunumda sergilememek için özen gösterdikleri ve daha dikkatli<br />
oldukları böylece hatalarını telafi etme şansı verildiğinde, mikroöğretimin nitelikli<br />
öğretmen davranışları sergilemelerine yardımcı olduğuna kompozisyonlarında yer<br />
vermişlerdir. Elde edilen sonuçlarla uyumlu olarak okul uygulamalarının bir veya bir<br />
kaç şekilde öğretmen adaylarına mesleki katkı sağladığı literatürde rapor edilmektedir.<br />
Bu katkılar: mesleki kararlara dayanak hazırlama, mesleki hazırlığı geliştirme, olgun<br />
mesleki gayeler geliştirme, kuramlar ve kavramlarla ilgili anlayışlar geliştirme, kavram<br />
ve kuram anlayışını kuvvetlendirme, mesleki tekniklerin uygulanmasında beceriler<br />
geliştirme, sezgi ve muhakemeyi geliştirme şeklinde sıralanmaktadır (15:10).<br />
Bu açıklamalar ve araştırma bulgularına dayanarak, okul deneyimi uygulamalarında<br />
mikroöğretim yönteminin aslında başta öğretmenlik mesleği olmak üzere bütün<br />
bölümlere yaygınlaştırılmasının yararlı olacağı söylenebilir. Ancak mikroöğretim<br />
yönteminin uygulamalarında aday öğretmenin hazırlanması için en az bir ders saatlik<br />
süre sağlanmalıdır. Öğretmen adaylarının fakültede kazanmış olduğu bilgi ve becerileri<br />
okul ortamında etkili bir şekilde sergileyebilmeleri için; aday mesleğe konsantre<br />
edilmeli, kendisini öğretmen olarak görmeli, uygulama öğretmeniyle uyumlu çalışmalı,<br />
fakültedeki derslerde lise kimya müfredatındaki konu ve kavramlara daha fazla yer<br />
verilmeli, okul idaresi ve uygulama öğretmenleri adaylara her konuda yardımcı olmalı,<br />
onlara geniş materyal ve laboratuar imkanı sunmalı, fakülte adayların okulda<br />
yürüttükleri uygulamaları daha fazla ciddiye almalı ve onları düzenli olarak takip<br />
etmeli, uygulama öğretmenleri deneyimli olmalı, fakülte-okul işbirliği sağlanmalı,<br />
okullar arası işbirliği sağlanarak o an için bir okulda bulunamayan teknolojik ve<br />
laboratuar araç-gereçleri diğer okuldan temin edilebilmeli, her uygulama öğretmenine 3<br />
adaydan daha fazla aday verilmemeli, uygulama öğretim elemanı adayı okulda takip<br />
etmelidir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
10 A.GÜRSES, Ç.DOĞAR, M.YALÇIN, M.AÇIKYILDIZ,R.BAYRAK<br />
Kaynaklar<br />
1. Oral, B. ve Dağlı, A., 1999. Öğretmen Adaylarının Okul Deneyimine İlişkin<br />
Algıları. Çağdaş Eğitim, 254, 18-24.<br />
2. Sands, D., Özçelik, A. ve Gardner, B., 1996. Okullardaki Çalışmalar<br />
(Ortaöğretim). Ankara: YÖK/ Dünya Bankası. Hizmet Öncesi Öğretmen Eğitimi,<br />
Deneme Basımı.<br />
3. Karamustafaoğlu, O. ve Akdeniz, A. R., 2002. Fizik Öğretmen Adaylarının<br />
Kazanmaları Beklenen Davranışları Uygulama Okullarında Yansıtabilme<br />
Olanakları. V.UFBMEK Bildiri Kitabı, ODTÜ.<br />
4. Oliver, J. S., 1993. Using Organized Distractions in Microteaching with Pre-<br />
Service Science Teachers. Journal of Science Teacher Education, 4 (6), 77-78.<br />
5. Vare, J. W., 1994. Partnership Contrasts: Microteaching Activity as Two<br />
Apprenticeships in Thinking. Journal of Teacher Education, 45 (39), 209-217.<br />
6. Mellon, E. K. and Dence, J. B., 1971. Orientation for Teaching Assistants Using<br />
Video recorded Microteaching. Journal of Chemical Education, 48 (10), 674-675.<br />
7. Madike, F. U., 1980a. Teacher Preparation and Student Achievement: An<br />
Experimental Comparison of Microteaching with a Traditional Approach. Journal<br />
of Educational Psychology, 72 (6), 866-874.<br />
8. Kpanja, E., 2001. A Study of the Effects of Video Tape Recording in<br />
Microteaching Training. British Journal of Educational Technology, 32 (4), 483-<br />
486.<br />
9. Pauline, R. F., 1993. Microteaching: An Integral Part of a Science Methods Class.<br />
Journal of Science Teacher Education, 4 (1), 9-17.<br />
10. Ajayi-Dopemu, Y. and Talabi, J. K., 1986. The Effects of Videotape Recording on<br />
Microteaching Training Techniques for Education Students. Journal of<br />
Educational Television, 12 (1), 39-44.<br />
11. Leith, G. O. M., 1982. The Influence of Personality on Learning to Teach: Effects<br />
and Delayed Effects of Microteaching. Educational Review, 34 (3), 195-204.<br />
12. Madike, F. U., 1980b. Teacher Classroom Behavior Involved in Microteaching<br />
and Student Achievement: A Regression Study. Journal of Educational<br />
Psychology, 72 (2), 265-274.<br />
<strong>13</strong>. Demirel, Ö., 1999. Öğretme Sanatı. Ankara: Pegem Yayıncılık.<br />
14. Ceyhun, İ. ve Karagölge, Z., 2002. Kimya Eğitiminde Tezsiz Yüksek Lisans<br />
Öğrencileri ile Mikroöğretim. V.UFBMEK Bildiri Kitabı, ODTÜ.<br />
15. Alkan, C., 1987. Öğretmenlik Uygulamaları El Kitabı. Ankara Yargıçoğlu<br />
Matbaası, 14-16.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 11-22<br />
SOSYAL RİSK ALTINDAKİ ÇOCUKLAR,<br />
GENÇLER VE YAŞLILAR<br />
Bekir TÜRKMEN<br />
Gazi Üniversitesi, Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />
Özet<br />
Bu çalışmada; Sosyal Hizmetlerin tanımı, Türk tarihinde kimsesiz çocuk,genç ve yaşlılara<br />
verilen hizmetler, bugünkü durum, yasal çerçeve, sorunlar ve çözüm önerileri üzerinde<br />
durulmuştur.<br />
THE CHILDREN, YOUNGSTERS AND ELDERS<br />
UNDER SOCIAL RISK<br />
Abstract<br />
In this study, the definition of the Social Services, the services provided for children, youth<br />
and elders without families and protection are mentioned as well as the current situation, the<br />
legal environment and problems and the solutions.<br />
Giriş<br />
Sosyal hizmetlere bir bütünlük içinde bakıldığı zaman kamu refahı hizmetlerinin bir<br />
parçası olduğu görülür. Anayasamızın 2. Maddesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin<br />
sosyal devlet olduğuna dair bağlayıcı hüküm yer almaktadır. Bu hüküm Devlete;<br />
bireylerinin ihtiyaçlarını sağlaması, fakirlik ve eşitsizlikleri asgariye indirmesi,<br />
vatandaşlarının insan onuruna uygun yaşayabilmesi ve yarın endişelerinin azaltılması<br />
için gerekli önlemleri alması ve hizmetleri vermesi sorumluluğunu yüklemektedir.<br />
Sosyal Hizmetler; günlük hayatta kullanılan veya çeşitli kamu ve özel sektör<br />
kuruluşlarının diğer birimler içine yerleştiremediği hizmet alanları için kullandığı<br />
terimden farklı olarak spesifik ve mesleki bir anlam içermektedir. Sosyal Hizmetler ve<br />
Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun da benimsediği “Sosyal Hizmetler”; kişi ve<br />
ailelerin kendi bünye ve şartlarından doğan ve kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi<br />
ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal<br />
problemlerinin önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını ve hayat<br />
standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı<br />
hizmetler bütününü “, ifade etmektedir.<br />
Sosyal hizmetler, sosyal yardım hizmetleri, sosyal güvenlik ve sigorta hizmetleri ile<br />
kişi ve aileye yönelik hizmetler, sonuçları itibariyle sosyal adaletin sağlanmasına<br />
yönelik hizmetlerdir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
12 Bekir TÜRKMEN<br />
Sosyal Hizmetlerin Tarihi Geçmişi<br />
Batı’daki Türk Tarihinin ünlü uzmanlarından Leen Cahun “Başka milletlerin aksine<br />
olarak Türklerde halkı besleyen, giydiren ve nakdi yardımda bulunan (harçlık veren)<br />
hakandır. Onlarda vergi demek, halkın genel masrafı demektir. Eğer hakan artık<br />
yurttaşlarının gelirlerini sağlayamayacak duruma gelirse, onlara izin verir Onlar da gidip<br />
nafakalarını başka bir hakanın bayrağı altında ararlar. Türk hakanının gece uyumaması<br />
ve gündüz dinlenmemesi, yalnız fakirleri besleyip, giydirmek için değildir. O Türk’ün<br />
şöhreti ve milletin şan ve şerefi için gece-gündüz çalışmış ve çarpışmıştır. “ ( 1 )<br />
Milattan Önce 1280 yılında Etilerin çocuk koruma ile ilgili ilk vakfı kurduğunu,<br />
M.Ö 12. Asırda da Uygurlar tarafından benzer nitelikte ikinci vakfın kurulduğunu<br />
görüyoruz. Sümer ve Hun devletlerinin de Moğol istilasına kadar benzer çalışmalar<br />
yaptığını ve vakıflar marifetiyle hizmetler verdiğini biliyoruz.( 2 ) Moğol istila, tahrip ve<br />
kıtallerinden kaçan Necmeddin Razi Kayseri’ye gelir ve Sultan Alaeddin’in hizmetine<br />
girer. Bu münasebetle müslümanlar emniyet, asayiş ve huzuru Selçuklu hanedanının<br />
mübarek sancağının gölgesinde bulurlar. Bu dindar padişahlar zamanında yapılan<br />
medreseler, hanekâhlar, kervansaraylar, hastaneler ve diğer hayır müesseseleri hiçbir<br />
devirde vücuda getirilmemiş; alimlere, zahidlere ve halka gösterilen himaye ve şefkat,<br />
girişilen gazalar ve kazanılan zaferler hiçbir zamanda vuku bulmamıştır. ( 3 )<br />
Sosyal yardımlaşma, iş bölümü, işbirliği, paylaşma, meslek edinme, meslek ahlakı<br />
ve toplumsallaşma açılarından “ahilik”, “lonca” ve “yaren” uygulamalarından söz<br />
etmek gerekir. Bu çerçevede Anadolu’nun nasıl Türkleşip İslamlaştığını hatırlayabiliriz.<br />
Tarih Kılıç Arslan’ın tabeasına baba şefkatiyle muamele ettiğine, hür fikirli ve açık<br />
görüşlü bir hükümdar olduğuna şehadet etmektedir.( 4 ) Bu nedenle Devlet baba anlayışı<br />
Türk devlet geleneği ile doğrudan ilişkilidir.<br />
Osmanlı Devleti’ndeki sosyal hizmetler Selçuklu devrinin devamı niteliğindedir. İlk<br />
Osmanlı tarih yazarlarından Neşri “Osman Gazi gayet salih, müslüman kişiydi ve adetiydi<br />
kim üç günde bir taam pişirip fukarayı ve sülehayı cem edip taam ederdi ve yakıncaklarını<br />
giydirip donatırdı, dul ve avretlere daima sadaka verirdi ( 5 ). Zekattan başka, sosyal yardım<br />
teşkilatı şeklinde vakıfları görmekteyiz. Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından yurdumuza<br />
gönderilen Miss Hersey’in söylediği şu sözler çok anlamlıdır. “Burada ömrümün sonuna<br />
kadar otursam, her gün yeni yeni birçok şeyler öğreneceğime şüphe yok. Dünyanın<br />
hiçbir yerinde bu konular bu kadar işlenmemiştir.”<br />
Sosyal yardım ve sosyal sigorta sınırlarını aşan ve bugünkü anlamı ile sosyal güvenlik ve<br />
sosyal refah hizmetlerini birleştiren vakıfların gördüğü hizmetler; Eğitim-öğretim, sanatkültür,<br />
sağlık, spor, sosyal hizmetler (Hayatı korumak, kurtarmak, güzelleştirmek, sosyal<br />
bünyeyi geliştirmek ve sarsıntılardan korumak... maksadını gözeten çeşitli yardımlaşma ve<br />
dayanışma tezahürleri.), ulaştırma, iktisat, milli savunma, hayratın tamiri-ihyası ve diyanî<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
İ.Hakkı Danişmend; Garb Menbalarına Göre Eski Türk Demokrasisi, İstanbul, 1964, s.<strong>13</strong><br />
Bekir Türkmen; Cumhuriyet Döneminde Sosyal Hizmetler ve Sosyal Hizmet Müesseselei, Türk<br />
İnkılâp Tarihi Ens., Ankara, 1987, Basılmamış Doktora Tezi, s.2-3<br />
Osman Turan; Selçuklular Zamanında Türkiye (l071-<strong>13</strong>18), İstanbul, 1971, s.392<br />
Bekir Türkmen; y.a.g.e., s.5<br />
Aydın Taneri; Türk Devlet Geleneği, Dün-Bugün, Ankara, 1981, s.235<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar <strong>13</strong><br />
hizmetler. Halim Baki Kunter vakıflar yolu ile yapılan sosyal ve iktisadi tesisleri; camiler,<br />
mescidler, namazgahlar, mektepler, medreseler, kütüphaneler, dergahlar, darüşşifa ve<br />
hastaneler, aşevleri, kervansaraylar, çeşmeler, su yolları ve tesisleri, yollar, köprüler, deniz<br />
fenerleri, kale ve istihkamlar, spor saha ve tesisleri, mesireler, dul ve yetim evleri, emzirme<br />
ve büyütme yuvaları, kışın tehlikelerle dolu olan yüksek dağlarda ve geçitlerde can kurtarma<br />
istasyonları mesabesinde barınaklar şeklinde sıralamaktadır. Bu tesislerle kış aylarında<br />
kuşların beslenmesinden, hasta ve garip leyleklerin bakım ve tedavisine, bayram günlerinde<br />
şehir ve kasabalarda top atılarak çocukların sevindirilmesine, halkın neşe ve sevincinin<br />
arttırılmasına, evlatlıkların hırpalanıp azarlanmaması için kırdıkları kap ve kacağın tazmin<br />
edilmesine, yoksul kızlara çeyiz verilmesine, düğünlerinin yapılmasına; çalışamayacak<br />
kadar yaşlanan sanat erbabı ve işçilere yardım için fonlar tahsis edilmesi gibi hizmetler<br />
vakıflar yoluyla uygulanmıştır.( 6 )<br />
Somut bir örnek olması bakımından Fatih İmâret-i vakfiyeleri üzerinde durulabilir.<br />
Bu vakfiyeler, İstanbul’un Bizanslılar zamanındaki binalarını, çarşı ve pazarlarını,<br />
abidelerini anlamak için emsalsiz vesika ve uygulamalardır. Bu vakfiyelerin gelirleri ile<br />
muhtaç çocuklara yemek dağıtıldığını, okul kütüphane ve sıbyan okulları açıldığını<br />
buralarda fakir, kimsesiz çocukların bakım ve eğitimlerinin sağlandığını bilmekteyiz.<br />
Kapalıçarşıdaki esnaf çıraklarını din farkı gözetmeksizin okutmak ve babasız fakir<br />
çocuklara eğitim vermek gayesi ile açılan ve ders araçlarının bedava verildiği<br />
Darüşşafaka’da bir sosyal hizmet müessesesidir.<br />
Fiiliyata geçmese bile yönetim anlayışındaki duyarlılığa örnek olmak üzere<br />
Dârülhayr-i Âli üzerinde de durulabilir. 6 yaşında yetim bir çocuk; okumak-yazmak ve<br />
bir sanat öğrenmek üzere kendisinin bir mektebe verilmesini bir arzuhalle padişahtan<br />
(II.Abdulhamid’den) istemiş, padişah bu yaştaki Müslüman ve Türk çocuklarının<br />
barındırılıp okutulması , hayatlarını kazandıracak sanat ve meslekleri öğretecek bir<br />
müessesenin mevcut olmayışını ve halbuki Müslim ve Türk olmayan unsurların bu<br />
yolda birçok müesseseleri bulunduğunu görerek İslam ve Türk çocukları için de böyle<br />
bir müessesenin yapılması esbabının teminini Bâb-ı Âli’ye emretmiştir. Maarif<br />
Salnamesi’nin 4.Cildinde okulun yer aldığını, binasını ve yöneticilerini (Müdür-<br />
Haydar-i Zade İbrahim Efendi) gördüğümüz halde açılamamıştır. Buradaki Âli sıfatı<br />
tahsilin derecesini değil, müessesenin hükümdara mensubiyetini ifade etmektedir<br />
Osmanlı’nın l.Cihan Harbi’ne girmesi, harbin getirdiği sefalet, açlık, istilaya<br />
uğrayan yerlerdeki çocukların himayesinin zarureti Dârüleytâmı doğurmuştur. Bilhassa<br />
şark vilayetlerindeki binlerce erkek ve kız çocuğunun bakımı, eğitimi ve bir meslek<br />
edindirilmesi için İngiliz, Fransız, Rus ve İtalyanların bıraktığı mektep ve müesseselere<br />
el konulup bunlar dârüleytâm yapılmıştır. Bu devrin dârüleytâmlarını mali bakımdan<br />
desteklemek üzere de “Evladı Şüheda Vergisi” konulmuştur. Kazım Karabekir Paşa<br />
Sivas ve doğu illerinde yaptığı tespit ve değerlendirmelere bağlı olarak gerekli<br />
önlemleri almış ve hizmetlerde bulunmuştur. İsmet Paşa Karabekir’in bu hizmetlerinden<br />
dolayı mağrur olduğunu ifade etmiştir. Küçük Mecmua’da Gökalp tarafından<br />
yayınlanan Diyarbekir Dârüleytamı’nın Sünnet İlahisi’nin Başlangıç Kısmı ( 7 ) :<br />
6<br />
7<br />
Taner Karahasanoğlu; Türkiye’de Sosyal Güvenlik Çıkmazı, İstanbul, 1973, s.39<br />
M.Kaplan, İ.Enginün, B.Emil, N.Birinci, A.Uçman; Devrin Yazarlarının Kalemiyle Milli<br />
Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, C.II, İstanbul, 1981, s.1020<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
14 Bekir TÜRKMEN<br />
İlâhi! Sen yetimleri seversin,<br />
Öksüzlere anne, bize pedersin;<br />
Susuz ölen şehitlere kevsersin...<br />
Sen ümitsiz bırakmazsın şehidi:<br />
Her şehidin bir yetimde ümidi..<br />
Bir taşına feda olup her biri<br />
Kurtardılar Edirne’yi, İzmir’i<br />
Ölü biziz. Onlar arşta hep diri:<br />
Onlar senin didarını görürler<br />
Habibini gülzârını görürler.<br />
İlâhi! Sen mümkün ettin muhâli<br />
Avrupa’ya alkışlattın hilâli<br />
Başımızdan eksik etme Kemal’i.<br />
Anadolu’da teşekkül eden Milli Hükümet dârüleytâmları Maarif Vekaleti’nden<br />
alarak Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın sorumluluğuna vermiştir.<br />
Tıbbi ve Psikiyatrik vakaların bakım ve tedavilerinin gerçekleştirildiği<br />
Bîmârhâne’ler,<br />
Zamanın şart ve imkanlarına göre ocak veya soba ile ısıtılan, yiyeceklerin pişirilip<br />
muhtaçlara yedirildiği, ilaç verilip nekahatin sağlandığı Tâbhâne’ler,<br />
Pratiğe ve gözleme dayanan, sağlıkla ilgili bilgiler veren hastaları tedavi eden,<br />
zaman zaman Dârüssıhhi, Dârülafiye, Dârürraha, Dârültıb, Bimaristan, Bîmarhane,<br />
Tâbhane, Nekahathane ve sonunda hastane adını alan Dârüşşifa’lar,<br />
Misafirhane anlamına gelen Mihmânhane’ler ,<br />
Ve Osmanlı’dan günümüze hizmetlerini sürdüren ve halen İstanbul Büyükşehir<br />
Belediyesi’ne bağlı olan Dârülaceze de birer sosyal hizmet müessesesidir. Dârülaceze;<br />
fakir ve düşkün kimselerin, çocukların, engelli kadın ve erkeklerin dilenmesini önlemek<br />
ve bunları topluma kazandırmak için kurulmuştur.1895’te çıkarılan Dârülaceze İç<br />
Tüzüğünün II. Faslı’nda sokaklarda yatıp kalkan, dilenen, kudretsiz kişilerin zaptiye<br />
veya polis tarafından tatlılıkla incitilmeden toplanması emredilmektedir. Bu hüküm<br />
insana verilen değer ve beşeri ilişkiler açısından oldukça manidardır.( 8 )<br />
Çocuk Esirgeme Kurumu (Himâye-i Etfal Cemiyeti)<br />
I.Dünya Savaşı sonrasında yürütülen Milli Mücadele sırasında Atatürk’ün binlerce,<br />
onbinlerce Türk çocuğunu kurtaran ve toplumumuzun geleceğini güvenli hale getiren<br />
spesifik olarak iki uygulamadan bahsedilebilir. Bunlardan birincisi; toplumun yarını<br />
demek olan çocuklarla ilgili olarak 10 Haziran 1921 tarihinde Türkiye’deki korunmaya<br />
muhtaç çocukların tamamını içeren ve merkezinin Ankara’da olmasını istediği<br />
Himâye-i Etfal Cemiyeti yani Çocuk Esirgeme Kurumu’nun açılması direktifini vermiş<br />
ve konuyu yakından izlemiştir. Merkezi Ankara’da olmak üzere ihyaen tesis tarihi<br />
8<br />
Bekir Türkmen; a.g.e., s.90<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar 15<br />
30.6.1921’dir. Atatürk, Milli Mücadele’nin çetin şartları içinde bundan 15 gün sora da<br />
Maarif Kongresi’ni toplamıştır.( 9 )<br />
Mütevazı bir odada kurulan Himâye-i Etfal Cemiyeti’nin bağlı kuruluş sayısı 15<br />
yılda 189’a çıkmıştır. Bu süre içindeki hizmetler, ana kucağı uygulamalarından süt<br />
damlası uygulamalarına kadar kayıt altındadır. Bu kurumdan yardım alanların sayısı<br />
1922’de 2334 iken 1937’de 300.000’lere ulaşmıştır. Konu ile ilgili çalışmalar bununla<br />
kalmamış, 1949 ve 1957 yıllarında korunmaya muhtaç çocukları koruma kanunları<br />
çıkarılmıştır. Görüldüğü gibi toplumumuz ve onu işler hale getiren devlet bu çocuklara<br />
daima kucak açmıştır.<br />
Korunmaya muhtaç çocukları; dinî yönden mimlemenin, onları küçücük yaşta<br />
mahkûm etmenin, bilim, din ve insaf ölçüleriyle bağdaşmadığını vurgulamakta yarar<br />
vardır. Kaldı ki bu çocuklar İslâm Dini’ne göre dünyaya tertemiz gelmektedir. İslâm’da<br />
kimsenin günahkâr olarak doğduğu kabul edilmez.( 10 )<br />
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü<br />
Korunmaya muhtaç çocukları koruma birlikleri, belediyeler, il özel idareleri, Milli<br />
Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyelerinde oldukça<br />
dağınık olan kamu sosyal hizmet uygulamaları, 24.5.1983 tarihinde kabul edilen 2828<br />
Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile planların hedefleri<br />
doğrultusunda tek çatı altında toplanmıştır.<br />
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 81 ildeki; il sosyal<br />
hizmet müdürlükleri, 84 çocuk yuvası, 107 yetiştirme yurdu, 63 huzurevi, <strong>13</strong> kreş ve<br />
gündüz bakımevi, 54 bakım ve rehabilitasyon merkezi, 58 toplum merkezi, 31 çocuk ve<br />
gençlik merkezi ve 4 yaşlı danışma merkezi marifetiyle sosyal hizmet vermektedir.<br />
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun 2000 yılı verileri dikkate alındığında;<br />
Çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, kreş ve gündüz bakımevi, rehabilitasyon<br />
merkezi, koruyucu aile ve evlat edinme yoluyla hizmet verdiği insan sayısı 33.997’dir.<br />
Hizmet veren personel sayısı ise 17020’dir. 1.99 çocuğa 1 personel düşmektedir. ( 11 )<br />
Yeme, içme, barınma, ısınma, aydınlanma, giysi, iletişim, tefrişat v.b. giderlerin de<br />
buna eklendiği düşünüldüğünde çok pahalı bir bakım ve eğitim uygulaması ortaya<br />
çıkmaktadır.<br />
Çocuk Yuvaları ve Çocukların Korunması<br />
2828 Sayılı Kanun’a göre Korumaya muhtaç çocuk;<br />
Beden, ruh ve ahlâk gelişmeleri tehlikede olup;<br />
Ana ve babasız,<br />
Ana veya babası veya her ikisi de belli olmayan,<br />
Ana veya babası veya her ikisi tarafından terk edilen,<br />
9<br />
10<br />
11<br />
Bekir Türkmen; “Atatürk’ün Eğitime Verdiği Önem”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt<br />
XV, Temmuz 1999, Sayı:44, s.701<br />
Bekir Türkmen; “Korunmaya Muhtaç Çocukların Eğitimi”, Türk Yurdu, Cilt l0, Sayı:32, s.36<br />
D.İ.E., Türkiye İstatistik Yıllığı, 2001, s.225<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
16 Bekir TÜRKMEN<br />
Ana veya babası tarafından ihmal edilip; fuhuş dilencilik, alkollü içkiler veya<br />
uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara<br />
karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocuktur.<br />
Bizim tarihimizdeki korumaya muhtaç çocuklarla ilgili müessese, hizmet ve<br />
uygulamalar konusu üzerinde geniş olarak durmuştuk. Şimdi ise bu hizmetler; çocuk<br />
yuvaları, yetiştirme yurtları, çocuk merkezleri, koruyucu aile ve evlat edinme yoluyla<br />
gerçekleştirilmektedir.<br />
Bizim devlet geleneğimiz ve dinimiz bize bu konuda duyarlı olmamız gerektiğini<br />
gösteriyor. Kur’an-ı Kerim’de (Nisa S.Ayet:10) “Yetimlerin mallarını zulmen (haksız<br />
olarak) yiyenler karınlarına ancak bir ateş yerler ve yakında alevli ateşe gireceklerdir.”( 12 )<br />
(Duha S.Ayet 9-10) “Sakın yetime kahretme. Sâili azarlama”, (Mâûn S.Ayet 1-3)”Ceza ve<br />
hesap gününü yalan sayanı görüp bildin mi? Öyle bir kimsedir ki, öksüzü iter, hor görür,<br />
ihmal eder, yoksulu doyurmak için başkalarını da teşvik etmez.”( <strong>13</strong> ) Peygamber Efendimiz<br />
“Ben ve yetimin işlerini deruhte eden kimse, Cennet’te şöylece beraber bulunacağız,<br />
buyurdular ve şehadet parmağı ile orta parmağını işaret ettiler.”( 14 )<br />
Yaşlı Refahı ve Yaşlı Bakım Hizmetleri<br />
Bilindiği gibi bu hizmetler de; huzurevleri, bakım ve rehabilitasyon merkezleri, yaşlı<br />
danışma merkezleri, belediye, vakıf ve gerçek kişilere ait huzurevleri aracılığı ile<br />
verilmektedir. Anayasamızın 61. Maddesinde sosyal güvenlik bakımından özel olarak<br />
korunması gerekenler sayılırken 3. Fıkrasında da ”Yaşlıların devletçe korunacağı”<br />
hükmü yer almaktadır. Türk devlet geleneğine bağlı olarak hizmet devleti ve devlet<br />
baba uygulamaları üzerinde de kısaca durmuştuk.<br />
1 Aralık 1921’de Atatürk; ”Millete efendilik yoktur, hadimlik vardır. Bu millete<br />
hizmet eden onun efendisi olur.” demek suretiyle millete hizmet etmenin önemini<br />
vurgulamış ve “ Milletten çok şey talep etmemeliyiz. Hizmet edenler namus vazifelerini<br />
ifa etmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır.” Demek suretiyle hizmetin elinde<br />
yetki ve makam olanlar için bir namus borcu, millet için de bir hak olduğuna işaret<br />
etmiştir. ( 15 ) Yine M.Kemal’in “Mazide muktedirken bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara<br />
karşı minnet hissi duymayan bir milletin istikbale güvenle bakmaya hakkı yoktur.”<br />
değerlendirmesi unutulmamalıdır.<br />
Yaşlılık hemen hepimizin idrak edeceği bir gelişim dönemidir. Yaşlılar daha önceki<br />
hayat dönemlerinde toplumsal hayata ve ülke ekonomisine az veya çok katkıda<br />
bulunmuş saygıya layık insanlardır. Yaşlılıkta fizyolojik bakımdan gerilemeler olduğu<br />
gibi zihinsel ve sosyal bakımdan da gerilemeler olmaktadır. Renk kaybı, yüksek<br />
frekanslı sesleri duyma güçlükleri, dokunma duyusundaki gerilemeler, koku ve tad<br />
almayla ilgili sorun ve gerilemelerden söz edilebilir. Öğrenmeye daha çok zaman<br />
ayırmaları gerekmektedir. Bunlara bağlı olarak gelir ve iş kaybı da söz konusudur.<br />
12<br />
<strong>13</strong><br />
14<br />
15<br />
A.Fikri Yavuz; Kur’an-ı Kerîm ve Meali Âlisi, Sönmez Neşriyat ve Matbaacılık, İstanbul, s.85<br />
Riyazüssalihin ve Tercemesi; 1.Cilt, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1972, s.305<br />
Riyazüssalihin ve Tercemesi; a.g.e., s.308<br />
Bekir Türkmen; Yaşlı Refahı ve Eğitim İlişkileri, Türk Yurdu, C.10, Sayı:35, s.40<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar 17<br />
Sorular ve Sorunlar<br />
Korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili olarak;<br />
Oldukça pahalı bir bakım ve eğitimin söz konusu olduğu ve sonucundan yeterince<br />
emin olamadığımız müessese bakımı uygulaması devam etmelimidir?<br />
Adı üzerinde yetiştirme yurtları ve yuvalarda; yetiştiren yönetici, yetiştiren sosyal<br />
çalışmacı, yetiştiren öğretmen, yetiştiren psikolog, yetiştiren anne ve bakıcı v.b. nitelikli<br />
personel istihdam edebili yomuyuz?<br />
Yetiştiren olarak nitelediğimiz ve istihdam ettiğimiz personel eski, modası geçmiş<br />
yaklaşımlarla mı yoksa çağın ve çocukların gelişimsel özelliklerini dikkate alarak mı<br />
hizmet veriyorlar?<br />
Personel; birlikte öğrenme ve birlikte kazanma becerisi gösterebiliyor mu?<br />
Çocukların, psiko-sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor muyuz?<br />
Çocukların, kişilik gelişimleri için yeterli katkıyı sağlayabiliyor muyuz?<br />
Koyucu aile ve evlat edinme uygulamaları bu haliyle mi kalmalı, yoksa<br />
geliştirilmeli midir?<br />
Maddi yoksunluk içinde olan aileleri; çocuklarının bakım ve eğitimini baz alarak<br />
maddi yönden mi destekleyelim?<br />
Soru listesi uzatılabilir. Şunu unutmamak gerekir ki; ”Öğrenme şans eseri<br />
başardığınız bir şey değildir. Gayretle aranmalı ve özenle yapılmalıdır.”(Abigail<br />
Adams, 1780), ( 16 )<br />
Yaşlılara Götürülen Hizmetlerle İlgili Olarak;<br />
Demokratik hedefler ve uygulamalar konusunda daha etkin bir şekilde yaşlılardan<br />
nasıl yararlanalım?<br />
Yaşlıları gelişimsel kayıpları konusunda bilinçli hale nasıl getirelim?<br />
Yetişkinleri, yaşlılık dönemine nasıl hazırlayalım?<br />
Yaşlanan nüfusu iş hayatında mı tutalım?<br />
Yaşlı huzurevi, bakım ve rehabilitasyon merkezlerini mi arttıralım?<br />
İhtiyaç duyan yaşlılara evde bakım projesi mi uygulayalım?<br />
Yaşlı ve muhtaç olanların ailelerini mi destekleyelim?<br />
Soru listesi burada da uzatılabilir. Hz.Peygamber “Ana ve babaların ihtiyarlık<br />
zamanlarında bunlardan birine veya her ikisine yetişipte (bunlara layık olduğu hürmette<br />
bulunmadıklarından dolayı)Cennet’e giremeyen kimsenin burnu yerde sürünsün, diye<br />
üç kez tekrarlamıştır.”, Yine Peygamberimiz, Abdullah b.Amr b.el-Âs’a hitaben, Anne<br />
ve babandan hayatta bulunanlar varmı diye sorup evet cevabı alınca “<br />
• Allah’tan ecir bekliyormusun? Buyurdu. O:<br />
• Evet, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz;<br />
• Öyleyse ana ve babana dön, onlara iyi bak”, buyurdu.( 17 )<br />
16<br />
Chip R.Bell; Yetiştiren Yöneticiler, KalDer Yayınları, No:19, İstanbul, 1998, s.26<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
18 Bekir TÜRKMEN<br />
Kimsesiz; bakım ve eğitime muhtaç çocuk, genç ve yaşlılarla ilgili bazı soru ve<br />
sorunları tespit ettik. Bu sorun ve sorulara doğru cevap almak için ehliyetli, liyakatli,<br />
sosyal hizmetler alanına vakıf, akademik yeterliği olan, yetiştiren yöneticilere ihtiyaç<br />
vardır. Aksi Tu<strong>tum</strong> ve uygulamalar; Türk devlet geleneğine, Sosyal devlet ve sosyal<br />
refah ilkelerine, modern yönetim ve ihtisasa saygı anlayışına aykırı olacaktır.<br />
Allah “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” sorusunu keyfilikleri önlemek<br />
için sormaktadır.<br />
Güncel Sorun; Sokak Çocukları<br />
Türkmen’e göre;<br />
• Zorunlu eğitim veya orta öğretim çağında olup da çalıştırılan veya çalışmak zorunda<br />
olan çocuklar,<br />
• Zorunlu ihtiyaçlarını çöp toplayarak ve dilenerek karşılamaya çalışan çocuklar,<br />
• Sokakta çalıştırılan (boyacı, tartıcı, oto temizlikçileri, simitçi) çocuklar,<br />
• Parçalanmış veya kriz halindeki aile çocukları,<br />
• Sokak çeteleri,<br />
• Alkol ve uyuşturucu bağımlısı olanlar veya böyle bir aileye mensup olanlar,<br />
• Ailesi tarafından istismar edilen çocuklar,<br />
• Çok çocuklu aile çocuklarından ailenin kontrol alanı dışına çıkan çocuklar,<br />
sokak çocukları olarak nitelenebilir.( 18 )<br />
Olası Nedenler ve Çözüm Önerileri<br />
1. Aileden Kaynaklanan Sorunlar<br />
Bakım, sevgi ve şefkat ihtiyacı yeterince çocuk, genç ve yaşlılara verilememekte, bu<br />
üyeler kendilerini birincil, samimi, himayeci niteliğe sahip olması gereken sıcak aile<br />
ortamının dışında bulmaktadırlar. Aradığı maddi ve manevi mutluluğu ailede<br />
bulamayanlar kendilerini sokakta, köprü altlarında, kahvehane v.b. yerlerde<br />
bulmaktadırlar. Aile kamu refahı programlarıyla yeterince desteklenememektedir.<br />
Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerden olumsuz yönde etkilenmek suretiyle<br />
sorunlu insanlar için çekicilik özelliği azalmaktadır.<br />
a) Kusurlu Aile Tu<strong>tum</strong>ları: Rollerine hazır olmayan, ailenin işlevleri ve öneminden<br />
habersiz üyelerin kurduğu aileler kendi sorunlarını kendisi yaratır. Çocuk bakıcılığı<br />
rolüne yeterince hazır olmayan aileler üyelerinin sevgi ve şefkat ihtiyacını<br />
karşılayamaz. Sevgi ve şefkat ihtiyacı yeterince karşılanamayan çocuklar; anne,<br />
baba ve kardeşlerden zamanla kopmaktadır. Bu ihtiyaçlarına cevap bulduğunu<br />
sandığı ortamları tercih etmeye başlamaktadır. Bunda; istenmeyen çocuk olma, aşırı<br />
koruyuculuk, baskı, dayak, tehdit, kovma, aşağılama, oyun çağındaki çocukları<br />
oyundan yoksun bırakma gibi uygulamalar etkili olmaktadır. Ailelerin kimi kez<br />
bunları çocuklarının iyiliği için yapılması gereken şeyler olarak algıladığını görürüz.<br />
17<br />
18<br />
Riyazüssalihin ve Tercemesi; a.g.e., s.350, 354<br />
Bekir Türkmen; “ Sokak Çocukları ve Eğitim “, Milli Eğitim, Sayı:<strong>13</strong>5, Ankara, 1997, s.42<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar 19<br />
Burada aile içi etkileşimin şekli önemlidir. Ailede herkes kendi rolünü oynamalı ve<br />
temel güven figürleri (anne-baba) bilinçli ve sorumlu davranmalıdır.<br />
b) İşlevsellik: Aile; neslin devamının sağlanması, kültür mirasının çocuklara<br />
aktarılması (ahlâk ilkeleri ve dini kuralların da aşama aşama öğretilmesi dahil),<br />
çocukların toplumsallaştırılması, ekonomik sorumluluklarını yerine getirmesi, boş<br />
zamanların en iyi şekilde değerlendirilebildiği bir birim olması, eğlendirme ve<br />
dinlendirme fonksiyonlarının bulunması gerekmektedir. Fonksiyonlarını yerine<br />
getiremeyen ailede bir eylem kırılması söz konusu olur ve herkes başına buyruk<br />
olarak yaşamaya başlar.<br />
c) Parçalanmış Aileler: Ailenin kaza, boşanma, ölüm ve benzeri nedenlerle<br />
parçalanması ailenin üyelerle ilgili olarak “aile birliğini sağlama” işlevini yerine<br />
getirememesi sonucunu doğurmakta ve çocuklar güven figürü yoksunluğu sebebiyle<br />
temel güven duygusuna sahip olamamaktadır. Bu gerçek onu başka tercihlere<br />
zorlamaktadır.<br />
d) Bir Akran Grubuna Ait Olma İhtiyacı: Aile gelişim dönemlerinin doğal sonucu<br />
olan bu ihtiyaca aşamalı, kontrollü şekilde yaklaşmalı ve saygı göstermelidir.<br />
İnsanların aidiyet ihtiyacı aile ile sınırlı değildir. Dış dünyaya açılan, kendini tahlil<br />
eden, ikilik düşüncesine sahip, kusurlarını gizleyen, bu kusurların yalnız kendisin<br />
demi, yoksa başkalarında da var olup olmadığını merak eden çocukta topluluklara<br />
katılma isteği artmaktadır. Kendisindeki fizyolojik ve psikolojik değişiklikleri<br />
anlamak için haklı bir çabanın içine girmektedir. Burada, akran, aile ve yetişkin<br />
rehberliğinin önemi ortaya çıkmaktadır.<br />
2. Örgün Eğitim Kurumlarının İticiliği<br />
Ülkemizde okul çağı nüfusunun fazla olması, öğretmen sayısının nitel ve nicel<br />
olarak yetersizliği, öğretmenlerin psiko-sosyal ve kültürel rollerini yeterince<br />
oynayamamaları, sınıfların kalabalıklığı nedeniyle çocuklarla ilgilenilemeyişi, annebaba<br />
rollerinin yeterince oynanamayışı, fiziki mekânların yetersizliği (dershane,<br />
laboratuvar, müzik salonları, boş zaman etkinliklerine yönelik mekan düzenlemelerinin<br />
olmayışı v.b.)öğrencinin birey olarak dikkate alınmasını engellemekte, motivasyonu<br />
düşürmekte ve çocukları bazen okul dışına itmektedir. Okullarımızın çekici hale<br />
getirmesi, profesyonel rehberlik hizmetlerinin verilmesi ve okul aile birliklerinin uyum<br />
ve okula kazandırma amacına yönelik olarak yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.<br />
a) Öğretmen ve Ailelerin Nota Dayalı Başarıya Koşullanmış olması: Başarı nottan<br />
ibaret değildir. Öğrenme ve öğretme pedagojik, bilimsel ve profesyonel teknik ve<br />
yöntemlerle gerçekleştirilen bir süreçtir. İnsanların gelişim düzeyleri ile ve içinde<br />
bulundukları psiko-sosyal, kültürel ve ekonomik ortamlara göre farklılık<br />
göstermektedir. Kaldı ki öğretmenlerin not olarak takdir ettikleri puanlar,<br />
görecelidir. “Ömer Mart, Devlet ortaokul sınavlarında cevap olarak verilen Türkçe,<br />
Matematik ve Tabiat Bilgisi kağıtlarından üç tanesini seçip bu dersleri okullarda<br />
öğreten öğretmenlere puanlatmış; 10 üzerinden verilen puanların Matematikte 2-7<br />
arasında, diğer iki derste ise daha geniş sınırlar arasında dağıldığını görmüştür.”( 19 )<br />
19<br />
M.Fuat Turgut; Eğitimde Ölçme Değerlendirme Metodları, Ankara, 1988, s.53<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
20 Bekir TÜRKMEN<br />
b) Güvensizlik: Ülkemizde öğretmen-öğrencisinden, yöneticiler öğretmenlerden<br />
güven, sevgi ve dostluğu esirgerler. Bu konuda kısır döngü oluşmuş; eğitim-öğretim<br />
programının şekli unsurlarına uyma davranışı ön plana çıkmış, ders saatleri ve<br />
takvimin dışında kabul edilen görevler özel öğretim kurumlarına (özellikle<br />
dershanelere) devredilmiştir. Kendini yenileyen, bilimsel gelişmelerle ilgili, özverili,<br />
çalışkan öğretmenlerle statükocu öğretmenler bir tutulmuş, aileden kaçan çocuklara<br />
ne yazık ki okuldan kaçan öğretmen uygulaması eklenmeye başlamıştır.<br />
c) Okullarda otoparklara değil oyun alanlarına ihtiyaç vardır. Okul bahçelerinin<br />
asfaltlanması ve otopark haline dönüştürülmesi uygulaması eğitim yöneticilerinin<br />
hedef kitlenin temel gereksinimlerine bile önem vermediklerinin işaretidir.<br />
3. Örgütlenme, Koordinasyon ve Yönetsel Eksiklikler:<br />
a) Örgütlenme ve Personel: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel<br />
Müdürlüğü; 81 il müdürlüğü, 84 çocuk yuvası, 107 yetiştirme yurdu, 63 huzurevi,<br />
<strong>13</strong> kreş ve gündüz bakımevi, 54 bakım ve rehabilitasyon merkezi, 58 toplum<br />
merkezi, 31 çocuk ve gençlik merkezi, 4 yaşlı danışma merkezi ve genel müdürlük<br />
bünyesindeki çok sayıdaki birimle birlikte hizmet vermektedir. Bu kurumsal<br />
rakamlar değişebilmektedir. Kurumun bakıma alınması, nakli v.b.gibi nedenlerle.<br />
Her şeyin merkezden yönetilip yönlendirildiği sosyal hizmetler alanı çok çeşitli<br />
(multi) hizmet alanlarından oluşmaktadır. Sosyal Hizmet Uzmanları için genel bir<br />
lisans programı uygulanmakta ve özel alan bilgisinden yoksun yetişmektedirler. Bu<br />
yoksunluk yönetime de yansımaktadırlar.<br />
Başlangıçta da ifade edildiği gibi çok pahalı bir hizmet söz konusudur. Hantal<br />
sayılabilecek bu yapı sadeleştirilmelidir.<br />
b) Koordinasyon Eksiklikleri: Kamu sosyal hizmetleri, yerel yönetim sosyal<br />
hizmetleri, vakıf, dernek veya gerçek kişiler aracılığı ile verilen sosyal hizmetlerde<br />
standart birliği sağlanamamaktadır. Standardı iyi yetişmiş meslek elemanlarınca<br />
belirlenmek ve merkezce denetlenmek üzere, bu hizmetler yerel yönetimlere, vakıf,<br />
dernek ve gerçek kişilere devredilebilir, bu birim ve örgütlerle daha etkili işbirliği<br />
yapılabilir. Sosyal hizmetler ailelerin istekleri doğrultusunda örgüte devrettikleri<br />
hizmetler değildir. Şartlardan doğmuştur. Bu bakımdan hızla aileye dönüş önemlidir.<br />
c) Yönetsel Eksiklikler: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nun<br />
amir hükümleri Genel Müdür ve Ana Hizmet Birimi yöneticilerinin Sosyal<br />
Hizmetler alanında yüksek öğrenim görmüş olmak veya sosyal hizmetler alanında<br />
tanınmış olmak şartı getirmiştir. Bu niteliğe ilave olarak üst düzey yöneticilerde<br />
modern, öğreten ve yetiştiren yönetici hususiyetleri aranmalıdır. Yani alan bilgisi,<br />
genel kültür ve mesleki formasyon önemlidir. Alan bilgisi ve mesleki formasyonu<br />
yetersiz yöneticiler sisteme kendilerini kabul ettiremezler. Böylece alan ve<br />
uygulamalarda; yönetimde katılımcılık azalmaktadır. Üst yöneticiler astlarından<br />
gelen mesleki ve geçerli önerilere zamanla kapılarını ya kapatmakta, ya da öğrenen<br />
yönetici rolü oynamaktadır. İkinci yol uzun, ince ve meşakkatli bir yoldur. Ayrıca<br />
meslek öğrenmenin asıl yeri üst düzey makamlar olmayıp; biraz önce üzerinde<br />
durduğumuz örgün ve yaygın eğitim kurumlarıdır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Sosyal Risk Altındaki Çocuklar, Gençler ve Yaşlılar 21<br />
d) Sosyal Yardımcılar: Sosyal Hizmet Uzmanı, Çocuk Gelişimci ve Psikologların<br />
yardımcısı, multi disiplinle yetiştirilmiş; kurumlarda bakıcı anne, baba figürü yerine<br />
hizmet verecek, mahallelerde sosyal devletin gözü-kulağı olan “sosyal yardımcı”lar<br />
yetiştirilmelidir. Bunun için ön lisansa dayalı “ Sosyal Yardım Hizmetleri Meslek<br />
Yüksekokulları” açılmalıdır. Hat, kurmay ve destek hizmet birimleri yerli yerine<br />
oturmalıdır. Devletin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun,<br />
Aile Araştırma Kurumunun, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun<br />
en uç temsilcisi, mahalledeki sosyal yardımcılar olacaktır. Odun isteyene odun,<br />
kömür isteyene kömür, yemek isteyene yemek, kırtasiye isteyene kırtasiye<br />
vermek demek devletin hali vakti yerinde iyiliksever bir vatandaş gibi hareket<br />
edemez. Sosyal devlet ya da sosyal refah devleti; bunların sürdürülebilir,<br />
güvenilir ve mesleki esaslara bağlı hizmetler olmasını sağlar.<br />
e) Başta korunmaya muhtaç çocuklar ve yaşlılara verilen hizmetler olmak üzere kurum<br />
bakımı yerine “ evde bakım” hizmetleri desteklenip yaygınlaştırılmalıdır.<br />
f) Sorun; bugünden yarına çözülebilecek bir zabıta sorunu olarak algılanmamalıdır.<br />
Acil müdahale timi oluşturuldu, çocuklar da ailelerine iade edilecek iş bitecek<br />
anlayış ve uygulaması beklenen sonucu vermeyecektir. Konu; toplumsal bir süreç<br />
işidir. Planlı, programlı, çok boyutlu, mesleki ve bilimsel yaklaşımlar sorunun<br />
çözümünü kolaylaştıracaktır. Konunun asıl sahibi ve sorumlusu ve uygulayıcıları bu<br />
süreçten soyutlanmamalıdır.<br />
Sonuç<br />
Ailelerin içinde bulundukları ekonomik sıkıntılar aile sağlığı ve bütünlüğünü<br />
olumsuz yönde etkilemektedir. Aile, çocukları ile ilgili sorumluluklarından kurtulmak<br />
iş, meslek ve istihdamla ilgili bir himayeye sığınmak için yuva ve yurtları bir yatılı okul<br />
gibi görmektedir. Özellikle kırsal kesimde ailelerin maddi yönden desteklenmesi ve<br />
çocukların sıcak aile ortamından uzaklaşmasının önlenmesi gerekmektedir. Sadece<br />
pahalı personel giderinin ailelere nakdi yardım olarak ulaştırılması dahi birçok sorunu<br />
çözecektir.<br />
Aileler hakkında kapsam geçerliği ve güvenirliği yüksek bilimsel araştırmalar<br />
yapılmalıdır. Aile Araştırma Kurumu bir bilim kurumu haline getirilmelidir. Ailede<br />
çocuk, genç ve yaşlılara götürülecek hizmetler tesadüflere ve müracaatlara bağlı değil<br />
bilimsel esaslara göre götürülmelidir.<br />
Anayasamızın amir hükmü gereği ailenin, ana ve çocukların korunması<br />
gerekmektedir. Bu hizmetin sağlıklı bir şekilde görülmesi; istatistiksel veriler ışığında<br />
ekip çalışması ve yaygın sosyal refah anlayışının oluşmasıyla mümkündür.<br />
Ailede dengeli ilişkiler, sorumlulukların gelişmesi, yeni evlilerin rollerine hazırlanması,<br />
törel, sosyal ve duygusal olgunluğun sağlanması, üyelerin bilinç düzeylerinin<br />
arttırılması için Aile Eğitimi programları yapılmalıdır. SHÇEK Genel Müdürlüğü bu<br />
programların hazırlanması ve uygulanmasında Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık<br />
Bakanlığı’nın imkânlarından yararlanmalıdır. Bu programlarla aile; psiko-sosyal ve<br />
kültürel açıdan da desteklenmiş olacaktır. Sağlıklı aileler sağlıklı toplumların temelidir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
22 Bekir TÜRKMEN<br />
Atatürk’ün deyimiyle kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet idaresi çerçevesinde;<br />
korumaya muhtaç çocukların, sokak çocuklarının, genç ve yaşlıların problemleri<br />
çözümlenecektir.<br />
Kaynaklar<br />
1. Danişmend , İ.H., Garb Menbalarına Göre Eski Türk Demokrasisi, İstanbul, 1964.<br />
2. Bell, C.R., Yetiştiren Yöneticiler, KalDer Yayınları, No:19, İstanbul, 1998.<br />
3. D.İ.E., Türkiye İstatistik Yıllığı, 2001.<br />
4. Kaplan, M., Enginün. İ., Emil. B., Birinci. N., Uçman .A.; Devrin Yazarlarının<br />
Kalemiyle Milli Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, C.II, İstanbul, 1981.<br />
5. Karahasanoğlu, T., Türkiye’de Sosyal Güvenlik Çıkmazı, İstanbul, 1973 .<br />
6. Riyazüssalihin ve Tercemesi; 1.Cilt, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1972.<br />
7. Taneri, A., Türk Devlet Geleneği, Dün-Bugün, Ankara, 1981.<br />
8. Turan, O., Selçuklular Zamanında Türkiye(l071-<strong>13</strong>18), İstanbul, 1971.<br />
9. Turgut, M.F., Eğitimde Ölçme Değerlendirme Metodları, Ankara, 1988.<br />
10. Türkmen, B., “Atatürk’ün Eğitime Verdiği Önem”, Atatürk Araştırma Merkezi<br />
Dergisi, Cilt XV, Temmuz 1999, Sayı:44, Ankara, 1999.<br />
11. Türkmen, B., Cumhuriyet Döneminde Sosyal Hizmetler ve Sosyal Hizmet<br />
Müesseselei, Türk İnkılâp Tarihi Ens., Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 1987.<br />
12. Türkmen, B., “Korunmaya Muhtaç Çocukların Eğitimi”, Türk Yurdu, Cilt l0,<br />
Sayı:32,Ankara, 1990.<br />
<strong>13</strong>. Türkmen, B., “ Sokak Çocukları ve Eğitim “, Milli Eğitim, Sayı:<strong>13</strong>5, Ankara,<br />
1997.<br />
14. Türkmen, B., Yaşlı Refahı ve Eğitim İlişkileri, Türk Yurdu, C.10, Sayı:35.<br />
15. Yavuz, A.F., Kur’an-ı Kerîm ve Meali Âlisi, Sönmez Neşriyat ve Matbaacılık,<br />
İstanbul.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 23-30<br />
OKULÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMLARINA AİLE KATILIMI<br />
Fatma TEZEL ŞAHİN<br />
G.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi, Çocuk Gelişimi ve Ev Yönetimi Eğt. Böl., Ankara.<br />
Naim ÜNVER<br />
G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />
Özet<br />
Çocuk gelişiminde 0-6 yaş dönemi oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu dönemde çocuk<br />
hızlı bir gelişim süreci içindedir. Çocuk ilk eğitimini ailede alır ve onun ilk öğretmenleri anne<br />
babasıdır. Anne babanın öğrettikleri ve yakın çevreden alınan bilgiler, çocuğun yaşamını önemli<br />
şekilde etkiler. Çocuk için gerekli olan en etkin eğitim anne, baba ve öğretmenin birlikte<br />
çalışmalarıyla gerçekleşir. Bu nedenle okulöncesi eğitim programına aile katılımını sağlamak<br />
çocukların gelişimi açısından önemle üzerinde durulan bir konu haline gelmiştir.<br />
PARENT INVOLVEMENT IN PRESCHOOL EDUCATION<br />
PROGRAMS<br />
Abstract<br />
In child development 0-6 age of period takes important place. In this period child shows fast<br />
development. Child takes first education in family and their first teachers are his/her parents.<br />
Knowledge which was thought by the child’s parents and others is effective on the child’s life. The<br />
most effective education for the child would be given by the parents and teachers’ working<br />
together. Because of that reason, including parents into preschool education has been become<br />
important issue on child development field.<br />
Giriş<br />
Aile katılımı, ailelerin kendilerini, çocuklarını ve erken çocukluk programına yarar<br />
sağlayacak doğrultuda becerilerini ortaya koyma sürecidir. Diğer bir tanımlamayla ise<br />
aile katılımı; anne babaların çocukların gelişim ve eğitimlerine katkıda bulunmalarını<br />
için organize edilmiş etkinlikler bütünüdür.<br />
Okulöncesi eğitim programları ne kadar iyi hazırlanmış olursa olsun, aileler<br />
tarafından desteklenmediği sürece etkili olmamaktadır. Okulöncesi eğitim kurumlarında<br />
çocuklarda kalıcı davranış değişikliklerinin gerçekleşebilmesi, programda planlanan<br />
öğrenme yaşantılarının ailede sürdürülebilmesi ile mümkündür (Aral ve başk., 2000).<br />
Aile katılımında, çocukların ilk eğitimcilerinin anne, babaları olduğu görüşünden<br />
yola çıkılarak, aileleri destekleyici, onları çocuk gelişimi ve eğitimi hakkında eğitici ve<br />
çocuklarının eğitimine katılmalarını sağlayıcı şekilde sistematik ve kurumsal eğitimle<br />
evdeki eğitimi paralelleştiren bir yaklaşım sergilenir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
24 Fatma TEZEL ŞAHİN, Naim ÜNVER<br />
Okul öncesi eğitime aile katılımının varmak istediği nokta, eğitimde devamlılığı ve<br />
bütünlüğü sağlamaktır. Okulda verilen eğitimin evde, evde verilen eğitimin okulda<br />
desteklenmesi, bir devamlılığın söz konusu olması ve bu sayede hem okulda hem de<br />
evde çocuğun istendik davranış değişiklerine güvenli ve kontrollü bir biçimde ulaşması<br />
ana amaçtır. Aile katılımının diğer amaçları ise;<br />
• Anne-babaya eğitim vererek ailenin okul öncesi eğitime destek olmasını<br />
sağlayabilmek.<br />
• Öğretimi daha etkili hale getirmek.<br />
• Aile içinde ve okul yapısında değişiklikler yapmak.<br />
• Çocuğun tüm gelişimleriyle ilgili aileleri bilinçlendirmek, desteklemek.<br />
• Çocuğun evdeki öğrenme ortamlarını zenginleştirmek.<br />
• Problemler ve çözüm önerileri hakkında aileleri bilinçlendirmek ve alternatif<br />
disiplin yöntemleri sunmak.<br />
• Doğru anne-baba tu<strong>tum</strong>ları kazandırırken, hatalı davranışları değiştirmek, çocukların<br />
hatalı davranışlarını nasıl değiştireceklerini öğretmek ve bunların davranışa<br />
dönüşmesini sağlamak.<br />
• Ailelere ev ortamında çocuklara kazandırabilecekleri deneyimler hakkında bilgi<br />
vermek.<br />
• Ailelerin çocuklarını daha iyi tanımalarına yardımcı olmak (Aksoy ve Turla, 1999).<br />
Tüm bu amaçlara ulaşıldığında anne babalar çocuklarının eğitimlerinin içinde olup<br />
onlara katkı sağlayacaklar hem de çocuklarının hayatlarında ne kadar önemli bir yere<br />
sahip olduklarının farkına varacaklardır.<br />
Okulun da, anne babanın da amacı, çocuklara daha iyi bir eğitim ortamı yaratmak<br />
olduğuna göre; okul ve aileler arasında sağlanabilecek işbirliği, okulun, çevrenin<br />
imkanlarından da yararlanarak, daha iyi, daha zengin bir eğitim ortamı haline<br />
gelmesinde büyük katkı sağlayacaktır (Oktay, 2000).<br />
Aile Katılımını Engelleyici Nedenler<br />
Eğitimin içine aileyi dahil etme ve bu sayede çocuğun eğitimini en kaliteli hale<br />
getirme uğraşı okullar, öğretmenler ve aileler tarafından iyi bir uğraş olarak kabul<br />
görmesine rağmen yine okul, öğretmen ve ailelerden kaynaklanan olumsuzluklardan<br />
dolayı sistemli bir işleyişe geçememektedir.<br />
Okulların merkeziyetçi yönetimi ve aşılması zor bürokrasisi öğretmenler ve aileler<br />
için en büyük engeli teşkil etmektedir. Okul yönetimlerinin, ailelerin eğitime dahil<br />
olduklarında okul işlerini aksatacakları düşüncesi ve ülkemizde aile katılım programının<br />
uygulanışının yasalarla şekillenmemesinden dolayı okul programlarında yer almayışı,<br />
aile katılımının yayılmasını ve gelişmesini engellemektedir. Ayrıca aile katılımında “<br />
aile katılımının tam olarak açıklanamaması” ve “aile ile okul çevresinin birbirinden<br />
farklı olması” önemli iki sorunu teşkil etmektedir (Coleman ve Churchill, 1997).<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Okulöncesi Eğitim Programlarına Aile Katılımı 25<br />
Öğretmenlerin ise aile katılım programlarından detaylı olarak haberdar olmayışı,<br />
programı nasıl yürüteceklerini bilmemeleri, aile katılım etkinliklerini planlamanın çok<br />
zamanlarını alacağını düşünmeleri, aile katılımını engelleyen öğretmen nedenlerinin en<br />
önemlileridir. Ayrıca öğretmenlerin, ailelerin bu katılıma yanaşmayacağı, eğitime<br />
katılımı kabul etseler bile bunun bazı olumsuzluklar yaratacağını düşünmeleri de önemli<br />
bir faktördür. Bu düşünceler; ailelerin çocuklarla ilgili durumlarda objektif olmayacağı,<br />
ailelerin kendi sınırlılıklarını aşabileceği ve ailelerin programa yeterli zamanı<br />
ayıramayacaklarıdır.<br />
Ailelerin ise okul bürokrasisinden çekinmeleri katılımın gerçekleşmesinin önündeki<br />
en büyük engeldir.<br />
Ülkemizde 1996 yılında yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre aile katılımını<br />
engelleyen en önemli faktörler şöyle sıralanmıştır:<br />
• Ailelere göre yöneticilerin olumsuz tu<strong>tum</strong>ları<br />
• Yöneticilere göre ailelerin işbirliğine karşı ilgisizlikleri<br />
• Zaman yetersizliği<br />
• Ekonomik şartlar<br />
• İletişim bozukluğu ( Ensari ve Zembat, 1999).<br />
Aile katılımının kabul görmesi ve geliştirilmesi için bazı kurum ya da görevlilerin<br />
çeşitli tu<strong>tum</strong>lar üretmesi ve sergilemesi gerekmektedir. Bu tu<strong>tum</strong>lar merkez<br />
yönetimlerden yerel yönetimlere kadar bilinçli ve organize bir şekilde uygulamaya<br />
konulmalıdır.<br />
Devlet Tu<strong>tum</strong>ları; Devletin eğitimle ilgili bölümleri ailenin eğitime katkısının<br />
kaçınılmaz olduğunun farkındadırlar. Ülkemizde ailenin eğitime katılış şekli<br />
yönetmeliklerce belirlenmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı Okul Aile Birliği Yönetmeliği’<br />
nin 5. maddesi “ Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda, okul ile aile arasındaki<br />
bütünleşmeyi gerçekleştirmek, veli ve öğretmenler arasında işbirliği sağlamak amacıyla<br />
okul-aile birlikleri kurulur” açıklamasıyla devletin tu<strong>tum</strong>unu açıklamaktadır. Ayrıca<br />
son yıllarda okul öncesi hedefleri saptanırken sadece çocuk değil, çocuğun ailesini de<br />
hedef almanın gerekliliği vurgulanmaya başlanmış ve bu durum 15. Milli Eğitim<br />
Şura’sında alınan “Aile Katılım Programları” ve “Ana Baba Okulları<br />
Yaygınlaştırmaları” kararı ile belirtilmiştir (Aksoy ve Turla, 2001, Doğan ve başk.,<br />
2000).<br />
Yerel Yönetim Tu<strong>tum</strong>ları; Gelişmiş ülkelerin çoğunda yerel yönetimler kendi<br />
bölgelerindeki eğitim seviyesini yükseltmek amacıyla, çağdaş eğitim yaklaşımlarını<br />
desteklemektedirler. Ülkemizde de bu amaçtan yola çıkılarak, yerel yönetimler eğitime<br />
aile katılımı konusunda okullara ekonomik destek olmalı, konuyla ilgili uzmanları davet<br />
ederek bölgelerinde yaşayan veli ve öğretmenleri bilgilendirmelidir.<br />
Okul Tu<strong>tum</strong>ları; Okullar politikaları ve aktiviteleriyle aile katılımının önünü açan ve<br />
gelişmesini sağlayan tu<strong>tum</strong>lar sergilemek zorundadırlar. Çünkü aile katılımı öncelikle<br />
anne-babanın kuruma olan güvenini sağlar. Bazı okullar ebeveynlerle daha çok bazı<br />
okullarsa daha az aktivite ve işbirliğine gitmektedir. Bu aktivitelerin sayısını ve<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
26 Fatma TEZEL ŞAHİN, Naim ÜNVER<br />
işbirliğinin düzeyini öğretmen ile ebeveynler arasındaki iletişim belirlemektedir<br />
(Poyraz, 2001, Raun, Birte, 1998). Okullar, ebeveyn katılımını geliştirmek için kendi<br />
politikalarını geliştirmeli ve mutlaka ebeveynlere, okuldaki personelin çocuklarının<br />
eğitimine ne derece katkı verecekleri konusunda açıklamalar yapmalıdır. Ayrıca<br />
ebeveynlere personelin görev ve sorumlulukları hakkında bilgi verilmelidir. Bunların<br />
yanı sıra okullar katılımın sürekli ve etkili olmasını sağlamak amacıyla, velilerin<br />
ihtiyaçlarını karşılayacak aktiviteler yapmalı, bu aktivitelerden aldığı geri dönütlerle<br />
politikalarını yeniden şekillendirmelidir.<br />
Öğretmen Tu<strong>tum</strong>ları; Anne-babalarla en çok ve doğrudan iletişime geçen kişiler<br />
olarak öğretmenlerin sergileyeceği tu<strong>tum</strong>lar, aile katılımının başlaması, sürekli hale<br />
gelmesi ve başarıya ulaşmasında en önemli etken durumundadırlar. Bu yüzden<br />
öğretmenler tu<strong>tum</strong>larını etkili hale getirecek bazı olumlu davranışları sergilemelidirler.<br />
Öğretmenler çocuk-okul ilişkisi içindeki problemlerle ilgili, aile katılımını sağlayacak<br />
ve geliştirecek stratejilerle ilgili bilgiye sahip olmalı, ailelerle olumlu ilişkilerin<br />
başlamasında ilk teşebbüsleri gerçekleştirmelidir. Ayrıca öğretmenler okullarının<br />
politikasını iyi uygulamalı, aile katılımını etkili kılabilmek için yeterli becerilere sahip<br />
olmalıdır. Aynı zamanda öğretmenler, velileri cesaretlendirmeli, rahat olmalarını<br />
sağlamalı, velilere karşı objektif, duyarlı, yönlendirici, daha saygılı, daha empatik ve<br />
gerçekçi yaklaşmalıdırlar. Ülkemizdeki okulöncesi eğitimi öğretmenlerinin, bu<br />
davranışları sergilemekten yana değil, programın içeriğini ve uygulanış yöntemlerini<br />
detayları ile bilmemekten doğan sıkıntıları bulunmaktadır.<br />
Aile Katılımının Gelişmesi İçin Ebeveynlerin, Öğretmenlerden İstekleri<br />
Aileler eğitime katılım programının içeriğini ve uygulanışı hakkında yeterince bilgi<br />
sahibi olduklarında, bu katılımın çocuklarına ve kendilerine neler kazandırabileceğini<br />
görmektedirler. Fakat bu katılımın sağlanması için yeterli olmamakta, aileler sürekli<br />
iletişim içinde olacakları öğretmenlerden haklı olarak bazı isteklerinin yerine<br />
getirilmesini beklemektedirler. Bunlar;<br />
• Öğretmenlerin kendilerini daha fazla dinlemeleri ve bakış açılarına değer vermeleri,<br />
• Öğretmenlerin daha açık ve kabul edilebilir yaklaşımlar sergilemeleri,<br />
• Öğretmenlerin bilmedikleri konularda bilmediklerini kabul etmeleri,<br />
• Çocuğun herhangi bir sorununda ilk başta kendileriyle irtibata geçilmesi,<br />
• Çocuklar arası bireysel farklılıklara izin verilmesi,<br />
• Çocuklardaki öğrenme zorluklarının belirlenip, bunların üstesinden gelinmesi,<br />
• Çocuklarının gelişiminin kendilerine anlatılması,<br />
• Çocukların sınıf içi çalışmalarının düzenli olarak kontrol edilmesi,<br />
• Çocuklarının gelişimi hakkında düzenli raporların hazırlanıp, kendilerine<br />
gönderilmesi,<br />
• Veli, öğretmen toplantılarına daha çok öğretmenin katılması,<br />
• Toplantılarda elde edilen bilgilerin; ulaşılan olumlu sonuçların okulda kullanılması<br />
olarak sıralanabilir (Hornby, 2000).<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Okulöncesi Eğitim Programlarına Aile Katılımı 27<br />
Aile Katılımının Gelişmesi İçin Öğretmenlerin, Ebeveynlerden İstekleri<br />
Öğretmenler, aile katılımının uygulandığında programın kendilerine birçok kolaylık<br />
sağlayacağının da, programı uygulamanın çok zor olduğunun da farkındadırlar. Bu<br />
zorlukları asgariye indirmek içinde ailelerden bazı istekleri olmaktadır. Bunlar;<br />
• Çocukların özel durumları ve sağlık problemleri ile ilgili konularda açık sözlü<br />
olmaları,<br />
• Evde yaşanan ve çocukların gelişimlerini etkileyebilecek olan olayların bildirilmesi,<br />
• Okul disiplininin evde de uygulanması konusunda işbirliğine gidilmesi,<br />
• Okulda uygulanan programın evde desteklenmesi,<br />
• Çocuklarının kapasiteleri ile ilgili gerçekçi beklentiler içinde olmaları,<br />
• Birebir görüşme toplantılarına aksatmadan katılmaları,<br />
• Çocukların gelişimi konusunda öğretmenlerle yapılan toplantılara katılıp,<br />
tartışmaları,<br />
• Çocuklarıyla ilgili eve gönderilen mektup ve raporları okuyup, bilgi edinmeleri,<br />
• Gün içinde okulda olabilecek acil bir durum için hemen ulaşılabilecek adres ve<br />
telefon numaralarının verilmesi,<br />
• Eğer çocuk hasta ise okula göndermemeleri,<br />
• Okula gerektiğinde değişik şekillerde gönüllü olarak yardımcı olmaları, yardımda<br />
bulunmaları olarak sıralanabilir (Hornby, 2000).<br />
Aile katılımının gelişmesi için, ailelerin öğretmenlerden istedikleriyle,<br />
öğretmenlerin ailelerden istediklerinin neredeyse aynı isteklerden oluştuğu<br />
görülmektedir. Ülkemizde yapılan bir araştırma ise okul-aile işbirliği konusunda veli ve<br />
yöneticilerin görüşlerini ortaya koymaktadır. Araştırmaya göre; ailelerin % 22.17’si<br />
yönetici tu<strong>tum</strong>larının işbirliği açısından engel taşıdığını düşünmekte, yöneticiler ise %<br />
22.15 oranında ailelerin işbirliği ve katılım konusunda çok isteksiz tu<strong>tum</strong>lar<br />
sergilediklerini belirtmektedirler (Ensari ve Zembat, 1999).<br />
Kaliteli bir eğitime ulaşmak için sağlıklı bir öğretmen-veli işbirliğine, sağlıklı bir<br />
işbirliği içinse tarafların birbirleriyle açık iletişim kurmalarına ve çocukların<br />
hayatımızdaki önemini çok daha iyi kavramalarına ihtiyaç duyulmaktadır.<br />
Öğretmen Veli İlişkileri İle İlgili Yaklaşımlar<br />
Koruyucu model;<br />
Bu modelde Swap’a göre öğretmenle velinin fonksiyonlarını ayırt ederek aralarında<br />
çıkabilecek çatışmaları önlemek ana esastır. Çocukların eğitimi, öğretmenler tarafından<br />
okulda verilmektedir. Velinin görevi çocukların zamanında okula gitmelerini sağlamak<br />
ve ihtiyaçlarını gidermektir. Velinin okul içindeki eğitime katılımı gereksiz ve çocuğun<br />
eğitimine zarar verici bulunmaktadır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
28 Fatma TEZEL ŞAHİN, Naim ÜNVER<br />
Uzman Modeli;<br />
Cunnningham ve Davis’e göre öğretmen bir uzman olarak çocuğun tüm gelişimi ve<br />
eğitimi ile ilgili görevleri üstlenmektedir. Ebeveynler az da olsa eğitime dahil edilirler.<br />
Öğretmen kararların tümünü alır, veliler kararlar hakkında bilgilendirilirler ve kararların<br />
uygulanmasını beklerler. Bu yaklaşımdaki en büyük sorun ise velilerin her konuda<br />
öğretmene bağımlı olmasıdır. Veliler öğretmenlerin kararlarını sorgulayamamaktadır.<br />
Geçiş modeli;<br />
Swap’a göre bu modelde ebeveynlerden, okulun amaçlarını desteklemesi beklenir.<br />
Çocuğun gelişimi konusunda tüm kararları öğretmen verir. Fakat bunu yaparken,<br />
velinin fikirlerinden yaralanarak onu bir kaynak olarak kullanır. Bu modelde veli<br />
öğretmenin uzmanlığından yaralanabilir ve öğrendiklerini evde çocuğuna uygulayabilir.<br />
Bu modele verilebilecek en önemli örnek çocuklarına evde verilecek eğitim konusunda<br />
velilerin eğitilmesidir. Bu modelde tüm kontrol ve karar mekanizmalarını öğretmen<br />
işletir, çocuğun gelişimi ile ilgili velilerin etkisi bulunmamaktadır.<br />
Zenginleştirilmiş program modeli;<br />
Swap’a göre bu modelde veli okulun programı konusunda bilgilendirilir. Velinin<br />
önemli bilgilere sahip olduğu kabul edilir ve ebeveyn, öğretmen ilişkilerinin gelişmesi<br />
açısından programın velilere açıklanması benimsenir. Velinin eğitime katılımı sadece<br />
program ve okulun yönetimi ile ilgili bilgilendirilmesinden ibarettir. Bu yaklaşım çok<br />
kültürlü eğitimin yapıldığı yerlerde uygulanır.<br />
Müşteri modeli;<br />
Cunningham and Davis’e göre bu modelde veli, eğitim hizmetlerinin müşterisi<br />
olarak görülür. Öğretmen bilgilendiricidir. Veliler de yapabilecekleri konusunda<br />
kararlar verebilen ve öneri sunabilen konumundadır. Öğretmenin rolü çocuğun gelişimi<br />
konusunda gerekli bilgileri verip, değişik seçenekler sunmaktır. Ayrıca velilerin<br />
önerilerini de dinleyip, değerlendirmektir. Velinin görevi ise öğretmenin önerileri<br />
doğrultusunda karar vermektir.<br />
Velilerin aldıkları eğitim hizmeti konusunda tatmin olmaları, bu modelin özünü<br />
teşkil etmektedir.<br />
Eşli model;<br />
Bu modelde öğretmenler eğitimle ilgili uzman, velilerde çocuklarıyla ilgili uzman<br />
olarak kabul edilmektedir. Çocukların eğitiminin en yüksek düzeyde olması için<br />
uzmanlık alanlarının paylaşılması benimsenir.<br />
Velilerin çocuklarıyla çok yüksek duygusal bağları vardır. Bu yüzden çocuklarının<br />
yetenekleri, eğitimleri konusunda objektif davranamazlar. Bu bağlamda öğretmenin<br />
uzmanlığına ihtiyaç vardır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Okulöncesi Eğitim Programlarına Aile Katılımı 29<br />
Bu yaklaşımda karşılıklı dinleme, görüşler hakkında bilgilendirme yani saygı ön<br />
plandadır. Hem öğretmenden hem de veliden uzun süreli ve kaliteli iletişim<br />
beklenmektedir. Planlama ve karar verme ortaktır (Swap, 1993). Merkeze çocuk ve<br />
onun en iyi şekilde eğitilmesi alınmaktadır.<br />
Bu modelin başarıya ulaşabilmesi için bazı ortak davranışların benimsenmesi ve<br />
uygulanması gerekmektedir. Bunlar;<br />
Çift Yönlü İletişim: Yoğun ve iyi bir iletişim olmalıdır. Ebeveyn çocukların<br />
ihtiyaçları hakkında öğretmeni, öğretmen de çocuğun gelişimi ile ilgili veliyi<br />
bilgilendirmelidir.<br />
Ortak Destek: Veliyle öğretmen birbirlerinin çabalarını desteklemekleri<br />
gerekmektedir. Örneğin öğretmenler velilere çocuklarını evde nasıl eğitilebileceği<br />
konusunda bilgi verir. Velilerde okulda gönüllü görevler alırlar.<br />
Karar Vermeye Katılım: Öğretmenler ve veliler hem problem çözmede hem de<br />
karar vermede eğitime dahil olmalıdır.<br />
Öğrenmenin Yükseltilmesi: Hem öğretmenler hem ebeveynler, çocukların okulda<br />
ve evde öğrenmeleri ile ilgili değişik ve ilgi çekici seçenekleri geliştirmelidirler<br />
.(Hornby, 2000).<br />
Okulöncesi eğitim alan çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar, aile katılımını<br />
sağlayan programlarda yetişen çocukların gelişimindeki olumlu etkinin kalıcı olduğunu<br />
ortaya koymaktadır. Ancak, okulöncesi eğitim kurumlarının birçoğunda aile, programın<br />
dışında kalmakta böylece çocuğun kazandığı becerilerin kalıcılığı sağlanmamakta ve bu<br />
becerilerin günlük yaşama aktarılması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle okulöncesi<br />
eğitimde en iyi yaklaşım, çocuğu tek başına birey olarak değil ailesi ile birlikte ele alan<br />
yaklaşımdır.<br />
Ailenin programa katılımını sağlamak için her şeyden önce eğitimciler anne baba<br />
hakkında aşağıdaki görüşleri kabul etmelidirler:<br />
1. Anne-babalar çocuğun asıl ve devamlı öğretmenleridir.<br />
2. Anne-babalar çocukları hakkında öğretmenlerden daha fazla tecrübeye sahiptirler.<br />
3. Anne-babalar çocuğun eğitiminde başarılı olmayı sağlayacak birçok yöntem ve<br />
teknik bilirler.<br />
4. Anne-babalar eğitim programı için önemli bir kaynak ve destek olabilirler.<br />
5. Anne-babalar yalnızca çocuğun dünyasında değil, herkesin yaşadığı dünyada<br />
yaşayan, ilgileri, ihtiyaçları ve hataları olan insanlardır (Temel, 2001).<br />
Okulöncesi eğitim programlarına aile katılımı; okul ve ev arasındaki devamlılığı<br />
sağlayacaktır. Anne babalar okulda öğretmenler de evde neler olduğu konusunda bilgi<br />
sahibi olacak bunları pekiştirecektir. Okul ve ev arasındaki süreklilik eğitimdeki<br />
başarıyı arttıracaktır. Ayrıca ebeveynler, programa katılarak çocuk yetiştirme<br />
konusundaki bilgi ve becerilerini arttıracak ve daha etkili ebeveynler olacaklardır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
30 Fatma TEZEL ŞAHİN, Naim ÜNVER<br />
Kaynaklar<br />
1. Aksoy, A. B.- Turla, A. ( 1999 ). “Okul-Aile İşbirliği” Gazi Üniversitesi<br />
Anaokulu/Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı. Ya-Pa Yayınları, İstanbul.<br />
2. Aksoy, A. B.- Turla, A. ( 2001 ). “Okul-Aile İşbirliği” Gazi Üniversitesi<br />
Anaokulu/Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı. Ya-Pa Yayınları, İstanbul.<br />
3. Aral, N.-Kandır, A.-Yaşar, M.C. (2000). Okul Öncesi Eğitim ve Anasınıfı<br />
Programları. Ya-Pa Yayınları, İstanbul.<br />
4. Coleman, M.- Churchill, S. (1997 ). “Challenges to Family Involvement”<br />
Childhood Education, Spring 97, Vol. 73, No 3,<br />
5. Doğan, A. R., Uzun, P. & Erdinç ( 2000 ). Eğitim Mevzuatı, Uzun Yayınevi,<br />
Trabzon.<br />
6. Ensari, H. – Zembat, R. ( 1999 ). “Yönetim Stillerinin Ailenin Okul Öncesi Eğitim<br />
Programlarına Katılımı Üzerinde Etkileri” Marmara Üniversitesi Anaokulu /<br />
Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı, Ya-Pa Yayınları, İstanbul.<br />
7. Hornby, G. (2000). Improving Parental Involvement, Cassell Wellington House,<br />
Londra.<br />
8. Oktay, A. (2000). Yaşamın Sihirli Yılları; Okul Öncesi Dönem. Epsilon Yayınları,<br />
İstanbul.<br />
9. Poyraz, H. (2001). Okul Öncesi Eğitimin İlke ve Yöntemleri. Anı Yayıncılık,<br />
Ankara.<br />
10. Swap, S. M. (1993) Developing Home-School Partnerships. Teachers College<br />
Pres, New York.<br />
11. Raun, Birte ( 1998 ) “Formal and Informal Parental Involvement in School”<br />
Childhood Educatıon, Internatıonal Focus Issue 1998, Vol. 74, No 6)<br />
12. Temel, Z.F. (2001). “Okulöncesi Eğitime Ana-Babanın Katılımı”. Gazi<br />
Üniversitesi Anaokulu/Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı. Ya-Pa Yayınları, İstanbul.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 31-40<br />
DAVRANIŞ KÜLTÜRÜNÜN TURİZME YANSIMASI:<br />
“İlişkiler Zinciri”<br />
Özber CAN<br />
Süleyman Demirel Ü., Fen-Edebiyat Fakültesi, Batı Dilleri ve Ed. Bölümü, Isparta.<br />
Özet<br />
Turizm, bir ülkeyi sosyal ve kültürel yönleriyle birkaç adım öne çıkaran açık bir sektördür. Bu<br />
sektör, ihracat olanakları az olan ülkelerin ödemeler dengesine önemli bir katkı sağlar. Ülkenin<br />
yaşam tarzı, standartları, gelenek ve görenekleri ile diğer değerleri yabancılar için öteki kültürü<br />
oluşturduğu için turizm sadece bir ülkenin insanlarını değil, pek çok ülkenin insanlarını<br />
kaynaştırır. Turizmde bütün bu işlevleri davranışlar üstlenir. Sonuç olarak, sosyal ve kültürel<br />
değerlerin etkisiyle turizm, farklı kültürlerden insanların davranışlarında bir değişim ve<br />
yenilenme faktörü olarak görülebilir.<br />
Anahtar Sözcükler: Turizm, İletişim, Davranış, İlişki, Kültür.<br />
REFLECTION OF BEHAVIOR CULTURE TO THE TOURISM<br />
“Chain of Relations”<br />
Abstract<br />
Tourism is an open sector, which takes a country to a few steps forward with social and<br />
cultural aspects. This sector makes an important contribution to balance of payments to those<br />
countries which have little exportation opportunities. Since a country’s way of life, standards,<br />
traditions and customs with other values organized other cultures for foreigners, tourism makes<br />
friends not only a country’s people but also people of many different countries. The behaviors<br />
assume all the functions in tourism. Finally, with the influence of social and cultural values<br />
tourism can bee seen as an innovation and variation factor in people’s behaviors.<br />
Key words: Tourism, communication, behavior, relation, culture.<br />
1. Giriş<br />
İnsan günlük yaşamda sürekli başka insanlarla karşılaşır; onlarla iletişim, işbirliği<br />
kurar, etkileşimde bulunur. Bu ve benzeri ilişkilerin bir kısmı beraberlik duygusuna, bir<br />
kısmı da yarışma esasına dayanır. Bu anlamda, yüz yüze görüşmeler gibi kimi<br />
davranışlar meyvesini verirken, kimileri bilinçsizce çabalar şeklinde kendini gösterir.<br />
Biz, bu çalışmamızda beraberlik duygusuna dayanan ve turizm ortamı ilişkilerinde<br />
süreklilik göstermesi beklenen davranış kültürünü tartışacağız.<br />
Değişen çağ, büyüyen şehirler, günden güne yenilenen kitle iletişim araçları, ulaşım<br />
ve bilgisayar teknolojisi toplumların yapısında köklü değişikliklere neden olmaktadır.<br />
Bu değişikliklerle baş edebilmek ve onlarla dengeli biçimde yaşayabilmek için yüzyılın<br />
insanı, insanlığın üstün niteliklerini her zamankinden daha çok yaşatmak zorundadır. Bu<br />
aşamada ilk adım belirgin nitelikleriyle insanı tanımak olmaktadır. Çünkü, nitelikleri<br />
bilinen insanlarla yaşamak, ilişkiler kurmak daha uyumlu görülmekte ve insan ilişkileri,<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
32 Özber CAN<br />
“doyum sağlayan, gurup psikolojisi ve kubaşmayı özendiren ve verimli yaşamayı<br />
geliştirmeyi amaçlayan bir süreç” 1 olmaktadır.<br />
Ekonomik dengelerini oturtmaya çalışan ülkelerin turizme dayalı kalkınma<br />
stratejileri geliştirmesi, bu alanı oluşturan kültürlerin zenginliğe ve çekiciliğine<br />
dayanmaktadır. İşte iletişim, ilişkiler ve davranışların önemi burada ortaya çıkmaktadır.<br />
İletişimin en önemli ayağını, başka bir ülkeden dönen yabancıların gezip gördükleri<br />
yerlerdeki izlenimlerini kendi ülkelerinde anlatmaları oluşturmaktayken; diğer ayağını<br />
tanıtım faaliyetleri oluşturmaktadır. Turizm, bütünüyle bir iletişim olgusu olduğu için<br />
izlenimlerin bir başka ülkeye ya da kıtaya yansıması beklenmedik bir sürede<br />
gerçekleşmektedir. Avrupa toplumunun çok okuyan, medyayı iyi takip eden bir toplum<br />
olması, bu tanıma ve tanıtma olgusunu daha da çabuk yaygınlaştırmaktadır. Hedef<br />
kitlelere düşünce alternatifi sunan tanıtım faaliyetleriyle, bir şekilde kabul görmüş sert<br />
imgeler yumuşatılmakta, bunların yerine hoşgörü, yumuşak karakter ve zerafet ön plana<br />
çıkarılmaktadır. Teknolojiden yararlanılarak özel efektlerin kullanılmasıyla çok yönlü,<br />
çarpıcı ve çok kültürlü ortamların canlandırılmasıyla bütün dünyaya çağrı<br />
yapılmaktadır. Bu açıdan turizmde, “hitap edilen kitlenin davranışlarında bir değişiklik<br />
elde etmek amacıyla gerekli bilgileri sunma” 2 amacı güden iletişim, sektörün doğası<br />
gereği dünyanın her yerinden müşterinin önüne konacak ürün veya hizmeti tanıtıma<br />
dayanmaktadır.<br />
Toplumlar arasında ekonomik, sosyal, kültürel işbirliğinin en önemli araçlarından<br />
birisi olan turizm, “ekonomik bir olgu olup sosyal ve kültürel değerler ile toplumların<br />
birbirlerini daha iyi tanımalarına ve anlamalarına olanak sağlayan, insan ilişkilerini<br />
barışa ve dostluğa taşıyan uluslararası iletişim aracı” 3 şeklinde tanımlanır. Siyasi<br />
işbirliğine kadar uzanan, böylesine geniş bir ortaklık alanında, sivil toplum örgütleri ve<br />
topyekün işletmelerin birlikte hareket etmeleri gerekmektedir. Bu bilinç ve turizm<br />
mantığıyla yıllar sonra otele veya şehire değil, ülkeye gitme düşüncesi uyandırılabilecektir.<br />
Toplum, kişilikleri farklı bireylerden oluştuğuna göre, gereksinimlerin farklı olması<br />
doğaldır. O halde, gereksinimlerin giderilmesi ve sağlıklı ilişkilerin kurulması işletme veya<br />
kurumlara da düşmektedir. “Kurumlar çalışanlarını hem birey, hem bir çalışan, hem de bir<br />
üye olarak üç yönlü ele almalı, ancak standartlarını tek tek kişilere göre değil, kurumun ortak<br />
ihtiyaçlarına göre saptamalı, ortak ihtiyaçlara öncelik vererek gidermeye çalışmalıdır.” 4<br />
Çünkü insan ilişkileri, “etkinlik, denge ve doyum gibi temellere dayanmaktadır.” 5<br />
Davranışlarımız bir yandan akla uygun, öbür yandan incelik, zerafet ve güzellik<br />
içermeli” 6 düşüncesiyle sunulacak hizmet ve beklenen verim elbette yüksek olacaktır.<br />
İşletmelerde, “ilişkilerin istenen düzeyde kurulabilmesi ve korunabilmesi karşılıklılık<br />
1 Mürüvet Bilen, Sağlıklı İnsan İlişkileri, Ankara: Armoni Ltd. Şti., ? , Beşinci Basım, s. 4.<br />
2 Necdet Hacıoğlu, Turizm Pazarlaması, Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi, 1991, 2. Basım, s. 74.<br />
3 Lütfi Çakmakçı, I. Ulusal Turizm Sempozyumu, 17 – 19 Eylül 1998 – EĞİRDİR, Isparta:<br />
Süleyman Demirel Üniversitesi Basımevi, 1998, Önsöz.<br />
4 Bilen, ? , A.g.e., s. 5.<br />
5 Bilen, ? , A.g.e., s. 5.<br />
6 Bilen, ? , A.g.e., s. 5.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Davranış Kültürünün Turizme Yansıması: “İlişkiler Zinciri 33<br />
ilkesine bağlıdır.” 1 Her ne kadar bu diyaloğu yakalamak güç görünse de, insan ilişkileri,<br />
“yaşantıya yenilik, yarar ve kalite kattığı oranda, insan mutluluğu korunur ve<br />
sağlamlaşır.” 2<br />
İnsanların mutluluğu ihtiyaçlarının dengeli bir şekilde giderilmesine, doyumlu ve<br />
verimli ilişkiler kurulup sürdürülmesine bağlı olduğuna göre, “ilişkilerin akla uygun<br />
olması kadar, estetik değerlere de uygun olması yapıcı etkisini artırır” 3 diyebiliriz.<br />
Ancak, çevre, olayların gelişimi, eğitim, öğrenme ve kendini gerçekleştirme arzusunun<br />
ilişkileri düzenlemede önemli rolünün olduğunu söylemekte yarar görülmektedir.<br />
Beklentilerinin oluşumuna bağlı olarak, felsefi bir yaklaşımla eğitimin insan ilişkilerini<br />
düzenleyen yanı, “1. İçinde yaşanılan dünyayı yöneten yasaları bilmek, 2. Kişinin gizli<br />
güçlerini birleştirerek kendi beklentisine uygun bir yaşam felsefesi formüle etmesini<br />
kolaylaştırmak, 3. Kişilerin hak ve sorumluluklarına saygılı, anlayışlı ve düşünceli<br />
davranabilmek” 4 şeklinde özetlenmiştir.<br />
Aile içinde olduğu kadar, işyerinde insanların birbirleriyle ilişkilerinde de temel<br />
unsur olarak görülen ilgi, tu<strong>tum</strong> ve davranışlar yoluyla işin kalitesine yansıyacaktır.<br />
Çünkü, karşılıklı sevgi-saygının ortadan kalktığı iş ortamlarında başarıdan söz etme<br />
olanağı ortadan kalkmaktadır. Bireysel farklılıklar, kalıtsala bağlı olduğuna ve çevreden<br />
geldiğine göre her insan duygusu, düşüncesi ve davranışı ile bütündür. Bu kendine özgü<br />
olma niteliğiyle toplum, farklılıkların dengeli ve uyumlu yönetilmesi bütünlüğüne<br />
ulaşmaktadır. O halde insan, dolayısıyla da toplum daha kontrollü bir yaşam umuduyla<br />
kendine özgüleri birleştirmekte, gurup etkinliği oluşturulmaktadır. Burada doğal olan,<br />
“işveren ve işçinin amaçları aynı olmaktan çok karşılıklı ve tamamlayıcı” 5 olmasıdır.<br />
Ne var ki, isteklilik, çalışmaya yönlenme ve güdülenmenin, bir işletmede ihtiyaç<br />
duyulan araç gereçlerden daha önemli olduğu, insan gücü olmaksızın teknik donanımın<br />
fazlaca işe yaramayacağı, beklenen hizmetin gerçekleşmeyeceği göz ardı edilmemelidir.<br />
İnsan ilişkilerinin temelini oluşturan bir diğer kavram onur, diğer kavramlardan farklı<br />
olarak, psikolojik bir olgu olmakla birlikte, insan ilişkilerinin, “etik ve moral temelini<br />
oluşturmaktadır.” 6 İnsan, çalıştığı çevrede saygınlık kazanmak ve dürüst ilişkiler kurmak,<br />
kendine özgü kişiliğiyle saygı duyduğu kadar saygı görmek de ister. İnsanların birbirleriyle<br />
ilişkilerini düzenleyen moral değerle yeteneklerin birleşmesi, insana sorumluluk duygusu<br />
hissetmesini sağlayacaktır. Sosyal yaşamda insanların birbirleriyle etkileşimde bulunması,<br />
davranışlarının biçimlenmesi, yabancı olanı anlama ve tanımayı kolaylaştırmaktadır. Her<br />
kültürde insan ilişkilerinin belirli ilkelerinde görülen örtüşme, turizm sektöründe sağlıklı<br />
iletişimi desteklemekte; işbirliği, görev dağılımı, personel-yönetim ve personel-konuk<br />
ilişkilerini psikolojik açıdan da geliştirmektedir.<br />
1 Bilen, ? , A.g.e., s. 5.<br />
2 Bilen, ? , A.g.e., s. 6.<br />
3 Bilen, ? , A.g.e., s. 6.<br />
4 D. Aşahel Woodruff, Basic Concepts of Teaching. San Francisco: Chandler Publishing Company,<br />
1961, s. 15’ten aktaran Bilen, ? , A.g.e., s. 7.<br />
5 Bilen, ? , A.g.e., s. 8.<br />
6 Bilen, ? , A.g.e., s. 9.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
34 Özber CAN<br />
2. İkili İlişkiler ve Sözlü İletişim Kuralları<br />
Turizm sektöründe ikili ilişkiler yüz yüze veya zaman ve mekan kullanarak<br />
kurulabilmektedir. Her iki durumda da insan davranışlarını yönlendirmede en temel<br />
ilke, “davranışlar akla uygun olduğu kadar, estetik değerlere de uygun olursa, ilişkilerde<br />
bir uyum, zerafet sağlanabilir” 1 şeklinde değerlendirilmelidir.<br />
Pozitif iletişim için pozitif ilişkinin önkoşul görülmesi, güvenilirliği ön plana<br />
çıkarmakta; “ilişkilerin temelinde iletişim yatar” 2 görüşüne paralel olarak, söylenilen ya<br />
da yazılanın güven açısından önemi büyük olmaktadır. İkili veya yüz yüze ilişkiler<br />
sözlü iletişim araçları olduğu için çalışanlar, çalışan-yönetim ya da çalışan konuk<br />
arasında geçmektedir. İkili ilişkiler, kamu kurumlarında gözlemlenen aşırı bürokrasi ve<br />
kırtasiyeciliğin etkisiyle olumsuz bir kanı oluştursa da, özel sektörün hizmet alanının<br />
genişliğine bağlı olarak oldukça önemlidir. Yüz yüze görüşmelerde firma veya kurum<br />
temsilcisinin uyacağı kurallar şöyle özetlenmiştir:<br />
1. Başkasının güvenini kazanmak için güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak gerekir.<br />
2. İnsanların statü, sınıf, eğitim ve fizik görünüşüne bakmadan onlara davranmak iyi<br />
sonuçlar verebilir.<br />
3. Hedef kitleye gerekli bilgileri objektif olarak vererek onların güveni kazanılmalıdır.<br />
4. Konuşmada özentiden uzak durmalı, kızgın, öfkeli olmamalı ve çok yüksek tonlu<br />
sesten kaçınmalı, yaşayan ve herkesin anlayacağı bir dil ile hitap ederek çevreyle<br />
iletişim kurulmalıdır.<br />
5. Karşı tarafı iyice dinlemeli, hareketlere onu takdir ediyormuş görüntüsü verilmeli,<br />
düşünce ve inançlara saygılı olunmalıdır.<br />
6. İnsanların gönlünü kazanmanın en etkili yollarından biri, insanların problemlerine<br />
sahip çıkarak, çözüm aramak ve onlara yardımcı olmaktır.<br />
7. Konuşurken karşı taraftaki yalın ismiyle hitap etmek yerine, sayın, hanım, bey gibi<br />
saygı ifade eden kelimeler kullanılmalıdır.<br />
8. Yalnız, bütün bu uygulamalarda firmanın gizli bilgileri açıklanmamalıdır. 3<br />
İlişkiler, kimi zaman ikili gerçekleşebileceği gibi, kimi zaman da hedef kitle<br />
arasında gerçekleşebilir. Bu açıdan, verilen bilgilerin hedefe ulaşıp ulaşmadığı<br />
anlaşılmalıdır. Ayrıca, bilgi verilen kişinin, kendisine doğru bilgi verildiği<br />
doğrultusunda inandırılması da gereklidir. Bu aşamada dili iyi kullanmak ve davranış<br />
psikolojisinden yararlanmak işi kolaylaştırabilir. İnsanları kazanmanın yolu, onları<br />
inandırmaktan geçtiğine göre, ilişkilerin iyi sonuç vermesi için hedef kitleyi etkilemek,<br />
mesajları kalıcı kılmak gerekmektedir. “Birkaç günde saygı, sevgi ve nüfuz<br />
kazanılamaz 4 ” görüşü doğrultusunda düşünüldüğünde, ilişkilerin zaman içerisinde<br />
olgunlaşacağı, uzun vadede ürün vereceğini söyleyebiliriz.<br />
1 Bilen, ? , A.g.e., s. 10.<br />
2 David Niven, İnsan İlişkilerinin 100 Sırrı, (Çev. Pınar Öcal), İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi,<br />
1. Basım, Ocak 2004, s. 225.<br />
3 Metin İşçi, Halkla İlişkiler, İstanbul: Der Yayınları, 1997, s. 51.<br />
4 Zeyyat Sabuncuoğlu, İşletmelerde Halkla İlişkiler, Bursa: ? , 1992, s. 41.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Davranış Kültürünün Turizme Yansıması: “İlişkiler Zinciri 35<br />
“Kişisel mekanın nasıl kullanılacağı konusunda, kişiler arasında birtakım farklılıklar<br />
bulunabileceği gibi, kültürler arasında da bazı farklılıklar vardır.” 1 Bu tür davranışlar<br />
Batı ve Doğu toplumları arasında görülen kültürel farklılıkla yakından ilgilidir.<br />
Sözgelişi, Doğu ülkeleri insanı Batı ülkeleri insanına oranla kalabalıktan daha az<br />
rahatsızlık duymaktadır. “Genelde günümüzdeki Batı kültüründe kişisel mekanlar daha<br />
büyük, Doğu ve Akdeniz kültüründe ise kişisel mekanlar daha küçüktür. Yani Doğulu,<br />
Akdenizli insanlar –bu arada bizim insanlarımız- Batılılara oranla birbirlerine yakın<br />
durmayı, daha fazla bedensel temasta bulunmayı tercih etmektedirler.” 2<br />
İnsan ilişkilerini yönlendiren ilkelerden konuşma biçimi ve becerisi, ilişkilerin<br />
düzenli ve sağlıklı bir yol izlemesine ön ayak olmaktadır. Bu ilişkileri başarıya götürme<br />
açısından, seçilen sözcükler, takınılan tavır, gösterilen jest, mimikler, hatta ses tonu<br />
büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda, konuşmaya başlarken sözcük ve ifadeleri<br />
süzgeçten geçirmek, eleştirilerden kaçınmak gereklidir. İlk adımı hep olumlu olan ile<br />
atma, ne zaman, nerede konuşulacağını bilme de ilişkileri düzenleyecektir.<br />
Sözcüklerle düşündüğümüz, onlarla düşündüklerimizi ifade ettiğimize göre, açık,<br />
anlaşılır bir dil kullanmalı; anlam kayması ve yanlış anlamaya neden olmaktan<br />
kaçınmalıdır. Konuşmayı yabancı sözcüklerle zenginleştirmeye çalışma, yanlış<br />
sözcüklerle bir düşünceyi aktarmaya yol açacağından, arı söylemler yeğlenmelidir..<br />
Çünkü, eksik ya da fazla tartan bir terazi ile doğru tartmaya çalışma her zaman güç<br />
olacaktır. “Fikirlerini tam ifade edemeyen insanlar, düşünmeyi bilmeyenlerle aynı<br />
seviyededir” 3 görüşü ile düşünce-ifade ayrılmazlığını birlikte değerlendirilebiliriz.<br />
3. Başkalarının Tu<strong>tum</strong> ve Davranışlarına Bakış<br />
Gerek yalnız, gerekse bir aradayken insanlar kimi zaman görmeyi umut ettiği ama,<br />
göremediği davranışlar karşısında cesaretini yitirmektedir. Oysa, neyin nasıl, ne zaman<br />
olacağını önceden kestirmek zor olduğu halde, her gün değişen dünya ile birlikte insan<br />
da değişmektedir. İnsanların içinde bulunduğu uğraşı ve mutluluk sürecine katkısı,<br />
iyimser bakış açısı, sadece bugün için değil, her zaman gerekli olanların peşine düşme<br />
olduğu için karşılaşılan bir tu<strong>tum</strong> ya da arzu edilmeyen davranış, yetki ve sorumluluğun<br />
yerine getirilip getirilmediğini gözlem ile mümkündür. İnsanların farklı şeyleri nasıl ve<br />
hangi gözle gördüklerini algılama, ortam ve kişilerin değişkenliğine bağlı ortaya<br />
çıkabilecek davranışların düzenlenmesinde etkin olabilir. Çünkü, kimi zaman hayatta<br />
sığınma noktaları arayan insanın, kimi zaman da uyum peşinde koşması doğaldır.<br />
İnsan, doğasına bağlı olarak zaman zaman davranış veya görev sınırlarını<br />
aşabilmektedir. Daha çok yöneticilerin sorumlu olduğu böylesi durumlarda, ilk bakışta<br />
tepki gösterilmesine yönelik bir eğilim görülebilir. Burada davranışın bilinçli veya<br />
bilinçsizce gösterilip gösterilmediği belirlenmelidir. Belirleyici olan, mevcut disiplini<br />
1 M.R. Gürkaynak and W.A. Le Compe, (1979). Human concequences of crowding. New York:<br />
Plenum Press’den aktaran Üstün Dökmen, İletişim Çatışmaları ve Empati, İstanbul: Sistem<br />
Yayıncılık, 1994, Birinci Basım, s. 30.<br />
2 Dökmen, 1994, A.g.e., s. 31.<br />
3 Nüvit Osmay, İnsan Mühendisliği: İş Hayatında İnsan, Kendisi ve Çevresi, 2. Baskı, DKD Kursu<br />
Mezunları Derneği Yayınları: 2, 1983, s. 106’dan aktaran Bilen, ? , A.g.e., s. 11.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
36 Özber CAN<br />
koruma, değerlendirme ve örnek davranış sergileme olacaktır. Böylesi tu<strong>tum</strong> ve<br />
davranışlara bakış, onları değerlendirme ve denetleme ortaklaşa kurulan, sürdürülen ve<br />
gelişen bir disiplin çerçevesinde yapılabilirse, hatayı giderme, uyarı ve eğitimle<br />
sağlanırsa, “cezalandırıcı, ayıplayıcı yaklaşım işyerinde çalışma düzenini bozucu ve<br />
verimi düşürücü bir etkiye sahiptir” 1 uyarısı dikkate alınmış olunacaktır.<br />
4. Tartışma, Tartışma Kazanma<br />
İster aile, isterse iş ilişkileri çerçevesinde olsun, uzun süren birlikteliklerde kişiler<br />
arası sürtüşme veya tartışmaların çıkması doğaldır. Doğal olmayan, çatışmaların iletişim<br />
ilişkilerini yıpratmasıdır.<br />
Tartışma, bireylerin veya bir gurubun katkısıyla, görüş ve düşüncelerin ortaya konmasına<br />
imkan sağlar. Çünkü, insan ilişkilerinin temel unsurlarından biri de karşılıklı konuşabilme<br />
veya tartışabilmedir. İnsan, düşündüklerini, belli konuda bildiklerini, sorunlarını... başka<br />
biriyle bu yolla paylaşabilmektedir. Tartışmasını bilen insanların çevresiyle daha uyumlu<br />
ilişkiler kurduğu bilinmekle birlikte, tartışmanın kişiler arası ilişkileri düzenleyebilmesi için,<br />
“olumlu, bir konuyu merkeze alan, açıklayıcı, objektif yargılara dayanan, zamanı ve<br />
koşulları özenle seçilmiş bir yerde ve konumda yapılması” 2 da gerekmektedir.<br />
Tartışmalarda kişi ya da kişilerin hedef alınması, kişiliği yaralayacağı için suçlayıcı<br />
konuşma biçiminden sakınmalıdır. Aksi halde, tartışma amacından sapabilir, hatta<br />
kavgalara neden olabilir. Tartışmayı başarıyla yürütebilmek ve kazanabilmek için, bir<br />
kısım olumlu niteliklere sahip olmalıdır. Bu bakımdan, eleştirilere katlanamama,<br />
alınganlık, bencillik, ön yargılı olma gibi davranışlar yerine, duyarlı, bilgili, zeki,<br />
başkasını da düşünen, objektif olmayı, konuşmayı ve dinlemeyi bilen davranış<br />
örneklerini benimsemek ve sergilemek mihenk taşı niteliğindedir. Yorgun, isteksiz,<br />
umutsuz, kendine güveni olmayan biri ya da birileriyle yapılacak bir tartışma, sağlıklı<br />
bir sonuç getirmeyeceği için, olumlu, çözüm arayıcı, doğal koşullarda ve açıklayıcı<br />
nitelik taşıyan tartışma ortamları hazırlamada yarar vardır.<br />
Tartışma kazanmada ilk adım yapıcı tartışmadır. Onca karşı çıkmalara rağmen, yapıcı<br />
tartışmanın amaca ulaşmasında belirli aşamalar uygulanmalıdır. Bu yolla tartışma hem kendi<br />
içinde bir havaya sokulmuş olacak, hem de asıl amaç yapıcılık yerine yıkıcı bir nedenin içine<br />
girmekten kaçınılmış olunacaktır. Bu tür tartışmalarda süreklilik sağlanması, tartışmacılar<br />
arasında olabilecek kırılma, kızgınlık, rahatsızlık duyma havasını yumuşatacak, taraflar<br />
tartışmayı leyhlerine çevirme ve kazanma yönünde çaba sarf edeceklerdir. Herhangi bir<br />
tartışmayı kazanılabilmek için şu aşamaların izlenmesi önerilmiştir:<br />
1. Sorun hakkında düşünmek, 2. Tartışma zamanının saptanması, 3. Sorunun ifadesi,<br />
4. Anlaşılıp anlaşılmadığınızı denetleme, 5. İsteğinizin ne olduğunu düşünme ve<br />
alıştırma yapma, 6. İsteğinizin anlaşıldığını denetleme, 7. Sorunuzu sorma, 8. Cevaba<br />
karar verme, 9. Soruya cevap verme, 10. Gözden geçirmek için bir araya gelmek. 3<br />
1 Keith Davis, Human Relations At Work, New York, Mc-Graw Hill Book Comp., 1962, s. 70’den<br />
aktaran Bilen, ? , A.g.e., s. 303.<br />
2 Bilen, ? , A.g.e., s. 18.<br />
3 Doğan Cüceloğlu, Yeniden İnsan İnsana, İstanbul: Remzi Kitabevi, Ekim 2001, 26. Basım, s.<br />
208-2<strong>13</strong>.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Davranış Kültürünün Turizme Yansıması: “İlişkiler Zinciri 37<br />
Tartışmayı kazanma yöntemlerinden bir diğeri, “diğer insanların da kendi bakış<br />
açınıza sahip kılınması, benzer düşünmelerinin sağlanması çabalarıdır.” 1 Tartışmayı<br />
yönlendirme, denetleme, sonuca ulaşma amacıyla azami çaba sarf etmenin yanısıra,<br />
yargı ve düş gücü gibi yöntemler de önerilmiştir. Yargı yöntemi için şu önerilerde<br />
bulunulmuştur:<br />
1.Geçmişte benzer durumların üstesinden nasıl geldiğinizi düşünün. 2.Kendinize<br />
neyin işe yaradığını, neyin yaramadığını sorun. 3. Benzer durumların üstesinden<br />
diğerlerinin nasıl geldiğini düşünün. 4. Onların işine ne yaramıştı, ne yaramamıştı?<br />
5.Şu andaki durumda size hizmet edecek stratejiler, amaçlar ve programlar önerin. 2<br />
Düş gücü yöntemi için ise şunlar tavsiye edilmiştir:<br />
1.Kendinizi, tartıştığınız konulara benzer durumlar düşünmeye zorlamadan,<br />
kendinizin ve başkalarının deneyimlerinden yola çıkıp, çeşitli stratejileri, amaçları<br />
ve programları gözden geçirin.2. Stratejiler, amaçlar ve programlar konusundaki o<br />
düşüncelerden hiçbirini değerlendirmeyin. Bunun yerine, hiçbirini geri çevirmeden,<br />
tüm önerileri değerlendirmeye alın; hiçbir düşünceyi eleştirmeyin ve hepsine<br />
övgüler yağdırın.3. Şimdi de, sizin ve başkalarının karşılaştığı benzer durumları<br />
değerlendirin. Yapılanlar üzerinde fazla durmayın. 3<br />
5. Eleştiriler<br />
Eleştirinin kendine özgü yöntemlerinin yanı sıra, temelde yapıcı bir tu<strong>tum</strong><br />
izlenmelidir. Ayrıca, eleştiride konuşma biçimi ve ifade tarzı çıkılacak merdivenin<br />
ikinci basamağını oluşturmaktadır diyebiliriz. Çünkü, bazı insanlarda konuşma biçimi<br />
yoğun bir eleştiri niteliği taşımaktadır. Böylesi bir eleştiri sadece olumsuzlukları,<br />
eksiklikleri göreceği için gerekli incelikten yoksun olacaktır. Sonucun önceden olumsuz<br />
etkisi veya etkilerinin görülmemesi için objektif bir eleştiriyi prensip edinmelidir.<br />
İnsanların istek ve zevklerinin kırılmaması, atılım güçlerinin yok edilmemesi, olumlu<br />
eleştirilere bağlıdır. O halde, anlayışlı, hoş görülü, yumuşak bir üslup eleştirinin yapıcı<br />
etkisini artıracaktır diyebiliriz. Eleştiri sırasında eleştirileni tahrik edecek, ilişki ya da<br />
iletişimi bozmada etkin rol oynayacak cümleler kullanılmamalıdır. Burada temel endişe,<br />
bu tür cümlelerin karşıdakini dinlemekten çok, cephe almaya götüreceği endişesidir.<br />
Çünkü, “konuşma, konuların beraberce ele alınması demektir ki, söylemekten derhal<br />
ayrılmaktadır.” 4 Eleştiri ve tartışmalarda gereken anlayış ve dikkat gösterilmezse,<br />
karşıdakinin içine kapanmasına ya sert tepki vermesine ya da konunun kapanmasına<br />
neden olacaktır.<br />
1 Ahmet Tolungüç, Turizmde Tanıtım ve Reklam, Ankara: MediaCat Kitapları, İkinci Basım,<br />
2000, s. 116.<br />
2 V.A. Howard, J.H. Barton, Tartışma Sanatı, (Çev. Gökçen Ezber), İstanbul: Beyaz Yayınları,<br />
Eylül 1998, Birinci Basım, s. 71.<br />
3 V.A. Howard, J.H. Barton, 1998, A.g.e., s. 71,72.<br />
4 Nüvit Osmay, İnsan Mühendisliği: İş Hayatında İnsan, Kendisi ve Çevresi, 2. Baskı, DKD Kursu<br />
Mezunları Derneği Yayınları: 2, 1983, s. 103’tan aktaran Bilen, ? , A.g.e., s. 14.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
38 Özber CAN<br />
6. Toplantılarda Davranışlar<br />
Toplantılar sözlü iletişim araçlarındandır ve bilgi alış verişi amacı taşırlar. Konu,<br />
zaman ve yerin önceden belirlenmesi toplantılara olan ilgiyi artıracaktır. Ayrıca,<br />
toplantılarda konuşmacıların tanınmış kişilerden, hatta karşıt görüşte kişilerden<br />
seçilmesi tercih edilmelidir. Bunun nedeni, kısa bir süre içerisinde geniş topluluklara<br />
zengin görüşlerin aktarılmasını sağlayan konferansların ve daha uzun süren seminerlerin<br />
aksine, ortaya çıkacak farklı görüşlerden de azami ölçüde yararlanmaya çalışmaktır. Bu<br />
anlamda, toplantıların kalabalık bir toplum tarafından izlenmesi katılanlar üzerinde<br />
olumlu psikolojik etki yapacaktır.<br />
İnsan ilişkilerinin oluşturduğu bir ağ olan firma, işletme, tesislerde ilişkilerin sağlıklı<br />
yürütülmesi, getirilen yeniliklerin toplantılarda tanıtılması gelişme ve yükselmenin<br />
anahtarları olarak görülür. Bazı önemli haberlerin, konuların, teknik yeniliklerin basında<br />
yer almasını sağlamak için yapılan basın toplantıları, çoğu kez söz edilmesi istenen bir<br />
doküman ya da broşürün dağıtılmasıyla hazırlanır. Konu ile ilgili detay bilgilerin,<br />
dosyaların dağıtılması, tanıtım ve bilgi sunma amacı güder. Bu tür toplantılarda içeriği<br />
belirtmek, kısa, öz, açık konuşmak, inandırıcı bilgiler vermek gerekmektedir.<br />
6. a) Toplantı Yönetmek<br />
Hemen her insan gurup içinde ya da toplumsal ortamlarda konuşma yapma, bilgi<br />
aktarma durumunda kalabilmektedir. Böylesi canlı ortamlarda açık, kesin bir dille<br />
konuşmak her zaman kolay olmamaktadır. Bir toplantı başlamadan önce, seçilen yer,<br />
yerleşim düzeni, ihtiyaç duyulan mikrofon, görsel malzeme vb. gibi temel malzemeler,<br />
konuşmacıların yerleri ve su vb. gereksinimleri kontrol edilmeli, en azından bunlar<br />
hakkında bilgi alınmalıdır.<br />
Sunucunun, Sayın Başkan, Sayın Bayanlar, Sayın Baylar... vb. şeklinde saygı<br />
ifadeleriyle, toplantıyı açması, gündemin ana konusunu ‘içeriği’ belirtmesi, konuşmacı<br />
veya konuşmacıları tanıtması, kısa biyografi veya biyografileri okuması iyi bir<br />
başlangıç olacaktır.<br />
İnsanları bilgilendirme, karar alma amacıyla bir araya gelmenin ilk eşiği<br />
toplantılardır. Toplantının tarzını, ortamını, atmosferini ayarlayan başkan, toplantının<br />
amacı, nasıl başlayacağı, süreceği ve sonuçlanacağı hazırlığıyla toplantıya bir hava ve<br />
heyecan katar. Başkan, toplantının başlamasıyla birlikte göz kontağı ve sözleriyle<br />
katılanlarla iletişim kurar; konuşmanın tuzu biberi sayılabilecek mizah ve nükteden<br />
yararlanmaya çalışır. Böylece, kimi soruların espriyle cevaplanması, konunun<br />
güncelliğinin uzaması ve dinleyicileri konuşmanın içinde tutma sağlanır.<br />
Başkanın öz olarak toplantının içeriğini belirtmesiyle gelişen toplantı, topluluk<br />
içinde karar alma düşüncesinin oluşumunda önemli paya sahiptir. Bu bakımdan,<br />
herhangi toplantıyı yönetebilmek için bilgi, deneyim, duygu, psikoloji vb. donanıma<br />
sahip olmanın büyük yararları vardır. Çünkü, zaman, mekan, konu ve ortam boyutuyla<br />
öyle toplantılar vardır ki, bunları yönetmek oldukça güçtür. Böylesi durumlarda<br />
konuşmacı kendini köstekleyen seslerden kurtulmak, bunları bastırmak durumunda<br />
kalabilmektedir. Bu amaçla, toplantıyı yöneten veya o an için konuşmacı durumunda<br />
olan kişiye, nesnelleştirme ve kişileştirme stratejileri önerilmiştir. Zihinsel terapiye<br />
yönelik olan nesnelleştirme, “1. Oldukça heyecanlandığınız ve strese girdiğiniz anlarda,<br />
içinizden geçenleri kağıda aktarın. 2. İçinizdeki sesin söylediklerini not aldıktan sonra,<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Davranış Kültürünün Turizme Yansıması: “İlişkiler Zinciri 39<br />
bunlardaki mantık yanılgısını bulmaya çalışın. 3. Yine yazılı olarak içinizden gelen bu<br />
yanıltıcı sesin söylediklerine olabildiğince akılcı ve dengeli yanıtlar verin” 1 şeklinde<br />
özetlenmiş; biraz daha düzensiz ama, iç seslere daha doğrudan karşılık vermeye yönelik<br />
olan kişileştirme, “onları karakterlere ayırıp, kendi psikodramınızda aktör olarak<br />
kullanma” 2 şeklinde önerilmiştir.<br />
Başkan, konuşmacı ve dinleyiciler arasında küçük düşürücü davranışları engeller;<br />
adil davranışlarla her konuşmacıya eşit zaman ve konuşma hakkı vererek kuralların<br />
uygulanmasını, gündemin sapmamasını sağlar. Gerek konuşmacı, gerekse toplantıyı<br />
yöneten konumunda bir kişiye, “sabır, nükte, ince düşünce, adalet, hepsinden önce de<br />
sakin bir kafa önerilmiştir. Serinkanlılığınızı kaybettiğiniz anda, toplantıyı ve davanızı<br />
da kaybedersiniz. Saldırılar ne kadar kışkırtıcı, çirkin ve nahoş olursa olsun,<br />
saygınlığınızı ve serinkanlılığınızı koruyun” 3 . Toplantıya katılanlar arasında bakışlarını<br />
alayla konuşmacının üzerine yöneltenler olabileceği gibi, sıkılan, dışarı çıkma isteği<br />
olanlar da olabilmektedir. Böylesi toplantılarda gülümseyen, dinleyen bir dost dinleyici<br />
bulmak ve konuşma ilerledikçe bu dinleyicilerin sayısını artırmaya çalışmak önemlidir.<br />
Toplantıda asık bir surat yerine, gülmenin ihmal edilmemesi, kırıcı, zamansız ve<br />
yersiz öne çıkmaları engelleyecektir. Toplantılarda araya girmeler, laf atmalar<br />
olabileceğinden, onlara da söz verileceği bildirilerek toplantı yarıda kesilmemeli,<br />
gündemin tamamlanması sağlanmalıdır. Bu konunun önemini, ‘bir dağcı için harita<br />
neyse, bir toplantı için de gündem odur’ benzetmesinde görebilmekteyiz. Toplantılarda<br />
hedef kazanma olduğu için karşıt görüş çıkacakmış ya da varmış gibi düşünmelidir. Bu<br />
açıdan, toplantıyı yönetmek hem koltuğun cazibesini, hem de toplantının etkisini bir<br />
anda yok edecek kadar zor görülmektedir.<br />
Konuşma ortamına canlılık kazandırabilmek için konuşma metnini okuma yerine, ön<br />
hazırlık ve üst başlıklarla notlar hazırlamak, kravatı-mikrofonu düzeltmekten daha<br />
önemlidir. Ayrıca, konuşmacının başarısı, gösterişten uzak, açık, mantıklı bir sıra<br />
izlemesi ve örneklemesine bağlıdır. O halde, ağız, şive, argo ifadeler ve deyimlerden<br />
kaçınmak gereklidir. Katılanların sıkılabileceği düşüncesiyle özendiren konuşmaları<br />
seçmek, diğer konuşmalara ışık tutacaktır. Toplantının devam etmesi veya<br />
gevşemesinde etkin rol oynayabilen bu tu<strong>tum</strong>, doğal olarak sürekliliği belirlemektedir.<br />
Bu konuda Batı toplumu insanlarının sosyal yaşama daha etkin katılması, onları<br />
konuşma ortamlarında birkaç adım öne çıkardığını söyleyebiliriz. Görsellik veya içerik<br />
açısından önemli davranış hangisi olur çerçevesinde düşünüldüğünde, ‘nasıl<br />
görünüyorum’, ‘yanlış yapar mıyım’ sorularını içten içe cevaplamaya çalışma önemlidir<br />
ama, düşünceyi iç konuşmaya indirgeme ve bunları konuşma yoluyla dışa vurma daha<br />
önemli görülmektedir. Gündeme yönelik soruların konuşmacılar tarafından<br />
cevaplandırılmasıyla sonra yaklaşan toplantılar, başkanın konuyu toparlaması, sonuca<br />
bağlaması -ki sonuç her zaman sanat olmuştur- ve teşekkür konuşmasıyla sona<br />
ermektedir.<br />
1 V.A. Howard, J.H. Barton, 1998, A.g.e., s. 17,18.<br />
2 V.A. Howard, J.H. Barton, 1998, A.g.e., s. 29.<br />
3 Gisela Hagemann, Başarılı Toplantı / Toplantı Kazanma Sanatı, (Çev. Göktuğ Aksan),<br />
İstanbul: Rota Yayın Yapım Tanıtım Tic. Ltd. Şti., Ağustos 1997, 2. Baskı, s. 79.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
40 Özber CAN<br />
7. Toplantıda Bulunabilecek İnsanlar<br />
Hemen her alanda olduğu gibi, toplantılara işletmelerde işletme çalışanları, sektörde<br />
firma temsilcileri, yöneticiler, yabancı davetliler, yatırımcılar vb. katılmaktadır. Turizm<br />
gibi bu geniş yelpazede toplantıların farklı düzeylerde, hizmet alanına göre<br />
gerçekleştirildiği görülmektedir. Firma içi toplantılarda, yönetim kurulu, çalışanlar,<br />
çevirmenler vb. toplanırlarda işbirliği içinde verimliliği artırmanın yolları aranmaktadır.<br />
Bir ülke veya işletme hakkında, onun menfi çıkarlarına uygun, olumlu imaj yaratma,<br />
saygınlık oluşturma amacıyla belirli bir plan çerçevesinde sistemli bir şekilde<br />
yürütülecek tanıtım faaliyetleri, iletişim, enformasyon, propaganda, halkla ilişkiler,<br />
reklam... gibi konular, alanlarının uzmanı katılımcılar tarafından paylaşıldığı, teknik<br />
yöntemler, basın yayın organları kanalıyla geliştirildiği ve yaygınlaştırıldığı sürece,<br />
seçeneklerin ‘biz’ olana dönmesi ve ivme kazanmasından kuşku duyulmamalıdır.<br />
SONUÇ<br />
Bu davranış kültürlerini turizme yansıtabilen ülkelerin sayısı, yaşanan ekonomik<br />
krizler nedeniyle turizm sektörüne gün geçtikçe artan katılıma paralel olarak artmakta;<br />
tüm işletmeler de sistemini çevresi ve hitap ettiği piyasayla diyalog kurmaya<br />
zorlamaktadır. Hemen her işletmenin hesabı, müşteri memnuniyetinde süreklilik<br />
sağlama ve rekabet ortamında gerilerde kalmamaya dayansa da, şartlar değiştikçe<br />
değişime ayak uydurma, hatta büyüme trendini yükseltme zorunluluğu ortaya<br />
çıkmaktadır. Bu çok kültürlü piyasanın zenginliği yeni tanıtım ve pazarlama<br />
teknikleriyle, ekolojik dengesi henüz bozulmamış Türkiye’nin hemen her köşesinde<br />
yeni bir canlılık oluşturmaya yetecektir. Bu bakımdan, işletme ve sektör bazında<br />
davranışlar, iletişim ve hizmet sürekli göz önünde bulundurulur, kültür donanımlı<br />
personel yetiştirilir, planlı, sürdürülebilir turizm stratejileri geliştirilirse, kültürel,<br />
arkeolojik ve doğal bir arena niteliğiyle Türkiye’yi bu alanda aslan payını alan ülkeler<br />
arasında görebiliriz.<br />
Turizm ürününün çeşitlenmesine yönelik kültür turizmi, inanç turizmi, branş<br />
turizmi, yaş turizmi vb. adlar altında stratejiler geliştirmek, farklı ülkelerde tanıtım<br />
faaliyetleri ve toplantılar yapmak, adımların büyümesini sağlayacaktır. Yabancı<br />
kültürleri tanıyan yetişmiş insan gücünün bu sektöre katkısıyla, bu evrensel iletişim<br />
ortamında düşünce sınırlarımızı aşan yeni projeler geliştirilebilecektir. Bilinçli,<br />
yeniliklere açık bir turizm sektörünün oluşturulması, gelişmekte olan her ülkeye sürekli<br />
gelir sağlayacak, onu suya düştüğü noktada yılana sarılmaktan kurtaracak; ulusallıktan<br />
uluslararasılığa taşıyacaktır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 41-54<br />
İLKÖĞRETİMDE SOSYAL BECERİLERİN GERÇEKLEŞME<br />
DÜZEYİNİN BELİRLENMESİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
Salih Zeki GENÇ<br />
Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Erzurum.<br />
Özet<br />
Araştırmanın temel amacı, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />
becerilerin gerçekleşme düzeyini belirlemektir. Araştırmada, 2003-2004 öğretim yılında Erzurum<br />
il merkezindeki 20 ilköğretim okulunda görev yapan 600 öğretmen örneklem grubuna alınmıştır.<br />
Veri toplamak için anket kullanılmıştır. Ankette, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması<br />
gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili öğretmenlerin görüşlerini almaya yönelik<br />
49 ifade (beceri) bulunmaktadır. Verilerin analizinde frekans, yüzde, t testi ve varyans analizi<br />
kullanılmıştır. Sonuçta, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
gerçekleşme düzeyinin iyi ve orta derecede olduğu, diğer taraftan, ilköğretimde öğrencilere<br />
kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyinin öğretmenlerin cinsiyetlerine ve<br />
mesleki kıdemlerine göre değişkenlik gösterdiği, branşlarına göre ise değişkenlik göstermediği<br />
bulunmuştur. Bunun yanında, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
yeterince kazandırılamamasının sebeplerinin de öğretmenlere göre farklı konularda ve oranlarda<br />
olduğu ortaya çıkmıştır.<br />
Anahtar Sözcükler: Sosyal Beceri, İlköğretim, Öğrenci, Öğretmen.<br />
A STUDY ON DETERMINATION OF THE LEVEL OF<br />
OCCURRENCE OF SOCIAL SKILLS AT PRIMARY SCHOOLS<br />
Abstract<br />
The primary aim of this study is to determine the level of occurrence of social skills that need<br />
to be gained at the primary school by the students. 600 teachers work in 20 different primary<br />
schools in Erzurum city centre in 2003-2004 academic year are included to the study. Data are<br />
gathered through questionnaire. The questionnaire was composed of 49 items related to the<br />
social skills that need to be gained by the students at primary level. Frequency, percentage, t test<br />
and variant analysis have been used in data analysis. The results showed that the occurrence of<br />
the social skills needed to be gained is moderate and good at level, in addition teachers views<br />
about the occurrence of social skills were dependent on the teacher sex and experience in<br />
teaching and independent from the subjects of the teachers. In addition, views about the reasons<br />
of inadequacies in the occurrence of social skills were different in terms of reasons and<br />
percentages.<br />
Key Words: Social Skills, Primary School, Student, Teacher.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
42 Salih Zeki GENÇ<br />
Problem<br />
Weiner’ in de belirttiği gibi çevremiz (dünyamız) o kadar hızlı değişmekte ki buna<br />
ayak uydurmak oldukça güç; ancak gerekli. Şüphesiz, çok hızlı olan bu değişim ve<br />
dönüşümün bütün kurumları etkilediği ve bunların en başında gelenin de eğitim olduğu<br />
bilinen bir gerçektir. Bu yönüyle, eğitim sistemlerinin kendilerini sürekli olarak yenilemeleri<br />
ve geliştirmeleri gerekmektedir. Çünkü, toplumların ihtiyaç duyduğu nitelikli bireylerin<br />
yetiştirilmesi eğitim sistemlerinin en başta gelen görevlerinden biridir.<br />
Eğitim sistemleri içinde bireylere belirli bilgi ve becerileri planlı, programlı bir<br />
biçimde verebilmek için öğretim kademeleri oluşturulmuş ve ilköğretim kademesi de<br />
örgün eğitim sürecinin ilk basamağı olarak sistemde yerini almıştır. Diğer bir ifadeyle<br />
İlköğretim, toplumdaki tüm bireylerin kazanmaları gereken ortak temel bilgi ve becerilerin<br />
kazandırıldığı önemli bir örgün eğitim aşamasıdır. Milli eğitimin genel amaçlarına<br />
dayalı olarak her Türk çocuğuna iyi bir vatandaş olmak için gerekli bilgi beceri ve<br />
tu<strong>tum</strong>ları kazandırmak, onu ilgi, istidat ve yetenekleri doğrultusunda yetiştirmek, hayata<br />
hazırlamak ilköğretimin amacıdır. Diğer taraftan, sosyal ve kültürel gelişimin ve<br />
devamlılığın sağlanması, demokratik bir toplumun oluşturulması ve geliştirilmesi,<br />
toplumun hayat standardının yükseltilmesi ilköğretimin önemli fonksiyonlarındandır.<br />
Toplumdaki tüm bireylerin sahip olmaları gerekli olan temel bilgi, beceri, davranış<br />
ve alışkanlıkları kazandırmakla sorumlu olan ilköğretimde, öğrencilere kazandırılması<br />
gereken temel becerilerden birisi de sosyal becerilerdir. Bireyin başkaları ile iyi ilişkiler<br />
kurmasında, toplumsal kurallara uymasında, sorumluluk yüklenebilmesinde, başkalarına<br />
yardım etmesinde, haklarını kullanabilmesinde sosyal becerilerin önemi büyüktür.<br />
(Çubukçu, Gültekin; 2000: 278). Çünkü, bireyin içinde yaşadığı toplumun bir üyesi<br />
haline gelmesi, toplumun bir parçası olduğunun bilincine varması ve toplumsal<br />
sorumluluklarını yerine getirmesi bireyin toplumsal yaşamda gerekli olan sosyal<br />
becerileri kazanması ile mümkündür. Bu yönüyle, okulda öğrencilere gerekli sosyal<br />
becerilerin kazandırılması, pekiştirilmesi ve bu becerilerin değişik ortamlarda<br />
uygulamaya geçirilmesi ilköğretimin önemli fonksiyonları arasında yer almaktadır.<br />
Sosyal Gelişim<br />
İnsan sosyal bir varlık olması sebebiyle yaşadığı toplumun bir üyesi olarak kabul<br />
görmesi için, öncelikle o toplumun yapısını, normlarını, değerlerini vb. öğrenmesi<br />
gerekmektedir. Ancak bu hemen doğumla veya ilk bebeklik yıllarında gerçekleşebilecek<br />
bir olay değildir. Bu yüzden bireyin sosyal gelişimi hayat boyu devam eden bir süreçtir.<br />
İnsan biyo-kültürel ve sosyal bir varlıktır (Ertürk, 1994: 3). Kültürel koşullar içinde<br />
sosyal ilişkiler, hem toplumun, hem kültürün; hem de bireyin yapısını etkiler (Yavuzer,<br />
1992: 49). Bu yüzden başka insanlarla olumlu ilişkiler kurmak karmaşık sosyal<br />
dünyamızdaki en önemli çabalarımızdan biridir. Bireyin bütün hayatı, çevresine uyum<br />
sağlama çabası içinde geçer.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 43<br />
Sosyal Beceri<br />
Başkalarının olumlu tepkiler vermesine yol açabilecek ve olumsuz tepkileri<br />
önleyebilecek becerilere sahip olmak birey için oldukça önemlidir. İnsan, başkalarıyla<br />
etkileşimi mümkün kılacak sosyal açıdan kabul edilebilir olan davranışlara sahip olmak<br />
ister. Bu davranışlar genel olarak sosyal beceri olarak adlandırılmaktadır. Sosyal<br />
beceriler bireyin yaşamında önemli bir role sahiptir, çünkü diğer insanlarla iletişimde<br />
bulunmayı kolaylaştırıcı önemli bir özelliktir. Her insan yaşamı; diğer bir deyişle<br />
başarılı ve mutlu olmayı kolaylaştırıcı becerilere sahip olmak ister (Yüksel, 2001).<br />
Kelly (1982; Aktaran, Yüksel 2001) sosyal beceriyi, çevreden olumlu pekiştireç<br />
sağlayan veya devam ettiren kişiler arası ilişki durumlarında kullanılan öğrenilmiş<br />
davranışlar olarak görmektedir. Bu tanımda, sosyal beceriler;<br />
a) Olumlu pekiştireçlere neden olacak davranış,<br />
b) Kişiler arası ilişkilerde sergilenebilir davranış ve<br />
c) Tanımlanabilir davranış olarak ele alınmaktadır.<br />
Marlowe (1986: 52-58), ise sosyal becerileri, kişiler arası durumlarda, kişinin<br />
kendisi dahil insanların duygu, düşünce ve davranışlarını anlama ve bu anlayışa uygun<br />
davranma yeteneği olarak tanımlamaktadır.<br />
Sosyal öğrenme kuramlarına göre davranış, kalıtımsal ve çevresel değişkenlere<br />
arasındaki etkileşimin sonucu olarak ele alınır. Bandura’nın sosyal bilişsel öğrenme<br />
kuramının dayandığı ilkeler şu şekilde ele alınabilir (Senemoğlu, 1997: 228-231):<br />
1) Karşılıklı belirleyicilik: Bireysel faktörler bireyin davranışı ve çevre karşılıklı olarak<br />
birbirlerini etkilemekte ve bu etkileşimler bireyin sonraki davranışını<br />
belirlemektedir. Davranış çevreyi, çevre ise davranışı değiştirebilir. Yine, çevre<br />
bireysel özellikleri değiştirebileceği gibi bireysel özellikler de çevreyi değiştirebilir.<br />
2) Sembolleştirme kapasitesi: Bandura, insanların dünyanın kendisinden çok, bilişsel<br />
temsilcileriyle etkileşimde bulunduklarını; bilişsel temsilciler yoluyla dünyayı<br />
sembolik olarak gördüklerini savunmaktadır. İnsanoğlu, düşünme ve dili kullanma<br />
gücüne sahip olduğundan geçmişi kafasında taşıyabilmekte, geleceği ise test<br />
edebilmektedir.<br />
3) Öngörü kapasitesi: İnsanlar gelecekte başkalarının kendilerine nasıl davranacaklarını<br />
tahmin edebilmeli, hedeflerini belirleyebilmeli geleceğini planlayabilmelidirler.<br />
4) Dolaylı öğrenme kapasitesi: İnsanlar özellikle de çocuklar, genellikle başkalarının<br />
davranışlarını ve davranışlarının sonuçlarını gözleyerek öğrenirler.<br />
5) Öz düzenleme kapasitesi: Sosyal biliş kuramına göre, insanlar kendi davranışlarını<br />
kontrol edebilme yeteneğine sahip olmalıdır. İnsanlar ne kadar çalışacaklarını, ne<br />
kadar uyuyacaklarını, neleri yiyeceklerini, neleri içeceklerini ne kadar<br />
konuşacaklarını, toplumda nasıl davranacaklarını vb. pek çok davranışlarını<br />
kendileri kontrol ederler.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
44 Salih Zeki GENÇ<br />
6) Öz yargılama kapasitesi: İnsanlar, kendileri hakkında düşünme, yargıda bulunma,<br />
kendilerini yansıtma kapasitesine sahiptirler. Bireyler kendileri ile ilgili fikirlerini<br />
kaydederler ve etkinliklerinin sonuçlarına göre, bu fikirlerinin yeterliği hakkında<br />
yargıda bulunurlar.<br />
Yukarıda, Bandura’nın sosyal bilişsel öğrenme kuramının ilkelerinde de görüldüğü<br />
üzere, insan sosyal bir varlık olarak toplumda neyi nasıl ve ne zaman gerçekleştireceği<br />
konusunda yetkindir. Bireyin sosyal hayata intibakında ve kendisini toplumun bir üyesi<br />
olarak kabul etmesinde vazgeçilmez olan sosyal becerileri Akkök altı ana başlık altında<br />
ele almaktadır (1996: 2-3):<br />
1) İlişkiyi başlatma ve sürdürme becerileri: Dinleme, konuşmayı başlatma, konuşmayı<br />
sürdürme soru sorma, teşekkür etme, kendini tanıtma, başkalarını tanıtma, iltifat etme,<br />
yardım isteme, özür dileme, izin isteme, ikna etme, yönerge verme, yönergelere uyma.<br />
2) Grupla Bir İşi Yapma ve Yürütme Becerileri: Grupta iş bölümüne uyma, grupta<br />
sorumluluğunu yerine getirme, başkalarının görüşlerini anlamaya çalışma.<br />
3) Duygulara Yönelik Beceriler: Kendi duygularını anlama, duygularını ifade etme,<br />
başkalarının duygularını anlama, karşı tarafın kızgınlığı ile başa çıkma, sevgiyi, iyi<br />
duyguları ifade etme, korku ile başa çıkma, kendini ödüllendirme.<br />
4) Saldırgan Davranışlar İle Başa Çıkmaya Yönelik Beceriler: İzin isteme, paylaşma,<br />
başkalarına yardım etme, uzlaşma, kızgınlığı kontrol etme, hakkını koruma,<br />
savunma, alay etmeyle başa çıkma, kavgadan uzak durma.<br />
5) Stres Durumuyla Başa Çıkma Becerileri: Başarısız olunan bir durumla başa çıkma, grup<br />
baskısıyla başa çıkma, utanılan bir durumla başa çıkma, yalnız bırakılma ile başa çıkma.<br />
6) Plan Yapma ve Problem Çözme Becerileri: Ne yapacağına karar verme, problemin<br />
(sorunun) nedenlerini araştırma, amaç oluşturma, bilgi toplama, karar verme, bir işe<br />
yoğunlaşma.<br />
Yaşamın her aşamasında başvurulan ve sosyal hayatı kolaylaştıran sosyal becerilerin bir<br />
çok yararları vardır. Bunlar üç başlık altında şu şekilde ele alınabilir (Güçlü; 1998: 739):<br />
a) Sosyal beceri etkileşimi arttırabilir: başkalarını selamlama, soru sorma,<br />
paylaşma, başkalarına yardım etme, açıklama isteme, yakınlık belirtme, bilgi<br />
sunma, ilgi gösterme, rahatlık sunma.<br />
b) Sosyal beceri hoş olmayan durumlarla başa çıkmamıza yardımcı olabilir: İstekleri<br />
reddetme, lakap takma ve takılmayla ilgili başa çıkma, olumsuz geri bildirim verme,<br />
akran baskısına direnme, özür dileme, şikâyette bulunma, özürle başa çıkma.<br />
c) Bazı sosyal beceriler çatışmayı ele almayı veya çözmeyi amaçlar: uzlaşma,<br />
görüşme, problem çözme.<br />
Tüm bunlara bağlı olarak, hızla değişen toplumsal yapı ve kuralların, öğrencilerin<br />
kendilerine ve çevreye uyumlarını zorlaştırmakta olduğu; sınıflarda öğrenci sayısının<br />
çok fazla olması ve eğitim sistemimizde akademik öğrenmeye ağırlık verilmesiyle<br />
ilköğretimin temel amaçlarından olan sosyalleştirmenin ikinci planda kaldığı dikkati<br />
çekmektedir. Aynı zamanda, sınıf öğretmenliğinin yerini branş öğretmenliğine bırakma<br />
eğilimi ve müfredat programlarının yoğunluğu da bu durumu etkileyen ikinci bir faktör<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 45<br />
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, bireylerden beklenen temel sosyal becerilerin<br />
geliştirilmesini ve yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu noktada,<br />
öğrencilerle en çok zaman geçiren, onları tanıyan, ihtiyaçlarını bilen ve onların sosyal<br />
becerilerini geliştirmekle de sorumlu olan öğretmenlerin görüşlerine dayalı olarak,<br />
ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyini belirlemek bu araştırmanın temel amacını oluşturmaktadır.<br />
Araştırmanın Amacı<br />
Araştırmanın temel amacı, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />
becerilerin gerçekleşme düzeyini belirlemektir. Bu temel amaç çerçevesinde aşağıdaki<br />
sorulara cevap aranmıştır.<br />
1. Öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
gerçekleşme düzeyi nedir?<br />
2. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyi öğretmenlerin cinsiyetlerine göre farklılaşmakta mıdır?<br />
3. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyi öğretmenlerin branşlarına göre farklılaşmakta mıdır?<br />
4. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyi öğretmenlerin mesleki kıdemlerine göre farklılaşmakta mıdır?<br />
5. Öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />
becerilerin yeterince kazandırılamamasının sebepleri nelerdir?<br />
Sayıltılar<br />
1. Örnekleme alınan öğretmenlerin ankete verdikleri cevapların ilköğretimde<br />
öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili<br />
görüşlerini yansıttığı,<br />
2. Güvenirlik ve geçerlik çalışması yapılıp, uzman görüşleri alınarak hazırlanan ölçme<br />
aracının araştırma kapsamındaki alt problemleri ortaya koyabileceği,<br />
3. Görüşlerine başvurulan öğretmenlerin samimi oldukları varsayılmaktadır.<br />
Sınırlılıklar<br />
Bu araştırma,<br />
1. 2003-2004 öğretim yılında Erzurum il merkezindeki 20 ilköğretim okulu ile,<br />
2. 2003-2004 öğretim yılında Erzurum il merkezindeki ilköğretim okullarında görev<br />
yapan 600 öğretmen ile,<br />
3. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyini belirlemeye yönelik olarak ankette yer alan 49 ifade (beceri) ile sınırlı<br />
