08.10.2014 Views

Selçuklu İktidarının Belirlenmesinde Rol Oynayan Güçler ve ...

Selçuklu İktidarının Belirlenmesinde Rol Oynayan Güçler ve ...

Selçuklu İktidarının Belirlenmesinde Rol Oynayan Güçler ve ...

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

22 • TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ<br />

yince, bu işten sorumlu görevliyi (han-sâlar) huzuruna çağırarak, onu ağır sözlerle<br />

azarladı. Sofra sorumlusu, “Şiddetli soğuklardan <strong>ve</strong> buzun fazlalığından avcılar<br />

ava çıkamadılar” diyerek, özür diledi. Buna karşılık Ayaba, sofra sorumlusuna,<br />

“Derhal şehri arayıp keklik bulsunlar. Eğer bundan sonra sofrada keklik eti göremezsem,<br />

o cahil başına neler geleceğini sen düşün!”, şeklinde çıkıştı 46 . Bu tehdit, tesirini<br />

hemen göstermiş, Seyfeddîn Ayaba’nın emri derhal yerine getirilmiştir.<br />

Artık, Beylerbeyi Seyfeddîn Ayaba, azametin <strong>ve</strong> kibrin doruk notasında bulunuyordu.<br />

Devlet işlerinde tek <strong>ve</strong> en yetkili kişi durumundaydı. Hiç kimse<br />

ondan izinsiz Sultanın yanına yaklaşamıyordu. Kaynağın ifadesiyle, “bütün komutanlar,<br />

onu kendilerinin başkanı <strong>ve</strong> büyüğü olarak görmekteydiler. Bunlar, her türlü<br />

işte önce onun görüşünü alırlar <strong>ve</strong> ona göre davranırlardı. Saray görevlilerinden hiç<br />

kimse, ona karşı gelmeye cesaret edemiyordu” 47 . Özetle söylememiz gerekirse,<br />

Seyfeddîn Ayaba <strong>ve</strong> ekibi, sarayı tamamen kontrolleri altına almış bulunuyorlardı.<br />

Sultan Alâeddîn Keykubâd’ın iktidarı ise, onların gölgesinde kalıyordu 48 .<br />

Öte yandan, Sultan Alâeddîn Keykubâd, Ayaba <strong>ve</strong> onunla birlikte hareket<br />

eden komutanların tutum <strong>ve</strong> davranışlarından dolayı çok rahatsız idi. İktidarını<br />

tahdît <strong>ve</strong> tehdit eden bu güçlere karşı, içinde derin bir kin <strong>ve</strong> nefret duymaktaydı.<br />

Fakat Sultan, bu komutanların güçlerinden çekindiği için açık bir tepki<br />

ortaya koyamıyor, onları görevlerinden alamıyordu. Ancak, bu durumu ortadan<br />

kaldırmak için fırsat kolluyor, olumsuz bir gelişmeye meydan <strong>ve</strong>rmemek<br />

için de dikkatli davranıyor, onlarla iyi geçinmeye çalışıyordu. Bu arada, devlet<br />

adamlarının <strong>ve</strong> komutanların devlet hizmetinde gayretlerinin azlığından sık sık<br />

dem vuruyor, alçak perdeden de olsa onları eleştiriyordu. Buna karşılık<br />

Seyfeddîn Ayaba <strong>ve</strong> ekibi de boş durmuyordu. Sarayda kurdukları istihbarat<br />

ağı ile Sultanı devamlı kontrol ediyorlar <strong>ve</strong> onun kendileri hakkında söylediği<br />

her şeyi anında haber alıyorlardı. Buna rağmen onlar, Sultan ile aralarında hiçbir<br />

şey yokmuş gibi hareket ediyorlar, dışarıya karşı saygı <strong>ve</strong> hizmette kusur<br />

göstermedikleri şeklinde bir görüntü <strong>ve</strong>riyorlardı 49 .<br />

46<br />

İbn Bîbî, 1956: 203 vd.; 1996: I, 222; Tevârîh-i Âl-i Selçûk, 1902: IV, 188.<br />

47<br />

İbn Bîbî, 1956: 265; 1996: I, 283; Selçuknâme, 2007: 86; Tevârîh-i Âl-i Selçûk, 1902: IV, 272.<br />

48<br />

Seyfeddîn Ayaba <strong>ve</strong> ekibinin ortaya koydukları tutum <strong>ve</strong> davranışların bir benzeri Kanunî<br />

Sultan Süleyman’ın <strong>ve</strong>zir-i a‘zamı İbrahim Paşada görülmüştür. İbrahim Paşa, devşirme yoluyla<br />

saraya alınmış Rum kökenli bir âilenin çocuğu idi. Zekasının kıvraklığı, uyumluluğu,<br />

dürüstlüğü <strong>ve</strong> iyi hizmetleri ile Kanunî’nin dikkatini çekmiş, kısa sürede yükseltilerek, <strong>ve</strong>zir-i<br />

a‘zamlık makamına getirilmiştir. Kanunî, bu devşirme paşaya gü<strong>ve</strong>nmiş <strong>ve</strong> geniş yetkiler tanımıştır.<br />

Bu durum İbrahim Paşanın başını döndürmüş, onda “efendisinin efendisi” olma ihtirası<br />

uyandırmıştır. Bunun üzerine Kanunî, İbrahim Paşayı feda etmek zorunda kalmıştır.<br />

49<br />

İbn Bîbî, 1956: 265; 1996: I, 283; Selçuknâme, 2007: 86; Tevârîh-i Âl-i Selçûk, 1902: IV, 272.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!