Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
04 Ali<br />
Joseph Roth’dan<br />
bir bayapt<br />
Emirolu<br />
22<br />
Hafzann kuytularnda<br />
Marcel Proust<br />
A. Esra Yalazan<br />
08<br />
Ferid el-Ensâri’den<br />
bir vefa <strong>roman</strong><br />
Metin Karabaolu<br />
16<br />
DENEME<br />
Ali Çolak<br />
Hilmi Yavuz’dan<br />
yeni denemeler:<br />
Hüzün ve Ben<br />
18<br />
DÜÜNCE<br />
Kerim Balc<br />
Tark Ramazan’n<br />
gözünden Arap<br />
uyan<br />
20<br />
NCELEME<br />
Turan Karata<br />
Deliliin sra d<br />
tarihi<br />
26<br />
SÖYLE<br />
Celâl Fedai<br />
Dergâh sohbetleri<br />
kitaplat<br />
Yazarn<br />
niyeti<br />
kitabn<br />
ksmeti<br />
LLÜSTRASYON: CEM KIZILTU<br />
42<br />
USTA GÖZÜYLE<br />
rfan Külyutmaz<br />
&<br />
Recai Güllapdan<br />
ZAMAN GAZETESÝ’NÝN ÜCRETSÝZ AYLIK KÝTAP EKÝDÝR. YIL:8 SAYI:88 6 MAYIS 2013 PAZARTESÝ
Avrupa’yı fetheden şehzadenin şehâdetle zirveleşen şanlı hikâyesi.<br />
Mahmut Açıl<br />
13,5x21 cm / 200 Syf./ 8,90<br />
Dediğini yapar, engel tanımazdı. Vereni bilir, buyruğuna baş koyardı.<br />
Bir gece seccadesini denize saldı, Osmanlı’yı suyun ötesine taşıdı.<br />
Kendisi varamasa da İstanbul’u Fatih’ine hazırladı.<br />
www.yitikhazine.com<br />
Yitik Hazine Yayınları bir Kaynak Kültür Yayın Grubu kuruluşudur.<br />
Bütün Kitapçılarda
KA PAK 10<br />
YAZARIN NYET, KTABIN KISMETi<br />
Bilincin çevre yolu 09<br />
nsan aklnn karmak yasalar 21<br />
Osmanl ve Avrupa: Hayranlk ve çatma 31<br />
Biraz masal, epeyce <strong>roman</strong>, tam bir siyer 32<br />
ark’ta Kafkaesk bir mahkeme 33<br />
Ölüm: Ne bir an önce ne sonra 34<br />
Modernizmin ac meyveleri 35<br />
Enkaz ortada kald, devletin baca hâlâ krk 36<br />
Sâmiha Ayverdi, daha yakndan 36<br />
Kur’an’n bilime gösterdii ufuk 38<br />
Nakremlerin stanbul’u… 39<br />
Türkiye’de bisikletin tarihi 40<br />
06<br />
19<br />
24<br />
28<br />
Samet Aaolu’nun<br />
edebiyat<br />
dünyasna dair<br />
anlarn bir araya<br />
getiren lk Köe<br />
yeni basmyla okura ulat.<br />
Kitapta edebiyatmzn önemli<br />
yazarlar hakknda artc<br />
bilgiler yer alyor.<br />
Prof. Cihan<br />
Okuyucu, Sütun<br />
Yaynlar’ndan<br />
çkan Nâbî:<br />
Mütefekkir<br />
Bir airin Roman adl<br />
kitabnda, 17. yüzyln büyük<br />
airini <strong>roman</strong> türü içinde<br />
anlatmay deniyor.<br />
ABD’de<br />
yaymlanan,<br />
Sadakat Kadri<br />
imzal Heaven on<br />
Earth adl kitap,<br />
slam hukukunun dünden<br />
bugüne uzanan serüvenini ve<br />
dünyann çeitli ülkelerindeki<br />
uygulan biçimlerini inceliyor.<br />
amatac Suçlular<br />
ve Daha Fazlas,<br />
dünyaca ünlü 11<br />
kurmaca<br />
ustasndan<br />
öyküleri ve bir çizgi hikâyeyi<br />
bir araya getiriyor. Çok farkl<br />
konularla ilgili ironik<br />
öyküler yer alyor kitapta.<br />
Proust’tan ilhamla<br />
Y<br />
üzyln en büyük yaptlarndan<br />
(belki de en büyüü) saylan<br />
Marcel Proust’un Kayp Zamann<br />
zinde serisi tam 100 yl önce<br />
yaymlanmaya balamt. Bu ayki<br />
kapak dosyamza ilham verense<br />
100. ylnda Proust’un bayapt<br />
deil, yazar hakknda geçtiimiz<br />
haftalarda okura sunulan bir kitap oldu. Fransa’da<br />
yaymlanan Tout Contre Sainte-Beuve adl inceleme,<br />
Proust’un hangi edebi türde yazaca konusunda<br />
yaad bir ikilemi gün yüzüne çkaryordu.<br />
Bundan hareketle, niyet edilenden farkl türde<br />
ortaya çkan eserler hakknda bir kapak hazrladk.<br />
Musa rek, balad metni zamanla baka bir<br />
türe çeviren isimleri derledi, yazarlarmz da<br />
görüleriyle katkda bulundu. lginç ve bol malzemeli<br />
bir dosya çkt ortaya.<br />
Proust demiken, Fransz yazarn geçtiimiz günlerde<br />
iki farkl yaynevince ve farkl çevirilerle<br />
yaymlanan Hazlar ve Günler’ini A. Esra Yalazan<br />
tantyor. Bu saynn bir baka edebi bayapt ise<br />
Joseph Roth’un Radetzky Mar. Hilmi Yavuz’un<br />
denemelerini Ali Çolak, Michael W. Dols’un deliliin<br />
tarihi üzerine ilginç kitabn Turan Karata, Dergâh<br />
dergisinin kitaplaan orta sayfa sohbetlerini Celâl<br />
Fedai deerlendirdi.<br />
Daha fazlas Kitap Zaman’nn sayfalarnda...<br />
yi okumalar.<br />
FEZA GAZETECÝLÝK AÞ ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ: ALÝ AKBULUT<br />
GENEL YAYIN MÜDÜRÜ: EKREM DUMANLI GENEL YAYIN MÜDÜR<br />
YARDIMCISI: MEHMET KAMIÞ GENEL YAYIN EDÝTÖRÜ: ALÝ ÇO LAK<br />
EDÝTÖR: CAN BAHADIR YÜCE GÖRSEL YÖNETMEN: FEVZÝ YAZICI SAYFA<br />
TASARIM: AHMET BÝÇER SORUMLU MÜDÜR VE YAYIN SAHÝBÝNÝN<br />
TEMSÝLCÝSÝ: HAYRÝ BEÞER REKLAM GRUP BAÞKANI: MELH KILIÇ<br />
REKLAM SATIÞ DREKTÖRÜ: ALÝ DEMÝRHÝSAR, REKLAM SEK TÖR<br />
YÖNETÝCÝSÝ: EREN ENES REKLAM SEKTÖREEL UZMANI: MELEK TINMAZ<br />
YAYIN TÜRÜ: YAYGIN SÜRELÝ ADRES: ZAMAN GAZETESÝ 34194<br />
YENÝBOSNA-ÝSTANBUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX) FAKS: 0212 454 14 96<br />
REKLAM TEL: 0212 454 82 47 BASKI: FEZA GAZETECÝLÝK A.Þ TESÝSLERÝ<br />
HTTP://KÝTAPZAMANÝ.ZAMAN.COM.TR<br />
E-POSTA: KÝTAPZAMANÝ@ZAMAN.COM.TR<br />
HER AYIN ÝLK PAZARTESÝ GÜNÜ YAYIMLANIR<br />
twitter.com/kitap_zamani<br />
facebook.com/kitapzamanicom<br />
29<br />
30<br />
34<br />
37<br />
Büyük usta<br />
Balzac’n snrl<br />
bir mekân ve az<br />
sayda karakterle<br />
hayal ve gerçei<br />
kaynatrd <strong>roman</strong><br />
Séraphite, smet Birkan’n<br />
çevirisiyle dilimizde ilk kez<br />
okurla bulutu.<br />
Murat Gül, Modern<br />
stanbul’un<br />
Douu adl<br />
çalmasnda, bir<br />
dönemin saltanat<br />
ehrinin ihmal edili ve ykl<br />
öyküsünü anlatyor. Kitapta<br />
Kemalist mimari politikalarn<br />
çarpc örnekleri var.<br />
Siyaset felsefesi<br />
üzerine incelemeleri<br />
bulunan<br />
Raymond<br />
Geuss’un,<br />
Habermas ve Frankfurt<br />
Okulu’nun çalmalarn ele<br />
ald Eletirel Teori ksa ama<br />
tartmaya deer bir kitap.<br />
Casus<br />
<strong>roman</strong>larnn<br />
ustas John le<br />
Carré dilimize<br />
Hain adyla<br />
kazandrlan <strong>roman</strong>nda bu<br />
kez Sovyet sonras dönemde<br />
özelletirmelerle zengin olan<br />
‘oligark’lar anlatyor.
KÝ TAP ZAMANI<br />
ROMAN<br />
mparatorluk düerken<br />
Avusturyal yazar Joseph Roth’un bayapt saylan ve dilimizde ilk<br />
kez yaymlanan Radetzky Mar, bir ailenin üç kuak hikâyesini<br />
anlatyor. Roman, adn Johann Strauss’un Avusturyal Mareal<br />
Joseph Radetzky von Radetz’e ithaf ettii eserden alm.<br />
RADETZKY MARI, JOSEPH ROTH, ÇEV.: AHMET ARPAD, CAN YAYINLARI, 416 SAYFA, 24 TL<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
A<br />
AL EMROLU<br />
vusturyal yazar ve gazeteci<br />
Joseph Roth’un<br />
bayapt saylan Radetzky<br />
Mar, adn Johann Strauss’un<br />
Avusturyal Mareal Joseph Radetzky<br />
von Radetz’e ithaf ettii bir eserden<br />
alyor. Sezin Öney’in belirttiine göre,<br />
bu mar ilk çalndnda Avusturyal<br />
askerler ayaklarn vurarak elik etmiler.<br />
Bugün bile Viyana’da ayaklarla<br />
tempo tutarak bu müzie elik<br />
etme gelenei o günün ansna sürdürülüyor.<br />
Özellikle bu beste Viyana’da<br />
Konzerthaus’taki geleneksel yeni yl<br />
konserinin son parças olarak çalnd-<br />
nda seyirciler alklayarak ve ayaklaryla<br />
ritim tutarak bu âdeti devam ettirmekte.<br />
Joseph Roth ayn aileden üç<br />
kiinin hikâyesi üzerinden Avusturya-<br />
Macaristan mparatorluu’nun çökü-<br />
ünü anlatrken sklkla bu mara atfta<br />
bulunuyor. Romandaki geçilerde<br />
kahramanlar bir anlna durup marn<br />
sesine kulak veriyor sklkla.<br />
ÜÇ KUAIN HKÂYES<br />
Joseph Roth, Avusturya-Macaristan<br />
mparatorluu’na bal, arlkl nüfusun<br />
Yahudi olduu Galiçya’nn bir kasabasnda<br />
doar. Katld I. Dünya Sava<br />
onun <strong>roman</strong>larnda savala ilgili<br />
etkileyici gözlemlere yer vermesini<br />
salar. Roth, 1939’da Paris’te yoksulluk<br />
ve borç içinde ölür. Bütün bu bilgileri<br />
verdim, çünkü yazarn biyograsi, en<br />
önemli eseri saylan Radetzky Mar’n<br />
daha iyi anlamak için kullanl ipuçlar<br />
sunuyor bize. Çadalarnn sklkla<br />
anlatt bir dönemi onlardan farkl<br />
bir ekilde, dahas artc bir öngörüyle<br />
kaleme alm Roth.<br />
Radetzky Mar, Trotta ailesinin<br />
üç kuak hikâyesini anlatyor.<br />
1859 ylnda yaanan Solferino Meydan<br />
Sava’nda genç bir temen olan<br />
Joseph Trotta, imparator I. Franz<br />
Joseph’in hayatn kurtarr. Bu olay,<br />
imparator kadar genç temen için de<br />
bir dönüm noktas olur. Temen ksa<br />
sürede ter eder, çok geçmeden de<br />
yapt kahramanlk ders kitaplarna<br />
girer. Artk ‘Solferino Kahraman’ diye<br />
anlacak olan temen için baka bir<br />
mücadele balar. Yapt kahramanlk<br />
fazla abartlmtr ve ders kitaplarnda<br />
bu ekilde yer almay istemez.<br />
Temenin ksa sürede köylü geçmi-<br />
inden hzla koparak ayrcalkl bir snfa<br />
geçiine tanklk ederiz. Görünürde<br />
hiçbir sorun yoktur. Habsburg hanedannn<br />
üyesi olan imparator güçlü,<br />
bünyesinde pek çok halk barndran<br />
imparatorluk hiç yklmayacakm<br />
gibi dimdik ayaktadr. Özellikle dede<br />
Trotta’nn hikâyesinin anlatld ilk<br />
bölümlerde <strong>roman</strong>, köylü geçmiinden<br />
ksa sürede kopup soylular snfna<br />
dâhil olan Solferino Kahraman’nn<br />
gündelik hayatna odaklanr daha çok.<br />
4<br />
Joseph Roth (1894-1939)<br />
BR MPARATORLUUN ÇÖKÜÜ<br />
Bir aile <strong>roman</strong> gibi görünen ancak<br />
dolayl olarak bir imparatorluun<br />
hikâyesini anlatan Radetzky Mar’nn<br />
ikinci bölümünde, oul Baron Franz<br />
von Trotta’ya çeviririz bakmz. Oul<br />
Trotta, tpk ouldan ola geçen imparatorluk<br />
gibi, babasndan kendisine<br />
kalan bir kahramanlk hikâyesinin<br />
hem nimeti hem de arl altnda ya-<br />
ar. Trotta ailesinin kaderi ile Habsburg<br />
monarisinin öyküsü iç içe geçer.<br />
Baba Trotta, kendi babas gibi asker olmak<br />
yerine sivil memurluu seçer ve<br />
ksa sürede o da babasnn yapt kahramanln<br />
karl olarak bölge valili-<br />
ine kadar yükselir. mparatorlukta çözülme<br />
ve sarslma emareleri de bu bölümden<br />
itibaren balar.<br />
Roman, dede ve baba Trotta’dan ziyade<br />
torun Carl Joseph von Trotta’nn<br />
hikâyesine odaklanr. Torun Trotta<br />
da tpk Solferino Kahraman dedesi<br />
gibi subay olur. Ancak bir kahramanlk<br />
hikâyesi yoktur genç subayn.<br />
Hatta sk sk ordudan ayrlmay düünür.<br />
Görevli olduu snr boylarndaki<br />
askerî birlikte karlat kimi çarpklklar<br />
bu krini daha da kuvvetlendirir,<br />
ancak kendisine nasl bir yön tayin<br />
edeceini bilemez genç Trotta. Savan<br />
eli kulandadr ve askerler snr<br />
boyundaki kumarhanede durmadan<br />
kumar oynayp Yahudi tefecilere borçlanmaktadrlar.<br />
Pe pee asker intiharlar<br />
yaanr. Genç torun bir yüzbaya<br />
kel olmas yüzünden skntya düer<br />
ve yal imparator sayesinde hapisten<br />
kurtulur. Bu, Trotta ailesi ile hanedanln<br />
son karlamas olacaktr. mparator<br />
yalanmaktadr, devlet yklmann<br />
eiine gelmitir. Güçlü oldu-<br />
u sanlan monari adm adm çözülmektedir.<br />
Ancak bütün bunlar bir bir<br />
anlatmaz Joseph Roth; ana hikâyesini<br />
bir ailenin üzerine kurar ve Slovenyal<br />
köylü ailesinin yükseli ve çöküüyle<br />
imparatorluun çöküünü paralel olarak<br />
takip etmemizi ister.<br />
FAZMN AYAK SESLER<br />
1932 ylnda tamamlanan Radetzky<br />
Mar, bir aile üzerinden imparatorluun<br />
hikâyesini anlatrken, bir yandan<br />
da faizmin ayak seslerini daha o<br />
günlerden duyabilmemiz için pek çok<br />
iaret brakr bize. Tpk Stefan Zweig<br />
gibi, Joseph Roth da gündelik yaamdaki<br />
küçük iaretler yardmyla, yaklaan<br />
tehlikeyi haber verir. Nasyonal<br />
Sosyalizm’in ayak sesleri <strong>roman</strong> kahramanlarnn<br />
gündelik kouturmalarndaki<br />
yalan ve hileler arasnda kendini<br />
sklkla hissettirir. Dahas <strong>roman</strong>n<br />
sonlarna doru beliren kumarhane<br />
öesi, o zamana kadar güçlü imgelerin<br />
arkasna saklanan kiiliklerin birer<br />
birer ortaya çkmasn salar. Yazarn<br />
gücü tam da bu noktada devreye<br />
girer. Unutulmaz kahramanlar<br />
yardmyla toplumu bir arada tuttu-<br />
u söylenen ama içten içe ayn toplumun<br />
altn oyan yalanlar teker teker<br />
karmza çkarr Roth. Öte yandan,<br />
daha önceleri Radetzky Mar’n duyar<br />
duymaz heyecanlananlarn, ayaklaryla<br />
tempo tutanlarn says artk<br />
daha azdr. Çökü, mara tempo tutanlarn<br />
azl veya isteksizliiyle belli<br />
eder kendini. Slovenyal bir köylü ailesiyken<br />
soylulua ter etmi Trottalar<br />
çöküe doru ilerlerken, imparatorlu-<br />
un irtifa kayb ötekine göre daha hzldr.<br />
Nitekim bir süre sonra hepimizin<br />
tarih kitaplarndan bildii o ünlü olay<br />
yaanr: Avusturya Veliaht Prensi bir<br />
Srp tarafndan öldürülür ve I. Dünya<br />
Sava patlak verir.<br />
Joseph Roth, Radetzky Mar’nda<br />
bu önemli olay yerine, tek tek bireyler<br />
üzerinden sava öncesinde yaananlar<br />
anlatyor bize. Tarihçilerin srarla yineledikleri<br />
olaylardan ziyade gündelik<br />
hayatta mayalanan çok daha kuvvetli<br />
duygular üzerinden, Avrupa’nn eski<br />
deerlerine vedasn resmediyor. Asl<br />
sava ve çöküün çok daha önce baladn<br />
hatrlatarak...
KÝ TAP ZAMANI<br />
ANI<br />
Sra d edebiyat hatralar<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Samet Aaolu’nun edebiyat dünyasna dair anlarn bir araya getiren<br />
lk Köe yeni basmyla okura ulat. Kitapta Tanpnar’dan Sait<br />
Faik’e, Sabahattin Ali’den Memduh evket Esendal’a kadar edebiyatmzn<br />
önemli isimleri hakknda artc bilgiler yer alyor.<br />
LK KÖE, SAMET AAOLU, YAPI KRED YAYINLARI, 120 SAYFA, 10 TL<br />
S<br />
ÖMER AYHAN<br />
amet Aaolu’nun lk<br />
Köe’sini uzun süredir<br />
aryordum. Basks yllar<br />
önce biten kitabn izini sürerken<br />
talihim yaver gitmedi, ona sahaflarda<br />
da bir türlü rastlayamadm. Edebiyat<br />
hatralar zahmetsiz çeker ilgimizi.<br />
Özneldir öznel olmasna ama biz merakl<br />
okurlar baka mecralarda duyamayacamz<br />
bilgilerle, ilginç anekdotlarla kolayca<br />
batan çkarr.<br />
lk Köe geçtiimiz günlerde yeni<br />
basmyla okura sunuldu. Samet<br />
Aaolu’nun bizde fazla örnei bulunmayan<br />
atmosfer öykülerine ve usta ii<br />
denemelerine âina olduumdan beklentim<br />
yüksekti. Zaman zaman parltl<br />
pasajlar sunmasna ramen, kitaptan<br />
dil açsndan beklediim lezzeti alamadm.<br />
Aaolu önsöz ilevi gören giri<br />
yazsnda Babamdan Hatralar ve Babamn<br />
Arkadalar adl kitaplarn “hikâye<br />
çenisiyle” kaleme aldn söylüyor.<br />
lk Köe ise daha gündelik bir dille<br />
yazlm. Kitabn bir baka<br />
problemi de kimi<br />
edebi portrelerin<br />
ksa tutulmu<br />
olmas. Bir-iki sayfa ayrd yazarlarla<br />
belli ki fazla terik-i mesaisi olmayan<br />
Aaolu, haliyle clz portreler de kaleme<br />
alm. Bununla birlikte lk Köe daha önce<br />
ulaamadm için hayanmama yol<br />
açan ilginç bir okuma deneyimi sundu.<br />
NAHD SIRRI ÖRK: ‘MÜSLÜMAN<br />
OLMASAM NTHARI DÜÜNÜRDÜM’<br />
Demokrat Parti’nin on yllk iktidarnda<br />
bakan olarak görev alan Aaolu, her ne<br />
kadar bu kitab birkaç ciltlik siyasi anlarndan<br />
ayr tutsa da, öncesi ve sonrasyla<br />
Yassada’daki kasvetli günler, öte yandan<br />
Aaolu’nun nüfuzundan yararlanmak<br />
isteyen yazarlarn mektuplar siyaset<br />
tarihimizin kimi bilinmeyen noktalarn<br />
da aydnlatyor. lk Köe önemli bir hatralar<br />
toplam. Neden önemli Öncelikle<br />
Aaolu kendisine gelen mektuplarn<br />
hemen hepsini saklam, dosyalayp arivine<br />
kaldrm. imdi nerede bu mektuplar<br />
bilemiyoruz, dilerim gün görürler.<br />
Sözgelimi, Aaolu’na mektup gönderenlerden<br />
biri, yeteneinin hakk dirhemle<br />
verile verile günümüzde biraz olsun<br />
anlan, kayp <strong>roman</strong>larnn bir bölümü<br />
yakn zamanda yaymlanan Nahid<br />
Srr Örik: “O derece perian olmu, yorulmu,<br />
hayattan korkmu bir haldeyim<br />
ki, eer bir elin beni azimle kurtaracan<br />
hissetmesem geçireceim daha korkunç<br />
ve çaresiz günlerde cinnetin pençesine<br />
dümekten artk korkuyorum.<br />
Müslüman olmasam<br />
intihar düünürdüm.”<br />
Samet Aaolu (1909-1982)<br />
TANPINAR KADIN DÜMANI MIYDI<br />
Ahmet Hamdi Tanpnar, edebiyatmzn<br />
en çok tartlan yazarlarndan. Günlükleri,<br />
tartmalarn odan yazdklarndan<br />
kiiliine kaydrmt. Aaolu, yazara<br />
ayrd sayfalarda tartmalar alevlendirecek<br />
cümleler kurmu. Tanpnar, Ankara<br />
Erkek Lisesi’nde Aaolu’nun edebiyat<br />
hocasym. Ona efkatle yaklamasna<br />
ramen sert hükümleri var Aaolu’nun.<br />
Yazarn sonu ac biten ümitsiz ak<br />
hikâyesinden dem vuran Aaolu, onun<br />
buhranl bir gününde dersi kesip kadnlar<br />
melek yüzlü, canavar ruhlu eytanlar<br />
diye anlatmasn anyor ve öfkesini<br />
ac ak hikâyesine balyor. Aaolu’nun<br />
Tanpnar’n yazdklarna bak da oldukça<br />
artc: “Tanpnar’n yazdklarnda<br />
felsefe; his, düünce, vezin ve kelimelerin<br />
ahengine zorla sokulmu kelimeler gibi<br />
hâkimdi. nsan aryordu, ama<br />
bulamyordu. iirde ise ilkgençlik yllarmn<br />
hatralar arasnda küçücük bir yeri<br />
olan Kemalettin Kâmi’den [Kamu] daha<br />
ileri gidememiti bence.”<br />
ESASLI BR SAT FAK PORTRES<br />
Bu tespitlerin benim için artcl<br />
Tanpnar’n edebiyat ve düünce dünyamzdaki<br />
yeriyle snrl deil. Eserlerinde<br />
Dostoyevski etkisi tad söylenen Aaolu,<br />
öykülerinde sk sk yer verdii marazi<br />
karakterler, gerçeküstüne göz krpan<br />
temalar ve kurduu atmosferle bana<br />
Tanpnar’ anmsatmtr. Sait Faik’e ayrd<br />
sayfalarda akllara durgunluk verecek<br />
bir bomba daha patlatyor Aaolu. Sait<br />
Faik’i hakkn vererek bir istisna saymakla<br />
birlikte, öykü türüne ilikin söyledikleri de<br />
yenir yutulur cinsten deil: “Hikâyeyi her<br />
zaman edebiyatn gecekondusu saydm.<br />
Yaz sanatnn büyüklük ve derinliine<br />
ancak iirle, <strong>roman</strong>la varlyor.” Bu sözleri<br />
sarf eden Aaolu’nun kurmaca alannda<br />
sadece öykü kitaplar yazmasna ve karln<br />
alamamsa da öykülerinde gösterdii<br />
baarya bilmem ne demeli Sait Faik<br />
hakknda bugüne kadar saysz an, anekdot,<br />
inceleme okumusunuzdur; Aaolu,<br />
birkaç sayfada bize belki hepsinden<br />
daha esasl bir Sait Faik portresi sunuyor.<br />
‘Y KOMÜNST OLAMADIK,<br />
BAR Y BR BURJUVA OLAYIM’<br />
Edebiyat üzerine düüncelerinde kanmca<br />
baltay sk sk taa vuran Aaolu, yakndan<br />
tand yazarlar ele alrken iyi bir<br />
gözlemci olduunu hissettiriyor. Ve tabii<br />
siyasetle hemhal olan yazarlarn dramlar,<br />
gülünecek halleri, yanardöner tavrlar<br />
kitapta geni yer tutuyor. Tek parti döneminin<br />
(tabirimi mazur görün, iirlerine<br />
ainaysanz zaten biliyorsunuz) akakç<br />
airi Behçet Kemal Çalar’n, devran dönünce<br />
Demokrat Parti’den milletvekili<br />
aday olmak için kulisleri yoklayp<br />
Aaolu’na mektup yazmasnn trajikomik<br />
hikâyesi; edebiyatmzn, karanlk<br />
güçlerce öldürüldüü Aaolu tarafndan<br />
da ima edilen deerli yazar Sabahattin<br />
Ali’nin her frsatta burjuvalardan<br />
nefretini dile getirip bir yandan da burjuvaziye<br />
özgü zevkler için harcad paralar,<br />
hatta kinci Dünya Sava’nda zeytinya<br />
ticareti yapt duyulunca, “yi komünist<br />
olamadk, bari iyi bir burjuva olaym.”<br />
deyii; yine tek parti döneminde<br />
genel sekreterlik yapan Memduh evket<br />
Esendal’n son derece netameli mistik<br />
milliyetçilii, lk Köe’nin birbirinden ilginç<br />
sayfalarnda okurunu bekliyor.<br />
Sait Faik<br />
6<br />
Ahmet Hamdi Tanpnar
KÝ TAP ZAMANI<br />
ROMAN<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Bir vefa <strong>roman</strong><br />
2009 ylnda vefat eden Fasl âlim Ferîd el-Ensârî, ömrünün son döneminde<br />
Bediüzzaman’ anlatan biyografik bir <strong>roman</strong> kaleme almt. te o<br />
<strong>roman</strong> Son Süvari adyla Türkçeye kazandrld. Yazarn Üstad’a gönül<br />
borcunu ödedii kitap, bir ‘vefa <strong>roman</strong>’ diye nitelenebilir.<br />
SON SÜVAR, FERÎD EL-ENSÂRÎ, ÇEV.: AL ÜNSAL-YUSUF DEMRTA, AHDAMAR YAYINLARI, 272 SAYFA, 10 TL<br />
Ö<br />
METN<br />
KARABAOLU<br />
zellikle düünce alannda<br />
tarihe iz brakm büyük simalarn<br />
<strong>roman</strong>n yazmann çok zor bir<br />
i olduunu düünüyorum. Bana göre<br />
bu, bir dava adamnn, mesela bir önderin,<br />
bir aktivistin, bir siyasi liderin veya bir<br />
padiahn <strong>roman</strong>n yazmaktan çok daha<br />
zor. O düünceler hangi zeminde, hangi<br />
ruh halinde ortaya çkt, nasl geliti, nasl<br />
davrana/eyleme dönütü, nasl birbirini<br />
izleyip sistemli ve kapsaml bir dü-<br />
ünce örgüsüne, büyük resme ulald;<br />
bunlarn hepsini birden bir <strong>roman</strong>da<br />
anlatmak kolay i deil. Genilii ve derinliiyle,<br />
hele ki ortaya çk öyküsüyle<br />
bu düünce bütününü<br />
anlatmann<br />
zorluu bir yana,<br />
‘eylem’den ziyade<br />
‘düünce’ye odakl<br />
bir <strong>roman</strong>da olay<br />
akn ve sürükleyicilii<br />
salamak<br />
Ferîd el-Ensârî (1960-2009)<br />
bakmndan da<br />
ilave bir zorluk söz<br />
konusu...<br />
Bu bakmdan,<br />
büyük bir düünürün<br />
bütün hayatn kuatan bir <strong>roman</strong><br />
kri bana uzak geliyor. ahsen,<br />
böyle bir düünürün hayatndan bir kesite,<br />
düüncesinden önemli bir noktaya<br />
odaklanan <strong>roman</strong>larn yahut onun hayatnn<br />
ve düüncesinin dönütürücü<br />
etkisine muhatap olmu baka bir insan<br />
üzerinden o düünürü anlatan metinlerin<br />
daha yerinde bir tercih olaca<br />
kanaatindeyim. Sonuç itibar ile büyük<br />
bir düünür tek bir <strong>roman</strong>la deil, ancak<br />
bir <strong>roman</strong>lar bütünü içerisinde gereince<br />
anlatlabilir.<br />
Fasl yazar ve âlim Ferîd el-Ensârî’nin<br />
Bediüzzaman üzerine yazd Son<br />
Süvari isimli <strong>roman</strong> okurken bu dü-<br />
ünceler zihnime sürekli elik etti. Bilhassa<br />
son be yldr Bediüzzaman’n<br />
Eski Said’den Yeni Said’e dönüündeki<br />
dinamikleri anlamaya odaklanan;<br />
bu dönüümdeki ipuçlarn, anahtar<br />
olaylar, kavramlar ve bak açlarn<br />
çözümlemeye çalan biri olarak,<br />
Bediüzzaman’n <strong>roman</strong>na niyet etmi<br />
yazarn çok zor bir ie giritiini görebiliyordum:<br />
Bakalm karmza ne çkacak<br />
Bediüzzaman’n bir bütün olarak<br />
hayat m anlatlacak Tek <strong>roman</strong>da<br />
bu hayat serüveni anlatlrken kritik dönemeçler,<br />
anlam yolculuklar ve keier<br />
ne derece yanstlabilecek Düünceleri<br />
mi öne çkacak Bediüzzaman’n, bu dü-<br />
üncelerinden beslenen eylemleri mi<br />
Kitabn sayfalar arasnda ilerledikçe,<br />
bataki düüncemin teyidini görmü<br />
oldum. Bediüzzaman hakkndaki genel<br />
biyograk malumatn <strong>roman</strong> kalb içerisinde<br />
aktarld, onun hayatna dair<br />
genel resim veren bir <strong>roman</strong>. Açkças,<br />
bugüne kadar karma çkanlara benzer<br />
ekilde, ‘Bediüzzaman <strong>roman</strong>’ denildi-<br />
inde beklentilerime cevap veremeyen<br />
bir <strong>roman</strong>...<br />
ARAP DÜNYASINA TANITMAK ÇN...<br />
Bununla birlikte, <strong>roman</strong> yazan ismin<br />
kendi serencamn ve öncelikli okuyucu<br />
kitlesini düündüümde, kitap<br />
farkl düüncelere kap aralad benim<br />
için. Son Süvari, Bediüzzaman’ ve<br />
eserini anlamak için onlarca yldr çaba<br />
gösteren insanlar asl muhatap kabul<br />
ederek yazlm bir <strong>roman</strong> deildi.<br />
Bu durumdaki insanlarn beklentilerini<br />
karlamak da deildi asl hede.<br />
Bediüzzaman’, onu henüz gere-<br />
ince ve yeterince tanmam bir dünyaya,<br />
Arapça konuan müminlere tantabilme<br />
endiesiyle kaleme alnmt.<br />
Bediüzzaman’n hayatna dair genel<br />
bir malumat verebilmeyi hedeiyordu.<br />
Dahas, acelesi olan bir yazarn eseriydi.<br />
Zira yazar, çok yal denilecek durumda<br />
olmasa bile, Bediüzzaman’ nispeten<br />
geç tandn düünen bir isimdi<br />
ve ölümün her an gelebileceini insana<br />
yakînen hissettiren bir hastalkla imtihan<br />
olunuyordu. Yani Son Süvari acelesi<br />
olan, ölüm gelmeden bu yadigâr tamamlamak<br />
isteyen, bir anlamda kendisi<br />
gibi Arapça okuyan ve yazan mümin<br />
kardelerine bu emaneti brakarak ölmeyi<br />
arzulam bir yazarn <strong>roman</strong>.<br />
Kitap, üçü de hayatlarndaki büyük<br />
dönüümü Bediüzzaman’a ve Risale-i<br />
Nur’a borçlu üç isme; Fethullah Gülen<br />
Hocaefendi ile Bediüzzaman’n talebelerinden<br />
merhum Mustafa Sungur<br />
aabeye ve Mehmet Frnc aabeye<br />
atarla balyor. Ferîd el-Ensârî’nin<br />
Bediüzzaman’ anlama yolculuunda<br />
bu üç ismin belirleyici bir konumda<br />
olduunu böylece daha <strong>roman</strong><br />
balarken anlyoruz. Sonrasnda<br />
stanbul’a yolculuunu dile getiriyor<br />
yazar. Derken, Bediüzzaman’n sureti<br />
ve sîreti yazarn muhayyilesine misar<br />
oluyor ve anlatcnn kendi yaadklar<br />
ile Bediüzzaman’dan iittikleri<br />
<strong>roman</strong> boyunca birbirine elik ediyor.<br />
Bir bakma Bediüzzaman, Ferîd<br />
el-Ensârî’ye kendisini anlatyor.<br />
Bediüzzaman kendisine konu-<br />
urken, mümkün olduunca, Bediüzzaman’n<br />
eserlerinde veya talebelerinin<br />
hatratnda mevcut eyleri ona söyletmeye<br />
çalyor yazar. Belki bir istisnas,<br />
Fethullah Gülen Hocaefendi ile<br />
Bediüzzaman’ buluturduu sahne.<br />
Böyle nadir istisnalar dnda, yazar bizzat<br />
Bediüzzaman’n risalelerde yer alan<br />
otobiyograk cümlelerinden hareketle<br />
onu anlatyor; araya kendi düüncelerini,<br />
Bediüzzaman’n hayatnn ve düüncelerinin<br />
kendi iç dünyasndaki yanklarn<br />
serpitiriyor.<br />
Bunun, <strong>roman</strong> Arapça aslndan<br />
okuyacak olan öncelikli muhataplara<br />
Bediüzzaman’ kendi dilinden anlatma<br />
gibi önemli bir katk salad açk. Ama<br />
Türkçe tercüme söz konusu olunca, yazarn<br />
kendi cümlelerinin Türkçe tercümesi ile<br />
Bediüzzaman’n risalelerden iktibas edilmi<br />
özgün ifadeleri bir üslup farkll oluturuyor<br />
ki bunun, kitabn Türkçe çevirisini<br />
Arapça aslna göre edebi açdan zayattn<br />
hissediyorum. Ama burada, muhtemelen<br />
bu problemi tespit etmelerine ramen,<br />
mütercimlerin Bediüzzaman’n özgün<br />
ifadelerini olduu gibi aktarma hassasiyetini<br />
‘edebi hassasiyet’e tercih etmelerini<br />
de anlaytan öte takdirle karladm<br />
belirtmeliyim.<br />
‘VEFA MANDANDIR’<br />
Sonuçta, Bediüzzaman’ hakkyla, dü-<br />
üncesinin bütün genilii ve derinli-<br />
iyle anlatma bakmndan beklentileri<br />
karlamaktan uzak olan Son Süvari,<br />
öte yandan, hem yazlmas hem yaymlanmas<br />
itibar ile bir ‘vefa <strong>roman</strong>’<br />
olarak yer ediyor benim iç âlemimde.<br />
ki açdan vefa <strong>roman</strong>: (1) Ömrünün<br />
son döneminde Bediüzzaman’ tanm<br />
ve ondan çok istifade etmi bir ismin,<br />
ölümü ensesinde hissettiren ar<br />
bir hastalk hengâmnda ona olan gönül<br />
borcunu ifade edebilme gayreti ve<br />
hatta ‘acelesiyle’ yazm olmas hasebiyle;<br />
(2) bir süre sonra vefat etmi bu<br />
ismin <strong>roman</strong>nn, bu yazda dile getirdiim,<br />
hem yazld artlar hem öncelikli<br />
hedef kitlesi itibar ile Türkçe tercümesinin<br />
yaynnda söz konusu zorluklara<br />
karn merhum Ferîd el-Ensârî’ye<br />
de vefann nianesi olmasyla.<br />
Romann son sayfasna ulatmda<br />
belki aradm bulamadm. Ama <strong>roman</strong>a<br />
ve Türkçe tercümesinin nerine elik<br />
eden bu ‘vefa’ boyutu, kitab benim nazarmda<br />
bal bana deerli klyor. Zira<br />
çok az bilinen ama ümmete mal olmas<br />
gereken hadisin bildirdii üzere: “Vefa<br />
imandandr; vefa imandandr.”<br />
8
KÝ TAP ZAMANI<br />
ROMAN<br />
Bilincin çevre yolu<br />
Belçikal yazar Henry Bauchau, Türkçeye kazandrlan beinci<br />
<strong>roman</strong> Çevre Yolu’nda yaln ve ruha nüfuz eden bir dille insann<br />
iç dünyasna eiliyor. Romann yal anlatcs, ölümün adeta yok<br />
sayld günümüzü berrak bir üslupla tasvir ediyor.<br />
ÇEVRE YOLU, HENRY BAUCHAU, ÇEV.: SOS DOLANOLU, METS YAYINLARI, 216 SAYFA, 16,50 TL<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
DMEHMET ÖZTUNÇ<br />
ünyada ya ortalamasnn<br />
artmasyla birlikte<br />
yallk da edebiyattaki,<br />
sanattaki yerini daha güçlü bir<br />
biçimde alyor. Artk daha yal anlatclardan<br />
<strong>roman</strong>lar, hikâyeler okuyoruz.<br />
Belki de modern hayata geçile,<br />
çekirdek ailede dedeler etrafndaki<br />
torunlarn yerini bugün yal<br />
yazarlarn yaptlar etrafnda öbeklenen<br />
okurlar alyor ve yallk yeniden<br />
hikâye anlatcs rolü üstleniyor.<br />
Son dönemlerde okuduum birçok<br />
<strong>roman</strong>da yal anlatclarla karlamam<br />
böyle düünmemi salamken<br />
Çevre Yolu’ndaki yal anlatcyla bu<br />
kanm enikonu pekiti.<br />
Çevre Yolu, Belçikal yazar Henry<br />
Bauchau’nun dilimize kazandrlan<br />
beinci <strong>roman</strong>. Yazarn bu <strong>roman</strong>nda<br />
da psikanaliz, yaama ve insana<br />
bakn merkezi. Çünkü Bauchau<br />
iyi bir <strong>roman</strong>c olmann yan sra psikanaliz<br />
ve sanat üzerine dersler veren,<br />
terapistlik yapan bir psikanalist.<br />
Élisabeth Roudinesco, Her eye ve<br />
Herkese Kar Lacan adyla Türkçeye<br />
çevrilen kitabnda psikanalizle Yahudi<br />
sorunu arasnda bir tür sebepsonuç<br />
ilikisi kurar ve “Yahudi sorunu<br />
düünülmeden bir psikanaliz tarihi<br />
yazlamaz.” der. Bauchau’nun<br />
<strong>roman</strong>nda iki bamsz hikâye, her<br />
iki hikâyede de yer alan anlatc dolaymnda<br />
tek bir yatakta akyor. Bir<br />
tarafta 1944’te Naziler tarafndan<br />
29 yandayken öldürülen direniçi<br />
Stephane’n, dier tarafta 1980’li yllarda<br />
kanser tedavisi gören ve yaamn<br />
yitiren Paule’ün hikâyesi...<br />
9<br />
NSANIN ÖLÜM KARISINDA ÇARESZL<br />
Stephane anlatcnn gençlik arkada,<br />
Paule gelinidir. Bauchau, Stephane’n<br />
ölümü üzerinden Nazizmi, Paule’ün<br />
hastal dolaymnda ise ölüm karsnda<br />
hayatn ve insann çaresizliini,<br />
zavallln anlatr. Anlatc daha <strong>roman</strong>n<br />
ilk sayfasndan itibaren zihninin<br />
derinliklerine doru uzun ve karanlk<br />
yolculuklar yapar. Bu yolculuklar<br />
genellikle cesaretine hayranlk<br />
duyduu dac Stephane ile ilgilidir.<br />
En derin uçurumlardan dalarn zirvelerine<br />
trmanan bu cesur adam sudan<br />
ve boulmaktan çok korkmaktadr.<br />
Alman igali srasnda Nazilere<br />
kar büyük bir direni gösterir ve<br />
Nazi subaynn bile hayranln kazanr.<br />
Yakalanr, bir süre sonra idam<br />
mangasnn önüne çkarlr ama kendisine<br />
ate edilmesine frsat vermeden<br />
kenardaki suyun içine atlar. Bauchau<br />
asla yarglamayan, tamamen<br />
anlamaya çalan sükûnetli diliyle<br />
insann güçlü taraar kadar zayf<br />
yönlerini de gösteriyor. Nazi subaynn<br />
Stephane’dan bahsederken,<br />
“Su onun cehennemiydi, ate de benim<br />
cehennemim olacak.” sözü kötülüün<br />
sert kabuuna oldukça sert bir<br />
biçimde vuran bir darbe gibidir.<br />
Bauchau, ölümün adeta yok sayld<br />
günümüz dünyasn insann<br />
içine ileyen bir berraklkla anlatyor.<br />
Ama ölümün yok saylmas beraberinde<br />
hayatn yokluunu da getirmitir.<br />
Hastane odasndaki televizyonda<br />
Wimbledon tenis turnuvasndan<br />
bir maç seyreden yal anlatc,<br />
“Oyun bunun neresinde, zevk<br />
bunun neresinde Yalarna ramen<br />
mücadelenin, neenin girdabna kaplm<br />
gençler deil onlar. Her ey tkr<br />
tkr iliyor, olabildiince denetim<br />
altnda, onlar çamzn turnuva<br />
övalyeleri, hâlâ an ve eref için<br />
ama en çok para için çarpyorlar.”<br />
derken, ölmenin imkânszln ise<br />
çok daha yakc bir ironiyle anlatyor:<br />
“Yalandm bakalarndan örendim.<br />
Artk bir çocuk olmadm, bir<br />
delikanl olmadm bakalarndan<br />
örendiim gibi. Bakalar olmazsa<br />
ölmez miyim acaba”<br />
BLNCN KATMANLARINDA<br />
Dostoyevski’nin <strong>roman</strong>lar, özellikle<br />
de Karamazov Kardeler, Freud’un<br />
baba katillii hakkndaki en temel<br />
bavuru kitaplarndandr. Freud bu<br />
durumu, “nsan ruh yaamnn betimlenmesi,<br />
yazarn balca egemenlik<br />
alan olarak bilimsel psikolojinin öncülüünü<br />
yaptn gösterir.” sözüyle<br />
ifade ediyor. Henry Bauchau sanki<br />
bu iddiay tersinden sarmçasna bilimsel<br />
psikolojinin hazr tezlerine kant<br />
olabilecek bir <strong>roman</strong> yazm. Ama<br />
bu çabas ne <strong>roman</strong>n sakatlam ne<br />
de <strong>roman</strong> türüne sadakatini sarsm.<br />
Romandaki air, yazar ve ayn zamanda<br />
terapist olan anlatc bu yönüyle<br />
de Bauchau’nun yaamndan<br />
izler tayor. Yal <strong>roman</strong>c Bauchau,<br />
yaln ve ruha nüfuz eden bir<br />
dille insann iç dünyasn kurcalyor;<br />
okura, hayata bir kez daha bakmay<br />
salk verirken kendini görebilmenin<br />
imkânszln da imliyor.