tutulmuştur.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
46 Salih Zeki GENÇ<br />
Yöntem<br />
Evren<br />
Araştırmanın evrenini Erzurum il merkezindeki ilköğretim okullarında görev yapan<br />
sınıf ve branş öğretmenleri oluşturmaktadır.<br />
Örneklem<br />
Erzurum il merkezindeki 20 ilköğretim okulunda görev yapan 650 öğretmen şans<br />
(random) yoluyla seçilerek anket uygulanmıştır. Anketi yanlış yada eksik<br />
cevaplayanların çıkarılmasıyla 600 öğretmen örnekleme alınmıştır.<br />
Tablo 1. Öğretmenlerin Cinsiyet Branş ve Mesleki Kıdemlerine Göre Dağılımları<br />
Öğretmenlerin Kişisel Özellikleri f %<br />
Kadın 330 55.0<br />
Cinsiyet Erkek 270 45.0<br />
Toplam 600 100.0<br />
Sınıf Öğretmeni 381 63.4<br />
Fen Bilgisi Öğretmeni 31 5.2<br />
Sosyal Bilgiler Öğretmeni 32 5.3<br />
Türkçe Öğretmeni 35 5.8<br />
Matematik Öğretmeni 27 4.5<br />
Branş<br />
Yabancı Dil Öğretmeni 30 5.0<br />
Resim Öğretmeni 16 2.7<br />
İş Eğitimi Öğretmeni 14 23<br />
Din Bilgisi Öğretmeni 6 1.0<br />
Müzik Öğretmeni 10 1.8<br />
Beden Eğitimi Öğretmeni 18 3.1<br />
Toplam 600 100.0<br />
1 yıldan az 43 7.2<br />
1-5 yıl 145 24.1<br />
6-10 yıl 170 28.3<br />
Mesleki Kıdem 11-15 yıl 88 14.6<br />
16-20 yıl 80 <strong>13</strong>.4<br />
21 yıl ve üzeri 74 12.4<br />
Toplam 600 100.0<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 47<br />
Verilerin Toplanması<br />
Araştırmanın verileri anket tekniği kullanılarak elde edilmiştir. Anketin<br />
hazırlanması aşamasında Çubukçu ve Gültekin’ in “ilköğretimde sosyal becerilerin<br />
gerçekleşme düzeyi” adlı çalışmada kullanılan ölçme aracından ve Akkök ve<br />
Senemoğlu’nun ilköğretim için belirlenmiş oldukları sosyal becerilerden<br />
yararlanılmıştır. İlköğretim seviyesindeki çocuklarda gözlenebilecek sosyal<br />
beceriler “İlişkiyi başlatma ve sürdürme becerileri, Grupla bir iş yapma ve yürütme<br />
becerileri, Duygulara yönelik beceriler, Saldırgan duygular ile başa çıkmaya<br />
yönelik beceriler, Stres durumuyla başa çıkma becerileri ve plan yapma ve problem<br />
çözme becerileri” şeklinde gruplandırılarak maddeleştirilmiştir. II bölümün ilk<br />
maddesi “Bir gruba katılma” becerisi ile ilgili, ankette bir açıklamada bulunulmuş<br />
ve öğretmenlerden “Bir gruba katılma” becerisi ile ilgili görüşleri “gerçekleşmiyor”<br />
yada “hiç gerçekleşmiyor” şeklinde ise bu bölümü işaretlememeleri istenmiş ve<br />
bunlar değerlendirmeye alınmamıştır. Anket üç bölümden oluşmaktadır. Birinci<br />
bölüm, öğretmenlerin cinsiyetleri, branşları ve mesleki kıdemlerine yönelik kişisel<br />
bilgilerden oluşmaktadır. İkinci bölüm, öğretmenlerin, ilköğretim öğrencilerine<br />
kazandırılması gereken sosyal beceriler ile ilgili görüşlerini almaya yönelik<br />
hazırlanan 49 (beceri) ifadeden oluşmaktadır. Ankette yer alan ifadelerin<br />
(becerilerin) karşısında (5= Tamamen gerçekleşiyor, 4= Gerçekleşiyor, 3= Kısmen<br />
Gerçekleşiyor, 2= Gerçekleşmiyor, 1= Hiç Gerçekleşmiyor) biçiminde seçenekler<br />
yer almaktadır. Üçüncü bölümde ise, ilköğretimde sosyal becerilerin öğrencilere<br />
kazandırılamamasının sebeplerinin neler olduğu ile ilgili 10 ifadeye yer verilmiş ve<br />
öğretmenlerden bunları işaretlemeleri istenmiştir. Anketin kapsam geçerliği ile ilgili<br />
alan uzmanlarıyla görüşülüp ifadeler üzerinde tartışılmış, ayrıca anket 50<br />
öğretmene, uygulanıp dil, anlam ve içerik açısından gerekli düzeltmeler yapılmıştır.<br />
Güvenirliğini belirlemek için de, Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısına<br />
bakılmıştır. Buna göre, Cronbach Alpha iç tutarlılık katsayısı 0.89 olarak<br />
bulunmuştur.<br />
Verilerin Analizi<br />
Anket yoluyla toplanan veriler, bilgisayarda SPSS programı kullanılarak analiz<br />
edilmiştir. Bu analizde;<br />
1. Öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />
becerilerin gerçekleşme düzeyi, aritmetik ortalama ve standart sapmaları<br />
hesaplanarak yorumlanmıştır.<br />
2. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyinin öğretmenlerin cinsiyetlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı,<br />
ortalamalar arasındaki farkın test edilmesinde kullanılan “t testi” ile yoklanmıştır.<br />
3. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyinin öğretmenlerin branşlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığı tek boyutlu<br />
varyans (anova) analizi ile yoklanmış; farklılığın hangi branşlar arasında olduğunu<br />
belirlemek üzere Tukey testi kullanılmıştır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
48 Salih Zeki GENÇ<br />
4. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyinin öğretmenlerin mesleki kıdemlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı tek<br />
boyutlu varyans (anova) analizi ile yoklanmış; farklılığın hangi mesleki kıdemler<br />
arasında olduğunu belirlemek üzere Tukey testi kullanılmıştır.<br />
5. Öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />
becerilerin yeterince kazandırılamamasının sebepleri yüzde (%) ve frekans (f)<br />
kullanılarak değerlendirilmiştir.<br />
Bulgular ve Yorumlar<br />
Araştırmada elde edilen bulgular aşağıda beş kategoride ortaya konulmuştur.<br />
1. Öğretmenlere Göre, İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal<br />
Becerilerin Gerçekleşme Düzeyine İle İlgili Bulgular<br />
Öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />
becerilerin gerçekleşeme düzeyi ile ilgili bulgular Tablo 2’de verilmiştir.<br />
Tablo 2. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal beceri alanları<br />
Sosyal Beceri Alanları<br />
Alınabilecek<br />
En Düşük ve<br />
En Yüksek<br />
Puan<br />
Aritmetik<br />
Ortalama<br />
( X )<br />
Standa<br />
rt<br />
Sapma<br />
(SS)<br />
İlişkiyi Başlatma ve Sürdürme Becerileri 14-70 47.54 6.69<br />
Grupla Bir İşi yapma ve Yürütme Becerileri 11-55 37.75 6.46<br />
Duygulara Yönelik beceriler 6-30 19.48 3.37<br />
Saldırgan Duygular ile Başa Çıkmaya Yönelik<br />
Beceriler<br />
6-30 17.77 3.57<br />
Stres Durumuyla Başa Çıkma Becerileri 7-35 19.78 4.87<br />
Plan Yapma ve Problem Çözme Becerileri 5-25 15.35 3.47<br />
Tablo 2’de, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal beceri<br />
alanlarından en yüksek ve en düşük puanlar ile öğretmenlerin veri toplama aracına<br />
(anket) verdikleri puanların aritmetik ortalamaları ve standart sapmaları verilmiştir.<br />
Tabloda yer alan aritmetik ortalamalar, ait oldukları sosyal beceri alanında<br />
alınabilecek en yüksek puanlarla karşılaştırıldığında, ilişkiyi başlatma ve sürdürme<br />
ve grupla bir işi yapma ve yürütme becerilerinde ortanın üzerinde; duygulara<br />
yönelik, saldırgan duygular ile başa çıkmaya yönelik, stres durumuyla başa çıkma<br />
ve plan yapma ve problem çözme becerilerinde ise orta düzeyde olduğu karşımıza<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 49<br />
çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle öğretmenlere göre, ilişkiyi başlatma ve sürdürme ve<br />
grupla bir işi yapma ve yürütme becerilerinin gerçekleşme düzeyinin iyi, duygulara<br />
yönelik, saldırgan duygular ile başa çıkmaya yönelik, stres durumuyla başa çıkma<br />
ve plan yapma ve problem çözme becerilerinin de kısmen (Kısmen Gerçekleşiyor)<br />
gerçekleştirildiği ortaya çıkmıştır.<br />
2. İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal Becerilerin Gerçekleşme<br />
Düzeyinin Öğretmenlerin Cinsiyetlerine Göre Farklılaşıp Farklılaşmadığıyla<br />
İlgili Bulgular:<br />
İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyinin öğretmenlerin cinsiyetlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığıyla ilgili bulgular<br />
Tablo III’ de verilmiştir.<br />
Cinsiyet n X SK t Önem Düzeyi<br />
Kadın 330 3.5198 0.5157<br />
Erkek 270 3.3911 0.6409<br />
2.722<br />
0.07<br />
Anlamlı<br />
Yukarıdaki tabloda, İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />
becerilerin gerçekleşme düzeyinin öğretmenlerin cinsiyetlerine göre farklılaşıp<br />
farklılaşmadığıyla ilgili bulgulara yer verilmiştir. Öğretmenlerin ilköğretimde<br />
öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili<br />
görüşleri incelendiğinde, erkek öğretmenlerin bu konu hakkındaki görüşlerinin<br />
ortalamalarının kadın öğretmenlerin görüşlerinden daha yüksek olduğu görülmektedir.<br />
Buna göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
gerçekleşme düzeyi ile ilgili öğretmen görüşleri ile cinsiyet arasında 0.05 önem<br />
düzeyinde anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Erkek öğretmenlerin kadın öğretmenlere<br />
göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyi ile ilgili görüşleri farklılaşmaktadır. Bu yönüyle, ilköğretimde öğrencilere<br />
kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili öğretmenlerin<br />
görüşleri cinsiyet değişkenine bağlı olarak farklılaşabilmektedir.<br />
3. İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal Becerilerin Gerçekleşme<br />
Düzeyinin Öğretmenlerin Branşlarına Göre Farklılaşıp Farklılaşmadığıyla İlgili<br />
Bulgular:<br />
İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyinin öğretmenlerin branşlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığı ile ilgili bulgular<br />
Tablo IV’ de verilmiştir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
50 Salih Zeki GENÇ<br />
Varyans<br />
Analizi<br />
Gruplar<br />
Arası<br />
Branşlar n X SK<br />
Sınıf Öğrt. 381 3.4353 05002<br />
Fen Blg. Öğrt. 31 3.4452 0.5328<br />
Sos Blg. Öğrt. 32 3.4469 0.4964<br />
Türkçe öğrt. 35 3.3943 0.4746<br />
Mat. Öğrt. 27 3.7333 1.1981<br />
Y. Dil Öğrt. 30 3.5<strong>13</strong>3 0.5859<br />
Resim Öğrt. 16 3.43<strong>13</strong> 0.5570<br />
İş Eğt. Öğrt. 14 3.7071 0.2464<br />
Din Klt. Öğrt. 6 3.4333 0.7062<br />
Müzik Öğrt. 10 3.5400 0.6293<br />
Bdn.Eğt. Öğrt. 18 3.5167 1.0640<br />
Toplam 600 3.4618 0.5785<br />
Kareler<br />
Toplamı<br />
Serbestlik<br />
Derecesi<br />
3.491 10 0.349<br />
Gruplar İçi 196.663 588 0.334<br />
Toplam<br />
Kareler<br />
200.155 599<br />
Kareler Ort. F Değeri Önem Düzeyi<br />
1.044<br />
p=0.405<br />
Anlamsız<br />
Örnekleme katılan öğretmenlerin, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken<br />
sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ilgili görüşleri ile branşları arasındaki farklılığa<br />
yönelik bulgulara yukarıdaki tabloda yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, farklı branşlarda<br />
çalışan öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
gerçekleşme düzeyi ilgili görüşlerinin ortalamaları birbirine yakın oranlardadır. Bu<br />
durumda, öğretmenlerin branşları ile ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken<br />
sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ilgili görüşleri arasında 0.05 önem düzeyinde<br />
anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Yani, öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere<br />
kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili görüşleri<br />
branşlara göre değişkenlik göstermemektedir. Diğer bir ifadeyle, öğretmenlerin<br />
ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi<br />
ile ilgili görüşleri branş değişkeninden bağımsızdır.<br />
4. İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal Becerilerin Gerçekleşme<br />
Düzeyinin Öğretmenlerin Mesleki Kıdemlerine Göre Farklılaşıp<br />
Farklılaşmadığıyla İlgili Bulgular:<br />
İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyinin öğretmenlerin branşlarına göre farklılaşıp farklılaşmadığı Tablo V’ de verilmiştir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 51<br />
Varyans<br />
Analizi<br />
Mesleki<br />
Kıdem<br />
n X SK<br />
1 yıldan az 43 3.3302 0.4601<br />
1-5 yıl 145 3.4228 0.5945<br />
6-10 yıl 170 3.4865 0.5547<br />
11-15 yıl. 88 3.4932 0.5533<br />
16-20 yıl 80 3.2772 0.4997<br />
21 yıl üzeri 74 3.7176 0.6781<br />
Toplam 600 3.4618 0.5785<br />
Kareler<br />
Toplamı<br />
Serbestlik<br />
Derecesi<br />
Kareler<br />
Ort.<br />
Gruplar Arası 8.688 5 1.738<br />
Gruplar İçi 191.467 593 0.323<br />
Toplam<br />
Kareler<br />
200.156 599<br />
F Değeri<br />
5.382<br />
Önem<br />
Düzeyi<br />
p=0.00<br />
Anlamlı<br />
Öğretmenlerin mesleki kıdemleri ile ilköğretimde öğrencilere kazandırılması<br />
gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyine ilişkin görüşleri arasındaki farklılığa<br />
yönelik bulgular tablo 5’te verilmiştir. Tablo incelendiğinde, 21 yıl ve üzeri mesleki<br />
kıdemi olan öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />
becerilerin gerçekleşme düzeyi ilgili görüşlerinin ortalaması (3.7176) örnekleme katılan<br />
diğer öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
gerçekleşme düzeyi ilgili görüşlerinin ortalamalarına göre daha yüksek oranda olduğu<br />
görülmektedir. Özellikle de mesleki kıdemi 16-20 yıl olan öğretmenlerin ilköğretimde<br />
öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyi ile ilgili<br />
görüşlerinin ortalamalarının en düşük (3.2772) olması dikkat çekicidir. Bu yönüyle,<br />
öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
gerçekleşme düzeyi ile ilgili görüşleri ile mesleki kıdemleri arasında 0.05 önem<br />
düzeyinde anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Bu farklılığın hangi gruplardan<br />
kaynaklandığını ortaya çıkarmak amacıyla yapılan Tukey testi sonuçlarına göre, 1<br />
yıldan az, 1-5 yıl, 6-10 yıl ve 16-20 yıl mesleki kıdemi olan öğretmenlerin ilköğretimde<br />
öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyine ilişkin<br />
görüşleri ile 21 yıl ve üzeri mesleki kıdemi olan öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere<br />
kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme düzeyine ilişkin görüşleri,<br />
arasındaki farklılığın 21 yıl ve üzeri mesleki kıdemi olan öğretmenlerin lehine olduğu<br />
bulunmuştur. Bu durumun, 21 yıl ve üzeri mesleki kıdemi olan öğretmenlerin<br />
ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyine ilişkin görüşlerinin daha olumlu olduğu bunun sebebinin de tecrübeyle<br />
(geçmiş yılların deneyimine) alakalı olduğu söylenebilir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
52 Salih Zeki GENÇ<br />
5. İlköğretimde Öğrencilere Kazandırılması Gereken Sosyal Becerilerin Yeterince<br />
Kazandırılamamasının Sebeplerinin Neler Oluğuyla İlgili Bulgular:<br />
İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin yeterince<br />
kazandırılamamasının sebeplerinin neler oluğuyla ilgili dağılımlara Tablo VI’ da yer<br />
verilmiştir.<br />
Sosyal becerilerin Kazandırılamama Sebepleri f %<br />
Sınıfların kalabalık olmasından öğretmenlerin yeterli derecede<br />
yardımcı olamamaları<br />
403 67.1<br />
Bu konuda öğretmenlerin yeterli beceriye sahip olmamaları 329 54.7<br />
Okul-aile işbirliğinin istenilen seviyede olmaması 462 76.9<br />
Ailelerin ilgisizliği 492 81.9<br />
Okulda öğrenilenlerle ile okul dışında öğrenilenlerin arasında<br />
birlikteliğin sağlanamaması<br />
Okulda sosyal becerilerin geliştirilmesine yönelik etkinliklere<br />
yeterli yer verilememesi<br />
Öğretmenlerin sosyal becerilerin geliştirilmesine önem<br />
vermemeleri<br />
377 62.7<br />
383 63.7<br />
283 47.1<br />
Öğretmenlerin öğrencilere model oluşturamamaları 298 49.6<br />
Sınıf içi öğretim tekniklerinin planlanmasında bu konudaki<br />
etkinliklere yer verilmemesi<br />
329 54.7<br />
Okulda sosyal etkinliklere yeterli ölçüde yer verilmemesi 369 61.4<br />
Tablo 6’ da ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
yeterince kazandırılamamasının sebeplerinin neler oluğuyla ilgili bulgulara yer<br />
verilmiştir. Görüldüğü üzere, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken<br />
sosyal becerilerin yeterince kazandırılamamasının sebeplerinin farklı boyutlar<br />
içerdiği ve bunlarında öğretmenler tarafında farklı oranlarda öne sürüldüğü dikkati<br />
çekmektedir. Öğretmenlerin en yüksek oranda katıldıkları problem (%81.9) bu<br />
konudaki ailelerin ilgisizliğidir. Daha sonra sırasıyla, okul-aile işbirliğinin istenilen<br />
seviyede olmaması (%76.9), sınıfların kalabalık olmasından öğretmenlerin<br />
öğrencilere yeterli derecede yardımcı olamamaları (%67.1), okulda sosyal<br />
becerilerin geliştirilmesine yönelik etkinliklere yeterli yer verilememesi (%63.7),<br />
okulda öğrenilenlerle ile okul dışında öğrenilenlerin arasında birlikteliğin<br />
sağlanamaması (%62.7), okulda sosyal etkinliklere yeterli ölçüde yer verilmemesi<br />
(%61.4), bu konuda öğretmenlerin yeterli beceriye sahip olmamaları (%54.7) ve<br />
sınıf içi öğretim tekniklerinin planlanmasında bu konudaki etkinliklere yer<br />
verilmemesi (%54.7), öğretmenlerin öğrencilere model oluşturamamaları (%49.6),<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretimde Sosyal Becerilerin Gerçekleşme Düzeyinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma 53<br />
son olarak da, öğretmenlerin sosyal becerilerin geliştirilmesine önem vermemeleri<br />
(%47.1)’dir. Burada dikkati çeken konu öğretmenlerin, ilköğretimde öğrencilere<br />
kazandırılması gereken sosyal becerilerin yeterince kazandırılamamasının sebeplerinin<br />
büyük çoğunluğunu dışarıda aramaları (kendileri dışında) ve problem olarak<br />
görmeleridir. Öğretmenlerin ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal<br />
becerilerin yeterince kazandırılamamasının sebeplerinden kendileriyle ilgili olanları<br />
en sonlarda ve düşük oranlarda belirtmeleri göz önünde bulundurulması gereken bir<br />
bulgu olarak değerlendirilebilir.<br />
Sonuçlar ve Öneriler<br />
Sonuçlar<br />
Bu araştırmayla, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
gerçekleşme düzeyi belirlenmeye çalışılmıştır. Sonuçta;<br />
1. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşeme<br />
düzeyinin bütün sosyal beceri alanlarında orta seviyede olduğu bulunmuştur. Diğer<br />
bir ifadeyle, öğretmenlere göre, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken<br />
sosyal becerilerin gerçekleşeme düzeyinin kısmen gerçekleştirildiği ortaya çıkmıştır.<br />
2. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyinin öğretmenlerin cinsiyetlerine göre farklılaştığı ortaya çıkmıştır. Yani,<br />
İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyi ile ilgili öğretmen görüşleri cinsiyet değişkenine göre farklılık göstermektedir.<br />
3. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyinin öğretmenlerin branşlarına göre farklılaşmadığı bulunmuştur. Diğer bir<br />
ifadeyle, İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
gerçekleşme düzeyi ile ilgili öğretmen görüşleri branş değişkeninden bağımsızdır.<br />
4. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyinin öğretmenlerin mesleki kıdemlerine göre farklılaştığı bulunmuştur.<br />
İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyi ile ilgili öğretmen görüşleri mesleki kıdem bağımsız değişkenine göre<br />
farklılaşmaktadır.<br />
5. Öğretmenler, ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
yeterince kazandırılamamasının sebepleri olarak, ailelerin ilgisizliği, okul-aile<br />
işbirliğinin istenilen seviyede olmaması, sınıfların kalabalık olmasından<br />
öğretmenlerin öğrencilere yeterli derecede yardımcı olamamaları, okulda sosyal<br />
becerilerin geliştirilmesine yönelik etkinliklere yeterli yer verilememesi ve<br />
öğretmenlerin sosyal becerilerin geliştirilmesine önem vermemeleri vb. gibi<br />
problemleri görmektedirler. Bunun yanında, öğretmenlerin bu problemlere katılım<br />
oranları farklılık göstermektedir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
54 Salih Zeki GENÇ<br />
Öneriler<br />
1. İlköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin gerçekleşme<br />
düzeyleri ile ilgili farklı örnekelem grubunda farklı boyutlarıyla benzer araştırmalar<br />
yapılabilir.<br />
2. Özellikle ilköğretimde öğrencilere kazandırılması gereken sosyal becerilerin<br />
yeterince kazandırılamamasının sebepleri olarak ileri sürülen problemlerin ivedilikle<br />
halledilmesi gerekmektedir. bunun içinde;<br />
a) Ailelerin bu konuda bilinçlendirilmeleri,<br />
b) Okul-aile işbirliğinin işlevsel hale getirilmesi,<br />
c) Sınıf mevcutlarının nitelikli bir şekilde eğitim-öğretim yapılabilecek seviyeye<br />
çekilmesi,<br />
d) Öğretmenlerin bu konuda hizmet-içi eğitime tabi tutulması,<br />
e) Okul idaresinin de bu konuda gerekli sosyal aktiviteleri organize etmeleri<br />
şeklinde bir düzenlemeye gidilmelidir.<br />
Kaynaklar<br />
1. Akkök, Füsun. İlköğretimde Sosyal Becerilerin Geliştirilmesi (Öğretmen El<br />
Kitabı). Milli Eğitim Basımevi, İstanbul: 1996.<br />
2. Akkök, Füsun. İlköğretimde Sosyal Becerilerin Geliştirilmesi (Ana-Baba El<br />
Kitabı). Milli Eğitim Basımevi, İstanbul: 1996.<br />
3. Bacanlı, Hasan. Sosyal Beceri Eğitimi, Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti., Ankara: 1999.<br />
4. Çubukçu, Zuhal.; Gültekin Mehmet. “İlköğretimde Sosyal Becerilerin<br />
Gerçekleşme Düzeyi” IX. Eğitim Bilimleri Kongresi, (27-30 Eylül, 2000)<br />
Bildiriler, Erzurum: 2000, Cilt:1, ss:277-289.<br />
5. Ertürk, Selahattin. Eğitimde Program Geliştirme. METEKSAN A.Ş. Ankara: 1994.<br />
6. Galip Yüksel “Öğretmenlerin Sahip Olmaları gereken Davranış Olarak Sosyal<br />
Beceri” Milli Eğitim Dergisi, sayı: 150 Mart-Nisan-Mayıs 2001.<br />
7. Gökçe, Erten. “Sekiz Yıllık Zorunlu İlköğretim Uygulamasına İlişkin Yönetici ve<br />
Öğretmen Görüşlerinin Belirlenmesi” VII Eğitim Bilimleri Kongresi, (9-11 Eylül<br />
1998) Konya: 1998 Cilt: II ss: 187-195.<br />
8. Güçlü, Nezahat. “Okul Müdürlerinin Sosyal Beceri Düzeylerinin Belirlenmesi<br />
Üzerine Bir Araştırma” VII Eğitim Bilimleri Kongresi, (9-11 Eylül 1998) Konya:<br />
1998, Cilt: II ss: 739-752.<br />
9. Kelly. Jeffrey. A. Social-Skills Training: A Practical Guide For Interventions<br />
Springer Publishing Company Inc. Newyork: 1982.<br />
10. Marlowe. H.A, Jr. (1986) "Social Intelligene: Evidence for Multidimensionality<br />
and Construct Independence. Journal of Educational Psychology 78, 52-58.<br />
11. Senemoğlu, Nuray. Gelişim Öğrenme ve Öğretim Kuramdan Uygulamaya. Spot<br />
Matbaacılık, Ankara: 1997.<br />
12. Yavuzer, Haluk. Çocuk Psikolojisi. (8.Baskı) Remzi Kitabevi, İstanbul: 1992.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 55-66<br />
KÜRESELLEŞME, BİLGİ TOPLUMU VE EĞİTİM<br />
Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />
G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Ankara.<br />
Özet<br />
Bugün, küreselleşme, dünya genelinde, üzerinde en fazla çalışma yapılan konulardan birdir.<br />
Küreselleşmenin bütün toplumsal kurum ve yapılar üzerinde olumlu ve olumsuz etkisinin olduğu,<br />
yoğun şekilde tartışılmaktadır. Küreselleşmeyi bir kurtuluş olarak görüp ona tamamen tabi olmak<br />
gerektiğine inananların yanında, tamamen olumsuz bir süreç gibi görüp ona karşı cephe alanlar<br />
da vardır. Kimilerine göre ise küreselleşme, olumlu ve olumsuz yönleriyle iyi analiz edilir ve<br />
dikkatlice irdelenirse, önemli bir dönüşüm süreci olabilir. Bu noktada, cevaplandırılması gereken<br />
temel soru, olumsuz yönlerinden zarar görmeden küreselleşme sürecinden nasıl fayda sağlanacağı ve<br />
bir dönüşüm fırsatı olarak onun nasıl değerlendirileceğidir. Bu süreçte, toplumların karşı karşıya<br />
geldiği ciddi bir sorun, milli ve kültürel değerlerini koruyarak küresel bir dünyanın gerektiği<br />
bilgi, beceri, değer, tu<strong>tum</strong> ve davranışlara sahip bireylerin nasıl yetiştirileceğidir. Bu çalışmanın<br />
amacı, küreselleşen dünyadaki yeni oluşumları inceleyerek, bilgi toplumunun insanını yetiştirme<br />
görevini üstlenen eğitim sistemimiz açısından bazı çıkarımlar sunmaktır.<br />
GLOBALIZATION, INFORMATION SOCIETY, and EDUCATION<br />
Abstract<br />
Today, globalization is one of the most widely studied topics in the world. That globalization<br />
has positive and negative effects on all social organizations and structures is being discussed<br />
intensively. Although there are many who accept globalization as a salvage and consider<br />
adopting it immediately, many others don’t seem to be agree with. However, according to some<br />
people, globalization may be an important transformation process if it is analyzed and examined<br />
adequately. At this point, the main problem which should be answered is that how globalization<br />
can be used as a transformation process by benefiting from its advantages and avoiding from its<br />
disadvantages. In this process, a crucial problem faced by many countries is to provide education<br />
for individuals who can preserve their national and cultural values while they are acquiring<br />
information, skills, values, attitudes, and behaviors necessary for a global world. The aim of this<br />
article is to present some implications for Turkish Educational System that has the role of making<br />
people educated for information era by analyzing the recent changes in the global world.<br />
Giriş<br />
Küreselleşme söylemlerinin giderek yayıldığı bir dönemde, toplumların karşı karşıya<br />
kaldığı en önemli soru, “küreselleşmenin tamamen insanların kurtuluşunu sağlayacak,<br />
mükemmel bir şey mi olduğu; yoksa iyisiyle kötüsüyle, olumlu ya da olumsuz yanlarıyla,<br />
karşılaşılan bir gerçek ve işleyen bir süreç mi olduğu?”dur. Bu anlamda, küreselleşme<br />
olgusunu ve eğitim sistemindeki yansımalarını tartışmadan önce, öncelikle karar verilmesi<br />
gereken nokta, onun hangi gözle görüldüğüdür. Küreselleşmenin, bir süreç ve bir gerçek<br />
olarak insanlığın karşısında dikiliyor olması, bugün daha fazla kabul gören bir düşünce<br />
olmaya başlamıştır. Bundan kaçınmak ve getirdiği evrensel dünya değerlerini yok<br />
saymak, daha baştan küreselleşen dünyaya teslim olmak anlamına gelebilir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
56 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />
Bu noktada, yapılması gereken şey, küreselleşmenin bir gerçek olduğunu<br />
kabullenmek, küreselleşen dünyada ayakta kalabilmek için gerekli bilgi, beceri, tu<strong>tum</strong>,<br />
değer ve davranışları insanlarımıza kazandırmak ve küresel değerler karşısında milli<br />
benliği korumak ile evrensel değerlere adapte olmak arasındaki ince çizgiyi çok iyi<br />
anlamaktır. Elbette, küreselleşen dünyada varlığımızı sürdürmek ve uluslararası arenada<br />
rekabet edebilmek gerekir. Ancak bu, milli değerlerden, milli kimlik, milli kültür ve öz<br />
bilinçten ödün vermek anlamında olmamalıdır. Böyle bir ortamda, eğitim sistemimizin<br />
amacı, milli değerler ile küresel gerçekler arasındaki dengeyi sağlayabilecek yeterliğe<br />
sahip bireyler yetiştirmek olmalıdır. O halde, cevaplanması gereken soru şudur: “Bir<br />
yandan milli kültür ve milli değerlere sahip çıkılırken, diğer yandan da küresel dünyanın<br />
getirdiği evrensel değerlere başarılı bir şekilde nasıl uyum sağlanabilir?”<br />
Giderek küçülen dünyada, toplumların varlıklarını devam ettirebilmeleri, uluslararası<br />
arenada daha rekabetçi olmayı ve toplumu oluşturan bireylerin küresel değerleri ve<br />
oluşumları göze alarak hareket etmelerini gerekli kılmaktadır. Ulusal ve uluslararası<br />
düzeyde, toplumların varlıklarını sürdürebilmeleri ve söz sahibi olabilmeleri, küresel<br />
dünyanın gerekliliklerini kazandırabilecek etkili eğitim sistemleri sayesinde olacaktır.<br />
Küreselleşme, ekonomik olduğu kadar, siyasal, kültürel ve insani bir olgudur.<br />
Küreselleşmenin kültürel ve siyasal bir süreç olması, eğitimin küreselleşme sürecindeki<br />
önemini açıkça göstermektedir.<br />
Günümüzde, hızla etkisini hissettiren küreselleşme olgusu, milliyetçilik, milli kültür<br />
ve milli devlet gibi kavramların önemini artırmıştır. Bu nedenle, dünya genelinde<br />
üzerinde en çok konuşulan, yazılan ve tartışılan konular arasında yer almaktadır.<br />
Küreselleşmeyi bir kurtuluş olarak görüp, ona tamamen tabi olmak gerektiğine<br />
inananların yanında, olumsuz bir süreç gibi görüp, ona karşı bir cephe alanlar da yok<br />
değildir. Kimilerine göre ise küreselleşme, olumlu ve olumsuz yönleriyle iyi analiz<br />
edilir ve dikkatlice irdelenirse, önemli bir dönüşüm süreci olabilir. Küreselleşme<br />
sürecini yok saymak, inkar etmek ya da hiç kabul etmemek, nasıl yanlış bir tu<strong>tum</strong> olarak<br />
kabul edilirse, onu insanlık tarihinin son noktası ve mükemmel bir nihai son olarak<br />
görmek de yanlış olacaktır. Belki de, cevaplandırılması gereken temel soru, olumsuz<br />
yönlerinden zarar görmeden küreselleşme sürecinden nasıl fayda sağlanacağı ve bir<br />
dönüşüm fırsatı olarak nasıl değerlendirileceğidir. Bu noktada yapılması gereken, bir<br />
yandan dünyanın hızla ilerlediğini ve değiştiğini kabul ederek, diğer yandan da bu<br />
ilerleme ve gelişmelere paralel olarak yaşanabilecek sorunlara ilişkin gerçekçi bir bakış<br />
açısı oluşturmaktır.<br />
Küreselleşme Nedir?<br />
Küreselleşme, globalleşme, yeni dünya düzeni, post-modernizm, yerelleşme, neoliberalizm<br />
gibi kavramlar çoğu zaman birbirlerinin yerlerine kullanılmaktadır (Sönmez,<br />
2002:1). Küreselleşme, ekonomiden siyasete, sosyal politikadan kültüre, hemen hemen<br />
yeryüzünün her alanındaki değişimi ifade etmek için kullanılan “sihirli” bir sözcük<br />
haline gelmiştir. Küreselleşme, geçmişin ve geleceğin kapılarını açacak anahtar bir<br />
kavram olarak görülmeye başlanmış ve “parolaya dönüşmüş moda bir deyim” olmuştur.<br />
Bu olgu, her alanda mesafenin daha az önemli hale gelerek, siyasal, ekonomik, sosyal<br />
ve kültürel alanlarda dünyanın bütünleşmesini ifade etmektedir. Artık, zaman ve mekan<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim 57<br />
kavramları, eski anlamlarını yitirmiş, sınırlar kaybolmaya başlamış ve ülkelerin<br />
karşılıklı bağımlılığı artmıştır (Bozkurt, 2000:17-31).<br />
Teknolojik ilerlemeler sayesinde, şimdi her türlü bilgiye anında ve çabucak<br />
ulaşılabilmekte; ekonomik gelişmelerle, yeni global ekonomiler biçimlenmekte; sosyal<br />
değişimlerle de, her bir sosyal sistem, yeni iletişim biçimleri ve yeni sosyal etkileşimler<br />
oluşturacak biçimde değişikliğe uğramaktadır. Küreselleşmenin yarattığı yeni yapı,<br />
insanlar arasında bağlantıların, köprülerin kurulmasını sağlamaktadır. Küreselleşme<br />
günümüzde, sosyal ilişkilerin bir araya gelmesi, toplanması olarak da tanımlanmaktadır.<br />
Bu yüzden, küreselleşme sürecinde, sosyal ilişkiler bir ön koşul olmakta ve kültürler<br />
arası etkileşim önem kazanmaktadır (Cafoğlu ve Somuncuoğlu, 2000). Dünya<br />
ekonomisine damgasını vuran olgulardan birisi olarak kabul edilen küreselleşmeyi,<br />
işgücünün, sermayenin, teknolojinin ve pazar piyasalarının uluslararası nitelik<br />
kazanması şeklinde tarif etmek mümkündür.<br />
Küreselleşme, kelime anlamı itibariyle, bütün dünyanın tek bir yere, bütün<br />
insanların da evrensel insan haline dönüşmesini ifade eder (Deniz, 1999:87). Bu<br />
kavram, kültürel açıdan dünya toplumlarının birbirine benzeme sürecini, buna bağlı<br />
olarak tek bir global kültürün ortaya çıkmasını, bazen de toplumların, toplulukların ve<br />
kimliklerin kendi farklılıklarını ifade etme ve tanımlama sürecini anlatmak için<br />
kullanılmaktadır. Bu gelişmelerden küreselleşme sürecindeki bireyin maddi ve manevi<br />
kültür unsurlarını belli coğrafya sınırları içinde koruma altında yaşayamayacağı, kendi<br />
benliğini güçlendirmek ve temsil etmek zorunda kalacağı anlaşılmaktadır. İnsanların,<br />
kendi kültür değerlerini, dünyanın her yerinde bütün kültürlerin içinde yaşamak ve<br />
yaşatmak durumunda kalacaklarına dair görüşler bulunmaktadır (Akkutay, 1999:34).<br />
Kısacası, küreselleşme, bazen toplumların birbirine benzediği ve böylece tek bir global<br />
kültürün ortaya çıktığı süreci anlatırken, bazen de toplumların, toplulukların ve<br />
bireylerin kendi farklılıklarını ve kimliklerini ifade etme ve belirleme sürecini anlatır<br />
(Cafoğlu ve Somuncuoğlu, 2000). Bu nedenle, bugün düşünce dünyasının evrensel<br />
meselelerinden birini; küreselleşme olgusunu, tarihin sonunu ifade eden bir<br />
“mükemmeliyetler zinciri” olarak görenler ile küreselleşmeyi artı ve eksileriyle bir<br />
gerçeklik olarak kavramak ve bu sürece insani bir boyut kazandırmak isteyenler<br />
arasındaki mücadele oluşturmaktadır (Türkiye ve Siyaset, 2001:4).<br />
Küreselleşmeye Yol Açan Faktörler<br />
Küreselleşmeye yol açan faktörlere ilişkin olarak, temelde belli başlı unsurlar<br />
üzerinde durulduğu görülmektedir. Küreselleşmeyi hızlandıran önemli unsurlar<br />
arasında, iletişim ve bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, bilgisayarın ve internetin<br />
yaygınlaşması, ulusal ve uluslararası ticaret ağlarının genişlemesi, yabancı yatırımların<br />
ve uluslararası şirketlerin artması gibi temel gelişmeler sayılabilir.<br />
Küreselleşmenin en başta gelen nedeni, İngilizce’nin dünya genelinde çok hızlı<br />
yayılması ve evrensel bir dil haline gelmesidir. Dünya üzerinde bir milyardan fazla<br />
insan İngilizce konuşmaktadır. Yüze yakın ülkede, İngilizce ana dil veya ikinci dil<br />
olarak konuşulmaktadır. Bu nedenle, İngilizce evrensel medya, bilgisayar ve iş dili<br />
olmuştur. Küreselleşmeye neden olan diğer etkenler ise şöyle sıralanabilir (Deniz,<br />
1999:88):<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
58 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />
1. Fiber optiklerin, uyduların ve bilgisayar teknolojisinin global iletişimi artırması,<br />
2. Dünya genelinde bütünleşmiş ve koordine edilmiş ürün tasarımı, imalat, satış ve<br />
hizmetler ile çok uluslu işletmeler,<br />
3. Devletlerarasında büyüyen serbest ticaret anlaşmaları,<br />
4. Ticaret, finans, iş, ürün ve hizmetler için dünya çapında düzenlemelerin ve<br />
standartların ortaya çıkması,<br />
5. Finansal pazarların giderek güç kazanması,<br />
6. Birçok ülkede yabancı yatırımların ve buna bağlı olarak da çalışanlar üzerindeki<br />
yabancı kontrolün artması,<br />
7. Bilgi, teknoloji ve bilişim alanında yaşanan hızlı ve sürükleyici gelişmeler.<br />
Küreselleşmeyi getiren önemli faktörlerden biri, bilgi ve teknoloji alanındaki hızlı<br />
gelişmelerdir. Geçerli bilgi ve teknolojinin üretimi ve kullanımı ise, toplumların eğitim<br />
sistemlerinin etkililiğine bağlanabilir. Bu nedenle, eğitim, küreselleşmeye neden olan<br />
temel unsurlardan biri olarak görülebilir. Eğitim ile küreselleşme arasında çift yönlü bir<br />
ilişkinin olduğu, küreselleşen dünyanın eğitim sistemlerini yenileşmeye zorlarken, eğitim<br />
alanındaki gelişmelerin de küreselleşme sürecine hız ve yön verdiği belirtilebilir.<br />
Aslında, küreselleşmeyi doğuran temel faktörlerin altında da yatan olgunun eğitim<br />
olduğu, diğer bütün alanlardaki gelişmelerin öncelikle eğitimden etkilendiği düşünülebilir.<br />
Bu nedenle, küreselleşen dünyada toplumların geleceğinin, ulusal ve uluslararası<br />
rekabetin sonucunun, bireylerarası iletişim ve etkileşimin kalitesinin, dünya pazarlarında<br />
üstünlüğün, eğitime ve dolayısıyla okullara büyük ölçüde bağlı olacağı söylenebilir.<br />
Küreselleşmeye Yönelik Yaklaşımlar<br />
Küreselleşme, tek yanlı bir süreç değildir; zıt eğilimlerini de ihtiva ederek<br />
gelişmektedir. Zaman ve mekan kavramları, eski anlamlarını yitirmekte, sınırlar ortadan<br />
kaybolmaya başlamakta ve yeryüzündeki tüm insanların ve ülkelerin karşılıklı bağımlılığı<br />
artmaktadır. Bu nedenle, küreselleşmenin siyasal, kültürel ve ekonomik sonuçları yaygınlık<br />
kazandıkça, taraftarları kadar karşı çıkanların sayısı da artmıştır. Çünkü, küreselleşmeden<br />
kazananlar olduğu kadar, kaybedenler de vardır. Bu anlamda, günümüzde küreselleşmeye<br />
yönelik yaklaşımlar, aşırı küreselleşmeciler, küreselleşme karşıtları ve dönüşümcüler<br />
olmak üzere üçlü bir sınıflamaya tabi tutulabilir (Bozkurt, 2000).<br />
Aşırı küreselleşmeciler, radikaller diye de anılmaktadır. Bunlara göre, endüstri<br />
uygarlığının bir ürünü olan ulus devlet, küreselleşme sürecine paralel olarak önemini<br />
yitirmiştir. Artık, küresel piyasa, politikanın yerini almaktadır. Küreselleşme karşıtları,<br />
aşırı küreselleşmecilerin karşısında yer alırlar. Bunlar, küreselleşmenin her boyutuna<br />
kuşkuyla yaklaşırlar. Dönüşümcüler ise, küreselleşmeyi modern toplumları ve dünya<br />
düzenini yeniden şekillendiren hızlı sosyal, siyasal ve ekonomik değişmelerin<br />
arkasındaki ana siyasal güç olarak görmektedirler. Holton (1998) ise, küreselleşmeye<br />
ilişkin yaklaşımları genel olarak olumlu ve olumsuz olmak üzere ikiye ayırmaktadır.<br />
Küreselleşmeyi olumlu yönleriyle değerlendiren, bir gelişim ve dönüşüm fırsatı olarak<br />
görenlerin yanında, olumsuz yönlerine dikkat çeken, batının kültürel ve ekonomik<br />
emperyalizmi olduğunu söyleyenler de mevcuttur.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim 59<br />
Küreselleşmenin Çelişkili Yanları<br />
Geride bıraktığımız yüzyılın son çeyreğinde ivme kazanarak süregelen değişim<br />
süreci, yaşadığımız dünyanın şartlarını da değiştirmiştir. Bu sürecin doğal bir sonucu,<br />
bilgi ve buna paralel olarak da bilişim teknolojileri de hızla ve sürekli olarak değişme<br />
göstermektedir. Dünya küçülmüş, insanlar ve kültürler birbiriyle tanışmış, haber ve<br />
konular küreselleşmiştir. Ancak, küreselleşme olgusunun, ekonomiden başlayarak<br />
ulusal sınırları ve milli kimleri tehdit eder bir hale dönüşeceği beklentisi, bazı<br />
tereddütleri de beraberinde getirmiş, milli devletin varlığı, ülkenin bağımsızlığı, milli<br />
sınırların korunması, milli kültürlerin yaşatılması gibi temel kavramlarda yüksek<br />
duyarlılıkların oluşmasına sebep olmuştur. Bu kaygılar, dünya çapında paylaşılmaya<br />
başlamıştır (Turgut, 2001). Bu nedenle, küreselleşme süreci ile ilgili söylemler hakkında<br />
sağlıklı yorumlar yapılmalıdır. Küreselleşmenin yanlış yorumlanması, küresel rekabette<br />
dezavantajlı duruma düşülmesine ve zaman kaybına neden olabilir. Propaganda ve<br />
ideolojik söylem niteliğindeki telkinlere kapılmadan, küreselleşme süreci analiz<br />
edilmelidir. Küreselleşme sürecinin yanlış yorumlanmasına yol açabilecek konular şu<br />
şekilde özetlenebilir (Akkutay, 2000):<br />
1. Küreselleşme süreci, uluslararası güçlerin dışında piyasa güçlerinin oluşturduğu bir<br />
ortam değildir. Uluslararası etkileşim devam etmektedir.<br />
2. Uluslararası şirketler, uluslar ötesi şirketler değildir. Büyük ölçüde ulusal<br />
tabanlarına bağlı kalmaktadırlar.<br />
3. Küreselleşme sürecinde ülkelerin rekabetinin, uluslararası firmalar arasında geçeceği<br />
anlaşılmaktadır.<br />
4. Dünya ekonomisinde ilişkilerin %85’i, gelişmiş ülkeler arasında cereyan etmektedir.<br />
Dünya ekonomisine yön verme, kural koyma ve düzenleme imkanı ve gücü, bu<br />
ülkelerin elinde bulunmaktadır.<br />
5. Küreselleşmeyi bir doğa kuralı şeklinde yorumlamak ve ona tabi olmak, diğer bir<br />
yanlış olacaktır.<br />
6. Korumacılığın dünya ekonomisinin gelişmesinde en büyük engel olduğu inkar<br />
edilirken, ekonomik bloklaşmalarla yeni korumacılıklar geliştirilmektedir.<br />
7. Küreselleşme konusunda dikkat edilecek bir husus da, küreselleşmenin ideolojik<br />
yönüdür. Bir takım ideolojik ölçütleri, evrensel değerler veya küreselleşmenin ön şartı<br />
olarak yorumlamak, rekabet edilen cepheye baştan teslim olmak anlamına gelebilir.<br />
Küreselleşme sürecinin çok iyi analiz edilmesi, eksileriyle ve artılarıyla gerçekçi bir<br />
süreç olarak değerlendirilmesi gerekir. Küreselleşmenin olumlu yanlarının olduğu kadar,<br />
olumsuz ve çelişkili yanlarının da olduğunu belirten kaynaklara rastlamak mümkündür.<br />
Bu çelişkili durumlardan birkaçı şöyle sıralanabilir (Oran, 2000:39; Rodrik, 1997:22):<br />
1. Küreselleşme, Batı etkisinin her tarafa yayılması demek olduğu için, bir tekdüzelik,<br />
bir tek kültürün hakimiyeti ve tekdüzeleşme oluşabilir.<br />
2. İnsan hakları üzerinde durulmasına rağmen, kısmen de olsa güçlü iktidar<br />
özlemlerinin dile getirildiğine de rastlanabilmektedir.<br />
3. Yerel dillerin kaybolmaması amacı güdülürken, diğer yandan da İngilizce’nin dünya<br />
dili olması yönünde gelişmeler mevcuttur.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
60 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />
4. Küreselleşme ile birlikte gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde işsizlik ve<br />
bununla birlikte geleceğe yönelik umutsuzluk ve güvensizlik artmaktadır.<br />
5. Çok tartışılan bir boyut da, ulusal hükümetlerin, küresel sermaye ve çok uluslu<br />
şirketler karşısında politika oluşturma ve egemenliğini kabul ettirmede yetersiz<br />
kalmasıdır.<br />
6. Ticaretin ve yatırımın önündeki engellerin kaldırılması, uluslararası sınırları aşabilen<br />
gruplar ile aşamayan gruplar arasındaki dengesizliği artırmaktadır.<br />
Küreselleşme, modernleşme ve post modernleşme ile ilişkili olup dünyanın bir<br />
bütün şeklinde somut yapılaşmasını ifade eder. Dolayısıyla, küreselleşmenin batı-dışı<br />
dünyada yarattığı etkileri de her şeyden önce, modern-post modern gerilimini; 1)<br />
bireysel kimliklerin patlaması ve siyasallaşması, 2) merkezi kurum ve yapıların<br />
etkisinin azalarak, yerel kurum ve yapıların etkisinin artması ve 3) bireyin davranış<br />
kalıbını küresel bir perspektif ve küresel duruma göre ayarlamasına yönelik<br />
zorunluluğun ortaya çıkması biçiminde üç noktada toplamak mümkündür (Keyman ve<br />
Sarıbay, 2000). Bütün bunlara rağmen, küreselleşme karşıtı bir tavır oluşturmak, tüm<br />
dünyayı etkisi altında tutan küresel olgulara karşı koymak da mümkün değildir.<br />
Küreselleşme, yüzyıllardır ulus-devlet ortamı içinde ve yerel boyutta gelişmiş insanın<br />
ufkunu bir anda küresel boyuta çıkarmış, küresel düşünen, yerel çözümleyen bireye olan<br />
ihtiyacı artırmıştır (Turgut, 2001).<br />
Küreselleşme süreci, bazı fırsatları ve güçlükleri birlikte barındırmaktadır. Fırsatların<br />
yaratılması, sürdürülmesi ve yaygınlaştırılması için küreselleşmenin iyi biçimlendirilmesi ve<br />
yönlendirilmesi gerekmektedir. Bilgi ve teknolojideki gelişme ve yaygınlaşma, sermaye<br />
hareketliliğindeki artış, dünyadaki yoksulluk ve eşitsizlikleri azaltma potansiyeli<br />
taşımaktadır (Tomul, 2002:79). Bu nedenle, küreselleşme, sadece ekonomik değil, aynı<br />
zamanda toplumsal, kültürel ve ideolojik de bir olgudur (Akkutay, 1999). Bilgi çağı<br />
olarak adlandırılan günümüzde, ulusal ve uluslararası rekabette küreselleşme, önemli bir<br />
belirleyici ve başlıca faktör durumundadır. Bu nedenle, küreselleşen dünyada,<br />
toplumların karşı karşıya geldiği ciddi bir sorun da, milli ve kültürel değerlerini<br />
koruyarak günümüz dünyasının gerektirdiği bilgi, beceri, değer, tu<strong>tum</strong> ve davranışlara<br />
sahip bireylerin nasıl yetiştirileceğidir. Bu sorunun çözümünde ise, en büyük<br />
sorumluluk, aileye, topluma ve eğitim sistemlerine, dolayısıyla okullara düşmektedir.<br />
Küreselleşme, son yıllarda çağdaş sosyal yaşamın temel bir özelliği haline gelmiştir.<br />
Her yerde küresel sorunların, kurumların ve hatta küresel olayların olduğunu görmek<br />
zor değildir (Holton, 1998). Dünyanın her geçen gün daha da küçüldüğü, hatta artık<br />
global bir köye dönüştüğü söylenmektedir. Giderek küçülen dünyada, toplumların<br />
varlıklarını devam ettirebilmeleri, uluslararası arenada daha rekabetçi olmayı ve<br />
toplumu oluşturan bireylerin küresel değerleri ve oluşumları göze alarak hareket<br />
etmelerini gerekli kılmaktadır. Ulusal ve uluslararası rekabette toplumların varlıklarını<br />
sürdürebilmeleri ve söz sahibi olabilmeleri, küresel dünyanın gerekliliklerini<br />
kazandırabilecek etkili eğitim sistemleri sayesinde olacaktır. Küreselleşmeye sadece<br />
ekonomik bir olgu olarak bakmak, bu sürecin tam olarak tanımlanmasını zorlaştırır.<br />
Küreselleşmenin kültürel ve siyasal bir süreç olması, eğitimin küreselleşme sürecindeki<br />
önemini açıkça göstermektedir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim 61<br />
Küreselleşme Sürecinde Eğitim<br />
Eğitimin geniş anlamdaki rolü sayesinde, sosyal birikimleri yüksek olan toplumların,<br />
insanlığın içinden geçmekte olduğu küreselleşme sürecinde, motive edilmeleri ve<br />
mücadeleye hazır hale getirilmeleri kolaylaşacaktır. Bireyleri ve kurumsal ilişkileri<br />
köklü, güvene ve dayanışmaya dayalı toplumların eğitimlerini bu yönde yoğunlaştırmada ve<br />
üstünlük sağlamada daha şanslı olacakları söylenebilir. Günümüz eğitiminin, meslek,<br />
beceri ve teknolojinin yanında, sosyal yapıyı güçlendirici ve sosyal dinamikleri harekete<br />
geçirici bir özelliği olmalıdır. Sadece, teknolojik ve ekonomik unsurların somut bulgularına<br />
dayalı değerlendirmeler üzerine kurulu bir eğitim sisteminin eksik olacağı ve etkili<br />
olamayacağı bilinmektedir. Sosyal yapının elle tutulmayan unsurları uzun vadede<br />
belirleyici olmaktadır. Bu nedenle, sosyal yapının, eğitimi yönlendiren en ağırlıklı etken<br />
olacağı söylenebilir (Akkutay, 1999). Küreselleşen dünyada eğitim, sürekli öğrenmeyi,<br />
bilgiyi bilmeyi, bilgili olmayı, bilgiyi üretmeyi, bilgi ile yaşamayı sağlayan bir süreçtir.<br />
Küreselleşme sürecindeki eğitim yöneticisi ise, birey-toplum-çevre uyumunu gözeten,<br />
güven ilkesini benimseyen biri olarak görülmelidir (Doğan, 2002:95).<br />
Eğitim örgütleri, toplumdaki tüm örgütlerin önünde yer alarak, küreselleşen dünyada<br />
topluma yön ve şekil vermek zorundadır. Küreselleşen dünyanın gereklerini<br />
karşılayabilmede başarılı olabilmek için eğitim açısından göz önünde tutulması gereken<br />
bazı önemli unsurlar vardır (Garner, 2002):<br />
1. Eğitim yaşam boyu süren bir etkinlik olmalıdır. Hızlı gelişen teknoloji ve artan bilgi<br />
birikimi karşısında, eğitimin yaşam boyu devamı sağlanmalıdır. Bununla birlikte,<br />
eğitim süreci içerisinde sadece belirli bilgiler aktarılmamalı, bireyin öğrenme<br />
kapasitesi de güçlendirilip geliştirilmelidir.<br />
2. Eğitim, her zaman, her yerde ve yaşamın her alanında olmalıdır. Evde ve işyerinde<br />
eğitim imkanları sağlanmalı, sınıflarda olduğu kadar internet ve televizyonda da<br />
eğitim etkili şekilde verilmelidir. Bireylerin sürekli öğrenme kapasitelerini<br />
geliştirmek için eğitim kurumları ile işletme sektörleri ve toplumun diğer kurumları<br />
işbirliği içinde çalışmalıdır.<br />
3. Eğitim, eleştirel düşünmeye, iletişime ve problem çözme becerilerine<br />
odaklanmalıdır. Eğitim süreci, yeni sorun ve fırsatlar ortaya çıktığında, bireyleri açık<br />
ve eleştirel düşünmeye hazır hale getirmelidir.<br />
4. Öğrenme, toplumun gelişmesinde önemli bir etken olduğu için, eğitim toplumsal<br />
gelişmeye yatırım niteliğinde olmalıdır. Bu nedenle toplumlar, sadece maddi<br />
sermayeye ve ekonomik alanlara yatırım yapmamalı, aynı zamanda eğitime gereken<br />
yatırımı yapmalıdır. Toplumsal bir yatırım özelliği taşıyan eğitim, toplumun<br />
gerçeklerinden soyutlanamaz.<br />
5. Eğitim sistemi, öğrencilere küresel bir vatandaşlık anlayışı kazandırmalıdır.<br />
Küreselleşen dünyada, bireylerin sadece kendi tarihlerini, kültürlerini ve dillerini<br />
öğrenmeleri yeterli olmayacaktır. Global pazar ekonomisinde başarıyla çalışmak,<br />
farklı insanların ve kültürlerin özelliklerini bilmeyi gerektirir. Kendi yaşadığı<br />
coğrafyanın dışına çıkamayan bireylerin, küreselleşen bir dünyada başarılı olmaları<br />
çok zor olacaktır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
62 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />
6. Eğitim, bireyler ve örgütler arasında ortaklıklar kurma becerisini sağlamalıdır.<br />
Eğitim kurumları arasında olduğu kadar, işletme, endüstri ve kamu kuruluşları<br />
arasında da, ulusal ve uluslararası düzeyde ortaklıkların kurulması sağlanmalıdır. Bu<br />
anlamda, bir eğitim örgütü sadece kendi uzmanlık alanında tek başına kalamaz,<br />
toplumun ve dünyanın değişen ihtiyaçlarına cevap vermek zorundadır.<br />
Küreselleşen dünyada, kişisel güvence ünitesi sanayi toplumunda olduğu gibi,<br />
zaman zaman bireyin kimliğinin önüne geçirilen meslekler ve ticaret değil, eğitimdir.<br />
Yani doğru yapılan bir eğitim, küreselleşen dünyada kişisel güvencenin teminatı<br />
olacaktır. Doğru eğitimden kasıt, çağa ve değişimin genel talep ve standartlarına uygun<br />
olan eğitimdir (Doğan, 1999:44). Bu bağlamda eğitim sistemimizin, “gelecekte nasıl bir<br />
insan istiyoruz?”, “küreselleşen dünyada insanlarımızı rekabet edebilir düzeye getirmek<br />
için onlara hangi becerileri kazandırmamız gerekir?” sorularının sorularak yeniden<br />
yapılandırılması zorunlu hale gelmiştir.<br />
Küreselleşen değerler karşısında Türk Milli Eğitim Sistemi’nin bazı çıkmazları<br />
olduğu görülebilir (Doğan, 1999:49-53):<br />
1. Türkiye’de eğitimin ulusal ve evrensel boyutlarda öngörülen hedeflerinin<br />
gerçekleştirilmesinde bazı sorunlar yaşanmaktadır. Bürokratik ve sosyo-kültürel<br />
yapı bunu tetiklemektedir.<br />
2. Türkiye’de, eğitimden beklentileri günlük ve dönemsel sorunlar belirlemektedir. Bu<br />
nedenle, eğitime ilişkin uzun dönemli bir vizyon belirlenememiştir.<br />
3. Türk eğitim sisteminde programlar, mevcut haliyle değişim kültürünün<br />
beklentileriyle uygunluk göstermemektedir. Ders kitapları, sınav sistemi ve<br />
programda değişim kültürü etkili şekilde yansıtılmamaktadır.<br />
Küreselleşme sürecinde, eğitimde sağlanan gelişmeler önemli bir yere sahiptir.<br />
Ancak, bilgi piyasasının egemen olacağı küreselleşmede, yoksullar ve eğitimsiz kesimler<br />
açısından büyük tehlikeler söz konusu olabilir. Bu kesimlerin, sistemin yaratacağı<br />
eğitimsel eşitsizliklere maruz kalmaları önlenmelidir (Tomul, 2002:80). Bu nedenle,<br />
küresel değerlerin hakim olduğu günümüzde, bireylerin eğitimsel fırsat ve olanaklardan<br />
eşit düzeyde yararlanmalarını sağlayan politika ve uygulamalar geliştirilmelidir.<br />
Küreselleşme, bireye geleneksel toplumda ve modern sanayi toplumunda sahip<br />
olmadığı toplumsal inisiyatif hakkını vermektedir. Günümüz dünyasında, en büyük değer,<br />
birey ve bilgidir. Çağdaş bilgi ve beceriyle donanmış bir insan, küreselleşmenin geçek<br />
öznesidir. Küreselleşme, toplumsal bakış açısına göre, bir tehdit unsuru olarak<br />
algılanabileceği gibi, toplumsal ve ekonomik gelişme için bir fırsat olarak da görülebilir.<br />
Bilgi Toplumu, Küresel Değerler ve Eğitim<br />
İçinde yaşadığımız, küresel değerlerin ön plana çıktığı ve hızlı bir değişimin<br />
yaşandığı dönem; bilgi toplumu, bilgi çağı olarak adlandırılmaktadır. Bilgi teknolojilerindeki<br />
hızlı gelişmeler, toplumsal yapıların değişmesine ve yeniden şekillenmesine neden<br />
olmaktadır. Yaşanan bu hızlı değişim süreci, beraberinde yeni kavramlar ve olgular<br />
getirmiştir. Bu yeni kavramlardan biri de, bilgi çağı ya da bilgi toplumudur.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim 63<br />
Bilgi toplumuna geçişte önemli rol oynayan unsurlardan biri, tek doğrulu ve mutlak<br />
mantığa dayalı pozitivist bakış açısından, pozitivizm sonrası bir döneme geçilmiş<br />
olmasıdır. Pozitivizm sonrası oluşan anlayışta, eğitimde ezberciliğin içi boşalmış,<br />
ezbercilik anlamsız ve faydasız bir uğraş haline gelmiştir. Bilimsel bilgi, mutlak<br />
gerçekliği yansıtmıyorsa, ezberletilmesinin bir anlamı yoktur (Özden, 2002).<br />
Bilgi toplumu, bilginin temel güç ve başlıca sermaye kaynağı olduğu toplumdur.<br />
Bilgi toplumunda, bilgi amaç değil, araçtır ve toplumsal yaşamın her aşamasını<br />
aydınlatan, yönlendiren başlıca güçtür. Bilgi toplumunda, bilgi bir hayat biçimi,<br />
düşünme ve yaşam tarzıdır (Fındıkçı, 1998:83). Böyle bir dönemde, geçerli bilginin<br />
üretilmesi ve kullanılması önemlidir. Bilgi toplumunda bilgi üretim yerleri, üniversiteler<br />
ve akademik araştırma merkezleridir. Bilgi toplumunun bir özelliği, öğrenebilen<br />
insandır. Bilgi toplumunda birey, bilim dünyasının verilerini anlamak, yorumlamak,<br />
kullanmak, yenilerini ortaya koymak, problem çözme yeteneği kazanmak<br />
durumundadır.<br />
Bilgi toplumunda, bireylerin yaratıcı, sorgulayıcı, düşünen ve üretebilen insanlar<br />
olmaları gerekir. Eğitim örgütlerinin bilgi toplumundaki rolü değişmektedir. Bilgi<br />
çağının eğitimi, yaratıcı ve yenilikçi insanlar yetiştirmeyi temel amaç edinmektedir.<br />
Bugün, artık bilginin doğrudan bireye aktarılması değil, bireyin gerek duyduğu bilgilere<br />
nasıl ve hangi yollara ulaşacağının öğretilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu nedenle,<br />
üzerinde konuşulan önemli bir kavram da öğrenmeyi öğrenmedir. Birey, nasıl<br />
öğreneceğini bilirse, kendisi için gerekli bilgilere en uygun yollardan ulaşabilir.<br />
Günümüz toplumunda, okulun, ders programlarının, öğretmenlerin, anne-babaların<br />
ve hatta öğrencilerin tanımı değişmiştir. Okul, sadece belirli bilgi ve becerilerin<br />
verildiği bir kurum değil, aynı zamanda toplumu şekillendiren ona yön ve biçim veren<br />
bir kurum olmak zorundadır. Ders programları, öğrencilere sadece basmakalıp bilgileri<br />
aktaran bir anlayış içerisinde değil, onları gerçek hayata hazırlayan, hayatın<br />
gerçeklerinin sentezlendiği bir anlayış içinde düzenlenmelidir. Öğretmenlerin görevi,<br />
sadece bilgiyi aktarmak değil, öğrencilere yön gösteren bir rehber ve lider olmaktır.<br />
Aynı zamanda, anne-babaların okula ve ders programlarına ilişkin daha fazla katılımı ve<br />
birlikteliği desteklenmelidir. Artık, eğitimin merkezindeki olgu, öğrencidir, öğrenen<br />
bireydir. Elbette mevcut bilgi, birikim, kültürel değerler ve olgular öğrencilere<br />
aktarılacaktır. Ancak, bunda amaç, hazır bilgileri ezberlemek değil, öğrencilerin kendi<br />
bilgilerini oluşturmalarına yardımcı olmaktır.<br />
Bilgi toplumunu kuracak olan bireylerin, akıl, zeka ve beyin güçlerini geliştirmeleri<br />
ve etkin bir biçimde kullanabilmeleri, eğitim etkinliklerinde bilinçli ve düzenli bir<br />
çalışma ve çabayı gerekli kılmaktadır. Bilgi bolluğu ve hızlı iletişimle küçülen günümüz<br />
dünyasında, bu baş döndürücü hıza yetişebilmek, sürekli üretilen ve çok kısa zamanda<br />
tüketilen bilgiyi gereği gibi kullanabilmek ve dönüşümünü sağlayabilmek, kuşkusuz<br />
zihinsel güçlerini çok iyi kullanabilen, eleştirel düşünebilen, muhakeme edebilen ve<br />
yeniden üretebilen bireylere sahip olmakla mümkün olacaktır (Turgut, 2001). Bu<br />
nedenle, geleceğin eğitimi için en azından üç seçenek olduğu söylenebilir (Bacanlı,<br />
1999:1):<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
64 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />
1. Bireyselleştirilmiş öğretim: Öğretim sürecinin her öğrencinin bireysel öğrenme<br />
ihtiyaç ve yeteneklerini karşılayabilecek şekilde kişiselleştirilmesi.<br />
2. İnsancıllaştırılmış öğrenme: Öğrenmeyi nasıl öğrenebileceği ve kullanabileceği ve<br />
kendisi ve çevresi üzerinde nasıl hakimiyet kazanabileceğinin, bilişsel bilgi işleme<br />
becerileri kadar kişiler arası iletişim ve değer açıklama becerilerinin öğretilmesi.<br />
3. Meslek eğitimi: Öğrencileri doyurucu bir hayata ve mesleğe hazırlayabilmek için,<br />
onlara birinci elden iş yaşantılarının sağlanması.<br />
Bilgi toplumunda öğretmenlerin, öğrencilere ilişkin düşünce ve algıları değişikliğe<br />
uğrayacaktır. Artık, öğretmenler, öğrencilerin zayıf yönlerine değil, başarılı oldukları<br />
yönlere odaklanacaklardır. Zayıf yönler iyileştirilirken, güçlü yönler daha da<br />
güçlendirilecektir. Temel vurgu, zayıflıklara değil, güçlü yönlere olacaktır. Eğitimin<br />
yeni bilgi toplumu gerçekliği karşısındaki sosyal amacı ve sorumluluğu, ciddi bir<br />
biçimde tartışılacaktır. Bu nedenlerle; eğitimin birkaç özelliği şöyle sıralanabilir<br />
(Drucker, 1996:247):<br />
1. Bilgi toplumu için yapılan eğitimin sosyal bir amacı olacaktır. Değerlerden yoksun<br />
bir eğitim olmayacaktır.<br />
2. Gerekli olan eğitim sistemi, açık bir sistem olmalıdır. Eğitim, toplumun tüm<br />
kesimlerinin ulaşabileceği bir hizmet olmalı, kökenleri, varlık durumları ya da<br />
önceki öğrenimleri ne olursa olsun, yeterli ve başarılı kimseler için eğitim yolu ve<br />
eğitim aracılığıyla toplum içinde yükselme yolu açık olmalıdır.<br />
3. Bilgi toplumunda bitmiş eğitim diye bir şey yoktur. İleri düzeyde eğitim görmüş<br />
kişilerin bile, tekrar okula geri gelmeleri gerekir.<br />
4. Eğitim artık okulla sınırlı kalamaz. İşveren durumundaki her kurumun öğretmenlik<br />
yapması gerekir. Eğitim kurumları ile işletmeler arasında işbirliği kurulmalıdır.<br />
5. Eğitim sonunda elde edilen diplomanın yeteneğin takdiri yerine, yeteneğin önüne<br />
dikilen bir engel haline gelmemesi için özen gösterilmelidir. Durumları iyi olan ve<br />
kendileri de ileri düzeyde eğitim görmüş anne-babaların çocukları daima avantajlı<br />
olacaktır. Ancak, bu avantaj, başkaları için aşılması mümkün olmayan bir engel<br />
haline gelmemelidir.<br />
6. Öğrenme, parmak izi kadar kişiye özgüdür. Herkesin farklı öğrenme hızı, farklı bir<br />
ritmi, farklı bir dikkat süresi vardır. Bu nedenle, öğretmenin rolü, öğrencilerin<br />
kişisel özelliklerine uygun öğrenme biçimlerini saptamak ve onları öğrenme<br />
profillerine en uygun alanlara yönlendirmektir.<br />
Bilgi toplumunda, öğrenmeyi öğrenme anlayışı ön plana çıktığı için, öğretmenin<br />
rolü, hazır bilgileri aktarmaktan ziyade öğrenme sürecine rehberlik etmek olmuştur.<br />
Küreselleşen dünyada insanlığın önündeki en büyük gerçeklerden biri, dünyada bilgiyi<br />
üretenlerin ve kullananların gücü ellerinde bulunduracağı gerçeğidir. Çünkü, bilgi<br />
güçtür ve küresel dünyada bilginin güç olduğu artık bir gerçeklik haline gelmiştir. Bu<br />
nedenle, bilginin doğasına ilişkin bakış açısının değişmesi, bireyi de değişime<br />
zorlamaktadır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim 65<br />
Bilgi toplumuna geçişle birlikte, evrenin mekanik olduğunu ve geleceğin<br />
kestirilebileceğini ileri süren pozitivist paradigma geçerliğini yitirmiştir. Pozitivizm<br />
ötesi yeni paradigmaya göre, gelecek ve yön belirsizdir, sadece olasılıklar bilinebilir.<br />
Doğada ilişkiler doğrusal değildir ve karşılıklı nedensellikten söz edilebilir. Geleceğin<br />
belirsizliği ve kesin sonuçların kestirilememesi, doğanın temel koşuludur (Yıldırım ve<br />
Şimşek, 2000). Buna göre, başta eğitim yöneticilerinin ve öğretmenlerin, Drucker’ın<br />
(1996) deyimiyle, bu “yeni gerçekler”in farkında olmaları ve yeni paradigmanın eğitime<br />
yansımalarını iyi değerlendirmeleri gerekmektedir.<br />
Sonuç<br />
Hızlı gelişen teknoloji ve bilginin yoğun biçimde artması, küreselleşme sürecine<br />
ivme kazandırmıştır. Günümüzde, küreselleşme ile birlikte, geçerli bilginin üretimi ve<br />
yeni alanlara uygulanması, ulusal ve uluslararası rekabeti ve üstünlüğü belirleyen temel<br />
güç haline gelmiştir. Bilgi, toplumların başlıca zenginlik kaynağı olmuştur. Geçerli ve<br />
zenginlik kaynağı oluşturacak bilginin üretimi ve kullanımı ise, eğitim sistemlerine ve<br />
dolayısıyla okullara yeni sorumluluklar yüklemiştir. Bugün, okulların en önemli<br />
sorumluluklarından biri, mevcut kültürel değerleri yeni kuşaklara aktarırken, küresel<br />
dünyanın gerektirdiği bilgi, beceri, değer ve tu<strong>tum</strong>lara sahip bireyler yetiştirebilmektir.<br />
Okulların küresel dünyada karşı karşıya olduğu sorumluluklar, mevcut eğitim<br />
sistemlerinin ve yapılarının yeniden sorgulanması gündeme getirmiştir. Sanayi<br />
devriminin koşulları altında yapılanan okullarımızın, bilgi çağının gereklerini<br />
karşılaması oldukça güç görünmektedir. Eğitim sistemimizin küresel değerler dikkate<br />
alınarak yeniden yapılandırılması zorunlu hale gelmiştir. Çünkü, günümüzde eğitimli<br />
insanın anlamı değişmiş, öğrenmeyi öğrenmiş bireyler başarılı olur hale gelmiştir. Bu<br />
durum, bireylerin öğrenmeyi öğrenme alışkanlığı kazanmalarını zorunlu kılmaktadır.<br />
Sonuç olarak, küreselleşme, olumlu ya da olumsuz yönleriyle bir gerçeklik olarak<br />
dünya üzerinde hızla işlemeye devam eden bir süreçtir. Bu zorlu süreçte başarılı<br />
olabilmenin ve ayakta kalabilmenin yolu, küreselleşmeyi bir olmazsa olmaz durum gibi<br />
görüp ona tamamen sorgulamadan tabi olmak ya da tümüyle onu yok sayarak mevcut<br />
gerçekliğini kabul etmemek değil, küreselleşen dünyada rekabet edebilir değerler ve<br />
beceriler üretebilmektir. Küresel dünyanın gerektirdiği bilgi, beceri, değer, tu<strong>tum</strong> ve<br />
davranışlara sahip bireyler yetiştirmek de, okulların yeni bir vizyon geliştirmesini<br />
gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, bireye önem veren, öğreneni merkeze alan, insani ve<br />
evrensel değerlere dayalı, küresel dünyanın gerektirdiği bilgi, beceri ve davranışları<br />
kazandıran bir eğitim önem kazanmaktadır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
66 Temel ÇALIK, Ferudun SEZGİN<br />
Kaynaklar<br />
1. Akkutay, Ü. (1999). 21. Yüzyılda Sosyal Yapının Eğitime Etkileri Nasıl Olacaktır?<br />
21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Eğitim Sistemi Ulusal Sempozyumu. 25-27 Kasım<br />
1999. Ankara: Tekışık Yayıncılık.<br />
2. Bacanlı, H. (1999). Duyuşsal Davranış Eğitimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.<br />
3. Bozkurt, V. (2000). Küreselleşme. Kavram, Gelişim ve Yaklaşımlar. Küreselleşmenin<br />
İnsani Yüzü. İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.<br />
4. Cafoğlu, Z. ve D. Somuncuoğlu. (2000). Global Values in Education and<br />
Character Education. ERIC NO: ED449449.<br />
5. Deniz, N. (1999). Global Eğitim. İstanbul: Türkmen Kitabevi.<br />
6. Doğan, E. (2002). Eğitimde Küreselleşme. Eğitim Araştırmaları Dergisi. Sayı: 6,<br />
Sayfa: 87-98.<br />
7. Doğan, İ. (1999). Küresel Değerler ve Eğitim: Türkiye Örneği. 21. Yüzyılın<br />
Eşiğinde Türk Eğitim Sistemi Ulusal Sempozyumu. 25-27 Kasım 1999.<br />
Ankara: Tekışık Yayıncılık.<br />
8. Drucker, P. F. (1996). Yeni Gerçekler. (Çeviren: B. Karanakçı). 5. Baskı. Ankara:<br />
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.<br />
9. Fındıkçı, İ. (1998). Enformasyon Bilgi Toplumu Dünyası; Bilgi Toplumunda<br />
Eğitim ve Öğretmen. Bilgi ve Toplum Dergisi. Nisan, 1998.<br />
10. Garner, L. H. (2002). Education for the Twenty-first Century: Leadership for<br />
Globalization. Iowa: Second Korea-U.S. Forum.<br />
11. Holton, R. J. (1998). Globalization and the Nation-State. First Published. New<br />
York: ST. Martin’s Pres, Inc.<br />
12. Keyman, E. F. ve A. Y. Sarıbay. (2000). Global Yerel Eksende Türkiye.<br />
İstanbul: Alfa Yayınları.<br />
<strong>13</strong>. Lipson, L. (2000). Uygarlığın Ahlaki Bunalımları. (Çeviren: J. Çam Yeşiltaş).<br />
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.<br />
14. Oran, B. (2000). Küreselleşme ve Azınlıklar. Ankara: İmaj Yayıncılık.<br />
15. Özden, Y. (2002). Eğitimde Yeni Sistem Arayışları. Öğretmenlik Mesleğine<br />
Giriş. Ankara: Pegem A Yayıncılık.<br />
16. Rodrik, D. (1997). Küreselleşme Sınırı Aştı mı? İstanbul: Kızılelma Yayıncılık.<br />
17. Sönmez, V. (2002). Küreselleşmenin Felsefi Temelleri. Eğitim Araştırmaları<br />
Dergisi. Sayı: 6, Sayfa: 1-11.<br />
18. Tomul, E. (2002). Küreselleşmenin ve Eğitim Eşitsizlikleri. Eğitim Araştırmaları<br />
Dergisi. Sayı: 6, Sayfa: 77-86.<br />
19. Turgut, B. (2001). Küreselleşme ve Milli Değerler. Milli Eğitim Dergisi. Sayı:<br />
150. Mart, Nisan, Mayıs 2001.<br />
20. Türkiye ve Siyaset. (2001). Milliyetçilik ve Küreselleşme Özel Sayısı. Kasım-Aralık.<br />
21. Yıldırım, A. ve H. Şimşek. (2000). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma<br />
Yöntemleri. Gözden Geçirilmiş 2. Baskı. Ankara: Seçkin Yayıncılık.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 67-80<br />
LİSE DÜZEYİNDE ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRENCİLERE GRUPLA<br />
ÖĞRENME YÖNTEMİNİN KAZANDIRDIĞI BİLGİ VE<br />
BECERİLER<br />
Özet<br />
Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />
Atatürk Üniversitesi, K.K.Eğitim Fak. İlköğretim Bölümü, 25240 Erzurum.<br />
Bu araştırmanın amacı, grupla öğrenme yönteminin hem kırsal hemde merkezi yerleşim<br />
yerlerde öğrenim gören öğrencilere bilgi ve beceri kazanıp kazanmadığını test etmeye yöneliktir.<br />
Araştırmanın örneklemi, 2003-2004 öğretim yılı bahar döneminde biri Merkezi Lise (ML) ve<br />
diğeri ise Kırsal kesimindeki Lise (KL) olmak üzere iki Lise de toplam 56 öğrenciye<br />
uygulanmıştır. Bu liselerin ikinci sınıflarında öğrenim gören Fen şubelerinde, her biri dört<br />
öğrenciden oluşan gruplar oluşturuldu. Daha sonra bu gruplara, Kimya dersin yıllık planı<br />
dikkate alınarak “ çözeltiler” ünitesi kapsamındaki konulara beş hafta süreyle grupla öğrenme<br />
yöntemi uygulanarak işlenmiştir. Grupla öğrenme yöntemin öğrencilere kazandırdığı bilgi ve<br />
becerilerin etkinliğini ölçmek için; Ünite bitiminden sonra on sorudan oluşan, grup çalışması<br />
hakkında, öğrenci görüşlerini almak için Grupla Çalışma Görüş Testi uygulanmıştır. Elde edilen<br />
veriler SPSS paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir. Değerlendirme sonucunda, grupla<br />
öğrenme yönteminin, hem merkezi hemde kırsal yerleşim yerlerdeki liselerde öğrenim gören<br />
öğrencilere, bilgi ve beceri kazandırdığı sonucuna varılmıştır.<br />
Anahtar Kelime: Grupla öğrenme yöntemi, Öğrenci görüşleri, Merkezi lise, Kırsal Lise<br />
KNOWLEDGE AND SKILLS THE STUDENTS IN THE HIGH<br />
SCHOOLS ACQUIRE THANKS TO THE COOPERATIVE<br />
LEARNING METHOD<br />
Abstract<br />
This research was carried out in two high schools, the one is a central and the other is a rural<br />
high school. Sampling of the study involves a total of 56 students in 10th grade students of two<br />
residence schools in 2003-2004 educational year spring term. They created the groups, each of<br />
which had four students for one class of science at the second class. Later these groups were<br />
taught the subjects in the unit of “solutions” using the cooperative learning method for five weeks<br />
by taking annual schedule of chemistry into consideration. In order to evaluate the effectiveness<br />
of knowledge and skill the students gained by group work, Cooperative Study Opinion Test was<br />
applied to get students’ opinions which consisted of ten question at the end of unit. The<br />
information obtained was evaluated using the packet programme of SPSS. At the end of the<br />
evaluation, they concluded that cooperative learning method enabled students attending both<br />
central and rural high schools to gain better knowledge and skill.<br />
Key Words: Cooperative learning method, the students’ opinions, central high school, rural<br />
high school<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
68 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />
1.Giriş<br />
Günümüzde lise eğitiminin asıl amacı, öğrencilerin hızla değişen dünya şartlarına<br />
ayak uydurabilen, bağımsız düşünebilen, kişisel sorumluluk duygusu gelişmiş ve<br />
yaşamı boyunca elde ettikleri bilgi ve becerileri kullanma yeteneklerini<br />
kazandırabilmektir[1,2]. Öğrencilere bu bilgi ve becerileri kazandırmak için, dersi<br />
veren eğitimciler bir çok öğretim yöntemi kullanmaktadır. Kullanılan yöntemlerin<br />
içinde en yeni ve kalıcı olanı grupla öğrenme (Cooperative Learning) yöntemidir.<br />
Grupla öğrenme veya grupla çalışma; yüksek, orta ve ilköğretimde değerlendirme ve<br />
gelişmede önemli rol oynar [3-6]. Ayrıca, grupla öğrenme yöntemi öğrenciler de<br />
anlaşılırlık, canlılık, akılcılık, tabiilik, anlatım ve üslup gibi grup tartışmalarında etkili<br />
konuşmayı sağlamasının yanında soru-cevap, serbest münakaşa, küçük ve büyük grup<br />
tartışması, çember tartışması, seminer, beyin fırtınası gibi çalışma tekniklerini de<br />
öğretir[7-16].<br />
Grupla öğrenme, her öğrenci için önemlidir. Farklı yetenekleri, gereksinimleri,<br />
öğrenme biçimleri olan öğrencilere göre gruplar oluşturulur ve öğrenciler bu gruplarda<br />
çalışmaya devam ederler. Grupta bulunan her öğrencinin, diğer öğrencilerle olumlu<br />
etkileşimde bulunmaları, araç-gereç, bilgi ve becerileri ortak paylaşılması sağlanır.<br />
Ayrıca grup üyeleri konunun bir parçasından sorumlu olmakla birlikte, konuyla ilgili<br />
çalışmalarda da gruba katkıda bulunmalıdırlar. Öğretmen ise, ortam düzenleyici ve<br />
gerektirdiğinde yardımcı, destekleyici bir rolü üstlenmelidir[ 17-20].<br />
Grupla öğrenme yöntemi; bir çok ülkede ilk, orta ve yüksek öğrenimde düzenli,<br />
yetenekli ve başarılı bir eğitim stratejisi sağladığı kanıtlanmıştır[ 21-23]. Yapılan başka<br />
araştırmalarda ise, grupla öğrenme yöntemi ile geleneksel öğrenme yönteminin<br />
etkinlikleri karşılaştırılmış, grupla öğrenme metodunun üstün bir başarı sağladığı<br />
bulunmuştur[24-28]. Grupla öğrenme yöntemin, akademik başarı ve tu<strong>tum</strong>lara,<br />
özellikle de konu alanına ilişkin tu<strong>tum</strong>lar üzerine etkilerini inceleyen bir çok araştırma<br />
gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmaların bazıları, araştırma konusuyla dolaylı olarak ilgili<br />
olsa da grupla öğrenme metodunun etkinliğini göstermesi açısından ele alınmıştır[29].<br />
Bu çalışmada, hem merkezi Lise de (ML) öğrenim gören öğrencilere hemde kırsal<br />
kesimdeki Lise de(KL) öğrenim gören öğrencilere; Kimya dersinin bir ünitesinin<br />
(Çözeltiler) işlenişine grupla öğrenme yöntemi uygulandı ve bu yöntemin aktiviteleri ile<br />
ilgili öğrenci görüşlerine başvuruldu. Bu görüşler kapsamında yöntemin üstün ve etkili<br />
olduğu kanaatine varıldı.<br />
2. Yöntem<br />
Bu araştırmanın amacı, grupla öğrenme yönteminin hem kırsal hemde merkezi<br />
yerleşim yerlerde öğrenim gören öğrencilere bilgi ve beceri kazanıp kazanmadığını test<br />
etmeye yöneliktir. Çalışma, 2003-2004 öğretim yılı Bahar Döneminde beş hafta süreyle<br />
biri Merkezi Lise(ML) ve diğeri ise Kırsal kesimindeki Lise(KL) olmak üzere iki lisenin<br />
ikinci sınıflarında okuyan toplam 46 öğrenciye uygulanmıştır. Bu liselerin ikinci<br />
sınıflarında öğrenim gören fen kolunun birer şubeleri, her biri dört öğrenciden oluşan<br />
gruplar oluşturuldu. Daha sonra grup formunda grupların adı, üyelerin sayısı, grup<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 69<br />
üyelerinin üzerine düşen çalışma konuları ve grup başkanları belirlendi. Grup<br />
başkanlarının aracılığı ile gruplara kimya dersin “çözeltiler” ünitesi kapsamındaki<br />
konular grup üyelerine dağıtıldı ve her bir üyeye kişisel sorumluluklar yüklendi. Beş<br />
haftalık bir süreyi kapsayan bu çalışmada grupların, grup üyelerinin her hafta neler<br />
yapacağı, ne gibi aktiviteler gerçekleştirmeleri gerektiğini içeren bir rehber olan<br />
Basamak-12 Kılavuzu [22] eşliğinde çalışma planlandı. Öğrenciler ilk dört hafta<br />
içerisinde konu araştırmalarını yapıp önce grup içi sonra gruplar arası sunumlar<br />
gerçekleştirdi. En son hafta yani beşinci haftada ise asıl gruplardan birleştirilmiş<br />
gruplar[ 30] oluşturularak ünite konularının uzman gruplar tarafından yeniden genel bir<br />
tekrarı yapıldı. Bu yöntemin uygulanmasında öğretmen(uygulayıcı) pasif, öğrenciler ise<br />
aktif rol oynamıştır. Uygulama sonunda, Ek:1’ de verilen on soruluk grupla öğrenme<br />
yöntemi hakkındaki görüşü belirleyen bir test hazırlanıp her iki liseye uygulandı. Bu<br />
testteki soruların bir kısmı literatürden alınmış olup[3], diğerleri araştırmacı tarafından<br />
hazırlanmıştır. Elde edilen veriler SPSS paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir.<br />
3. Bulgular ve Yorum<br />
S1. Grupla çalışmak:<br />
Bu soruyla ilgili,öğrencilerin görüşlerinde elde edilen sonuçlar ve değerlendirmeler<br />
Tablo 1. de verilmiştir. Tablo 1 deki verilere bakıldığında hem ML hem de KL deki<br />
öğrenci görüşlerin puan 4 ile 5 göre, %80 –100 arasında olduğu görülmektedir. KL<br />
deki başarının ML den daha yüksek olmasının nedeni; dar alanda akraba ve arkadaşlık<br />
ilişkilerin daha iyi olmasına bağlanabilir.<br />
Tablo 1. (Soru 1) Grupla çalışmak<br />
Görüşler<br />
Bilgi verici değil<br />
Merkez Lise<br />
Kırsal Lise<br />
1 2 3 4 5 X 1 2 3 4 5 X Görüşler<br />
- - 26 53 21 3,9 - - 5 36 55 4,3 Çok bilgi verici<br />
Kolay değil<br />
15<br />
-<br />
42<br />
32<br />
11<br />
3,2<br />
-<br />
9<br />
18<br />
36<br />
28<br />
3,5<br />
Çok Kolay<br />
Faydalı değil<br />
15<br />
-<br />
42<br />
32<br />
11<br />
3,4<br />
-<br />
-<br />
-<br />
50<br />
50<br />
4,5<br />
Çok Faydalı<br />
Öğretici değil<br />
-<br />
-<br />
16<br />
47<br />
37<br />
4,2<br />
-<br />
-<br />
14<br />
32<br />
45<br />
3,9<br />
Çok Öğretici<br />
Teşvik edici değil<br />
-<br />
-<br />
21<br />
53<br />
26<br />
4,0<br />
-<br />
-<br />
<strong>13</strong><br />
46<br />
32<br />
3,8<br />
Çok teşvik edici<br />
Zevkli değil<br />
-<br />
-<br />
16<br />
47<br />
37<br />
4,2<br />
-<br />
9<br />
18<br />
23<br />
50<br />
4,1<br />
Çok zevkli<br />
Yaratıcı değil<br />
5<br />
5<br />
16<br />
42<br />
32<br />
3,9<br />
-<br />
-<br />
14<br />
41<br />
36<br />
3,8<br />
Çok yaratıcı<br />
Not: X’in değerleri beş puan üzerinde puan ortalamasını; diğer rakamlar ise<br />
%göstermektedir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
70 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />
En düşük puan ortalaması “kolay değil/ çok kolaydır” görüşü için KL’de 3,5;<br />
ML’de ise 3,2 olarak tespit edilmiştir. Bunun nedeni ilk defa öğrencilerin bu yöntemle<br />
çalışmaya başlanması ve sorumluluk üstlenmesine bağlanabilir. Diğer görüşler için<br />
puan ortalamaları çok az olarak değişmektedir. Her iki lisede de öğrencilerin grup<br />
halinde çalışmaya olumlu görüş bildirmişlerdir.<br />
S2. Grupla birlikte çalışmak.<br />
S3. Soru 2’y e vermiş olduğunuz cevabın nedenini kısaca açıklar mısınız?<br />
Bu sorulardan soru ikiye ait cevaplar Tablo 2 de, soru üçle ilgili görüşler ise Tablo<br />
3 de verilmiştir. Tablo 2 deki verilere göre hem KL hem de ML de dört ve beş<br />
puanlara verilen cevaplar %95 –100 arasında olduğu görülmektedir.<br />
Ancak KL öğrencilerinin %<strong>13</strong>’i grup içinde çalışmanın olumsuz yönde etkileyeceği<br />
görüşünü ileri sürmektedir. Bunun nedeni bazı öğrencilerin gruptaki diğer öğrencilere<br />
nazaran pasif kaldığına ve kırsal alanda imkanların yetersiz olduğuna bağlanabilir.<br />
Tablo 2. (soru 2) Grupta İçinde çalışmak<br />
Puanlar Görüşler ML (%) KL (%)<br />
5<br />
4<br />
3<br />
2<br />
1<br />
Çok iyi<br />
İyi<br />
Yeterli<br />
İyi değil<br />
Çok kötü<br />
32<br />
68<br />
-<br />
-<br />
-<br />
45<br />
32<br />
10<br />
<strong>13</strong><br />
-<br />
Not: Ortalama puanlar beş puan üzerinde; ML= 4,3; KL= 4,3<br />
Puan ortalamaları beş puan üzerinde (ML= 4,3; KL= 4,3) olması grupla çalışmanın<br />
verimli olduğunu ve bu metodun farklı yerleşik alanlarda aynı etkiyi gösterdiği<br />
sonucuna varılmaktadır. Ayrıca bu başarı nedenini açıklayan öğrenci görüşleri Tablo-<br />
3’te belirtilmiştir.<br />
Tablo 3. (soru3) Soru 2’y e vermiş olduğunuz cevabın nedenini kısaca açıklar mısınız?<br />
Görüşler ML (%) KL (%)<br />
Konular tartışılarak daha iyi anlaşılıyor<br />
Konu ile ilgili olarak daha fazla bilgi ediniliyor<br />
Yalnız başına çalışmak insana zevk veremiyor<br />
Grupla çalışmak insanı çalışmaya teşvik ediyor<br />
Konuşma fırsatı veriyor<br />
Grupta eşit çalışma düzeni yok<br />
29<br />
11<br />
11<br />
22<br />
17<br />
10<br />
34<br />
26<br />
18<br />
9<br />
<strong>13</strong><br />
-<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 71<br />
Tablo 3 deki verilere göre öğrencilerin %90’i üzerinde olumlu görüş bildirdikleri<br />
yani soru 2’ye olumlu yönde destek verdiği belirtilmektedir. Ancak ML öğrencilerin<br />
%10 “grupta eşit çalışma düzeni yok” belirtmişler; bunun nedeni,grup içinde bazı<br />
öğrencilerin daha aktif rol oynamakta diğerleri ise grup içinde kişisel sorumluluğu<br />
yerine getirmemesine ve uygulanan metoda uyum sağlamamasında kaynaklanabilir<br />
S4.Grup içinde çalışma gayretiniz nasıldı?<br />
S5. Soru 4’ e vermiş olduğunuz cevabın nedeni kısaca açıklar mısınız?<br />
Bu sorular öğrencilerin grupta bir arada çalışmayı ne kadar iyi ve nasıl başarılı<br />
olduğunu belirtmek için dizayn edilmiştir. Tablo 4 de verilen bilgilere göre ML dekı<br />
öğrencilerin %95 puan 4(iyiydi) ve Puan 5 (çok iyiydi); KL de ise öğrencilerin %87<br />
“iyiydi” ve “çok iyiydi” görüşü bildirmişlerdir. Garvin’nin yapmış olduğu bir<br />
çalışmada öğrenciler %95 “iyiydi”ve “ çok iyiydi” cevap vermişlerdir. Ayrıca, Bourner<br />
yapmış olduğu çalışmada ise aynı görüşlere öğrencilerin %43 “iyiydi” ve “çok iyiydi”<br />
cevap vermişlerdir[3]. KL deki öğrencilerin %<strong>13</strong> ü ise “iyi değil” ve “çok kötüydü”<br />
olumsuz yönde cevap vermişlerdir. Bunun nedeni kırsal kesimde öğrenciler arasında<br />
rekabet sistemin yaygın olması ve grup içinde pasif öğrencilerin gruptaki kişisel<br />
sorumluluk ve görevleri yerine getirmediğine ve kendine olan güvenin yetersiz<br />
olduğuna bağlanabilir.<br />
Tablo 4. (Soru 4) Grup içinde çalışma gayretiniz nasıldı.<br />
Puanlar Görüşler ML (%) KL (%)<br />
5<br />
4<br />
3<br />
2<br />
1<br />
Çok iyiydi<br />
İyiydi<br />
Yeterliydi<br />
İyi değildi<br />
Çok kötüydü<br />
37<br />
58<br />
5<br />
-<br />
-<br />
41<br />
46<br />
-<br />
9<br />
4<br />
Not: X puan ortalamaları 5 puan üzerinde; ML = 4,3; KL= 3,9<br />
Ayrıca, hem ML hemde KL deki öğrencilerin soru 5 da ileri sürdüğü görüşler beli<br />
gruplarda toplanarak Tablo 5 de verilmiştir. Bu verilere göre ML %88, KL %71<br />
oranında “ grupta çok aktif rol oynadım” ve “arkadaşlarımda güç alarak iyi gayret<br />
gösterdim” ifadeleri kullanarak olumlu yönde görüş bildirmişlerdir.<br />
Tablo 5. (Soru 5) Soru 4’ e vermiş olduğunuz cevabın nedeni kısaca açıklar mısınız?<br />
Görüşler ML (%) KL (%)<br />
Grupta çok aktif rol oynadı<br />
Arkadaşlarımda güç alarak iyi gayret gösterdim<br />
Gruptaki arkadaşlarımın yüzünde yeterli olamadım<br />
Diğer derslerin işleniş metodu çalışmama engeldi<br />
41<br />
47<br />
-<br />
12<br />
33<br />
38<br />
19<br />
10<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
72 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />
Yine tablo 5 deki verilere göre hem ML hemde KL deki öğrencilerin, çalışmalarına<br />
diğer derslerin işlenişinde uygulanan farklı öğrenim yöntemi, grupla çalışma yöntemin<br />
başarısına engel oluşturduğu ifade etmişlerdir.<br />
S6. Grup çalışmalarında lider (grup başkanı) olmak ister misiniz?<br />
Bu sorunun sorulmasının nedeni; Öğrencilerin grupta liderlik vasfına sahip olup<br />
olmadığını, tespit etmek içindir. Soruda elde edilen cevaplar şöyledir; Liderlik<br />
yapabilirim ML %84 ve KL ise %64 evet; Liderlik yapamam fikrine katılanlar ise<br />
ML’de %16; KL’de %36 hayır demişlerdir. Grup çalışma yöntemin kullanılmasıyla<br />
öğrencilerin büyük çoğunluğu liderlik vasfına sahip olmak istediği belirtilmektedir.<br />
S7. Grup çalışma yöntemin uygulamasıyla kendi kendinizce ne kadar bilgi<br />
edindiniz?<br />
Bu sorunun cevabi Tablo 6 de özetlenmiştir. Tablodaki verilere göre ML deki<br />
öğrencilerin %68; KL nin ise %56 grupla öğrenme yöntemin uygulanmasıyla “çok bilgi<br />
edindim” belirtilmişlerdir.<br />
Tablo 6. (Soru 7) Grup çalışma projesinde kendi kendinizce ne kadar bilgi<br />
edindiniz?<br />
Puanlar Görüşler ML (%) KL (%)<br />
4<br />
3<br />
2<br />
1<br />
Çok Bilgi edindim<br />
Biraz bilgi edindim<br />
Çok az bilgi edindim<br />
Hiç bilgi edinmedim<br />
68<br />
32<br />
-<br />
-<br />
56<br />
36<br />
-<br />
9<br />
Not: X puan ortalamaları 4 puan üzerinde; ML = 3,7; KL=3,4<br />
Ancak KL de öğrencilerin %9 olumsuz yönde görüş bildirmişlerdir. Bunun nedeni<br />
ise, yapılan yüz yüze görüşmelerde öğrenciler üç görüş ileri sürmüşlerdir., Bu görüşler;<br />
(1) Grupta bazı öğrencilerin hakimiyeti elerinde tutukları, diğer öğrencilere fırsat<br />
vermediği; (2) Bazı öğrencilerin kaynaklara ulaşmadığı; (3) ise bazı öğrencilerin<br />
çalışma ortamın uygun olmadığını söylemişlerdir.<br />
S8. Grupla birlikte çalışmanın sonunda kendimden aşağıdaki özelliklerin<br />
varlığını hissettim.<br />
Grupla birlikte çalışmanın sonunda hem ML ve hem de KL’de Tablo 7’te belirtildiği<br />
gibi öğrenci görüşlerinin ağırlıkta 4 ile 5 puan arasında bir dağılım gösterdiği; her iki<br />
lise de öğrencilerin kendilerine güvendiği izlenimi verdiği ve öğrencilerin görüşleri<br />
arasında bir farkın olmadığı görülmektedir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 73<br />
Tablo 7. (Soru 8) Grupla birlikte çalışmanın sonunda kendimden aşağıdaki<br />
özelliklerin varlığını hissettim.<br />
Görüşler<br />
Konu<br />
araştırmada hiç<br />
bilgi edinmedim<br />
Kendime hiç<br />
güvenmediğimi<br />
Düşünme<br />
ufkum hiç<br />
açılmadığı<br />
Kendi başıma iş<br />
yapar hale<br />
gelmediğimi<br />
Hiç yetenekli<br />
olmadığımı<br />
Hiç işten<br />
gelerek<br />
çalışmadığımı<br />
ML<br />
KL<br />
1 2 3 4 5 X 1 2 3 4 5 X<br />
- - 10 53 37 4,2 - 4 9 55 32 4,1<br />
- - 21 53 26 4,0 - 4 4 44 48 4,1<br />
- - 21 58 21 4,0 4 - 12 56 28 4,0<br />
- - 10 58 32 4,2 - 4 9 27 60 4,1<br />
- - 32 47 21 3,9 - - 9 60 31 4,0<br />
- 5 5 25 65 4,4 4 9 11 <strong>13</strong> 63 4,1<br />
Görüşler<br />
Konu<br />
araştırmada<br />
çok bilgi<br />
edindim<br />
Kendime<br />
güvenim çok<br />
artığını<br />
Düşünme<br />
ufkum çok<br />
açıldığı<br />
Kendi başıma<br />
çok iş yapar<br />
hale<br />
geldiğimi<br />
Çok yetenekli<br />
olduğumu<br />
Çok işten<br />
gelerek<br />
çalıştığımı<br />
Not: X değeri, 5 puan üzerinde puan ortalamasını; diğer rakamlar ise %göstermektedir.<br />
Tablo 7 deki verile bakıldığında; grupla birlikte çalışmanın tüm öğrencilere kendi<br />
başına çalışma, araştırma yapma, güven verme, ufkun açılması, yetenek kazanması ve<br />
isteyerek çalışma hissin verdiği belirtilmektedir.<br />
S9. Bu çalışmadan dolayı, aşağıda verilen alanlarda benim ufkum gelişti<br />
S10. Eğer yeniden bir grup çalışması yapmış olsanız, aşağıdaki ifadelerden<br />
hangisini tercih edersiniz<br />
Bu sorulara ilişkin öğrenci görüşleri, soru dokuz için sonuçlar Tablo 8 ve soru on<br />
için görüşler ise Tablo 9 da verilmiştir. Tablo 8 daki verilere bakıldığında; ML ve KL<br />
deki öğrencilerin “problem çözme”, “ araştırma yapma”, “ rapor hazırlama” ve “<br />
organize etme ve planlama” gibi konularda ufkunun geliştiğini 5 puan üzerinde yüksek<br />
puan aldığı belirtmektedir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
74 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />
Tablo 8. (Soru 9) Bu çalışmadan dolayı, aşağıda verilen alanlarda benim ufkum gelişti<br />
Problem çözme<br />
Araştırma yapma<br />
Rapor hazırlama<br />
Konuşma yapma<br />
Grup içi çalışma<br />
Organize etme<br />
Zamanı iyi kullanma<br />
ML<br />
KL<br />
1 2 3 4 5 X 1 2 3 4 5 X<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
6<br />
26<br />
5<br />
5<br />
10<br />
21<br />
16<br />
26<br />
63<br />
37<br />
47<br />
63<br />
47<br />
42<br />
47<br />
11<br />
58<br />
47<br />
27<br />
32<br />
42<br />
21<br />
3,8<br />
4,9<br />
4,4<br />
4,1<br />
4,0<br />
4,2<br />
3,8<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
-<br />
4<br />
4<br />
4<br />
-<br />
9<br />
18<br />
9<br />
26<br />
27<br />
18<br />
9<br />
23<br />
9<br />
18<br />
26<br />
46<br />
23<br />
42<br />
36<br />
41<br />
41<br />
30<br />
9<br />
55<br />
49<br />
32<br />
32<br />
27<br />
14<br />
3,1<br />
4,6<br />
4,4<br />
3,8<br />
3,4<br />
3,1<br />
2,8<br />
Not: Veriler % ve X ise beş puan üzerinde puan ortalamasını göstermektedir<br />
Yinede Tablo 8 de hem ML hemde KL deki öğrenciler ise “ zamanı iyi<br />
değerlendirme” konusuna olumsuz yaklaşmışlardır. Bunun nedeni ise bir ders saatlık<br />
sürede grubun bütün üyelerin aktıf rol oynamasını istemesine bağlanabilir.<br />
Tablo 8 deki konuların genel puanlarına bakıldığında her iki lisede de olumlu<br />
yönde görüş bildirmişlerdir. O halde grupla öğrenme yöntemi, eğitimin bölgesel<br />
farlılığını ortada kaldırılarak, her bölgede uygulanabileceği kanaatini ortaya<br />
koymaktadır.<br />
Tablo 9. (soru 10) Eğer yeniden bir grup çalışması yapmış olsanız, aşağıdaki<br />
ifadelerden hangisini tercih edersiniz<br />
Görüşler ML (%) KL (%)<br />
Daha çok alanda çalışma<br />
Daha iyi zaman kullanma<br />
Daha iyi iş bölümü yapma<br />
Daha çok grupla çalışma<br />
Daha fazla araştırmaya yönelme<br />
31<br />
41<br />
31<br />
31<br />
54<br />
29<br />
50<br />
25<br />
37<br />
54<br />
Not: Toplam yüzdenin 100 fazla olması öğrencilerin birden fazla alana cevap<br />
vermesinden kaynaklanmaktadır.<br />
Tablo 9 daki değerlere bakıldığında her iki lisede öğrencilerin “araştırma yapma”,<br />
“Daha iyi zaman kullanma” ağırlık verilmesini dikkate altıkları görülmektedir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 75<br />
4. Sonuç ve Öneriler<br />
Araştırmanın başlıca amacı, hem şehir merkezinde hem de kırsal kesimindeki<br />
liselerde eğitime devam eden öğrencilerin, grupla öğrenme metodunun olumlu ve<br />
olumsuz yönlerinin belirlenmesi ve değişik yerleşik yerlerdeki eğitim gören öğrencilerin<br />
bu yöntem hakkındaki düşüncelerinin neler olduğunu ortaya koymaktır. Sonuçta, bu<br />
metod öğrencilere grupta arkadaşlarla birlikte çalışma, verilerin değerlendirilmesi, etkili<br />
plan hazırlama ve organizasyon işleri yapma, araştırma yapma gibi konularda büyük<br />
katkı sağladığını kanaatine varılmıştır. Bunun yanında, öğrenciler problem çözme,<br />
toplum içinde etkili konuşma yapma, grup içi ve grup arası çalışma yapma gibi<br />
alanlarda ufkunun gelişmesine katkı sağlaması ve öğrencilerin başkalarına bağımlılığını<br />
ortadan kaldırır ve bilimler arası disiplini sağlar. Ayrıca bu öğrenme metodunun,<br />
öğrencilere liderlik vasfını kazandırabileceği kanaatindeyiz.<br />
Bu çalışmaya göre, aşağıda verilen öneriler tavsiye edilir.<br />
1. Grupla öğrenme yönteminin, sadece teorik ve pratik derslerinde değil ödev<br />
çalışmalarında da uygulanmasına ağırlık verilmelidir.<br />
2. Gruptaki öğrenci sayısı dersin/konunun durumuna ve zamanına göre 2-5 öğrenci<br />
arasında olmalı,<br />
3. İlk, Orta ve Yükseköğretimde grupla öğrenme metodu kullanılarak derslerin<br />
işlenişine ağırlık verilmelidir.<br />
4. Gruplar bizzat öğretmen tarafından seçilmelidir.<br />
5. Her grupta bulunan öğrenci sayısı, çalışma konusuna, çalışma yerine ve çalışma<br />
durumuna göre ayarlanmalıdır.<br />
6. Fen derslerinin grup çalışmaları sınıf yerine varsa laboratuarda işlenmesi tercih edilmeli,<br />
7. Gruptaki öğrencilerin takip edeceği bir kılavuz olmalı<br />
8. Araştırmacı / öğretmen grupları; grup içinde nasıl çalışılır, ne tür kuralara uyulmalı,<br />
disiplin nasıl sağlanmalı ve liderlik nasıl olmalı gibi konularda bilgilendirilmeli,<br />
9. Grup içi ve gruplar arası sözlü tartışmalara müsaade edilmeli,<br />
10. Araştırmacı / öğretmen, gruplar içinde gezmeli ve çalışmanın olumlu ve olumsuz<br />
yönlerini tespit etmeli varsa olumsuz yönler giderilmeli,<br />
11. Konunun daha iyi pekiştirilmesi için uygulamanın son haftasından, asıl gruplardan<br />
birleştirilmiş (Jigsaw) gruplar oluşturulmalı<br />
12. Gruplar akademik seviyeleri bakımından homojen olarak düzenlenmeli,<br />
<strong>13</strong>. Şayet çalışma ortamı ileri teknoloji yönünden gelişmiş ise, gruplara Internet üzerinde<br />
mail adresler verilmeli, gruplar bilgi alışverişlerini bu adresler üzerinde de yapmalı.<br />
Sonuç olarak grupla öğrenme metodu öğrencileri daha fazla araştırmaya, problem<br />
çözmeye, rapor hazırlamaya, iletişim becerileri kazanmaya, liderlik özeliğine ve<br />
öğrencilerin ders içi performanslarına olumlu yönde etki sağlamıştır. Ayrıca, grupla<br />
öğrenme metoduna karşı öğrencilerin olumlu tu<strong>tum</strong>lar geliştirdiği görülmüştür. Bunlara<br />
ilaveten öğrencilerin diğer derslerinde de bu metodu kullanma istekleri kendi görüşleri<br />
doğrultusunda tespit edildiği kanaatine varılmıştır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
76 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />
5. Kaynaklar<br />
1. Klein, J. D., (2000) Effects of Informal Cooperative Learning and the Affiliation<br />
Motive on Achievement, Attitude, and Student Interaction; Contemporary<br />
Educational Psychology, 25,332-341.<br />
2. Divaharan, S.; Atputhasany, L.,(2002) An Attempt to Enhance The Quality of<br />
Cooperative Learning Through Peer Assessment; Journal of Educational Enquiry,<br />
3, 72-83.<br />
3. Bourner, J, Hughes M. and Bourner, T. (2001) First-year Undergraduate<br />
Experiences of Group Project Work, Assessment and Evaluation in Higher<br />
Education, 26, 19-39.<br />
4. Lejk M ve Wyvil; M. (1996) A Survey of Methods of Deriving Invidividual<br />
Grades From Group Assessments, Assessment and Evaluation in Higher<br />
Education, 267- 291.<br />
5. Lejk M, ve Wyvill M,(2001) Peer Assessment of Contributions to a Group<br />
Project: A Comparison of Holistic and Category – Based Approaches, Assessment<br />
and Evaluation in Higher Education, 61-72.<br />
6. Salend, S.J; Gordon J and Lopez; K, (2002) Evaluating Cooperative Teaching<br />
Teams, Intervention in School and Clinic, 37, 195-201.<br />
7. Milis, B.,(1991) Ful filling the Promise of the seven Principles Through<br />
Cooperative Learning: An Action Agendafor the University Classroom, Journal on<br />
Excellence in College Teaching; 2, <strong>13</strong>9-144.<br />
8. Towns,M,H; (1998) How Do I Get My Students to Work Together? Getting<br />
Cooperative learning Started, Journal of Chemical Education, 75, 67-69.<br />
9. Kgut, L;(1997) Using Cooperative Learning to Enhance Performance in General<br />
Chemistry, Journal of Chemical Education, 74, 720-722.<br />
10. Bolling, A. (1994) Using Group Journals to Improve Writing and Comprehension.<br />
Journal on Excellence in College Teaching; 5(1), 47-55.<br />
11. Cooney, M., Nelson, J. and Williams, K. (1998) Collaborative Inquiry Into the<br />
Pedagogical Use of Storytelling and Acting Journal on Excellence in College<br />
Teaching; 9(3), 65-79.<br />
12. Gardener, B.S. and Korth, S.D., (1996) Using Reflection in Cooperative Learning<br />
Groups to Integrate Theory and Practice, Journal on Excellence in College<br />
Teaching, 7, 1, 17- 30.<br />
<strong>13</strong>. She, H-C, (1999) Students’ Knowledge Construction in Small Groups in the<br />
Seventh Grade Biology Labaratory; Verbal Communication and Phsical<br />
Engagement, Int. J.Sci. Educ., 21,10,1051- 1066.<br />
14. Keig, L.and Waggoner M.,(1995) Peer Review of Teaching: Improving College<br />
Instruction Through Formative Assessment Journal on Excellence in College<br />
Teaching 6, 1, 9-16.<br />
15. Schaible, R. and Robinson, B. (1995) Collaborating Teachers as Models for<br />
Students.”, Journal on Excellence in College Teaching; 6(1), 9-16.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 77<br />
16. Gömleksiz. M. (1993) Kubaşık Öğrenme Yöntemi ile Geleneksel Yöntemin<br />
DemokratikTu<strong>tum</strong>lar ve Erişiye Etkisi”,Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü, 48s.<br />
17. Bina, M.J., (1986) Social Skills Development Through Cooperative Group<br />
Learning Strategies, Education of the Visually Handicapped, 18,1, 27-40.<br />
18. Faust, J. and Paulson, D. (1998) Active Learning in the College Classroom”,<br />
Journal on Excellence in College Teaching; 9(2), 3-24.<br />
19. Mallinger, M. (1998) Collaborative Learning Across Borders: Dealing With<br />
Student Resistance, Journal on Excellence in College Teaching; 9(1), 53-68.<br />
20. Cooper, J. and Mueck, R. (1990) Student Involvement in Learning: Cooperative<br />
Learning and College Instruction”, Journal on Excellence in College Teaching;<br />
1, 68-76.<br />
21. Doolittle, P. (1997) Vygotsky's Zone of Proximal Development as a Theoretical<br />
Foundation for Cooperative Learning, Journal on Excellence in College Teaching;<br />
8(1), 83-103 .<br />
22. Doymuş, K; Bayrakçeken, S ve Şimşek, Ü;(2003) Grupla Ödev Hazırlamanın<br />
Başarıya Etkisi” Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, s 70-78,<br />
23. Slavin, R.E., (1980) Cooperative Learning, Review of Education Research,315-<br />
342<br />
24. Young,Sr., C. and Young, L., Assesing Learning in Interactive Courses, journal on<br />
Excellence in College Teaching 10 (1), 63-76.<br />
25. Cottell, P. (1996.) A Union of Collaborative Learning and Cooperative Learning:<br />
An Overview of This Issue”, Journal on Excellence in College Teaching; 7(1),<br />
145- 154 .<br />
26. Kumaravadivelu, B. (1995) A Multidimensional Model for Peer Evaluation of<br />
Teaching Effectiveness”, Journal on Excellence in College Teaching; 6(3), 95-<br />
1<strong>13</strong>.<br />
27. Gordon, A.B., (1986) Cooperative Learning A Cooperative Study of Attitude and<br />
Achiement of Two Groups of Grade Seven Mathematics Clousess. Dissertation<br />
Abstract International, 47, 3, 772.<br />
28. Carpenter, J.K., (1982) The effect of Competitive and cooperative Learning<br />
Environmets on Student Achievement and Attitudes in college fencing classes,<br />
Abstract intertational 47,9,3353.<br />
29. Mattingly, R.M., and Vansickle, R L., (1991) Cooperative Learning and<br />
Achievent in Social Studies jigsaw-II, Social Education, 55, 6,392-395.<br />
30. George, P;(1994) The Effectiveness of Cooperative Learning Strategies in<br />
Multicultural University Classroom,Journal on Excellence in College Teaching;<br />
21-30<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
78 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />
EK1: Araştırmada kullanılan sorular<br />
S1. Grupla çalışmak.............<br />
5 4 3 2 1<br />
Çok bilgi verici<br />
□<br />
Çok kolay<br />
□<br />
Çok faydalı<br />
□<br />
Çok öğretici<br />
□<br />
Çok teşvik edici<br />
□<br />
Çok zevkli<br />
□<br />
Çok yaratıcı<br />
□<br />
Bilgi verici<br />
□<br />
Kolay<br />
□<br />
Faydalı<br />
□<br />
Öğretici<br />
□<br />
Teşvik edici<br />
□<br />
Zevkli<br />
□<br />
Yaratıcı<br />
□<br />
Kısmen bilgi verici<br />
□<br />
Kısmen kolay<br />
□<br />
Kısmen faydalı<br />
□<br />
Kısmen öğretici<br />
□<br />
Kısmen teşvik edici<br />
□<br />
Kısmen zevkli<br />
□<br />
Kısmen yaratıcı<br />
□<br />
Az bilgi verici<br />
□<br />
Az kolay<br />
□<br />
Az faydalı<br />
□<br />
Az öğretici<br />
□<br />
Az teşvik edici<br />
□<br />
Az zevkli<br />
□<br />
Az yaratıcı<br />
□<br />
Bilgi verici değil<br />
□<br />
Kolay değil<br />
□<br />
Faydalı değil<br />
□<br />
Öğretici değil<br />
□<br />
Teşvik edici değil<br />
□<br />
Zevkli değil<br />
□<br />
Yaratıcı değil<br />
□<br />
S2. Grup içinde çalışmak....<br />
5 4 3 2 1<br />
İyi<br />
Yeterli İyi değil<br />
□<br />
□<br />
□<br />
Çok iyi<br />
□<br />
Çok kötüydü<br />
□<br />
S3. Soru 2’y e vermiş olduğunuz cevabın nedenini kısaca açıklar mısınız?<br />
.....................................................................................................................................<br />
.....................................................................................................................................<br />
S4. Gruptaki içinde çalışma gayretiniz nasıldı?<br />
5 4 3 2 1<br />
Çok iyiydi<br />
□<br />
İyiydi<br />
□<br />
Yeterliydi<br />
□<br />
İyi değildi<br />
□<br />
Çok kötüydü<br />
□<br />
S5. Soru 4’ de vermiş olduğunuz cevabını nedenini kısaca açıklar mısınız?<br />
.....................................................................................................................................<br />
.....................................................................................................................................<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyinde Öğrenim Gören Öğrencilere Grupla Öğrenme Yönteminin Kazandırdığı… 79<br />
S6. Grup çalışmalarda lider (grup başkan) olmak ister mısın?<br />
Evet<br />
□<br />
Hayır<br />
□<br />
S7. Bu grup çalışma projesinden, siz kendi kendinizce ne kadar bilgi edindiniz?<br />
4 3 2 1<br />
Biraz<br />
Çok az<br />
□<br />
□<br />
Çok<br />
□<br />
Hiç bilgi edinmedim<br />
□<br />
S8. Grupla Çalışmanın SONUNDA kendimde aşağıdaki özelliklerin varlığını hissettim<br />
5 4 3 2 1<br />
Konu<br />
araştırmada<br />
çok bilgi<br />
edindiğimi<br />
□<br />
Kendime<br />
güvenimin Çok<br />
artığını<br />
□<br />
Düşünme<br />
ufkum çok<br />
açıldığını<br />
□<br />
Kendi başıma<br />
çok iş yapar<br />
hale geldiğimi<br />
□<br />
Çok yetenekli<br />
olduğumu<br />
□<br />
Çok içten<br />
gelerek<br />
çalıştım<br />
□<br />
Konu<br />
araştırmada<br />
bilgi<br />
edindiğimi<br />
□<br />
Kendime<br />
güvendiğimi<br />
□<br />
Düşünme<br />
ufkum<br />
açıldığını<br />
□<br />
Kendi başıma<br />
iş yapar hale<br />
geldiğimi<br />
□<br />
Yetenekli<br />
olduğumu<br />
□<br />
İçten gelerek<br />
çalıştım<br />
□<br />
Konu araştırmada<br />
kısmen bilgi<br />
edindiğimi<br />
□<br />
Kendime kısmen<br />
güvendiğimi<br />
□<br />
Düşünme ufkum<br />
kısmen açıldığını<br />
□<br />
Kendi başıma<br />
kısmen iş yapar<br />
hale geldiğimi<br />
□<br />
Kısmen yetenekli<br />
olduğumu<br />
□<br />
Kısmen içten<br />
gelerek çalıştım<br />
□<br />
Konu<br />
araştırmada çok<br />
az bilgi<br />
edindiğimi<br />
□<br />
Kendime az<br />
güvendiğimi<br />
□<br />
Düşünme<br />
ufkum az<br />
açıldığını<br />
□<br />
Kendi başıma<br />
az iş yapar hale<br />
geldiğimi<br />
□<br />
Az yetenekli<br />
olduğumu<br />
□<br />
Az içten<br />
gelerek çalıştım<br />
□<br />
Konu<br />
araştırmada hiç<br />
bilgi<br />
edinmediğimi<br />
□<br />
Kendime çok<br />
güvenmediğimi<br />
□<br />
Düşünme<br />
ufkum çok<br />
açılmadığını<br />
□<br />
Kendi başıma iş<br />
yapar hale<br />
gelmediğimi<br />
□<br />
Çok yetenekli<br />
olmadığımı<br />
□<br />
Çok içten<br />
gelerek<br />
çalışmadım<br />
□<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
80 Ümit ŞİMŞEK, Kemal DOYMUŞ, Nurcan KIZILOĞLU<br />
S9. Bu çalışmadan dolayı, aşağıda verilen alanlarda benim ufkum gelişti<br />
Çalışma alanlar<br />
5 4 3 2 1<br />
Çok iyi İyi Kısmen iyi Kötü Çok kötü<br />
Problem çözme □ □ □ □ □<br />
Araştırma yapma □ □ □ □ □<br />
Yazılı belge hazırlama □ □ □ □ □<br />
Konuşma yapma □ □ □ □ □<br />
Grup içi ve gruplar arası çalışma □ □ □ □ □<br />
Organize etme ve plan hazırlama □ □ □ □ □<br />
Zamanı iyi değerlendirme □ □ □ □ □<br />
S10. Eğer yeniden bir grup çalışması yapmış olsanız, aşağıda verilenlerden hangisini<br />
tercih ederdiniz?<br />
1 Daha çok alanda çalışma □<br />
2 Daha iyi zaman kullanımı □<br />
3 Daha iyi bir iş bölümü □<br />
4 Daha çok grup karşılaştırması (görüşmesi) □<br />
5 Daha fazla araştırmaya yönelme □<br />
Başka düşünceniz varsa buraya yazınız<br />
6<br />
.............................................................................................................................<br />
.............................................................................................................................<br />
.............................................................................................................................<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 81-92<br />
İLKÖĞRETİM OKULLARINDA TÜRKÇE EĞİTİMİYLE İLGİLİ<br />
PROBLEMLER ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA<br />
Yasin KILIÇ<br />
Atatürk Üniversitesi Ağrı Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü, Ağrı.<br />
Özet<br />
Bu araştırma, ilköğretim okullarının birinci kademesinden ikinci kademesine geçişte Türkçe<br />
eğitimi ile ilgili ortaya çıkan problemlerin öğrenci görüşleri çerçevesinde değerlendirilmesi<br />
amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın çalışma evreni olarak Ağrı ili belirlenmiştir. Araştırmada<br />
veri toplama aracı olarak hazırlanan anket soruları, 2003-2004 öğretim yılında üç ilköğretim<br />
okulunda ikinci kademede okuyan 421 öğrenciye uygulanmıştır. Araştırma verilerine göre,<br />
öğrencilerin çoğu kendilerini Türkçe dersinde başarısız bulmaktadırlar. Sınıfların kalabalık<br />
olması, öğrencilerin yeterli düzeyde kitap okuyamamaları, veli ve öğretmenlerin kendilerine<br />
yetelri düzeyde rehber olamamaları, ilköğretim birinci kademenin son sınıflarından itibaren<br />
Türkçe derslerine branş öğretmenlerinin girmemesi vb. onların Türkçe eğitimlerini olumsuz<br />
yönde etkilemektedir. Türkçe eğitiminin etkin olabilmesi için, tespit edilen problemlerin<br />
giderilmesine yönelik çalışmaların yapılması gerekmektedir.<br />
Anahtar Kelimeler: İlköğretim, Türk dili, Türkçe öğretimi, dil öğretimi<br />
A RESEARCH ON THE PROBLEM THAT ARISES IN RELATION<br />
TO EDUCATION OF TURKISH LANGUAGE IN THE PRIMARY<br />
SCHOOLS<br />
Abstract<br />
This research has been conducted for the purpose of evaluating the problems that arise in<br />
relation to education of the Turkish language while passing from the first level of the primary<br />
schools to the second level within the viewpoint of the student. Ağrı province has been determined<br />
as the universe of the research. The poll questions, which have been prepared as the means of<br />
data collection in the research, have been applied to 421 students, who educate in the second<br />
level in the three primary schools in the 2003-2004-education year. In accordance with the<br />
research data, majority of the students find themselves unsuccessful in the Turkish language<br />
education. The reasons, like being crowded of the classes, the being unable of the students at<br />
sufficient level, the being unable of the protectors (parents) and the teachers to guide them at the<br />
sufficient level, the not entering of the Turkish branch teachers into Turkish language courses<br />
starting from the last years of the first level of the primary education, etc. affect their Turkish<br />
language education. The being conducted of the necessary works in the direction of the<br />
remedying of the problems, which have been determined is necessary for being effective of the<br />
Turkish language education.<br />
Key works: Primary education, Turkish language, Turkish language education, language<br />
education<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
82 Yasin KILIÇ<br />
Giriş<br />
Dil eğitimi ve okuma yazma öğrenimi önemli bir süreçtir. Bu süreçte, insanın<br />
kendisine hayatı boyunca lazım olacak okuma yazma ve dil ile ilgili temel beceriler<br />
kazandırılır. Bu beceriler, insan hayatında önemli bir yere sahiptir. (1) Bireye; bilimsel,<br />
eleştirici, doğru, yapıcı ve yaratıcı düşünme yollarını kazandırma; onların, okuma<br />
yazma ve dil becerilerini geliştirme arzusu; Türkçe eğitiminin başlıca amaçları arasında<br />
yer almaktadır.<br />
Türkçe eğitiminde; ilköğretimin birinci sınıfında başlayan ve hayatı boyunca alacağı<br />
eğitim ve öğretime temel teşkil eden okuma ve yazma öğretimi; doğru ve hızlı okuyan,<br />
okuduğunu anlayan, anladığını yerli yerince yorumlayan, sözlü ve yazılı anlatımı iyi<br />
yapabilen öğrencilerin yetiştirilmesi arzu edilir. (2)<br />
Dil eğitimi ve okuma yazma öğretimi üzerine yapılan tartışmalar ve bu alanların<br />
kurallarını belirlemek üzere sürdürülen çalışmalar, bu alanlarda verilen eğitim ve<br />
öğretimin yetersizliğini ortaya koymaktadır. Bilim adamları, ilköğretim okullarında<br />
uygulanan dil eğitimi ve okuma yazma öğretimi programlarının, öğrencilerin duyuşsal<br />
ve bilişsel ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde olmadığı görüşünü ileri sürmüşler. (3)<br />
Öğrenciler, okuma ve yazma becerilerini geliştirmek için; hem öğretim teknolojisine<br />
hem de bilgi birikimine ihtiyaç duyarlar. Öğretim teknolojisi; özelliklerine göre, insanın<br />
pek çok duyu organına hitap ederek öğrenmeyi kolaylaştırması, doğal bir etkileşim<br />
ortamı oluşturması açısından, dil öğreniminde önemli bir yere sahiptir. (4) Araştırmacılar,<br />
medyada yayımlanan; sosyal, politik ve ekonomik haberler ve bunlarla ilgili yapılan<br />
eleştiriler, öğrencilerin eleştirel düşünmelerine, farkında olma duyularını<br />
yükseltmelerine yardımcı olduğuna inanmaktadırlar. (5)<br />
(1) Kırkkılıç, Ahmet; Külekçi, Numan; Gündüz, Osman; Canım, Rıdvan; Alyılmaz, Cengiz ve Çelik,<br />
Yakup (1999). İlk Okuma - Yazma ve Türkçe Öğretimi, Bakanlar Matbaacılık Ltd. Şti., Erzurum.<br />
(2) Erkal, Metin; Albayrak, Mustafa (2003). Başarıya giden yolda ifade ve beceri derslerinin<br />
(Türkçe-matematik) birlikteliği, Millî Eğitim Dergisi, Bahar, S.158.<br />
(3) Applebee, A.N. (1990). Literature instruction in American schools (Report 1.4). Albany, NY:<br />
Center for the Learning and Teaching of Literature.<br />
Atwell, N. (1987). In the middle: Writing, reading and learning with adolescents.<br />
Portsmouth, NH: Boynton Cook.<br />
Nelms, B. F. (1988). Literature in the classroom: Readers, texts and contexts. Urbana, IL:<br />
National Council of Teachers of English.<br />
Probst, R. (1988). Response and analysis: Teaching literature in junior and senior high<br />
school. Portsmouth, NH: Boynton Cook.<br />
(4) Ulaş, Abdulhak Halim (2002). Klâsik Dönem Söz ve Anlam Biliminin Türkçe ve Edebiyat<br />
Öğretiminde Fonksiyonel Kullanımı Atatürk. Uni. Sos. Bil. Ens. Ortaöğretim Sosyal Alanlar<br />
Eğt. (yayımlanmamış doktora tezi) Erzurum, s. 79.<br />
(5) Alvermann, D.E., Moon, J., & Hagood, M. (1999). Popular culture in the classroom:<br />
Teaching and researching critical media literacy. Newark, DE: International Reading<br />
Association & National Reading Conference.<br />
Buckingham, D. (1998). Re-viewing our media childhoods. Journal of Adolescent &<br />
Adult Literacy, 42, 292-294.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine Bir Araştırma 83<br />
Yukarıda bazı bilim adamlarının yaptıkları araştırmalar sonucunda okuma yazma<br />
öğretimi ve dil eğitimi alanlarında gördükleri bazı yetersizliklerden ve bu alanlarla ilgili<br />
getirdikleri çözüm önerilerinin bir kısmından bahsettik. Genel olarak ülkemizde,<br />
ilköğretim okullarında; okuma yazma öğretimi ve dil eğitiminde durum nedir? Bu<br />
alanlarda belirlenen amaçlara ulaşmak mümkün mü? Bu konularla ilgili yapılacak geniş<br />
kapsamlı araştırmalar sonucunda ilgili sorularımıza cevap bulabiliriz. Nitekim ilgili<br />
konularda çok yönlü bilimsel çalışmalar da sürdürülmektedir.<br />
Meselâ; Kılıç, ilköğretim ikinci kademe öğrencilerine yönelik olarak yaptığı<br />
araştırmasında, öğrencilerin Türkçe dersi programındaki amaçlara yeteri düzeyde<br />
ulaşmadığını tespit etmiştir. (6)<br />
Türkçe eğitimi ile ilgili yapılan başka bir araştırma verilerine göre ise; öğretmenlerin,<br />
ilköğretim okulları Türkçe derslerinde öğretim teknolojisi ve araç-gereçleri fazla<br />
kullanmadıkları anlaşılmıştır. (7)<br />
Başka bir araştırmacı yaptığı bir çalışmada, ilköğretim okullarının ikinci<br />
kademesinde dil bilgisi öğretiminin istenen seviyede olmadığını tespit etmiştir. (8)<br />
T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından<br />
yayımlanan istatistiksel verilere göre, 2003 yılında yapılan “Orta Öğretim Kurumları<br />
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı”na giren 600289 öğrenciden 142767 öğrencinin<br />
başarılı olduğu görülmektedir. Buna göre öğrencilerin yaklaşık % 24’ü başarılı<br />
olmuştur. (9) Bu başarı kontenjana göre belirlenmiş ve görecelik taşımış olmasına<br />
rağmen, yine de bir ölçüt olarak değerlendirilebilir. Bu tablo ülkemizdeki ilköğretim<br />
okullarının başarı durumunu genel hatlarıyla ortaya koymaktadır. Bu başarı oranının<br />
Ağrı gibi kırsal yerleşim bölgelerinde daha düşük olacağı aşikârdır. Bu durum,<br />
öğrencilerin Türkçe eğitimi alanında da pek başarılı olmadıklarına bir delil olabilir.<br />
Araştırmanın Amacı<br />
İlköğretim okullarının birinci kademesinden ikinci kademesine geçişte, Türkçe<br />
eğitimi ile ilgili ortaya çıkan problemlerin, öğrenci görüşleri çerçevesinde<br />
değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır:<br />
İlköğretim ikinci kademe öğrencilerinin Türkçe dersine katılımları ve bu dersteki<br />
başarı durumları, birinci kademede derse katılımları ve ilgili derste başarı durumlarının<br />
karşılaştırılması,<br />
(6) Kılıç, Yasin (2002). İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Dersi Programındaki Amaçların<br />
Gerçekleşme Düzeyi. Atatürk. Üni. Sos. Bil. Ens. Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğt.,<br />
(yayımlanmamış doktora tezi) Erzurum.<br />
(7) Kılıç, Yasin (2003). Ağrı İlköğretim Okulları Türkçe Dersinde Öğretim Teknolojisi<br />
ve araç-gereçlerin Kullanım Düzeyi. Ekev Akademi Dergisi, S. 15, Ankara.<br />
(8) Calp, Mehrali (2001). İlköğretim Okulları İkinci Kademede Dil Bilgisi Öğretimi Üzerine Bir<br />
Araştırma, Atatürk Üni. Sosyal Bil. Ens. (yayımlanmamış<br />
doktora tezi) Erzurum.<br />
(9) http://egitek.meb.gov.tr/02.06.2004<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
84 Yasin KILIÇ<br />
Öğrencilerin en çok sevdikleri ve başarılı olduklarına inandıkları dersler<br />
hangileridir? Öğrencilerin Türkçe dersinde başarısız olma nedenleri nelerdir?<br />
Türkçe derslerine giren öğretmenlerin, sınıfta öğrencilere karşı tu<strong>tum</strong> ve<br />
davranışları nasıldır? Sınıf öğretmenleri ile Türkçe öğretmenlerinin öğrencilere karşı<br />
ilgi düzeylerinin karşılaştırılması,<br />
Öğrencilerin Türkçe dersinde başarılı olma sebepleri nelerdir?<br />
Öğrenciler Türkçe ders kitaplarından ne ölçüde faydalanabiliyorlar?<br />
Yöntem<br />
İlköğretim okullarının birinci kademesinden ikinci kademesine geçişte, Türkçe<br />
eğitiminde ortaya çıkan problemleri tespit etmek ve bu problemlere çözüm önerileri<br />
sunmak amacıyla, ilköğretim ikinci kademede okuyan öğrencilere yönelik olarak anket<br />
soruları hazırlanmıştır. Anket formu hazırlanırken, daha önce hazırlanmış olan anket<br />
sorularından yararlanıldı. (10) Bu sorular, Türkçe eğitimi alanıyla ilgili akademisyenlerin<br />
görüş ve önerileri doğrultusunda gözden geçirildi. Anketin geçerliği bu şekilde<br />
sağlanmıştır.<br />
Ağrı ilköğretim okulları bu araştırmanın evrenini oluşturmaktadır. Öğrencilerin<br />
sosyo ekonomik durumları da göz önünde bulundurularak, İbrahim Çeçen İlköğretim<br />
Okulu, Şeref Saraç İlköğretim Okulu, Mustafa Kemal İlköğretim Okulu örneklem<br />
olarak seçildi. Örneklem olarak seçilen ilköğretim okullarının öğrenci kayıtları<br />
incelendi; birinci sınıfta bu okullara kayıt yapıp, halen aynı okulun ikinci kademesinde<br />
okuyan öğrenciler tespit edilerek, Türkçe dersine ait başarı notları incelendi. Araştırma<br />
konusuyla ilgili olarak hazırlanan 9 maddelik anket sorusu; 2003-2004 öğretim yılının<br />
2. yarısında önceden belirlenen 421 öğrenciye uygulandı.<br />
Hazırlanan anket formları, ilgili okullarda öğrencilere uygulandı. Anketin<br />
güvenirliği için alfa değerleri hesaplanmıştır. Anketin iç tutarlılık katsayısının alfa<br />
değeri= 0,60’tır. Bu alfa değeri güvenirlik için yeterli görülmüştür. Anketin madde<br />
toplam korelasyonları r= 0,60 ile r= 0,14 arasında değişmektedir. Anketler örneklem<br />
grubuna elden ulaştırılarak uygulanmış ve toplanmıştır.<br />
Anketten elde edilen veriler, SPSS 9.0 for Windows paket programına tanımlanarak<br />
kaydedilmiştir. Böylece araştırmanın amacına uygun olarak frekans, yüzde, alfa,<br />
korelasyon ve kikare testi (anlamlılık derecesi: P< ,05 olarak alındı.) istatistiksel<br />
yöntemleri kullanılarak sonuçlar analiz edilmiştir. Öğrencilerin anket sorularına<br />
verdikleri cevapların frekans ve yüzdeleri tablolarda gösterilmiştir.<br />
Bulgular ve Yorumlar<br />
Bu bölümde, anketlerden toplanan verilerin istatistiksel bulgu ve yorumlarına yer<br />
verilmiştir.<br />
(10) Albayrak, Mustafa (2001). İlköğretim Okullarının 1. Kademesinden II. Kademesine Geçişte<br />
Matematik Eğitimi ile ilgili Ortaya Çıkan Problemler. IV. Fen Bilimleri Eğitimi Kongresi,<br />
M.E. Basım Evi, Ankara s.5<strong>13</strong>-517.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine Bir Araştırma 85<br />
Tablo 1. İlköğretimin ikinci kademesinde okuyan öğrencilerin Türkçe<br />
derslerindeki başarı durumları<br />
Sınıflar Ö. Sayısı Başarısız Öğ. Yüzde % Başarılı Öğ. Yüzde %<br />
6. Sınıf <strong>13</strong>7 27 19,70 110 80,30<br />
7. Sınıf 151 39 25,82 112 74,18<br />
8. Sınıf <strong>13</strong>3 28 21,00 105 79,00<br />
Toplam 421 94 22,40 327 77,60<br />
Bu tablodaki verilere göre, araştırma grubunu oluşturan öğrencilerin % 22,40’ı<br />
Türkçe dersinde başarısız, geriye kalan % 77,60’ı ise başarılıdır. Tabloya yansıyan<br />
rakamlara göre, başarı açısından; öğrencilerin kendilerini algılamalarıyla öğretmenlerin<br />
onları değerlendirmeleri arasında bir çelişki vardır: Tablo 1 ile tablo 4 arasında yapılan<br />
kikare bağımsızlık testi sonuçları (X 2 =160,768 sd=1 P
86 Yasin KILIÇ<br />
Tablo 3. Öğrencilerin en çok sevdikleri ve başarılı olduklarına inandıkları<br />
derslerin dağılım çizelgesi<br />
Frekans Yüzde % Geçerli Yüzde % Kümülatif Yüzde<br />
Türkçe 104 24,7 24,7 24,7<br />
Fen Bilgisi 62 14,7 14,7 39,4<br />
Yabancı Dil 28 6,7 6,7 46,1<br />
Resim , Müzik , B. Eğitimi 41 9,7 9,7 55,8<br />
Matematik 126 29,9 29,9 85,7<br />
Sosyal Bilgiler 34 8,1 8,1 93,8<br />
Din Kültürü 26 6,2 6,2 100,0<br />
Toplam 421 100,0 100,0<br />
Tablo 3’teki bulgulara göre, öğrencilerin en çok sevdikleri ve başarılı oldukları<br />
dersler sıralamasında % 24,7 ile Türkçe dersinin ikinci sırada yer aldığı görülmektedir.<br />
Bu verilerde; öğrencilerin sözel derslere göre, sayısal derslerde daha başarılı oldukları<br />
(fen bilgisi; % 14,7, matematik; 29,9 - sosyal bilgiler; 8,1 Türkçe; 24,7) görülmektedir.<br />
Öğrencilerin sayısal derslerde daha başarılı olduklarını söylemeleri, ilgili ders<br />
