09.06.2014 Views

Kıbrıslı Gençlik Dergisi - Reklam ajansı

Kıbrıslı Gençlik Dergisi - Reklam ajansı

Kıbrıslı Gençlik Dergisi - Reklam ajansı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Nur Karaman / nur_karaman@yahoo.com<br />

Kuklasını kaybetmiş çocuğun<br />

amansız çırpınışları<br />

Hayat oyundan ibaretti. Tüm<br />

oyuncaklar emrindeydi: Onlara istediği<br />

rolü veriyor, onları istediği gibi konuşturuyor,<br />

dilediğince oynatıyordu…<br />

Çeşit çeşit oyuncakları vardı:<br />

Çıngıraklar, pelüşler, düğmeleri olan ve<br />

istediğine basıp hoşa giden sesleri duyabileceği<br />

piyano, resimlerini gönlünce<br />

konuşturabileceği resimli kitaplar,<br />

bebekler, rotasını istediği yönde belirleyebildiği,<br />

oturup sürebildiği araba<br />

ve KUKLA! Evet, en çok bununla oynamayı<br />

seviyordu. Kukla, tüm bu sayılan<br />

oyuncaklardan dünyasına giren en son<br />

oyuncaktı. Diğerlerinin pabucu dama<br />

atılmıştı artık: Onun dünyası kuklasından<br />

ve kendisinden ibaretti.<br />

Niye diğerleriyle oynasındı ki?<br />

Çıngırakların çıkardığı sesler belliydi; sadece<br />

ritimde değişiklik yapılabiliyordu.<br />

Piyanonun ise oktavları hep sınırlıydı,<br />

yine aynı sesler! Resimli kitaplarda artık<br />

konuşturabilecek karakter kalmamıştı;<br />

onlar da kendini yineliyordu… Bebekler<br />

desen! Bebek ne yapardı ki? Yemek<br />

yerdi, gülümserdi, uyurdu, boşaltıma<br />

geçerdi… Yine mi döngüler? “Arabaya<br />

da bak! Tamam, rotamı kendim belirleyebiliyorum<br />

da, bu duvarlar ötelerine<br />

geçmeme izin vermiyorlar… Kapıdan<br />

bahçeye çıkıyorum; orada da dikenli<br />

teller! Her şey pek bir sınırlandırılmış!”<br />

Çocuğumuz kontrolü dışında gelişen<br />

olaylara gelemiyor… Her şey onun<br />

istediği gibi olmalı. İstediği yere gitmeli,<br />

istediği sesi duymalı ve çıkaralı, dilediği<br />

eylemi yaptırabilmeliydi oyuncaklarına…<br />

Tüm bunların olabilmesi için oyuncaklar<br />

stabil olmalıydı; aynı kalmamalıydı.<br />

Herhangi bir değişime uğramaları<br />

durumunda her şey kontrolden çıkabilirdi,<br />

duymaktan hiç hoşnut olmayacağı<br />

çığlıkları duyabilirdi. Bu durağanlık da<br />

sıkıyordu ama onu! Bu oyuncaklardan<br />

ne istediğini kendi de bilmiyordu; piyanoda<br />

seslerin dizilişini değiştirerek<br />

farklı ezgiler yakalayabilmeyi de tabii…<br />

Eee, malum! 4 yaş çocuğu! İşlem öncesi<br />

dönemde; eylemleri düşünceye dayalı,<br />

ama yetişkinlerde görülmesi beklenen<br />

anlamda bir mantıktan söz edilemiyor.<br />

Nesnelerle ilgili semboller geliştiriyor:<br />

Bir tahta parçası, bebek olabiliyor. Annesiyle<br />

arasında geçen bir diyalogdan<br />

bahsettiğimde daha iyi anlayacaksınız:<br />

Anne, “Çocuğum elmanı iki parçaya mı<br />

böleyim, yoksa dört parçaya mı? Nasıl<br />

yemek istersin?” Çocuk: “Anne iki parçaya<br />

böl, dört parça bana çok geliyor, yiyemiyorum.”<br />

Oyuncaklara döndüğünde,<br />

onların gelişim ve değişimi diye bir şey<br />

söz konusu olamazdı! Onlar cansızdı ve<br />

sadece ona aitti. Değişim ancak onun<br />

istediği zamanda, mekânda ve düzeyde<br />

yaşanabilirdi.<br />

Amaann neyse! Zaten artık kuklası<br />

vardı… Boyanmamış, ayrıntıları<br />

işlenmemiş, saf tahtadan ibaret. Tüm<br />

soyunmuşluğu ve çıplaklığıyla karşısındaydı.<br />

Eklem yerlerini de oynatabiliyordu,<br />

biliyor musunuz? Ne âlâ! Bu, piyano<br />

gibi pille de çalışmıyordu, ömrü hemencecik<br />

bitemezdi; pili azaldığında sesini<br />

kısıp ona baş da kaldıramazdı. Ona istediği<br />

kıyafetleri giydirebilir, değişik yapışkanlılarla<br />

yüzüne maske geçirebilir,<br />

onu dilediği cinsiyete büründürebilirdi.<br />

Hayat ne de güzeldi tanrım!!!<br />

“Sahnede sadece kuklam ve ben! Kâh<br />

annem olup beni sarıp sarmalıyor, kâh<br />

arkadaşım olup bana sırdaşlık yapıyor,<br />

kâh kölem olup sorumluluklarımı benim<br />

yerime yerine getiriyor… Onu çok<br />

seviyorum. Dünya yansa umurumda<br />

değil! Benim dünyam bana yeter!”<br />

Bunları söylerken kuklanın tahtadan<br />

yapıldığını, bu tahtanın değişik eylemlere,<br />

rollere, maskelere büründükçe<br />

aşınabileceğini, onu zorladığından üzerinden<br />

yontular, talaşlar çıkabileceğini<br />

42<br />

aklının ucundan bile geçirmiyordu. Şey<br />

de vardı tabii düşünmedikleri arasında:<br />

Evdeki masa bile üzerine bardaklar konuldukça,<br />

hava ve çeşitli kimyasallarla<br />

temasa geçtikçe değişime uğruyordu.<br />

Yani kuklası sandığı gibi cansız ve stabil<br />

değildi. Onun da kendine has bir benliği<br />

vardı. Unuttuğu en önemli şeylerden<br />

biri de –tam da “dünya yansa vız gelir”<br />

derken- dünya yandığında, ateş sıçradığı<br />

anda en kolay yanabilecek şeylerden<br />

birinin de kuklası olduğuydu…

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!