KÝ TAP ZAMANI<br />
KAPAK<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Yazarn niyeti, kitabn ksmeti<br />
Bir yazar, kaleme ald eserin türüne ne zaman karar verir lk cümle kurulurken tür<br />
mutlaka belli midir yoksa yaznn ak m onu belirler Metin hangi aamada ekillenir<br />
Edebiyat tarihinde, balad metni zamanla baka bir türe çeviren J. D. Salinger,<br />
William Faulkner, Thomas Mann, Ernest Hemingway, Kemal Tahir, Henry James, Joseph<br />
Conrad, Sabahattin Ali, James Joyce ve Orhan Pamuk gibi pek çok yazar var.<br />
E<br />
MUSA REK<br />
debi türler arasndaki snrn<br />
gittikçe daha da effaat<br />
bir çadayz; artk<br />
edebiyat türlerini kesin çizgilerle ayrmak<br />
mümkün deil. Eletirmen René<br />
Wellek’in dedii gibi, “Zamanmzn hemen<br />
hemen bütün yazarlar için tür farkllklarnn<br />
bir önemi kalmamtr. Snrlar<br />
sürekli ihlâl edilmekte, türler birletirilmekte<br />
ya da iç içe geçmekte, eski türler<br />
atlmakta ya da dönütürülmekte, yeni<br />
türler oluturulmaktadr.” Yazma sürecinde<br />
kukusuz yazar için en önemli<br />
ey, anlatmak istedii konuya ve elindeki<br />
malzemeye uygun yaznsal biçimi<br />
bulmak. Mesela Ahmet Hamdi Tanpnar,<br />
“iir, söylemekten ziyade bir susma<br />
iidir.” der ve ekler: “te o sustuum<br />
eyleri hikâye ve <strong>roman</strong>larmda anlatrm.<br />
Onun için mümkün olduu kadar kapal<br />
âlemler olmasn istediim iirlerimin<br />
anahtarlarn <strong>roman</strong> ve hikâyelerim verir.”<br />
Yazarndan çkp okurla buluan kitaplarn<br />
üzerine ilitirilen ‘tür’ etiketi, o<br />
eserin edebiyat tarihinde yer alaca snf<br />
belirlerken, okur da Alman kuramc<br />
Wolfgang Iser’n deyiiyle, bu kod öe<br />
vastasyla bir beklenti içine girer, kendini<br />
o türün snrlarna göre hazrlar.<br />
METN HANG AAMADA EKLLENR<br />
Bunun öncesinde yazarn yaad kararszlklardan,<br />
metnin hangi hallere dönütüünden<br />
ve yazlan metnin ne aamada<br />
ekillendiinden biz okurlarn çou zaman<br />
haberi olmaz. Yazar ya hayattayken<br />
iin asln söyler ya da yazarn ölümünden<br />
sonra terekesindeki bir mektupta, günlü-<br />
ünde metne nasl balad, eserin türünde<br />
herhangi bir deiiklie gidip gitmedii<br />
aça çkar. Bunlarn da ötesinde<br />
kitabn türü bir ekilde kendini dipte<br />
hissettirir. Özellikle öykü olarak balayp<br />
daha sonra <strong>roman</strong>a dönüen kitaplarda<br />
yazarn dolgu ve süslemeleri kitabn tasarlanan<br />
ilk eklini ele verebilir.<br />
ZAMAN ÇNDE TÜRÜ DEEN KTAPLAR<br />
Geçtiimiz haftalarda Fransa’da yaymlanan<br />
Tout Contre Sainte-Beuve adl kitap,<br />
Marcel Proust hakknda ilginç bir bilgiyi<br />
gün yüzüne çkard. Kitabn yazar Donatien<br />
Grau’nun verdii bilgiye göre Proust,<br />
eletirmen Sainte-Beuve’e kar yazd<br />
ünlü metni <strong>roman</strong> biçiminde mi, klasik<br />
Marcel Proust<br />
Jorge Luis Borges<br />
Ernest Hemingway<br />
10<br />
bir deneme olarak m, yoksa ölmü annesine<br />
mektup üslubuyla m yazacana<br />
karar veremez. Sonuçta bir deneme/eletiri<br />
kitab ortaya çkar. Edebiyat tarihinde<br />
öykü, <strong>roman</strong>, iir veya oyun yazmak niyetiyle<br />
baladklar metinler zamanla baka<br />
bir türe dönüen J. D. Salinger, William<br />
Faulkner, Thomas Mann, John Updike,<br />
John Steinbeck, Ernest Hemingway,<br />
Kemal Tahir, Henry James, Joseph Conrad,<br />
Sabahattin Ali ve James Joyce gibi<br />
pek çok yazar var.<br />
Yazma sürecinde yaanan bu deiiklii<br />
kendi iradesiyle yapanlarn yan sra<br />
metni yaymlanmadan önce eine, dostuna,<br />
yayncsna gösterip kitabnn türünü<br />
deitirmeye karar veren yazarlara<br />
da rastlamak mümkün. Bu örneklere<br />
geçmeden önce yazlan metnin hangi<br />
aamada ekillendiine, türlerin kesiti-<br />
i ve birletii alanlara yazarlarn gözünden<br />
bakmakta yarar var.<br />
BORGES:<br />
‘LK CÜMLEY BULDUUMDA ANLARIM’<br />
Usta yazar Jorge Luis Borges hangi türde<br />
yazacan önceden bilmediinden bahseder:<br />
“lk cümleyi bulduumda anlarm<br />
ancak; ilk cümle, biçimi oluturduunda.<br />
Sonra aradm ritmi bulur ve de vam<br />
ederim.” Yazmaya balamadan önce ne<br />
istediini anlayncaya kadar beklediini<br />
söyleyen T. S. Eliot için bir tiyatro oyunu<br />
yazmakla iir yazmak arasnda epey<br />
fark vardr: “Duygularm kendim için<br />
sözcüklere döktüm diyebilirsiniz bir iirle.<br />
Sözcüklerdeki, hissettiklerimden yansyanlardr.<br />
Ayn zamanda iirde kendinizi<br />
seslendiriyorsunuz ki bu çok önemli.<br />
Kendi söyleyeceiniz ekilde yazyorsunuz,<br />
halbuki bir oyunda durum böyle<br />
deil, yazdklarnzn bilmediiniz baka<br />
insanlar tarafndan seslendirileceini en<br />
bandan öngörmelisiniz.”<br />
Her kare yerli yerine oturduktan sonra<br />
yazmaya baladn söyleyen Tomris<br />
Uyar yine de her eyin deiebileceinden,<br />
alabora olabileceinden söz eder ve<br />
bunu sanattaki risk payna balar. Edebiyatta<br />
türler aras bir etkileim alanna iaret<br />
eden Uyar, türlerin kesitii yeri “ya-<br />
amn kendisi” olarak tanmlar. Fakat<br />
yine de türü o tür yapan baat öelerin<br />
bulunduunu düünür. Öykü için seçilen<br />
bir konunun bir <strong>roman</strong>a dönütürebilecek<br />
kadar iyi olmas gerektii savna<br />
kar çkan Edith Wharton ise bu yakla-<br />
mn ortaya sadece ‘bodur’ bir <strong>roman</strong> çkaraca<br />
görüündedir. ngiliz yazar Rosamond<br />
Lehmann da her metnin kendi<br />
ritmini, sesini oluturduunu söyler. Günümüzde<br />
pek çok <strong>roman</strong>n ksa öykülerle<br />
iirildiini belirten Lehmann, iyi bir <strong>roman</strong>n<br />
ksa öykü olarak tasarlanamayaca-<br />
n, çünkü böyle bir sktrmann mümkün<br />
olamayacan belirtir.<br />
Her metnin bir göndermeler mozai-<br />
inden olutuunu söyleyen Jale Parla’ya<br />
kulak verelim: “Yazarn önemsedii yazn<br />
gelenei bu mozaiin çerçevesini oluturur.<br />
Bizim için bu saptamalarn önemi udur:<br />
Herhangi bir yazn türüyle, o tür içinde<br />
yazlm yapt arasndaki ilikinin karmak<br />
dinamizminin vurgulanmasdr.<br />
Yazn türleri asla duraan kalplar deildir.<br />
Sürekli deiim içindedir.”<br />
MALZEME KISA ÖYKÜYE SIMAYINCA…<br />
Dünya edebiyatnda, metnini yazarken<br />
farkl bir türe çeviren isimlerden ilk akla<br />
gelen, Ernest Hemingway. Usta yazar da<br />
tpk Borges gibi, yazma sürecinde her zaman<br />
deiim ve hareket olduunu dü-<br />
ünür. Baka bir deyile, onun için her<br />
ey hareket halindedir. Çanlar Kimin çin<br />
Çalyor’un gidiatn önceden bildiini ve<br />
yazacaklarn ayn gün tasarlayp kaleme<br />
aldn söyleyen Hemingway, Ya Hep Ya<br />
Hiç ve Irmaktan Öteye Aaçlarn çine adl<br />
<strong>roman</strong>larnn ikisine de ksa öykü olarak<br />
balar. Ya Hep Ya Hiç’in ilk iki bölümü iki<br />
ayr öyküdür aslnda ve yazar üçüncü bölümü<br />
yazdktan sonra bunlar birletirip<br />
<strong>roman</strong> haline getirir. Hemingway’in Silahlara<br />
Veda <strong>roman</strong> da bir öykü olarak<br />
tasarlanr; metin gittikçe geniler ve alt ay<br />
sonunda <strong>roman</strong>n ilk tasla ortaya çkar.<br />
Silahlara Veda yazarn en iyi kitaplarndan<br />
biri olarak deerlendirilir.<br />
Yazma sürecinde tür deiikliine giden<br />
bir baka isim, William Faulkner.<br />
Nobelli yazar yüzyln klasikleri arasna<br />
girmi ünlü <strong>roman</strong> Ses ve Öfke’ye<br />
öykü olarak balar aslnda. Peki, Ses ve<br />
Öfke nasl yazlmtr, yazarn tür deitirmeye<br />
zorlayan nedir Faulkner’dan<br />
dinleyelim: “Beynimde bir resim olarak<br />
balad. O zaman sembolik oldu-<br />
unu fark etmedim. Resim, küçük bir<br />
kzn armut aacnda oturduu çamurlu<br />
bir aaç eviydi, orada bir pencereden<br />
büyü kannesinin cenazesini görebiliyor<br />
ve aada bekleyen erkek kardelerine<br />
neler olduunu anlatyordu. Kim olduk-
KÝ TAP ZAMANI<br />
KAPAK<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
larn ve ne yaptklarn, kzn donunun<br />
nasl çamurlandn anlatmaya balaynca<br />
hepsinin ksa öyküye smayaca-<br />
n anladm, ancak bir kitaba sard.”<br />
JOYCE’UN KARARSIZLII VE ULYSSES<br />
Tür kararszlar listesinde dikkati çeken<br />
bir baka usta, James Joyce. Ulysses’i ilk<br />
kez 1906’da, Roma’da bir bankada çalrken<br />
Dublinliler’e eklenecek bir öykü olarak<br />
düünür Joyce, fakat bu öyküyü hiçbir<br />
zaman yazmaz. Bunun yerine, 1914’te<br />
metni <strong>roman</strong> eklinde tasarlar ve ayn yl<br />
kitab yazmaya koyulur. Ulysses 1918’de<br />
ABD’de çkan Little Review dergisinde<br />
dizi eklinde yaymlanmaya balar. Joyce<br />
bir yandan <strong>roman</strong>n yazarken bir yandan<br />
da metin üzerinde deiiklikler yapmaya<br />
devam eder. Ulysses, dergide yayn<br />
sürerken, 1920’de ilginç bir ekilde yasaklanr<br />
ve <strong>roman</strong> 1922’de raarda yerini alr.<br />
Pek çok kez tiyatro sahnesine ve lme<br />
uyarlanan Frankenstein’n yazm hazrlklar<br />
da dikkat çekici bir hikâyeyi barndrr.<br />
Mina Urgan’n anlattna göre,<br />
Frankenstein’n yazar Mary Shelley<br />
1816’nn yaznda, Lord Byron ve doktoru<br />
Polidöri ile Cenevre’de buluur. Sürekli<br />
yamur yadndan canlar sklan üç<br />
isim, Byron’un önerisi üzerine birer korku<br />
öyküsü yazmaya karar verirler. Henüz<br />
19 yanda olan Mary o gece bir rüya görür.<br />
Gerisini Urgan’dan dinleyelim: “Dü-<br />
ünde solgun yüzlü genç bir bilim adam,<br />
bir masann üstüne eilmi, bir insan yaratmaya<br />
çalyor; masann üstündeki yaratk<br />
da canlanr gibi oluyordu. Bu düten<br />
esinlenen Mary Shelley, Frankenstein’<br />
ksa bir öykü olarak yazd. Ama ei Shelley,<br />
yazdn beenip onu yüreklendirdi-<br />
i için bu ksa öykü bir <strong>roman</strong>a dönütü.”<br />
Joseph Conrad yazmaya hangi türde<br />
balayaca konusunda en kararsz yazarlardan<br />
biri saylabilir, zira Lord Jim <strong>roman</strong>n<br />
uzun öykü; Under Western Eyes adl<br />
novellasn ise ksa öykü niyetiyle kaleme<br />
alr. Thomas Mann da en az Conrad kadar<br />
kararszdr. Usta yazar, Büyülü Da’<br />
ve Buddenbrooklar’ ünlü eseri Venedik’te<br />
Ölüm gibi birer novella olarak yazmaya<br />
balar ama bu niyeti gerçeklemez. Buddenbrooklar<br />
600 küsur, Büyülü Da ise 700<br />
küsur sayfalk birer <strong>roman</strong>a dönüür.<br />
ROMANA ÇEVRLP ÇOK SATAN KTAP<br />
Thomas Mann ve Joseph Conrad’n<br />
dâhil olduu ‘kararszlar cemiyeti’ne eklenecek<br />
bir baka isim Henry James’tir.<br />
Yazarn 1909’da bir oyun olarak kurgulad<br />
The Outcry pek ilgi görmez. James<br />
daha sonra bu eseri asl kurgusuna sadk<br />
kalarak, mekânlar ve karakterleri<br />
daha detaylandrarak yeniden yazar. Talih<br />
bu ya, rabet görmeyen eser 1911’de<br />
<strong>roman</strong> olarak yaymlandnda yazarn<br />
en önemli çalmalar arasna girer<br />
ve epey ilgi görür. Hatta James’in en çok<br />
satan kitaplarndan biri olur. Yazarn türünü<br />
deitirdii bir baka kitab da Altn<br />
Kase adl <strong>roman</strong>dr. Metni novella olarak<br />
kurgulayan Henry James krini de-<br />
itirir ve kitab 480 sayfalk uzunca bir<br />
<strong>roman</strong> eklinde yaymlar.<br />
Emile Zola’y eserini baka bir türde<br />
yaymlamaya zorlayan ise dönemin<br />
Fransa’sndaki tiyatro yönetimleridir.<br />
lk <strong>roman</strong>larndan biri olan Madeline<br />
Ferat’ önce bir tiyatro oyunu eklinde<br />
yazar Zola, fakat oyun kapsn çald<br />
tiyatrolar tarafndan kabul edilmez. Bunun<br />
üzerine metni <strong>roman</strong> olarak yaymlamaya<br />
karar verir. Kitap epey ilgi görür.<br />
Madeline Ferat bu ilgiden sonra sahneye<br />
uyarlanr. Sir Walter Scott da önünü alamayan<br />
kararszlardandr. St. Valentine’s<br />
Day adl eserini ksa öykü olarak tasarlasa<br />
da metin üç kitaplk seri halinde yaymlanan<br />
bir <strong>roman</strong>a dönüür. Chuck<br />
Palahniuk da David Fincher tarafndan<br />
sinemaya uyarlanan Dövü Kulübü’ne<br />
öykü olarak balar, sonra kitab geniletip<br />
<strong>roman</strong> olarak yaymlar. Filme uyarlanan<br />
Baba adl <strong>roman</strong>yla tannan Amerikal<br />
yazar Mario Puzo da tpk Palahniuk<br />
gibi ünlü kitabn öykü olarak yazdktan<br />
sonra geniletip <strong>roman</strong> haline getirir.<br />
BEKLENMEDK EYLER VE YAZMA SÜREC<br />
Yazma sürecinde tür deiikliine, bazen<br />
de beklenmedik eyler neden olabilir.<br />
Örnein, Charles Dickens’a büyük ün<br />
kazandran ilk <strong>roman</strong> Mister Picwick’in<br />
Serüvenleri gazetede aylk tefrika eklinde,<br />
bir çizgi <strong>roman</strong> olarak yaymlanmaya<br />
balar. Çizerin intihar etmesinden sonra<br />
ise proje yarda kalr. Dickens’n gönlü<br />
eserini yarm brakmaya raz olmaz ve yazar<br />
Mister Picwick’in Serüvenleri’ni bir <strong>roman</strong>a<br />
dönütürerek yaymlar.<br />
Bilimkurgu yazar Ray Bradbury, Fahrenheit<br />
451 <strong>roman</strong>na öykü olarak balar;<br />
bunun yan sra 1940’larda geçen ve çe-<br />
itli mecralarda yaymlad yedi öyküsünü<br />
55 yl sonra From the Dust Returned adl<br />
11<br />
William Faulkner<br />
James Joyce<br />
Joseph Conrad<br />
Chuck Palahniuk<br />
bir <strong>roman</strong>a çevirir. Çinli yazar Ha Jin de<br />
henüz tannan bir yazar olmadan önce<br />
bir novella ve bir iir kitabyla yaync arayna<br />
girer. iir kitab hemen baslr, novella<br />
ise öylece elinde kalr. Yazar Türkçede<br />
Bekleyi adyla yaymlanan bu eserini<br />
önce bir novella olarak yazdn, daha<br />
sonra <strong>roman</strong>a dönütürdüünü söyler.<br />
ngiliz yazar Rachel Joyce ise beyin<br />
kanserinden ölen babasn anlatt ve<br />
2012 Man Booker Ödülü uzun listesine<br />
giren The Unlikely Pilgrimage of Harold Fry<br />
adl kitabn önce bir radyo oyunu olarak<br />
yazar, daha sonra <strong>roman</strong>a çevirir. Eserleri<br />
Man Booker listelerinde yer alan tiyatro<br />
yazar Sebastian Barry de The Whereabouts<br />
of Eneas McNulty adl <strong>roman</strong>na bir<br />
tiyatro oyunu olarak balar, fakat kahramann<br />
inandrcln monologlarla sürdürmenin<br />
mümkün olmayacan düünür<br />
ve metni <strong>roman</strong>a dönütürür.<br />
‘SENARYOYU ROMANA<br />
DÖNÜTÜRMEK ALDATMACA’<br />
ngiliz yazar Nick Hornby bir keresinde<br />
bir lm senaryosu yazacandan söz eder.<br />
Gazeteci hemen sorar: “Zaman gelince<br />
<strong>roman</strong>a dönümeyecek mi” Hornby,<br />
“Hayr, hayr!” der ve ekler: “Bu ikisi ayr<br />
eyler, bence bir lm senaryosunu <strong>roman</strong>a<br />
dönütürmek aldatmaca. Zihninde<br />
hangi konunun lm, hangi konunun<br />
<strong>roman</strong> olacan bilirsin. Kitap daha uzun<br />
olur, lmdeyse izleyicinin varlndan haberdarsn<br />
ve senaryo ancak lme dönütürüldüünde<br />
açkça ortaya çkar.”<br />
Ünlü talyan yazar Pietro di Donato<br />
da 1937’de yazd “Christ in Concrete”<br />
adl öyküsünü <strong>roman</strong>a dönütürür ve kitap<br />
o döneme kadar Amerika’da en çok<br />
okunan eser olur. Nobel ödüllü Rus yazar<br />
Boris Pasternak ise “Hikâye”adl öyküsünü<br />
<strong>roman</strong> olarak tasarlar fakat metin<br />
öykü olarak yaymlanr. Eudora Welty’nin<br />
1972’de Pulitzer Ödülü kazanan eseri The<br />
Optimist’s Daughter da öykü olarak tasarlanr,<br />
sonrasnda novellaya dönüür.<br />
EDTÖRÜN VE YAYINCININ ETKS<br />
yi bir editör her yazarn en büyük arzusudur.<br />
Editörün sezgisi, becerisi özellikle<br />
eser ortaya çktktan sonra açkça görülür.<br />
yi editörün azl bir yana, editörünün<br />
etkisiyle yazma sürecinde eserin türünü<br />
deitiren ve bunu yapt için can yanan<br />
yazarlar da var. Hatta yllar sonra bu kararndan<br />
piman olup artk bunun üze-
KÝ TAP ZAMANI<br />
KAPAK<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Agatha Christie Alice Munro Sabahattin Ali Feride Çiçekolu<br />
rine konumann gereksizliinden dem<br />
vuranlardan söz edilebilir. Örnein, John<br />
Henry O’Hara’nn iyi Amerikan <strong>roman</strong>larndan<br />
biri kabul edilen Appointment in<br />
Samarra adl eseri için Fran Lebowitz, bu<br />
eserin kesinlikle bir öykü olarak yaymlanmas<br />
gerektiini söyler. Amerikal yazar<br />
Lebowitz’in bu srarnn ardndaki sebep<br />
udur: Lebowitz, O’Hara’nn yayncsnn<br />
onu yanl yönlendirdiini ve yayncnn<br />
arzusuyla kitabn <strong>roman</strong> türünde<br />
yazldn belirtir.<br />
YAZARIN ÖLÜMÜNDEN SONRA TÜR DETREN KTAP<br />
Yazarnn ölümünden yllar sonra bir eseri<br />
baka bir türe dönütüren yaynclar da<br />
var. Agatha Christie’nin 1930’da bir oyun<br />
olarak yazd Black Coffee, yazarn biyograsini<br />
kaleme alan Charles Osborne tarafndan<br />
1998’de <strong>roman</strong>a dönütürülür.<br />
Dünya edebiyatndan örnekleri ço-<br />
altmak mümkün: Mark Twain The Prince<br />
and the Pauper adl lme de uyarlanan<br />
<strong>roman</strong>n oyun olarak; J. D. Salinger<br />
Çavdar Tarlasnda Çocuklar’ bir öykü<br />
olarak; Jules Verne Seksen Günde Devri<br />
Alem’i oyun eklinde; George Sand Mauprat<br />
adl <strong>roman</strong>n öykü biçiminde; Philip<br />
Roth Portnoy’un Feryad adl <strong>roman</strong>n<br />
öykü türünde; Steinbeck Fareler ve<br />
nsanlar’ tiyatro oyunu olarak ve Alice<br />
Munro “Postcard” adl öyküsünü bir <strong>roman</strong><br />
biçiminde tasarlamtr.<br />
NÂZIM HKMET’N SABAHATTN AL’YE ÖÜDÜ<br />
Türk edebiyatnda da benzer örnekler<br />
bulmak mümkün. En önemlisi ise kukusuz<br />
Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu<br />
Madonna’s. Sevengül Sönmez’in Pertev<br />
Naili Boratav’dan aktardna göre,<br />
Sabahattin Ali, unutulmaz eserini önce<br />
bir öykü olarak tasarlar. Hatta öykünün<br />
bal da yazar tarafndan “Yirmi<br />
Sekiz” olarak konulur. Fakat bu tasar<br />
gerçeklemez ve eser <strong>roman</strong> olarak yaymlanr.<br />
Nâzm Hikmet’in 1943’te Bursa<br />
Hapishanesi’nden Sabahattin Ali’ye<br />
gönderdii mektup dikkat çekicidir:<br />
“Kürk Mantolu Madonna, ben bu kitab<br />
hem sevdim hem kzdm. Evvela niçin<br />
kzdm söyleyeyim. Kitabn birinci<br />
ksm bir harikadr. Bu ksmn kendi yolunda<br />
inkiaf yani bir küçük burjuva ailesinin<br />
içyüzünü tahlili öyle bir hametle<br />
genilemek istidadnda ki, insan buradan<br />
ikinci ksma geçerken, elinde olmayarak,<br />
yazk olmu, bu çok orijinal, çok<br />
mükemmel balangç ve imkân bouna<br />
harcanm, keke bu balangç harcanmasayd,<br />
diyor. Ben balangc okurken,<br />
yani Berlin’e kadar olan pasaj, senin<br />
benim anladm manadaki realizmine<br />
hayran oldum. Beni dinlersen o<br />
balangc almak ve kahramann ölümünü<br />
ksaca tekrarlamak suretiyle o ailenin<br />
efrad ve ehasnn hayatlar etrafnda<br />
bir ikinci cilt, ayr bir <strong>roman</strong> yapabilirsin,<br />
böylelikle de dinlemeye balad-<br />
mz harikal musiki birdenbire kesilmi<br />
olmaz. Gelelim ikinci ksmna; o ksm,<br />
bal bana bir büyük hikâye olarak<br />
güzeldir ve böyle bir tecrübe gerek senin<br />
için gerekse Türk edebiyat için lazmd.<br />
Sen bu tecrübeyi baaryla yaptn.”<br />
12<br />
AYNI MALZEME ÜÇ FARKLI TÜRDE YAZILIRSA…<br />
Murathan Mungan’n Dört Kiilik Bahçe<br />
adl eseri bu konuda ‘uç’ örneklerden.<br />
Zira yazar ayn malzemeyi üç farkl türde;<br />
radyo oyunu, lm senaryosu ve uzun<br />
hikâye eklinde yazarak yaymlar. Aslnda<br />
bu proje Mungan’n yüksek lisans tezidir.<br />
Yazar bu süreci öyle anlatr: “Dört<br />
Kiilik Bahçe bir diyalog bütünüydü kafamda.<br />
Bundan bir radyo oyunu da çkabilirdi,<br />
bir senaryo da. Yazarlmda diyalog,<br />
benim için çok önemli bir ey. (…)<br />
Bir çeit diyalog metni istiyordum. Sonra<br />
da bunu bir hamur gibi açarak, yourarak;<br />
çeitli katklarla zenginletirerek de-<br />
iik yazn türlerinde deerlendirmek istiyordum.<br />
Salam, iyi kurulmu bir diyalog<br />
çats, olaylarn geliimini belirleyecek<br />
çatmann nitelii hakknda yeterince -<br />
kir verici olacakt.”<br />
Ayn ‘malzeme’yi genileterek baka<br />
bir türe dönütüren yazarlardan biri<br />
de Orhan Pamuk. Usta yazarn senaryosunu<br />
yazd yönetmenliini ise Ömer<br />
Kavur’un yapt Gizli Yüz, Pamuk’un<br />
Kara Kitap adl <strong>roman</strong>ndaki “Karl Gecenin<br />
Ak Hikâyeleri” adl bölümün geniletilmi<br />
halidir. Daha sonra kitap olarak<br />
da yaymlanan Gizli Yüz için Pamuk<br />
öyle diyor: “Ben yazdkça, tpk bir <strong>roman</strong><br />
yazarken olduu gibi, önceden<br />
hesapta olmayan bir yn yan konucuk,<br />
kii, eya, yer, hikâyeme kendiliinden<br />
giriverdiler: Unutulmu kasabalar, ütüler,<br />
masalar, saat kuleleri, kasaplar, ortalkç<br />
kadnlar, eyh Galip’ten msralar,<br />
çayhaneler, aaçlar...”<br />
Feride Çiçekolu ise önce senaryo<br />
olarak yazd Suyun Öte Yan’n lme<br />
uyarlanmasnn ardndan <strong>roman</strong> türünde<br />
kaleme alr. Kemal Tahir’de ise<br />
durum farkldr. Senaryosunu yazd-<br />
fakat lme aktarlmayan Bozkrdaki<br />
Çekirdek adl eserini gözden geçirip<br />
<strong>roman</strong> biçiminde yazar. Attila lhan’n<br />
aslnda bir senaryo olan O Sarn Kurt<br />
adl eseri de daha sonra “görsel <strong>roman</strong>”<br />
üst balyla yaymlanr.<br />
YAN KARAKTERLERN METNE MÜDAHALES<br />
Karakterlerin yazar sktrd anlar da<br />
vardr. Hatice Meryem’in önce be-alt<br />
sayfalk bir öykü olarak tasarlad nsan<br />
Ksm Ksm Yer Damar Damar adl eserinde<br />
yan karakterlerin devreye girmesiyle<br />
metin öyküye smaz ve <strong>roman</strong>a dönü-<br />
ür. Öyküyle <strong>roman</strong>n ekonomisinin baka<br />
olduunu söyleyen Cem Aka’a Tekerleksiz<br />
Bisikletler adl öykü kitab için yaplan<br />
söyleide öyle bir soru yöneltilir:<br />
“Bazen <strong>roman</strong> olmak için yola çkan bir<br />
metnin yolculuunu öykü olarak bitirdi-<br />
iniz oluyor mu” Aka öyle cevap verir:<br />
“Bu kitaptaki baz metinler (‘Eksiltilmi<br />
Duygular Kütüphanesi’ ve ‘Feniks’in<br />
Külleri’) benim <strong>roman</strong> niyetiyle yazmaya,<br />
notlar almaya koyulduum metinlerdi.<br />
Borges’in taktiine bavurmak bana cazip<br />
göründü burada: kisi de <strong>roman</strong> olarak en<br />
az 300 sayfay hak edecek projelerdi bunlar,<br />
üendim; bakalarnn çoktan yazm<br />
olduu kitaplarm gibi yapmay ve onlar<br />
üzerine yazmay, onlardan parçalar almay<br />
yeledim.” Tahsin Yücel ise bir söyleisinde<br />
Sonuncu adl eserini balangçta<br />
bir öykü olarak tasarladn ama zamanla<br />
metnin <strong>roman</strong>a dönütüünü söyler.<br />
Bizi ‘anlat ormanlar’nda gezdiren<br />
yazarlarn yazma sürecinde yaadklar<br />
kararszlklar, metnin evrildii haller elbette<br />
önemli. Fakat bu dönüümler bize<br />
sunduklar metinlerin deerini deitirmeyecek.<br />
Hem Umberto Eco ne demiti:<br />
“Her ne olursa olsun kurmaca yaptlar<br />
okumaktan vazgeçmeyeceiz çünkü onlarda<br />
yaammza bir anlam verecek formülü<br />
aramaktayz. Sonuçta yaammz<br />
süresince, bize neden dünyaya geldiimizi<br />
ve yaadmz söyleyecek bir ‘ilk<br />
öykü’nün aray içindeyiz.”
KÝ TAP ZAMANI<br />
KAPAK<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Hasan Ali Topta: Yine bir öyküye<br />
baladm sanyordum…<br />
Yirmi üç yl önce, iyerinde çalrken aklma<br />
bir ey geldiinde hemen küçük bir<br />
kâda not alrdm. Bu notlar çounlukla<br />
bir öykü çekirdei olurdu. Ya da o günlerde<br />
üzerinde çaltm bir öyküde kuvvetli<br />
bir cümleye dönüürdü. Bazen de<br />
iir olurdu. Bir gün öyle bir not yazdm<br />
iyerinde: “Aynaya baktkça dedeni göreceksin.”<br />
Bu cümle (yahut dize) daha sonra<br />
ilk <strong>roman</strong>m Sonsuzlua Nokta’y do-<br />
urdu. O güne kadar hep öykü yazdm<br />
için, yine bir öyküye baladm sanyordum,<br />
baktm ki <strong>roman</strong> sanatna bulam-<br />
m. Bunu fark edince metne öykücü gözüyle<br />
bakmaktan vazgeçtim tabii, ona <strong>roman</strong>c<br />
gözüyle bakmaya ve öyle yazmaya<br />
baladm. Benim yaadm bir baka<br />
örnek, Yalnzlklar. Onu yazarken hangi<br />
edebi türde yazdm hiç düünmedim.<br />
Yaymlanacan da düünmemitim<br />
zaten; yazmay braktm dediim bir<br />
dönemde elime hâkim olamadm için,<br />
kendimi oyalamak amacyla yazyordum.<br />
Yalnzlklar’ hangi türde adlandrmak<br />
gerektiini bugün de bilmiyorum;<br />
iir desen deil, öykü desen deil, <strong>roman</strong><br />
hiç deil. Bu nedenle Yalnzlklar’n kapa-<br />
nda ve içinde türüne dair bir iaret yoktur.<br />
Bu çok uç bir örnek tabii. Bence insan<br />
balarken bilmeyebilir ama bir süre sonra<br />
öykü mü yoksa <strong>roman</strong> m yazdn bilir<br />
ve metne o türün bilgisiyle bakmaya, öyle<br />
yol almaya balar.<br />
Müge plikçi: Her zaman yol çatallanr<br />
Buna benzer deneyimlerim oldu elbette!<br />
Örnein Civan, bir öykü olarak<br />
kafamda ekillendi ve sonra <strong>roman</strong>a<br />
kayd. Yazdkça fark ettim... O kadar<br />
çok söylemek istediim husus vard ki<br />
kurguyu uzatmamn daha iyi olacan,<br />
böylece kendimi daha hissedeceimi<br />
anladm. Üstelik o srada baka bir<br />
<strong>roman</strong> yazmaya soyunmutum! Dahas<br />
Civan’ yazarken baka baka öyküler<br />
de yazmaya baladm. Anlayacanz<br />
asl <strong>roman</strong> projem gerilerde<br />
kald! Umarm artk kafam baka yere<br />
kaymaz da tezgâhmda beni sabrla<br />
bekleyen bu <strong>roman</strong> bitirebilirim! Ksaca<br />
söylemek gerekirse yazmak yaamn<br />
farkl bir boyutu. Benzeirler. Her<br />
zaman yol çatallanr. Gidersiniz ya da<br />
gitmezsiniz. Tercih sizindir.<br />
14<br />
Beir Ayvazolu: Ate Denizi’nde<br />
benzer bir macera yaadm<br />
Son kitabm olan Ate Denizi’nde anlattna benzer bir macera<br />
yaadm. Balangçta niyetim, Tanburi Cemil Bey’in hayatn<br />
biyograk <strong>roman</strong> tarznda anlatmakt. Epeyce yazmtm da...<br />
Proje, yazarken 1933 Üniversite Reformu’nda kadro d kalan<br />
ve içine dütüü derin bunalmdan kurtulmak için Cemil Bey’in<br />
hayatn aratran bir Darülfünun hocasnn <strong>roman</strong>na dönütü.<br />
Eski musikinin bütün eitim kurumlarndan kovulduu, radyolarda<br />
da icrasnn yasakland yllar olduu için bu aratrma<br />
bir yangndan mal kaçrma maceras olarak ekillendi. Bu da <strong>roman</strong>da<br />
yangn ve ate metaforunun belirmesini salad. eyh<br />
Galib ve Hüsn ü Ak, dolaysyla <strong>roman</strong>a ismini veren ate denizi<br />
metaforu, <strong>roman</strong> kahramannn ismini de belirledi: Galip.<br />
Murat Gülsoy: Neler yaayacam<br />
oluruna brakyorum<br />
Çou zaman yazmak istediim<br />
hikâyeyi ve onu yazacam biçimi<br />
önceden belirliyorum. Roman<br />
niyetiyle balayp öykü ya da baka<br />
bir türde sonuçlandrdm çalmam<br />
olmad. Ben bunu bir yolculua<br />
benzetiyorum. Örnein<br />
stanbul’dan zmir’e gitmeye karar<br />
veriyorum, yani ne yazacam,<br />
sonunu, nereye varacan biliyorum;<br />
hatta hangi yoldan gideceimi<br />
de seçiyorum. Uçakla ksa<br />
bir yolculuk mu yoksa uzun bir<br />
araba yolculuu mu bunu da seçiyorum.<br />
Yani öykü mü <strong>roman</strong> m<br />
olacana da batan karar veriyorum.<br />
Yazmak istediim hikâyeye,<br />
benim ruh durumuma göre dei-<br />
iyor bu seçimler. Ama o yolculukta<br />
neler yaayacam oluruna<br />
brakyorum. Yanma kimin oturacan,<br />
neler yaanacan elbette<br />
bilemiyorum ve bu da yolculu-<br />
un zevkli ksm. Kurmaca yazmak<br />
ksmen planladm ksmen<br />
de kendiliinden yürüyen süreç.