öğretmenlerinin kendilerine karşı iyi tu<strong>tum</strong>larıyla yakından ilgili olabilir. Ayrıca,<br />
öğrencilerin kitap okuma alışkanlıklarının az olması da böyle bir tablonun ortaya<br />
çıkmasına neden olabilir.<br />
Tablo 4. Öğrencilerin Türkçe dersinde başarısız olma nedenlerini gösteren çizelge<br />
Frekans Yüzde % Geçerli Yüzde<br />
%<br />
Kümülatif<br />
Yüzde<br />
Ders çalışmaktan hoşlanmıyorum 31 7,4 7,4 7,4<br />
Başarısız değilim 202 48,0 48,0 55,3<br />
Okuduklarımı anlamıyorum 62 14,7 14,7 70,1<br />
Ders ilgimi çekmiyor 21 5,0 5,0 75,1<br />
Ders anlatımından faydalanamıyorum 34 8,1 8,1 83,1<br />
Derse nasıl çalışılacağını bilmiyorum 71 16,9 16,9 100,0<br />
Toplam 421 100,0 100,0<br />
Buna göre, öğrencilerin % 48,0’ı kendisini Türkçe dersinde başarısız<br />
bulmamaktadır. Geriye kalan öğrencilerin % 52,0’ının anket sorusunda gösterilen<br />
sebeplerden dolayı başarısız oldukları görülmektedir. Esasen “Başarısız değilim.”<br />
maddesinin dışındaki bütün maddeler, öğretmenin pedolojik performansıyla, bilimsel<br />
tu<strong>tum</strong> ve düşünceleriyle, derslerinde uyguladığı teknik ve yöntemlerle, ayrıca; okulun<br />
fizikî şartlarıyla ve velilerin çocuklarına karşı tu<strong>tum</strong> ve davranışlarıyla yakından<br />
ilgilidir. Öğrencilerin eğitimi ile ilgili olan bireylerin, onlara yeterli düzeyde rehberlik<br />
edememeleri, öğrencilerine; onların seviyelerine uygun duygu ve düşünce ürünlerini<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine Bir Araştırma 87<br />
sunabilmek için gerekli olan imkâna ve ortama sahip olamamaları, Türkçe eğitiminde<br />
öğrenci başarısını olumsuz yönde etkileyen faktörlerdendir. Nitekim, Özbay, yaptığı bir<br />
araştırmada; öğretmenlerin Türkçe öğretimindeki bilgi ve becerileri ile öğretim teknik<br />
ve yöntemleri açısından yetersiz olduğunu tespit etmiştir. (12)<br />
Tablo 5. Türkçe derslerine giren öğretmenlerin sınıfta öğrencilere karşı tu<strong>tum</strong><br />
ve davranışları hakkında bilgi veren çizelge<br />
Frekans<br />
Yüzde % Geçerli Yüzde % Kümülatif Yüzde<br />
Çok ilgili 232 55,1 55,1 55,1<br />
İlgili 69 16,4 16,4 71,5<br />
Biraz ilgili 51 12,1 12,1 83,6<br />
Genellikle ilgili 54 12,8 12,8 96,4<br />
İlgisiz 15 3,6 3,6 100,0<br />
Toplam 421 100,0 100,0<br />
Öğrencilerin % 55’i, öğretmenlerinin Türkçe derslerinde kendilerine karşı çok ilgili<br />
olduğu yönünde görüş belirtmişlerdir. İlgili (% 16,4), genellikle ilgili (% 12,8)<br />
diyenlerin oranı da azımsanmayacak miktardadır. Az sayıda da olsa, bazı öğrenciler (%<br />
12,1) öğretmenlerinin Türkçe dersinde kendilerine karşı “biraz ilgili” olduğunu<br />
düşünmektedir. Derste kendilerine karşı “ilgisiz” olduklarını düşünen öğrencilerin oranı<br />
ise sadece % 3,6’dır. Bu veriler, öğretmenlerin büyük çoğunluğunun Türkçe derslerinde<br />
öğrencilerine faydalı olmak için, iyi niyetle çaba harcadıklarını göstermektedir.<br />
Tablo 6. Sınıf öğretmenleri ile Türkçe öğretmenlerinin öğrencilere karşı ilgi<br />
düzeylerini karşılaştırmalı olarak gösteren çizelge<br />
Frekans Yüzde % Geçerli Yüzde % Kümülatif Yüzde<br />
İlkokul öğretmeni 103 24,5 24,5 24,5<br />
Şimdiki öğretmenimiz 83 19,7 19,7 44,2<br />
Her ikisi de ilgisiz 15 3,6 3,6 47,7<br />
Her ikisi de ilgili 220 52,3 52,3 100,0<br />
Toplam 421 100,0 100,0<br />
(12) Özbay, Murat (2003). a.g.e. s. 53-56<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
88 Yasin KILIÇ<br />
Bu tabloya göre, öğrencilerin çoğunluğu (%52,3), birinci ve ikinci kademede Türkçe<br />
derslerine giren öğretmenlerinin kendilerine karşı ilgili olduklarını ifade etmektedir.<br />
Geriye kalan öğrencilerin çoğu (%24,5) birinci kademede derslerine giren<br />
öğretmenlerin kendilerine karşı daha çok ilgili olduklarını düşünmektedir. Şimdiki<br />
Türkçe öğretmenlerinin daha çok ilgili olduğunu söyleyen öğrencilerin oranı % 19,7;<br />
her ikisinin de ilgisiz olduğunu söyleyenlerin oranı ise % 3,6’dır.<br />
Bu çizelgenin verileri arasında yapılan kikare testi sonuçları (X 2 =207,247 sd=3<br />
P
İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine Bir Araştırma 89<br />
okumanın önemli bir yeri vardır. Bu durum, ailelerin eğitim düzeylerinin ve<br />
ekonomik seviyelerinin düşük olmalarıyla yakından ilgili olabilir. Türkçe<br />
dersindeki başarıyı dershane sayesinde yakaladığını düşünen öğrenci sayısı bir hayli<br />
azdır: Ekonomik durumlarının düşük olmaları nedeniyle öğrencilerin çoğu<br />
dershaneye gitmemektedir. Ayrıca, dershaneler, Türkçe derslerinde, daha çok dil<br />
bilgisi konularına yönelmekte, öğrencilere; dil bilinci, dil ve edebiyat sevgisi,<br />
okuma zevk ve alışkanlığı kazandırmaya yönelik olarak ders işlememektedirler.<br />
Benzer bir durum ilköğretim okulları için de söz konusudur.<br />
Tablo 8. Öğrencilerin Türkçe ders kitaplarından faydalanma düzeyleri<br />
Frekans Yüzde % Geçerli Yüzde % Kümülatif<br />
Yüzde<br />
Faydalanamıyorum kitapların dili ağır 29 6,9 6,9 6,9<br />
Faydalanamıyorum, kitaptaki konular 54 12,8 12,8 19,7<br />
ilgimi çekmiyor.<br />
Faydalanabiliyorum 262 62,2 62,2 81,9<br />
Daha çok dergilerden faydalanıyorum 76 18,1 18,1 100,0<br />
Toplam 421 100,0 100,0<br />
Öğrencilerin çoğu (% 62,2) Türkçe ders kitaplarından faydalandıklarını ifade<br />
etmektedir. Daha çok dergilerden faydalanan öğrencilerin sayısı % 18,1’dir. Bazı<br />
öğrenciler (% 12,8) kitapları ilgi çekici bulmamaktadır. Bu veriler, öğretmenlerin daha<br />
çok bir kitaba bağlı kalarak ders işlediklerini göstermektedir. Öğrencilerin farklı<br />
kaynaklardan yararlanmaları, Türk dilinin seçkin eserlerini okumaları, onlarda dil<br />
bilincinin oluşmasına katkıda bulunacak, dil ve edebiyat zevki oluşturacaktır. Sadece bir<br />
kitaba bağlı kalınarak derslerin işlenmesi, öğrencilerin kitaba karşı ilgilerini azaltır.<br />
Onlarda edebî ve estetik zevkin oluşmasına da fazla bir katkı sağlamaz. Türk ve dünya<br />
edebiyatının seçkin eserleriyle öğrencileri buluşturmak, öğretmenlerin görevleri<br />
arasında gelir. Öğretmenlerin bu görevleri hakkıyla yerine getirdikleri söylenemez.<br />
Nitekim yapılan bir araştırmada; öğretmenlerden % 50,4’ü, Türkçe derslerinde<br />
kütüphanedeki kaynaklardan hiç yararlanmadıklarını belirtmişlerdir. Az düzeyde<br />
faydalananların oranı % 27,2 civarında olmuştur. (<strong>13</strong>)<br />
Tablo 9. Öğrencilerin ilköğretim birinci ve ikinci kademede Türkçe derslerine<br />
katılma düzeyleri<br />
Frekans Yüzde % Geçerli Yüzde Kümülatif Yüzde<br />
İlköğretim 1. kademe 103 24,5 24,5 24,5<br />
Şimdi 98 23,3 23,3 47,7<br />
Hiçbirinde 8 1,9 1,9 49,6<br />
Her ikisinde 212 50,4 50,4 100,0<br />
Toplam 421 100,0 100,0<br />
Bu verilere göre, öğrencilerin Türkçe dersine karşı ilgili oldukları anlaşılmaktadır.<br />
Bu derse karşı ilgisiz olduğunu belirten öğrencilerin oranı sadece % 1,9’dür. Bu<br />
(<strong>13</strong>) Kılıç, Yasin (2003). a.g.arşt.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
90 Yasin KILIÇ<br />
çizelgedeki verileri karşılaştırmalı bir biçimde yorumlamak oldukça güçtür. Bununla<br />
beraber öğrencilerin birinci kademede gördükleri Türkçe dersine karşı (% 24,5) ikinci<br />
kademeye (% 23,3) göre biraz daha ilgili oldukları anlaşılmaktadır.<br />
Tablo 10. Öğrencilerin derse katılmama sebeplerini gösteren çizelge<br />
Frekans Yüzde Geçerli Yüzde Kümülatif<br />
% % Yüzde<br />
Anlamıyorum. 60 14,3 14,3 14,3<br />
İlgimi çekmiyor. 34 8,1 8,1 22,3<br />
Öğretmen söz hakkı vermiyor. 68 16,2 16,2 38,5<br />
Başarılı değilim, Türkçe dersini<br />
başaracağıma inanmıyorum.<br />
68 16,2 16,2 54,6<br />
Sıra gelmiyor. <strong>13</strong>8 32,8 32,8 87,4<br />
Katılıyorum. 53 12,6 12,6 100,0<br />
Toplam 421 100,0 100,0<br />
Bu tablodaki verilere göre, öğrencilerin Türkçe dersine katılmama sebeplerinin<br />
farklı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, öğrencilerin genellikle anket sorularının “Sıra<br />
gelmiyor.” (% 32,8) ve “Öğretmen söz hakkı vermiyor.” (% 16,2) seçeneklerini<br />
işaretledikleri görülmektedir. Bu durum, sınıfların kalabalık olmasıyla yakından<br />
ilgilidir. Türkçe dersinde başarılı olamayacağına inananların (16,2), anlamadıklarını<br />
söyleyenlerin (14,3), ilgimi çekmiyor (8,1) diyenlerin toplam oranı % 38,6’dır.<br />
Öğrencilerin Türkçe dersine ilgisiz kalmalarını sadece sınıfların kalabalık olmasıyla<br />
izah etmek, kolaycılığa kaçmak anlamına gelir.<br />
Türkçe dersinin cazip hale getirilmesi; öğrencilerin uyarılması, mümkün olduğu<br />
kadar onların çok sayıda duyu organına hitap edilmesi ve aktif bir biçimde derslere<br />
katılımlarının sağlanmasıyla mümkün olur. Öğretmen öğrencilere rehber olmalı, bu ders<br />
öğrenci merkezli olarak işlenmeli, bu derste pek çok teknik ve yöntem kullanılmalıdır.<br />
Sonuç ve Öneriler<br />
Sonuçlar<br />
1. Araştırma grubunu oluşturan öğrencilerin % 22,40’ı Türkçe dersinde başarısız,<br />
geriye kalan % 77,60’ı ise başarılıdır.<br />
2. Birinci kademeden ikinci kademeye geçen öğrencilerin % 100’ü Türkçe dersinde<br />
başarılı olmuşlardır.<br />
3. Öğrencilerin en çok sevdikleri ve başarılı oldukları dersler sıralamasında % 24,7 ile<br />
Türkçe dersi ikinci sırada yer almıştır.<br />
4. Öğrencilerin % 48,0’ı kendilerini Türkçe dersinde başarılı bulmaktadır. Geriye kalan<br />
öğrencilerin % 52,0’ı bu derste başarısız olduğunu düşünmektedir.<br />
5. Öğrencilerin çoğunluğu (%52,3), birinci ve ikinci kademede Türkçe derslerine giren<br />
öğretmenlerinin kendilerine karşı ilgili olduklarını düşünmektedir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretim Okullarında Türkçe Eğitimiyle İlgili Problemler Üzerine Bir Araştırma 91<br />
6. Anket sorularına cevap veren çoğu öğrenciye (% 53,9) göre, Türkçe dersinde<br />
başarılı olmalarında, öğretmenlerinin ayrı bir yeri vardır.<br />
7. Öğrencilerin çoğu (% 62) Türkçe ders kitaplarından faydalandıklarını ifade<br />
etmektedir.<br />
8. Araştırma grubunu oluşturan öğrencilerin, birinci ve ikinci kademede Türkçe<br />
dersine karşı ilgili oldukları anlaşılmaktadır.<br />
9. Genel olarak, öğrenciler, kendilerine sıranın gelmemesinden (% 32,8) ve<br />
öğretmenlerinin kendilerine söz hakkı vermemelerinden (% 16,2) dolayı, Türkçe<br />
derslerine katılamadıklarını ifade etmektedirler.<br />
Öneriler<br />
Öğrencilerin eğitimi ile ilgili olan bireylerin, onlara yeterli düzeyde rehberlik<br />
etmeleri ve öğrencilerin seviyelerine uygun duygu ve düşünce ürünlerini onlara<br />
sunmaları gerekir.<br />
İlköğretimin ikinci kademesinde Türkçe derslerine giren ve girecek olan<br />
öğretmenlerin, gerek eğitim kurumlarında, gerekse hizmet içi kurslarla çocuk eğitimi,<br />
çocuk psikolojisi yönünden daha iyi bir biçimde yetiştirilmeleri gerekmektedir.<br />
İlköğretim dördüncü sınıftan itibaren Türkçe derslerine branş öğretmenlerinin girmesi,<br />
Türkçe eğitimi bakımından daha verimli olur.<br />
Türkçe eğitiminde, okul aile işbirliğinin, kitap ve dergi okumanın önemli bir yeri<br />
vardır. Okullarımızda Türkçe derslerinde öğrencilere; dil bilinci, dil ve edebiyat sevgisi,<br />
okuma zevk ve alışkanlığı kazandırmaya yönelik olarak, Türkçe ders programlarının<br />
hazırlanıp uygulanması gerekmektedir.<br />
Türk ve dünya edebiyatının seçkin eserleriyle öğrencileri buluşturmak; öğretmenlerin<br />
görevleri arasında gelir.<br />
Sınıfların kalabalık olması Türkçe eğitimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun<br />
için gerekli tedbirler alınmalıdır.<br />
Kaynaklar<br />
1. Kırkkılıç, Ahmet; Külekçi, Numan; Gündüz, Osman ve diğerleri (1999). İlk<br />
Okuma - Yazma ve Türkçe Öğretimi, Bakanlar Matbaacılık Ltd. Şti., Erzurum.<br />
2. Erkal, Metin; Albayrak, Mustafa (2003). Başarıya giden yolda ifade ve beceri<br />
derslerinin (Türkçe-matematik) birlikteliği, Millî Eğitim Dergisi, Bahar, S.158.<br />
3. Applebee, A.N. (1990). Literature instruction in American schools (Report 1.4).<br />
Albany, NY: Center for the Learning and Teaching of Literature.<br />
4. Atwell, N. (1987). In the middle: Writing, reading and learning with<br />
adolescents. Portsmouth, NH: Boynton Cook.<br />
5. Nelms, B. F. (1988). Literature in the classroom: Readers, texts and contexts.<br />
Urbana, IL: National Council of Teachers of English.<br />
6. Probst, R. (1988). Response and analysis: Teaching literature in junior and<br />
senior high school. Portsmouth, NH: Boynton Cook.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
92 Yasin KILIÇ<br />
7. Ulaş, Abdulhak Halim (2002). Klâsik Dönem Söz ve Anlam Biliminin Türkçe<br />
ve Edebiyat Öğretiminde Fonksiyonel Kullanımı Atatürk. Uni. Sos. Bil. Ens.<br />
Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğt., (yayımlanmamış doktora tezi) Erzurum, s.79.<br />
8. Alvermann, D.E., Moon, J., & Hagood, M. (1999). Popular culture in the<br />
classroom: Teaching and researching critical media literacy. Newark, DE:<br />
International Reading Association & National Reading Conference.<br />
9. Buckingham, D. (1998). Re-viewing our media childhoods. Journal of<br />
Adolescent & Adult Literacy, 42, 292-294.<br />
10. Kılıç, Yasin (2002). İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Dersi Programındaki<br />
Amaçların Gerçekleşme Düzeyi. Atatürk. Üni. Sos. Bil. Ens. Ortaöğretim Sosyal<br />
Alanlar Eğt., (yayımlanmamış doktora tezi) Erzurum.<br />
11. Kılıç, Yasin (2003). Ağrı ilköğretim okulları Türkçe dersinde öğretim<br />
teknolojisi ve araç-gereçlerin kullanım düzeyi. Ekev Akademi Dergisi, S. 15,<br />
Ankara.<br />
12. Calp, Mehrali (2001). İlköğretim Okulları İkinci Kademede Dil Bilgisi<br />
Öğretimi Üzerine Bir Araştırma, Atatürk Üni. Sosyal Bil. Ens. (yayımlanmamış<br />
doktora tezi) Erzurum.<br />
<strong>13</strong>. http://egitek.meb.gov.tr/02.06.2004<br />
14. Albayrak, Mustafa (2001). İlköğretim okullarının 1. kademesinden 11.<br />
kademesine geçişte matematik eğitimi ile ilgili ortaya çıkan problemler IV.<br />
Fen Bilimleri Eğitimi Kongresi, M.E. Basım Evi, Ankara s.5<strong>13</strong>-517.<br />
15. Özbay, Murat (2000). Öğretmen Görüşlerine Göre Ankara Merkez İlköğretim<br />
Okullarında Türkçe Öğretimi, Gazi Üni., Ankara, s. 39-40.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 93-102<br />
ÖĞRETMEN ADAYLARININ ÖZ-YETERLİK İNANÇ DÜZEYLERİ<br />
VE PROBLEM ÇÖZME BECERİLERİ ÜZERİNE BİR<br />
ARAŞTIRMA (KASTAMONU İLİ ÖRNEĞİ)<br />
Alper ALTUNÇEKİÇ<br />
Gazi Üniversitesi, Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />
Süleyman YAMAN<br />
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Amasya Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Samsun.<br />
Özlem KORAY<br />
Karaelmas Üniversitesi, Ereğli Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Zonguldak.<br />
Özet<br />
Fen bilgisi öğretiminin en önemli amaçlarından biri, öğrencilerin bilimsel düşünme<br />
becerisini geliştirmeye yardımcı olmaktır. Öğrencilere bilimsel düşünme süreçlerini kazandırmak<br />
için günlük deneyimlerini bir araç gibi kullanarak bilimsel bilgiyi anlamaları sağlanabilir. Bunun<br />
için de, kendilerine olan güven duygularını ve problem çözme becerilerini geliştirmek gereklidir.<br />
Öğrencilerin bu becerilerini geliştirmek için onları çeşitli etkinliklerle öğrenme sürecine katmak<br />
gerekir. Fen bilgisi programları, bu özellikleri dikkate alarak hazırlandığında öğrenciler hem<br />
konuyu iyi öğrenecekler hem de karşılaştıkları problemleri çözme becerisi kazanacaklardır. Bu<br />
çalışmada, öğretmen adaylarının kendilerini fen öğretimi konusunda yeterli görme düzeyleri ve<br />
problem çözme becerileri incelenmiştir. Çalışma, eğitim fakültelerinde eğitim gören Fen Bilgisi,<br />
Matematik ve Sınıf Öğretmenliği adaylarının bu becerilere sahip olma düzeyleri iki farklı ölçek<br />
kullanılarak tarama modeli ile yapılmıştır. Araştırma sonunda, öğretmen adaylarının çeşitli<br />
değişkenler açısından problem çözme ve fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç düzeylerinin<br />
farklı özellikler gösterdiği belirlenmiştir.<br />
Anahtar Kelimeler: Fen eğitimi, problem çözme, fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç,<br />
THE RESEARCH ON PROSPECTIVE TEACHERS’ SELF-<br />
EFFICACY BELIEF LEVEL AND PROBLEM SOLVING SKILLS<br />
Abstract<br />
One of the most important aims of science teaching is to improve students’ scientific thinking<br />
skills. It is possible to make students understand scientific knowledge by using their daily<br />
experiences as a tool to enable them to gain scientific thinking process. Therefore, it is needed to<br />
improve students’ self-confidence sense and problem solving skills. To improve students’ these<br />
skills, they should be in the learning process by various activities. In this study pre-service<br />
teachers’ self-sufficiency in science teaching and problem solving skills were investigated. This<br />
research has been conducted to pre-service teachers who are training on Science, Mathematics,<br />
and Class Teacher candidate in Faculty of Education. The findings of the study reveal that<br />
teacher candidates’ self-efficacy belief levels in problem solving and science teaching has<br />
different characteristics concerning different variables.<br />
Keywords: Science education, problem solving, self-efficacy believe toward science teaching<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
94 Alper ALTUNÇEKİÇ, Süleyman YAMAN, Özlem KORAY<br />
1. Giriş<br />
Eğitimde birçok özel etkenin öğrenmenin gerçekleşmesinde etkili olduğu<br />
bilinmektedir. Bunlardan bazıları; ilgi, motivasyon, tu<strong>tum</strong>, problem çözme becerisi,<br />
özgüven ve öz-yeterliliktir (1,2). Başarı, özgüven ve motive olma arasında pozitif bir<br />
ilişki olduğundan (3), bu becerilerin yüksek düzeyde olması başarıyı artırır, düşük<br />
düzeyde olması ise başarıyı azaltır. Çünkü bireyler kendilerine güven duyduklarında,<br />
öğrenme sürecinde kendilerini daha iyi hissederler ve böylece yüksek düzeyli öğrenme<br />
meydana gelir (4). Bloom (1979) on yedi farklı ülkede yaptığı araştırmada, derse<br />
yönelik duyuşsal özelliklerle başarı arasında ilişki olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle,<br />
öğrencilerin öğrenmeye yönelik olumlu tu<strong>tum</strong>lar geliştirmeleri için, eğitimin<br />
öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi gerekir. Öğrencilerin öğrenmede<br />
motive olmalarını sağlayan etkenlerden biri de öz-yeterliliktir. Öz-yeterlik, bir işi<br />
yapabilmek için yeteneklerinin farkında olmak ve buna inanmak olarak<br />
tanımlanmaktadır (5,6). Bandura, öz-yeterlik inancın, bireyin farklı koşullar altında<br />
başarılı olmasında hayati bir rolü olduğunu belirtmiştir (7).<br />
Bu araştırma kapsamında ele alınan fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç, özellikle<br />
son yıllarda önem kazanan ve üzerinde birçok araştırma yapılan konulardan biridir (8,9).<br />
Herhangi bir konuda öz-yeterlik algısı yüksek olan bireyler, sonuca daha kısa zamanda<br />
ulaşma becerisi gösterirler. Çünkü öz-yeterlik algısı yüksek olan bireyler, karşılaştıkları<br />
problemleri çözmede daha başarılı olmaktadırlar. Öz-yeterliliğin geliştirilebilmesinde fen<br />
bilgisi programının öğrencileri araştırmaya yönlendirmesi etkili olacaktır. Fen bilgisi<br />
programının amacı; keşfeden, sorgulayan, doğru kararlar verebilen, problem çözebilen,<br />
sürekli öğrenen bireyler yetiştirmek olduğundan (10), öğrencileri problemlere<br />
yönlendirirken, onlar için yeni ve meraklarını uyandıracak konular bulunmalıdır. Çünkü<br />
öğrenciler, alışık olmadıkları durumlara karşı daha fazla ilgi duyarlar (11).<br />
Uzmanlar, okulda sunulan gerçek yaşamla ilgili problemlerin, başarılı olmak için<br />
öğrencilerin bilmesi gereken ve okulda öğrenecekleri bilgiler arasında köprü vazifesi<br />
görebileceğini söylemektedirler. Bu tür problem çözme çabalarının ise, öğrencilerin özyeterlik<br />
inanç düzeylerini geliştireceği ve öz-yeterlik inanç düzeyi yüksek olan<br />
bireylerin de, problemleri çözmede daha başarılı olacakları varsayılmaktadır (12,<strong>13</strong>).<br />
Ayrıca Kruger (1997), bireyin problemlerin üstesinden gelmek için sistemli ve<br />
mücadeleci çalışmasında öz-yeterliğin etkili olduğu ifade etmiştir.<br />
Fen eğitiminde öz-yeterlik inanç, öğretmenlerin fen öğretimi ve sınıf içi aktiviteler<br />
hakkındaki inanışları ile yakından ilgilidir. Öz-yeterlik inanç düzeyi yüksek olan<br />
öğretmenler, öğrenci merkezli yaklaşımları kullanma, fen öğretmeye daha fazla zaman<br />
ayırma ve araştırmaya dayalı öğretim gerçekleştirme eğilimi gösterirler ve bunları<br />
yapmakta da oldukça başarılıdırlar. Öz-yeterlik inanç düzeyi düşük olan öğretmenler ise<br />
bilgileri kitaptan okuma ve sözel olarak anlatma gibi öğretmen merkezli yaklaşımları<br />
kullanmayı tercih ederler (14). Ayrıca Chan’a (2003) göre öz-yeterlik düzeyi yüksek<br />
olan insanların daha etkili eğitim sundukları ve eğitim esnasında strese daha az<br />
girdiklerini belirtmiştir. Bu nedenle, öğretmen eğitiminde öz-yeterlik algısının<br />
geliştirilmesine özel önem verilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, eğitim fakültelerinde<br />
eğitim gören öğretmen adaylarının öz-yeterlik inanç düzeylerinin ve problem çözme<br />
becerilerinin belirlenmesi ile bu becerilerinin geliştirilmesine yönelik çalışmaların ivme<br />
kazanacağı düşünülmektedir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Öğretmen Adaylarının Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri ve Problem Çözme Becerileri… 95<br />
2. Araştırmanın Amacı<br />
Bu araştırmanın amacı, farklı anabilim dallarında eğitim gören öğretmen adaylarının<br />
problem çözme ve fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç düzeylerinin çeşitli<br />
değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemektir. Bu amaçla, Fen Bilgisi<br />
Laboratuvarı dersini alan İlköğretim Bölümü Fen Bilgisi, Matematik ve Sınıf<br />
Öğretmenliği Anabilim dallarında eğitim gören öğretmen adaylarının bu becerileri<br />
belirlenmiş ve bu beceriler arasındaki ilişki tespit edilmiştir.<br />
3. Problem Cümlesi<br />
Fen Bilgisi laboratuvarı dersini alan öğretmen adaylarının eğitim gördükleri<br />
anabilim dalları, sınıf düzeyleri, mezun oldukları ortaöğretim türleri ve cinsiyetlerinin<br />
problem çözme becerileri ve fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç düzeyleri üzerinde<br />
anlamlı etkisi bulunmakta mıdır?<br />
4. Araştırmanın Yöntemi<br />
Araştırma, genel tarama yöntemi ile yapılmıştır. Tarama yöntemi; geçmişte veya<br />
halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle tanımlamayı amaçlayan bir yaklaşımdır.<br />
Örneklemden veri toplamada ise anket tekniği kullanılmıştır (15). Araştırma konusu,<br />
kendi koşulları içinde olduğu gibi tanımlanmaya çalışıldığından bu çalışma betimsel<br />
modele uygundur. Çünkü betimsel araştırmada incelenen özellikler var olduğu biçimi<br />
ile ortaya çıkarılırlar (16). Bu araştırmada da, öğretmen adaylarının problem çözme ve<br />
fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç düzeylerinin halihazırdaki durumu ortaya<br />
konulmuştur.<br />
4.1. Araştırmanın Evren ve Örneklemi<br />
Araştırmanın evreni, Kastamonu Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümünde eğitim<br />
gören Fen Bilgisi, Matematik ve Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dallarında Fen Bilgisi<br />
dersleri alan öğrencilerden meydana gelmektedir. Araştırmanın örneklemini ise, 2003-<br />
2004 eğitim-öğretim yılı bahar döneminde Kastamonu Eğitim Fakültesinde eğitim<br />
gören Fen Bilgisi, Matematik ve Sınıf Öğretmenliği adaylarından random tabakalama<br />
yöntemiyle seçilen 240 öğretmen adayı oluşturmaktadır.<br />
4.2. Araştırmada Kullanılan Ölçme Araçları<br />
Araştırmada, öğretmen adaylarının fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç<br />
düzeylerini tespit etmek için kullanılan ölçme aracı ilk olarak Kaptan ve Korkmaz<br />
(2001) tarafından Türkçe’ye uyarlanmış ve Yaman (2003) tarafından bazı maddeleri<br />
değiştirilerek uygulanmıştır. Bu ölçme aracı ile Fen Bilgisi, Matematik ve Sınıf<br />
Öğretmenliği Anabilim Dallarının farklı sınıf düzeylerinde eğitim gören öğretmen<br />
adaylarının öz-yeterlik inanç düzeyleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu ölçme aracında<br />
beşli likert türde hazırlanmış 30 madde bulunmaktadır. Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik<br />
çalışmaları sonunda Cronbach Alpha (α) değeri 0,84 olarak tespit edilmiştir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
96 Alper ALTUNÇEKİÇ, Süleyman YAMAN, Özlem KORAY<br />
Öğretmen adaylarının problem çözme becerilerini belirlemek için kullanılan ölçek<br />
Yaman (2003) tarafından geliştirilmiştir. Bu ölçekte öğretmen adaylarının problemler<br />
karşısında nasıl davrandıkları ve çözüm için nasıl çaba gösterdikleri ile ilgili maddeler<br />
bulunmaktadır. Problem çözme ölçeğinde beşli likert türde hazırlanmış 30 madde<br />
bulunmaktadır. Bu ölçeğin güvenirlik çalışması sonunda Cronbach Alpha (α) güvenirlik<br />
katsayısı 0,87 olarak tespit edilmiştir.<br />
5 - Bulgular ve Yorumlar<br />
Bu bölümde öğretmen adaylarının problem çözme ve öz-yeterlik inanç düzeylerini<br />
tespit etmek amacıyla uygulanan ölçeklerle elde edilen veriler, farklı değişkenlere göre<br />
karşılaştırılarak gerekli istatistiki analizler yapılmıştır. Bunlar; tek faktörlü ANOVA,<br />
bağımsız gruplar için t-testi ve Pearson korelasyon analizleridir.<br />
Tablo 1. Öğretmen Adaylarının Anabilim Dallarına Göre Fen Öğretimine<br />
Yönelik Öz-Yeterlik İnanç Düzeylerine İlişkin Tek Faktörlü ANOVA<br />
Sonuçları<br />
No Grup N Χ S sd F P Fark<br />
1 Fen Bilgisi 80 3,283 ,387<br />
2 Matematik 80 3,157 ,456<br />
3 Sınıf Öğretmenliği 80 2,950 ,375<br />
Toplam 240 3,<strong>13</strong>0 ,429<br />
2-237 <strong>13</strong>,652 ,000<br />
1-2<br />
1-3<br />
Tablo 1’e göre üç farklı anabilim dalında öğrenim gören öğretmen adaylarının fen<br />
öğretimine yönelik öz-yeterlilik inanç puanlarının % 99 güven aralığında anlamlı<br />
düzeyde farklılık gösterdiği belirlenmiştir (F=<strong>13</strong>,652; p
Öğretmen Adaylarının Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri ve Problem Çözme Becerileri… 97<br />
belirlenmiştir (F=7,542; p0,05). Bu sonuca göre, mezun olunan<br />
ortaöğretim türü öğretmen adaylarının öz-yeterlik inanç düzeyleri üzerinde önemli bir<br />
değişken değildir.<br />
Tablo 4 - Öğretmen Adaylarının Cinsiyetlerine Göre Fen Öğretimine Yönelik Öz-<br />
Yeterlik İnanç Düzeylerine İlişkin Bağımsız Gruplar İçin t-Testi<br />
Sonuçları<br />
Grup N Χ S sd t P Fark<br />
Kız 102 3,103 ,428<br />
Erkek <strong>13</strong>8 3,151 ,429<br />
238 -,856 ,393 Yok<br />
Öğretmen adaylarının cinsiyetlerine göre fen öğretimine yönelik öz-yeterlik inanç<br />
düzeylerinin anlamlı olarak farklılık göstermediği belirlenmiştir (t=-,856; p>0,05). Bu<br />
sonuca göre cinsiyetin, öğretmen adaylarının fen öğretimine yönelik öz-yeterlik<br />
inançlarında önemli bir etkisi olmadığı söylenebilir.<br />
Tablo 5 - Öğretmen Adaylarının Anabilim Dallarına Göre Problem Çözme<br />
Becerilerine İlişkin Tek Faktörlü ANOVA Sonuçları<br />
No Grup N Χ S sd F p Fark<br />
1 Fen Bilgisi 80 3,754 ,444<br />
2 Matematik 80 3,777 ,553<br />
3 Sınıf Öğretmenliği 80 3,639 ,449<br />
Toplam 240 3,723 ,487<br />
2-237 1,862 ,158 Yok<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
98 Alper ALTUNÇEKİÇ, Süleyman YAMAN, Özlem KORAY<br />
Yukarıdaki tabloya göre üç farklı anabilim dalında eğitim gören öğretmen<br />
adaylarının problem çözme beceri düzeylerinin anlamlı olarak farklılaşmadığı<br />
belirlenmiştir (F=1,862; p>0,05). Bu sonuçlara göre üç farklı anabilim dalında eğitim<br />
gören öğretmen adaylarının problemler karşısında benzer tepkilerde bulundukları<br />
söylenebilir.<br />
Tablo 6 - Öğretmen Adaylarının Sınıf Düzeylerine Göre Problem Çözme<br />
Becerilerine İlişkin Tek Faktörlü ANOVA Sonuçları<br />
No Grup N Χ S sd F p Fark<br />
1 Birinci Sınıf 60 3,633 ,447<br />
2 İkinci Sınıf 60 3,737 ,423<br />
3 Üçüncü Sınıf 60 3,748 ,562<br />
4 Dördüncü Sınıf 60 3,773 ,503<br />
Toplam 240 3,723 ,487<br />
3-236 ,946 ,410 Yok<br />
Farklı sınıf düzeylerinde eğitim gören öğretmen adaylarının problem çözme<br />
becerilerinin anlamlı düzeyde farklılık göstermediği belirlenmiştir (F=,946; p>0,05). Bu<br />
sonuca göre, farklı sınıf düzeyinde olmanın problem çözme becerisini etkilemediği ileri<br />
sürülebilir. Sınıf düzeylerine göre puanların 3,60-3,80 arasında olduğu dikkate<br />
alındığında öğrencilerin problem çözme konusunda kendilerini yeterli gördükleri de<br />
söylenebilir.<br />
Tablo 7 - Öğretmen Adaylarının Mezun Oldukları Ortaöğretim Türüne Göre<br />
Problem Çözme Becerilerine İlişkin Tek Faktörlü ANOVA Sonuçları<br />
No Grup N Χ S sd F p Fark<br />
1 Genel Lise 122 3,658 ,495<br />
2 Meslek Lisesi 36 3,676 ,577<br />
3 Yabancı Dil Ağ. Lise 82 3,780 ,448<br />
Toplam 240 3,723 ,487<br />
2-237 1,741 ,178 Yok<br />
Tablo 7’ye göre, farklı ortaöğretim türlerinden mezun olan öğretmen adaylarının<br />
problem çözme becerilerinin anlamlı düzeyde farklılık göstermediği belirlenmiştir<br />
(F=1,741; p>0,05). Bu sonuca göre, öğretmen adaylarının mezun oldukları lise türünün<br />
problem çözme becerileri üzerinde önemli bir etkisinin olmadığı söylenebilir.<br />
Tablo 8 - Öğretmen Adaylarının Cinsiyetlerine Göre Problem Çözme Becerilerine<br />
İlişkin Bağımsız Gruplar İçin t-Testi Sonuçları<br />
Grup N Χ S sd t p Fark<br />
Kız 102 3,570 ,439<br />
Erkek <strong>13</strong>8 3,837 ,491<br />
238 -4,356 ,000 Yok<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Öğretmen Adaylarının Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri ve Problem Çözme Becerileri… 99<br />
Tablo 8’e göre üç farklı anabilim dalında eğitim gören öğretmen adaylarının problem<br />
çözme becerileri cinsiyet bağımsız değişkeninden anlamlı düzeyde etkilenmektedir (t=-<br />
4,356; p
100 Alper ALTUNÇEKİÇ, Süleyman YAMAN, Özlem KORAY<br />
Erkek öğretmen adaylarının öz-yeterlik inanç düzeyleri kız öğrencilerden daha yüksek<br />
olmasına rağmen bu farklılık anlamlı düzeyde değildir. Chaplain’in (2000) yaptığı<br />
araştırmada da, bu sonucu destekleyen bulgulara ulaşılmıştır.<br />
Öğretmen adaylarının problem çözme becerilerinin eğitim gördükleri alanlara göre<br />
farklılaşmadığı belirlenmiştir (F=1,862; p>0,05). Aritmetik ortalama değerleri<br />
incelendiğinde Matematik Öğretmenliği adaylarının problem çözme becerilerinin en<br />
yüksek ( X =3,777), Sınıf Öğretmenliği adaylarının en düşük ortalamaya ( X =3,639)<br />
sahip oldukları görülmüştür. Bu durum Matematik Öğretmenliği adaylarının, alanları<br />
gereği birçok problem inceleyerek problem çözme becerilerinin gelişmesi ile<br />
açıklanabilir. Bu problemlerin konu alanı ile ilgili olması genel anlamda problem<br />
çözmeyi karşılamasa bile problemlerin çözülme süreci hakkında kazanılan bilgiler bu<br />
becerilerinin diğer alanlardaki öğretmen adaylarından daha üst düzeyde olmasına<br />
katkıda bulunmuş olabilir.<br />
Öğretmen adaylarının sınıf düzeylerinin problem çözme becerilerini anlamlı olarak<br />
etkilemediği belirlenmiştir (F=,946; p>0,05). Serin (2001) tarafından yapılan araştırma<br />
sonuçları da, bu bulguyu desteklemektedir. Öğretmen adaylarının problem çözme<br />
becerileri üst sınıflara geçtikçe artmasına rağmen bu artış anlamlı düzeyde olmamıştır.<br />
Bu sonuç, öğretmen adaylarının problemler karşısında benzer tavır aldıklarını<br />
göstermektedir. Öğretmen adaylarının mezun oldukları ortaöğretim türünün de problem<br />
çözme becerileri üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı görülmüştür (F=1,741; p>0,05).<br />
Yabancı dil ağırlıklı lise (süper lise, anadolu lisesi) mezunlarının problem çözme<br />
düzeylerinin ( X =3,780) diğer lise türlerine göre yüksek olduğu belirlenmiş fakat bu<br />
farklılık anlamlı düzeyde olmamıştır. Fakat öğretmen adaylarının cinsiyetlerine göre<br />
problem çözme becerilerinin anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği belirlenmiştir (t=-<br />
4,356; p
Öğretmen Adaylarının Öz-Yeterlik İnanç Düzeyleri ve Problem Çözme Becerileri… 101<br />
verilmesi başarının yükselmesinde etkili olacaktır. Bunun için özellikle öğretmen<br />
eğitiminde öğrencilere hem alan bilgisi hem de alan eğitimi bilgisinin birlikte<br />
kazandırılması gerekmektedir. Bunun en etkili yolu ise, öğrencilere sunulan eğitim<br />
hizmetlerinin kaliteli ve gerçek yaşamı destekleyecek özellikte olmasıdır. Öğretmen<br />
adaylarının bu becerilerinin yeterli düzeyde olması, kendilerini öğretmenlik mesleğine<br />
hazırlamalarında ve başarılı olmalarında önemli bir etken olacaktır.<br />
Eğitim fakültelerinin temel işlevi, farklı ilgi ve önbilgilere sahip öğrencileri<br />
öğretmenlik mesleğine en uygun biçimde hazırlamaktır. Bu amaçla hazırlanan<br />
programların, benzer özelliklerde ve yeterliliklerde öğretmen yetiştirmesi<br />
beklenmektedir. Eğitim fakültelerine yerleşen adayların yetenekleri, ilgileri ve mezun<br />
oldukları ortaöğretim türleri gibi farklı faktörler de dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda,<br />
bu tür faktörlerin etkisinin en asgari düzeye indirilmesi için bütün öğrencilere uygun<br />
eğitim ortamlarının hazırlanması gerekmektedir. Böylece, kontrol edilemeyen<br />
faktörlerin etkisi en aza indirgenerek benzer beceri ve yeteneklerde öğretmen yetiştirme<br />
gerçekleşebilir.<br />
Sonuç olarak; bu çalışmada öğretmen adaylarının problem çözme becerisi ve özyeterlik<br />
inanç düzeyleri farklı değişkenlere göre ele alınmıştır. Fen öğretimine yönelik<br />
öz-yeterlik inanç düzeyinin gelişmesi ile problem çözme becerisinin de gelişeceği tespit<br />
edilmiştir. Sonraki çalışmalarda bu becerilerin geliştirilmesine yönelik uygulamaların<br />
fen eğitiminde önemli bir boşluğu dolduracağına inanılmaktadır.<br />
Kaynaklar<br />
1. Alsop, S. (2003). Science education and affect, International Journal of Science<br />
Education, 25(9), 1043-1047<br />
2. Randel, B., Stevenson, H.W., Witruk, E. (2000). Attitudes, beliefs, and<br />
mathematics achievement of German and Japanese high school students,<br />
International Journal of Behavioral Development, 24(2), 190-198<br />
3. Jacobsen, D.A., Eggen, P., Kauchak, D. (2002). Methods for teaching, Promoting<br />
student learning, Sixth Edition, Meririll Prentice Hall, New Jersey, USA<br />
4. Ornstein, A.C., Lasley, T.J. (2000). Strategies for effective teaching, Third Edition,<br />
McGraw-Hill Higher Education Companies, USA<br />
5. Chaplain, R.P. (2000). Beyond exam results? Differences in the social and<br />
psychological perceptions of young males and females at school, Educational<br />
Studies, 26(2), 177-190<br />
6. Zusho, A., Pintrich, P.R. (2003). Skill and will: The role of motivation and<br />
cognition in the learning of college chemistry, International Journal of Science<br />
Education, 25(9), 1081-1094<br />
7. Freidmen, I.A. (2003). Self-efficacy and burnout in teaching: The importance of<br />
interpersonal-relations efficacy, Social Psychology of Education, 6, 191–215<br />
8. Koray, Ö. (2003). Yaratıcı düşünceye dayalı fen öğretiminin öğretmen adaylarının<br />
öz yeterlik, yaratıcılık ve problem çözme düzeylerine etkisi, Yayınlanmamış<br />
Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
102 Alper ALTUNÇEKİÇ, Süleyman YAMAN, Özlem KORAY<br />
9. Wenner, G. (2001). Science and mathematics efficacy beliefs held by practicing<br />
and prospective teachers: a 5-year perspective, Journal of Science Education and<br />
Technology, 10(2), 181-187<br />
10. MEB. (2000). İlköğretim okulu fen bilgisi dersi öğretim programı, MEB Talim ve<br />
Terbiye Kurulu Başkanlığı, Ankara<br />
11. Daunt, B. (1997). Öğreticinin el kitabı, (Çev: Kalkandelen, H.) Pegem Yayıncılık,<br />
Ankara<br />
12. Blumenfeld, P., Soloway, E., Marx, R.A. (1991). Motivating project based<br />
learning: Sustaining the doing, supporting the learner, Educational Psychologist,<br />
26(3-4), 369-398<br />
<strong>13</strong>. Pajares, F., Miller, M.D. (1997). Mathematics self-efficacy and mathematical<br />
problem solving: Implications of using different forms of assessment, Journal of<br />
Experimental Education, 65(3), 2<strong>13</strong>-228<br />
14. Schriver, M., Czerniak, C.M. (1999). A comparison of middle and junior high<br />
science teachers' levels of efficacy and knowledge of developmentally appropriate<br />
curriculum and instruction, Journal of Science Teacher Education, 10(1), 21-42<br />
15. Arlı, M., Nazik, M. H. (2001). Bilimsel araştırmaya giriş, Gazi Kitapevi, Ankara<br />
16. McMillan, J.H. (2000). Educational research, Fundamentals for the consumer,<br />
Longman, USA<br />
17. Appleton, K., Kindt, I. (1999). Why teach primary science? Influences on<br />
beginning teachers’ practices, International Journal of Science Education, 21(2),<br />
155-168<br />
18. Bloom, B.S. (1979). İnsan nitelikleri ve okulda öğrenme, (Çev: Özçelik, D.A.).<br />
Milli Eğitim Basımevi, Ankara<br />
19. Chan, D.W. (2003). Multiple intelligences and perceived self-efficacy among<br />
Chinese secondary school teachers in Hong Kong, Educational Psychology, 23(5),<br />
521-533<br />
20. Kaptan, F., Korkmaz, H. (2001). İşbirliğine dayali fen öğretiminin öğretmen<br />
adaylarinin öz-yeterlik düzeylerine etkisi, IV. Fen Bilimleri Eğitimi Kongresi<br />
2000, Milli Eğitim Basımevi, Ankara<br />
21. Kruger, L.J. (1997). Social support and self-efficacy in problem solving among<br />
teacher assistance teams and school staff, Journal of Educational Research, 90(3),<br />
164-168<br />
22. Schunk, D.H., Gunn, T.P. (1986). Self-efficacy and skill development: Influence<br />
of task strategies and attributions, Journal of Educational Research, 79(4), 238-<br />
244<br />
23. Serin, O. (2001). Lisans ve lisansüstü düzeydeki fen grubu öğrencilerinin problem<br />
çözme becerileri, fen ve bilgisayara yönelik tu<strong>tum</strong>ları ile başarıları arasındaki<br />
ilişki, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri<br />
Enstitüsü, İzmir<br />
24. Yaman, S. (2003). Fen bilgisi eğitiminde probleme dayalı öğrenmenin öğrenme<br />
ürünlerine etkisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim<br />
Bilimleri Enstitüsü, Ankara<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 103-116<br />
Özet<br />
FEN EĞİTİMİNDE İLKÖĞRETİM 6. SINIFLARDA ÇİÇEKLİ<br />
BİTKİLER KONUSUNUN ÖĞRETİMİNDE BİLGİSAYAR<br />
DESTEKLİ ÖĞRETİMİN ÖĞRENCİ BAŞARISINA ETKİSİ<br />
Süleyman AKÇAY<br />
G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />
Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />
G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Ankara.<br />
Bu araştırma, fen eğitiminde bilgisayar destekli öğretim yönteminin, anlatım yöntemine göre<br />
öğrenci başarısına etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma 2001-2002 öğretim yılı<br />
birinci döneminde Kastamonu İli, Merkez İlçesi’ndeki iki ilköğretim okulunun 6. sınıf şubesinde<br />
öğrenim gören öğrenciler üzerinde uygulanmıştır. Araştırmada her iki ilköğretim okulundan,<br />
rasgele birer tane 6. sınıf şubesi seçilmiştir. Her iki okuldan seçilen şubelerden, kontrol ve deney<br />
grupları oluşturulmuştur. Araştırmacı tarafından çiçekli bitkiler konusunun öğretimi, deney<br />
grubu öğrencilerine bilgisayar destekli öğretim yöntemi, kontrol grubu öğrencilerine ise klasik<br />
yöntem kullanılarak yapılmıştır. Araştırmada kullanılan bilgisayar yazılımı, ilköğretim 6.<br />
sınıflarda fen bilgisi dersinde “Çiçekli Bitkiler” konusunun öğretimi amacıyla, araştırmacı<br />
tarafından Macromedia Authorware yazarlık programıyla hazırlanmıştır. Her iki gruba<br />
uygulanan ön test ve son testlerden elde edilen verilerin analizinde, istatistik yöntemlerinden t-<br />
testi kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, fen eğitiminde bilgisayar destekli öğretim<br />
yönteminin klasik öğretim yöntemine göre, öğrenci başarısını arttırmada daha etkili bir yöntem<br />
olduğu belirlenmiştir.<br />
Anahtar kelimeler: Fen eğitimi, bilgisayar destekli öğretim, öğretim yazılımı<br />
THE EFFECT OF COMPUTER ASSISTED INSTRUCTION IN<br />
FLOWERY PLANT SUBJECT IN 6 th GRADE STUDENTS IN<br />
SCIENCE EDUCATION ON THE SUCCESS OF STUDENTS<br />
Abstract<br />
This study was conducted in order to determine the effect of computer assisted instruction in<br />
science education on the success of students. The study was conducted in fall 2001-2002 term in<br />
Kastamonu over two primary schools 6 th grade students. In the study, one class of 6 th grade was<br />
chosen randomly and they were designated as control and experimental group. The control group<br />
was instructed flowery plants subject, experimental group computer assisted instruction. The<br />
software employed in the study was prepared with Macromedia Authorware by the researcher to<br />
teach flowery plants subject in instruction of sciences. To analyze the data obtained through pre<br />
and post tests, t-test was implemented. It was found out that computer assisted instruction is a<br />
more effective way in increasing the students’ success.<br />
Key words : Science education, computer assisted instruction, instructional software<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
104 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />
1. Giriş<br />
Bilgi çağının yaşandığı günümüzde, üretilen bilginin günden güne hızlı bir şekilde<br />
artması ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısındaki artış, eğitim sürecinde bir çok<br />
sorunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda, eğitimde niteliğin<br />
gelişmesinde önemli rol oynayan yeni teknolojilerin, eğitim kurumlarına girmesi<br />
zorunlu hale gelmiştir (1). Ayrıca hızla gelişen teknoloji, eğitim kurumlarındaki öğretim<br />
alternatiflerini arttırmaktadır. Birçok araştırmacıya göre, etkin kullanılan öğretim<br />
teknolojileri, eğitim sistemini iyileştirecek bir potansiyele sahiptir (2), (3).<br />
Bu bilgilere dayanarak, eğitim sisteminin iyileştirilebilmesi için, mevcut sorunları<br />
geleneksel yaklaşımlarla çözmek yerine yapılması gereken, kaliteyi düşürmeden öğrenci<br />
başına düşen öğretmen sayısını arttırmanın bir yolunu bulmaktır. Bunun en iyi yolu,<br />
öğrenme ortamında öğrencilere problem çözme, yaratıcılık ve kritik düşünme<br />
becerilerinin kazandırılmasında, etkin bir rol oynayan bilgisayarlara yer vermektir.<br />
Bilgisayarlar, öğretim ortamlarının geçmişteki bütün teknolojik kazanımlarını tek<br />
başına sağlama potansiyeline sahiptir. Ses, farklı karakter ve punto, yanıp sönme, renk,<br />
canlandırma, benzeşim gibi sayısız dikkat odaklama araçları bilgisayar aracılığıyla,<br />
kolayca ve başarılı bir şekilde öğrenciye sunulabilmektedir (4).<br />
Alessi & Trollip (1985), bilgisayarların eğitimde kullanım biçimlerini üç alt başlık<br />
altında sınıflamaktadırlar. Bunlar;<br />
Bilgisayarların yönetim amaçlı kullanımı (administrative uses)<br />
Bilgisayarların öğretimi (teaching about computers)<br />
Bilgisayarlarla öğretim (teaching with computers) dir (5).<br />
Bilgisayar destekli öğretim (BDÖ), bilgisayarın öğrenmenin meydana geldiği bir<br />
ortam olarak kullanıldığı, öğretim sürecini ve öğrenci motivasyonunu güçlendiren,<br />
öğrencinin kendi öğrenme hızına göre yararlanabileceği ve kendi kendine öğrenme<br />
ilkesinin bilgisayar teknolojisi ile birleşmesinden oluşmuş bir öğretim yöntemidir (6).<br />
BDÖ, öğretim sürecinde öğrencilerin bilgisayarda programlanan dersler ile etkileşimde<br />
bulunduğu, öğretmenin rehber, bilgisayarın ise ortam rolünü üstlendiği etkinlikler<br />
olarak da tanımlanabilir. Diğer bir tanıma göre de, öğretimsel içerik veya faaliyetlerin<br />
bilgisayar yoluyla aktarılmasına BDÖ denir (7).<br />
BDÖ’ nün amacı, eğitimi bireyselleştirmektir. BDÖ, diğer eğitim ortamlarından<br />
farklı özelliklere ve farklı değişkenleri kontrol edebilme yeteneğine sahiptir. Dolayısıyla<br />
kaliteli bir BDÖ için, diğer öğretim ortamlarında uygulanan öğretim süreci öğelerini<br />
bilgisayar ortamlarına aynen uygulamak yerine, bu öğretim süreci öğelerinin<br />
bilgisayarların belirgin özelliklerini karşılayacak şekilde düzenlenmesi gerekir.<br />
Geleneksel eğitimle BDÖ arasındaki temel farklılık etkileşimdir. BDÖ programları<br />
için önemli olan öğrencinin bilgiyi organize etmesi, birleştirmesi, bütünleştirmesi ve<br />
zihinde kodlamasına yardımcı olacak mekanizmaların, tasarımlanıp inşa edilmesidir.<br />
Fakat bütün bu bilişsel etkinliklerin öğrenmeye etkisini sağlayacak olan, arayüz (ekran)<br />
tasarımıdır. Etkili bir arayüz, öğrenciye uygun düzeyde kontrol hakkı tanıyacak ve<br />
programdan öğrencinin maksimum düzeyde faydalanmasını sağlayacaktır. Ayrıca,<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 105<br />
arayüz öğrenciye anlaşılır iletiler sunabilecek, dönüt ve düzelttirme etkinlikleriyle<br />
öğrenci motivasyonunu destekleyip arttırabilecektir. Böylece, öğrenci etkinliklerinin<br />
sonucunu kestirebilecek ve açıkça görebilecektir (8). Canlandırma ve benzeşim<br />
mekanizmaları, konulardaki yöntemsel bilgilere ilişkin adımların öğrenci tarafından<br />
kontrolüne izin verir. Bu tür mekanizmalar ile geliştirilecek arayüzler, öğrenci dikkatini<br />
çekmede başarılı olmaktadır (9).<br />
Altınkaya (1998) ’ya göre; öğrenci ile bilgisayar arasındaki etkileşimi sağlayan<br />
eğitim yazılımı, eğitim-öğretim faaliyetlerinde denetim ve kontrol rolünü üstlenen<br />
öğretmen ve öğrenme yaşantılarını gerçekleştirmek amacı ile tasarlanmış yazılımların<br />
çalıştırılabileceği donanımlar, bilgisayar destekli eğitimin en önemli üç unsurudur (10).<br />
Bu öğeler içinde en fazla dikkat çekeni ise, ders yazılımı olarak kabul edilmekte ve<br />
hatta bilgisayar destekli öğretimin başarısının ders yazılımının kalitesi ile doğrudan<br />
orantılı olduğu ileri sürülmektedir (11). İyi bir yazılım öğrenci başarısını olumlu yönde<br />
etkilerken, kötü hazırlanmış bir yazılım zaman kaybına ya da istenmedik davranışların<br />
kazanılmasına neden olabilir (1). Bilgisayarın eğitime olası katkısı, eğitim sisteminin en<br />
kritik öğesi olan öğretmenin işlevini değiştirmiştir. Bilgisayar, öğretmenin yerine geçen<br />
değil, öğretmene yardımcı ve öğretimi destekleyici bir araç olarak kullanılmıştır (12).<br />
Öğretmen temel bilgi kaynağı olmaktan çıkmış, öğrenmeyi izleme, yönlendirme ve<br />
geliştirme yönünde bir rehber, bir yol gösterici görevini üstlenmiştir (<strong>13</strong>).<br />
Her ne kadar BDÖ uygulamaları, öğrencilerin kendi kendilerine ve kendi öğrenme<br />
hızlarına uygun öğrenme ortamları sunsa da, grup çalışmasını destekleyebilmesi<br />
açısından da etkin materyallerdir. Bir çok BDÖ yazılımı, öğrencinin verdiği cevaplar<br />
doğrultusunda dersi sunar ya da öğrenciye belli aralıklarla dönüt sağlar. Bu yüzden,<br />
BDÖ ortamındaki her öğrenci, aktif şekilde derse katılır ve dersteki performansını<br />
gösterebilme imkanı vermesi ve öğrenciye dönüt sağlayabilmesi nedeniyle, BDÖ<br />
ortamları öğrencinin derse katılımını sürekli hale getirir (14).<br />
Diğer materyallerle karşılaştırıldığında, görsel – işitsel öğelerin en etkin<br />
kullanılabildiği ortam, BDÖ ortamıdır. Öğretim ortamının farklı etkinliklerle<br />
zenginleştirilmesi, öğrencinin başarıya ulaşmasında önemli bir etkendir. İşte bu<br />
bakımdan BDÖ ortamları, sağladıkları öğretimsel etkinliklerin niteliği ve niceliği<br />
açısından en etkin ortamlardır.<br />
BDÖ ortamındaki bir öğrencinin, bir konu üzerinde harcadığı zaman ve gösterdiği<br />
performans, bilgisayar tarafından kayıt edilebilir ve istendiği zaman öğretmenin<br />
kullanımına sunulabilir. Öğrenci performansı hakkındaki bu bilgiler, öğretmenin<br />
öğrencileri gözlemlemesi ve onları ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirmesi bakımından<br />
oldukça önemlidir. Klasik öğrenme ortamlarında, öğretmenin her öğrencinin<br />
performansını gözlemlemesi ve buna bağlı olarak öğrenciyi yönlendirmesi oldukça<br />
zordur. Özellikle kalabalık sınıflarda, öğretmenin bu etkinlikleri başarması neredeyse<br />
imkansızdır. Bu bakımdan, BDÖ ortamının sunduğu bu özellik, öğretim etkinliğinin<br />
geliştirilmesi için önemli bir unsurdur. Bunun yanında, bilgisayarın kaydedip<br />
saklayabildiği bu bilgiler, okul yönetimi için de önemlidir. Bu bilgilerin erişilebilir ve<br />
saklanabilir olması; eğitim programlarının, öğretim etkinliklerinin ve okul – aile<br />
işbirliğinin geliştirilmesinde okul yönetimi için büyük önem taşımaktadır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
106 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />
Klasik öğretim ortamlarındaki öğrenciler, belli konuları belli zaman dilimleri içinde<br />
öğrenmeli ve belirlenmiş öğretimsel etkinlikleri yine belirli zaman dilimleri içinde<br />
gerçekleştirmelidir. Diğer taraftan BDÖ ortamındaki bir öğrenci, istediği öğretimsel<br />
etkinlikleri istediği zaman ders saati dışında kalan zamanlarda da, uygulayabilir ya da tekrar<br />
edebilir. Hatta bu etkinlikleri evinde, bilgisayar başında uygulama şansı bulabilir (6).<br />
Bazı bilgisayar destekli öğretim modellerinde ise, sunulan derslerle ilgili olarak,<br />
öğrencilere denetim olanağı verilmektedir. Bu tür programlarla, öğrenciler istediklerinde<br />
konuyla ilgili daha fazla örnek elde edebilmekte, sunulacak veya sunulmuş olan içeriği<br />
gözden geçirebilmekte ve o içeriğin farklı bölümlerine yönelebilmekte, hatta gerektiğinde<br />
kendi kendisini sınav yaparak değerlendirebilmektedir. Bu modellere, öğrenci-denetimli<br />
bilgisayar destekli öğretim (learner-controlled computer-based instruction) modelleri adı<br />
verilmektedir (15).<br />
Bilgisayarın eğitim alanında kullanılmasının eğitime katkıları şöyle sıralanabilir<br />
(16). Bilgisayar;<br />
• Öğrenmeye etkin katılım sağlar. Aktif öğrenmenin öne çıktığı günümüzde, öğrenci<br />
bilgisayar destekli eğitim sayesinde pasif konumdan aktif konuma geçer.<br />
• Etkileşimli bir araçtır. Öğrenci bilgisayar karşısında denetim yetkisini kullanmayı<br />
öğrenir.<br />
• Büyük bir esnekliğe sahiptir, etkin bir pekiştireçtir ve sabrı sonsuzdur.<br />
• İstenildiği kadar tekrar olanağı sağlar.<br />
• Hızlı öğrenim sağlar. Dolayısıyla zamandan tasarruf sağlar.<br />
• Yazı tahtası ve ders kitabı kadar geneldir. Yazı, çizim, grafik, sayı, renk, ses ve<br />
benzeri çok çeşitli bildirim simgesi durgun ya da hareketli olarak kullanılabilir ve<br />
çeşitli kaynaklardan yararlanılabilir.<br />
• Uygun biçimde hazırlanmış her türlü programı kullanabilir.<br />
• Ders yazılımlarında çok değişik sürprizlere yer verilerek, eğitim zevkli ve ilgi çekici<br />
hale getirilebilir.<br />
• Öğrenmeyi bireyselleştirmektedir.<br />
• Bireysel öğretimde de, grup öğretiminde de kullanılabilir.<br />
• Programlı öğretim temeline dayalı ilkelerin uygulanmasına hizmet edebilir.<br />
• Eğitim alanında yönetim, araştırma, rehberlik ve psikolojik danışma, ölçme<br />
değerlendirme ve öğretim hizmetlerinde kullanılabilir.<br />
• Öğrencilerin sorulara verdiği cevapları kaydeden ve istenildiği an sonuçları bildiren<br />
eşsiz bir sınav aracıdır.<br />
Eğitim ile ilgili araştırmalar, öğrencilerin büyük çoğunluğunun okuduklarının %30’unu,<br />
duyduklarının %40-%50’sini, gördüklerinin %60-%70’ini, hem gördükleri hem de<br />
duyduklarının %90’nını hatırlayabildiklerini göstermiştir. BDÖ’ nün eğitim için ne kadar<br />
önemli olduğu, bu verilere dayanılarak da söylenebilir (7). Alkan da (1987:150),<br />
bilgisayarların eğitimde kullanılma zorunluluğunun, bugün herkes tarafından kabul<br />
edildiğini belirtmektedir (17). Buraya kadar verilen bilgilere dayanarak, soyut ve anlaşılması<br />
zor kavramların yer aldığı fen derslerinde; etkili, kalıcı bir fen öğretimi ve anlamlı<br />
öğrenmenin sağlanabilmesi için BDÖ mutlaka kullanılmalıdır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 107<br />
Soyut ve anlaşılması zor kavramlar anlatılırken, öğrencilerin görsel ve düşünsel<br />
yapılarını harekete geçirebilecek öğretim aktivitelerinin geliştirilip kullanılması oldukça<br />
önemlidir. BDÖ, bunlardan birisidir (18). Özellikle fen dersleri, BDÖ’in uygulanması<br />
açısından çok elverişlidir. Bunun nedeni de, bilimsel kavram ve prensiplerin bu<br />
derslerde oldukça çok olması ve ders yazılımları hazırlanırken uygun öğretim teknikleri<br />
kullanıp, öğrenciye görsel ve duyusal olarak aktarabilmesidir (19), (20).<br />
Yapılan araştırmalara göre, bilgisayarın eğitimde kullanılması fen bilimlerindeki<br />
başarıyı anlamlı bir şekilde arttırmaktadır. (21), (22), (23). Ayrıca yapılan bazı<br />
araştırmalar, BDÖ ile öğrenim gören öğrencilerin fizik dersi başarılarının artığını<br />
göstermektedir (24).<br />
Buraya kadar verilen bilgilerin ışığında; fen derslerinde öğrenci başarısının<br />
arttırılması, etkili, kalıcı bir fen öğretimi ve anlamlı öğrenmenin sağlanması ancak<br />
bilgisayar destekli öğretim yöntemi gibi öğrenci merkezli ve öğrencinin aktif olduğu<br />
öğretim yöntemleri ile sağlanabilir.<br />
Araştırmanın Amacı<br />
Bu araştırmanın amacı; fen eğitiminde bilgisayar destekli öğretim yönteminin,<br />
öğretmen merkezli ve öğrencinin pasif olduğu anlatım yöntemine göre öğrenci<br />
başarısına etkisini belirlemektir.<br />
Problem Cümlesi<br />
Fen eğitiminde ilköğretim 6. sınıflarda çiçekli bitkiler konusunun öğretiminde,<br />
bilgisayar destekli öğretim ve geleneksel öğretim yöntemine uygun öğrenim gören<br />
öğrencilerin, akademik başarıları arasında anlamlı düzeyde bir farklılık var mıdır?<br />
Sayıltılar<br />
1. Araştırmaya katılan öğrencilerin bilgisayara karşı tu<strong>tum</strong>ları, bilgisayarla çalışma<br />
zamanları ve bilgisayar laboratuarının donanımlarının aynı olduğu kabul edilmiştir.<br />
2. Hazırlanan yazılımın, araştırmanın amacına uygun olduğu kabul edilmiştir.<br />
3. Araştırmaya katılan öğrencilerin, kendilerine uygulanan testlerdeki soruları samimi<br />
ve objektif olarak cevaplandıracakları kabul edilmektedir.<br />
Kapsam ve Sınırlılıklar<br />
1. Bu araştırma, “Bilgisayar Destekli Öğretim” ilkelerine dayalı olarak geliştirilecek<br />
olan öğretim ve etkinliklerle sınırlıdır.<br />
2. Bu araştırma, 2001-2002 eğitim-öğretim yılında Kastamonu İli Merkez İlçesi’ndeki<br />
iki ilköğretim okulunda öğrenim gören 6. sınıf öğrencileriyle sınırlıdır.<br />
3. Araştırmanın örneklemi, 50 öğrenciyle sınırlıdır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
108 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />
2. Yöntem<br />
2. 1. Araştırmanın Modeli<br />
Bu çalışmada, araştırma yöntemi olarak ön test-son test kontrol gruplu deneysel<br />
model kullanılmıştır. Bu modelde, yansız atama ile oluşturulmuş iki grup bulunur. Bu<br />
gruplardan biri deney, öteki kontrol grubu olarak kullanılır. Her iki grupta da, deney<br />
öncesi ve sonrası ölçmeler yapılır. Ancak grupların ön test puanları arasında önemli bir<br />
fark yoksa, yalnızca son test puanları kullanılır (25).<br />
2. 2. Araştırmanın Evreni<br />
Araştırmanın evreni, Kastamonu İli Merkez İlçesi’ndeki İlköğretim Okullarının 6.<br />
sınıflarında öğrenim gören öğrencilerdir.<br />
2. 3. Araştırmanın Örneklemi<br />
Araştırmanın örneklemini, Kastamonu İli Merkez İlçesi’nde 2001-2002 eğitim ve<br />
öğretim yılında 23 Ağustos ve Merkez İlköğretim Okullarında öğrenim gören 50, altıncı<br />
sınıf öğrencisi oluşturmaktadır.<br />
Tablo 2.1. Deney ve Kontrol Grubunda Yer Alan Öğrencilerin Okullara Göre<br />
Dağılımına İlişkin Betimsel İstatistik Sonuçları<br />
OKULLAR<br />
GRUPLAR<br />
Merkez İlköğretim<br />
Okulu<br />
23 Ağustos<br />
İlköğretim Okulu<br />
Toplam<br />
Deney 14 11 25<br />
Kontrol 14 11 25<br />
Toplam 28 22 50<br />
2. 4. Verilerin Toplanması<br />
Araştırma verilerinin toplanmasında, araştırmacı tarafından “Çiçekli Bitkiler”<br />
konusuna yönelik Macromedia Authorware programında bir yazılım ve araştırmanın<br />
deneysel verilerini elde etmek için başarı testi hazırlanmıştır.<br />
2.4 1. Konu Başarı Testinin (Öntest-Sontest) Hazırlanması<br />
Araştırma verilerinin toplanmasında, araştırmacı tarafından hazırlanan konu başarı<br />
testi ön test ve son test olarak kullanılmıştır. Başarı testi, öğrencilerin uygulanacak<br />
yöntem öncesi ön bilgilerini belirlemek ve öğrencilerin geleneksel öğretim yöntemi ve<br />
bilgisayar destekli öğretim yöntemi ile verilen konuyu ne derece öğrendiklerini tespit<br />
etmek amacıyla hazırlanmıştır. Konu başarı testi, dört seçenekli çoktan seçmeli 25<br />
sorudan oluşmaktadır. Testteki her bir sorunun, yalnızca bir doğru cevabı vardır. Test<br />
40 dakika içinde cevaplanacak şekilde hazırlanmıştır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 109<br />
Öğretimi yapılan konuları kapsayan başarı testi ölçme aracı, fen bilgisi öğretimi<br />
programının içeriği, amaçları, hedefleri, öğrenci kazanımları ve uzman görüşleri dikkate<br />
alınarak hazırlanmıştır. Hazırlanan başarı testi fen eğitimcileri tarafından incelenerek,<br />
araştırmanın amacına uygun olduğuna ve kapsam geçerliliği olduğuna karar verilmiştir.<br />
Araştırmada kullanılacak testin güvenilirliği, Kastamonu ili Merkez İlçe’de bulunan<br />
Candaroğulları İlköğretim Okulu’nda “Çiçekli Bitkiler” konusunu işlemiş 7. sınıflardan<br />
rasgele seçilen bir şubeye testin uygulanması ile belirlenmiştir. Uygulanan testin KR-20<br />
formülüne göre güvenilirlik katsayısı, 0,786 olarak hesaplanmıştır.<br />
2.4.2. Fen Bilgisi Ders Yazılımının Hazırlanması<br />
Bu araştırmanın uygulama kısmında kullanılacak ders yazılımının belirlenmesi için,<br />
ilk olarak yazarlık sistemleri araştırılmış ve Macromedia firmasının Authorware<br />
programı uygun bulunmuştur. Sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’nın İlköğretim 6. Sınıf Fen<br />
Bilgisi Öğretim Programı’nda belirttiği amaç ve davranışlara uygun olarak, Çiçekli<br />
Bitkiler Konusu’nun bilgisayar destekli öğretim programı, Macromedia Authorware 4<br />
yazılımı kullanılarak araştırmacı tarafından hazırlanmıştır.<br />
Hazırlanan yazılımın konu anlatımı, 31 sayfadan oluşmaktadır. Alıştırmalar<br />
bölümünde 19 soru bulunmakta ve 10’ar soruluk iki test te programda yer almaktadır.<br />
Program üç bölümden oluşmaktadır. Programın birinci bölümünde, konu anlatımı<br />
yapılmıştır. Konular, Çiçekli Bitkilere Örnekler, Çiçekli Bitkilerin Organları, Çiçekli<br />
Bitkilerdeki Organların Görevleri, Çiçeğin Kısımları, Çiçekli Bitkilerde Tozlaşma ve<br />
Döllenme, Tohum ve Meyve Oluşumu olarak sınıflandırılmıştır.<br />
Konu anlatımları, araştırmacı tarafından seslendirilmiş ve görsel bir biçimde<br />
sunulmaya çalışılmıştır. Sesle eşzamanlı animasyonlara yer verilmiştir. Konu anlatımı<br />
sayfasında, “?” işareti ile simgelenmiş olan sözlük düğmesi bulunmaktadır. Öğrenciler,<br />
konu anlatımı sırasında merak ettikleri bir fen terimine, bu ikonu kullanarak<br />
ulaşabilmektedirler. Konu anlatımı sayfasında, “S” harfli ile simgelenmiş olan<br />
alıştırmalar düğmesi bulunmaktadır. Öğrenci bulunduğu konuyu bitirdikten sonra, bu<br />
düğmeyi kullanarak o konuya ait alıştırmaları çözebilmektedir.<br />
Programın ikinci bölümünde, alıştırmalar bulunmaktadır. Alıştırmalar Çiçekli<br />
Bitkilere Örnekler, Çiçekli Bitkilerin Organları, Çiçekli Bitkilerdeki Organların<br />
Görevleri, Çiçeğin Kısımları, Çiçekli Bitkilerde Tozlaşma ve Döllenme, Tohum ve<br />
Meyve Oluşumu konularına ait olarak sınıflandırılmıştır. Öğrenciler cevaplarını,<br />
kalemin yanında bulunan kutulara, kalemi sürükleyip bırakarak işaretlemektedirler.<br />
Öğrenciler doğru seçeneği işaretlediklerinde alkış sesi ve tebrikler yazısı, yanlış<br />
seçeneği işaretlediklerinde ise bir hata sesi ve üzgünüm yanlış yazısı çıkmaktadır.<br />
Öğrencilere, alıştırmalar bölümünde tek hata yapma hakkı verilmiştir. İkinci hatadan<br />
sonra, doğru cevap bilgisayar tarafından verilmektedir. Alıştırmalar sayfasında, “K”<br />
harfi ile simgelenmiş bir düğme bulunmaktadır. Öğrenci bulunduğu alıştırma<br />
sayfasındaki soruları çözemiyorsa, o alıştırma sayfasına ait konuya, bu düğme<br />
yardımıyla ulaşabilir. Konuyu tekrar çalıştıktan sonra, bu sayfaya geri dönebilir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
110 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />
Programın son bölümünde ise, testler bulunmaktadır. Testler bölümü, iki testten<br />
oluşmuştur. Testler 10’ar soruluk hazırlanmıştır. Testlerde, öğrencinin bir önceki soruya<br />
ulaşabilmesi engellenmiştir. Her iki testin sonunda, değerlendirme bölümü<br />
bulunmaktadır. Değerlendirme sayfasında, her bir konuya ait testte kaç soru çıktığı ve<br />
öğrencinin bu testlerdeki doğru cevap, yanlış cevap ve boş sayıları bilgisayar tarafından<br />
bildirilmektedir. Öğrencinin başarı durumuna göre, sayfanın en altında program<br />
tarafından öğrenciyi güdüleyici ifadelerde kullanılmaktadır.<br />
Hazırlanan yazılım üzerine daha detaylı bilgilere ve yazılımdan alınmış örnek<br />
resimlere http://w3. gazi. edu. tr/web/akcay internet adresinden ulaşılabilir.<br />
2.4.3. Araştırmanın Uygulanması<br />
Bu araştırma, 2001-2002 öğretim yılının birinci yarıyılında Kastamonu ili Merkez ilçede<br />
bulunan, MEB’nın bilgisayarlandırma kampanyasından bilgisayar alan ve bilgisayar<br />
laboratuarı olan okulların içinden rasgele seçilen, 23 Ağustos İlköğretim ve Merkez<br />
İlköğretim Okulu’nda uygulanmıştır. Araştırmacı tarafından hazırlanan Fen Bilgisi Ders<br />
Yazılımı, okulların bilgisayar laboratuarlarına kurulmuş ve çalışır hale getirilmiştir.<br />
Uygulamaya başlamadan önce, okulların 6. sınıflarından rasgele birer şube seçilmiştir.<br />
Bu şubelerde öğrenim gören öğrencilere, öntest uygulanmıştır. Şubelerdeki öğrenciler ön<br />
testten aldıkları puana ve 5. sınıf fen bilgisi karne notlarına göre, yaklaşık denk iki gruba<br />
ayrılmıştır. Ayrılan grupların denkliği, ANOVA ile sınanmıştır. Her iki okulda da, bu<br />
gruplardan rasgele bir tanesi deney, bir tanesi ise kontrol grubu olarak seçilmiştir.<br />
Çiçekli bitkiler konusunun öğretimine, deney ve kontrol grubunda aynı anda<br />
başlanmıştır. Ayrıca çiçekli bitkiler konusu deney ve kontrol gruplarında işlenirken,<br />
MEB tarafından 2000 yılı Kasım ayında yayınlanan 25<strong>13</strong> sayılı Tebliğler Dergisi’nde<br />
yer alan Fen Bilgisi Öğretim Programı’nın belirlediği amaç, konu, ilke ve hedefler<br />
izlenmiş ve bunların dışına çıkılmamıştır. Deney ve kontrol grubunda çiçekli bitkiler<br />
konusunun öğretimine, dört haftalık bir süreyi kapsayan 12 ders saati ayrılmış ve<br />
öğretim her iki grupta da aynı anda bitirilmiştir. Çiçekli bitkiler konusunun öğretimi;<br />
aynı araştırmacı tarafından kontrol grubu öğrencilerine klasik yöntem kullanılarak<br />
yapılırken, deney grubu öğrencilerine okul bilgisayar laboratuarında bilgisayar destekli<br />
öğretim yöntemi kullanılarak yapılmıştır.<br />
Deney grubu öğrencileri, bilgisayar laboratuarında her bilgisayara bir kişi oturacak<br />
şekilde yerleştirilmiştir. Öncelikle araştırmacı tarafından öğrencilere yazılımın tanıtımı<br />
yapılarak, kullanımı açıklanmıştır. Öğrenciler “Çiçekli Bitkiler” konusunun anlatıldığı<br />
yazılımı, bireysel olarak kendileri dört haftalık süre içinde tamamladılar. Bu süreçte,<br />
öğrencilerin çiçekli bitkiler konusunu, yazılımdaki öğretim sırasına göre işlemelerine<br />
dikkat edilmiştir. Ayrıca her öğrenci konuların öğrenimi sona erdiğinde, o konu ile ilgili<br />
alıştırmaları çözmüştür. Alıştırmaların sonucuna göre, öğrenciler tarafından anlaşılmayan<br />
konuların tekrarlarının yapılması sağlanmıştır. Öğretim sona erdiğinde, yazılımdaki<br />
bütün konuyu kapsayan testler, öğrenciler tarafından çözülmüştür. Araştırmacı bilgisayar<br />
destekli öğretim süresince, yazılımla ilgili öğrenci sorularını yanıtlamış ve öğrencilerin<br />
karşılaşabilecekleri problemler için, danışman ve rehber olarak yardım etmiştir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 111<br />
“Çiçekli Bitkiler” konusunun öğretimi, kontrol grubu öğrencilerine BDÖ<br />
programına paralel olarak hazırlanan ders anlatım planı çerçevesinde, geleneksel<br />
öğretim yöntemleri kullanılarak yapılmıştır. Deney grubunda anlatılan konunun<br />
tamamının öğretimi, kontrol grubu öğrencilerine anlatım ve soru cevap yöntemleri<br />
kullanılarak aynı araştırmacı tarafından yapılmıştır. Ayrıca deney grubu öğrencilerinin<br />
çözdüğü alıştırmalar ve testler, fotokopi olarak kontrol grubu öğrencilerine dağıtılarak<br />
çözmeleri sağlanmıştır. Öğretimin sona ermesinden iki hafta sonra, deney ve kontrol<br />
grubu öğrencilerine ön test olarak uygulanan test, son test olarak aynı anda<br />
uygulanmıştır.<br />
2.5. Verilerin Analizi<br />
Araştırmanın başlangıcında, deney ve kontrol grubu öğrencilerinin birbirine göre<br />
öğrenme ve başarı düzeylerini belirlemek amacıyla uygulanan ön testten elde edilen<br />
verilerin ve 5. sınıf fen bilgisi dersi karne notlarının çözümlenmesinde ve çiçekli bitkiler<br />
konusunun öğretiminde, bilgisayar destekli öğretim yöntemi ile anlatım yönteminin<br />
öğrenci başarısına etkisini belirlemek amacıyla uygulanan son testten elde edilen<br />
verilerin çözümlenmesinde istatiksel yöntemlerden bağımsız t- testi kullanılmıştır.<br />
Öğrencilerin fen bilgisi dersi karne notları, ön test ve son test puanlarına t- testi<br />
uygulanması ile ulaşılan sonuçlar, 0. 05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir.<br />
3. Bulgular ve Yorum<br />
Araştırmanın başlangıcında, deney ve kontrol grubu öğrencilerinin “Çiçekli<br />
Bitkiler” konusuna ilişkin bilgi seviyeleri arasında fark olup olmadığını belirleyebilmek<br />
için uygulanan ön testten alınan puanların, bağımsız gruplar için t testi analiz sonuçları<br />
tablo 3. 1. de verilmiştir.<br />
Tablo 3.1. Deney ve Kontrol Gruplarında Yer Alan Öğrencilerin Öntest Puanlarına<br />
İlişkin Bağımsız Gruplar İçin t-Testi Sonuçları<br />
Grup N X SS sd t p<br />
Kontrol 25 32,00 8,17<br />
Deney 25 34,40 10,52<br />
48 -,901 ,372<br />
Tablo 3.1’de görüldüğü gibi, deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin,<br />
uygulama öncesinde “Çiçekli Bitkiler” konusuna ilişkin öntest sonuçları arasında<br />
anlamlı düzeyde bir farklılık olmadığı belirlenmiştir (t (48) = -,901; p>,05). Bu sonuç,<br />
deneysel çalışma öncesinde, deney ve kontrol gruplarında bulunan öğrencilerin “Çiçekli<br />
Bitkiler” konusuna ilişkin bilgi seviyelerinin benzer düzeyde olduğunu göstermektedir.<br />
Araştırmanın başlangıcında deney ve kontrol grubu öğrencilerinin öğrenme ve<br />
başarı düzeyleri arasında fark olup olmadığını belirleyebilmek için, 5. sınıf fen bilgisi<br />
karne notlarına uygulanan bağımsız gruplar için t testi analiz sonuçları tablo 3. 2. de<br />
verilmiştir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
112 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />
Tablo 3. 2. Deney ve Kontrol Gruplarında Yer Alan Öğrencilerin 5. Sınıf Fen<br />
Bilgisi Karne Notlarına İlişkin Bağımsız Gruplar İçin t-Testi Sonuçları<br />
Grup N X SS sd t p<br />
Kontrol 25 3,68 1,07<br />
Deney 25 3,68 1,07<br />
48 ,00 1,00<br />
Tablo 3. 2. deki verilere göre, deney ve kontrol grubunda yer alan öğrencilerin, 5.<br />
sınıf fen bilgisi dersi karne notları arasında anlamlı düzeyde bir farklılık olmadığı<br />
belirlenmiştir (t (48) =,00; p>,05). Bu sonuç, deneysel çalışma öncesinde deney ve kontrol<br />
gruplarında bulunan öğrencilerin, fen bilgisi başarısı ve öğrenme düzeyi açısından<br />
benzer düzeyde olduğunu göstermektedir.<br />
Çiçekli Bitkiler konusunun öğretiminde bilgisayar destekli öğretim yönteminin<br />
etkisinin incelendiği deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretim yöntemlerinin<br />
kullanıldığı kontrol grubu öğrencilerinin, son test puanları arasında anlamlı düzeyde bir<br />
farklılık olup olmadığını belirleyebilmek için uygulanan son testten alınan puanların,<br />
bağımsız gruplar için t testi analiz sonuçları tablo 3. 3. de verilmiştir.<br />
Tablo 3.3. Deney ve Kontrol Gruplarında Yer Alan Öğrencilerin Sontest<br />
Puanlarına İlişkin Bağımsız Gruplar İçin t-Testi Sonuçları<br />
Grup N X SS sd t p<br />
Kontrol 25 56,68 11,15<br />
Deney 25 64,16 11,10<br />
48 2,297 0,031<br />
Tablo 3. 3. de görüldüğü gibi, deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin “Çiçekli<br />
Bitkiler” konusunun işlenmesi sonucunda uygulanan son testlerden elde ettikleri<br />
puanları arasında anlamlı düzeyde bir faklılığın meydana geldiği belirlenmiştir (t (48) =<br />
2,297; p
Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 1<strong>13</strong><br />
yöntemi ile öğrenim gören deney grubu öğrencilerinin son test sonucunda akademik<br />
başarı düzeyleri, geleneksel öğretim yöntemleri ile öğrenim gören kontrol grubu<br />
öğrencilerinden daha yüksektir.<br />
Bu sonuca dayanarak; fen eğitiminde bilgisayar destekli öğretim yönteminin<br />
geleneksel öğretim yöntemine göre öğrencilerin akademik başarılarını arttırmada daha<br />
etkili bir yöntem olduğu söylenebilir.<br />
Meyveci (1997) ve İbiş (1999) yaptıkları araştırmalarda, fen eğitiminde bilgisayar<br />
destekli öğretim yönteminin geleneksel öğretim yöntemine göre öğrencilerin akademik<br />
başarılarını arttırmada daha etkili bir yöntem olduğu sonucuna ulaşmışlardır (26), (27).<br />
Ayrıca Reed, (1986) ; McCoy, 1991; Geban, Aşkar ve Özkan, (1992) ; Bennett, (1986)<br />
de yaptıkları araştırmalarda, bilgisayarın eğitimde kullanılmasının fen eğitimindeki<br />
başarıyı anlamlı bir şekilde arttırdığı sonucuna ulaşmışlardır. Bu sonuçlar, yapılan bu<br />
araştırmanın sonucunu kanıtlar niteliktedir (21), (22), (23), (24).<br />
Öneriler<br />
Araştırmadan elde edilen sonuçlara dayalı olarak, etkili ve kalıcı bir fen eğitimi<br />
sağlayabilmek, öğrencilerin anlamlı öğrenmeyi gerçekleştirebilmelerini ve başarı<br />
düzeylerini artırabilmek için aşağıda verilenler önerilebilir.<br />
1. Öğretmen merkezli ve öğrencinin pasif olduğu düz anlatım yöntemiyle fen bilgisi<br />
müfredatındaki mevcut bilgilerin öğrencilere aynen aktarılmasıyla, anlamlı<br />
öğrenme, etkili, kalıcı bir fen eğitimi gerçekleşemez ve öğrencilerin başarı düzeyleri<br />
arttırılamaz (28). Bu nedenle öğretmenler geleneksel öğretim yöntemi yerine,<br />
öğrenci merkezli ve öğrencilerin pasif değil de aktif olmasını sağlayacak BDÖ<br />
yöntemi gibi öğretim yöntem ve tekniklerini tercih etmeli ve uygulamalıdır.<br />
2. Özellikle soyut kavramları içeren fen konularının öğretiminde soyut kavramları<br />
somutlaştırabilecek, öğrencilerin ilgisini çekecek, yüksek düşünme becerilerini<br />
geliştirecek ve anlamlı öğrenmeyi sağlayabilecek bilgisayar yazılımları<br />
kullanılmalıdır. Böylece öğrencilere, öğrendiklerini pekiştirme ve uygulama fırsatı<br />
verilmiş olur. Öğrenciler, uygulamalar ile yapılan tekrarlar sonucunda,<br />
öğrendiklerini pekiştirebilir ve anlamlı öğrenme sağlanabilir.<br />
3. Öğrencilerin ne kadar fazla duyu organına hitap edilirse, öğrenim o kadar etkili ve<br />
kalıcı olur. Bu nedenle öğretmenler, öğretim sırasında öğrencilerin mümkün oldukça<br />
fazla duyusuna hitap edebilecek şekilde öğretim yöntem ve araç – gereçlerinden<br />
(bilgisayar simülasyonları, video kasetler gibi) faydalanmalıdır (28).<br />
4. Öğrenme sürecinde öğrencilerin ilgi ve dikkatinin öğretimi yapılan konuya<br />
çekilmesi ve öğretim süresince canlı tutulması, anlamlı öğrenme ve etkili bir fen<br />
öğretiminin gerçekleşmesini sağlar (28). Bunu yapabilmek için, fen bilgisi<br />
programında yer alan konular ve kavramların öğretiminde, öğrencilerin ilgisini ve<br />
dikkatini öğretimi yapılan konuya çekebilecek ve öğretim süresince canlı tutabilecek<br />
yazılımlar tercih edilmelidir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
114 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />
5. Bir çok eğitim teknoloğu, bilgisayarların özellikle 1980’lerden sonra toplumları<br />
yoğun bir şekilde etkilemeye başladığını, bunun sonucu olarak gelişmiş ve<br />
gelişmekte olan ülkelerin hemen hemen tümünün eğitim sistemlerini bilgisayarla<br />
donatmak için büyük bir çaba içine girdiklerini belirtmektedirler. Örneğin ABD’de,<br />
1981 yılında okulların %18’inde öğretim amaçlı tek bir bilgisayar bulunurken,<br />
1995’de bu oran %99’a ulaşmıştır (29). Bu bilgilere dayanarak eğitim sistemimizde<br />
yer alan okulların tamamına bilgisayar laboratuarları kurulmalı ve öğrencilere<br />
bilgisayar kullanımı öğretilmelidir.<br />
6. BDÖ nün en önemli unsurlarından biri de öğretmendir. BDÖ yönteminin başarılı bir<br />
şekilde uygulanabilmesi için, bilgisayar kullanma becerisine sahip ve öğrenmeyi<br />
izleme, yönlendirme ve geliştirme yönünden öğretimde kılavuz rolünü üstlenecek<br />
öğretmenler şarttır. Bu konuda yetişmiş öğretmen eksiği bulunmaktadır. Hizmet içi<br />
eğitimler veya buna benzer faaliyetlerle bu açık kapatılmalıdır.<br />
7. BDÖ yönteminin başarılı olabilmesi, büyük ölçüde yazılımların niteliğine ve<br />
kalitesine bağlıdır. Bu nedenle hazırlanan yazılımlar fen bilgisi müfredatında yer<br />
alan hedef ve davranışlara ve öğrencilerin öğrenme seviyesine mutlaka uygun<br />
olmalıdır. Ayrıca bu yazılımlar, eğitim ve öğretim ilkelerine ve her dersin ve o<br />
derste öğretimi yapılacak olan konunun doğasına uygun olarak uzman eğitimciler<br />
tarafından hazırlanmalıdır.<br />
8. BDÖ yönteminin öğrencileri fen öğrenmeye ne derece güdülediği, öğrencilerin fen<br />
bilgisi dersine karşı tu<strong>tum</strong>larını, başarılarını ne kadar etkilediği ve öğrencilerin<br />
zihinsel süreç becerilerini ne ölçüde geliştirdiği konusunda ilköğretim ve<br />
ortaöğretim kademelerinde öğrenim gören öğrenciler üzerinde araştırmalar<br />
yapılabilir.<br />
Kaynaklar<br />
1. Genel, T. (1998), Ortaöğretimde İkinci Dereceden Fonksiyonların Grafiği<br />
Konusunun Öğretiminde Bilgisayar Desteğinin Rolü, Ankara: H. Ü. Fen Bilimleri<br />
Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />
2. Jonassen, D. & Reeves, T. (1996), Learning with Technology: Using Computers as<br />
Cognitive Tools, In D. H. Jonassen 8 (Ed. ), Handbook of Research on Educational<br />
Communications and Technology, 693-719.<br />
3. Means, B. (1994), Using Technology to Advance Educational Goals, In B. Means<br />
(Ed. ), Teachnology and Educational Reform:The Reality Behind the Promise, San<br />
Fransisco: Jossey –Bass Publishers,1-22.<br />
4. Leshin, C. B. , Pollock, J. & Reigeluth, C. M. (1994), Instructional Design<br />
Strategies and Tactics, N. J. : Second Printing, Education Technology Publication,<br />
Englewood, Cliffs.<br />
5. Alessi, S. M. & Trollip, S. R. (1985), Computer-Based İnstruction Methods And<br />
Development, New Jersey : Prentice – Hall, Inc. , Englewood Cliffs.<br />
6. Şahin, T. ve Yıldırım, S. (1999), Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme,<br />
Ankara: Anı Yayıncılık.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Fen Eğitiminde İlköğretim 6. Sınıflarda Çiçekli Bitkiler Konusunun Öğretiminde… 115<br />
7. Büyükçapar, O. ve Sökmen Z. (1999), Bilgisayar Destekli Eğitim Araştırması 1-2,<br />
İnternet’ten 15 Kasım 2004’de elde edilmiştir:<br />
http://www. geocities. com/zezencay/egitim. htm.<br />
8. Carroll, J. M. & Rosson, M. B. (1987), Paradox Of The Active User, In Carroll, J.<br />
M. ed. Interfacing Thought: Cognitive Aspects of Human-Computer Interaction,<br />
Cambridge, MIT Press.<br />
9. Kozma, R. B. (1991), Learning With Media, Review of Educational Research, 61<br />
(2), 179-211.<br />
10. Altınkaya, H. (1998), Türkiye’de Bilgisayar Destekli Eğitimin Gelişimi, Ankara<br />
:G. Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />
11. Numanoğlu, M. (1992), Milli Eğitim Bakanlığı Bilgisayar Destekli Eğitim Projesi:<br />
Bilgisayar Destekli Eğitim Yazılımlarında Bulunması Gereken Eğitsel Özellikler,<br />
Ankara: A. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />
12. Akarsu, F. , Aşkar, P. ve Ersoy, Y. (1988), Bilgisayar destekli öğretimde<br />
öğretmenin işlevi ve yetiştirilmesi, Bilgisayar Destekli Eğitim Kongresi, Ankara.<br />
<strong>13</strong>. Kirnik, G. (1998), 7. Sınıf Düzeyinde Denklemler Konusunun Öğretiminde Bilgisayar<br />
Destekli Öğretim Yöntemi ile Geleneksel Yöntemin Öğrenci Başarısına Etkileri,<br />
Ankara :H. Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />
14. Bright, G. W. (1983), Explaining the Efficiency of Computer Assisted Instruction,<br />
AEDS Journal (EJ284239), 16 (3), 144-152.<br />
15. Lillie, D. L. , Hannum, W. H. & Stuck, G. B. (1989), Computers and Effective<br />
Instruction, New York : Longman Inc.<br />
16. Baykal, A. (1984), Öğretim makineleri içinde neden bilgisayar, 1. Bilgisayar<br />
Kongresi, Ankara.<br />
17. Alkan, C. (1986), Bilgisayarın eğitimde kullanımı, Eğitim ve Bilim, 11 (62), 9-15.<br />
18. Ertepınar, H. , Demircioglu, H. , Geban, Ö. ve Yavuz, D. (1998), Benzeşme ve<br />
Bilgisayarlı Öğretimin Mol Kavramını Anlamaya Etkisi, Ulusal Fen Bilimleri Eğitimi<br />
Sempozyumu Bildirileri, Trabzon: K. T. Ü. Fatih Eğitim Fakültesi 173-175.<br />
19. Demircioğlu, H. ve Geban, Ö. (1996), Fen bilgisi öğretiminde bilgisayar destekli<br />
öğretim ve geleneksel problem çözme etkinliklerinin ders başarısı bakımından<br />
karşılaştırılması, H. Ü. Eğitim Fak. Dergisi 12, 183-185.<br />
20. Ayas, A. , Karataş, F. Ö. , Ünal, S. ve Çalık, M. (2001), Gazlar Konusuyla İlgili<br />
Bilgisayar Yazılımlarının Yeterliliklerinin Araştırılması ve Örnek Bir Yazılım<br />
Geliştirilmesi, Yeni Bin yılın Başında Türkiye’de Fen Bilimleri Eğitimi<br />
Sempozyumu, İstanbul: Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 221-227.<br />
21. Reed, B. (1986), The Effects of Computer Assisted Instruction on Achievement<br />
and Attitudes of Underachievers in High School Biology, Dissertation Abstracts<br />
International, 47 (4), 1270A.<br />
22. McCoy, L. , P. (1991), The effect of geometry tool software on high school<br />
geometry achievement, Journal of Computers in Mathematics and Science<br />
Teaching, 10, 51-57.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
116 Süleyman AKÇAY, Mustafa AYDOĞDU, Halil İbrahim YILDIRIM, Önder ŞENSOY<br />
23. Geban, Ö. , Aşkar, P. & Özkan, I. (1992), Effects of computer simulations and<br />
problem solving approaches on high school students, Journal of Educational<br />
Research, 86, 6-10.<br />
24. Bennett, R. , (1986), The Effect of Computer Assisted Instruction and<br />
Reinforcement Schedules on Physics Achievement and Attitudes Toward Physics<br />
of High School Students, Dissertation Abstracts International, 46 (2), 3670A.<br />
25. Karasar, N. (2000), Bilimsel Araştırma Yöntemi, Ankara : Nobel Yayın Dağıtım.<br />
26. Meyveci, N. , (1997), Bilgisayar Destekli Fen Bilgisi Öğretiminin Öğrenci<br />
Başarısına ve Öğrencilerin Bilgisayara Yönelik Tu<strong>tum</strong>una Etkisi, Ankara: A. Ü.<br />
Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />
27. İbiş, M. , (1999), Bilgisayar Destekli Fen Bilgisi Öğretiminin Öğrenci Başarısına<br />
Etkisi, Ankara: G. Ü. Eğitim Bilimleri Enst. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />
28. Yıldırım, H. İ. (2001), İlköğretim 6. , 7. ve 8. Sınıf Öğrencilerinin Elektrik<br />
Konusunda Sahip Oldukları Yanlış Kavramların Tespiti Üzerine Bir Araştırma, G.<br />
Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />
29. Heddens, J. W. & Speer, R. W. (1997), Today’s Mathematics (9. Edition), New<br />
Jersey: Merrill An Imprint of Prentice-Hall.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 117-128<br />
İLKÖĞRETİM MATEMATİK ÖĞRETMENLİĞİ PROGRAMINA<br />
BAŞLAYAN ÖĞRENCİLERİN LİSE 2 MATEMATİK<br />
KONULARINDAKİ HAZIR BULUNUŞLUK DÜZEYLERİ<br />
Özet<br />
Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />
Gazi Üniversitesi, Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />
Bu araştırmada Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği programına başlayan<br />
öğrencilerin lise2 matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri incelenmiştir. Araştırma<br />
sonucunda; öğrencilerin lise2 matematik konularında “zayıf” düzeyinde oldukları yani lise2<br />
matematik konularını yeterince öğrenemedikleri belirlenmiştir.<br />
THE LEVEL OF THE READINESS OF STUDENTS WHO BEGUN<br />
PRIMARY SCHOOL MATHEMATICS TEACHING PROGRAMME<br />
RELATED TO HIGH SCHOOL 2 MATHEMATICS SUBJECTS<br />
Abstract<br />
In this study, the readiness of the students who begun mathematics education programme in<br />
primary education at education faculty related to high school 2 mathematics subjects has been<br />
investigated. As a result, the students level in high school 2 mathematics subjects has been found<br />
to be low. In other words, they could not learn high school 2 mathematics subjects well enough.<br />
1. Giriş<br />
Eğitim-öğretim sürecinin önemli unsurlarından biri hazır bulunuşluktur. Öğrencinin<br />
hazır oluş düzeyi öğrenme-öğretme sisteminin önemli bir girdisidir. Ayrıca Bloom’un<br />
okulda öğrenme modelinde de öğrencinin hazır oluşunun öğrenmedeki rolü üzerinde<br />
önemle durulmaktadır (1).<br />
Bilişsel yönden hazır olma, hem o öğrenmeyle ilgili gerekli yeteneğe, hem de yeni<br />
öğrenmeyle ilgili önceden sahip olunması gerekli davranışlara sahip olmayı kapsar. Bu<br />
girdi, öğrenmelerin birbiriyle ilgili olduğu alanlarda daha da önemlidir.<br />
Matematikteki öğrenmeler, bu alanın yapısı itibarıyla birbirine çok sıkı şekilde<br />
bağlıdır. Diğer bir deyişle matematik; ön-şart oluş ilişkilerinin en güçlü olduğu<br />
alanlardan biridir. Bu bakımdan bir konunun öğretimine başlamadan önce, bu konuyla<br />
ilgili önceki öğrenmelerle kazanılmış olması gereken davranışların öğrencilerde var<br />
olup olmadığına bakılmalıdır (2). Matematikte pek çok kavram birbirini izler ve bu<br />
izleme çok büyük önem taşır. Örneğin fonksiyon kavramı gelişmemiş bir öğrenciden<br />
→ ye bir fonksiyon tanımlamasını istemek, ve bu öğrenciye diziler ve serilerden<br />
bahsetmek, bunlarla ilgili teoremleri ispatlamaya çalışmak anlamlı olmayacaktır (3).<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
118 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />
Etkili matematik öğretimi öğrencinin ne bildiğini, neyi bilmeye ihtiyacı olduğunu<br />
anlamayı ve sonra da onları iyi bir şekilde öğrenmeleri için motive etmeyi ve<br />
desteklemeyi gerektirir (4).<br />
Bazı davranışların öğrencilerde henüz bulunmadığı anlaşılırsa, yeni konuyla ilgili<br />
öğretim etkinliklerine başlanılmadan önce, öğrencilerin gözlenmeyen davranışlarının<br />
tamamlanması yoluna gidilmelidir. Aksi halde yeni öğrenmeler zorlaşır, hatta bazen<br />
imkansız hale gelebilir (5).<br />
Öğrencilerin üniversitede öğrenecekleri matematik konuları için, lise2’de<br />
öğrenmeleri gereken matematik konularının önemi açıktır. Lise2 matematiğinin ders<br />
içeriği incelendiğinde, üniversitede öğrenilecek olan konulara iyi taban oluşturduğu<br />
görülmektedir. Ancak liseden gelen öğrenci bu tabanı almadan üniversitelerin<br />
matematik bölümlerine geldiğinde hem öğrenci için zorluklar, hem de üniversite<br />
programının uygulanmasında sıkıntılar oluşacağı açıktır. Anlamlı öğrenme; sadece yeni<br />
bilgilerin öğrenilmesi değil, yeni bilgilerin önceden var olan bilgi şemasıyla entegre<br />
edilmesi ve yeni oluşan anlamın zihinde yeniden yapılanmasıdır. Yeni bilgileri eski<br />
bilgileriyle birleştirip kaynaştıramayan öğrenciler yeni bilgileri ezberleyeceklerdir.<br />
Ezberleyen öğrencinin de; karşılaştırma, yorumlama, sonuç çıkarma gibi bilimsel<br />
yöntem süreçleriyle ilgili beceriler kazanması mümkün değildir (6).<br />
1.1. Problem Cümlesi<br />
“İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin lise2<br />
matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri nedir”? Bu çerçevede aşağıdaki<br />
sorulara da cevap aranacaktır.<br />
1.2. Alt Problemler<br />
1. İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin lise2<br />
matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri, mezun oldukları lise türüne<br />
göre değişmekte midir?<br />
2. İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin lise2<br />
matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri, ÖSS sınavında ilköğretim<br />
matematik öğretmenliğini tercih sırasına göre değişmekte midir?<br />
3. İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />
matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri, öğrenim görmeye başladıkları<br />
fakültelere göre değişmekte midir?<br />
1.3. Sayıltılar<br />
1. Araştırmaya katılan öğrencilerin uygulanan tanıma testine doğru, açık uçlu lise2<br />
matematik sorularına da içtenlikle cevap verdikleri varsayılmıştır.<br />
2. Literatür taramaya ilişkin elde edilen bilgi ve bulguların gerçeği yansıttığı<br />
varsayılmıştır<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin Lise 2… 119<br />
1.4. Sınırlamalar<br />
1. Araştırma; Tanıma testi, öğrenci değerlendirme formu ve literatür taramaya ilişkin<br />
verilerin kapsadığı alanlarla sınırlıdır.<br />
2. Araştırma, Yüksek Öğretim Kurumuna bağlı Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim<br />
Fakültesi, Gazi Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi, Atatürk Üniversitesi<br />
Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi ve Atatürk Üniversitesi Erzincan Eğitim<br />
Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programının birinci sınıf<br />
öğrencileriyle sınırlıdır.<br />
2. Yöntem<br />
Bu bölümde araştırmanın niteliği, evren ve örneklem, veri toplama araçları,<br />
verilerin çözümlenmesinde kullanılan teknikler üzerinde durulmuştur.<br />
2.1. Araştırmanın Niteliği<br />
Bu araştırma çeşidi bakımından “Kuramsal”, yapıldığı yer bakımından “Alan”,<br />
yöntemi bakımından ise “Betimleme” niteliğindedir (7).<br />
2.2. Evren ve Örneklem<br />
Araştırmanın evrenini Türkiye Yüksek Öğretim Kurumuna bağlı Gazi Üniversitesi<br />
ve Atatürk Üniversitesi öğrencileri oluşturmaktadır. Örneklemini ise bu Üniversitelere<br />
bağlı Eğitim Fakültelerindeki İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına başlayan<br />
ve random yöntemiyle seçilmiş 160 öğrenci oluşturmaktadır.<br />
Araştırmanın uygulandığı öğrencilerin kişisel bilgileri şu şekildedir.<br />
Tablo 1. Öğrencilerin mezun oldukları lise türüne göre dağılımları<br />
Mezun Olduğu Lise N %<br />
Fen Lisesi 15 9,4<br />
Anadolu Lisesi 53 33,1<br />
Anadolu Öğretmen Lisesi 51 31,9<br />
Genel ve Süper Lise 28 17,5<br />
Meslek Lisesi <strong>13</strong> 8,1<br />
TOPLAM 160 100,0<br />
Öğrencilerin mezun oldukları liselere göre dağılımları Tablo 1’de verilmiştir. Buna<br />
göre öğrencilerin; %9’u Fen Lisesi, %33’ü Anadolu Lisesi, %31’i Anadolu Öğretmen<br />
Lisesi, %17’si Genel ve Süper Lise ve %8’i ise Meslek Lisesi mezunudur<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
120 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />
Tablo 2. Öğrencilerin öğrenime başladıkları fakültelere göre dağılımları<br />
Fakülte N %<br />
Gazi Eğitim Fakültesi İMÖ 40 25,0<br />
Kastamonu Eğitim Fakültesi İMÖ 40 25,0<br />
Kâzım Karabekir Eğt.Fak.İMÖ 40 25,0<br />
Erzincan Eğitim Fak.İMÖ 40 25,0<br />
TOPLAM 160 100,0<br />
Öğrencilerin öğrenime başladıkları fakülteler Tablo 2’de verilmiştir. Öğrencilerin<br />
%25’i Gazi Eğitim Fakültesi İMÖ, %25’i Kastamonu Eğitim Fakültesi İMÖ, %25’i<br />
Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi İMÖ ve %25’i Erzincan Eğitim Fakültesi İMÖ<br />
programındandır.<br />
Tablo 3. Öğrencilerin ilköğretim matematik öğretmenliğini üniversite sınavında<br />
tercih sırasına göre dağılımları<br />
Tercih Sırası N %<br />
1-5 Arası 111 69,4<br />
6-10 Arası 29 18,1<br />
11-15 Arası 10 6,3<br />
16 ve Üstü 10 6,3<br />
TOPLAM 160 100,0<br />
Öğrencilerin ilköğretim matematik öğretmenliği programını ÖSS sınavında tercih<br />
sırası Tablo 3’de verilmiştir. Tablodan da görüldüğü gibi öğrencilerin % 69’u<br />
ilköğretim matematik öğretmenliği programını 1-5 arasında tercih yapmıştır.<br />
2.3. Veri Toplama Araçları<br />
Araştırmada kullanmak için araştırmacı tarafından hazırlanan veri toplama aracı iki<br />
bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde öğrencilere ait kişisel bilgiler yer almaktadır.<br />
Bu bilgiler; mezun olduğu lise türü, okuduğu fakülte ve ÖSS sınavında matematik<br />
öğretmenliği tercih sırası gibi 3 adet bağımsız değişkendir. İkinci bölümde ise,<br />
öğrencilerin lise2 matematik konularındaki hazır bulunuşluklarını tespit etmek amacıyla<br />
hazırlanan açık uçlu alan soruları yer almaktadır. Hazırlanan bu soruların özellikleri<br />
şunlardır;<br />
• Sorular lise2 matematik programının amaç ve davranışları doğrultusunda<br />
öğrencilerin lise2 de gördükleri matematik konularından oluşmaktadır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin Lise 2… 121<br />
• Öğrenci bir konuyu ne düzeyde biliyor? Ne gibi matematiksel hatalar yapıyor? veya<br />
hiç bilmiyor mu? Ayrıca öğrencinin sonucu şansla bulmasını, yardımlaşmasını ve<br />
verilecek şıklarla yönlendirilmesini önlemek için sorular açık uçlu olarak<br />
hazırlanmıştır.<br />
• Sorular; alan uzmanlarının öneri ve görüşleri doğrultusunda hazırlanmıştır.<br />
• Sorular; Ön uygulama olarak Kastamonu Eğitim Fakültesi’nde random yöntemiyle<br />
seçilen 6 öğrenciye uygulanıp güvenirlik katsayısı α = 0,81 olarak bulunmuştur.<br />
Ayrıca bu uygulama sonucu sınavın da 60 dakika olmasına karar verilmiştir.<br />
• Sorular; 2003-2004 eğitim-öğretim yılının güz yarıyılının ilk dersinde öğrencilere<br />
uygulanmıştır.<br />
2.4. Verilerin Çözümlenmesi<br />
Bulguların değerlendirilmesi aşamasında, öğrencilerin verdikleri cevaplar ayrıntılı<br />
olarak analiz edilmiştir. Öğrencilerin cevapları “Boş”, “Tamamen yanlış”, “Kısmen<br />
doğru”, “Yöntem doğru fakat işlem hatası var” ve “Tamamen doğru” olmak üzere<br />
beş kategoriye yerleştirilmiştir. Bu kategoriler kısaca aşağıdaki şekilde ifade edilebilir.<br />
Boş; Soruyu tamamıyla boş bırakanlar bu kategoride toplanmıştır.<br />
Tamamen yanlış; İlişkisiz, mantıksız ya da yanlış bilgi içeren, soruyla alakası<br />
olmayan cevaplar bu kategoride toplanmıştır.<br />
Kısmen doğru; Soru ile ilgili kabul edilebilir düzeyde olan, ancak soruya tam<br />
olarak cevap teşkil etmeyen cevaplar bu kategoride toplanmıştır.<br />
Yöntem doğru ancak işlem hatası var; Sorunun çözümü için yapılan muhakeme<br />
ve yöntem doğru, fakat dikkatsizlikten yapılan basit işlem hatası olan cevaplar bu<br />
kategoride toplanmıştır.<br />
Tamamen doğru; Sorunun çözümü için hem yöntem doğru, hem de çözümde hiçbir<br />
işlem hatası olmayan cevaplar bu kategoride toplanmıştır.<br />
Elde edilen veriler SPSS 10.0 for Windows (statical Pocket of Social Sciense) paket<br />
programında analiz edilmiştir. Yapılan analizlerde verilerin Aritmetik Ortalaması,<br />
Yüzdesi, Frekansı, Standart Sapması ve T değerleri bulunarak yorumlanmıştır. Bu<br />
hesaplamalarda: Boş= 0, Tamamen Yanlış=1, Kısmen Doğru=2, Yöntem Doğru ancak<br />
İşlem Hatası Var=3, Tamamen Doğru= 4 puan şeklinde puanlama yapılmıştır.<br />
Puanlandırma işleminde her bir düzeye düşen aralığın eşit aralıklı olabilmesi için (n-<br />
1)/n formülü uygulanmış ve her düzeye düşen puan 0,80 olarak hesaplanmıştır.<br />
Böylece;<br />
0,00 - 0,80 “Çok zayıf”<br />
0,81- 1,60 “Zayıf”<br />
1,61 - 2,40 “Orta”<br />
2,41 - 3,20 “İyi”<br />
3,21-4,00 “Çok iyi”<br />
şeklinde ölçek ve karşılığı olan değerler belirlenmiştir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
122 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />
Kişisel bilgilerle ilgili bulguların analizinde, frekans (f), yüzde (%) değerlerinden<br />
faydalanılmıştır. Öğrencilerin sorulara vermiş oldukları cevaplara göre durumlarının<br />
analizinde, frekans, yüzde ve aritmetik ortalamadan yararlanılmıştır.<br />
Öğrencilerin; lise2 matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeylerinin, mezun<br />
olduğu liseye göre, matematik öğretmenliği tercih sırasına göre ve öğrenime<br />
başladıkları fakültelere göre değişip değişmediğini tespit etmek için, Kruskal Wallis<br />
testi kullanılmıştır (8).<br />
3. Bulgular ve Yorum<br />
İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />
matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeylerini tespit etmek amacıyla elde edilen<br />
bulgular, öğrencilerin açık uçlu matematik sorularına verdikleri cevapların analizinden<br />
elde edilmiştir. Öğrencilerin lise2 matematik konularıyla ilgili sorulara verdikleri<br />
cevapların analizi tablo 4’de verilmiştir.<br />
Tablo 4. Öğrencilerin lise2 matematik konularıyla ilgili sorulara vermiş oldukları<br />
cevapların analizi<br />
Soru<br />
No<br />
Boş<br />
Tamamen<br />
Yanlış<br />
Kısmen<br />
doğru<br />
İşlem<br />
hatası<br />
var<br />
Tamamen<br />
doğru<br />
f % f % f % f % f %<br />
1 120 75 35 21 5 3 0 0 0 0 0,28 160<br />
2 107 66 16 10 29 18 0 0 8 5 0,66 160<br />
3 79 49 25 15 <strong>13</strong> 8 3 1 40 25 1,37 160<br />
4 144 90 8 5 5 3 3 1 0 0 1,16 160<br />
5 42 26 7 4 10 6 24 15 77 48 2,54 160<br />
6 105 65 16 10 31 19 2 1 6 3,8 0,67 160<br />
7 <strong>13</strong>5 84 9 5 11 6 1 ,6 4 2 0,31 160<br />
GENEL ARİTMETİK ORTALAMA 0,99 160<br />
Tabloda 4’de görüldüğü gibi öğrencilerin lise2 matematik konularındaki hazır<br />
bulunuşluk düzeyleri “zayıf” düzeyindedir ( X − = 0,99 ).<br />
3.1. Öğrencilerin Almış Oldukları Puanların, Mezun Oldukları Liselere Göre<br />
Dağılımı<br />
Öğrencilerin lise2 matematik konularındaki sorulardan almış oldukları puanların,<br />
mezun oldukları liselere göre dağılımı için beş farklı lise türünün aritmetik ortalaması<br />
ve standart sapması alınmıştır.<br />
−<br />
X<br />
N<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin Lise 2… 123<br />
Tablo 5. Öğrencilerin lise2 matematik konularından aldıkları puanların, mezun<br />
oldukları liselere göre dağılımları.<br />
Fen Lisesi<br />
Anadolu Lisesi<br />
Lise Türleri<br />
Anadolu<br />
Öğretmen Lisesi<br />
Genel ve Süper<br />
Lise<br />
Meslek Lisesi<br />
X s X s X s X s X s<br />
8,46 4,59 9,71 3,04 7,86 3,75 9,78 4,38 9,69 2,59<br />
3.2. Öğrencilerin, Lise2 Matematik Konularındaki Hazır Bulunuşluk Düzeyleri<br />
Arasında, Mezun Oldukları Liselere Göre Anlamlı Bir Fark Var mıdır?<br />
Öğrencilerin lise2 matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri arasında,<br />
mezun oldukları liselere göre anlamlı bir farkın olup olmadığını anlamak için, Kruskal<br />
Wallis testi sonuçlarına bakılmıştır.<br />
Tablo 6. Kruskal Wallis Testi Sonuçları<br />
Bağımsız Değişken F Sıra ort sd X 2 P<br />
Fen Lisesi 15 74,40<br />
Anadolu Lisesi 53 90,10<br />
Anadolu Öğretmen Lisesi 51 64,35 4 10,69 0,030<br />
Genel ve Süper Lise 28 90,09<br />
Meslek Lisesi <strong>13</strong> 91,08<br />
Öğrencilerin lise2 matematik konularıyla ilgili hazır bulunuşluk düzeyleri arasında,<br />
mezun oldukları liselere göre p=,05 düzeyinde anlamlı bir farklılık bulunmuştur<br />
(p= ,03). Bu farklılığın hangi gruplar arasından kaynaklandığını belirlemek üzere Mann<br />
Whitney U- testi sonuçlarına bakılmıştır. Bu test sonucu Tablo 7’de verilmiştir.<br />
Tablo7.<br />
Mann Whitney U-Testi Sonuçları<br />
Lise Türleri N Sıra Ort. Sıra Toplamı Z p<br />
Anadolu Öğretmen Lisesi 51 33,02 1684,00<br />
Fen Lisesi 15 35,<strong>13</strong> 527,00<br />
-0,37 ,707<br />
Anadolu Öğretmen Lisesi 51 43,22 2204<br />
Anadolu Lisesi 53 61,43 3256,00<br />
-3,09 ,002 *<br />
Anadolu Öğretmen Lisesi 51 35,91 1831,00<br />
Genel Lise 28 47,45 <strong>13</strong>28,00<br />
-2,14 ,032 **<br />
Anadolu Öğretmen Lisesi 51 30,21 1540,00<br />
Meslek Lisesi <strong>13</strong> 41,50 1539,00<br />
-1,96 ,050 **<br />
* p ≤ ,01 ** p ≤ ,05<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
124 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />
Tablo 7’de görüldüğü gibi Anadolu Lisesi mezunları ile Anadolu Öğretmen Lisesi<br />
mezunları arasında Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları aleyhine, Genel Lise mezunları<br />
ile Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları arasında Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları<br />
aleyhine ve Meslek Lisesi mezunları ile Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları arasında<br />
da yine Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları aleyhine anlamlı bir fark bulunmuştur<br />
( p
İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin Lise 2… 125<br />
Tablo 9. Kruskal-Wallis Testi Sonuçları<br />
Fakülteler F Sıra ort sd X 2 P<br />
Gazi Eğitim Fak 40 86,61<br />
Kastamonu Eğitim Fak. 40 74,65<br />
K.Karabekir Eğitim<br />
3 1,442 ,696<br />
40 78,76<br />
Fak.<br />
Erzincan Eğitim Fak. 40 81,97<br />
Öğrencilerin lise2 matematik konularında hazır bulunuşluk düzeyleri arasında,<br />
okumaya başladıkları fakültelere göre p=,05 düzeyinde anlamlı bir fark bulunmamıştır<br />
(p= ,696).<br />
3.5. Öğrencilerin Lise2 Matematik Konularındaki Hazır Bulunuşluk<br />
Düzeylerinin İlköğretim Matematik Öğretmenliğini Tercih Sırasına Göre<br />
Analizi<br />
Öğrencilerin İlköğretim Matematik Öğretmenliğini tercih etme sırasına göre, açık<br />
uçlu alan sorularına vermiş oldukları cevapların analizi Tablo 10’da sunulmuştur.<br />
Tablo 10. Öğrencilerin İlköğretim Matematik Öğretmenliğini Tercih Sırasına<br />
Göre, Hazır Bulunuşluklarının Değerlendirilmesi<br />
Sorular<br />
Tercih Sırası<br />
1-5 arası 6-10 arası 11-15 arası 16 ve üstü<br />
X s f X s f X s f X s f<br />
1. 0,27 0,53 111 0,24 0,43 29 0,40 0,51 10 0,40 0,51 10<br />
2. 0,65 1,10 111 0,55 0,98 29 1,40 4,34 10 0,30 0,67 10<br />
3. 1,39 1,65 111 1,06 1,57 29 1,30 1,63 10 2,10 2,02 10<br />
4. 0,14 0,53 111 0,17 0,60 29 0,60 0,84 10 0,00 0,00 10<br />
5. 2,53 1,68 111 2,24 1,86 29 2,80 1,75 10 3,30 1,25 10<br />
6. 0,69 1,07 111 0,65 1,04 29 0,90 1,37 10 0,30 0,67 10<br />
7. 0,36 0,91 111 0,17 0,60 29 0,20 0,63 10 0,30 0,67 10<br />
Öğrencilerin lise2 matematik konularıyla ilgili sorulara vermiş oldukları cevapların;<br />
analizinde; almış oldukları puanların öğrencinin ilköğretim matematik öğretmenliğini<br />
tercih etme sırasına göre manidar bir farklılık olup olmadığını anlamak için Kruskal<br />
Wallis testi (x 2 dağılımına göre) kullanılmıştır. Bu test sonuçları Tablo 11’de<br />
sunulmuştur.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
126 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />
Tablo11. Kruskal -Wallis Testi Sonuçları<br />
Tercih Sırası F Sıra ort sd X 2 P<br />
1-5 Arası 111 79,61<br />
6-10 Arası 29 71,19<br />
11-15 Arası 10 105,60<br />
16 ve Üstü 10 92,25<br />
6-10 Arası 29 75,16<br />
11-15 Arası 10 87,35<br />
16 ve Üstü 10 94,85<br />
Toplam 160<br />
3 4,82 ,185<br />
Tablo 11’de de görüldüğü gibi öğrencilerin, lise2 matematik konularındaki hazır<br />
bulunuşluk düzeyleri ile ilköğretim matematik öğretmenliğini tercih sırası arasında<br />
p= ,05 düzeyinde anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=,185).<br />
3.6. Sonuçlar<br />
Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programı’na başlayan öğrencilerin<br />
lise2 matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeylerini tespit etmek amacıyla yapılan bu<br />
çalışmada ortaya çıkan sonuçlar kısaca şöyle sıralanabilir.<br />
• İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, Lise2<br />
matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeylerinin “zayıf”düzeyinde oldukları<br />
tespit edilmiştir. Bu da öğrencilerin lise2 matematik konularını yeterince<br />
öğrenmediklerinin göstergesidir.<br />
• İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />
matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri arasında mezun oldukları lise<br />
türüne göre anlamlı bir farkın olduğu görülmüştür. Bu farkın Anadolu Lisesi<br />
mezunları ile Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları arasında, Anadolu Lisesi<br />
mezunları lehine; Genel Lise mezunları ile Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları<br />
arasında, Genel Lise mezunları lehine ve Meslek Lisesi mezunları ile Anadolu<br />
Öğretmen Lisesi mezunları arasında da Meslek Lisesi mezunları lehine olduğu<br />
görülmüştür.<br />
• İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />
matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri arasında, öğrenime başladıkları<br />
fakültelere göre anlamlı bir fark bulunmamıştır.<br />
• İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />
matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeyleri arasında, ilköğretim matematik<br />
öğretmenliğini ÖSS’de tercih etme sırasına göre anlamlı bir fark bulunmamıştır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programına Başlayan Öğrencilerin Lise 2… 127<br />
3.7. Öneriler<br />
• İlköğretim matematik öğretmenliği programına başlayan öğrencilerin, lise2<br />
matematik konularındaki hazır bulunuşluk düzeylerini tespit etmek amacıyla yapılan<br />
bu çalışmadan, elde edilen bulgularla aşağıdaki öneriler getirilmiştir.<br />
• ÖSS sınavının Lise2 matematik konularını yeterince kapsamaması bu araştırmada<br />
elde edilen sonuçlar için önemli bir sebeptir. ÖSS sınavının Lise2 hatta Lise3<br />
konularını da içermesi hazır bulunuşluk düzeyini yukarıya çekecektir.<br />
• Lise düzeyinde matematik öğretiminde kavramlar öğretilirken neden?, niçin?, nasıl?<br />
sorularına cevaplar aranmalı, konunun özü kavratılmalıdır.<br />
• Liseler, sadece üniversite sınavını kazandıran değil, üniversitedeki öğretime alt yapı<br />
oluşturan bir öğretim modeli uygulayan kurumlar olmalıdır.<br />
‣ Anadolu Öğretmen Lisesi’nden gelen öğrencilerin Lise 2 matematik konularındaki hazır<br />
bulunuşluk düzeylerinin, diğer liselerden gelen öğrencilere düşük olmasının sebepleri<br />
araştırılmalıdır.<br />
Kaynaklar<br />
1. Bloom, B., (1979), İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme. (Çeviren: Durmuş Ali<br />
Özçelik, Milli Eğitim Basımevi, Ankara.)<br />
2. Baykul, Y., (1995), İlköğretimde Matematik Öğretimi, Hacettepe Üniversitesi<br />
Eğitim Fakültesi Personel Eğitim Merkezi, Ankara.<br />
3. Alkan, H. ve Diğerleri, (2000), 9.10. ve 11.Sınıf Öğrencilerinin Lise-1 Matematik<br />
Dersinde Düştükleri Bazı Kavram Yanılgılarının Belirlenmesi ve Çözüme Yönelik<br />
Öneriler, IV.Fen Bilimleri Kongresi, Ankara.<br />
4. Umay, A., (2000), İÖM Öğretmenliği programının Matematiğe Karşı Özyeterlilik<br />
Algısına Etkisi, Hacettepe Üni., Eğitim Fakültesi Dergisi, 21, 1-8, Ankara.<br />
5. Altun, M., (1998), Matematik Öğretimi, Erkam Matbaacılık, Bursa.<br />
6. Doğan, A., Sulak, H., Cihangir, A., (2002), İlköğretim Matematik Eğitimi<br />
Anabilim Dalı Öğrencilerinin Özel Fonksiyonlar ile Limit, Türev ve Türev<br />
Uygulamaları Konularındaki Yeterlikleri Üzerine Bir Araştırma, V. Ulusal Fen<br />
Bilimleri ve Matematik Eğitimi Kongresi Bildirileri, C2, 975-981, Ankara.<br />
7. Arlı, M., Nazlı, H. (2001), Bilimsel Araştırmaya Giriş, Gazi Kitabevi, Ankara.<br />
8. Büyüköztürk, Ş., (2002), Veri Analizi El Kitabı SPSS Uygulamaları ve Yorum,<br />
Pegem Yayıncılık 3. Baskı, Ankara.<br />
9. Lise Matematik Ders Programları, (1998), Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim<br />
Genel Müdürlüğü, Ankara.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
128 Abdulkadir TUNA, Ahmet KAÇAR<br />
Ek. Öğrencilere Uygulanan Sınav Soruları<br />
1.Soru: Z = -1 +<br />
3 i karmaşık sayısını kutupsal biçimde gösteriniz.<br />
+<br />
2.Soru: log x. y = log x+ log yolduğunu gösteriniz. “ xy, , a ∈ , a ≠1”<br />
a a a<br />
3.Soru: { 0, 1, 2, 3, 4 } kümesinin elemanlarını kullanarak, rakamları farklı üç<br />
basamaklı kaç tane çift sayı yazılabilir?<br />
4.Soru:<br />
∀ n∈ + için, 1 + 2 + 3 + 4 + . . . + n =<br />
tümevarım yöntemiyle gösteriniz.<br />
5.Soru: a ∈ ,<br />
6.Soru: ( an<br />
) =<br />
⎛<br />
⎜<br />
⎝<br />
sin 3a<br />
cos a<br />
n + 22<br />
⎟ ⎞<br />
n + 1 ⎠<br />
n ( n + 1 )<br />
2<br />
olduğunu<br />
cos3a<br />
+ ifadesini en sade hale getiriniz.<br />
sin a<br />
dizisinin kaç tane terimi tam sayıdır?<br />
16<br />
7.Soru: ∑ ( 3k<br />
+ 4 )<br />
k = 1<br />
işleminin sonucunu bulunuz.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 129-<strong>13</strong>8<br />
MATEMATİK ÖĞRETİMİNDE KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME<br />
Özet<br />
Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />
Atatürk Üniversitesi, Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, Erzurum.<br />
Kendini gerçekleştirme sürecinde hizmet öncesi eğitimin rolü oldukça fazladır. Şahsi<br />
gayretlerin yanında Öğretmen Yetiştirme Müfredat Programlarının hizmet içi döneme yönelik<br />
olması durumunda kendini gerçekleştirme süreci hızlanacağı gibi, hizmet içi döneme de önemli<br />
katkı sağlanmış olacaktır. Araştırmada hizmet öncesi dönemdeki matematik öğretmen adaylarının<br />
bazı matematiksel kavramları tanıyabilme ve hatırlayabilme becerileri incelenmiştir. Bu amaçla,<br />
açık uçlu ve çoktan seçmeli sorulardan oluşan veri toplama araçları 160 İlköğretim Matematik<br />
Öğretmen adayına uygulandı. Araştırma sonucunda deneklerin tanıma düzeylerinin hatırlamaya<br />
göre daha düşük olduğu görüldü.<br />
Anahtar Kelimeler: Kendini Gerçekleştirme, Tanıma, Hatırlama.<br />
SELF-ACTUALIZATION IN MATHEMATICS EDUCATION<br />
Abstract<br />
The role of pre-service education is quite significant in the process of self actualization.<br />
Whereas self-actualization process will be affected Teacher Training Programmes focusse on<br />
pre-service education, it will be provide significant benefits to the inservice process. In this study,<br />
pre-service mathematics teachers skills of recalling and identifying some mathematics concepts<br />
were studied. For this purpose a questionnarre composed of open-ended and multiple choice<br />
question administered to 160 prospetive teachers in the department of Primary Mathematics<br />
Teacher. The results suggest that candidates level of identifying is less compared to recalling level.<br />
Giriş<br />
Keywords: Self-Actualization, Identifying, Recalling.<br />
Günümüzde eğitim sistemlerinin, öğrencilere mevcut bilgileri aktarmak yerine bilgiye<br />
ulaşma yollarını öğretmeye yönelik olduğu söylenebilir. Bu tür öğrenme ezberden çok<br />
kavramayı ve karşılaşılan yeni durumlarla ilgili problemi çözebilme sürecine yönelik<br />
becerileri gerektirir. Bu becerilerin kazandırılması sürecinde matematiğin rolü oldukça<br />
fazladır. Matematik öğretimine yönelik olarak önerilen öğrenme-öğretme yöntemlerinin<br />
çoğunda anlamlı öğrenme amaçlanırken ülkemizde matematik öğretiminde kullanılan<br />
yöntemlerin, öğrencilere bilgileri hazır kalıplar içerisinde verip aynen geri alma şeklinde bir<br />
döngüye sahip olduğu söylenebilir. Okullarımızdaki alt yapının yeterli olmayışı ve 1970’li<br />
yıllardan itibaren önemi yıldan yıla artarak devam eden seçme sınavları nedeniyle<br />
okullarımızdaki eğitimin “Sınav merkezli eğitim” sistemine dönüşmesi bu durumun başlıca<br />
nedenleri arasında gösterilebilir. Geliştirme ve yetiştirme yerine elemeyi esas alan bu<br />
sistemde, öğrenmenin sınavlara hazırlanma olarak algılanması “Sınavı amaç, eğitimi araç”<br />
durumuna getirmiştir. Bunun sonucunda ezberci eğitim kaçınılmaz hale gelmiştir (Eşme<br />
2003). Ünlü Alman fizikçisi Einstein’in bilgi yüklemeye dayalı ezberci eğitim yüzünden<br />
okul ve eğitimle arası hiç iyi olamamış ve kendisinin bu durumla ilgili “Öğrenmemi<br />
engelleyen tek şey aldığım eğitim olmuştur” şeklindeki ifadesi herkesçe bilinmektedir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
<strong>13</strong>0 Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />
Matematiği anlayarak öğrenme gün geçtikçe daha da önem kazanmaktadır. Çeşitli<br />
ulusların eğitim politikaları incelendiğinde, matematik öğretimindeki temel amacın<br />
matematiksel gücü geliştirmek olduğu görülür. Matematiksel güç; matematiksel<br />
ilişkileri, mantıksal nedenlemeyi ve matematiksel teknikleri etkili olarak kullanma<br />
becerisidir (Ryan, 1998). Öğrencilere bu gücü kazandırmanın bir yolu da konuları<br />
öğrenci yaşantılarıyla ilişkilendirmektir. Matematik günlük yaşantıdan soyutlandığı<br />
ölçüde ezbercilik başlar. Sunulan öğrenme malzemesinin özümsenmeden, anlaşılmadan<br />
alınması ve kullanılacağı zaman ilk şekliyle tekrarlanması olayı olarak ifade<br />
edilebilecek ezbere öğrenmenin ileride kullanılma şansının oldukça düşük oluşu<br />
matematik dersinin soyut ve bilişsel ağırlıklı yapısıyla örtüşmemektedir. Hatırlama;<br />
daha önce öğrenilmiş olan bilginin çağrışım yoluyla yinelenmesi üretilmesidir. Yapılan<br />
araştırmalar bir yetişkinin arka arkaya sunulan birbiriyle ilişkisiz maddelerden sadece<br />
yedi tanesini hatırlayabildiğini ortaya koymuştur (Mouly, 1973). Dolayısıyla bu<br />
öğrenme ve öğretme modelinin matematik öğretiminde uygulanmaması gerekmektedir.<br />
Ancak, eğitim sistemimizde kronikleşmiş durumda olan bu öğrenme modelinin yerine<br />
anlamlı öğrenmenin konulamadığı da bir gerçektir. (Albayrak, 2000).<br />
Matematik öğretiminde belirli bir dönemde gerçekleştirilen öğrenmeler sonraki<br />
dönemlerdeki öğrenmelerin temelini oluşturacak, “Öğretme” işindeki hatalar azaldıkça<br />
öğrenme de o derece artacaktır. Bu anlamda “Öğretmek”; söylemek veya bilgi<br />
aktarmak, “Öğrenmek” ise davranış değişikliği veya performans iyileşmesi olarak ifade<br />
edilebilir. Geleneksel öğretimde, düz anlatımın yoğun olduğu öğretmen merkezli<br />
öğretimde, “Anlama” gerçekleşse bile “Öğrenme” gerçekleşememektedir. Bu durumda<br />
bir öğretmenin öğrencide davranış değişikliği (öğrenme) gerçekleşinceye kadar hiçbir<br />
şey öğretememiş, sadece ezberletmiş olacağı söylenebilir. Matematikte, herhangi bir<br />
kavramla ilgili kazanım yeni bilgi ile öğrenilmiş olan bilginin uygun bir şekilde<br />
ilişkilendirilmesi sonucu ortaya çıkacaktır (Skemp, 1971). Öğrenme; daha fazla bilgiyi<br />
keşfetmek değil, farklı şema ve yapılar yoluyla bu iki bilgiyi ilişkilendirmektir<br />
(Brooks&Brooks, 2001). Öğrenmenin bu yapısı ile matematiğin önşartlılık ilişkisi<br />
birlikte düşünüldüğünde, matematik öğretiminde kavramsal öğrenmenin önemi ortaya<br />
çıkmaktadır. Bir öğrencinin matematiği öğrenmesi direkt olarak matematiksel kavram<br />
ve prensipleri öğrenmesine bağlıdır (Cooney, 1977).<br />
Öğrencilerin matematiğe karşı ilgileri ve tu<strong>tum</strong>larının, aldıkları eğitimin yanında<br />
bilgilerini karşılaştıkları problemlerin çözümlerinde kullanabilme yetileri ile<br />
şekillendiği söylenebilir (NCTM 2000). Öğrencilerin öğrendiklerini ifade edebilmeleri,<br />
kavramları matematiksel alan dilini kullanarak kendi cümleleri ile oluşturabilmeleri,<br />
kısaca “Matematiksel okur-yazar” olmaları oldukça önemlidir. Hizmet öncesi öğretmen<br />
adayları ve İlköğretim öğrencileri matematiksel kavramları ve edindikleri becerileri<br />
günlük yaşantıya uygulamayı öğrenmelidirler. Bu sürecin gerçekleşmesinde kendini<br />
gerçekleştirmiş öğretmenlerin önemi oldukça fazladır (Bratina&Lipkin, 2003). Alanında<br />
kendini gerçekleştirememiş öğretmenler için öğretme, öğrencilere kuralları<br />
ezberletmekten geçer (Hill, 1997). Eğitim Fakültelerinin yeniden yapılandırılması diye<br />
bilinen program ürünlerini vermiştir. Çalışma, ülkemizde standart olarak uygulanan<br />
İlköğretim Matematik Öğretmenliği Programı’nın sorgulaması olarak ele alınabileceği<br />
gibi, benzeri çalışmaların yapılması gerekliliği öğretmen eğitimi açısından zorunluluktur.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Matematik Öğretiminde Kendini Gerçekleştirme <strong>13</strong>1<br />
Araştırmanın Amacı: Matematik öğretiminde kendini gerçekleştirme sürecinde<br />
belirleyici bir rolü olan kavramların yerinde ve düzgün kullanımı açısından matematik<br />
öğretmen adaylarının durumlarını tespit etmektir.<br />
Araştırmanın Problemi: Matematik öğretmeni adaylarının bazı matematiksel<br />
kavramları tanıyabilme ve hatırlayabilme durumları nasıldır?<br />
Alt Problemler<br />
1) Matematik öğretmen adayları bazı matematik kavramlarını tanıyabilmekte midirler?<br />
2) Öğretmen adayları bazı matematik kavramlarını hatırlayabilmekte midirler?<br />
Yöntem<br />
Bu araştırma 2003-2004 öğretim yılı ikinci döneminde Atatürk Üniversitesi K.K.<br />
Eğitim Fakültesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Anabilim Dalı’nda okuyan toplam<br />
160 son sınıf öğrencisi üzerinde iki aşamalı olarak yapılmıştır. Araştırmanın amacını<br />
yansıtacak şekilde tarafımızdan hazırlanan anketin ilk aşamasında öğretmen adaylarına<br />
matematik dersi işlenişinde sıklıkla kullanılacak olan 12 adet kavram hakkında açık<br />
uçlu sorularla bu kavramlardan ne anladıklarını açıklamaları istenmiştir. İkinci aşamada<br />
ise ilk uygulamadan (Birinci çalışmadan) elde edilen veriler doğrultusunda aynı kavramların<br />
yer aldığı çoktan seçmeli sorulardan oluşan bir anket daha uygulanmıştır. Bu yolla öğretmen<br />
adaylarının bu kavramları tanıyabilme ve hatırlama durumlarının tespiti amaçlanmıştır.<br />
Her iki uygulamada da elde edilen veriler yüzde ve frekans olarak tablolar halinde<br />
sunulmuştur. Tablolarda açık uçlu sorulardan elde edilen cevaplar soldaki sütunda, çoktan<br />
seçmeli sorulardan elde edilen cevaplar sağdaki sütunda yer almaktadır. Çoktan seçmeli<br />
sorularda yoğunlukla verilen cevaplar frekans ve yüzdeleriyle gruplandırılmış, cevap<br />
verilmeyen veya herhangi bir gruba alınamayan cevaplar ise “Diğer” olarak verilmiştir.<br />
Bulgular<br />
Tablo 1. Problem Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
Problemi nasıl açıklarsınız? f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
problem kavramını açıklar?<br />