KÝ TAP ZAMANI<br />
KAPAK<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Yeni Nesil<br />
Dostlar...<br />
Behçet Çelik: Metin yazdkça<br />
eklini kazanr çou kez<br />
Benim bama böyle bir ey gelmedi.<br />
Yazdm <strong>roman</strong>larn her ikisine de,<br />
tamamlayabilirsem <strong>roman</strong> olacan<br />
düünerek balamtm. Kafamda<br />
oluan kurgu ve karakterler için<br />
öykünün yetmeyeceini düünerek<br />
kalktm <strong>roman</strong> yazmaya. Bundan<br />
sonra yine öyle olur, diyemem ama.<br />
Her edebi metnin özelinde bir yant<br />
var bu sorunun. Genel bir ey söylemek<br />
doru olmaz. Batan her eyin<br />
kurgulanp hesaplanarak yazldn<br />
sanmyorum edebi metinlerin<br />
-böyle yapanlar da vardr elbette-<br />
ama inanyorum ki metin yazdkça<br />
eklini kazanr çou kez. Metnin<br />
yazlm ksmlar devamn da<br />
belirlemeye balar bir zaman sonra.<br />
Yazma urann benim için en heyecan<br />
veren yan, yazdm srada,<br />
yaratm sürecinde yaadklarmdr.<br />
Metin ummadm yerlere gitmeye<br />
baladnda, her ey denetimimde<br />
sanrken hiç de öyle olmadn<br />
fark ettikçe, kendimi yazmaya oturduumda<br />
aklmda olmayan eyleri<br />
yazarken buldukça yazma ura<br />
bambaka bir boyut kazanyor. Hal<br />
böyleyken metnin türünün de bata<br />
tasarlanann dna çkp deimesi<br />
kaçnlmaz olabilir.<br />
Sadk Yalszuçanlar: Belgesel metni<br />
olarak baladm, hikâyeye dönütü<br />
Böylesi birkaç deneyimim oldu. Yllar<br />
önce Rüya Sinemas adl bir kitap<br />
yazmtm. Sinemann rüya ile olgusal<br />
ve metaziksel ilikilerini tartyordu.<br />
Sonradan rüya sinemasn<br />
aslnda bir anlat olarak yazmam<br />
gerektiini düünerek adn<br />
“Pnar Sinemas” koyup uzun bir<br />
öykü biçiminde yazdm. Dem <strong>roman</strong><br />
da biraz böyle geliti. Serbest<br />
bir düünce kitab olarak tasarlad-<br />
m eyi yllar sonra bir <strong>roman</strong> olarak<br />
yazdm. Hiç adl öykü kitabma<br />
adn veren uzun hikâye de böyle.<br />
Belgesel metni olarak baladm,<br />
hikâyeye dönütü. Zaman zaman<br />
böylesi tuhaf tecelliler oluyor.<br />
312 SAYFA<br />
288 SAYFA<br />
(a.s.m.)<br />
-<br />
<br />
<br />
-<br />
<br />
<br />
-<br />
<br />
9 AY 99 ESMA<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
-<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
0212 551 32 25<br />
nesilyayinlari.com<br />
BOZKIRDAA CENGÂVER<br />
VE<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
-<br />
<br />
<br />
256 SAYFA<br />
<br />
-<br />
<br />
-<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
facebook.com/nesilyayinlari<br />
twitter.com/nesilyayinlari<br />
176 SAYFA<br />
15
KÝ TAP ZAMANI<br />
DENEME<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
‘Mesleimiz hüzündür’<br />
Hüzün ve Ben adl son deneme kitab bir anlamda Hilmi<br />
Yavuz’un hüzün tarihi. air, kitapta kendini ve hüznünü<br />
ina eden insanlar, mekânlar, yaantlar hatrlyor ve<br />
geçip geldii kederli yollarn haritasn seriyor önümüze.<br />
HÜZÜN VE BEN, HLM YAVUZ, TMA YAYINLARI, 240 SAYFA, 14,50 TL<br />
B<br />
AL ÇOLAK<br />
ehçet Necatigil, yanlmyorsam<br />
Selim leri’ye verdii<br />
bir söyleide, “Bizim<br />
en büyük sevincimizde bile biraz keder<br />
gizli olmaldr.” demiti, “Bende her hüzün<br />
sevinçle karktr ve her sevinç hüzünle...”<br />
Böyle yaamak, en büyük sevinçlerin<br />
bile ortasnda, birden kederlere bulanvermek,<br />
yalnz hüznü tabiat edinmi insanlara<br />
mahsus olmaldr. Sezai Karakoç,<br />
ilkgençlik yllarndan söz açarken, “Hüzün<br />
bende bir tabiat haline geldi.” diyordu.<br />
nsan, hüzünle mi doar yoksa sonradan<br />
m onun yamuruna tutulur, bundan<br />
emin deilim. Emin olduum, yeryüzünde<br />
bir ‘hüzün cemaati’nin varl. Onlar ki,<br />
ancak kendilerinden birini bulduklarnda<br />
mesut olur ve üzerlerinde ödünç bir giysi<br />
gibi tadklar dünya hayatn küçük bahtiyarlklarla<br />
çekilir klmaya çalrlar. Nereden<br />
mi biliyorum bunu Bir süre aralarnda<br />
bulundum da oradan!<br />
Bugün hüznün itibarl bir meslek olduunu<br />
söyleyebilir miyiz Bu, pek mümkün<br />
görünmüyor. Çamz çakrkeyierin,<br />
gününü gün edenlerin ça. Hüzünlü<br />
adam, genelgeçer deerlere itibar etmedi-<br />
inden ezeli bir muhalif ve oyunbozandr<br />
ayn zamanda. Bu yüzden istenen, sevilen<br />
biri olma ihtimali yoktur onun. Yalnz bugünün<br />
muteber ve hâkim zihniyeti deil,<br />
Montaigne de pek hazzetmiyordu hüzünden.<br />
Hatta Stoaclar’n hüznü her zaman<br />
alçak ve baya kabul ederek yandalarn<br />
onu hissetmekten men ettiklerini yazmt.<br />
Bir duyguyu yasaklamak!.. Bu mümkün<br />
müdür Stoaclar, kimi akamlar mesela,<br />
yeryüzünde kendilerini yapayalnz<br />
hissetmezler miydi Uzak hatralar, eski<br />
sevgilileri, çocukluun bol güneli günlerini<br />
hatrlayp iç geçirmemiler midir Kimileri<br />
kendilerine yasak etse ve pek çoklar<br />
böbürlenip yukardan baksa da nasl<br />
olmutur bilinmez, Hilmi Yavuz, Türkçede<br />
bu kavram sevdirmeyi, benimsetmeyi<br />
baarmtr. Neredeyse hüzün üzerine yazlm<br />
her yaznn, yaplm her konumann<br />
‘motto’su haline gelmi bir dizenin sahibi<br />
olarak ‘hüzün airi’ diye anlr olmutur.<br />
Bundan rahatsz olduunu sanmam,<br />
fakat bir yerde, açklk getirme ihtiyac duyar<br />
ve öyle der: “Bir iirimde, ‘hüzün ki en<br />
çok yakandr bize’ diye yazmtm, adm<br />
o günden bu yana ‘hüzün airi’ne çkt.<br />
Yanl anlalmak istemem, benimki sadece<br />
bir saptama… Bizim kültürümüz bir<br />
‘hüzün kültürü’dür; hüzün sanki kimliimizin<br />
‘olmazsa olmaz’ bir parçasdr, demek<br />
istemitim ben.”<br />
Hüzün ve Ben adl deneme kitab, bir<br />
anlamda Hilmi Yavuz’un hüzün tarihi.<br />
Son sözü erkenden söylemekte saknca<br />
yok: Hüzün ve Ben yaymlanm olmasayd,<br />
hem okurun zihnindeki Hilmi Yavuz<br />
portresi hem de yazarn artk bir kitaplk<br />
oluturan deneme külliyat eksik kalrd.<br />
Hüzün ve Ben ‘bir insan olarak Hilmi<br />
Yavuz’u getiriyor okurun önüne. air,<br />
yedi bölüme ayrd kitapta kendini ve<br />
hüznünü ina eden insanlar, mekânlar,<br />
yaantlar hatrlyor ve geçip geldii kederli<br />
yollarn haritasn seriyor önümüze.<br />
Bir hatrlaylar kitab Hüzün ve Ben. Anlar,<br />
mekânlar ve dostluklar kitab. lk deneme<br />
“Annemi Düünmek”; lirizmin ve<br />
hüzünlerin kayna ‘anne’… “Ya Yetmi<br />
Be, Yolun Neresi Eder” ile bitiyor<br />
kitap, gitgide incelen defterin sayfalarn,<br />
“orada, güne sars diriminde altn varaklara<br />
yazlm günler”i anarak…<br />
16<br />
Hilmi Yavuz<br />
HÜZÜN, KARDE KADAR YAKIN<br />
“Biz, hüzünlü bir toplumuz.” diye balyor,<br />
kitaba adn veren “Hüzün ve Ben”<br />
adl deneme. Evet, biz hüzünlü bir toplumuz;<br />
zira bir hadis-i erifte, “Allah, kalbi<br />
hüzün içinde olan tüm kullarn sever.”<br />
buyrulmutur. Hazreti Peygamber’in her<br />
an düünceli ve devaml surette hüzünlü<br />
olduu rivayet edilir. Kueyri Risalesi’nde<br />
yazdna göre, büyük mutasavvar<br />
“Her eyin bir zekât vardr, düüncenin<br />
zekât ise uzun uzun hüzünlenmektir.”<br />
derlermi. Hüznün fazilet sayld bir<br />
toplumun içine doan ve ehl-i tarik bir<br />
annenin susarak büyüttüü Hilmi Yavuz<br />
için hüzün, bir karde kadar yakn olmalyd,<br />
evet, kimliinin ayrlmaz bir parças!<br />
Hüzün ve Ben’deki denemelerde, o ‘ayrlmaz<br />
parça’nn kaynaklarna iniyoruz.<br />
te, diyor yazar, benim geçip geldiim kederli<br />
yollar… Anlayn, Hilmi Yavuz, niçin<br />
ve nasl hüzünlü bir adam olup çkmtr!<br />
kinci Cihan Harbi’nin uultular duyulan<br />
o mahrumiyet yllarnda, Anadolu’nun bir<br />
ehrinden bakasna göçerken ‘tarifsiz kederler<br />
içinde’… Oradan oraya tanmalar,<br />
ayrlklar ve yollar! Hüzün ve Ben bir yolculuklar<br />
ve mekânlar kitab ayn zamanda.<br />
Hilmi Yavuz, bellein bahçesine indikçe<br />
eski yazlar, ilkokullarn, ortaokullarn,<br />
çocukluk aklarn hatrlyor. Sonra<br />
Hoca’y, hâlâ eski talebelerini eitmeye<br />
devam eden Necatigil’i ve ‘varlnn<br />
evi’ndeki Rilke’yi. Sonra mekânlar. Hayatn<br />
ilk idrak edildii Orhangazi… Sonra<br />
Terme, Çaramba, ebinkarahisar… Unutulmaz<br />
ramazan günleri, “ruhaniyet ve<br />
hazzn birlikte yaanabildii bir çocukluk!”<br />
Uçurtma günleri, lokum günleri, telefon<br />
günleri… Ve gençliin alaca afanda ‘o<br />
beyaz kent’, Siirt! Benzersiz olan, 1940’lardan,<br />
50’lerden bunca ismin, mekânn, o<br />
mekânlara sinmi kokularn, baz günlük<br />
hayat sahnelerinin kusursuz hatrlan. En<br />
ac olaylarn, en kederli anlarn bile ironiyle,<br />
nükteyle ve zarif bir gülümseyile hatrlanp<br />
yazya geçirilii. Sözü iirin içinden<br />
yürüterek ve daima iirle birlikte yol alarak...<br />
Ve ancak usta bir denemecinin yapabilecei<br />
gibi, metni yanlara doru yayarak,<br />
felsefeden, tarihten, edebiyattan kvamnda<br />
lezzetlerle pekitirerek, çoaltarak, güncelleyerek…<br />
Hilmi Yavuz’un alâmet-i farikas,<br />
her zaman ilek bir ‘bellek’. Hüznün<br />
bunca derin oluu, o güçlü ve zalim belle-<br />
in bir intikamdr belki de, kimbilir<br />
Bütün bunlarn, o ruhaniyetli çocuklu-<br />
un, hazlarla dolu gençliin, yolculuklarn,<br />
FOTORAF: ZAMAN, SELAHATTN SEV<br />
arkadalklarn hatras bellein bahçelerinden<br />
gülümserken, hüzün ince yamurlar<br />
gibi metinlere karyor. Hilmi Yavuz,<br />
hüznü ve lezzeti okuruna geçirebilme ustas...<br />
Ceviz Sandktaki Anlar’dan, Geçmi<br />
Yaz Defterleri’nden, Bulank Defterler’den<br />
ve iirlerinden biliyoruz bunu. Hüzün bir<br />
ainalk oluyor yazarla okur arasnda. Ondaki<br />
hüzün, insan psrkla iten kara bir<br />
duygu deil; içinde daima ‘tiryak’n da<br />
barndran, iyiletirici, rindane bir tavrla<br />
bütünleen bir duygudur. Özünde var<br />
olan hüznü sevince, bir çeit bahtiyarla<br />
dönütürmeyi hocas Necatigil’den örenmi<br />
olmaldr Hilmi Yavuz. Onun hüzün<br />
ustalar Rilke, Necatigil ve “Sebepsiz<br />
hüzün hocamd” diyen Âsaf Halet’tir.<br />
Fakat onlar, hüznün kayna deil, dönütürücüsü<br />
olabilir. Varolutan, kendi<br />
macerasndan gelir Yavuz’un hüznü. Rilke<br />
lirik bir dile tercüme ederken, Necatigil<br />
ondaki hüznün yönünü sevince doru<br />
bükmütür. Ad Hüzün ve Ben olan bir<br />
kitapta Rilke ve Necatigil’den bunca söz<br />
edi sebepsiz deildir.<br />
DENEME GÜLÜMSETMEL OKURU<br />
Virginia Woolf -ruhuna selam olsun- dilimize<br />
yenice çevrilen Bir Okur Olarak adl kitabnda,<br />
“Denemenin esas ilkesi gayet nettir:<br />
Deneme keyif vermelidir. Denemeyi raftan<br />
aldmzda bizi harekete geçiren arzu<br />
sadece keyif almaktr. Bir denemedeki her<br />
ey bu maksatla kontrol altna alnmaldr.<br />
Deneme daha ilk kelimeden bizi büyülemeli<br />
ve bizler ancak en son kelimesinde tazelenmi<br />
olarak uyanmalyz…” der. Hilmi<br />
Yavuz’un denemede yapt tam da budur:<br />
Büyülemek! lk cümleden itibaren bir büyünün<br />
tesiri altnda yol alan okur, son kelimeye<br />
geldiinde uyanr ve denemeden ‘kalbinde<br />
bir sevinçle’ ayrlr. Bunda, elbette yazarn<br />
denemeyi ‘gülen düünce’ olarak görmesinin<br />
pay var. “Deneme gülümsetmeli<br />
okuru,” demiti bir yerde, “gülmesini bilmeyen<br />
okurlar, okumasn denemelerimi...”<br />
Hilmi Yavuz, Kabata Lisesi’nde okurken<br />
Necatigil’den ve onun klavuzluunda<br />
Rilke’den hayatn nasl iire dönütürüldüünü<br />
örenmiti. Okur da onun yazdklarndan,<br />
hayatn nasl denemeye dönütürüldüünü<br />
örenir. Hayatn ve hüznün…<br />
Çünkü “yaplacak hiçbir ey kalmadnda,<br />
bu dünyaya katlanmann büyülü<br />
yollarndan biridir hüzün. Bir muhalefettir.”<br />
Ne diyordu bir iirinde: “Yüzüme<br />
bak, hüzüne bakm olursun”
KÝ TAP ZAMANI<br />
ORTADOU<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Ayaklanmalar devrime dönüecek mi<br />
Tark Ramazan Arap Uyan’nn Suriye’yi kartrmaya balad bir dönemde yaymlanan<br />
slam ve Arap Uyan adl kitabnda, ayaklanmalarn henüz bir devrime dönümediinin<br />
altn çiziyor. Düünür sosyal, siyasi, kültürel ve dinî boyutlaryla topyekûn<br />
bir deiim için muhalif gençlerin slami kaynaklar kullanmalar gerektii görüünde.<br />
SLAM VE ARAP UYANII, TARIK RAMAZAN, ÇEV. MEHTAP IIK, AÇILIM KTAP, 224 SAYFA, 17,50 TL<br />
<br />
KERM BALCI<br />
sviçre doumlu, Msr asll<br />
bir aydn Tark Ramazan.<br />
Kimlii bir taraftan dedesi<br />
Hasan el-Benna’nn barçl Müslüman<br />
Kardeler ideolojisiyle, di-<br />
er taraftan Nietzsche üzerine doktorasn<br />
yapt Frankofon Cenevre<br />
Üniversitesi’nin salad felse tartmalar<br />
ortamnda ekillendi. Eserlerinde<br />
slam dünyasn dardan izleyen<br />
“bizden biri” olmay baard<br />
hep. Bu sayede gerek Batl okurlara,<br />
gerekse slam dünyasnda bir eylerin<br />
yanl gittiine inanan genç Arap-<br />
Müslüman kitlelere hitap edebildi.<br />
slam ve Arap Uyan, Ramazan’n<br />
kendi benliinde kurduu bu<br />
sentezin bir ürünü: Eserin ilk yarsnda<br />
Batl metotlarla slami ark inceliyor,<br />
ikinci yarsnda ise bir Arap-<br />
Müslüman olarak Arap Uyan’na<br />
baarnn yolunu gösteren bir ideolo-<br />
a dönüüyor. Kitabn ilk iki bölümü<br />
“Ne oldu” sorusunu cevaplarken,<br />
ikinci iki bölüm “imdi ne yaplmal”<br />
sorusuna younlayor böylelikle…<br />
NE OLDU<br />
htiyatl bir iyimser olarak Ramazan,<br />
Arap Uyan’na duygu galeyan<br />
ile temeli olmayan üpheciliin arlndan<br />
uzak bir bak gelitirmeye<br />
çalr. Ayaklanmalarn tamamen<br />
iç dinamiklerle gerçeklememi olduunu,<br />
özellikle siber-muhalierin<br />
sosyal medya üzerinden örgütlenme<br />
konusunda Batl güçler tarafndan<br />
eitildiklerini kabul eder ama<br />
yine de ayaklanmalarn güçlü yerli<br />
kaynaklarnn inkâr edilmesinin hata<br />
olacan söyler. “Ayaklanmalar smarlama<br />
m” balkl birinci bölüm<br />
bu soru ile ilgilenir ve kaçnlmaz bir<br />
sürecin kontrol edilip yönlendirilmesi<br />
gayretiyle tümden Batllar tarafndan<br />
kurgulanmas arasndaki fark<br />
ortaya koymaya çalr.<br />
Ramazan, Batl ülkelerin yönlendirme<br />
gayretlerinden memnun deildir<br />
elbette: “ster diktatör ister slamc<br />
olsun, Batl devletlerin en iyi dostu<br />
çkarlarna en iyi hizmet edendir.”<br />
der ve Amerika’nn en iyi ihtimalle<br />
gözetimli demokrasilerin kurulmasna<br />
izin vereceini iddia eder.<br />
“htiyatl yimserlik” bal altnda<br />
Ramazan, pasif halk ayaklanmalarnn<br />
nasl olup da diktatörleri devirebildi-<br />
iyle ilgilenir. Kitabn bu ikinci bölümü<br />
Suriye’de olaylarn balamasndan<br />
hemen sonra yazlm olduundan,<br />
yazar Suriye’de yaanan dramdan<br />
daha ziyade devrim sonrasnda ülkenin<br />
yönetilebilirliiyle alâkal endielerini<br />
dile getirir. Kitabn en büyük eksii,<br />
biraz da böyle erken bir dönemde<br />
yaymlanm olmas. Birinci bölümde<br />
siber-muhalierin ald örgütlenme<br />
eitiminin belirleyici deil, kolaylatrc<br />
olduunu söyleyen Ramazan,<br />
bu bölümde ayaklanmalarn baarsz<br />
olduu Bahreyn ve dier petrol krallklarnda<br />
yaayan gençlerin söz konusu<br />
eitimi almam olduklarndan bahsederek<br />
kendisiyle çeliiyor.<br />
MD NE YAPMALI<br />
Kitabn geri kalan ksmndan bamsz<br />
olarak da okunabilecek olan “slam,<br />
slamclk, laikleme” balkl<br />
üçüncü bölümde Türkiye’de yakn<br />
geçmite yaanm slamcln ölümü<br />
tartmas çok daha derin bir analitik<br />
bak açsyla ve bütün Arap dünyasn<br />
da kapsayacak ekilde elden geçirilir.<br />
slamclk sonras bir dönemde ya-<br />
admz konusunda Olivier Roy’un<br />
gözlemini destekler Ramazan, ama<br />
eklemeden edemez: “slam’la iimiz<br />
bittii anlamna gelmiyor bu.” Ramazan,<br />
Arap Uyan’n gerçek bir devrime<br />
dönütürebnilecek dinî ve kültürel<br />
malzemenin slami kaynakta bulunduuna<br />
inanr çünkü.<br />
Yazar kitabnn bu bölümünde olgular<br />
olduklar gibi incelemeyi brakr<br />
ve nasl olmalar gerektiiyle ilgilenen<br />
bir ideoloa dönüür. Bu çerçevede<br />
slam’la birlikte yaayabilecek<br />
bir laiklik modeli gelitirmeye çalan<br />
Ramazan, Türkiye modelini de inceler<br />
ve “bir amaçtan ziyade araç olarak<br />
görülmesi” kaydyla bu modelden<br />
dersler çkarlabileceini söyler.<br />
“slami Kaynak” adl dördüncü<br />
bölümde Ramazan’ ilgilendiren<br />
konu diktatörleri devirirken ihtiyaç<br />
duyulmayan aidiyet duygusu, hayata<br />
yüklenen anlam, anti-emperyalizmin<br />
hakikaten mevye verecek bir versiyonu,<br />
ekonomik alternatier gibi çözümler<br />
üretebilecek bir sistemdir.<br />
18<br />
Tark Ramazan<br />
Ramazan bunu slam’da bulur. Bu<br />
çerçevede yazar, eriat ve cihat kavramlarn<br />
yeniden tanmlar ve eriatn<br />
haysiyet, adalet, özgürlük ve dinî,<br />
siyasi ve kültürel çoulculuk gibi ulvi<br />
amaçlara bürünerek yükseleceinin,<br />
cihadn ise rkçlk, yozlama ve diktatörlüe<br />
kar direniin adresi oldu-<br />
unun altn çizer.<br />
Ramazan’a göre siber-muhalier<br />
artk bir yol ayrmndadr. Rejimi ykm<br />
olabilirler, ama imdi var olan<br />
ve hepsi krizdeki sistemlerden birini<br />
yeniden mi üretecekler yoksa<br />
“kendilerinden, tarihlerinden, halkn<br />
umutlarndan balayarak yeni<br />
bir eyler ortaya koymak için kapasite<br />
ve araç m gelitirecekler” Gelitirilmesi<br />
gereken kapasite ve araçlar<br />
dört alanda younlamaldr<br />
Ramazan’a göre: Eitim, i piyasasna<br />
adm atan gençlere klavuzluk,<br />
kadnlarn özerklik haklarnn gerçekletirilmesi<br />
ve toplumu içerden<br />
çökerten salgn halindeki yoksullua<br />
ve yozlamaya kar kampanyalar.<br />
Tartma en sonunda gelip Filistin<br />
meselesine dayanr ve bu çatmaya<br />
bir çözüm bulunamad takdirde<br />
Arap dünyasnn demokrasiye doru<br />
gerçekten evrilmesinin mümkün olmayaca<br />
iddiasyla tamamlanr. Yazar<br />
bu konuda da fazlasyla iyimser,<br />
Avrupa ve ABD’nin srail’in saldrgan<br />
politikalarna sonsuz destek vermelerinin<br />
kendileri için de zararl olduunu<br />
anlayacaklarn düünüyor. Ona<br />
göre srail’in günleri sayl.<br />
FOTORAF: CHAN, ERTURUL KOSTEREL
KÝ TAP ZAMANI<br />
ROMAN<br />
airin peine dümek<br />
Prof. Cihan Okuyucu, Sütun Yaynlar’ndan çkan<br />
Nâbî: Mütefekkir Bir airin Roman’nda, 17. yüzyln<br />
büyük airini ve dönemin ruhunu <strong>roman</strong> türünün<br />
snrlar içinde kalarak anlatmay deniyor.<br />
NÂBÎ: MÜTEFEKKR BR ARN ROMANI, CHAN OKUYUCU, SÜTUN YAYINLARI, 200 SAYFA, 10 TL<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
C<br />
NHAT DALI<br />
ihan Okuyucu’nun Sütun<br />
Yaynlar’ndan çkan<br />
Nâbî: Mütefekkir Bir<br />
airin Roman adl kitabn okurken<br />
içimde(n) kurulan cümle u oldu: Bir<br />
airin peine dümek… Bir airin pe-<br />
ine dümeyi, yaanlan zaman ve<br />
olan, geride braklan iirden okumak<br />
eklinde anlyorum. airin iirinden<br />
dönemin fotorafn ve ruhunu<br />
çözmek; iirin varolusal bir dil olmasnn<br />
ötesinde belgesel bir hüviyet<br />
edinmesi… Cihan Hoca da kitabn<br />
giriinde peine dütüü airin/<br />
iirin bu hususiyetine vurgu yapyor:<br />
“Nabi kimdir sorusuna, klasik edebiyatmzda<br />
ismi ilk elde hatrlanan<br />
be-alt bahtiyar airden biri, diye cevap<br />
verebiliriz. O, Nef’i ile birlikte 17.<br />
yüzyl edebiyatnn en tannm ismi<br />
ve takipçileriyle ekol olmu bir büyük<br />
air. Fakat onun önemi sadece sanat<br />
kudretinden gelmiyor. Nabi, eserleriyle<br />
yaad çan tan ve aynas.<br />
Bu bakmdan onun iirleri 17. yüzyl<br />
üzerinde aratrma yapanlar için<br />
ciddi birer belge olarak kabul edilmi<br />
ve iktisattan sosyolojiye kadar birçok<br />
alandaki aratrmalara konu tekil etmi.<br />
Zira genel olarak Osmanl iiri,<br />
özelde de Nabi bir tarihçinin asla<br />
dikkat etmedii ‘iç tarih’i bize verir.<br />
ç tarihi; yani duyan, düünen, ac çeken<br />
gündelik insann hayat ve realite<br />
karsnda taknd tavr.”<br />
19<br />
NAB’NN TAVSYES<br />
Mâlum, ortalkta öretmen havalarnda<br />
çok kurum ve organizasyon var.<br />
Her durumda baarl olmann/kazanmann<br />
türlü yollarn iaretleyen öretmen<br />
kurumlar… Ki bunlar bugünün<br />
meselesi de deil, her dem mevcudiyetlerini<br />
sürdürmüler. 17. yüzyl<br />
Osmanl idari ve içtimai yapsnda<br />
da ayn ey geçerli olmu ki, air<br />
Nabi Hayriye’sinde oluna u mealde<br />
bir tavsiyede bulunur: “En iyisi<br />
kendine salam kitaplar mürit edinmen.”<br />
Nabi’nin oluna tavsiyesi üzerinde<br />
düündüüm akam, air/iir ile<br />
öretmen/okulun kyasland bir rüyada<br />
buldum kendimi. Kyasta u farkn<br />
alt çiziliyordu: air ve iir hakikatli<br />
olmann ehemmiyetine iaretken, öretmen<br />
ve okul her durumda baarl<br />
olmann gereklilii demektir. Hakikatin<br />
talibi olmak ilkenin altn çizerken,<br />
baarl olmay öncelemek ise faydacla<br />
önem verir. airlerin peinden gitmek,<br />
braklan iirin izinden bakmak/<br />
görmek, en iyisidir. Cihan Hoca’nn<br />
kitabnda da bu yaplyor.<br />
Nabi, 1642’de Osmanl’nn tarasnda<br />
bir ehirde, Hazreti brahim’in<br />
hatralarna sarnm Urfa’da doar.<br />
ehrin irfan içinde gelien air ve iiri<br />
bir süre sonra stanbul’a, merkeze<br />
akar. Tarann aire ve iire dar gelmesi<br />
kadim bir meseleymi demek<br />
ki. ki taralnn, Nef’i ve Nabi’nin<br />
stanbul’un iirdeki tekelini krabildiini<br />
söyler Ziya Paa. Dönemin iirindeki<br />
etkisi o kadar parlaktr ki, çok<br />
geçmeden Nabi ‘iktidar’n dikkatini<br />
çeker, taltie karlanr. O artk Musahib<br />
Mustafa Paa’nn yaknndadr.<br />
Bu yaknlk içinde hac yolculuuna<br />
çkar. 1678’in Mays aynda; Üsküdar,<br />
znik, Eskiehir, Konya, Halep,<br />
Urfa, am, Kudüs, Msr hattn takip<br />
ederek Mekke’ye varr. Bu hatta Erefolu<br />
Rumi, Nasreddin Hoca, Hazreti<br />
Mevlana, Sadrettin Konevi, Beyazd-<br />
Bistami, Muhyiddin-i Arabi, Mescid-i<br />
Aksa ziyaret edilir.<br />
R VE ZAMANIN RUHU<br />
stanbul’dan Mekke’ye var ve oradan<br />
stanbul’a dönü yaklak 10 ay<br />
sürer. Ziyaret edilen her bir yer, hissedilen<br />
her bir ey Nabi’nin iirinde yer<br />
bulur. 36 yanda büyük bir air olarak<br />
kabul gören Nabi, Musahib Mustafa<br />
Paa’nn himayesinde devlet görevinde<br />
bulunur. 17. yüzyl Osmanl idari<br />
yapsna ve dönemin toplum hayatna<br />
tankl içinde Hayriye’sini yazar.<br />
Özetle, “Hayri ne yapsn” sorusuna<br />
cevap verilir bu iirde. iir zamann<br />
ruhunu deifre eder; dönemin idari ve<br />
içtimai yapsna ayna olur. airin iktidar,<br />
patron, erk karsnda konumlan;<br />
insanlk durumlar ve iirin hassasiyeti<br />
arasnda yaanan gerilim kendini<br />
aça vurur. stanbul, idari ve içtimai<br />
yap kaotik bir hal aldndan, air<br />
Nabi, hac yolculuunda görüp sevdi-<br />
i Halep’te gözlerden uzak bir hayata<br />
talip olur. Burada uzun süre kaldktan<br />
sonra stanbul’a döner. ki yl sonra,<br />
1712’de vefat eder.<br />
Nabi sadece air ve iir demek de-<br />
il, airin insanlk durumlaryla ve iirin<br />
iktidarla ilikisi de demektir. Cihan<br />
Okuyucu, bir tarih ve sosyoloji<br />
okumasna imkân veren böylesi bir<br />
airi ve iirini kitabnn merkezine<br />
oturtuyor. Roman formu içinde dönemin<br />
ruhuna bakyor.