a)Çözülmesi gereken soru 38 23,7 a)Çözülmesi gereken soru<br />
b)Konu sonunda yer alan,<br />
b)Konu sonunda yer alan,<br />
öğrencinin öğrenip<br />
öğrencinin öğrenip<br />
öğrenmediğini kontrol amaçlı 19 11,8 öğrenmediğini kontrol<br />
sorular<br />
amaçlı sorular<br />
c)Bir konuyla ilgili, alıştırmadan<br />
c)İnsan zihnini karıştıran,<br />
daha kapsamlı, mantıksal 11 6,8 ona meydan okuyan ve<br />
yargılar içeren sorular<br />
böylece inancı<br />
d)Benzeri olmayan, çözümü zor, 4 2,5 belirsizleştiren her şey<br />
farklı sorular<br />
72 45 d)Hiçbiri<br />
e)Diğer<br />
16 10<br />
f)Doğru<br />
160<br />
Toplam<br />
Toplam<br />
f %<br />
62<br />
38<br />
36<br />
24<br />
160<br />
38,7<br />
23,7<br />
22,5<br />
15<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
<strong>13</strong>2 Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />
Tablo 1’deki veriler incelendiğinde; ilk dört seçenekte soru ile problemin<br />
yaklaştırıldığı düşünülebilir. Bu bakış açısı ile veriler değerlendirildiğinde, deneklerin<br />
açık uçlu sorularda %45 (23,7+11,8+6,8+2,5) oranında problemi bir soru olarak<br />
gördüklerini söylemek mümkündür. Aynı düşünce ışığı altında çoktan seçmeli sorularda<br />
ise bu oran %63 (38,7+23,7) seviyesindedir. Bu bulgular; Heddens ve Speer (1997)<br />
“Çoğunlukla matematik derslerinde çözülen ve genellikle konu sonlarında yer alan dört<br />
işleme dayalı sorulardır” tarafından yapılan araştırma sonuçlarıyla benzerdir. Veriler,<br />
Dewey’in verdiği problem tanımına “İlk kez karşılaşılan sorun, insan zihnini karıştıran,<br />
ona meydan okuyan ve böylece inancı belirsizleştiren her şey” göre yorumlanırsa, açık<br />
uçlu sorularda %10, çoktan seçmeli sorularda ise %22,5 oranında doğru cevap<br />
verilmiştir. Deneklerin problemi tanıyabilmeden çok hatırlamada daha başarılı oldukları<br />
görülmektedir.<br />
Tablo 2. Alıştırma Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
Sizce alıştırma nedir?<br />
alıştırma kavramını<br />
açıklar?<br />
a)Pekiştirme amaçlı soru 69 43,1 a) Pekiştirme amaçlı soru<br />
b)Konunun kavranıp<br />
kavranmadığını gösteren, konu<br />
sonundaki basit sorulardır<br />
c)Benzer sorulardan birden fazla<br />
çözülmesi<br />
d)Konu kavrandıktan sonra,<br />
konuyla ilgili pratik yapma ve<br />
daha iyi anlama için öğretmen<br />
tarafından çözülen sorular<br />
e)Diğer<br />
Toplam<br />
23<br />
10<br />
<strong>13</strong><br />
45<br />
160<br />
14,3<br />
6,2<br />
8,1<br />
28,1<br />
b)Konunun kavranıp<br />
kavranmadığını gösteren,<br />
konu sonundaki basit<br />
sorulardır<br />
c)Öğrenmede, ilkeleri<br />
uygulama ve beceri<br />
sağlama için yapılan<br />
çalışma, bu amaçla<br />
belirlenen ödev veya soru<br />
d)Hiçbiri<br />
Toplam<br />
f %<br />
56 35<br />
39 24,3<br />
60 37,5<br />
4 2,5<br />
160<br />
Alıştırmalar, öğrenmede ilkeleri uygulama ve beceri sağlama için yapılan çalışmalar,<br />
bu amaçla belirlenen ödevlerdir (Öncül, 2000). Çoktan seçmeli sorularda deneklerin<br />
%37,5’i alıştırma kavramına bu cevabı vermişlerdir. Denekler açık uçlu sorulara vermiş<br />
oldukları cevaplarda ise %72 (43,1+14,3+6,2+8,1) oranında alıştırmayı “soru veya soru<br />
çözümü” olarak ifade etmişlerdir. Bu verilerden deneklerin tanıyabilme durumlarının<br />
hatırlamaya göre daha iyi olduğu sonucuna varıldı.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Matematik Öğretiminde Kendini Gerçekleştirme <strong>13</strong>3<br />
Tablo 3. Formül Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
Size göre formül nedir?<br />
a)Kalıplaşmış ifadeler<br />
b)Problemlerin çözülmesi için<br />
oluşturulan kısa yollar<br />
c)Doğruluğu daha önceden<br />
ispatlanmış kısa çözümler<br />
d)Kural<br />
e)Diğer<br />
Toplam<br />
f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
formül kavramını açıklar?<br />
25 15,6 a) Problemlerin çözülmesi<br />
için oluşturulan kısa yollar<br />
25 15,6 b) Doğruluğu daha<br />
önceden ispatlanmış kısa<br />
<strong>13</strong> 8,1 çözümler<br />
10 6,2 c)Bir konunun<br />
87 54,3 matematiksel sembollerle<br />
özetlenmesi<br />
160 d)Hiçbiri<br />
Toplam<br />
f %<br />
51<br />
92<br />
9<br />
8<br />
160<br />
Formül; nicelikler arasındaki ilişkileri göstermeye yarayan kısa cebirsel<br />
anlatımlardır. Başka bir ifadeyle nicelikler arasındaki ilişkileri matematiksel semboller<br />
kullanarak özetlemek şeklinde açıklanabilir. Bu bağlamda Tablo 3’te deneklerin açık<br />
uçlu sorularda beklenen cevabı veremedikleri, çoktan seçmeli sorularda ise %5,6<br />
oranında bu cevabı verdikleri görülmektedir. Elde edilen bulgulardan düşük olmakla<br />
birlikte deneklerin hatırlama oranlarının tanımaya göre yüksek olduğu ifade edilebilir.<br />
31,8<br />
57,5<br />
5,6<br />
5<br />
Tablo 4. Denklem Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
Denklem nedir?<br />
f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
denklem kavramını açıklar?<br />
a) İçinde bilinmeyen veya<br />
a)Problemin matematiksel<br />
bilinmeyenler bulunan ifadeler 22 <strong>13</strong>,7 yazılımı<br />
b) Problemi çözmek,<br />
b)İçinde bilinmeyen veya<br />
bilinmeyeni bulmak için 16 10 bilinmeyenler bulunan<br />
gerekli bağıntılar<br />
ifadeler<br />
c) İçinde bilinmeyen bulunan 18 11,2 c)Bilinmeyenler üzerine<br />
eşitlikler<br />
kurulan işlemler<br />
d) Bilinmeyenler arasındaki <strong>13</strong> 8,1 d)Hiçbiri<br />
ilişki<br />
e) Diğer<br />
70 43,7<br />
f) Problemin matematiksel<br />
21 <strong>13</strong>,1<br />
Toplam<br />
yazılımı<br />
Toplam<br />
160<br />
f %<br />
59 36,8<br />
54 33,7<br />
38 23,7<br />
9 5,6<br />
160<br />
Denklem, problemin matematiksel dille yazımı şeklinde açıklanabilir. Deneklerin<br />
açık uçlu sorulara verdikleri cevaplardan ilk dördü dikkate alındığında denklemi %43<br />
oranında “Bilinmeyenler üzerine kurulan bağıntı, eşitlik, ifade, ilişki” olarak<br />
algıladıklarını söylemek mümkündür. Çoktan seçmeli sorularda ise denklem için %36,8<br />
oranında “problemin matematiksel yazılımı” cevabı verilmiştir. Dolayısıyla deneklerin<br />
denklem kavramını tanıyamadıklarını ancak, çoktan seçmeli sorularda denklemi<br />
hatırlayabildiklerini söyleyebiliriz.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
<strong>13</strong>4 Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />
Tablo 5. Fonksiyon Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
Fonksiyonu nasıl izah<br />
edersiniz?<br />
a) Özel bağıntı şekli<br />
b) Eşleme<br />
c) Taşıma işlemi<br />
d) A ve B boştan farklı iki<br />
küme olmak üzere, A nın her<br />
bir elemanını B nin bir ve<br />
yalnız bir elemanına eşleyen<br />
bağıntıdır<br />
e) Diğer<br />
f) Verilen bir şart altında bir<br />
yerden başka bir yere taşıma işi<br />
Toplam<br />
f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
fonksiyon kavramını<br />
açıklamaz?<br />
29<br />
8<br />
11<br />
49<br />
58<br />
5<br />
160<br />
18,1<br />
5<br />
6,8<br />
30,6<br />
36,2<br />
3,1<br />
a)Verilen bir şart altında bir<br />
yerden başka bir yere taşıma<br />
işi<br />
b)Bağıntının özel bir halidir<br />
c)İki küme arasında kurulan<br />
bir eşlemedir<br />
d)Tanım kümesindeki her bir<br />
elemanı değer kümesindeki<br />
bir elemana eşleyen<br />
bağıntıdır<br />
Toplam<br />
f %<br />
45<br />
11<br />
66<br />
38<br />
160<br />
28,1<br />
6,8<br />
41,5<br />
Denekler fonksiyon kavramını açıklamak yerine matematiksel olarak tanımlamaya<br />
çalışmışlardır. “Verilen bir şart altında taşıma işi” şeklinde beklenen cevaba %5<br />
oranında rastlanmıştır. Deneklerin %30,6’sı fonksiyonu teorik olarak tanımlarken<br />
%18,1’i “Özel bir bağıntı” olduğunu belirtmiştir. Çoktan seçmeli soruda ise<br />
deneklerden fonksiyon kavramını karşılamayan ifadeyi bulmaları istenmiştir.<br />
Deneklerin %41,5’i “İki küme arasında kurulan eşleme” nin fonksiyon olamayacağını<br />
ifade etmişlerdir. Bu bulgulardan deneklerin hatırlama düzeylerinin daha iyi olduğu<br />
söylenebilir.<br />
Tablo 6. Özdeşlik Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
Özdeşlik denilince aklınıza ne<br />
gelir?<br />
f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
özdeşlik kavramını açıklar?<br />
a) İfade olarak farklı, sonuç<br />
a)Aynı değişken içeren iki<br />
olarak aynı olma<br />
7 4,3 cebirsel ifadenin, değişkenin<br />
b) Birbiri cinsinden ifade etme 5 3,1 her değeri için eşit olması<br />
c) Her değer için sağlanan 9 5,6 durumu<br />
eşitlikler<br />
b)İfade olarak farklı, sonuç<br />
d) Çarpanlara ayırmada 4 2,5 olarak aynı olma<br />
kullanılan eşitlikler<br />
c)İki denklemin birbirine<br />
e) Diğer<br />
<strong>13</strong>5 84,3<br />
eşitliği<br />
Toplam<br />
160<br />
d)Hiçbiri<br />
Toplam<br />
23,7<br />
f %<br />
83<br />
33<br />
22<br />
22<br />
160<br />
Özdeşlik kavramını deneklerin tanıma durumlarının iyi olmadığını açık uçlu soruya<br />
vermiş oldukları cevaplara dayanarak söylemek mümkündür. Ancak çoktan seçmeli<br />
sorularda denekler %51,8 oranında, özdeşlik kavramını diğer seçenekler içerisinden<br />
ayırt edebilmişlerdir. Bu durumu deneklerin hatırlama düzeylerinin daha yüksek olduğu<br />
şeklinde yorumlamak mümkündür.<br />
51,8<br />
20,6<br />
<strong>13</strong>,7<br />
<strong>13</strong>,7<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Matematik Öğretiminde Kendini Gerçekleştirme <strong>13</strong>5<br />
Tablo 7. Sayı Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
Sayı nedir?<br />
a) Rakamlardan oluşan ifadeler<br />
b) Rakam<br />
c) Rakamların bir araya gelerek<br />
oluşturduğu semboller<br />
d) Çokluk, miktar<br />
e) Diğer<br />
f) Herhangi bir çokluğun ifadesi<br />
Toplam<br />
f % Aşağıdakilerden hangisi sayı<br />
kavramını açıklar?<br />
44 27,5<br />
21 <strong>13</strong>,1<br />
11<br />
15<br />
66<br />
3<br />
160<br />
6,8<br />
9,3<br />
41,2<br />
1,8<br />
a)Rakamların bir araya<br />
gelerek oluşturduğu semboller<br />
b)Saymak için gerekli olan<br />
araçlar<br />
c)Herhangi bir çokluğun<br />
ifadesi<br />
d)Hiçbiri<br />
Toplam<br />
f %<br />
85<br />
10<br />
48<br />
16<br />
160<br />
53,1<br />
6,3<br />
30<br />
10<br />
Sayı, bir çokluğun ifadesidir. Denekler açık uçlu sorularda %1,8 oranında bu cevabı<br />
verirlerken, %47,6 (27,5+<strong>13</strong>,1+6,8) oranında, sayı kavramını rakam ile açıklamaya<br />
çalışmışlardır. Çoktan seçmeli sorularda da denekler sayıyı %53,1 oranında<br />
“Rakamlardan oluşan semboller” olarak eşleştirmişlerdir. Sayı kavramına doğru cevap<br />
verenler açık uçlu sorularda %1,8 iken çoktan seçmeli sorularda bu oran %30’ dur. Elde<br />
edilen bu verilerden deneklerin sayı kavramını tam olarak tanıyamadıkları, sayı ile<br />
rakam arasında bir kavram kargaşası yaşadıklarını söylemek mümkündür.<br />
Tablo 8. Sayma Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
Sayma nedir?<br />
saymayı açıklar?<br />
a) Bir kurala göre sıralama<br />
b) Bir çokluğu rakamlar<br />
kullanarak belirlemek<br />
c) Sayıların okunup<br />
seslendirilmesi<br />
d) Adet veya miktar belirleme<br />
e) Diğer<br />
f) Eşya ile sayı arasında<br />
kurulan eşleme<br />
Toplam<br />
31<br />
11<br />
7<br />
18<br />
87<br />
6<br />
160<br />
19,3<br />
6,8<br />
4,3<br />
11,2<br />
54,3<br />
3,7<br />
a)Sıralama<br />
b)Bir çokluğun adetini ve<br />
miktarını belirleme<br />
c)Eşya ile sayı arasında<br />
kurulan eşleme<br />
d)Hiçbiri<br />
Toplam<br />
f %<br />
16<br />
72<br />
54<br />
17<br />
160<br />
10<br />
45<br />
33,7<br />
10,6<br />
Sayma; eşya ile sayı arasıda kurulan eşlemedir. Açık uçlu sorularda denekler<br />
saymayı %19,3 oranında “bir kurala göre sıralama” olarak ifade ederlerken, çoktan<br />
seçmeli sorularda %45 oranında “Bir çokluğun adetini veya miktarını belirleme” olarak<br />
cevaplandırmışlardır. Çoktan seçmeli sorularda deneklerin %33,7’si de saymayı “Eşya<br />
ile sayı arasında kurulan eşleme” olarak ifade etmişlerdir. Bu bağlamda, sayma kavramı<br />
ile ilgili hatırlama düzeylerinin tanımaya oranla daha yüksek olduğu söylenebilir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
<strong>13</strong>6 Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />
Tablo 9. Bağıntı Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
Bağıntı denildiğinde aklınıza ne<br />
gelir?<br />
f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
bağıntı kavramını açıklar?<br />
f %<br />
a) İlişki<br />
42<br />
26,2<br />
a)Tanım<br />
7<br />
4,3<br />
b) A X A da oluşan ikililer<br />
16<br />
10<br />
b)İlişki<br />
80<br />
50<br />
c) Eşleme<br />
8<br />
5<br />
c)Kuralsız fonksiyon<br />
35<br />
21,8<br />
d) A ve B boştan farklı olmak<br />
üzere AXB nin herhangi bir alt<br />
kümesidir<br />
e) Diğer<br />
Toplam<br />
28<br />
66<br />
160<br />
17,5<br />
41,2<br />
d)Hiçbiri<br />
Toplam<br />
38<br />
160<br />
23,7<br />
Bağıntı kavramının denekler tarafından hem açık uçlu sorularda, hem de çoktan<br />
seçmeli sorularda “İlişki” olarak ifade edildiğini söyleyebiliriz ( %26,2 ve %50). Açık<br />
uçlu sorularda deneklerin yine %17,5 oranında matematiksel olarak tanımlama yoluna<br />
gittikleri görülmektedir.<br />
Tablo 10. Onluk Sistem Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
Onluk sistem nedir? f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
onluk sistem kavramını<br />
açıklar?<br />
a) Günlük hayatta kullandığımız<br />
a)Sayıların ikinci basamağı<br />
sayı sistemi<br />
51 31,8 b)Sayıların her on oluşta<br />
b) {0,1,2,3,…,9} rakamlarının<br />
adının değişmesi<br />
kullanıldığı sayı sistemi 15 9,3 c)Günlük hayatta<br />
c) Sayıların onluk tabandaki <strong>13</strong> 8,1 kullandığımız sayı sistemi<br />
yazılışı<br />
12 7,5 d)Hiçbiri<br />
d) Mod 10’a göre yazılan sayı<br />
69 43,1<br />
sistemi<br />
Toplam<br />
e) Diğer<br />
Toplam<br />
160<br />
f %<br />
8<br />
56<br />
93<br />
3<br />
160<br />
5<br />
35<br />
58,1<br />
1,8<br />
Onluk sistem hakkında deneklerin açık uçlu sorulara verdikleri cevaplar, %31,8<br />
oranında “Günlük hayatta kullanılan sayı sistemi” şeklindedir. Aynı cevap çoktan<br />
seçmeli sorularda %58,1 oranındadır. Yine açık uçlu sorularda cevapların<br />
“{0,1,2,3,…,9} rakamlarının kullanıldığı sayı sistemi”, “Sayıların onluk tabandaki<br />
yazılışı”, “Mod 10’a göre yazılan sayı sistemi” üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Matematik Öğretiminde Kendini Gerçekleştirme <strong>13</strong>7<br />
Tablo 11. Ölçme Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
Ölçmeden ne anlıyorsunuz? f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
ölçme kavramını açıklar?<br />
a) Değerlendirme<br />
b) Miktar (Nicelik) belirleme<br />
c) Kıyaslama<br />
d) Seviye belirleme<br />
e) Diğer<br />
f) Bir ölçek yardımıyla sayma<br />
Toplam<br />
48<br />
36<br />
4<br />
7<br />
60<br />
5<br />
160<br />
30<br />
22,5<br />
2,5<br />
4,3<br />
37,5<br />
3,1<br />
a)Bir ölçek yardımıyla<br />
sayma<br />
b)Herhangi bir konuyu<br />
değerlendirme<br />
c)Miktar veya nicelik<br />
belirleme<br />
d)Hiçbiri<br />
Toplam<br />
f %<br />
36<br />
36<br />
82<br />
6<br />
160<br />
22,5<br />
22,5<br />
51,2<br />
3,7<br />
Ölçme; bir ölçek yardımıyla saymadır. Deneklerin %30’u ölçme ile<br />
değerlendirmenin aynı olduğunu, %22,5’i de ölçmenin “Miktar veya nicelik belirleme”<br />
olduğunu düşünmektedirler. Çoktan seçmeli sorularda ise bu oran %51,2 civarındadır.<br />
Doğru cevap verenler ise açık uçlu sorularda %3,1, çoktan seçmeli sorularda %22,5’tir.<br />
Tablo 12. Birim Kavramından Elde Edilen Veriler<br />
Ölçmede Birim nedir? f % Aşağıdakilerden hangisi<br />
birim kavramını açıklar?<br />
a) Cisimlerin cinsinin ifadesi<br />
b) Bir çokluğu niteleyen ifadeler<br />
c) En küçük ortak değer<br />
d) Ölçü sistemi<br />
e) Diğer<br />
Toplam<br />
14<br />
10<br />
8<br />
5<br />
123<br />
160<br />
8,7<br />
6,2<br />
5<br />
3,1<br />
76,8<br />
a)Cisimlerin cinsinin ifadesi<br />
b)Ölçeğin cinsidir<br />
c)Bir çokluğu niteleyen<br />
ifadeler<br />
d)Hiçbiri<br />
Toplam<br />
f %<br />
28<br />
72<br />
48<br />
12<br />
160<br />
17,5<br />
45<br />
30<br />
7,5<br />
Birim; ölçmede kullanılan ölçeğin cinsidir. Bu tür cevaba açık uçlu sorularda<br />
rastlanmazken çoktan seçmeli sorularda bu oran %45’dir. Bu verilere göre deneklerin<br />
birim kavramını hatırlama düzeylerinin tanıma düzeylerinden daha iyi durumda<br />
olduğunu söylemek mümkündür.<br />
Sonuç ve Öneriler<br />
Öğretmen adaylarının matematiksel kavramları tanıyabilmede ve hatırlayabilmede<br />
sıkıntıları olduğu, hatırlayabilmenin tanımaya oranla daha iyi durumda olduğunu<br />
söylemek mümkündür. Ayrıca kavram yanılgılarının, hatırlayabilmede daha yoğun<br />
yaşanması, öğretmen adaylarının kavramlar hakkında eksik veya yanlış bilgi sahibi<br />
olduklarının göstergesi olarak algılanabilir. Bu durum “hizmet öncesinde alınan alan<br />
eğitiminin hizmet içine yönelik olmadığı, öğrenilen bilgilerin yorumlama, analiz ve<br />
sentez etme, kendi fikirleri ile bütünleştirerek ifade etme gereği duyulmadan sadece<br />
ezberleme yolunun tercih edildiği” şeklinde açıklanabilir. Bu doğrultuda aşağıdakiler<br />
önerilebilir;<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
<strong>13</strong>8 Cemalettin IŞIK, Mustafa ALBAYRAK, A.Sabri İPEK<br />
i) Öğretmen Yetiştirme Lisans Programları hizmet içi programlara yönelik olmalı<br />
ii) Hizmet içi dönemde alan eğitimi ile ilgili derslerin özel sınıflarda (Matematik<br />
Laboratuvarı) yapılması sağlanmalıdır.<br />
iii) Öğretmen adaylarının hizmet yapacakları okulları daha iyi tanıyabilmeleri açısından<br />
Fakülte-Okul işbirliğine daha çok önem verilmelidir.<br />
iv) Hizmet öncesi dönemde öğretmen adaylarına anlatacakları konularla ilgili model bir<br />
ders dinleme ve anlatma imkanları sağlanmalıdır.<br />
Kaynaklar<br />
1. Albayrak, M., 2000, “İlköğretim Okullarının I.Kademesinden II.Kademesine<br />
Geçişte Matematik Öğretimi İle ilgili Ortaya Çıkan Problemler”, IV. Fen Bilimleri<br />
Eğitimi Kongresi, Ankara.<br />
2. Bratina, T.& Lipkin, L.,2003, “Watch Your Language! Recommendations To<br />
Help Students Comminicate Mathematically”, Reading Improvement, Vol:40/1,<br />
p:3.<br />
3. Brooks, J. & Brooks, M., 2001, “The Case For Constructivist Classrooms, Merril<br />
Prentice Hall, Ohio.<br />
4. Busbridge, J., ve Özçelik, D.A., 1997, “İlköğretim Matematik Öğretimi”, YÖK<br />
Dünya Bankası Milli Eğitimi Geliştirme Projesi Hizmet Öncesi Öğretmen Eğitimi,<br />
Ankara.<br />
5. Cooney, T., 1977, “Organizing Construction:Logical Consideration”, Organizing<br />
For Mathematical Instruction.<br />
6. Eşme, İ., 2002, “Ezberci Eğitim:Depremden Beter”, 5 temmuz tarihli Cumhuriyet<br />
Gazetesi.<br />
7. Heddens, J.W and Speer, W.R., 1997, “Todays Mathematics”, Merril an Imprint<br />
of Prentice Hall. Upper Saddle River, New Jersey.<br />
8. Hill, L., 1997, “Just Tell Us The Rules:Learning To Teach Elementary<br />
Mathematics”,Journal Of Teacher Education, Vol:48/3<br />
9. N.C.T.M., 2000, “Principles and Standarts for School Mathematics”, U.S.A.<br />
10. Öncül, R., 2000, “Eğitim ve Eğitim Bilimleri Sözlüğü”, Milli Eğitim Basımevi,<br />
İstanbul.<br />
11. Ryan, J., 1998, “Teacher Development and Use of Portfolio Assesment Strategies<br />
and the Impect on Instruction in Mathematics, Doctora Thesis, Standford<br />
University.<br />
12. Skemp, R. R., 1971, The Psychology of Learning Mathematics, Penguin Books,<br />
Middlesex, England.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi <strong>13</strong>9-148<br />
DEĞİŞKEN KAVRAMI ÜZERİNE<br />
Yüksel DEDE<br />
Cumhuriyet Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Sivas.<br />
Özet<br />
Değişken kavramı, matematiğin en önemli kavramlarından birisidir ve matematik<br />
müfredatının tamamını etkileyebilmektedir. Ancak, bu kadar önemli bir konumda olmasına<br />
rağmen öğreniminde ve öğretiminde bazı problemlerin olduğu görülmektedir. Bu sıkıntıların<br />
aşılabilmesi için değişken kavramının anlamının/anlamlarının ve öğretimine yönelik önerilen<br />
modellerin bilinmesi gerekmektedir. Çünkü değişken kavramı, farklı matematiksel içeriklerde<br />
farklı anlamlar kazanmasından dolayı bir kelime veya bir cümle ile ifade edilebilecek,<br />
tanımlanabilecek bir kavram değildir. Bulunduğu matematiksel içeriğe ve bu içerikte yüklendiği<br />
göreve göre, değişken kavramının tanımında da değişiklikler olabilmektedir. Bu durumda,<br />
değişken kavramının öğretiminde bu noktanın göz ardı edilmemesini gerekli kılmaktadır.<br />
Bu çalışmada, değişken kavramının tanımı/tanımları ve bu tanımların her birinin kullanım<br />
alanlarına yönelik bilgiler verilmiştir. Ayrıca, değişken kavramının öğretimi ve öğrenimindeki<br />
zorlukların aşılabilmesi için önerilen modeller üzerinde de durulmuştur.<br />
Anahtar Sözcükler: Değişken kavramının anlamı, değişken kavramının öğretimi, zorluklar.<br />
Abstract<br />
ON THE CONCEPT OF VARIABLE<br />
The concept of variable is one of the most important concepts in mathematics, and able to<br />
affect whole mathematics curriculum. It plays a central role in mathematics; however, students<br />
face some difficulties in the teaching and learning of the concept of variable. To overcome these<br />
difficulties, it needs to be known about what really the concept of variable means and what<br />
models can be used to teach it. Because the concept of variable takes different meanings in<br />
different mathematical contexts, it is not an easy concept to describe or define by a word or a<br />
sentence. The definition of the concept of variable may change based on mathematical context<br />
and its function in that context; therefore, this needs to be taken into account while teaching the<br />
concept of variable.<br />
The current study presents new information with respect to definition(s) of the concept of<br />
variable and it’s each definition used in each different context. In addition, it discusses about the<br />
models used to overcome difficulties in the teaching and learning of concept of variable.<br />
Key Words: Variable concept meaning, variable concept teaching, difficulties.<br />
1. Giriş<br />
Matematiksel kavramlar, bir zincir halkası gibi birbirleriyle bağlantılıdır. Öğrenciler<br />
açısından bu halkada olabilecek kopmaların ileri matematiksel kavramların öğreniminde<br />
zorluklara neden olabileceği (1) ve bu durumunda öğrencilerin matematiğe karşı<br />
olumsuz bir tu<strong>tum</strong> geliştirmelerine yol açabileceği gözden kaçırılmamalıdır.<br />
Matematiksel kavramların öğretiminde farklı stratejiler kullanılabilir. Bunlar:<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
140 Yüksel DEDE<br />
* Yerel Stratejiler: Basamak fonksiyonu, sınırlı fonksiyon ve rasyonel fonksiyon<br />
gibi standart kavramların öğretilmesinde uygulanabilen bir birim planını gösteren<br />
stratejilerdir.<br />
* Bölgesel Stratejiler: Bir fonksiyonun limiti, türevi ve integrali gibi ardışık sıralı<br />
bir öğretimdeki anahtar kavramların öğretiminin planlanmasına yardım eden stratejilerdir.<br />
* Kapsamlı Stratejiler: Matematik müfredatının tamamını etkileyebilen, başka<br />
matematiksel kavramların öğretimine yol açıcı olan kavramların öğretiminin<br />
planlamasında kullanılan stratejilerdir. Örneğin, fonksiyon kavramı bu tipe uyan bir<br />
matematiksel kavramdır (2).<br />
Değişken kavramı da, gerek kendi özel konumu gerekse fonksiyon kavramıyla olan<br />
yakın ilişkisi nedeniyle kapsamlı stratejiler içerisinde düşünülebilir. Çünkü değişken<br />
kavramı, ilkokuldan-üniversiteye kadar matematiğin en önemli kavramlarından birisidir<br />
(3,4,5). Ayrıca, matematik müfredatının tamamını etkilemekte, başka matematiksel<br />
kavramların öğretimine yol açmaktadır. Değişkenler, çok geniş bir içeriğe sahip olan<br />
yüksek matematiğin temel fonksiyonları, denklemleri ve kompleks örnekleriyle çalışma<br />
imkanı verirler (6). Değişken kavramının anlaşılması, fonksiyon, küme, ispat ve genelleme<br />
kavramlarının öğrenilebilmesi (3), aritmetikten cebire geçişin yapılabilmesi ve ileri<br />
matematiksel kavramların anlaşılabilmesi için bir temel sağlamaktadır (7,8). Rajaratnam<br />
(5), değişken kavramının bulunmasını, matematik tarihinin dönüm noktası olacak kadar<br />
önemli bir olay olarak nitelemektedir. Değişken kavramı için Percy Nunn ise (9):<br />
“Değişkenlerin icadı, belki insanlığın gelişimindeki en önemli<br />
olaydır. O’nun kullanımını bilmek, bireysel gelişim tarihindeki en<br />
önemli başarı olarak kalmaya devam edecektir” demiştir.<br />
Değişken kavramı, matematik müfredatı içerisinde bu kadar önemli bir konumda<br />
olmasına rağmen öğrenciler tarafından anlaşılamamaktadır (5, 10, 11, 12, <strong>13</strong>, 14, 15, 16,<br />
17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24). Değişken kavramının, matematik müfredatının tamamını<br />
etkilediği düşünüldüğü zaman karşı karşıya olunan olumsuz durumun büyüklüğü<br />
görülebilir. Bu olumsuz durumun giderilebilmesinin en önemli yollarından birisi,<br />
değişken kavramının öğrenimindeki zorlukların nedenlerinin belirlenmesi olarak<br />
görülmektedir. Bu çalışmada, bu nedenlerden bazıları üzerinde durulmuş ve bunların<br />
aşılabilmesi için önerilen modeller hakkında bilgi verilmiştir.<br />
2. Değişken Kavramı’nın Tarihsel Gelişimi<br />
Değişken kavramı, sonsuz küçük Calculus’un bulucuları, Leibnitz ve Newton<br />
tarafından ilk olarak çeşitli nicelikler olarak takdim edilmiştir. Değişken kavramının<br />
gelişimi, fonksiyon kavramının gelişimiyle çok yakın bir ilişki içerisinde olmuştur.<br />
Değişken kavramı ile fonksiyon kavramı arasındaki bu yakın ilişki 20. yüzyılın ilk<br />
yarısına kadar sürmüş ve konuyla ilgili Upton (5) şöyle demiştir:<br />
“Bir denklemde x ve y gibi birbirleriyle bağlantılı olarak değişen<br />
sayılar değişken olarak adlandırılırlar. Birinin değeri, diğerine<br />
bağlı olduğunda, birine diğerinin fonksiyonudur denir”.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Değişken Kavramı Üzerine 141<br />
Bu dönem süresince yayımlanan kitap ve makalelerin çoğunda, nicelikler<br />
arasında tek değerli temsilciler “sabitler”, çok değerli temsilciler “değişkenler” olarak<br />
adlandırılmışlardır. 1950’lerin sonları 1960’ların başlarında başlayan matematikte<br />
reform hareketlerinin bir sonucu olarak, değişken kavramının tanımında da önemli<br />
değişikler olmuştur. Değişken kavramının, fonksiyon kavramıyla olan yakın ilişkisi<br />
uzun sürmemiş, fonksiyon kavramının yerini küme kavramı almıştır. Tonnessen,<br />
1950’lerin sonları 1980’lerin başlarında yayımlanan matematik kitaplarıyla ilgili bir<br />
çalışmasında, hemen hemen bütün kitaplarda en az iki elemandan oluşan bir küme için<br />
sembollerin, değişkenler olarak açık yada gizli bir şekilde kullanıldığını ve harf<br />
sembollerin de değişkenler olarak kullanıldığını tespit etmiştir. Ancak, önceden<br />
tanımlanan sabitler için kullanılan harf semboller değişken olarak<br />
kullanılmamaktadırlar. Örneğin, e (Euler’in sabiti) ve c (ışık hızı) gibi (5).<br />
3. Değişken Kavramı’nın Tanımı<br />
Değişken kavramı incelendiği zaman kesin bir tanımının olmadığı görülmektedir.<br />
Matematikçiler tarafından yapılan değişken kavramı tanımlarında hep harf semboller<br />
görülmektedir. Literatürde, değişken kavramının tanımına ilişkin farklı tanımlar göze<br />
çarpmaktadır. Aşağıda, değişken kavramının bazı tanımları verilmiştir (7):<br />
1) a) Değerlerin belirlenmiş bir kümesi olarak kabul edilebilen bir nicelik.<br />
b) Matematik formüllerinde yer tutucu: placeholder.<br />
2) Tanım kümesi olarak adlandırılan ve incelenmesi için göz önüne alınan bazı sayı<br />
kümelerinin herhangi bir elemanı ile yer değiştirebilen bir sembol. Kümenin her bir<br />
elemanı değişkenin bir değeridir. Küme bir elemanlı ise değişken sabit hale gelir.<br />
Eğer matematiksel bir ifadede, birinci değişkenin değerine göre ikinci değişkenin<br />
değeri belirleniyorsa ilk değişken bağımsız değişken, ikinci değişken ise bağımlı<br />
değişken olarak isimlendirilir.<br />
3) Değişkenler, genellikle harflerle gösterilirler ve belirlenmiş kümeye ait her bir<br />
elemanı koyabileceğimiz boş bir yer gibi düşünülebilir.<br />
4) Bir sayının rolünü üstlenen bir harf veya harflerin bir dizisidir. Herhangi bir özel<br />
anda, özel bir sayının rolünü üstlenir. Bu ise değişkenin değeri olarak adlandırılır ve<br />
bu değer zaman zaman değişebilir.<br />
1., 3. ve 4. tanımlara göre, x = 4 denklemindeki x ’e bir değişken olarak<br />
bakılabilir. Çünkü, (Tanım 1 de) x , {4} kümesindeki herhangi bir değer olarak<br />
düşünülebilir, (Tanım 3 te) {4} belirlenmiş kümesinden herhangi bir eleman ve (Tanım<br />
4 te) x , 4’ ün rolünü üstlenen bir harftir.<br />
Değişken kavramının tanımıyla ilgili yukarıda verilen tanımlara ilave olarak bir çok<br />
tanım daha yapılabilir. Bu tanımlardan hangisinin en doğru tanım olduğuna, hangisinin<br />
öğrenciler tarafından en fazla anlaşılabildiğine ve hangisinin en kullanışlı olduğuna<br />
yönelik sorular akla gelebilir. Bu tip sorulara verilebilecek en güzel cevap, değişken<br />
kavramına ilişkin yapılan bütün bu tanımların, değişken kavramını kuşatıcı ve bu<br />
tanımların hepsinin (ve başkaları da) doğru olduğunu söylemektir. Öğrenciler, değişken<br />
ile problem çözümleri ve örnekler içinde karşılaşırlar. Bu nedenle, öğrenciler için en<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
142 Yüksel DEDE<br />
kullanışlı değişken tanımı, en kolay kavrayabilecekleri tanımdır. Bu noktada, ünlü<br />
matematikçilerden Poincare’nin, matematiksel kavramların tanımlarıyla ilgili aşağıda<br />
verilen sözü dikkat çekicidir.<br />
“İyi bir tanım, psikologlar ve bilim adamları için tanımlandığı<br />
bütün nesnelere uygulanan ve dayandığı mantıksal kuralları<br />
doğrulayan ifadelerdir. Fakat, eğitimde kullanılan iyi bir tanım,<br />
öğrencilerin anlayabileceği şekilde ifade edilebilen tanımdır (25).<br />
Değişken kavramının yukarıda verilen dört tanımı da, farklı kullanımlara sahiptirler.<br />
İlk tanım, en kısa ve en kolay anlaşılabilenidir. İkinci tanım, fonksiyonlarla çalışıldığında,<br />
değişken kullanımlarının gelişimini gösteren bir tanımdır. Üçüncü tanım, genelleştirilmiş<br />
aritmetik (generalized arithmetic) veya ispatlarda, değişkenlerin kullanılma mantığını<br />
belirten tanımdır. Dördüncü tanım ise bilgisayar ortamında değişkenlerin nasıl<br />
kullanılacağına ilişkindir. Bu tanımlardan hiçbirisi (veya başkaları) tek başına en iyi<br />
tanım değildir. Burada önemli olan nokta, öğretmenlerin öğrencileri matematiksel bir<br />
içerikte harf sembollerle, nasıl ve hangi kullanım tipinde karşılaşabilecekleriyle ilgili<br />
bilgilendirmeleri ve çalışabilecekleri tanımı diğerleri arasından nasıl ayırabileceklerine<br />
dair yardımcı olmalarıdır (26). Bunun için, harf sembollerin farklı kullanımlarına ait<br />
bilgiler aşağıda verilmiştir:<br />
4. Harf Sembollerin Farklı Kullanımları<br />
Değişken kavramı, matematiksel içeriklerde Δ, Ο,<br />
∗ gibi geometrik şekillerle<br />
gösterilebileceği gibi harflerle de ifade edilebilirler ki genel kabul gören gösterimi de bu<br />
şekildedir. Harf semboller ise matematiksel içeriklerde farklı şekillerde<br />
kullanılmaktadırlar. Harf sembollerin bu farklı kullanımlarından bazıları aşağıda tablo<br />
halinde verilmiştir (5):<br />
Tablo 1. Harf Sembollerin Farklı Kullanımları<br />
Sayı Harf Sembol Örnek<br />
1 Label (Etiketleme) 3 f = 1y<br />
; f , y<br />
2 Sabitler π , e, c<br />
3 Bilinmeyenler 5 x − 9 = 91 ; x<br />
4 Genelleştirilen sayılar a b = b + a<br />
5 Çeşitli nicelikler y = 9x<br />
− 2 ; x ve y<br />
6 Parametreler y = mx + b ; m ve b<br />
7 Soyut Semboller x e e * x<br />
+ ; a ve b<br />
* = ; e , x<br />
Tablo 1 den görüleceği üzere harf semboller, matematiksel içeriklerde çok farklı<br />
şekillerde ve görevlerde kullanılmaktadır. Örneğin, 5 x − 9 = 91 denkleminde<br />
kullanılan x harfi bilinmeyeni temsil ederken, a + b = b + a özdeşliğinde kullanılan<br />
ve harfleri genelleştirilmiş sayıları temsil etmektedirler.<br />
a<br />
b<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Değişken Kavramı Üzerine 143<br />
5. Değişken Kavramı’nın Öğretimi<br />
Değişken kavramının öğretimine yönelik önerilen modeller aşağıda verilmiştir:<br />
a) Wagner’in Modeli<br />
Wagner (27), öğrencilerin değişken kavramını anlamalarına yardımcı olacak ve<br />
öğrenme zorluklarını belirlemek için bir model önermiştir. Wagner’in önerdiği bu<br />
modele ait temel ilkeler aşağıda verilmiştir:<br />
Matematiksel değişkenler için semboller, dildeki kelimeler gibi bulundukları içeriğe<br />
göre anlam kazanırlar Dildeki gibi sembolün referansı, değişkenin anlamsal (semantic)<br />
rolünü belirlerken sembolün içeriği değişkenin söz dizimsel (syntatic) rolünü belirler.<br />
Dildeki kelimelerin tersine, matematiksel değişkenler için semboller, belirli içerikler<br />
(çoğu formüller) hariç alışılan anlamlarından farklı yan anlamları oldukça fazla<br />
alabilirler. Çünkü, değişkenler için semboller, kendi içinde keyfi olarak değişebilir ve<br />
bir sembolün içerik ve referansının ortak düşünülmesi ise değişkenin matematiksel<br />
rolünü ortaya çıkarır. Öğrencilerin değişken kavramını anlamaları için, onun anlamsal,<br />
söz dizimsel ve matematiksel rolünü bilmeleri kadar sembol, referans ve içerik şeklinde<br />
sınıflandırabilen diğer üç bileşenini de bilmeleri gerekir. Değişkenin, içerik veya<br />
referans bileşenlerden herhangi birisinde olacak/olmayacak herhangi bir değişiklik,<br />
değişkenin matematiksel rolünü etkilemez. Başka bir deyişle, yaygın kullanıma sahip<br />
bazı semboller hariç sembollerin kullanımlarındaki değişiklikler genellikle değişkenin<br />
matematiksel rolünde herhangi bir değişikliğe neden olmaz. Aşağıda, değişkenin<br />
sembol, referans ve içerik bileşenlerindeki değişiklerin, değişkenin matematiksel rolünü<br />
nasıl etkilediğine ilişkin bilgilere ve örneklere yer verilmiştir:<br />
i) Sembol: “Bir çift tamsayı” veya “bazı sayılar” gibi sözel kelimeler ve ibareler Δ<br />
veya gibi geometrik şekillerin her biri, belirli rollerdeki değişkenlerin yerine<br />
semboller olarak kullanılabilirler. Ancak, değişkenin rollerinin hepsini içerebilecek bir<br />
gösterim genellikle harf sembollerin kullanımı ile mümkün olmaktadır. Harf<br />
sembollerin seçimi, çoğu zaman keyfi olup değişkenin rolüne veya belirlenmiş bir<br />
anlamına göre yapılmaz. Örneğin, bir denklemde bir bilinmeyeni temsil etmesi için<br />
kullanılan bir harf, bir özdeşlikte genelleştirilmiş bir sayıyı veya bir polinomda bir<br />
belirsizi göstermek için kullanılabilir. Fonksiyonlarda ise değişkenlerin ve sabitlerin<br />
tanımlanmasına imkan verilmesi için tarihin farklı zamanlarında farklı kullanımların<br />
olduğu görülmüştür. Günümüzde, bazı sınırlamalar olmakla birlikte alfabenin başındaki<br />
harfler sabitleri, alfabenin sonundaki harfler ise değişkenleri temsil edecek şekilde<br />
kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin y = ax , z = bw ve r = ks parabolik<br />
denklemleri benzer iki değişken arasındaki ilişkileri tanımlamak için kullanılabilir.<br />
Başka bir deyişle, harf sembollerin kullanımındaki bazı değişiklikler değişkenin rolünün<br />
yorumlanmasında psikolojik yönden etkili olabilir. Örneğin,<br />
2<br />
denklemindeki bir<br />
değişiklik bir çok kişi tarafından E = mc denklemi için de geçerli kılınacak ve bir<br />
bağımsız değişken bir sabit, bir sabit ise bir bağımsız değişken olarak algılanabilecektir.<br />
2<br />
2<br />
y = ax<br />
2<br />
2<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
144 Yüksel DEDE<br />
ii) Referans: Bir değişken, herhangi bir nesneyi, kişiyi, yeri veya düşünceyi temsil<br />
edebilir. Değişken, bir şeyi, bir çok şeyi gösterebilir veya hiç bir şeyi göstermeyebilir.<br />
Değişkenler, matematiksel olarak açık cümlelerde gerçek ve temsilci küme arasındaki<br />
farkı belirlemek üzere kullanılırlar. Yani, 3x + 5 = 11<br />
denkleminde 2 sayısı,<br />
bilinmeyeni temsil eden gerçek kümenin bir tek elemanıdır. Fakat, temsilci küme için<br />
bilinmeyeni en azından rasyonel sayıların tamamı temsil edebilir. Referansın özel<br />
değerlerindeki değişiklikler genellikle değişkenin rolünü değiştirmez. Fakat, referansın<br />
sayısındaki değişikler çoğunlukla değişkenin rolünde değişikliğe neden olur. Örneğin,<br />
x + 2 = 2+ 3x<br />
denkleminde x bir bilinmeyen iken x + 2 = 2+ x özdeşliğinde x bir<br />
2<br />
genelleştirilmiş sayıdır. x + 6 = 5,<br />
x + 5 = 5,<br />
x + 4 = 5 ve x + 1=<br />
5<br />
önermelerinin her birinde reel sayı kümesinden seçilen x bir bilinmeyen olarak<br />
adlandırılır.<br />
iii) İçerik: Değişkenler, sözel içeriklerde kullanılan kelimeler gibi cümlelerde (açık<br />
cümleler veya önermeler) veya ibarelerde (terimler veya ifadeler) birlikte yer alabilirler.<br />
Bu formların her biri, kullanıldıkları içeriklere göre dereceli olarak değişiklikler<br />
gösterebilirler. Örneğin, açık cümlelerde eşitsizlikler, içerik olarak denklemlerden<br />
farklıdır. Denklemlerde ise bir lineer denklem bir kuadratik denklemden farklıdır.<br />
Benzer şekilde, bir lineer denklemde bir değişkenli bir denklem, iki değişkenli bir<br />
denklemden farklıdır. Duruma bağlı olarak, değişkenin yalnızca içerikteki belirli<br />
değişim düzeylerinde dikkate alınması uygun olabilir. İçerikteki en iyi değişiklik,<br />
ilişkide, derecede veya değişkenlerin sayısındaki değişikliklerdir. Sayısal terim veya<br />
faktörler üzerindeki değişikler genellikle içerikte bir değişikliğe neden olmaz. Yani,<br />
x + 2 = 5 ve x + 3 = 7 ifadeleri genellikle aynı içeriğe sahip olarak görülürken,<br />
2<br />
x + 2 = 5 ve x + 2 < 5, x + 2 = 5 ve x + y = 5 ifadeleri genellikle farklı içeriğe<br />
sahip olarak görülür. İçerikteki bir değişiklik, değişkenin rolünde bir değişikliğe neden<br />
2<br />
olabilir de, olmayabilir de. Örneğin, x + 2 = 5 ve x + 2 = 5 farklı içerikleri temsil<br />
etmesine rağmen x her birinde bilinmeyen olarak kullanılmıştır. İçerikteki değişiklerin<br />
çoğu, 3 x + 2 < 5 ’e karşı 3 x + 2 = 5 denklemindeki gibi referanstaki değişiklerle<br />
birleştirilmesi sonucu, değişkenin rolünde bir değişikliğe neden olur. Fakat,<br />
a ( b + c)<br />
= ab + ac özdeşliğinde ve a ( b + c)<br />
ifadesinde gösterildiği gibi referansta<br />
herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen içerikte bir değişiklik olabilir. Buradaki<br />
ifadede değişkenler, belirsiz olarak adlandırılırken, değişkenler özdeşliklerde,<br />
genelleştirilmiş sayılar olarak adlandırılırlar.<br />
b) Usiskin’in Modeli<br />
Usiskin’in, değişken kavramının öğretimi için önerdiği model ise aşağıdaki gibi 3<br />
grupta toplanabilir:<br />
a) 3x = 6 örneğindeki gibi bilinmeyenler,<br />
b) 3, 7, 11, 15, … örneğindeki gibi örüntüler ve ilişkileri (2→5, 8→23, 5→14 gibi).<br />
c) Materyaller yardımıyla modelleme (küp, marka gibi).<br />
2<br />
2<br />
2<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Değişken Kavramı Üzerine 145<br />
Usiskin’in bu yaklaşımında, bilinmeyenler cebirin temel kavramı olduğundan<br />
öncelikle öğretilir. Bilinmeyenlerin öğretimi ise aritmetiğin dönüşümsel yaklaşımına<br />
(transformational approach) dayanmaktadır. Örneğin, 2x3’e, 2 den 6’ya 3 ile çarpılarak<br />
gidilen bir dönüşüm olarak bakılabilir. Bu metot, şekil 1 de verilen geriye dönüş metotu<br />
ve karmaşık aritmetik işlemlerin öğretiminde etkili olabilir. Bu metodu, öğrencilerin<br />
çoğu, 3x+4=19 gibi bir cebirsel denklemin çözümümü bulmak için kullanabilirler.<br />
4 → X 3 → 12 → + 2 → 14 Dönüşüm<br />
? → X 3 → ? → + 2 → 20 ⎤ Bilinmeyen, Geriye Dönüş<br />
6 ← ÷ 3 ← 18 ← −2<br />
← 20<br />
⎥<br />
⎦<br />
x → X 3 → 3x<br />
→ + 2 → 3x<br />
+ 2 Bilinmeyen Olarak Değişken<br />
Şekil 1. Dönüşümler ve Bilinmeyenler<br />
Bir sıradaki 5 kareyi yapmak için ihtiyaç duyulan kibrit çöplerinin sayısını<br />
bulmak için, geometrik inşalar kullanılabilir veya doğrudan terim sayılarından hareketle<br />
elde edilen sayı dizileri arasındaki örüntülere bakılabilir. Burada, öğrencilerle n .<br />
terimin ne olabileceğiyle ilgili tartışmalar yapılabilir. Sayıların başka sayılarla olan<br />
ilişkileri ise ya doğrudan yada “kuralımı tahmin et” gibi oyunlar yardımıyla bulunmaya<br />
çalışılır. Değişken kavramının öğretimiyle ilgili bu üç yaklaşım, ikili ve karmaşık<br />
örnekler eşliğinde şekil 2 de verilmiştir. Modelleme yaklaşımında ise cebirsel ifadeler,<br />
küp ve marka gibi somut materyallerle gösterilir ve öğrencilerin konuyu daha iyi<br />
anlamaları sağlanmaya çalışılır (28).<br />
Bilinmeyen Örüntü İlişkiler<br />
3 →X3 →9 Terim: 1, 2, 3, ..., n X3<br />
11 →X3 →33 Değer: 3, 6, 9, ..., 3n 8 →24<br />
? →X3 →21 4 →12<br />
x →X3 → 3 x = 21<br />
<strong>13</strong> →39<br />
y→ 3<br />
3 →X3 →9 →+2 → 11 Terim: 1, 2, 3, ..., n X3+2<br />
11 →X3 →33 →+2 → 35 Değer: 5, 8, 11, ..., 3n + 2 8 →26<br />
? → X3 →21 →+2 → 23 4 →14<br />
x → X3 →3x →+2 → 3 + 2 = 23<br />
x <strong>13</strong> →41<br />
Şekil 2. Değişken Kavramının Sunumu için Üç Yaklaşım<br />
y→3y + 2<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
146 Yüksel DEDE<br />
c) Denklemlerdeki harf sembolleri, bilinmeyen yerine değişken ve değişkenler<br />
arası ilişkiler olarak görme<br />
Son yıllarda, değişken kavramının öğretimine yönelik bazı değişiklikler olmaya<br />
başlamıştır. Bu yaklaşıma göre, denklem konusu içinde öğretilen harf sembollere,<br />
“bilinmeyen” yerine “değişken ve değişkenler arası ilişkiler” olarak bakılması daha<br />
uygundur. Harf sembollerin öğretimine yönelik bu yeni yaklaşımla, “bilinmeyen” olarak<br />
öğretilen harf sembollerden “değişken ve değişkenler arası ilişkiler” olarak öğretilen<br />
harf sembollere geçiş için gerekli öğretim motivasyonunun sağlanacağı<br />
öngörülmektedir. Ayrıca, bu yaklaşım sayesinde matematiğin merkez kavramı olan<br />
fonksiyon kavramının öğrenciler tarafından anlaşılmasının daha kolay olabileceği ve<br />
öğrenilmesindeki zorlukların giderilebileceği de düşünülmektedir (9, 29).<br />
Değişken kavramının öğretimine ilişkin önerilen bu yaklaşımlar incelendiğinde,<br />
Wagner, değişken kavramının anlamsal, söz dizimsel ve matematiksel rolü kadar<br />
sembol, referans ve içerik şeklinde sınıflandırabilen diğer üç bileşeninin de önemli<br />
olduğunu vurgulamıştır. O’na göre, öğrencilerin değişken kavramının öğreniminde<br />
sıkıntı çekmelerinin nedenlerinden birisi budur. Bu nedenle, değişken kavramının<br />
sembol, referans ve içerik bileşenlerinin üzerinde durmuş ve bu bileşenlerin ne olduğu<br />
ve matematiksel içeriklerde değişkenin rolünü nasıl etkileyebildiklerine yönelik<br />
kapsamlı bir model önermiştir. Usiskin ise değişken kavramına ilişkin yaklaşımını daha<br />
çok cebirin temel kavramı konumundaki bilinmeyen kavramı ile ilişkilendirmiştir. Bunu<br />
da, aritmetiğin dönüşümsel yaklaşımına dayandırarak yapmış ve bu şekilde<br />
aritmetikten-cebire geçiş sırasında zihinlerde olaşabilecek boşlukları kapatmayı<br />
düşünmüştür. Aritmetikten-cebire geçişi bu şekilde sağladıktan sonra, bu geçişi<br />
pekiştirebilmek için de sayı örüntülerini kullanmıştır. Bu şekilde de, öğrencileri<br />
genelleme yapmaya yönlendirmiş ve bu noktada değişken kavramının önemini ortaya<br />
koymuştur. Daha sonrada, somut materyaller yardımıyla değişken kavramı ile reel<br />
dünya arasında bir ilişki kurmaya çalışmış ve bu şekilde de anlamlı bir öğrenme ortamı<br />
oluşturmayı hedeflemiştir. Görüldüğü gibi, her iki yaklaşım da değişken kavramının<br />
öğretimi için önemli ve somut adımlar atmıştır. Ayrıca son yıllarda, Güney Afrika vb.<br />
ülkelerde cebir müfredatı yeniden yapılandırılmış ve harf sembollere, “bilinmeyen”<br />
yerine “değişken ve değişkenler arası ilişkiler” olarak bakılması benimsenmiştir.<br />
Böylece, değişken kavramının fonksiyon kavramının öğretimindeki belirleyici rolü<br />
ortaya konmuş ve bu iki kavramın tarihsel süreç içerisindeki birliktelikleri yeniden<br />
sağlanmaya çalışılmıştır. Yukarıda verilen bu modellere ilave olarak, değişken<br />
kavramının öğretiminde bilgisayar ortamlarından da yararlanılabilir.<br />
6. Sonuç ve Öneriler<br />
Teknolojideki hızlı gelişmeler, matematiğin uygulama alanını artırmıştır. Bu<br />
nedenle, yarının dünyasında söz sahibi olabilmek için iyi yetişmiş bireylere, öğrencilere<br />
ihtiyaç vardır. Öğrenciler, basit hesaplama işlemlerini yapmak yerine karşılaştıkları<br />
matematiksel problemlere farklı açılardan bakabilmeli, farklı fikirler geliştirebilmeli,<br />
çeşitli genellemeler yapabilmeli ve bu düşüncelerini uygulayabilmelidirler. Öğrencilerin,<br />
matematiksel problemlere yönelik bu şekil bir yaklaşım içerisinde bulunabilmeleri<br />
içinde, özellikle matematik müfredatının tamamını etkileyen değişken kavramını anlamaları<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Değişken Kavramı Üzerine 147<br />
gerekmektedir. Çünkü değişken kavramı, matematiğin en önemli kavramlarından<br />
birisidir. Matematik müfredatını bütün düzeylerde etkileyebilmektedir. Ancak, değişken<br />
kavramının öğreniminde /öğretiminde bazı problemlerin olduğu bilinmektedir. Bu<br />
problemler, birçok nedenden kaynaklanabilmektedir. Örneğin, değişken kavramının<br />
tanımının farklılıklar göstermesi, farklı kullanımları ve bulunduğu içeriğe göre farklı<br />
anlamlar kazanması bu nedenlerden bazıları olabilir. Bu nedenle öğretmenler,<br />
öğrencilerine değişken kavramını öğretirlerken çok dikkatli olmalı ve bu kavramın<br />
öğrencilere anlamsız, karışık ve hatta ürkütücü (12) geldiğini unutmamalıdırlar.<br />
Öğretmenler, değişken kavramının öğretimiyle ilgili bu olumsuz durumu aşabilmek için<br />
değişken kavramının tanımını, özelliklerini, farklı kullanımlarını ve öğretimine yönelik<br />
önerilen modelleri bilmeli ve sınıflarında bunları uygulayabilmelidirler. Ancak bu<br />
şekilde, öğrencilerin değişken kavramına yönelik geliştirdikleri olumsuz tu<strong>tum</strong>lar yok<br />
edilebilir. Bu durumda, onların ileri matematiksel kavramları öğrenmelerine ve<br />
dolayısıyla alanlarında iyi yetişmiş bireyler olarak yetişmelerine imkan sağlayabilir.<br />
Kaynaklar<br />
1. Swadener, M.ve Soedjadi, R. (1988). Values, mathematics education and the task<br />
of developing pupils’ personalities: an indonesian perspective, Educational Studies<br />
In Mathematics. vol. 19, No: 2, May, s. 193-208.<br />
2. Biehler, R., Scholz, R. ve Winkelmann, B. (1993). Reflections on Mathematical<br />
Concepts As Points For Mathematical Thinking.. Didactic of Mathematics as a<br />
Scientific Discipline, Dordrect, Boston, London, s. 61-72.<br />
3. Dominguez, A. (2001). College Algebra Students’ Understanding of the Concept<br />
of Variable. School of Syracuse University. Ph.D. UMI Number 3019142.<br />
4. Hirsch, C. ve Lappan, G. (1989). Transition to high school mathematics.<br />
Mathematics Teacher 82, November, s. 614-618.<br />
5. Philipp, R. (1992a). The many uses of algebraic variables. The Mathematics<br />
Teacher. October, vol 85, No.7, s. 557-561.<br />
6. Wagner, S. (1981a). Conservation of equation and function under transformations<br />
of variable. Journal for Research in Mathematics Education. March, vol.12, No.2,<br />
s.107-118.<br />
7. Schoenfeld, A. ve Arcavi, A. (1988). On the meaning of variable. Mathematics<br />
Teacher. September, s. 420-427.<br />
8. Ursini, S. ve Trigerous , M (2001). A Model For the Uses Of Variable In<br />
Elementary Algebra. In Van den Heuvel-Panhuizen M. (Ed.). Proceedings of the<br />
XXV PME International Conference. Utrecht, Neatherlands, vol. 4, pp. 327-334.<br />
9. Reconceptualising School Algebra, Algebra Rationale. (1997). , (20 September, 2001).<br />
10. Binns, J.E. (1994). One’s Coompany, Two’s a Crowd-Pupils’ Difficulties with<br />
More Than One Variable. Proceedings Of Mathematics Education, 18 th , Lisbon,<br />
Portugual, July - August 3, 1994, vol. I-IV. s. 331-338.<br />
11. Davidenko, S. (1997). Building the concept of function from students’ everday<br />
activities. The Mathematics Teacher. February, vol 90, No. 2, s. 144-149<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
148 Yüksel DEDE<br />
12. Dede, Y. (2003). ARCS Motivasyon Modeli ve Öğe Gösterim Teorisi’ne<br />
(Component Display Theory) Dayalı Yaklaşımın Öğrencilerin Değişken Kavramını<br />
Öğrenme Düzeylerine ve Motivasyonlarına Etkisi. Gazi Ün. Eğitim Bilimleri<br />
Enstitüsü (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Ankara. s.110.<br />
<strong>13</strong>. Demana, F. (1990). Using Technology to Prapere All Students for Succes in<br />
Algebra. The Ohio State University.<br />
14. Heck, A. (2000). Variables in Computer Algebra, Mathematics, and Science.<br />
, (23 October, 2001).<br />
15. Küchemann, D. (1978). Children’s understanding of numerical variable.<br />
Mathematics in School. 7(4), s. 23-28.<br />
16. Küchemann, D. (1981). Children’s Understanding Mathematics: 11- 16. Algebra<br />
(Ed. K.M. Hart). London. s. 102.<br />
17. Macgregor, M. ve Stacey; K. (1997a). Students’ understanding of algebraic<br />
notation : 11-15. Educational Studies in Mathematics 33: s.1-19.<br />
18. Macgregor, M. ve Stacey; K. (1997b). Ideas about symbolism that students bring<br />
to algebra. The Mathematics Teacher. February, Vol 90, No. 2, s.110-1<strong>13</strong>.<br />
19. Philipp, R. (1992b). A study of algebraic variables:beyond the student - professor<br />
problem. Journal of Mathematical Behavior 11. s.161-176.<br />
20. Rosnick, P. (1981). Some misconceptions concerning the concept of variable.<br />
Mathematics Teacher, September, s. 418-420, 451.<br />
21. Wagner, S. (1983). What are these things called variables? Mathematics Teacher,<br />
October, s. 474 - 478.<br />
22. Vlasis, J. ve Demonty, I. (1997). Strategies d’enseignement de ı’algebre au premier<br />
0<br />
degre du secondaire. Informations Pedagogiques n 38 - Decembre, s. 25-38.<br />
23. Vlasis, J. ve Demonty, I. (2000). Apprendre a resoudre des equations. Informations<br />
0<br />
Pedagogiques n 50- Fevrier, s. 35- 42.<br />
24. Warren, E. ve English, L. (1998). Introducing the variable through pattern<br />
exploration. The Mathematics Teacher. February, vol 91, No. 2, s.166- 170.<br />
25. Tall, D.(1988). Concept image and concept definition. Senior Secondary<br />
Mathematics Education. QW&OC Utrecht, 37 – 41.<br />
26. Carpenter, T., Stafslien, C., Thiem, N. ve Weinberg, A. (2001).<br />
Curriculum & Instruction 811. April 30, www.math.wisc.edu/~weinberg/ MathEd/<br />
Algebra_Final_Paper.doc<br />
27. Wagner, S. (1981b). An Analytical Framework for Mathematical Variables, In<br />
Proceedings Of The Fift Conference By Of The Psychology Of Mathematics<br />
Education, Edited by C. Comti And G. Vernaud, s. 165 - 170. Grenoble, France.<br />
28. Cooper, T., Baturo, A ve Williams, A. (1999). Equals, Expressions, Equations And<br />
The Meaning Of Variable: A Teaching Expriment. Proceeding of The Annual<br />
Conference of the Mathematics Education Research Group of Australia<br />
Incorporated, 22 nd , Adelia, South Australia, July, s. 4-7.<br />
29. Wheatley, G. (1995). Thinking in Variables. Early Algebra (Ed. J. Kaput)<br />
, (29<br />
September, 2001).<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 149-158<br />
TAŞKÖPRÜ FİDANLIĞINDA (KASTAMONU) ZARAR YAPAN<br />
BÖCEKLERİN BELİRLENMESİ<br />
Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />
G.Ü. Kastamonu Orman Fakültesi, Orman Müh. Bölümü, Kastamonu/ Türkiye<br />
Özet<br />
Taşköprü Fidanlığı (Kastamonu)’ nda bulunan zararlı böcek türlerinin belirlenmesi amacıyla<br />
ele alınan bu çalışma sonucunda Melolontha melolontha L. (Coleoptera, Scarabaeidae);<br />
Chrysomela populi L. (Coleoptera, hrysomelidae) ; Rhyacionia buoliana (Den. And Schiff.)<br />
(Lepidoptera ,Tortricidae) ve Leucaspis pusilla Loew (Homoptera, Diaspidae) olmak üzere 4 tür<br />
saptanmıştır. Ayrıca zararlı böceklerin zararlı olduğu dönemi ,zarar şekli , konukçu bitki türü ve<br />
mücadele yöntemleri verilmiştir.<br />
Anahtar Kelimeler: Zararlı böcekler, Taşköprü Fidanlığı, Mücadele<br />
THE INSECTS CAUSING DAMAGE IN TAŞKÖPRÜ NURSERY<br />
Abstract<br />
This research has been made to determine the insects causing damage in Taşköprü nursery.<br />
So, four harmful insect species from four families and three order were identified. After the<br />
research had been made in the nursery, these imfortant insect species causing damage were<br />
identified. Melolontha melolontha L.; Rhyacionia buoliana Den.and Schiff and Leucaspis pusilla<br />
Loew. The harmful insect species were classified as the period when they damage, how they<br />
damage, which plants they damage and how we can fight against them and showed by a table.<br />
Key Words : Harmful insects , Taşköprü Nursery , Fight<br />
1. Giriş<br />
Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de ormanlar günden güne çeşitli nedenlerle tahrip<br />
edilmektedir. Bir yandan nüfusun hızlı bir şekilde artması, bir yandan da orman<br />
alanlarının daraltılması gelecekte odun hammaddesi bakımından dar boğaz yaratacaktır.<br />
Ormanlarımızın teminatı olan fidanlıklarda köklerde, yapraklarda ve sürgünlerde zarar<br />
yapan böceklere karşı fidanları korumamız gerekir. Bunun içinde zarar yapan türleri<br />
tanımak, biyolojilerini bilmek ve böylece onlara karşı uygun mücadele şeklini<br />
belirlemek gerekir.<br />
Fidan yetiştirme plantasyon ormancılığının esasıdır ve başarılı olmanın ilk şartı<br />
sağlıklı fidan yetiştirmektir. Oysa zaman zaman fidanlıkta çeşitli böcek zararlılarına<br />
rastlanmaktadır. Hatta bu zararlılar ekonomik açıdan uygulayıcılar için önemli olduğu<br />
gibi, fidanlarla birlikte ağaçlandırma sahalarına da taşınabilmekte ve ağaçlandırmaların<br />
başarısı ve geleceği açısından da sorun oluşturmaktadır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
150 Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />
Fidanlık alanlarında karşılaşılan olumsuz nedenlere bağlı olarak burada uygun ortam<br />
bulan türler kitle üremesi yaparak önemli zararlara neden olmaktadır. Fidanlıkların<br />
çoğunda toprak mineral madde bakımından fakirdir(1). Ancak Taşköprü Fidanlığı’nda<br />
toprak mineral madde yönünde fidanların ihtiyaçlarını karşılayacak düzeydedir (2).<br />
Sağlıklı fidan yetiştirmede fidanlık yerinin doğru olarak seçilmesi büyük önem<br />
taşımaktadır. Ancak her zaman fidanlık yerinin seçiminde türün ekolojik isteklerine<br />
uygun olması, sulama, toprak işlemesi, gübreleme gibi kültürel işlemlerin tam zamanında<br />
ve gerektiğince yerine getirilmesinde güçlükler ortaya çıkmaktadır. Bunlardan sadece<br />
türe bağlı olarak toprağın pH’ ının yüksek veya düşük olmasında bile fidanlar toprakta<br />
bulunan demir gibi iz elementlerini almamakta ve buna bağlı olarak zayıf düşen fidanlar<br />
böcek ve diğer zararlıların saldırısına uğrayarak zarar görmektedir(3).<br />
Taşköprü Fidanlığı’nda bulunan zararlı böcekler, Karaçam ve Sarıçam fidanları ile<br />
Sarıçam tohum bahçesinde zarar yapmaktadır. Bu zararlılar, tohum bahçesinde iğne<br />
yaprakları yiyerek ve sürgünlerin ölümüne neden olarak, tohum ağaçlarının gelişmesine<br />
ve elit gövde oluşumuna engel olmaktadır. Yastıklarda, fidelerin köklerindeki<br />
kambiyum kısmına zarar vermekte ve bunun sonucunda fidelerin kurumasına neden<br />
olmaktadırlar.<br />
Çalışmamızda 36 hektar büyüklüğünde ve üç tarafı ağaçlandırma alanı ile kaplı olan<br />
Taşköprü Fidanlığı’nda zarar yapan böcekler, tespit edilmeye çalışılmıştır.<br />
2.Materyal ve Yöntem<br />
2.1. Materyal<br />
Çalışmanın materyalini Kastamonu-Taşköprü Fidanlığı’ndaki 1+0, 2+0 Karaçam ve<br />
Sarıçam fidanları, tohum bahçesindeki 2+9 Sarıçam fidanları, bunlarda zarar yapan<br />
böcek türleri ile ışık tuzağı ve atrap oluşturmuştur.<br />
2.2. Yöntem<br />
Çalışma sırasında arazideki tohum ağaçlarından, fidan yastıklarında ve fidanlığın<br />
diğer kısımlarında atrap kullanılarak, hiestand ışık tuzağı kurarak, tuzak bitkileri<br />
dikerek, tuzak hendekleri açarak zararlı türler yakalanmıştır. Karaçam fidanlık ekim<br />
yastıklarının arasına köklerde zarar yapan türleri bulabilmek amacıyla onların sevdikleri<br />
yeşil salatalık bitkisi dikilmiştir. Bitki her gün kontrol edilerek yapraklarında solma<br />
görüldüğünde kökü ile birlikte topraktan çıkarılarak zararlı böcek larvaları bulunmuştur.<br />
Fidanlıkta fide veya fidan yastıkları arasında bulunan larvaları yakalamak amacıyla<br />
tuzak hendekleri açılmıştır. Bunun için 1+0 karaçam fidanlık ekim yastığının kenarına<br />
50 cm yükseklik ve 25 cm uzunlukta bir çit kurulmuştur. Çitin dibine bir metre aralıkla<br />
kavanozlar yerleştirerek içlerine yağmurla ve sulama sırasında su dolmasına engel<br />
olmak için kavanozların üzeri kapatılmıştır. Çit boyunca böceklerin yürüyebilmesi için<br />
kavanozların ağzı seviyesinde oluklu bir yol açılmıştır. Kavanozların içi her gün kontrol<br />
edilerek buraya düşen böcek türleri toplanmıştır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi
Taşköprü Fidanlığında (Kastamonu) Zarar Yapan Böceklerin Belirlenmesi 151<br />
2.2.1. Böceklerin Öldürülmesi<br />
Fidanlıkta kurulan geçici laboratuara kavanozlar içerinde getirilen böcekler, geniş<br />
ağızlı ve sağlam bir kavanoz içine konmuştur. Öldürme şişesi olarak kullanılan bu<br />
şişenin içine etil alkole emdirilmiş pamuk konarak böceklerin ölmesi sağlanmıştır (4).<br />
2.2.2. Böceklerin Teşhise Hazırlanması<br />
Kurumuş böcek örnekleri önce içlerinde 2-3 cm kalınlığında ince taneli ıslak dere<br />
kumu ve üzerinde kurutma kağıdı bulunan dinlendirme kaplarında yumuşatılmıştır<br />
Yumuşatma işleminde kelebek ve narin yapılı ufak böcekler için birkaç saat yeterli<br />
olurken diğer böcekler için büyüklüklerine göre 1-2 gün beklenilmiştir. Yumuşatılan<br />
böcekler daha sonra prepare edilerek G.Ü. Kastamonu Orman Fakültesine getirilmiş,<br />
burada literatür bilgilerinden de faydalanmak suretiyle teşhis edilerek koleksiyon<br />
kutularında muhafaza altına alınmıştır (5).<br />
3. Bulgular<br />
3.1. Melolontha melolontha L. Adi Mayısböceği (Coleoptera, Scarabaeidae)<br />
Yayılışı; Kuzey ve Orta Asya ile Balkanlarda yayılmıştır. Türkiye'nin çeşitli<br />
yörelerinde örneğin İstanbul, Bolu, Trabzon, Eskişehir, Ayancık, Sapanca ve Antalya'da<br />
bulunduğu bilinmektedir (5).<br />
Zarar yaptığı Bitkiler; İğne yapraklı türlerde, özellikle Göknar, Ladin ve Çamda;<br />
yapraklılardan Akçaağaç, Huş, Gürgen, Meşe, Kayın, Kestane, At Kestanesi, Karaağaç,<br />
Söğüt, Kavak, vb. ağaçlarda zarar yapar.<br />
Zararı; Larvaları bitkilerin köklerini yiyerek onları kurutur. Larvalar büyüdükçe<br />
zararlar artar. Erginleri özellikle çam iğne yapraklarını kemirmek suretiyle ağaçlama<br />
alanlarında tehlikeli olmaktadır<br />
Biyolojisi; Uçma zamanları Nisan sonunda başlar ve 3-4 hafta kadar sürer. Dişileri<br />
yumurtalarını kurak ve geniş olan yerlerde 10-15 mm kadar toprağın içine girerek 10-30<br />
tanesi bir arada olmak üzere küçük yığınlar halinde koyarlar ve bu işi birkaç defa<br />
tekrarlarlar. Bir dişi ortalama 70 kadar yumurta koyabilir. Konan yumurtalardan 4-6<br />
hafta sonra, yani Haziranda larvalar çıkar. Bunlar birinci sene toplu olarak bir arada<br />
yaşarlar ve besinlerini humus maddesinden alırlar. Kışın soğuk ve donun etkisinden<br />
kurtulmak için toprağın derinliklerine inerler. Bunu izleyen yıllarda gıda gereksinimi<br />
arttığında tüm ince kökleri yerler. Havalar soğumaya başlayınca kışı geçirmek için<br />
toprağın derin kısımlarına inerler. Bunu izleyen yıllarda gıda gereksinimi arttığından<br />
tüm ince kökleri yedikleri gibi kalın kökleri de kemirirler. İklim durumuna göre 3-5.<br />
inci senenin Temmuz- Ağustos ayında toprağın derinliklerinde kenarları düz boşluk<br />
hazırlayıp burada pupa haline geçerler. Pupa dönemi 4-8 hafta sürer. Pupadan çıkan<br />
genç erginler kışı toprağın içinde geçirdikten sonra ertesi sene ilkbaharda dışarıya<br />
çıkarlar. Generasyonları 3-5 seneliktir. Bu nedenle mayıs böcekleri her yıl çoklukta<br />
uçmazlar. Fazla miktarda görüldükleri yıllar asıl uçma seneleri olup belirli aralıklarla<br />
birbirini izlerler.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
152 Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />
Mayıs böceklerinin erginleri de yaprakları yemek suretiyle zarar yaparlar. Fakat<br />
larvaların zararı erginlerinkine oranla çok daha büyüktür.<br />
Mücadele: Koruma önlemleri olarak; Ekim ve dikimler için böceğin asıl uçma<br />
seneleri tercih edilmelidir. Çünkü bu yıllar larvaların zararı azdır. Orman fidanlıkları<br />
tarım kültürlerinin yanında kurulmalıdır. Bunun mümkün olmadığı yerlerde larvaların<br />
gelmesine engel olmak için fidanlığın etrafına 50 cm derinlik, 50 cm genişliğinde<br />
hendekler açılmalıdır.<br />
Kültürel tedbirler; havaların soğuması ile toprağın üst tabakalarında inen kurtlar,<br />
bahar gelince yaklaşırlar. Toprağın üst tabakalarında bulunduğu devre içinde derin<br />
sürümler yapılırsa, larvalar açığa çıkar (kesekler içinde kalan kurtların açığa çıkması<br />
için, diskaro gibi kesek parçalayıcı işlemler yapılmalıdır.)Bu larvalar açık hava<br />
şartlarına, özellikle ışığına tahammül edemezler. Üstelik karga başta olmak üzere<br />
kuşların saldırısına uğrarlar. Bu işlemle belli bir alandaki larvaların %80-90’ ını<br />
öldürmek mümkündür. Diğer taraftan mayıs ayı sıcak geçti ise haziran başında, aksi<br />
taktirde Haziranın 2.yarısı içinde ot temizliği ve çapalama, hem yumurta konması hem<br />
de konulmuş yumurtaların gelişmesini çok engeller. Fidanlık içindeki ve civarındaki<br />
çayırlıkları sürme imkanı yok ise ilk ergin böceklerin yapraklarda görülmesinden 10-15<br />
gün sonra sahayı bolca sulamak, en iyisi göllendirme tabir edilen şekilde su altında<br />
bırakmak çok yararlıdır. Zira bu devre, bazen 2-4 defa tekrarlanan yumurta koyma ve<br />
yumurtaların açılması ile larva çıkışlarının kapsamaktadır. Bu larvalar fazla rutubete<br />
dayanamadıklarından ölmektedir. Bu işlemler fidanlığın boş sahalarında da<br />
yapılmalıdır.<br />
Savaş: Toprak işlenirken rastlanan larvalar öldürülmelidir. Larvaları yakalamak için<br />
fidan yastıkları arasına tuzak bitki olarak salatalık veya çilek dikilir. Sararan tuzak<br />
bitkilerini toprağıyla birlikte çıkararak, bunların köklerinde toplanan larvalar yok<br />
edilmelidir. Larvaları öldürmek için toprağın açılan deliklere uygun bir fumigant<br />
dökülmelidir. Erginlerine karşı çeşitli temas zehirleri kullanılmalıdır (5).<br />
3.2. Chrysomela populi L. (Kavak yaprak böceği) (Coleoptera, Chrysomelidae)<br />
Yayılışı: Avrupa, Kuzey Afrika, Batı ve Kuzey Asya, Hindistan, Çin ve Japonya'da<br />
yaşar. Türkiye'de Bozdağı, Bilecik, İstanbul, İzmit, Bursa, Denizli, Trabzon, Sarıkamış,<br />
Kars, İzmir, Tire, Kiraz, Ödemiş, Bergama, Kınık, Selçuk, Menemen, Düzce, Bolu,<br />
Sinop, Bartın, Kastamonu, Balıkesir, Çanakkale, Kırklareli, İpsala ve Çatalca<br />
mıntıkalarında tespit edilmiştir. Çeşitli Kavak ve Söğüt türlerinde yaşar. Fakat söğütler<br />
larvaların gelişmesi için uygun değildir. Populus canadensis ve P.tremula L.’yı diğer<br />
kavak türlerine tercih eder.<br />
Zararı: Birinci dönem larvalar toplu halde yaşarlar ve sadece geniş yapraklarda<br />
beslenirler. İkinci dönem larvalar, etrafa yayılırlar. Sadece yaprağın orta damarını<br />
bırakarak genç ve yaşlı yaprakların her ikisinde yerler. Üçüncü dönem larvalar ile<br />
erginler ise tüm yaprağı tüketirler. Kuvvetli zarar nedeniyle sürgünlerde dallanmalar<br />
başlar. Odunun değeri düşer. Ayrıca sürgünlerin odunlaşması yeterli düzeyde olmaz.<br />
Bundan dolayı odun zararına karşı çok hassas olurlar. En büyük zararını 1-2 yaşlı kavak<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi
Taşköprü Fidanlığında (Kastamonu) Zarar Yapan Böceklerin Belirlenmesi 153<br />
fidanlarında yeni tesis edilmiş kavak alanlarında ve parklarda yapmaktadır. Ormandaki<br />
zararı önemsizdir.<br />
Biyolojisi: Erginleri kışı toprakta, ölü örtü altında, ağaç kovuklarında ve benzeri<br />
yerlerde geçirir. Erginler ilkbaharda tomurcukların patlamasıyla birlikte ağaç<br />
gövdelerinde dolaşmaya başlarlar. 2-3 kadar taze kavak yapraklarıyla beslenen erginler<br />
çiftleşir ve dişiler yaprakların alt yüzüne 20-70'i bir arada olmak üzere küçük<br />
yığıncıklar halinde yumurtalarını koyarlar. Bir dişi 500-600,en fazla 1600 yumurta<br />
bırakır. İklim koşullarına göre 5-12 gün sonra yumurtadan çıkan larvalar önceleri<br />
yaprağın alt yüzeyini yiyerek beslenir. Larvalar başlangıçta siyahımsı kahverengidir.<br />
Daha sonra renkleri kirli beyaz yada krem rengine dönüşür.<br />
Yumurtadan çıkan larvalar önceleri toplu halde bulunur; daha sonra teker teker<br />
olmak üzere yapraklara dağılırlar. 3 hafta kadar süren larva döneminden sonra,<br />
genellikle yapraklar üzerinde, az bir kısmı da dal ve hatta gövdelerde yada başkaca<br />
yerlerde pupa dönemine geçerler. Pupa olmak için olgun larva kendisinin bulunduğu<br />
yaprağa veya dala, sonunca vücut halkasının ucundan baş aşağı astıktan sonra pupa<br />
haline geçer. Pupa dönemi 10 gün kadar sürer. Yılda 2-3 generasyon verir.<br />
Bu böceğin larvalarının vücut halkalarının yanlarında bulunan siğile benzeyen siyah<br />
renkli çıkıntılarda nitrobenzen kokusunda bir madde vardır. Böcek bir tehlike karşısında<br />
kaldığı zaman Aldehyt salicyligue bileşimde kirli beyaz renkte bir sıvı salgılar. Bu<br />
nedenle C. populi' nin larvaları kuşlar ve yırtıcı böcekler tarafından beğenilmez.<br />
Mücadele: Erginler toplanarak öldürülür. Kışın toprak örtüsü kaldırılarak içinde<br />
kışlayan erginlerle birlikte yakılır. Larva ve erginlere karşı toz ve sıvı halinde çeşitli<br />
mide ve temas zehirleri kullanılır (5).<br />
3.3. Rhyacionia buoliana (Den. and Schiff.) (Çam Sürgün Bükücüsü)<br />
(Lepidoptera, Tortricidae)<br />
Yayılışı; Avrupa, Kıbrıs, Filistin, Rusya, Kore, Japonya, Amerika'da yaygındır.<br />
Türkiye'de tüm çam ağaçlandırma alanlarında mevcuttur.<br />
Zarar Yaptığı Bitkiler: Hemen hemen tüm çam türlerinde zarar yapar.<br />
Zararı: Tırtılları zarar yapar. Türkiye'de çam ağaçlarının hemen hemen en zararlı<br />
böceğidir. Tırtıllar tomurcukları delerek içine girerek ve tomurcuğun iç kısmını oyarak<br />
zararlı olur. Bu şekilde zarar gören tomurcuklar ya kurur ya da postacı boynuzu denilen<br />
anormal şekilde bir gelişme gösterir. Bu gelişme yan sürgünün zararı uğrayan ana<br />
sürgünün yerini almasından meydana gelir .<br />
Bazen de çalı, püskül ya da fırça şeklinde yahut çift postacı boynuzu gibi oluşumlar<br />
meydana gelir. Genellikle tepe sürgünün kuruması o fidanın gelişmesini etkiler ve<br />
bunun sonucu olarak fidanın değiştirilmesi gerekir.<br />
Biyolojisi: Yılda bir generasyonu vardır. Uçma zamanı Mayıs ayına rastlar.<br />
Yumurtalarını 6-12 yaşları arasında bulunan genç çamların kural olarak tepe ve yan<br />
tomurcuklarına teker teker yada bir kaçını bir arada koyar. Bir dişinin koyduğu yumurta<br />
sayısı 70-80 adet arasında değişir. Yumurtadan çıkan genç tırtıllar 18-20 gün sonra<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
154 Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />
tomurcukları delerek içine girerler. Tırtıl kış dönemini burada geçirir. Tırtıl olgun hale<br />
gelince zarar yaptıkları sürgünlerin içinde pupa olurlar. Pupa dönemi iki hafta sürer.<br />
Erginleşen kelebek sürgünü delip pupa gömleğini burada bırakarak uçar. Tırtıllar bazen<br />
ilk sürgünü terk ederek ikinci bir sürgüne girerler. Fakat bu ikinci sürgün her zaman<br />
ölmez; bükülerek büyümesine devam eder.<br />
Mücadele: Fidanlıkta böceğin zarar vermesi sonucu fidanlıkların, özellikle tepe<br />
sürgünü deforme olacağından ve bu fidanlıklardan iyi sonuç alınamayacağından<br />
böceğin zarar yaptığı fidanlar sökülerek tırtıllar beraber yakılır. Özellikle genç tırtıl<br />
döneminde sistematik insektisitler uygulanır (5,6).<br />
3.4. Leucaspis pusilla Loew. (Çam Yaprak Koşnili)(Homoptera, Diaspididae)<br />
Yayılışı: Avrupa, Kuzey Afrika, Suriye, Filistin, İsrail, Rusya ve Arjantin'de<br />
yaşayan tür Türkiye'de Maraş, Balıkesir, İzmir, Burdur, Antalya, İstanbul, Bursa,<br />
Manisa, Aydın, Ankara, Çanakkale, Adapazarı ve Edirne'de saptanmıştır. Dünya'da ve<br />
Türkiye'de Pinus spp. üzerinde zararlı olmaktadır. Türkiye'de Pinus nigra var.<br />
caramanica ile P.radiata ve P. silvestris' i diğer çam türlerine tercih etmektedir.<br />
Zararı: Genellikle iğne yapraklıların dip kısmında ve iç yüzeylerinde zarar yapar.<br />
Bir yıl önce zarar görmüş iğne yapraklar sararır, halka halka boz-kahverengi bir renk<br />
alır ve dökülür. Kitle halinde ürediği zaman ağaçların ölümlerine neden olur. Kışı larva<br />
döneminde geçirmekte ve yılda iki generasyon vermektedir<br />
Mücadele: Doğal düşmanlarının yeterli olmadığı yerlerde ilaçla savaş yapılabilir.<br />
Bunun için en etkili ilaçlama zamanı ağaçlarda çiçeklenme dönemi bittikten ve koşnil<br />
yumurtalarının açılmasından sonradır. Birinci ilaçlama yeterli olmadığında yaz larvalarına<br />
karşı ilaçlama yapılabilir. Bu hususta organik fosforlu insektisitler kullanılabilir (5).<br />
Bir fidanlık veya ağaçlandırmada zararlı böcek görüldüğü diye hemen ilaç<br />
kullanılmalıdır. İlaçlamada amaç, zararlıyı ekonomik zarar sınırı altında tutmak<br />
olmalıdır. Bu sınır ise ağacın tabi tutulduğu kültürel çalışmalar, yaş, ekolojik koşullar ve<br />
hatta ağacın değerlendirilmesi şekline göre değişimler gösterir. Zira ilacın etkinliğini<br />
sınırlayan yada arttıran sıcaklılık ve nemlilik koşulları vardır. Bu koşullardan<br />
uzaklaştıkça ilacın etkisi azalır ve hatta ağaçta tahribata neden olabilir. Bu nedenle ilaç<br />
seçerken özellikle kullanılacak yerdeki iklim koşulları ilacın aktif maddesinin<br />
gerektirdiği koşullarla mukayese edilmelidir. Kullanılacak ilaç selektif olmalı yani,<br />
sadece mücadelesini düşündüğümüz zararlı sınıfına etki etmeli, böylece yararlı<br />
böceklere zarar verilmemelidir. Etki süresi uzun olan ilaçlar; ancak, çok gerektiği<br />
durumlarda kullanılmalıdır. Zira bu tür ilaçlar, ilaçlama sonrası göç ederek gelen yararlı<br />
böcekleri de büyük ölçüde öldürmektedir.<br />
Önerilen ilaçlardan toz, sıvı, suda eriyen toz ve granül gibi formülasyonlardan birini<br />
seçmede zararlının biyolojik devresi ve ağaç üzerinde bulunduğu yerin yanı sıra,<br />
ilaçlama anında su bulma imkanı, ağaçların yüksekliği, elde bulunan ekipman, rüzgar<br />
durumu gibi özellikler dikkate alınarak karar vermelidir.<br />
Zararlının ağaç üzerinde ilacın ulaşabildiği yerde ve uygun biyolojik devrede olduğu<br />
zamanı kapsar. Çeşitli etkinler altında bu dönem her yıl aynı zaman da rastlamaz ve her<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi
Taşköprü Fidanlığında (Kastamonu) Zarar Yapan Böceklerin Belirlenmesi 155<br />
yöreye göre de değişim gösterir. Bu sebeple uygulamada zararlı böceğe ilişkin olarak;<br />
her hangi yerde yapılmış başarılı bir ilaçlamayı örnek alarak harekete geçmeden önce<br />
kendi yörenin ekoljik koşullarını, ilacın etkinliği yönünden ilaçlama yapılmış alanla<br />
karşılaştırılmalıdır. İlaçlama devresi için zararlını uygun biyolojik devreye gelip<br />
gelmediği esas alınmalıdır.<br />
Çalışma sonunda tespit edilen zararlı böceklerin, zararlı olduğu dönemi, zarar şekli,<br />
konukçu bitki türü ve mücadele yöntemleri belirlenerek, pratikte uygulayıcıya yararlı<br />
olacağı düşüncesiyle aşağıda tablo 1’ de verilmiştir (6).<br />
Tablo 1. Kastamonu-Taşköprü Fidanlığı’nda Zarar Yapan Böceklerin Zarar<br />
Yaptığı Bitkiler, Zarar Şekli İle Mücadele Yöntemleri<br />
Zararlı<br />
Zararlı<br />
Olduğu<br />
Dönem<br />
Zarar Şekli<br />
Konukçu<br />
Bitkisi<br />
Mücadele Şekli, Dönemi ve<br />
Önerilen İlaçlar<br />
Melolontha<br />
melolontha<br />
L.<br />
Ergin-<br />
Larva<br />
Larvalar köklerde<br />
erginler ise iğne<br />
yapraklarda<br />
kemirmek süretiyle<br />
zarar yapmaktadır.<br />
Sarıçam<br />
Yaprakla beslenen erginler için<br />
Dipterex %5 toz veya<br />
Gusathion %2.5 toz<br />
kullanılabilir. Topraktaki<br />
larvalara karşı ilaç kullanımı,<br />
bunlar toprak sahtına<br />
yaklaştığında ve kökleri arayıp<br />
bulmalarıyla etkin zarar<br />
yapmadan önce yapılmalıdır.<br />
Bunun için aktif maddesi<br />
Trichloronate olan (Phytosol<br />
%2.5) granül bir ilaç toprağa<br />
serpilerek kullanılabilir.<br />
Rhyacionia<br />
buoliana<br />
(Den. and<br />
Schiff.)<br />
Larva<br />
Tomurçukları<br />
delerek içine<br />
girmekte ve içini<br />
oymaktadır. Bu<br />
şekilde tomurcukları<br />
kurutmaktadır.<br />
Sarıçam-<br />
Karaçam<br />
Yoğun tasallut durumunda genç<br />
ve sürgün değiştiren tırtıllara<br />
sistematik insektisitler<br />
(Trichlorphon, Deltametrin ve<br />
Cypermetrin gibi )<br />
kullanılmalıdır.<br />
Leucaspis<br />
pusilla<br />
Loew.<br />
Ergin<br />
İğne yaprakların dip<br />
kısmında zarar<br />
yaparak sararmasına<br />
neden olmaktadır.<br />
Sarıçam<br />
Zararı tespit edilen koşnillere<br />
mekanik mücadele yapılmalıdır.<br />
Kimyasal mücadele yapılması<br />
halinde en uygun zaman<br />
ilkbahar aylarıdır. Gövde<br />
üzerindeki koşnillere fenthion<br />
ve methidation (150-175 gr/100<br />
lt) 15-20 gün ara ile<br />
tekrarlanarak uygulanmalıdır.<br />
Chrysomela<br />
populi L.<br />
Ergin-<br />
Larva<br />
Kavak yapraklarını<br />
yiyerek ağacın<br />
biyolojik faaliyetine<br />
etki etmektedirler.<br />
Titrek<br />
Kavak<br />
Larva ve erginlerine karşı<br />
deltametrin (25 gr/100 lt ) ve<br />
Parathion-metiyl (100 gr/100 lt)<br />
kullanılabilir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
156 Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />
5. Sonuç ve Öneriler<br />
Bu araştırmada 4 zararlı tür tespit edilmiştir. Fidanlıktaki bu zararlı böceklerin,<br />
konukçu bitki ilişkileri ve alınabilecek önlemler konusunda öneriler sunulmuştur.<br />
Melolontha melolontha L.'ın erginleri Taşköprü fidanlığında yoğun bir şeklilde<br />
Sarıçam tohum bahçesinde iğne yaprakları kemirmek suretiyle zarar yapmaktadır. En<br />
etkin zararını, kitle halinde ürediği bölgenin yıllık ortalama sıcaklığı 7 derece, ortalama<br />
temmuz sıcaklığı 7,5 derecenin altına düşmediği ve yaz kuraklığının uzun süre devam<br />
ettiği bölgelerde yapmaktadır (5). Taşköprü fidanlığında yıllık ortalama sıcaklık 9,7<br />
derece, ortalama temmuz sıcaklığı 20,3 derecedir. Bu şartlar M. melolontha L.' ın kitle<br />
halinde Taşköprü fidanlığında üremesine olanak sağlamaktadır. Larvaları 1+0 Karaçam<br />
fidan yastıklarında, bitkilerin köklerini yiyerek onların kurumasına neden olmaktadır.<br />
Tohum bahçesinin fidan yastıklarına yakın olması M. melolontha L. dişilerinin fidan<br />
yastıklarına yumurta bırakmasına kolaylık sağlamaktadır.<br />
Rhyacionia buoliana ( Den. and Schiff.)'in tırtılları Taşköprü fidanlığında Sarıçam<br />
tohum bahçesinde sarıçamın tepe tomurcuklarını delerek sürgünlerin gelişmesine engel<br />
olmakta ve kaliteli fidan oluşumunu durdurmaktadır. Bunun sonucunda tohum<br />
bahçesinde bazı türler postacı boynuzu denilen anormal bir şekilde gelişme<br />
göstermektedir. Tohum bahçesinde tırtılları bazı sarıçamların ilk sürgünü, terk ederek<br />
ikinci bir sürgüne gitmiştir. İkinci sürgünler ölmemiş fakat bükülerek büyümesine<br />
devam etmektedir. Fidanlığın üç tarafının ağaçlandırma alanı, özellikle bu ağaç<br />
türlerinin Karaçam ve Sarıçam gibi türlerinden oluşması R. buoliana Den. and Schiff.'in<br />
gelişmesi için uygun bir ortam hazırlamaktadır. Fidanlıktaki tohum bahçesinde bulunan,<br />
genç Sarıçam ağaçları fidanlık etrafındaki ağaçlandırma alanında bulunan R. buoliana<br />
(Den. and Schiff.) zararlısını cezbetmektedir.<br />
Leucaspis pusilla Loew.; Sarıçam tohum bahçesinde bazı ağaçlarda primer olarak<br />
zarar görmüş iğne yaprakları sarartmak ve halka halka boz kahverenginde bir renk<br />
vermek suretiyle iğne yaprakların dökümüne neden olmaktadır.<br />
Fidanlıklarda böcek zararının ekonomik zarar düzeyinin altına indirilmesi için<br />
öncellikle zararlı böceklerin tespit edilip, bunların biyolojileri ve etkin dönemlerin<br />
belirlenmesi gerekmektedir. Böceklerin tanımlanması ile ancak uygun mücadele<br />
tedbirleri alınabilir.<br />
Taşköprü Fidanlığı yastıklarında kullanmak için çevre ormanlardan getirilen humus<br />
incelenerek, gerekli durumda ilaçlanarak dezenfekte edilmesi gerekmektedir. Ayrıca<br />
humusun getirildiği yer entomolojik açıdan mutlaka incelenmelidir. Gelen humus<br />
içersinde çeşitli kök zararlılarının larva ve yumurtaları da bulunabilmektedir.<br />
Leucaspis pusilla L.'a karşı ağaçlardan çiçeklenme dönemi geçtikten ve<br />
yumurtaların açıldığı saptandıktan sonra ilaçlama yapılmalıdır. Birinci ilaçlama yeterli<br />
olmadığında yaz larvalarına karşı ilaçlama yapılabilir. Bu hususta organik fosforlu<br />
insektisidler kullanılabilir. Yazlık yağ emülsiyonları da genç larvalara karşı iyi sonuçlar<br />
vermektedir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi
Taşköprü Fidanlığında (Kastamonu) Zarar Yapan Böceklerin Belirlenmesi 157<br />
Fidanlık içindeki yol kenarlarında tespit edilen Chrysomela populi L.' ye karşı<br />
kimyasal ilaç kullanmaya Taşköprü fidanlığında gerek yoktur. Çünkü salgın durumu söz<br />
konusu değildir. Ancak erginleri toplanarak öldürülmelidir.<br />
Fidanlıklar her gün gezilerek kontrol edilmelidir. Genel bir mücadeleyi<br />
gerektirmeyecek kadar az sayıda olan, Rhyacionia buoliana Den.and Schiff. gibi zararlı<br />
tasallutuna uğrayarak düzelmez duruma gelmiş fidanlar sökülerek tırtıllarla birlikte yok<br />
edilmelidir.<br />
Bunun içinde tırtıl dönemi boyunca (Nisan, Haziran) tırtıllı sürgünler toplanarak<br />
yakılmalıdır. Taşköprü Fidanlığında Rhyacionia buoliana Den. and Schiff.’nın zarar<br />
yaptığı alan sınırlı olduğu için böcekli sürgünler elle toplanmalıdır.<br />
Melolontha melolontha L., Taşköprü Fidanlığında kitle üremesi yaptığı için zararı<br />
oldukça fazladır. Erginlerine karşı temas zehirleri kullanılması gerekir. Kimyasal<br />
müdahale etkili olsa dahi, aradan belli bir süre geçtikten sonra yine bir müdahale<br />
yapmak gerekmektedir. Çünkü fidanlıktaki zararlılar, fidanlığın çevresindeki özel ve<br />
tüzel bahçelerde konukçu ağaç türlerinde barınmaktadırlar. Ayrıca toprak ve ölü örtü<br />
içerisinde daimi bir böcek rezervi vardır. Oysa müdahalede asıl gaye sürekli olmasıdır.<br />
Taşköprü Fidanlığı’nda tarım kültürlerinin bulunması fidanlık için bir avantajdır. Çünkü<br />
M. melolontha L. dişi erginleri yumurtalarını buralara bırakabilirler. Yastıklar arasında<br />
fidanlığın yol ağı bulunmaktadır. Bu yolların kenarlarında hendekler mevcuttur.<br />
Bunların ebatları, 50 cm derinlikte, 50 cm genişlikte olarak ayarlanırsa larvalarının<br />
yastıklar arası geçişine engel olunabilir. Sabahın erken saatlerinde, gecenin serinliği ve<br />
nem etkisiyle henüz uyuşuk halde iken erginler, tohum bahçesinde gezilerek toplanmalı<br />
ve yok edilmelidir.<br />
Sonuç olarak, fidanlıklarda böcek zararını önlemeye yönelik tedbirleri almada<br />
kültürel çalışmalara ve diğer mücadele yöntemlerine öncelik ve ağırlık verilmelidir.<br />
Zararlı böcek tasallutlarının sebep ve etkilerini arttıran faktörler belirlenmelidir.<br />
İlaçlama ise en son çare olarak düşünülmelidir. Bu böceklere karşı biyolojik mücadele<br />
yöntemleri araştırılmalı ve uygulamaya geçirilmelidir. Zararlı böceğin fidanlıklarda<br />
varsa yırtıcıları korunmalı, yuvaları bozulmayarak üreme ve gelişmesine imkan<br />
sağlanmalıdır Tohum bahçesindeki ağaçlara kuş yuvaları yaparak çevredeki kuş<br />
populasyonunun buraya gelmesi sağlanmalıdır. Böylece zararlı tırtılları yemek suretiyle<br />
yok edilmelidir.<br />
Taşköprü fidanlığının üç tarafı ağaçlandırma alanı olduğu için zararlı böcek<br />
saldırısınaher zaman uğraması söz konusudur. Bu yüzden fidanlıkta belirli periyotlar da,<br />
özellikle tespit edilen zararlıların, zararlı oldukları dönemlerde fidanlık sürekli kontrol<br />
edilmelidir. Fidanlık, uzman kişiler tarafından böceklerin zararlı oldukları dönemlerde<br />
denetim altında tutulmalı ve gereksiz ilaçlamalardan kaçınılmalıdır.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
158 Ercan ÖZCAN, Sabri ÜNAL<br />
Kaynaklar<br />
1. ERTAŞ, S. , 1988 Doğu Karadeniz Ormancılığında Fidan ve Fidanlık Problemleri<br />
ve Çözüm Yolları, Doğu Karadeniz Ormancılığı Sempozyumu,Tebliğ<br />
Metinleri,12-<strong>13</strong> Ekim 1988,Orman Mühendisliği Odası, Yayın No. 14,<br />
Trabzon,<strong>13</strong>.19.<br />
2. ANONİM, 2001-2005. Taşköprü Orman Fidanlığı 2001-2005 yılları Rotasyon ve<br />
çalışma planı.<br />
3. GÜLER, N.,1991. Kavak Fidanı Üretiminde Böcek Zararlarını Önlemeye Yönelik<br />
Tedbirler, Türkiye I.Fidancılık Sempozyumu, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, ,<br />
Ankara, 369-399.<br />
4. ÇANAKÇIOĞLU, H. 1993. Böceklerin Toplanması-Preparasyonu, Muhafaza ve<br />
Teşhisi, İ.Ü. Yayın No:3768.İstanbul<br />
5. ÇANAKÇIOĞLU, H. MOL. T.,1998. Orman Entomolojisi Zararlı ve Yararlı<br />
Böcekler, İ.Ü. Yayınları, No: 4063, İ.Ü. Orman Fakültesi Yayın No: 451, İstanbul.<br />
6. YÜKSEL,B.,1998. Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi Orman Fidanlıklarında<br />
Zararlı Böcekler ve Mücadelesi. T.C Orman Bakanlığı Doğu Karadeniz<br />
Ormancılık Araştırma Enstitüsü Yayın No: 7, Teknik Bülten No.7, Trabzon.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 159-162<br />
ARITILMIŞ ATIK SULARIN BAZI ÇİM TÜRLERİNDE TOHUM<br />
ÇİMLENMESİ VE FİDE GELİŞİMİ ÜZERİNE ETKİLERİ<br />
Özet<br />
Sevil ÖZCAN<br />
Bolu Fen Lisesi, Bolu.<br />
Sami OLUK<br />
Celal Bayar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Manisa<br />
Bu çalışmada Lolium perenne L., Festuca rubra L. ve Agrostis tenius L. in tohum çimlenmesi ve<br />
fide gelişimine farklı yerlerden alınan arıtılmış atık suların etkileri araştırılmıştır.Yapılan denemeler<br />
sonucunda arıtılmış atık sulara bağlı tohum çimlenmesinde belirgin farklılık bulunamamıştır. Fide<br />
gelişiminde ise bazı serilerde istatistiksel olarak belirgin farklılıklar saptanmıştır.<br />
Anahtar Kelimeler: Arıtılmış atık su, Lolium perenne, Festuca rubra, Agrostis tenius.<br />
EFFECTS OF TREATED WASTE WATERS ON SEED<br />
GERMİNATION AND SEEDLING GROWTH TO THE SOME<br />
GRASS SPECIES*<br />
Abstract<br />
In this study, the effects of treated waste waters (TW) obtained from different places on the seed<br />
germination and seedling growth of Lolium perenne, Festuca rubra and Agrostis tenius have been<br />
investigated. Result of the made experiments, not be found certain difference connected with TW to the<br />
seed germination. If in the seedling development to be found certain difference as the statistical in the<br />
some series.<br />
Key Words: Treated waste water, Lolium perenne, Festuca rubra, Agrostis tenius.<br />
1. Giriş<br />
Su kaynakları yeryüzünde canlı yaşamının varlığı için vazgeçilmez önemli bir unsur<br />
olup; insan topluluklarının ürettiği sıvı ve katı haldeki atıklar için bir alıcı ve<br />
uzaklaştırıcı olarak görev yapmaktadır. Bitki ve hayvanların yaşamsal atıkları ile bu<br />
canlılar öldükten sonraki kalıntıları doğal kaynaklı kirliliği oluşturmaktadır. Evsel ve<br />
endüstriyel kaynaklı katı atıklar ile kullanılan suların akarsular ve denizlere bırakılması<br />
sonucu oluşan insan kaynaklı pollutantlar havayı, suyu, toprağı kirleterek insan, hayvan<br />
ve bitki sağlığına zarar vermenin yanı sıra kötü bir görüntü de oluşturmaktadır.<br />
Günümüzde artan su kısıtlılığına bağlı olarak atık sular fiziksel, kimyasal ve biyolojik<br />
olarak arıtıldıktan sonra tekrar kullanılmaya çalışılmaktadır.<br />
Su kalite ihtiyacı bakımından daha hoşgörülü olduğundan atık suların sulamada<br />
kullanılması yönünde bir eğilim vardır. Sahai ve ark. (1979)’da gübre fabrikası, Sahai<br />
ve ark. (1983)’te ise alkol fabrikası atık sularının uygun oranlarda sulandırıldıktan sonra<br />
sulama amacıyla kullanılabileceğini; Wells ve Witton (1970), Russel ve ark. (1991) et<br />
işleme fabrikası atık suları ile yaptıkları çalışmalarda sulama için kullanıma uygun<br />
olduğunu vurgulamışlardır. King (1982) tahta işleme fabrikası atık sularının arıtılmadan<br />
da kullanılabileceğini, Avcı ve ark. (1992) arıtılmış suların tarımda kullanılmasıyla<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
160 Sevil ÖZCAN, Sami OLUK<br />
içerdiği organik maddelerin biyolojik olarak ayrışarak kirliliğinin azalacağını ve suyun<br />
kıt olduğu mevsimde ek kaynak olarak değerlendirilebileceğini rapor etmişlerdir.<br />
Günümüzde kentlerde dar mekanlarda yaşamak zorunda olan insanlar için fiziksel ve<br />
ruhsal olarak sağlıklı bir mekan oluşturulmak istendiğinde çim alanlar öncelikli olarak<br />
düşünülmektedir. Ancak yeni ekilmiş çim tohumlarında iyi bir gelişim istendiğinde<br />
m 2 ’ye günlük ortalama 30-40 lt su gelecek şekilde 3-4 kez sulama gerekmektedir.<br />
Ülkemizde yaz mevsimi uzundur ve genellikle kurak geçmektedir. Çim alanların<br />
önemli bir kısmı da temiz şehir suyu ile sulanmaktadır. Oysa pek çok ilimizde şehir<br />
kanalizasyon sistemi arıtıldıktan sonra denize veya akarsulara verilmektedir. 1991 su<br />
kirliliği yönetmeliğinde çayır ve meralarda arıtılmış atık suların toprakta bitki varken de<br />
kullanılabileceği bildirilmektedir.<br />
Çalışmamızın amacı da, farklı çim türlerinin sulanmasında arıtılmış evsel ve<br />
endüstriyel atık suları kullanarak farklılıkları belirlemek; dolayısıyla da bu atık suların<br />
sulama amacıyla yeniden kullanılıp kullanılamayacağını saptamaktır.<br />
2. Materyal ve Yöntem<br />
Denemelerimizde F. rubra, L. perene ve A. tenius türü çim tohumları kullanılmıştır.<br />
Tohumların çimlemdirilmesinde sulama amacıyla Maltepe Askeri Lisesi, Turyağ Sabun<br />
ve Yağ Fabrikası ve Manisa şehir atık su arıtma tesisleri çıkışından alınan suların %100<br />
ve %50’lik konsantrasyonları; kontrol materyallerine ise çeşme suyu uygulanmıştır.<br />
Atık suların tohum çimlenmesine etkisinin saptanması amacıyla 105°C etüvde steril<br />
edildikten sonra 50 şer adet tohum 9 cm çapındaki petrilere yerleştirilmiş ve 5’er ml su<br />
ile ıslatılmıştır. Materyaller Beard (1973) e göre 26-32°C de 16 saat ışık alacak şekilde<br />
ve 12-16°C de 8 saat karanlıkta farklı gün-gece sıcaklıklarına göre almaşık olarak<br />
ayarlanmış biotromda çimlenmeye bırakılmıştır. Radikulanın testadan çıkışının<br />
görülmesiyle çimlenmenin başlamış olduğu kabul edilmiş ve çimlenme başlangıcından<br />
itibaren 10-14 gün süreyle her gün çimlenen tohumlar sayılmıştır. Bu sürenin sonunda<br />
petrilerden çıkarılan materyallerin kök ve yaprak uzunluklarının ölçümü gerçekleştirilmiştir.<br />
Sayım ve ölçüm sonuçlarına SD (Standart sapma), SE (Standart hata) ve t. testi<br />
uygulanmıştır. Tukey (1954)’e uygun istatistiki olarak anlamlı olanlar yanına (*) işareti<br />
ile gösterilmiştir.<br />
3. Araştırma Sonuçları ve Tartışma<br />
I. Su Analiz Sonuçları<br />
Tablo 1. Değişik Zamanlarda Alınan Su Örneklerine Ait Analiz Sonuçlarının<br />
Ortalamaları (Değerler Mg/L Cinsinden Verilmiştir).<br />
NO 2 NO 3 NH 4 PO 4 Deterjan P H<br />
Maltepe 1,47±0,67 1,47±0,69 472,83±204,47 1,33±0,84 2,51± 0,23 8,09<br />
Turyağ 0,84±0,82 0,43±0,15 189,90±129,31 0,87±0,45 8,89±7,34 7,76<br />
Manisa 0,50±0,17 0,40±0,15 820,00±53,22 1,31±0,88 9,44±1,80 8,18<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Arıtılmış Atık Suların Bazı Çim Türlerinde Tohum Çimlenmesi ve Fide Gelişimi Üzerine Etkileri 161<br />
II.Tohum Çimlenme %’si ve Fide Gelişimi<br />
Tablo 2. Petride çimlendirilen materyallere ait tohum çimlenme % değerleri.<br />
Lolium perenne Festuca rubra Agrostis tenius<br />
Çeşme suyu 69,8 ± 2,9 30,7 ± 2,7 91,0 ± 4,1<br />
Maltepe %100 70,5 ± 3,1 32,9 ± 2,0 89,2 ± 3,3<br />
Maltepe %50 72,8 ± 3,4 33,9 ± 2,2 89,4 ± 5,0<br />
Turyağ %100 71,7 ± 3,6 34,0 ± 2,8 88,6 ± 4,7<br />
Turyağ %50 67,7 ± 1,7 30,6 ± 3,0 88,0 ± 5,2<br />
Manisa %100 71,0 ± 2,0 35,1 ± 3,1 88,4 ± 5,2<br />
Manisa %50 70,3 ± 4,8 33,8 ± 2,2 91,2 ± 3,9<br />
Bu sonuçlara göre arıtılmış atık su uygulanan tohumlar ile kontrolleri arasında<br />
çimlenme %’si yönünden istatistiki olarak anlamlı bir farklılık bulunamamıştır (Tablo 2).<br />
Yapılan yaprak boyu ölçümlerinde ise arıtılmış atık su uygulanan L. perenne<br />
fidelerinin kontrolden daha uzun olduğu saptanmıştır. Ancak bu farklılık Manisa %100,<br />
%50 ve Turyağ %50’lik serilerde istatistiksel olarak anlamlıdır (Tablo 3).<br />
Benzer şekilde, Sahai ve ark. (1979) gübre fabrikası atık suları, yine Sahai ve ark.<br />
(1983)’te alkol fabrikası atık sularının tohum çimlenmesi ve fide gelişimine olan<br />
etkilerini araştırmışlardır. Her iki çalışmada da en iyi çimlenme ve fide gelişimini<br />
%5’lik atık su konsantrasyonlarında saptamışlardır. Kök gelişiminin ise gövde<br />
gelişimine göre daha fazla olumsuz etkilendiğini bildirmişlerdir.<br />
Tablo 3. Petride Çimlendirilen Materyallerin Yaprak Boy Ölçümleri.<br />
Lolium perenne Festuca rubra Agrostis tenius<br />
Çeşme suyu 4,6 ± 0,1 2,8 ± 0,5 1,3 ± 0,0<br />
Maltepe %100 5,0 ± 0,2 3,8 ± 0,5 1,5 ± 0,1<br />
Maltepe %50 5,1 ± 0,4 3,3 ± 0,7 1,5 ± 0,0<br />
Turyağ %100 5,4 ± 0,1* 3,1 ± 0,6 1,5 ± 0,1<br />
Turyağ %50 5,2 ± 0,3 2,7 ± 0,2 1,4 ± 0,0<br />
Manisa %100 5,3 ± 0,2* 3,0 ± 0,6 1,4 ± 0,1<br />
Manisa %50 5,4 ± 0,1* 3,0 ± 0,8 1,5 ± 0,1<br />
Kök boyu ölçümlerine göre ise arıtılmış atık su uygulanan F. rubra ve A. tenius<br />
fidelerinde kökler kontrole göre kısadır (Tablo 4). Ancak sadece Turyağ %50<br />
konsantrasyonda arıtılmış atık su uygulanan A. Tenius’e ait değerlerdeki farklılık<br />
anlamlıdır.<br />
Alnur ve Kadıoğlu (1989), şeker fabrikası atığının tohum çimlenmesi üzerine<br />
etkilerini araştırmış ve yüksek konsantrasyonlarda inhibitif etkiye rağmen, düşük<br />
konsantrasyonlarda stimülatif etkili olduğu bildirilmiştir. Saygıdeğer (1994), değişik<br />
bitki tohumlarına sıvılaştırılmış Seka atığı uygulamış, tohum çimlenmesi ve fide<br />
gelişiminin atık su konsantrasyon artışına bağlı olarak olumsuz etkilendiğini rapor<br />
etmiştir. Şöyle ki %50’lik konsantrasyona kadar Seka atığının tohum çimlenmesini<br />
olumlu etkilediğini; radikula boyunun ise P. sativum da %50, L. esculen<strong>tum</strong>’da %10’un<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
162 Sevil ÖZCAN, Sami OLUK<br />
üstündeki konsantrasyonlarda kontrole göre daha kısa olduğunu. Plumula boyunun ise<br />
P. Sativum’da %75, L. esculen<strong>tum</strong>’da ise %50 ve üstü yoğunluklarda azaldığını<br />
saptamıştır. Bu bulgular bizim sonuçlarımızı destekler niteliktedir.<br />
Tablo 4. Petride Çimlendirilen Materyallerin Kök Boy Ölçümü Sonuçları.<br />
Lolium perenne Festuca rubra Agrostis tenius<br />
Çeşme suyu 5,4 ± 0,2 2,0 ± 0,2 2,0 ± 0,2<br />
Maltepe %100 5,1 ± 0,9 1,5 ± 0,3 1,3 ± 0,3<br />
Maltepe %50 5,3 ± 0,7 1,7 ± 0,1 1,8 ± 0,8<br />
Turyağ %100 5,3 ± 0,3 1,8 ± 0,2 1,5 ± 0,2<br />
Turyağ %50 5,7 ± 0,7 1,9 ± 0,3 1,2 ± 0,3*<br />
Manisa %100 5,6 ± 0,4 2,0 ± 0,2 1,4 ± 0,2<br />
Manisa %50 5,8 ± 0,2 1,7 ± 0,1 1,8 ± 0,4<br />
Denemelerimizde olumsuz etkinin daha az olmasının nedeni ise kanımızca<br />
kullanılan suların arıtma işlemiyle içerdikleri kirlilik yükünün en aza indirilmiş<br />
olmasından kaynaklanmaktadır.<br />
Kaynaklar<br />
1. Alnur, Ö.F. ve A. Kadıoğlu (1989): Şlempenin (vinas) çeşitli bitki tohumlarının<br />
çimlenmesine etkileri, Doğa Türk Botanik Dergisi, <strong>13</strong>, 2,pp.117-123.<br />
2. Avcı, M., S. Baş, ve Ş. Aşık (1992): Atık suların sulamada kullanılmasında<br />
karşılaşılan sorunlar, I. Uluslar arası Çevre Koruma Sempozyumu Bildirileri,<br />
Çevre kirliliği ve kontrolü 2. cilt pp.643-655.<br />
3. Beard, J.B. (1973): Turfgrass, Science and Culture, pp.180-465.<br />
4. King L.D. (1982): Land application of untreated industrial waste water, Journal of<br />
Environmental Quality, 11,4,pp.638-644.<br />
5. Resmi Gazete (1991): Su Kirliliği Kontrılü Yönetmeliği, sayı,20748 sf. 31-38.<br />
6. Russel,J.M., R.N.Cooper and S.B. Lindsey (1991): Reuse of waste water from<br />
meat processing plants for agricultural and forestry irrigation, Water Sci. And<br />
Tech. 24,9 pp. 277-286.<br />
7. Sahai, R., N. Agraval and N. Khosla (1979): Effect of fertilizer factory effluent on<br />
seed germination, seedling growth and chlorophyll content of Phaseolus radiatus<br />
L., Troplical Ecol. Vol.20, no.2, pp.155-162.<br />
8. Sahai, R., S. Jabeen and P.K. Saxsena (1983): Effect of distillery waste on seed<br />
germination, seedling growth and pigment content of rice, Indian J. Ecol.Vol. 10,<br />
no.1, pp.7-10.<br />
9. Saygıdeğer, S. (1994): Sıvılaştırılmış Seka atığının çeşitli bitki tohumlarının<br />
çimlenmesine etkileri, Turkish Journal of Botany, vol. 18, no.1, pp. 1-4.<br />
10. Tukey, J.W. (1954): Some selected quick and easy methods of statistical analysis,<br />
Transactions of New York Acad. Sci. Pp.88-97.<br />
11. Wells, N. and J.S. Witton (1970): The influence of meatworks effluents on soil and<br />
plant composition, N. Z. J. Agric. Res. <strong>13</strong>, pp. 494-502.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 163-180<br />
ENVER PAŞA’NIN HAYATI VE İNGİLİZ BELGELERİNDEKİ<br />
DÜĞÜN RAPORU<br />
Özet<br />
Durdu Mehmet BURAK<br />
G.Ü. Kırşehir Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kırşehir.<br />
Jön Türk hareketinin anahtar adamı, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin en güçlü lideri, Balkan<br />
ve Trablusgarp Savaşlarının kahramanı, sultanın damadı, başkumandan yardımcısı ve Osmanlı<br />
İmparatorluğu’nun Savunma Bakanı ve Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin<br />
Almanya’nın yanında yer almasını isteyen, planını yürüten, bu konuda en etkili ve yetkili mimar<br />
konumunda olan hiç şüphesiz Enver Paşadır.<br />
Osmanlı Devleti içerisinde en etkili ve en yetkili makam ve mevkii sahibi olması nedeniyle<br />
yabancı ülkelerin yetkilileri gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında böyle önemli devlet<br />
büyüklerini ne kadar yakın takibe aldıkları İngiliz arşiv belgelerinde çok net olarak<br />
görülmektedir.<br />
Anahtar Kelimeler: Enver Paşa, Biyografi, Birinci Dünya savaşı<br />
ENVER PASHA’S LIFE AND HIS MARRIAGE REPORT ON THE<br />
BRITISH DOCUMENTS<br />
Abstract<br />
Enver Pasha who has a key role among the Young Turks, the most powerful leader of the<br />
Union and Progress Party and a famous victorious of Balkans and Tripoli War, son in law of<br />
Sultan, Deputy Commander in Chief of Turkish Armed Forces and Minister of War and also an<br />
architect of the First World War.<br />
Due to the holding the highest position and being in charge of Armed Forces of the Ottoman<br />
Empire, the foreign and powerful countries are chasing such a very important person not in the<br />
Ottoman territories but also outside the Ottoman State as it is seen on the British Documents.<br />
Key Words: Enver Pasha, Biography, First World War<br />
Jön Türk hareketinin anahtar adamı, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin en güçlü lideri,<br />
Balkan ve Trablusgarp Savaşı’nın kahramanı, sultanın damadı, başkumandan vekili ve<br />
Osmanlı İmparatorluğu’nun Savunma Bakanı olan Enver Paşa’nın asıl adı İsmail<br />
Enver’dir 1 .<br />
Nüfus kaydı bilgileri, 1909 tarihli bir aile mektubu ve Enver Paşa’nın kendi yazdığı<br />
hayat hikâyesinden yararlanarak geniş bir araştırma yapmış olan Şevket Süreyya<br />
Aydemir’e göre, Enver Paşa, 23 Kasım 1881’de İstanbul’da Divanyolu semtinde<br />
doğmuştur 2 .<br />
1 Masayukı, Yamauchı; Hoşnut Olmamış Adam-Enver Paşa, İstanbul, 1995,s. <strong>13</strong>.<br />
2 Aydemir, Şevket, Süreyya; Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, C.1, İstanbul, 1970, s. 239.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
164 Durdu Mehmet BURAK<br />
Ailesi Manastırlı’dır. Babası önceleri Nafıa Nezareti Fen Memurluğu yapan, sonra<br />
ise Süre Emini olan Ahmed Bey, annesi Ayşe Hanım’dır 1 . Babası tarafının Gagavuz<br />
Türklerinden olduğunu Şevket Süreyya Aydemir ortaya koymuştur. Enver Paşa, iki kız<br />
ve bir erkek çocuk Babasıdır 2 .<br />
Manastır’da Karaköprü’de oturmuşlardır. Kardeşleri Nuri Paşa, Mediha Hanım ve<br />
Hasene Hanımdır. Bir de Babaanne Şükriye Hanım vardır. Enver Paşa üç yaşındayken<br />
İbtidai Mektebine kaydedilmiş, 6 yaşında Babasının tayini dolayısı ile İstanbul’dan<br />
Manastır’a gitmişler ve yaşının küçüklüğüne rağmen Manastır Askeri Rüştiyesi’ne<br />
yazılmıştır. Mektebe <strong>13</strong>06 (1889)’da girmiş ve burasını <strong>13</strong>09 (1893) yılında bitirmiştir.<br />
Daha sonra Manastır’daki evleri satılıp, kardeşleri evlenmiş, kendi de Selanik’e<br />
nakletmiştir. <strong>13</strong>09/1893 ders yılı başında Manastır Askeri İdadisi’ne yazılır. Manastır<br />
İdadisi’ni bitirince, Harbiye’ye gitmiştir. Harbiye’den 9. olarak mezun olmuştur. İlk<br />
siyasi macerası amcası Halil Paşa ile Yıldız Sarayı’na götürülerek sorgulandıkları ancak<br />
hüküm giymeden serbest bırakıldıkları olaydır 3 .<br />
Enver Paşa, Erkân-ı Harbiye’yi birincilikle bitirmiştir ve 1902’de Erkân-ı Harp<br />
Yüzbaşı’sı olmuştur. III. Ordu’ya Makedonya’ya tayin edilmiştir. İlk birliği,<br />
Manastır’da <strong>13</strong>. Topçu Alayıdır. Sekiz ay, “Sunuf-ı Selâse”de staj görmüştür. Bu arada<br />
Bulgar çetelerinin takip ve tenkili için yapılan harekâta katılmış, 1903 yılı Eylülü’nde<br />
Koçana’da bulunan 20. Piyade Alayı’nın Birinci Bölüğü’ne, bir ay sonrada 19. Piyade<br />
Alayı’nın Birinci Taburu’nun Birinci Bölüğü’ne nakledilmiştir. Nisan 1904’te<br />
Üsküp’teki 16. Süvâri Alayı’nda görevlendirilmiştir. Aynı yılın Ekim ayında İştip’teki<br />
alaya gitmiş, iki ay sonra “Sunuf-ı Muhtelife” hizmetini tamamlayarak Manastır’daki<br />
karargâha dönmüştür. Ardından Manastır Mıntıka-i Askeriyyesi Ohri ve Kırçova<br />
mıntıkaları Müfettişliğine tâyin edilmiştir. 7 Mart 1905’te Kolağası (Önyüzbaşı)<br />
olmuştur. <strong>13</strong> Eylül 1906’da Binbaşılığa yükseltilmiştir 4 .<br />
Selanik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne on ikinci üye olarak katılmış ve<br />
Manastır’a dönüşünde cemiyetin buradaki teşkilâtını kurma faaliyetinde bulunmuştur.<br />
Bu siyasi faaliyetler, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile Merkezi Paris’te olan Osmanlı<br />
Terakki ve İttihad Cemiyeti’nin birleşmesi ve ilk örgütün Osmanlı Terakki ve İttihad<br />
Cemiyeti Dâhili Merkez-i Umumisi adını almasından sonra artacaktır 5 .<br />
21 Mayıs 1889’da Tıbbiyeli beş arkadaş “İttihad-ı Osmanî” adında İbrahim<br />
Temo’nun girişimiyle bir örgüt kurdular 6 . 20 Temmuz 1891’de toplantı yapıldı ve<br />
örgütün yürütme kurulları oluşturuldu. Cemiyet 1894’te yurt içi ve yurt dışı bağlantıları<br />
sağlamaya başladı. Ahmed Rıza Bey cemiyete katıldı ve gazete çıkarmaya başladı.<br />
Daha sonra Jön Türk Gazetesi adı ile yurt içi ve dışında önemli işleve sahip olacak olan<br />
1 Hanioğlu, M. Şükrü; “Enver Paşa”, DİA, C. XI, İstanbul, 1995, s. 261.<br />
2 Aydemir, a.g.e. , s. 247.<br />
3 Aydemir, a.g.e. , s. 248–249.<br />
4 Hanioğlu, M. Şükrü; Osmanlı İttihat ve terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889–1902), İstanbul,<br />
1985, s.174; T. Z. Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C.I,İstanbul, 1988, s.19.<br />
5 Hanioğlu, a.g.m. s. 261., Aydemir; s. 255; Karpat,Kemal H. Türk Demokrasi Tarihi; Afa<br />
Yayınları, İstanbul, 1996, s.35-36.<br />
6 Akşin, Sina; “Siyasal Tarih (1785–1908)”, Türkiye Tarihi, C. III, İstanbul, s. 171.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 165<br />
Meşveret Gazetesi, Ahmed Rıza’nın pozitivist fikirlerini yayıyordu. Sloganı “İntizam ve<br />
Terakki” idi 1 . Mısır’a sürgüne gönderilen Murad Bey de Mısır’da Mizan Gazetesi’ni<br />
çıkardı 2 . Bu grup sürgün edilse de büyüyordu. Sultan, Ahmed Celâleddin Paşa’yı<br />
görevlendirdi. Ahmed Paşa, ittihadın üyelerini hükümetin hizmetine sokmayı başardı.<br />
Böylece birinci İttihad dönemi kapanmış oldu 3 . İkinci İttihad dönemi ise Ahmed Rıza<br />
Bey ve Meşveret’in mücadelesine, Damat Mahmut Paşa’nın oğulları ile birlikte Paris’e<br />
kaçıp, mücadeleye destek vermesi ile başlamıştır. Prens Sabahaddin’in tasarlaması ile<br />
kongre toplanır. Kongre’de ittihad, yabancı müdahalesini onaylayan Sabahaddin Bey ve<br />
grubu ile onaylamayan Ahmed Rıza Bey ve grubu diye ikiye ayrıldı 4 . Prens<br />
Sabahaddin, Teşebbüs-i Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti’ni kurdu 5 . Diğer kanat<br />
ise Terakki ve İttihad Cemiyeti’ni kurdu. İttihad ve Terakki’nin 1906’ya kadar yurtdışı<br />
eksenli bir örgütlenmesi vardı. Fakat 1906’da hem devrimci asker hücrelerinin<br />
kurulması hem de yurt içinde bir komitenin olması bu durumu fiilen ortadan kaldırdı.<br />
6<br />
1906’da Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu .<br />
Eylül 1906’da Selanik’e giden Enver Bey, orada amcası Mümtaz Yüzbaşı Halil Bey<br />
ile konuşarak gizli cemiyete dâhil olmayı kabul etti. Enver Bey, Bursalı Tahir Bey’in<br />
rehberliği ile “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne kabul edilir. Selanik’teki örgütün çağrısı<br />
ile Paris’teki Terakki ve İttihad Cemiyeti ile 1907’de birleşerek “Osmanlı İttihad ve<br />
Terakki Cemiyeti” adını almıştır. İkinci Jön Türk Kongresi toplanır. Bu defa bütün<br />
Osmanlı ihtilal komiteleri arasında tam bir birlik doğar. İhtilal teşebbüsüne geçileceği<br />
ilân olur. 1907 yılının sonlarına doğru Selanik Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile Terakki<br />
ve İttihad Cemiyeti birleşir 7 .<br />
Rusya gözlerini Balkanlara dikmiş; Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan<br />
Makedonya üzerinde müdahale içine girmiş; İtalya Trablusgarp’a hâkim olma telaşına<br />
düşmüştü. Tüm bunların üzerinde Reval Mülâkatı 8 olunca Makedonya ihtilalinin ilk<br />
kıvılcımı Enver Bey, Eniştesi ve Selanik merkez Kumandanı Nazım Bey suikastında<br />
ölüm emrini veren kişi ilân edilince, İstanbul’a çağrılır ve Enver Bey de dağların yolunu<br />
tutarak Manastır’a doğru yol alır. Resneli Niyazi’nin Resne’den dağa çıktığını<br />
öğrenince artık Manastır’a gitmez ve Tikveş’e yönelir. İhtilal iyice alevlenir. Tikveş’te<br />
cemiyeti yaymaya başlar ve orada Kolağası Mustafa Kemal ile baş başa bütün<br />
meseleleri konuşurlar.<br />
1 Lewis, Bernard; Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK., Ankara, 1996, s. 196.<br />
2 Çavdar, Tevfik; Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839–1950), Ankara, 1995, s.41.<br />
3 Akşin, Sina; Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1992, s. 36–38.<br />
4 Lewis, a.g.e. , s. 203.<br />
5 Kansu, Aykut; 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1995, s. 64.<br />
6 Davison, Roderic, H.; A Short History of Turkey, The Eothen Press, England, 1981, s. 110.;<br />
Turan R., Safran M.-Yalçın, S.-Hayta, N., Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Gazi Kitapevi,<br />
Ankara, 2002, s. 39.<br />
7 Burak, Durdu Mehmet; “Osmanlı Devleti’nde Jön Türk Hareketinin Başlaması ve Etkileri”,<br />
OTAM, Sayı. 14, Ankara, 2003, s. 291–318; Kuran, Ahmet Bedevi, İnkılâp Tarihimiz ve İttihat<br />
ve Terakki, İstanbul, 1948, s. 233–239.<br />
8 Bugün Tallin olarak adlandırılan Estonya’da bir yer adıdır. Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi<br />
(DİA), VIII, 1995, s. 229<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
166 Durdu Mehmet BURAK<br />
6 Temmuz 1908 günü “Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti” Manastır sokaklarında<br />
beyânnâmeler asarak anayasa ve hürriyet rejiminin kurulmasını ister, halk 1876<br />
anayasasını ister, 23 Temmuz 1908 günü İttihad ve Terakki Cemiyeti kendiliğinden<br />
meşrutiyeti ilân eder 1 . Enver Bey, II. Abdülhamid’in Meclis-i Mebusan’ı yeniden<br />
toplantıya çağıran iradesi sonrasında Selanik’e davet edilir. Büyük sevinç gösterileri ile<br />
Selanik’te kutlamalara katılır 2 .<br />
Enver Bey, 23 Ağustos 1908’de Rumeli Vilâyeti Müfettişliği refakatine verilir. 5<br />
Mart 1909’da 5000 kuruş maaşla Berlin askeri ataşesi olarak görevlendirilir. İki yılı<br />
aşkın süren bu görev Enver Bey’de Almanlara karşı bir yakınlık duymasına neden<br />
olmuştur 3 .<br />
İttihad ve Terakki muhaliflerinden Derviş Vahdeti ve onun Volkan gazetesi 31 Mart<br />
Olayı’nın çıkışında en büyük rolü oynadı 4 . 31 Mart Olayı İstanbul’a getirilmiş olan<br />
Avcı Taburlarındaki askerlerin ayaklanmasıyla başladı. Nisan 1909’da İstanbul’a gelen<br />
Hareket Ordusu 3 gün içinde ayaklanmayı bastırdı. İttihad ve Terakki bu olaydan sonra<br />
II. Abdülhamid’i tahttan indirdi. Yerine 65 yaşındaki Mehmed Reşad, V. Mehmed<br />
adıyla padişah oldu. Parlamenter bir rejime geçildi. Yasamanın bağımsızlığı kabul<br />
edildi. Osmanlı yönetimi fiilen İttihad ve Terakki’nin eline geçer. Bu şartlar içinde<br />
Enver Bey Yeşilköy’e varır. Hareket Ordusu’nda Mustafa Kemal’in yürüttüğü Kurmay<br />
Başkanlığı’nı alır. Mart 1911’de Makedonya’daki çete faaliyetlerine karşı alınacak<br />
tedbirleri denetlemek ve rapor hazırlamak üzere görevlendirildi. Görevi bitince 11<br />
Mayıs 1911’de İstanbul’a döndü 5 .<br />
Millî birliğini tamamlayıp sömürgecilik faaliyetlerine giren İtalya; Tunus, Mısır gibi<br />
bölgelerin Fransa ve İngiltere gibi güçlü devletlerin elinde olduğunu görünce önce<br />
Habeşistan’a yönelir, başarısız olur. Bu kez Bingazi’yi kendine hedef seçer. İşgal için<br />
büyük devletlerin onayını alır. 28 Eylül 1911’de Osmanlı Devleti’ne bir kesin uyarı<br />
verir. Trablusgarp ve Bingazi’nin teslim edilmesini ister. Osmanlı Devleti reddedince 29<br />
Eylül 1911 günü İtalya savaş ilân eder. Trablusgarp İstanbul’dan 1600 km uzaktadır.<br />
Denizden yardım göndermek imkânsızdır. Karayolu üzerinden kuvvet göndermek ise<br />
İngiliz idaresinde bulunan Mısır’ın tarafsızlığından dolayı mümkün değildir. Enver Bey<br />
Bingazi sancağına gelir. İlk düzenli Türk saldırısı 23 Ekim 1911’de yapılır. İtalyanlara<br />
karşı büyük başarılar elde eden Enver Bey 24 Ocak 1912’de resmen Umum Bingazi<br />
Mıntıkası Kumandanlığı’na getirilir 17 Mart 1912’de bu göreve ilaveten Bingazi<br />
Mutasarrıflığı’na tayin edilir. 10 Haziran 1912’de de kaymakam olmuştur. Enver Bey<br />
komutasındaki Bingazi savunması da oldukça çetin geçmiştir. Enver Bey düşman<br />
askerlerine göz açtırmıyordur. İtalyanlar durdurulsa da patlak veren Balkan savaşı<br />
üzerine Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kalmıştır. Enver Bey Balkan savaşlarına<br />
katılmak üzere Bingazi’den ayrılmıştır 6 .<br />
1 Armaoğlu, Fahir; Siyasi Tarih (1789–1960), Ankara, 1873, s. 308.<br />
2 Aydemir, a.g.e. , s. s. 570,<br />
3 Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, C.4, Anadolu Yayıncılık, İstanbul, s. 211-212.<br />
4 Çavdar, Tevfik; Türk Demokrasi Tarihi (1839–1950), İmge Yayınları, Ankara, 1995, s. 109.<br />
5 Hanioğlu; “Enver Paşa”, s. 262<br />
6 Kurtcephe, İsrafil; Türk-İtalyan İlişkileri (1911–1916), TTK. Yayınları, Ankara, 1995, s. 222–226.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 167<br />
Osmanlı Devleti, Arap ve Arnavut bağımsızlık hareketleri yanında Trablusgarp<br />
işgali ile de uğraşırken, Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan aralarında<br />
anlaşır. Bâb-ı Âli, 15 Ekim’de Uşi Muahedesini imzalar ve Trablusgarp’ı İtalya’ya terk<br />
eder. Bu sırada Balkan devletleri arasında Balkan Birliği meydana gelmiştir. Osmanlı<br />
Devleti, Balkan devletleri karşısında denizlerde yenilgiye uğramıştır. Bunda batılı<br />
ülkeler ve özellikle İngiltere, Yunan donanmasından güçlü bir Osmanlı donanması<br />
kurulmasını engelleyerek etkili rol oynamıştır 1 .<br />
Kara ve denizlerdeki bu başarısızlıklar üzerine Osmanlı Devleti, savaşın<br />
durdurulmasını istemeye başladı. 28 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti ile Balkan<br />
Devletleri arasında Çatalca’da görüşmeler başladı. 3 Aralık 1912’de ateşkes antlaşması<br />
imzalandı. Osmanlı Devleti, Bulgar kuşatmasındaki Edirne’ye yardım gönderemeyecek,<br />
barış antlaşması Londra’da toplanacak bir konferansta yapılacaktı. 17 Aralık 1912’de<br />
Londra’da konferans toplandı.<br />
Enver Bey bu arada İstanbul’a gelir ve Onuncu Kolordu Erkân-ı Harbiye Reisliği’ne<br />
(Kurmay Başkanlığına) getirilir. 10 Ocak 19<strong>13</strong>’te Nazım Paşa ile görüşen Enver Bey,<br />
Harbiye Nâzırı ile Kâmil Paşa’nın istifaya zorlanması ve yerine savaşa devam edecek<br />
bir hükümetin kurulması konusunda anlaşmaya vardı. Daha sonra bu fikri, Kâmil<br />
Paşa’nın görevde kalmasını isteyen Sultan Mehmed Reşad’a kabul ettirmeye çalıştı. Bu<br />
arada Enver Paşa’nın yıldızının parladığı en önemli gelişmelerden biri olan Bâb-ı Âlî<br />
baskını gerçekleşti. Darbenin başarılı bir şekilde sonlandırılması, planı yapan Talât Bey<br />
ve özellikle harekâtı akıl almaz cesareti ile sürükleyen Enver Bey sayesinde olmuştur.<br />
Bâb-ı Âlî Baskını’nın, Enver Bey’in İttihad ve Terakki içindeki askeri kadronun lideri<br />
haline gelmesinde en önemli hadise olduğu söylenebilir.<br />
Enver Bey, Bâb-ı Âlî Baskını’ndan sonra halka zafer müjdesi vermek ister ama<br />
Osmanlı başarısızdır. 3 Şubat 19<strong>13</strong>’te II. Balkan Savaşı başlar 2 . Osmanlı Devleti<br />
başarısızdır. 30 Mayıs 19<strong>13</strong>’te “Londra Barış Antlaşması” imzalanır 3 . Osmanlı’nın batı<br />
sınırı Midye-Enez hattı olacaktır. Osmanlı, Balkanlardan çekilmiştir. Balkan Devletleri<br />
bu mirası paylaşmada birbirine düşünce Osmanlı Devleti bunu fırsat bilmiş Enver Bey<br />
önde olmak üzere Edirne’ye gidilmiş, Edirne tekrar alınmıştır.<br />
22 Temmuz 19<strong>13</strong>’te Edirne’ye giren Osmanlı Ordusu’na Enver Bey kumanda<br />
etmiştir, bu olay O’nun toplumdaki itibarını iyice artırmış ve onu bir kahraman<br />
yapmıştır. Hatta O’nun için “Edirne’nin ikinci fatihi” gibi övgülerde yazılmıştır.<br />
Edirne’ye giren Enver Bey; “Buradayız ve burada kalacağız!” demiştir 4 .<br />
Bu sırada İttihad ve Terakki II. Balkan Savaşı’ndan sonra devletin kötü gidişini<br />
durdurmak için birçok alanda faaliyete girişti. İlk olarak iktisadi iyileşme hedef alındı.<br />
Devlet Trablus ve Balkan Savaşlarından sonra büyük bir sıkıntıya girmişti ve dış borç<br />
1 Burak, Durdu Mehmet; Birinci Dünya Savaşı’nda Türk İngiliz İlişkileri (1914–1918), Babil<br />
Yayınları, Ankara, 2004, s. 16–25.<br />
2 Davison, H. Roderic; Essayas in Otoman and Turkish History, 1774–1923, University of Texas<br />
Press, USA, 1990,s. 22–25.<br />
3 Altuğ, Yılmaz; Siyasi Tarih Ders Notları (1776–1920), Filiz Kitapevi, İstanbul, 1977, s. 172–173.<br />
4 Altuğ, a.g.e.s.173; Aydemir; a. g. e., s. 398–400<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
168 Durdu Mehmet BURAK<br />
yükü artmıştı. Aralık 19<strong>13</strong>’te Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarıldı 1 . Aynı şekilde Osmanlı<br />
Ordusu’nda ciddi bir reform kaçınılmazdı. Bu sıralarda Said Halim Paşa Sadrazamdı.<br />
Fakat İttihad ve Terakki’nin fiilen lideri Dâhiliye Nâzırı Talât Bey’di. Harbiye Nâzırı ve<br />
Başkumandan vekili ise Ahmed İzzed Paşa’ydı. Paşa, nazik ve yumuşak başlıydı ama<br />
bir siyasi mücâdele adamı değildi. O’nun yerine geçmesi için iki isim sürülüyordu.<br />
Bunlardan biri İstanbul Muhafızı Yarbay Cemal Bey, diğeri ise Yarbay Enver Bey di.<br />
Talât Bey, Enver Bey’i Selanik’ten bu yana desteklemekte ve sevmektedir ama şimdi<br />
bazı kuşkuları vardır. Enver Bey’in sınırsız ihtiraslarını sezer. Enver Bey bu mevkie<br />
gelirse, Enver Bey’in karar ve etkilerinin nelere varabileceğinden ve kendi mevkilerinin<br />
ne olacağından endişelidir. Cemal Bey getirilirse Enver Bey’in ne olacağını<br />
düşünmektedir. Bu sorular yalnız Talât Bey’in değil, bütün önde gelen İttihatçıların<br />
kafasında dolaşmaktadır. Enver Bey de aynı şeyleri düşünmektedir. Ordu<br />
gençleştirilmeli, yenileştirilmelidir. Bu da Almanya’nın yardımını gerektirir. Almanlarla<br />
bu işbirliğini Enver Bey, ancak kendi hakkı gibi görmektedir. Bu gelişmeler sırasında<br />
bir apandisit ameliyatı geçirmek zorunda kalmıştır. Bu arada İttihad ve Terakki’nin<br />
silahşorları O’nu Harbiye Nâzırı olması yolunda teşvik etmektedir. Bu isteklerini ise,<br />
Talât Bey’e emir verircesine bildirmişler, Talât Bey ise İzzed Paşa’dan son derece<br />
memnun olduklarını, kendisini nezaretten çekmek için hiçbir sebep olmadığını, Enver<br />
Bey’in Harbiye Nâzırlığı’na gelmesine daha vakit olduğunu söylemiştir.<br />
Tüm bunlar üzerine Enver Bey, sadrazamın odasına sert adımlarla giderek, ordunun<br />
yeniden düzeni, ıslahı için hiçbir şey yapılmadığını, yapılmayacağını bu nedenle<br />
Harbiye Nâzırı olmak istediğini açıklar. Said Halim Paşa, şimdilik Genelkurmay<br />
Başkanı olmasını rica etse de kabul edilmez. Enver Bey mutlaka bakanlığı ister. Yarbay<br />
Enver Bey, 18 Aralık 19<strong>13</strong>’de Miralaylığa, 5 Ocak 1914’te Mirlivalığa (Tuğgeneral)<br />
terfi ettirilerek Harbiye Nâzırlığına getirilir.<br />
Erkân-ı Harbiyye-i Umumiye Reisliği görevini de üstlenen Enver Paşa ilk olarak<br />
Osmanlı Ordusu’nu yeniden düzenlenmesine çalıştı. Ocak 1914 tarihli bir İrâde-i<br />
Seniyye ile binden fazla yaşlı subay tasfiye edildi, genç subaylar orduda önemli<br />
görevlere getirildi. Bu arada Hakkı Paşa zamanında bir İngiliz heyeti donanmanın, bir<br />
Fransız heyeti Jandarma Kuvvetleri’nin, bir Alman heyeti ise Kara Kuvvetleri’nin ıslahı<br />
için getirilmişti. Amaç; büyük devletlerarasında denge oluşturmaktı 2 . Alman heyeti<br />
başındaki Liman Von Sanders, 1. ordu Kumandanlığı’na atanınca İngiltere-Fransa-<br />