KÝ TAP ZAMANI<br />
ARATIRMA<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Deliliin gizemli tarihi<br />
Michael W. Dols, Mecnun adl kapsaml kitabnda ortaça<br />
slam toplumlarnda delilik kavramn inceliyor.<br />
Rahat anlatm, ilginç anekdotlar ve zengin kaynakçasyla<br />
önemli ve nitelikli bir çalma Mecnun.<br />
MECNUN, MICHAEL W. DOLS, ÇEV.: DDEM GAMZE DNÇ, PNHAN YAYINCILIK, 656 SAYFA, 35 TL<br />
H<br />
TURAN KARATA<br />
ep söylüyoruz, birçok<br />
alanda Batllar bizi<br />
bizden daha iyi biliyor.<br />
Neden Büyük emek ve paralar harcayarak<br />
kapsaml, ciddi aratrmalar yapyorlar<br />
da ondan. Michael W. Dols’un<br />
geçtiimiz günlerde yaymlanan Mecnun<br />
isimli kitab tam da böyle bir çalma.<br />
“Ortaça slam Toplumunda Deli”<br />
alt baln tayan kitab Didem Gamze<br />
Dinç Türkçeye kazandrm. Hemen<br />
söyleyeceim, bilgi ve öykü dolu aratrma.<br />
Buram buram tarih ve insan kokuyor.<br />
Bu nedenle hem bilimsel bir inceleme<br />
gibi hem de tarihî öykücükler<br />
kitab gibi okunabilir. Ne var, üç<br />
be günde, bir çrpda okunacak bir kitap<br />
deil Mecnun; peyderpey, ksm ksm<br />
okunabilir. Çalmann temel amac,<br />
yazarn deyiiyle, “konuyu tarihsel<br />
balama oturtabilmek ve deliliin birbirinden<br />
kopuk tbbî, dinî ve hukukî kavramlar<br />
halinde sunulmasn salamak.”<br />
MÜSLÜMAN TOPLUMLARDA DELLK<br />
Yazar, çalmasnda slam toplumlarnda<br />
ortaça boyunca deliliin anlamn<br />
inceliyor. Daha yerinde bir deyile, deliliin<br />
“kutsal ve profan” düzlemde almlanmas,<br />
tedavisi, yasal konumu, delinin<br />
çeitli edebi portreleri ve deliye kar<br />
gösterilen toplumsal müsamaha yahut<br />
tepki kaynaklar elverdiince anlatlm.<br />
Alçakgönüllülükle, çalmasnn “hiçbir<br />
ekilde kesinlik gibi bir iddia” tamad-<br />
n söyleyen yazar, elimizdeki kitabn<br />
“uzun bir toplumsal tarih denemesi” olduunu<br />
belirtiyor. Bir bakma hakl. Kitab<br />
elime almadan böylesine netameli,<br />
nicelik bakmndan belirsiz bir konunun<br />
bu kadar sade ve rahat anlatlabileceini<br />
düünemezdim.<br />
Hâlâ çok karmak ve kendine özgü<br />
bir olgu olan delilik, genel hatlaryla<br />
“belirli bir zamanda belirli bir yerdeki<br />
sosyal grubun anormal ya da hayli ola-<br />
and gördüü srarc davran türü”<br />
olarak tanmlanyor. Tbbî nedenleri<br />
uzun uzun anlatlm. Bu bahiste yazar,<br />
büyük slam lozofu bni Sina’nn<br />
(ö. 1037) görülerine geniçe yer veriyor.<br />
Deliliin onlarca tbbî nedeni saylm.<br />
Beni artan, alkolizmin de delili-<br />
e yol açabildii bilgisi oldu. Aklî denge<br />
için bir tehdit unsuru olan alkolün,<br />
Müslüman toplumlarda yasaklanmasn<br />
“oldukça önemli” buluyor yazar. Kenevirin,<br />
hahan bütün hastalklarn<br />
anas olduu vurgusundan sonra, bahisle<br />
ilgili Franz Rosenhalt’tan yaplan<br />
alnt akllara ziyan. Merak edenler, kitabn<br />
144. sayfasna bakabilir.<br />
20<br />
Leyla ve Mecnun’un Baylmas<br />
DELLER VE KARASEVDA<br />
Deliliin nedenleri arasnda melankoli<br />
ve karasevda da var. Toplumsal yaaymzn<br />
görünür alanlarnda karasevda<br />
gürlerine çoumuz rastlamzdr. Kültürel<br />
hafzamzda bu türden hikâyeler<br />
çoktur. Benim de aklmdan çkmayan<br />
bir öykücük var: Çocukluumda, karasevda<br />
olduu söylenen bir uzak akrabamz<br />
hatrlyorum. Bugün yaasa ve televizyoncularca<br />
kefedilse mutlaka dizilerde<br />
oynatlacak kadar görkemli, yakklyd.<br />
Köyden bir kzcaza tutulmu,<br />
kz bakasyla evlenince Kaya’ya<br />
olanlar olmu. lk zamanlar zararsz görülen<br />
davranlar, giderek çevreyi tedirgin<br />
etmeye balad. Babasnn zincire<br />
vurur gibi Kaya’y baladn duyar<br />
ve gider gizli gizli bakardk. Çok yaamad<br />
Kaya. Karasevdaya tutulmu kiiyi<br />
tedavi etmenin en kestirme, belki de<br />
tek yolu sevdiiyle evlendirmek derlerdi.<br />
Dols’un kitabnda baka yollar da<br />
anlatlm: “Yal kadnlar hastann sevdiini<br />
tesirli bir biçimde kötüleyip kiiyi<br />
bu hayranlndan vazgeçirebileceklerinden<br />
oldukça ie yararlar. Bu kadnlar<br />
hastann sevdii kadnn klna bürünüp<br />
onun ziksel özelliklerine uygun<br />
olarak vücutlarnn belirli ksmlarn<br />
hayâszca ifa eder ve bu kadn gülünç<br />
duruma düürürler.” (s. 118)<br />
Kitapta asl delilii tedavi etmek için<br />
yaplan giriimler, uygulanan yöntemler<br />
dikkate deer. Bu giriimler üç büyük<br />
kümede toplanyor: Tp, din, büyü.<br />
Aslnda, El-Mansurî’ye sorarsanz, veba<br />
ve yallk gibi deliliin de tedavisi yok.<br />
Bu görü toptanc ve eskimi gibi görülse<br />
de, Michael W. Dols da benimsemi<br />
olmal, “Delinin Tedavisi” balnn altna<br />
alnlk olarak koymu. Her eye ramen<br />
geçmi dünyann tedavi biçimleri<br />
anlatlmak durumundadr. Çünkü kitabn<br />
en cazip bölümü buras. Bu sayfalarda<br />
Ortaça slam toplumlarnda delilerin<br />
hastanelerde tedavilerine dair çeit çeit<br />
hikâyeler aktarlyor. Bir tarafyla kitap<br />
bin yl evvelinin toplum ve insan manzaralaryla<br />
dolu bir seçkiye benziyor. Sözgelimi,<br />
953 ylnda tedavi için hastaneye<br />
kapatlm, zaman zaman zincire vurulmu,<br />
ükür ki sonunda salna kavumu<br />
Hasan’n sayrlk günlerinde yazd-<br />
iirleri okuyoruz: “Ne endiem biter, ne<br />
söner acm,/ Saadet gelmek bilmez, dinmez<br />
gözyam/ ikâyetim Tanryadr çektiim<br />
aclardan,/ O bilir ki ben bîhaberim derdimin<br />
devasndan.” (s. 158) Bilimsel aratrma<br />
özelliinin yannda bu türden “ilginç”<br />
öykücükler kitabn tadn artrm.<br />
Hastaln tedavisi için, “Bir Müslüman”<br />
diyor Dols, “Galen tbbn uygulayan<br />
bir hekime gidebilir, kendini tamamen<br />
Tanr’ya emanet edip durumunu iyiletirmek<br />
için hiçbir önlem almayabilir ya<br />
da dua edip kurban keserek daha sofu bir<br />
dini hayata yönelebilir. Evliyalardan, Hristiyan<br />
ve Yahudilerin doaüstü ifaclklarndan<br />
medet umabilir. Bir dier çare olarak<br />
da tbb- nebevî ya da büyüye bavurabilir.”<br />
(s. 27) Yahut delilik, kimilerince,<br />
tedavi edilip iyiletirilmeye gerek duyulmayan<br />
bir haldir. Çünkü bu durum, akl<br />
bandaki bir insann ar ak veya mutasavvarn<br />
cerbezeli tutumu saylmtr.<br />
“Akll deli” diyebileceimiz, yani deli mi<br />
veli mi olduunu kestirmediimiz meczuplar<br />
bu gruba dâhildir. Hatta öyle ki, yazarn<br />
“budala bilge” diye adlandrd bu<br />
türden insanlarn, bakalarnn söylemeye<br />
cesaret edemedii “slam’n hakikatini<br />
ifade eden dorular” saknmsz söylemek<br />
için Tanr’dan ilham aldklarna inanlr.<br />
“Suzm ya da tasavvuf” diyor yazar,<br />
“bütün Müslümanlar ‘meczup’ ve ‘kutsal<br />
deli’ kavramlaryla tantrmtr.” Bu yarg<br />
üzerinde durup düünmek lâzm…<br />
ROMANTK DELLER<br />
Hastanede tedavinin yannda deliliin<br />
saaltm için ailevî bakm, psikoterapi,<br />
dinî tedavi (ifa), büyü tedavi usulleri<br />
de uygulanyor. Kitabn yüz sayfadan<br />
fazlas (227-331) “dinî ifa”ya ayrlm.<br />
Büyü tedavisinin anlatld ksm (333-<br />
395) ise kitabn en renkli bölümü. Yeri<br />
gelmiken söyleyeyim, kitabn önemli<br />
bir özellii, dönemin ve konunun neredeyse<br />
bütün kaynaklarna ulalm olmas.<br />
Kitabn sonundaki 45 sayfa tutan<br />
zengin “kaynakça” da buna iaret ediyor.<br />
Bu büyük ve zengin kitabn, ne yalan<br />
söyleyeyim, beni en fazla “Romantik<br />
Deli” ksm (399-530) cezbetti. çe<br />
içe, eme eme okudum sanki. Bu bölümde,<br />
delinin edebiyat eserlerine aksetmi<br />
portreleriyle (Mecnun, Züleyha) birlikte,<br />
toplumun dier alanlarnda karmza<br />
çkan “mestane sûfî”, “akll deli” yahut<br />
“kutsal deli” portrelerinin, ksacas<br />
“Mecnun” diyebileceimiz yar deli<br />
yar veli, esrik, meczup bir tipin çeit çe-<br />
it öyküsü anlatlmakta. Hele bir Mecnun<br />
çözümlemesi var ki, klasik edebiyat<br />
hocalarmz keke okuyabilse!<br />
Ne diyelim, ükür ki hâlâ akll ve bilinçli<br />
okurlar var, onlar için yaymlanan<br />
nitelikli kitaplar…
KÝ TAP ZAMANI<br />
ÖYKÜ<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
nsan aklnn karmak yasalar<br />
Fatih Balk’n yeni kitab Fars, bilinç ak tekniiyle<br />
ilerleyen, kiinin aidiyet ve hiçlik duygusunun sorguland<br />
bir <strong>roman</strong>. Fars’ sanat eletirisinin baat rol<br />
oynad bir yapt olarak tanmlamak da mümkün.<br />
FARS, FATH BALKI, CAN YAYINLARI, 112 SAYFA, 8 TL<br />
F<br />
NAN ÇETN<br />
ars çok eski ama modernizmle<br />
daha yakn ilikili<br />
olan bir edebi teknikle (bilinç<br />
ak) kaleme alnm, Fatih Balk’n<br />
ikinci <strong>roman</strong>. Hikâye Çehov’un Mart<br />
oyununu sahnelemek üzere bir araya<br />
gelmi tiyatro kumpanyasndaki sanatçlarn<br />
bulunduu trende geçse de<br />
tümüyle bu tren yolculuuna balanan<br />
bir metin deil. Anlatc karakter açsndan<br />
büyük, okur açsndan küçük bu serüvende<br />
baat olan ise anlatcnn yirmi<br />
yl önce tand ve on yl önce yaamna<br />
son veren yakn dostu Can’n parça parça<br />
anlatlan hikâyesi.<br />
Bilinç aknn kullanld metinlerde<br />
pek çok balant a vardr; biri ötekini<br />
örtmeden aralarnda adeta oynarlar.<br />
Fars’ta da Can’n hangi “çoul”dan<br />
koptuunu kendi ikilemi içinde yorumlamaya<br />
çalan anlatcnn benzer bir<br />
oyununu okuyoruz. Anlatc geçmite,<br />
geriye çevrilebilir zamanda dolayor,<br />
sonra tam da bugüne dönüyor, yemekli<br />
vagondaki masann etrafna. Anlatcnn<br />
zihin yolculuu sayesinde yirmi yl öncesi<br />
ile imdi arasnda gidip gelen metnin<br />
birbirine benzer düüncelerin ardna<br />
snd söylenebilir, ancak daha da<br />
önemlisi metnin derinlemesini salayan<br />
bu düüncelerin bize tpk buz ile<br />
atein birbirine yaklatrlmas karsnda<br />
duyduumuz derin ama eski bir aknl<br />
yaatmasdr; kir kavranmtr.<br />
ADYET VE HÇLK DUYGUSU<br />
Anlatc, kumpanyann bir parçasdr;<br />
dostu Can’n yaptn (bu dünyadan<br />
çekilmeyi baaramamak) yapamam ve<br />
kumpanyann parças olmay seçmitir.<br />
Ama sorun yalnzca bu deildir. Bir ailenin<br />
üyesi olmak, toplumun bir bireyi<br />
olmak veya kendini bir müzik grubuna,<br />
bir kumpanyaya ait hissetmek, daha<br />
da önemlisi insanln bir parças olmak<br />
çekilmezdir. Hayal krkl ve hiçlik<br />
duygusu her yeri sarmtr. Bu balamda,<br />
kiinin aidiyet duygusunun sorgulanmasn<br />
ve hiçlii temel alan Fars’n<br />
bu yinelemelerle bir derinlik yarattn<br />
söylemek mümkün olabilir.<br />
Fars’ta bir gerçeklik daha var ki, o<br />
da ölümün, yaam gerçeklikten çkarp<br />
bir düünceye dönütürmesidir.<br />
Burada ikiyüzlülükten, yalanclk,<br />
sapknlk ve benzeri kötü duygulardan<br />
kurtulmak daha kolaydr. Kitapta<br />
sorguland biçimiyle “gösteri”, yani<br />
kendi olmaktan çkmak, bir kopyaya,<br />
21<br />
taslaa dönümek söz konusudur ki,<br />
anlatc da bundan uzak durmak için<br />
sadece susmaktan, bir kenarda durup<br />
kumpanyadaki oyuncular izlemekten<br />
felse bir zevk duymaktadr.<br />
Anlatc kumpanyadaki kiilerin<br />
sahnede veya bir <strong>roman</strong>da yer almak<br />
için neler yapabileceklerini söylüyor<br />
ve insanolunun basit hrsna<br />
iaret ediyor: “Aslnda hiçbiri gerçekten<br />
kendileri deildi.”<br />
SANAT DÜNYASINA ELETRLER<br />
Fatih Balk’n derdinin tiyatro dünyasn,<br />
oyuncularn ikiyüzlülüünü, sln<br />
anlatmak olmadn, en azndan birincil<br />
derecede bunu hedeemediini söylemeliyim.<br />
Ama “oyunculuk” meslei<br />
üzerinden sanat dünyas da eletiriden<br />
payn fazlasyla alyor.<br />
imdi, bata söylemem gerekeni<br />
söyleyeyim: Fars bir monolog-<strong>roman</strong> ve<br />
tabii bu düünsel yolculuun çeitli katmanlar<br />
var; bunlardan biri de anlatcnn<br />
“… biz yaam ehir dndan, insanlar<br />
da yine dlanm ehirden izliyorduk”<br />
cümlesi ve benzer sözlerle ifade<br />
ettii bir kaç; toplumdan, insanlardan<br />
ve sanattan kaçtr bu. Anlatc<br />
karakter, sözünü ettiim “kaç” bakmndan<br />
bana pek çok <strong>roman</strong>da ilenen<br />
uyumsuz, toplum dnda kalmay<br />
seçen veya bir türlü çounluun içinde<br />
kendine yer bulamayan karakterleri<br />
anmsatt. Özellikle 20. yüzyl edebiyatnda<br />
skça gördüümüz bu “modern<br />
karakter”lerin ortak noktas da yaamn<br />
kysn, kendine ait dünyay, daha dorusu<br />
zihinsel oyun alann seçmeleridir.<br />
Fars’n anlatcs da bunu ister: “Oyunu<br />
oynayacamz seyircilerin önüne deil<br />
de, kendi kendimle kalabileceim, zihnimdeki<br />
oyun alanma geri dönebilecek<br />
miyim Bu yemek vagonunda, bir daha,<br />
yalnzca kendimin oturduu bu masada,<br />
hiçbir yere ait bir insan olarak, arka<br />
bahçeme geri dönebilecek miyim”<br />
Belki de asl meselesi budur anlatcnn.<br />
Bir yere ait olmak ile kendi oyun<br />
alannda kalmann skntsn aamad-<br />
için bize zihnindeki düünsel dünyadan,<br />
düünsel seçeneklerini çoaltarak<br />
sesleniyor.<br />
Birbirine balanan düüncelerle geçmile<br />
bugün arasnda gidip gelen Fars’ sanat<br />
eletirisinin baat rol oynad bir <strong>roman</strong><br />
olarak okumak da mümkün elbette.<br />
Düünsel bir atmosferin younluu altnda<br />
“hiçlik” üzerinden okumak da. Hatta “insan<br />
akl” ile ilgili olan karmak yasalarn<br />
tezahürü kabul edebiliriz Fars’.
KÝ TAP ZAMANI<br />
ANLATI<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Derin hafzann kuytusunda<br />
Yirminci yüzyln en büyük edebi eserlerinden Kayp Zamann<br />
zinde tam 100 yl önce yaymlanmaya balamt. Yazar Marcel<br />
Proust’un gençlik metinlerinden oluan Hazlar ve Günler ise geçti-<br />
imiz günlerde iki farkl yaynevince dilimize kazandrld.<br />
HAZLAR VE GÜNLER, MARCEL PROUST, ÇEV.: ROZA HAKMEN, YKY, 168 SAYFA, 13 TL<br />
HAZLAR VE GÜNLER, MARCEL PROUST, ÇEV.: CEYLAN ÖZÇAPKIN, ALAKARGA YAYINLARI, 220 SAYFA, 17 TL<br />
O<br />
A. ESRA YALAZAN<br />
nun her anlamda benzersiz<br />
üslubunu hazin<br />
bir mezarlk ziyaretinden<br />
sonra hatrlamann ahengi edebiyat<br />
hazzyla birleince ürperdim. Dostu<br />
Willie Heath’e yazd uzun mektupta<br />
mrl mrl ölümden bahsediyordu:<br />
“Hayatta öyle çok taahhütte bulunuruz<br />
ki, bir an gelir, hepsini yerine getirmeye<br />
gücümüz kalmadn hisseder, mezarlara<br />
döneriz, ölümü, ‘tamamlanmakta<br />
zorlanan kaderlerin yardmna koan<br />
ölümü’ çarrz. Ancak ölüm, hayata taahhütlerimizden<br />
bizi kurtarsa da kendimize<br />
taahhütlerimizden, özellikle en<br />
bata gelen, layyla, hakkyla yaama<br />
taahhüdünden kurtaramaz.”<br />
Ölüm, hayat, haz, kskançlk, tabiat,<br />
kadnlar, burjuvazi, yüksek sosyete, dostluk,<br />
vefa, ak hakknda henüz yaamadklarn<br />
‘hatrlayan’ genç Proust, bu cümleleri<br />
yazdnda sadece 23 yandayd. Onun<br />
kendi üstüne kapanan ‘izofrenik’ yaz serüvenini<br />
merak eden bir okur olarak Hazlar<br />
ve Günler’le karlamak biraz hüzünlendirdi<br />
beni ama pek artmad, zira yazma<br />
yeteneinin ve hazznn bilgiden ziyade<br />
sezgiyle, yaz akyla gelitiine inananlardanm.<br />
Marcel Proust böyle bir yazard.<br />
ÜSLUBUNU SEZGLERYLE KEFEDYORDU<br />
lk ciddi astm krizini dokuz yanda geçiren,<br />
ömrünü kendini taammüden kapatt<br />
yaz odasnda tüketen bu ‘hayalperest<br />
çocuun’ hakikatle beslenmesinden daha<br />
doal ne olabilir ki Hafzaya olan inancn<br />
yitirmeden <strong>roman</strong>, hikâye, anlat, mektup<br />
denemeleri arasnda dolarken kimilerinin<br />
vaktiyle biraz ‘adal’ bulduu üslubunu<br />
kömür madeninde elmas arar gibi<br />
sezgileriyle kefediyordu. Edebiyatn kendi<br />
tabiatndan incelikle süzülmesi gerektiine<br />
inanyordu. Tefekküre daldnda<br />
anlar geniletmek için itinayla kurduu<br />
uzun cümlelerin, zengin tasvirlerin, cokulu<br />
anlatmn elbette yazn hayatnda bir<br />
karl vard. Mükâfatn görecek olmann<br />
sadk bilinci, kendiliinden “sapkn<br />
bir akla” yaz sanatna teslimiyetinin tesadü<br />
olmadn söylüyordu ona.<br />
Kayp zamann izinde, iç sesinin ritmik<br />
tiktaklar arasnda kendini dinleyen<br />
Proust sonsuza dek hatralaryla, hatta<br />
henüz tecrübe etmedikleriyle yaayacan<br />
hissediyordu. Kkrtclna ramen<br />
hazin olan bu yazma dürtüsünün<br />
ailesiyle, eletirmekten hiç vazgeçmedii<br />
burjuvayla, tanma frsat bulduu yazar<br />
çevresiyle dorudan bir ilikisi yoktu sanrm.<br />
Bu gerçei en çplak haliyle gösteren<br />
‘deneme’leri 1894 ylnda arkadana<br />
okumas için sunarken öyle yazm: “Bu<br />
sayfalarn bir ksm yirmi üç yanda, birçou<br />
da yirmi yanda yazld. Hepsi çalkantl,<br />
ama artk sakinlemekte olan bir<br />
hayatn anlamsz köpüünden ibaret.”<br />
Peki, o yata bir genci hayatn sonuna<br />
gelmi edasyla konuturan sebep ne olabilirdi<br />
Üslubunun geliimini, hayatnn<br />
hâlâ bilinemeyen mahrem ayrntlarn,<br />
<strong>roman</strong>larnn satr aralarndaki gerçekleri<br />
onun peinde iz süren edebiyat tarihçileri<br />
aratradursun, ben Hazlar ve Günler’i<br />
ilk kez Türkçede okurken onu vecd haline<br />
geçiren gizli gücün, kendi uçurumuna<br />
korkusuzca sarkan metanetli ‘iç bak’ olduunu<br />
düündüm. Proust’un tat, koku,<br />
görme, iitme, dokunma duyular bizden<br />
farkl çalyordu. O çocukluunda yedi-<br />
i bisküvinin tadn hatrladktan sonra o<br />
ân istedii gibi ekillendiriyordu mesela.<br />
Ya da genç bir kzla yaad küçücük bir<br />
Marcel Proust (ortada), Robert de Flers ve Lucien Daudet ile.<br />
22<br />
hatray, annesinin jestlerini, krda bir ak-<br />
amüstü gezisinin kokusunu, yüksek sosyeteye<br />
mensup insanlarn arasna kart-<br />
bir akam yemeinin atmosferini istedii<br />
gibi eip büküyor, o anlar kurgulayarak<br />
kendi sanatsal gerçekliini oluturuyordu.<br />
Hatrlad her ey ancak onun<br />
çok katmanl hafzasna tutunabildii,<br />
orada kendine yeni ve sonsuz bir ‘yaam<br />
alan’ bulabildii kadar gerçekti. Silinmeye<br />
yüz tutmu anlar Proust gibi zarafetle<br />
güzelletirerek ebediyete hediye edebilen<br />
çok az yazar vardr.<br />
1896 ylnda Anatole France’n önsöz<br />
yazd Hazlar ve Günler anlat olarak tanmlanm.<br />
Dorusu, ben bu hikâyemsi<br />
denemelerin herhangi bir edebi türe dâhil<br />
edilemeyeceini düündüm. Kitap yaymland<br />
dönemde, henüz gün na<br />
çkmam bir yazar adaynn ‘sayklamalar’<br />
olarak deerlendirilmi ve zaten<br />
fevkalâde krlgan olan Proust’u derinden<br />
yaralam. Yazar o sene, ancak ölümünden<br />
sonra, 1954’te yaymlanacak olan<br />
Jean Santeuil adl <strong>roman</strong> üzerinde çalmaya<br />
balam. Bu kitap, 1913-1927 yllar<br />
arasnda yaymlanacak yedi ciltlik Kayp<br />
Zamann zinde’ye hazrlk olarak kabul<br />
ediliyor. Ancak 1897’de onu yazmaktan<br />
da vazgeçmi. Yaad hayal krklklar<br />
onu ilerde büyük bir yazar yapacak olan<br />
nehir <strong>roman</strong>lara balamaktan bir süre alkoymu<br />
olmal Proust’u.<br />
Edebi lezzeti yüksek bu hikâyemsi denemeleri<br />
orasndan burasndan kartran<br />
her dikkatli okur, Proust’un doutan ‘olgun’<br />
bir yazar olduunu rahatlkla kavrayabilir.<br />
Sosyete hayatn ironik bir dille<br />
anlatrken, mark bir genç kzn melankolik<br />
portresini çizerken, ilk kez tatt-<br />
bir duyguyu tarif ettiinde onun kendiliinden<br />
bilge duruunun parldadn<br />
hayretle fark edeceksiniz. “Zaman Rengi<br />
Tahayyüller” balkl denemesinin ba-<br />
nda kelimeleri bir araya getirme sanatna,<br />
kelimelerin sesine olan inancnn nasl<br />
olutuunu göreceksiniz: “Bu sabah Tuliers<br />
parknda güne, tpk haf uykusu bir<br />
gölgenin geçiiyle annda bölünen sarn<br />
bir yeniyetme gibi, srayla bütün ta basamaklarn<br />
üzerinde uyudu. Eski saraylarn<br />
duvarlarnda körpe lizler yeeriyor. Efsunlu<br />
rüzgârn soluu geçmiin rayihasna,<br />
leylaklarn taze kokusunu kartryor.”<br />
YAZMANIN SHR VE KALP BLGS<br />
Anlatma ehveti, yaz hazz sonradan<br />
olumuyor genellikle. Olan daima olduundan<br />
daha ‘renkli’ hatrlayan Proust,<br />
en bandan beri yazmann sihrine<br />
kalp bilgisiyle inanm. Onu büyük bir<br />
yazar yapan en önemli unsur bu bence.<br />
Eer anlarn hafzasnn dantel kenarl<br />
çerçevesine hapsederek dönütüremeseydi<br />
ömrü boyunca üzerine düündü-<br />
ü ‘zamann izini’ gerçekten kaybetmi<br />
olacakt. O, reddettii kaderini kelimelerin<br />
manas ve tnsyla deitirdi. Hakknda<br />
aratrma yapan sinirbilimci Jonah<br />
Lehrer, Proust’un kabahatli srrn öyle<br />
tarif eder: “Bir eyi hatrlamak için önce<br />
yanl hatrlamak gerekir.” Bir de gerçek<br />
kskançlkla tanmadan kskançl<br />
çok içerden hissederek yazabilmeyi, ölmeden<br />
ölebilmeyi, ak tatmadan ondan<br />
hazla vazgeçmeyi idrak edebilecek doal<br />
bilgelie sahip olmak gerekir. Hazlar ve<br />
Günler okura bunu hissettiriyor.<br />
YKY’nin yaymlad kitabn çevirmeni,<br />
Proust külliyatn Türkçeye kazandran<br />
Roza Hakmen ve elbette yine harika.<br />
Ezamanl olarak Alakarga Sanat<br />
Yaynlar’ndan ayn isimle çkan Hazlar<br />
ve Günler de ayn ölçüde akc.
KÝ TAP ZAMANI<br />
DÜÜNCE<br />
slam hukukundan ne anlamalyz<br />
ABD’de yaymlanan, Sadakat Kadri imzal Heaven on Earth adl<br />
kitap, slam hukukunun dünden bugüne uzanan serüvenini ve dünyann<br />
çeitli ülkelerindeki uygulan biçimlerini inceliyor. Konuya<br />
ilgi duyanlarn faydalanabilecei verimli bir çalma…<br />
HEAVEN ON EARTH: A JOURNEY THROUGH SHARI’A LAW, SADAKAT KADRI, VINTAGE, 352 SAYFA, $ 16<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
D<br />
“<br />
AHMET<br />
KURUCAN<br />
ünyadaki Cennet - Kadim<br />
Arap Çöllerinden<br />
Modern slam Dünyasnn Sokaklarna<br />
eriat Hukukunda Bir Yolculuk.” Trnak<br />
içindeki bu cümle, Londra’da ya-<br />
ayan, Harvard Hukuk Fakültesi mezunu<br />
Sadakat Kadri’nin son kitabna<br />
verdii ismin Türkçe çevirisi. Heaven on<br />
Earth adl kitap, muhtevay tam yanstmak<br />
için olsa gerek, uzun ve açklamal<br />
bir alt bala sahip: “A Journey<br />
Through Shari’a Law from the Deserts<br />
of Ancient Arabia to the Streets<br />
of the Modern Muslim World”. Bal-<br />
ilk okuduumda slam hukukunun<br />
kayna her ne kadar Arap çölleri olsa<br />
da modern dünyaya uygulanp deitirildiinin<br />
ve dünyada cennetin bunu<br />
hayata hayat klmakla yaanabileceinin<br />
kastedildiini düündüm. Bakalarnn<br />
da böyle düüneceini tahmin<br />
ediyorum. Bununla beraber, bu hacimli<br />
eserin hiçbir yerinde yazar bu yakla-<br />
m ifade eden bir cümle kullanmyor.<br />
Baka bir ifadeyle, böyle bir iddias yok<br />
yazarn; bu hem doru hem de vakaya<br />
mutabk olmazd zaten. Zira yazarn<br />
“shari’a law” dedii slam hukuku son<br />
tahlilde Müslüman hukukçularn üretilmi<br />
düüncelerinden müteekkil bir<br />
hukukun addr. Her ne kadar kaynaklar<br />
ilahi bir asla dayansa da, ibadetler<br />
bata olmak üzere muamelat ve ceza<br />
hukukunda baz ahkâm birebir ilahi<br />
beyana dayansa da… Daha açk bir<br />
ifadeyle, bugün itibar ile dünya sathnda<br />
bütünüyle hayata uygulanmayan<br />
ve bu yüzden bazlarnca “ölü hukuk”<br />
nitelemesine maruz kalan slam<br />
hukukunun müntesiplerine dünyay<br />
cennet ettii yok. Buna ramen yazar<br />
neden böyle bir ismi tercih etti, kendisine<br />
sormak lazm.<br />
Sadakat Kadri<br />
SLAM HUKUKU NASIL TANIMLANMALI<br />
Yazarn mesela mahkemelerdeki jüri<br />
sisteminin ngilizlerden tam 400 yl<br />
önce hayata geçirildii Abbasi halifesi<br />
Mansur dönemini anlatrken -ki bu<br />
çok önemli bir tespit- slam hukukundan<br />
“God’s law/Allah hukuku” diye<br />
bahsetmesi (s. 58, 130); Hanbeli fkhnn<br />
oturduu zemini tarihi gerçeklere<br />
ata, siyaset-fkh ilikisini Moollar,<br />
Cengiz Han, Memluklular, Makrizi<br />
ve bni Teymiye üzerinden anlatt<br />
yerde “divine law/ilahi hukuk” demesi<br />
(s. 139) ve bu tabirleri kitap boyunca<br />
çeitli vesilelerle tekrar etmesi onun<br />
düüncesi adna bir kir verebilir. Halbuki<br />
bu tabirler dinin nass ile beyan ve<br />
tespit edilmi sabit, deimeyen ve de-<br />
itirilemeyecek olan hukuki ahkâm<br />
adna kullanlabilirse de Müslüman<br />
hukuk adamlarnn içtihatlarnn bütününü<br />
de içine alan slam hukuku yerine<br />
kullanlmas doru deildir. unu<br />
demek istiyorum: Yazarn slam hukukunu<br />
“God’s law, divine law” diye nitelendirmesi<br />
kitaba verdii ismin ksmen<br />
izah olabilir.<br />
Madem yazya eletiriyle baladk,<br />
öyle devam edelim. Sadakat<br />
Kadri’nin slam hukuk tarihini anlatt<br />
ilk bölümde mevcudu resmetmesi<br />
konusunda olumsuz bir ey söylemek<br />
mümkün deil. Gerçekten slam<br />
hukukuna dair bir ey bilmeyen<br />
bir insan için tarihî evrelere göre güzel<br />
bir özet sunulmu. Kurulu, geli-<br />
im ve deiim farkl veçheleriyle ele<br />
alnm. Ama buralarda Bat dünyasnn<br />
diline pelesenk olmu, özellikle<br />
yanl yönlendirmelerle taban kitleyi<br />
slam’a düman eden veya mevcut<br />
dümanl körükleyen baz kavramlar<br />
ve yaklamlar hakknda hiçbir<br />
açklama yaplmam. Mesela “darü’l<br />
harb”, “darü’l slam” ve “cizye” kavramlar<br />
(s. 150) veya bni Teymiye’nin<br />
literatüre “cihad fetvas” olarak giren<br />
mehur fetvas (s. 171) ve nihayet Bat<br />
dünyasnda radikalizmin kir babas<br />
olarak tantlmaya çallan Seyyid<br />
Kutub’un mehur cahiliye benzetmesi<br />
(s. 161)… Böylesi hacimli bir eseri Bat<br />
dünyasna hitap etmek için kaleme<br />
alan yazarn Batllarn önyarg, yanl<br />
bilgi ve dümanca hisler gibi sebeplerle<br />
gündeme getirdii bu ve benzeri<br />
meselelerin mahiyet-i asliyesine vurgu<br />
yapmasn beklerdim ahsen. Kald<br />
ki, bu türlü açklamalar propaganda<br />
deil; aksine, ilmî kayglarla nesnellii<br />
yakalamak için yaplabilirdi.<br />
Bu eletiriler böylesi bir kitaptan<br />
beklenti adna önemli olduunu dü-<br />
ündüüm noktalar. Bununla beraber,<br />
özellikle kitabn ikinci bölümünde<br />
yazar, dinde zorlama olmadn, irtidad<br />
ve hogörüyü dile getirdii, ceza<br />
hukuku adna Pakistan, Afganistan ve<br />
Msr’daki baz spesik örnekleri merkeze<br />
koyduu bölümde “enfes” tabiriyle<br />
ifade edebileceim mukayeseli<br />
izahlar da yapm.<br />
ANAYASAL HAK OLARAK DN HUKUKU<br />
Özellikle 11 Eylül terör hadisesi sonucu<br />
bata Amerika olmak üzere Bat<br />
medeniyetine ait ülkelerde yaanan<br />
slam ve Müslüman kart hadiseleri<br />
neredeyse teker teker ele alarak<br />
izahlarda bulunmu yazar. Bat ülkelerinde<br />
yaayan Müslümanlarn yürürlükte<br />
olan hukuk sisteminin izniyle<br />
slam hukukuna göre -tabii ki belli<br />
alanlarda- muhakeme olmay istemesinin<br />
mümkün hale getirilmesi adna<br />
yapt izahlar önemli teklier olarak<br />
deerlendirilmeli. ngiltere’de uygulandn<br />
bildiim bu tekli Amerika<br />
için yapan yazarn açklamas meseleye<br />
k tutmas açsndan güzel:<br />
“… hiçbir göçmen Bat dünyasna slami<br />
bir idari ekli bulaca beklentisiyle<br />
gelmiyor. Hatta birçoklar böylesi<br />
hükümetlerden kaçarak geliyor. Bununla<br />
beraber Amerika Müslümanlarnn<br />
baz hukuki hususlarn kendi dinî<br />
inançlarna göre düzenlenmesini istemesi<br />
onlar için anayasal bir haktr.”<br />
Asrlar önce Efendimiz’in (sas) Medine<br />
vesikas ile uygulad bu düzenleme<br />
bugün hayata geçirilebilir mi, ülkelerin<br />
yürülükte olan hukuk sistemleri<br />
buna müsait mi, deien ve gelien siyasi,<br />
kültürel ve dinî artlar baka türlü<br />
düzenlemeleri mi ihtiva etmeli yoksa<br />
teklif edilen ekliyle mi uygulanmal;<br />
bunlar ayr müzakerelerin konusu.<br />
Yaz neredeyse bitti; eserin genel<br />
muhtevas adna çok ey söyleyemedik.<br />
Kitap, “The Past” [Dün] ve “The<br />
Present” [Bugün] olmak üzere iki ana<br />
bölümden oluuyor. lk bölümde slam<br />
hukuk tarihi ve ilkeleri hakknda genel<br />
malumat veriliyor ve manzara okuyucuya<br />
çok iyi resmediliyor. kinci bölümde<br />
ise baz ülkeler ve örnekler özelinde<br />
mevcut artlar anlatlarak olmas<br />
gerekene bazen açk bazen kapal atflarda<br />
bulunuluyor.<br />
Heaven on Earth, ilgi alan hukuk<br />
olanlarn ve hususiyetle konuya ilgi<br />
duyanlarn istifade edecei güzel ve<br />
verimli bir çalma…<br />
24
KÝ TAP ZAMANI<br />
DÜÜNCE<br />
‘Birey’den ‘devlet’e…<br />
Ruth A. Miller, dilimizde Fkhtan Faizme adyla yaymlanan<br />
kitabnda, yüzünü Bat’ya dönmü reformlar içinde<br />
yer alan hukuk reformunun Türkiye’de dönüüm geçirerek<br />
‘ceberut’ bir devlet var ettii tezini savunuyor.<br />
FIKIHTAN FAZME, RUTH A. MILLER, ÇEV.: HAMD ÇLNGR, UFUK YAYINLARI, 254 SAYFA, 14 TL<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
<br />
<br />
O<br />
SAKNE KORKMAZ<br />
smanl-Türkiye tarihi, hukuk<br />
ve modern Ortado-<br />
u alanlarnda uzman olan<br />
Ruth A. Miller’n 2003 ylnda Princeton<br />
Üniversitesi’ne sunduu “From Fkh to<br />
Fascism” balkl doktora tezi, Hamdi<br />
Çilingir’in titiz çevirisiyle Ufuk Yaynlar<br />
tarafndan yaymland. Fkhtan Fa-<br />
izme, öncelikle adyla merak uyandran<br />
bir kitap: ‘Fkh’tan ‘faizm’e nasl gelinebilir<br />
Miller ‘fkh’ ve ‘faizm’in arkasna<br />
neyi yerletiriyor<br />
Hemen belirtmeli ki, kitap Türkiye<br />
ya da Ortadou’da hukukun ne kadar<br />
‘modern’leebildii, yani ‘büyük’<br />
ve ‘muazzam’ Bat’ya ne kadar yakla-<br />
abildii gibi bir meseleyi tartmyor.<br />
Veya “Osmanl’dan Türkiye’ye hukuk,<br />
srf Bat’daki gelimelere ayak uydurma<br />
gayretiyle balayp daha sonra bir<br />
taklide dönüerek Bat’dan aynen alnp<br />
uygulanmtr” gibi verili bir söylemi<br />
yinelemiyor. Fakat Miller, kitaba<br />
yazd önsözde Prof. Dr. Murteza<br />
Bedir’in de altn çizdii gibi, yer yer oryantalizmin<br />
tuzana da dümemi de-<br />
il. Peki, nedir bu çalmann meselesi<br />
Kitap, yüzünü her anlamda Bat’ya<br />
dönmü reformlar içinde hukuk reformunun<br />
bu topraklarda bilinçli bir dönüüm<br />
geçirerek ‘ceberut’ bir devlet<br />
var ettii tezini savunuyor.<br />
25<br />
HUKUK VE TÜRK MODERNLEMES<br />
Çalma 19. ve 20. yüzylda Osmanl’dan<br />
Cumhuriyet’e ceza hukukunun oluumunun<br />
arka plann, farkl devletlerin<br />
hukuk süreçlerini de göz ard etmeden<br />
karlatrmal bir yöntemle ortaya koyuyor.<br />
Bugüne kadar hukuk çalmalar ve<br />
tartmalarnda hep ‘medeni hukuk’un<br />
öne çkt, ‘ceza hukuku’nun ise arka<br />
planda kald, özellikle yeni anayasa<br />
tartmalarnn Türkiye’yi önemli bir<br />
süreçten geçirme eiinde olduu göz<br />
önüne alndnda, Ruth Miller’n çalmasnn<br />
büyük önem tadn düünüyorum.<br />
Prof. Dr. ükrü Haniolu da arka<br />
kapak yazsnda, “Bu kitap, hukuk reformunun<br />
teknik bir deiim ve taklidin<br />
ötesinde bir gelime ve dönüümün ürünü<br />
olduunu ortaya koyarak Osmanl-<br />
Türk modernlemesine ilikin yeni sorular<br />
sormamz da mümkün klmaktadr.”<br />
diyerek kitabn önemine iaret ediyor.<br />
Miller’n aratrmasnn sonucunda<br />
ortaya çkan u: 1839 Gülhane<br />
Hatt- Hümayunu’ndan Türk Ceza<br />
Kanunu’na hukukun sosyal balamndan<br />
koparld, sistemin somuttan<br />
uzaklatrld, hukukun merkezinin<br />
‘birey’den ‘devlet’e kayd… Ayrca<br />
‘suç’ kavram da büyük bir dönüüme<br />
uramtr: “Yirminci yüzyln ba<br />
ile birlikte suç, ahlâki bir kategori olmaktan<br />
ziyade siyasi bir kategori haline<br />
gelmitir. Hukuki korumaya en muhtaç<br />
olan soyut kavram artk ‘birey’, ‘Tanr’,<br />
hatta ‘toplum’ deil, ‘devlet’tir.”<br />
Kitab fevkalâde önemli klan,<br />
ceza hukuku meselesini kuatc bir<br />
biçimde ele alm olmas. Zira Joseph<br />
Schacht’n slam Hukukuna Giri’te<br />
dikkati çektii gibi, “slam’da genel<br />
ceza hukuku kavram yoktur. Suç ve<br />
cezai sorumluluk kavramlar pek az<br />
gelimitir.” Schacht, haetici sebepler<br />
konusunun ise mevcut olmadn,<br />
dahas “teebbüsi suç ortakl<br />
ve muvafakat nazariyesi”nden de söz<br />
edilemeyeceini bildirir; buna karlk,<br />
“ahsi intikam, hadd cezalar, ta’zir,<br />
zecrî ve önleyici tedbirler ayrm ile<br />
birlikte ceza nazariyesinin geni bir -<br />
kir çeitlilii arz ettiini” de eklemeyi<br />
ihmal etmez.<br />
Cumhuriyet dönemine gelinceye<br />
kadar ceza hukuku alannda, eriat hükümlerinin<br />
dnda herhangi bir kanunlatrmadan<br />
söz edilemedii biliniyor.<br />
Fkh hükümlerin bo brakt alanlarda<br />
çkarlan örfî kanunnamelerde de ‘er-i<br />
erif’e uygunluk gözetilmitir.<br />
FIKIHTAN FAZME NASIL GELND<br />
üphesiz asl problem, Cumhuriyet sonrasnda<br />
hukukun bütün alanlarndaki laikletirme<br />
giriimleriyle balyor. Miller,<br />
fkhtan faizme doru dönüümün<br />
anlamnn burada aranmas gerektiini<br />
söylüyor. Dolaysyla, Miller’n Cumhuriyet<br />
dönemine ilikin can alc sorusu u:<br />
Atatürk niçin Mussolini’nin ceza kanununu<br />
kabul etmitir Üstelik olduu gibi<br />
deil, demokratik özelliklerini brakp fa-<br />
izan özelliklerini alarak...<br />
Miller, Atatürk’ün ceza kanununu<br />
Türkiye Cumhuriyeti’nin ceza kanunu<br />
olarak hayata geçirdiinde “birçok<br />
ülkede siyasetçi ve ilim adamlarnn<br />
[…] faizmi ileri bir merhale olarak<br />
görüyor” olduklarn belirtiyor ve “onlarn<br />
Türkiye’deki mevkidalar[nn] da<br />
bu görüe katl[dklarn]” ifade ediyor.<br />
Miller’n kitabnn son iki bölümü (ki,<br />
bence en önemli bölümler) “mezkûr fa-<br />
ist kanunun kabul edilmesi” sürecini<br />
detayl olarak ele alyor.<br />
Evet, soru budur: Fkhtan faizme<br />
nasl gelindii!<br />
184 SAYFA<br />
352 SAYFA<br />
SÛFÎ <br />
-<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
PENDNAME<br />
<br />
<br />
-<br />
-<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
etkilesimyayinlari.com<br />
0212 551 32 25<br />
<br />
-<br />
<br />
-<br />
<br />
<br />
-<br />
<br />
<br />
-<br />
<br />
eseri…<br />
288 SAYFA<br />
<br />
<br />
-<br />
<br />
<br />
<br />
-<br />
<br />
<br />
<br />
416 SAYFA
KÝ TAP ZAMANI<br />
SÖYLE<br />
Sohbetle dile gelen<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Dergâh dergisinin orta sayfalarnda yaymlanan ve bir gelenek halini<br />
alan söyleiler, dört cilt halinde, Orta Sayfa Sohbetleri adyla kitaplat.<br />
Sohbetler yalnzca derginin 23 yllk serüvenine deil; sanat,<br />
edebiyat ve düünce dünyamzn yakn tarihine de k tutuyor.<br />
ORTA SAYFA SOHBETLER, HAZ.: M. HSAN KARA, DERGÂH YAYINLARI, 397 SAYFA, 17 TL<br />
S<br />
“<br />
CELÂL FEDA<br />
orumluluu büyük olan<br />
bazlardr.” gibi bir cümle<br />
geçiyor zihnimden. Lise<br />
yllarnda mantk derslerinde adna<br />
önerme denen böyle cümlelerle hepimiz<br />
karlamzdr. Basit cümle kalplaryla<br />
ifade edilen yarglardr bunlar. Bana<br />
nedense çekici gelir: “Sorumluluu büyük<br />
olan bazlardr” cümlesi de öyle geliyor<br />
imdi. Bu cümleden unu anlyorum:<br />
Her ay binlerce kitap çkyor. Onlarca<br />
dergi yaymlanyor. Milyonlarca<br />
yaz yazlyor. Bütün bunlarn oluturduu<br />
karmaa içinden deerli olan bulup<br />
çkarmak ve okurun önüne koymak,<br />
edebiyat ve düünce adna büyük bir sorumluluk<br />
üstlenmektir. Onlar bu sorumluluu<br />
üstlenmeseler edebiyat, düünce<br />
hayatmz karmaa içinde yok olur gider.<br />
Baya olan, deerli olana üstün gelir.<br />
Bu yüzden edebiyat, düünce ortammzda<br />
bazlarnn sorumluluu büyüktür.<br />
Ve bu sorumluluu büyük olan bazlar,<br />
nadiren takdir edilir. Öyle de olsa ilerini<br />
lâykyla yapmak isterler.<br />
DÜÜNCE, SANAT, EDEBYAT ÜRETMEK<br />
Ülkemiz edebiyat ortamnda bu türden<br />
bir sorumlulukla ilerini yürütenler elbette<br />
var. Çoklar hiçbir yaratc yan olmayan<br />
bir kötümserlikle Türkiye’nin bugünkü<br />
atmosferinden ikâyet edip duruyor.<br />
Anayasayd, Kürt meselesiydi,<br />
kutuplamayd derken, üzerimize<br />
bir kara gölge düürülüyor. 13. asrn<br />
Anadolu’sunu bir anlatabilsek bu insanlara,<br />
ite o zaman kaos neymi görecekler.<br />
O kaostan doan bahçelerdeki<br />
aaçlarn altnda oturuyoruz hâlâ. Bugün<br />
de küçüklü büyüklü sorunlarmz<br />
var ama gene ayn düzen iliyor. Düüncelerinin<br />
altnda oturup nefesleneceimiz<br />
kiilikler hiç de az deil. Bugünlerde<br />
bunu en iyi, dört cilt halinde yaymlanan<br />
Orta Sayfa Sohbetleri’nde görmek<br />
mümkün. Bu sohbetler, ainalarnn hemen<br />
anlad gibi, edebiyat, düünce,<br />
sanat hayatmzn müstesna dergisi<br />
Dergâh’n orta sayfa sohbetlerinden<br />
oluuyor. Her biri dört yüz sayfay<br />
bulan bu ciltlerden ikisi edebiyat, di-<br />
er ikisiyse sanat ve kültür üzerine. Bu<br />
sohbetleri okumaya balaynca aslolann<br />
ikâyet üretmek deil düünce, sanat,<br />
edebiyat üretmek olduunu bir kez<br />
daha anlyoruz. Bir de bu ‘kaos’a kar<br />
Kemal Tahir’in dilinden söylenebilecek<br />
u sözü: “Bizde çok adam bulunur.”<br />
1990’n Mart ayna gidelim. Dergâh<br />
dergisinin ilk says… Büyük âlim Ömer<br />
Faruk Akün Hoca’yla balyor orta sayfa<br />
sohbetleri. Balk öyle: “Türk edebiyat<br />
tarihi yazmak mümkün müdür..”<br />
Hoca, sol elinin iaret parman hafçe<br />
muhatabna doru kaldrm. Pul kadar<br />
bir fotoraf. Onun üstünde ne yazk<br />
ki bugün yukarda anlattmz ‘sansasyonel<br />
ikâyet kültürü’yle ilikilendirilebilecek,<br />
karakterden tip olmaya doru<br />
evrilmi bir ismin, smet Özel’in o günler<br />
için evk veren bir yazs: “Özgürlük<br />
çin iir”. Onun yannda, kendini 15<br />
Nisan 1921’de çkan Dergâh dergisiyle<br />
ilikilendiren bir sunu yazs: “(…) Eski<br />
Dergâh mecmuasnn uyandrd çar-<br />
mlar, ayn adl yeni bir dergi çkarrken<br />
bizi rahatsz etmiyor; hatta yerli, milli ve<br />
bamsz olma balamnda memnunluk<br />
bile uyandryor. Yine de bizim çkmz<br />
aradan geçen bunca yl da gözeterek<br />
yeni ve kendine has bir çktr.”<br />
Gerçekten de bu, ‘kendine has bir<br />
çk’tr. Yanklar, etkisi büyük olmutur.<br />
1990’l yllar boyunca birçok isim<br />
Dergâh’ta sahne almtr ilkin. Onda yaymlanan<br />
yazlarla, iirlerle, sohbetlerle<br />
kendini beslemitir. Dergâh, yorgunluklarn<br />
da srtna alarak ‘sorumluluu büyük<br />
olan bazlardr’ sav uyarnca bugüne<br />
dek yürüyüp gelmitir.<br />
SLAM BR HASSASYETN ZUHURU<br />
Dergâh dergisi o günden bugüne geçen<br />
23 ylda tam dört koca cilt dolusu orta<br />
sayfa sohbetine yer vermi. Bunlarn ço-<br />
unu yaymland ay okuyanlarn olduunu<br />
çevremden biliyorum. Birçounu<br />
ben de elim erdiince okumaya çaltm.<br />
Bugün bunlarn topluca elimizin<br />
altnda oluu bende bir sevinç uyandryor.<br />
Bu yüzden olsa gerek söyleileri<br />
derleme kitaptan deil de derginin ciltlerinden<br />
takip etmek istiyorum. Akün<br />
Hoca’yla balayan edebiyat söyleileri<br />
Metin Erksan’la sanata kayyor ikinci<br />
sayda. Orhan Okay, Selim leri derken,<br />
ressam Erol Akyava’tan Nabi Avc’ya,<br />
erif Mardin’e, Erol Özbilgen’e, Orhan<br />
aik Gökyay’a, Âk Ali Rza Ezgi’ye, Süleyman<br />
Uluda’a uzanyor ilk yln sohbetleri.<br />
Söyleilere yeniden göz atarken<br />
gözüm Dergâh’n dopdolu geçen bu ilk<br />
26<br />
Ömer Faruk Akün<br />
Erol Akyava<br />
erif Mardin<br />
Orhan aik Gökyay<br />
ylnn baka nice iirlerine, yazlarna taklmadan<br />
edemiyor. O yazlar, iirler ile<br />
bu söyleiler birbirine ne güzel elik etmi.<br />
1990’n Türkiye’sinin düünce, edebiyat<br />
atmosferinin irtifas göz dolduruyor.<br />
Ele alnan koca koca meseleler var.<br />
Türkiye’de slami bir hassasiyetin entelektüel<br />
anlamda zuhur ettii apaçk.<br />
Dergâh bunun bilinçli bir zuhur olmas<br />
için dertleniyor besbelli. Bu yüzden<br />
de bu derdi etik ve estetik bakmdan en<br />
üst seviyeden duyanlar burada toplanmak<br />
istiyor. Yazlar, incelemeler özenle<br />
seçilmi, yazlm. Sohbet konuklar<br />
da öyle. Her birinin o pul kadar resimleri,<br />
konuulanlarla büyüyor. Gerçekten<br />
olabilecek olan da budur. Bugün bu resimlerin<br />
kiminin sahibi çoktan Hakk’n<br />
rahmetine kavutu. Kimiyse gençlik yllarndan,<br />
orta yandan çkp her bakmdan<br />
olgunlat. Dergâh son yirmi yln<br />
Türkiye’sinde edebiyat, düünce, sanat<br />
ve hatta siyasette yaanan normallemelerin<br />
entelektüel açdan mimarlarndan<br />
biri oldu. Bunu derginin ciltlerinden<br />
takip ederek görmek mümkün. Muhakkak<br />
ki umulan daha fazlasdr. Öyle<br />
de olmalyd. Ancak sürekli oklara maruz<br />
braklan insanmzn içinden ‘bizde<br />
adam çoktur’ sözünü dorulayanlarn<br />
çkmas biraz zaman alacaktr.<br />
Orta Sayfa Sohbetleri’ni edebiyat, kültür<br />
ve sanat ciltlerinden okuyan okurun<br />
deneyimi kukusuz daha farkl düünceler,<br />
duygular uyandracaktr benim buraya<br />
kadar yazdklarmdan. lgili okur,<br />
sohbete mevzu hususlarda bilgiler edinecektir.<br />
Sohbetin yapld yllardan bugüne<br />
geçen zaman içinde her sohbet sahibini<br />
kendi tarihi içinde takip etmek<br />
mümkün olacaktr. Bu tek tek resimler<br />
sonra birleecektir. Kaosa kar renkli,<br />
küçük resimlerden oluan büyük bir resim<br />
çkacaktr. Nitekim balatt gelene-<br />
ine sahip çkarak bu sohbetleri kitaplatran<br />
Dergâh dergisi için de olan böyle bir<br />
eydir. Orta sayfa sohbetleri balarken<br />
kim derdi ki bugünlere erilsin ve böyle<br />
bir bakiye çksn ortaya. Ne kadar sevinilse<br />
azdr. Dilerim günün dergileri de<br />
gözlerini bugünün kaotik atmosferine<br />
deil de yirmi sene sonrasnn güzel yüzlü<br />
günlerine diksin. Az da olabilir o günler<br />
ama olsun, bir tek gün yetecektir. Ve<br />
Dergâh’n gayreti hatrlatsn hepimize:<br />
“Sorumluluu büyük olan bazlardr ve<br />
bizde adam çok bulunur.”