Rusya Bâb-ı Âli’ye baskı yapmışlardır. Enver Paşa, orduda “Enveriye” adı verilen<br />
askeri başlıklar kullanımını başlatmıştır. Diğer yandan okuma ve yazmayı yaygın hale<br />
getirmek için Arap harflerini ayrı şekilde yazma esasına dayanan ve harf inkılâbı<br />
bakımından bir dönem sayılan bir alfabe sistemi geliştirmeye çalışmıştır. Enverî adı ile<br />
bilinen bu alfabe uygulanmaya koyulmuş ise de verimli bir sonuç alınamamıştır 3 .<br />
Bu sırada, Avrupa’daki İngiliz-Alman kutuplaşması, dünyayı bir harbin eşiğine<br />
getirmiştir. Bazıları Osmanlı’nın tarafsız kalmasını, bazıları İngiltere yanında savaşa<br />
girilmesini, bazı devlet adamları ise Almanlarla ittifak yapılması gerektiğini<br />
düşünüyorlardı. Enver Paşa, Almanların kara hâkimiyeti gücünü ve “yıldırım savaşı”<br />
1 Tunçay, a.g.m., s. 38-39.<br />
2 Cemal Paşa; Hatırât, İstanbul, 1997,s. 146.<br />
3 Türk Ansiklopedisi, s.228, Ana Britannica, s. 286.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 169<br />
stratejilerini benimsemiştir. Talât Paşa ve birçok İttihadçı ise İngiltere ile ittifak<br />
yapılması taraftarıydı.<br />
Osmanlı Devleti, İ‘tilaf Devletlerine her yolla ittifak teklifleri götürmüştür. İlk teklif<br />
İngiltere’ye olmakla birlikte sırası ile Fransa, Rusya’ya olmuştur. Ancak her üç devlette<br />
reddetmiştir. İ‘tilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti’ni adeta düşman safına itmeleri,<br />
Osmanlı Devleti’ni parçalama niyetinde olduklarını göstermiştir 1 . Neticede başta Talât<br />
Paşa olmak üzere bazı devlet adamları, bu konuda Enver Paşa’nın Alman ittifakı fikrine<br />
destek vermeyi tek çare olarak görmüşlerdir. Osmanlı Devleti için iki yol vardır.<br />
Birincisi Almanların yanında savaşa girmek, diğeri ise tarafsızlıktır. Almanya’da<br />
Osmanlı Devleti’nin ittifak denemelerini önce kabul etmemiştir. Sebebi ise, Osmanlı<br />
Devleti’nin zayıf olmasından dolayı fayda yerine zarar vereceği düşüncesidir. İ‘tilaf<br />
Devletleri ise Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletleri yanında olmasını istemez, çünkü<br />
böyle olursa onları çember içine alamayacaktır. Ancak Osmanlı Devleti’nin önceden<br />
parasını ödediği iki zırhlısını İ‘tilaf Devletleri vermeyince Osmanlı Devleti, çaresiz<br />
Almanya’nın yanında yer almış gibi bir durum hâsıl olmuştur. Almanya’nın yaptığı<br />
yardım ve baskılar sonucunda 2–3 Ağustos 1914 tarihinde, Osmanlı-Alman İttifakı<br />
imzalanır 2 .<br />
İttifakta Enver Paşa’nın rolü büyüktür. Antlaşma görüşmeleri son derece gizli<br />
tutuldu. Enver Paşa ile Talât Paşa Almanların kısa sürede zafer kazanacağına emindi.<br />
Enver Paşa, Almanya’nın gönderdiği Goeben ve Breslau’un Çanakkale’ye girişine izin<br />
verdi. Gemiler Yavuz ve Midilli adı ile Türk donanmasına katıldı. Talât Paşa, Enver<br />
Paşa’ya epeyce hücum ettiyse de, Enver Paşa bunlardan haberi olmadığına yeminle<br />
güvence verdi. 24 Ekim’de de Enver Paşa, “Türk filoları Karadeniz’de ve zor kullanmak<br />
suretiyle hâkimiyet kazanmalıdır. Rus filosunu arayınız ve nerede bulursanız, savaş ilân<br />
etmeksizin hücum ediniz” 3 . Fakat İttihad ve Terakki genel merkezi çoğunluğu savaşa<br />
hemen girilmesinden yana değildi. Bu yüzden barışın kurtarılması için Rusya’ya bir<br />
nota verilmesi kararlaştırıldı. Enver Paşa bu fikri savunan hükümet üyelerine karşı savaş<br />
giriş tezinin en hararetli savunucusu oldu. Rusya ise savaş durumunun fiilen başladığını<br />
kabul etmişti.<br />
Enver Paşa’nın I. Dünya Savaşı’ndaki fiili tek kumandası Kafkas Cephesi’nde<br />
olmuştur. Başkomutan vekili Enver Paşa, yüz elli bin kişilik bir ordu ile Rusları arkadan<br />
çevirmek ve onları geriletmekti. Kars ve Ba<strong>tum</strong>’u alabilmek üzere Sarıkamış<br />
Harekâtı’na girmiştir 4 . Cepheye giden Enver Paşa, buna karşı çıkan Hasan İzzed<br />
Paşa’yı görevinden aldı ve 18 Aralık’ta harekâtı başlattı. Ancak Enver Paşa planların<br />
mükemmelliğine rağmen arazi, iklim vb. şartları göz önünde tutmadan bu taarruzu<br />
başlatmıştı. Taarruz büyük bir sürükleme ve bocalama ile devam ediyordu. Enver Paşa,<br />
savaşta, 90,000 kişilik ordu mevcudunun büyük bölümünü Allahuekber Dağlarında<br />
1 Karabekir, Kazım; Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, C.I, İstanbul, 1955, s.27–30.<br />
2 Burak, D. Mehmet; Birinci Dünya Savaşı’nda Türk-İngiliz İlişkileri (1914–1918), Babil<br />
Yayınları, 2004, s. 65; 2 Davison, a.g.e., s. 26.<br />
3 Masayukı, Yamauchı; a.g.e.,s.10; Karal,a.g.e.,s. 392—394.<br />
4 Balcı, Ramazan; Sarıkamış Harekâtı, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi<br />
Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1999.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
170 Durdu Mehmet BURAK<br />
donarak ölmesi ve Ruslarca öldürülmesi üzerine 10 Ocak 1915’te cepheyi terk ederek<br />
İstanbul’a döndü. Prestiji de bozgundan dolayı sarsıldı 1 .<br />
Bahriye Nâzırı vekilliğini 26 Nisan 1915’te Yaver-i Has unvanı ile Padişah V.<br />
Mehmed Reşad adına başkomutan vekilliğini, Eylül 1915’e ferikliği (Korgeneral),<br />
Kasım 1917’de 1. ferikliği (Orgeneral) alarak terfi ettirilen Enver Paşa, Vahdettin tahta<br />
geçince Başkomutan Vekilliği unvanı, Başkomutan Kurmay Başkanlığı’na<br />
çevrilmiştir 2 . Ekim 1918’de Talât Paşa kabinesinin istifa etmesi ile Enver Paşa’nın da<br />
Harbiye Nâzırlığı sona erdi. İttihad ve Terakki’nin ileri gelenleri ile ülkeyi terk ettiler ve<br />
1 Ocak 1919’da hükümetçe askerlikten ihraç edildi.<br />
Enver, Cemal ve Talât Paşalar; “Gereksiz yere ülkeyi savaşa sokmak, haksız yere<br />
İngilizlerin himâye ettikleri azınlıkları özellikle Ermenileri tehcire tabi tutmak, izinsiz<br />
olarak yurtdışına çıkmak” suçlarından İngilizlerin Tevfik Paşa Hükümeti’ne yaptığı<br />
baskılar sonucunda yargılanmak üzere Divan-ı Harb’e sevk edilmiştir.<br />
Enver Paşa, Halil Paşa ve Nuri Bey’in denetimindeki Kafkasya’daki ordu<br />
birliklerine ulaşmak ister ancak kayalara bindiren taka batınca bunu yapamaz, birliklerin<br />
etkisiz hale getirildiğini duyunca da Berlin’e gider. Almanya’da yeniden<br />
teşkilatlanmaya çalışan İttihad ve Terakki’nin faaliyetinde rol oynamıştır. Bolşevik<br />
liderlerinden Karl Radek’i tutuklu bulunduğu hücresinde ziyâret etti. Radek’in daveti ile<br />
Moskova’ya gitti. Litvanya’da tutuklandı, Kaunas’taki hapishanede iki ay kaldı ve<br />
Berlin’e döndü. Alman adına düzenlenmiş sahte belgelerle yola çıktı ve uçak zorunlu<br />
iniş yapınca tekrar yakalandı ve Riga Hapishanesi’ne götürüldü, tekrar serbest bırakıldı.<br />
Ağustos 1920’de Berlin’i üçüncü defa terk eden Enver Paşa, Moskova’ya ulaştı. Burada<br />
iyi karşılandı, İttihadçı arkadaşları ve Türkistan’dan gelen temsilcilerle görüştü. Sovyet-<br />
Alman temaslarında arabuluculuk görevini üstlendi. Enver Paşa Anadolu hareketine<br />
karşı hiçbir olumsuz hareket içine girmemiştir. Hatta Anadolu harekâtına silah yardımı<br />
yapılması için arkadaşı Hans von Seect ile yazıştı. 16 Temmuz 1921’de Mustafa Kemal<br />
Paşa’ya uzun bir mektup yazarak kendisinin faaliyetleri hakkındaki şikâyetlere ve<br />
Anadolu hareketine el koyma iddialarına karşı çıktı. Anadolu’ya geçme fikri ile<br />
Ba<strong>tum</strong>’a gitti ve Sakarya zaferi, Enver Paşa’nın planlarının değişmesine sebep oldu 3 .<br />
Bakü’yü terk eden Enver Paşa, Teşkilât-ı Mahsusa eski liderlerinden Kuşçubaşı<br />
Hacı Sami ve diğer İttihadçılar ile birlikte Buhara’ya gitti. 24 Kasım’da Gurgantepe’ye<br />
geldi ve Lakay İsmail Bey’in esiri durumundayken kurtarıldı ve Duşanbe’ye gitti.<br />
Burayı Ruslar alınca Satılmış Kışlağı’na vardı. Âb-ı Deryâ köyüne varıp son<br />
karargâhını burada kurdu. 4 Ağustos 1922’de karargâhta düzenlenen kurban bayramı<br />
töreninde maiyetindeki askerlerle bayramlaşırken ani bir Rus baskınına uğradı, 30<br />
askeri ile Çegan tepesi mevkiinde giriştiği çarpışmada ön safta vuruşurken öldürüldü.<br />
Enver Paşa’nın eşyaları müfreze kumandanı Kulikof tarafından Taşkent’e gönderildi.<br />
Bu eşyalar daha sonra Moskova’daki askeri müzeye nakledildi. Cenazesi Âb-ı Deryâ<br />
köyünde toprağa verildi 4 .<br />
1 Burak, a.g.e., s. 118-120<br />
2 Türk Ansiklopedisi, s. 229., Ana Britannicca., 285.<br />
3 Hanioğlu; “Enver Paşa”, s. 264–265.<br />
4 Aydemir, a.g.e. s.570–576.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 171<br />
Günümüzde ise bu şeklinin doğru olmadığı aslında Enver Paşa’nın “Saruhanyan”<br />
adlı bir Ermeni tarafından öldürüldüğüne dair bir iddia öne sürülmüştür 1 . Eğer bu doğru<br />
ise İttihad ve Terakki yönetiminin en önemli üç lideri Talât, Cemal ve Enver Paşaların<br />
Ermenilerce öldürüldüğü sonucu ortaya çıkmaktadır.<br />
Enver Bey’in Nişanlanması<br />
Enver Bey, 15 Mayıs 1911'de Sultan Mehmed Reşad’ın yeğenlerinden Naciye<br />
Sultan ile nişanlandı 2 . Dönemin bunca hareketli olayları içindeki bu nişanlanma<br />
hadisesi şu şekilde gerçekleşmişti:<br />
“Enver Bey bilindiği gibi, yakışıklı genç bir subaydır. O sırada 29 yaşının içindedir.<br />
Almanlar arasında kendisine karşı, başka bir yabancı devlet askerî ataşesine gösterilen<br />
ilgi ile kıyaslanamayacak bir ilgi ve sempati vardır. Enver Bey, Almanların bir ihtilâl<br />
kahramanıdır. Yarının belki de bir askerî lideri olabilir. Böylece Almanlar arasında<br />
büyük saygı görür. Enver Bey Berlin’de, âdeta sefirden daha ileri tutulur. Alman<br />
imparatoru, kendisine ilk takdim edildiği zaman, bu genç adama, bir yabancı devletin<br />
askerî ataşesi gibi değil, Türkiye'nin bir prensi, önde gelen bir şahsiyeti gibi davranır.<br />
Ona üstün iltifatlarda bulunur. Hatta bu genç ve yakışıklı kahramanın, sultanın<br />
kızlarından birisi ile evli olup olmadığını da sorar.<br />
Bu ilgiler, Enver’i saran havayı ve onun saray çevresindeki mevkiini de<br />
kuvvetlendirir. Bütün kabullerde Enver Bey, salonların itibarlı bir misafiridir. İşte bu<br />
sıradadır ki imparatorun yeğenlerinden genç, güzel bir prensesin, Türk binbaşısına karşı<br />
alâkası gittikçe artar. Öyle görünür ki bu Alman prensesi bu Türk binbaşısına karşı<br />
kayıtsız değildir.<br />
Ali Fuat Paşa ve Aydoslu Sait Bey’in anlattıklarına göre; bu iltifatlar ve yaklaşma<br />
çabaları karşısında Enver Bey, gönlü ile yaşayan genç bir insan gibi değil de, kışla<br />
havasından bir türlü kurtulamayan taşralı bir zabit gibi davranır. Gördüğü iltifata karşı<br />
dimdik vaziyet alıp, mahmuzlarını birbirine çarparak selâm vaziyeti almaktan başka bir<br />
şey bilmeyen, sert bir Prusya zabiti gibidir.<br />
Prenses, yılmaz devamlı davetler tertipler. Sevdiği bu Türk subayına fırsatlar<br />
hazırlar. Ama Enver Bey’in davranışları değişmez. Nihayet bir gün ve tabiî ancak bir<br />
Alman prensesinin ölçüleri içinde, konağındaki bir kabul günü, Enver Bey gene davetlidir.<br />
Bir aralık prenses odasına çekilir. Oldukça hafif bir tuvaletle bir divana uzanmıştır.<br />
Enver’i odasına davet ettirir. Beklediği hararetli ilgi tahmin edilebilir. Ama Binbaşı<br />
Enver Bey, birden gene asker vaziyetini alır. Ayaklarını bitiştirir. Ve sayın prensesi, tam<br />
askerce selâmlar, emirlerini bekler...<br />
İşte o zaman olan olur. Prenses divandan fırlar. Yüzü şaşkınlıktan ziyade<br />
hiddetinden mosmor kesilmiştir, ilk rastladığı Türk, Sait Bey’dir. Ona haykırır:<br />
—Fakat Sait, bu bir manken!<br />
Ali Fuat Paşa, o geceki bu olayın sarayda bize karşı, hissedilir derecede siyasî<br />
soğukluk yarattığından bahsederdi.<br />
1 “Enver Paşa’nın Katili Bir Ermeni”, Milliyet,21 Mayıs, 1990.<br />
2 Aydemir, Şevket Süreyya; Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, C.II, İstanbul 1917, s. 198–199.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
172 Durdu Mehmet BURAK<br />
Enver Beyin Berlin’de, içinden gelen ilk kadın ilişkisi, Mısırlı bir Prensesle masum,<br />
fakat kararlı dostluğudur. Prensesin adı bilinir. Enver Bey Prenses İffet’le evlenmeyi de<br />
düşünmektedir. Prenses ve ailesi buna hazırdırlar. Fakat nereden ve nasıl duyulmuşsa<br />
İstanbul, tam bu sırada işe müdahale eder. Bu evlenmeyi istemez. Sadrazam Hüseyin<br />
Hilmi Paşa işe el koyar. İttihad ve Terakki Merkezi’nin arzusu, ordunun Enver gibi<br />
yıldızlarının hanedanla yakınlaşması ve hanedana mensup sultanlarla<br />
evlendirilmeleridir.<br />
Enver Bey’in Berlin’de bir Mısırlı prensesle tanışma ve hatta evlenme ihtimalleri<br />
haberinin İstanbul'da, evvelâ İttihatçı çevrede telâşlar uyandırdığını anlamak<br />
mümkündür. Fakat Enver’e ilk ciddî uyarının, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa tarafından<br />
yapıldığı doğrudur. Enver Bey’i Berlin’de bir olupbittiye bırakmamak için bulunan yol,<br />
onun hanedandan bir hanım sultanla nikâhlandırılmasıdır. Bunun için de bazı sondajlar<br />
yapılır ve bir hanım sultan bulunur, iş, Enver Bey’in annesine de nakledilir. Anne, çok<br />
memnun ve heyecanlıdır. Oğlu bir sultanla evlenecektir. Padişaha damat olacaktır.<br />
Hemen oğlu üstünde ısrarlara girişir. Hem Hüseyin Hilmi Paşanın, hem annesinin<br />
mektupları Berlin’e yağmaya başlar.<br />
Enver Bey, aslında bu işe razıdır. Fakat bazı bilgiler de edinmeye muhtaçtır. Meselâ<br />
eldeki belgelerden, Meclisi Mebusan Reisi Ahmed Rıza Bey’e yazılan mektuptan bazı<br />
cümleler verelim. Çünkü bu arada ve İstanbul'da onun bu iş için güvendiği, en yakın<br />
bildiği insan Ahmed Rıza Bey’dir. Ahmet Rıza Bey’e “ağabeyciğim” diye hitap eder.<br />
Ahmed Rıza Bey’in aile çevresinde bir hanımdan “validemiz hanım” ve kızı Selma<br />
Hanım’dan da “hemşiremiz hanım” diye bahseder. Ahmed Rıza Bey ise bekârdır. Ve bir<br />
aralık onun da saraydan bir hanımla evlendirilmesi bahis konusu olacaktır.<br />
Enver Beyin Ahmed Rıza Bey’e mektuplarından biri, 12 Ağustos 1909 tarihlidir.<br />
Mektuptaki şu cümleler dikkat çekicidir:<br />
“Bu yakında bir evlenme modasıdır çıktı. Ben de kendimi tecrübe etmek<br />
istiyorum.... Sizden bir ricam var.<br />
Hemşirem hanımefendi, sultanın… tahsili, güzelliği, hakkında malumat alıp<br />
verebilirler mi? Kendi anneme emniyetim yok… Acaba kızın serveti ne kadar olacak?<br />
Hükümetten maaş, filan verilecek mi? Yahut bu kızdan daha başka biri var mı?<br />
Ağabeylik hatırı için yazınız.”<br />
Enver Beyin bu servet, maaş hesaplarını yadırgamamak gerekir. Çünkü gireceği<br />
saray, bir binbaşının maaşı ile dönmez. Bunu düşünmekte haklıdır.<br />
Bu muhabereler böylece devam eder. Ama kısa zamanda karara varır. Çünkü iş,<br />
artık dedikodu şeklini almak istidadındadır. Bunun üzerine 17 ağustos 1909 tarihli<br />
mektupla muvafakatini bildirir:<br />
Berlin 17 Ağustos 1909 Landshoter Strase 7<br />
“Muhterem Ağabeyciğim!<br />
İnayetnâmenizi (lütfettiğiniz mektubu) şimdi aldım. Seve seve okudum. Selma<br />
hanımefendi ablamın lütuflarına ayrıca teşekkür ederim. Hilmi Paşa’dan ve evden aldığım<br />
mektuplarda, annemin “çok lakırdı oluyor, alıp almayacağını bildir de ses<br />
kesilsin” yolundaki son mektubu üzerine, dün muvafakat ettiğimi yazdım. Bu kadar<br />
tevekkül iyi değil. Fakat olan oldu.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 173<br />
Yalnız hemşirem hanımefendi, daha sonra teşriflerinde, kızın terbiyesini (tahsilini<br />
olacak) tamamlamak için ne lâzım olduğunu veya ne gibi hususları kendilerine teklif<br />
etmem lâzım geldiğini tetkikle bildirirlerse, fevkalâde müteşekkir kalacağım.<br />
Teehhülümü (evlenmemi) Berlin’den avdetime, yani iki sene sonraya bırakmak<br />
fikrindeyim.<br />
Validemiz hanımefendinin ellerinden öperim.”<br />
Enver<br />
Böylece iş karara bağlanmış olur. Artık ne yapılacaksa İstanbul'da yapılacaktır.<br />
Enver Paşa ile evlendirilecek olan Naciye Sultan’ın yaşamını da kendi ağzından<br />
öğrenmekteyiz. Naciye Sultan yaşamını şöyle anlatacaktır:<br />
“Babam Şehzade Süleyman Efendi, Sultan Abdülmecit’in yedi erkek evlâdından<br />
biriydi. Sultan Abdülhamit'le kardeş olurlardı. Yani Sultan Hamit, benim amcamdı. Babaannem<br />
Serfraz Kadının gençliği, soluk bir hayal gibi yaşar gözlerimde. Bebek<br />
sırtlarındaki Nispetiye köşkü, geniş bahçeleri, ormanları ile yazlık sarayımızdı. Babam,<br />
ava, bahçeye, spora meraklıydı. Maiyetine verilen yedi Enderun Beyi ile günlerini,<br />
yazın bu köşkte geçiriyordu. Annem Ayşe Tarz-ı Ter Kadın, babamın dört hanımından<br />
üçüncüsüydü. Güzelliği ile ün salmıştı. Küçük yaşta saraya getirilmiş ve babama eş<br />
olmak üzere terbiye edilmişti. Kardeşim Şehzade Şerafettin’le, ana baba bir kardeşiz.<br />
Ağabeyim Şehzade Abdülhalim, babamın ikinci karısındandı.<br />
Yazları Nispetiye köşkünde, kışları Feriye sarayında otururduk. Bu saray da kırk elli<br />
odalı bir konaktı. Bizi bütün aile fertlerimizle; kalfalar, harem ağalan, uşaklar,<br />
tablakârlar (yemek taşıyıcılar) ve babamın maiyetinde çalışan yahut ona arkadaş olarak<br />
seçilen yedi Enderun beyi, hep aynı çatı altında yaşardık. Kadın kalfalarla harem<br />
ağalarının ayrı daireleri vardı. Sarayımızın hususî doktoru, dişçisi, terzisi, berberi<br />
bulunurdu. Hulâsa dışarıyla bir alakamız yoktu. Hayat, sarayımızın, köşkümüzün<br />
duvarları içinde geçerdi. “Bütün saraylarda olduğu gibi, bizim sarayımızda,<br />
köşkümüzde de tek eğlence, ince saz takımımızdı. Bu takımı kızlar oluştururdu, ince<br />
saz, çalgı ve oyun, bütün eğlencemizi teşkil ederdi. Diğer köşkler ve saraylarla hiç<br />
ilişiğimiz olmazdı. Diğer saraylarla, diğer aile mensuplarımızla, akrabalarımız olan<br />
şehzadeler ve sultanlarla, karşılıklı ziyaretler olmazdı. Ama bilirdik ki onların köşk ve<br />
saraylarında da hayat tarzı, aynen böyledir... 1 ”<br />
Bu arada Enver Bey’in Naciye sultanla bir süredir devam eden nişanlılığında da<br />
gelişme olmuş, nihayet düğünün yapılması kararlaştırılmıştır. Zira Enver Bey fıtık<br />
ameliyatı olmuştur ve sıhhatine kavuşmuştur. Rütbesi de 15 Ekim 19<strong>13</strong>’te albaylığa<br />
yükseltilmiştir. Naciye Sultan Enver Bey’i, ilk defa hastanede ziyaret eder. Aydemir’in<br />
naklettiğine göre Naciye Sultan hatıralarında bu ziyareti şöyle anlatır:<br />
“Hastahaneden beni görmek istediği haberi geldi. Çok heyecanlandım. Onu ilk defa<br />
hasta yatağında gördüm. Bu, ikimizi de üzdü...”<br />
Bu ziyaretin 19–20 Aralık 19<strong>13</strong> günleri arasında yapılmış olması mümkündür.<br />
Çünkü Enver Bey Naciye Sultan’a yazdığı 21 Aralık tarihli mektubunda, artık<br />
hastaneden çıkabileceğini bildirir ve şunları söyler:<br />
1 Aydemir, a.g.e., s.199-203.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
174 Durdu Mehmet BURAK<br />
“Beni, bir binbaşı iken kabul ettiniz. Benimle nikâhlandınız. Şimdi bir miralayım<br />
(albay). Sizi gördüm. Teşekküre geleceğim. Bu rütbe yükselişime şimdi, bir de sıhhat ve<br />
afiyetim ilâve edildi.”<br />
Bu mektuptan üç gün sonra, 24 Aralık 19<strong>13</strong>'te hastahaneden çıkar. İlk ziyaretini<br />
padişaha yapar. Düğün hazırlıklarına ise başlanmıştır 1 .<br />
Enver Paşa’nın Düğünü<br />
Enver Paşa’nın 5 Mart 1914’te Naciye Sultan ile evlendiğini İngiliz raporlarından<br />
öğreniyoruz 2 .<br />
Raporu yazan şahsa göre: Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın, 5 Mart 1914 tarihinde sisli<br />
ve hafif yağmur çiseleyen bir akşamda evlendiğini, gelin, Har<strong>tum</strong> Eski Sultanı<br />
müteveffa Süleyman Efendi’nin kızı Prenses Naciye Hanım olduğunu belirtmektedir.<br />
Genç çiftin düğün töreni Damat Ferit Paşa’nın konağında gerçekleştiğini,<br />
Türkiye’de düğünlerde misafirlere düğün yemeği ziyafeti vermek örf ve adetlerin<br />
başında geldiğini vurgulamaktadır. Gelenek haline gelen düğün yemeklerinin asaleti ve<br />
aile onurunu simgeleyen bir gösterge olarak addedildiğini nakletmektedir. Ayrıca,<br />
Enver Paşa’nın düğününün, iki yıl önce izlediği bir Türk düğününden çok farklı<br />
olduğunu belirtmektedir. Bunun nedeni de; Enver Paşa’nın düğününe davet edilen ve<br />
protokolde bulunan yabancı diplomatik temsilcilerin Prenses Naciye Hanımefendi ile<br />
tanıştırılması olduğunu belirtmektedir. Prenses Naciye Hanım’ın çok şık bir gelinlik<br />
içerisinde sıcak ve yakın bir ilgiyle davetlileri karşıladığını ve onlarla uzunca bir süre<br />
Fransızca konuştuğunu, daha sonra, Prenses Naciye Hanım’ın ve damat Enver Paşa’nın<br />
nikâh defterini imzaladıklarını aktarmaktadır. Çok sayıda Türk kadınının, gelinin<br />
odasını ziyaret ettiklerini, ziyaretçilerin gelin odasından dışarı çıktıklarında, Enver<br />
Paşa’nın odaya girdiğini ve Avrupalı bayanlarla sohbet ettiğini belirtmektedir.<br />
Raportörün yakın adamlarından birinin eşi olan bir hanımefendinin; düğünde<br />
bulunan bütün davetlilerin sağlam karakter sahibi, asaletli, seçkin tabakadan oluşan<br />
insanlardan teşekkül ettiğini naklen kendisine aktardığını belirtmektedir.<br />
Avrupalıların yemek ziyafetine davet edilmediklerini, Enver Paşa’nın düğünden<br />
önce konuklarını kabul ettiğini, düğünde Enver Paşa’nın yani yeni damadın en küçük<br />
kayın biraderi sarayın prenseslerinin beylerinden hediye edilen bir altın zinciri hediye<br />
ettiğini ve ayrıca 1000 Sterlin de yatağa verildiğini aktarmaktadır.<br />
Daha sonra da belgenin üzeri çizilerek iptal edilmiştir.<br />
Yukarıdaki belgeden anlaşılan, raporu yazan yetkilinin tek başına olmadığı ve büyük<br />
bir ihtimalle cinsiyetinin erkek olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bayanların bulunduğu<br />
kısımlara giremeyip, yakın bir arkadaşının eşinden aldığı bilgiler doğrultusunda<br />
görevini ifa etmeye çalıştığını görmekteyiz.<br />
1 Aydemir, a.g.e., s.417.<br />
2 Enver Pasha’s Marriage (Enver Paşa’nın Evliliği) Puplic Record Office, Foreign Office; F.O.<br />
195/2459, <strong>13</strong> March, 1914, s. 123–125, Ek.1,2,3,4,. Hanioğlu, “Enver Paşa”, s. 262;<br />
Aydemir, a.g.e., s.418-420.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 175<br />
Ancak, şurası bir gerçek ki devlet büyüklerimizin attığı her adımın, yabancı devlet<br />
adamlarının yakinen takibi altında olduğu tam yüz yıl önceki belge ile bir kez daha teyit<br />
edilmiş ve ilim dünyamıza hizmet etmesi, genç kuşaklara örnek olması açısından bu<br />
konu araştırılmaya çalışılmıştır.<br />
Sonuç<br />
Enver Paşa'nın siyasî ve askerî kariyeri hakkında değişik ve birbiriyle çelişen<br />
yorumlar yapılmıştır. 1908 ihtilâlinde oynadığı rol, Trablusgarp Harbi'ndeki başarıları<br />
sebebiyle kamuoyunda büyük itibar kazanan Enver Bey'in aleyhine Mondros<br />
Mütarekesi'nin ardından bir kampanya başlatılmış. 1922 sonrasında ise yeni rejim Enver<br />
Paşa ve arkadaşlarını gereksiz yere I. Dünya Savaşı'na girilmesinden sorumlu tutmuş,<br />
Mütareke dönemi faaliyetleri de maceracılık olarak yorumlanmıştır. Belirli dönemlerde<br />
lehine ve aleyhine yoğun yayın yapılması, Enver Paşa hakkında objektif bir<br />
değerlendirmede bulunulmasını güçleştiren temel sebep oluşturur.<br />
Enver Paşa’nın teamüllere aykırı olarak çok hızlı yükselişi, ona kıta hizmeti yapmak<br />
için yeterli zaman bırakmamıştı. Bu yüzden orduların sevk ve idaresinde ihtiyaç<br />
duyulan pratik bilgilerden yoksun kalmıştı. Bu eksiklik çoğu zaman menzil ihtiyaçlarını<br />
takdir etmek ya da askerin karşı karşıya olduğu zorlukları dikkate almak gibi konularda<br />
gereken kararı seri bir şekilde vermesine engel teşkil ediyordu.<br />
Yetiştiği dönemin Osmanlı zabitanı içinde kendini geliştiren Enver Paşa<br />
Makedonya'daki çete savaşlarında gösterdiği başarılarla sivrilmiştir. 1908 hareketinde<br />
öncü rolü onu halk kahramanı mertebesine getirdiği gibi İttihad ve Terakki Cemiyeti<br />
içindeki durumunu da güçlendirmiş, 19<strong>13</strong> Bâb-ı Âli Baskını'ndan itibaren gerek bu<br />
örgütün askerî kanadının gerekse Teşkilât-ı Mahsûsa'nın lideri haline gelmiştir. Bu<br />
dönemde kendi kaleminden çıkan mektuplar, Enver Paşa'nın Fransızca ve Almancayı iyi<br />
düzeyde kullanabilen ve Batı düşünürlerinin kitaplarını okuyan bir kişi olduğunu<br />
göstermektedir. Ayrıca kendi düğün töreninde yabancı ülke temsilcileri ile yaptığı<br />
görüşmelerde yabancı dillere çok iyi derecede hâkim olduğunu da ekteki belgelerden<br />
anlamaktayız.<br />
Enver Paşa’nın etrafında gelişen olayların doğru bir değerlendirilmesini yapabilmek<br />
için Enver Paşa’nın üç farklı yönünün açıkça bilinmesi gereklidir. Birincisi ve en<br />
önemlisi onu bulunduğu konuma taşıyan İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin gizemliliği,<br />
ikincisi üstlendiği zor görevlerin kendisine kazandırdığı sınırsız yetkiler ve bunları<br />
kullanış biçimi, üçüncüsü de Enver Paşa’nın karakteridir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
176 Durdu Mehmet BURAK<br />
Kaynaklar<br />
1. Puplic Record Office, Foreign Office; F.O. 195/2459, <strong>13</strong> March, 1914, Londra.<br />
2. Ahmad, Feroz, İttihad ve Terakki (1908–1914), Çev. Nuran Yavuz, İstanbul,1984.<br />
3. Akşin, Sina, “Siyasal Tarih (1789–1908)”, Türkiye Tarihi, C.III, Yayın<br />
Yönetmeni: Sina Akşin, 5. Baskı, İstanbul, 1997.<br />
4. Akşin, Sina, Jön Türkler ve İttihad ve Terakki, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1992.<br />
5. Altuğ, Yılmaz, Siyasi Tarih Ders Notları (1776–1920), Filiz Kitapevi, İstanbul, 1977.<br />
6. Armaoğlu, Fahir, Siyasi Tarih (1789–1960), Ankara, 1973.<br />
7. Aydemir, Şevket Süreyya, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, C.III,<br />
İstanbul, 1993.<br />
8. Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, C.I, İstanbul 1993<br />
9. Balcı, Ramazan, Sarıkamış Harekâtı, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve<br />
İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1999.<br />
10. Bardakçı, Murad, ŞahBâba, İstanbul, 1998.<br />
11. Burak, Durdu Mehmet, Birinci Dünya Savaşı’nda Türk-İngiliz İlişkileri, 1914–<br />
1918, Bâbil Yayınları, Ankara, 2004.<br />
12. Burak, Durdu Mehmet, “Osmanlı Devletinde Jön Türk Hareketinin Başlaması ve<br />
Etkileri”, OTAM, Sayı. 14, Ankara, 2003.<br />
<strong>13</strong>. Cemal Paşa, Hatırat, V. Baskı, İstanbul, 1997.<br />
14. Çavdar, Tevfik, Talât Paşa, (Bir Örgüt Ustasının Yaşam Öyküsü), TTK Yay,<br />
Ankara, 1995.<br />
15. Çavdar, Tevfik, Türk Demokrasi Tarihi (1839-1950), İmge Yay., Ankara, 1995.<br />
16. Davison, H. Roderic, Essayas in Otoman and Turkish History, 1774–1923,<br />
University of Texas Press, USA, 1990.<br />
17. Duru, Kâzım Nâmi, İttihad ve Terakki Hatıralarım, İstanbul, 1957.<br />
18. “Enver Paşa’nın Katili Bir Ermeni”, Milliyet, 21.05.1990.<br />
19. “Enver Paşa”, Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, C.4, s.211–212.<br />
20. Eroğlu, Hazma, Türk İnkılâp Tarihi, Ankara, 1990.<br />
21. Hanioğlu, M. Şükrü, “Enver Paşa”, DİA, C.XI, İstanbul, 1995.<br />
22. Hanioğlu, M. Şükrü, Bir Siyasi Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti<br />
ve Jön Türklük (1889–1902), İstanbul, 1985.<br />
23. İbrahim Temo, İttihad ve Terakki Anıları, Arba Yay. İstanbul, 1987.<br />
24. Jaeschke, G. “I. ve II. Dünya Savaşlarında Türkiye’nin Dış Politikası”, Belleten,<br />
XLI/164, Ankara, 1977.<br />
25. Kansu, Aykut, 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996.<br />
26. Karabekir, Kâzım, İttihad ve Terakki Cemiyeti Neden Kuruldu? Nasıl Kuruldu?<br />
Nasıl İdare Olundu? Haz. Faruk-Emel Özerengil, İstanbul, 1982.<br />
27. Karabekir, Kâzım, Birinci Cihan Harbine Neden Girdik, C.I, İstanbul, 1995.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 177<br />
28. Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, CIX, TTK Yay., Ankara, 1996.<br />
29. Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Kâzım Karabekir, K. B. Yay., Ankara, 1991.<br />
30. Kinross, Lord, Atatürk: Bir Milletin yeniden Doğuşu, Çev. Necdet Sander,<br />
İstanbul, 1981.<br />
31. Kocabaş, Süleyman, Jön Türkler Nerede Yanıldı,Vatan Yay., İstanbul, 1991.<br />
32. Kuran, Ahmed Bedevî, İnkılâp Tarihimiz ve İttihad ve Terakki, İstanbul, 1948.<br />
33. Kurtcephe, İsrafil, Türk İtalyan İlişkileri (1911-1916), TTK Yay., Ankara, 1995.<br />
34. Lewis, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, TTK, Ankara,<br />
1996.<br />
35. Mardin, Şerif, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895–1908), 9. Baskı, İstanbul, 2002.<br />
36. Okyar, Fethi, Üç Devirde Bir Adam, Yay. Haz. Cemal Kutay, İstanbul, 1980.<br />
37. Resneli Niyazi, Balkanlarda Bir Gerillacı, Çağdaş Yay. İstanbul, 1976.<br />
38. Said Halim Paşa, Buhranlarımız ve Son Eserleri, Haz: M. Ertuğrul Düzdağ, III.<br />
Baskı, İstanbul, 1998.<br />
39. Şimşir, Bilal N., Ege Sorunu, Belgeler, C.II, Ankara, 1976.<br />
40. Tepedelenlioğlu, Nizamettin Nazif, Ordu ve Politika, İstanbul, 1967.<br />
41. Tunaya, Tarık Zafer, Türkiye’de Siyasi Partiler, Arba Yay., İstanbul, 1995.<br />
42. Tunçay, Mete, “Siyasal Tarih (1908–1923)”, Türkiye Tarihi, (Yayın Yönetmeni:<br />
Sina Akşin), C:IV, İstanbul, 1997.<br />
43. Uzer, Tahsin, Makedonya’da Eşkıyalık ve Son Osmanlı Yönetimi, Ankara 1987.<br />
44. Üçok, Coşkun, Siyasî Tarih Dersleri, İstanbul, 1954.<br />
45. Ünal, Tahsin, Türk Siyasî Tarihi(1700–1958), Ankara, 1977, s.378–379.<br />
46. Yalçın, Hüseyin Cahit, Siyasal Anılar, İş Bankası Yay. İstanbul, 2000.<br />
47. Yamauchı, Masayukı, Hoşnut Olamamış Adam- Enver Paşa, İstanbul, 1995.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
178 Durdu Mehmet BURAK<br />
BELGELERİN TRANSKRİPSİYONU<br />
EK–1, 2, 3 ve 4’ün Transkripsiyonu<br />
ENVER PAŞA’NIN EVLİLİĞİ<br />
(Raporlar)<br />
<strong>13</strong> Mart 1914<br />
“Efendim,<br />
Birlikte çalıştığımız bayanın raporuna göre Harbiye Nazırı Enver Paşa, 5 Mart<br />
1914 tarihinde sisli havada ve hafif yağmur çiseleyen bir akşamda evlendi. Gelin,<br />
Har<strong>tum</strong> Eski Sultanı müteveffa Süleyman Efendi’nin kızı Prenses Naciye Hanım’dır.<br />
Genç çiftin düğün töreni Damat Ferit Paşa’nın konağında gerçekleşti. Türkiye’de<br />
düğünlerde misafirlere düğün yemeği ziyafeti vermek örf ve adetlerin başında<br />
gelmektedir. Gelenek haline gelen düğün yemekleri asaleti ve aile onurunu simgeleyen<br />
bir gösterge olarak addedilmektedir. Enver Paşa’nın düğünü, iki yıl önce izlediğim bir<br />
Türk düğününden çok farklıydı. Çünkü Enver Paşa’nın düğününe davet edilen ve<br />
protokolde bulunan yabancı diplomatik temsilciler Prenses Naciye Hanımefendi ile<br />
tanıştırıldı. Prenses Naciye Hanım çok şık bir gelinlik içerisinde sıcak ve yakın bir<br />
ilgiyle davetlileri karşıladı ve onlarla uzunca bir süre Fransızca konuştu. Sonra, Prenses<br />
Naciye Hanım ve damat Enver Paşa nikâh defterini imzaladılar. Çok sayıda Türk kadını<br />
gelinin odasını ziyaret ettiler. Ziyaretçiler gelin odasından dışarı çıktıklarında, Enver<br />
Paşa odaya girdi ve Avrupalı bayanlarla sohbet etti.<br />
Yakın adamlarımdan birinin eşi olan bir hanımefendi; düğünde bulunan<br />
davetlilerin sağlam karakter sahibi, asaletli, seçkin tabakadan oluşan insanlardan<br />
teşekkül ettiğini belirtmektedir.<br />
Avrupalılar yemek ziyafetine davet edilmediler. Enver Paşa düğünden önce<br />
konuklarını kabul etti. Düğünde Enver Paşa’nın yani yeni damadın en küçük kayın<br />
biraderi sarayın prenseslerinin beylerinden hediye edilen bir altın zinciri hediye etti.<br />
Toplam 1000 Sterlin de yatağa verildi” denmektedir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Enver Paşa’nın Hayatı ve İngiliz Belgelerindeki Düğün Raporu 179<br />
EK. 1-2<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
180 Durdu Mehmet BURAK<br />
EK. 3-4<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 181-192<br />
Özet<br />
TAŞKÖPRÜ ÇEVRESİNDEKİ KÖY MESKENLERİNİN<br />
YERLEŞME COĞRAFYASI BAKIMINDAN<br />
DEĞERLENDİRİLMESİ<br />
Emin BAYDİL<br />
G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />
Bu araştırma, Taşköprü Yöresi’ndeki kır meskenleri ile coğrafî çevre arasındaki karşılıklı ilişkiyi<br />
ortaya koymak maksadıyla yapılmıştır. Yörede, coğrafî çevre ile kır meskenleri arasında güçlü bir<br />
ilişkinin varlığı müşahede edilmiştir. Taşköprü çevresinde Yerleşme Coğrafyası açısından önemli<br />
sayılabilecek zengin bir kültürel varlığın yer alması, konunun önemini artırmaktadır.<br />
EVALUATION OF RURAL HOUSES SPREAD AROUND<br />
TAŞKÖPRÜ REGION BY MEANS OF SITUATION<br />
GEOGRAPHY.<br />
Abstract<br />
This research has been done to lay the corresponding relation between rural houses and<br />
geographical surrounding around Taşköprü. It has been observed that there has been a close relation<br />
between geographic surrounding and rural houses. That there has been a rich cultural potential due to<br />
the situational geography around Taşköprü has increased the importance of the subject.<br />
Giriş<br />
İnsanlar, gerek toplayıcılık ve avcılık dönemlerinde ve gerekse sedanter hayata<br />
geçtiği dönemlerden bu yana her zaman bir barınağa ihtiyaç duymuşlardır. Bunlar tabii<br />
veyahut insanlar tarafından inşa edilen ve mesken tabir edilen sun ’ i barınaklardır.<br />
İnsanın tarih boyunca geçirmiş olduğu çeşitli değişme ve gelişmelere paralel olarak<br />
barınaklarında da değişme ve gelişmeler meydana gelmiştir.<br />
Meskenler; insan topluluklarının tarlalar, bahçeler, yollar v.b. gibi tabii görünüme<br />
yaptıkları başlıca tesislerdir. Diğer birçok beşerî tesis arasında meskenler en başta<br />
gelmektedir. Çünkü yerleşme hadisesi, diğer beşerî olayların esas dayanağını meydana<br />
getirmektedir. Bununla birlikte ev geçici bir olaydır. Köylerde ve hatta şehirlerde inşa<br />
edilmiş bulunan evlerin yapılış tarihleri birkaç asır öteye geçemez. Meskenler, gerek<br />
çeşitli doğal etmenlerin etkisiyle ve gerekse kullanılma neticesinde eskimeye ve nihayet<br />
ortadan kalkmaya başlarlar. Bunların yerine yenileri yapılmaya başlanır. Böylece,<br />
yenilenmeyle birlikte nesiller boyunca devam eden gelenek ve görenekler sebebiyle,<br />
meskenlerin genel bazı karakterlerinde bir devamlılık söz konusu olmaktadır. Bunların<br />
yanında, mesken şekillerinde her bölgenin özelliklerinden kaynaklanan faktörler rol<br />
oynamaktadır. Coğrafî çevreye en iyi uyan ve bulundukları çevrenin etkisini taşıyan<br />
evler, daha ziyade köy ve kasaba evleridir 1 . Kullanılan malzemenin meskenlerin şekilleri<br />
1 A.Tanoğlu-1945. Beşeri Coğrafya “Nüfus ve Yerleşme”, İ.Ü.Yayınları, N:1183, Edb. Fak. Coğr.<br />
Ens. Neşriyatı No: 45, İstanbul, 1945, sa.202.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
182 Emin BAYDİL<br />
Üzerindeki etkileri de coğrafyayı aynı derecede ilgilendirmektedir. Bölgeden bölgeye<br />
değişen coğrafî ve psikolojik şartlar sebebiyle Türkiye, bugünkü halinde en iptidaîsinden en<br />
mütekâmiline kadar ev şekilleri itibariyle dünyanın en zengin memleketlerinden<br />
biridir 2 .Taşköprü yöresindeki köy meskenleri, şekil itibariyle benzer özellikler gösterir.<br />
Meskenlerde kullanılan malzeme, söz konusu benzer özelliklerin en başında gelir. Bölgenin<br />
orman itibariyle zengin oluşu, ondan yakın zamanlara gelinceye kadar büyük ölçüde<br />
faydalanma sonucunu doğurmuştur. Batı Karadeniz bölgesinde yer almasından dolayı<br />
Gökırmak havzasıyla birlikte havzanın sınırlarını taşan daha geniş bir saha dahilinde aynı<br />
malzemenin kullanılmasıyla benzer mesken şekillerini gözlememiz de mümkündür 3 .<br />
Son yıllarda köyleri ve şehirleri birbirine bağlayan yolların açılması, sulanan<br />
sahaların giderek daha da artması, buna bağlı olarak çeşitli mahsullerin yetiştirilmesi,<br />
bölgenin iktisadî yönden nispeten gelişmesine yol açmıştır. Eskiden özellikle tahıl<br />
ziraatı ile meyvacılık ve kendir ziraatinin yapıldığı yörede az da olsa yetiştirilen<br />
ürünlerde bir çeşitliliğin meydana geldiği gözlenmektedir. Nitekim Kastamonu Şeker<br />
Fabrikası’nın açılmasıyla şeker pancarı, bölgede geniş çapta yetiştirilmeye başlanmıştır.<br />
Ziraatteki sulama ve kullanılan fennî gübreyle birlikte nadasa ayrılan arazilerde azalma<br />
olmuş, mera ve otlakların bir kısmı ziraat arazisi haline getirilmiştir. Diğer taraftan, Boyabat<br />
ve çevresinde tuğla, kiremit ve parke fabrikalarının faaliyete geçmesiyle birlikte<br />
meskenlerin yerine getirdikleri fonksiyonlar ile inşa ve tertip tarzlarında önemli değişmeler<br />
meydana gelmiştir. Ancak, bu gelişmelerin çevre üzerine yapmış olduğu tesirler, Gökırmak<br />
vadi tabanından geçen karayoluyla nispeten sınırlı kalmıştır. Bölgenin geniş bir kısmında<br />
inşa edilmiş olan ahşap meskenler bölgeyi karakterize etmektedir. Dolayısıyla meskenler<br />
üzerinde tabiî çevre şartlarının hâkimiyet meydana getirdikleri gözlenebilmektedir.<br />
Taşköprü yöresinde benzer mesken özellikleri görülmekle birlikte gerek Gökırmak vadi<br />
tabanındaki alüvyal ova şeridi boyunca değişen ekonomik ve klimatik şartlar ve gerekse<br />
ovadan yamaçlara ve dağlık sahalara doğru gidildikçe yine değişmeye başlayan<br />
ekonomik ve tabii şartlar sebebiyle mesken şekillerinde de fonksiyonları açısından<br />
değişmeler görülmektedir. Diğer taraftan, artık eskimiş veya eskimeye yüz tutmuş olan<br />
ahşap meskenlerde ahşabın yeniden kullanılması yerine, bu sefer de tuğla, kiremit,<br />
briket ve çimentoyla karışık olarak ahşap kullanılmağa başlanmış bulunuyor. Bütün bu<br />
farklılaşmalarla beraber meskenlerin umumî karakterlerinde devam eden bazı özellikler<br />
bulunmaktadır. Bu özellikleri belirtmekte fayda vardır.<br />
Meskenlerin Ortak Özellikleri ve Fonksiyonları:<br />
1-Yöredeki meskenlerde görülen ortak özelliklerin başında, ahşap malzeme<br />
kullanımı gelmektedir. Bazı meskenlerin betonarme olarak inşa edilmiş olması bir tarafa<br />
bırakılacak olursa, ahşap malzeme kullanımı, meskenlerin ortak bir özelliğini meydana<br />
getirir. Türkiye'nin Kuzeybatı bölümünün orman bakımından zengin oluşu, meskenlerin<br />
önemli derecede ahşap kullanılarak yapılmasına yol açmıştır. Odun nispeten kolaylıkla<br />
işlenen, istenilen şekle giren, sıcaklık ve nemi geçirmeyen mükemmel bir inşaat<br />
malzemesidir 4 . Ahşap, yöre sakinlerinin bu dünyadaki meskenleri kadar ebedî<br />
2 A.Tanoğlu- a.g.e., sa.204.<br />
3 S.Göney-1967. “Mengen Havzasında Köy Meskenleri”, İ.Ü. Coğrafya Enstitüsü Derg., sayı:18, İst.<br />
4 A.Tanoğlu- a.g.e., sa.210.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası Bakımından Değerlendirilmesi 183<br />
ikâmetgâhlarında da kullanılmaktadır. Bölgenin her tarafında, özellikle vadi tabanından<br />
yamaçlara ve dağlık sahalara doğru çıkıldıkça, yakın zamanlara gelinceye kadar<br />
kolaylıkla tedarik edilebilmesi ahşabın bol bir şekilde kullanılması neticesini<br />
doğurmuştur. Bu sebeple, orman aşırı kullanılma ve ziraat arazisi açma sebebiyle<br />
yukarılara çekilmek durumunda kalmıştır. Son yıllarda orman sahasının koruma altına<br />
alınmasıyla sıklaştırılmış olan denetimler sebebiyle, köylüler artık ormandan istedikleri<br />
şekilde istifade edememektedirler. Orman idaresi, köylülerin zatî ve mesken<br />
ihtiyaçlarını karşılamak üzere ücret karşılığında ancak belli bir miktar odun ve ahşabı<br />
karşıladığından meskenlerdeki ahşap malzeme nispeti gittikçe azalmaktadır.<br />
Meskenlerde başka malzemelerin gittikçe artan miktarda kullanılmasıyla birlikte<br />
meskenlerin direk ve payandaları yine de ahşaptan seçilmektedir (bkz. Şekil.1)<br />
Şekil 1. Taşköprü çevresinde tuğlanın dolgu malzemesi olarak kullanıldığı<br />
meskenlerden biri.<br />
2-En eski meskenlerde gözlenebilen bir özellik, ahşap malzemenin alt katta pek<br />
işlenmeden kabaca yontulduktan sonra kullanılmasıdır. Eski meskenlerin hemen<br />
hepsinde "dam" tâbir edilen ahır, asıl meskenin alt katında yer almaktadır. Bu katta<br />
kullanılan ahşap malzemenin işlenişi ve inşa tarzı, üst kattaki asıl meskenden farklıdır.<br />
Alt katta, özellikle ahıra tekâbül eden kısımda kullanılan ağaçlar, kabaca yontulmuştur.<br />
Bu ağaç gövdeleri yatay olarak üst üste konulmuştur. Üst üste getirilen kalın ağaç<br />
gövdelerinin, köylülerin ifadesiyle "barışması" gerekmektedir 5 . Bu sebeple, üst üste<br />
gelen kısımlarda herhangi bir boşluğun kalmaması ve dolayısıyla soğuğu geçirmemesi<br />
için bunların düzeltilmesi gerekmektedir.<br />
3-Blok köy evlerinin inşasında, ağaç gövdelerinin köşelerde bir birine<br />
bağlanmasında da ortak bir özellik gözleniyor. Bağlanma işi, çivinin bulunmadığı veya<br />
zor bulunabildiği dönemlerde inşa edilmiş olan meskenlerin alt katındaki ahırlarda<br />
kütük uçlarında açılmış bulunan kentikler iç içe geçirilmek suretiyle gerçekleştirilmektedir.<br />
Bu şekildeki bağlanma işi, ağaç gövdelerinin çaplı ve ağır olmasından da<br />
kaynaklanıyor. Yörede bu şekildeki bağlanmaya "çatkı" veya "çatma" denilmektedir.<br />
Kullanılan ağaç gövdeleri sebebiyle mesken dikdörtgen şeklini almaktadır.<br />
5 E.Baydil-1994. Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası (Beşerî ve İktisadî Bakımdan). İ.Ü. Sosyal<br />
Bilimler Ens., Basılmamış doktora tezi, İstanbul, sa.186.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
184 Emin BAYDİL<br />
Şekil 2. Yörede çok azda olsa görülen kerpiçten yapılmış bir ahır. Bazı ahırlar asıl<br />
evden ayrı bir şekilde inşa edilmiştir.<br />
4-Yöredeki meskenler, iki katlı olarak inşa edilmiştir. Bu da meskenlerdeki bir diğer<br />
ortak özelliği meydana getirir. Meskenin ilk katı evvelce de belirtildiği gibi ahır ve<br />
"kuruluk" olarak kullanılmaktadır. Ahır, alt katı tamamiyle kaplamaz. Onun yanında çeşitli<br />
ziraî aletlerin ve eşyaların konulduğu bir bölüm de yer almaktadır. İkinci kat asıl mesken<br />
vazifesini görür. Kuruluk, bahçe içinde veya asıl mesken binasına bitişik bir şekilde ayrı bir<br />
eklenti olarak da yer almış olabilir. Bölgede kış mevsimi nispeten uzun ve şiddetli geçtiği<br />
için ahır, asıl ikâmetgâhtan uzaklaşmamış ve meskenin alt katının bir kısmı hayvanların<br />
barınmasına ayrılmıştır 6 .Bölgenin dağlık ve dolayısıyla tarıma elverişli arazisinin dar oluşu,<br />
iskâna ayrılan sitlerin sınırlı kalmasına yol açmıştır. Bu durum, meskenleri yatay yönde<br />
genişleme yerine dikey yönde yükselme zorunluluğuyla karşı karşıya bırakmıştır 7 .Diğer<br />
taraftan meskenler bitişik düzende değildir. Dolayısıyla gevşek bir dokuya sahiptirler.<br />
Dokunun gevşek olmasında ekonomik ve sosyal sebepler rol oynadığı gibi bölgede sık<br />
görülen yangınlardan korunmak faktörü de etkili olmaktadır. Nitekim, nispeten sık dokulu<br />
köylerde zaman zaman ortaya çıkan yangınlar da bu durumu açıklamaktadır.<br />
Şekil: 3. Meskenlerde zamanla eskiyen kısımlarda tuğla kullanımı, kerpiç ve ahşabın<br />
yerine geçmektedir.<br />
6 S.Göney-1967. “Mengen Havzasında Köy Meskenleri”. sa.114.<br />
7 S.Göney-1967. “Mengen Havzasında Köy Meskenleri”. sa.114.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası Bakımından Değerlendirilmesi 185<br />
Ahırın yeni yapılanlar hariç tutulacak olursa, meskenle birlikte alt katta olmasına<br />
karşılık, yörede samanlıklar meskenden az çok uzağa ve genellikle köyün dışına<br />
yapılmışlardır (bkz.Şekil:4). Hepsinde görülen ortak özellik, blok olarak ve çatkı<br />
tarzında yapılmış olmalarıdır. Samanlıkların ikâmetgâhtan uzak olmasının iki sebebi<br />
olabilir. Bunlar; harman yerine yakınlık ve yangın tehlikesidir. Birkaçı bir arada<br />
bulunan samanlıklar, umumiyetle iki yüzeyli dam şeklinde inşa edilmişlerdir. Belirgin<br />
dikdörtgen şeklindeki samanlıkların iki yüzeyli damlarına yörede "beşik örtüsü"<br />
denilmektedir 8 . Samanlıkların kapısı genellikle rüzgârın ve dolayısıyla yağışların<br />
geldiği tarafa sırtını dönmüştür. Kapının yer aldığı tarafta samanlık damının biraz daha<br />
uzatıldığı ve siper fonksiyonu kazandırıldığı görülür. Ortak bir özellik olmamakla<br />
birlikte, yeri gelmişken belirtmekte fayda vardır. Az da olsa, bazı samanlıkların damları<br />
üç yüzeyli inşa edilmiştir. Üçüncü yüzey, kapının bulunmadığı fakat yağış ve rüzgârın<br />
geldiği tarafa dönüktür. Bunun sebebi, yağış ve rüzgârdan samanlığı korumaktır.<br />
Yörede, büyükbaş hayvancılığın ekonomik meşgalenin ikinci ayağını oluşturması, mesken<br />
şekillerinin isimlendirilmesinde, hayvanlardan da ilham alındığı anlaşılmaktadır. Böylece,<br />
sosyal ve ekonomik faktörün meskenin bazı eklentilerinin isimlendirilmesindeki iki örneğine<br />
de tesâdüf edilmiş bulunulmaktadır. Yöredeki meskenlerin ortak bir diğer özelliğini de<br />
meskenlerin taş bir temel üzerine oturtulmuş olmaları teşkil eder. Meskeni tutan dikey<br />
yöndeki direklerin altına blok taşlar konulmuştur. Bu taş bloklar, yerden çıkarıldıkları<br />
şekilleriyle meskenin köşe, pencere ve kapılarının iki yanından geçen direklerinin altına<br />
nispeten düz olan kısmı üste gelecek şekilde konulmuşlardır. Direklerin bu taş bloklar<br />
üzerinde kaymasını önlemek için yüzeylerinin düzleştirilmeyip pürüzlü olmasına dikkat<br />
edilmiştir. Bazan da bu taş bloklarla birlikte 40-50 santimetre yükseklikte taştan bir<br />
duvar temel vazifesi görmektedir. Bu taş duvarın yüksekliği, meskenin oturduğu yer<br />
eğiminin fazla olduğu noktalarda, alçak tarafta artmakta ve 100-150 santimetreye<br />
ulaşmaktadır. Yine, bu taş temelin samanlıklarda daha yüksek olduğu görülür. Taş<br />
temellerin yükseklikleri taşın kolayca temin edilebildiği yerlerde artmaktadır. Netice<br />
olarak, taş bakımından zengin vadi yamaçlarına yerleşmiş ve orman örtüsünün ortadan<br />
kalktığı platolar sahasında taştan daha fazla istifade edildiği ve hatta bahçe duvarlarının<br />
meydana getirildiği söylenebilir.<br />
Şekil 4. Köy dışına yapılmış samanlıklar. Çatkı tarzında ve “beşik örtüsü” şeklinde<br />
yapılmışlardır.<br />
8 E.Baydil-1994.Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası (Beşerî ve İktisadî Bakımdan), sa. 188.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
186 Emin BAYDİL<br />
5- Taşköprü yöresindeki mesken ve eklentilerinin bir başka müşterek özelliği ise,<br />
oluklu kiremitlerin kullanılmış olmasıdır. Benzer bir durumu, şehirlerin eski<br />
meskenlerinde de görmekteyiz. Bu durum, bölgede eskiden oluklu kiremit üreten<br />
kiremit atelyeleriyle ilgilidir. Bugün bu çeşit kiremitleri üreten atelyeler pek kalmamış,<br />
bunun yerine yassı kiremit imal eden fabrikalar faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Eski<br />
meskenlerin kırılan oluklu kiremitlerinin yerine, bu sebeple yassı kiremitlerin<br />
kullanılmaya başlandığı dikkati çekmektedir. Böylece yassı ve oluklu kiremitin yan<br />
yana kullanılmasıyla ortaya çıkan bir çeşitlilik söz konusudur. Yassı kiremitin<br />
meskenlerde kullanılma oranı bu sebeple gittikçe artmaktadır. Oluklu kiremitler, iç ve<br />
dış bükey olarak kenarlarının iç içe geçirilmesiyle örtü haline getirilmektedir. Böylece<br />
yağmur sularının alt kısma sızması önlenmektedir. Oluklu kiremit, yağmur sularının<br />
daha hızlı bir şekilde akışını sağlamak gibi bir avantaja sahiptir. Ancak, üzerine<br />
basıldığı taktirde bükey olduklarından çabuk kırılmaktadırlar. Yine bu çeşit kiremitler<br />
rüzgârı daha fazla oranda altlarına almakta, tertip tarzları kolayca bozulmakta ve<br />
dolayısıyla çevreye zarar vermeleri mümkün görülmektedir. Bu sebeple de çevre<br />
emniyetinin sağlanması için özellikle saçak kısımlarında bu kiremitlerin üstlerine taşlar<br />
da yerleştirilebilmektedir. Halbuki, yassı kiremitler hem daha az rüzgâr almakta ve<br />
üstelik saçak kısımlarına gelenleri madenî tellerle bağlandıkları için de sağlam ve<br />
emniyetli olmaktadırlar. Bu özellikleri sebebiyle yassı kiremitlerin daha fazla tercih<br />
sebebi olmaya başladığı görülmektedir (bkz. Şekil: 2).<br />
6-Taşköprü çevresindeki meskenlerinin bir başka özelliğini de sıvasız oluşları teşkil<br />
eder (bkz.Şekil:5). Bu durum, meskenlerin dış tesirlerden aşırı derecede etkilenmesine<br />
yol açar. Ahşabın sıva tutmaması ve ahşap malzemenin yakın bir zamana gelinceye<br />
kadar kolayca tedarik edilebilmesi, meskenlerin dış yüzeylerinin sıvasız olmalarının<br />
sebeplerini meydana getirir. Sıvanan ahşap meskenlerin sıvalarının bir müddet sonra<br />
şiştiği ve ahşabı bırakarak kalıplar halinde döküldüğü anlaşılmaktadır.<br />
7-Son olarak, yöre meskenlerinin bir diğer ortak özelliğini ise, damlarının dört<br />
yüzeyli olarak inşa edilmesi teşkil eder. Bu şekildeki dam örtüsüne "dört çark"<br />
deniliyor. Bu yüzeylerden karşılıklı olan ikisi ikizkenar üçgen, diğer ikisi ise ikizkenar<br />
yamuk şeklindedir. Meskenin cephesi yamuk yüzeylerden birine denk getirilmektedir.<br />
Bu durum, mesken plânının dikdörtgen olan şeklinden kaynaklanır. Ancak, yamuk<br />
yüzeylerin alt ve üst paralel kenarları arasındaki fark oldukça fazladır. Üst kenar,<br />
meskenin uzun ve kısa kenarının farkı olan bir uzunluktadır. Bu farkın büyüklüğüne<br />
göre üst kenar uzunluğu da artmaktadır. Yamuk yüzeyin üst kenarının hemen altında<br />
kiremitliğe çıkmaya yarayan bir kapı vardır. Bu, kapının üzerine inşa edilmiş, üç tarafı<br />
kapalı bir tarafı açık, üstüne meyil verilmiş ve kiremitlerle örtülmüş bir bölümdür.<br />
Taşköprü’nün içinde yer aldığı bölgenin çeşitli kısımlarında nispeten farklı isimler<br />
verilmektedir. Bu bölümün "kuşluk", "kartallık" ve "kızgunluk" gibi kuş isimleri veya<br />
"bakacak" ve "ışıklık" gibi fonksiyon ifade eden kelimelerle isimlendirildiği<br />
görülmüştür 9 . Taşköprü ve çevresindeki meskenlerin ortak özelliklerinden sonra bu<br />
sefer de meskenlerin çeşitli kısımlarından, fonksiyonlarından bahsedilecektir.<br />
9<br />
E.Baydil-1994. Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası (Beşerî ve İktisadî Bakımdan)., sa. 190.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası Bakımından Değerlendirilmesi 187<br />
Şekil 5. Meskenler genellikle sıvasızdır. Meskenin eskiyen kısımlarında tuğla daha<br />
fazla kullanılmaya başlanan bir malzemedir. Oluklu kiremitin yerine ise<br />
yassı kiremit almaktadır.<br />
Yapı Malzemeleri: Taşköprü yöresi, Gökırmak havzası’nda ve orman bakımından<br />
zengin sayılan Batı Karadeniz Bölgesi’nde yer alır. Ağaç denizi olarak nitelendirilen<br />
"Çangal Ormanları" Boyabat yöresini kaplar. Dıranaz, Göktepe ve Elekdağ ormanları<br />
hem önemli doğal güzellikler oluşturur, hem de ekonomik bakımdan büyük değer<br />
taşırlar. Yörede, gerek yangınlar ve gerekse tarla elde etmek için yapılan açmalar<br />
sebebiyle orman yer yer büyük tahribata uğramış veya tamamen ortadan kalkmış<br />
durumdadır. Gökırmak genelinde, 387 köyün orman içi ve orman kenarında yer aldığı<br />
hesaba katıldığında yapılmış olan tahribatın derecesi daha iyi anlaşılmış olur 10 . Burada<br />
her muhtarlık bir köy olarak kabul edilmiştir. Bu sayı her muhtarlığa bağlı mahalleler<br />
göz önüne alınarak hesap edildiğinde birkaç misli artmaktadır. Diğer köylerin ise,<br />
ormana 10 kilometreden daha fazla uzakta olmadığı nazara alındığında, bölgedeki<br />
yerleşmelerin ve meskenlerin ormanla ne derece içli dışlı oldukları anlaşılır.<br />
Yörede ahşap, tuğla, taş ve kerpiç meskenlerde kullanılan malzemeleri meydana<br />
getirir. Ahşap, meskenlerdeki malzeme itibariyle hâkim durumdadır. Ancak, alçak<br />
sahalardan dağlık ve ormanlık sahalara doğru, meskenlerde ahşabın kullanılma oranı<br />
artış gösterir. Öyle ki, temeldeki taş malzeme hesaba katılmazsa, meskenin bütününde<br />
ahşap malzeme kullanılır duruma gelmiştir. Ağacın bol, işlenmesinin kolay ve eskiden<br />
ucuza mal edilebilmesi, ahşabın hâkim malzeme olarak kullanılmasına yol açmıştır.<br />
Orman denetimlerinin sıklaşması, meskenlerde ahşap kullanmayı zorlaştırmış<br />
bulunuyor. Diğer taraftan ulaşım imkânlarının gelişmeye başlamasıyla birlikte ahşaba<br />
duyulan bağımlılık da zayıflamaya başlamış bulunuyor. Meskenlerde tuğla, briket ve<br />
çimento gibi malzemelerin artık kullanılmaya başlanmasıyla coğrafî çevre özelliklerinin<br />
nispeten azaldığı gözlenmektedir. Dolayısıyla tuğla, meskenlerde ahşaptan sonra en çok<br />
kullanılan yapı malzemesi haline gelmiştir. Tuğla ve briket sertleştirilmiş ve belirli bir<br />
şekil verilmiş topraktır 11 . Başka bir deyimle taş hüviyeti iktisap etmiş kerpiçtir. Gerçi<br />
bugün yalnızca çok eski bazı meskenlerde kerpicin kullanıldığı ve tuğlanın kerpicin<br />
10<br />
11<br />
E.Baydil-1994. Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası (Beşerî ve İktisadî Bakımdan)., sa. 190.<br />
S.Göney-1975.-Büyük Menderes Bölgesi. İ.Ü.Yay.No.1895, Coğ. Ens. Yay. No. 79,<br />
İstanbul.sa.385<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
188 Emin BAYDİL<br />
yerine geçtiği anlaşılmaktadır. Tuğla, bölgede ahşapla birlikte kullanılmaktadır. Tuğla,<br />
meskenin iskeletini teşkil eden ahşap malzemenin arasında yer almaktadır. Tuğlanın<br />
kullanımı ana yolların yakınında artmaktadır. Boyabat yöresinde yoğunlaşmış bulunan<br />
tuğla ve kiremit fabrikaları, etkilenmeyi daha hızlı ve kolay hale getirmiştir. Bu<br />
etkilenme, krediyle desteklenip inşa edilmekte olan modern ahırlar üzerinde kendisini<br />
daha fazla hissettirmektedir. Ahırın asıl meskenin dışına çıkarılması eğiliminin de bu<br />
çeşit bir yapılaşmaya hız verdiği açıktır. Yörede, tamamı ahşap olan meskenler ile tuğlaahşap<br />
karışımı meskenler ekseriyeti teşkil ederler.<br />
Meskenlerin Duvarları:<br />
Evvelce de birkaç defa bahsedildiği gibi yöredeki köy meskenlerinde ahşap<br />
malzeme ile tuğla hâkim durumdadır. Orman içi ve kenarındaki köylerde mesken<br />
duvarları tamamıyla ahşap olabilmektedir. Ahşap malzemenin meskenin değişik<br />
kısımlarında kullanılmasında şekil ve uygulanış bakımından farklılıklar gösterdiği<br />
gözlenmektedir. Ağaçların yuvarlak gövdelerinin üst üste konulup köşelerden kentik<br />
(kertik de deniliyor) açılmak suretiyle birbirine bağlanması usülü, yalnızca yöreye özgü<br />
değildir. Bu tarz, Batı Karadeniz bölgesindeki köy meskenlerinde rastlanmaktadır.<br />
Meselâ, Mengen havzasında yapılmış olan bir araştırmada bunu desteklemektedir 12 .<br />
Bölgedeki ormanlarda bulunan çam ağaçlarının takriben 15—20 santimetre<br />
kalınlığında olanları kesilerek kabukları soyulur, dalları yontulur ve iki ucundan çentik<br />
açarak birbiri üzerine yerleştirilir <strong>13</strong> .Bu usül, bugün Gökırmak havzasında, alt kattaki<br />
ahırların, asıl meskenin dışında inşa edilen samanlıkların ve yayla evlerinin duvarlarında<br />
rastlanmaktadır. Bazan da ikinci katın bir odası bu şekilde inşa edilmektedir. Blok<br />
ev veya çatkı tarzında inşa edilmiş olan mesken duvarlarında çok fazla ahşap malzeme<br />
kullanılmaktadır. Bu tarza “çandı” adı da verilmektedir. Eskisi gibi bol ve ucuz temin<br />
edilemediği için ahşabın çok kullanıldığı bu tarzdan vaz geçilmeye başlanmıştır. Bu<br />
usüldeki duvar inşasının yerine zamanla yığma tarz geçmiştir. Meskenin köşelerinde<br />
yer alan ve nispeten daha kalın dikmeler, temel vazifesi gören blok bir taşın üzerine<br />
dikey yönde yerleştirilmektedir. Duvar kısımlarında belirli aralıklarla aynı şekilde<br />
yerleştirilen dikmeler payandalarla desteklenir. Böylece direkler dengede ve<br />
desteklenmiş olur. Direkler ile payandaların araları dikdörtgen prizması şeklindeki<br />
tuğlalarla örülür. Bu tuğlalar yatay, dikey veya çapraz olarak yerleştirilip<br />
örülebilmektedir. Bunlara "dolma" adı verilir. Ahşap meskenlerin eski olanlarında ise,<br />
dikme ve payandaların üzeri ahşapla yatay ve dikey olarak kapatılır. Bazı köylerde<br />
tesâdüf edildiği üzere, asıl meskenin dışındaki bazı hububat ambarları da tamamen<br />
ahşap kullanılmak suretiyle inşa edilmiştir. Bu yapı da çatkı tarzında inşa edilmiştir.<br />
Yöredeki şeritlerde, çok düzgün dikdörtgen haline getirilmiş ağaçlarla inşa edilen bu<br />
tarz, çatkının geliştirilmiş bir şeklini temsil eder. Büyük bir ustalıkla inşa edilmiş<br />
ağaçların arasında hiçbir boşluk bulunmamaktadır. Bununla birlikte zahire ambarının<br />
çatısından yere kadar bütün duvarları dıştan dikey istikametteki verandalarla<br />
örtülmüştür. Yerden bir metre kadar yüksekte inşa edilmiş olan zahire ambarına<br />
merdivenle çıkılmaktadır. Bağımsız bir eklenti olan ambarlar bölgede pek yaygın değildir.<br />
12<br />
<strong>13</strong><br />
S.Göney-1967. “Mengen Havzasında Köy Meskenleri”.<br />
S.Göney-1967. “Mengen Havzasında Köy Meskenleri”. Sa.123.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası Bakımından Değerlendirilmesi 189<br />
Asıl Mesken ve Eklentilerinin Şekil ve İç Plânları<br />
Kullanılan malzeme ve iklimden sonra ev şeklini tayin eden, en önemli faktör, evden<br />
faydalanma tarzıdır. Yani, ev adı altında topladığımız yapılar, hangi maksat ve ihtiyacın<br />
tesiriyle yapılmışsa, şekil ve tertipleri de buna göre değişir 14 . Yalnızca ziraatle uğraşan<br />
çiftçinin meskeni başka, ziraatın yanı sıra hayvancılık yapan çiftçinin meskeni ise<br />
başkadır. Meskenin tertip tarzı üzerinde ayrıca toprak mülkiyet rejiminin, işletme<br />
büyüklük ve şeklinin, yetiştirilen ürünün ve beslenen hayvan türünün etkisi söz<br />
konusudur. Ev ünitesini meydana getiren asıl mesken ve eklentileri değişmese bile<br />
bunların büyüklükleri, tertip tarzları ve plânları değişebilir. Dolayısıyla ev, çok çeşitli<br />
faktörlerden her birinin etkisini aksettiren çok kompleks bir yeryüzü olayıdır 15 Taş ve<br />
ahşap malzeme kullanılması halinde meskenleri birkaç katlı olarak inşa etmek<br />
mümkündür. Yöredeki meskenlerin umumiyetle iki katlı olarak inşa edilmiş olmasının<br />
iki önemli sebebi olabilir. Bunlardan biri, inşaat malzemesi olarak ahşabın kullanılması,<br />
diğeri ise tarım arazisi darlığıdır. Böylece mesken, ziraat arazisi aleyhinde genişlemek<br />
yerine, dikey yönde genişlemektedir. Dolayısıyla her katın fonksiyonları birbirinden<br />
farklıdır. Bu iki katın ve fonksiyonlarının yanında ev ünitesinin diğer eklentileri olan<br />
samanlık ve bazan da hububat ambarının ayrı olarak inşa edildikleri görülmektedir. Son<br />
zamanlarda ahırın da evden ayrılma eğilimi içinde olduğu gözlenmektedir. Bu gelişme;<br />
emniyetin sağlanmış olmasıyla ilgili olduğu gibi değişen anlayış, imkân ve teşviklerden<br />
de kaynaklanmaktadır. Özellikle, samanlıkların ayrı yapılmasının yangın tehlikesiyle<br />
ilgisi vardır. Patates yetiştiren köylerde, kışlık ihtiyaçların saklandığı "pıtana kuyusu"<br />
tâbir edilen kuyular ile ekmek ihtiyacının karşılanması için inşa edilmiş ekmek fırınları<br />
evin diğer bazı eklentilerini oluşturmaktadır 16 . Bunlar ise, meskenin yanı başında ve<br />
bahçesinde yer alır.<br />
Alt kattan üst kata içten bir merdivenle çıkılır. Alt katın asıl meskene giriş kısmında<br />
depo olarak kullanılan 1-2 oda ile çeşitli eşyaların konulduğu bir bölüm de yer<br />
almaktadır. Ahır, meskenin alt kısmında ve dikdörtgen şeklindedir. Ahırların kapısından<br />
içeriye girildiğinde, boylu boyunca uzanan ve büyükbaş hayvanların yemlerini yedikleri<br />
"yemlik", diğer tarafında ise, yine bir kısmı yemlik devamındaki diğer kısmı ise<br />
"buzağılık" veya "çeten" tâbir edilen bölüm yer almaktadır. Meselâ, “çiten” ve “pines”<br />
de yörede buzağılığa verilen isimler arasında yer alıyorlar. Yetişkin hayvanlardan<br />
ayrılmış bulunan buzağıların kaldıkları buzağılık veya çetende de ayrıca bir yemlik yer<br />
almaktadır. Ahırın orta kısmında bulunan bir oluk, dışarı açılan bir deliğe (temek) kadar<br />
uzanmaktadır. Böylece, hayvan artıkları bu yolla dışarıya atılıp biriktirilebilmektedir<br />
(bkz.Şekil:2). Bölgede bununla ilgili olarak başka isimler de kullanılmaktadır. Ahırlarda<br />
hayvanların altına kalın bir ağaç konulur ki, buna da "hatıl" denilir. Gezgin<br />
hayvancılığın hâkim olduğu yörede; hayvanlar gündüzleri dışarıda, geceleri ise ahırda<br />
tutulur. Böylece ahır, hayvanların geceleri yemlerini yedikleri ve geceledikleri bir yer<br />
oluyor. Ahırın zemininde ve ortasında uzunlamasına bir oluk bulunur. Bu oluk, meyilli<br />
olup hayvan artıklarının dışarıya akışını ve atılmasını sağlamaktadır. Bu oluğa<br />
"hendek" denilir. Hendeğin dışarıya açıldığı 30-40 santimetre en ve yükseklikteki<br />
14<br />
15<br />
16<br />
A.Tanoğlu- a.g.e., sa.221.<br />
A.Tanoğlu- a.g.e., sa.225.<br />
E.Baydil- 1994. Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası (Beşerî ve İktisadî Bakımdan), sa. 194.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
190 Emin BAYDİL<br />
deliğe ise "temek" deniliyor. Buna tömek denildiği de görülmektedir. Ahırdaki<br />
yemlikler, iç kısımları oyulmuş kalın ağaç gövdelerinden imal edilmiştir. Bazı destekler<br />
kullanılarak biraz yükseğe yerleştirilmişlerdir. Buzağılıkta da ayrıca yemlikler<br />
bulunmaktadır(bkz. Şekil:6).<br />
Şekil 6. Ahır plânı. Ahır genellikle meskenin alt katında yer alır.<br />
İkinci kat, asıl mesken olarak ayrılmıştır. Üst katın plânında gelenek ve görenekler<br />
önemli rol oynamıştır. Alt kattan üst kata çıkmak için kullanılan merdiven, "çardak"<br />
tâbir edilen avluya açılır. Çardaktan dışarıya bir pencere açılır ki "bakacak" olarak<br />
isimlendirilir. Bakacak, aydınlanma ve güneşlenmeyi temin etmek için yapılmış olduğu<br />
gibi dışarıya seslenmek maksadıyla da kullanılmaktadır. Çardak tâbir edilen avlunun her<br />
iki tarafında, kapıları avluya açılan odalar yer alır. Lavabo, çardakta bulunur.<br />
Lavabonun yanı başında ise, kapısı avluya açılan tuvalet yer alır. Tuvalet ve lavabo,<br />
umumiyetle avlunun gözden uzak dip kısmında tertip ve inşa edilmiştir. Meskenin<br />
genellikle dört odası bulunur (bkz. şekil: 7-8). Bu odaların her birisinin farklı<br />
fonksiyonları vardır. Hemen hemen her odada ocak yer alır. Böylece her meskenin en az<br />
iki ocağı vardır. Ocağın bir tarafında bir dolap, diğer tarafında ise, yine dolap gibi<br />
kapaklı bir banyo yer alır. Banyo da ayrı ayrı sosyal sebeplerle aşağı yukarı her odada<br />
mevcuttur. Ocak ile banyo arasında ahşaptan yapılmış ensiz fakat uzunca, kapaksız bir<br />
bölme vardır. Burası ufak tefek eşyaların konulduğu bir yerdir. Bu bölüme "oyma" ve<br />
"terece" gibi isimler veriliyor. Oymaların raflarla ayrılmış olan her bir bölmesine ise<br />
"göz" deniliyor. Oyma veya terece, elişiyle süslenmiş bir perdeyle de<br />
kapatılabilmektedir. Ocağın diğer tarafında yer alan ve yatak konulmaya yarayan dolap<br />
ise, "yüklük" olarak isimlendiriliyor. Odalarda oturmak için sedirler ve yatak odasında<br />
ayrıca karyola bulunuyor. Odalardan biri mutfak olarak kullanılmaktadır. Mutfakta, yine<br />
dolap ve sedyelere yer verilmiştir. Böylece, mutfağın, gerektiğinde bir oturma odası gibi<br />
kullanılması sağlanmıştır. Mutfakta, çeşitli mutfak eşyalarının konulduğu bir kısım<br />
mevcuttur ki bu kısım, raf veya "sergen" olarak isimlendiriliyor. Bütün bunlardan,<br />
Taşköprü çevresinde; meskeni meydana getiren ve onu fonksiyon açısından tamamlayan<br />
çeşitli unsurlarla ilgili olarak zengin bir halk kültürünün var olduğu dikkat çekicidir. Bu<br />
hususların dilbilimciler ve sosyal araştırmacılar tarafından ayrıca araştırma konusu<br />
yapılması, faydalı olacaktır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Taşköprü Çevresindeki Köy Meskenlerinin Yerleşme Coğrafyası Bakımından Değerlendirilmesi 191<br />
Şekil 7. Meskenin üst kat plânı<br />
Şekil 8. Meskenin başka bir üst kat plânı<br />
Meskenlerin söz konusu iç planındaki düzenlemeler için tarihî ve içtimaî<br />
boyutlarının var olduğu bilinmekle birlikte bunun değişen şartlar sebebiyle nispeten<br />
geliştikleri de görülmektedir. Diğer taraftan bölge içinde nispeten değişen ürün<br />
çeşitliliği de meskenlerin fonksiyonlarına tesir etmektedir. Bu itibarla kenevir, sarımsak,<br />
patates, mısır v.s. yetiştiren Taşköprü ilçesinin ova köylerinin meskenleri arasında<br />
yetiştirilen ürün çeşitliliğine göre nisbî farklılaşmalar meydana gelebilmektedir. Evvelce<br />
de bahsedildiği gibi, Taşköprü köylerinde patates saklamak için "pıtana kuyusu", yine<br />
çeşitli ürünlerin saklanması ve kurutulması için "mağaza" tâbir edilen kısımların tertip<br />
edilmesi gibi hususlar, söz konusu farklılaşmaya misâl teşkil etmektedir.<br />
Sonuç<br />
Taşköprü yöresinin kır meskenleri üzerinde özellikle iklim, topoğrafya, toprak ve<br />
tabii bitki örtüsü gibi fizikî etmenler ile çok çeşitli beşerî faktörlerin etkisini müşahede<br />
etmek mümkündür. Söz konusu bu etkilerin geçmişte daha da güçlü olduğu<br />
anlaşılmaktadır. Orman tahribi sebebiyle denetimlerin sıklaşması, ahşap kullanılmasını<br />
zorlaştırmıştır. Ayrıca, ulaşım şartlarının gittikçe artan oranda iyileşmesine bağlı olarak<br />
kırsal bölgelerin şehirlerle olan ilişkisi sıklaşmış ve dolayısıyla meskenlerin<br />
yapılmasında kullanılan malzemede coğrafî çevrenin etkisi azalmaya yüz tutmuştur. Bu<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
192 Emin BAYDİL<br />
durum, köy meskenlerinin şekil ve tertip tarzlarında değişmelere yol açmaktadır.<br />
Buzdolabı, çamaşır makinası, televizyon v.b. eşyalar köye de girmeye başlamıştır. Bu<br />
gibi yenilikler, meskenlerin eski iç plân ve fonksiyonlarında bazı değişmelere yol<br />
açmaya devam etmektedir. Yeni anlayışlar ve teşvikler sebebiyle de meskenin bazı<br />
kısımları ayrılarak bağımsız yapılar olarak az veya çok uzağa inşa edilmektedir.<br />
Dolayısıyla, bazı kısımların meskenden ayrılması asıl meskenin fonksiyon açısından<br />
değişmesine yol açmaktadır.<br />
Kaynaklar<br />
1. Akdağ, M.-1977. Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi. Cilt I, Cem Yayınevi, İstanbul.<br />
2. Ardel, A._”Batı Karadeniz Bölgesinde Morfolojik Müşahedeler”. Coğ. Ens. Der.<br />
Cilt 7, S. 14, Sa. 60-75.<br />
3. Atalay, İ.–2005. Genel Beşerî ve Ekonomik Coğrafya. 4. Baskı, Meta Basım<br />
Matbaacılık Hizmetleri, İzmir.<br />
4. Atalay, İ.–1992. Türkiye Coğrafyası.3.Baskı, E.Ü.Basımevi, İzmir.<br />
5. Baydil, E.-1994. Gökırmak Havzası’nın Coğrafyası-Beşerî ve İktisadî<br />
Bakımdan(Basılmamış Doktora Tezi), İ.Ü. Sosyal Bilimler Ens., İstanbul.<br />
6. Baydil, E.-1990. Kastamonu Şehri Coğrafyası (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi).<br />
İ.Ü. Sos.Bil.Ens., İstanbul.<br />
7. Darkot, B.-“Kastamonu Maddesi” İslâm Ansiklopedisi, Cilt:4, Millî Eğitim<br />
Bakanlığı Basımevi, İstanbul.<br />
8. Dönmez, Y.-1985.Bitki Coğrafyası. İ.Ü. Yay.No. 3319, Coğ. Ens.Yay.No.32<strong>13</strong>, İst.<br />
9. Göney, S.-1975.Büyük Menderes Bölgesi. İ.Ü.Yay.No.1895, Coğ. Ens. Yay. No.<br />
79, İstanbul.<br />
10. Göney, S.-1967.“Mengen Havzasında Köy Meskenleri”. İ.Ü. Coğ. Ens.Der.,<br />
Sayı:18, İstanbul.<br />
11. Kurter, A.-1982. Kastamonu ve Çevresinin Doğal Görünümü. İ.Ü. Edb.Fak. Yay.<br />
No.2930, İstanbul.<br />
12. Kurter, A.-1971.Kastamonu ve Çevresinin İklimi. İ.Ü. Coğ. Ens. Yay. No.62, İstanbul.<br />
<strong>13</strong>. Sergün, Ü.-1986. Kocaeli Yarımadası’nda Kırsal Yerleşme, İ.Ü. Edb. Fak. Yay.<br />
No. 3370, İstanbul.<br />
14. Şahin, C.;Doğanay, H.;Özcan, N.A.-2005. Türkiye Coğrafyası (Fizikî-Beşerî-<br />
Ekonomik-Jeopolitik). Genişletilmiş 3. Baskı, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara.<br />
15. Taman, S.-1941. Kastamonu Civarında İktisadî Bakımdan Köy Tipleri. Coğ. Arş.<br />
1940-1941, İstanbul.<br />
16. Tanoğlu, A.-Nüfus ve Yerleşme. Cilt I. İ.Ü. Yay. No. 1183, Edb. Fak. Coğ. Ens.<br />
Neş. No. 45, İstanbul.<br />
17. Tanoğlu, A.-1968. Ziraat Hayatı. Cilt I. Ziraat Tarihine Bir Bakış ve Orta İklim<br />
Memleketlerinde Ziraat. Genişletilmiş İkinci Baskı, İ.Ü. Yay. 177, Coğ.<br />
Ens.Yay.8, İstanbul.<br />
18. Tunçdilek, N.-1986. Türkiye’de Yerleşmenin Evrimi. İ.Ü. Yay. No. 3367, Deniz<br />
Bil.Ens.Yay.No.4, İstanbul.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 193-206<br />
HIZLI KENTLEŞME SÜRECİNDE ÇEVRE SORUNLARI ÖNEMLİ<br />
BOYUTLARA ULAŞAN ŞEHİRLERE İLGİNÇ BİR ÖRNEK; AĞRI<br />
Faruk KAYA<br />
A.Ü. Ağrı Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi Anabilim Dalı, Ağrı.<br />
Özet<br />
Önceleri gelişmişliğin bir göstergesi olan şehirler, bir süre sonra endüstri nüfus bağlamında<br />
değişik kültürlerden gelen insanların hızlı göçü sonucu ekolojik ilişkilerin bozulmasına bağlı<br />
çevre sorunlarının kaynağı olmuştur. Bu hızlı şehirleşme ve şehirlerin hızla büyüyerek geniş bir<br />
alana yayılması, tüm dünyada olduğu gibi, Ağrı şehrinde de birçok çevre sorununu beraberinde<br />
getirmiştir. Özellikle canlıların doğal yaşama kaynakları olan hava, su ve topraktaki kirlenme yer<br />
yer insan sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Bununla birlikte, plansız ya da plana<br />
uymayan şehirleşmenin bir sonucu olarak, geniş alanlarda ortaya çıkan yeşil alan kayıpları<br />
dolaylı olarak insanın sağlıklı yaşamını engelleyen şartların oluşmasına neden olmaktadır. Çevre<br />
kirliliğinin son yıllarda baş döndürücü bir hızla artması ve sınır tanımaz özellikte oluşu, onu küresel<br />
bir sorun haline getirmiştir. Çevre kirliliğinin yaratacağı sorunlar her bireyin geleceğini<br />
yakından ilgilendirmektedir. Bu yüzden bireylere toplum yaşamında kazandırılması gereken temel<br />
anlayışlardan birisi de çevre sorunlarının ve kirliliğinin boyutları ve önlenmesi konusunda<br />
bilinçlendirmektir. Bu makalede çok önemli boyutlara ulaşan Ağrı şehrinin çevre sorunları ele<br />
alınacak ve bu sorunların en aza indirgenebilmesi için çözüm önerileri ortaya konulacaktır<br />
AĞRI; AN INTERESTING EXAMPLE TO THE CITIES, WHICH<br />
HAVE NOTICEABLE ENVIRONMENTAL PROBLEMS IN THE<br />
PROCESS OF RAPID URBANIZATION<br />
Abstract<br />
Cities which are the indicators of being developed at first, have become the source of<br />
environmental problems after a short time which depend on the deterioration of ecological<br />
interactions as a result of rapid immigration of people coming from different cultures in the context of<br />
industrial population This fast urbanization and cities covering large areas due to their unexpected<br />
growth cause many environmental problems in Ağrı, as in the whole wide world. Especially the<br />
pollution in the air, water and soil which are the natural sources of the living, begin to threat the<br />
human health. Besides; as a consequence of an unplanned or wrong planned urbanization, loss of<br />
green lands which occurs in wide areas, cause some conditions that hinder one’s healthy life. The<br />
dazzling rapid growth of environmental pollution has a considerable importance in everyone’s future.<br />
So, one of the concepts, which should be thought people in society is to be conscious of the<br />
environmental problems and pollution, its dimension and the ways of preventing it. In this article,<br />
Ağrı’s noticeable environmental problems will be dealt with and will be advised solutions to make these<br />
problems lessen.<br />
Giriş<br />
İnsanın yaratılışından önce oluşmuş bulunan, insan dahil bütün canlı ve cansız<br />
varlıkları bünyesinde barındıran doğal ortam (dünya gezegenine göre) dört unsurdan<br />
oluşmaktadır. Bunlar havaküre, taşküre, suküre ve canlılar küresidir 1 . İnsanların türlü<br />
1 Özçağlar,A., 2000, Coğrafyaya Giriş.Sistematik Kavramlar Yöntemler, Ankara, s.2.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
194 Faruk KAYA<br />
etkinlikleri sonucunda toprakta, suda havada ortaya çıkan olumsuz gelişmelerle ekolojik<br />
dengenin bozulması olayına ortam kirlenmesi (çevre bozulması) denilmektedir 1 .<br />
Çevremizi etkilediğimiz ölçüde kendimiz de çevreden etkileniriz. Tüm canlılar gibi biz<br />
de yaşamın temel gereksinimleri için çevremize bağımlıyız 2 .<br />
Baş döndürücü bir hızla artan sanayi ve teknolojideki gelişmelerin meydana<br />
getirdiği çevre kirliliği, nüfusun hızla artması ve buna bağlı olarak bitmez gibi görünen<br />
doğal kaynakların hızla tükenmesi çevre konusunu dünya gündeminin ilk sıralarına<br />
yerleştirmiştir. Çevre kirliliğinin sınır tanımaz özellikte oluşu da onu küresel bir sorun<br />
haline getirmiştir. Dünyadaki mevcut kirliliğin % 50’sinin son 35 yılda meydana geldiği<br />
düşünülürse olayın ciddiyeti daha iyi anlaşılmakta ve bütün dünya ülkelerinin çevre<br />
sorunlarına karşı el birliği ile mücadele etme zaruretini ortaya çıkarmaktadır.<br />
Doğal kaynakların bilinçsiz tüketilmesi ve kullanılması sonucunda uzun yıllar fark<br />
edilmeyen çevresel etkiler zamanla önemli boyutlara ulaştı. 20. yüzyılın ikinci<br />
yarısından itibaren çevre ile ilişkilerimizde ortaya çıkan sorunlar oldukça ciddi ve kaygı<br />
verici olunca, insanların doğa ile uzlaşması artık kaçınılmaz hale geldi. Çevre sorunları<br />
ve çevre kirlenmesi evrensel boyutlara ulaşınca, tüm dünya ülkeleri çevreyi düzenli<br />
kullanma üzerine odaklaştı. Böylece Birleşmiş milletler 1972 yılında Stockholm’de<br />
Dünya Çevre Sorunları Konferansı düzenledi ve bütün ülkelerde çevre eğitiminin önemi<br />
vurgulandı 3 . Daha sonra dünya genelinde çeşitli sivil toplum örgütleri kurularak,<br />
topluma çevre bilinci kazandırılmaya çalışıldı.<br />
İnsanın çevreyi değiştirmesi ve onu kendine uydurmaya çalışması, çevre sorunlarına<br />
ve çevre kirlenmesine neden olurken, söz konusu bu sorunlar gerek dünya ve gerekse<br />
ülkemiz gündeminde önemli bir yer tutarak ciddi problemler haline gelmiştir. Doğal<br />
çevrenin gelişigüzel ve hor kullanılması, dönüşü zor ve telafisi oldukça güç, hatta<br />
imkansız olan sorunlarla karşı karşıya kalınmasına yol açmıştır. Doğa karşısında<br />
sorumsuz ve saygısız tu<strong>tum</strong>umuz, bilim ve teknoloji yardımıyla olağanüstü boyutlara<br />
ulaşmıştır. Tabiatı insanın istediği gibi sömürebileceği bitmez tükenmez bir kaynak ve<br />
düşman; bilim ve teknolojiyi de bu sömürünün en önemli aracı olarak gören dünya<br />
görüşü, insan-çevre uyumunu bozmuş, giderek artan çevre sorunlarının kaynağı olmuştur 4 .<br />
Bugün için gereken tedbirler alınmazsa, dünyamızın geleceği pek de iç açıcı<br />
değildir. Dünyamız üzerinde gelişen olumsuz olaylara kısa bir göz attığımızda sonuç<br />
gerçekten ürkütücüdür. Dünyada her yıl 100 hayvan ve bitki türünün nesli<br />
tükenmektedir. Her yıl sağlık koşullarının yetersizliği ve açlık yüzünden <strong>13</strong>.5 milyon<br />
çocuk ölmektedir. Dünya nüfusunun % 40’ ını barındıran 80 ülke şimdiden su sıkıntısı<br />
çekmektedir. Tropikal ormanlar yok olmakta ve çölleşme hızla yayılmaktadır.<br />
Dünyamızı bekleyen tehlikelerden bazıları ise şunlardır; 20 yıl içinde tarım alanlarının<br />
% 20’ si toprak erozyonu ile kaybolacaktır. 20-30 yıl içinde radyasyondan dolayı cilt<br />
kanserinden en az 40 milyon insan hayatını kaybedecektir. 1978 yılında mevcut olan 2.5<br />
milyar hektar sık ormanın, 2000 li yılların başında % 40’ı yok olabilecektir 5 .<br />
1 Güney,E., 1997,Türkiye’de Çevre Sorunları (doğal, kültürel ortam bozulması) Konya,s.2.<br />
2 Spurgeon,R., 2002, Ekoloji, Tübitak Popüler Bilim Kitapları,(Çev. Deniz Yurtören), İstanbul, s. 6.<br />
3<br />
Sever,R., Samancı,O., 2002,İlköğretimde Çevre Eğitimi. Doğu Coğrafya Dergisi, Yıl:7,<br />
Sayı:7,Konya,s.155.<br />
4 Gökdağ,D., 1994, Ortaöğretim Programında Çevre. Cogito, Sayı:2, İstanbul, s. 47-50.<br />
5 Özey,R., 2001,Çevre Sorunları. İstanbul,s.31.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 195<br />
Dünyamızı tehdit eden söz konusu olumsuzluklar dikkate alındığında, çevre<br />
sorunlarının yılda bir hafta süre ile çevre haftasında tartışılmasının yeterli olamadığı<br />
açıkça anlaşılmaktadır. Ayrıca bu haftalar yerlere çöp atmayınız, denizleri kirletmeyiniz<br />
gibi basit söylemlerle geçiştirilemez. Teknolojinin gelişmesiyle paralel olarak artan<br />
çevre kirliliğinden birinci derecede sanayileşmiş ülkeler sorumludur. Başta sanayi<br />
olmak üzere insanların tüm ekonomik ve yaşamsal faaliyetleri sonucu ortaya çıkan<br />
zehirli kimyasallar ve tehlikeli atıkların küresel ortama verdikleri zararda önemli<br />
boyuttadır. Özellikle zehirli kimyasalların ve tehlikeli atıkların sanayi üretimi sırasında<br />
ve sonrasında, kontrolsüz şekilde doğaya bırakılması dünyada geri dönüşü imkansız<br />
zararlara yol açmaktadır 1 .<br />
Bütün dünyada başta CO2 olmak üzere diğer sera etkisi yapan gazların kontrolsüz<br />
şekilde artan emisyonları sonucu küresel iklim değişikliği ve dünyanın her geçen gün<br />
ısınmasıyla karşı karşıya kalmaktayız. Sera etkisi yapan gazlar yoğunlaşarak güneş<br />
ışınlarının uzaya geri dönmesini engellemektedir. Böylece küresel bir seraya dönmekte<br />
olan dünya, önlem alınmadığı takdirde 2100 yılında 1.0 ºC ile 3.5 ºC arasında ısınma<br />
tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.<br />
Dünyanın ortalama sıcaklığı 15 ºC kadardır. Bazı sera gazları olmasaydı, dünyanın<br />
ortalama sıcaklığı –18 ºC olacaktı. Bu gazlar aynı zamanda, dünyada yaşanabilir bir iklim<br />
olmasını sağlıyorlar. Yine de, bu gazların fazla salınımı ısının tehlikeli bir şekilde<br />
yükselmesine yol açıyor. Bu da küresel ısınma olarak ifade ediliyor. Ormanların yok<br />
olmasına, deniz seviyesinin yükselmesine ve büyük iklim değişikliklerine yol açacak olan<br />
küresel ısınmaya, insanların son 50 yıldır kullandıkları fosil yakıtların yarattığı kirliliğin<br />
neden olduğu belirtilmektedir. Küresel ısınma nedeniyle aşırı sıcaklıklar ve kuraklık artıyor 2 .<br />
İnsan eylemlerinin sonucu olarak sadece afetlerin zarar verme gücü artmıyor.Bilim<br />
adamları birçok iklime bağlı afetin insan eylemleri sonucu ortaya çıkan küresel<br />
ısınmadan kaynaklandığını söylüyorlar. Dünyamızda her zaman doğal ısınma ve<br />
soğuma döngüleri olmuştur. Ama düzenli sıcaklık ölçümleri tutulmaya başlanan 1860<br />
yılından bu yana en sıcak 14 yıl son 20 yıl içinde gerçekleşti. 1998 o tarihten bu yana en<br />
sıcak geçen yıl oldu 3 .<br />
Çevre sorunu olmadan yaşayabilmek için dünya ikliminin dengeye kavuşturulması<br />
gerekmektedir. Dünya iklimini dengeye ulaştırabilmek için atmosferin ısınmasının<br />
azaltılması şarttır. Şu anda dünyada kullanılan petrol, kömür gibi fosil yakıtları<br />
yüzünden havadaki karbon yayılımı yılda l milyar ton düzeyine çıkmış bulunmaktadır.<br />
Ağaçlar ve okyanuslar havadaki karbonu emerler ancak dünyadaki ormanların yarısı son<br />
50 yılda insanlar tarafından yok edilmiş durumdadır. Şu anda atmosfere bırakılan<br />
karbon miktarı tüm okyanus ve ormanların her yıl emebilecekleri miktarın 6 katıdır. İşin<br />
en kötü tarafı da dünyada fosil yakıtlarının kullanılması azaltılacağına gittikçe artış<br />
göstermektedir. 1950 - 1997 yılları arasında dünyada fosil yakıt tüketimi 4 katına,<br />
kereste kullanımı 3 katına, kağıt kullanımı 6 katına çıkmıştır. Özellikle Çin'de görülen<br />
ve fosil yakıtlara dayanan büyük sanayileşme hamlesinin atmosferin ısınmasını daha da<br />
artırması beklenmektedir 4 .<br />
1 tema@ tema. org. tr.<br />
2 Özey,R., 2001, a, g, e. İstanbul,s.124.<br />
3 tema@ tema. org. tr.<br />
4 http://www.turkishpilots.org.tr/ (Denizcilik-Dergisi-Sayi-4.)<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
196 Faruk KAYA<br />
Dünyada besin maddelerinin tamamı ile sanayi ham-maddelerinin %85'i ormanlar,<br />
otlaklar, balık yatakları ve tarım alanları tarafından sağlanmaktadır. Aşırı orman kaybı,<br />
erozyon, okyanus ve yer altı sularının sanayileşme ve tarım ilaçlarının kullanımı nedeni<br />
ile aşırı kirlenmesi sonucunda dünyada ciddi bir yiyecek kıtlığı önümüzdeki yıllarda<br />
beklenilmektedir 1 .<br />
Dünyamızı tehdit eden söz konusu olumsuzluklar ülkemizi de büyük ölçüde tehdit<br />
etmektedir. Türkiye, dünyada özellikle doğal dengenin bozulduğu, bu nedenle<br />
erozyonun tüm şiddeti ile hüküm sürdüğü ülkelerin başında gelir. Gerçekten<br />
Türkiye’deki en önemli çevre sorunu ATALAY’ ın da belirttiği gibi arazi degradasyonu<br />
(arazi bozulması) ve bunun sonucu olarak toprakların aşınması, toprakların tamamen<br />
aşındığı sahalarda ana materyalin aşınmaya devam etmesidir 2 . Ülkemiz arazisinin en az<br />
yarısında çeşitli derecede erozyon olayları devam etmektedir. Bunun anlamı, ülkemiz<br />
arazisinin yarısının potansiyelinin kaybolması demektir.<br />
1. Ağrı Şehrinin Coğrafi Konumu ve Özellikleri<br />
Ağrı şehri, Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümü’nde yer<br />
almaktadır (Harita 1). Şehir 1630 m yükseltide ve ova tabanı üzerinde kurulmuş bir<br />
yerleşmedir. Yerleşmenin topoğrafik niteliklerine bağlı olarak, iklim elemanlarının da<br />
kısa mesafelerde farklandığı görülür. Bilhassa sıcaklık ve yağış şartlarında görülen bu<br />
farklılık, iklim tipini de aynı ölçüde etkilemiştir. Ağrı meteoroloji istasyonunun 61 yıllık<br />
(1939-2000) ölçümlerine göre yörede yıllık sıcaklık ortalaması 6.0 C° dolayındadır.<br />
Kentte tespit edilen yıllık ortalama yağış miktarı ise 533.3 mm olup karasallık yönünün<br />
ön plana çıktığı yarı nemli bir iklim belirginleşmiştir 3 .<br />
Harita 1: Ağrı Şehrinin Lokasyon Haritası<br />
1 http://www.turkishpilots.org.tr/ (Denizcilik-Dergisi-Sayi-4.)<br />
2 Atalay, İ., 1997,Türkiye Coğrafyası.Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, s.464.<br />
3 Kaya, F., 2001, Ağrı Ovası ve Çevresinin Coğrafi Etüdü. Atatürk Üniv. Sosyal Bilimler<br />
Enstitüsü Coğrafya Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum,s. 1-93<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 197<br />
Cumhuriyet döneminde 1927’ ye kadar merkezi Bayazıd olan vilayetin il merkezi<br />
1927 yılında Karaköse’ye nakledilmiş, 1938’de ise yerleşmenin adı Ağrı olarak<br />
değiştirilmiştir (Fotoğraf 1). Yönetim bakımından önemli bir merkez fonksiyonu<br />
üstlenen Ağrı şehri, 7 ilçenin ve toplam 571 köy yerleşmesinin yönetim merkezi<br />
durumunadır. Ağrı şehrinin merkez olduğu ilin yüzölçümü ise 1<strong>13</strong>76 km² dir. Şehrin<br />
yüzölçümü yaklaşık olarak 4740 ha. civarındadır. İlk Genel Nüfus Sayımının yapıldığı<br />
1927 yılında 4218 dolayında olan nüfusu, 2000 yılında 79764 kişiye ulaşmış ve nüfusu<br />
73 yılda yaklaşık 19 kat artış göstermiştir.<br />
Fotoğraf 1. Ağrı Şehri’nden Bir Görünüm.<br />
2. Ağrı Şehri’nin Başlıca Çevre Sorunları<br />
Etrafımızı sarıp sarmalayan bütün nesneler olarak tarif edilebilecek çevre, soluduğumuz<br />
havadan, içtiğimiz suya, işlediğimiz topraktan yüzdüğümüz denize, oturduğumuz binadan<br />
piknik yaptığımız ormanlara, bindiğimiz arabadan etini yediğimiz ya da beslediğimiz<br />
hayvanlara, tırnaklarımıza sürdüğümüz ojeden kullandığımız spreye kadar her şeyi içine alır.<br />
Bu yönüyle, çevre yaşadığımız dünya olarak tarif edilebilir. Bulunduğu yeri kirleten<br />
dünyasını da kirletmektedir 1 . Zaten insanın kendi faaliyetleri sonucu kendi doğal çevresini<br />
kendisine doğrudan ya da dolaylı olarak zararlı hale getirmesine çevre kirlenmesi denir 2 .<br />
Ortak mal olarak kabul edilen çevrenin herkesin malı olması, ya da hiç kimseye ait<br />
olmaması, sahipsiz olduğu anlamına gelmemelidir 3 . Küresel anlamda önemli boyutlara<br />
ulaşan çevre sorunları Ağrı şehrinde de sıvı ve katı atık sorunu, hava , su, toprak ve gürültü<br />
kirliliği şeklinde kendisini hissettirmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi araştırma sahasını<br />
oluşturan Ağrı şehrinde de çevre kirliliğinin boyutları kısa ve orta vadeli tedbirler alınmadığı<br />
takdirde geri döndürülemez biçimde derinleşecektir. Çözüm yolu, çevreyi sahiplenmekten ve<br />
yaşayabilmek için yaşamaktan geçmektedir.<br />
1 Dereli,T- Baykasoğlu, A.,2001, Atıklar ve Çevre Sorunları ile Mücadele, Çevre ve İnsan,T.C.<br />
Çevre Bakanlığı Yayın Organı Sayı:50 Ankara, s.38.<br />
2<br />
Engin,N., 1985, Çevre Kirlenmesi,İstanbul Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü,<br />
Coğrafya Der. Sayı I, İstanbul, s.127.<br />
3 Ergezer, U., 2001, Coğrafya, Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği Yayın NO:TÜSİAD-<br />
T/2001/06-302, İstanbul,s.232.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
198 Faruk KAYA<br />
Önceleri gelişmişliğin bir göstergesi olan şehirler, bir süre sonra endüstri nüfus<br />
bağlamında değişik kültürlerden gelen insanların hızlı göçü sonucu ekolojik ilişkilerin<br />
bozulmasına bağlı çevre sorunlarının kaynağı olmuştur. Bu hızlı şehirleşme ve<br />
şehirlerin hızla büyüyerek geniş bir alana yayılması, gelişmekte olan ülkelerde olduğu<br />
gibi, Ağrı şehrinde de birçok çevre sorununu beraberinde getirmiştir. Özellikle<br />
canlıların doğal yaşama kaynakları olan hava, su ve topraktaki kirlenme yer yer insan<br />
sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Bununla birlikte, plansız ya da plana uymayan<br />
şehirleşmenin bir sonucu olarak, geniş alanlarda ortaya çıkan yeşil alan kayıpları dolaylı<br />
olarak insanın sağlıklı yaşamını engelleyen şartların oluşmasına neden olmaktadır.<br />
2.1. Sıvı Atık Sorunu<br />
Ülkemizin birçok şehrinde olduğu gibi, Ağrı’da da karşılaşılan en önemli ve acilen<br />
çözülmesi gereken çevresel sorunların başında sıvı atık sorunu gelmektedir. Hızlı nüfus<br />
artışı ve göçlere bağlı olarak, barınma ve beslenme amacıyla yerleşim alanları ve<br />
meskenler, şehir merkezine yakın, gelişi güzel yerlerde seçilmiştir. Bilinçsiz ve plansız<br />
olarak yerleşime açılan alanlarda altyapının yetersizliği, su ve kanalizasyon<br />
şebekelerinin gelişigüzel olması ile birlikte kentin birçok yerinde hala kanalizasyon<br />
şebekesinin oluşturulmamış olması ve bunun sonucu olarak da kanalizasyon atıklarının<br />
açıkta akması önemli çevre sorunlarına yol açmaktadır (Fotoğraf 2).<br />
Fotoğraf 2. Abide mahallesinde açıkta akan ve çevreye büyük ölçüde rahatsızlık ve<br />
tehlike saçan kanalizasyon çukurundan bir görünüm.<br />
Şehrin özellikle kırsal kesimden gelen yoğun göç sonucu plansız bir şekilde<br />
gelişmesi nedeniyle konutların çok önemli bir kısmı da kanalizasyon şebekesine bağlı<br />
değildir ve bu yüzden, atık sularını foseptiklere, yakınlarında geçen derelere veya<br />
sulama kanallarına boşaltmaktadırlar. Bu da günümüzün modern şehircilik anlayışı ile<br />
bağdaşmayan, aksine kırsal karakterleri çağrıştıran ve en önemlisi halk sağlığını tehdit<br />
eden bir durumdur.<br />
Şehir içinde kanalizasyon şebekesinden yararlanmayan konutlar genellikle son<br />
yıllarda kırsal kesimden gelen göçler sonucu gelişen kenar mahallelerde bulunmaktadır.<br />
M. Akif Ersoy, Fatih, Yüzüncüyıl, Fırat Gazi, Kazım Karabekir, ve Gazi mahalleleri<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 199<br />
kanalizasyon şebekesinin yetersiz olduğu mahallelerdir. Bu yetersizliğin giderilmesi<br />
için Ağrı Belediyesinin 3 (2004-2007 ) yıl içinde 45 km’ lik kanalizasyon şebekesi<br />
yapma projesi bulunmaktadır. Eğer söz konusu proje uygulamaya konulursa şehrin<br />
kanalizasyon problemi büyük ölçüde giderilmiş olacaktır.<br />
Hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan doğrudan şehir içindeki derelere boşaltılan kanalizasyon<br />
suları özellikle Taşlıçay ve Körsu derelerinin kirlenmesine ve adeta birer çöplüğe<br />
dönüşmesine neden olmaktadır. İçine boşaltılan katı ve sıvı atıkları alarak Murat nehrine<br />
kavuşan bu dereler, aynı zamanda Murat nehrinin de kirlenmesine neden olmaktadır.<br />
Büyük çoğunluğu kırsal yerleşmelerden gelen nüfusun barındığı kenar mahallelerde<br />
insanlar, kendi gelenek ve kültürlerini devam ettirmek istemektedirler. Söz konusu<br />
yerleşmelerde ekonomik faaliyetlerden hayvancılık ekonomisi nedeniyle, ahır ve<br />
samanlık gibi eklentiler, aile konutunun bir bölmesi veya altıdır. Şüphesiz bu zorunluluk<br />
kışların sert geçmesi nedeniyle, ısınma ihtiyacından kaynaklanmıştır. Ancak ev ve<br />
ahırın aynı konutta yer alması, birtakım parazitler ve enfeksiyonel hastalıklara neden<br />
olmaktadır. Sıvı ve katı hayvan gübrelerinin açıkta ve aile konutunun yakınında<br />
bulundurulması (Fotoğraf 3) özellikle kadın ve çocukların tuvalet ihtiyaçlarını ahırlarda<br />
gidermeleri, çeşitli hastalıklara yol açan kötü çevre koşullarıdır. Olumsuz çevre<br />
koşulları düzeltilmedikçe insan sağlığının korunması güçtür.<br />
Fotoğraf 3. Fatih mahallesinde aile konutu ve eklentilerinin (ahır, tezeklik) bir arada ve evde<br />
beslenen hayvanlara ait dışkılarının hemen konutun girişinde bulundurulmasına bir örnek<br />
2.2. Katı Atıklar<br />
Plansız şehirleşme ve hızla artan nüfusla birlikte toplam atık miktarı da büyük boyutlara<br />
ulaşmaktadır. Atıklarla ilgili problemler, insanların kabileler, köyler ve toplumlar halinde bir<br />
araya gelmesi ve hayatın bir parçası olan atıkların birikmesiyle ortaya çıkmıştır. Ortaçağda;<br />
kasabalarda yiyecek ve diğer katı atıkların oluşturduğu yığınlar ile sokaklara, yollara, açık<br />
arazilere atılan katı atıklar farelerin barınmasına ve beslenmesine uygun ortam meydana<br />
getirmiştir. Farelerin insan ve hayvanları ısırması sonucunda veba hastalığı yayılmıştır.<br />
Çöplerden hastalık taşıyan en önemli iki etken sinekler ve farelerdir. Sinekler çok çabuk ve<br />
fazla üreme kabiliyetine sahiptir. 1dm³ çöplükte 2500 sinek üreyebilmekte ve bunlar;<br />
dizanteri, tifo, sarılık vb. bir çok hastalık etkenini insanlara taşımaktadır 1 .<br />
1 T.C.Çevre Bakanlığı Çevre El Kitabı, 2003, Ankara, s. 48.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
200 Faruk KAYA<br />
Ülkemizde çevre sorunları arasında katı atıklar önemli yer tutar. Bu sorun yerel<br />
yönetimlerin de daima gündemindedir. Çünkü çözümü en zor olan sorun da budur. Katı<br />
atıkların kontrolü ve uzaklaştırılması hakkında bir yönetmelik yürürlüktedir. Fakat,<br />
Türkiye'de çoğu yerleşim birimlerinin arasında ve yakınında bulunan iki binden fazla<br />
çöp depolama alanı çevre ve halk sağlığını tehdit etmeyi sürdürmektedir. Dayanılmaz<br />
kokusu, zehirli sızıntı sularının yanı sıra bu çöplükler, metan gazı oluşumu nedeniyle<br />
her an patlamaya hazır bir bomba gibidir 1<br />
Ağrı belediyesinin, katı atıkların toplanması, taşınması, imhası veya değerlendirilmesi<br />
için yaptığı çalışmaların yetersiz olması ve bu atıkların dönüşümünü sağlayacak<br />
herhangi bir tesisin olmaması önemli çevre sorunlarına yol açmaktadır (Fotoğraf 4).<br />
Evsel katı atıklar dönüşüm işlemine önem verilmeden, insan gücünün ağırlıklı olduğu<br />
bir sistemle toplanmaktadır (Fotoğraf 5). Ancak toplanan çöplerin çöp toplama<br />
noktalarından, çöp uzaklaştırma alanına en ekonomik şekilde taşındığı söylenemez.<br />
Ayrıca uzaklaştırma yöntemleri sağlıklı değildir. Çöplerin tamamı ilkel bir şekilde<br />
düzensiz depolama ile uzaklaştırılmaktadır (Fotoğraf 6) .<br />
Fotoğraf 4. Ağrı belediyesinin şehirden topladığı çöpleri hiçbir işleme tabi<br />
tutmadan gelişigüzel döktüğü belediye çöp alanından bir görünüm<br />
Fotoğraf 5-6. Tamamen gelişigüzel bırakılan ve aynı şekilde İlkel ve sağlıksız<br />
olarak şehirden alınan çöplerden bir görünüm.<br />
1 Güney,E., 1997,a.g.e.Konya,s.215.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 201<br />
Şehirde üretilen ve çevre kirliliğine yol açan katı atıklar içinde evsel, endüstriyel,<br />
sağlık, tarımsal ve erozyon sonucu oluşan atıklar önemli bir yer tutar. Ağrı’da özel bir<br />
temizlik şirketi tarafından toplanan çöpler hiçbir ayırıma tabi tutulmadan şehrin<br />
kuzeyinde Fatih Mahallesi ile Taşlıçay deresi arasındaki ana çöp deposuna<br />
götürülmektedir. Burada plastik, cam, metal ve kağıt gibi geri dönüşümü olan atıkların<br />
bir kısmı, geçimini çöplüklerden sağlayan çocuklar tarafından ayrıştırılmak suretiyle<br />
tekrar ekonomiye kazandırılmaktadır.<br />
Şehrin kuzeyinde Taşlıçay deresi ile Fatih Mahallesi arasında düzensiz ve gelişi<br />
güzel depolanan çöplerin çirkin bir görüntü oluşturması, etrafa pis kokular yayması,<br />
Fatih mahallesindeki bir kısım konutlara yaklaşık 500 m kadar yaklaşması ve çöplüğün<br />
bir bölümünün Taşlıçay deresi içinde bulunması dikkate alındığında, şehir çöplüğünün<br />
yer seçiminde yanlış bir tercih yapıldığını söylemek mümkündür (Fotoğraf 7).<br />
Fotoğraf 7. Fatih mahallesindeki konutların yaklaşık 500 m yakınında depolanan<br />
şehir çöplüğünden bir görünüm.<br />
Katı atıklar, belirli teknolojik ve hijyenik şartlar altında bertaraf edilmelidir. Aksi<br />
halde toplum ve çevre sağlığı açısından büyük tehlike oluşturabilir; su hava ve toprak<br />
kirlenmesi sorunlarıyla karşı karşıya kalınabilir. Bugün pek çok yerleşim alanında<br />
olduğu gibi Ağrı şehrinde de çöpler, çöplük denilen alanlara gelişigüzel dökülmekte ve<br />
zamanında toplanmamaktadır. Çöplerin düzensiz depolanması; yeraltı ve yüzeysel su<br />
kirliliğine, çöp depolama alanlarında meydana gelen gazın oluşturduğu hayati tehlike ve<br />
kirliliklere, görüntü kirliliğine, haşere üremesine ve çevreye toz ve kötü koku yayılması<br />
gibi olumsuzluklara neden olmaktadır.<br />
2.3. Hava Kirliliği<br />
Hava, insan ve canlıların yaşaması için hayati öneme sahiptir. İnsanların çeşitli<br />
faaliyetleri sonucu meydana gelen üretim ve tüketim aktiviteleri sırasında ortaya çıkan<br />
atıklarla hava tabakası kirlenerek, yeryüzündeki canlı hayatı olumsuz yönde etkilenmektedir.<br />
Bir yerleşim merkezinin kuruluş yerinin topoğrafik birtakım özellikleri, oradaki<br />
hava kirliliğinin derecesini, kirli havanın yerleşim birimi üzerinde kalış süresini<br />
etkilemektedir 1 . Topoğrafik olarak bir çanak özelliği gösteren ve hakim rüzgar yönüne<br />
1 Şahin, C., 1989, Hava Kirliliği ve Hava Kirliliğini etkileyen Doğal Çevre Faktörleri, Atatürk Kültür,<br />
Dil ve TYK Coğrafya Bilim ve Uygulama Kolu, Coğrafya Araştırmaları Der. C: I, S: I, Ank., s.33.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
202 Faruk KAYA<br />
dik doğrultuda uzanan bir oluk biçimindeki çukurluk içinde bulunan Ağrı şehrinde ileri<br />
derecede hava kirliliği bulunmaktadır.<br />
Yaklaşık olarak 1630 m yükseklikte yer alan Ağrı şehrinde yükseltiye bağlı olarak<br />
sıcaklığın azalması yıllık ve günlük sıcaklık salınımını, yakma mevsiminin (soba ve<br />
kaloriferlerin yakıldığı süre) süresini uzatmaktadır. Uzun ve soğuk bir kış mevsiminin<br />
(yaklaşık olarak 6 ay) yaşandığı şehirde ısınmak amacıyla fazla ve genellikle kalitesiz<br />
yakıt tüketimi, beraberinde hava kirliliğini getirmektedir. Evsel ısınmada ağırlıklı olarak<br />
kömür kullanılması, konutların ve sanayi tesislerinin topoğrafik ve meteorolojik faktörlerin<br />
ve diğer hususların da dikkate alınmadan gelişigüzel yerlere yapılması ve bunların<br />
sonucu oluşan plansız şehirleşme ile birlikte hava kirliliğinin yaşandığı anlaşılmaktadır.<br />
Ağrı merkezinde 1997 yılı Ocak ayında yapılan hava kirliliği ölçümleri neticesinde<br />
SO2 konsantrasyonu için UVS (uzun vadeli sınır değerleri ) 31 gün aşılmasına karşın<br />
KVS (kısa vadeli sınır değerler ) 6 gün aşılmıştır (Tablo1).<br />
Tablo 1. Ağrı’da Ocak Ayı Kükürtdioksit ve Partiküler Madde<br />
Konsantrasyonları (1997-2004)<br />
Yıl SO2 Kons µg/m³ PM Kons. µg/m³<br />
1997 340 185<br />
1998 281 188<br />
1999 352 270<br />
2000 171 111<br />
2001 364 222<br />
2002 305 202<br />
2003 205 <strong>13</strong>2<br />
2004 249 161<br />
KAYNAK: DİE Çevre İstatistikleri<br />
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı verilerine göre 1999 ve 2000 yılı Ocak ayında<br />
Ağrı kükürtdioksit (SO2) konsantrasyonunun en yüksek bulunduğu il sıralamasında 8.<br />
sırada yer alırken, 2001 yılı Ocak ayında Ağrı şehri Türkiye geneline göre kükürtdioksit<br />
(SO2) konsantrasyonunun en yüksek bulunduğu il merkezleri kirlilik sırasına göre ilk<br />
sıraya yükselmektedir. Aynı dönemde partiküler madde (duman) konsantrasyonunun en<br />
yüksek bulunduğu il merkezleri ise kirlilik sırasına göre; Ağrı, Erzurum, Zonguldak,<br />
Sivas ve Kütahya’dır.<br />
İlgili tablodan da anlaşılacağı üzere daha sonraki yıllarda gerek kükürtdioksit (SO2)<br />
gerekse partiküler madde (duman) konsantrasyonu değerlerinde düşüş eğiliminin<br />
gözlendiği, ancak söz konusu değerlerin yine de yüksek olduğu anlaşılmaktadır.<br />
Nitekim Ocak ayında SO 2 ortalamalarının en yüksek olduğu il merkezleri sıralamasında<br />
2002 yılında 4. sırada yer alan Ağrı, 2003 ve 2004 yıllarında 5. sıraya gerilemiştir. Aynı<br />
şekilde duman ortalamalarının en yüksek olduğu il merkezleri sıralamasında da 2002<br />
yılında 1.sırada yer alan Ağrı şehri, 2003 ve 2004 yıllarında 3. sıraya gerilemiştir.<br />
Gerçekten hava kirliliğine yol açan kirleticilerin başında gelen SO2 oranının bir<br />
hayli yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle şiddetli soğukların yaşandığı Ocak<br />
ayında ısınmak amacıyla yakıt kullanımının artması kirlilik oranını da artırmaktadır.<br />
Yöre halkının ekonomik refah seviyesinin düşük olması nedeniyle genellikle ucuz ve<br />
kükürt oranı yüksek kömürlerin yakılması ile bacalarda filtre kullanılmaması da kirlilik<br />
oranının artması üzerinde etkili olan bir diğer etkendir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 203<br />
2.4. Su Kirliliği<br />
İlkel toplumdan - bilgi toplumuna uzanan gelişim - dönüşüm süreci, toplumsal –<br />
ekonomik - teknolojik – yönetsel ve siyasal nitelikli çok sayıda kazanım yanında, gelecek<br />
kuşaklar adına çözümlenmesi zor ve belirsiz bir dizi sorunu da beraberinde üretmiştir.<br />
Tanımlanmaya çalışılan olumsuz sürecin en belirleyici boyutlarından birisini ise su<br />
kaynaklarının korunması ve amaca uygun doğru kullanılması doğrultusunda yaşanan<br />
sorunlar oluşturmaktadır. Yaşanmakta olanlardan ötürü yaşamın olmazsa olmaz<br />
unsurlarından biri olarak nitelenen su, yüzyılımızda petrolden de önemli stratejik bir<br />
kaynak özelliği kazanmıştır.<br />
O nedenledir ki, sorunun çözümüne dönük arayışlar sürmekte, küresel senaryolar<br />
tartışılmakta ve bölgesel ölçekli uzlaşmazlık ve çatışmalar gündeme gelmektedir.<br />
Kaynak koruma ve verimli kullanım yaklaşımları geliştirilmekte, sınır aşan ve<br />
uluslararası sular konularında kavramsal değerlendirmeler tartışılmakta, uzlaşma<br />
çabaları sürdürülmektedir. Dünyanın yeni bir kurak döneme girdiği yolundaki gözlem<br />
ve değerlendirmeler, sorunun çok daha ağır olduğunu ortaya çıkarmakta ve su çevrimine<br />
dayalı yaşamın sürdürülebilirliği her ortamda konuşulan güncel ve evrensel bir sorun<br />
olarak gündeme yerleşmeye başlamaktadır 1 .<br />
Özel koşul ve sorunlarımızdan ötürü, dünya ölçeğinde geçerli olan sorun yumağı,<br />
ülkemiz bakımından çok daha önem kazanmış bulunmaktadır. Türkiye su kaynakları<br />
açısından zengin olmasına rağmen coğrafi olarak adil olmayan bir dağılım sergilemektedir.<br />
Türkiye’deki su kullanım yoğunluğu, OECD ortalamasının altında seyretmekle beraber<br />
özellikle sanayileşmiş bölgelerde bulunan akarsular çok ciddi çevresel kirlilikle kaşı<br />
karşıyadır. Yetersiz kanalizasyon sistemi, katı atıkların depolanması ve yok<br />
edilmesindeki sorunlar ve tarım arazilerinde aşırı kimyasal gübreleme, ülkemizin yer<br />
altı su kaynakları üzerinde de çevre kirliliği baskısı yoğunlaştırmıştır.<br />
Fotoğraf 8. Şehir çöp deposunun kenarına veya içine döküldüğü taşlıçaydan bir<br />
görünüm.<br />
1 tema@ tema. org. tr.<br />
21 tema@ tema. org. tr.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
204 Faruk KAYA<br />
Su, insan yaşamında en önemli unsurlardan biridir. İnsanın her gün çeşitli şekilde<br />
doğrudan ve yenilen besinlerle birlikte iklime bağlı olarak 2 ile <strong>13</strong> litre arasında su<br />
tükettiği 1 düşünüldüğünde su kirlenmesinin nasıl tehlikeli sonuçlar doğurabileceği<br />
tahmin edilmelidir. Ağrı şehrinde, hâlâ insan ve hayvan dışkıları hiçbir arıtma işlemine<br />
tabi tutulmadan doğrudan Murat Nehri ve kollarına dökülmektedir (Fotoğraf 8).<br />
Herhangi bir arıtma işlemine tabi tutulmadan doğrudan nehir ve derelere akıtılan<br />
atıkların içerisinde önemli miktarda zehirli kimyasallar bulunabilir.<br />
Su kirlenmesi insanları doğrudan veya dolaylı olarak etkiler. Kanalizasyonun karıştığı<br />
akarsu ve derelerden su içen insanlar öldürücü kolera, dizanteri vb. gibi hastalıklara<br />
yakalanma riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Dolaylı etkilenmenin en önemli sonucu ise<br />
suda yaşayan canlıların yaşamını tehlikeye sokması veya tamamen yok etmesidir.<br />
Şehirdeki su kaynakları evsel, endüstriyel ve tarımsal faaliyetlerden olumsuz yönde<br />
etkilenmektedir. Özellikle evsel ve sanayi atıklarının doğrudan veya dolaylı olarak dere<br />
ve akarsulara boşaltılması, tarımda kullanılan mücadele ilaçları ile aşırı gübre<br />
kullanılması suların kirlenmesine neden olan faaliyetlerdir. Bunlara ilave olarak foseptik<br />
ve çöplüklerdeki sızıntılar gibi etkenler de yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kirleterek<br />
su kalitesini bozmakta ve çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir.<br />
2.5. Toprak ve Gürültü Kirliliği<br />
Ağrı şehrinde toprak ve gürültü kirliliği de gün geçtikçe önemli boyutlara<br />
ulaşmaktadır. Ağrı ve çevresinde önemli ölçüde tyapay gübre kullanılmasına rağmen<br />
gübrelerin yanlış kullanımını tespit etmek amacıyla herhangi bir şekilde analiz<br />
yapılmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim yöredeki toprakların genellikle çoğunluğunda<br />
kimyasal gübreler, zirai mücadele ilaçları ve bu ikisinin dışında diğer maddeler belki de<br />
olması gerekenden daha fazla kullanıldığı için topraklarda tuzlulaşma, asit birikimi,<br />
nitrat kirliliği, besin maddelerinde fakirleşme ve fosfor ve potasyum fazlalığı gibi<br />
olumsuzluklara neden olmaktadır.<br />
Günümüz insanlarının en önemli problemlerinden birini de psikolojik rahatsızlıklar<br />
oluşturmaktadır. Psikolojik rahatsızlıklarının bir nedeni de gürültünün insan beyninde<br />
yapığı tahriptir. Sanayileşmiş şehirlerle karşılaştırdığımız da Ağrı şehrinde gürültü<br />
kirliliğinin önemli bir boyuta ulaşmadığı söylenebilir. Ancak şehir merkezindeki ulaşım<br />
ağının plansız ve son derece bakımsız olması, son yıllarda hızla artan motorlu araçların<br />
ulaşım ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmaktadır. Yetersiz ve tamamen bakımsız<br />
olan yolarda meydana gelen araç yığılmaları önemli bir gürültü kirliliği oluşturmaktadır.<br />
Sonuç ve Öneriler<br />
Buraya kadar yapılan açıklamalardan ulaşılan sonuçlar ve ivedilikle ele alınması<br />
gereken hususlar maddeler halinde şöyle sıralanabilir.<br />
1. Ülkemizin göç veren yörelerinden biri olan Ağrı şehrinin; sağlık ve iş bulma<br />
şartlarını arttırarak, şehri ülkedeki gelişmiş bölgelere uyumlu bir şekilde<br />
sanayileştirmek, büyük şehirlerdeki imkanların (eğitim, sağlık vs.) göç veren şehre<br />
taşınması, yatırımları arttırmak için devletin yatırımcıya destekleme fiyatı vermesi,<br />
teşvik etmesi ve bölgede alınan vergi miktarını azaltması, büyük işadamlarının şehre<br />
1 DİX, H, M., 1981, Environmental Pollution, John Willey Sons Ltd. Chichester,<br />
New York, Brisbane, Toronto, s.3-4.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Hızlı Kentleşme Sürecinde Çevre Sorunları Önemli Boyutlara Ulaşan Şehirlere İlginç… 205<br />
yatırım götürüp halka bu yörenin artık terörden uzaklaştığını göstererek, şehirdeki<br />
desteğin ve güvenin artmasını sağlamaları gerekir.<br />
2. Plansız şehirleşmenin devam ettiği, Ağrı’daki altyapının yetersiz olduğu, evsel ve<br />
sanayi atıklarının önlem alınmadan alıcı ortamlara verildiği, doğal kaynakların koruma -<br />
kullanma dengesi gözetilmeden kullanıldığı, bu sorunlara neden olan kirletici değerlerin<br />
yüksek olduğu, bunların sonucu olarak canlı hayatın, çevre ve insan hayatının tehdit<br />
altında olduğu ve bu durumun devam etmesi durumunda daha ciddi sorunların<br />
yaşanacağı söylenebilir.<br />
3. Şehirdeki yeşil alanlar artırılarak planlı konut alanlarının üretilmesi, eski ve yarı<br />
yıkık evler görüntü kirliliği yarattığından bu evlerin yıkılması veya restore edilmesi,<br />
kanalizasyon atık sularının akarsulara verilmesinin önlenmesi, bunun için belediyenin<br />
arıtma tesislerini kurması, kaliteli yakıt kullanılması, kaçak kömür kullanılmasının<br />
engellenmesi gerekmektedir. Bununla ilgili denetimlerin yapılması, TSE belgeli<br />
sobaların ve baca filtrelerinin kullanılmasının teşvik edilmesi ve kurşunsuz benzin<br />
kullanımının yaygınlaştırılması, çöplerin toplanması, taşınması ve yok edilmesi<br />
esnasında çevre ve insan sağlığını tehdit eden durumlarla karşılaşıldığından, gerekli<br />
önlemlerin alınması ve çöp biriktirme kaplarının sayısının arttırılması gibi hususlar<br />
dikkate alındığında Ağrı şehrinin çevre sorunları en aza indirgenebilecektir.<br />
4. Ülkemizin her yönüyle geri kalmış yörelerinden biri olan Ağrı’da bireysel eğitim<br />
olmadan, çevre kirliliğinin önüne geçilmesi ve atıklar ile mücadelenin<br />
kolaylaştırılabilmesi hemen hemen mümkün değildir. Bilindiği gibi eğitim bireylere<br />
olumlu davranışlar kazandırma sürecidir. Eğitim yolu ile bireyler, kendilerini ve içinde<br />
yaşadıkları toplumun yararına olumlu davranışlar kazanırlar. Çevre kirliliğinin<br />
yaratacağı sorunlar her bireyin geleceğini yakından ilgilendirmektedir. Bu yüzden<br />
bireylere toplum yaşamında kazandırılması gereken temel anlayışlardan birisi de çevre<br />
sorunlarının ve kirliliğinin boyutları ve önlenmesi konusunda bilinçlendirilmektedir. Bu<br />
nedenle Ağrı şehri gibi önemli çevre sorunları olan yerleşmelerde çevre eğitiminin<br />
yaygınlaştırılarak çevre sorunlarına karşı herkesin bilinçlendirilmesi, bir zorunluluk<br />
halini almıştır.<br />
Toplumun tüm kesimlerini çevre konusunda bilgilendirmek, bilinçlendirmek,<br />
olumlu ve kalıcı davranış değişiklikleri kazandırmak ve sorunların çözümünde fertlerin<br />
aktif katılımlarını sağlamak çevre eğitiminin temel hedefi olmalıdır. Çevre eğitimi<br />
yalnız bilgi vermek ve sorumluluk hissi oluşturmakla kalmamalı, insan davranışını da<br />
etkilemelidir. Bunun için eğitim çalışmalarında işitsel ve görsel materyaller ile<br />
uygulamaya ağırlık verilmelidir.<br />
Günümüzde çevre bilinci sağlıklı bir çevrede yaşamayı, temel insan haklarından biri<br />
olarak kabul etmektedir. Bu ise ancak kaliteli bir eğitimle mümkündür. Ülkemizde<br />
bugün ortaya çıkan sorunların ana nedenlerinden birisi, bilgi edinme ve<br />
bilinçlendirmede karşılaşılan eksikliklerdir. Çevre bilincine sahip olmayan bir insan,<br />
yaşadığı dünyayı kendisinden sonra başkalarının da kullanacağını idrak edemez.<br />
Halbuki çevre bize geçmişten kalan bir miras değil; korunması geliştirilmesi ve gelecek<br />
nesillere en güzel şekilde devredilmesi gereken bir emanettir.<br />
Toplumun büyük bir kısmında çevre bilincinin yeterince oluşmaması nedeniyledir ki<br />
çevre, ilgilenmeye değmeyen bir konu olarak algılanmaktadır. Çevre eğitiminin ana<br />
hedefi ise, yeni bir insan tipini, ahlak anlayışını ve tüketim bilincini topluma<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
206 Faruk KAYA<br />
kazandırmak, ihtiyacı kadar tüketen, gelecek nesillere karşı sorumluluk hisseden, çevre<br />
sorunlarına karşı duyarlı ve bilinçli bir insan modeli yetiştirmektir.<br />
Kaynaklar<br />
1. Atalay, İ., 1997,Türkiye Coğrafyası.Ege Üniversitesi Basımevi, İZMİR<br />
2. Dereli,T- Baykasoğlu, A.,2001, Atıklar ve Çevre Sorunları ile Mücadele, Çevre ve<br />
İnsan,T.C. Çevre Bakanlığı Yayın Organı Sayı:50 Ankara.<br />
3. DİX, H, M., 1981, Environmental Pollution, John Willey Sons Ltd. Chichester,<br />
New York, Brisbane, Toronto.<br />
4. Engin,N., 1985, Çevre Kirlenmesi,İstanbul Üniv. Edebiyat Fakültesi Coğrafya<br />
Bölümü, Coğrafya Der. Sayı I, İSTANBUL.<br />
5. Ergezer, U., 2001, Coğrafya, Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği Yayın<br />
No:Tüsiad-T/2001/06-302, İSTANBUL.<br />
6. Gökdağ, D., 1994, Ortaöğretim Programında Çevre. Cogito, Sayı:2, İstanbul.<br />
7. Güney,E., 1997,Türkiye’de Çevre Sorunları (doğal, kültürel ortam bozulması) Konya.<br />
8. Kaya, F., 2001, Ağrı Ovası ve Çevresinin Coğrafi Etüdü. Atatürk Üniv. Sosyal<br />
Bilimler Enstitüsü Coğrafya Anabilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum.<br />
9. Özçağlar, A., 2000, Coğrafyaya Giriş (Sistematik, Kavramlar, Yöntemler). Ankara.<br />
10. Özey,R., 2001,Çevre Sorunları. İstanbul.<br />
11. Sever,R., SAMANCI,O., 2002,İlköğretimde Çevre Eğitimi. Doğu Coğrafya<br />
Dergisi, Yıl:7,Sayı:7,Konya.<br />
12. Spurgeon,R., 2002, Ekoloji, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, (Çev. Deniz<br />
Yurtören), İstanbul.<br />
<strong>13</strong>. ŞAHİN, C., 1989, Hava Kirliliği ve Hava Kirliliğini etkileyen Doğal Çevre<br />
Faktörleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Coğrafya Bilim ve<br />
Uygulama Kolu, Coğrafya Araştırmaları Der. C: I, S: I, Ankara<br />
14. T .C. Çevre Bakanlığı Çevre El Kitabı, 2003, Ankara.<br />
15. T.C. Çevre Bakanlığı, Türkiye Çevre Atlası 96.<br />
16. Devlet İstatistik Enstitüsü Çevre İstatistikleri (2001 Yılı Ocak Ayı Hava Kirliliği<br />
Haber Bülteni).<br />
17. Devlet İstatistik Enstitüsü 2000 Genel Nüfus Sayımı Geçici Sonuçları.<br />
18. Dünyanın Durumu; TEMA Vakfı Yayını,No: 37,İstanbul, 2002.<br />
19. Türkiye’nin Çevre Sorunları, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayınları, 1991, Ankara.<br />
20. tema@tema.org.tr.<br />
21. http://www.turkishpilots.org.tr (Denizcilik-Dergisi-Sayı-4.).<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 207-222<br />
ANKARA SAVAŞI’NA KADAR OSMANLI–CANDAROĞULLARI<br />
MÜNASEBETLERİ<br />
Özet<br />
Hamza KELEŞ<br />
G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi, Tarih Bölümü, Ankara.<br />
Cevdet YAKUPOĞLU<br />
G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />
Anadolu Türk tarihinde “Beylikler Devri” olarak bilinen döneme damgasını vuran en önemli<br />
siyasî güçlerin başında hiç şüphesiz Osmanlılar gelmektedir. 14. yüzyılda, bu beyliğin devlet olma<br />
ve Anadolu’da hâkimiyet kurma sürecinde karşısına çıkan mühim siyasî güçlerden biri<br />
Candaroğulları Beyliği olmuştur. Bu çalışmada, her iki gücün birbiriyle olan münasebetleri ve<br />
Anadolu Türk siyasî birliğinin sağlanması yönünde ortaya çıkardıkları rekabet üzerine bir<br />
değerlendirme yapılmıştır.<br />
THE RELATIONS OF OTTOMAN-CANDAROGULLARI UNTIL<br />
THE ANKARA WAR<br />
Abstract<br />
Undoubtfully the Ottomans are one of the most important political powers which have<br />
labelled the period in Anatolian Turkish history which is known as the “Beyliks Era”. One of the<br />
political powers which this beylik faced in the 14th century during its state structure and<br />
sovereignty of Anatolia process was the Candaroğulları Beylik. In this study, an evaluation on the<br />
relationship of these two powers with each other and the competition on gaining the Anatolian<br />
Political Union were studied.<br />
Giriş<br />
Türkiye Selçukluları Devleti’nin <strong>13</strong>. yüzyıl sonlarında Moğolların elinde tamamen<br />
oyuncak haline gelmesi neticesinde Anadolu’da bilhassa “UC” taraflarında bulunan<br />
Türkmenler kendi başlarının çaresine bakmak durumunda kalmışlar ve Selçuklu-İlhanlı<br />
siyasî güçlerine karşı baş kaldırmışlardır. 1<br />
Kuzeybatı Anadolu’da <strong>13</strong>. yüzyıl başlarından itibaren Türkiye Selçuklularına tâbi<br />
olarak faaliyette bulunan ve Bizansa karşı batıda gaza hareketlerini bu yüzyıl boyunca<br />
devam ettiren Çobanoğulları Beyliği, Kastamonu havâlisinde büyük bir Türkmen<br />
nüfuzuna dayanmakta idi. Çobanoğulları hükümdarları Anadolu’daki diğer Türkmen<br />
beylerinin yaptığı gibi, Moğol idaresi altında ezilen tebaalarının haklarını savunma ve<br />
1 Anadolu’da Moğol tahakkümü ve nüfuzu hakkında bk. F. SÜMER : “Anadolu'da Moğollar.”,<br />
SAD. I, (Ankara,1970).; Türkmenlerin Moğollara ve onların baskısı altında bulunan Selçuklu<br />
idaresine karşı baş kaldırısı hakkında bk. Anonim Farsça Selçuknâme, Çev. F. N. UZLUK,<br />
Anadolu Selçukluları Tarihi III, (Ankara,1952), s.33 vd.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
208 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />
onları baskıdan kurtarma çareleri aramışlardır. 1 İşte bu sebeple Çobanoğulları<br />
hanedanının Selçuklu taht mücadelelerinde taraf olması ve mevcut Selçuklu yönetimine<br />
baş kaldırmış şehzadelerin Kastamonu Türkmenlerini arkalarına almaları neticesinde<br />
Moğol destekli Selçuklu ordusunun Kastamonu üzerine yürümesi, bölge tarihi açısından<br />
bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Şöyle ki, Çobanoğulları hükümdarı Muzaffereddin<br />
Yavlak Arslan, Kastamonu’daki bu Türkmen isyanı sırasında öldürülmüş ve<br />
Türkmenleri teşkilatlandırarak Selçuklu ordusuna karşı çıkan Selçuklu şehzadesi Kılıç<br />
Arslan ise “Derbendler Bölgesi”nde yapılan muharebe ile Moğolların Kastamonu’ya<br />
girmesini önlemiştir (M. 1292). 2 Bu savaş sırasında Selçuklu veya İlhanlı hizmetinde<br />
bulunduğu bildirilen Şemseddin Yaman Candar adlı bir emirin gösterdiği başarıdan<br />
ötürü, kendisine Kastamonu havalisinde Eflani kalesi ve çevresi tımar olarak verilmiştir.<br />
Eflani’de bir süre ikâmet eden Yaman Candar’ın ölümü üzerine onun oğlu Süleyman<br />
Paşa, tam olarak bilinemeyen bir tarihte Kastamonu’ya bir baskın düzenlemek sûretiyle<br />
bu şehre hakim bulunan Yavlak Arslan’ın oğlu Mahmud Bey’i bertaraf etmiş, böylece<br />
Kastamonu merkez olmak üzere Candaroğulları beyliğini tesis etmiştir. 3<br />
Çobanoğulları beyliğinin 1290’lı yılların başından itibaren zayıflaması ve akabinde<br />
parçalanarak yerine yeni bir beyliğin kurulması neticesinde Kuzeybatı Anadolu<br />
havalisinden Bizans sınırına kadar olan Batı Anadolu topraklarında otorite boşluğunu<br />
dolduran yeni bir Türk siyasî teşekkülü ortaya çıkmıştır ki bu Bizansa karşı gaza<br />
hareketleriyle adını duyurmayı başarmış olan Ertuğrul Gazi oğlu Osman liderliğindeki<br />
Türk beyliğinden başkası değildir. 4 Şimdi bu iki Türkmen beyliğinin 14. yüzyıl sonuna<br />
kadar olan münasebetleri hakkındaki değerlendirmeye geçilebilir.<br />
Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı-Candaroğulları Münasebetleri<br />
Osman Bey’in ilk zamanlarda Çobanoğullarına tâbi olarak faaliyet gösterdiği ve<br />
ancak bu beyliğin sükûtundan sonra bölgede liderliği ele aldığına dair rivayet<br />
bulunmaktadır. Ancak Osman Bey’in Bizansa karşı gaza faaliyetlerine hız verdiği<br />
yıllarda artık Kuzeybatı Anadolu’da Çobanoğullarının mirasının bir kısmını<br />