KÝ TAP ZAMANI<br />
ÖYKÜ<br />
amatac öyküler ve eletiriler<br />
amatac Suçlular ve Daha Fazlas, dünyaca ünlü 11 kurmaca ustasndan<br />
on öykü ve bir çizgi hikâyeyi bir araya getiriyor. Aile kurumundan tüketim<br />
çlgnlna, iletiim teknolojilerinden reklamlarn esir ald hayatlara<br />
kadar farkl konularla ilgili ironik öyküler var kitapta.<br />
AMATACI SUÇLULAR VE DAHA FAZLASI, KOLEKTF, ÇEV.: SEVNÇ KAYIR, THAK YAYINLARI, 208 SAYFA, 20 TL<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
G<br />
MEHMED<br />
MEHMEDOLU<br />
ünümüz öykücülüünün<br />
Bat’daki güçlü temsilcileri<br />
Türkçede ikinci kez bir araya<br />
geliyor. Daha önce Amerika’nn Yank<br />
Çocuklar adl seçkiyle Türk okurunun<br />
karsna çkan Amerikal öykücüler,<br />
iletiim teknolojileri ve tüketim çlgnlnn<br />
arasnda skm bir kua-<br />
n örneklerini sunuyordu bize. O kitapta<br />
yer alan öykülerde varl hissedilen<br />
travmatik ve hüzünlü ses bir ku-<br />
an temel yönelimlerini daha iyi anlamamza<br />
imkân tanrken, yaknlarda<br />
yaymlanan baka bir derleme, nerdeyse<br />
ayn kaynaktan beslenen baka<br />
bir kuaa çekiyor dikkatimizi. Tom<br />
Thompson ve Eli Horowitz’in derledii<br />
amatac Suçlular ve Daha Fazlas,<br />
dünyaca ünlü 11 kurmaca ustasndan<br />
on öykü ve bir çizgi hikâye sunuyor.<br />
Ancak bu kez Amerika’nn Yank<br />
Çocuklar’nda karlatmz türden<br />
travmatik bir sese rastlamyoruz. Aksine,<br />
bu sesle alay eden, yer yer fantastik,<br />
hüzünden ziyade çlgnla<br />
odaklanm öykülerle kar karyayz.<br />
Aile kurumundan tüketim çlgnlna,<br />
iletiim teknolojilerinin körletirdii<br />
baklardan reklamlarn esir ald<br />
hayatlara dein günümüz dünyasna<br />
ait hemen hemen her önemli husus<br />
birbirinden ilginç ve ironik öykülerle<br />
dile geliyor. Fantastiin dünyasna<br />
geçi çou yerde ironiyle dengelenirken,<br />
beliren ara bölgede günümüze<br />
yönelik çok iddetli bir eletiriye de<br />
rastlyoruz.<br />
Nick Hornby Jonathan Safran Foer Neil Gaiman<br />
28<br />
HORNBY’DEN BR FUTBOL ÖYKÜSÜ<br />
amatac Suçlular ve Daha Fazlas’nda<br />
yer alan öykücüler arasnda Nick<br />
Hornby, Jonathan Safran Foer, Neil<br />
Gaiman gibi günümüzün önemli yazarlar<br />
bulunuyor. Kitapta yer alan<br />
öykülerin temel özellii, kimi önemli<br />
meselelere çounlukla çocuklarn<br />
dünyasndan baklm olmas. Örne-<br />
in, Nick Hornby’in belki de bugüne<br />
kadar yazlm en iyi futbol öyküsü<br />
olan “Küçük Ülke”si tastamam<br />
böyle. ki devlet arasnda skm bir<br />
futbol sahas büyüklüündeki ülkede<br />
yaayan bir çocuun gözünden anlatlan<br />
öykü, esiz güzellikte. Küçücük<br />
ülkenin milli futbol takm, kom-<br />
u ülkelerin futbol takmlaryla yapt-<br />
maçlar bazen 30-0 gibi tarihî farklarla<br />
kaybetmektedir. Minik ülkenin<br />
hali içler acsdr. Ama öykünün kahraman<br />
küçük çocuun verdii taktikle<br />
ülkenin milli takm tarihinde ilk<br />
kez 12-0 yenilir. Milli takm oyuncular<br />
tarihlerinde ilk kez bu kadar az<br />
gol yemenin erene maçn sonunda<br />
zafer turu atar. Keza Jon Scieszka’nn<br />
“Her Biri Ayr Satlr” öyküsü de<br />
benzer güzellikte. Tpk dier öykülerde<br />
olduu gibi, bu öykünün kahramanlar<br />
da çocuklar. ki çocuun<br />
arasndaki diyaloglar tamamen reklam<br />
cümleleri veya kimi klie ifadelerle<br />
kurulmu. ki çocuk durmadan<br />
sohbet eder ama gerçekte hiçbir ey<br />
konumamaktadrlar. Daha dorusu,<br />
sarf ettikleri cümlelerin tamam reklamlardan<br />
alnmadr. Örnein, öykünün<br />
kahraman kz, küçük çocu-<br />
a “Rahatlamay nasl tarif edersin”<br />
diye sorar. Cevap reklam dünyasndan<br />
verilmitir: “Bir tane alana ikincisi<br />
bedava!” Baka bir yerde, öykünün<br />
kahramann bir markette görürüz.<br />
Çocuk marketten su deil, “hayatn<br />
gerçek tadn” almtr. Tamamen<br />
reklamlarn dünyasna hapsedilmi,<br />
tüketim çann dinamikleriyle<br />
beslenen bir kuan eletirisi ancak<br />
bu kadar etkili bir ekilde yazlabilirdi.<br />
Üstelik bu öykü sadece günümüz<br />
tüketim toplumuna deil, Amerikan<br />
tarihine de iddetli eletirileriyle<br />
tonunu bir kat daha koyultuyor.<br />
Her bir öyküsü renkli resimlerle<br />
desteklenen amatac Suçlular ve<br />
Daha Fazlas, günümüz dünyasna çok<br />
keskin bir eletiri içeriyor. Çou öykünün<br />
kahraman çocuklar ama eletirilerin<br />
muhatab yetikinler. Çocuklu-<br />
un dünyasndaki amata ve nee kadar,<br />
büyüklerin dünyasna dair keskin<br />
bir öfkenin izlerini bulmak da<br />
mümkün kitapta. Bunun en iyi örneini<br />
Clement Freud’un “Grimble”<br />
adl öyküsünde görürüyoruz. 11 ya-<br />
ndaki Grimble adl küçük çocuun<br />
bandan geçen öyküde, oldukça tuhaf<br />
bir anne-baba üzerinden normal<br />
anne-babalara eletirilerle karlayoruz.<br />
Peru’ya seyahate giden anne<br />
ile baba, Gribmle’a birtakm notlar ve<br />
ksa mesajlarla göz kulak olmaya çal-<br />
rlar. Gribmle’n att her adm hesaplarlar<br />
ama uzakta, bir gezidedirler.<br />
Yer yer fantastik eriler çizen bu<br />
öykünün yannda, günümüz Amerikan<br />
edebiyatnn önemli yazarlarndan<br />
Jonathan Safran Foer’n “Altnc<br />
Bölge” adl öyküsüne de deinmek<br />
gerekiyor. New York’tan yava yava<br />
koparak Antarktika’ya kadar sürüklenen<br />
Altnc Bölge’nin hikâyesinin anlatld<br />
öykü, fantastik öeler ve keskin<br />
eletiriler içeriyor.<br />
YARIM ÖYKÜYÜ OKUR TAMAMLASIN<br />
Sadece yukarda sözü edilen etkileyici<br />
öyküler yok kitapta. amatac<br />
Suçlular ve Daha Fazlas’nda, ar<br />
kaygl Farf’n, canavarlardan kaçan<br />
James’in, Domuzburun ve çetesinin,<br />
Seymur’un Son Dilei’nin, dünyann<br />
en ilginç Epikür masasnn, sokakta<br />
bulduu bir cep telefonunda<br />
iittii garip bir ses sayesinde yardma<br />
muhtaç köpeklerin imdadna ko-<br />
an Martin Alanzo’nun öykülerini de<br />
anmalyz. Bütün bunlarn yan sra<br />
amatac Suçlular ve Daha Fazlas’nda<br />
bir de çizgi hikâye bulunuyor. “Ka-<br />
kl E ve Gergin-3 Mor Yamaclara<br />
Kar” adl çizgi öykü, bildik çizgi<br />
öykü kalplarnn ötesine geçerek<br />
türün kendisini de tartmaya açyor<br />
kanmca. Son olarak, kitabn derleyenleri<br />
kitapta yarm bir öykü brakarak<br />
okuyucunun da bu kitap krine<br />
dâhil olmasn salam. “Bitiremediimiz<br />
Hikâye” adl yarm öykü,<br />
okuruna belirli bir yere kadar elik ettikten<br />
sonra devamn yazma görevini<br />
onlara brakyor. O zamana kadar<br />
amatac suçlular, dost canls olmayan<br />
su kabarcklarn, kayp bir ülkeyi,<br />
sahipsiz cep telefonlarn, gökyüzünden<br />
gelen yaratklar, Peru’da kaybolan<br />
ebeveynleri, Laf Farf adl bir adamn<br />
hikâyesini sindirmi okurlar, ister<br />
istemez bu yarm öyküyü tamamlamak<br />
zorunda kalacak. Biraz korku,<br />
biraz da amatayla ister istemez.<br />
thaki Yaynlar’nn özenli bir<br />
baskyla okura sunduu amatac<br />
Suçlular ve Daha Fazlas hem günümüz<br />
Amerikan edebiyatnda öykünün<br />
yerini anlamak için bir baucu<br />
kitab hem de tüketim toplumunun<br />
yetkin bir eletirisi.
KÝ TAP ZAMANI<br />
ROMAN<br />
Genç Balzac’n <strong>roman</strong><br />
Balzac’n snrl bir mekân ve az sayda karakterle hayal ve gerçei<br />
kaynatrd <strong>roman</strong> Séraphite, yazlmasndan neredeyse iki asr<br />
sonra smet Birkan’n çevirisiyle Türkçede. Kitap, Balzac’n bayapt<br />
nsanlk Komedyas’na giden yolun balangc niteliinde.<br />
SÉRAPHITA, HONORÉ DE BALZAC, ÇEV.: SMET BRKAN, JAGUAR KTAP, 200 SAYFA, 15 TL<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Ö<br />
SA DARAKCI<br />
nce mâlumu ilamla balayalm:<br />
Balzac daha on dört<br />
yanda rade Üzerine’yi yazm,<br />
ardndan kendini yazya adamaya<br />
karar vermitir. Baarszl tadar, ylgnla<br />
kaplr, türlü ilere bular ama<br />
kararldr, kendine verdii sözü tutacak;<br />
Napolyon’un klçla balad ii tamamlayacak,<br />
sanatyla dünyay fethedecektir.<br />
Stefan Zweig, Üç Büyük Usta’da<br />
bunu çocuun bir kahraman gördüünde<br />
onun gibi olmak istemesine balar ve<br />
Balzac’n basit bir mareal asasnn deil,<br />
imparatorluk tacnn peinde olduunu<br />
yazar. lk ciddi baarsn Tlsml Deri’yle<br />
elde eder yazar, Séraphita’yla bu baarsn<br />
perçinler. Bu, 1842’de yaymlayaca<br />
nsanlk Komedyas’nn dibacesidir.<br />
nsanlk Komedyas’na –bu eksik kalm<br />
görkemli yapta- giden yolun balangcn<br />
tekil eden Séraphita, yazlmasndan<br />
neredeyse iki asr sonra smet Birkan’n<br />
özenli çevirisiyle raardaki yerini ald.<br />
Romann odak noktasnda meleksi<br />
bir varlk, kendisini seven Minna’ya<br />
güçlü ve gözüpek bir erkek, Wilfrid’e<br />
narin bir genç bir kz olarak görünen<br />
Séraphita/Séraphitus yer alr. Séraphita,<br />
küçük yata anne ve babasn kaybetmi,<br />
tek satr bile okumam, Norveç -<br />
yordlarndan dar çkmamtr. Ama<br />
çok ey görmü, çok ey yaamtr. atosunda<br />
münzevi bir yaam sürmektedir.<br />
Roman boyunca çiçek imgesiyle anlatlan<br />
Séraphita, mucizevi yönleriyle,<br />
Cemil Meriç’in de söyledii gibi, nsanlk<br />
Komedyas’ndaki melek imajnn temelidir.<br />
BR DÜÜNCE ROMANI<br />
Romanda eylemden ziyade derin dü-<br />
ünce halinin egemen olduu görülüyor,<br />
öyle ki <strong>roman</strong> okuduunuzu<br />
unutturacak denli bir üslup ön planda.<br />
Köyün papaz Becker’n uzun monologlarnda<br />
neler konu edilmiyor ki:<br />
Tanr’nn ispat, maddenin mi ruhun<br />
mu kalc olduu meselesi, sevginin altnda<br />
yatan bencillik, duann mahiyeti,<br />
kadere rza ve daha pek çok konu iirsel<br />
anlatmla, çou zaman da salam<br />
bir mantk örgüsüyle ileniyor. Kimi<br />
zaman Hristiyan sembolizmiyle de<br />
ksmen ters dümeyi göze alyor Balzac.<br />
Hristiyan mistii Swedenborg’un<br />
bir melein kanatlarnda göe yükseliini<br />
anlatrken görsel olarak zihinlere<br />
kaznan kanatl melek imajnn<br />
yanllna itiraz edercesine kanatlarn<br />
sembolik olduuna deiniyor.<br />
29<br />
Daha da önemlisi, göe çekilme hadisesi<br />
çarmha gerilen sa düüncesinin<br />
karsnda konumlandrlyor gibidir.<br />
Hristiyan düüncesinin resmigeçit<br />
yapt satrlarda inançlardaki ortak noktalara<br />
yaplan vurgular dikkat çekici. Örnein,<br />
“nsan gücünü Tanry ölçmekte<br />
kullanmaya kalkmadan önce kendi<br />
hakknda hâlen olduundan daha bilgili<br />
olmas gerekmez mi” vurgusu, Müslüman<br />
muhayyilesinde “Kendini bilen<br />
Rabbini bilir”e denk dümüyor mu<br />
GÖZÜ GÖE ÇEVRL<br />
Romann anakri, “Pek az kii seçim yapabiliyor.<br />
Kalmak veya gitmek, çamur<br />
veya gökler.” ikileminde sakl gibi görünüyor.<br />
Yeryüzündeki insann derin trajedisi<br />
burada ortaya çkyor. Romann<br />
skça göklere vurgu yapmas bir bakma<br />
ilahi bir çar. Nitekim o meleksi varlk,<br />
dünyann kirine, pasna, çamuruna<br />
srt dönmütür; “teni oruçla, sahte sözü<br />
sükûtla, bilgiyi alçakgönüllülükle, kibri<br />
hayrseverlikle yenen, haracn zdrapla<br />
ödeyen” kahramann baklar göe çevrilidir.<br />
Kendisine hayranlk ve akla bal<br />
olan Minna ve Wilfrid’in, onu yeryüzünde<br />
tutmak istemelerine, dünyann serveti,<br />
türlü güzellikleri adeta ayaklarna serilmesine<br />
ramen tutkuyla bal oldu-<br />
u yerdedir gözü. Zaten “tüm dünyevi<br />
sevinçlerin ardndan kayg ve korkular,<br />
memnuniyetsizlikler” gelmez mi<br />
Balzac bu <strong>roman</strong>da snrl bir mekân<br />
ve az saydaki karakterinde hayalle gerçei<br />
kaynatrarak adeta dünyann peçesini<br />
syrmakta, hakikati tüm çplaklyla<br />
yüzümüze haykrmaktadr. Öldürücü<br />
darbe ise en sona saklanmtr:<br />
Göe yükseliten sonra gerçek -<br />
n aydnlnda krallarn, savaçlarn,<br />
büyüklerin zenginlik ve debdebesi, paçavradan<br />
baka bir ey deildir. Ani bir<br />
hareketle giysilerinin önünü açarlar. Bu<br />
ihtiamn altnda görünen bir deri bir<br />
kemikten ibaret, kurtlar tarafndan kemirilmi,<br />
çürümü, kokumu, irenç<br />
hastalklara tutulmu vücutlardan baka<br />
bir ey deildir.<br />
Naturalistler ve 19. yüzyln ikinci<br />
yarsndaki realistler ‘çürüyüün<br />
yakamozu’nu yanstmlard. Öyle<br />
anlalyor ki, realizmin kurucularndan<br />
Balzac baklar ilahi olana çevirmi,<br />
çürümenin içindeki umudu göstermitir<br />
Séraphita ile. Yoksa “Onun<br />
gönlünde dünyada kaybettiklerinizle<br />
kyaslanmayacak kadar büyük servetler<br />
bulacaksnz.” cümlesi baka<br />
nasl anlalabilir ki
KÝ TAP ZAMANI<br />
EHR<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
stanbul bu hale nasl geldi<br />
Murat Gül, Modern stanbul’un Douu adl çalmasnda bir dönemin<br />
saltanat ehrinin ihmal edili ve ykl öyküsünü anlatyor.<br />
Kitapta Cumhuriyet dönemiyle balayan, stanbul’da Osmanl’ya ait<br />
izleri silmeye yönelik politikalarn çarpc örnekleri var.<br />
MODERN STANBUL’UN DOUU, MURAT GÜL, SEL YAYINCILIK, 288 SAYFA, 20 TL<br />
S<br />
ALÂATTN KARACA<br />
ezai Karakoç, bir iirinde<br />
“Mimar Bat’dayd ev oraya<br />
gidecekti.” der. Aslnda bu dize, ehir<br />
mimarimize egemen olan, Bat’y<br />
model alma düüncesini de özetlemekte.<br />
Her ey gibi stanbul da nasibini ald<br />
‘modern kent’ frtnasndan. Tabii bunda,<br />
Murat Gül’ün de Modern stanbul’un<br />
Douu adl kitabnda belirttii üzere,<br />
Tanzimat sonrasnda yaanan ekonomik<br />
krizlerin, askerî yenilgilerin, özellikle<br />
Krm, Osmanl-Rus ve Balkan Savalar<br />
sonras yaanan büyük göçler sonucunda<br />
stanbul nüfusunun hzla artmasnn<br />
da önemli pay var. te bu sorunlar<br />
nedeniyle stanbul, dar ve çkmaz sokaklar,<br />
ulam güçlükleri, ahap ve harabeye<br />
dönmü evleri, altyap, kanalizasyon<br />
gibi eksiklikleriyle 19. yüzyla büyük<br />
sorunlarla girmitir. Bu klasik Osmanl<br />
ehri daha sonra sorunlaryla ba<br />
baa braklm, kaderine terk edilmi,<br />
Batllama hareketleriyle yava yava<br />
tarihî dokusunu yitirmeye balamtr.<br />
Dersaadet’e “küenmi bir Avrupa ak-<br />
am” dadanmtr artk. Bu güçlü ‘yeni,<br />
modern kent’ frtnas Osmanl’nn slami<br />
mimari stilinin son izlerini de söküp<br />
att, atyor stanbul’dan, üstelik yerine<br />
özgün bir yap da koyamyor.<br />
EHRDEK BÜYÜK DEM<br />
Murat Gül, Modern stanbul’un Douu’nda<br />
ite bunu; stanbul’un, daha dorusu bu<br />
“mümin ve mütevekkil” Osmanl ehrinin<br />
Tanzimat yllarndan balayarak erken<br />
Cumhuriyet, Milli ef ve Demokrat<br />
Parti dönemlerindeki o büyük deiimini,<br />
dönüümünü, ‘modernizasyon’unu<br />
-aslnda buna modernizasyon demek<br />
de pek mümkün deil- konu edinmi.<br />
Evet, kitab okuduumuzda ve bugünkü<br />
stanbul’a baktmzda, bunun bir<br />
‘modernizasyon’ ve ‘yeniden dou’ olmadn<br />
rahatlkla söyleyebiliriz. Çünkü<br />
yaplan bütün plan ve uygulamalara<br />
ramen, mimari yap ve üslup itibar<br />
ile yklm, reddedilmi, ne Osmanl<br />
ne de Avrupal olabilmi ‘melez’ bir<br />
kenttir artk stanbul. Murat Gül, kitabn<br />
“Klasik stanbul’un Sonu” bölümünde,<br />
stanbul’un fetihten sonra bir Müslüman<br />
Osmanl ehrine dönütürüldüünü ancak<br />
19. yüzyla girerken çöküe kout biçimde<br />
ehrin de büyük sorunlarla karlatn,<br />
yava yava ykldn, önlemlerin<br />
yetersizliini ortaya koyuyor.<br />
FOTORAF: ZAMAN, SELMAN ETÜRKLER<br />
CUMHURYET DÖNEMNDE STANBUL<br />
Kitabn ana konusu, Cumhuriyet’ten<br />
sonra stanbul’un yaad büyük dei-<br />
im; aslnda buna ehrin ihmal edilmilii,<br />
çaresizlii, ykl demek daha doru<br />
çünkü yazarn saptamalar bu yönde.<br />
Kukusuz stanbul’a vurulan en<br />
büyük darbe, Cumhuriyet’ten sonra,<br />
Ankara’nn adeta ona alternatif olarak<br />
öne çkarlmas ve bakent ilan edilmesidir.<br />
Kemalist rejim, kendinden önceki<br />
‘slah etme’ye, yani Osmanl’y yeniden<br />
canlandrmaya dayal reform anlayn<br />
bir kenara iterek Osmanl’ya ve slam<br />
medeniyetine özgü tüm yap ve kurumlarn<br />
izlerini dahi silmeyi amaçlayan bir<br />
ret politikas takip etti. Çünkü yazarn<br />
da kaydettii üzere, “Rejim, geleneksel<br />
slami kurumlara dayanan mevcut<br />
toplumsal düzeni ülkenin geri kalmlnn<br />
ba müsebbibi olarak görüyordu.”<br />
(s. 97) Bu, elbette bütün devrimci<br />
rejimlerde görüldüü üzere, ehirlerdeki<br />
mimari yapy ve tasarmlar da derinden<br />
etkilemitir. Çünkü “Kemalist rejim<br />
de mimariyi ve kent tasarmn kültürel<br />
modernlemenin en önemli görsel belirteci”<br />
saydndan Osmanl’y ve slam<br />
medeniyetini simgeleyen stanbul, rejimin<br />
bu tavrndan nasibini “ihmal ve ykm”<br />
olarak almtr. Sonuçta Ankara,<br />
stanbul’a kar, modern kentlere özgü<br />
yaplaryla laik Kemalist rejimin simgesel<br />
kenti olarak ina edilirken, hilafetin<br />
ve saltanatn merkezi stanbul, Gül’ün<br />
de isabetle kaydettii üzere, kaderine<br />
terk edilip bir ihmal politikasna maruz<br />
braklr. O nedenle Murat Gül, kitabnn<br />
Cumhuriyet sonrasndaki stanbul<br />
(1923-1933) bölümüne “hmal Edilen<br />
ehir” baln koymu.<br />
Yazar, Kemalist rejimin ehirden/ehirlerden<br />
slami ve Osmanl’ya ait gürleri<br />
silmeye yönelik politikasna; “1927’de<br />
Osmanl turalarnn ve nianlarnn bütün<br />
resmî ve kamu kurumlarndan çkarlmasn<br />
emreden bir kanun”u, Sultanahmet<br />
Camii’nin bir sanat galerisine<br />
çevrilmesi önerisini, Ayasofya’nn müzeye<br />
dönütürülmesini, Osmanl sultanlarnn<br />
ansn yaatan sokak adlarnn<br />
deitirilmesini örnek veriyor ki, bunlar<br />
elbette yeni rejimin stanbul’a bak-<br />
n gösteren çarpc uygulamalardr. Bu<br />
balamda kitaptaki, “1931’den sonra<br />
Kemalist rejim yeni binalarda Osmanl<br />
formlarnn kullanlmasn topyekûn<br />
reddetti.” (s. 103) cümlesinin alt çizilmeli.<br />
Gül, kitabnda Cumhuriyet’in bu<br />
konudaki asl amacnn “geleneksel Osmanl<br />
kültürünün bir geri kalmlk simgesi<br />
eklinde sunulup itibarszlatrlmas”<br />
olduunu ileri sürüyor. Eserden<br />
örendiimize göre, bu politika dorultusunda<br />
stanbul’da 1940’lara kadar neredeyse<br />
hiçbir büyük kamu binas ina<br />
edilmemi; buna karlk Ankara, “modern<br />
binalar, geni bulvarlar, parklar<br />
ve en önemlisi minaresiz siluetiyle” yeni<br />
laik ulus devletin kenti olarak ina edilmitir.<br />
Kukusuz bu, ehirler üzerinden<br />
bir medeniyet çatmasdr.<br />
‘KEMALST LKELER IIINDA’ MMAR<br />
Murat Gül, erken Cumhuriyet döneminde<br />
stanbul’a kar alnan ‘ihmal’ arlkl<br />
olumsuz tavr örneklerle ortaya koyduktan<br />
sonra, 1933-50 arasnda ehrin<br />
“Kemalist ilkeler nda” yeniden<br />
ina edilme giriimleri üzerinde duruyor<br />
ve bu çerçevede 1933’te uluslararas<br />
bir imar plan yarmas düzenlendiinden<br />
söz ediyor. Yarmaya katlan gerek<br />
Le Corbusier’nin gerekse Henri Prost’un<br />
sözlerinden, bu dönemde de rejimin<br />
stanbul’a nasl bakt anlalmaktadr.<br />
Le Corbusier ve Hermann Ehlgötz gibi<br />
mimarlarn projeleri stanbul’un tarihî<br />
dokusunu korumay amaçladndan kabul<br />
görmez. Nitekim Le Corbusier’nin<br />
bir röportajda söyledii, “Eer hayatmn<br />
en büyük gaf ve en büyük taktik hatas<br />
Atatürk’e yazdm mektup olmasa<br />
idi, bugün büyük rakibim Prost yerine<br />
güzel stanbul ehrinin imar ile ben<br />
uraacaktm. Bu mektupta, inklâp yapm<br />
bir milletin en büyük inklâpçsna<br />
stanbul’u eski haliyle asrlarn tozu topra<br />
ile brakmasn tavsiye ediyordum.”<br />
(s. 122) cümleleri, mimarn neden tercih<br />
edilmediini de açklar. Buna karlk,<br />
kabul gören Prost’un projesinin ise ehirdeki<br />
Greko-Romen mirasn korunmasn<br />
içerdii dikkat çekmektedir.<br />
Özetle, stanbul 1950’lere büyük bir<br />
çekimenin kurban olarak girer. Demokrat<br />
Parti iktidara gelince Adnan<br />
Menderes, büyük bir hevesle stanbul’un<br />
yeniden inas için kollar svar. Ancak<br />
onun çabalar da kanla biten bir iktidar<br />
kavgasna kurban edilir. Bu dönemde<br />
de stanbul’un tarihî dokusu bozulur<br />
ve ehr-i stanbul bu kez Yassada’da<br />
bir babakann idam edilmesine bahane<br />
olarak öne sürülür.<br />
Ksaca Murat Gül, saltanat ehrimizin,<br />
medeniyetimizin ihmal edili ve ykl<br />
öyküsünü anlatyor kitabnda.<br />
30
KÝ TAP ZAMANI<br />
TARH<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Osmanl ve Avrupa: Hayranlk ve çatma<br />
Fransz tarihçi Jean-François Solnon, dilimize Sark ve<br />
stanbulin adyla çevrilen ödüllü kitabnda Osmanl<br />
mparatorluu ile Avrupa arasndaki sava ve çatmalarn<br />
ötesine, kültürel alveri ve etkileimlere yakndan bakyor.<br />
SARIK VE STANBULN, JEAN-FRANÇOIS SOLNON, ÇEV.: AL BERKTAY, DOAN KTAP, 596 SAYFA, 33 TL<br />
S<br />
AYE BAAK<br />
avalar ve kartlklar<br />
anlatlarnn merkezine<br />
yerletiren tarihçiler,<br />
hiç durmadan çatan<br />
ezeli dümanlarn öykülerini yazarlar.<br />
Bu yüzdendir ki, insanlk tarihinin<br />
önemli bir bölümü, fetihten fethe<br />
koan komutanlarn bitmek bilmeyen<br />
kanl muharebelerinden ibaret görünür.<br />
Böyle bir tarihin okuyucusu için<br />
dümanlarn asla yan yana gelmedi-<br />
ine, uzlamaya kesinlikle yer olmadna<br />
inanmak kaçnlmazdr. Tarihçi<br />
Jean-François Solnon, farkl bir yoldan<br />
yürümeyi seçenlerden… Tarihsel<br />
olgulara çatmac bir tarih anlay-<br />
yerine uzlamac bir algyla yaklayor.<br />
Dilimizde yeni yaymlanan Sark<br />
ve stanbulin adl kitabnda, Osmanl<br />
mparatorluu ile Avrupa arasndaki<br />
sava ve çatmalarn ötesine, kültürel<br />
alveri ve etkileimlere yakndan<br />
bakyor. Okuyucuya, tarih aslnda<br />
hiç bildiiniz gibi deil, diyor.<br />
Sultan Selim<br />
31<br />
I. Abdülmecid<br />
OSMANLI-AVRUPA LKLERNN DER YÜZÜ<br />
Tarihçiler milletlerin, devletlerin, kültürlerin<br />
geçmiini yazmak için farkl<br />
kaynaklar, yöntemler, okuma biçimleri<br />
kullanrlar. Bak açlar ve vurgularyla<br />
yeni boyutlar kazandrdklar tarihsel<br />
olaylarn kimi yanlarn da yine<br />
ayn ekilde görünmez klabilirler. Tarihyazmnn<br />
en sk dütüü tuzak, siyah<br />
ve beyazlara hapsolmaktr. Kimi<br />
tarihçilerin kartlklardan ibaret gördüü<br />
olgular bir de ideolojik çarklarn<br />
dilileri arasnda öütüldüünde, “tarihsel<br />
gerçek” bütünüyle farkl suretlere<br />
bürünebilir. Oysa insanlk tarihi,<br />
kanl savalardan ve anl zaferlerden<br />
çok daha fazlasdr.<br />
Jean-François Solnon kitabnda<br />
Osmanl-Avrupa ilikilerinin savalardan<br />
öte tarafna bakyor. Osmanl<br />
ile Avrupa arasndaki etkileimin<br />
derin ve çok yönlü geçmiini anlama<br />
saikiyle yola çkan tarihçi, bireylere,<br />
bireyüstü toplumsal yaplara,<br />
birbirine çok uzakm gibi alglansa<br />
da aslnda yüzlerce yldr iç içe geçmi<br />
yaantlara odaklanyor; ekonomik,<br />
kültürel, dinî, sanatsal ilikilerin<br />
köklerine iniyor. Osmanl’nn Batllamasn<br />
“yal Müslümanlarn saryla<br />
genç kuaklarn istanbulininin<br />
[1] ” bulumas metaforuyla açklarken,<br />
geleneklerin ve yeniliklerin iç<br />
içe geçi öyküsünü anlatyor.<br />
Yükseliinden çöküüne Osmanl’nn<br />
Bat dünyas ile girdii ilikileri<br />
inceleyen Solnon, erken tarihlerden<br />
balayan, ‘öteki’ne duyulan korku ve<br />
merak, iki dünyann karlamasndan<br />
doan nefret ve hayranlk ekseninde<br />
ele alm. Osmanl’nn Hristiyanl-<br />
a ve Hristiyan dünyaya kar yürüttüü<br />
fütuhat siyasetinin ve Avrupa’nn<br />
Türklere duyduu nefretin, önce yava<br />
yava sonra hzlanarak yerini baka<br />
eylere brakmasn kitabn sayfalarnda<br />
ilginç anekdotlar eliinde takip<br />
edebiliyorsunuz. Osmanl-Avrupa<br />
ilikilerinin kâh uyuarak kâh didierek<br />
gelien çizgisine yakndan bakld-<br />
nda ezberleri bozacak pek çok konu<br />
çkaca aikâr. Baz Avrupa devletlerinin<br />
“eytanla” ticaret yapmay kabul<br />
etmesi; stanbul’un fethinin üzerinden<br />
daha bir yl geçmeden Venediklilerin<br />
muzaffer sultanla bir ticaret anlamasna<br />
gitmesi, Fransa Kral’nn arlken’e<br />
kar koyabilmek için padiahla ittifak<br />
yapmas ticaret ruhu ve reel politikle<br />
açklanabilir. Fakat Hristiyan dünyas<br />
bundan çok daha fazlasn yapar.<br />
Osmanl’nn günlük hayatn, ev ya-<br />
amn merak eder, kimi geleneklerini<br />
Avrupa’ya ithal eder, alla turca elenceler<br />
düzenler, hatta Osmanl usulü giyinmek<br />
modaya dönüür.<br />
Hikâyenin Osmanl tarafn da detaylaryla<br />
anlatan Solnon’un sözleriyle<br />
devam edelim: “Ölümüne mücadelenin<br />
yerini çounlukla geçici,<br />
mulâk, bazen ancak gönülsüzce<br />
desteklenen bir birlikte yaama ald.<br />
Yine de Osmanl seçkinleri XIX. yüzylda<br />
Avrupa’nn reçetelerini benimseseler<br />
bile ne sömürgeletirilmeye<br />
maruz kaldlar ne de sömürgeci oldular.<br />
Edilgen bir Batclk içine dümekten<br />
de sakndlar. Oryantalizm<br />
tutkunu olan ve sözde ‘otantik’ bir<br />
Türkiye’nin yok olmasna hayanan<br />
Avrupal seyyahlar kusura bakmasnlar<br />
ama balatlan reformlarda<br />
kör bir taklitçilikten eser bile yoktu,<br />
tam tersine, önemli bir iddia söz konusuydu:<br />
Batlla bir Türk stili kazandrmak<br />
ve Türk damgas vurmak.<br />
Redingot ve cilal kunduradan olu-<br />
an ‘reform kyafeti’ni benimseyen<br />
Osmanl memuru, Bat’nn tüm de-<br />
erlerine intisap etmemiti. Buharl<br />
gemi ve tramvay kullanrken geçmi-<br />
ini inkâr etmemiti.”<br />
Solnon tarihin farkl dönemlerindeki<br />
deiik tasavvurlarn, aidiyet<br />
duygularnn izini sürmü. Böylelikle<br />
resmî tarihlerin maharetli ellerinden<br />
çkma anlatlarn tahtn sallamay<br />
baaryor. Yazar bunu yaparken savalarn,<br />
çatmann, karlkl önyarg<br />
ve korkunun tüm ilikilerin çatsn<br />
oluturduu gerçeini de göz ard etmemi.<br />
Aksine, kitabn bandan sonuna<br />
çatmann ne kadar derine sirayet<br />
ettiini ve aslnda ötekine duyulan<br />
merakta yönlendirici olduunu net bir<br />
biçimde ortaya koymu. Ve bu iki zt<br />
dünyann neredeyse farkna bile varlmadan<br />
içe içe geçtiini, birbirini zenginletirdiini<br />
anlatm.<br />
TARH SÜRPRZLERLE DOLUDUR<br />
Jean-François Solnon’un kitabndaki<br />
iki baarsndan ilki, modernizmin<br />
kurgulanm tarih algsnn dnda<br />
kalabilmesi. Yazar görmezden gelinen,<br />
yok saylan kavramlarn, etkileim<br />
ve iliki biçimlerinin uzun geçmiini<br />
çarpc örneklerle ortaya koyuyor.<br />
Böylece 14. yüzyldan balayarak<br />
20. yüzyla kadar gelen süreçte Osmanl<br />
Devleti’nde toplumsal yaantnn<br />
ve ehir hayatnn ne derece sostike<br />
olduunu, Bat ile ilikilerin derinliini<br />
ve çok boyutluluunu görebiliyoruz.<br />
Bu durum, meseleleri yakndan bilen<br />
bir tarihçi için artc olmayabilir<br />
ama ortalama okuyucu için sürprizlerle<br />
kar karya olduu anlamna geliyor.<br />
Hele zihni sava odakl nitelemelerle<br />
megul edilmi ve resmî tarih kalplarnn<br />
içine hapsedilmise…<br />
Solnon’un ikinci baars ise bu<br />
tarih metnini bir <strong>roman</strong> akclnda<br />
kurgulayabilmi olmas. Hiç üphesiz,<br />
kitabn zevkle ve merakla okunur<br />
olmasnda çevirmen Ali Berktay’n<br />
payn unutmamak lazm. Son olarak<br />
çalmann 2010 ylnda, Avrupa tarihini<br />
baaryla anlatan kitaplara verilen<br />
Prix du Livre d’Histoire de<br />
l’Europe ödülüne deer görüldüünü<br />
de belirtelim.<br />
[1] stanbulin: Tanzimat’tan Merutiyet’e kadar<br />
Türkiye’de kullanlan, yakas kapal bir tür erkek<br />
ceketi.