1 Çobanoğullarının son dönemlerindeki siyasî hadiseler ve Moğollarla ilişkileri hakkında bk.<br />
Osman TURAN: Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., (İstanbul,1996), s.603-614.<br />
2 Yavlak Arslan’ın öldürülmesi ve Derbendler bölgesindeki muharebe için bk. KERİMÜDDİN<br />
MAHMUD-İ AKSARAYÎ: Müsâmeretü’l-Ahbâr, Çev. Mürsel ÖZTÜRK, TTK Yay.,<br />
(Ankara,2000), s.<strong>13</strong>7-143.<br />
3 Mahmud Bey adına, Hoylu Hasan b. Abdülmümin inşâya dair bir eser yazmıştır. Bk. TURAN:<br />
“Selçuk Türkiye’si Din Tarihine Dair Bir Kaynak: Fustatu’l-adale fi Kavâidi’s-saltana”,<br />
Köprülü Armağanı, (İstanbul,1953), s.532-533.; Süleyman Paşa’nın bu harekâtının 14. yüzyıl<br />
başlarında ve muhtemelen <strong>13</strong>09 tarihinden önce gerçekleştiği tahmin olunmaktadır. Bk. İ.<br />
Hakkı UZUNÇARŞILI: Anadolu Beylikleri, TTK. 4. Baskı, (Ankara,1988), s.121-123.;<br />
YAZICIOĞLU ALİ: Selçuknâme, Topkapı Revan Köşkü Ktp. Nr. <strong>13</strong>90, v.280b,284b.; Z.<br />
Velidi TOGAN: Umumî Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, 3. Baskı, (İstanbul,1981),<br />
s.317.; Eflani’de İlhanlıların mesela Reşidüddin’in tımarlarının ve mâlikânesinin bulunduğu<br />
iddia edilmektedir. Bk. TOGAN: “Reşidüddin’in Mektuplarında Anadolu’ya Ait Kayıtlar”,<br />
İ.F.M. XV/1-4 (1953-1954), s.40.<br />
4<br />
Osmanlıların ortaya çıkışı ve bu sırada Anadolu’nun durumu hakkında bk. M. Fuad<br />
KÖPRÜLÜ: Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ötüken Yay, (İstanbul,1981).;<br />
UZUNÇARŞILI: Osmanlı Tarihi I, TTK Yay., 7. Baskı, (Ankara,1998), s.103 vd.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 209<br />
Candaroğulları devralmış bulunuyordu. Pachymeres’in, Candaroğulları beyliği ile<br />
Osmanlılar arasında kalıp bu iki güçle komşu olan Ali ve Nasreddin adında iki emirden<br />
bahsetmekte olup, bu beylerin Bizans toprakları aleyhinde devamlı sûrette akınlarda<br />
bulunan ve gaza faaliyetlerini sürdüren Osmanlılar ile Candaroğullarına bu<br />
faaliyetlerinde yardım ettiklerine dair naklettiği rivayet bir ölçüde önemlidir. Burada<br />
adları geçen Ali ve Nasreddin’in Çobanoğulları hanedanından geldiği anlaşılmakta olup,<br />
Çobanoğullarının parçalanması ile özellikle Ali’nin batıda kendi başına Bizans<br />
akınlarını devam ettirdiğinden bahsolunmaktadır. 1<br />
Bizansın bu akınları durdurabilmek amacıyla barış temini için çaba sarfettiği<br />
malumdur. Altın Ordu devleti beylerinden Nogay’ın hizmetinde iken onun 1299’da<br />
ölümü üzerine türlü yollarla Anadolu’ya geçen Hıristiyan asıllı Nogay Tatarı bir<br />
komutanın Bizans hizmetine girerek İzmit’in valiliğine getirildiği görülmektedir. Bunun<br />
bir ara Candaroğlu Süleyman Paşa’ya elçi olarak gönderildiği ve Osman Bey’in Bizansa<br />
akınlarına karşı Candaroğulları beyliğini Bizansın yanına çekme teklifi götürdüğü iddia<br />
edilmektedir. 2 Eğer gerçekten bu doğru ise Bizans, Osmanlı tazyiki karşısında<br />
Candaroğullarını kendisine müttefik kılma peşinde koşmuştur. Ancak Süleyman Paşa<br />
zamanında Candaroğullarının Bizansa karşı cihad vazifesini yerine getirmeye devam<br />
ettiklerine dair ipuçları bulunmaktadır. 3 Bununla birlikte bu yıllarda Osman Gazi ile<br />
Candaroğlu Süleyman Paşa’nın Bizansa karşı ittifak kurduklarına veya muhabere<br />
ettiklerine dair açık kayıtlara da rastlanamamıştır. Bu iki hükümdar zamanında Bolu<br />
havalisinde Umuroğulları ve Gerede yöresinde Şahin Bey adlı bir emirin varlığı, Osman<br />
Bey’le Süleyman Paşa’nın arasında bir set teşkil etmiş görünmektedir. 4 Neticede<br />
Osman Bey, Çobanoğulları beylerinin Bizansa karşı yaptıkları gaza faaliyetlerini<br />
devralarak bu konuda liderliği de üstlenmiştir. Osman Bey ve ona bağlı Türkmenlerin<br />
1 Pachymeres II, s.316 vd.’dan naklen P. WİTTEK: Menteşe Beyliği, Çev. O. Şaik GÖKYAY, TTK<br />
Yay., 3. Baskı, (Ankara,1999), s.21-22.<br />
2 İznik taraflarında Bizansın hizmetine giren bu Tatar’ın adının Küçüm Bahşi okunması gerektiği<br />
söylenmiştir. Bk. Pachymeres II, s.345-346’dan naklen TOGAN: Giriş, s.332.<br />
3 Mevlânâ’nın torunu Ulu Ârif Çelebi’nin Amasya’nın Maden kasabasından Kastamonu’ya doğru<br />
hareket ettiğinde yolunu kesen eşkıyaların daha sonra onun himmetiyle tövbe edip,<br />
Kastamonu’da Süleyman Paşa’nın hizmetine girerek gaza faaliyetlerine iştirak ettikleri<br />
nakledilmektedir. Ancak olayın tarihi verilmemiştir. Bk. AHMED EFLAKÎ: Menâkıbu’l-ârifin,<br />
Çev. Tahsin YAZICI: Ariflerin Menkıbeleri, Remzi Kitabevi, 4. Baskı, (İstanbul,1987), C.II, s.220.<br />
4 Umuroğullarının Bolu ve çevresindeki faaliyetleriyle ilgili fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Bu<br />
beylikle ilgili olarak küçük çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, beyliğin tarihini aydınlatıcı<br />
mahiyette sonuçlara ulaşılamamış ve Bizanslı tarihçi Pachymeres’in naklettikleri üzerinde<br />
değişik yorumlar yapılmıştır. Bunun için bk. K. Ziya TAŞ: “Kuzeybatı Anadolu’da Az Bilinen<br />
Bir Beylik: Umuroğulları”, XII. Türk Tarih Kongresi’nden Ayrıbasım, TTK, (Ankara,1999), s.595-<br />
603; Z. Günal ÖDEN: “Umuroğulları Hakkında Bazı Görüşler”, XII. Türk Tarih Kongresi’nden<br />
Ayrıbasım, TTK, (Ankara,1999), s.589-594.; Şahin Bey, İbn Batuta tarafından Gerede’de bizzat<br />
ziyaret edilmiştir. Bk. İbn Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, Haz. İ. PARMAKSIZOĞLU,<br />
Kültür Bakanlığı Yay., (Ankara,2000), s.52.; Yaşar YÜCEL: Anadolu Beylikleri Hakkında<br />
Araştırmalar I, TTK, (Ankara,1991), s.183-203.; Umuroğulları ve Şahin Bey’in, Bolu, Gerede<br />
ve Koñrapa/Konur Apa havalilerinde yapmış oldukları hayır hizmetleri hakkında bk. İBK.<br />
MCO. 15, v.5a,6b,12b,20b,65b, 141a,143a. vd.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
210 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />
Sakarya nehrinin batısında kalan Bizans topraklarına kısa bir süre içinde hakim<br />
1<br />
olduklarından bahsedilmektedir.<br />
Candaroğulları ile Osmanoğullarının ilk dönemlerindeki ilişkiler doğrudan olmayıp,<br />
belki dolaylı yollardan Bizansa karşı ittifak şeklinde cereyan etmiştir. Bunun<br />
sebeplerinden biri bazı mahalli güçlerin, yeni ortaya çıkmış bulunan bu iki siyasî gücün<br />
arasında kalmış olmasıdır.<br />
Osman Bey, Bursa’nın alınmasına kadar geçen süreçte yani 14. yüzyıl ilk<br />
çeyreğinde bir taraftan Bizans “UC”undaki fetihlerini sürdürürken diğer yandan da<br />
beyliğinin kuzey ve kuzeydoğusunda kalan toprakları ele geçirmek için kumandanlarını<br />
bu yönde fetihlere memur etmiştir. 2 Aynı yıllarda Candaroğlu I. Süleyman Paşa da,<br />
Kastamonu ve Safranbolu haricinde Sinop ve çevresine egemen olarak beyliğine<br />
Karadeniz istikametinde önemli bir kapı açmıştır. 3 Süleyman Paşa’nın, beyliğinin<br />
uzunca bir döneminde İlhanlıların yüksek hâkimiyetini tanımak zorunda kaldığını ve<br />
<strong>13</strong>35’te İlhanlı hükümdarı Ebû Said Bahadır Han’ın ölümüyle bu devletin<br />
yıkılmasından sonra ancak tam bağımsız bir beyliğe sahip olabildiği iddia edilse de o<br />
devirdeki siyasî teamüller bunu gerektirdiğinden bütün küçük devlet ve beylikler<br />
esasında aynı şeyi yapmak durumunda kalmıştır. Osmanlıların ilk dönemleri de bu<br />
şekilde İlhanlı otoritesine göstermelik bir boyun eğme ile geçmiştir. 4<br />
Süleyman Paşa’nın Kastamonu ile birlikte veya hemen sonrasında topraklarına<br />
kattığı Safranbolu’nun yöneticiliğine oğlu Ali Bey’i tayin ettiği rivayet edilmektedir. 5<br />
Dolayısıyla daha 14. yüzyılın başlarından itibaren Süleyman Paşa batıda Safranbolu’ya<br />
ve belki Osmanlı kayıtlarında Viranşehir olarak geçen bu günkü Eskipazar ilçesi ve<br />
çevresine, Ulus ve Bartın yörelerine sahip olarak batıda genişleme politikası güttüğünü<br />
göstermiştir. Süleyman Paşa’nın Safranbolu ve çevresinde gerçekleştirdiği hayır<br />
hizmetleri, vakıf kayıtları bu görüşü doğrulamaktadır. 6 <strong>13</strong>30 yılında Bizansa komşu<br />
memleketlerdeki siyasî teşekküllerden bahseden Ebu’l-Fida’nın, Candaroğulları<br />
1 Pachymeres, Tr. Coustin, Hist. De Constantinople, Paris 1673, VI, s.744-748.; G. Finlay,<br />
History of Greece, London,1851, s.445-447.; Câmiü’d-düvel, Çev. H. F. TURGAL, s.48-<br />
49.’dan naklen TURAN: Türkiye, s.6<strong>13</strong>-614.<br />
2 Osman Gazi sağlığında, oğlu Orhan Gazi’yi ve komutanlarını Ak-yazı ve Koca-eli bölgelerinin<br />
fethi için göndermiş ve bu civarda alınan yerler Akça Koca, Koñur Alp gibi komutanlara<br />
verilmiştir. bk. Aşık Paşaoğlu Tarihi, Haz. H. N. ATSIZ, MEB. Yay., 2. Baskı, (İstanbul,1992),<br />
s.30-32.; Osmanlı tahrirlerinde ve vakıf kayıtlarında bu günkü Düzce yöresi, Konur Apa’ya<br />
nispetle Koñrapa olarak zikredilmiştir. Bk. BOA. TD. 51, s.114.; BOA. TD. 438, s.421.; İBK.<br />
MCO. 15, v.159a-vd.<br />
3 Pervâneoğulları hakkında bk. Turan: a.g.e., s.527 vd.; İbn Batuta Seyahatnamesinden<br />
Seçmeler, s.59.<br />
4 Süleyman Paşa’nın İlhanlıların Anadolu umumî valisi Emir Çoban’ı <strong>13</strong>14 yılında Erzincan<br />
civarındaki Karanbük mevkiinde ziyaret ederek itaat arzettiği ve kendisine hil’at giydirildiği<br />
rivayet edilmektedir. Bk. AKSARAYÎ, s.251-252.<br />
5 İbn Batuta <strong>13</strong>30’larda Gerede üzerinden Safranbolu’ya uğradığında buranın yöneticisi olarak<br />
Süleyman Paşa’nın oğlu Ali Bey’i göstermiş ve onu ziyaret ettiğini söylemiştir. Bk. İbn Batuta<br />
Seyahatnamesinden Seçmeler, s.52.<br />
6 BOA. TD. 438, s.464,480.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 211<br />
beyliğini de bunlar içinde saymış olduğu görülmektedir. 1 Bu durumda Süleyman<br />
Paşa’nın sahip oldukları topraklar muhtemelen bu günkü Karabük-Zonguldak toprakları<br />
üzerinden Bizansın sahildeki sınırlarına ulaşmakta idi.<br />
Osman Bey’in vefatı üzerine yerine geçen oğlu Orhan Bey devrinde Bursa alınarak,<br />
beyliğin başkenti yapılmıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı beyliğinin doğu sınırlarında<br />
bulunan Göynük, Mudurnu, Bolu, Gerede, Mengen, Çağa gibi şehir ve kasabalara sahip<br />
olan mahallî yöneticilerin elinden buraların kesin olarak alındığı görülmektedir. Gerçi<br />
Osman Bey devrinde Bolu ve havalisinde Osmanlı fetihleri başlamış olsa da, henüz<br />
Bursa bile ele geçirilmeden Osmanlıların doğuda kalıcı fetihler gerçekleştirme ihtimali<br />
düşük kalmaktadır. 2 Orhan Bey devrinde ve bilhassa <strong>13</strong>30’lu yıllar sonrası, Osmanlılar<br />
Bolu havalisinde doğuya yani Candaroğulları toprakları istikametinde fetihler<br />
gerçekleştirerek ilk defa bu hükümdar zamanında Candaroğulları ile Osmanlılar<br />
doğrudan komşu olmuşlardır. 3 Bu tarihlerde Candaroğlu Süleyman Paşa ile çağdaşı<br />
olan Osmanlı hükümdarı Orhan Bey arasında zaman zaman anlaşmazlıklar ve siyasî<br />
çekişmeler olduğuna dair bir rivayetin El-Ömerî’den naklen verilmiş olmasına rağmen,<br />
bu konuda başka da bir teferruata rastlanmamıştır. 4<br />
Süleyman Paşa’nın <strong>13</strong>40’ların başında ölümünden sonra Orhan Bey’in Safranbolu<br />
istikametine doğru genişleme siyasetine hız verdiği görülmektedir. Bu konuda Orhan<br />
Bey’in oğlu olup, adı daha çok Osmanlıların Rumeli’ye geçişi hadiselerinde öne çıkan<br />
Şehzade Süleyman Paşa’nın, Bolu ve havalisinde Osmanlı ilerleyişinde aktif rol<br />
üstlenen komutanlardan biri olduğu anlaşılmaktadır. 5 Bu dönemde bir taraftan Bizans<br />
tahtında hak iddia eden Kantakuzen’e devamlı sûrette destek veren Osmanlılar, diğer<br />
taraftan Anadolu’daki topraklarını da genişletmeye dönük bir politika izlemişlerdir.<br />
Ankara’nın Osmanlıların eline geçişi bu politikayı çok güzel yansıtmaktadır. 6<br />
Süleyman Paşa’nın ölümünden, Kötürüm Bâyezid’in Candaroğlu hükümdarı<br />
oluşuna kadar geçen çeyrek asırlık zaman dilimi içinde, Candaroğulları ile Osmanlılar<br />
arasındaki ilişkileri aydınlatabilecek belgelerden şu an için yoksunuz. Muhtemelen bu<br />
yıllarda Orhan Bey’in fetih politikalarından çekinen Candaroğulları, batı istikametinde<br />
bir siyasî hareketten uzak durmuş görünmektedirler. Nitekim Orhan Bey’in <strong>13</strong>50’lerde<br />
1 Ebu’l-Fida, Fr. Çev. II 2 , s.145.’ten naklen YÜCEL: a.g.e., s.62.<br />
2 Bazı Osmanlı kaynaklarında mesela Evliya Çelebi’de anlatıldığı üzere daha Osman Bey<br />
devrinde bu günkü Ilgaz ilçesi çevresinin, Osmancık ilçesinin vb. Kastamonu’dan bile doğuda<br />
bulunan şehir ve kasabaların fethedildiğine dair rivayetler elbette ciddiyetten uzaktır ve bunlar<br />
menkıbelere dayanmaktadır. Bk. Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler I, Haz. H. Nihal<br />
ATSIZ, MEB. Yay., 3. Baskı, (Ankara,2001), s.217,219.<br />
3 Orhan Bey devrinde Osmanlıların Bolu istikametindeki fetihlerine dair çok da teferruatlı bilgi<br />
yoktur. Şimdilik bk. Aşık Paşaoğlu Tarihi, s.43.<br />
4 El-Ömerî, Taeschner neşri, s.42’den naklen YÜCEL: a.g.e., s.61.<br />
5 Şehzade Süleyman Paşa’nın Bolu çevresinde Göynük ve Mudurnu’ya hakim olarak buralarda<br />
adaleti sağladığını Osmanlı tarihçileri nakletmişlerdir. Bk. Aşık Paşaoğlu Tarihi, s.43.<br />
6 Orhan Bey devrinde Osmanlı Bizans ilişkileri ve Kantakuzen’in taht mücadelesi sırasında<br />
Osmanlılarla olan münasebetleri hakkında bk. George OSTROGORSKY: Bizans Devleti<br />
Tarihi, Çev: Fikret IŞILTAN, TTK Yay., (Ankara,1995), s.463-493.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
212 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />
artık Safranbolu ve Karadeniz kıyısında Ereğli’ye kadar ilerlediği malumdur. 1<br />
Osmanlıların Candaroğlu I. Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra ele geçirdikleri<br />
Safranbolu’yu, <strong>13</strong>61 veya biraz öncesinde Candaroğulları beyliğinin başına geçen<br />
Kötürüm Bâyezid zamanında kaybettikleri ve hatta bu günkü Eskipazar, Ulus, Bartın<br />
yörelerinin de Candaroğullarının elinde bulunduğu, bu yörelere ait vakıf kayıtlarından<br />
anlaşılmaktadır. 2 Kötürüm Bâyezid Bey’in, bir ihtimal Orhan Bey’in vefat edip yerine I.<br />
Murad’ın geçtiği yıllardaki taht değişikliği sırasında böyle bir genişleme siyaseti izlemiş<br />
olması mümkündür.<br />
Osmanlılarda Orhan Bey’in yerine geçen oğlu I. Murad 3 ve Candaroğullarında Âdil<br />
Bey’in yerine geçen Kötürüm Bâyezid devirlerinde Osmanlılarla Candaroğulları<br />
arasındaki münasebetler hakkında daha doyurucu malumat elde edilmektedir. Bu<br />
dönemde Candaroğulları, evlenme yoluyla Osmanlılarla akrabalık kurmuşlardır.<br />
Kötürüm Bâyezid Bey, Rumeli fatihi olarak bilinen ve Orhan Bey’in oğlu olan Şehzade<br />
Süleyman Paşa’nın kızı ile evlenmiştir. Bu evlilikten İsfendiyar Bey dünyaya gelmiştir. 4<br />
Esasen Candaroğullarının menşeinin Osmanoğulları gibi Oğuzların Kayı boyundan<br />
olduğunun kabul görmesi vb. sebepler iki beyliği birbirine yaklaştırmıştır. 5 Ancak iki<br />
taraf arasındaki yakınlaşmanın en önemli sebeplerinden biri olarak I. Murad devrinde<br />
Osmanlıların Balkanlardaki ilerleyişine karşı Avrupa’da ciddî olarak ilk büyük<br />
direnmelerin başlamış olması nedeniyle, Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki siyasî<br />
güçlerle her hangi bir sürtüşmeye girmek istememesi gösterilebilir. En azından bu tip<br />
kız alışverişleriyle Candaroğulları Beyliği, Osmanlı yanına çekilmeye çalışılmış veya bu<br />
beyliğin Osmanlılara karşı her hangi bir harekette bulunması engellenmek istenmiştir.<br />
Anadolu’da bilhassa Karamanoğullarının Osmanlılara karşı bir rakip olarak sivrilmesi<br />
neticesinde, bu beyliğin gelecekte ortaya çıkaracağı tehditlere karşı Candaroğulları bir<br />
denge unsuru olarak seçilmiştir.<br />
Osmanlı hanedanı ile Candaroğulları hanedanı arasında gerçekleşen siyasî mahiyetteki<br />
evliliklerin, Osmanlıların kuzeydoğusunu, güney ve doğu istikametindeki tüm haberleşme<br />
hattını güvence altına almak şeklinde stratejik bir maksada yönelik olmuş olduğuna dair<br />
de yorumlar yapılmıştır. 6 Diğer taraftan Osmanlıların Balkanlardaki fütuhatını, Bizansa<br />
karşı kurmuş olduğu kesin üstünlüğü ve Anadolu’da dâimî sûrette doğu istikametinde<br />
gösterdiği genişlemeyi, Candaroğulları beylerinin yakın takibe almış olduğu, Kötürüm<br />
Bâyezid’in, I. Murad’la olan ilişkilerini hısımlık kurmak yoluyla kontrol altında tutmayı<br />
1 Ereğli, Gerede ve çevresinde Orhan Bey devrinden kalma vakıf kayıtları bunun delilidir. Bk.<br />
İBK. MCO. 15., v.153b.<br />
2 İBK. MCO. 15, v.84b,88a.<br />
3 I. Murad’ın faaliyetleri ve Candaroğulları ile ilişkileri hakkında bk. UZUNÇARŞILI: “Murad I”,<br />
İA., C.VIII/79, s.590-592.<br />
4 Bu evlilikten Uzunçarşılı bahsetmekte ancak başka da bir bilgi vermemektedir. Ancak Kötürüm<br />
Bâyezid’in eşi olan bu hanım sultan, <strong>13</strong>95 yılında vefat etmiş ve Sinop’ta Candaroğlu devrine<br />
ait Aynalı Kadın adı ile meşhur olan türbeye defnedilmiştir. Bu türbenin bakımı için vakıflar<br />
tahsis edilmiştir. Bk. UZUNÇARŞILI: Osmanlı Tarihi I, TTK Yay., 7. Baskı, (Ankara,1998),<br />
s.84.; BOA: TD. 438, s.694.<br />
5 Kuzeybatı Anadolu’da Kayılarla ilgili yer adlarına dair bk. Cevdet YAKUPOĞLU: İsfendiyar<br />
Bey ve Zamanı, G.Ü. S.B.E. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Ankara,1999), s.105-106.<br />
6 A. D. ALDERSON: Osmanlı Hanedanının Yapısı, İz Yay., İstanbul, 1988, s. 146.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 2<strong>13</strong><br />
hedeflediği de söylenebilir. Nitekim Kötürüm Bâyezid’in, I. Murad’ın oğlu şehzade<br />
Bâyezid’in Germiyanoğlu Süleyman-Şah’ın kızı Sultan Hatun ile evlenmesi (<strong>13</strong>78-<strong>13</strong>81)<br />
dolayısıyla Bursa’da düzenlenen düğün için elçi ve hediye yollayan beyler arasında da adı<br />
geçtiği görülmektedir. 1 Diğer yandan iki taraf arasındaki ilişkilerin samimî olmadığını<br />
da söylemek gerekir. Osmanlıların Avrupa kıtasında giriştiği sistemli fetihler neticesi<br />
kuvvetlenmesinden ve Anadolu’da da Germiyanoğulları ile Hamidoğullarından bir<br />
kısım toprakları barış yoluyla elde etmesinden 2 sonra, Candaroğlu hükümdarı endişe<br />
duymaya başlamıştır. Daha <strong>13</strong>61’de I. Murad’ın Ankara’yı ikinci kez Osmanlı topraklarına<br />
dahil edip şehri kalıcı bir Osmanlı vilâyeti haline dönüştürmesi, Karamanoğulları gibi<br />
Candaroğulları Beyliği’ni de, Osmanlıların kendilerini yok etmeye yönelen potansiyel<br />
bir güç, dolayısıyla bir düşman olduğu gerçeği ile yavaş yavaş karşı karşıya getirmiştir.<br />
Osmanlıların da siyasetleri gereği, Anadolu’da kendilerine rakip olabilecek hiçbir gücü<br />
bırakmak istemedikleri ve Karamanoğullarından sonra ikinci büyük rakip olarak<br />
Candaroğullarını gördükleri iddia edilmektedir.” 3<br />
Osmanlı genişlemesine karşı Kötürüm Bâyezid’e yardım edebileceklerin başında<br />
Amasya Türkmen emiri Ahmed Bey geliyordu ki bu kişi Kötürüm Bâyezid’in<br />
damadıydı. Kötürüm Bâyezid; babası Hacı Şadgeldi’nin Sivas hükümdarı Kadı<br />
Burhaneddin Ahmed tarafından öldürülmesinin intikamını almak isteyen damadı Emir<br />
Ahmed’e yardım ederek, karşılığında Osmanlılara karşı bu beyin desteğini sağlamayı<br />
hedeflemiştir. Bu yardım kuvvetinin başında Kötürüm Bâyezid’in oğullarından<br />
İsfendiyar Bey bulunmakta idi (<strong>13</strong>82). 4 Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin, Kötürüm<br />
Bâyezid’in gönderdiği yardımcı kuvvetlerle destekli Amasya ordusuna karşı ilk başlarda<br />
başarısız olsa da daha sonra bu müttefik ordusunu arka arkaya bozguna uğratmıştır<br />
(<strong>13</strong>83). Neticede Kötürüm Bâyezid’in bu siyaseti, Candaroğulları kuvvetlerinin boş yere<br />
kendi merkezlerinden uzakta, sonucu belirsiz bir mücadele içinde kalmasına sebebiyet<br />
vermiştir. Emir Ahmed Bey ise Candaroğullarının kendisine yeterli desteği<br />
sağlayamamasından ve kayın pederinin davranışlarının samimi olmamasından şikayetçi<br />
olmuştur. Böylece Emir Ahmed Bey, bu günlerde doğudaki siyasî hadiseleri yakından<br />
takip eden Osmanlı hükümdarı I. Murad’ı kendine müttefik olarak uygun bulmuş ve<br />
ondan yardım istemiştir. 5<br />
1 Bu düğün ve tahminî tarihi üzerindeki değerlendirmeler için bk. UZUNÇARŞILI: Osmanlı<br />
Tarihi I, s.60,61,174.<br />
2 UZUNÇARŞILI: a.g.e, s.51.<br />
3 Çandarlı Kara Halil Paşa ile Sultan I. Murad arasında geçen bir konuşmada Sultan Murad,<br />
Karamanoğlu’nun ahvalini sorunca Çandarlı şöyle der: “Hünkârım, Karamanoğlu Ali Bey, bir<br />
acar kişidir. Boş durmaz, işittim ki halen Ankara kalesini elinde tutan Ahiler ve Aydın, Saruhan<br />
ve Germiyan oğullarını da kandırarak ülkemizi harap etmek istermiş. Belki Kastamonu’daki<br />
İsfendiyaroğulları da onlarla birlik olacaktır.” Bk. Zuhurî Danışman ve S. GÖK Osmanlı<br />
Padişahları Serisi, (İstanbul,1966), s.99.; John E. WOODS: 300 Yıllık Türk İmparatorluğu<br />
Akkoyunlular, Çev. Sibel ÖZBUDUN, , Milliyet Yay., İstanbul,1993, s.165.<br />
4 Aziz B. Erdeşir-i Esterabadî: Bezm ü Rezm, Çev. Mürsel ÖZTÜRK, Kültür Bakanlığı Yay.,<br />
(Ankara,1990), s.250,270.; AHMED TEVHİD: “Kadı Burhaneddin Ahmed”, TOEM, 25-30,<br />
(<strong>13</strong>30), s.185 vd.; YAKUPOĞLU: a.g.tez., s.15 vd.<br />
5 Hüseyin Hüsameddin İsfendiyar Bey’in, savaşlarda isteksiz davrandığını, kuvvetlerini geri<br />
planda tuttuğunu ve asıl muharebeyi yapanın Emir Ahmed’in kuvvetleri olduğunu, Emir<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
214 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />
I. Murad’ın, Amasya beyinin bu ittifak teklifine sıcak bakmış olduğu görülmektedir.<br />
Zaten aynı günlerde Candaroğulları başkentinde meydana gelen gelişmeler de<br />
Osmanlıların taraflar arasındaki rekabet veya sürtüşmeden yararlanma fırsatı<br />
bulmalarına imkân verecek nitelikte idi. Hadiselerin başlangıcında, Candaroğlu<br />
hükümdarı Kötürüm Bâyezid’in hanedan içi bazı uygulamaları müessir olmuştur. Şöyle<br />
ki, Kötürüm Bâyezid Bey’in, memleketin yönetimini çok sevdiği oğlu İskender Bey’e<br />
vermek niyetinde olduğunu duyan büyük oğlu Süleyman Paşa, babasına kızarak kardeşi<br />
İskender’i öldürdükten sonra kaçıp Osmanlılara sığınmış ve beyliğe hakim olmak için<br />
Sultan I. Murad’dan yardım istemiştir. Öte yandan Bâyezid Bey, oğlu İskender’in katili<br />
olan diğer oğlu Süleyman Paşa’nın biri kız, diğeri erkek iki çocuğunu, yani kendi<br />
torunlarını öldürterek intikam almıştır. I. Murad’ın Anadolu’da mümkün olduğunca<br />
doğuya doğru genişleme siyasetine de uygun olan, Süleyman Paşa’nın ittifak teklifi<br />
hemen kabul görmüştür. 1<br />
Kötürüm Bâyezid, oğlu Süleyman Paşa’nın Osmanlılara iltica etmesi neticesinde I.<br />
Murad’ın ona destek vererek Kastamonu üzerine kuvvet sevk edeceğini elbette tahmin<br />
etmişti. Bunun için kendisine güçlü bir müttefik bulması gerekiyordu. Anadolu’nun<br />
içlerine doğru bir Osmanlı ilerleyişini hiçbir zaman istemeyen Kadı Burhaneddin<br />
Ahmed’in bu güce sahip olduğunu biliyordu. Kötürüm Bâyezid bu nedenlerle Amasya<br />
emiri Ahmed Bey’e vermiş olduğu desteği geri çekmiş ve Kadı Burhaneddin’le olan<br />
bozuk ilişkilerini hızla tamir yoluna gitmiştir. Bunun bir nişanesi olarak Kadı<br />
Burhaneddin’e dostluk bildiren elçiler gönderen Kötürüm Bâyezid aynı zamanda<br />
gönderdiği kuvvetlerle Amasya emirine ait Merzifon’u yağmalatmış ve ganimetleri de<br />
Kadı Burhaneddin’e göndermeyi taahhüt etmiştir. Ancak onun bu ganimetleri tekrar<br />
Emir Ahmed’e iade etmesi Kötürüm Bâyezid’le Kadı Burhaneddin arasındaki ilişkileri<br />
yeniden gerginleştirmiştir. 2 Candaroğlu hükümdarının, bu hareketiyle bir taraftan Kadı<br />
Burhaneddin’in diğer taraftan da damadı olan Emir Ahmed’in gönlünü hoş etmek ve<br />
Osmanlılara karşı doğuda iki önemli müttefiki elinde tutmak istediği anlaşılıyor. Ancak<br />
Kötürüm Bâyezid, Osmanlı tehlikesinin ciddiyetini yeniden hissetmiş olacak ki Kadı<br />
Burhaneddin’in desteğini yeniden kazanmak için harekete geçmiştir. Ancak henüz Kadı<br />
Burhaneddin’in yardımı sağlanamadan, Osmanlı yardımcı kuvvetlerinin başına geçirilen<br />
Candaroğlu şehzadesi Süleyman Paşa, Kastamonu’ya girerek, burada yapılan savaşı<br />
kazanmış ve yenilgiyi kabul eden Kötürüm Bâyezid Sinop’a çekilmiştir. Kastamonu bu<br />
şekilde Osmanlı destekli Süleyman Paşa’nın eline geçmiştir (<strong>13</strong>83-<strong>13</strong>84). 3<br />
I. Murad’ın Candaroğulları üzerinde baskı kurma düşüncesinin baştan beri mevcut<br />
olduğu anlaşılmaktadır. Hadiselerin gelişimi bu düşünceyi doğrulamaktadır. Nitekim I.<br />
Murad, Süleyman Paşa’nın Kastamonu’da duruma hakim olmasından kısa bir süre sonra<br />
ordusuyla Kastamonu’ya gelerek, şehri işgal etmiş ve Süleyman Paşa’yı tutuklamıştır.<br />
Böylece ilk defa Osmanlı kuvvetleri kendisinden sonra Anadolu’daki en güçlü beyliklerden<br />
Ahmed’in, Kötürüm Bâyezid’in Amasya’yı ele geçirmeye çalıştığını düşündüğünü iddia<br />
etmiştir. Bk. HÜSEYİN HÜSAMEDDİN: Amasya Tarihi, (İstanbul,1927), C.III, s.125-127,128.<br />
1 Bezm ü Rezm, s.357.; HÜSEYİN HÜSAMEDDİN: a.g.e., s.129.<br />
2 Bu hadiseler için bk. Bezm ü Rezm, s.283.<br />
3 Bâyezid Bey’in Sinop’a çekildiği sırada diğer oğlu İsfendiyar Bey’in Amasya’da olduğuna dair<br />
rivayetler vardır. HÜSEYİN HÜSAMEDDİN: a.g.e., s.129,<strong>13</strong>2.; YÜCEL: a.g.e., s.73.;<br />
YAKUPOĞLU: a.g.tez, s.32-33.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 215<br />
biri olan Candaroğulları başkentine bir anda egemen olmuştur. Elbette ki bu durum çok<br />
sürmemiş, Süleyman Paşa bir fırsatını bularak, Osmanlıların elinden kurtularak Kastamonu<br />
halkının desteğini yanına çekmiştir. Halk birleşerek Süleyman Paşa lehinde harekete<br />
geçince, I. Murad bu şehirde daha fazla tutunamayacağını anlamış ve bu bölgede ele<br />
geçirdiği yerlerin hepsini Kötürüm Bâyezid’e bıraktığını ilan ederek memleketine dönmek<br />
zorunda kalmıştır. Bunun üzerine durumu müsait gören Bâyezid Bey, Sinop’tan hareket<br />
ederek Kastamonu’ya ulaşmış, Süleyman Paşa üzerine yürüyüşe geçerek oğlunu burayı<br />
terke mecbur etmiş ve eski payitahtı Kastamonu’ya yeniden sahip olmuştur. 1<br />
Kastamonu halkının Süleyman Paşa’ya bağlılığını gözleriyle gören I. Murad, ikinci<br />
defa yanına sığınan bu şehzadeyi yeniden himayesi altına almış ve büyük kardeşi<br />
Şehzade Süleyman Paşa’nın kızı (Sultan Hatun) ile de evlendirmiştir. Böylece Osmanlı<br />
sarayından Candaroğulları hanedanına ikinci defa gelin gitmiş ve Kötürüm Bâyezid ile<br />
oğlu Süleyman Paşa iki kız kardeşle evlenerek bacanak olmuşlardır. 2 Düğünden sonra I.<br />
Murad, maiyetine verdiği bir kuvvetle Süleyman Paşa’yı ikinci defa Kastamonu üzerine<br />
göndermiş, karşı koyamayacağını anlayan ve esasen artık yaşlanmış bulunan babası<br />
Kötürüm Bâyezid’in, Sinop’a çekilmesiyle de, bu defa savaşmadan Kastamonu’ya sahip<br />
olmuştur (<strong>13</strong>84). Kötürüm Bâyezid’in kuvvetlerinin bir kısmının bu sırada oğlu<br />
İsfendiyar Bey kumandasında Amasya taraflarında bulunduğu anlaşılıyor. 3 Kötürüm<br />
Bâyezid gönderdiği bu kuvvetlerle damadı Emir Ahmed’i kontrol altında tutmak ve<br />
Amasya’nın Osmanlıların eline geçmesini önlemek istemiştir. Tecrübeli Candaroğlu<br />
beyinin, Osmanlıların Amasya’yı ele geçirmekle Candaroğulları Beyliği’ni güneydoğudan<br />
da çepe çevre sarması tehlikesini fark etmiş olduğu göze çarpmaktadır. Ancak<br />
Candaroğlu kuvvetlerinin bu şekilde üçe ayrılması, bir kısmının Bâyezid Bey, bir kısmının<br />
Süleyman Paşa ve diğer bir kısmının da İsfendiyar Bey maiyetinde bulunması gerçekte<br />
Osmanlıların işine yaramış ve Kastamonu gibi mühim bir başkent bir süreliğine elden<br />
çıkmıştır.<br />
Sinop’ta ikâmete mecbur kalan Kötürüm Bâyezid Bey’in kısa süre sonra vefat ettiği<br />
anlaşılıyor (<strong>13</strong>85). Yanında bulunan ve kardeşi Süleyman Paşa ile mücadelede babasına<br />
her seferinde destek olan İsfendiyar Bey’in, babasının ölümü ile birlikte Sinop’ta<br />
müstakil bir Candaroğlu hükümdarı gibi hareket etmeye başladığı görülecektir. Asıl<br />
başkent Kastamonu’ya hâkim olan Süleyman Paşa ise, beyliğin ana kolunu bu şekilde<br />
devam ettirmeyi başarmış; Osmanlı desteği ile babasını devirerek hükümdar olmuş bir<br />
şahsiyet olarak kayıtlara geçmiştir. Böylece Osmanlıların ilk aşamadaki hedefleri<br />
gerçekleşmiş ve Anadolu’nun kuzeydoğusundaki bu en güçlü rakipleri Kastamonu ve<br />
Sinop kolu olmak üzere resmen ikiye ayrılmıştır. 4<br />
1 Bezm ü Rezm, s.357-358.<br />
2 Birinci düğün Şehzade Süleyman Paşa’nın kızı ile Kötürüm Bâyezid’in evliliği neticesinde<br />
gerçekleşmişti ki bu konuya daha önce değinilmişti. Bk. Bezm ü Rezm, s.358.; UZUNÇARŞILI:<br />
Osmanlı Tarihi I, s.84.<br />
3 HÜSEYİN HÜSAMEDDİN: a.g.e. s.<strong>13</strong>1.<br />
4 Uzunçarşılı, Candaroğulları beyliğinin <strong>13</strong>83’te ikiye ayrıldığını ve Süleyman Paşa’nın da bu<br />
tarihten itibaren Candaroğulları Beyliği’nin başında bulunduğunu iddia etmiştir. Ancak babası<br />
Kötürüm Bâyezid’in <strong>13</strong>85’te Sinop’ta vefat etmesine ve Osmanlı baskısından kurtulmasına<br />
kadar Süleyman Paşa’nın müstakil bir bey olduğunu kabul etmek mümkün görünmemektedir.<br />
Bk. UZUNÇARŞILI: “Murad I”, İA., C.VIII, s.591-592.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
216 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />
Süleyman Paşa (<strong>13</strong>85-<strong>13</strong>92) ve hatta İsfendiyar Bey, ilk birkaç yıl I. Murad’la iyi<br />
geçinme politikasını takip etmişlerdir. Kosova Meydan Muharebesi (<strong>13</strong>89)’ne Candaroğlu<br />
hükümdarlarının da yardımcı kuvvet gönderdiği bilinmektedir. I. Murad’ın bu<br />
muharebede şehid düşmesi üzerine Osmanlı tahtına çıkarılan oğlu Yıldırım Bâyezid’in<br />
ilk günlerinde de, bu beylerin Osmanlılarla dost ve müttefik kaldıkları anlaşılıyor. 1<br />
Osmanlıların Balkanlardaki meşguliyetinden istifade eden, başta Karamanoğulları<br />
olmak üzere diğer Batı Anadolu beylikleri kendi aralarında ittifak oluşturmuşlardı.<br />
Yıldırım Bâyezid, Rumeli ve Bizans işlerini yoluna koyduktan sonra Anadolu’da<br />
beliren ittifaka karşı harekete geçtiğinde, bu beylikler üzerine yapacağı seferde Yıldırım<br />
Bâyezid’e sadece Candaroğlu II. Süleyman Paşa destek vermiş ve mühim miktardaki bir<br />
ordunun başında olarak bizzat Osmanlı kuvvetlerine iltihak etmiştir. <strong>13</strong>90 yılı içinde<br />
harekete geçen Yıldırım Bâyezid, Alaşehir, Aydın, Menteşe ve Germiyan topraklarını<br />
ele geçirmiştir. 2 Ancak bu seferden sonra Süleyman Paşa’nın Osmanlı ittifakından<br />
ayrıldığı görülmektedir. Dostluk ilişkilerinin bu şekilde sona ermesinin belli başlı<br />
sebepleri vardır. Her şeyden önce, topraklarını Osmanlılara kaptıran Batı Anadolu<br />
beylerinden Aydın, Saruhan ve Menteşeoğulları hükümdarlarının değişik yollardan<br />
Candaroğullarının yanına iltica etmiş olmaları, Osmanlıların Candaroğlu Süleyman<br />
Paşa’ya ve belki de İsfendiyar Bey’e karşı olan tavırlarının sertleşmesine neden<br />
olmuştur. 3 Diğer taraftan, Batı Anadolu beyliklerinin ortadan kaldırılmasında Yıldırım<br />
Bâyezid’e yardım eden II. Süleyman Paşa, Osmanlı hükümdarının Anadolu siyasî<br />
birliğini kat’i sûrette tahakkuk ettirme yolunda elde ettiği bu ilk başarısından sonra<br />
sıranın kendisine gelmiş olduğunu anlayarak, Yıldırım Bâyezid’in ittifakından ayrılıp<br />
Kastamonu’ya dönmüş ve Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed ile<br />
münasebetlere girişmiştir. Bu ittifakın Osmanlılarca haber alındığı ve Süleyman Paşa’ya<br />
karşı olan tu<strong>tum</strong>larının değiştiği bilinmektedir. 4<br />
Yıldırım Bâyezid’in Batı Anadolu seferinden sonra, aleyhine kurulmuş Anadolu<br />
ittifakının öncüsü durumunda bulunan Karamanoğlu Alâaddin Ali Bey’in üzerine<br />
yürümesi üzerine, Süleyman Paşa ile Kadı Burhaneddin, Dânişmendiye vilâyeti<br />
dahilindeki Karahisar’da buluşarak, Osmanlı aleyhine ortak harekat ve Karamanoğulları<br />
hükümdarının kendilerinden istediği yardımı yapma hususunda anlaşmaya varmışlardır.<br />
Bu görüşme sırasında Süleyman Paşa, Ankara ve Çankırı taraflarına akınlar yapılmasını,<br />
1 Bu savaş ve Candaroğlu kuvvetlerinin de muharebeye iştiraki hakkında bk. MÜNECCİMBAŞI<br />
AHMED DEDE: Sahaifü’l-ahbâr fi Vekayiü’l-a’sar, Çev. İ. ERÜNSAL, Müneccimbaşı Tarihi<br />
I, Tercüman 1001 Temel Eser, s.<strong>13</strong>3 vd.; HOCA SADEDDİN EFENDİ: Tâcü’t-Tevârih, Haz. İ.<br />
PARMAKSIZOĞLU, (Ankara,1992), C.I, s.177.; ALİ: “Candaroğlu Hükümeti”, TOEM, 1-6,<br />
(<strong>13</strong>40), s.8.; Yıldırım Bâyezid’in faaliyetleri hakkında bk. M. Halil YINANÇ: “Bâyezid I”, İA.,<br />
C.II, (İstanbul,1961), s.362-392.<br />
2 Bezm ü Rezm, s.359.; WİTTEK: a.g.e., s.77,79.<br />
3 Batı Anadolu beylerinden kimlerin ve hangi yollardan Candaroğullarının yanına kaçtıkları<br />
hakkında bk. Tâcü’t-Tevârih, C.I, s.196-197.; MEHMED NEŞRÎ: Neşrî Tarihi, Haz. M. A.<br />
Köymen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1000 Temel Eser Dizisi, 1. Baskı, (Ankara,1983-84),<br />
C.I, s.150.; WİTTEK: a.g.e., s.84-85,86.<br />
4 Bazı Osmanlı kaynakları II. Süleyman Paşa’yı babası Kötürüm Bâyezid’le karıştırmışlardır. Bk,<br />
Neşrî Tarihi I., s.151.; Krş. Rûhî Tarihi, Haz: H. Erdoğan CENGİZ ve Y. YÜCEL<br />
(Ankara,1992), s.392-393; Müneccimbaşı Tarihi I, s.<strong>13</strong>5; Tâcü’t-Tevârih I., s.200.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 217<br />
bu bölgenin yağmalanması halinde Yıldırım Bâyezid’in Konya’yı muhasaradan<br />
vazgeçerek geri dönebileceği tezini ortaya atmıştır. Fakat Kadı Burhaneddin bizzat<br />
Karamanoğlu ile birleşip harp yapmayı doğru bularak bu teklifi reddetmiş, neticede bu<br />
görüş kabul edilerek Süleyman Paşa ve Kadı Burhaneddin birlikte Kırşehir’e kadar<br />
ilerlemişlerdir. Kara Tatar ve Moğol ümerasına da haber gönderilerek onların da bir<br />
kısmı bu ittifaka dahil edilmiştir. 1 Ancak bu ittifak kuvvetleri henüz yetişemeden<br />
çaresiz durumda kalan Karamanoğlu hükümdarı Alâaddin Ali Bey, Beyşehir ve diğer<br />
bazı yerleri Osmanlılara vermek kaydıyla anlaşmayı kabul etmek zorunda kalmıştır.<br />
Bunu haber alan Süleyman Paşa ve Kadı Burhaneddin Ahmed’in, bu durumda<br />
yapabilecekleri bir şey kalmamış, Osmanlılar aleyhine yarım kalan bu teşebbüsten sonra<br />
2<br />
her iki hükümdar da ülkelerine dönmüştür.<br />
Yıldırım Bâyezid, Süleyman Paşa’yı cezalandırmak için Karaman seferinden hemen<br />
sonra (<strong>13</strong>91) Kastamonu üzerine yürümüştür. Osmanlı tehlikesini gören Süleyman<br />
Paşa’nın, Sivas hükümdarından yardım istemesi üzerine, Kadı Burhaneddin bir taraftan<br />
yardım hazırlıklarına başlamış ve diğer taraftan da Süleyman Paşa’nın elçisinin yanına<br />
kendi elçisini de katarak Yıldırım Bâyezid’in yanına yollamıştır. Kadı Burhaneddin,<br />
elçisi vasıtasıyla Osmanlı hükümdarından Kastamonu’ya karşı giriştiği askeri harekata<br />
son vermesini, aksi halde kendisine karşı harp açmak niyetinde olduğunu bildirerek<br />
ordusuyla Amasya’ya doğru harekete geçmiştir. 3 Kadı Burhaneddin’i o an için karşısına<br />
almak istememesi ve esasında o günlerde Balkanlarda Eflak beyi Mirçea’nın Osmanlı<br />
aleyhindeki faaliyetlerinden haberdar olması gibi sebeplerle, Yıldırım Bâyezid’in<br />
Candaroğulları üzerine gerçekleştirdiği harekât sonuçsuz kalmıştır. 4 .<br />
Yıldırım’ın, Rumeli’de işleri yoluna koyduktan sonra, ertesi yıl (<strong>13</strong>92) tekrar<br />
Kastamonu üzerine yürüdüğü anlaşılmaktadır. Fakat Kadı Burhaneddin’in müttefiki<br />
Süleyman Paşa’ya yardım için harekete geçtiğini duyunca ikinci kez geri dönmek<br />
zorunda kalmıştır. 5 Böylece bir zaman için rahat nefes alan Süleyman Paşa kendini o<br />
kadar rahat hissetmiş olacak ki, bir müddet sonra Kadı Burhaneddin’in rakipleri<br />
Taşanoğulları, Taceddinoğulları ve Bafra emirleri ile işbirliği yapmaya başlamıştır.<br />
Süleyman Paşa, hem Kadı Burhaneddin’in desteğini almak, hem diğer Anadolu<br />
beylikleri ile iyi ilişkiler kurmak ve hem de Osmanlı tehlikesini bertaraf etmek gibi<br />
uygulanması pek mümkün görünmeyen bir politika izlemiştir. Bütün bu siyasî<br />
manevralar içinde Sinop’ta ikâmet eden diğer Candaroğlu hükümdarı İsfendiyar Bey’in,<br />
mümkün olduğunca olayların dışında kalmayı tercih ettiği anlaşılmaktadır.<br />
Yıldırım Bâyezid, bu durumu gördükten sonra Candaroğulları beyliğini kat’i olarak<br />
Osmanlı ülkesine ilhak etmek niyetinin ne kadar isabetli olduğunu düşünmüş ve bu<br />
amaçla yeniden hazırlıklara başlamıştır. Bundan haberdar olan Süleyman Paşa da, Kadı<br />
Burhaneddin ile tekrar barışarak yeni bir ittifak oluşturmaya çalışmıştır. Kadı Burhaneddin,<br />
1 Bezm ü Rezm, s.360-361.<br />
2 A.g.e., s.362.<br />
3 a.g.e., s.363-364.<br />
4 Eflak beyini Kışkırtanların Candaroğlu beyleri olduğu iddia edilmektedir. Bk. Neşrî Tarihi I.,<br />
s.151; Rûhî Tarihi,s.392-393.; Tâcü’t-Tevârih I., s.200; B. JOSEPH V. HAMMER: Osmanlı<br />
Devleti Tarihi, Üçdal Neşriyat, İstanbul,1983, C.I, s.198.<br />
5 Bezm ü Rezm, s.364.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
218 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />
her şeye rağmen Süleyman Paşa’yı Osmanlılara yem olmaktan kurtarabilmek için<br />
yardım etmeyi kendi politikasına uygun bulmuş ve veziri Mehmed Çelebi’yi<br />
Kastamonu’ya göndermiştir. Ancak Mehmed Çelebi Sivas hükümdarına ihanet ederek<br />
Candaroğulları, Taceddinoğulları ve Taşanoğulları ile bir ittifak oluşturmuştur. 1<br />
Süleyman Paşa’nın bütün bu siyasî manevraları kendisini kurtarmaya yetmemiş ve<br />
kısa bir süre sonra Osmanlı ordusu Kastamonu üzerine harekete geçmiştir. Süleyman<br />
Paşa, Kadı Burhaneddin’den tekrar özür dileyip onun desteğini yine elde etmesine<br />
rağmen, bütün bunlar yeterli olmamış ve henüz Kadı Burhaneddin’in yardımı gelmeden<br />
Yıldırım Bâyezid süratle Kastamonu’ya girerek Süleyman Paşa’yı bertaraf etmiştir. Bu<br />
sûretle Candaroğulları Beyliği’nin Kastamonu ve havalisini içine alan kısmı<br />
Osmanlıların eline geçmiştir (<strong>13</strong>92). 2 Böylece bir asra yakın Candaroğullarına<br />
başkentlik yapan Kastamonu, I. Murad’ın geçici işgali sayılmazsa ilk defa<br />
Candaroğullarının elinden çıkmış olmaktadır ki, bu durum 1402 Ankara Savaşı’na ve<br />
dolayısıyla Yıldırım Bâyezid’in tahttan düşürülmesine kadar devam edecektir.<br />
Osmanlı kuvvetleri bu sefer neticesinde Kastamonu ile birlikte Safranbolu, Bakır<br />
Küresi (Küre) ve diğer bazı kazaları ele geçirmiş oldular. 3 Bu sırada Sinop’ta bulunan<br />
İsfendiyar Bey, kardeşi Süleyman Paşa’nın Yıldırım Bâyezid tarafından ortadan<br />
kaldırılarak beyliğin Kastamonu topraklarının Osmanlılara katılmasından sonra sıranın<br />
kendisine geleceğinden çekinerek barış istemiştir. Yıldırım Bâyezid bu teklifi kabul<br />
ederek barış yapılmış ve iki taraf arasındaki sınır Kıvrım-bel denilen yerden çizilmiştir.<br />
Yıldırım Bâyezid’in bundan sonra Kastamonu’da uzun müddet kalmadığı ve<br />
Kastamonu valisi olarak oğlu Emir Süleyman Çelebi’yi tayin ederek Bursa’ya döndüğü<br />
anlaşılmaktadır. 4 Böylece Candaroğulları, İsfendiyar Bey’in hükümdarlığında olmak<br />
üzere bir süre Sinop kolu halinde devam etmiştir.<br />
Yıldırım Bâyezid’in Sinop’ta İsfendiyar Bey tarafından himaye edilen Batı Anadolu<br />
beylerinin buradan uzaklaştırılmasını istediği rivayetine bakılacak olursa, İsfendiyar<br />
Bey bu günlerde Osmanlılara karşı elinde koz olarak bu beyleri tutmuştur. Sinop’ta<br />
1 A.g.e., s.368-370.;<br />
2 Hoca Sadeddin, Süleyman Paşa yerine Kötürüm Bâyezid’in adını verir ve Kastamonu'nun<br />
savaşsız olarak ele geçirildiğini Süleyman Paşa’nın kendiliğinden öldüğünü iddia eder. Esasen<br />
müellif, <strong>13</strong>85’te Kötürüm Bâyezid’in kendiliğinden ölümünü bu olayla karıştırmıştır. Bk.<br />
Tâcü’t-Tevârih I, s.208.; Krş. İ. Hami DANİŞMEND: İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi I,<br />
Türkiye Yay., (İstanbul,1971), s.97.; Georges CASTELLEN: Balkanların Tarihi, Milliyet Yay,<br />
İstanbul, 1995, s.67.; Kastamonu’nun Osmanlılar tarafından ele geçirilişi ve bununla ilgili<br />
verilen tarihler için bk. İstanbul'un Fethinden Önce Yazılmış Tarihi Takvimler, Yay. Osman<br />
TURAN (Ankara,1984), s.19; Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Yay. H. Nihal ATSIZ<br />
(İstanbul,1961), s.69.; UZUNÇARŞILI: Osmanlı Tarihi I, s.275-276.<br />
3 Safranbolu’nun adı sadece Neşrî’de geçmektedir. Bk. Neşrî Tarihi I., s.153,154.; Krş. Rûhî<br />
Tarihi, s.394.; Tâcüt-Tevârih I., s.208.; AHMEDÎ: Dâstân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman.<br />
Haz: N. Atsız. Osmanlı Tarihleri I, (1947), s.21.<br />
4 Neşrî Tarihî I., s.154.; Müneccimbaşı Tarihi I., s.<strong>13</strong>6; Tâcü’t-Tevârih I., s.208.; Osmanlı<br />
donanmasını Bizans İmparatoru II. Manuel Paleologos'un kumandası altında Sinop'a sevk<br />
ederek İsfendiyar Bey'i tazyîk ettiren Yıldırım Bayezid’in hedefinin Sinop’a da sahip olarak<br />
Candaroğulları meselesine son vermek olduğu ortadadır. Ancak Kadı Burhaneddin tehlikesi ve<br />
Rumeli’deki gelişmeler üzerine bu bölgede fazla oyalanmak istememiş olduğu da bir gerçektir.<br />
Bk. Danişmend: a.g.e., s.97.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 219<br />
misafir edilen beylerin <strong>13</strong>92 sonrasında bu şehirden ayrıldıkları ve muhtemelen bir-iki<br />
yıl sonra Anadolu kapılarına dayanmış olan Timur’a iltica ettikleri tahmin edilmektedir.<br />
Osmanlı kaynakları bu ilticadan bahsetmekte ancak tarih vermemektedirler. 1<br />
İsfendiyar Bey’in bir müddet sonra anlaşmaya aykırı hareket etmeye başladığı<br />
görülmektedir. Onun eski Candaroğulları başkenti Kastamonu’ya yeniden sahip olmak<br />
isteyeceği ve bunun için politikalar geliştireceği tabii karşılanmalıdır. Bu arada Yıldırım<br />
Bâyezid’in öncü birlikleri Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed ile Çorumlu<br />
sahrasında savaşmış ve yenilmiştir. Bu bozgun üzerine Sivas hükümdarının şöhreti<br />
artmış, Osmanlılara iltihak eden bazı mahallî beylikler tekrar Sivas hükümdarının<br />
tâbiiyetine girmiştir. İsfendiyar Bey’in bu aşamada Kadı Burhaneddin Ahmed’e<br />
yaklaştığı ve onun desteği sayesinde beyliğinin eski topraklarına yeniden sahip olmak<br />
istediği görülmektedir. Bu amaçla Kadı Burhaneddin’e değerli hediyelerle birlikte bir<br />
elçi göndermiştir. Ancak bu elçi, Amasya emiri ve Osmanlı taraftarı olan Ahmed Bey<br />
tarafından tutuklandığı için, Kadı Burhaneddin Amasya üzerine yürümek zorunda<br />
kalmıştır. 2 Yıldırım Bâyezid, İsfendiyar Bey’in kendi tâbiiyetinden çıkması karşısında<br />
ordusu ile harekete geçerek Sinop üzerine yürümüş ancak Kadı Burhaneddin’den<br />
çekindiği için Kastamonu’dan öteye geçememiştir (<strong>13</strong>93). Eflak işlerini hallettikten<br />
sonra tekrar Sinop üzerine yürüse de yine Kadı Burhaneddin’le olan mücadelesi<br />
yüzünden Sinop işini bir sonuca bağlayamamıştır. 3 İsfendiyar Bey, Kadı<br />
Burhaneddin’le olan ittifakı sayesinde birkaç kez Yıldırım Bâyezid’in elinden<br />
kurtulmuştur. Bu günlerde Kadı Burhaneddin Ahmed’in Amasya emirinden aldığı<br />
Maden kalesinin yönetimini İsfendiyar Bey oğlu Murad Bey’e vermiş olması da bu iki<br />
4<br />
müttefik arasındaki ilişkilerin ne denli sıcak ve samimi olduğunu göstermektedir.<br />
Kadı Burhaneddin’in Akkoyunlu aşireti reisi Kara Yülük Osman Bey tarafından<br />
öldürülmesinden (<strong>13</strong>98) sonra Yıldırım Bâyezid, Orta Anadolu’daki bazı yerleri ele<br />
geçirme politikasına hız vererek önce Amasya’yı ardından Sivas’ı almıştır. Arkasından<br />
yeni başarılar birbirini takip etmiş, Malatya, Divriği, Larende, Behisni vb. yerler<br />
Osmanlıların eline geçmiştir. 5 Böylece Yıldırım Bâyezid Anadolu’da Osmanlı adına<br />
siyasî birliği sağlamaya yönelik çok ciddî bir adım atmıştır. Sinop’a sahip İsfendiyar<br />
Bey’in bir gün sıranın kendisine de geleceğini tahmin ettiği ve bu yüzden kendisini<br />
Osmanlı tehlikesine karşı koruyabilecek daha güçlü bir müttefike ihtiyaç duyduğunun<br />
farkında olduğu söylenebilir. Esasen Batı ve Orta Karadeniz’de Sinop’la birlikte Gavur<br />
Samsunu ve Amasra’dan başka Osmanlı egemenliğini kabul etmeyen bir siyasî gücün<br />
kalmamış olması da Osmanlı tehlikesinin boyutlarını göstermektedir.<br />
1 Tâcü’t-Tevârih I, s.208.; Neşri Tarihi I, s.164.; Oruç Bey Tarihi, Haz. H. Nihal ATSIZ,<br />
Tercüman, 1001 Temel Eser (Ankara,1972), s.57.; Aşık Paşaoğlu Tarihi, s.75-76.; Timur’un<br />
faaliyetleri hakkında bk. NİZÂMÜDDİN ŞÂMÎ: Zafernâme, Çev. Necati LUGAL, TTK,<br />
(Ankara,1949).<br />
2 Bezm ü Rezm, s. 380-381.<br />
3 DANİŞMEND: a.g.e, s.99.<br />
4 Bezm ü Rezm’de Murad Bey, Kötürüm Bâyezid’in oğlu olarak gösterilmiştir. Bk. Bezm ü Rezm,<br />
s.385.; Krş. J.H. MORDTMANN: “İsfendiyâr-oğulları”, İA, C.V., s.1073; UZUNÇARŞILI:<br />
Anadolu Beylikleri, s.147.<br />
5 UZUNÇARŞILI: a.g.e, s.165.; Kadı Burhaneddin ve ölüm tarihi için bk. MİRZA BALA: “Kadı<br />
Burhaneddin”. İA, C.VI.,s.46-48.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
220 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />
Bu sıralarda doğudan Timur tehlikesi yaklaşıyordu. Timur’un gücünü anlayan<br />
Anadolu beyleri Osmanlılara karşı onun etrafında toplanmışlardı. Diğer yandan<br />
Timur’un önünden kaçan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf ve Celayirli Ahmed de<br />
Anadolu’ya gelerek Osmanlı devletine iltica etmişlerdi. İsfendiyar Bey’in de,<br />
topraklarını kaybetmiş Batı Anadolu beyleri ile birlikte Timur’a başvurduğu, elçiler<br />
vasıtası ile bu hükümdarla haberleştiği, hatta bizzat Timur’un katına çıkarak onunla<br />
bizzat görüştüğü (1401 sonbaharı) rivayetleri vardır. 1<br />
İsfendiyar Bey bu haberleşme ve görüşmeleri neticesinde, Osmanlılarla yapacağı<br />
savaşı kazanması halinde kendisine Candaroğulları beyliğinin eski topraklarını vereceği<br />
vaadini de Timur’dan almış bulunuyordu. Böylece Osmanlı hükümdarı Yıldırım<br />
Bâyezid’e karşı arkasında çok güçlü bir müttefik temin eden İsfendiyar Bey hakikaten<br />
emeline ulaşmış, 1402 Ankara Muharebesi’nde mağlup ve esir düşen Yıldırım<br />
Bâyezid’in elinde yaklaşık on yıl kalan Kastamonu, Çankırı, Kalecik, Tosya ve<br />
havalisinin yönetimini Timur fermanı ile kendi uhdesine almıştır. 2 İsfendiyar Bey’in,<br />
Timur’un Batı Anadolu’da bulunduğu bir sırada, yanında Timur’a hediye olarak<br />
sunmak üzere getirdiği bin (1000) kadar seçme atla deniz veya kara yolu üzerinden<br />
Timur’a Menteşe’de iltihak ettiği ve bir süre bu hükümdarın yanında kaldığı<br />
nakledilmiştir. Böylece beyliğinin eski topraklarını elde eden İsfendiyar Bey,<br />
Kastamonu’da bastırdığı paralarda Timur’un ismini zikrettirerek onun tâbiiyetini kabul<br />
etmiştir. 3<br />
Sonuç<br />
14. yüzyıl boyunca, Anadolu’da siyasî hâkimiyet mücadelesinde adları geçen en<br />
mühim beyliklerden Osmanlılar ve Candaroğulları arasındaki münasebetlerin<br />
incelenmesi neticesinde, bu iki siyasî gücün birbirleri ile olan ilişkilerinin ilk<br />
dönemlerine ait fazla bir malumat olmadığı ortaya çıkmıştır. Ancak <strong>13</strong>60’lı yıllardan<br />
itibaren ilk ciddî münasebetler hakkında doyurucu malumat bulunmaktadır. Kötürüm<br />
Bâyezid ve I. Murad arasında geçen siyasî rekabet, Candaroğulları Beyliği’nin Sinop ve<br />
Kastamonu olmak üzere ikiye ayrılması ile sonuçlanmış ve Kötürüm Bâyezid’in<br />
oğullarından Süleyman Paşa Kastamonu’da, İsfendiyar Bey Sinop’ta müstakil beyler<br />
olarak ortaya çıkmışlardır. Süleyman Paşa’nın Yıldırım Bâyezid’le olan mücadelesi<br />
kendi hayatına mal olmuş ve Candaroğullarının Kastamonu şubesi Osmanlıların eline<br />
geçmiştir. İsfendiyar Bey’in Sinop’tan dışarı çıkmayarak olayları sabırla ve<br />
soğukkanlılıkla takip etmesi ve Osmanlılara karşı önce Kadı Burhaneddin’in sonra da<br />
Timur’un desteğini sağlaması, bu beye 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Candaroğullarının<br />
1 Neşrî Tarihi I, s.166; Aşık Paşaoğlu Tarihi, s.66-67.; Hayrullah Efendi Tarihi c.V, s.65-<br />
66’dan naklen ALİ: “Candaroğlu Hükümeti”, s.12.; T. M. YAMAN: Kastamonu Tarihi (XV.<br />
Asrın Sonlarına Kadar) I., (İstanbul,1935), s.127.; Karakoyunlular için bk. SÜMER:<br />
Karakoyunlular (Başlangıcından Cihanşah’a kadar) I, (Ankara,1984), s.60-62.; Timur’un<br />
Anadolu seferleri için bk. İsmail AKA: “Timurlular”, TDV Yay. Ankara,1995, s.38-39.; AKA:<br />
Timur ve Devleti, TTK, (Ankara,1991).<br />
2 Aşık Paşaoğlu Tarihi, s.70.<br />
3 Zafernâme, s.315,318.; UZUNÇARŞILI: Osmanlı Tarihi I., s.317.; Bastırılmış bu para için bk.<br />
O. F. SAĞLAM: “Şimdiye Kadar Bilinmeyen İslamî iki Madalya ve Birkaç Sikke”, V. Türk<br />
Tarih Kongresi, (Ankara, 1956), TTK, (Ankara,1960), s.206.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Ankara Savaşı’na Kadar Osmanlı–Candaroğulları Münasebetleri 221<br />
eski topraklarını kazandırmıştır. Böylece 14. yüzyıl son çeyreği boyunca iki siyasî güç<br />
arasındaki rekabet ve açık mücadele, Osmanlıların parçalanması, Candaroğullarının güç<br />
kazanması ile sonuçlanmıştır. Kısacası Timur’un Osmanlı Devleti’ne büyük bir darbe<br />
vurması Candaroğullarının güç kazanmasına yaramıştır.<br />
15. yüzyılın ilk çeyreğinde de Candaroğullarının Osmanlılarla olan siyasî rekabeti<br />
açıkça görülebilmektedir. Ancak bu yüzyıldaki Osmanlı-Candaroğulları ilişkileri farklı<br />
bir mecrada devam ettiği için bununla ilgili ayrı bir çalışmaya ihtiyaç vardır.<br />
Kaynaklar<br />
1. Ahmed Eflakî: Menâkıbu’l-ârifin, Çev. Tahsin Yazıcı, Ariflerin Menkıbeleri, Remzi<br />
Kitabevi, 4. Baskı, İstanbul,1987, C.II.<br />
2. Ahmed Tevhid: “Kadı Burhaneddin Ahmed”, TOEM, 25-30, (<strong>13</strong>30).<br />
3. Ahmedî: Dâstân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman. Haz. H. Nihal ATSIZ. Osmanlı Tarihleri<br />
I, (1947).<br />
4. Aka, İsmail: Timur ve Devleti, TTK, Ankara,1991.<br />
5. ---------------- “Timurlular”, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara,1995.<br />
6. Alderson, A. D.: Osmanlı Hanedanının Yapısı, İz Yay., İstanbul,1988.<br />
7. Ali: “Candaroğlu Hükümeti”, TOEM, 1-6, (<strong>13</strong>40).<br />
8. Anonim Farsça Selçuknâme, Çev. F. N. Uzluk, Anadolu Selçukluları Tarihi III,<br />
(Ankara,1952).<br />
9. Aşık Paşaoğlu Tarihi, Haz. H. Nihal Atsız, MEB. Yay., 2. Baskı, İstanbul,1992.<br />
10. Aziz B. Erdeşir-i Esterabadî: Bezm u Rezm, Çev. Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı Yay.,<br />
Ankara,1990.<br />
11. Bala, Mirza: “Kadı Burhaneddin”, İA, C.VI.,S.46-48.<br />
12. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defteri (BOA. TD.) Nr. 438.<br />
<strong>13</strong>. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defteri (BOA. TD.) Nr. 51.<br />
14. Castellen, Georges: Balkanların Tarihi, Milliyet Yay., İstanbul,1995.<br />
15. Danışman, Zuhuri, GÖK, S.: Osmanlı Padişahları Serisi, İstanbul,1966.<br />
16. Danişmend, İ. Hami: İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi I, Türkiye Yay., İstanbul,1971.<br />
17. Evliya Çelebi Seyahatnamesinden Seçmeler I, Haz. H. Nihal Atsız, MEB. Yay., 3. Baskı,<br />
Ankara,2001.<br />
18. Hammer, B. Joseph V.: Osmanlı Devleti Tarihi, Üçdal Neşriyat, İstanbul,1983, C.I.<br />
19. Hoca Sadeddin Efendi: Tâcü’t-Tevârih, Haz. İ. Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay., 3.<br />
Baskı, Ankara,1992, C.I.<br />
20. Hüseyin Hüsameddin: Amasya Tarihi, İstanbul,1927, C.III.<br />
21. İbn Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, Haz. İ. Parmaksızoğlu, Kültür Bakanlığı Yay.,<br />
Ankara,2000.<br />
22. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı (İBK. MCO.) 15.<br />
23. İstanbul'un Fethinden Önce Yazılmış Tarihi Takvimler, Yay. Osman Turan, Ankara,1984.<br />
24. Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî: Müsâmeretü’l-Ahbâr, Çev. Mürsel Öztürk, TTK Yay.,<br />
Ankara,2000.<br />
25. Köprülü, M. Fuad: Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ötüken Yay. İstanbul,1981.<br />
26. Mehmed Neşrî: Neşrî Tarihi, Haz. M. A. Köymen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1000<br />
Temel Eser Dizisi, 1. Baskı, Ankara,1983-84, C.I-II.<br />
27. Mordtmann, J.H. “İsfendiyâr-oğulları”, İA, C.V.<br />
28. Müneccimbaşı Ahmed Dede: Sahaifü’l-ahbâr fi Vekayiü’l-a’sar, Çev. İ. Erünsal,<br />
Müneccimbaşı Tarihi I, Tercüman 1001 Temel Eser.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
222 Hamza KELEŞ, Cevdet YAKUPOĞLU<br />
29. Nizâmüddin Şâmî: Zafernâme, Çev. Necati LUGAL, TTK, Ankara,1949.<br />
30. Oruç Bey Tarihi, Haz. H. Nihal Atsız, Tercüman, 1001 Temel Eser, Ankara,1972.<br />
31. Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Yay. H. Nihal ATSIZ, İstanbul,1961.<br />
32. Ostrogorsky, George: Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara,1995.<br />
33. Öden, Z. G.: “Umuroğulları Hakkında Bazı Görüşler”, XII. Türk Tarih Kongresi’nden<br />
Ayrıbasım, TTK, Ankara,1999, s.589-594.<br />
34. Rûhî Tarihi, Haz: H. Erdoğan Cengiz ve Y. Yücel, Ankara,1992.<br />
35. Sağlam, O. Ferit.: “Şimdiye Kadar Bilinmeyen İslamî iki Madalya ve Birkaç Sikke”, V.<br />
Türk Tarih Kongresi, (Ankara, 1956), TTK, Ankara,1960.<br />
36. Sümer, Faruk: “Anadolu'da Moğollar.”, Sad I, (Ankara,1970).<br />
37. ------------ Karakoyunlular (Başlangıcından Cihanşah’a kadar) I, Ankara,1984.<br />
38. Taş, K. Ziya: “Kuzeybatı Anadolu’da Az Bilinen Bir Beylik: Umuroğulları”, XII. Türk<br />
Tarih Kongresi’nden Ayrıbasım, TTK, Ankara,1999, s.595-603.<br />
39. Togan, Z. Velidi: Umumî Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, 3. Baskı, İstanbul,1981.<br />
40. ------------ “Reşidüddin’in Mektuplarında Anadolu’ya Ait Kayıtlar”, İktisat Fakültesi<br />
Mecmuası, XV/1-4 (1953-1954).<br />
41. Turan, Osman: Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., İstanbul,1996.<br />
42. ------------ “Selçuk Türkiye’si Din Tarihine Dair Bir Kaynak: Fustatu’l-adale fi Kavâidi’ssaltana”,<br />
Fuad Köprülü Armağanı, (İstanbul,1953).<br />
43. Uzunçarşılı, İ. Hakkı: Osmanlı Tarihi I, TTK, 7. Baskı, Ankara,1998.<br />
44. ------------ Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu-Karakoyunlu Devletleri, TTK. 4. Baskı,<br />
(Ankara,1988).<br />
45. ------------ “Murad I”, Mad., İA., C.VIII/79, s.590-592.<br />
46. Wittek, P.: Menteşe Beyliği, Çev. O. Şaik Gökyay, TTK, 3. Baskı, Ankara,1999.<br />
47. Woods, John E.: 300 Yıllık Türk İmparatorluğu Akkoyunlular, Çev: Sibel Özbudun,<br />
Milliyet Yay. İstanbul,1993.<br />
48. Yakupoğlu, Cevdet: İsfendiyar Bey ve Zamanı, G.Ü. S.B.E. Yayınlanmamış Yüksek Lisans<br />
Tezi, Ankara,1999.<br />
49. Yaman, T. Mümtaz: Kastamonu Tarihi (XV. Asrın Sonlarına Kadar) I., İstanbul,1935.<br />
50. Yazıcıoğlu Ali: Selçuknâme, Topkapı Revan Köşkü Ktp. Nr. <strong>13</strong>90.<br />
51. Yınanç, M. Halil: “Bâyezid I”, İA., C.II, (İstanbul,1961), s.362-392.<br />
52. Yücel, Yaşar: Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I, TTK, Ankara,1991.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 223-232<br />
ATATÜRK’ÜN KASTAMONU GEZİSİ VE ŞAPKA İNKILÂBI *<br />
Özet<br />
Mehmet Serhat YILMAZ<br />
G.Ü. Kastamonu Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Kastamonu.<br />
Bu çalışmada, Atatürk’ün Kastamonu gezi programı, şapka ve kıyafet inkılabı konusu<br />
çerçevesinde Kastamonu’nun özellikleri, Kastamonu’nun Milli Mücadele dönemindeki yeri,<br />
Atatürk’ün Kastamonu’yu seçme nedeni ve Kastamonu seyahati üzerinde durulmuş olup ayrıca bu<br />
seyahat ve programın evreleri ile 1934-1944 yılları arasındaki on yıllık dönemde 23 Ağustos<br />
yerel bayram kutlamaları hakkında bilgiler verilmeye çalışılmıştır.<br />
KASTAMONU JOURNEY OF ATATÜRK AND HAT<br />
REVOLUTION<br />
Abstract<br />
In this study, It is researched why Kastamonu was chosen to realize the hat revolution,<br />
characteristic of Kastamonu in the period of the Turkish National Struggle for Indepence (1919-<br />
1922), Kastamonu journey of Atatürk and phases of this journey. Besides in this study, It is given<br />
knowledge about 23 August congratulations between 1934-1944 in Kastamonu.<br />
Kastamonu ve Şapka İnkılabı<br />
Genel anlamıyla yapılan inkılap hareketlerinde, eski kurum, kanun ve belirli<br />
simgelerin yerine yenilerini koyma ve bu yolla çağdaşlaşma süreci halifeliğin<br />
kaldırılması, dini eğitim ve yargı alanında yapılan inkılaplarla tamamlanmış olmuyordu.<br />
Toplumsal alana daha çabuk inebilecek ve sosyal yapıda meydana getirilecek<br />
değişiklikler ile bir zihniyet inkılabının da gerçekleştirilmesi amaç edinilmişti.<br />
Osmanlı Devleti döneminde yaklaşık son bir asırdır çeşitli alanlarda yapılan bir<br />
takım yenilik/ıslahat çabaları, modernleşme yolunda atılan ilk adımlar olarak sayılırsa<br />
da, Cumhuriyet idaresinde yapılan köklü değişiklikler daha farklı ve daha geniş olarak<br />
birbiriyle bağlantılı bütüncül bir yapı içerisinde ümmet yerine millet, tebaa yerine<br />
vatandaşlığa geçmek ve kurumsal yapının dışında halka doğru yönelmesi bakımından<br />
temelde ayrılmaktadır.<br />
Saltanattan millet rejimine geçiş sürecinde birbirine paralel ve aynı amaca yönelik<br />
düzenlemeler yapılmış ve bu düzenlemeler hukuk alanındaki inkılaplarla<br />
desteklenmiştir. Şapka kanununun çıkarılması, memurların kılık kıyafeti ile ilgili<br />
kuralların konulması, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılması ve türbedarlıklarla bir<br />
takım unvanların yasaklanıp, kaldırılması etnik, dinî ve hatta mezhepler arasındaki<br />
ayrımları ortadan kaldırmak için bir bütüncül yapı içerisinde Türk milletini tanımlamak,<br />
ve kanun önünde eşit vatandaşlık kavramını ortaya koymak bakımından önemlidir.<br />
* Kastamonu Valiliği tarafından 24 Ağustos 2000 tarihinde düzenlenen “Atatürk, Kastamonu ve<br />
İnkılâplarımız Panelinde” İl Kültür Merkezi Konferans Salonunda tebliğ olarak sunulmuştur.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
224 Mehmet Serhat YILMAZ<br />
Örneğin, doğal olarak farklı okullarda, farklı usullerle, farklı dünya görüşleri ile<br />
yetişecek olan insan tipleri milleti, bütün kültür unsurları ile bir bütün olan ve olması<br />
gereken milleti zedeleyecekti. Tevhid-i Tedrisat Kanunu bunun için gerekmiştir. Aynı<br />
şekilde Osmanlıdan kalma bir giyinme tarzında ön plana çıkan etnik ve dinî semboller<br />
haline gelen kıyafetlerin homojen bir yapı içerisinde ayrımcılığa yol açmaması için<br />
kaldırılması da zorunlu hale gelmiştir.<br />
Bütün bunların altında modern dünyaya Türkün medenî olduğunu göstermek ve bazı<br />
sembolik görünen düzenlemelerle düşünce alanında top yekun bir inkılabı<br />
gerçekleştirmek arzusu yatmaktaydı. Daha sonra bu düzenlemelerle ilgili olarak<br />
Atatürk; Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara’da<br />
toplanan İkinci Kurultayında altı günde okunan tarihî bir hitabeye dayanan büyük<br />
Nutkunda “..milletimizin başına giymekte olduğu, cahillik, gaflet, taassup, yenilik ve<br />
medeniyet düşmanlığının belirgin işareti gibi görünen fesi atarak, onun yerine bütün<br />
medeni dünyaca başlık olarak kullanılan şapkayı giymek ve böylece, Türk milletinin<br />
medeni toplumlardan zihniyet bakımından da hiç bir ayrılığı bulunmadığını göstermek<br />
kaçınılmaz oluyordu...”(1) diyerek buna ilişkin gerekçeleri ortaya koymaktadır.<br />
Giyim-kuşam alanında yapılan inkılaplarla ilgili olarak olumlu bir hava yaratmak,<br />
önceden halka tanıtıp mal etmek düşüncesi ile gerçekleştirilen Atatürk’ün Kastamonu<br />
seyahati olumlu sonuçlar vermiştir. Nitekim Şapka İktizası hakkında 671 sayılı kanunun<br />
çıkarılmasına kadar (25 Kasım 1925) üç aya yakın bir süre geçmiştir. Bu süre boyunca,<br />
büyük şehirlerdeki memurlardan başlayarak okur-yazar grupları arasında şapka<br />
yaygınlaşmıştır. Yasa yapılmadan önce olumlu bir hava yaratmak, hiç değilse aydınların<br />
giyim alışkanlıklarında fiili değişiklikler meydana getirmek çabalarına girişilmesi(2)<br />
istenilen sonuçları vermiştir. Atatürk; yapmış olduğu diğer inkılaplarda olduğu gibi,<br />
kılık-kıyafet alanında gerçekleştirdiği inkılap hareketinde de önceden bir fikre sahipti.<br />
Bütün inkılaplarda olduğu gibi ulaşmak istediği, toplumu ulaştırmak istediği amaca<br />
erişebilmek için gerekli şartları ve zamanı Atatürk’ün dikkatle değerlendirdiği bir<br />
gerçektir. Örneğin 1920 tarihinde Meclisin ilk döneminde iki milletvekili tarafından<br />
fesin kaldırılıp yerine kalpak giyilmesi hakkında bir önerge verilmiş fakat<br />
reddedilmiştir.<br />
Atatürk Şapka ve kılık kıyafet konusunda düşüncelerini topluma açmak,<br />
gerekçelerini anlatmak için neden Kastamonu’yu seçmiştir veya Kastamonu’nun<br />
özellikleri nelerdir?<br />
Atatürk’ün Şapka inkılabını gerçekleştirmek için Kastamonu’yu seçme nedenlerine<br />
gelince, aşağıda belirtileceği üzere bu konuda değişik görüşler olmasına karşın Onun<br />
kendi düşünceleri yaptığı konuşmalardan anlaşılmaktadır.<br />
Mustafa Baydar’a göre bazıları, hatta Ankara’da Kastamonu’yu temsil edenlerden<br />
bir kaçı, burasının fazla mutaassıp bir çevre olduğunu söylemişler ve bu kampanya için<br />
Kastamonu’dan başlamanın ihtiyatlı bir hareket olmayacağını kendisine<br />
belirtmişlerdi.(3) Bu görüş bizi, dışarıdan Kastamonu’nun mutaassıp görünmesinden<br />
dolayı, sırf bu yönüyle burasının seçildiği gibi bir yanılgı içine düşürebilir ki bunun<br />
tamamen mesnetsiz ve tutarsız olduğunu burada belirtmek gerekir. Fakat Kastamonu<br />
üzerinde böyle bir kanı da bulunmaktadır. Örneğin Kinross, “Mustafa Kemal, bu çeşitli<br />
din devrimlerini açıklamak için, bile bile gericiliğiyle tanınmış bir vilayeti seçti. Büyük<br />
bir cesaretle, düşmana en güçlü olduğu yerde vuruyordu. Bu ani çarpışma taktiği<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılâbı 225<br />
başarıya ulaşırsa, başka herhangi bir yerden iki kat daha etkili olacaktı...” derken yine<br />
de bunu tek nedene bağlamaz ve Kastamonu’nun Kurtuluş Savaşındaki bağlılığından ve<br />
“ihtilâlin bir çeşit sembolü” olduğundan bahisle hakkını teslim eder.(4) Gerçi<br />
Kastamonu’nun yapısını çok iyi bilen İsmail Habib Sevük, bu düşünceye karşı olarak<br />
Ocak 1925 tarihinde Yusuf Akçura’nın da bulunduğu bir sohbette Atatürk’e bu görüşü<br />
paylaşmadığını belirtmiş ve Kastamonu’nun dışarıdan göründüğü gibi taassuba sahip<br />
olmadığını ve aydın fikirli bir muhit olduğunu söylemiştir.(5) İsmail Habib’in “Atatürk<br />
İçin” adlı eserinde de belirttiği üzere, Atatürk şapka inkılabı ile ilgili olarak<br />
etrafındakilerin kanaatlerini zaman zaman almış ve hatta güvendiği birkaç kişiyi şapka<br />
ile Beyoğlu’nda dolaştırıp, şapkayla ilgili toplumun bakışını ve nabzını da gözlemleme<br />
imkanı bulmuştur<br />
Yukarıdaki görüşlerin yanı sıra Kastamonu’nun seçilme nedenlerini farklı bir<br />
yaklaşımla ele almak gerekmektedir. Atatürk’ün Kastamonu’yu seçmesi hususunda<br />
öncelikle bir noktayı belirtmek gerekir. Kastamonu halkı Millî Mücadele günlerinin<br />
daha başlangıcından itibaren bu harekete bağlılık yemini etmişler, İnebolu-Çankırı-<br />
Ankara şosesi yoluyla cepheye gönderilen cephane ve yardımların sağlanmasında büyük<br />
hizmetlerde bulunmuşlar ve özellikle Sakarya Savaşı sırasında büyük fedakarlıklar<br />
göstermişlerdir.(6)<br />
Kastamonu halkının ne denli zor şartlar altında İstiklal Savaşına gönül ve hizmet<br />
verdiğine bir misal olması bakımından Kastamonu’da yayınlanan Köroğlu gazetesinin<br />
1917 yıllarına ait sayılarının birisinde okumuş olduğum “Köylülerle Sohbet” adlı bir<br />
yazıdan bahsetmek istiyorum. Öğretmelik yapan yazar Kastamonu’nun bir köyünden<br />
geçer. Geçerken yolda, tarlalarda çalışan kadınları görür. Hiç erkek göremediği için<br />
meraklanır, köye girer. Cami avlusunda oturan birkaç ihtiyar görür ve neden erkeklerin<br />
çalışmadığını sorar. Yaşlılardan birisi köyde güçlü kuvvetli erkek kalmadığından<br />
bahisle üç oğlunun olduğunu birisinin Balkan Harbinde, diğerinin Çanakkale Harbinde<br />
künyesinin geldiğini/şehit olduklarını üçüncü evladından da hiç haber alamadığını ifade<br />
eder. Diğer yaşlı insanların da anlattıkları pek farklı değildir. Yazar; oradan ayrılır,<br />
tekrar yola çıkar ve giderken gözleri yaşlanır. Ağlayıp, üzüldüğü şey ne Balkanlarda<br />
kalanlar, ne de Çanakkale’de makbersiz yatanlardır. Çünkü onlar kutsal bir gaye<br />
uğrunda şehit olmuşlardır. Yazar, köyde bir tek çocuk sesi duymadığını, bir tek çocuk<br />
görmediğini ve onun için ağladığını ifade ediyor ve ekliyor “Bu harb-i umumi bizim<br />
neslimizi mahvetmekle kalmadı, bizden sonra gelecek iki nesli de kuruttu.” Bu ifadeler<br />
edebiyatçı gözüyle biraz dramatize edilmiş gibi görünse de, o dönem ülkenin ve<br />
dolayısıyla Kastamonu’nun içinde bulunduğu durumu ifade etmesi bakımından yeterli<br />
olacaktır.<br />
Bunun dışında yeni kurulan rejime karşı bazı bölgelerde görüldüğü gibi aleyhte bir<br />
faaliyet de Kastamonu’da olmamıştır. Özellikle döneminde Açıksöz gazetesi örneğinde<br />
görüldüğü üzere, Kastamonu basınının Milli mücadeleye verdiği destek, işgallere ve<br />
manda zihniyetine karşı tepkiler elbette Atatürk’ün bildiği ve takdir ettiği milli tavırlar<br />
olmuştur. Bu yıllarda Anadolu’nun pek çok yerinde irili ufaklı iç ayaklanmalar olduğu<br />
halde Kastamonu ve çevresinde böyle bir hareket görülmemiştir. İsyanlar yüzünden pek<br />
çok yörede asker toplanamadığı için gerek isyanların bastırılmasında ve gerekse Batı<br />
Cephesinde gerekli asker, subay ve askeri malzemenin sağlanmasında Kastamonu ve<br />
çevresinin çok büyük hizmeti dokunmuştur.(7) Bu noktada Kastamonu’da Osmanlı son<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
226 Mehmet Serhat YILMAZ<br />
döneminde gelişen süreli yayın geleneğinin de etkisinin olduğunu belirtmek gerekir.<br />
Özellikle II. Meşrutiyet döneminde Kastamonu gerek basın ve gerekse cemiyetleşme<br />
sürecinde önemli bir yer tutmaktadır. Aydınlanma ve ülke gündemini takip etme<br />
hususunda Kastamonu’nun İstanbul’dan hiç de geride olmadığı anlaşılmaktadır. Bu<br />
dönemde hem fikir akımlarının burada tartışılması ve hem de sosyal ve siyasal<br />
yapılanmaların Millî Mücadele hareketinin taban bulmasındaki etkileri<br />
bulunmaktadır.(8)<br />
Bir ikinci önemli husus da, Kurtuluş Savaşı başlangıcında millî mücadele hareketini<br />
baltalamak için Atatürk ve arkadaşlarının asi olduklarına dair Şeyhülislam<br />
Dürrîzâde’nin fetvasına karşı, Anadolu müftü ve din adamları da bunun tam karşıtı bir<br />
fetva çıkarmış olmalarıdır. Bu fetvadaki isimlerin çoğunluğu da Kastamonululara<br />
aittir.(9) Dolayısıyla bu konuda da destek sağlayan Kastamonululara, Atatürk’ün her<br />
hangi bir önyargısının olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu hususu aydınlatması<br />
bakımından Atatürk’ün 30 Ağustos 1925 tarihindeki Kastamonu nutkundaki şu ifadeleri<br />
önemlidir. “..İtiraf etmeliyim ki, bu seyahatimden önceki bilgim, gördüklerimin hasıl<br />
ettiği kanaatlerden çok başka idi. Muhterem Milletvekilleriniz Ali Rıza Bey, Mehmet<br />
Fuat Bey gibi kişiler bulunmasaydılar, sizi mümkün olduğu kadar olduğunuzun aksine<br />
tanıtmak için çalışanlar, zihinleri karıştırmakta kim bilir ne kadar ileri gitmeye<br />
muvaffak olacaklardı. Fiilî sonuçlarını memnuniyetle görmekte olduğum yüksek<br />
görüşleriniz elbette bir anda, bir günde meydana gelmezdi. Böyle bir iddiada bulunmak<br />
cahillik olur ..”(10) Ayrıca, Atatürk’ün görüşlerini ifade etmesi bakımından aşağıdaki<br />
paragraf da dikkate değer.<br />
1925 yılında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri olan Saffet Arıkan’a göre<br />
Atatürk, Kastamonu’yu seçme nedenini ona şu şekilde açıklamaktadır. “Çocuğum<br />
Kastamonu’ya gideceğim... Niçin Kastamonu’yu seçtiğimi bilemezsin. Dur, anlatayım.<br />
Bütün vilayetler beni tanırlar. Ya üniforma ile veya fesli, kalpaklı sivil elbise ile<br />
görmüşlerdir. Yalnız Kastamonu’ya gidemedim. İlk önce nasıl görürlerse öyle alışırlar,<br />
yadırgamazlar. Üstelik bu vilayet halkının hemen hepsi asker ocağından geçmişler.<br />
İtaatlidirler, munistirler. Adları gericiye çıkmışsa da anlayışlıdırlar. Bunun için şapkayı<br />
orada giyeceğim ..”(11) Atatürk ayrıca Kastamonu’yu seçme nedenini tarihi İnebolu<br />
Nutkunda şu şekilde açıklamaktadır. “Vilayet namına Ankara’ya gelen heyet-i<br />
muhteremenin vuku bulan davetine memnuniyetle derhal icabet ettim. Bu noktada güzel<br />
ve yüksek bir tecelli ifade etmek benim için medar-ı iftihar olacaktır. Mühim bir<br />
vazifenin ifasında, benden evvel müteşebbis millet olmuştur. Benim, şu veya bu sebeple<br />
tehir ettiğim mühim bir vazifeyi millet bana ihbar etmiş ve yaptırmıştır. Bunu<br />
milletimin hassasiyetine, bunu milletimin ruh-ı müşterekindeki ulviyet irşâdına parlak<br />
bir misâl olarak zikretmeliyim.”(12)<br />
Bu noktada Atatürk’ün Kastamonu’yu ziyaretinden evvel bir de Kastamonu’ya<br />
davet edilmesi söz konusudur. Atatürk’ü Kastamonu’ya davet etmek üzere iki defa<br />
heyet teşkil olunmuştur. Heyetteki değerli insanların isimlerini de burada anmadan<br />
geçemeyeceğim. İlk heyette Müftü Osman Nuri, Belediye Başkanı Necip, Şemsioğlu<br />
Ziya, Evliyaoğlu Abdullah, Dr. Fazıl Berki (Tümtürk) hazır bulunmuşlardır. Yalnız bu<br />
heyet Atatürk’ün rahatsızlığı sebebi ile onunla görüşme imkanı bulamamıştır. İkinci<br />
heyet ise 8 Ağustos 1925 yılında Ankara’ya hareket etmiştir. 11 Ağustos tarihinde<br />
Atatürk’le görüşen ve yapılan daveti kabul edip, en kısa zamanda Kastamonu’ya<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılâbı 227<br />
geleceğim sözünü alan bu heyette Cumhuriyet Halk Fırkası mutemedi Hüsnü (Berker),<br />
Belediyeden Akdoğanlızade Mehmet Ali (Sultan Efendi), İl Daimi Encümen üyesi<br />
Sabri, Ticaret Odası Başkanı Hacı Mehmet Rıza (Saltık), Halk Partisi ve Türk Ocağı<br />
İdare Heyeti üyesi Tatlızade Emin, Açıksöz gazetesi müdürü Hüsnü (Açıksöz),<br />
Öğretmenler Birliğinden Hacer (Kafadar) ve Hikmet Melike (Bakan) ve heyet başkanı<br />
olarak da Hüsnü Berker hazır bulunmuşlardı.(<strong>13</strong>)<br />
Atatürk’ün Kastamonu Seyahat Programı<br />
Atatürk’ün Kastamonu gezisi 23 Ağustos - 1 Eylül 1925 tarihleri arasını<br />
kapsamaktadır. Gezi programı başlıklar halinde kısaca şu şekildedir:<br />
23 Ağustos 1925 Pazar (Ankara-Çankırı-Kastamonu): Sabah Çankaya Köşkünden<br />
ayrılması, saat 12.00’de Çankırı’ya gelmeleri, öğleden sonra İnköy’de Ilgazlılar<br />
tarafından karşılanması, Ilgaz-Derbent’te (Kastamonu il hududu) Kastamonulular<br />
tarafından karşılanması, akşam üzeri Kastamonu’ya gelmeleri.<br />
24 Ağustos 1925 Pazartesi (Kastamonu): Saat 15.00’de Askeri Kışla ziyareti, Devlet<br />
Hastanesinde, Memleket Kütüphanesinde, Belediye Binasında, Hükümet Konağında.<br />
25 Ağustos 1925 Salı (Kastamonu-İnebolu): Saat 11.00’de Kastamonu’dan ayrılması,<br />
öğleden sonra Ecevit Köyünde, Küre İlçesinde, saat 19.00’ da İnebolu İlçesinde.<br />
26 Ağustos 1925 Çarşamba (İnebolu): Belediye Binasında, Hükümet Binasında,<br />
çarşı içerisinde gezinti.<br />
27 Ağustos 1925 Perşembe (İnebolu): Türk Ocağında tarihi şapka nutku, kayıkla gezinti.<br />
28 Ağustos 1925 Cuma (İnebolu-Kastamonu): Saat 10.00’da İnebolu’dan ayrılması,<br />
Küre’de, Devrekâni’de, Saat 18.30’da Kastamonu’da.<br />
29 Ağustos 1925 Cumartesi (Kastamonu-Taşköprü): Saat 14.30’da Taşköprü’de,<br />
Hükümet Konağında, Askerlik Şubesinde, saat 19.00’da Kastamonu’ya dönüş.<br />
30 Ağustos 1925 Pazar (Daday): Saat 12.00’da Kışla’da onuruna verilen yemekte,<br />
saat 14.00’da Daday’a hareket etme, Belediye Binasında, saat 17.00’da Kastamonu’ya<br />
dönüş, Cumhuriyet Halk Fırkasında (şimdiki müze binası) tarihi Kastamonu nutku.<br />
31 Ağustos 1925 Pazartesi (Kastamonu-Çankırı): Sabah Kastamonululara veda<br />
etmesi, Ilgaz-Derbent’de Çankırılılar tarafından karşılanması, saat 15.30’da İnköy’de,<br />
saat 18.30’da Çankırı’da, Hükümet Konağında.<br />
1 Eylül 1925 Salı (Çankırı-Ankara): Saat 9.30’da Çankırı’dan uğurlanması, Ravlı’da<br />
(Akyurt) Ankara heyeti tarafından karşılanması, saat 16.00’da Ulus Meydanında<br />
karşılama töreni, Çankaya Köşküne hareket etmeleri.<br />
Kastamonu gezi programının başlangıcından itibaren Atatürk’ün İnebolu, Daday,<br />
Taşköprü ve Kastamonu’daki tarihi konuşmalarına bakıldığında temelde, Cumhuriyete<br />
giden yolda Türklüğün vermiş olduğu başarılı mücadele, medeniyet ve medenî olmanın<br />
gerekliliği, yapılan inkılap hareketleri, gerekçeleri ve kıyafet inkılabının zarureti teması<br />
üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Yukarıdaki program çerçevesinde Atatürk<br />
Kastamonu’ya geldiğinin ertesi günü 24 Ağustos 1925 de Belediye Dairesi önünde<br />
yaptığı konuşmada “Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki ona bigâne olanları yakar ve<br />
mahveder..” şeklindeki sözleriyle medenî olmanın gereklerini bunun için zihniyette bir<br />
değişimin olması gerektiğinden bahseder.(14)<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
228 Mehmet Serhat YILMAZ<br />
Düşüncelerini, İnebolu’da Türk Ocağında yaptığı 27 Ağustos 1925 tarihli<br />
konuşmasında daha da genişleterek Türk halkının medenî olduğunu, fakat bunu<br />
zihniyetiyle de ispat etmek ve göstermek zorunda olduğundan bahisle kılık kıyafet<br />
hakkındaki fikirlerini halka açar ve toplanan kalabalığa “Bizim kıyafetimiz millî<br />
midir?”, “Bizim kıyafetimiz medenî ve beynelminel midir?” şeklinde sorular yönelterek<br />
bu iki soru etrafında kıyafetin değişmesi gerektiğini vurgular. Bu iki soru karşısında<br />
“hayır, hayır” sedalarıyla cevap veren halka; “Size iştirak ediyorum. Tabirimi maruz<br />
görünüz. Altı kaval üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet, ne millîdir ne de<br />
beynelmineldir. O halde kıyafetsiz bir millet olur mu arkadaşlar? Böyle tavsif olunmaya<br />
razı mısınız arkadaşlar? Çok kıymetli bir cevheri çamurla sıvayarak enzâr-ı âleme<br />
göstermekte manâ var mıdır? Ve bu çamurun içinde cevher gizlidir, fakat<br />
anlayamıyorsunuz demek musîb midir? Cevheri gösterebilmek için çamuru atmak<br />
elzemdir, tabiîdir. Cevherin muhafazası için bir muhafaza yapmak lâzımsa onu altından<br />
veya platinden yapmak icab etmez mi? Bu kadar açık hakikat karşısında tereddüt câiz<br />
midir? Bizi tereddüde sevk edenler varsa onların humk ve belâhatine hükmetmekte halâ<br />
mı tereddüt edeceğiz? Arkadaşlar! Turan kıyafetini araştırıp ihyâ eylemeye mahal<br />
yoktur. Medenî ve beynelminel kıyafet bizim için çok cevherli, milletimiz için lâyık bir<br />
kıyafettir. Onu iktizâ edeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek,<br />
gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere başta siperî<br />
şemsli serpuş, bunu açık söylemek isterim. Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot<br />
gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frank gibi...”(15) sözleriyle düşüncelerini dile getirmiştir.<br />
Dönemin Cumhurbaşkanlığı Başkâtibi olan Tevfik Beyin Atatürk’ün İnebolu konuşması<br />
hakkında hükümeti bilgilendirmek ve şapka ve kıyafet konusunda kamuoyunda oluşan<br />
beklentilere cevap vermek üzere Başbakan İsmet İnönü’ye İnebolu’dan gönderdiği 28<br />
Ağustos 1925 tarihli cevabî yazıda şu ifadeler yer almaktadır; “Ankara’da Başvekil<br />
İsmet Paşa Hazretlerine; Reis-i Cumhur Hazretlerinin Çankırı ve Kastamonu<br />
Vilâyetlerinde vuku’ bulmakta olan seyahatlerine ait ajans neşriyatında mütalaa buyurulmuş<br />
olacağı vechle bina haricinde açıkta Reis,i Cumhur Hazretleri ahâliyi başlarındaki<br />
şapkayı çıkarmakla selâmladıkları gibi halk da başında fes, kalpak, abâni veya beyaz<br />
sarıklı fes yerine ne varsa eline almak suretiyle ihtirâmı ifâ etmiştir ve etmektedir.<br />
Bunun gibi bina dahilinde resmî kabuller dahi kâmilen baş açık cereyan etmiştir.<br />
Malûm-ı devletleri olduğu vechle Reis-i Cumhur Hazretlerinden maâdâ refakatlerinde<br />
bulunan sivil zevat ve bu mıntıkada bulunabilen panama veya beyaz şapka iktisab<br />
etmişlerdir. Bugün Türk Ocağı’nda irâd buyurdukları nutukta kıyafet meselesine temas<br />
etmiştir ve haricen dahi medenî milletler efradına benzemek lüzumunu işaret<br />
buyurmuşlar ve Bizanslılardan aldığımız fesi ve papaz ve imam libası olan cübbeyi<br />
giymek hoş oluyor da şapka giymek neden caiz olmuyor buyurmuşlardır. Bu suretle<br />
serpuş hakkındaki fikr-i riyasetpenâhî açıktan açığa buyurulmuş olduğuna göre<br />
hükümetçe dahi serpuş meselesinin bu suretle halli lazım geldiğini ifade buyurmuştur.<br />
Reis-i Cumhur Hazretleri eylülün birinden evvel avdet buyuramayacaklarına göre o<br />
vakte kadar hiç olmazsa heyet-i vekîle ve erkân-ı hükümetin ve mümkün olduğu kadar<br />
çok avdette halkın ve memurâtın şapka ile Reis-i Cumhur Hazretlerini istikbâl etmeleri<br />
ve serpuş meselesini ser’i bir suretle halline medar olacağını düşünmekte olduklarını<br />
kemal-i hürmetle arz eylerim efendim. Riyâset-i Cumhur Başkâtibi Tevfik”(16) Bu<br />
belgeden hareketle Atatürk’ün şapka ve kıyafet inkılabı konusunda gerekli çalışmaların<br />
başlatılması hususunda talimat verdiği anlaşılmaktadır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılâbı 229<br />
Atatürk; 30 ağustos 1925 tarihli Kastamonu konuşmasında da inkılaplardan bahisle<br />
inkılapların amacını şu şekilde belirtmektedir: “Efendiler. Yaptığımız ve yapmakta<br />
olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asrî ve bütün<br />
manâ ve eşkâliyle medenî bir heyet-i ictimaiyye haline îsâl etmektir. İnkılâbâtımızın<br />
umde-i aslîyesi budur. Bu hakikati kabul edemeyen zihniyetleri târumar etmek zarurîdir.<br />
Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar<br />
olmuştur. Her halde zihniyetlerde mevcut hurâfeler kâmilen tard olunacaktır. Onlar<br />
çıkarılmadıkça dimağa hakikat nurlarını infaz etmek imkânsızdır ..”(17) Yine aynı<br />
konuşmasında “Efendiler ve ey millet. İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,<br />
müritler memleketi olamaz” diyerek gerçek yolun (tarikat-ı medenîye) medeniyet yolu<br />
olduğunu ifade ile kıyafet konusunda hassasiyetini belirten “Devlet memurları bütün<br />
milletin kıyafetlerini tashih edecektir. Fen, sıhhat nokta-i nazarından amelî olmak<br />
itibarıyla, her nokta-i nazardan tecrübe edilmiş medenî kıyafet iktizâ edecektir. Bunda<br />
tereddüde mahal yoktur. Asırlarca devam eden gafletin acı derslerini tekrarlamaya takât<br />
yoktur. Bir adam olduğumuzu, medenî insan olduğumuzu isbat ve izhâr için icap edeni<br />
yapmakta taannüt adamlıkla kabil-i telif değildir ..”(18) diyerek kararlılığını ifade etmiş<br />
ve bu konu üzerindeki fikirlerine uzun örnekler vererek Kastamonu nutkunu bitirmiştir.<br />
Yine Tevfik Beyin Başbakan İsmet İnönü’ye Kastamonu’dan gönderdiği 30 Ağustos<br />
1925 tarihli cevabî yazıda söz konusu seyahatle ilgili memnuniyet, “..Kastamonu<br />
Vilâyeti dahilindeki kazalarda bile bütün memurlar pek ve az zamanda beyaz bezden<br />
şapka yapıp giymişlerdir..” cümlesiyle dile getirilmiştir.(19)<br />
Atatürk’ün, şapka inkılabı konusunda üç dört aylık bir süre içerisinde bir taraftan<br />
halka şapkayı tanıtması, Kastamonu ve İnebolu konuşmalarında gerekçelerini<br />
açıklaması, toplumdaki sosyal ve siyasi gerilimleri de dikkate alarak ve kademeli bir<br />
uygulama ile kamuoyuna bunu benimsettiği bilinmektedir. İsmail Habib Sevük’ün<br />
ifadesine göre, 1923 yılı Nisan ayında Çankaya Köşkünde yedi sekiz kişinin bulunduğu<br />
bir mecliste bir kişi Atatürk’e “Bir gün başımıza şapka giyebilecek miyiz?” sorusunu<br />
yöneltir. Aldığı cevap; “Şapkayı önce bahriyelilere giydiririz, onlar halka seyrek<br />
göründüklerinden göze batmazlar, sonra ordu giyer, bu askerlik işi olduğu için kimse<br />
karışamaz. Onları göre göre münevverler de alışmaya başlar ..”(20) şeklindedir.<br />
Gerçekten de şapka inkılabı konusunda ilk girişim Donanmada 1925 Mayıs ayında<br />
Alman tipli keplerin benimsenmesi olmuştur. Bundan sonra, Cumhurbaşkanlığı<br />
Muhafız Birliği ve daha sonra da Kara Kuvvetleri tarafından vizyerli kep kullanılmaya<br />
başlanmıştır.(21) Kastamonu gezisinden üç ay kadar sonra 25 Kasın 1925 tarih ve 671<br />
sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi âzaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve<br />
mahalliyeye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk Milletinin<br />
iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının umumi serpuşu<br />
şapka olup buna münafî bir itiyadın devamını hükümet men eder.” şeklindeki “Şapka<br />
İktisası Hakkında Kanun” çıkarılmış ve bu inkılapla bağlantılı olarak 30 Kasım 1925<br />
tarih ve 677 sayılı “Tekke ve zaviyelerle türbelerin seddine ve türbedarlıklar ile bir<br />
takım unvanların men ve ilgasına dair kanun” da yürürlüğe girerek Sevük’ün, “Kavuk<br />
ümmetimiz, fes Osmanlılığımız, kalpak ihtilalimiz ve şapka ise inkılabımızdır" şeklinde<br />
ifade ettiği şapka inkılabı gerçekleştirilmiş oluyordu.<br />
Son olarak, Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılabı münasebetiyle 1934 ve<br />
1944 yılları arasındaki on yıllık zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilen kutlama<br />
programlarına da değinilerek örnek olması bakımından bir kutlama programı da aşağıda<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
230 Mehmet Serhat YILMAZ<br />
verilmiştir. Mahalli bir bayram olarak bu günün kutlanılması için 1934 yılında<br />
etkinlikler başlatılmış, 1935 yılında Kastamonu Halkevi’nde bir toplantı<br />
gerçekleştirilmiş olup kutlama tarihi olarak 23 Ağustos günü kararlaştırılmıştır.(22)<br />
1935 yılından itibaren düzenli olarak “Atatürk’ün Kastamonu’ya Gelişleri ve Şapka<br />
İnkılabı Bayramı” kutlama programları düzenlenmiştir. Bu programlar Halkevi tarafından<br />
hazırlanmış ve etkinlikler bir bir belirtilmiştir. Bayram kutlamaları için tercih edilen<br />
mekanlar yıllara göre farklılık göstermektedir. Örneğin, 1934, 1935 ve 1937 yıllarındaki<br />
kutlamalar Cumhuriyet Meydanında(23), 1936 yılında Gazi Stadyumunda(24), 1938 ve<br />
sonraki yıllardaki kutlamalar ise Halkevi binası önünde yapılmıştır.(25) 1939 ve 1940<br />
yıllarına ait kutlamalara ilişkin bilgiler yerel basına yansımamıştır.<br />
Yapılan merasimlerin yıllara göre farklılık gösterdiği görülmektedir. Bu hususta,<br />
Kutlamaların Cumhuriyet Meydanı, Gazi Stadyumu ve Halkevi önünde yapılması<br />
mekandaki farklılaşmayı kutlamalara da yansıtmıştır. 1934 yılında Cumhuriyet<br />
Meydanında yapılan törende Halkevi bandosunun eşliğinde İstiklal Marşı ile başlayan<br />
kutlamalarda Halkevi Süvari ve Bisiklet Kolunun resmi geçidi ile son bulmuştur.(26)<br />
1935 ve 1937 yıllarında günün anlam ve önemine ait konuşma ve şiirlerin yer aldığı<br />
görülmektedir.(27)<br />
Halkevi önünde yapılan törenlerde protokol konuşmalarının yanı sıra, 1925 yılında<br />
Atatürk’ün misafir olarak kaldığı Terzi Emin Konağından başlamak üzere atletlerin<br />
Türk Bayrağını Halkevi önüne getirmeleri geleneği yerleşmiştir.(28) Ayrıca<br />
kutlamalarda davul-zurna ekibi gösterileri konuşma ve şiirlerin yanı sıra Atatürk’ün<br />
Kastamonu nutkundan parçaların da okunduğu görülmektedir.(29)<br />
Ayrıca tören sonrası gündüz ve gece olmak üzere çeşitli etkinlikler yapılmıştır.<br />
Gündüz etkinlikleri çerçevesinde sportif gösteriler, Başkente M. Kemal Atatürk’e,<br />
inkılaplara bağlılık telgrafları gönderme, çelenk sunma ve Atatürk fotoğrafları sergisi<br />
gibi faaliyetler yapılırken geceleri şehir ışıklandırılmakta ve Halkevinde temsil<br />
verilmesi, saz eşliğinde mahalli oyun ve türküler eşliğinde fener alayları düzenlenmiştir.<br />
23 Ağustos Atatürk’ün Kastamonu’ya gelmesi ve şapka inkılabı kutlamalarına örnek<br />
olması bakımından 1935 Yılı Kutlama Programı aşağıdaki verilmiş olup şu etkinlikleri<br />
içermektedir.<br />
1. Bayram töreninin Cumhuriyet meydanında saat 11.00 da başlaması.<br />
2. Valilik, resmi daire amirleri ve halktan esnaf grupları bu saatte hazır bulunmaları.<br />
3. Bu törenlerde asayişi Emniyet Müdürlüğün sağlaması.<br />
4. Topluluk oluşunca törene Halkevi Bandosunun çalacağı İstiklal Marşı ile başlanıp<br />
ve yine bandonun eşliğinde Cumhuriyet Marşı okunması.<br />
5. Marşlar okunduktan sonra, 23 Ağustos gününün Kastamonulular için önemine<br />
ilişkin bir konuşma ve bir şiir okunması.<br />
6. Bayram için bütün daireler, mağazalar ve evlerin bayraklarla donatılması ve<br />
ışıklandırma yapılması.<br />
7. Çarşının Bayraklarla donatılmasının Şarbaylık tarafından yapılması.<br />
8. Gece Halkevi Temsil Kolu tarafından bir davet verilmesi ve Parti evi önünde saz<br />
ekibi eşliğinde yöresel oyunlar sergilenmesi.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka İnkılâbı 231<br />
Sonuç<br />
Kastamonu, Osmanlı dönemi önemli vilayetlerinden birisi olmuştur. Bu yönüyle<br />
Osmanlı basının tarihinde çıkarılan dergi ve gazetelerle özellikle II. Meşrutiyet<br />
yıllarında basın önemli bir yer tutmuş, ülke gündemini takip etmekte İstanbul’dan<br />
geride kalmamıştır. Bu dönem cemiyet hayatında bir kısım siyasî ve sosyal işlevli<br />
derneklerin çokluğuyla da dikkati çeker. Örneğin Türk Derneğinin üçüncü şubesi<br />
Kastamonu’da kurulmuştur. Ayrıca fırka mücadeleleri açısından da siyasal bağlamda<br />
Osmanlının son dönemi içerisinde aktif bir vilayet olup İttihat ve Terakki politikalarının<br />
taşra boyutunun daha net bir şekilde gözlenebildiği bir konuma sahiptir.<br />
Millî Mücadele döneminde Kastamonu halkı, Kuvva-yi Millîye hareketinin yanında<br />
yer almış özellikle Açıksöz gazetesi ile yapılan yayınlarla ülke gündemini yine basın<br />
yoluyla oluşturmada önemli hizmetlerde bulunmuştur. İstiklâl Savaşının<br />
kazanılmasından sonra Cumhuriyetin yanında yer alan Kastamonulular, bu vilayet<br />
halkından duyduğu memnuniyeti ifade eden Atatürk’ün övgü ve takdirini<br />
kazanmışlardır.<br />
Atatürk’ün Kastamonu gezisi ile başlatılan şapka ve kıyafet inkılâbı sonucunda<br />
Kastamonu halkı yalnız şapka değil bir kıyafet inkılâbı olan bu günü yerel kutlamalarla<br />
geleneksel hale getirmiştir. Bu anlamlı gün ve inkılâbın kutlanması geleneği günümüzde<br />
de “Atatürk’ün Kastamonu Seyahati, Şapka ve Kıyafet İnkılâbı” adı altında çeşitli<br />
etkinliklerle sürdürülmektedir.<br />
Kaynaklar<br />
1. M. Kemal Atatürk, Nutuk, C.II. (1920-1927), Hazırlayan: Zeynep Korkmaz,<br />
Ankara, 1981, s.605.<br />
2. Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek-Parti Yönetiminin Kurulması<br />
(1923-1931), Yurt Yayınları, Ankara, 1981, s.150-151.<br />
3. Mustafa Baydar, Atatürk ve Devrimlerimiz, Türkiye İş Bankası Kültür<br />
Yayınları:<strong>13</strong>6, İstanbul, 1973, s.217.<br />
4. Lord Kinross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, (Çev: Necdet Sander),<br />
İstanbul, 1994, s.481-482.<br />
5. İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, Kültür Bakanlığı Yayınları:397, Ankara, 1981,<br />
s.50-51.<br />
6. Refik Turan, “Milli Mücadelede İnebolu-Kastamonu-Ankara Hattı”, Atatürk<br />
Araştırma Merkezi Dergisi, C:XV, Sayı:44, (Temmuz 1999), s.693-699. Sevük,<br />
Age., s.125-126. Aynı yer için, Sevük, “Paşa’nın Köşkünde”, Açıksöz, 22<br />
Temmuz 1922.<br />
7. Baydar, Age., s.217, Mehmet Şahingöz, “Millî Mücadelede Kastamonu”, Türk<br />
Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu Tebliğler, Ankara, 1989, s.<strong>13</strong>4.<br />
8. II. Meşrutiyet dönemi Kastamonu basını ve İttihat ve Terakki Fırkasının<br />
faaliyetleri, ayrıca İttihatçı düşünceden Millî Mücadele çizgisine varan fikrî<br />
dönüşüm süreci için bkz. Mehmet Serhat Yılmaz, Kastamonu Basınında<br />
Köroğlu Gazetesi (1908-1918), Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap<br />
Tarihi Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1997, 157s.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
232 Mehmet Serhat YILMAZ<br />
9. Baydar, Age., s.217., 45 imzanın bulunduğu fetvada 24 imza ile Kastamonu baş<br />
sırayı almaktaydı. Onu takip eden 15 imza ile Ankara ve 2 imza ile de Kayseri<br />
gelmekteydi. Bakınız. Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi,<br />
(Hazırlayanlar: Mehmet Baytimur, Aziz Demircioğlu, Hasan Çelikoğlu),<br />
Atatürk’ün Doğumunun 100. Yıldönümü İl Kutlama Komitesi, Kastamonu, 1981,<br />
s.5., Fetva metni için Bakınız. Hüsnü Açıksözcü, İstiklal Harbinde Kastamonu,<br />
Kastamonu Vilayet Matbaası, Kastamonu, 1933, s.45-46.<br />
10. Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi, s.93.<br />
11. Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, Yelken Matbaası, İstanbul,<br />
1978, s.250., Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi, s.23.<br />
12. Kastamonu, 23 Ağustos 2000.<br />
<strong>13</strong>. Atatürk’ün Kastamonu Gezisi ve Şapka Devrimi, s.26-28.<br />
14. Atatürk’ün Kültür ve Medeniyet Hakkındaki Sözleri, Atatürk Kültür Merkezi<br />
Yayını:37, Ankara, 1990, s.88.<br />
15. Age, s.90.<br />
16. Şapka ve kıyafet inkılabı konusunda Atatürk’ün Kastamonu seyahatine ilişkin 28-<br />
30 Ağustos tarihi arasında yapılan yazışmalar. BCA, 030.01/40.238.1.<br />
17. Atatürk’ün Kültür ve Medeniyet Hakkındaki Sözleri, Atatürk Kültür Merkezi<br />
Yayını:37, Ankara, 1990, s.93.<br />
18. Age, s.94.<br />
19. BCA, 030.01/40.238.1.<br />
20. Sevük, Age, s.69.<br />
21. Tunçay, age, s.150.<br />
22. Kastamonu, Sayı:3647, 20 Ağustos 1935., Bu konuda geniş bilgi için bkz., Ahmet<br />
Şimşek, Yerel Kaynaklara Göre 1928-50 Yılları Arasında Kastamonu’da Millî<br />
ve Mahallî Bayram Kutlamaları, (Yayınlanmamış Lisans Tezi), G.Ü.<br />
Kastamonu Eğitim Fakültesi, Kastamonu, 1997, 83s.<br />
23. Kastamonu, Sayı:3548, 27 Ağustos 1934, Kastamonu, Sayı:3647, 20 Ağustos<br />
1935, Kastamonu, Sayı:3846, 23 Ağustos 1937, Doğrusöz, Sayı:28, 24 Ağustos<br />
1937.<br />
24. Kastamonu, Sayı:3747, 25 Ağustos 1936.<br />
25. Doğrusöz, Sayı:<strong>13</strong>1, 26 Ağustos 1938, Doğrusöz, Sayı:434, 26 Ağustos 1941,<br />
Doğrusöz, Sayı:533, 25 Ağustos 1942, Doğrusöz, Sayı:669, 24 Ağustos 1943,<br />
Doğrusöz, Sayı:780, 26 Ağustos 1944.<br />
26. Kastamonu, Sayı:3548, 27 Ağustos 1934.<br />
27. Kastamonu, Sayı:3647, 29 Ağustos 1935, Kastamonu, Sayı:3846, 23 Ağustos<br />
1937.<br />
28. Doğrusöz, Sayı:434, 26 Ağustos 1941.<br />
29. Doğrusöz, Sayı:669, 24 Ağustos 1943, Doğrusöz, Sayı:780, 26 Ağustos 1944.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 233-240<br />
TÜRKİSTAN’DA AÇILAN RUS EĞİTİM MÜESSESELERİN<br />
RUSLAŞTIRMA SİYASETİNDEKİ ROLÜ<br />
Mirzahan EGAMBERDİYEV<br />
Ahmet Yesevi Üniversitesi, Tarih Bölümü, Türkistan/KAZAKİSTAN.<br />
Özet<br />
Türkistan’da ilk Rus eğitim kurumları Rus memurların çocukları için kurulmuştur. Ancak<br />
daha sonra Türkistan’ın Rusya’ya tam olarak bağlanmasının bölge halkının Rus eğitim sitemine<br />
dahil edilmesiyle mümkün olacağı kanaatine varan Rus yönetimi bu yönde birtakım teşebbüslere<br />
girişmiştir. 1870 yılında Türkistan Genel valiliği yerli halkın eğitimiyle ilgili bazı kararlar aldı.<br />
Buna göre: yerliler Rusya ideolojisine göre eğitilecek, açılan okullar dini nitelikte olmayacak ve<br />
yerlilere kiril alfabesi öğretilecekti. Bu kararlar Rus yönetimi tarafından açılan Rus-yerli<br />
okullarında tatbik edilmiştir. Başlangıçta yerli halk bu okullara rağbet etmemekle beraber bu<br />
okullardaki yerli öğrencilerin sayıları Rus idaresinin uyguladığı çeşitli teşvik yöntemleriyle<br />
yıldan yıla artmış ve 1890’lı yıllara gelindiğinde artık hiç de azımsanamayacak bir sayıya<br />
ulaşmıştır. Bu aynı zamanda Ruslaştırma siyasetinin de tesirini günden güne artırdığının bir<br />
göstergesidir.<br />
THE ROLE OF RUSSIAN EDUCATIONAL INSTITUTIONS<br />
FOUNDED IN TURKISTAN IN RUSSIANISM POLITICS<br />
Abstract<br />
The first educational institution of Turkistan has been founded for the education of Russian<br />
officials’ children. But as it is realized by the Russian government that complete connection of<br />
Turkistan to Russia is only possible by including the public of the region to Russian educational<br />
system. Therefore, certain attempts were made. In 1870, Turkistan General Governorship had<br />
taken decisions regarding public education. The rules set fourth according to the decisions were<br />
as follows: Natives would be educated on the direction of Russian ideology, schools would not be<br />
on religious quality and Cyrillic alphabet would be taught to natives. These decisions have been<br />
applied in Russian-native schools which are founded by the Russian Government. These schools<br />
were not demanded at first by the public but the number of native students attending has<br />
increased from year to year as a result of various encouragement methods undertaken by the<br />
government and in 1890s the increase in the number reached a tremendous rate. This is also a<br />
proof that the effect of Russianism has also increased from day to day.<br />
19. Yüzyılda Rus istilasına uğrayan Türkistan’da Rus kültürünü yerleştirmek isteyen<br />
Çarlık yönetimi bunun ancak eğitim yoluyla mümkün olabileceği kanaatinde idi.<br />
Mektep ve medreselerin faaliyetlerinin ileride Rusya için büyük bir tehlike teşkil<br />
edeceğini gören Ruslar Türkistan’ı tamamen işgal ettikten sonra yerli okullara karşı<br />
tavırlarını değiştirdiler. Çarlık yönetimi öncelikle ilgisiz kaldığı Müslüman okullarını<br />
baskı altına almaya başladı. Rus Çarlığı ilk aşamada yerli halkın tepkisini çekmeden<br />
mektep ve medreselerin güçlenmesine engel olarak Rus okullarının yaygınlaşmasını<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
234 Mirzahan EGAMBERDİYEV<br />
sağlamaya çalışıyordu. Medreseleri finanse eden vakıfların faaliyetlerini kısıtlayan<br />
Çarlık yönetimi bu vakıfların idaresini kendi uhdesine aldı. Genel Valiliğin bütçesinde<br />
eğitime ayrılan ödeneğin sadece % 1 yerli halkın eğitimi için harcanıyordu. Bütçenin %<br />
25 Ortak Rus-yerli okulların giderlerine ve % 74 Rus ve Hıristiyan Din okullarının<br />
masraflarına ayrılmıştı. 1<br />
19 yüzyılda Türkistan mektep ve medreselerin eğitim kalitesinin düşmesi de<br />
Rusların işine yaradı. Türkistan’da mektep ve medreseler yerli halkın dini ve manevi<br />
yönden birliğini muhafaza etmesini sağlıyordu. Bu bakımdan medreseler Rus devleti<br />
için büyük bir tehdit unsuru idi. Mektep ve medreselerin yürütülmesine engel olacağını<br />
göz önüne alan Rus misyonerleri bu meseleleri tamamen ortadan kaldırmanın yollarını<br />
aradılar. Mesela, Türkistan bölgesi üzerinde çalışan araştırmacılar Rusya’nın<br />
Türkistanlıların din çatısı altında birleşmesine karşı dikkatli olması gerektiğini sürekli<br />
vurguluyordu. 2 Bunun için de Türkistanlıların Hıristiyanlaşması Rus siyasetinin önemli<br />
hedeflerinden biriydi. 1869 yılında Sır Derya nehirden 15 kilometre uzaklıkta Çinaz’da<br />
bir kilise kurarak ilk Rus Din okulun temeli atıldı. İşgal edilen bölgede Rusların dini<br />
ihtiyaçlarının karşılanması için N.Vısotskiy adında bir papaz getirildi. Bu papaz<br />
Orenburg piskoposluk dairesinden gönderildi. Okul ve kilisenin temelini atan<br />
N.Vısotskiy okulun açılışını 25 Temmuz 1870 yılında gerçekleştirdi. 3 İlk açıldığı<br />
günlerde okul kitap sıkıntısı çekiyordu ve papaz N.Vısotskiy misyonunu yerine<br />
getirmek amacıyla Sır Derya askeri valisi General Golovaçov’dan yardım istedi. 26<br />
Ağustos 1870 yılında Sır Derya askeri valisi Golovaçov papaz N.Vısotskiye gönderdiği<br />
mektupta okul için gerekli olan 171 nüsha din kitabı ve para göndereceğini belirtti. 4<br />
1870 yılında okula 8 erkek ve 5 kız öğrencisi alındı. Okulun programında Rus dili,<br />
Rusya tarihi ve Ortodoks dini kaideleri yer alıyordu. Bu derslerin dışında okulun<br />
yanında bir zanaat ve ayak kabı tamircisi bölümleri açıldı. İşgalin ilk yıllarında bu<br />
okulda subayların ve askerlerin 8-12 yaş arası çocukları eğitiliyordu. İlk yıllarda yerliler<br />
üzerinde etkisi pek yoktu. Hatta bu okulun açılışına yerlilerden itiraz edenlerde vardı.<br />
Yıllar geçtikçe okul ilk meyvelerini vermeye başladı ve okula yerli çocuklar da kabul<br />
edildi. 1872 yılında papaz N.Vısotskiy görevinden uzaklaştırıldıktan bir yıl sonra okul<br />
kapandı ve 1892 yılında aynı yerde bir Rus din okulu açıldı. İlk sene faaliyette bulunan<br />
okul etkin rol oynayamadı. Ancak bu okul Türkistan genel valiliğin önemli<br />
merkezlerinde bir kaç yeni Rus din okullarının açılmasına öncülük etmesi bakımından<br />
önemlidir.<br />
Ruslar 1860-1867 yıllar arasında işgal ettikleri Sır Derya bölgesinde üç önemli<br />
istihkam kurdu. Bunlar Fort 1 (Kazalı), Fort 2 (Karmakçı) ve Fort Perovsk. İşgal hattın<br />
üzerindeki bu şehirlerde Rus generalleri, subaylar ve iki papaz görev yapıyordu. Bunlar<br />
1 Kastelskaya Z.D., İz İstorii Turkestanskogo Kraya (1865-1917), Moskova 1980,<br />
s. 34<br />
2 Klimoviç L.İ., İslam v Tsarskoy Rossii, Moskova 1936, s. 222-223.<br />
3 Papaz A.çervyakov, Pervaya Tserkovno-Prihodskaya Şkola v Turkestanskom<br />
Karye, “Turkestanskiye Vedomosti gazetesi”, 26 Nisan 1901, No 33.<br />
4 A.g.m.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Türkistan’da Açılan Rus Eğitim Müesseselerin Ruslaştırma Siyasetindeki Rolü 235<br />
arasında ailelerle yaşayanlar vardı. Çocuklarını yerli mektep ve medreselere vermek<br />
istemeyen Rus ailelerin onları Orenburg şehrindeki Rus okullarına da gönderme<br />
imkanları yoktu. Böylece Rus askerleri personeli Perovsk ve Kazalinsk'te ilk Rus<br />
okulların açılmasına sebep oldu. İlk yıllarda okullar Ruslar ve yerliler için ayrı ayrı<br />
kurulmuştu. Bu okullarda dersleri bir papaz veriyordu. Hıristiyanlaşmadan korkan yerli<br />
aileler ise kendi çocuklarını bu tür okullara vermek istemiyorlardı. İlk Rus okulları<br />
Kazali ve Perovsk'ta açıldı. Bu okullar Orenburg ve Ufa Piskoposları tarafından<br />
destekleniyordu. 1<br />
28 Ağustos 1858 yılında Orenburg, Orsk kalesi Papazı Timaşev tarasından<br />
Kazalinsk Papazı A. Pobedonosov'a okul açma yetkisi verildi. Bu yetki gereğince Fort<br />
1'de okul açılması emredildi. okul binası bir kaç odadan ibaret idi. Eğitim programı;<br />
Rusça okuma yazma ve Hıristiyan dini ağırlıklı idi. 2 Burada Rus okulunun açılmasını<br />
hoş karşılayan Sır Derya işgal hattının komutanı Danzas okul için yeni bina inşa<br />
edilmesini, okulun yıllık masrafının belirlenmesini ve kitap temin edilmesini istedi. Bu<br />
okulda erkek ve kız öğrenciler birlikte idi ve onlara din eğitiminin dışında aritmetik<br />
dersi de veriliyordu. Ayrıca bu okullarda Kırgız Biyleri (mahkeme yöneticisi) tarafından<br />
da uygun görülürse Kırgız çocuklarının da eğitilmesine izin verildi. Genellikle bu<br />
okullara Pravoslav Hıristiyan çocukları kabul edildi. Böylece 5 Mart 1859 yılında Rus<br />
eğitim programı kabul edildi. Rus yönetimi ilk olarak okula 7-14 yaş arasında 33 erkek<br />
ve 23 kız çocuk almayı planlıyordu. Her odada Rus Çar’ının resmi asılı duracaktı ve bir<br />
masada 5 çocuk eğitim görecekti. Papaz Pobedonostsev okulu hazırlık mahiyetinde<br />
birinci sınıf ile ikinci ve üçüncü sınıflara ayırdı. Plan gereğince hazırlık sınıfında<br />
çocuklar okuma yazma ve Hıristiyan dualarını öğreniyorlardı. Kitap olarak "Kendi<br />
kendine Rusça Kitabı" kullanıyordu. Kitabın içeriği şöyle idi: Rus alfabesi, Hıristiyan<br />
duaları, Hıristiyanlık tarihi, kısaca Rusça grameri, Rusya tarihi ve aritmetik. Genel<br />
olarak hazırlık sınıfındaki çocuklar ansiklopedi tarzındaki bir kitapla eğitiliyordu. İkinci<br />
sınıfa geçmek için çocukların Rusça okuma yazmada başarılı olmaları mecburi idi.<br />
Sadece bu başarıyı gösterebilen çocuklar ikinci sınıfa geçme hakkına sahipti. İkinci<br />
sınıfı tamamlayan çocukların Rusya tarihinin önemli olaylarını bilmeleri, Hıristiyan<br />
akaidini, Hıristiyanlık tarihini sözlü anlatmaları vu bunlara göre sonuç çıkartabilmeleri<br />
gerekiyordu. İkinci sınıf kız öğrencilerin aritmetik derslerini görmeleri mecburi değildi.<br />
Üçüncü sınıfa sadece erkek çocukların geçme hakkı vardı. Üçüncü sınıfta okuma<br />
yazma, Rusça grameri, Rusya coğrafyası, Rusya tarihi ve aritmetik dersleri yer alıyordu.<br />
Kazalinsk Rus garnizonunda okul 21 Ocak 1860 yılında açıldı. Okula aşağı<br />
tabakadan 31 Rus erkek ve 2 kız öğrencisi kabul edildi. Okul binası 50 kişilikti ve<br />
içinde bir yemekhane vardı. Okul inşaatının masrafları Türkistan’da çadır başına alınan<br />
vergilerden gelen 7214 bin ruble ile karşılandı. Kazalı ve Perovsk okullarında, eğitimde<br />
1 Ostroumov N. istoriçeskiy Oçerk narodnogo Obrazovaniya v Gorodah i<br />
Ukrepleniyah Sırdarinskoy Linii i Turkestanskoy Oblasti s 1860 po 1867<br />
Godov, "Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi", 4 Ağustos 1881, No 30.<br />
2 Ostroumos N. Pervıye Uçilişa Dla Russkih Detey v Kazalinske, perovske i<br />
Taşkente v 1860-1867 g.g., "Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi", 11 Ağustos<br />
1881, No 30.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
236 Mirzahan EGAMBERDİYEV<br />
Lankostor metodu kullanılıyordu. Bu metot doğrultusunda öğretmen sadece başarılı<br />
çocuklarla ilgileniyordu. Bu çocuklar da öğretmenin kontrolünde diğer çocuklarla<br />
ilgileniyordu. Tabiki bu metot sonuç veremedi. K.P.Kaufman bu okulları ziyaret<br />
ettiğinde, okulun eğitim seviyesinin çok düşük olduğunu belirtti. Müdüre yerli<br />
çocukların Rus çocuklarla birlikte eğitilmesini, bunun yanı sıra yerlilerin inancına<br />
dokunulmaması emrini verdi. 1 Sır Derya Askeri Valisine göre bu okulların açılması<br />
yerli ve Rus çocuklarını bir ortamda bulundurmanın en mükemmel vasıtasıdır.<br />
Böylelikle yerlilerin şuurunda Rus kültürünün daha üstün olduğu hissi uyandırılabilir. 2<br />
1870 yılında Türkistan genel valiliğinde eğitimi Rusya standartlarına göre<br />
düzenlemek amacıyla bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyon, eğitimle ilgili bir proje<br />
hazırlayarak Rusya Savaş Bakanına gönderdi. Savaş bakanının tasvip ettiği projenin<br />
önemli maddeleri şöyledir:<br />
1. Yerlilerin Rusya ideolojisine göre eğitilmesi<br />
2. Açılan okullar dini nitelikte olmamalı ve yerlilerin dini inancına dokunulmamalı<br />
3. Yerliler kiril alfabesini öğrenmeli ve bu alfabe ile eğitilmelidir<br />
4. Türkistan bölgesindeki Rus öğrencilerine gelince, alt tabakalardan olan insanların<br />
çocukları ayrı halk okullarında, üst tabaka insanların çocukları da ayrı okullarda<br />
eğitilmelidir. 3<br />
Bu komisyonun sunduğu rapor, genel valilik tarafından da hoş karşılanarak yerlilere<br />
yönelik şu kararalar alındı: ilk önce bütün Rus okullar onlarda da açılacak, yerli<br />
çocuklar için yatılı okullar açılacak, büyükler için açık öğrenim, akşam kursları<br />
açılacak, öğrencilerin kendi lehçelerinde eğitilmesi için özel öğretmen okulları açılacak.<br />
Bütün bu çabaların hedefi Türkistan bölgesini Ruslaştırmak ve N.P.Ostroumov’un<br />
Türkistan öğretmen okulunun kuruluşunun 25 yıllığını kutlamasında ifade ettiği şekli ile<br />
“Türkistan bölgesini Ruslaştırarak Rusya ile bir bütün haline” getirmekti. 4 Böylece<br />
işgal ettikleri Türkistan bölgesini eğitim yoluyla Ruslaştırmayı ve Hıristiyanlaştırmayı<br />
amaçlayan Ruslar bölgede özel mesleki okullar açtı. Mesleki liseleri açmaktaki amaç ise<br />
şehir hayatı için gerekli meslek kollarına kadrolar hazırlamak ve bu yetişmiş elemanları<br />
Rus sanayisinde güç olarak kullanmaktı. Bu okullar Türkistan genel valiliğine bağlı idi<br />
ve eğitim programı Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanıyordu. Okulda genel<br />
olarak yerli öğrenciler eğitiliyordu. Öğrenciler 12-18 yaş grubundaydı. Onların % 50’si<br />
yatılı olarak eğitim görüyordu. Okulun eğitim öğrenim programında ipek böceklerinin<br />
1 Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />
“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 22 (3 Eylül) Ağustos 1899, No 65.<br />
2 N.P.Ostroumov, İstoriçeskiy Oçerk Narodnogo Obrazovaniya v Gorodah i<br />
Ukrepleniyah Bıvşey Sırdarinskoy Linii i Turkestanskoy Oblasti s 1860 po<br />
1867 goda, “Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 1 Eylül 1881, No 34.<br />
3 Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />
“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 2 (14 Eylül) 1899, No 68.<br />
4 N.P.Ostroumov, Otçot Turkestanskoy Uçitelskoy Seminarii za 25 let yeyo<br />
Suşestvovaniya, Taşkent 1904, s.25.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Türkistan’da Açılan Rus Eğitim Müesseselerin Ruslaştırma Siyasetindeki Rolü 237<br />
beslenmesi ve ipek üretim metotları hakkında dersler vardı. Dersler Rusça işleniyordu.<br />
Fen bilimlerine ise önem verilmiyordu.<br />
27 Ocak 1883 tarihinde Sır Derya vilayetinde Orta Dereceli Ziraat okulları açıldı.<br />
Rus yönetiminin bu okulu yerliler arasından şarap üreticileri, arıcılar ve bostancılar<br />
yetiştirmek için açmıştı. Okulun açılması için Sır Derya vilayetinde Rus yönetimi<br />
tarafından 100 desatin toprak müsadere edildi. 60 desatin arazi yerli öğrencilere buğday<br />
üretim metotlarını öğretmek için istimlak edildi. Okulun eğitim süresi 4 yıldı. Ders<br />
programının uygulanması Tabii kaynaklar Bakanlığı veya Türkistan genel valiliğin<br />
tayin ettiği özel müfettiş denetliyordu. Günlük ders programı, bunun içine<br />
dershanelerdeki teorik dersler giriyordu, yaklaşık 15 saat idi.<br />
Ancak Rus eğitim siyaseti yerli halka nüfuz etmekte yetersiz kalıyordu. Rus okulları<br />
şekil olarak Türkistanlı çocukları için yabancı bir görünüm arz etmekte idi. Masa ve<br />
sandalyelerin yer aldığı sınıflar, Rusça işlenen dersler sebebiyle Türkistanlılar bu<br />
okulları benimsemiyorlardı. Çarlık yönetimi bütün bunları göz önüne alarak yeni bir<br />
eğitim politikasını belirledi. 1884’te genel vali Rozenbah bakanlığında toplanan gizli<br />
komisyonda mektep ve medreselere Rus eğitim sisteminin benimsetilmesi önerildi.<br />
Halbuki bu öneriyi reddeden Rozenbah Ortak Rus-yerli (Russko-Tuzemnaya)<br />
okullarının kurulması kararını aldı. Rus-yerli okullarının başarılı olması ve yerli halk<br />
tarafından rağbet görmesi için Türkistan çocuklarına din derslerinin mollalar tarafından<br />
verilmesinin uygun olduğu görüşüne varıldı. 1 Rus-yerli okullarının müfredatında<br />
Rusça konuşma, Rusça okuma yazma, aritmetik, Rus tarihi ve coğrafyası dersleri yer<br />
alıyordu. Bu okullarda yerli dil sadece çocukların anlamakta güçlük çektikleri konuları<br />
izah etmek için kullanılıyordu. Bunun yanı sıra çocuklara kendi ana dillerinin gramerini<br />
öğretmekte görevli yerli bir öğretmen vardı. Rus ve yerli öğretmenler sırayla her gün<br />
grubun dersine giriyordu. Her öğrenci günde iki saat Rus sınıfında, iki saat Müslüman<br />
sınıfında ders alıyordu. Türkistan halkının ancak ahlaki ve fikri yönden Rus kültürü<br />
esasına göre eğitilmesi ile asimile edebileceği görüşünde olan Sır Derya bölgesinin Rus<br />
yetkilileri Rus dili dersleri dışında, öğretmenlerin diğer derslerde de Rusça konuşarak<br />
Türkistanlı çocukları Rusça’ya aşina bir hale getirmeleri talimatını okul müdürlerine<br />
ilettiler. 2<br />
1887’de genel valilik Rus-yerli okulları müdürlerine, yerlilerin Ruslarla<br />
kaynaşmalarına dair bir yönergeyi ilan etti. Bu yönergeye göre Rus-yerli okulların<br />
öğretmenleri derste yerlilere saygı ve hürmet göstermeleri, ayrıca onların örf-adet, din<br />
ve geleneklerine dokunmamaları istendi. Rus öğretmenlere Türkistanlı çocukların<br />
eğitimi, onların dilini ve adetlerini öğrenmeleri önerildi. Rus yönetimi tarafından Rus<br />
kültürün temsilcisi olarak görülen Rus-yerli okulları Rus nüfusunun azınlıkta olduğu<br />
yerlerde açılmaktaydı. Yerli nüfusla Rus nüfusun dengeli olduğu Kazalı, Perovsk,<br />
Türkistan, Çimkent, Evliye-Ata vs. şehirlerde Rus-yerli okulları bulunmuyordu. Rus-<br />
1 Tsırkular Rozenbaha za 30 Oktabrya 1886 goda, (30 ekim 1886 tarihli<br />
Rozenbah genelgesi), ÖCMDA, F. 715, Op, 1, D. 743.<br />
2 O Postanovke İnorodçeskogo Obrazovaniya v Turkestanskom Kraye,<br />
“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 4 Aralık 1905, No 177.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
238 Mirzahan EGAMBERDİYEV<br />
yerli okulları görünüm olarak Türkistanlı çocuklar tarafından benimsenebilecek bir<br />
tarzdaydı. Mesela Taşkent şehrinin Ruslarla meskun kısmında 1873’te açılan Tatar<br />
Okulu Avrupa örneğine göre düzenlendikten sonra öğrenci sayısı azaldı ve kapanma<br />
sınırına gelmişti.<br />
V.P.Nalivkin bu okullar için özel olarak “Rusça’yı Öğrenme Kitabı” hazırlamıştı.<br />
Bu kitabın ilk <strong>13</strong> sayfası el yazısıyla, kalan sayfaları ise matbu yazıyla basıldı. Nalivkin<br />
böyle basılmasının Rusça’yı öğrenmeyi kolaylaştıracağını belirterek şu açıklamayı<br />
yapıyor:<br />
1. Yerli çocuklar ilk dönemde yazma ve okumayı yazı harfleriyle öğrenmelidir,<br />
2. İlk sayfasında kiril alfabesindeki 8 ünlü harflerin yazılmasında (kelimeyi sertleştiren<br />
harf ъ), э (e), ю (yu) harflerine çok önem verilmelidir. Sebebi yerliler bu harflerin<br />
telaffuzunda zorlanıyorlar,<br />
3. Farklılaştırmada я (ya) harfine çok önem verilmelidir. Mesela Sart dilindeki aya,<br />
ayu, uya, yau ve au gibi kelimelere verilmeli ki yerli çocuklar bu tür yeni sesleri<br />
benimsemelidir.<br />
4. й, ы, ь, ъ, ф, ю, harflerinin yazım ve seslenme şekline önem verilmelidir. Bu<br />
harflerle verilen kelimeler öğrenciler tarafından ezberlenmelidir. Buna önem<br />
verilmesi göçebe ve yerleşik halkı farklılaştırmada yararlı olacaktır. 1<br />
Rus-yerli okullarında eğitim gören öğrenci sayısı hakkında istatistik bilgiler<br />
şöyledir:<br />
Yıllar Rus-yerli okullarındaki öprenci sayısı Yıllık artış oranı<br />
1885 39 -<br />
1886 16 %+197<br />
1887 235 %+103<br />
1888 461 %+96<br />
1889 426 %-7,5<br />
1890 377 %-11,6<br />
1891 375 %-0,5<br />
1892 415 %+11<br />
1893 464 %+12<br />
1894 428 %-8<br />
1895 447 %+4,5<br />
1896 650 %+43<br />
1 ÖCMDA, F. İ-47, Op. 1, D. 239, s. 1-3.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Türkistan’da Açılan Rus Eğitim Müesseselerin Ruslaştırma Siyasetindeki Rolü 239<br />
Bu tablo başlangıç döneminde öğrenci sayısının sürekli arttığını gösteriyor.<br />
“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”nin verdiği bilgilere göre 1885-1887 yılları<br />
arasında 22 Rus-yerli okulu açılmıştır. 1888-1895 yılları arasında ise öğrenci sayısında<br />
fazla bir değişiklik olmadı. 1895’ten itibaren öğrenci sayısında artış görülmektedir.<br />
1899’da 4 tane okul daha açıldı. 1899 yılında faaliyette bulunan 27 Rus-yerli okulunda<br />
bulunan 665 öğrenciden 650’si Türkistanlı idi. 6 okulda yatılı olarak eğitim gören 65<br />
öğrencinin 60’ı Türkistanlı idi. 1<br />
Genel olarak Rus-yerli okullarda belli bir eğitici kitabı yoktu. Öğretmenler tercüme<br />
metodu ağırlıklı kendileri hazırladıkları programlarla eğitim yapıyordu. 1907 senesinde<br />
Sır Derya vilayeti müfettişi teklifi ile bu metot vazgeçilerek derslerde farklı eğitim araç<br />
ve gerekçelerinin kullanıldığı bir metoda geçildi. Bunun için özel bir komisyon kuruldu,<br />
görevi de Rus-yerli okullara yeni öğretim plan ve programları hazırlamaktı. Bu<br />
programlara göre eğitimin ilk senesinde öğrenciler sözlü olarak kelimeleri<br />
ezberliyorlardı. İkinci senede pazar, ziraat, arazi konulara alakalı Rus kelimeleri<br />
ezberlemeye devam ediyordu. Neticede sadece Rusça konuşma dilini ve mantığını<br />
öğreniyorlardı.<br />
Türkistan genel valiliği Rus-yerli okul mezunları için Rusya’nın merkezi şehirlerine<br />
eğitim amaçlı geziler düzenliyordu. Gezilerin asıl amacını Türkistan bölgesinin eğitim<br />
müdürü raporunda şöyle ifade etmektedir: “Türkistanlı gençlerin Avrupa Rusya’sına<br />
yapacakları geziler çok önemlidir. Bu geziler Türkistan gençlerin belleklerinde Rus<br />
medeniyetinin eserlerinin yerleşmesini sağlayacaktır. Rus halkı ile doğrudan temasa<br />
geçerek olan gençlerin milli şuurlarından kaynaklanan Rus kültürüne karşı mesafeli<br />
tu<strong>tum</strong>u ortadan kalkacak. Türkistanlı gençler Rus hükümetinin kültürel uygulamalarına<br />
karşı çıkmayacak ve hükümetin emirlerini anlayışla karşılayacaklardır”. 2<br />
Böylelikle Rusya yerlileri mümkün olduğu kadar devlet idaresinden uzak tutarak,<br />
Ruslaştırma siyasetini Türkistan’a çeşitli yöntemlerle sindirmeye çalışıyordu. Okullarda<br />
yerlileri belli bir seviyeye kadar eğiterek Türklerden bir idareci yetişmesine baştan mani<br />
oluyordu. Ayrıca, Türkistanlılar arasında hürriyet, bağımsızlık havası esmeye<br />
başlayınca bir yandan Rus sansürü, başka bir yandan Rus misyoner ilim adamları ve<br />
gizli polis teşkilatı engelleyici tedbirler alınmasını sağlıyordu. Bunun dışında zaten en<br />
büyük problemleri bir müşterek yazı diline sahip olmamak olan Türkistanlılar için göz<br />
önüne tutan İlminski her Türk boyuna kiril alfabesi esasında ayrı alfabeler hazırladı. Bu<br />
politikayı onun hemfikirlileri olan Ostroumov, Alektorov ve Nalifkin hızlandırdılar. Bu<br />
siyaset Sovyet döneminde aynen tatbik edildi. Bütün bu eğitim üzerindeki yapılan<br />
politikaların özünde Türk boylarını parçalayarak farklılaştırmak ve ortak bir dil, fikir ve<br />
tarih şuurunun meydana gelmesine mani olmak yatıyordu.<br />
1 Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />
“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 5 (17 Eylül) 1899, No 69.<br />
2 Uçebno-Obrazovatelnaya Poyezdka Molodıh Tuzemtsev v yevropeyskuyu<br />
Rossiyu Letom 1899 goda, “Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi1, 7 (19 Aralık)<br />
1889, No 78.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
240 Mirzahan EGAMBERDİYEV<br />
Kaynaklar<br />
1. Kastelskaya Z.D., İz İstorii Turkestanskogo Kraya (1865-1917), Moskova 1980.<br />
2. Klimoviç L.İ., İslam v Tsarskoy Rossii, Moskova 1936.<br />
3. Papaz A.Çervyakov, Pervaya Tserkovno-Prihodskaya Şkola v Turkestanskom<br />
Karye, “Turkestanskiye Vedomosti gazetesi”, 26 Nisan 1901, No 33.<br />
4. Ostroumov N. İstoriçeskiy Oçerk narodnogo Obrazovaniya v Gorodah i<br />