KÝ TAP ZAMANI<br />
ÇOCUK<br />
Biraz masal, epeyce <strong>roman</strong>, tam bir siyer<br />
Aye Sevim’in kaleme ald Günee Yolculuk, kabuu<br />
<strong>roman</strong>, özü siyer olan bir eser. Kitap, Peygamber<br />
Efendimiz’in hayatna dair bilgileri alldk formlarn<br />
dnda sunuyor çocuk okurlara...<br />
GÜNEE YOLCULUK, AYE SEVM, ULE YAYINLARI, 214 SAYFA, 12 TL<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
B<br />
MUSA GÜNER<br />
ilgiye ulamann<br />
bin bir türlü yolu<br />
var. Bilgi kuu, kimi<br />
zaman bir öretmenin cümleleriyle<br />
konar omzumuza, kimi<br />
zaman bir kitabn satrlar arasnda<br />
kanat çrpar. Kimi zaman<br />
da bir <strong>roman</strong> kelimelerinin<br />
arasnda sessizce süzülüverir<br />
zihnimize. Aye Sevim’in<br />
kaleme ald, ule Yaynlar<br />
tarafndan yaymlanan Güne-<br />
e Yolculuk usta ii bir <strong>roman</strong><br />
olmu. Bilgisini okura ustaca<br />
sunan, ‘meyvenin içindeki<br />
eker’e dönütüren bir kitap…<br />
Kabuu <strong>roman</strong>; epeyce<br />
de güzel kurgulanm bir<br />
eser. Özü siyer; Peygamber<br />
Efendimiz’in hayatn anlatyor.<br />
O’na dair, çocuklarn bilmesi<br />
gerektii kadar süzülmü<br />
bilgiyi içeriyor.<br />
SAADET ASRINA YOLCULUK<br />
Kitap, Peygamber Efendimiz’in<br />
hayatna dair bilgileri alldk<br />
formlarn dnda sunuyor<br />
çocuk okura. Yazar, <strong>roman</strong>n<br />
kahramann Zehra’nn klna<br />
giriyor, saadet asrna gidiyor,<br />
aaç oluyor, masal kahramanlaryla<br />
dolayor, duvarlarn<br />
içinde seyahat ediyor,<br />
tesbih tanesi klnda savalara<br />
katlyor. Zehra zaman ve<br />
mekânda yolculua çkyor. Bu<br />
bir rüya ya da hayal mi Hayr.<br />
Tayy-i zaman, tayy-i mekân...<br />
Canl cansz her varlk Allah’<br />
tespih ediyorsa, bütün varlklar<br />
da Efendimiz’i tanyor demek<br />
ki. Eyalar, hayvanlar konuuyor.<br />
Ayna, güzel çnar,<br />
rüzgâr, karnca, toz zerrecii,<br />
Mersina, ekmek ana, gölge,<br />
ok ve yay, tesbih ve harita…<br />
Hepsi peygamberimizi anlatyor.<br />
Hepsi Efendimiz’in farkl<br />
bir yönüne ahitlik ediyor.<br />
Bunu bir <strong>roman</strong>daki fantastik<br />
öe gibi düünebiliriz ama<br />
burada “Allah, Zehra’nn gözündeki<br />
perdeyi kaldryor.”<br />
Durup dururken deil elbette,<br />
kahramanmz Zehra onlara<br />
ifreyi, anahtar veriyor:<br />
stemek… Zehra istedii için<br />
gerçekleiyor bütün bunlar.<br />
Bir yolculukta Zehra’ya masal<br />
kahraman Mersina elik ediyor.<br />
Yazarn deyiiyle “Mersina<br />
bir Dou masal, içinde<br />
ehzadesi olan, perisi olan,<br />
gözyalaryla seccadeler ilenen<br />
bir masal… Zaten bu kitap<br />
böyle erbetlerle tatlandrlmasayd<br />
eksik kalrd. Çünkü<br />
bahsettiiniz kii Peygamber<br />
Efendimiz. O’nun hayatn<br />
yazarken günei görmek<br />
için Bat’daki deil Dou’daki<br />
pencereleri açmanz gerekir.”<br />
Pencereler douya açlyor<br />
ve Güne bütün aydnl-<br />
yla douyor zihinlere. Günee<br />
Yolculuk’ta bütün bu<br />
olaylar Zehra’ya verilen bir<br />
ödevle balyor. Peygamber<br />
Efendimiz’in hayatn konu<br />
alan bir ödevdir bu. Öretmen,<br />
Zehra’nn yaptklar istedi-<br />
i gibi olmaynca eline bir adres<br />
tututurur ve buray ziyaret<br />
etmesini ister. Kahramanmz<br />
orada Garip Dede beklemektedir<br />
ve konumann sonunda<br />
o da baka bir adres verir. Bir<br />
yandan yeryüzünde o kahramandan<br />
bu kahramana doru<br />
yol alrken bir yandan da derinlemesine<br />
yolculuklar balar.<br />
Her yolculuk Efendimiz’in hayatndaki<br />
farkl bir yöne, olaya<br />
açlyor. Okur kurguyu takip<br />
ederken bilgiler de bir bir sralanyor.<br />
Öreniliyor. Bilgelerin<br />
bu tarzda verilmesi ‘düünerek’<br />
örenmeye de katk salyor.<br />
Belki daha aklda kalc bir<br />
form bu. Zehra, yolculuklarn<br />
sonunda Kâinatn Günei’ni<br />
tanyor. Artk biliyor ki, ondan<br />
daha kymetli bir insan yoktur.<br />
Onun sevgisiyle, kötü huylarndan<br />
kurtulup yeni bir kimlik<br />
kazanyor.<br />
Günee Yolculuk biraz iir,<br />
biraz masal, epeyce <strong>roman</strong><br />
ve tam bir siyer.<br />
iko’nun adamlar geri döndü<br />
KONUN BÜTÜN<br />
ADAMLARI - 2. DÖNEM<br />
H. SALH ZENGN,<br />
RESMLEYEN: DAISTAN<br />
ÇETNKAYA, VENÜSYA<br />
ÇOCUK KITAPLII<br />
H. Salih Zengin’in<br />
<strong>roman</strong> iko’nun Bütün<br />
Adamlar, 14 yl<br />
önce yazlm ve o<br />
günün çocuk okurlaryla<br />
bulumutu.<br />
O çocuklar büyüdü,<br />
belki de imdi kendi<br />
çocuklarna hikâyeler<br />
anlatyor. Kitap bugünün<br />
çocuklar için<br />
geri döndü, yanna<br />
yeni maceralar da<br />
alarak. Kahramanlar<br />
yazarn bir slyla<br />
yeniden bir araya<br />
geldi. iko’nun Bütün<br />
Adamlar - 2. Dönem,<br />
Venüsya etiketiyle<br />
kitapç raarndaki<br />
yerini ald. Bir<br />
yurtta ayn odada kalan<br />
bu kahramanlar<br />
hiç deimedi: Nane,<br />
Filozof, Srk, Palaska,<br />
Fç, Dört lem,<br />
Pasakl, Keçe ve Trmk... Her<br />
biri ayr bir âlem olan bu sevimli<br />
arkadalara yeni katlan bir kii<br />
var: Herodot... O ehrin belediye<br />
bakannn olu. Ama bu,<br />
kahramanlarmz için durumu<br />
deitirmiyor. Hatta gelir gelmez<br />
ona yeni akalar ve kumpaslar<br />
hazrlamlar<br />
bile. Kz yurdundaki<br />
sk rakipleri Lüle,<br />
Kurdela, Kukila,<br />
Pinpon, Bayan Yamuk<br />
ve Süpürge ise<br />
kahramanlarmzn<br />
yine deimez ba<br />
belalar... Tabii belletmen<br />
Klkuyruk’u<br />
da unutmamak gerekiyor.<br />
ikonunun Bütün<br />
Adamlar-2.<br />
Dönem’de de mizah<br />
ve macera kol<br />
kola ilerliyor. Kahramanmz<br />
Fç rejim<br />
yapmaya balyor.<br />
Minik kahramanlarmz<br />
bir huzurevini<br />
ziyarete gidiyor.<br />
Fç’nn pilates<br />
topuyla futbol oynamalarna<br />
ne dersiniz<br />
Yazar, bu kitapta<br />
küçük çocuklarn diyet yapma<br />
merakna ve büyüklerin organik<br />
ürünler yeme takntsna eletirel<br />
ve mizahi bir yaklam getiriyor.<br />
Sade ve yaln bir üslupla<br />
kaleme alnan kitap Dastan<br />
Çetinkaya’nn çizgileriyle renkleniyor.<br />
Küçük Prens büyüdü ve geri döndü<br />
GENÇ PRENS’N DÖNÜÜ, A. G.<br />
ROEMMERS, TMA, 127 SAYFA, 12 TL<br />
Küçük Prens büyüseydi,<br />
bir gence dönüseydi nasl<br />
olurdu Yaymland-<br />
günden beri her yatan<br />
okurun kalbine dokunmay<br />
baaran Küçük Prens’in dünyaya dönü<br />
hikâyesi olan Genç Prens’in Dönüü bu<br />
soruya cevap veriyor. Patagonya’nn çorak<br />
topraklarnda yalnz seyahat eden bir<br />
adam yolda yardma muhtaç bir gençle<br />
karlar, onu arabasna alr. kisi, hayat<br />
ve insanlk üzerine sohbet eder. Bir manevi<br />
yolculua dönüen bu seyahatte paylatklar<br />
duygular okurlara yeni kaplar açyor.<br />
Bu hayatn bir anlam olmal Dünyann rengi olur mu Çocuklar okusun, ebeveynler anlatsn<br />
RUHUN KELEBEK KANATLARI, ÖZNUR<br />
ÇOLAKOLU CAM, GENÇ NESL, 191 SAYFA, 10 TL<br />
Genç bir kz olan<br />
Necla’nn ruhunda bitmek<br />
bilmeyen skntlar<br />
vardr. Skntlarla ba<br />
edemeyen Necla’ya yardm<br />
için ailesi harekete geçer ve onun<br />
için her eyi yapar. Ancak Necla bir türlü<br />
normale dönemez. Ancak bir gün<br />
Kopyac Ressam adl kiinin sergisini<br />
görür. Kopyac Ressam, onun hayat<br />
hakknda yeniden düünmesini, hayat<br />
sorgulamasn salar. Ressamla konumalar,<br />
görümeleri Necla için tam anlamyla<br />
bir deiimin balangcdr.<br />
KEDNN KANADI OLSA, FLZ ÖZDEM,<br />
YKY, 111 SAYFA, 14 TL<br />
Filiz Özdem’in kitap kurtlar<br />
için yazd serinin altnc<br />
kitab Kedinin Kanad Olsa<br />
yaymland. Emine Bora’nn<br />
resimleriyle daha da elenceli<br />
hale gelen kitap yakndan tandmz,<br />
hayatmzn bir parças olan kediler, köpekler,<br />
balklar ve kular üzerine. Yazar, kitapta<br />
okurlar u sorularn cevabn düünmeye<br />
çaryor: Hayvanlar olmasa, hayatmz<br />
daha renksiz olmaz myd Kedilerin miyavlamad,<br />
köpeklerin havlamad, kularn<br />
daldan dala konarak ötmedii bir dünyada<br />
yaamamak için neler yapabiliriz<br />
MUTLU ÇOCUKLARA MUTLU MASALLAR, NHAN<br />
TATEKN, MANDOLN YAY., 264 SAYFA, 50 TL<br />
Masal anlatmak, hele ki anlatacak<br />
güzel masal bulabilmek<br />
zor i. Masal buldun<br />
diyelim, öyle bir ayklamal,<br />
çocua uygun hale getirmeli<br />
deil mi Ebeveynlerin bu skntsn<br />
hisseden Nihan Tatekin, Mutlu Çocuklara<br />
Mutlu Masallar kitabnda “Anadolu’dan<br />
Brezilya’ya, Amerika’dan Çin’e” uzanan corafyadan<br />
masallar derleyip yeniden anlatm.<br />
Emine Bora’nn resimleriyle süslenen kitap,<br />
çocuklar için oldukça albenili hale gelmi. Kitaptaki<br />
24 masal, okuyan büyüklerin ve dinleyen<br />
küçüklerin alabilecei derslerle dolu.<br />
32
KÝ TAP ZAMANI<br />
TARH<br />
ark’ta Kafkaesk bir mahkeme<br />
Tarihçi Mahmut Akyürekli ark stiklal Mahkemesi 1925-1927 isimli<br />
kitabnda, eyh Said davasnn görüldüü Elaz’daki stiklâl Mahkemesi’ne<br />
dair tutanaklara yer veriyor. Kitaptaki karar ilamlar, “resmî” bakn eyh<br />
Said syan’na ve dier hareketlere nasl yaklatn da gösteriyor.<br />
ARK STKLÂL MAHKEMES 1925-1927, MAHMUT AKYÜREKL, KTAP YAYINEV, 185 SAYFA, 15 TL<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
<br />
A. YAVUZ ALTUN<br />
stiklâl Mahkemeleri hakknda<br />
yazp çizen herkesin<br />
yaknd ortak dertler var:<br />
Kaynaklar ve haliyle akademik çalmalar<br />
yetersiz, arivler saklanyor.<br />
Dersim’le ilgili tartmalar, örtünün<br />
ucunu açp altndakine öyle<br />
bir göz atmaktan öteye gidemedi.<br />
Geçen sene hem Genelkurmay hem<br />
de TBMM’de bulunan stiklal Mahkemeleri<br />
arivlerinin açlaca duyurulmutu.<br />
Üstelik herkesin istifadesine<br />
sunulmak kaydyla. Fakat henüz<br />
gerçekçi bir adm atlm deil.<br />
Tarihçi Mahmut Akyürekli’nin ark<br />
stiklal Mahkemesi 1925-1927 isimli<br />
kitabnda zikrettii gibi “baz belgeler”<br />
darya szyor; birtakm hatra<br />
kitaplarndan edinilen izlenimler<br />
mevcut. Akyürekli, eyh Said davasnn<br />
görüldüü Elaz’daki stiklâl<br />
Mahkemesi’ne dair tutanaklar nasl<br />
elde ettiini açklamyor ama öyle<br />
bir kayt düüyor: “Biz tarih aratrmaclarnn<br />
en büyük sknts da,<br />
Cumhuriyet tarihinin kurulu dönemine<br />
ait belgelere ulaamamaktr.<br />
(...) Atmosfere hâkim olan sis perdesini<br />
yrtmaya muktedir sert poyrazlar<br />
neticesinde baz bilgi krntlar<br />
elimize ulatnda, bunlarn deerini<br />
bilip, titizlikle yorumlamakla yükümlüyüz.<br />
ark stiklâl Mahkemesi<br />
Karar lam Defteri, böylesi güçlü bir<br />
rüzgârn yardmyla elime ulat.”<br />
SYASÎ HAYATA ÇEKDÜZEN!<br />
Bu mahkemelerin kuruluu,<br />
Akyürekli’nin tespitine göre, Dr. Tev-<br />
k Rütü’nün (Aras) Milli Mücadele<br />
döneminde Mustafa Kemal Paa’ya<br />
gelip böyle bir yapya ihtiyaç duyulduu<br />
kanaatini izhar etmesiyle oluyor.<br />
Tevk Rütü’nün kafasndaki<br />
yap, bir çeit “devrim mahkemesi”.<br />
Ancak ilk etapta asker kaçaklar<br />
ve Milli Mücadele’ye kar isyan faaliyetleri<br />
kapsamnda baz yarglamalar<br />
yaplmas için bir yasa çkarlyor.<br />
Birçok tarihçinin uzlat biçimiyle<br />
bu “ilk dönem”, bir çeit tedbir.<br />
“kinci dönem” ise “hyanet-i vataniye”<br />
kavramnn mevcut yasaya<br />
ilave edilmesiyle birlikte Meclis’teki<br />
hâkim ideolojiyi savunmak ve ikâme<br />
etmek üzere tekilatlanyor. ki mehur<br />
dava, zmir Suikast ve eyh Said<br />
davalar, bu ikinci dönemde teekkül<br />
etmi heyetler eliyle görülüyor ve<br />
33<br />
Meclis’te “muhalif” görülen pek çok<br />
ismin, Milli Mücadele’de “silah arkada”<br />
olarak vazife almalarna baklmakszn<br />
yarglanmasna yol açyor.<br />
Haliyle “ikinci dönem” özel koullar<br />
içinde meydana getirilmi mahkemelerin,<br />
siyasi hayata çekidüzen vermesine,<br />
Ahmet Turan Alkan’n deyiiyle,<br />
“inklap terörü arac” haline gelmesine<br />
sebep oluyor.<br />
ANKARA LE FREL TELGRAFLAR<br />
ark stiklâl Mahkemesi bu çerçevenin<br />
içinde özel bir yere sahip.<br />
Akyürekli’ye ve birçok tarihçiye göre,<br />
bugün hâlâ konutuumuz Kürt meselesinin<br />
kökenleri, buradaki “devlet<br />
tavr” ile yakndan alâkal. Kitapta<br />
yer alan karar ilamlar, sadece ki-<br />
ilerin hangi cezalar aldn deil<br />
ayn zamanda “resmî” bakn eyh<br />
Said syan’na ve beraberinde bölgedeki<br />
siyasi hareketlere nasl yaklatn<br />
da gösteriyor. Mahkeme, bölgeye<br />
intikalinin ikinci gününde Siverekli<br />
eyh Eyüp ve Dr. Fuat hakknda<br />
tek celsede idam cezas verirken,<br />
“isyan”n Hilafet’in kaldrlmasna<br />
kar, mürteci, Kürdistan kurulmasna<br />
yönelik ve devleti ykmaya teebbüs<br />
eden nitelikte olduunu öne sürüyor.<br />
Bu iki ismin, henüz yeni kurulan<br />
Terakkiperver Cumhuriyet<br />
Frkas’na yakn olmalar da davay<br />
ayn zamanda tek muhalefet partisinin<br />
kapanmasna bir dayanak yapyor.<br />
Öte yandan mahkeme heyetinin<br />
çalma biçimi, her türlü keyfîlie<br />
müsait bir zemin hazrlyor. Hukukçu<br />
olmayan heyet azalar, karlarna<br />
getirilen isimleri dinleyip Ankara<br />
ile ifreli telgraarla yaztktan<br />
sonra kararlarn veriyorlar. lginç<br />
olan, mahkeme bakannn ve heyet<br />
azalarndan Ali Saib Bey’in (Ursava)<br />
ayr ayr ifrelere sahip olmas<br />
ve Ali Saib Bey’in dorudan Mustafa<br />
Kemal’le yazarak onun iradesini<br />
temsil etmesi. Dava, zmir Suikast<br />
meselesinde olduu gibi gazetecilerin<br />
sindirilmesine, baz muhalif mebuslarn<br />
idamna kadar gidiyor. Hatta<br />
heyet azalarnn akam sofrasnda<br />
konuurken bahsi geçen baz kimseleri<br />
Elaz’a çartarak yarglamalar<br />
bile görülüyor.<br />
Nihayet bu Kafkaesk mahkeme,<br />
435 idam karar vererek bölgeden<br />
ayrlyor. Ancak geride binlerce “yaralanm<br />
bilinç” ve “ceberut devlet”<br />
hikâyesi brakyor.
KÝ TAP ZAMANI<br />
Eletirel teoriyi eletirmek<br />
Siyaset felsefesi üzerine incelemeleri bulunan felsefe<br />
profesörü Raymond Geuss’un, Habermas ve Frankfurt<br />
Okulu’nun çalmalarn ele ald Eletirel Teori okurla<br />
bulutu. Ksa ama tartmaya deer bir kitap...<br />
ELETREL TEOR, RAYMOND GEUSS, ÇEV.: FERDA KESKN, AYRINTI YAYINLARI, 160 SAYFA, 11 TL<br />
ELETR-DÜÜNCE<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Ölüm: Ne bir an önce ne sonra<br />
ngiliz felsefeci John Gray, Ölümsüzletirme Kurulu adl<br />
kitabnda modern insann ölümsüzlük peindeki beyhude<br />
iz sürüünü polisiye <strong>roman</strong> gibi bir tarih çalmasyla<br />
ortaya koyuyor ve materyalist felsefeyle hesaplayor.<br />
ÖLÜMSÜZLETRME KURULU, JOHN GRAY, ÇEV.: NURETTN ELHÜSEYN, YKY, 208 SAYFA, 16 TL<br />
F<br />
AL GALP YENER<br />
rankfurt Okulu, “Toplumsal<br />
Aratrmalar Enstitüsü”<br />
adyla 1923’te kurulmu,<br />
1930’da bana felsefeci Max<br />
Horkheimer’n geçmesiyle teorik temeli<br />
atlm bir kurumdur. Avrupa’y<br />
sarsan örenci hareketlerinden,<br />
1968’deki olaylardan sonra ilevini<br />
tamamen kaybeden, Horkheimer’n<br />
1973’deki ölümüyle çözülen bu kurum,<br />
Almanya’da Marx ve Freud’un<br />
görülerinin sentezini yapan radikal<br />
sol çevrelerin akademi ismi altnda<br />
toplanmasnn somut bir sonucudur.<br />
Tarihî maddeciliin farkl bir ekilde<br />
yorumlanmasna çalan Okul üyeleri,<br />
Marksç kriyat için merkezî bir<br />
önemi olan praksis kavram ile iliki<br />
kurmakszn bu kriyat eletirmilerdir.<br />
Raymond Geuss, Frankfurt Okulu<br />
üzerine Türkçede yaymlanm baka<br />
kaynaklarla beraber okumanz<br />
önerdiim Eletirel Teori adl kitabnda,<br />
Okul’un çalmalarn, ortaya att-<br />
eletirel teorinin niteliklerini ve yetersiz<br />
kald alanlar ele alyor. Marksçlk<br />
ile psikanalizin sentezini hedefleyen<br />
eletirel teorinin üç tezini öyle<br />
sralyor Geuss: 1) Eletirel teoriye<br />
inanan faillerin gerçek çkarlarnn<br />
nerede olduunu tespit etme ve onlar<br />
bir anlamda özgürletirme amac.<br />
2) Eletirel teorinin bilgi içeriinin<br />
olmas, yani bilgiyi ekillendirme ilevi.<br />
3) Eletirel teorinin doa bilimlerindeki<br />
teorilerden farknn vurgulanmas.<br />
Bu fark, eletirel teorinin kendi<br />
üzerine düünmesi anlamnda dönülü<br />
olmas, doa bilimlerindeki teorilerin<br />
ise nesneletirici olmasdr. (s. 11)<br />
AYDINLANMA’NIN<br />
ELETRS VE HABERMAS<br />
Geuss, kitabn ilk bölümünde ideoloji<br />
kavram ve eletirisine yer veriyor.<br />
kinci bölümde eletirel teoride çkar<br />
kavram üzerinde duruyor. Son bölümde<br />
ise eletirel teorinin bilgi yapsn<br />
ve epistemolojisini (bilgi felsefesi<br />
yönünü) ele alyor. Doa bilimlerinin<br />
bilgiye ulama yollar ile Aydnlanmann<br />
eletirisi balamnda eletirel teorinin<br />
bilgiye ulama yollarnn mukayeseli<br />
analizine girien Geuss, Frankfurt<br />
Okulu’nun, eletirel teorinin “bilimsel”<br />
teorilerden esas olarak bilgi<br />
yaps ve belgeleme ekli bakmndan<br />
ayrld iddiasn detayl bir ekilde<br />
ele alm. Buna göre, “bilimsel teoriler<br />
empirik olarak kati ve gözlem ile<br />
deney tarafndan belgelenmi ise bilgisel<br />
olarak kabul edilebilirdir; eletirel<br />
teoriler ise empirik olarak kati iseler<br />
ve nesneleri, yani hitap ettikleri<br />
failler tarafndan özgür bir biçimde<br />
kabul ediliyorsa kabul edilebilirdir.”<br />
(s. 121) Yazar, Okul’un çöküünden<br />
sonra eletirel teorinin epistemolojik<br />
varsaymlarn ayakta tutan en önemli<br />
düünür olan Jürgen Habermas’n<br />
görülerine arlk vermi.<br />
Teoriye yapt diyalojik katk sayesinde<br />
akl ile ötesi arasnda bir paylama<br />
sahas bulmaya gayret eden<br />
Habermas, Aydnlanmac akln dogmatizmini<br />
amaya çalarak ve ortaya<br />
koyduu “iletiimsel eylem teorisi”<br />
ile toplumsal hayattaki iki esas veçheyi,<br />
özgürleme ve disiplin arasndaki<br />
çatmay inceleyerek meseleye yaklayor.<br />
Habermas’n, özneleri aan ve<br />
“ideal konuma hali” olarak tespit ettii<br />
iletiimin rasyonellii kri, Walter<br />
Benjamin’in Aydnlanmac araçsal akla<br />
itiraz ederken hikâye anlatcsnn önemine<br />
ve beeri tecrübe kaybnn telasine<br />
iaret ediiyle uyum içindedir.<br />
MARKSÇILIK LE HESAPLAMA<br />
Bütün bilginin doa bilimlerinde toplandna<br />
inanan ve teorilerin hem<br />
dönülü hem de bilgi yüklü olabilece-<br />
ini reddeden pozitivistlerin Aydnlanmac<br />
bak açsnn eletirisi bana<br />
kalrsa eletirel teorinin en önemli unsurudur.<br />
nsann pozitivist dünya görüü<br />
ile tamamen araçsal akln hizmetine<br />
girmesi, evrendeki her eyi doa<br />
bilimlerinin dayand zeminde anlamaya<br />
çalmas tam bir çkmazdr.<br />
Çünkü böyle bir tutum, insann moral<br />
deerlerinin ve Tanrsal hakikat ile<br />
kurabilecei içsel ban kökten reddi<br />
anlamna gelir. Bu yorumun Geuss’un<br />
kitabndaki tespitlerle bire bir örtümediini,<br />
ancak kitabn okura böyle<br />
bir yorum yapma frsat verdiini söylemek<br />
mümkün. nsann kozmik uuruna<br />
kaytsz kalan bir ideoloji olan<br />
Marksçlk ile yer yer hesaplaan ve<br />
Aydnlanmac dünya görüünü sorgulama<br />
imkân sunan eletirel teori,<br />
Bat’nn doa bilimlerine dayal ilerlemeci<br />
paradigmasyla hesaplat için<br />
önemsenmelidir. Bu teori, konuya<br />
Bat medeniyetinin dndan bakmak<br />
isteyen okura ayr bir pencere açmakta<br />
yardmc olabilir.<br />
C<br />
SÜREYYA SU<br />
harles Darwin’in ortaya<br />
att evrim teorisinin modern<br />
insan için esas sarsc<br />
yan, insann maymundan geldiini<br />
söylemesi deil, insann salt biyolojik<br />
bir varlk olduunu öne sürmesi<br />
ve bu yüzden ölümden sonra hayat<br />
düüncesini yok saym olmasdr. Bu<br />
teori Darwin’in Yahudilii açsndan<br />
pek bir sorun tekil etmiyordu, çünkü<br />
Yahudilik’te ölümden sonra hayat dü-<br />
üncesi mulâktr. Ama dier birçok insana<br />
ölümden sonra hayat ihtimalinin<br />
sfrlanmas pek kabul edilebilir gelmemiti.<br />
Bu yüzden ngiliz elit tabakasndan<br />
baz kiiler Darwin’in teorisine kar-<br />
olmasalar bile bu teorinin yok sayd-<br />
insann ruhsal varln ispat etmek<br />
üzere “bilimsel” kantlar bulmaya giritiler.<br />
Psiik Aratrmalar Dernei çats<br />
altnda bir araya gelen bu kiilerin yapt<br />
i, ruh çarma seanslarndan baka<br />
bir ey deildi. Kerli ferli bir grup insan<br />
bir araya gelip, “çapraz yazma” ya da<br />
“otomatik yaz” ad verilen yöntemle,<br />
ciddi ciddi ölülerle iletiim kurduklarna<br />
inanarak insann bedensel ölümünden<br />
sonra bilinçli varln devam ettirdiini<br />
ispatlamaya çaltlar.<br />
MATERYALZMN RUHSUZ DÜNYASINDA<br />
Dinsel inançtan vazgeçen ama bilimsel<br />
materyalizmin kurduu ruhsuz dünyada<br />
umutsuz bir yaamn karabasana<br />
dönümesinden de korkan modern<br />
insann, bilime güya bilimle cevap verme<br />
adna içine dütüü gülünç bir durumdur<br />
bu. Bu seanslardan birine Darwin<br />
de katlr. Seansa katlmadan önce<br />
içinde teorisini çürütebilecek bir olayla<br />
karlamaya dair biraz olsun tedirginlik<br />
vardr ama seansa katldktan sonra<br />
bilimsel materyalizmin ilerleyiine köstek<br />
olmak için basit hile ve düzmecelerden<br />
daha fazlasnn gerekli olduu kanaatine<br />
varr. Ne var ki dernek, parapsikolojik<br />
çalmalara srarla devam etmi<br />
ve paranormal dünyayla “bilimsel”<br />
ilgisini kesmemitir. Bu çalmalar neticesinde<br />
bugün, ölümden sonra hayatn<br />
devam ettiine dair bilimsel bir açklama<br />
sunulmu deil ama korku ve gerilim<br />
sinemas için kullanl bir malzeme<br />
çkt söylenebilir.<br />
ngiliz siyaset felsefecisi John Gray,<br />
Ölümsüzletirme Kurulu adl kitabnda,<br />
modern insann ölümsüzlük peindeki<br />
beyhude iz sürüünü polisiye <strong>roman</strong><br />
tadnda bir tarih çalmasyla ortaya<br />
koyuyor. Satr aralarnda ve özellikle<br />
sonuç bölümünde ise materyalist felsefeyle<br />
çok esasl bir ekilde hesaplayor.<br />
Gray, ilk bölümde Victoria dönemi<br />
ngiltere’sinden bir vakay ele alyor.<br />
Öte dünyayla iletiime geçerek ölümden<br />
sonraki hayatn varln ispat etmeye<br />
çalan bir grup insann çabasnda,<br />
dinsel olanla ban koparm modern<br />
insanln ahlâki bir varoluu sürdürebilmek<br />
için tinsel olana yöneliini<br />
gösteriyor. Bilimsel materyalizmin getirdii,<br />
insann ölümle mutlak yok oluu<br />
kri, insan içgüdüleriyle hareket eden<br />
bir biyolojik varla indirgedii gibi etikte<br />
de büyük bir kara delik açmtr. Burada<br />
insann dier insanlarla ve dünyayla<br />
ilikisine dair önemli bir sorunsal<br />
ortaya çkmtr. Eer insan için de ölüm<br />
mutlak yok olu ise varolu nasl anlaml<br />
ve dünyann ahlâki yönetimi nasl<br />
mümkün olabilir “Aydnlanm” bir<br />
dünyada bu sorunun cevab seküler bir<br />
din olarak tinsellikte bulunabilirdi.<br />
BLM, ÖLÜMÜ YOK EDEBLR M<br />
Gray, kitabn ikinci bölümünde 20.<br />
yüzyln banda Sovyet Rusya’dan bir<br />
baka vakaya bakyor ve materyalizmin<br />
radikal bir örneini gösteriyor<br />
bize. Burada insann öldükten sonra<br />
ruhsal hayatn devam ettirdiine dair<br />
bilimsel aratrmalar yerine, bilimin<br />
ölümü yok edeceine dair bir inanç söz<br />
konusu. Sovyet ideolojisi, komünizmin<br />
cenneti yeryüzüne indireceini vaat ettii<br />
gibi, materyalizmin de ölümü yok<br />
edeceini vaat ediyor. Tabii Sovyet tecrübesinde<br />
komünizmin nimetlerinin<br />
Sovyet seçkinlere nasip olmas gibi,<br />
ölümsüzlük de ilk olarak Lenin için söz<br />
konusu ediliyor. Lenin öldüü zaman,<br />
ilk önce bilimin ölümü alt edecei bir<br />
ilerleme kaydedilinceye kadar cesedini<br />
muhafaza etmek ve ölümsüzlük aratrmalar<br />
yapmak üzere “Ölümsüzletirme<br />
Kurulu” tesis ediliyor. Bilimin bir<br />
gün sadece ölümü yok edeceine deil,<br />
ölmü insanlar canlandraca gibi<br />
materyalist bir hurafeye de inanlyor<br />
çünkü. Lenin mumyalanyor ve cesedinin<br />
muhafaza edilebilecei cam mozoleye<br />
konuluyor. Bu arada Sovyet ölüm<br />
makinesi milyonlarca insan kamulatrmalarda,<br />
tehcirlerde, toplama kamplarnda<br />
katlediyor. Gray, materyalist<br />
bilimselciliin dinin yerini alrken,<br />
ölümsüzlük iddiasyla aslnda nasl da<br />
ölümcül bir hurafeye dönütüünü anlatyor<br />
kitabnda.<br />
34
KÝ TAP ZAMANI<br />
ROMAN<br />
Modernizmin ac meyveleri<br />
Sevinç Çokum son <strong>roman</strong> Çok Yaprakl likiler’de bugünün<br />
gerçekliiyle gerçeküstü öeleri harmanlayarak modernizmin<br />
ac meyvelerini sorguluyor. Yazar, gerçein altüst edilmesi kar-<br />
snda yine ironiye yaslanan bir dil kullanmay tercih etmi.<br />
ÇOK YAPRAKLI LKLER, SEVNÇ ÇOKUM, KAPI YAYINLARI, 346 SAYFA, 18 TL<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
M<br />
NESLHAN<br />
DEMRC<br />
odernizm, artlar gözetilip<br />
kabahatlerine<br />
göz yumularak “masum” maskesiyle<br />
hayatmza girip yerleeli çok uzun<br />
zaman oldu. Getirdii, götürdüü tartlp<br />
tartladursun, modern hayatla<br />
ilk tanmann üzerinden nesiller geçerken<br />
her toplumdan alacaklar katbekat<br />
tahsil ediliyor. Her gün kansere<br />
deva diye peine düülen bir umut<br />
na karlk, kanser sebeplerine bir<br />
yenisi ekleniyor. Normal hayat aksatan<br />
ufak tefek ikâyetler, ilaç irketlerinin<br />
itahn kabartan psikolojik birer<br />
hastala dönütürülerek kataloglarda<br />
yerini alyor. Göü delen binalar<br />
ehirlerin topran da, semasn<br />
da kuatyor. Topraa ayak basmak,<br />
havay cierlerine çekmek, ku cvltlaryla<br />
uyanmak sadece zenginlerin<br />
satn alabildii bir masal tadnda kalyor.<br />
nsanlar konumuyor, anlamyor,<br />
okumuyor, sorgulamyor; ya dev<br />
kadar ya da avuç içi boyutlarda ekranlara<br />
kilitleniyor. Acy hissedemeyecek<br />
denli hissizleiyoruz. Artk sadece<br />
bakyor, görmüyoruz.<br />
SANATÇI VE BUGÜNÜN GERÇEKL<br />
Sanatç bütün bu olup bitenler karsnda<br />
bilmenin ve görmenin hüznüyle<br />
çln eserine koymaktan baka ne<br />
yapabilir Sevinç Çokum da son <strong>roman</strong><br />
Çok Yaprakl likiler’in kurgusunda<br />
bugünün gerçekliiyle gerçeküstü öeleri<br />
harmanlayarak modernizmin ac<br />
meyvelerini sorguluyor.<br />
Kitapta yüzyllk çnarlar, erguvanlar,<br />
hlamurlar kesilip yerine kurulan<br />
devasa Yeni nsan Aratrma<br />
Merkezi’nde insan grakleri çkarlyor;<br />
tek tek kiilerin ruh haritalar…<br />
Medyay ve her türlü propaganda<br />
aracn kullanan sistem, itiraz<br />
genleri bozulmu, itaatkâr “yeni<br />
insan” ekillendirmek için hiçbir<br />
eyi harcamaktan kaçnmyor. Bilim<br />
adna yaplan deneylerle sakat braklan<br />
hayvanlar da, tekerlerine ta<br />
koyaca hesap edilen her bilinçli<br />
insan da yeni bir insanlk kurma<br />
idealinin dilileri arasnda ezilmekten<br />
nasibini alyor.<br />
Merkezin “Matkap” lakapl matematikçi<br />
bakan, matematik kesinli-<br />
inde kurmak istedii acmasz dünyann<br />
önünde engel olarak Doaya<br />
Dönü Hareketi yani DDH gençlerini<br />
görüyor. Farkl alanlardan üniversite<br />
mezunu bu gözü kara gençler, çevre<br />
duyarllklarn ve özgürlük araylarn<br />
dillendiren tiyatrolar oynuyor, dergi<br />
çkaryor, protesto eylemleri yapyorlar.<br />
Öne çkan grup elemanlar bir<br />
bir takip edilip aslsz iddialarla karalanrken<br />
üniversite hocas Yamaç<br />
Yener’e verilen zor görev, bu idealist<br />
gençlere hayati darbeyi vurmaktr.<br />
Merkezde deneysel psikoloji aratrmalarn<br />
yöneten ve insan grakleri<br />
çizen Yamaç, kendisine kalburüstü<br />
bir hayatn nimetlerini sunan kariyerinin<br />
dayand gerçeklerle vicdan<br />
arasnda gelgitler yayor. Bir yanda<br />
kirli bir projenin dinamolarndan biri<br />
olarak baarlar, öbür yanda insan<br />
iradesinin yok ediliine araç olmann<br />
ve sessiz kalmann manevi bilançosu…<br />
Dünyevi hazlarn zirvesine çkaca<br />
bir hayat tarzna inat, gönlünden<br />
atamad elale’nin sade dünyas…<br />
Yamaç’n bir sarkaç gibi iki uç<br />
arasnda sallanmas, kâh Dr. Faust’un<br />
ruhunu satt Mephisto’yla ilikisini<br />
kâh eytann Avukat lmindeki avukatn<br />
eytan’la yapt anlamay hatrlatyor.<br />
Yaad iç çatmalar da bu<br />
kadim ikilemin bir örnei. Bu denklemde<br />
sadece varlyla bile vicdanna<br />
hitap eden kii, eini üpheli bir kazada<br />
kaybetmi güçlü bir kadn olan<br />
Gülümser Hanm. Çakma bir Beyaz<br />
Saray yaplmas karsnda “Öz<br />
mimarimiz yok mu” diye çrpnan,<br />
mevcut karmaay “zpçkt mimari”<br />
diye adlandran efsane mimar Koza<br />
Bey, DDH’li gençlerle beraber nice<br />
eyleme imza atyor; ta ki her eye zorunlu<br />
bir nokta konuluncaya kadar.<br />
‘ABUKZM’ FELSEFES<br />
Romanda iki ayr anlatc var; olaylar<br />
Yamaç’n ve Gülümser’in gözünden<br />
aktarlyor. Frça darbeleri gibi ksa<br />
ksa bölümlerden oluan metnin mecras,<br />
mektuplar ve farkl metinlerle yön<br />
deitiriyor. Yazar, önceki kitaplarnda<br />
ürettii abukizm felsefesini ilemeye<br />
devam ediyor. Gerçein altüst edilmesine<br />
yaslanan ironik bir kavram, abukizm.<br />
Gerçekler tahammülü aacak<br />
denli actnca tepetaklak kurgulanm<br />
gerçekliklere snyoruz.<br />
Ve soruyoruz: nsann yeryüzündeki<br />
sonu meçhul macerasnda “isyan etmeyen,<br />
gözünün önünde her eyin tükeni-<br />
ini seyrederek ses çkarmayan insanlar”<br />
m gelecei belirleyecek yoksa er geç<br />
“kendi özüne dönecek insan” m<br />
35
KÝ TAP ZAMANI<br />
Enkaz ortada kald,<br />
devletin baca hâlâ krk<br />
Muhsin Yazcolu’nun ölümüyle ilgili Cihan Haber<br />
Ajans’nda yaymlad belgelerle ismini duyuran genç<br />
gazeteci Köksal Akpnar, konuyla ilgili aratrmalarn ve<br />
belgeleri Kanl Çukur adl kitapta bir araya getirdi.<br />
KANLI ÇUKUR, KÖKSAL AKPINAR, GRANADA YAYINLARI, 400 SAYFA, 19 TL<br />
ARATIRMA-SÖYLE<br />
Sâmiha Ayverdi, daha yakndan<br />
Kubbealt Neriyat, Sâmiha Ayverdi’nin röportaj, anket ve<br />
konumalarn O da Bana Kalsn adyla bir araya getirdi. Kitap, Sâmiha<br />
Ayverdi’yi daha yakndan tanma imkân sunarken Türkiye’nin 1950’lerden<br />
bu yana geçirdii dönüümü anlamann yolunu açyor.<br />
O DA BANA KALSIN, RÖPORTAJLAR-ANKETLER, SÂMHA AYVERD, 303 SAYFA, 14 TL<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
S<br />
OSMAN RDA<br />
iyaset tarihimizde soyadndan<br />
çok adyla sevilen<br />
iki liderden biri olan Muhsin<br />
Bakan (Yazcolu) dört yl önce suikasta<br />
kurban gitti. ki iddia içeren bu<br />
yorumun ilk bölümü bana ait, ikincisi<br />
ise ilk kitabn yaymlayan genç bir gazeteciye.<br />
Dolaysyla ilk ksmn ispat<br />
bana, ikincisi kitabn yazarna düüyor.<br />
Çok partili siyasi hayatmzda bir<br />
yolculuk yapldnda görülecektir ki, siyasi<br />
parti liderleri hep soyadlaryla bilinmi<br />
ve sevilmitir. nsanlar oylarn smet,<br />
Adnan, Süleyman, Turgut, Bülent<br />
ve Necmettin’e deil; nönü, Menderes,<br />
Demirel, Özal, Ecevit veya Erbakan’a<br />
vermitir. llerine gelen lider ‘smet’ de-<br />
il ‘nönü’dür. Mitingde coan kii ‘Süleyman’<br />
deil, ‘Demirel’dir… Türk siyasetinde<br />
bu kural iki lider için geçerli<br />
olmad. Biri Muhsin Yazcolu, dieri<br />
Tayyip Erdoan. Bir seçmene kime oy<br />
verdii sorulduunda “Yazcolu” yerine<br />
“Muhsin’e” cevabn duymak a-<br />
rtmazd bizi. Tpk AK Parti’nin ilk zamanlarnda<br />
esen “Tayyip” rüzgârnda<br />
olduu gibi. Erdoan’n, Yazcolu’nun<br />
resmiyetini ya da soukluunu deil;<br />
Tayyip’in doalln, Muhsin’in samimiyetini<br />
sevdi Türk halk.<br />
KAZA MI, SUKAST MI<br />
te o “Muhsin” dört yl önce milyonlarn<br />
gözü önünde yaanan bir trajedi<br />
sonucunda vefat etmiti. Souk ve<br />
karl bir günde yerel seçim çalmalar<br />
için bulunduu Kahramanmara’tan<br />
Sivas’a gitmek için bindii helikopter<br />
Ke Dalar’nn eteklerine dümü, Yazcolu<br />
ile birlikte helikopterde bulunan<br />
be kii hayatn kaybetmiti. Peki,<br />
bu bir kaza myd yoksa Büyük Birlik<br />
Partisi liderini ortadan kaldrmaya yönelik<br />
bir suikast m Türkiye, o günden<br />
beri bu soruya cevap aryor. Cevap<br />
arayanlardan biri de Cihan Haber<br />
Ajans’nda Muhsin Yazcolu’nun<br />
ölümüyle ilgili yeni bilgi ve belgelerle<br />
yapt a haberlerle ismini duyuran<br />
gazeteci Köksal Akpnar’d. Akpnar,<br />
Muhsin Yazcolu Suikastnn Perde<br />
Arkas - Kanl Çukur ismini verdii kitabnda,<br />
o gün ve sonrasnda neler ya-<br />
andn hatrlatyor, yaananlarn kazayla<br />
açklanacak kadar basit olmadn<br />
söylüyor. Akpnar’n kitabnda “suikastn”<br />
bütün detaylarn, aada ise<br />
onlarca iddiadan birkaçn bulacaksnz.<br />
Balangçta kaza ihtimali ar basarken<br />
(resmî raporlara göre helikopterin<br />
düme nedeni olumsuz hava artlar<br />
ve pilot hatasyd) sonrasnda ortaya<br />
çkan bilgi ve belgeler kanaatlerin de-<br />
imesine neden oldu. Resmî bilgilere<br />
göre Ke dalarna düen helikoptere<br />
üç gün sonra ulalmt. Oysa olay yerine<br />
160 dakika sonra iki helikopterin indii,<br />
kaza yapan helikopterde bulunan<br />
baz parçalarn söküldüüyle ilgili fotoraf<br />
ve haritalar meçhul bir ahs tarafndan<br />
Yazcolu ailesine gönderildi.<br />
Muhtemelen kendisi de bir asker olan<br />
meçhul ahs bu görüntüleri Hava Kuvvetleri<br />
Komutanl’nn sisteminden almt.<br />
Yazcolu ailesinin Cumhurbakan<br />
Abdullah Gül’e bu belgeleri göstermesiyle<br />
birlikte yeni bir süreç balad.<br />
Gül’ün isteiyle Devlet Denetleme<br />
Kurulu’nun yapt aratrma, olay öncesi<br />
ve sonrasndaki kastl ya da kastsz<br />
ihmallerle birlikte yeni bilgilerin ortaya<br />
çkmasn salad. Bunlardan biri<br />
de helikopteri sava uçaklarnn düürmü<br />
olabilecei ihtimaliydi. Helikopterin<br />
dütüü zaman diliminde üç sava<br />
uçann bölgede alçak uçu yapmas<br />
yeni soru iaretlerine yol açt. Uzmanlara<br />
göre jetlerin oluturduu türbülans<br />
ve egzoz gazlar helikopterin motorunu<br />
etkilerken, pilotun kontrolü kaybetmesine<br />
neden olmutu. Genelkurmay’a<br />
göre ise jetlerle helikopterin karlama<br />
ihtimali çok düüktü. Genelkurmay iddiasn<br />
ispatlamak için radar görüntülerini<br />
de yaynlad ama ilginç olan bir ey<br />
vard: Helikopterin dütüü 15.03’te<br />
bölgedeki radarlar 4 dakika 47 saniye<br />
kararm ve Genelkurmay Bakanl-<br />
bu durumu, “Dou bölgesindeki tüm<br />
radarlar arzaland için görüntü alnamad.”<br />
eklinde açklamt.<br />
ENKAZA NE ZAMAN ULAILDI<br />
Balkla yaznn alâkasn kuramam<br />
olabilirsiniz; o da bir baka skandal anlatyor.<br />
Helikopterin dümesinden iki<br />
saat sonra Kayseri Valisi Mevlüt Bilici,<br />
“Helikopter enkazna ulald, Muhsin<br />
Yazcolu’nun sadece aya krk.”<br />
açklamasn yapm, Babakan Erdo-<br />
an bile bu bilgiyi referans almt. ki<br />
saat sonra bilginin yanl olduu açkland.<br />
Belki de o bilgi doruydu, kaza<br />
sonras Yazcolu yayordu. Belki de<br />
enkaza üç gün deil, birkaç saat sonra<br />
ulalmt. Bir gerçek vard ki, devlet bu<br />
enkazn altndan kalkamamt; üstelik<br />
devletin bir deil iki baca da krkt…<br />
S<br />
YAKUP ÖZTÜRK<br />
âmiha Ayverdi’nin röportaj,<br />
anket ve konumalarndan<br />
oluan O da Bana Kalsn adl<br />
kitapta, 1949-1993 arasnda yazarla yaplan<br />
röportajlar, yazarn anketlere verdii<br />
cevaplar, radyo ve televizyon konumalar,<br />
yaymlanmam iki konferans tebli-<br />
i, Kubbealt Nakhânesi’nin açl konumas<br />
ve mektupla yaplan üç röportaj<br />
bulunmakta. Aysel Yüksel ve Zeynep<br />
Uluant’n gün yüzüne çkard bu<br />
metinler hem Sâmiha Ayverdi’yi daha<br />
yakndan tanma imkân sunuyor hem<br />
de Türkiye’nin 1950’lerden bu yana geçirdii<br />
dönüümün, içinde bulunduu<br />
sosyal meselelerin yeniden deerlendirilmesinin<br />
yolunu açyor.<br />
EDEB DEL, TOPLUMSAL MESELELER<br />
Sâmiha Ayverdi, edebiyat kamusunun<br />
bir temsilcisi olarak bilinse de O<br />
da Bana Kalsn’da daha çok düünceleri<br />
ve siyasi, ahlâki, toplumsal meselelere<br />
getirdii yorumlaryla öne çkyor.<br />
Kitaptaki metinlerde Ayverdi’nin<br />
edebiyatçl puslu bir fotoraf görüntüsü<br />
sunuyor. Yazd önemli <strong>roman</strong>larla<br />
Türkiye’de aile, toplum ve bireyin<br />
önemi üzerinde duran, Osmanl’da ailenin<br />
çözülmesiyle bütün kurumlarn<br />
tek tek çöktüünü iddia eden Sâmiha<br />
Ayverdi’nin ya ahsî tercihiyle ya da<br />
devri içinde sosyal meselelerin bütün<br />
arlyla münevvere hücum ettiini<br />
görerek edebiyat ve <strong>roman</strong> konumaktan<br />
uzak durduunu düünebiliriz. Elbette,<br />
O da Bana Kalsn bütünüyle edebiyattan<br />
uzak sözler eden bir kitap de-<br />
il. Özellikle kadn edebiyat çalmalarna<br />
önem veren okur ve aratrmaclarn<br />
Sâmiha Ayverdi’nin söylediklerine<br />
dikkat kesilecei muhakkak. Resimli<br />
Hayat’ta 1954’te “Kadn Romanclarmz<br />
Matbaamzda” balyla yaymlanan,<br />
Mebrure Alevok, Cahit Uçuk, Sa-<br />
ye Erol, ükûfe Nihal gibi kadn yazarlarn<br />
edebiyata dair yaptklar sohbetin<br />
bugün edebiyat tarihi çalmalar içinde<br />
önemle ele alnmas gerekir. Kadn<br />
edebiyat aratrmalar için önemli snrlar<br />
çizen Ayverdi, bugün muhafazakâr<br />
sanatçlar arasnda da rabet gören feminizm<br />
konusunda bekleneni karlamayacak<br />
bir aydn kadn. Feminizm<br />
anlayna kar olduunu kati bir biçimde<br />
dile getiren Sâmiha Ayverdi,<br />
kadnn Türk toplumunda feminizme<br />
muhtaç olunmadan her zaman batac<br />
edildiini bilen ve bunu kitapta gösteren<br />
bir isim. Feminizm meselesi kar-<br />
snda “Türk kadn dün mesuttu. Bugün<br />
de öyle mi siz düünün.” derken<br />
modern kadn algsnn vard noktay<br />
göstermekte. Sâmiha Ayverdi’nin dünyasn<br />
daha yakndan tanmak için bir<br />
baka örnek: Devrin edebiyat kutuplarnn<br />
ne denli birbirinden uzak olduunu<br />
gösteren bir telefon konumasnda<br />
Nesin Vakf Edebiyat Yll’ndan arayan<br />
Perihan Tok’a Ayverdi, “Ben solcular<br />
bu memleketin yazar saymyorum.”<br />
diyor. Bu ifadeyi devrin edebiyat<br />
kanonuna ykmak kurtarc olabilir mi<br />
Edebiyat kamuoyunda ailenin çözülmesi<br />
ve Türk <strong>roman</strong>nda bireyin varlk bulmaya<br />
balad devrede yazdn hatrda<br />
tutacak olursak, hem din hem millîlik<br />
penceresinden bakan Ayverdi’nin söyledikleri<br />
önemli. Pek çok kadn yazarn Ayverdi<br />
cephesindeki hassasiyete sahip olmadn<br />
göz önüne alrsak elimizdeki kitapta<br />
dile getirilen cehdin anlam ve amac<br />
daha salam temellere oturacaktr.<br />
EDEBYATA MESNEV LE YÖNELD<br />
lk eserini 1938’de veren Sâmiha<br />
Ayverdi’yi <strong>roman</strong> yazmaya ve daha genel<br />
manasyla edebiyata yöneltenin Mesnevi<br />
olmas, onun nasl bir edebiyat ina etmeye<br />
çaltn gösterir. Özellikle stanbul<br />
Geceleri <strong>roman</strong>nda 1900’lerin ilk çeyreindeki<br />
stanbul’u bir <strong>roman</strong> kahraman klacak<br />
kadar insicama bürümütür. Mesihpa-<br />
a mam, Yolcu Nereye Gidiyorsun <strong>roman</strong>larnda<br />
son dönem Osmanl’snn hayat<br />
felsefesini, brâhim Efendi Kona’nda ttihat<br />
ve Terakki’yi ele alr.<br />
Kitapta yazarn slam toplumlarna<br />
dair görüleri de var. slam adna yola<br />
çkan zümrelerin aralarndaki uçurumdan<br />
rahatszlk duyan Sâmiha<br />
Ayverdi, bunlarn slam ruhuna sacak<br />
ilerden olmadn dile getiriyor.<br />
Kölelikten Efendilie kitabn yazarken<br />
Müslümanlarn “Müslüman domu<br />
olmakla omuzlarnda tad vazîfe<br />
ve mes’ûliyetten ne kadar uzaklarda”<br />
olduklarn görmekten üzgün oldu-<br />
unu ifade ediyor. O da Bana Kalsn’da<br />
Sâmiha Ayverdi’nin yeni tarz iir, çada<br />
edebiyat, stanbul, din, aile meseleleri<br />
hakkndaki görülerini ve Kenan<br />
Rifâî Hazretleri’ne dair duygularn<br />
bulmak mümkün. Sadece kapakta<br />
kullanlan fotorafn çözünürlük problemini<br />
saymazsak kitap özenli bir aratrma<br />
ve baskyla okura sunulmu.<br />
Emei geçenlere teekkür ediyoruz.<br />
36
KÝ TAP ZAMANI<br />
POLSYE<br />
Bu ite kimse temiz deil!<br />
Casus <strong>roman</strong>larnn ustas John le Carré dilimize Hain adyla<br />
kazandrlan <strong>roman</strong>nda bu kez Sovyet sonras dönemde<br />
özelletirmelerle zengin olan ‘oligark’lar anlatyor. Hain, dünyada<br />
kara parann nasl aklandna dair farkl bir casusluk <strong>roman</strong>.<br />
HAN, JOHN LE CARRÉ, ÇEV.: ESAT ÖREN, ALTIN KTAPLAR, 320 SAYFA, 18 TL<br />
K<br />
YAVUZ ULUTÜRK<br />
itap okumak kiisel bir<br />
yolculuktur. Kitapç raflarndan<br />
seçerken de, kitap<br />
eklerini kartrrken de karar size<br />
aittir. Okurken iir, hikâye, <strong>roman</strong> gibi<br />
herhangi bir türe veya mesela <strong>roman</strong>da<br />
macera, fantastik gibi alt türlerden<br />
birine arlk verebilirsiniz. Bu tercihler<br />
srasnda da o türün illa okumanz<br />
gereken isimlerini skalam olmanz<br />
mümkün… Bir polisiye okuru<br />
olarak bugüne kadar ya tecrübe etti-<br />
im isimleri ya da zevkine güvendi-<br />
im dostlarn önerilerini okumaya çaltm.<br />
Editörüm birkaç yl önce polisiye<br />
merakm örenince okumam için<br />
birkaç isim önermiti. Hâlâ masamda<br />
bir not kad asl duruyor: Antonio<br />
Muñoz Molina, Jo Nesbo ve John<br />
le Carré… Nesbo’yu geçtiimiz aylarda<br />
Türkçedeki yeni kitab Nemesis’le<br />
okuma ans bulmutum. imdi sra<br />
geldi John le Carré’ye...<br />
John le Carré<br />
CASUS ROMANLARI ÖLDÜ MÜ<br />
Türkçede birçok yaynevi Le Carré’nin<br />
kitaplarn yaymlad. Fakat birkaç<br />
dnda bu kitaplara kolay ulamak<br />
mümkün deil. Le Carré’nin ilk olarak<br />
Aranan Adam (2011) <strong>roman</strong>n yaymlayan<br />
Altn Kitaplar, imdi de Hain’i dilimize<br />
kazandrd. Sovyetler Birlii’nin<br />
dalmas, Souk Sava’n sona ermesi<br />
ve Rus istihbarat örgütü KGB’nin tarihe<br />
karmasnn ardndan dünyada<br />
casus <strong>roman</strong>lar da popülerliini kaybetti<br />
denilebilir. Fakat ngiliz casusluk<br />
<strong>roman</strong>lar yazar John le Carré (asl<br />
ad David John Moore Cornwell) So-<br />
uk Sava öncesi casusluk <strong>roman</strong>larnda<br />
olduu gibi 2010’da yazd Hain’de<br />
de maharetini sergilemi. Yazarn ustalna<br />
en son beyazperdede ahit olmutuk.<br />
Le Carré’nin 1974’te yazd-<br />
ve bayapt saylan Köstebek (Tinker,<br />
Tailor, Soldier, Spy) 2011’de Tomas<br />
Alfredson tarafndan baaryla sinemaya<br />
uyarlanmt. Filmde, <strong>roman</strong> kahraman<br />
George Smiley’ Gary Oldman<br />
oynamt. Bir bölümü stanbul’da çekilen<br />
yapmda Souk Sava döneminde<br />
ngiliz istihbarat içindeki çatmalar<br />
ve hesaplamalar oldukça etkileyici bir<br />
dille anlatlyor.<br />
Gelelim Hain’e… Casus <strong>roman</strong>lar<br />
devrinin bittii bir dönemde türü yeniden<br />
canlandran isim olarak karmza<br />
çkyor Le Carré. Hain’de casuslarn yerini<br />
Sovyet sonras dönemde özelletirmelerle<br />
zengin olan “oligark”lar alyor.<br />
Yazar, bu kez Rus zenginlerinin tüm<br />
dünyada kurduu kara para aklama yaplanmasnn<br />
ifrelerini çözüyor.<br />
17 bölümden oluan <strong>roman</strong>, Oxford<br />
Üniversitesi’nde ngiliz edebiyat okutman<br />
Perry ve evlilik hazrl yapt-<br />
sevgilisi avukat Gail’in Karayip adalarndan<br />
Antigua’ya tatile gitmeleriyle<br />
balyor. Tatile gitme kri her ikisinin<br />
de hayatlarnda gelecee dair önemli<br />
deiiklikler yapmak istemelerinin bir<br />
FOTORAF: AP, KIRSTY WIGGLESWORTH<br />
sonucu. Perry üniversitedeki tekdüze<br />
eitimden bkmtr. Bunu da “ngiltere<br />
Bouluyor mu” bal altnda George<br />
Orwell’ anlatrken fark ediyor. Cübbesini<br />
çkarnca kendini özgür hissedeceini<br />
düünüyor ve ülkenin yoksul<br />
bir bölgesinde ortaokul öretmenlii<br />
yapmak istiyor. Gail de benzer bir karar<br />
aamasndadr ve pek de parlak olmayan<br />
avukatlk kariyerine devam etmek<br />
ya da Perry ile maceraya atlmak<br />
arasnda kalmtr… Böyle bir zamanda<br />
onlara iyi geleceini düündükleri tatilleri,<br />
üç setlik bir tenis maç sonras hayatlarn<br />
bambaka bir yöne çevirecektir.<br />
Romann ilk sayfalarnda bahsi geçen<br />
maçta Perry’nin rakibi, Dima adl<br />
bir Rus. Dima, siyasi suçlularn gönderildii,<br />
Stalin döneminin en acmasz<br />
kamplarndan Gulag takmadalarndaki<br />
Kolyma’dan sa kurtulan nadir<br />
insanlardan. Dima kamptan kurtulunca<br />
içerde tant ‘vori’lere katlyor.<br />
Vori, Gulag’da hakemlik yapan, adaleti<br />
salayan ‘akil adamlar’a deniliyor.<br />
Dima’nn kara para aklamadaki mahareti<br />
anlalnca önce ABD’de, sonra<br />
pek çok Avrupa ülkesinde, merkezi<br />
Londra’da olan irketler kuruluyor.<br />
leri de Dima yürütüyor elbette. Sonra<br />
onun kara para aklamadaki ‘karde-<br />
i’ Mia ve kars Olga, kardeliin lideri<br />
Prens tarafndan kaza süsü verilerek<br />
öldürülüyor. Dima da srann kendisine<br />
geldiini böylece anlyor. Tatile<br />
gelen iki ngiliz Perry ve Gail vastasyla<br />
da ngiliz Gizli Haberalma Servisi<br />
ile balant kurmaya çalyor. Perry<br />
ve Gail, Dima’nn mesajn ulatrmak<br />
amacyla iletiim kurduklar ngiliz hükümetinin<br />
casuslar tarafndan sorgulanrken<br />
buluyorlar kendilerini.<br />
FARKLI BR CASUSLUK ROMANI<br />
Hain’de dikkat çeken taraf, olaylar geri<br />
dönülerle anlatlrken sorgulamann<br />
neredeyse <strong>roman</strong>n sonuna kadar baaryla<br />
devam ettirilmesi. Roman, ‘katil<br />
kim’ türünden bir sürükleyicilie sahip<br />
deil, ‘hain kim’ sorusunu da merak<br />
unsuru olarak kullanmyor. Casuslarn<br />
hain peinde olduu, silahlarn konutuu,<br />
aksiyon klielerinin harmanland<br />
<strong>roman</strong>lardan skldysanz Hain,<br />
yava temposu ile dünyada kara parann<br />
nasl aklandna dair farkl bir casusluk<br />
<strong>roman</strong>. Merakls için not: 1931<br />
doumlu yazarn yeni <strong>roman</strong> A Delicate<br />
Truth 7 Mays’ta çkyor. Türkçeye<br />
ksa sürede çevrilmesi dileiyle…<br />
37<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Sherlock yeniden...<br />
lk polisiye <strong>roman</strong>n yazld 1800’lerin<br />
balarndan günümüze kadar pek az dedektif<br />
adn kalc klabildi. Mehur olanlar<br />
da sadece sk okurlar tand… Elbette<br />
biri dnda: Sherlock Holmes. Okuyan<br />
okumayan, polisiye seven sevmeyen herkes<br />
onun kim olduunu bilir. Arthur Conan<br />
Doyle’un ünlü dedekti Sherlock<br />
Holmes’un maceralar ksa öyküler olarak<br />
yaymland 1891 ylndan bu yana neredeyse<br />
bütün dünya dillerine çevrildi. Sinema<br />
lmlerine konu oldu, sahneye tand,<br />
radyoda okundu, hakknda akademik<br />
aratrmalar yapld… Sherlock Holmes ve<br />
yardmcs Dr. John H. Watson’n polisiye<br />
maceralarna Türk okurlar da ilgi gösterdi.<br />
II. Abdülhamid’in polisiye tutkusu<br />
mâlum. Resmî iler için kurdurduu çeviri<br />
bürosundaki çevirmenlere ücretini vererek<br />
polisiye öyküler<br />
çevirttiini biliyoruz.<br />
II. Merutiyet<br />
sonrasnda yaplan<br />
Sherlock çevirileri<br />
giderek ço-<br />
alyor hatta yerli<br />
“arlo” uyarlamalar<br />
yaplyor,<br />
“Türklerin Sherlock<br />
Holmes’u”<br />
dedektier boy<br />
AÇIKLAMALI<br />
NOTLARIYLA SHERLOCK<br />
HOLMES - 1, A. CONAN<br />
DOYLE, ED.: LESLIE S.<br />
KLINGER, EVEREST YAY.,<br />
770 SAYFA, 60 TL<br />
gösteriyor. Bugünse<br />
elinize aldnz<br />
çou Sherlock<br />
Holmes maceras<br />
baka yaynevinin<br />
etiketini tayor.<br />
Yaklak bir yl<br />
önce haberdar olmutuk, Everest Yaynlar<br />
Sherlock Holmes külliyatn yeni<br />
bir edisyonla yeniden yaymlayacakt.<br />
Bu seri nihayet balad. Sherlock Holmes<br />
lmlerinin danman ve önde gelen<br />
Sherlock uzmanlarndan Leslie S.<br />
Klinger’n editörlüünde hazrlanan<br />
Açklamal Notlaryla Sherlock Holmes adl<br />
üç ciltlik külliyatn ilk cildi yaymland.<br />
Eserin 2003’te okurla buluan bu ilk cildi;<br />
1891-1893 arasnda Strand Magazine’de<br />
yaymlanan öykülerin özgün hallerini<br />
içeriyor. Klinger çalmasnda, öyküler<br />
1892’de Sherlock Holmes’un Maceralar,<br />
1893’te de Sherlock Holmes’un Anlar<br />
olarak kitaplatrlrken oluan hatalar<br />
da gidermi. Türkçede yaymlanan ilk<br />
ciltte yer alan Holmes’un maceralarn<br />
Kaya Genç, anlar kitabn ise Berrak Göçer<br />
dilimize aktarm.<br />
Klinger’n önsözü, John le Carré’nin<br />
giri yazs ile balayan kitapta, Holmes’u<br />
ve yaad Londra’y daha iyi anlayabilmek<br />
için bir bölüm yer alyor: “Sherlock<br />
Holmes’un Dünyas”. Bu bölümde Victoria<br />
Ça ngiltere’sinden Doyle’un ve mehur<br />
dedektinin hayatna kadar geni bir bilgi<br />
yelpazesi bulunuyor. Maceraya dalmadan<br />
önce okunmas ve bilinmesi gereken “Abdülhamit<br />
ve Sherlock Holmes” konusunu<br />
da Erol Üyepazarc anlatyor.<br />
“Bugüne kadar hazrlanm en derli<br />
toplu ve en kapsaml Sherlock Holmes<br />
külliyat” olarak gösterilen Açklamal Notlaryla<br />
Sherlock Holmes, polisiye severleri<br />
hayli memnun edecee benziyor.