Ukrepleniyah Sırdarinskoy Linii i Turkestanskoy Oblasti s 1860 po 1867 Godov,<br />
"Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi", 4 Ağustos 1881, No 30.<br />
5. Ostroumos N. Pervıye Uçilişa Dla Russkih Detey v Kazalinske, perovske i<br />
Taşkente v 1860-1867 g.g., "Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi", 11 Ağustos<br />
1881, No 30.<br />
6. Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />
“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 22 (3 Eylül) Ağustos 1899, No 65.<br />
7. Ostroumov N., İstoriçeskiy Oçerk Narodnogo Obrazovaniya v Gorodah i<br />
Ukrepleniyah Bıvşey Sırdarinskoy Linii i Turkestanskoy Oblasti s 1860 po 1867<br />
goda, “Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 1 Eylül 1881, No 34.<br />
8. Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />
“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 2 (14 Eylül) 1899, No 68.<br />
9. Ostroumov N., Otçot Turkestanskoy Uçitelskoy Seminarii za 25 let yeyo<br />
Suşestvovaniya, Taşkent 1904.<br />
10. Tsırkular Rozenbaha za 30 Oktabrya 1886 goda, (30 ekim 1886 tarihli Rozenbah<br />
genelgesi), ÖCMDA, F. 715, Op, 1, D. 743.<br />
11. ÖCMDA, F. İ-47, Op. 1, D. 239.<br />
12. O Postanovke İnorodçeskogo Obrazovaniya v Turkestanskom Kraye,<br />
“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 4 Aralık 1905, No 177.<br />
<strong>13</strong>. Narodnoye Obrazovaniye v Turkestanskom Karye (İstoriko-Statistiçeskiy Oçerk),<br />
“Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi”, 5 (17 Eylül) 1899, No 69.<br />
14. Uçebno-Obrazovatelnaya Poyezdka Molodıh Tuzemtsev v yevropeyskuyu Rossiyu<br />
Letom 1899 goda, “Turkestanskiye Vedomosti Gazetesi1, 7 (19 Aralık) 1889, No<br />
78.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 241-254<br />
KONYA ŞEHİR YERLEŞMESİNİN SELÇUKLULARDAN<br />
GÜNÜMÜZE TARİHİ ARAŞTIRMASI<br />
Tülay ÖCAL<br />
Niğde Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Niğde.<br />
Özet<br />
Yeryüzünde bulunan şehirlerin, insanların toplu yerleşmesiyle birlikte (Neolitik) başlayıp,<br />
aynı yörede farklı mevkilerde, günümüze kadar varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Anadolu<br />
yarımadası da, bu eski şehir yerleşmelerinin varlığıyla, dikkati çekmektedir. Çalışmaya konu olan<br />
Konya şehri de, bunlardan biridir. Şehrin kuruluşu ve tarihi gelişimi incelenirken, yerleşme<br />
tarihine de değinilecektir. Bunlar şehrin büyüme ve gelişme yönü ve sosyal ekonomik gelişmeleri<br />
kapsamaktadır. Şehrin Türk medeniyetindeki özellikle, Selçuklu ve Osmanlılar dönemindeki tarihi<br />
gelişimi incelenecek ve bu dönemlerin şehir üzerindeki etkileri ortaya konulacaktır.<br />
Anahtar kelimeler: Şehirlerin Tarihsel Araştırması, Konya’nın Tarihsel Gelişimi, Selçuklu<br />
Devleti Döneminde Konya<br />
HISTORICAL RESEARCH OF KONYA CITY SETTLEMENT<br />
SINCE THE SELJUKS<br />
Abstract<br />
The urbanization around the world emerged during the Neolitic era and the location of the<br />
cities have been in almost the same land since then. The Anatolion Peninlusa is an important area<br />
with the existence of such ancient cities. Konya is one those cities which is the subject of the<br />
research. While looking into the settlement and the development of the city, the history of the<br />
settlement will be mentioned. This will be about the way city develops and socio economic<br />
development. The historical development of the city, especially, during the Seljucks&Ottoman<br />
period will be examined and the influence of the civilization on the city will be handle so that the<br />
results will be discussed<br />
Key words: Historical Research of cities, Historical Development of Konya, Konya during the<br />
Seljucks<br />
Giriş<br />
Anadolu varlığını günümüzde de sürdüren büyük şehirlerin devrelerinde Neolitik<br />
döneme kadar inen yerleşmeler vardır. Bu yerleşmeler burada kurulup gelişmesini<br />
coğrafi mevkilerine borçludur. Bulundukları coğrafyada farklı adlarla anılan<br />
yerleşmeler varlıklarını devam ettirmişlerdir. Günümüzde Konya, Kayseri bu<br />
şehirlerdendir. Roma-Bizans döneminde var olan Konya şehri Selçuklulardan itibaren<br />
gelişimini çevresine doğru sürdürmüştür. Tarihte bir çok savaş ve istilalara maruz kalan<br />
şehir, yeniden imarı yapılarak varlığını korumuş ve günümüze kadar gelmiştir. Selçuklu<br />
devletine başkentlik yapmış ve Osmanlılar döneminde de önemini korumuştur.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
242 Tülay ÖCAL<br />
Konya şehri tarihsel gelişimini ve günümüze kadar varlığını sürdürmesini<br />
bulunduğu mevkii’ ye borçludur. Konya şehrinin iç Anadolu’yu, Ege, Akdeniz,<br />
Karadeniz gibi kıyı bölgelerine bağlayan yol kavşağı noktasında olması, şehrin<br />
gelişmesine katkıda bulunmuştur. Konya çevresinde mevcut olan eski yerleşme<br />
merkezlerinde (Burdur Hacılar, Çatalhöyük vb.) yaşayan insanlar, bu bölgede ticareti<br />
geliştirmişler, böylece Konya şehri bir tüccarlar şehri olma özelliğini’ de elinde<br />
tutmuştur. Neolitik ve Kalkolitik dönemlerde Çatalhöyük ve Karahöyük gibi büyük<br />
yerleşim birimleri önemini korurken, zamanla tarih sahnesinden silinmiştir. Bölgede<br />
daha sonra yerleşme birimi olarak Konya şehrinin merkezinde yer alan, Alaeddin<br />
tepesini yerleşme içerisinde görmekteyiz.<br />
Konya çevresindeki yerleşmelerde, Hitit etkisi görülmektedir. Konya Hitit<br />
döneminde Luvi kültür bölgesinde ye almasına rağmen, Konya şehrinin kuruluş yerini<br />
oluşturan, Alaeddin tepesinde yapılan kazılarda, Hitit döneminin izlerine<br />
rastlanılmaktadır.<br />
Tarihi dönemlerde ismi Lykaonia olan Konya’dan ilik söz eden kişi Klasik Dönem<br />
Grek yazarlarından Xenophon olmuştur. Aynı zamanda Xenophon İkonion’un<br />
Frigya’nın en son şehri olarak zikredilmektedir. W.M Calder bölgede yaptığı<br />
araştırmalarda, Konya çevresinin Frig kültürünün Roma dönemine kadar yaşadığını ileri<br />
sürmüştür. Bu çalışmalarda anlaşıldığı üzere, Konya doğu Frigya’da Galatya Frigyası<br />
içinde ele almıştır 1 .<br />
Konya’nın tarihsel çekirdeğini, iç kalede yer alan, Alaeddin tepesi oluşturmaktadır.<br />
Burada yapılan kazılarda, gün ışığına çıkan çanak çömlek (keramik) ve yapıtlarda<br />
Frigyalıların etkisi görülmektedir.<br />
Alaeddin tepesindeki kazılarda bulunan eserlerde, Frigyalılar devrinde şehrin,<br />
Alaeddin tepesinin bulunduğu yere nakledildiği anlaşılmaktadır 2 .<br />
Frigler döneminde tarih sahnesinde görülmeye başlayan Konya şehrinin, bir süre<br />
Perslerin eline geçtiği anlaşılmaktadır. Konya şehrinin, İskender’in Doğu Avrupa, Batı<br />
Asya ve Kuzeydoğu Afrika’yı birleştirmesinden sonra gelişmeye başladığı söylenebilir.<br />
Zira Konya şehri, bu üç kıtayı birleştiren yol üzerinde bulunuyordu. İskender’in<br />
haleflerinden, Selevkovlar’ın daha da geliştirdiği bu yol üzerinde yeni şehirlerde<br />
kuruluyordu. Bunlardan Konya şehrinin kuzeyindeki Laodikeia Aksaray yöresine giden<br />
yolun kavşağında idi. Çanakkale boğazı ile toros geçitleri arasındaki bu ana yolun<br />
Efesos’a giden bir kolu da vardır. Roma çağında Efosos liman şehrinden başlayan yol<br />
Tralles, Laodikei, Apamaeia ve Antiokhia’dan geçen yol, Konya’ya uğrayarak devam<br />
ediyordu.<br />
Konya, adını binlerce yıl sürdüren nadir şehirlerdendir. Türklerin geç Bizans<br />
dönemindeki ikoniondan Türkleştirdikleri Konya Frig dilindeki Kawania veya Grekçe<br />
Fikondan çıktığı kabul edilir. Yunan ve Roma çağlarında Eikonieon ve İkoniun diye<br />
1 BAHAR, H., 1994. TELELİ DAĞ (Kavale Kalesi) ve Konya’nın Tarihi Bakımından Önemi,<br />
Selçuk Üniv- Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 3, Konya, (S. 314-315)<br />
2 ÖNDER, M., 1962 Mevlana Şehri Konya Tarihi Klavuzu, Yeni Kitap Basımevi, Konya (S.10)<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 243<br />
anılıyordu. Türkler, daha ilk dönemlerinde bu adı 1928’lere kadar devam eden imlası ile<br />
yani (Qonya) diye kabul etişleredir. Çağdaş latin kaynaklarında da Iconium veya<br />
Yeonium diye adlandırılır. Devrin batılı kaynakları, keza Como cunny, Corgno, Coine,<br />
Ceyno, Kon şeklinde zikredilirdi 3 .<br />
Şekil 1. Konya Şehri Lokasyon Haritası<br />
1- Roma-Bizans Döneminde Kaya Şehrinin Gelişimi<br />
Roma çağındaki gelişmeler, Konya’yı çağının en önemli şehirlerinden birisi<br />
yapmıştır. Bu sebeple Konya, ilk Hiristiyan devletinde de önemli bir yer tutar.<br />
Konya’nın bu devrine ait kalıntılar bugünkü şehrin 3m kadar altında bulunmuştur. Daha<br />
sonraki yıllarda, Anadolu’nun kuzey batısında, İstanbul’a giden yolların üzerinde<br />
bulunması sebebiyle, Konya önemini sürdürmüştür 4 .<br />
M.S. 395 yılında Roma İmparatoru Theodosius, memleketi iki oğlu arasında pay<br />
etmişti. Doğu Roma, dolayısıyla Konya’da büyük oğlu Arkadius’un eline geçmişti. 5 .<br />
Roma dönemiyle birlikte güvenlik sebebiyle Alaeddin tepesinde sıkışan şehir, ülke<br />
dış güvenlik bakımından güvenliği olduğundan, Alaeddin tepesi etrafında açıklarda<br />
gelişmişti. Bizans döneminde ise asaişin bozulması ve İran’la başlayan savaş sırasında,<br />
Konya’da büyük zarar görmüştür. Alaeddin tepesi etrafındaki şehir tahrip edilmiş<br />
olmalıdır. Varlığını Selçuklular devrinde, Kavele olarak sürdürecek olan Kavele, bu<br />
dönemin en önemli kalelerinden biridir. Bu dönemde Konya’nın merkezi olduğu<br />
Lykaonra, Anatolia, Theması’nın dahilinde idi. Bununla beraber Konya, Bizans<br />
3 BAYKARA, T., 1985, Türkiye Selçuklu Devrinde Konya, 2. Baskı. Ankara (S.1)<br />
4 BAYKARA, T., 1985. a.g.e. (S:8-9)<br />
5 ÖNDEER, M., 1950. Tarihi Turistik Konya Rehberi, Yeni Kitap Basımevi, Konya (S-16)<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
244 Tülay ÖCAL<br />
tarihinde nadiren geçer. Bizans döneminde, Konya şehrinin bir kısmını belki de esasını<br />
Alaeddin tepesi teşkil ediyordu. Bu devrin yapılarında, Eflatun mescidi diye anılan yapı<br />
dışında pek az kalıntısı XX. yüzyıla kadar gelebilmiştir. Bu sebeple Konya şehri Bizans<br />
döneminde, öylesine büyük ve önemli bir yerde değildi 6 .<br />
Hun akınından sonra Bizans, 2. Türk alanını Sabarlar tarafından gördü-Sabarlar,<br />
Bizans ve Sasani devletleri ile çeşitli ilişkilerde bulundular-Sasanilerle bir ittifak<br />
yaparak, Bizansla mücadelelere giriştiler-Sabarlar, Kafkasların güney bölgelerini<br />
aldılar. İleri hareketlerine devam ederek Kayseri, Konya, Ankara şehir ve yörelerine<br />
akınlar yaparak pek çok ganimet elde ettiler. 3. Türk giriş VIII. yüzyıldan itibaren<br />
Müslüman Türkler gerçekleştirdi. Selçuklu Türklerinin XI. yüzyılda Anadolu’yu bir<br />
Türk yurdu haline getirilmesini sağlayan büyük akın ve fetih hareketlerinin, çok<br />
önceleri önce kendi soydaşları tarafından, aynı ülkede aynı düşmana karşı, sürekli<br />
mücadele yapmış olması ve söz konusu fetihlere öncülük etmiş olması, en önemli olay<br />
olarak telakki edilebilir 7 .<br />
İlk Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in önderliğinde, batı yönünde özellikle Anadolu’ya<br />
yapılan fetihler, dünya tarihi bakımından büyük önem taşır. Bu istila ve fetih hareketleri<br />
1057-1063 yılları arasında aralıksız olarak sürüp gitmiştir. Tuğrul Bey’in ölümünden<br />
sonra Büyük Selçuklu Devletinin Sultanı olan Alparslan (Eylül 1063) Anadolu seferine<br />
devam etti. Türkmen Beylerinin Anadolu’nun çeşitli yerlerinde giriştikleri akınlar 1069<br />
yılı boyunca devam etmiştir. Bizans imparatorluğu Romanes Digones Anadolu’yu kuvvetler<br />
gönderdiyse de başarı sağlayamamıştır. Bunun üzerine İmparator Anadolu’daki Selçuklu<br />
Askeri hareketine son verip ülkeden çıkarmak amacıyla, kendisi bizzat harekete geçmişti.<br />
Bizans ordusu Malazgirt’te yapılan savaşta (26 Ağustos 1071) Sultan Alparslan’ın<br />
yönettiği Selçuklu ordusu tarafından kesin yenilgiye uğratılmıştır 8 .<br />
Bu tarihten sonra Anadolu kapıları tamamen Selçuklu Türklere açılmış ve savaştan<br />
sonra Anadolu’nun Türkleşmesi hız kazanmıştır.<br />
2- Anadolu Selçukluları Döneminde Konya Şehrinin Gelişimi<br />
Anadolu Selçuklu hükümdarı Süleyman Şah, Küçük Asya’daki (Asya Minor) ilk<br />
idari merkezini M. 1076 yıllarında Konya’ya kurmuş, istiklal menşurasını burada<br />
okutmuştur. Tarihçilerin çoğunluğunun hilafına göre Konya, Selçukluların ilk başkenti<br />
olmuştur 9 .<br />
Konya Şehir, ilk defa 1068 yılında, Türklerin eline geçmiş ise, Şehrin Bizans ve<br />
Türkler arasında el değiştirdiği bilinmektedir. Arap kaynağının açık ifadesine göre,<br />
İznik’in fethi, Türkiye Selçukluları Devletinin kuruluşu 1075 yılında vuku bulmuştur.<br />
6 BAYKARA, T., 1985. a.g.e. (S:9-10)<br />
7 SEVİM, A., 1998. Anadolu’nun Fethi (Selçuklular Dönemi) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek<br />
Kurumu, Atatürk Tarih Kurumu Yayını XXIV Dizi Sayı:2, Ankara (S:14-17)<br />
8 SEVİM A., YÜCEL, Y., 1994. Türkiye Tarihi 1. (Fetihten Osmanlılara kadar) Atatürk Dil ve<br />
Tarih Yükse Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara (S: 1-3))<br />
9 KONYALI İ. K. 1964. Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, Yeni Kitap Basımevi, Konya (S-41)<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 245<br />
Süleyman’ın İznik’ten önce Konya’yı payitaht yaptığına dair görüşler tamamıyla yanlış<br />
tahminlere dayanmaktadır 10 .<br />
Konya’nın Anadolu Selçuklu Türkleri tarafından fethedilip başkent yapılmasından<br />
sonra şehrin fiziki yapısı da değişmiştir. Türkmenler buraya yerleştirilmesiyle Konya<br />
şehri, en parlak dönemine girmiştir. Başkent özelliğiyle birlikte kültür, bilim ve sanat<br />
şehri olmuştur.<br />
Şehirde tarımsal gelişmeyi, ticarî canlanma izlemiştir. XIII. asrın başlarında,<br />
Antalya ve Sinop’un alınmasıyla, Türkiye’yi dış ticaretle doğrudan doğruya temasa<br />
getirdiği açıktır. Ancak Türklerin ticaret filoları olmadığı için, Akdeniz ve Karadeniz’e<br />
sahilleri olan komşu devletlere gittiklerine dair kesin bir bilgi yoktur. Selçuklu<br />
Türkiye’sinin milletler arası ticarette en çok kazandığı iş sahası, doğu ile batı hatta<br />
kuzey ile güney arasındaki ticari alışverişi sağlayan Anadolu yollarında yapılan kervan<br />
ulaşımı olduğundan hiç şüphe yoktur 11 .<br />
Baş şehri Konya merkez olmak üzere, bu yollardan başlıcalarının geliş-gidiş yönleri<br />
şöyledir: Antalya ve Alaiye limanlarından gelen bir anayol, Konya’dan Aksaray-<br />
Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum üzerinden, İran ve Gürcistan’a; bu yolun Sivas’tan<br />
Güneydoğu’ya ayrılan bir kolu, Malatya-Diyarbakır-Mardin-Musul üzerinden Bağdat ve<br />
Basra’ya; İstanbul-İzmit-İznik-Eskişehir-Akşehir-Konya-Ulukışla-Adana-Halep-Şam<br />
üzerinden, Mısır’a ve Halep’ten ayrılan diğer bir kol, Ankara-Çankırı-Kastamonu-Sinop<br />
üzerinden Kırım doğusuna uzanmaktadır 12 .<br />
Bu ticarî gelişmeye bağlı olarak ilk kervansaray, Kılıçarslan II (1155-1192)<br />
dönemine rastlar. Kervansaray politikası, XIII. yüzyılda hız kazanır. Konya-Aksaray-<br />
Kayseri-Sinop arası kervansaraylarla donatılır. İbn-i Said, Kayseri-Sivas arasında 20<br />
kervansaray bulunduğunu yazar. Selçuklu sultanları, uluslararası ticareti, Anadolu’ya<br />
çekmeye çalışmışlardır. Karadeniz’de Sinop, Akdeniz’de Antalya ve Alaiye (Alanya)<br />
limanlarını fethi, bu ticaretin genişlemesiyle ilgilidir. Kürk, köle, balmumu bakımından<br />
önemli olan Rus bozkırları ile İslâm ülkeleri arasındaki ticaret, geniş ölçüde Harizm<br />
yolunu izler. Bu ticaretin bir bölümü Trabzon üzerinden geçer. Selçuklular Sinop’u<br />
Trabzon’a rakip liman olarak ele geçirirler. Kırım’da Sırglak limanını fethederek<br />
Karadeniz ticaretinde Sinop’a üstünlük sağlamaya yöneldiler. Kırım-Sinop-Tokat-<br />
Sivas-Konya bağlantısını kurdular. Bu yollar üzerinde pek çok kervansaray yapılır.<br />
İkinci gelişme, Akdeniz’de olur. Antalya-Kıbrıs ve Mısır ile ticareti sağlayan önemli bir<br />
limandır. Antalya ve Alanya Kilikya Ermeni Krallığı’nın elindeki, Yumurtalık ile<br />
rekabet halindedir. Selçuklu ileri gelenleri Antalya-Alanya-Uluborlu-Akşehir-Konya<br />
yolu üzerinde, bir kervan yolu şebekesi kurarak Akdeniz ve Karadeniz’i birbirine<br />
bağlar. Karadan genişleme yönü, Suriye ve Mezopotamya ticaretini çekmek<br />
için,Kayseri-Elbistan-Malatya çizgisini kapsar.Kayseri’nin 40 km doğusundaki Karatay<br />
10 TUĞRAN O., (1971), Selçuklular Zamanında Türkiye (1071-<strong>13</strong>18), Turan Neşriyat Yurdu,<br />
İstanbul (s.55)<br />
11 AKDAĞ M., (Nisan 1995). Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi: cilt. 1 (1243-1456) Cem<br />
Yayınevi Kültür Dizisi, İstanbul (s.28)<br />
12 AKDAĞ ., (Nisan 1995) “a.g.e.” (s.30)<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
246 Tülay ÖCAL<br />
kervansarayı, bu yolun önemli bir ticaret durağıdır. Kervansaraylar, yerli yabancı<br />
tüccarlara güvenli ve parasız hizmetler sağlarlar <strong>13</strong> . Bunlar yapılırken, ülkenin dış<br />
güvenliği ve iç siyasî yapısı güvenceye alınmıştı. Bu gelişmelerle birlikte, başkent Koya<br />
da büyümüş ve gelişmiştir.<br />
Bizans hakimiyetindeki Anadolu’da gerçekleştirilen, Selçuklu akın ve fetih<br />
hareketlerinin dünya ve Türk tarihi bakımından en önemli ve mutlu sonucu, bu ülkedeki<br />
ilk ve evrensel bir Türk devletinin (Selçuklu) kurulmasıdır. Başkent İznik olmak üzere<br />
(sonra Konya) Kutalmışoğlu Süleyman tarafından 1075 yılında kurulan, Türkiye<br />
Selçuklu Devleti Bizans’la girişilen çeşitli mücadeleler (askeri, siyasi, ekonomik)<br />
sonucunda, kıyı bölgeleri dışında hemen bütün Anadolu’ya hakim duruma gelmiştir.<br />
Bunlarla birlikte XI. Yüzyıl sonlarına doğru başlayan ve özellikle Anadolu üzerinde<br />
gerçekleşmeye başlayan Haçlı seferleri (I.II.III) sebebiyle, Türkiye Selçuklu Devleti her<br />
bakımdan büyük kayıplara uğradı. Bu yüzden Anadolu’da Türk hakimiyeti ve birliği<br />
kurulamadı. Bununla birlikte I. Kılıç Arslan, daha sonra ileri görüşlü, yetenekli büyük<br />
Selçuklu hükümdarları, (I. İzzettin Mesut, II. Kılıç Arslan, I. Gıyasettin Keyhüsrev, I.<br />
Alaaddin Keykubat) askeri, siyasi ekonomik alanlarda gösterdikleri büyük ve eşsiz<br />
çabalar sonunda, Anadolu Türk birliği tam anlamıyla gerçekleştirildi. Fakat diğer Türk<br />
devletlerinde görüldüğü üzere, Türkiye Selçukluları’nda ortaya çıkan taht kavgaları,<br />
devleti zaman zaman ciddi şekilde zayıflatmış ve nihayet Kösedağ savaşında (1243)<br />
sonra devlet ve ülke Moğol hakimiyetine geçmiştir 14 .<br />
Selçuklu Türklerini, Konya’ya çeken sebepler arasında en önemlisi, Türk<br />
toplumunun yaşayışına uygun bir bozkır tarzında coğrafî yapıya sahip olmasıdır. Türk<br />
toplumu Orta Asya bozkırlarında göçebe hayvancılıkla geçiniyordu. Şehirler kursalar da<br />
hayvancılık geçim kaynaklarıydı.<br />
Selçuklu Türklerinin parlak devrini yaşayan başkent Konya, İslam Dünyasının bilim<br />
adamlarını buraya toplamıştır. Bu devrede Konya, Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi<br />
büyük filozofların bir araya geldikleri bir merkez olmuştur. XIII. yüzyıl ortalarına kadar<br />
devam eden bu süre Konya’nın altın devridir. Selçukluların şehre sahip olduğu bu<br />
devrede Alaaddin tepesinin etrafı bir surla çevrilmiş olup buna iç kale denilmektedir.<br />
Aynı zamanda, bu devrede plân gösterilmiş olup, geniş bir sahanın dışı, yani şehrin<br />
çevresi ayrıca ikinci bir surla çevrilmiş bulunmaktadır 15 .<br />
Moğolların hakimiyetinde, XIII. yüzyılın son çeyreğinde çatışma ortaya çıktı.<br />
Kısmen iç siyasi mücadele ile desteklenen Konya rintleri, şehirde güvenliği bir ölçüde<br />
sağlamak istediler. Başlarında güçlü Ahi liderleri varken bunu sağladırlar. Ancak<br />
Karamanoğulları, bu Ahi liderlerini bertaraf ederek Konya’ya hakîm oldu 16 .<br />
<strong>13</strong> AVCIOĞLU D., 1980, Türklerin Tarihi 5. Kitap, Tekin Yayınevi (s:2041-2048)<br />
14 SEVİM A., YÜCEL YAŞAR, 1994 “a.g.e.”<br />
15 Konya İl Analitik Etüdleri, 1969<br />
16 BAYKARA, T., 1985 “a.g.e.” (s:41)<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 247<br />
<strong>13</strong>27 yılında Çobanoğlu Timurtaş’ın, Mısır Memluklularına ilticasından sonra, tam<br />
bir istiklale sahip olarak Konya’ya kesin şekilde yerleşen Karamanoğulları, bundan<br />
sonra genişleme siyaseti gütmüş, Konya merkez olmak üzere sınırlarını genişletmişlerdir 17 .<br />
Osmanlı İmparatorluğu ile bir çok kez mücadelede bulunan Karamanoğulları<br />
Beyliği, her defasında yenilgiye uğramıştır. Yenilgi sonunda, Osmanlı İmparatorluğu ile<br />
olan akrabalığını kullanarak af dilemiştir. Bu esnada Konya şehri de muhtelif<br />
zamanlarda, uzun ve kısa fasılalarla Karamanoğullarına başkentlik yapmıştır. Konya,<br />
Karamanoğlu II. Mehmet Bey ve oğlu İbrahim Bey zamanında, tekamûl ümranının en<br />
yüksek seviyesine ulaştı. İbrahim Bey, Karaman ilinin evkâfını, emlakını ve nüfusunu<br />
tespit ettirmişti. Daha önceki savaşlar sonunda Karamanoğullarından kalan Konya,<br />
Fatih’in yapmış olduğu seferle burasını kati suretle Osmanlı sınırlarına almış ve buraya<br />
oğlu Sultan Mustafa’yı Beylerbeyi olarak tayin etmiştir. Konya 1467 yılında, kati<br />
suretle Osmanlı sınırları içine alınmıştır 18 .<br />
Konya şehri büyük imar faaliyetini Selçuklular zamanında geçirmiştir. Konya<br />
şehrini korumak üzere, Alaaddin Tepesinde Tahkimat yapılması, XII. Yüzyılın ikinci<br />
yarısında düşünülmüş olmalıdır. Bu dönemde Bizans kalıntılarından da istifade<br />
edilmiştir. 1190 yılındaki savaşta şehrin düşmemesi surların sağlamlığına işaret eder.<br />
Surlar ve hendek XIX. yüzyıl sonlarına kadar varlığını korumuştur. Alaaddin<br />
tepesindeki kale iç yapısı bakımından pek az hususiyeti saklamıştır. Konya dış kalesi<br />
yapıldıktan sonra şehrin ortasında kalmış, dolayısıyla yeni bir “Ahmedek” iç kale<br />
yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. XII. Yüzyıl sonlarında Konya’nın büyük bir gelişme<br />
gösterdiği, şehrin kale surları dışında hayli büyüdüğünü görüyoruz. Alman Haçlıları’nın<br />
kıyasladığı, Köln’e bakılırsa, eni 1500-boyu da 3000 m olan bir şehir idi 19 .<br />
Şehrin geniş alanına karşılık, savunulmasının sadece kalenin sınırlı imkanlarıyla<br />
yapılması, daha XIII. yüzyıl başlarında Türk hükümdarlarını düşündürmüş olmalıdır.<br />
Şimdi Konya şehrinin büyük bir kısmını içine alan yeni bir kale, Konya dış kalesi<br />
yapılacaktır. XII. Yüzyıl boyunca görevini yapmış; fakat şehrin olağanüstü<br />
genişlemesiyle faydalı olmaktan çıkmıştır. Haçlılar ve kendi aralarındaki mücadeleler<br />
sırasında şehir hayli zarara uğramıştı. Alaaddin Keykubat büyük maddi, manevi<br />
nüfusuyla, kendisinden önceki dönem inşaatının ihmal edilmesine sebep olmuş olabilir.<br />
XIII. yüzyıl başlarından itibaren Konya şehri, olağanüstü hızla büyümüştür. Alaaddin<br />
Keykubat’ın ifadesine göre enine boyunu bir günlük yol uzanıyordu. Bu kadar büyük<br />
şehrin, savunma tesislerinden mahrum edilmesi düşünülemezdi. Konya çevresindeki<br />
antik dönem harabelerinin taşları da, bunun için getirilerek kullanılmıştır. Konya<br />
surlarının mali yükünü, sultan ve beyler karşılamıştı. Dört ana kapı ve bir burcu sultan<br />
yaptırmış, diğerlerini de beyler inşa ettirmişlerdir. Surlar her 30 cm’lik mesafede<br />
dörtgen bir kule olarak yapılmıştır. C.H. Texier’ye göre 108 kule olup kuleler 10 m<br />
cepheli ve 8 m derinlikte idi. Anonim Selçuknameye göre, 140 bey, 140 burç<br />
17 ÖNDER M., 1962 “a.g.e” (s:24)<br />
18 KONYALI İ.H., 1964 “a.g.e.” (s:64-105)<br />
19 KONYALI İ.H., 1964. “a.g.e.” (s:19-20)<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
248 Tülay ÖCAL<br />
yaptırmıştı. Şehri çepe çevre kuşatan surlar 10.000 adım uzunluğunda idi. Alaaddin<br />
tepesindeki kale şehrin çevresine sur çekilince bir iç kale durumuna geçmiştir 20 .<br />
Kaynaklarda, Selçuklular döneminde on bir mahalle bulunmaktadır: Hoteni/Tahtı,<br />
içkale içinde olup, cami bu mahallededir. El-Hac İsabn Mahmud’ül Şarabiy-Üs-Sultani<br />
kalededir. Meydani; Meydan civarındaki mahalle, Yusuf bn Süleyman’us Saffar,<br />
Rabz’da, Berze; Turan, II. İzzettin Keykavus temlik namesi, Abdülkerim, Fehreddin<br />
Asrlan-doğmuş, Armağan Şeh-ul-Attar, merende Muhyiddin’ül mütetab-bib, Musa<br />
Mahalleleridir 21 .<br />
Bu dönemde Konya nüfusu da çok artmıştır. 1090’da Alman Haçlıları Konya’ya<br />
Colonge (Köln) kadar bir şehir olarak tarif ediyorlardı. Köln, bu dönemde, hayli geniş<br />
bir yer işgal ediyordu. Nüfus bakımından, geniş bir rakam bulunmamakla beraber,<br />
sonraki yüzyıllarda XV. yüzyıl başlarında 30.000 kişi kadar olduğu söylenir. XII. yüzyıl<br />
sonlarında, Haçlıların şehri yağmalamalarına rağmen, Konya’nın yine büyük gelişme<br />
gösterdiği açıktı. Bu dönemde, İbn-i Bini’nin bir kaydını, dikkati çeker: 1197’de<br />
Süleyman Şah ile Keyhüsrev’in Konya’daki mücadelesinde, her gün şehirden 60.000<br />
okçu çıkıyor, akşama kadar savaşarak Ruknettin’in askerlerinin bağlara bile<br />
sokulmasına imkan vermiyordu. Bu dönem Konya’sında, 60.000 askeri ve ayrıca şehir<br />
halkının kalması, bu genişliği gösteriyor. Menkıbevi bir kaynak olan Saltukname’de,<br />
Konya nüfusuna dair bir kayıt vardır. XIII. yüzyıl ikinci çeyreğinde, Konya’ya gelmiş<br />
olması gereken Saltuklu’yu, Konya’da 80.000 kişi karşılamıştır. Gerçi ona göre bu<br />
rakam, aynı zamanda ideal şehir nüfusudur. 1295 yılı başlarında öldüğü zaman,<br />
cenazesine 15.000’e yakın Konyalı katılmıştı 22 .<br />
Konya halkının büyük çoğunluğu geldiğine göre, gelmeyenler ve çocuklarla bu<br />
miktar erkekler için 25-30 bin olabilir. Konya’nın nüfusunu belirlemek için, şehrin<br />
kapladığı alana göre de, bir hesaplama yapılabilir. XIII. yüzyıl ortalarında, Konya<br />
şehrinde en az 60.000 nüfus bulunmuş olmalıdır. Bu rakam, tarihi kaynakların<br />
kanıtlarına da uygun düşmektedir 23 . Nüfusla birlikte, şehir de büyüyerek, Alaaddin<br />
Tepesi dışına taşarak şehir batıya büyümüştür.<br />
3- Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Konya Şehrinin Gelişimi<br />
Osmanlı İmparatorluğu idaresine geçtikten sonra Konya şehri, mahalle ve nüfus<br />
olarak da büyüme göstermişti. Fatih devrinde, şu mahallelerin adları geçmektedir.<br />
Aktarlar, Şekerfuruş, Şükran, Karaca Muhammed, Kadı Kelemşah, Karaarslan,<br />
Sebilhan, Kabak Ahmet, Zivli Göl, Kadıasker, Devlethan, Şeyh Bekir, Veled-i<br />
Abdülaziz, Minare Çirkab, Muin, Tursun Fakıh, Kabturga, Kalenderhane, Şeyh Ahmet,<br />
20 KONYALI İ.H., 1985. “a.g.e.” (s:21-24)<br />
21 KONYALI İ.H., 1985. “a.g.e” (s:35)<br />
22 BAYKARA T., 1985. “a.g.e.” (s:125)<br />
23 BAYKARA T., 1985 “a.g.e.” (s:127)<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 249<br />
Karakurtlu, Medrese Porta, Veled-i Satı, Gökbaşlı, Bardakçı-Tansırı, Affar, Muhtar,<br />
Esonlu, Hoca Ferruh, Öylebenledi, Hocagi’dir. Otuz beş mahalle tespit edilmiş 24 .<br />
Konya şehri gelişmesine devam ederek büyümüştür. M. 1518 yılında meşhur Türk<br />
alimi, Kemal Paşazade tarafından, Yavuz Sultan Selim adına yapılan Konya yazımında,<br />
Konya mahalleleri ve bu mahallelerde bulunan mükellef erkek nüfusu, babalarının<br />
adlarıyla birlikte yazılmıştır. Yavuz zamanındaki mahalleler, 79 tanedir. Bunlar;<br />
Dedbağlar, nam-ı diğeri Aksaray, Kalenderhane, Muin, Esenlü, Bağris, İbn-i Salih,<br />
Çirkab, İbn-i Affan, Yediler, Devlet, Turak, Kemal Garip, İbn-i Gazgani, Kara Aslan,<br />
Şeyh Hasan-i Rumi, Sebehhan, İmaret, Seydi Veli, Çifte Merdüban, Sakahane,<br />
Hocabey, Hoca Sahip, Furkan Dede Şems-i Tebrişi, Ahmet Fakıh Aksaray kapısı<br />
yanında, Şeker Fürüş, Mihnandır, Hoca Emin, Arabbaşınam-ı diğer Pirsultan, Medrese<br />
Nam-ı diğer harikah, Hoca Ferruh, Pürçüklü, Cülahistan, Habib Hoca, Muhtar, Veled-i,<br />
Binari, Çavuş Şeyh Resul, Oylabanladi, Şeref Şirin, Bey hekim, Türkçü, Türk Ali,<br />
Denkeş, Şeyh Bekir, Şeyh Sedreddin, İbn-i Şahin, Abd-ül Valid, dehi Hüda, İçkale,<br />
İhtiyareddin, Şemseddin, Zivle, Sungar nam-ı diğer Tuti, Abdülaziz, Saray-ı Mescidi,<br />
Akıncı Sultan Türbei Celaleyei Mutahhane, Karaüyük, Aksinle Müccellid, Gökbaş,<br />
Tayı nam-ı übeyd, Ali Şerbeti, kasap Sinan, Attariye, Karaca, Borda, Güreşçi Şükran,<br />
Aynadar namı diğer Kadı İzzettin, Kadı Kalemşah, Sungur, Kadı Asker, Gebran’dır 25 .<br />
III. Murat adına M. 1584’de yapılan tahrir defterinde, Konya mahalleleri ve bu<br />
mahallelerde bulunan erkekler babalarının adlarıyla yazılmıştır. Mahalle sayısı olarak<br />
123’e çıkmıştır. Yaklaşık olarak3654 erkek sayısı bulunmaktadır. Bu yüzyılda şehirde<br />
nüfusa bağlı olarak doğuya gelişmektedir 26 .<br />
1831 Salnamesine göre nüfus Konya merkezde 12.457 kişidir. 1881/82-83 yılarına<br />
gelindiğinde Osmanlı nüfus sayımında Konya merkez sancağındaki kadın erkek nüfusu<br />
toplam 198.398 kişidir. Konya şehri her zaman için nüfusunu ve şehir olma özelliğini<br />
korumuştur 27 .<br />
Konya şehri 16-17-18-19. yüzyılları boyunca Osmanlı İmparatorluğu döneminde de<br />
önemini devam ettirdi. Şehir büyüyerek surlar dışında ovada yayıldı. Bu yüzyıllar<br />
boyunca işgal etmiş olduğu sahayı genişletti.<br />
Konya 16. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar geçen üç yüz yıldan fazla bir süre<br />
içinde gelişimini sürdürmüştür. Fakat nüfus artarken, şehir sönükleşmeye başlamıştır.<br />
Nüfusun korusa da, eski şehir konumunu koruyamamıştır. Anadolu’da öbür şehirler<br />
küçük, vasat bir konumda iken, Konya şehri altın çağını yaşamıştır. Daha sonraki<br />
gelişmelerde Ümit Burnu’nun bulunarak doğu ticaretinin batıya kaymasından dolayı<br />
Konya şehri, ticaret yolları kavşağı olma özelliğini kaybetmiştir. Bir Osmanlı şehri<br />
olarak kalmıştır. Daha sonraki dönemlerde Konya’ya gelen (Cuinet, Texier vb.)<br />
seyyahlar buraların harap bir durumda olduğunu vurgulamaktadır.<br />
24 KONYALI İ.H., 1964 “a.g.e.” (s:148-150)<br />
25 KONYALI İ.H., 1964, “a.g.e.” (s:151)<br />
26 KONYALI İ.H., “a.g.e” (s: 252-255)<br />
27 1831 Salnamesi<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
250 Tülay ÖCAL<br />
1896’da Konya’ya varan demiryolu da bölgenin kalkınmasını sağlamıştı. Demiryolu<br />
aynı zamanda ova yerleşmelerinin kaderini büyük ölçüde değiştirmiştir 28 .<br />
4- Milli Mücadele Döneminde Konya Şehrinin Gelişimi<br />
Konya şehri de, Osmanlı İmparatorluğunda olduğu gibi, iç karışıklıkların kol<br />
gezdiği, bir Anadolu şehri olmuştu. İç sorunlar ve isyanlar yaşanıyordu. Bunu takiben, I.<br />
Dünya Savaşı patlak verdi (1914-1918). Almanya yanında yer alan Osmanlı Devleti<br />
savaşı kaybetmiş sayıldı. Buna istinaden, batılı devletler daha önce de elde<br />
edemedikleri, Anadolu topraklarını işgal etmeye başladılar. Bu devletler içinde yer alan<br />
İtalya, 7 Ocak 1919’da Konya istasyonunun işgal etti. Konya şehrini işgalden sonra,<br />
işgal sahalarını genişlettiler. Akşehir ve Beyşehir kasabalarına asker sevki yaptılar.<br />
İngiliz devleti askerleri ile birlikte çalıştılar. Çünkü Konya’nın coğrafi konumu,<br />
Anadolu’nun iç kısımlarının denetlenmesi açısından önemliydi, asker sevkiyatında üs<br />
olarak kullanacaktı. Bazı faaliyette bulundularsa da öbür devletler gibi zulüm<br />
yapmadılar. 14 Mart 1920 tarihinde Konya’yı terk ettiler 29 .<br />
Milli Mücadele’nin başlarında Konya’nın stratejik durumu oldukça önem taşıyordu.<br />
Çünkü Konya, Bağdat demiryolu üzerinde bulunuyordu. Güneyden Ulukışla hattı ile<br />
Adana’ya, batıda ise Afyon-Aydın hattı ile, Ege’ye, yine Afyon-Eskişehir üzerinden de<br />
İstanbul’a bağlı bulunuyordu. Dikkat edilirse itilaf devletleri, batı ile güney arasında<br />
bulunan bu şehre hakim olmakla, kolayca her türlü askeri nakliyatı yapabileceklerdi.<br />
Bundan dolayı, itilaf devletleri, Konya’yı, kendi nüfusları içinde tutmak istiyorlardı.<br />
İtilaf devletleri için o kadar önemli olan Konya şehri, Kuvay-i Milliye daha sonra da<br />
T.B.M.M. hükümeti için ed o kadar önemliydi. Şehrin askeri durumuna gelince, Konya<br />
güneyinde Fransız, batıda Yunan cephelerine yakındı. Her iki işgal bölgesinde kurulan<br />
Kuvay-i Milliye hareket geçleri, Konya vilayetinin sınırları içinde bulunuyordu.<br />
Büyük Taarruz’da karargahın Akşehir’de olması, buranın öneminin büyüklüğünü<br />
göstermektedir. Konya’nın ekonomik durumu ise Anadolu vilayetinin en iyisi idi.<br />
Bağdat demiryolu üzerinde bulunduğundan ticaret gelişmişti. Hepsinden önemlisi o gün<br />
içinde Konya, bir tahıl ambarı idi. Konya’nın, iki taraf için de önemi büyüktür. Nitekim<br />
1919 yılının başlarında Konya’ya nakledildiğini söylediğimiz II. ordu ile bu orduya<br />
bağlı 12. Kolordunun zabitlerinin çalışmaları ile şehirde Milli Mücadele fikri oldukça<br />
taraftar bulmaya başladı. Bu gelişmeyi tehlike olarak gören, İtilaf devletleri, İstanbul<br />
hükümetine baskı yaparak, Konya’ya vali tayin ettirip, burayı denetim altına almaya<br />
çalıştılar. Bunda da tam başarılı olamadılar. İstanbul Hükümeti ve İtila devletleri yeni<br />
oyunlar oynamaya başladılar. Şehirde kendi adamları tarafından gizliden gizliye<br />
çalışarak vatansever ve aynı zamanda cahil olan şehir halkı üzerinde etkili olmaya<br />
başladılar. Sonunda Delibaşı Mehmet’in başkanlığında, şehir halkına bir hafta devam<br />
eden acılı ve karanlık günler yaşatan isyan meydana geldi. 31 Ekim 1920 günü şehri ele<br />
geçiren Delibaşı Mehmet, Kuvay-i Milliye görüşünde olan zabit, aydın eşref, memur<br />
28 KİTAPÇIOĞLU, (Gümüştepe) F., 1988. Konya Ovası Beşeri Coğrafyası Açısından Bir<br />
Araştırma Doktora Tezi, İstanbul Üniv. Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enst. İstanbul, (s: 221)<br />
29 AVANOZ, A., 1998. Milli Mücadelede Konya, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,<br />
Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara (s:31-36)<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 251<br />
varsa hepsini hapsettirdi. Bazılarını da öldürttü. Halk, Delibaşı Mehmet’in zulüm ve<br />
idari mahkemesinin aldığı yanlış kararlar altında çok kötü günler yaşadı. I. ve II.<br />
İnönü’de kazanılan zaferler Konya halkının millî his ve heyecanını doruk noktasına<br />
çıkarttı. Artık TBMM hükümeti ile onun komutanı Mustafa Kemal’e canı gönülden<br />
bağlanan şehir halkı, kendisinden istenenin çok daha fazlasın verir. Sakarya Savaşı<br />
sırasında, en fazla yardımı Konya şehri yaptı. Şehir halkı, en büyük fedakarlığı şüphesiz<br />
cepheye yakınlığı sebebiyle Büyük Taarruz’a hazırlık safhası ile Büyük Taarruz<br />
esnasında yaptı. Büyük Taarruz’un en büyük ağırlığını Konyalı çekti 30 .<br />
Sonuç<br />
Selçuklulara ve Karamanoğulları beyliğine başkentlik yapan Konya şehri,<br />
Anadolu’nun kalabalık nüfuslu şehirlerindendi. Konya şehrinde yoğun bir halk kitlesi<br />
yaşamaktaydı. Selçuklular dönemi Türk ve İslam dünyasının ilim, fen, sanat adamları,<br />
bu şehirde idi. Osmanlıların eline geçen Konya’da, bilgili ve meslek sahibi insanlar<br />
İstanbul’a gönderilmiştir. Konya şehri, Fatih Sultan Mehmet’in yaptığı seferle Osmanlı<br />
Devletinin bir şehri olmuştur. Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman<br />
dönemlerinde Konya gelişimini sürdürmüştür. 1547 yılından sonra da Konya şehri,<br />
Osmanlı Devleti’nin İç Anadolu’daki şehri olarak gelişimini devam ettirdi. Tarihsel<br />
çekirdeği olan Alaaddin Tepesinden etrafa sur dışına yayılan şehir, ilim ve sanat şehri<br />
oldu. Fakat Osmanlının gerileme döneminde, pasif bir şehre dönüştü.<br />
Bizans döneminde, Alaaddin tepesi içinde bulunan Konya şehri, Selçuklular<br />
dönemiyle birlikte şehir tepe çevresine yapılmıştır. 1077 yılında Selçuklu Devletinin<br />
başkenti olmasını takiben de, Alaaddin Tepesi dışına taşmıştır. Bu bölgede Konya<br />
şehrini önemli yapan temel sebep ovaya hakim olan tepe üzerinde kurulmasıdır.<br />
Önceleri şehrin nüvesinin bulunduğu Alaaddin tepesinin etrafı, daha sonraları da<br />
kentin etrafı surlarla çevrilmiştir. <strong>13</strong>27’de sonra Karamanoğulları tarafından ele<br />
geçirilen şehir, batı yönünde kale dışına taşmıştır. Osmanlı Devleti’ne katıldıktan sonra,<br />
önceleri doğu (6 veya 18 yy) daha sonraları da, güney ve güneydoğu yönünde<br />
genişlemiştir (Şekil 2).<br />
Konya şehri, istila ve savaşlar sırasında nüfusu azalıp, harap olmuşsa da, daha sonra<br />
onarılarak, yeniden canlandırılmıştır. Kurtuluş Savaşı esnasında, çok zor günler geçiren<br />
Konya şehri, bu dönemde de önemini korumuştur.<br />
Konya şehrinin dönemlerde olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de İç Anadolu’nun<br />
merkezi bir şehri ve büyük şehirlerinden biri durumuna gelmiştir. Türkiye<br />
Cumhuriyeti’nin yapmış olduğu karayolları çalışmalarıyla da, Konya tarihi gelişimin<br />
sürdürmektedir. Türkiye’de özellikle 1950’li yıllardan sonra makinalı tarıma<br />
geçildiğinden, gelişmelerle birlikte, Konya’da makineli ve sulamalı tarım gelişti.<br />
Bunlara bağlı olarak, Konya’da tarıma dayalı fabrikalar ve organize sanayiler de<br />
kuruldu. Şehir bölge ticaret merkezi olarak, günümüzde de tarım, ticaret, sanayi<br />
fonksiyonlarında gelişmeler kaydetmektedir.<br />
30 AVANOZ, A., 1998 “a.g.e.”, (s:<strong>13</strong>1-<strong>13</strong>3)<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
252 Tülay ÖCAL<br />
Konya şehrinde üniversitenin de kurulması, kültürel fonksiyonunu geliştirmiştir.<br />
Üniversitenin aşamalı olarak gelişmesi, kültürle birlikte, ticaret ve turizme de katkıda<br />
bulunmuştur. Farklı şehirlerden öğrencilerin gelmesi, şehre canlılık vermiştir.<br />
Üniversite 1962’de Milli Eğitime bağlı fakülteler olarak kurulmuştur. Konya şehrinde<br />
1975’de fakülteler birleştirilerek, Selçuk Üniversitesinin kuruluşu gerçekleşti.<br />
Üniversite 1975 yılı itibariyle, şehrin gelişmesine katkıda bulunmaya başladı.<br />
Bu tarım, sanayi, ticaret ve kültürel faaliyetler şehrin fiziksel ve nüfusça gelişmesine<br />
neden oldu. Cumhuriyet devrinde gelişmeyi sürdürürken, 1941 sonrası doğuya doğru<br />
yol boyunca genişlemiştir. Şehir geliştiği için , günümüzde Selçuklu, Meram ve Karatay<br />
merkez ilçelerinden oluşmaktadır (Şekil 3). Konya şehri 2000’li yıllara gelindiği şu<br />
günlerde, Türkiye’nin gelişimini tamamlamış şehirleri arasında yerini almıştır.<br />
Kaynak: ARÜ K.A., 1965 Şehir Dokusundaki Yeni Araştırma Düzenleri, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Yayını, İst.<br />
Şekil 2. Konya Şehrinin Yerleşme Tarihinin Gelişimi<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Konya Şehir Yerleşmesinin Selçuklulardan Günümüze Tarihi Araştırması 253<br />
Şekil 3. Konya Şehrinin Günümüz Yerleşim Planı<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
254 Tülay ÖCAL<br />
Kaynaklar<br />
1. AKDAĞ, M., (Nisan 1995), Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, Cilt: 1 (1243-<br />
1435), Cem Yayınevi Kültür Dizisi, İstanbul, (s: 18-30)<br />
2. AVANOZ, A., 1998, Milli Mücadele’de Konya, Atatürk Kültür Dil ve Tarih<br />
Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, (s. 31-36)<br />
3. AVCIOĞLU, D., 1980, Türklerin Tarihi, 5. kitap, Tekin Yayınevi (s. 2041-2048)<br />
4. BAHAR, H., 1994, Tekkeli dağ (Kavela Kalesi) ve Konya’nın Tarihi Bakımından<br />
Önemi, Selçuk Üniv. Sosyal Bilgiler Enstitüsü Dergisi, Sayı:3, Konya (s:314-315)<br />
5. BAYKARA, T., 1985, Türkiye Selçuklu Devrinde Konya, 2. Baskı, Ankara (s.1)<br />
6. KİTAPCIOĞL, (Gümüştepe), F., 1988. Konya Ovası Beşeri ve Coğrafya<br />
Açısından Bir Araştırma Doktora Tezi, İstanbul Üniv. Deniz Bilimleri ve Coğrafya<br />
Enstitüsü, İstanbul (s: 221)<br />
7. KONYALI İ.H., 1964 Abideleri ve Kitabeleri ve Konya Tarihi, Yeni Kitap<br />
Basımevi, Konya (s:41)<br />
8. ÖNDER, M., Mevlâna Şehri Konya Tarihi Kılavuzu, Yeni Kitap Basımevi,<br />
Konya, (s:10)<br />
9. ÖNDER, M., 1950, Tarihi Turistik Konya Rehberi, Yeni Kitap Basımevi, Konya,<br />
(s:16)<br />
10. SEVİM, A., 1998, Anadolu’nun Fethi (Selçuklular Dönemi), Atatürk Kültür Dil ve<br />
Tarih Yüksek Kurumu Yayını, XXIV Dizi Sayı:2, Sabah Gazetesi Basımı, Ankara,<br />
(s: 14-17)<br />
11. SEVİM, A., YÜCEL, Y., 1994, Türkiye Tarihi I 8Fetihten Osmanlılara kadar)<br />
Atatürk Dili ve Tarih Kurumu, Sabah Gazetesi Basımı, Ankara, (s:1-3)<br />
12. TUĞRUL, O., 1971, Selçuklular Zamanında Türkiye (1071-<strong>13</strong>18), Turan Neşriyat<br />
Yurdu, Ankara, (s:55)<br />
<strong>13</strong>. 1831 Salnamesi<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 255-264<br />
LEARNING ENGLISH THROUGH COOPERATION AMONG<br />
UNIVERSITY FIRST YEAR STUDENTS<br />
Abstract<br />
Ahmet ŞAHAN<br />
G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Kastamonu.<br />
The aim of this research is to investigate the effects of “the cooperative learning method” and<br />
“the whole-class instruction method” on academic achievement and on certain affective qualities<br />
in the Basic English Course, which the university first year students take compulsorily. This study<br />
tries to give the theoretical framework, and the principles of cooperative learning, and it also<br />
tackles with how cooperative learning can be implemented in the teaching of foreign language.<br />
Furthermore, it aims to reveal the necessity of cooperation in foreign language teaching for more<br />
effective language learning based on some research on the cooperative learning method. The<br />
students who participated in the research are university first year students.<br />
Key words: Cooperation, group work, language learning, cooperative learning.<br />
ÜNİVERSİTE BİRİNCİ SINIFLARDA İŞBİRLİĞİYLE<br />
İNGİLİZCE ÖĞRENİMİ<br />
Özet<br />
Bu araştırmanın amacı, üniversite birinci sınıf öğrencilerinin zorunlu olarak aldıkları Temel<br />
İngilizce dersinde “işbirliğiyle öğrenme yöntemi” ile “tüm-sınıf öğretimi yöntemi”nin yabancı dil<br />
öğrenimi başarısına etkisini ve bazı duyuşsal özelliklerin etkilerini incelemektir. Bu çalışmada,<br />
işbirliğiyle öğrenmenin dayandığı teorik temeller ve ilkeler ve işbirliğiyle öğrenmenin yabancı dil<br />
öğretimine nasıl uygulanabileceği gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, yabancı dil öğretiminde<br />
işbirliğiyle öğrenme ile ilgili bazı araştırmalara dayanarak daha etkili dil öğrenimi için yabancı<br />
dil öğretiminde işbirliğiyle öğrenmenin gerekliliği ortaya konmaya çalışılmıştır. Araştırmaya<br />
katılan öğrenciler üniversite birinci sınıf öğrencileridir.<br />
Anahtar Sözcükler: İşbirliği, grup çalışması, dil öğrenimi, işbirliğiyle öğrenme.<br />
Introduction<br />
Observational studies of classrooms show that the predominant mode of instruction<br />
in classrooms is the lockstep, in which one person (the teacher) sets the same<br />
instructional pace and content for everyone, by lecturing, explaining a grammar point,<br />
leading drill work, or asking questions of the whole class (Hoetker and Ahlbrand, 1969:<br />
145-167; Fanselow, 1977: 17-39). When lessons are organized in this manner, a typical<br />
teacher of any subject talks at least half, and often as much as two thirds, of any class<br />
period (Flanders, 1970: 208).<br />
The lockstep type of classroom organization in EFL classes prevents students from<br />
speaking and practicing the new language when, in fact, they need intensive practice of<br />
the new language, and when they should be responsible for their own learning. Long<br />
and Porter (1985: 208) state that one of the main reasons of low achievement by many<br />
language learners is that they do not simply have enough time to practice the new<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
256 Ahmet ŞAHAN<br />
language. Therefore, this is considered to be a serious problem in large EFL classes in<br />
which students need to develop aural-oral skills.<br />
In case of university students, who learn English as a foreign language in crowded<br />
classes, the lack of practice can also be considered to be a serious problem, and hence,<br />
they are usually inadequate linguistically. In these types of classrooms, the teacher<br />
cannot have enough time for each student to assist them when they have problems in<br />
learning the language during classroom sessions due to the excessive number of<br />
students and insufficient class hours. However, cooperative learning can be tried as an<br />
alternative technique to overcome those unfavorable conditions in such classrooms, and<br />
a classroom organization in which students work in small groups can replace the<br />
lockstep type of instruction in foreign language teaching in order to set up a more<br />
effective language learning environment.<br />
According to Slavin (1994: 1), there are some necessary elements for learning.<br />
These elements are: motivation to learn, students’ collaboration, active participation in<br />
learning activities through discussing, debating, and elaborating on ideas, concepts and<br />
skills for thorough understanding of them, social energy of students in order to ensure<br />
productive learning activities, students’ taking responsibility for each other, and<br />
students’ accepting of each other socially regardless of ethnicity, performance level, or<br />
disability. He states that such elements for learning can actually be found in cooperative<br />
learning settings, and the application of those elements for effective learning requires the<br />
implementation of cooperative learning. In the cooperative learning methods, students work<br />
in small groups to help each other learn. The groups have high, average, and low achievers;<br />
boys and girls; students of any ethnic groups in the class; and students with any disabilities.<br />
They stay together for many weeks so that they can learn to work well together as a<br />
team. It is argued that cooperative learning methods should replace those traditional<br />
methods of teaching because according to the views of new education paradigm, a quiet<br />
classroom is no longer thought to be a learning class, and learning is often best achieved<br />
through conversations among students. Also, teachers should change the physical<br />
organization of classrooms in order to allow students to routinely help each other master<br />
academic material, and to have face-to-face interaction. (Slavin, 1994: 1).<br />
Although there are many different definitions of cooperative learning in the<br />
literature, it is commonly defined as the collaboration of students to achieve a common<br />
goal. However, Olsen and Kagan (1992: 8) give the definition of cooperative learning as<br />
follows: Cooperative learning is group learning activity organized so that learning is<br />
dependent on the socially structured exchange of information between learners in<br />
groups, and in which each learner is held accountable for his or her own learning, and is<br />
motivated to increase the learning of others.<br />
Long and Porter (1985: 207-212) cite the five pedagogical arguments for group<br />
work. These pedagogical arguments are increase in the quantity of language practice<br />
opportunities, improvement of the quality of student talk, individualization of<br />
instruction, creation of a positive affective climate in the classroom, and increase in<br />
student motivation.<br />
Instead of allocating time available to lockstep practice, it can be allocated to work in<br />
groups of three in which one student talks while others listen. Thus, this will increase the<br />
time available for each student in group work. A highly conventionalized variety of<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Learning English Through Cooperation Among University First Year Students 257<br />
conversation, such as “Do you come to class at nine o’clock?” questions to which there is<br />
usually only one correct answer already known to both parties can be observed in lockstep<br />
type of lessons. Only rarely does genuine communication take place. The quality of student<br />
talk can be improved considerably through group work providing students opportunities to<br />
have face-to-face communication in a natural setting, and to engage in cohesive and coherent<br />
sequences of utterances, thereby developing discourse competence, not just a sentence<br />
grammar. Many individual differences present in a group of students may be overlooked in<br />
lockstep; however, group work is suitable for particular needs of students. For example,<br />
small groups of students can work on different sets of materials suited to their needs. Group<br />
work promotes a positive affective climate. Students who are shy and linguistically insecure<br />
experience considerable stress when they are called in the public atmosphere of lockstep<br />
instruction. Unlike the public atmosphere of lockstep instruction, a small group of peers<br />
provide a relatively intimate setting and a supportive environment in which they can try out<br />
second language skills. Group work motivates learners. Studies show that students feel less<br />
inhibited and freer to speak, and make fewer mistakes in the small group than in the teacherled<br />
class (LittleJohn, 1983: 595-608).<br />
Research indicates that cooperative learning as opposed to individualistic and<br />
competitive learning, not only contributes to students’ academic achievement (Crismore<br />
and Salim, 1997: 18; Dörnyei, 1997: 482-483; Fall and Webb, 2000: 911-941; Johnson<br />
and Johnson, 1999: 67-74; Kinsella, 1996: 24; McManus and Gettinger, 1996: 21-22),<br />
but also furnishes them with skills such as self-recognition, self-esteem, interpersonal<br />
relations, social skills, and peer acceptance (Putnam, 1998: 24-30).<br />
Olsen and Kagan (1992: 5) report some research on cooperative learning with<br />
respect to some of its benefits for language learning. In traditional classrooms, teachers<br />
do most of the talking leaving students very little time to speak and to do language<br />
production, and low-achieving students are given fewer opportunities to participate. In<br />
contrast to traditional teaching, in cooperative classes, up to 80 percent of cooperative<br />
class time may be devoted to activities. Half of the students may do language production<br />
while the others are engaged in language comprehension. This results in increased active and<br />
complex communication for students. In cooperative learning linguistic complexity<br />
increases through various means such as increased stating of new information, giving<br />
explanations, offering rationales, and showing integration of information which at the<br />
same time ensure negotiation of meaning among students, and it is accompanied by<br />
nonlinguistic and paralinguistic features such as facial expressions to convey emphasis.<br />
In cooperative learning settings, each student wants to make his or her communication<br />
understood by other students because the more that is learned by each, the greater the<br />
rewards for all. This ensures increased comprehension. Social behaviors are considered<br />
important in cooperative learning because they are required in students’ interaction with<br />
each other to achieve activity or task objectives. These behaviors are similar to language<br />
functions such as paraphrasing others’ ideas, asking for explanations, summarizing<br />
group progress, clarifying, indicating agreement/ disagreement, and interrupting politely.<br />
Some other potential benefits of cooperative learning for language learners include<br />
opportunities for L2 interaction, improvement of L2 proficiency, development and<br />
integration of L2 skills, and content learning (Klingner and Vaughn, 2000: 69-98;<br />
McGroarty, 1989: 127-143; Porto, 2001: 38-46, Swain, 2001: 44-63).<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
258 Ahmet ŞAHAN<br />
Furthermore, cooperative learning was found to have a positive impact on almost all<br />
the variables critical to language acquisition because small group work enriches the<br />
language classroom with comprehensible, developmentally appropriate, redundant, and<br />
accurate input and it also promotes frequent, communicative, and referential classroom<br />
talk in a supportive, motivating, and feedback-rich environment (Kagan, 1996:1).<br />
Related to language acquisition, there is a psycholinguistic rationale for group work<br />
emerging from research conducted on features of speech addressed to Second Language<br />
learners by Native speakers of the language or by non-Native speakers of the language<br />
who are more proficient Second Language learners (Long and Porter, 1985: 212-224;<br />
Sharan, 1999: 199). The findings indicate that in order to facilitate the comprehension<br />
of this speech, linguistic input to the second language learner is modified in a variety of<br />
ways. These include simplicity of language forms, use of syntactically shorter and less<br />
complex utterances and higher-frequency vocabulary items, avoidance of idiomatic<br />
expressions, delivery at a slower rate, and clearer articulation. Thus, the implication of<br />
the research is that conditions for such characteristics of modified speech can also be<br />
provided in small groups by grouping students of mixed language proficiencies rather<br />
than the same proficiency levels of students to allow for comprehensible input and to<br />
facilitate comprehension for language learners. Also, it is stated that cooperative<br />
learning can be especially beneficial for low-achieving students who work with their<br />
high-achieving group-mates providing comprehensible input (Ghaith and Yaghi, 1998:<br />
231). Thus, working in heterogenous groups benefits low-achieving students by<br />
allowing them to observe the strategies of high-achieving students. Similary, highachievers<br />
may learn new strategies by teaching the other students in the group<br />
(Veenman, Benthum and Bootsma, 2002: 88).<br />
The Method<br />
The Participants<br />
82 first year students who are attending Gazi University Kastamonu Nursing<br />
College participated in the research as subjects. The students who participated in the<br />
research were separated into the experimental and control group, and in the<br />
experimental group “the cooperative learning method” was applied and in the control<br />
group “the whole-class instruction method” was applied. The findings of the research<br />
are limited to the data obtained from 82 university first year students who are taking the<br />
compulsory Basic English course.<br />
Data Collection Devices<br />
In order to measure the students’ foreign language proficiency, a 100-item test was<br />
prepared. In order to ensure the validity of the test, test items measuring the subjects’<br />
English knowledge at the elementary level were written, and the test was submitted to<br />
the views of other teachers to review it and give suggestions for improvement. The<br />
reliability coefficient of the test computed by Split-Half Spearman-Brown was 0,97. In<br />
order to measure the students’ communicative competence, a 20-item multiple choice<br />
test was prepared. In order to ensure the validity of the test, certain language functions<br />
that were as closely related to the grammar points in their coursebook as possible were<br />
selected and placed in the test, which was submitted to the views of other teachers to<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Learning English Through Cooperation Among University First Year Students 259<br />
review it and give suggestions for improvement. The reliability coefficient of the test<br />
computed by Split-Half Spearman-Brown was 0,66. In addition, in order to measure the<br />
students’ some affective qualities, four Likert type scales were developed, consisting of<br />
10 items. One of the scales had 12 items. All the items in the scales consisted of<br />
options: a) I completely agree = 3 points, b) I quite agree = 2, c) I partly agree = 1 point,<br />
and d) I do not agree at all = 0 point. These four scales were prepared to determine the<br />
students’ critical thinking ability, motivation, their attitudes toward learning English,<br />
and the students’ attitudes toward each other in cooperative learning activities. In order<br />
to ensure the validity of the scales, they were submitted to the views of other teachers to<br />
review them and give suggestions for improvement. The reliability coefficients of the<br />
scales computed by Split-Half Spearman-Brown were 0,98, 0,91, 0,75, and 0,95,<br />
respectively. The tests and the scales prepared were given as pretests and posttests.<br />
Eight weeks after the research ended, the test prepared to measure foreign language<br />
proficiency was given as the retention test.<br />
Findings and Comments<br />
In this section are presented the analysis of the data collected through means of<br />
measurement such as tests and scales, and findings emerging from the analysis of the data<br />
and the discussion of the findings. In the analysis of the data, the Independent Samples t test<br />
was used. The Independent Samples t test compares means for two groups of cases. The<br />
Independent Samples t test was used to compare the means of the experimental group and<br />
the control group in the pretests, the posttests, and the retention test.<br />
In table 1 are given the results of the Independent Samples t test regarding the data<br />
obtained from the pretests both for the experimental group and control group.<br />
The Variables The Groups Subjects Mean<br />
Academic<br />
Achievement<br />
Communicative<br />
Competence<br />
Critical<br />
Thinking<br />
Motivation<br />
Attitudes<br />
toward learning<br />
English<br />
The students’<br />
attitudes<br />
toward each<br />
other<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Standard<br />
Deviation<br />
N = 41 31,3424 15,8122<br />
N = 41 32,6373 <strong>13</strong>,6231<br />
N = 41 39,7561 19,8416<br />
N = 41 37,3171 16,4354<br />
N = 41 18,2683 5,7229<br />
N = 41 16,8293 5,7267<br />
N = 41 21,0488 4,5219<br />
N = 41 21,0000 5,6214<br />
N = 41 19,7073 5,6756<br />
N = 41 20,6098 5,5941<br />
N = 41 25,1707 6,1437<br />
N = 41 23,6098 7,7391<br />
T<br />
Degree<br />
of<br />
Freedom<br />
Significance<br />
(2-tailed)<br />
Mean<br />
Difference<br />
Standard<br />
Error<br />
Difference<br />
- 0,397 80 0,692 - 1,2949 3,2596<br />
0,606 80 0,546 2,4390 4,0237<br />
1,<strong>13</strong>8 80 0,258 1,4390 1,2644<br />
0,043 80 0,966 4,878 E-02 1,1267<br />
-0,725 80 0,471 -0,9024 1,2446<br />
1,012 80 0,315 1,5610 1,5432<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
260 Ahmet ŞAHAN<br />
When the figures in table 1 are examined, a small amount of difference is observed<br />
between the arithmetic means of the groups’ pretest scores in the academic achievement<br />
test, the communicative competence test, and in the scales of critical thinking,<br />
motivation, attitudes toward learning English, and the students’ attitudes toward each<br />
other. The Independent Samples t test was used to check whether the differences in the<br />
test and scales are statistically significant. The results of the Independent Samples t test<br />
show that the arithmetic means of the groups’ pretest scores in the academic<br />
achievement test, communicative competence test, and in the scales of critical thinking,<br />
motivation, attitudes toward learning English, and the students’ attitudes toward each<br />
other are not statistically significant. P>0,05. Therefore, the groups can be said to be<br />
equal in terms of the variables examined in the research before the practical training.<br />
In table 2 are given the results of the Independent Samples t test regarding the data<br />
obtained from the posttests both for the experimental group and control group.<br />
The Variables The Groups Subjects Mean<br />
Academic<br />
Achievement<br />
Retention<br />
Communicative<br />
Competence<br />
Critical<br />
Thinking<br />
Motivation<br />
Attitudes<br />
toward learning<br />
English<br />
The students’<br />
attitudes<br />
toward each<br />
other<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Experimental<br />
Group<br />
Control<br />
Group<br />
Standard<br />
Deviation<br />
N = 22 50,4364 16,6026<br />
N = 20 40,5915 14,5927<br />
N = 22 54,2286 18,0<strong>13</strong>9<br />
N = 20 43,0535 17,0515<br />
N = 22 50,9091 12,3091<br />
N = 20 42,7500 <strong>13</strong>,7147<br />
N = 22 18,9545 5,5333<br />
N = 20 17,3000 6,3751<br />
N = 22 21,0455 5,7361<br />
N = 20 20,0000 4,9204<br />
N = 22 18,2727 7,1193<br />
N = 20 18,1500 5,9672<br />
N = 22 23,7727 8,2285<br />
N = 20 22,1000 7,2758<br />
T<br />
Degree of<br />
Freedom<br />
Significance<br />
(2-tailed)<br />
Mean<br />
Difference<br />
Standard<br />
Error<br />
Difference<br />
2,032 40 0,049 9,8449 4,8445<br />
2,059 40 0,046 11,1751 5,4263<br />
2,032 40 0,049 8,1591 4,0151<br />
0,900 40 0,373 1,6545 1,8377<br />
0,631 40 0,532 1,0455 1,1267<br />
0,060 40 0,952 0,1227 2,0382<br />
0,695 40 0,491 1,6727 2,4069<br />
When the figures in table 2 are examined, it is observed that the arithmetic means of<br />
the experimental group’s posttest scores in the academic achievement test and the<br />
communicative test are higher than the means of control group’s posttest scores in the<br />
same tests. The Independent Samples t test was used to check whether the differences<br />
are statistically significant. The results of the Independent Samples t test show that the<br />
arithmetic means of the groups’ posttest scores in the academic achievement test and the<br />
communicative competence test are statistically significant. P
Learning English Through Cooperation Among University First Year Students 261<br />
in the retention test is higher than the mean of the control group’s scores in the same<br />
test. The Independent Samples t was used check whether the difference is statistically<br />
significant. The result of the Independent Samples t test shows that the arithmetic mean<br />
of the experimental group’s scores in the retention test is statistically significant.<br />
P0,05.<br />
In the analysis of the data regarding the variables examined in this research, the<br />
following findings have been obtained. A significant difference has been observed<br />
between the arithmetic means of the groups’ posttest scores in the academic achievement<br />
test in favor of the experimental group. Therefore, the cooperative learning method has<br />
been found to increase foreign language achievement significantly more than the wholeclass<br />
instruction method. This result is in line with the results of a similar study on<br />
foreign language teaching in Turkey (Pala, 1995: 48). A significant difference has been<br />
noted between the arithmetic means of the groups’ posttest scores in the retention test in<br />
favor of the experimental group. The cooperative learning method can be said to ensure<br />
retention of knowledge longer than the whole-class instruction method. A significant<br />
difference has been found between the arithmetic means of the groups’ posttest scores<br />
in the communicative competence test in favor of the experimental group. The students<br />
can be said to have improved their communicative competence more effectively in the<br />
cooperative learning method than in the whole-class instruction method.<br />
However, the differences between the arithmetic means of the groups’ posttest<br />
scores in the scales of critical thinking, motivation, attitudes toward learning English,<br />
and the students’ attitudes toward each other have not been significant in favor of the<br />
experimental group. The cooperative learning method have not been more effective than<br />
the whole-class instruction method in terms of improving critical thinking skills,<br />
increasing motivation, and developing more favorable attitudes toward both learning<br />
English and the students each other.<br />
Conclusion<br />
In this study the cooperative learning was found to be more effective than the wholeclass<br />
instruction method regarding academic achievement, communicative competence<br />
and retention in English. The main advantage of cooperative learning was, unlike the<br />
lockstep type of instruction, that it provided a natural setting for language learning in which<br />
the interaction type in the classroom changed from teacher-to-student to student-tostudent,<br />
which gave the opportunity to learn and practice the language more intensively<br />
and meaningfully. In this research, it was observed that cooperative learning ensured<br />
that students learned the language by communicating in the target language, which<br />
helped the students to develop their communicative competence. Students improve their<br />
communication skills more in cooperative learning activities by using the language in<br />
realistic communicative contexts for interaction. In addition, face-to-face communication in<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
262 Ahmet ŞAHAN<br />
a small group provides a natural setting for conversation where students can produce<br />
cohesive and coherent squences of utterances, thus developing discourse competence,<br />
but not just practicing rules of grammar (Bejanaro, 1987: 483-495). Therefore, learning<br />
through cooperation can be said to be in agreement with the views of communicative<br />
approaches to language teaching. In cooperative learning settings, students do not just<br />
do the activities in the course material, or practice grammar points and language<br />
functions, but while they are practicing these, they have the chances to apply what they<br />
learnt in communicative activities in small groups. Therefore, increased practice of the<br />
language for the purpose of using it communicatively contributed to the retention of<br />
knowledge and skills about the language for longer periods of time.<br />
However, in this study, the cooperative learning method was not found to be more<br />
effective than the whole-class instruction method regarding critical thinking,<br />
motivation, students’ developing positive attitudes toward learning English and their<br />
developing positive attitudes toward each other. In this study, critical thinking was used<br />
to mean how the students manipulated the language they were learning, how they<br />
evaluated their language learning strategies, and how the students learned grammar<br />
rules and whether they could consciously apply grammar rules in language production.<br />
The improvement of critical thinking skills can be considered to take place as the<br />
students’ proficiency in English increases. However, the students’ proficiency in<br />
English may not have increased as much enough as to allow for the development of<br />
critical thinking skills. A language learner has orientations toward learning a language.<br />
These orientations are the reasons why a language learner is studying the language<br />
(Gardner, 1985: 51-53). Therefore, short-term orientations such as getting higher marks<br />
or just passing the course may not have led to the promotion of motivation as much as<br />
was expected. Furthermore, research conducted on the effects of graduate students’ peer<br />
orientation on achievement and motivation to learn with cooperative learning strategies<br />
found that students who had high peer orientation were significantly more motivated to<br />
learn when exposed to cooperative learning strategies than were students who had low<br />
peer orientation despite no significant differences in their academic achievement<br />
(Hancock, 2004:164-165). Thus, it is argued that if students’ motivation to learn is to be<br />
promoted in cooperative lerning, then peer orientation which is the extent to which a<br />
student prefers to work on tasks alone or with others must be determined before<br />
designing cooperative learning strategies. It is argued that it may be difficult to create<br />
conditions to improve attitudes toward a particular subject area in teaching activities<br />
where the primary concern is the academic achievement in that subject area.<br />
Furhermore, group cohesiveness, which is the strength of relationship linking the<br />
members to each other in cooperative settings, should develop enough among the<br />
students for the promotion of favorable attitudes toward the subject area. Regarding the<br />
students’ developing positive attitudes toward each other, the effect of the cooperative<br />
learning method was not observed. It is essential in cooperative learning that the<br />
students perceive themselves as a group who work together to help their members to<br />
learn the subject fully. This sense of accepting each other as a group may not have<br />
developed sufficiently among group members. Also, the limited duration of the practical<br />
training may not have led to the development of strong intermember ties in order for the<br />
students to accept each other as supporting and sharing members.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Learning English Through Cooperation Among University First Year Students 263<br />
In this study, although the effects of cooperative learning regarding certain affective<br />
qualities of the students was not observed, cooperative learning has many benefits for<br />
students in every subject area including foreign or second language teaching. Students<br />
working in cooperative groups are encouraged to discuss and apply what they are<br />
learning. Therefore, such a classroom organization is uniquely suited for language<br />
learners because students learn and practice the language rather than learn facts about<br />
language. Also, some studies point out to a link between language acquisition and the<br />
cooperative learning method. In cooperative activities, students themselves often<br />
become teachers within groups. Thus, as most experienced teachers would agree, it is<br />
when they teach that they learn the most.<br />
References<br />
1. BEJARANO, Yael. (1987). A Cooperative Small-Group Methodology in the<br />
Language Classroom. Tesol Quarterly, 21 (3), 483-495.<br />
2. CRISMORE, Avon, and S.F.B.S. SALİM. (1997). Collaborative Learning in<br />
Malasian Postsecondary Classrooms. Tesol Journal, Winter 1997, 18.<br />
3. DÖRNYEI, Zoltan. (1997). Psychological Processes in Cooperative Learning:<br />
Group Dynamics and Motivation. The Modern Language Journal. 81 (4), 482-483.<br />
4. FALL, R., and N. WEBB. (2000). Group Discussion and Large-scale Language<br />
Arts Assessment: Effects on Students’ Comprehension. American Educational<br />
Research Journal, 37, 911–941.<br />
5. FANSELOW, John F. (1977). Beyond Rashomon-Conceptualizing and Describing<br />
the Teaching Act. Tesol Quarterly, 11 (1), 17-39. in LONG, Micheal H., and P.A.<br />
PORTER. (1985). Group Work, Interlanguage Talk, and Second Language<br />
Acquisition. Tesol Quarterly, 21 (3), 208.<br />
6. FLANDERS, Ned. (1970). Analyzing Teaching Behavior. Reading,<br />
Massachusetts: Addison-Wesley 208. in LONG, Micheal H., and P.A. PORTER.<br />
(1985). Group Work, Interlanguage Talk, and Second Language Acquisition. Tesol<br />
Quarterly, 21 (3), 208.<br />
7. GARDNER, R.C. (1985). Social Psychology and Second Language Learning, the<br />
Role of Attitudes and Motivation. Edward Arnold Publishers Ltd: London. 51-53.<br />
8. GHAITH, G.M., H.M. YAGHI. (1998). Effect of Cooperative Learning on the<br />
Acquisition of Second Language Rules and Mechanics. System, 26, 231.<br />
9. HANCOCK, Dawson. (2004). Cooperative Learning and Peer Orientation Effects<br />
on Motivation and Achievement. The Journal of Educational Research, 97 (3),<br />
164-165.<br />
10. HOETKER, James, and W.P. AHLBRAND. (1969). The Persistence of Recitation.<br />
American Educational Research Journal, 6 (1), 145-167. in LONG, Micheal H.,<br />
and P.A. PORTER. (1985). Group Work, Interlanguage Talk, and Second<br />
Language Acquisition. Tesol Quarterly, 21 (3), 208.<br />
11. JOHNSON, D. W., and R. T. JOHNSON. (1999). Making Cooperative Learning<br />
Work. Theory into Practice, 38 (2), 67–74.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
264 Ahmet ŞAHAN<br />
12. KAGAN, S. (1996). We Can Talk -- Cooperative Learning in the Elementary ESL<br />
Classroom. Newsletter English as a Foreign Language 16, 1.<br />
<strong>13</strong>. KLINGNER, J. K., and S. VAUGHN. (2000). The Helping Behaviors of Fifth<br />
Graders While Using Collaborative Strategic Reading During ESL Content<br />
Classes. Tesol Quarterly, 34, 69–98.<br />
14. LITTLEJOHN, Andrew P. (1983). Increasing Learner Involvement in Course<br />
Management. Tesol Quarterly, 17 (4), 595-608. in LONG, Micheal H., and P.A.<br />
PORTER. (1985). Group Work, Interlanguage Talk, and Second Language<br />
Acquisition. Tesol Quarterly, 21 (3), 212.<br />
15. LONG, Micheal H., and P.A. PORTER. (1985). Group Work, Interlanguage Talk,<br />
and Second Language Acquisition. Tesol Quarterly, 21 (3), 207-224.<br />
16. MCGROARTY, M. (1989). The Benefits of Cooperative Learning Arrangements<br />
in Second Language Instruction. National Association for Bilingual Education<br />
Journal, <strong>13</strong>, 127–143.<br />
17. MCMANUS, Susan M., and M. GETTINGER. (1996). Teacher and Student<br />
Evaluations of Cooperative Learning and Observed Interactive Behaviors. The<br />
Journal of Educational Research, 90 (1), 21-22.<br />
18. OLSEN, Roger E. W-B and S. KAGAN. (1992). About Cooperative Learning. 5-<br />
8. in KESSLER, Carolyn (ed.) (1992). Cooperative Language Learning A<br />
Teacher’s Resource Book. Englewood Cliffs, New Jersey: Prentice Hall. 5-8.<br />
19. PALA, Aynur. (1995). İşbirlikli Öğrenmenin Yabancı Dil Öğretimindeki Etkililiği.<br />
İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi. 48.(Unprinted MA dissertation)<br />
20. PORTO, M. (2001). Cooperative Writing Response Groups and Self-evaluation.<br />
ELT Journal, 55 (1), 38–46.<br />
21. PUTNAM, JoAnne W. (ed). (1998). Cooperative Learning and Strategies for<br />
Inclusion: Celebrating Diversity in the Classroom. Baltimore, Md.: P.H. Brookes<br />
Pub. 24-30.<br />
22. SHARAN, Shlomo. (ed). (1999). Handbook of Cooperative Learning Methods.<br />
Westport, Conn.: Pragers. 199.<br />
23. SLAVIN, Robert E. (1994). A Practical Guide to Cooperative Learning. Boston:<br />
Allyn and Bacon. 1.<br />
24. SWAIN, M. (2001). Integrating Language and Content Teaching Through<br />
Collaborative Tasks. The Canadian Modern Language Review, 58, 44–63.<br />
25. VEENMAN, Simon., N. V. Benthum, and D. Bootsma. (2002). Cooperative<br />
Learning and Teacher Education. Teaching and Teacher Education, 18, 88.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 265-272<br />
THE CONTRIBUTION OF SELECTING AND EVALUATING<br />
TEXTBOOKS TO LANGUAGE TEACHING AND LEARNING IN<br />
EFL CLASSROOM ∗<br />
Cevdet YILMAZ<br />
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, YDE Bölümü, Dalı, Samsun<br />
Abstract<br />
This paper stresses the importance of selecting and evaluating textbooks in the process of<br />
language teaching and learning. To this end, the implications for this process are employed to<br />
address the issue of how the teacher trainees in the English department at Dokuz Eylül University<br />
are likely to benefit from such a methodological course. Moreover, it aims to illustrate the criteria<br />
for selecting and evaluating textbooks while seeking to build such a theoretical framework onto<br />
the learning and teaching process in which the teacher trainees are, in practical terms, actively<br />
indulged. This paper also relies on the empirical data obtained from students’ perceptions of the<br />
course in question which they took in the first semester of the fourth year. Students’ answers to<br />
the relevant questions are intended to bring about data on students’ common tendency toward<br />
this course.<br />
Key words: materials, textbooks, evaluation, selection.<br />
Özet<br />
Bu makale, yabancı dil öğretimi ve öğrenimi sürecinde, ders materyallerinin seçimi ve<br />
değerlendirmesinin önemini vurgulamaktadır. Bu kapsamda, Dokuz Eylül Üniversitesi, İngilizce<br />
Bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarının böyle bir dersten ne şekilde<br />
yararlanabilecekleri tartışılacaktır. Bunun yanı sıra, makale ayrıca, ders kitaplarının seçimi ve<br />
değerlendirilmesine dayanak teşkil edecek olan temel kriterleri sunmayı ve böyle bir teorik<br />
uygulamayı, öğretmen adaylarının aktif bir şekilde yer alacağı öğrenme ve öğretme süreciyle<br />
birlikte ele almayı amaçlamaktadır. Öğrencilerin dördüncü sınıfın ilk döneminde aldıkları<br />
‘materyal değerlendirme’ dersi ile ilgili bireysel görüşlerinin değerlendirilmesi ile elde edilen<br />
veriler, çalışmada önemli bir yer tutmaktadır. Aynı şekilde, öğrencilerin kendilerine yöneltilen<br />
sorulara verdiği cevapların, ‘materyal değerlendirme’ dersine yönelik genel eğilimleri hakkında<br />
önemli bulgular sağlaması beklenmektedir.<br />
Anahtar sözcükler: materyaller, ders kitapları, değerlendirme, seçim.<br />
( ∗ )Paper presented in October 2003 at the 1 st International Conference at Dokuz Eylül University.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
266 Cevdet YILMAZ<br />
Introduction<br />
It is often stated that most teachers tend to follow at least one textbook as their main<br />
source of guidance in the process of language teaching. They feel that it is very difficult<br />
for them to teach systematically without a textbook. Indeed, textbooks play a crucial<br />
role in providing a base of materials for both teachers and students. Most educators<br />
signal the effective use of textbooks by teachers and students. O’ Neill (1982), for<br />
example, points out that most teachers are inclined to follow the text’s methodology,<br />
vocabulary and sequence to the letter. In addition, as Ariew (1892) and Macian (1986)<br />
argue, both teachers and students tend to use the written and grammatical exercises and<br />
the oral work of the textbook in hand as their main source of information. Ariew also<br />
regards the textbook as a means of motivating students to pursue language for their<br />
purposes (Ariew, 1982: 17).<br />
There are, indeed, a number of advantages of using a textbook. Ur (1996: 184)<br />
provides a summary of the criteria in favour of using a coursebook as follows:<br />
1. Framework: A coursebook provides a clear framework: Teachers and learners know<br />
what they are going to learn and teach next.<br />
2. Syllabus: The coursebook serves as a syllabus: The carefully planned and balanced<br />
selection of language content enables teachers and students to follow the subjects<br />
systematically.<br />
3. Guidance: The coursebook can provide useful guidance and support particularly for<br />
teachers who are inexperienced.<br />
4. Autonomy: The learner can use the coursebook to learn new material, review and<br />
monitor progress with some degree of autonomy. So, he becomes less teacherdependent.<br />
In this context, the importance ascribed to the textbook comes to make the<br />
evaluation and selection process much more crucial. This is because textbooks abound<br />
for all levels and purposes today, which eventually makes the task of selection and<br />
evaluation process challenging for teachers. Then, teachers enjoying a great selection of<br />
textbooks have to devise particular ways not to choose a textbook, but rather to find<br />
creative use for the textbook in line with their individual needs and purposes.<br />
Of course, on the other hand, in some countries like Turkey, it is not the<br />
responsibility of teachers to select the textbook they will use in their classes. They<br />
might think that their opinion as to the worthiness of the textbook in use is of no value.<br />
However, this is not always the case. Teachers might well be asked to reflect their own<br />
experience in the process of selecting the textbook.<br />
More importantly, teachers need to gain the ability to evaluate the coursebook which<br />
they are supposed to use on some principled basis. Furthermore, they need to come to<br />
terms with the procedural steps necessary for evaluating the textbook in order to make<br />
the very best use of its assets and also compensate for its possible limitations. In doing<br />
so, priority should be placed on determining the principal objectives of the class on the<br />
basis of student needs.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
The Contribution of Selecting and Evaluating Textbooks to Language Teaching and… 267<br />
Considering these central concerns, the fact remains that teachers should not be<br />
reliant exclusively on the textbook but rather be selective in matching it to the particular<br />
needs of students and the defined purposes of the course.<br />
The Underlying Principles for Materials Evaluation and Selection<br />
Before embarking on the task of selecting and evaluating textbooks in practical<br />
terms, teachers are required, in theory, to take several steps towards familiarising<br />
themselves with a set of guidelines for materials evaluation and selection. It is difficult<br />
to provide a conclusive checklist although different writers offer invaluable checklists<br />
that can be integrated into the process of materials evaluation.<br />
Grant (1987: 119) regards materials evaluation as an ongoing process. He suggests<br />
the three stages of evaluation as follows:<br />
1. initial evaluation;<br />
2. detailed evaluation;<br />
3. in-use evaluation.<br />
The initial evaluation, as it implies, refers to the quick process in which teachers are<br />
only engaged in the preface, contents, and abstract of a textbook. The purpose is to<br />
decide whether the book available is likely to be worth looking at more closely. In order<br />
to accomplish this aim, Grant proposes a practical test called ‘CATALYST’. Simply<br />
speaking, the eight letters contained in the word ‘CATALYST’ represent the eight<br />
criteria by which we can decide whether a textbook fits the purposes and the particular<br />
needs of students. For this reason, the teacher should shortly ask the key questions<br />
represented by the word ‘CATALYST’ to himself as follows:<br />
• Communicative?<br />
• Aims?<br />
• Teachable?<br />
• Available?<br />
• Level?<br />
• Your impression?<br />
• Student interest?<br />
• Tried and tested?<br />
The next stage of Grant’s suggestion is called ‘detailed evaluation’ by which<br />
teachers can make their own value judgements in choosing new materials. In doing so, a<br />
questionnaire is of great assistance to teachers. Several points emphasised in such a<br />
questionnaire would surely help teachers decide how far a coursebook meets the<br />
following conditions (Grant, 1987: 121):<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
268 Cevdet YILMAZ<br />
1. Does the course suit your students?<br />
2. Does it suit the teacher?<br />
3. Does it suit the syllabus?<br />
Of course, Grant adds that such a questionnaire, however elaborate, is not likely to<br />
give a conclusive answer to the final test: “does it work in the classroom?” By this, the<br />
major emphasis is placed upon conducting a constant evaluation through in-use<br />
evaluation even if it is already adopted. A further concern derived from this process is<br />
that “by constant evaluation one can ensure that the teacher is the master, and not the<br />
slave, of the textbook” (Cunningsworth, 1984: 121).<br />
Cunningsworth (1984: 5-6), one of the leading scholars, offers a set of guidelines<br />
that summarise the underlying principles with regard to materials evaluation:<br />
1. Relate the teaching materials to your aims and objectives;<br />
2. Be aware of what language is for and select teaching materials which will help equip<br />
your students to use language effectively for their own purposes;<br />
3. Keep your students’ learning in mind;<br />
4. Consider the relationship between language, the learning process and the learner.<br />
In the light of these fundamental principles, the implication is that teaching materials<br />
should ensure a possible fit between the individual needs of students and the objectives<br />
of the course and the teacher. There is no perfect textbook which meets all the<br />
requirements of teachers and students. Instead, it is the responsibility of the teacher to<br />
explore his own way of using or adapting the coursebook. This confirms the fact that, as<br />
Cunningsworth concludes, ‘Course books are good servants but poor masters’.<br />
Hints for Teaching a Materials Evaluation Course at the University Level: A Case<br />
Study<br />
In practical terms, this part attempts to demonstrate how such a theoretical<br />
framework mentioned above can be integrated into the learning and teaching process in<br />
which the teacher trainees are actively indulged. Now, the stage is set, for this purpose,<br />
in the English Department at Dokuz Eylül University, İzmir. The student sample<br />
consists of fourth-year students who are supposed to take materials evaluation course<br />
during the first semester.<br />
As a rule, theory and practice should go hand in hand in order to achieve the defined<br />
objectives set by the teacher. The students are likely to lose interest in the course if there<br />
is a heavy dependence on the theoretical considerations. To overcome this possible<br />
problem, I propose to use the learner-centred approach by which the students get<br />
involved in the teaching and learning process. To teach such a lesson, I proceed as<br />
follows:<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
The Contribution of Selecting and Evaluating Textbooks to Language Teaching and… 269<br />
Step 1. In a learner-centred approach, much concern is placed on the identification<br />
of learner needs and perceptions. Therefore, the first step in such a course was to<br />
undertake a short questionnaire in the hope that the students have the opportunity to<br />
express their perceptions and expectations about the course. For this purpose, the<br />
students were asked to assess the following three open-ended questions:<br />
1. Do you think this course is essential to you?<br />
2. What do you expect to learn in this course?<br />
4. What purposes do you think this course might help you to achieve?<br />
Apart from the students’ written responses to the questions available, students were<br />
also interviewed in order to clarify further issues which might be of interest to them. In<br />
this context, the questionnaire and interview surveys used in the study (n=96, 70<br />
females, 26 males) included students at the Faculty of Education of Dokuz Eylül<br />
University. The students’ ages ranged from 22 to 24.<br />
Step 2. This stage relates to the overall analysis of the above open-ended questions<br />
in order to obtain information on students’ individual perceptions of the course. For this<br />
purpose, data collected from the students’ written responses to the relevant questions<br />
were expressed as a percentage by means of %. The information gathered from the<br />
questionnaire was also processed through the interview sessions with the students in<br />
order to confirm their comments and ideas about the materials evaluation course. The<br />
results suggested that the overwhelming majority of the teacher trainees rated the course<br />
as essential to them. 83 students out of 96 (almost 87%) felt the need to take the<br />
materials evaluation course at the university. They believed that the experience gained<br />
from this course would in turn serve as a guide to their future teaching careers. The<br />
most important of all, as the results implied, most of the students seemed to be aware of<br />
the vital importance of selecting and evaluating materials. On the other hand, the rest of<br />
the students (<strong>13</strong>%) reported negative answers to this question for two basic reasons; the<br />
first relates to the common belief that the materials evaluation course would contain<br />
only theoretical information rather than its application practically, and the latter is based<br />
on the idea that students would get no opportunity to select any course book when they<br />
have become English teachers because The Ministry of Education has already<br />
determined the books to be used in the government schools.<br />
The next question provided significant insights into the students’ expectations in<br />
terms of the implementation of the course. A great number of students (almost 95%)<br />
expected to be familiar with the basic guidelines for materials evaluation and also gain<br />
the ability to make their own value judgements, if necessary, when dealing with the task<br />
of evaluating and selecting textbook. They also wanted to develop different strategies<br />
applicable to the teaching context in which they are involved. In doing so, they<br />
emphasised the need to practise the criteria for materials evaluation within the<br />
classroom. They concluded that the course should develop their ability to choose the<br />
relevant parts of the coursebook in use in accordance with the particular needs of<br />
students. Only 5% of the students indicated that they would probably be bored, as with<br />
the other courses, by the theoretical considerations involved in the content of the<br />
materials evaluation course.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
270 Cevdet YILMAZ<br />
Students’ answers related to the final question confirmed the fact that this course, if<br />
appropriately implemented, would assist students to achieve several purposes. For<br />
instance, almost 85% of the students agreed that despite being an inexperienced teacher,<br />
they would not feel uneasy about making a convenient choice and, if necessary, adding,<br />
adapting and replacing some parts of a course book. In addition, they felt they could<br />
build their experience onto their teaching context catering to their student needs,<br />
learning strategies, interests, and so on. Interviewing with the rest of the students<br />
(almost 15%) who are not in favour of taking this course, they also stated that such a<br />
sound and practical approach to the materials evaluation might be helpful in dealing<br />
with the task of choosing or at least evaluating course books or other course materials.<br />
Step 3. Within the context of the students’ views obtained from the open-ended<br />
questions and interviews, a final decision was made as to what kind of procedure would<br />
be followed throughout the course. Hence, it was felt that students should be<br />
encouraged to take an active part in the teaching process thereby having the chance to<br />
see how the theoretical information taught in the class works in practice. For this<br />
purpose, each student was asked to choose a coursebook and to present it in front of the<br />
classroom by bearing the criteria for materials evaluation in mind. For the sake of<br />
clarity and consistency, I provided students with an abridged evaluation form adapted<br />
from Robinett (Robinett, 1978: 249-51). Using Robinett’s checklist, the students were<br />
encouraged to highlight the following points:<br />
1. Goals of the course<br />
2. Background of the students<br />
3. Approach<br />
4. Language skills<br />
5. General content<br />
6. Quality of practical material<br />
7. Sequencing<br />
8. Vocabulary<br />
9. General sociolinguistic factors<br />
10. Format<br />
11. Accompanying materials<br />
12. Teacher’s guide<br />
Step 4. Finally, throughout the oral presentations delivered by students, each student<br />
got practice in evaluating and selecting materials. While presenting their oral work, the<br />
students discussed the points especially relating to the apparent differences between the<br />
culture of the target language and the culture of the native language. A number of<br />
suggestions were made in order to compensate for such difficulties. To exemplify this,<br />
some students came up with the extracts taken from the original coursebooks in an<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
The Contribution of Selecting and Evaluating Textbooks to Language Teaching and… 271<br />
attempt to integrate them into the Turkish context. The work also suggested the need to<br />
introduce the texts suited to the defining characteristics of the Turkish culture.<br />
In the light of the findings obtained from this study, it is reasonable to suggest that<br />
the procedure I have tried to elaborate can help teacher trainees deal with the task of<br />
evaluating coursebooks effectively. The priority should be given to the three areas in<br />
attempting to design a materials evaluation course: (1) allowing students to get practice<br />
while introducing the theoretical background for the course, (2) determining the<br />
objectives of the course according to students’ needs and expectations, (3) providing<br />
students with the opportunity to apply the principles for materials evaluation to differing<br />
contexts so that they can devise their own ways of evaluating materials. It is essential to<br />
continue to help students develop their skills in this field.<br />
Conclusion<br />
The study revealed that materials evaluation and selection is a highly challenging<br />
task for the teacher trainees. It becomes clear that a close co-operation between lecturers<br />
and teacher trainees is needed to accomplish the ultimate goals contained in such a<br />
course. The results obtained from the study also confirmed that the students are capable<br />
of making their own value judgements when evaluating textbook without becoming the<br />
slave of it once they have familiarised themselves with the procedure I have discussed<br />
here. Last but not least, I am reassured by the fact that heavy dependence on certain<br />
textbooks has a detrimental effect on the teaching process. Instead, the task to be<br />
undertaken on the part of teachers is to be selective in the process of evaluating and<br />
selecting materials on the basis of students’ particular needs and expectations.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
272 Cevdet YILMAZ<br />
References<br />
1. Ariew, R. 1982. ‘The textbook as a curriculum’ In T.V. Higgs, ed., Curriculum,<br />
Competence, and the Foreign Language Teacher. The ACTFL Foreign Language<br />
Education Series (pp. 11-33). Skokie: National Textbook Co.<br />
2. Brown, H.D. 2001. Teaching by Principles. San Francisco: State University.<br />
3. Cunningsworth, A. 1984. Evaluating and Selecting EFL Teaching Materials.<br />
London: Heineman..<br />
4. Grant, N. 1987. Making the most of your Textbook. New York: Longman Inc,.<br />
5. Macian, J.L. 1986. An analysis of state adapted foreign language textbooks used<br />
in first-and third-year high school Spanish classes. Foreign Language Annuals,<br />
19(2), 103-118.<br />
6. O’Neill, R. 1982. ‘Why use text books?’ ELT Journal, 36(2), 104-111.<br />
7. Robinett, W. 1978. Teaching English to Speakers of Other Languages: Substance<br />
and Technique. Minneapolis: University of Minnesota Press.<br />
8. Ur, P. 1996. A Course in Language Teaching Practice and Theory. Cambridge:<br />
Cambridge University Press.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 273-286<br />
YAPISINA GÖRE İKİ HALK HİKÂYESİ<br />
Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />
G.Ü. Kastamonu Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi Bölümü, Kastamonu.<br />
Özet<br />
Bu çalışmada “Necefhan ile Perizad Hanım” ve “Sevdekâr Sultan ile Gülenaz Sultan” adlı<br />
halk hikâyelerinin yapıları incelenmiştir. Amacımız Türk halk hikâyelerinin yapı özelliklerinin<br />
tespitine katkıda bulunabilmektir. Çünkü incelenen hikâye sayısı arttıkça inceleme plânının ana<br />
ve alt başlıklarının sayısında ve çeşidinde farklılıklar ortaya çıkabileceği ifade edilmiştir. Bu<br />
fikirden hareketle iki Türk halk hikâyesini yapısına göre inceledik. İnceleme Nerin Köse’nin<br />
“Türk Halk Hikâyelerinde Yapı (Structure)”da verdiği plâna göre yapılmıştır. Buna göre Türk<br />
halk hikâyeleri “Giriş Bölümü”, “Hazırlık Bölümü”, “Kahramanın Macerası”, “Sonuç Bölümü”<br />
olmak üzere dört ana bölüm halinde incelenebilir. İncelediğimiz hikâyelerin yapısı tablo halinde<br />
gösterilmiştir. Neticede, incelediğimiz iki halk hikâyesinin yapısında ana başlıklarda bir değişme<br />
olmadığı, ancak alt başlıkların farklılaştığı görülmüştür. Bu farklılaşma verilen sıraya uymama,<br />
verilen yapıdan farklı bir özellik gösterme şeklindedir.<br />
Anahtar Kelimeler: Türk halk hikâyesi, halk hikâyesi, yapı<br />
TWO FOLK TALES ACCORDING TO THEIR STRUCTURE<br />
Abstract<br />
The structure of the folk tales “Necefhan ile Perizad Hanım” and “Sevdekâr Sultan ile<br />
Gülenaz Sultan” were examined in this study. The aim was to contribute to the identification of<br />
the structural features of Turkish Folk Tales. Because when the number of the studied tales<br />
increase the study plan’s main and sub title numbers and the variety differences may occur was<br />
difined. Within these thoughts twoTürkish Folk Tales according to its structure were studied.<br />
This examination has been made according to the plan, which was given in “Türk Halk<br />
Hikâyelerinde Yapı (Structure)” by Nerin Köse. According to this examination, the folk tales can<br />
be researched in four parts that are “Introduction, Preparation, the Adventure of the Hero and<br />
Result.” The structure of the tales that have been examines has been shown in a table. As a<br />
consequense, it has been understood that the structure of the two folk tales, which were examined,<br />
hadn’t any difference in the main title but had differences in the subtitles. These differences were<br />
as not staying in the order and having different characteristics from the given structure.<br />
Giriş<br />
Key words: Türkish folk tale, folk tale, structure<br />
Türk halk hikâyeleri konusunda günümüze kadar çok çeşitli çalışmalar yapılmıştır.<br />
Bu çalışmalardan bir bölümünü de halk hikâyelerinin yapısıyla ilgili çalışmalar<br />
oluşturmaktadır. Türk halk hikâyelerinin yapısına ilk dikkati çeken araştırmacı Otto<br />
Spies’tir. 1 Otto Spies Türk halk hikâyelerinin kahramanın mucizevî doğumu, âşık<br />
1 Otto Spies, Türk Halk Kitapları, çev. Behçet Gönül, İst. 1941.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
274 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />
olması, sevgililerin karşısına çıkan engeller, sevgililerin kavuşmaları olmak üzere dört<br />
bölümde incelenebileceğini göstermiştir. 1 Türk halk hikâyelerinin yapısı üzerinde<br />
çalışan ilk Türk araştırıcı ise Fikret Türkmen’dir. 2 Fikret Türkmen Âşık Garip<br />
hikâyesinin yapısını on bölümde incelemiştir. 3 Türkmen bu metodu geliştirerek “Tahir<br />
ile Zühre”de de kullanmıştır. 4 Zeynelabidin Makas da “Yaralı Mahmut ile Mahbub<br />
Hanım” ile “Tufarganlı Abbas ve Gülgez Peri” adlı tezlerinde aynı inceleme yöntemini<br />
kullanmıştır. Halk hikâyelerinin belli bir plân dâhilinde incelenmeleri bu tür anlatıların<br />
ortak bir şemaya bağlanabilecekleri fikrini doğurmuştur. 5 Nitekim Fikret Türkmen<br />
araştırmaları sonucunda halk hikâyelerinin hazırlık bölümü, âşık olma, sevgiliyi isteme<br />
ve engeller, sonuç(düğün) olmak üzere dört bölümde incelenebileceğini tespit etmiştir. 6<br />
Bu plânı bazı değişikliklerle Metin Ekici de kullanmıştır. 7 Nerin Köse’nin “Türk Halk<br />
Edebiyatında Kısa Hikâyeler” adlı çalışmasında ele alınan anlatıların kendilerine has<br />
anlatım plânları tespit edilmiştir. 8 Bu konu üzerinde Ensar Aslan’ın 9 , Ali<br />
Duymaz’ın 10 çalışmaları da vardır. Türk halk hikâyelerinin yapısı hakkında en etraflı<br />
çalışma Nerin Köse’ye aittir. Nerin Köse’ye göre Türk halk hikâyeleri dört ana bölümde<br />
incelebilir:<br />
I. Giriş Bölümü: Bu bölüm sadece “çerçeve hikâye” ya da “hikâye içinde hikâye”<br />
denilen gruba aittir.<br />
II. Tanıtım (Hazırlık) Bölümü: Bu bölümde kahramanın ailesi ve kahraman<br />
tanıtılır. Hikâyenin en küçük bölümüdür. Bu bölümdeki motifler her hikâyede<br />
bulunmayabilir.<br />
• Kahramanın ailesinin tanıtılması<br />
• Zaman<br />
• Yer<br />
• Sosyal mevki<br />
• Çocuksuzluk<br />
• Çare arama<br />
1 A.g.e., s. 14-37.<br />
2 Fikret Türkmen, Âşık Garip Hikâyesi İnceleme-Metin, Ank. 1995.<br />
3 A.g.e., s. 15-30.<br />
4 Fikret Türkmen, Tahir ile Zühre, K.B., Ank. 1983.<br />
5 Nerin Köse, “Türk Halk Hikâyelerinde (Yapı) Structure”, Araştırmalar I, Millî Folklor yay.,<br />
Ankara 1996, s. 23.<br />
6 Fikret Türkmen, Tahir ile Zühre, s. XI-XIV.<br />
7 Metin Ekici, Dede Korkut Hikâyeleri Tesiriyle Teşekkül Eden Halk Hikâyeleri,,ank. 1995, s. 6-8.<br />
8 Nerin Köse, Türk Halk Edebiyatında Kısa Hikâyeler, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),<br />
İzmir, 1989.<br />
9 Ensar Aslan, Yaralı Mahmut Hikâyesi Üzerinde Bir İnceleme, İzmir 1990.<br />
10 Ali Duymaz, Kerem ile Aslı Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, K.B., Ank. 2001.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 275<br />
• Kahramanın tanıtılması<br />
• Doğum<br />
• Eğitim<br />
• Ad koyma<br />
III. Kahramanın macerası: Bu bölüm halk hikâyelerinin en uzun bölümüdür. Asıl<br />
vaka bu bölümde anlatılır. Macera bölümündeki olaylar çok ve çeşitli olup kahramanın<br />
etrafında cereyan eder. Bu bölümdeki olayların hem sırası, hem türü, hem de sayısı çok<br />
çeşitlidir.<br />
A Kahramanın âşık olmasıyla başlayanlar<br />
B. Kahramanın gurbete gitmesiyle başlayanlar<br />
C. Kahramanın evlenmesiyle başlayanlar<br />
IV. Sonuç Bölümü: Bu bölüm bazen sevenlerin kavuşmasıyla bazen de kahramanın<br />
tek başına veya sevgilisiyle birlikte ölümüyle sona ermektedir. Sevgililerin kavuşmaları<br />
da ayrılmaları da mümkündür. Halk hikâyeleri sonuçlarına göre ikiye ayrılır:<br />
A Kahramanın rol almadığı bir sonla bitenler<br />
B. Kahramanın içinde olduğu bir sonla bitenler 1<br />
İncelenen hikâye sayısı arttıkça ana başlıklarda, genellikle de alt başlıkların<br />
sayısında ve çeşidinde farklılıklar ortaya çıkacaktır. 2 Biz de bu noktadan hareketle<br />
“Necefhan ile Perizad Hanım” ve “Sevdekâr Sultan ile Gülenaz Sultan” hikâyelerinin<br />
yapılarını Nerin Köse’nin verdiği plâna göre inceledik. Ancak incelediğimiz hikâyeler<br />
“çerçeve hikâye” özelliği göstermediğinden “Giriş Bölümü” dikkate alınmamıştır.<br />
Sonuçta, Nerin Köse’nin de dediği gibi, incelediğimiz hikâyelerin yapılarının alt<br />
başlıklarda bazı farklılıklar gösterdiğini gördük.<br />
1 Nerin Köse, “Türk Halk Hikâyelerinde (Yapı) Structure”, s. 27-50.<br />
2 A.g.m., s. 50.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
276 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />
NECEFHAN İLE PERİZAD HANIM 1<br />
Hikâye üç üstadname ile başlamaktadır. Bu üstadnameler şunlardır:<br />
Guşlar birbiriynen behse girende<br />
Ala garğa şuh terlanı beyenmez,<br />
Oğullar atanı, gızlar ananı<br />
Gelinler de gaynananı beyenmez.<br />
Adam var, dolanar sehranı, düzü<br />
Adam var, düşürer gül-ü-nergisi,<br />
Adam var, geymeye tapmaz da bezi,<br />
Adam var, al geyer, şalı beyenmez.<br />
Adam var, çoh işler eyler irada,<br />
Adam var ki, yete bilmez murada,<br />
Adam var ki, çörek tapmaz dünyada,<br />
Adam var, yağ yeyer, balı beyenmez.<br />
Adam var, destine veresen güller,<br />
Adam var, gözüne çekesen miller,<br />
Tufarganlı Abbas, başına küller,<br />
Ne güne galmısan, garı beyenmez.<br />
Aşıglar ustadnameni bir demez, iki deyer, biz de deyek iki olsun:<br />
Könül sana bir nesihet,<br />
Şerçi iblislerden gen gez,<br />
Bir kes nesihet bilmese,<br />
Çekil o adamdan gen gez.<br />
Kosasaggal ekinçiden,<br />
Ağbaş malı satıcıdan,<br />
Oğlu ölmüş atıcıdan,<br />
Haraba evlerden gen gez.<br />
Dağın tufan küleyinden,<br />
Arvadın fend-i-fe’linden,<br />
Kendlerin ac meliyinden<br />
Guduz gedelerden gen gez.<br />
Arvadların niyyetinden,<br />
Yay günü keçi etinden,<br />
Yoldaşın mazaratından,<br />
Dellek Murad, çekil, gen gez.<br />
Ustadlar ustadnameni iki yoh, üç deyer, biz de deyek üç olsun:<br />
Gafil könül bir meclise varanda,<br />
Ver gadağa acı dille danışma.<br />
Hercayı söyleme, hercayı deme,<br />
Laf eyleyib güle güle danışma.<br />
Aşıg gerek her meclisde sayılsın,<br />
Sözünü eşiden gansın, ayılsın,<br />
Kelme çıhsa şirin cana yayılsın,<br />
Aşırıb sözünü zile danışma.<br />
Sözün manı tutma ağzın ahmağın,<br />
Hoşlanılmaz aralıgdan çıhmağın,<br />
Layig deyil başa gahme gahmağın,<br />
Öz eybini bile bile danışma.<br />
Yazıg Hüseyn, ehdin yeter yerine,<br />
Könül bağla aşiglerin pirine,<br />
Çek sözünü hegigete, derine,<br />
Her gedir bilmeze bele danışma.(s.307-309)<br />
Bu üstadnamelerden sonra, “Size kimden haber verim,” formeliyle hikâyeye<br />
geçilmektedir.<br />
I. Tanıtım - Hazırlık<br />
A. Kahramanın Ailesinin Tanıtılması:<br />
Yer: Hikâyenin geçtiği yer İsfahan ile İstanbul’dur. Kahramanın babası tanıtılırken<br />
hikâyenin geçtiği yer de belirtilmektedir. Dolayısıyla sosyal mevkiyle yer iç içedir: “...<br />
İsfehanlı tacir Mehemmed....”, “... Özü de İsfehan’la İstanbul’un arasında işleyirdi.” (s. 309)<br />
1 Azerbaycan Halk Yazını Örnekleri, Derleyip Düzenleyen: Ehliman Ahundov, Aktaran: Semih<br />
Tezcan, T.D.K., Ankara, 1978, s.306-325. (Hikâyenin incelemesinde verilen sayfa<br />
numaraları bu esere aittir.)<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 277<br />
Sosyal mevki: Kahramanın ve sevgilisinin babaları tacirdir. İsfehan’la İstanbul,<br />
İstanbul’la İsfehan arasında işlemektedirler. Bir gün İstanbul’la İsfehan arasındaki<br />
Alhas çemeni denilen yerde karşılaşırlar. Tacir Mehemmed tacir Ehmed’i konak davet<br />
eder. (s. 309)<br />
Çocuksuzluk: Tacir Mehemmed’le tacir Ehmed sohbet sırasında çocuklarının<br />
olmadığını ifade ederler:<br />
“Söhbet arasında tacir Mehemmed soruşdu:<br />
- Ay gardaş, neyin var, neyin yohdu?<br />
Tacir Ehmed cavab vérdi:<br />
- Gardaş dünya malından her bir şéyim var, amma züryetim yohdu.<br />
Tacir Mehemmed dédi:<br />
- Yahşı öz tayımı tapmışam. Sen de menim günümdesen. Menim de züryetim<br />
yohdu.”(s. 309).<br />
Çare Arama: Tacirlerin çadırına kaside okuyan bir derviş girer. Dervişin kaside<br />
okumasından hoşlanan tacirler dervişe altın vermek isterler. Ancak derviş pay alan<br />
dervişlerden değil, pay veren dervişlerden olduğunu söyleyerek cebinden bir elma<br />
çıkarır. Bir tarafı ak, bir tarafı kırmızı olan elmayı tam ortadan kesip paylaşmalarını ve<br />
eşleriyle yarıya bölerek yemelerini söyler. Elmanın bir tarafı kız, bir tarafı oğlandır.<br />
Derviş bu elma vesilesiyle dünyaya gelecek kız ve oğlanı yolun uzaklığına bakmayıp<br />
evlendirmelerini ister. Elmalar kırk günlük yola dayanamayacağı için tacirler mallarını<br />
değişerek memleketlerine dönerler. Elmaları eşleriyle birlikte yerler ve eşleri hamile<br />
kalır. (s. 309-310)<br />
B. Kahramanın Tanıtımı:<br />
Doğum: Tacirlerin eşleri vakit gelince doğum yaparlar: “Dogguz ay, dgguz gün,<br />
dogguz saat, dogguz degige tamam oldu, arvadlar bar-i hemlini yére goydular.”(s.310)<br />
Tacir Mehemmed’in hem kızı hem oğlu olur. Çünkü kendine verilen elmanın ak<br />
yarısına kırmızı yarısından da karışmıştır. Tacir Ehmed’in sadece kızı olur. (s. 310-311)<br />
Ad koyma: Tacir Mehemmed’in kızının ismini “Pünhane” koyarlar. Oğlana isim<br />
koymak için bütün kadınlar toplanır. Sicimgulu, Örkengulu, Daşdemir adları teklif<br />
edilir. Ancak tacir Mehemmed oğlunun adını “Necefhan” koyar (s. 310-311).<br />
Eğitim: Necefhan yedi yaşında mektebe verilir, on sekiz yaşına kadar okur (s. 311).<br />
Kahramanın tanıtımındaki bu sıra (doğum- ad koyma- eğitim) Nerin Köse’nin “Türk<br />
Halk Hikâyelerinde Yapı”da 1 verdiği sıraya uymamaktadır.<br />
1 Nerin Köse, “Türk Halk Hikâyelerinde (Yapı) Structure”, Araştırmalar I, Millî Folklor yay.,<br />
Ankara 1996,s. 53<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
278 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />
II. Kahramanın Macerası<br />
Kahramanın Gurbete Gidişiyle Başlayanlar:<br />
Gurbete gitme: Babasının ölümüyle yetim kalan Necefhan on sekiz yaşına<br />
geldiğinde Şah Abbas’tan babasının işinin tacirlik olduğunu öğrenir. Böylece<br />
“sövdegerliye” başlar ve İstanbul’a gelir.(s. 311-312)<br />
Âşık olma: Tacir Ehmed Necefhan’ı kırk gün misafir eder. Otuz sekizinci günde<br />
kızı Perizad, hoş geldin demek için Necefhan’ın yanına gelir ve birbirlerine âşık olurlar<br />
(s. 312-3<strong>13</strong>).<br />
Düğün: Kızının âşık olduğunu öğrenen tacir Ehmed yedi gün, yedi gece süren bir<br />
düğünle kızını Necefhan’a verir:<br />
“Gızın atası meseleden halı olanda arvadına dédi:<br />
-Gızın hetrine deyme. Ona göre ki, bizim ilgarımız var. Oğlanın atasıynan ehd<br />
étmişik. Toylarını édip, yola salacağam gétsinler.<br />
Tacir Ehmed toy éleyib, yéddi gün, yéddi géce şenlik kéçirdi.” (s. 314)<br />
Memlekete dönme: Düğünden sonra Necefhan’la Perizad İsfehan’a dönmek üzere<br />
yola çıkarlar. Dönüş yolunda bir gece Necefhan Perizad’ın çadırına gelir. Perizad’ın<br />
gömleğinin altındaki tılsım kitabına dokununca kitap, Perizad suretinde görünüp<br />
Necefhan’ı dağa götürür. Necefhan’ın yarıdan aşağısı taş, yarıdan yukarısı insan olup<br />
kalır. Perizad gece yarısı uyanınca Necefhan’ın kaybolduğunu anlar. Necefhan’ın<br />
kıyafetlerini giyerek onun yerine geçer. Necefhan’ı bulamayacağını anlayınca bir<br />
mektup yazarak ocak taşının altına koyar ve İsfahan’a dönerler. (s. 314-316)<br />
Dolayısıyla hikâyenin bu bölümünde memlekete asıl kahraman değil, asıl<br />
kahramanın yerine geçen sevgilisi dönmüştür. Ancak Necefhan olarak tanınmaktadır ve<br />
Necefhan’ın bütün rollerini üstlenmiş olarak karşımıza çıkar.<br />
Düğün: Necefhan kılığındaki Perizad yolculuk dönüşü Şah Abbas’a hediyeler<br />
götürür. Necefhan’ı çok beğenen Şah Abbas vezirin kızı Gülgez Hanımı ona verir.<br />
Perizad düğün yapıp kızı evine getirir. Ancak asıl kimliği anlaşılmaması için kızı<br />
oyalayarak yanına yaklaşmaz. Gülgez Hanım da Necefhan’ın kendisine zulmettiğini<br />
yazan bir mektubu babasına ve padişaha ulaştırır.(s. 317)<br />
Bu arada yarı taş yarı insan halindeki Necefhan avcı Ehmed tarafından tılsımdan<br />
kurtarılır. Avcı Ehmed kızı Hanı Hanımı Necefhan’a verir. Avcı Ehmed kendisini<br />
kurtardığı için Necefhan bu duruma itiraz edemez. (s. 319)<br />
III. Sonuç<br />
Kahramanın Rol Aldığı Bir Sonla Bitenler<br />
Kahramanın Memlekete Dönüşüyle Başlayanlar:<br />
Memlekete dönüş: Necefhan’ın günden güne sarardığını gören Hanı Hanım, onun<br />
Perizad’la evli olduğunu öğrenir ve birlikte İsfehan’a dönerler. (s. 321)<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 279<br />
Düğün: Necefhan evine gelir. Perizan’la hasret giderirler. Perizad, Gülgez Hanıma<br />
gerçekleri anlatır. Perizad’la Gülgez, Hanı Hanıma hoş geldin demeye gidince, Şah<br />
Abbas’la veziri Gülgez’e zulmettiği için Necefhan’ı asmaya götürürler. Bir pehlivan<br />
olan Hanı Hanım Necefhan’ı kurtarır. Necefhan başından geçenleri Şah Abbas’a anlatır.<br />
Şah Abbas üç kızı da Necefhan’a verir (s. 321-322)<br />
“Şah Abbas gırh gün, gırh géce toy éledi, her üç gözeli Necefhan’a vérdi.” (s. 322)<br />
Hikâye şu bitiş formelinin ardından bir duvakkapama ile sona ermektedir(s. 322-325).<br />
“Onlar murad hasil éleyib, şad oldular, siz de şad olasınız.”<br />
“Aşıg toyu aşağıdaki duvaggapma ile ahıra çatdırdı:<br />
Nagahan gördü gözüm,<br />
Sen tek insanı Peri!<br />
Hurisen, melek misen,<br />
Cennetin gılmanı Peri!<br />
Yaralar merhemisen,<br />
Derdlerin dermanı Peri!<br />
Güzeller serdarısan,<br />
Mehbubların hanı Peri!<br />
Şah kimi tahta çıhıb<br />
Eylersen divanı Peri!<br />
Divanına gelerem,<br />
İzzet, ikram gılaram,<br />
Hidmetinde galaram,<br />
Gul gurbanın olaram.<br />
Eyer gebul elesen,<br />
Gol boynuna salaram.<br />
Golum boynunda,<br />
Elim goynunda,<br />
Çiynim çiyninde,<br />
Eşgin beynimde.<br />
Eynine al meni, gel,<br />
Gat bu canı cana Peri!<br />
Gel gatah canı cana,<br />
Hatırıma deymegilen,<br />
Sındırıb şad könlümü,<br />
Dal geddimi eymegilen,<br />
Gelmisen ayagıma,<br />
Çoh özünü öymegilen.<br />
Seversen bir Tanrını,<br />
Men yazığa gıymagilen.<br />
Ver menim muradımı,<br />
Giyamete goymagilen.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal<br />
Giyametdi gaşların,<br />
Gülabatın saçların.<br />
İnci mercan dişlerin,<br />
Hub fincandı döşlerin,<br />
Bu biçara başıma<br />
Oh ağırdı daşların.<br />
Ağır daş atma,<br />
Nazını satma,<br />
İşi uzatma,<br />
Halgı oyatma,<br />
Ganıma bais olub,<br />
Vebala batma,<br />
İki dostun arasına<br />
Salmagilen ganı, Peri!<br />
Gan salma aralığa,<br />
Çoh eşgli pervanesen.<br />
Behtever yaranmısan,<br />
Bu dünyada bir danesen.<br />
Serraflar gedrin bilir,<br />
Cevahirsen, dürdanesen.<br />
Al-elvan hınalaıb,<br />
Tök tellerin gerdane sen.<br />
Gerden göyçek, tel nazik,<br />
Guçmag üçün bel nazik,<br />
Hoş danışan dil nazik,<br />
Çoh gemlidi üreyim,<br />
Birce danış, gül nazik.<br />
Naziksen, şahsan,<br />
Kağızdan ağsan,<br />
Ağca buhagsan,<br />
Gaymah dodagsan.<br />
Maşallah göz deymesin,<br />
Çoh yumuşahsan.<br />
Birce meni eyle gonag,<br />
Sevindir mehmanı Peri!
280 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />
Mehmanınam geldim sene,<br />
Eyle gonag, al goynuna!<br />
Götürüb gucağına,<br />
Tifil kimi sal goynuna!<br />
Yalayım ter sineni,<br />
Doldurmusan bal goynuna.<br />
Tacir-i-tüccar kimi,<br />
Doldurmusan mal goynuna.<br />
Yer-be-yer müşteriler<br />
Erleyibdi yol goynuna.<br />
Müşteriyem boyuna<br />
O gözelce hoyuna,<br />
Etr-ü-enben buyuna,<br />
Eden hagg-u-sayına,<br />
Derdlere derman olan<br />
Ab-i kövser çayına.<br />
Çayın Papovdu,<br />
Rengi de şuhdu,<br />
Suyun soyuhdu,<br />
Yaza yovuhdu.<br />
Gezseler çar guşeni,<br />
Heç tayın yohdu.<br />
Ki olar barabarın,<br />
Sensen kerem kanı Peri!<br />
Yegin bil, kerem kanı,<br />
Men yanıram ataşına,<br />
Meyılam camalına,<br />
Hem gözüne, hem gaşına.<br />
Yıhılım ayağına,<br />
Durub dolanıb başına,<br />
Hem sene gurban olum,<br />
Hem de senin yoldaşına.<br />
Yoldaşın pervazdı gelin,<br />
Yerişi gazdı, gelin,<br />
Bir nece endazdı, gelin,<br />
Bahışın şahbazdı, gelin!<br />
Doğmusan şems-ü-gemer,<br />
Gül didarın yazdı, gelin!<br />
Ey bahar, yazım!<br />
Durna avazım!<br />
Elimde sazım,<br />
Eşit niyazım,<br />
Aç golunu gucaglaşag,<br />
Demek ne lazım,<br />
Oynatsın Mollacuma,<br />
Şamama tek seni Peri!<br />
SEVDEKÂR SULTAN İLE GÜLENAZ SULTAN 1<br />
Hikâye kısa bir döşemeyle başlamaktadır:<br />
“Eski ihtilât, séyri maşgulât, zevk ile söhbet, vesvi hékâyet izzeti iltifatnan hâki<br />
payınıza ifade édimki, gözünen görmemişdih ama bizden ezelki usdatlarımızdan dilden<br />
éşidif, béle bellemişdih ki, “ (s. 308)<br />
I. Tanıtım- Hazırlık<br />
Kahramanın Ailesinin Tanıtılması:<br />
Zaman: Hikâyede belli bir zaman yerine “... vahdiyle...” denilerek belirsiz bir<br />
zamandan bahsedilmiştir. (s. 308)<br />
Yer: Hikâye, İran ülkesinin İsfehan şehrinde geçmektedir.<br />
1 Ensar Aslan, Çıldırlı Âşık Şenlik, Hayatı, Şiirleri ve Hikâyeleri (İnceleme-Metin-Sözlük), Ankara<br />
1975, s.308-352. ( Hikâyenin incelenmesinde verilen sayfa numaraları bu esere aittir.)<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 281<br />
Sosyal mevki: Kahramanın babası İran ülkesinin İsfehan şehrinin şahı Şah Abbas’tır:<br />
“...çoh namlı, devletdi, edeletdi bir şah varıydı, adı meşhur-u cihan olmuşdu.<br />
Şahoğlu Şah Abbas yéddi ihlime padişahlıh étdiği kimi, yéddi devletdende haraç<br />
alérdi.” (s. 308)<br />
Çocuksuzluk: Şah Abbas’ın çocuğunun olmadığı hikâyede şöyle belirtilmektedir:<br />
“Şahoğlu Şah Abbas’ın yarı çağı géşdiği halde bir zürriyeti, padşahlığını davam<br />
étdireceh bir evladı yohidi. Bunnan ötürü çoh efkarranérdi.” (s.308)<br />
Çare arama: Evli olduğu halde Gülşah adlı bir cariyesini seven Şah Abbas savaşa<br />
gitmeden önce karısının haberi olmadan cariyesiyle evlenir. Cariyesinden soyunu<br />
devam ettirecek bir evladının olmasını ümit etmektedir. Gülşah o gece Şah Abbas’tan<br />
hamile kalır. Şah savaşa gider. (s. 309)<br />
Kahramanın Tanıtılması:<br />
Doğum: Vakti gelince cariye çocuğunu doğurur: “Dokguz ay, dokguz gün, dokguz<br />
saat, dokguz dekge tamam oldu Gülşah’ın nur topu kimi bir oğlan uşağı oldu.” (s. 310)<br />
Gurbete gitme: Cariye çocuğuna Şah Abbas’ın karısı Perçem Sultan’ın zarar<br />
vereceğinden korktuğundan onu, daha önce Perçem Sultan’ın kendisini öldürmek için<br />
gönderdiği cadı kadınla, İsfehan’ın dışına gönderir. Kadın çocuğu Kandahar şehrine<br />
götürür. Orada padişahın bahçıvanına çocuğu teslim eder ve ölür. (s. 310-311)<br />
Halk hikâyelerinde gurbete çıkma sebepleri şunlardır: 1 Hikâyelerin çoğunda<br />
kahraman sevgilisini aramak için memleketinden ayrılır. Bazı hikâyelerde de kahraman<br />
kendine eş ya da gelin seçmek için gurbete çıkar. Kahramanın herhangi bir sebepten<br />
dolayı bunalıp, sıkıntısını unutmak için bilinmeyen bir yere doğru yola çıkar. Bazı<br />
hikâyelerde de kahraman zor kullanılarak kaçırılır. Kahramanın gururunun zedelenmesi,<br />
herhangi bir entrika karşısında kalması, savaşa katılması, bulunduğu yerden ayrılmaktan<br />
başka çaresinin olmaması, başlık parası kazanmak zorunda olması, mal-mülk edinmek<br />
istemesi, av merakı, imtihan olması, vatanî görevini yapması, kız kaçırması, ticaret<br />
yapması gurbete gitme sebeplerindendir. Bazı hikâyelerde uzaktaki bir kahramanın<br />
durumu hakkında haber getirmek üzere bulunduğu yerden ayrılır. Kahramanların<br />
kardeşlerini aramak için de gurbete gittikleri olmaktadır. Kahramanın düştüğü zor<br />
durumdan kurtulmak için yardım istemek üzere gurbete gitmesi de söz konusudur.<br />
Herhangi bir olay, durum ya da kişiden kurtulmak sebebiyle de hikâye kahramanı<br />
gurbete çıkmak zorunda kalır.<br />
Bu hikâyedeki kahraman, öldürüleceğinden korkularak daha doğar doğmaz<br />
memleketinden uzaklaştırılmıştır. Dolayısıyla kahraman memleketini kendi isteği<br />
dışında terk etmiştir. Bu durum, yukarıda saydığımız gurbete gitme sebeplerinden<br />
sonuncusuyla benzerlik göstermektedir. Ancak bu hikâyede kahraman kendi isteği<br />
dışında ve doğduğu an memleketinin dışına götürülse de biz bu durumu “gurbete gitme”<br />
olarak ele aldık. Kahraman daha sonra asıl memleketine dönecektir.<br />
1 Nerin Köse, Türk Halk Hikâyelerinde Gurbet, Millî Folklor yay., İzmir 1997, s. 62-85.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
282 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />
Ad koyma: Üç yaşına geldiği halde adı olmayan kahramana padişah ad verir:<br />
“Padışah bağmannan çocuğun adını soranda, ‘Padışahım adını da goydugum yohdu,<br />
dédim bu yaşını da tamamlasın götürüm adını Padışahımız goysun.’ O sıra padışah dédi<br />
ki , ‘Mende bunun adını Sevdekâr goyuram, héyirri uğurru olsun.’” (s.311)<br />
Eğitim: Bağman Sevdekâr’ı on beş yaşına kadar okutur, yetiştirir, her şeyini<br />
tamamlar. (s. 311)<br />
Sosyal mevki: Sevdekâr, arkadaşlarının kendisiyle alay etmesi üzerine babası<br />
bildiği yaşlı bağmanın yerine bahçıvanlık yapmaya başlar. (s. 311)<br />
Bu plân, (doğum- gurbete gitme- ad koyma- eğitim- sosyal mevki) Nerin Köse’nin<br />
“Kahramanın tanıtımı” bölümünde verdiği plânlar arasında yoktur.<br />
II. Kahramanın Macerası<br />
Kahramanın Âşık Olmasıyla Başlayanlar:<br />
Âşık olma: Kandahar padişahının kızı Gülenaz bahçeye gezmeye çıkar ve orada<br />
Sevdekâr’ı görüp ona âşık olur. Bahçeye ikinci kez geldiğinde peçesini açar. Gülenaz’ın<br />
cemalini gören Sevdekâr da aşk oduna düşer. Bazen bağda bazen Gülenaz Sultan’ın<br />
sarayında buluşmaya başlarlar. (s. 310-321)<br />
Memlekete dönme: Kandahar padişahı veziri ölünce yaşlı bağmanı kendine vezir<br />
yapar. Vezir olmayı bekleyenler bağmanı kıskanırlar ve ona bir hile düzenlerler. Bu<br />
hileye kanan padişah, bağman veziri ve bütün soyunu astırmak üzere tutuklattırır. Sevdekâr,<br />
daha önce padişahtan, “Sevdekâr Bağman Vezirin soyunnan deyildir.” yazılı bir ferman<br />
aldığı için serbest bırakılır. Padişah Sevdekâr’ı kendine baş vezir yapar (s. 321-325).<br />
Sevdekâr’ın götürüldüğü memlekette vezir yapılması, Nerin Köse’nin “Halk<br />
Hikâyelerimizin Geleneksel Kahraman Kalıbı”nda verdiği “Kahraman uzakta<br />
bulunduğu süre içinde bir müddet hükümdarlık yapar.” 1 özelliğiyle uyuşmaktadır.<br />
Ancak bu hikâyede kahraman hükümdarlık değil vezirlik yapmıştır.<br />
Bağman, padişaha Sevdekâr’ın Şah Abbas’ın oğlu olduğunu anlatır. Padişah,<br />
“Şahoğlu Şah Abbas” imzalı hatem yüzüğü görünce, “Sen ki Şah Abbas’ın oğlusan men<br />
seni yanımda tutabilmem, baban duyarsa menim tahdımı başıma géçirir. Tézliyinen seni<br />
yolçu édim, öz babanın melmeketine gét.” diyerek Sevdekâr’ı İsfehan’a gönderir. (s. 325)<br />
Böylece Sevdekâr doğar doğmaz çıkarıldığı memleketine geri döner.<br />
Tahta geçme: Memleketine dönen Sevdekâr, Şah Abbas’a onun oğlu olduğunu<br />
söyler. Hatem yüzüğünü görüp, Sevdekâr’ın on yedi yıl önce Gülşah cariyeden olan<br />
oğlu olduğunu anlayan Şah onu hemen kendi tahtına oturtur. (s. 327)<br />
Ailesinin düğünü: Sevdekâr’ı tahtına geçiren Şah Abbas Gülşah’ı kendine nikâhlar<br />
ve düğün yapar. (s. 327-328)<br />
1 Nerin Köse, “Raglan’ın ‘Geleneksel Kahraman Kalıbı’ ve Türk Halk Hikâyeleri”, Millî Folklor,<br />
Bahar 2000, S. 45, s. 38.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 283<br />
Gurbete çıkma: Sevgilisinden ayrıldığı için canı sıkılan Sevdekâr, Allâhverdi veziri<br />
ve Deli Bécan adlı başpehlivanı alarak Kandahar’a gelir. Gülenaz Sultan’ı Tahran<br />
şahının götürdüğünü öğrenince Tahran’a gider. Derviş kılığında, hasta olan Gülenaz<br />
Sultan’ın yanına girer. Bu sırada Tahran şahının bacısı Zöhre de Sevdekâr’a âşık olur.<br />
(s. 328-337)<br />
Memlekete dönme: Zöhre Sultan’a söz veren, ancak kırk gün süren bir hastalığa<br />
yakalanan Zöhre’yi bırakan Sevdekâr Şah Gülenaz Sultan’ı alarak İsfehan’a geri döner.<br />
(s. 337-340)<br />
Düğün: Oğlunun sağ selamet dönüşüne sevinen Şah Abbas ülkesinde bayram ilân<br />
eder ve onları evlendirir.<br />
“Sevdekâr’nan Gülenaz Sultan’a gırh gün gırh géce toy düğün élliyif, muratdarına<br />
gavuşdurdu.” (s. 341)<br />
Gurbete gitme: Gülenaz Sultan’ın cariyelerinden biri gönlünü Sevdekâr’a kaptırır.<br />
Sevdekâr’ın kendisiyle evlenmesi için Gülenaz Sultan’ı aradan kaldırmaya karar verir.<br />
Bir Yahudi bezirganla anlaşır. Gülenaz sandığa hapsedilir. Bezirgan Gülenaz’ı Tahran’a<br />
götürür. Akşam olunca Sevdekâr cariyenin oyununu anlar ve verzirle pehlivanı alarak<br />
Tahran yoluna düşer.(s. 341-343)<br />
“Kahramanın macerası” bölümündeki bu yapı (âşık olma- memlekete dönme- tahta<br />
geçme- ailesinin düğünü- gurbete gitme- memlekete dönme- düğün- gurbete gitme)<br />
Nerin Köse’nin verdiği yapıdan farklıdır.<br />
III. Sonuç<br />
Kahramanın Rol Aldığı Bir Sonla Bitenler<br />
Kahramanın Memlekete Dönüşüyle Başlayanlar:<br />
Memlekete dönme: Sevdekâr’ın kendini bıraktığını anlayan Zöhre Sultan harami<br />
kılığına girip yol kesmeye başlar. Yahudi bezirganın kervanının önünü keser. Gülenaz’ı<br />
sandıktan çıkarır. Kendini Gülenaz’a tanıtır. Bu arada Sevdekâr yetişir. Zöhre Sultan<br />
harami kılığında Sevdekâr’ı, veziri ve başpehlivanı hapseder. Önce Gülenaz, sonra<br />
Zöhre Sultan Sevdekâr’ın karşısına çıkarlar. Sevdekâr Zöhre Sultan’ı kendine eş kabul<br />
eder. Gülenaz da Sevdekâr’ın sevgisini Zöhre Sultan’la paylaşmaya razı olur. İsfehan’a<br />
doğru yola düşerler. (s. 343- 351)<br />
Düğün: Şah Abbas oğlunu ve yanındakileri merasimle karşılar. Kırk gün kırk gece<br />
süren bir düğünle Zöhre Sultan’la Sevdekâr’ı evlendirirler. (s. 352)<br />
Hikâye şu ifadeyle bitmektedir:<br />
“Hékâyemiz burda pitti, Allâh cümle elemin mıradını vérsin, Şénlih babaya da Tanrı<br />
gana gana rahmet éylesin.” (s. 352)<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
284 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />
NECEFHAN İLE PERİZAD HANIM<br />
I. HAZIRLIK (TANITIM) BÖLÜMÜ<br />
A. KAHRAMANIN AİLESİNİN B. KAHRAMANIN TANITIMI<br />
TANITIMI<br />
Yer<br />
Sosyal Mekân<br />
Çocuksuzluk<br />
Çare Arama<br />
Doğum<br />
Ad Koyma<br />
Eğitim<br />
II. KAHRAMANIN MACERASI<br />
Kahramanın Gurbete Gidişiyle Başlayanlar<br />
Gurbete Gitme<br />
Âşık Olma<br />
Düğün<br />
Memlekete Dönme<br />
Düğün<br />
III. SONUÇ<br />
Kahramanın Rol Aldığı Bir Sonla Bitenler<br />
Kahramanın Memlekete Dönüşü ile Başlayanlar<br />
Memlekete Dönüş<br />
Düğün<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Yapısına Göre İki Halk Hikâyesi 285<br />
SEVDEKÂR SULTAN İLE GÜLENAZ SULTAN<br />
I. HAZIRLIK (TANITIM) BÖLÜMÜ<br />
A. KAHRAMANIN AİLESİNİN B. KAHRAMANIN TANITIMI<br />
TANITIMI<br />
Zaman<br />
Doğum<br />
Yer<br />
Gurbete Gitme<br />
Sosyal Mekân<br />
Ad Koyma<br />
Çocuksuzluk<br />
Eğitim<br />
Çare Arama<br />
Sosyal Mevkî<br />
II. KAHRAMANIN MACERASI<br />
Kahramanın Âşık Olmasıyla Başlayanlar<br />
Âşık Olma<br />
Memlekete Dönme<br />
Tahta Geçme<br />
Ailesinin Düğünü<br />
Gurbete Gitme<br />
Memlekete Dönme<br />
Düğün<br />
Gurbete Gitme<br />
III. SONUÇ<br />
Kahramanın Rol Aldığı Bir Sonla Bitenler<br />
Kahramanın Memlekete Dönüşü ile Başlayanlar<br />
Memlekete Dönüş<br />
Düğün 1<br />
1 İncelediğimiz hikâyelerin yapısı, Nerin Köse’nin “Türk Halk Hikâyelerinde Yapı”da verdiği<br />
yapıya göre farklılıklar göstermektedir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
286 Gülten KÜÇÜKBASMACI<br />
Sonuç<br />
Bu makalede “Necefhan ile Perizad Hanım” ve “Sevdekâr Sultan ile Gülenaz<br />
Sultan” adlı iki halk hikâyesi yapısına göre incelenmiştir. İncelememizin neticesinde<br />
Nerin Köse’nin “Türk Halk Hikâyelerinde Yapı (Structure)”da verdiği plâna uymayan<br />
özelliklere rastlanmıştır.<br />
“Necefhan ile Perizad Hanım” hikâyesinde “Kahramanın Tanıtımı” bölümündeki<br />
“doğum”, “ad koyma”, “eğitim” şeklindeki sıra Nerin Köse’nin “Türk Halk<br />
Hikâyelerinde Yapı”da verdiği sıraya uymamaktadır. Hikâyenin diğer bölümlerinde bir<br />
farklılığa rastlanmamıştır.<br />
“Sevdekâr Sultan ile Gülenaz Sultan” hikâyesinde “Kahramanın Tanıtımı”<br />
bölümünde “doğum”, “gurbete gitme”, “ad koyma”, “eğitim”, “sosyal mevki” şeklinde<br />
bir yapı vardır. Bu yapı Nerin Köse’nin verdiği plânlar arasında yoktur.<br />
Aynı hikâyenin “Kahramanın Macerası” bölümündeki yapı da (âşık olma,<br />
memlekete dönme, tahta geçme, ailesinin düğünü, gurbete gitme, memlekete dönme,<br />
düğün, gurbete gitme) Nerin Köse’nin verdiği yapıdan farklıdır.<br />
Sonuç olarak; “Türk Halk Hikâyelerinde Yapı”ya göre incelediğimiz iki halk<br />
hikâyesinin yapısında ana başlıklarda bir değişme olmadığı, ancak alt başlıkların<br />
farklılaştığı görülmüştür. Bu farklılaşma verilen sıraya uymama, verilen yapıdan farklı<br />
bir özellik gösterme şeklindedir. İncelenmemiş hikâyelerimiz incelendiğinde de farklı<br />
durumlarla karşılaşılabilir.<br />
Kaynaklar<br />
1. Azerbaycan Halk Yazını Örnekleri, Derleyip Düzenleyen: Ehliman Ahundov, Aktaran:<br />
Semih Tezcan, T.D.K., Ankara, 1978.<br />
2. ASLAN, Ensar. Çıldırlı Âşık Şenlik, Hayatı, Şiirleri ve Hikâyeleri (İnceleme-Metin-<br />
Sözlük), Ankara 1975.<br />
3. ASLAN, Ensar. Halk Hikâyelerini İnceleme Yöntemleri, Yaralı Mahmut Hikâyesi Üzerinde<br />
Bir İnceleme, İzmir, 1990.<br />
4. DUYMAZ, Ali. Kerem ile Aslı Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, K.B., Ankara<br />
2001.<br />
5. EKİCİ, Metin. Dede Korkut Hikâyeleri Tesiri İle Teşekkül Eden Halk Hikâyeleri, Ankara, 1995.<br />
6. KÖSE, Nerin. , Türk Halk Edebiyatında Kısa Hikâyeler, (Yayınlanmamış Yüksek<br />
Lisans Tezi), İzmir, 1989.<br />
7. KÖSE, Nerin. “Türk Halk Hikâyelerinde Yapı (Structure)”, Araştırmalar-I, Millî folklor<br />
yay., Ankara 1996, s. 20-53.<br />
8. KÖSE, Nerin. Türk Halk Hikâyelerinde Gurbet, Millî Folklor yay., İzmir 1997.<br />
9. KÖSE, Nerin. “Raglan’ın ‘Geleneksel Kahraman Kalıbı’ ve Türk Halk Hikâyeleri”, Millî<br />
Folklor, Bahar 2000, S. 45, s. 22-39.<br />
10. MAKAS, Zeynelabidin. Tufarganlı Abbas ile Gülgez Peri Hikâyesi Üzerinde Bir Araştırma,<br />
(Yayınlanmamış doktora tezi), Erzurum, 1982.<br />
11. SPİES, Otto. Türk Halk Kitapları, çev. Behçet Gönül, İstanbul, 1941.<br />
12. TÜRKMEN, Fikret. Âşık Garip Hikâyesi Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma, Ankara, 1973.<br />
<strong>13</strong>. TÜRKMEN, Fikret. Tahir ile Zühre, K.B., Ankara, 1983.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 287-298<br />
PREPARING A MORE BRAIN COMPATIBLE CLASSROOM FOR<br />
EFL STUDENTS IN UNIVERSITY<br />
Serhan KÖSE<br />
G.U. Kastamonu Education Faculty, Department of Primary Education, Kastamonu.<br />
Abstract<br />
The aim in this paper is to put out some aspects of the developments of the brain and to<br />
prepare a classroom which will be more appropriate for the brain’s learning process. The<br />
preparation of the classroom will overcome most of the problems in foreign language teaching<br />
and effect EFL students’ learning performance positively.<br />
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNE YABANCI DİL ÖĞRETİMİNDE<br />
BEYNE DAHA UYGUN BİR SINIFIN OLUŞTURULMASI<br />
Özet<br />
Bu makalenin amacı beyin ile ilgili gelişmeleri ortaya koymak ve beynin öğrenme sürecine<br />
daha uygun bir sınıf oluşturmaktır. Böyle bir sınıfın oluşturulması yabancı dil öğretiminde<br />
karşılaşılan birçok sorunu ortadan kaldıracak ve yabancı dil öğrenen öğrencilerin performansını<br />
olumlu şekilde etkileyecektir.<br />
Introduction<br />
There is a truth that there are still some problems arising in teaching a foreign<br />
language. For this, various kinds of approaches, ways and methods have been oriented.<br />
The aim is to teach English quickly and efficiently. There are many factors that<br />
influence learning. Lopez and Alipoon (2001:33) claim that learning is a complex<br />
activity affected by many factors: our senses, attention, emotion, experiences, and<br />
reflective thinking. So these factors must be taken into consideration when teaching<br />
English.<br />
We accept the truth that every person is unique and that every brain is unique, as<br />
well. This means that every brain has its own natural learning process. It has long been<br />
known that regions of the brain have specialized functions. We underrate our brains and<br />
our intelligence. Formal education has become such a complicated, self-conscious and<br />
overregulated activity that learning is widely regarded as something difficult that the<br />
brain would rather not do…. But reluctance to learn cannot be attributed to the brain.<br />
Learning is the brain’s primary function, its constant concern, and we become restless<br />
and frustrated if there is no learning to be done. We are all capable of huge and<br />
unsuspected learning accomplishments without effort (Frank Smith, 1986:18).<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
288 Serhan KÖSE<br />
The aim in constructing a brain compatible classroom is to create learning<br />
opportunities which are consistent with natural brain process. It’s also aimed to make<br />
the students use the full potential of their brain. Wolfe (2001:1) argues that the more we<br />
understand the brain, the better we’ll be able to design instruction to match how it learns<br />
best. And also Lopez and Alipoon (2001:29) add that the knowledge gained from<br />
neuroscience must be integrated with current educational, psychosocial, and empirical<br />
evidence from classroom experience before planning teaching strategies. According to<br />
Sousa (2001:3), recently teachers try to change the human brain every day. The more<br />
they know about how it learns, the more successful they can be. In the same sense<br />
Lopez and Alipoon (2001:31) state that to make sure concepts are stored and later be<br />
retrieved, teachers need to encourage students to analyze and achieve understanding, not<br />
just get through the material. The learning must not be ordinary.<br />
Brain Specialization<br />
It is known that the brain is divided into two parts which one is on the right and the<br />
other on the left. They are connected in the middle. These two hemispheres function<br />
asymmetrically, which means that the left hemisphere controls the movements of the<br />
right side of the body, and the right hemisphere controls the movements of the left side<br />
(Donald, 1991:342).<br />
Function of the Brain<br />
LEFT HEMISPHERE FUNCTION<br />
Connected to the right side of the body<br />
Processes input in a sequential and<br />
analytical manner<br />
Time-sensitive<br />
Generates spoken language<br />
Does invariable and arithmetic<br />
operations<br />
Specializes in recognizing words and<br />
numbers (as words)<br />
Active in constructing false memories<br />
Seeks explanations for why events<br />
occur<br />
Better at arousing attention to deal with<br />
outside stimuli<br />
CORPUS CALLOSUM<br />
RIGHT HEMISPHERE FUNCTION<br />
Connected to the left side of the body<br />
Processes input more holistically and<br />
abstractly<br />
Space-sensitive<br />
Interprets language through gestures,<br />
facial movements, emotions, and body<br />
language<br />
Does relational and mathematical<br />
operations<br />
Specializes in recognizing faces, places,<br />
objects and music<br />
More truthful in recall<br />
Puts events in spatial patterns<br />
Better at internal processing<br />
(Sousa, 2001: 169)<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students in University 289<br />
Creating A Brain Compatible Classroom<br />
There is a big problem not just in teaching English but also in other lessons because<br />
the education level of the courses given for a long time has been insufficient according<br />
to all the aspects that are expected from these courses and schools. In creating a brain<br />
compatible classroom the teacher must look at teaching developmentally,<br />
socioculturally, and in other broadways. Brain compatible learning and teaching focuses<br />
on how the brain learns and how language teachers can learn to understand and use this<br />
knowledge to help foreign language students learn English quickly and efficiently.<br />
The most important factor is the educational environment and the teaching methods<br />
of the teachers, because they do not focus on the intelligences. Styles of the students and<br />
the learning environment aren’t appropriate for learning. To overcome these problems<br />
the environment should be prepared to be more brain compatible as well as methods<br />
employed.<br />
1. Teach to Both Sides of the Brain<br />
Wholes are important to learning. Neither should be emphasized at the cost of the<br />
other. Some of those who are promoting “right-brain thinking” might do more good by<br />
promoting “whole brain thinking.” Provide learners with global overviews. Provide<br />
them with a sequence of steps that will be followed. If you use an overhead<br />
transparency, first show all of it, or all of your overheads for the day or for the whole<br />
course. Then you can sequence them, one idea at a time. Alternate between the “big<br />
picture” and the details. Validate that we are “whole brain learners”.<br />
Characteristics of the left brain learner: Remembers names, words are important,<br />
logical, abstract thinker, serious minded, likes to plan, problem solver, sequential<br />
thinker, emotionally inhibited, systematic, objective, analytical, responds to auditory<br />
instruction, prompt and punctual, fanatic, and single-minded. Characteristics of the right<br />
brain learner: Remembers faces, responds to visual and kinaesthetic instruction, artistic,<br />
musical, improvises emotional humorous, creative, playful, intuitive in problem solving,<br />
highly psychic, subjective, into body language, holistic outlook at life, more athletic,<br />
prone to be late and 'spacey'. Characteristics of the balanced brain learner: between left<br />
and right- a combination, a nice balance of the two extremes. Since no one hemisphere<br />
dominates, you may never reach full potential of talents characteristic of the extremes.<br />
So, you'll never be a surgeon or an Olympic marathon runner... but think about sales,<br />
teaching, or politics.<br />
2. Focus on Intelligences<br />
As it is known the theory of multiple intelligences were developed by Howard<br />
Gardner. Gardner (1983:70) claimed that there are at least seven different intelligences<br />
that each person possesses which are verbal-linguistic, logical- mathematical, bodilykinaesthetic,<br />
visual-spatial, musical, interpersonal, intrapersonal and later on he added<br />
another type of intelligence; naturalistic intelligence. He also added that there can be<br />
additional intelligences that are not identified at the moment.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
290 Serhan KÖSE<br />
There is no one right way to implement multiple intelligences, there is no one model<br />
for a “multiple intelligence classroom”. But there are several characteristics that are<br />
common to classrooms grounded in multiple intelligence theory. For example teachers<br />
can make an extensive use of learning centres and activity stations, small-group<br />
discussions and alternative assessment practice. It is better for the teacher to identify the<br />
learners’ dominant intelligence and as Lowes and Target (1998:30) focus while<br />
individuals may have a preference to learn using their strongest, the most effective,<br />
most balanced way to learn is to try to involve all the intelligences. It is also important<br />
for learners’ general intellectual development.<br />
3. Identify and Address to Learning Styles<br />
Humans learn with the input gained from their senses which are seeing, hearing,<br />
feeling, smelling, and tasting. Teachers must identify which style is dominant to their<br />
learners and as Sprenger (2002:74) suggests once students know that they are capable of<br />
learning, and their brains are ready to learn, the next stop is for the teacher to decide<br />
what kind of approach to take to teach them.<br />
In a classroom only three of the senses are used to the learning approach; seeing;<br />
hearing and feeling. The students that use these senses are called visual learners,<br />
auditory learners and kinaesthetic learners.<br />
Students who are visual learners like to take information through their eyes. They<br />
like to see things written down, read books, look at pictures, diagrams and so on.<br />
Students who are auditory learners like to get information through their ears. They like<br />
to hear things being said, listen to cassettes, perhaps even have a chance to repeat things<br />
in their own head. Students who are kinaesthetic learners like to get information through<br />
their hands or bodies or emotions. They like to touch things, move their hands or feet,<br />
walk around the room (Revell and Norman, 1999:31).<br />
The teacher should identify the students learning styles and design the course which<br />
includes all of the styles because as Lowes and Target (1998:28) advice teachers that<br />
many teachers tend to be abstract thinkers who are analytical and organized in their<br />
approach to learning. Remember that many of your students will not have them natural<br />
tendencies as you, and if you are to help them to learn successfully you need to<br />
appreciate their differences and cater for them as best you can.<br />
4. Create an Enriched Environment<br />
One of the most important factors in learning is the environment (classroom) we<br />
learn or teach. In traditional classes there are desks which students sit stiff and listen to<br />
the teacher. Jensen (1994:299) states that with increasing amounts of environmental<br />
enrichment, we see brains that are larger and heavier, with increased dendritic branching.<br />
That means those nerve cells can communicate better with each other. With the enriched<br />
environment we also get more support cells because the nerve cells are getting bigger.<br />
Not only that, but the junction between the cells—the synapse—also increases its<br />
dimensions. These are highly significant effects of differential experiences.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students in University 291<br />
In a learning environment learners are affected most of light, colour, darkness,<br />
motion, form, and depth. So an enriched environment should include colour choices,<br />
seating options, room arrangement, maybe plants, effective and sufficient lighting,<br />
music, artefacts, peripherals and etc. The teacher, in creating an enriched environment,<br />
can use impact videos, strong posters, mind maps, vivid drawings and symbols (Jensen<br />
1996:55-62).<br />
In turning a classroom to an enriched classroom environment Lock and Prigge<br />
(2002:237) suggests to create an interactive environment. The brain learns best with<br />
active rather than passive learning (doing vs. absorbing). Transform your classroom into<br />
the learning environment by bringing the content to life…. Get your students involved<br />
in creating the environment, instead of having the classroom consist of just teacher<br />
displays.<br />
One another factor in enriching the environment is as Dunn and Dunn (quoted by<br />
Jensen, 1996:107) say that at least 20% of learners are significantly affected, positively<br />
or negatively, based just on the type of seating options. To be at their best, they need to<br />
have choice. Some participants need the floor, a couch or beanbag furniture to be at<br />
their best in learning. Using colour in the environment and learning process is an<br />
effective instrument, as well. Stronge (2002:28-29) states that the use of colour-coding<br />
to assist a teacher or student is a quickly locating material. If multiple preparations are<br />
required of a teacher, colour coding bins or folders (one colour per subject) can<br />
optimize organization. Also Jensen (1996:57) states that different colours affect<br />
people’s mood and learning. Researches show that colours affect people depending on<br />
1) personality and 2) the person’s state of the moment.<br />
5. Set a Safe and Secure Environment<br />
Until present, no one through that fear and emotions had an influence on learning.<br />
The studies done on the brain, especially the amygdala which controls emotions, have<br />
shown great respect. Vincent (quoted by Jensen, 1998:53) said that when we feel<br />
stressed, our adrenal glands release a peptide called cortisol. Our body responds with<br />
cortisol whether it faces physical, environmental, academic, or emotional danger. This<br />
triggers a string of physical reactions including depression of the immune system,<br />
tensing of the large muscle, blood- clotting, and increasing blood pressure… In school<br />
these kinds of responses lead to problems. The brain making maximum connections<br />
when risk taking is encouraged and supported: however, it “downshifts” (helplessness)<br />
when under perceived threat. Research tells us that threatening learners may foster more<br />
of the same behaviour that we are trying to avoid. A threat is any stimulus that causes<br />
the brain to trigger defensiveness or a sense of helplessness in the learner (Jensen,<br />
1994:222).<br />
The solution is for teachers to begin by harmonizing with the barriers of students.<br />
When we respect their current views and provide them with the appropriate degree of<br />
safety and opportunity to creatively explore, then we can take them beyond their<br />
immediate limitations. That is the nature of the challenging that good teachers provide<br />
(Caine and Caine, 1997:81). The teacher should avoid threat by encouraging and<br />
overcoming the threat of failure or low grads. By downshifting you can make the<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
292 Serhan KÖSE<br />
students memorize by making them repeat over and over again but this is the technique<br />
used in traditional classes and brain compatible learning should make connections,<br />
high-order thinking, and creativity in the environment so the setting is a safe and secure<br />
environment.<br />
In constructing a safe and secure environment for the students, the teacher should<br />
prepare the classroom first. The classroom should have different seating possibilities<br />
according to the activity done. Again there should be colourful posters, charts, graphs,<br />
etc. to foster the learning and an alternative colour sequence which helps students learn<br />
and overcome stress and threat. Also Stevens and Goldberg (2001:97) state that<br />
developing leadership capacities in students, while using an inclusive classroom<br />
environment to strengthen community spirit, will create cultures that support healthy<br />
brain development. According to Kaufeldt (1999: 21-41) to reduce stress and threat,<br />
pictures, personal posters, real things from home, plants, flowers, if possible pets,<br />
sounds from nature, couches and cushions, and the activities which allow them to be<br />
actively, physically and psychologically involved.<br />
6. Use Physical Activities<br />
Using physical activities during the lessons will booster the learning process.<br />
Cousins (quoted by Caine and Caine, 1991:63) states that at one time, a<br />
compartmentalized view of the human body was generally accepted. Recent knowledge<br />
of the anatomical and functional links between brain and body point in a different<br />
direction. Brain researchers now believe that what happens in the body can affect the<br />
brain, and what happens in the brain can affect the body.<br />
Also Revell and Norman (1999:20) state that your mind affects your body and your<br />
body affects your mind. If your state of mind is good, you tend to feel good physically<br />
too. And the better your body feels, the better your mind functions. It is also true that<br />
activating the body activates the mind. So does Wolfe (2001:101) confirm that you<br />
don’t learn to swim or play the piano by reading a book about it. So in this case can we<br />
learn English just by reading books about it and doing exercises just sitting in our seats?<br />
The ability to maintain learning attentiveness, or focused attention, is affected by<br />
fluctuations in brain chemistry. We know that this occurs at 9-minute cycles across a<br />
24- hour day. This is a naturally occurring phenomenon, and reveals that the brain<br />
alternates periods of focus and non-focus, or focus and diffusion. The French researcher<br />
Picron discovered that our brain learns best when learning is interrupted by breaks of<br />
two to five minutes for diffusion, or processing. In addition, we also know that the<br />
optimal learning pattern corresponds to our age plus or minus two minutes, up to a<br />
maximum of 20-25 minutes. In other words, if the age of your learner is 19 they focus<br />
for approximately 17 to 21 minutes. At which time, to maximize the moment of<br />
learning and increase retention and comprehension, it is necessary to do a diffusion<br />
activity for about 2-5 minutes. These “breaks” in the learning can either be a total break<br />
from content or an alternate form of learning the content: peer teaching, reflective<br />
writing, iconic representations, etc. (Reardon, 1999:9).<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students in University 293<br />
Jensen (1996:149) suggests of using these activities more: 1) slow stretching and<br />
breathing to increase circulation and oxygen flow to the brain 2)use energizers<br />
every 20 minutes 3)make sure that some of your planned activities have a built in<br />
component of physical movement (going outside to do a project, working on jigsaw<br />
puzzles, etc.) 4) The hand manipulative are useful for the brain, let participants<br />
hold, mold, and manipulate clay or other subjects. This could actually stimulate the<br />
brain. Give your participants permission to get up on their own to move around,<br />
stretch or do an errand, so that they can monitor and manage their own energy<br />
levels. 5) Have your participants’ move, manipulate and exercise their hands each<br />
day. Use clapping, dancing, puzzles, manipulative. Invent new ways to shake hands<br />
or greet another.<br />
7. Use Music<br />
The fact that music activates learning was first identified in the studies done on<br />
September 1, 1994, on Mozart’s music and a special edition was demoted to the<br />
music of Mozart. Researchers say, listening to selected compositions of Mozart<br />
during either active or passive learning can measurably increase spatial learning,<br />
memory and reasoning (Jensen 1996:217).<br />
Music carries meaning and the brain’s response to that meaning is shown in<br />
right hemisphere activity. Language is primarily left hemisphere function but the<br />
right hemisphere also becomes involved when words carry emotional meaning.<br />
Music has a role in synthesing brain activity… In the limbic system, auditory input<br />
is directly associated with memory, feelings, mood. The highly developed frontal<br />
lobes process intellectual pleasure in musical form. Their sophisticated responses to<br />
music include imagination, creativity, and personality development (Fletcher,<br />
2001:116).<br />
One another important aspect which has been proved is that the musical<br />
improvement and language processing occur in the same area of the brain, and there<br />
appear to be parallels in how musical and linguistic syntax are processed (Maess &<br />
Koelsch, 2001:1).<br />
Sousa (2001:234) suggests that music as background to facilitate student work<br />
should be chosen that plays about 60 beats per minute (the average heart beat rate).<br />
If the music is accompanying a fast-pace activity, then choose 80 to 90 beats per<br />
minute. To calm down a noisy group choose music at 40 to 50 beats per minute.<br />
Seemingly the same Jensen (2003:1-3) suggests that using music in the classroom<br />
accords to the function of the brain and the affects of music which should be in the<br />
calming 35-50 BPM, more moderate 50-70 BMP (busy working), and faster pace<br />
100-160 BPM which will rev up the energy.<br />
Wolfe (2001:166) states that adding movement to music or rhyme provides an<br />
extra sensory input to the brain and probably enhances the learning.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
294 Serhan KÖSE<br />
8. Use Art in Activities<br />
Using art in language teaching allows students to see details, understand relationship<br />
(care about others), and learn to think creatively. It also helps to constitute wholes from<br />
parts. Sousa (2001:219) states that although learning in other disciplines often develops<br />
a single talent or skill, the arts engage many skills and abilities. He also continues<br />
saying that the arts reach students in ways they are not otherwise being reached.<br />
One another aspect is to use art activities in the class. As Jensen states (1998:88) get<br />
your class used to daily or at least weekly role plays. Have students to do charades to<br />
review main ideas. Students can organize extemporaneous pantomime to dramatize a<br />
key point.<br />
9. Use Humour<br />
Sousa (2001:63-64) states the benefits of humour as following:<br />
Physiological Benefits<br />
• More Oxygen. The brain needs oxygen and glucose for fuel. When we laugh, we get<br />
more oxygen in the bloodstream, so the brain is better fuelled.<br />
• Endorphin Surge. Laughter causes the release of endorphins in the blood.<br />
Endorphins are the blood’s natural painkillers, and they also give the person a<br />
feeling of euphoria. In other words, person enjoys the moment in body as well as in<br />
mind.<br />
Psychological, Sociological, and Educational Benefits<br />
• Gets Attention. The first thing a teacher has to do when starting a lesson is to get the<br />
student’s attention or focus. Because the normal human brain loves to laugh, starting<br />
with a humorous tale (such as a joke, pun, or story) gets the learner’s attention.<br />
• Creates a Positive Climate. When people laugh together, they bond and a<br />
community spirit emerges-all positive forces for a climate conducive to learning.<br />
• Increases Retention. We know that emotions enhance retention, so the positive<br />
feelings that result from laughter increase the probability that students will<br />
remember what they learned.<br />
• Improves Everyone’s Mental Health. Schools and all their occupants are under more<br />
stress than ever. Taking time to laugh can relieve that stress and give the staff and<br />
students better mental attitude with which to accomplish their tasks.<br />
• It is also an Effective Discipline Tool. Good-natured humour (not teasing or<br />
sarcasm) can be effective way of reminding students of the rules without raising<br />
tension in the classroom. Teachers who use appropriate humour are more likeable<br />
and students have more positive feeling toward them. Discipline problems,<br />
therefore, are less likely to occur.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students in University 295<br />
10. Apply Different Kinds of Assessment<br />
One of the major problems in assessment is identifying the level of the learner. In<br />
what circumstances should these learners be evaluated and in what circumstances<br />
should they be levelled? If we accept learning as a process why don’t we accept<br />
assessment as a process?<br />
Fogarty (2002:236) puts forth that assessment strategies from traditional measures<br />
such as tests, grades, report cards, and conferences should change to the more dynamic<br />
assessments that utilize student portfolios and performance tasks with scoring rubrics.<br />
It should include dynamic assessments which are portfolios; including working,<br />
showcase, electronic, performance, including standards or goals, performance tasks or<br />
evidence, and scoring rubrics or quality.<br />
In brain compatible classroom, assessment both measures achievement and provides<br />
motivation. Despite the fact that schools are required to participate in high-stakes tests,<br />
the mere mention of assessment can create threat in the classroom. When students are<br />
judged harshly and feel that they are constantly being scrutinized, learning can be<br />
inhabited. Assessment in a brain compatible classroom has to be free as free of threat as<br />
possible. This may not be easy to accomplish, since the perception of threat is very<br />
personal. What may be threatening to one student may not bother another (Stevens and<br />
Goldberg, 2001:125).<br />
One factor in assessment according to Kaufeldt (1999:176-182) is that there are<br />
several ways of assessment as self assessment, small process groups, portfolio<br />
assessment, etc… All these assessment must include the students’ intelligences, styles,<br />
and other factors that influence their learning in the least mood. …As students begin to<br />
understand their own natural strengths, they will know why they are drawn to certain<br />
types of activities, projects and other assessment types.<br />
Conclusion<br />
The students learning the structure and the function of the brain realizes that<br />
learning is a natural process for everyone, and that everyone can learn everything just if<br />
sufficient time is given and the learning and teaching is done appropriate to the brain’s<br />
natural process.<br />
Addresses to all the intelligences and styles are a beneficial way in aiming a more<br />
brain compatible classroom. Using all kinds of equipments that address the learner’s<br />
styles and intelligences will booster the learning pace. It includes activities which<br />
include the students to active at according to their strengths. As Jensen (1996:237)<br />
focuses if learners experience stress and anxiety in their environment, they will prefer<br />
external motivation, meaning a system of reliable rewards. But in a more brain<br />
compatible classroom the teacher focuses on the styles and intelligences, uses music,<br />
different colours, movements, art and decreases stress and threat, and by doing so the<br />
neurochemicals for the learning is released and the specialized structure of the brain<br />
deals with the learning process instead of dealing with the physical and psychological<br />
needs of the brain and body. The brain instead of trying to put the body into the<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
296 Serhan KÖSE<br />
preparation of threat and other situations, because of the environment and teaching<br />
method, it deals only with the learning and is more easily reachable.<br />
The most important factor is the physical and the emotional atmosphere of the<br />
classroom. The classroom must be inviting in both the physical and psychological<br />
which will reduce stress and make the students put most of their attention to true subject<br />
or activity applied. The students see the connection between the classroom and real life.<br />
Olsen and Kovalik (2001:15) state that students direct their own learning by assisting in<br />
the development of inquiries and the refinement of key points. They can identify and<br />
know how to pursue lifelong interests and career options; in focusing on these efforts,<br />
they can apply what they know to real world situations.<br />
Students focus their attention on learning as soon as they enter the classroom.<br />
Because students demonstrate collaborative skills, e.g., active learning, taking turns and<br />
respect for others’ opinions. The culture of the classroom nurtures reflective thinking<br />
(Olsen and Kovalik, 2001:7).<br />
Creating a more brain compatible classroom includes learning involving the whole<br />
body. Physical activities make the subject to be learned and to be placed in the long<br />
term memory, if the lessons include activities which they can act, role play, hold, mold,<br />
and manipulate clay or other subjects. These will activate the brain parts which will<br />
have a long term effect and influence on other parts of the body. This will allow them to<br />
store the information in the long-term memory.<br />
Music is the unexpected event that inferences the learning process. Music will affect<br />
the students’ unconscious brain rhythm. Music should be involved according to the<br />
rhythm that affects the learning process and also be involved according to the subjects<br />
in the lessons. These will booster the learning pace of the process.<br />
Collaborative learning enhances the good relation between students, decreases<br />
threat, allows students actively involve in the activities as a part of the whole. Stevens<br />
and Goldberg (2001:84) state that when teachers collaborated with students to develop a<br />
sense of interdependence, students become more willing to share recourses.<br />
One another aspect is the assessment of students. Assessment is done to evaluate the<br />
students in a progress and not in an exactly one time, exam or so forth. In assessing<br />
students to what criteria should we evaluate? You can not evaluate to one only intellect,<br />
style, event, or any other phenomenon because learning process and the students should<br />
be evaluated throughout the learning process.<br />
One last aspect is that after an environment is created and the methods are<br />
appropriate in the manner of the brain’s learning process, students will not need much<br />
instruction, they will be able to understand and do activities on their own.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Preparing a More Brain Compatible Classroom for EFL Students in University 297<br />
References<br />
1. CAINE, Renate Nummela and Caine, Geoffrey (1991). Making Connections :<br />
Teaching and the Human Brain. Alexandria, VA: Association for Supervision<br />
and Curriculum Development.<br />
2. CAINE, Renate Nummela and Caine, Geoffrey (1997). Unleashing the Power of<br />
Perceptual Change: The Potential of Brain-Based Teaching. Alexandria, VA:<br />
Association for Supervision and Curriculum Development.<br />
3. CAINE, Renate Nummela, & Caine, Geoffrey. (1997). Education on the Edge of<br />
Possibility. Alexandria, VA: Association for Supervision and Curriculum<br />
Development.<br />
4. DONALD, M. (1991). Origins of Modern Mind: Three Stages in Evolution of<br />
Culture and Cognition. USA:Harvard University Press.<br />
5. FLETCHER, Mark. (1995). Brainwaves. Great Britain: Penton Printing.<br />
6. FLETCHER, Mark. (2001) Teaching for Success. Great Britain: Hythe Printers<br />
Ltd., Hythe, Kent.<br />
7. FOGARTY, Robin. (2002). Brain Compatible Classrooms. Illinois: Skylight<br />
Professional Development.<br />
8. FOGARTY, Robin and Bellanca, James(Ed.). (1995) Multiple Intelligences: A<br />
Collection. United States of America: Skylight Training and Publishing, Inc.<br />
9. FOGARTY, Robin. (1997). Brain Compatible Classrooms. Arlington Heights,<br />
IL: Skylight Training and Publishing.<br />
10. GARDNER, Howard. (1983). Frames of Mind: The Theory of Multiple<br />
Intelligences. New York: BasicBooks, A Subsidiary of Perseus Books, L.L.C.<br />
11. GARDNER, Howard. (1993) Multiple Intelligences: The Theory in Practice.<br />
New York: BasicBooks, A Subsidiary of Perseus Books, L.L.C.<br />
12. JENSEN, Eric (1998). Teaching with the Brain in Mind. Alexandria, VA:<br />
Association for Supervision and Curriculum Development.<br />
<strong>13</strong>. JENSEN, Eric, (1994). The Learning Brain. San Diego, CA: Turning Point<br />
Publishing.<br />
14. JENSEN, Eric, (1996). Brain-Based Learning. Del Mar, CA: Turning Point<br />
Publishing.<br />
15. KAREN, Olsen D. and Kovalik, Susan. (2001). ITI Classroom Stages of<br />
Implementation: Assessing Implementation of Bodybrain-Compatible<br />
Learning. United States of America: Susan Kovalik & Associates, Inc.<br />
16. KAUFELDT, Martha. (1999). Begin with the Brain: Orchestrating the<br />
Learner-Centred Classroom. United States of America: Zephyr Press.<br />
17. LOCK Robin H; Progge, Debra J. Promote BB teaching and learning. Intervention<br />
in school. 8 clinic, Marzooz, vol. 37 Issve4 P237, 5P, 5bw.<br />
18. LOPEZ, David and Alipoon, Laura (2001) Experience is Network to Mind: Brain<br />
Based Learning Applications in Higher Education. Journal of Adventist<br />
Education. December 2000. (p29).<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
298 Serhan KÖSE<br />
19. LOWES, Ricky and Target, Francesca. (1998) Helping Students to Learn: A<br />
Guide to Learner Autonomy. London: Richmond Publishing.<br />
20. MAESS & Koelsch, (2001). Lems Kristin, Natronal-Lousuni Eric Digest<br />
National Center for Esc Literacy Education December 2001 EDO-LE-01-03<br />
21. MARK Reardon, (1999) The Brain, Adult Learning, winter 98/99, vol.10 Issue 2,<br />
P10, 8p, 1 diagram, 1bw.<br />
22. REVELL, Jane and Norman, Susan.(1999). Handing Over: NLP-based<br />
Activities for Language Learning. London: Saffire Press.<br />
23. REVELL, Jane and Norman, Susan.(1999). In Your Hands: NLP in ELT.<br />
London: Saffire Press.<br />
24. SMITH, Frank (1986) Insult to Intelligence: The Bureaucratic Invasions of<br />
Our Classrooms. Portsmouth: Heinemann Educational Books.<br />
25. SOUSA, D. B. (1995). How the Brain Learns. Arlington Heights, IL: Skylight<br />
Training and Publishing, Inc.<br />
26. SOUSA, David A. (2001). How the Brain Learns. California: Corwin Press, Inc.<br />
27. SPRENGER, B. Marilee (2002). Becoming a Wiz at Brain-based Teaching:<br />
How to Make Every Year Your Best Year. California: Corwin Press, Inc.<br />
28. SPRENGER, B. Marilee. (1999). Learning & Memory: The Brain in Action.<br />
Alexandria, VA: Association for Supervision & Curriculum Development.<br />
29. STRONGE, James H.. (2002). Qualities of Effective Teachers. Alexandria, VA:<br />
Association for Supervision and Curriculum Development<br />
30. STEVENS, Judy and Goldberg, Dee (2001). For the Learners’ Sake: Brain-<br />
Based Instruction for the 21 st Century. Arizona, United States of America:<br />
Zephyr Press.<br />
31. WOLFE, Patricia (1996). Mind, Memory, and Learning: Translating Brain<br />
Research into Classroom Practice: A Staff Developer’s Guide to the Brain.<br />
Napa, CA: Author.<br />
32. WOLFE, Patricia (2001) Brain Matters: Translating Research into Classroom<br />
Practice. USA: Association for Supervision and Curriculum Development<br />
Publications.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi 299-310<br />
LİSE DÜZEYİNDEKİ SEDANTER ERKEKLERDE YÜKSEK<br />
İRTİFADA UYGULANAN YOĞUN İNTERVAL ANTRENMAN<br />
PROGRAMININ BAZI FİZYOLOJİK PARAMETRELERE ETKİSİ<br />
Bilgehan BAYDİL<br />
G.Ü. Kastamonu Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Kastamonu.<br />
Özet<br />
Bu araştırma; yaşları 16 – 18 arasında değişen ve lise öğrencisi olan 32 sedanter erkek denek<br />
üzerinde yapılmış ve bu denekler rassal olarak belirlenmiş 16’şar kişilik deney ve kontrol<br />
gruplarına ayrılmıştır. Yükseltiye çıkıldığında deney grubunda bulunan denekler, yoğun interval<br />
antrenman programına tabi tutulurken; kontrol grubuna ait denekler yükseltide günlük<br />
yaşantılarına devam etmişlerdir. Bu araştırma ile; her iki grubunda yükseltiye çıkmadan önce;<br />
istirahat kalp atım sayıları, sistolik – diastolik kan basınçları ve hemoglobin konsantrasyonları<br />
gibi bazı fizyolojik parametreleri üzerinde ölçümler alınmış, aynı ölçümler yükseltiden dönüşte de<br />
tekrarlanarak; yükseltinin bu parametreler üzerindeki etkisi tespit edilmeye çalışılmıştır.<br />
İstatistiksel analizler (t – testi hesaplamaları) IBM Pentium II 450 marka bilgisayarda yüklü<br />
bulunan SPSS paket programıyla hesaplanmıştır.<br />
Bu araştırma sonucunda; kontrol grubundaki ölçümlerde, vücut ağırlığı değerlerinde ( %<br />
0,69 ; p < .001) ve hemoglobin konsantrasyonu değerlerinde ( % 1,10 ; p < .001) artış<br />
gözlenirken ; istirahat kalp atım sayısı değerlerinde ( % 2,14 ; p < .01), sistolik kan basıncı<br />
değerlerinde ( 0,10 ; p < .001) ve diastolik kan basıncı değerlerinde ( % 0,63 ; p < .001) bir<br />
düşüş tespit edilmiştir. Deney grubu üzerinde yapılan ilk ve son ölçümlerde ise vücut ağırlığı<br />
değerlerinde ( % 2,11 ; p < .001), istirahat kalp atım sayısı değerlerinde ( % 4,64 ; p < .001),<br />
sistolik kan basıncı değerlerinde ( % 6,30 ; p < .001) ve diastolik kan basıcı değerlerinde ( %<br />
2,96 ; p < .001) düşüş gözlenirken ; hemoglobin konsantrasyonu değerlerinde ( % 9,19 ; p < .01)<br />
artış gözlemlenmiştir.<br />
Anahtar Kelimeler: Yüksek İrtifa, Yoğun İnterval Antrenman<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
300 Bilgehan BAYDİL<br />
IN THE HIGH ALTITUDE EFFECTS OF INTENSIVE INTERVAL<br />
TRAINING ON SOME PHYSIOLOGICAL PARAMETERS OF<br />
SEDENTARY MALE HIGH SCHOOL STUDENTS<br />
Summary<br />
This research was conducted using 32 sedentary male high school students ranging in age<br />
from 16 to 18. The subjects were randomly divided into an experimental group and a control<br />
group at 16 persons each. While at high altitude the subjects in the experimental group were put<br />
into a intensive interval exercise program and the control group continued with their normal<br />
daily routine. In this study in order to determine the effect of altitude we have taken<br />
measurements on some physiological parameters for both groups such as resting heart rate,<br />
systolic and diastolic blood pressure and concentration of hemoglobin at high altitude and some<br />
measurements have been repeated at low altitude as well.<br />
Statistical analysis ( t – test calculation ), was computer with SPSS packet program, loaded in<br />
IBM Pentium 450 trade mark computer.<br />
As a result of this research, while on increase in weight ( % 0,69 ; p < .001), and hemoglobin<br />
concentration ( % 1,10 ; p < .001) valves was observed, a decrease in resting heart rate ( % 2,14 ; p <<br />
.01), systolic blood pressure ( 0,10 ; p < .001), diastolic blood pressure ( % 0,63 ; p < .001) was<br />
determined through measurements of control group. While first and last measurements performed<br />
on the experimental group showed a decrease in weight ( % 2,11 ; p < .001), resting heart rate (<br />
% 4,64 ; p < .001), systolic ( % 6,30 ; p < .001) and diastolic ( % 2,96 ; p < .001) blood pressure<br />
valves ; on increase in hemoglobin concentration ( % 9,19 ; p < .01) valves, was observed.<br />
Key Words : High Altitude, Intensive Interval Training<br />
Giriş ve Amaç<br />
Beden eğitimi ve sporun, uluslararası ve toplumsal hayatta oynadığı etkin rol,<br />
ülkeleri önemli planlamalara ve bilimsel araştırmalara yöneltmiştir. Özellikle son<br />
yıllarda yapılan olimpiyat oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonaları’nın analizlerinden<br />
anlaşılmaktadır ki, bugün şampiyonluklar, geçmişteki gibi kolayca ve tesadüfî olarak<br />
elde edilmemektedir. Şampiyonlukların kıl payı, santimetrelerle veya saniyenin<br />
yüzdeleri ile kazanılmaları veya kaybedilmeleri, bilim adamlarının, spor hekimlerinin<br />
ve teorisyenlerin bu konuda sayısız araştırma yapmalarına neden olmuş ve olmaktadır. 3<br />
Yüksekliğin, insan organizması üzerinde, sağlıkla ilgili birçok etkisinin olduğu da<br />
herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Yüksek irtifanın, organizma üzerindeki sağlıkla<br />
ilgili etkilerinin, spor alanına yansıması Şili ve Meksika’da düzenlenen Dünya Futbol<br />
Şampiyonaları, Mexico City’de düzenlenen Olimpiyatlar ve Pan-Amerikan oyunları ile<br />
ortaya çıkmıştır. Ancak yüksekliğin performans üzerine olumlu ve olumsuz etkileri<br />
hakkında tam bir fikir birliğine varılamamıştır. 3<br />
Bu çalışmanın amacı, lise düzeyindeki sedanter erkekler üzerinde, yüksek irtifada<br />
uygulanan yoğun interval antrenman programının, meydana getirdiği bazı fizyolojik<br />
değişikliklerin araştırılarak, spor pratiğine katkıda bulunmaktır.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun İnterval… 301<br />
Materyal ve Metot<br />
Deneklerin Özellikleri<br />
Deney grubu; Kütahya ili, Gediz ilçesinde, lise öğrenimi görmekte olan 32 sedanter<br />
erkek denek arasından, rassal olarak seçilmiş, yaş ortalaması 16.69 yıl (±0.95); boy<br />
ortalaması 171.75 cm.(±6.21); vücut ağırlığı ortalaması 71.92 kg (±5.31) olan, 16<br />
gönüllü denekten oluşmaktadır. Diğer 16 kişi ile kontrol grubunu oluşturan deneklerin<br />
ise; yaş ortalaması 16.38 yıl (±0.96), boy ortalaması 171.25 cm.(±6.69), vücut ağırlığı<br />
ortalaması 69.53 kg.(±3.89) olarak tespit edilmiştir..Çalışma öncesinde bütün<br />
deneklerin, 730 m. rakımdaki Gediz ilçe merkezinde; vücut ağırlıkları, istirahat nabız<br />
ölçüm değerleri, sistolik ve diastolik kan basıncı değerleri, hemoglobin değerleri<br />
ölçüldü. Daha sonra deney grubunu oluşturan denekler, 1850 metrelik Gediz-Murat<br />
Dağı’nda, haftada 4 gün, 8 hafta süre ile yoğun interval antrenmana tabi tutuldu.<br />
Kontrol grubunu oluşturan denekler ise 8 hafta boyunca 1850 metrede günlük<br />
yaşantılarına devam etmişlerdir. Bu süre sonunda başlangıçta ölçülen parametreler,<br />
yükseklikten dönüldükten sonra tekrarlandı.<br />
Antrenmana katılan deneklere, antrenman öncesi çalışmanın önemi ve çalışma<br />
sonrası yararı hakkında bilgi verilerek çalışmaya motive edilmiş ve çalışma isteği<br />
oluşturulmaya çalışılmıştır.<br />
Ölçüm Metotları<br />
Boy ve Ağırlık Ölçümü:<br />
Deney ve kontrol grubuna ait deneklerin boyları, çıplak ayak ile ecza tipi boy ölçüm<br />
aleti ile, ağırlıklar ise dijital baskül kullanılarak, üzerlerinde sadece şort ile ölçülmüştür.<br />
İstirahat Kalp Atım Sayısı:<br />
Deneklerin istirahat kalp atım sayıları, 15 dakika sırt üstü uzandıktan sonra,<br />
steteskop kullanılarak dinleme metodu ile belirlenmiştir.<br />
Kan Basıncı:<br />
Deneklerin, sistolik ve diastolik kan basınçları, steteskop ve mekanik tansiyon aleti<br />
ile mmHg cinsinden ölçülmüştür.<br />
Hematolojik Ölçüm:<br />
Deney ve kontrol gruplarının kandaki hemoglobin seviyesini tespit etmek için;<br />
oturur pozisyonda, istirahat halinde, Gediz Devlet Hastanesi labaratuvarında, sol koldan<br />
alınan 40 mikronluk kan örnekleri, hematolojik analizör aletinde, santrifigasyonla<br />
belirlenmiştir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
302 Bilgehan BAYDİL<br />
Test ve Antrenman Programı:<br />
Uygulanılan intensiv interval antrenman yöntemi ile sürat, çabuk kuvvet, kuvvette<br />
devamlılık ve süratte devamlılık özellikleri geliştirilir. İntensiv interval çalışmada<br />
organizma oldukça fazla oksijen borçlanmasına girer. Çalışma yoğunluğu % 75 – 90,<br />
submaksimal’dir. Yüklenmenin kapsamı orta düzeyde tutulurken 2 – 3 seri, 6 –12<br />
tekrarlı uygulamalar yapılır. Yüklenme süresi orta süreli, yüklenmeler arası dinlenmeler<br />
verimsel dinlenme olarak (2 – 5 dk. civarı) verilmelidir ancak bu tam dinlenme olmaz<br />
(Scholich, 1982). 5 8 haftalık süre ile, haftada 4 gün uygulanan antrenman programı,<br />
Gediz-Murat Dağı-Sarı çiçek yaylasında, 400 metrelik düz bir alanda gerçekleştirildi.<br />
Antrenman Programı:<br />
Yoğun interval antrenman programı uygulanan denekler, haftada 4 gün olmak üzere,<br />
8 hafta çalışma yapmışlardır.<br />
Amaç : Genel Dayanıklılık<br />
Süre : 8 Hafta<br />
Metot : Yoğun İnterval Antrenman<br />
Haftalık Antrenman : 4 Gün<br />
Toplam Antrenman : 32 Antrenman<br />
Yüklenme Şiddeti : % 75 Yüklenme Şiddeti = 220-yaş / 100 x 75<br />
Dinlenme Oranı : 1 : 1 Seri Sayısı : 3<br />
Alıştırmalar :<br />
a. 10 dk. genel ısınma (Streching – jog) b. 1 dk. Koşu – 1 dk. Jog<br />
c. 1,5 dk. Koşu –1 ,5 dk. Jog d. 2 dk. Koşu – 2 dk. Jog<br />
e. 2,5 dk. Koşu – 2.5 dk. Jog f. 3 dk. Koşu – 3 dk. Jog<br />
g. 3,5 dk. Koşu – 3.5 dk. Jog h. 4 dk. Koşu – 4 dk. Jog<br />
Antrenman yoğunluğu her tekrarın bitiminden takriben ilk 15 saniyelik zaman dilimi<br />
içinde ölçülen kalp atım sayısı esas alınarak saptandı.<br />
Fox, Bowers, ve Foss’a göre; 20 yaş altındaki atlet olan veya olmayan kadın ve<br />
erkekler için, setler arasında kalp atım sayısı 120 atım/dk olmalıdır. 8 Çalışmada setler<br />
arası dinlenmede bu husus dikkate alınmıştır. Yüklemeler sürekli, bireysel farklar ve<br />
kondisyon değişiklikleri alınarak ayarlanmıştır. Deneklerin adapte olmaları amacıyla,<br />
ilk üç hafta, program 1 set olarak uygulanmıştır.<br />
İstatistiksel Metot:<br />
Araştırmada; deney ve kontrol gruplarının, ayrı ayrı antrenman öncesi ve sonrası<br />
gelişim düzeyleri ve bu grupların birbirleri ile kıyaslanmaları sonucundaki farklılıkların<br />
tespiti için, grupların test sonuçlarının aritmetik ortalamaları (X) ve standart sapmaları<br />
(S) belirlenerek, bağımsız gruplara T-testi uygulanmış ve grupların ölçüm değerleri<br />
arasındaki fark p < 0,05 ; p < 0,01 ve p < 0,001 oranında belirlenmiştir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun İnterval… 303<br />
Bulgular<br />
Tablo 1. Deneklerin Yaş, Boy ve Ağırlık Ölçüm Sonuçları<br />
Parametreler Deney Grubu Kontrol Grubu<br />
N 16 16<br />
Yaş (yıl) X 16,69±0,95 16,38±0,96<br />
Boy (cm) X 171,75±6,21 171,25±6,69<br />
Ağırlık (kg) X 71,92±5,31 69,53±3,89<br />
Tablo 2. Kontrol ve Deney Gruplarının Ön Test Ölçüm Sonuçları<br />
Parametreler<br />
Kontrol<br />
Grubu<br />
Deney Grubu<br />
T<br />
Değeri<br />
Değişim<br />
%<br />
Ağırlık (kg) 69,53±3,89 71,92±5,31 1,29 3,43 ,303<br />
İstirahat Kalp Atım<br />
Sayısı (atım/dk) 70,00±4,<strong>13</strong> 70,00±5,06 ,00 0 ,005 **<br />
Sistolik Kan Basıncı<br />
(mmHg) 120,75±3,21 123,93±2,64 3,01 2,63 ,902<br />
Diastolik Kan Basıncı<br />
(mmHg) 79,06±2,51 77,93±4,44 -0,86 1,42 ,862<br />
Hemoglobin<br />
Konsantrasyonu (g/dl) 15,36±1,03 14,47±1,12 -1,90 5,79 ,054<br />
Anlamlı Fark : * : p < .05 ** : p < .01 *** : p < .001<br />
Tablo 3. Kontrol ve Deney Gruplarının Son Test Ölçüm Sonuçları<br />
Parametreler<br />
Kontrol<br />
Grubu<br />
Deney Grubu<br />
T<br />
Değeri<br />
Değişim<br />
%<br />
Ağırlık (kg) 70,01±4,12 70,40±5,44 0,20 0,55 ,277<br />
İstirahat Kalp Atım<br />
Sayısı (atım/dk) 68,50±3,54 66,75±4,55 -1,81 2,55 ,021 *<br />
Sistolik Kan Basıncı<br />
(mmHg) 120,62±3,24 116,12±3,77 -3,61 3,77 ,996<br />
Diastolik Kan Basıncı<br />
(mmHg) 78,56±2,47 75,62±2,52 -3,70 3,74 ,467<br />
Hemoglobin<br />
Konsantrasyonu (g/dl) 15,53±0,88 15,80±1,25 0,58 1,73 ,028 *<br />
Anlamlı Fark : * : p < .05 ** : p < .01 *** : p < .001<br />
P<br />
P<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
304 Bilgehan BAYDİL<br />
Tablo 4. Kontrol Grubu Ön ve Son Test Ölçüm Sonuçları<br />
Parametreler Ön Test Son Test<br />
T<br />
Değeri<br />
P<br />
Ağırlık (kg) 69,53±3,89 70,01±4,12 -2,18 ,000***<br />
İstirahat Kalp Atım<br />
Sayısı (atım/dk) 70,00±4,<strong>13</strong> 68,50±3,54 2,57 ,009**<br />
Sistolik Kan Basıncı<br />
(mmHg) 120,75±3,21 120,62±3,24 0,62 ,000***<br />
Diastolik Kan Basıncı<br />
(mmHg) 79,06±2,51 78,56±2,47 3,16 ,000***<br />
Hemoglobin<br />
Konsantrasyonu (g/dl) 15,36±1,03 15,53±0,88 -1,95 ,000***<br />
Anlamlı Fark : * : p < .05 ** : p < .01 *** : p < .001<br />
Tablo 5. Deney Grubu Ön ve Son Test Ölçüm Sonuçları<br />
Parametreler Ön Test Son Test<br />
T<br />
Değeri<br />
P<br />
Ağırlık (kg) 71,92±5,31 70,40±5,44 6,71 ,000***<br />
İstirahat Kalp Atım<br />
Sayısı (atım/dk) 70,00±5,06 66,75±4,55 6,70 ,000***<br />
Sistolik Kan Basıncı<br />
(mmHg) 123,93±2,64 116,12±3,77 <strong>13</strong>,33 ,000***<br />
Diastolik Kan Basıncı<br />
(mmHg) 77,93±4,44 75,62±2,52 3,14 ,000***<br />
Hemoglobin<br />
Konsantrasyonu (g/dl) 14,47±1,12 15,80±1,25 -5,63 ,003**<br />
Anlamlı Fark : * : p < .05 ** : p < .01 *** : p < .001<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun İnterval… 305<br />
Tartışma ve Sonuç<br />
Araştırmamız; yükseltide uygulanan dayanıklılık antrenmanının, bazı fizyolojik<br />
parametrelere etkisinin olup olmadığını veya bunun ne oranda olduğunu, tespit etmek<br />
amacı ile yapılmıştır.<br />
Literatürde, yükseklik çalışmaların yarattığı fizyolojik değişikliklerin, hemen hemen<br />
dayanıklılık antrenmanlarının meydana getirdiği değişikliklerle aynı olduğu ve elit<br />
düzeydeki sporcuların antrenman programlarına, deniz seviyesindeki performanslarının<br />
artırılması amacı ile alındığı belirtilmektedir. 19<br />
Araştırmamız bulgularına göre, deney grubundaki deneklerin vücut ağırlıkları<br />
yükseltiye çıkmadan önce alınan ilk ölçümde 71,92 ± 5,31 kg. olarak tespit edilmişken,<br />
yükseltide yapılan antrenmanlardan sonra alınan son ölçümlerde 70,40 ± 5,44 kg. olarak<br />
bulunmuştur (p < .001). Kontrol grubu üzerinde yapılan vücut ağırlığı ölçümlerinde ise,<br />
ilk ölçümde alınan 69,53 ± 3,89 kg.lık değer, son ölçümde 70.01 ± 4,12 kg. a<br />
yükselmiştir(p < .001).<br />
Kayser’e 14 göre; yüksekliğe maruz kalma, kilo kaybı yapar. Raporlarda çoğunlukla<br />
4300 metrede 8 gün kalma %3, 5300–8000 metrede 3 ay kalmanın da %15 kilo kaybına<br />
neden olduğu belirtilmektedir. Bu kilo kaybı yükseklik ve yüksekliğe maruz kalma<br />
süresi ile ilişkilidir. Yapılan çalışmalara göre bu kilo kaybının, başta su, sonra yağ,<br />
sonra da kötü beslenme nedeni ile kas kütlesinde meydana gelen kayıplarla olduğu<br />
belirtilmektedir.<br />
Ferezeu 7 tarafından, yüksekliğin plazma yağları ve lipoprotein ve kolesterol üzerine<br />
etkileri; 4800 m. yükseklikte, 3 hafta yaşayan, 8 dağcıda 12 gün yolculuk yaptıktan<br />
sonra araştırıldı. Kampta orta şiddette yapılan egzersize rağmen, vücuttaki kilo kaybı,<br />
yürüyüş periyodu boyunca olmaktan çok, yükseklikte kalma sırasında meydana geldi.<br />
Bunu azaltmak için çok yükseklerde, uzun süre ile kalışlar azaltılmalı, fazla ve<br />
değişik yiyecek alınımına devam edilmelidir. Orta yükseklikte antrenman amaçlı<br />
kalmada, yeterli düzeyde enerji alınırken, aerobik antrenman yoğunluğu ve bazal<br />
metabolik orandaki artış dikkate alınmalıdır. <strong>13</strong><br />
Fulco ve arkadaşları 14 ; yaşları 23 – 35 arasında değişen 16 erkek denekle, 3700 m.<br />
ve 4300 metrede, 16 gün süre ile kamp yapmış, yükseltiye çıkmadan önce ve<br />
yükseltiden döndükten sonra ölçümler yapılmış ve grubun ağırlık ortalamasını 84,74<br />
kg.’ dan 78,84 ± 2,44 kg.’ a düştüğünü tespit etmiştir (p < 0.01).<br />
Literatürdeki bilgiler, deney grubu üzerinde yapılan bu ölçümleri destekler<br />
niteliktedir. Ancak deney grubu vücut ağırlıklarında % 2,11’lik bir düşüş gözlenirken,<br />
kontrol grubu üzerinde alınan ölçümlerde % 0,69’luk bir artış tespit edilmiştir. Sonuç<br />
olarak; deney grubu üzerinde yapılan ölçümlerdeki bu sonuç, hipoksia ile<br />
antrenmanların ortak bir sonucu olarak düşünülebilirken, kontrol grubu üzerinde yapılan<br />
ölçüm sonuçlarında meydana gelen bu artışın düzensiz beslenmeden kaynaklandığı<br />
söylenilebilir.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
306 Bilgehan BAYDİL<br />
Düzenli olarak yapılan antrenmanların, kişinin istirahat kalp atım sayısını düşürdüğü<br />
ve kan basıncını da olumlu yönde etkilediği, literatürde belirtilmektedir. 3,8,10<br />
Araştırmamız bulgularına göre; deney grubu deneklerinin istirahat kalp atım sayıları<br />
yükseltiye çıkmadan önce alınan ilk ölçümde; 70,00 ± 5,06 atım/dk ‘dan,<br />
antrenmanların bitiminden sonra alınan son ölçümde, 66,75 ± 4,55 atım/dk ‘ya<br />
gerilemiştir (p < 001). Kontrol grubunda da yine aynı şekilde, ilk ölçümde 70,00 ± 4,<strong>13</strong><br />
atım/dk. dan, son ölçümde 68,50 ± 3,54 atım/dk. ya düşüş gözlemlenmiştir(p < .01).<br />
Zorba ve arkadaşları 18 ; 15 denekte yaptıkları, 12 günlük yüksek irtifa kampında,<br />
yükseltiye çıkmadan önce aldıkları ilk ölçümde, istirahat kalp atım sayısını 70,04 ± 8,9<br />
atım/dk; yükseltiden döndükten sonra 68,8 ± 7,8 atım/dk olarak bulmuşlardır (p < 0,05).<br />
Kamitomo ve arkadaşları 12 ; 3820 metrede, 30 gün boyunca 7 deney ve 9 kontrol<br />
grubu ile kalp atım sayısı üzerine araştırma yapmışlardır. 19,3 ± 0,8 yıl yaş grubuna<br />
sahip grubun, yükseltiye çıkmadan önce alınan ve yükseltiden dönüldükten sonraki kalp<br />
atım sayısı kıyaslamasında küçük bir azalma gözlenmiştir.<br />
Lewine ve arkadaşları 15 ; 1992’ de, 19 uzun mesafeci denekle yaptıkları çalışmada,<br />
yüksek irtifa ve deniz seviyesinde aerobik performans değerlendirmesi yapmış,<br />
bunlardan 9 denek 2500 – 3000 metrede ; 10 denekte deniz seviyesinde, 4 hafta süre ile<br />
interval antrenman yapmışlar, antrenman başlamadan ve bittikten iki gün sonra, 150<br />
metre deniz seviyesinde teste tabi tutulmuşlardır. Maximal treadmil koşusunda,<br />
maksimal kalp atım sayısının yüksek irtifada çalışan grupta, 175 atım/dk.’ dan 171<br />
atım/dk.’ ya gerilediği, deniz seviyesinde çalışan grupta ise 171 atım/dk.’ dan 160<br />
atım/dk.’ ya gerilediği gözlemlenmiştir (p < 0,01).<br />
Savaş 17 ; deniz seviyesi ve yükseltide ( 1890 m.) uygulanan interval antrenman<br />
programının, bazı fizyolojik parametrelere olan etkilerinin tespiti adlı araştırmasında,<br />
yükseltiye çıkmadan önce istirahat kalp atım sayısını 74,5 ± 5,59 atım/dk., 8 hafta sonra<br />
yükseltiden dönüldüğünde ise 73,0 ± 3,72 atım/dk olarak bulmuştur (p < 0,01).<br />
Doğar ve arkadaşları 4 ; yüksek irtifada yaşayan, elit – orta ve uzun mesafe<br />
koşucularının, yüksek irtifa ve deniz seviyesindeki performanslarını kıyaslamış, 10 gün,<br />
1980 metrede, daha sonra aynı grubu, 10 günde deniz seviyesinde aynı antrenmana tabi<br />
tutmuş; antrenmanların bitiminde yapılan testlerde, yükseltideki grubun antrenman<br />
öncesi değerinde bir değişiklik bulamamıştır. (58,27 ± 6,12 atım/dk) Deniz seviyesinde<br />
ise bu değer 57.00 ± 4,66 atım/dk’ dan antrenman sonrası 54.50 ± 5,21 atım/dk’ ya<br />
gerilemiştir.<br />
Kaya <strong>13</strong> ; 15 sağlıklı erkek denekle, yüksek irtifaya çıktıklarındaki ve döndükten<br />
sonraki sportif performansları, çeşitli kan parametreleri üzerine etkileriyle ilgili<br />
araştırmasında, yüksek irtifada istirahat kalp atım sayısını, 71,06 ± 4,83 atım/dk ,<br />
yüksek irtifadan döndükten sonra ise 64,26 ± 4,39 atım/dk olarak bulmuştur.<br />
Deney grubu istirahat kalp atım sayısı değerlerinde meydana gelen % 4,64’lük<br />
düşüşün sebebinin hipoksia ve yapılan antrenmanların bir sonucu olduğunu söylemek<br />
mümkündür. Kontrol grubunda meydana gelen %2,14’lük azalmanın hipoksiadan<br />
kaynaklandığını söylenilebilir. Sonuç olarak; literatürdeki bilgiler araştırmamız<br />
sonuçları ile benzerlik göstermektedir.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun İnterval… 307<br />
Literatür, yüksek irtifaya çıkıldığında, arteryel çevre direncinin düştüğünü, meydana<br />
gelen bu durumun dokuların daha iyi kanlanmasını sağlayacağını ve yükselmiş olan<br />
tansiyonu düşüreceğini belirtmektedir. 17<br />
Yapılan araştırmalara göre, düzenli yapılan egzersizler, kişinin istirahat kalp atım<br />
sayısını ve kan basınçlarını olumlu yönde etkilemektedir ve düşürmektedir. Diğer bir<br />
görüşe göre de; submaksimal antrenmanlar sonucu kalp atım volümü artarken, istirahat<br />
nabzı ve kan basıncı düşmektedir. 17<br />
Doğar ve arkadaşları 4 ; yüksek irtifada yaşayan elit uzun mesafe koşucularının,<br />
yüksek irtifa ve performanslarını incelediği araştırmasında, yükseltide uygulanan<br />
antrenmanlar bittikten sonra, deniz seviyesine dönülünce diastolik kan basıncında<br />
anlamlı bir azalma bulunmuştur (p < 0,05).<br />
Zorba ve arkadaşları 18 ; 12 günlük yüksek irtifa kampında, yüksek irtifaya çıkmadan<br />
önce ve döndükten sonra yaptıkları sistolik ve diastolik kan basıncı ölçümlerinde<br />
herhangi bir azalma tespit edememişlerdir (p < 0,05).<br />
Gökdemir 9 ; 860 ve 1850 metrede, 3 bayan 6 erkek sedanterle yaptığı araştırmada,<br />
denekleri akut fizyolojik teste sokmuş, yükselti öncesi alınan diastolik ve sistolik kan<br />
basınçları, yükseltiye ilk çıkışta artış göstermiştir. Ancak bu artış daha sonra normal<br />
düzeye gerilemiştir (p < 0,05).<br />
Savaş 17 ; 1860 metrede, 8 haftalık interval antrenmanı uyguladığı araştırmasında, 22<br />
deneğin yükseltiye çıkmadan önce aldığı ilk ölçümde; sistolik kan basıncını 125,21 ±<br />
4,52 ; diastolik kan basıncınıda 80,08 ± 2,09 olarak bulmuştur. 8 hafta yüksekte<br />
kaldıktan sonra tekrarlanan bu ölçümleri, sistolik kan basıcı için 123,42 ± 3,9 ; diastolik<br />
kan basıncı için 79,79 ± 1,72 (p < 0,05) olarak tespit etmiştir.<br />
Zuckerman 47 ; 2500 metrede, yaşları 69 ± 4 yıl olan, 20 denek üzerinde yaptığı 5<br />
günlük araştırmada, yükseltiye ilk çıkışta almış olduğu sistolik kan basıncını <strong>13</strong>1 mmHg<br />
olarak bulmuş, kamp bitiminde bunun 128 mmHg’a düştüğünü tespit etmiştir. Diastolik<br />
kan basıncında ise, herhangi bir değişme tespit edememiştir.<br />
Araştırmamızda, deney grubu ölçümlerine göre; yükseltiye çıkmadan önce sistolik<br />
kan basıncı 123,93 ± 2,64 mmHg iken, yükselti sonrası alınan son ölçümde 116,12 ±<br />
3,77 mmHg olarak tespit edilmiştir(p < .001). Diastolik kan basıncında yapılan<br />
ölçümlerde ise, 77,93 ± 4,44 mmHg olarak tespit edilen ilk ölçüm, yükseltiden sonra<br />
75,62 ± 2,52 mmHg olarak kaydedilmiştir (p < .001). Kontrol grubu üzerinde yapılan<br />
ilk ve son testlerde ise, sistolik kan basıncı değerleri 120,75 ± 3,21 mmHg’dan, 120,62<br />
± 3,24 mmHg ye düşerken; diastolik kan basıncı değerleri de 79,06 ± 2,51 mmHg dan,<br />
78,56 ± 2,47 mmHg ya gerilemiştir(p < .001). Bu sonuçlara göre, araştırmamız<br />
bulguları literatür ile paralellik göstermektedir.<br />
Yükseltiye çıkışla birlikte, plazma hacminin azalmasına bağlı olarak, kan<br />
hücrelerinde artış görülür. Hipoksiaya bağlı olarak uyarılan ve PO2’nın azalmasına<br />
bağlı olarak böbreklerden salınan eritropoetein hormonu salınımı, eritropoizesize neden<br />
olur. Böylece; kemik iliğinde kırmızı kan hücrelerinin yapımı ile birlikte kan<br />
hücrelerinde ( eritrosit ve hemoglobin ) artış görülür. 11<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
308 Bilgehan BAYDİL<br />
Rakım yükseldikçe O2 saturasyonu azalmasına bağlı olarak; hemoglobinde artma<br />
olduğu, yükseltiye ani ve hızlı cevap olarak, hemoglobindeki hızlı değişmenin 1 – 2<br />
6<br />
hafta içinde gerçekleştiği belirtilmiştir. Başka bir ifadede ise, hemoglobin<br />
konsantrasyonunun dehidratasyona bağlı olarak artabileceği belirtilmektedir. 1,2,16<br />
Özcan ve arkadaşları 16 ; 1992 de, 16 erkek milli kayakçı ile 2150 metrede, 15 gün<br />
süre ile kamp yapmış, yapılan araştırmada yüksek irtifaya çıkmadan önce alınan ilk<br />
ölçümde, hemoglobin düzeyini 14,9 ± 0,3 g/dl ; yüksek irtifadan dönüldükten sonra,<br />
15,5 ± 0,2 g/dl olarak bulunmuştur. Bu artış istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur.<br />
Zorba ve arkadaşları 18 ;12 günlük yüksek irtifa kampından önce ve sonra yapılan<br />
ölçümlerde, hemoglobin düzeyini, yüksek irtifaya çıkmadan önce 104,7 ± 4,6 g/lt ,<br />
yüksek irtifadan döndükten sonra 108,7 g/lt olarak bulmuşlardır. (p < 0,05) Bu fark<br />
istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur.<br />
Kaya <strong>13</strong> ; 15 sağlıklı erkek denekle, yüksek irtifada ve dönüldükten sonraki sportif<br />
performansları ve bazı kan parametrelerine etkilerinin karşılaştırılması isimli<br />
çalışmasında, yüksek irtifaya çıkmadan önceki hemoglobin değerini 15,61 ± 0,98<br />
g/100ml ; döndükten sonra ise 16,81 g/100ml olarak bulmuştur. % 7,<strong>13</strong>’lük bir artış<br />
gözlemlemiştir. (p < 0,05) Bu artış istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur.<br />
Doğar 4 ; yüksek irtifada yaşayan elit – orta ve uzun mesafe koşucularının, yüksek<br />
irtifa ve deniz seviyesindeki performanslarını incelediği araştırmasında, 1980 metrede<br />
uygulanan 10 günlük kamp öncesi, hemoglobin düzeyini 16,30 ± 0,61 g/100ml olarak<br />
bulurken , aynı grupla İzmir’de (0 m.) yaptığı 10 günlük kamp sonrası hemoglobin<br />
düzeyini, 14,48 ± 0,48 g/100ml olarak gözlemlemiştir. Aradaki bu fark istatistiksel<br />
açıdan anlamlı bulunmuştur.<br />
Savaş 17 ; deniz seviyesi ve yükseltide uygulanan interval antrenman programının,<br />
bazı fizyolojik parametrelere olan etkisinin tespiti isimli çalışmasında, yükseltiye<br />
çıkmadan alınan ilk ölçümde hemoglobin değerini <strong>13</strong>,2 ± 1,36 g/ml ; yükseltiden<br />
döndükten sonra ise 14,3 ± 1,25 düzeyinde tespit etmiştir. (p < 0,001) Aradaki bu fark<br />
istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur.<br />
Araştırmamız bulgularına göre; deney grubu üzerinde yüksek irtifaya çıkmadan<br />
önce alınan ilk ölçümde hemoglobin düzeyi, 14,47 ± 1,12 g/dl ; yüksek irtifadan<br />
dönüldükten sonra 15,80 ± 1,25 g/dl olarak gözlemlenmiştir (p < .01). Kontrol<br />
grubunda yapılan testlerde de, hemoglobin konsantrasyonu ilk ölçümde 15,36 ± 1,03<br />
g/dl olarak tespit edilmişken, son ölçümde bu değerin 15,53 ± 0,88 e çıktığı<br />
gözlemlenmiştir(p < .001).<br />
Literatür bilgileri; yükseltide kalınan süre ile hemoglobinde olan artışın doğru<br />
orantılı olacağını vurgularken, meydana gelen artışla kanın O2 taşıma kapasitesinin<br />
arttığını belirtmektedir. Araştırmacıların elde etmiş oldukları değerler, araştırmamız<br />
hemoglobin bulguları ile paralellik göstermektedir.<br />
Bu araştırma ile elde edilen sonuçlar şu şekilde sıralanabilir:<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
Lise Düzeyindeki Sedanter Erkeklerde Yüksek İrtifada Uygulanan Yoğun İnterval… 309<br />
1. Deney grubu üzerinde yapılan vücut ağırlığı ölçümlerinde, ilk ölçüm ve son ölçüm<br />
değerlerinde, istatistiksel açıdan anlamlı bir azalma tespit edilirken(p < .001),<br />
Kontrol grubunda istatistiksel açıdan anlamlı bir artış gözlemlenmiştir (p < .001).<br />
2. Deney grubunda, istirahat kalp atım sayısı üzerine yapılan ilk ve son ölçümlerinde,<br />
istatistiksel açıdan anlamlı bir azalma gözlemlenmiştir (p < .001). Kontrol<br />
grubunda da aynı şekilde anlamlı bir azalma tespit edilmiştir (p < .01).<br />
3. Deney ve kontrol grubu deneklerinin sistolik kan basıncı ölçümlerinde, ilk ve son<br />
değerler arasında, istatistiksel açıdan anlamlı bir düşüş tespit edilmiştir(p < .001).<br />
4. Deney ve kontrol gruplarında, diastolik kan basıncı üzerine yapılan ilk ve son<br />
ölçümlerde, istatistiksel açıdan anlamlı bir azalma tespit edilmiştir (p < .001).<br />
5. Deney grubundaki deneklerin hemoglobin konsantrasyonu üzerine yapılan<br />
ölçümlerde, ilk ve son ölçüm değerlerinde, istatistiksel açıdan anlamlı bir artış<br />
olduğu tespit edilmiştir(p < .01). Kontrol grubunda da yine aynı şekilde anlamlı bir<br />
artış söz konusudur(p < .001).<br />
Bu sonuçlar gözönünde bulundurulduğunda; yükseltide yapılan antrenmanların,<br />
kişinin fiziksel – fizyolojik performansını artırmada etkili bir yöntem olduğunu<br />
söylemek mümkündür.<br />
Kaynaklar<br />
1. Beaumont, W. V. ; Underkofler, J. ; At All : Erytrocyte Volume, Plasma<br />
Volume and Acid Base Changes in Exercise and Heat Dehydration, J. Appl<br />
Physiology, Vol : 50, No : 1, s. 125 - 126, 1981.<br />
2. Davitson, R.J.L. ; Robertson, J.D. ; At All : Hemotologial Changes Associated<br />
With Marathon Running, İnt. Journal Sports and Medicine, Vol : 8, No : 6, s. 19 –<br />
25, 1987.<br />
3. Doğar, A.V. : Yüksek İrtifada Yaşayan Elit Orta – Uzun Mesafe Koşucuların<br />
Yüksek İrtifa ve Deniz Seviyesindeki Fiziksel Performansları ile Çeşitli Kan<br />
Parametrelerinin Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sağlık<br />
Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı, Ankara – 1995.<br />
4. Doğar, A.V. ; Tamer, K. ; Erol, E. ; Günay, M. : Yüksek İrtifada Yaşayan Elit-<br />
Orta-Uzun Mesafe Koşucularının Yüksek İrtifa ve Deniz Seviyesindeki Fiziksel<br />
Performansları ile Çeşitli Kan Parametrelerinin Karşılaştırılması, Beden Eğitimi ve<br />
Spor Bilimleri Dergisi, Cilt-1, Sayı-1, s. 16 Ocak – 1996.<br />
5. Dündar, U. : Antrenman Teorisi, 2. Baskı, Bağırgan Kitabevi, s. 216 – 217,<br />
Ankara – 1995.<br />
6. Ergen, E. ve Diğerleri : Spor Fizyolojisi, Açıköğretim Fakültesi Yayını, Yayın<br />
No : 584, s. <strong>13</strong>9,Eskişehir, 1993.<br />
7. Ferezeu, J. ; Richalet, J. P. ; Coste, T. ; Rathat, C. : Changes in Plasma Lipids<br />
and Lipoprotein Cholesterol During a High Altitude Mountainering Expedition<br />
(4800 m), European Journal of Applied Physiology and Occupational Physiology,<br />
Vol : 57, No : 6, s. 740 – 745, Jul 1988.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal
310 Bilgehan BAYDİL<br />
8. Fox, E.L. ; Bowers, R.W. ; Foss, M.L. : The Physiological Basis of Physical<br />
Education and Athletics, Fourth Edition, Saunders Company, New York, 1988.<br />
9. Gökdemir, K. : Yükseltide Akut Fizyolojik Değişiklikler, Spor Hekimliği<br />
Kongresi, Antalya, Nisan 1999.<br />
10. Guyton, A.C. : Tıbbi Fizyoloji, (Textbook of Medical Physiology, 7. Edition),<br />
Çevirenler : Çavuşoğlu, H., Gökhan, N., Cilt : 2, Merk Yayıncılık, İstanbul – 1988.<br />
11. Günay, M. : Egzersiz Fizyolojisi, Bağırgan Kitabevi, s. 205 – 209, Ankara<br />
– 1998.<br />
12. Kamitomo, M. ; Longo, LD. ; Gilbert, RD. : Right and Left Ventricular<br />
Function in Fetal Sheep Exposed to Long Term High Altitude Hypoxemia, Am- J.-<br />
physiology, Vol : 262, No : 2, s. 262, 1992 Feb.<br />
<strong>13</strong>. Kaya, İ. : Yüksek İrtifada Yapılan Antrenmanların Kastamonu Beden Eğitimi ve<br />
Spor Yüksekokulu Öğrencilerinin Bazı Fiziksel Özellikleri ve Çeşitli Kan<br />
Parametreleri Üzerine Kronik Etkilerinin Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi,<br />
Gazi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim<br />
Dalı, Ankara, 2000.<br />
14. Kayser, B. : Nutrition and Energetics of Exercise at Altitude, Sports and Medicine<br />
, Vol : 17, No: 5, s. 309 – 323, May 1994.<br />
15. Lewine, BD. ; Gunderson, S.J. : Altitude Training Does Not İmprove Running<br />
Performance More Than Equivalent Training Near Sea Level in Trained Runners,<br />
Medicine Science in Sports and Exercise, Vol 24, No : 5, s. 569, May 1992.<br />
16. Özcan, O. ve Diğerleri : Yükseklikte Yapılan Antrenmanın Bazı Kan<br />
Parametreleri Üzerine Etkileri, Spor Hekimliği Dergisi, Cilt : 27, No :.2 s. 1<strong>13</strong> –<br />
119, 1992.<br />
17. Savaş, S. : Deniz Seviyesi ile Yükseltide Uygulanan Dayanıklılık<br />
Antrenmanlarının Bazı Fizyolojik Parametrelere Olan Etkilerinin Tespiti ve Üç<br />
Hafta Sonra Tekrarlanan Ölçüm Değerleri ile Karşılaştırılması, G.Ü. Kastamonu<br />
Eğitim Dergisi, Cilt : 8, No : 1,s. 207 – 216, Mart 2000.<br />
18. Zorba, E. ; Doğu, G. ; Ziyagil, M.A. : Yükseltiden Önce ve Sonra Bazı<br />
Fizyolojik Parametrelerdeki Değişiklikler, Spor ve Tıp Dergisi, Cilt : 12, Sayı : 2,<br />
s. 25-28, 1995.<br />
19. Wolski, L.A. ; MC Kenzie, D.C. ; Wenger, H.A. : Altitude Training For<br />
Improvements in Sea Level Performance: Is There Scientific Evidence of Benefit ?,<br />
Sports Medicine, Vol : 22, No : 4, s. 251 – 263, Oct. 1996.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1<br />
Kastamonu Eğitim Dergisi
YAZIM KURALLARI VE YAYIN İLKELERİ<br />
1. Bu dergide bir araştırmayı sonuçlarıyla yansıtan araştırma makaleleri ile<br />
bilimsel nitelikleri yüksek sayılabilecek tercümeler, bilimsel gözlem ve<br />
derleme yazıları yayınlanır.<br />
2. Makalenin başlığı metne uygun kısa ve açık ifadeli olmalı, büyük harflerle<br />
satır başından başlayarak yazılmalı ve bütün başlıklar kalın (bold) olmalıdır.<br />
3. Yazarların adı ve soyadı ünvan belirtilmeden başlığın 1cm altından satır<br />
başından itibaren ad küçük soyadı büyük harfle yazılmalıdır. Yazarın adresi<br />
1cm altında aşağıdaki düzene ve her ana kelimenin baş harfi büyük olarak<br />
yazılmalıdır (Bölümü, Fakültesi, Şehir, Ülke). Birden fazla yazar olması<br />
durumunda aynı adresli yazarlar alt alta yazıldıktan sonra, adres yazılır.<br />
4. Yazılar, kaynaklar, tablo ve şekiller ile birlikte en az 2 en çok 15 sayfa<br />
olmalıdır. Gerektiğinde yayın kurulu bu sayıyı arttırabilir.<br />
5. Şekil ve grafikler çini mürekkebi ile aydinger kâğıdına veya beyaz kuşe<br />
kâğıdına çizilmeli, resimler parlak fotoğraf katına siyah-beyaz ve net<br />
basılmış olmalı, eserde kullanılan grafik ve fotoğraflar da şekil olarak<br />
isimlendirilip, numaralandırılmalı ve altlarına şekil altı yazıları<br />
yazılmalıdır. Tabloların üstlerine tablo numarası ve yazıları yazılmalıdır.<br />
6. Dipnot vermek gerektiğinde rakam veya yıldız (*) kullanılmalıdır. Dipnot<br />
her sayfanın altına ana metinle bir çizgiyle ayrılarak yazılmalıdır.<br />
7. Çalışma herhangi bir kurumun desteği ile gerçekleşmiş ise kurumun adı ilk<br />
sayfa altına dipnot olarak yazılmalıdır.<br />
8. Eserin bölümleri mümkün ise: "Özet, metin, teşekkür (gerekli ise) ve<br />
kaynaklar" düzeninde olmalıdır.<br />
ÖZET<br />
Yazarın adından sonra iki aralık verilerek yazılır. 100 kelimeyi geçmeyecek<br />
şekilde yabancı dilde (İngilizce, Fransızca ya da Almanca) ve Türkçe yazılmalıdır.<br />
METİN<br />
Sunulan çalışmanın özlü anlatımı olup gerektiğinde birtakım numaralandırılmış<br />
alt bölümlerden oluşabilir. Örneğin; Giriş, Materyal ve Metot, Bulgular,<br />
Tartışma ve Sonuç veya Giriş, Teorik Eserler, Denetsel Çalışmalar, Tartışma ve<br />
Sonuçlar gibi.<br />
Mart 2005 Cilt:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Eğitim Dergisi
312 Yazım Kuralları ve Yayın İlkeleri<br />
KAYNAKLAR<br />
Kaynaklar metinde parantez içinde örneğin; (1) biçiminde numaralandırılıp<br />
belirtilmeli, metin sonunda tam sayfada ve metin içinde veriliş sırasına göre<br />
yazılmalıdır. Üçten fazla yazarlarda baştan 3 yazar ismi alınır, diğer isimler için<br />
Türkçe yayınlarda; ve diğerleri, yabancı yayınlarda; et al., ibaresi eklenmelidir.<br />
Yazar adı baş harflerden oluşur. Kitap, rapor, tez ve bildirilerde kelimelerin baş<br />
harfleri büyük, makalede ise ilk kelimenin baş harfi büyük diğerleri küçük<br />
yazılmalıdır.<br />
Örnek:<br />
1. Soyadı, A., Eserin Adı, Basıldığı Dergi/Kitap vs., Varsa (Cilt, Sayı, Sayfa),<br />
Basım Yeri, Tarih.<br />
2. Ayhan, R., Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Hukuki Mahiyeti, G.Ü. Hukuk<br />
Fakültesi Dergisi, C.I, Sayı:2, s.31-40, Ankara, 1997.<br />
9. Gönderilecek eserler IBM uyumlu bilgisayarda Microsoft Word kelime<br />
işlemcisi ile yazıtipini (font) Times New Roman ve yazıtipi boyutunu<br />
(punto) 10 kullanarak 3.5'luk diskete yazılmalıdır.<br />
10. Gönderilecek eserler A4 (210 × 297 mm) normundaki beyaz kâğıda<br />
üstten 2,5 cm, sağdan 4,5 cm, soldan 4 cm ve alttan 8,5 cm boşluk<br />
bırakılarak yazılmalıdır.<br />
11. Eserin yazıldığı 3.5'luk disket ve A4 normundaki beyaz kâğıda 3 adet çıktı<br />
dergi editörlüğüne verilmelidir. Yazışma adresine elektronik posta adresi de<br />
eklenmelidir.<br />
Not : Disketin okunamaması veya bozulması ihtimaline karşı makalenizi<br />
ayrıca ksef@gazi.edu.tr e-posta adresine gönderebilirsiniz.<br />
12. Makalenin dil kurallarına uygun olmasının sağlanması yazarına aittir.<br />
<strong>13</strong>. Düzeltmeler yazar tarafından yapılır.<br />
14. Dergiye gönderilecek makaleler için yazışmalar, "Gazi Üniversitesi<br />
Kastamonu Eğitim Fakültesi Dekanlığı 37200/KASTAMONU" veya<br />
ksef@gazi.edu.tr adresine yapılabilir.<br />
15. Bir yazının yayınlanmasına Yazı İşleri Müdürü (Editör) ve Yayın Kurulu<br />
(Editorial Board), hakemlerden gelecek raporları değerlendirerek karar verir.<br />
16. Dergiye gönderilen makaleler ister yayınlansın isterse yayınlanmamış olsun<br />
iade edilmez.<br />
March 2005 Vol:<strong>13</strong> No:1 Kastamonu Education Journal