KÝ TAP ZAMANI<br />
DN<br />
Kur’an’n bilime gösterdii ufuk<br />
14-15 Mays 2011 tarihinde stanbul Çemberlita Kültür Merkezi’nde<br />
“Kur’an ve lmî Hakikatler-2” adyla gerçekletirilen sempozyumda<br />
sunulan tebliler ayn adla kitaplatrlarak okura sunuldu.<br />
Teblilerde Kur’an-bilim ilikisine dair çarpc tespitler yer alyor.<br />
B<br />
CEM MERT<br />
ilim, geni anlamyla zaman<br />
ve mekân dünyasnda yer<br />
alan eylerin olgu ve olaylarn<br />
yaplarn, onlar arasndaki sebepsonuç<br />
balantlarnn oluturduu düzeni<br />
kefetmeyi, bu konudaki verileri toplayp<br />
temel yasalar belirlemeyi gaye edinen<br />
insani faaliyet eklinde tanmlanabilir.<br />
Bilim ile din arasndaki iliki, tarihin ilk<br />
evrelerinden bu yana insanln en önemli<br />
meselelerinden biri olagelmitir. Her dinin<br />
kendine has birtakm özellikleri vardr<br />
ve buna bal olarak din-bilim ilikisinin<br />
farkl tezahürleri söz konusudur. Örnein,<br />
Hristiyanlk tarihini yapsal özelliklerinden<br />
dolay dar anlamda din-bilim<br />
çatmasnn tarihi olarak okumak mümkündür.<br />
Bu çatmann Hristiyanln<br />
ulûhiyet anlay, büyük ölçüde bir mucizeler<br />
dini oluu, kutsal metinlerinin içeri-<br />
i gibi sebeplere bal olduu söylenebilir.<br />
Oysa slam düünce tarihine bakldnda<br />
kayda deer bir din-bilim çatmas görülmez.<br />
Hristiyanlarn genellikle kendilerinden<br />
yola çkarak karanlk ça olarak niteledikleri<br />
ortaça, Müslüman toplumlar<br />
için son derece aydnlktr.<br />
KUR’AN VE LMÎ HAKKATLER-2, HAZ.: DOÇ. DR. ERGUN ÇAPAN, IIK YAYINLARI, 400 SAYFA, 15 TL<br />
LLÜSTRASYON, CEM KIZILTU<br />
KUR’AN’IN BLME BAKII<br />
Bunun neden böyle olduunu açklayan<br />
birçok sebepten herhalde en önemlisi<br />
Kur’an’n ilim karsndaki tutumudur.<br />
Kur’an’a göre bütün kâinat bilgi, kudret,<br />
rahmet ve merhamet sahibi bir yaratcnn<br />
eseridir. Âlem yaratlm olduundan<br />
zorunlu varlk deil, mümkün varlktr.<br />
Kur’an birçok yerde mümkün varln bilinmesini<br />
tevik eder ve bilgiyi elde etmek<br />
için tecrübi yolu önerir. Âlem mademki<br />
her eyi bilen, her eye gücü yeten kusursuz<br />
bir Zât tarafndan yaratlmtr, o halde<br />
âlemde gayenin ve düzenin bulunmas<br />
kaçnlmazdr. Bunun yannda eer her<br />
ey mahlûksa Allah’tan baka hiçbir eyde<br />
ilahi güç yoktur, hiçbir ey ibadete lâyk<br />
deildir. Tabiat incelenmek, aratrlmak<br />
ve yararlanlmak için vardr. Kur’an insann<br />
hem kendi öz varlna hem de tabiatta<br />
olan biten her eye bakmasn, onlarn<br />
üzerine düünmesini ve onlar anlamasn<br />
talep eder. Kur’an’n bu etkisi slam dünyasnda<br />
felsefe ve bilimin erken denilebilecek<br />
bir tarihte ba döndürücü bir hzla<br />
geliip ilerlemesine sebep olmutur.<br />
Din-bilim ilikisi açsndan son üç<br />
asrdaki gelimelerin bizim için çok sarsc<br />
etkileri oldu. Pozitivist bilimcilik 18. ve<br />
19. yüzyllar boyunca hâkim ideoloji haline<br />
geldi ve dünyann dört bir yannda<br />
siyasi, iktisadi, düünsel hegemonyalarn<br />
kurmu olan Batl güçler tarafndan<br />
yerkürenin geri kalanna kültürel olarak<br />
dayatld. Bat’dan dalga dalga gelen modern<br />
paradigmalar karsnda Bat d<br />
toplumlar çeitli oklar ve ykmlar yaad.<br />
Kendi deerlerinden, hayat alglarndan<br />
ve dinlerinden üphe duymaya baladlar.<br />
imdi ise yepyeni bir çan ve dönemin<br />
eiindeyiz. Bir taraftan Bat’nn<br />
vicdann temsil eden bir grup sanatç<br />
ve bilim adam hakikate olan açlklaryla<br />
materyalist ve pozitivist olmayan bir<br />
‘yeni bilim’ ina ediyorlar. Dier taraftan<br />
tüm komplekslerinden syrlp geçmiini<br />
yeniden kefeden, kendisiyle barp özgüvenlerini<br />
tekrar kazanan Müslüman<br />
entelektüeller ve bilim adamlar yeni bir<br />
dünyay kurmaya soyunuyorlar.<br />
14-15 Mays 2011 tarihinde stanbul<br />
Çemberlita Kültür Merkezi’nde, “Kur’an<br />
ve lmî Hakikatler-2” adyla gerçekletirilen<br />
sempozyum da bu çabalardan biri olarak<br />
deerlendirilebilir. Kur’an ve lmî Hakikatler-2<br />
isimli kitap bu sempozyumda sunulan<br />
teblilerden oluuyor. Kitab Yrd.<br />
Doç. Dr. Ergun Çapan yayna hazrlam.<br />
Çapan, sempozyumun düzenlenmesindeki<br />
gayelerden ilkinin, Kur’an’n ilmî gelime<br />
ve bululara ehemmiyet ve kymet derecelerine<br />
göre iaretlerde bulunduuna,<br />
ufuklar gösterdiine; ilmî gelimelere iaret<br />
eden ayetlerin Allah’n marifet ve azametine<br />
delâlet maksadyla zikredildiine;<br />
bu ayetlerin çok zengin anlam katmanlarna<br />
sahip olup her devir insannn seviyesine<br />
göre onlar yorumlayabileceine dikkat<br />
çekmek olduunu söylüyor. kinci heden<br />
ise bu tür ayetleri, ifadenin enginlik ve esneklii<br />
nazara alnarak anlamn daraltmadan<br />
ele almann gerekliliini; her zaman<br />
yanllanma ihtimali olan teorileri sabit hakikatler<br />
gibi kabul etmemenin önemini;<br />
kevni ayetlerin ilmî gelimelere ufuk gösteren<br />
akn bir bilgi kayna oluunu vurgulamak<br />
olduunu belirtmi.<br />
KUR’AN, BLM VE MUCZELER<br />
Sempozyumda pek çok yerli ve yabanc<br />
ilim adam ve mütefekkir tebli sunmu.<br />
Açl konferansn Prof. Dr. Abdullah bin<br />
Abdulaziz el-Muslih ilmi icazn metodu<br />
konusunda vermi. Burada ilmî icaz tabiri,<br />
Kur’an ve sünnetin, kozmik bilimlerin<br />
tespit edip doruluunu bilimin metotlaryla<br />
ispatlad hakikatlere mucizevi bir<br />
ekilde iaret etmesi manasnda kullanlmakta.<br />
Prof. Dr. brahim Ka Dönmez’in<br />
bakanln yapt birinci oturumda<br />
Kur’an ve hadislere göre insann embriyolojik<br />
ve zyolojik geliimi ile zeytinya-<br />
ndaki bilimsel mucize konular üzerinde<br />
durulmu. Bakanln Prof. Dr. Süleyman<br />
Toprak’n yapt ikinci oturumda<br />
Kur’an’a göre kâinatn genilemesi ve büyük<br />
patlama teorisi konu edilmi. Bu oturumda<br />
Prof. Dr. Yunus Çengel’in “Nuraniyet<br />
ve Kuantum Âlemi” isimli teblii<br />
son derece ilgi çekici. Sonraki oturumda<br />
ar mucizesi ve baldaki ifa tüm yönleriyle<br />
anlatlyor. Prof. Dr. Suat Yldrm’n bakanln<br />
yapt dördüncü oturumda<br />
anne sütünün mucizevi yönü ve emzirmenin<br />
yararlar irdelenmi. Dier oturumlarda<br />
tatl su ile tuzlu suyun karmama<br />
mucizesi, Kur’an’da örnek topluluk<br />
olarak zikredilen karncalar, Kur’an’a göre<br />
sema gibi ilgi çekici konular ele alnm.<br />
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sempozyuma<br />
gönderdii mesajda da belirttii<br />
gibi, günümüzde pek çok düünür gelecek<br />
yllarn Kur’an’a açk yllar olabilecei<br />
hususunda hemen hemen ittifak halinde<br />
ve bulunduumuz çan, düünce ve tasavvurlarmzn<br />
üstünde bir süratle<br />
Kur’an’a kayd da bir gerçek.<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Hak dostlarndan mektuplar<br />
2008’de ilk basksn yapan<br />
Tark Veliolu’nun Allah<br />
Dostlarndan Mektuplar adl<br />
kitab, Ufuk Yaynlar etiketiyle<br />
bir kez daha okurla buluuyor.<br />
Yazar, Peygamber Efendimiz’den<br />
(s.a.s.) günümüze Allah dostlarnn, slam<br />
büyüklerinin mektuplarndan bir güldeste<br />
hazrlam. Bu güldesteyi okurken Hz.<br />
Ali, bn Arabi, Mevlana, bn Sina, ems-i<br />
Tebrizi, Abdülkadir Geylani, brahim Halveti,<br />
Molla Fenari, Hac Bayram Veli ve Ak-<br />
emseddin gibi abide ahsiyetlerin kelimelere<br />
döktüü Allah akna tank olacaksnz.<br />
Güzellik medeniyeti<br />
Bir doktora tezi olan Güzelin<br />
Peinde, Farabi, bn Sina<br />
ve bn Rüd’de güzel kavramnn<br />
metazik ve ontolojik<br />
izdüümlerini Tanr ve<br />
Tanr’nn güzelliine referansla tartyor. Yazar,<br />
konunun kavramsal arka plann yaplandrmak<br />
için kurucu Grek lozoarnda güzel<br />
ve iyi ideleri, mimesis ve tragedya kuramlar<br />
ve Grek estetiinin slam dünyasna geçi-<br />
ini de inceliyor. Üç büyük slam lozofunun<br />
estetik düüncelerini derinlemesine ele alan<br />
eser, kuramsal bir çerçeve çizmeyi baaryor.<br />
Dünya ekonomi tarihi<br />
Dünya siyasi tarihi, bir baka<br />
açdan bakldnda sava<br />
ve ekonomi tarihi olarak da<br />
okunmaya müsait. Columbia<br />
Üniversitesi’nden yakn<br />
arkada olan iki profesör, Ronald Findlay<br />
ile Kevin H. O’Rourke’un Güç ve Refah adl<br />
eseri, insanlk tarihini bu açdan ele alyor.<br />
Yazarlarn modern dünya ekonomisinin etkileimli<br />
olarak nasl ortaya çktna dair<br />
açklamalaryla, Avrupa merkezcilik ile Çin<br />
merkezcilik arasnda gidip gelmekten kurtulmay<br />
baardmz konusunda okuyucuyu<br />
önemli ölçüde ikna ettiini söyleyebiliriz.<br />
‘Yalnz’ sahabi<br />
ALLAH DOSTLARINDAN MEKTUPLAR, TARIK<br />
VELOLU, UFUK KTAPLARI, 174 SAYFA, 12 TL<br />
GÜZELN PENDE, AYE TAKENT, KLASK<br />
YAYINLARI, 304 SAYFA, 20 TL<br />
GÜÇ VE REFAH, RONALD FINDLAY, KEVIN H.<br />
O’ROURKE, KÜRE YAYINLARI, 735 SAYFA, 42 TL<br />
EBU ZER, HASAN BASR BLGN, HAYAT<br />
YAYINLARI, 400 SAYFA, 14 TL<br />
Hakszla kar annda<br />
tepki veren slam<br />
kahraman Ebu Zer için<br />
Peygamber Efendimiz<br />
(s.a.s.), “Göün altnda<br />
ve yerin üzerinde Ebu Zer’den daha<br />
doru konuan kimse yoktur!” buyuruyor.<br />
Bugün sadece Müslümanlar de-<br />
il, tüm insanlk için Ebu Zer’in özgür<br />
ve özgün tavr önemli bir yol gösterici.<br />
Hasan Basri Bilgin, bu ‘yalnz’ sahabinin<br />
<strong>roman</strong>nda insanlk için her dem<br />
taze bir yola iaret ediyor. Kitap, Hayat<br />
Yaynlar etiketiyle okura ulat.<br />
38
KÝ TAP ZAMANI<br />
ROMAN<br />
Nakremlerin stanbul’u…<br />
Ömer Faruk Karata, Nakrem: Kzl Sahtiyan adl bilimkurgu <strong>roman</strong>nda<br />
yeryüzünde insandan önce yaam, kâinatn dört bir yanna sürgün<br />
edilmi Nakrem’lerin tekrar dünyaya dönüünü anlatyor. Akc ve yaln<br />
diliyle, bilimkurgu sevenlerin ilgisini çekebilecek bir kitap.<br />
A<br />
ASLIHAN<br />
KÖEKOLU<br />
merikal yazar John<br />
Scalzi, 2005 ylnda yaymlanan<br />
ve Türkçeye Yal Adamn<br />
Sava (Old Man’s War) adyla çevrilen<br />
<strong>roman</strong>nda insann uzayda yolculuk<br />
ettii çalara götürür okuru.<br />
Hatta insanlk, galaksilerde koloniler<br />
kurmaya bile balamtr. Koloni<br />
Savunma Güçleri dünyada 75 yana<br />
gelmi insanlar askere alarak birliklerini<br />
savunma iini onlara vermektedir.<br />
Bu göreve gençler yerine ihtiyarlarn<br />
seçilmesi bouna deildir. Yazar,<br />
bunun sebebini henüz <strong>roman</strong>n balarnda<br />
söyler okura. Koloni Savunma<br />
Güçleri’nin onlar seçmesinin amac<br />
bu insanlarn onlarca yllk bilgi ve<br />
becerilerinden faydalanmaktr.<br />
Ömer Faruk Karata’n bilimkurgu<br />
<strong>roman</strong> Nakrem: Kzl Sahtiyan’<br />
okurken Yal Adamn Sava dü-<br />
üyor aklmza. Scalzi’nin yüzyllar<br />
sonrasn tahayyülünde karmza<br />
çkan yallk kavram Nakrem’de<br />
de barolde. Ancak yallk bu sefer<br />
bir deer deil, artan nüfus problemine<br />
kar bir önlem. Hikâye 300<br />
sene sonrasnn stanbul’unda geçiyor.<br />
Nüfus art ve buna bal kaynak<br />
yetersizlii bir dünya problemi<br />
haline gelmi, Dünya Devletler Konseyi<br />
düzenledii kongrede bu gidi-<br />
e dur demek için önemli kararlar almtr.<br />
Artk 70 ya ve üzeri insanlar<br />
daha güzel bir gelecekte uyandrlmak<br />
üzere donduruluyordur…<br />
NAKREM: KIZIL SAHTYAN, ÖMER FARUK KARATA, HAYAT YAYINLARI, 264 SAYFA, 9,90 TL<br />
Ömer Faruk Karata<br />
Roman, bu karar gereince dondurulmasna<br />
21 gün kalan yal bir<br />
bilim adamnn hikâyesiyle balyor.<br />
Bilim adamnn yaayaca deiimi<br />
kabullenmeye çalt günlerde kz<br />
Sahra’nn gördüü rüyay ayn anda<br />
yaamas hikâyenin derinletii nokta.<br />
Yal adam, aslnda kendisinin de<br />
benzer bir rüyay gördüünü zannetse<br />
de sabah uyandnda rüyasndaki<br />
kâd elinde bulmas yaadnn<br />
gerçek olduu ihtimalini artrr. Asrlar<br />
öncesine ait bu gazete parçasnda<br />
‘21’ yazldr. Yani bilim adamnn<br />
uyutulmasna kalan gün says…<br />
Hikâye bilim adam ve ailesi ekseninde<br />
devam edecek diye düünsek de<br />
satrlar ilerledikçe aslnda bu kurgunun<br />
bambaka bir amaca hizmet etti-<br />
i anlalyor. Çünkü eserin asl kahramanlar<br />
‘Nakrem’ler. Yeryüzünde<br />
insandan önce yaam, fesat çkarmalar<br />
üzerine kâinatn dört bir yanna<br />
sürgün edilmi, bu esnada hafzalarn<br />
kaybetmi Nakremlerin insanlarn<br />
hafzalarn kullanarak nasl<br />
yeniden görünür olmaya çaltklarn<br />
okuyoruz kitapta.<br />
Bilimkurgu <strong>roman</strong>lardaki en büyük<br />
skntlardan biri, yazarn hayal dünyasndaki<br />
ütopyay anlatrken yaln anlatmdan<br />
uzaklamasdr. Nakrem akc<br />
bir üslupla kaleme alnm. Romann<br />
sonuna doru karakter says artsa<br />
da, hikâyenin düümü yava yava<br />
çözülmeye balasa da anlatm okuru<br />
yormuyor. Bu anlamda bilimkurgu<br />
<strong>roman</strong>larna mesafeli olanlarn da rahatlkla<br />
okuyabilecei bir eser olduunu<br />
söyleyebiliriz Nakrem’in. Tabii 300<br />
yl sonrasnn stanbul’undan bahsediliyor<br />
olmas da ilgiyi uyank tutuyor.<br />
Kâh asrlar sonrasnn stanbul’unda<br />
da Kz Kulesi’nin var olup olmayaca-<br />
n düünüyor, kâh büyük deprem senaryolarn<br />
akla düüren satrlarda Bo-<br />
aziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin<br />
ykldn okuyorsunuz…<br />
Nakrem keyie okuyacanz türden<br />
bir <strong>roman</strong>. Gerçek hayatla ilgili imkânlar,<br />
hayaller bile elbette snrl. Eser, gelece-<br />
in stanbul’unu çok da abartya kaçmadan<br />
makul ölçüler çerçevesinde hayal<br />
etme imkân veriyor okura.<br />
Göçmen air<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Beir Ayvazolu’nun “eve<br />
dönen adam” olarak tanmlad<br />
Yahya Kemal’i,<br />
Yeni Türk Edebiyat alannn<br />
önde gelen akademisyenlerinden<br />
Âlim Kahraman “Büyük<br />
Göçmen Ku” olarak tarif ediyor. Esasnda<br />
ikisi de doru. Geride braktmz<br />
yüzylda Türk iirinin yüz ak kabul edilen<br />
Yahya Kemal Beyatl’nn hayat, bu<br />
kez bir ‘göçler haritas’ olarak önümüze<br />
geliyor. Usta airin hayatnda ve eserlerinde<br />
mekânn izini sürmek, nitelikli<br />
okurlar için bulunmaz frsat…<br />
Rumeli’ne düen bir ehzade<br />
Osmanl tarihinde ‘Rumeli<br />
Fatihi’ olarak kaydedilen<br />
Süleyman ah’n<br />
açt kapdan giden<br />
Osmanl; Rumeli’nin,<br />
Balkanlar’n, Avrupa’nn tarihini de-<br />
itirdi. Ülkemizde Süleyman ah<br />
hakknda yaymlanm ilk <strong>roman</strong> olan<br />
ve Mahmut Açl’n imzasn tayan ehit<br />
ehzade, bir kahramann nasl yetitiini,<br />
hangi ufuklara sahip olduunu<br />
ve ölünce mezarnn neden Bolayr’da<br />
olmasn istediini anlatyor.<br />
Ortadou’da iktidar<br />
BÜYÜK GÖÇMEN KU, YAHYA KEMAL BEYATLI, ÂLM<br />
KAHRAMAN, BÜYÜYENAY YAY., 576 SAYFA, 25 TL<br />
EHT EHZADE, MAHMUT AÇIL, YTK<br />
HAZNE YAY., 200 SAYFA, 8,90 TL<br />
ARETLER VE KTDAR, FALEH A. JABAR, H. DAWOD,<br />
STANBUL BLG ÜN., YAY., 326 SAYFA, 35 TL<br />
Genellemelerden kaçnmak<br />
her zaman için yararldr<br />
fakat söz konusu<br />
Ortadou olduunda<br />
bu yola bavurmadan<br />
konumak hüner ister. Londra<br />
Üniversitesi Birkbeck College öretim<br />
üyesi Faleh A. Jabar ile Fransz Ulusal<br />
Bilimsel Aratrmalar Merkezi’nde<br />
(CNRS) aratrmac olan Hosham Dawod,<br />
böylesi bir hüneri gösteriyor. kili,<br />
Arap Bahar’ndan hareketle 2000’li<br />
yllara kadar bilim dünyasnda hâkim<br />
olan Ortdaou’da iktidar yaplanmas<br />
ve airetlerle ilgili ezberleri bozuyor.<br />
Din-estetik ilikisi<br />
DN VE ESTETK, AYDIN IIK,<br />
ÖTÜKEN NERYAT, 365 SAYFA, 20 TL<br />
nsanolunun kiilik<br />
oluumunda, daha ötesi<br />
sosyal hayatta, bir toplum<br />
inasnda önemli<br />
sacayaklarndan olan<br />
din ve estetik birbirinin ramna de-<br />
il, belki birbirini tamamlayarak insan<br />
hayatnda önemli bir yer tutar.<br />
Aydn Ik, iyi bir toplum için ahlâk<br />
ve din kadar estetiin de önemine<br />
dikkat çekiyor. Hatta bir adm daha<br />
atarak estetik ya da sanatn ahlâktan<br />
daha önemli olup olmadna dair<br />
sk bir tartmaya giriiyor.<br />
Mümkün öyküler<br />
MÜMKÜN ÖYKÜLERN EN YS, AYKUT<br />
ERTURUL, DEDALUS KTAP, 128 SAYFA, 12 TL<br />
Edebiyat dergilerinde<br />
editörlük yapan Aykut<br />
Erturul, iki yl önce<br />
çkard öykü kitab<br />
Keyfekader Kahvesi ile<br />
Ömer Seyfettin Öykü Ödülü’ne de-<br />
er görülmütü. Yazarn ikinci öykü<br />
kitab, ‘mümkün olanlar’ içinden bir<br />
seçki niteliinde. lk kitab kadar<br />
yetkin olmasa da Erturul, o klasik<br />
ifadeyle okurdan da gayret bekliyor.<br />
Hatta meseleyi bir adm öteye tayp<br />
‘tembel’ okurlara interaktif bir<br />
okuma serüveni vaat ediyor.<br />
39<br />
‘iir uyanmtr’ diyen air<br />
NRAH, A. VAHAP AKBA, KONAK<br />
YAYINLARI, 320 SAYFA<br />
imdiye kadar Efgan, Gül<br />
Kyam, Mavi Sesli iirler,<br />
Hüzün Corafyas, Bir<br />
ehre Vardm ve nce Lugat<br />
adl iir kitaplar yaymlanan<br />
air A. Vahap Akba, toplu<br />
iirleriyle okuru selamlyor. Akba’n<br />
1980-2012 yllar arasnda yaymlanm<br />
iirlerinden oluan nirah, ‘Hüznün<br />
Çocuklar’n, ‘Krk Msralar’,<br />
‘efgan’l bir sesle ‘Ölüm Bâbnda’ dile<br />
getiriyor. Olgunluk döneminde bir<br />
air edasyla ‘iir Uyanmtr’ diyerek<br />
okura sesleniyor Akba.<br />
Bir büyüme <strong>roman</strong><br />
MAYA’NIN GÜNLÜÜ, ISABEL ALLENDE,<br />
CAN YAYINLARI, 464 SAYFA, 25 TL<br />
Isabel Allende, soyadndan<br />
da anlalaca<br />
üzere, 1973’te öldürülen<br />
ili Devlet Bakan<br />
Salvodor Allende’nin<br />
yeeni. Bu özelliinin dnda gazetecilikten<br />
gelen yetenekleriyle<br />
yaklak 30 yldr <strong>roman</strong>lar kaleme<br />
alyor. Yazarn son <strong>roman</strong><br />
Maya’nn Günlüü, sancl bir büyüme<br />
öyküsünü anlatyor. Günümüz<br />
<strong>roman</strong>larna uygun bir ‘çokkültürlü’<br />
karakter olan Maya’nn<br />
göçlerle dolu, maceral öyküsü…
KÝ TAP ZAMANI<br />
SPOR<br />
Türkiye’de bisikletin tarihi<br />
Üç dönem Bisiklet Federasyonu bakanl görevi yapan<br />
gazeteci ve tarihçi Ergun Hiçylmaz, Türkiye’de bisikletin 100<br />
yllk tarihini yazd. Cumhurbakanl Bisiklet Turu heyecann<br />
yaadmz günlerde bu kitap önemli bir eksii gideriyor.<br />
BSKLETN 100 YILLIK TARH, ERGUN HÇYILMAZ, BSKLET FEDERASYONU YAYINLARI, 152 SAYFA<br />
B<br />
AHMET ÇAKIR<br />
öyle bir kitap mutlaka yazlmalyd<br />
ve bunu Ergun<br />
Hiçylmaz yazmalyd. Üç<br />
dönem Bisiklet Federasyonu bakanl<br />
görevinde bulunan Hiçylmaz, Türkiye’de<br />
Bisikletin 100 Yllk Tarihi’ni yazd. Cumhurbakanl<br />
Bisiklet Turu nedeniyle zamanlamann<br />
denk dütüünü söylemek<br />
gereksiz, zaten biraz da bu düünülerek<br />
yaplm bir çalmadan söz ediyoruz.<br />
Ergun Hiçylmaz’ zamanmzn Ahmet<br />
Mithat Efendi’si diye nitelendirmek<br />
tamamen doru bir deerlendirme olmayabilir<br />
ama benzer yönlerinin bulundu-<br />
u da görmezden gelinemez. Nur içinde<br />
yatas Cem Atabeyolu aabeyimizin<br />
rahmetli olmasnn ardndan Türk<br />
spor yazarlnn en “kitapl” yazar o. Üstelik<br />
tek etkinlii de bu deil. Tekilat-<br />
Mahsusa’dan tutun, Zeki Müren’in hayatna<br />
kadar deiik alanlarda eser vermi<br />
bir isim Ergun Hiçylmaz. Onun bu çalkanlna<br />
ve üretkenliine hayranlk duymamak<br />
imkânsz. Gerçi bu kadar dei-<br />
ik alanda top koturmann skntl yanlar<br />
da olabiliyor ama artk o kadar kusur..<br />
deyip geçelim. Deiik gazetelerde spor<br />
d alanlarda tarihsel nitelikli yazlarna<br />
da rastlamlmz çoktur Hiçylmaz’n.<br />
Onun bu yöndeki etkinliini “Televole tarihçilii”<br />
olarak da nitelendirenler vardr<br />
ama ona da tezvirat diyelim.<br />
TÜRKYE’DE BSKLETÇ SAYISI<br />
FRANSA’NIN BR KASABASINDAK KADAR<br />
Herhangi bir spor dalnn geçmiini eski<br />
Çin’e, Orta Asya’ya, Msr’a tama çabalarndan<br />
pek hazzetmediimi söylemek<br />
zorundaym. Çünkü bu ilerin sözü edilmeye<br />
deer biçimde yaplmas 19. yüzylda<br />
balyor. Bu nedenle söz konusu çabalar,<br />
zenginlerin kendilerine sonradan<br />
soylu bir geçmi oluturma çabalarna<br />
benziyor. Hiçylmaz böyle bir çaba içinde<br />
deil. Özellikle Türkiye’de bisikletin<br />
tarihini 1912’den daha öncelere götürmeye<br />
çalmann bir anlam yok. Herhalde<br />
tahtadan yaplm bisikletlerden lan<br />
söz edecek deiliz! Bu iin tpk otomobil<br />
ve motosiklet gibi sanayiye dayal bir yan<br />
var. Onun da geçmii belli.<br />
Dorusunu isterseniz pek çok spor dal<br />
gibi ülkemizde bisiklet konusunda da rakamlar<br />
ackl denebilecek kadar kötü. Bu ii<br />
iyi bilenlerden birinin u deerlendirmesi<br />
durumu çok iyi anlatyor: “Türkiye’deki<br />
toplam bisikletçi says, Fransa’nn herhangi<br />
bir kasabasndaki kadardr.”<br />
Bisikletin Osmanl topraklarnda<br />
stanbul’dan önce Selanik’te görülmü<br />
olmasnn da yadrganacak bir taraf<br />
yok. Bisiklete binmek elbette ki dorudan<br />
Avrupal bir itir. 1924 ve 1928<br />
Olimpiyatlarna katlma çabalar dnda<br />
Türkiye’de ancak 1930’lu yllarda bisiklet<br />
yarlarndan söz edilebilir ki, onlar<br />
da pek organize iler deildir. stanbul d-<br />
nda Konya’nn önemli bir merkez olu-<br />
u, Ege’de ve Trabzon’da yaplan yarlar<br />
hep böyle çabalardr.<br />
lk dönemlerin en önemli ismi Talat<br />
Tuncalp’tir. O, sporculuunun ardndan<br />
neredeyse bütün yaamn bisiklete<br />
adam bir isim. Uzun yllar yurtiçi ampiyonluklarn<br />
kimseye brakmaz. Yurtdnda<br />
da ülkesini en iyi biçimde temsil<br />
eder. 1960’l yllara kadar ülkemizde bisikletle<br />
ilgili sözü edilmeye deer bir gelime<br />
görülmez. Bu dönemde ise bir bisikletçinin<br />
yln sporcusu seçilmesine kadar<br />
varan büyük heyecan yaanr. Rfat<br />
Çalkan ve arkadalar bisiklet sevgisini<br />
ülkeye yayarken buna küçük bir gazete<br />
datcs olarak ben de tanklk ettim.<br />
Hatta bu noktada günümüz spor basnyla<br />
ilgili bir özeletiri de gerekli. O muhte-<br />
em 1960’l yllarda Rfat Çalkan’n Tercüman<br />
gazetesinin spor sayfasnn tamamn<br />
kaplayacak ekilde haberinin verildiini<br />
hatrlyorum. Düünün ki, gazetenin<br />
sadece bir spor sayfas vardr ve öteki<br />
bütün haber ve yazlar ‘devam’ diye adlandrlan<br />
yarm sayfaya sktrlmtr.<br />
Biliyorsunuz, bugünün bol sayfal<br />
spor gazetelerinde bile bisiklet haberlerini<br />
büyüteçle aramak gerekiyor. Neyse<br />
ki Emin Müftüolu bakann çabalar<br />
ve Cumhurbakan Abdullah Gül’ün de<br />
desteiyle turumuz parlad. Kendi televizyonumuzla<br />
birlikte Eurosport’un bütün<br />
dünyaya aktard etkinlie artk gazetelerimiz<br />
de biraz geniçe veriyor!<br />
FOTORAFLAR DA OLMALIYDI<br />
Hiçylmaz’n kitabnda bisiklet sporunun<br />
geride kalan 100 ylyla ilgili, olmas gereken<br />
pek çok ey var. “simler, Yldzlar”<br />
bölümünde hemen hiç kimse atlanmamaya<br />
çallm. Elbette ki eksii aksa<br />
olabilir, u da olsayd, bu da konulsayd<br />
denilebilir. Onu da bakalar yapacaktr.<br />
Hiçylmaz’a spor kitaplmz zenginletiren<br />
bu çabas için teekkür ederken minik<br />
bir ayrntya takldm belirtmeden geçemeyeceim.<br />
Rfat Çalkan’n ne kadar<br />
önemli bir sporcu olduunu Hiçylmaz da<br />
vurgulam ve kitapta mümkün olabilecek<br />
en geni yeri ona vermi. Kitabn sonundaki<br />
fotoraf albümü de kukusuz bütünleyici<br />
bir çaba. Ancak arka kapaktaki minik<br />
fotorafta “Acaba o mu” tereddüdüyle<br />
baktmz dnda Çalkan’n tek fotoraf<br />
yok. Ayrca Türk bisiklet tarihinde yazl<br />
bölümde yer alan sporcularn da bazlarnn<br />
fotoraarn göremedik. Hiçylmaz<br />
gibi müthi bir arivcinin bunlar bulamamas<br />
düünülemez. Albüm bölümü<br />
biraz özensiz hazrlanm. kinci baskda<br />
mutlaka yazl bölümle bütünleen daha<br />
derli toplu bir çalma yaplmal.<br />
FOTORAF: ZAMAN, USAME ARI<br />
Savrulan hayatlar…<br />
Bata Yedi klim ve Hece<br />
Öykü olmak üzere çeitli<br />
edebiyat dergilerinde öyküleri<br />
yaymlanan Selvigül<br />
Kandomu ahin, son<br />
olarak iki yl önce Hzrla Yolculuk adl eserini<br />
yaymlamt. Yazarn son öykü kitab<br />
Savrulan, her insann bandaki ‘yaama<br />
kaygs’ndan yola çkarak hayatn karsna<br />
bir eylem biçimi olarak öyküyü koyuyor.<br />
Savrulan, baka baka pencerelerden<br />
bakt insan hikâyelerinde hüzne, acya<br />
odaklanarak modern çan kuatclnda<br />
tkanmaya yüz tutmu hayatlara çk<br />
yolu göstermeye çalyor.<br />
Dual günler için<br />
“nsanolu, yaradl itibaryla<br />
nisyan ile malul” sözü<br />
bir hakikatin ifadesi. En çok<br />
da Rabb’ini unutuyor insan,<br />
O’nu zikretmeyi... Halbuki<br />
Nebiler Serveri (s.a.s.), neredeyse her ann<br />
dua ile geçirirdi. Televizyon ekrannn sevilen<br />
yüzlerinden Nihat Hatipolu, Peygamber<br />
Efendimiz’in (s.a.s.) deiik vesilelerle<br />
yapt veya yaplmasn tavsiye ettii dualar<br />
bir araya getiriyor. “Duanz olmazsa ne<br />
kymetiniz var” ayetinin hikmeti dorultusunda,<br />
Allah katnda bir kymetimiz olmas<br />
için rehber edinilesi bir kaynak...<br />
Hasret öyküleri<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
SAVRULAN, SELVGÜL KANDOMU AHN,<br />
OKUR KTAPLII, 103 SAYFA, 10 TL<br />
GÜNLÜK DUALAR, NHAT HATPOLU, ÖZGE<br />
YAYINLARI, 133 SAYFA, 10 TL<br />
ELDE KALAN, HATCE BLEN BURA,<br />
ÖTÜKEN NERYAT, 117 SAYFA, 10 TL<br />
1994’te aramzdan ayrlan<br />
Türk edebiyatnn<br />
usta ismi Tark Bura’nn<br />
ei Hatice Bilen Bura,<br />
kalemini soyadna s-<br />
nmadan kullanan bir yazar. Yakla-<br />
k 30 yldr öykülerini yazan Hatice Bilen<br />
Bura, Elde Kalan adl son kitabnda<br />
‘hasret dolu’ alt öykü ile okuru selamlyor.<br />
imdiye kadar toplumun farkl kesimlerinde<br />
yaayan kadnlar anlatan<br />
yazarn Tark Bura’ya adad öykülerde<br />
hasretin izini sürmek mümkün.<br />
‘Rabbin seni terk etmedi’<br />
RABBN SEN TERK ETMED, MÜNRE DANI,<br />
TMA YAYINLARI, 192 SAYFA, 9,50 TL<br />
Rabbin Seni Terk Etmedi, Saadet<br />
Asr’nda Peygamber<br />
Efendimiz’e (s.a.s.) vahyolunan<br />
ayetlerin indirilmesine<br />
sebep olan olaylar, öykücü<br />
Münire Dani’in bak ve kendine<br />
has üslubuyla ele alyor. Kitapta, Tebük<br />
gazvesine katlamayan Ka’b bin Malik’in<br />
elli gün boyunca yaad çileli ve zdrapl<br />
tövbelerine ahit olacak, Efendimiz’in<br />
(s.a.s.) mal ve zenginlik hrsyla hareket<br />
eden sahabisine “Yazk oldu!” itab kar-<br />
snda “dünya” ile olan ilikinizi tekrar<br />
gözden geçirme ihtiyac hissedeceksiniz.<br />
40
KÝ TAP ZAMANI<br />
USTA GÖZÜYLE<br />
6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />
Ortamekteb kaçkn bir edebsize dair<br />
C<br />
RFAN<br />
KÜLYUTMAZ<br />
Klasik tahsilin kazandrdklar onda yok! Felsefeyi<br />
nasl okuduu, ne anlad akademik bir tahlile<br />
tâbi tutunca foyasnn nasl meydana çktn örtbas<br />
etmekde, münhasran kimsenin anlamad iri<br />
lakrdlarla milletin gözünü boyamakda mâhir...<br />
anmdan muazzez<br />
kaarilerim, naslsnz<br />
eyi misiniz, eyi olmanz<br />
Cenab Rabbü’l-<br />
Âlemiyn’den niyâz ederekden<br />
lakrdma balayorum.<br />
Efendim, orta mekteb tahsili bile<br />
olmayan bir zât- naerif, ikide birde<br />
Hilmi bey kardama çemkirmekde<br />
imi: Hilmi Bey nasl olayor da Boaziçi<br />
Üniversitesi’nde slam felsefesi dersleri<br />
vereyor imi! bn Sina hakknda nasl<br />
konuayormu, deye paçalarna savlet<br />
edeyor. Rahmetli vâlidemin bir lakrds<br />
vard: Oturduu ahr sekisi, çard<br />
stanbul türküsü, deye… Biyografisine<br />
bakayorum, doum tarihinden sonra<br />
hangi mekteblerde tahsil gördüüne<br />
dair hiçbir kayt mevcud deil! Arapça,<br />
Farsça, ngilizce, Almanca lisanlarn<br />
bileyormu!!! Acaba nerde örendi<br />
Girdii mapushanede meydancbandan<br />
m örendi Arapçay Merakm<br />
mucib oldu da onun için sorayorum…<br />
CAHLLERN EN TEHLKELLER…<br />
Hilmi Bey’den ehliyet sorarken kendine<br />
bakmayan, zavall bir<br />
hadnâinasdan bahsedeyoruz.<br />
Muazzez kaarilerim mâlumunuz oldu-<br />
u vechile, cahillerin en tehlikelileri<br />
otodidaktlardr. Üslubu ve<br />
mâlumatfuruluu, yüksek tahsilli olup<br />
cem’iyyetde muayyen bir mevkide<br />
bulunanlara kar, ortamekteb kaçkn<br />
bir otodidaktn hissedebilecei hnç ve<br />
adavetin hezeyana inklâbndan maada<br />
bir ey deil! Rahmetli Prof. Dr.<br />
Ahmed Yüksel Özemre hocamz hakknda<br />
felsefe bilmediini yazmak<br />
edebsizliinde bulunmudu da, rahmetli<br />
hoca o güne kadar saysz felsefe<br />
doktora tezi yönettiini söylemiti…<br />
Söylediklerinden hicâb duymak yerine<br />
daha bir küstahlam, terbiyesizlemi<br />
idi bu herzegû!..<br />
Klasik tahsilin insana kazandrd<br />
çok ey vardr. Bu, onda yok! Felsefeyi<br />
nasl okuduu, ne anlad akademik<br />
bir tahlile tâbi tutunca foyasnn nasl<br />
meydana çktn örtbas etmekde,<br />
münhasran kimsenin anlamad iri<br />
lakrdlarla milletin gözünü boyamakda<br />
mâhir...<br />
Hilmi Bey’e olan kuyruk acsn<br />
bileyorum: Bundan on sene mukaddem<br />
bir TE VE porogramnda Ömer<br />
Seyfeddin’in “Tuhaf Bir Zulüm”<br />
hikâyesinden haberi olmadn, o<br />
hikâyenin anlatt hadiseyi yeni duymu<br />
gibi, bir bakasna atfederek<br />
anlatm ve beni kahkahalarla güldürmü<br />
idi! O porogramda cehaletini<br />
daha da ileri götürüp Marksizm hakknda<br />
da nazariyatla bir guna alâkas<br />
olmayan ipe sapa gelmez lakrdlar<br />
edince dayanamayp bir yaz yazmdm.<br />
Cehaletinin ayan beyan tehir<br />
edilmesinden vâfir hiddete kaplp<br />
Hilmi Bey’e kar bn Sina yazlarn<br />
yazmaya kalkmann esbâb- mucîbesi<br />
bu idi! Bu edebsizin ibtizalini tehir<br />
eden o yazy tekrar neredeceim…<br />
‘ALLAH KBRLLER SEVMEZ’<br />
Uzun lafa ne hâcet! O ve hempalarnn<br />
Hilmi Bey’in paçalarna saldrmas hiçbir<br />
mânâ ifâde etmeyor. Adamn [lafn<br />
gelii! ‘Adamlk’ nerdeee, bu nerde]<br />
doru dürüst tahsili yok; terbiyesi<br />
hâkez! Batanbaa kibir ve enaniyet!<br />
Rahmetli Özemre Hoca, feylesof geçinen<br />
bu kaln kafalya Kur’an- Kerim’in<br />
“Allah kibirlileri sevmez” ayet-i kerimesini<br />
hatrlatm idi. Ama nerdeee o<br />
edeb! Cahil, ukalâ, mütekebbir ve slamî<br />
terbiyeden asla nasibini almam bir<br />
orta mekteb kaçknnda edeb ne arasn!<br />
Efendim, bu aylk da bu kadar!<br />
Tweet’lerde mütemadiyen aforizmalar<br />
yumurtlayarak kendini bir ey zanneden<br />
bu zavall ile bu kadar megul oldu-<br />
um için beni affediniz; edebsize haddini<br />
bildirmek iktizâ edeyordu…<br />
Telâky gelecek aya inallah. O vakde<br />
kadar zâtnza hoca baknz. Rabb’ime<br />
emanet olunuz muazzez kaarilerim. Au<br />
Revoir canlarm benim!<br />
Kitap zekât hakknda<br />
mühim bir izahm hakkndadr<br />
Efendim insanlar umumî itibarla kabaca ikiye taksim<br />
olurlar: Kitaplarla yaayanlar ve kitaptan bîhaber<br />
olarak pekâlâ imrâr- hayat eyleyebilenler. Sözüm ilk<br />
zümreye dairdir; kitaplarla yaayanlar dahi kendi<br />
meyanlarnda birkaç fasla ayrlayor.<br />
ARE CAÝ<br />
GÜL LAP DAN<br />
ziz muhiblerim.<br />
Kitaplar ile alâkas<br />
bir hayli serin bulunan<br />
bir muharrir olaraktan,<br />
hassaten kitaplar hakknda<br />
nerolunan bir mecmuâda sizlere her<br />
mâh itibariyle hitap eyliyor olmam<br />
her ne kadar talihin ac bir cilvesi ise<br />
de, u ie baknzdr ki, imdi yine<br />
kitaplar hakknda sizleri tenvir ve<br />
irâd etmekliim lüzumu tuttu.<br />
Efendim insanlar umumî itibarla<br />
kabaca ikiye taksim olurlar: Kitaplarla<br />
yaayanlar ve kitaptan bîhaber olarak<br />
pekâlâ imrâr- hayat eyleyebilenler.<br />
Sözüm ilk zümreye dairdir; kitaplarla<br />
yaayanlar dahi kendi meyanlarnda<br />
birkaç fasla ayrlayor. Meselâ ba’zlar<br />
var kim kitap biriktirir, satun alr,<br />
okur, hakkn verir ve lüzumu halinde<br />
ihtiyaç sahiplerine devri veya hediye<br />
etmekten de çekinmez. Bunlar makbul<br />
ve muteber kitap muhibleridir.<br />
Kim Cenâb- Hak böylelerinin adedini<br />
artrsn inâallah! Dier bir ksm<br />
ise kitap edinme hususunda azimli ve<br />
fedâkâr olmalarna ramen bir kere<br />
bir kitab iktisat eyledikten sonra onu<br />
katiyyen elinden çkarmayan ve ebediyen<br />
kitab temellük etmek isteyen<br />
bir ksm bedbahtlardr ki, bu târizim<br />
ite bu zümre hakknda olacaktr.<br />
Ey talihsiz zât! Bir ömrüm boyunca<br />
tesâhüb ettiim onca kitab elden<br />
çkarmamak inadna kimse aferin<br />
demez. Kitap bir nimet ise -ki öyledir-<br />
her nimet gibi onun da zekâtn,<br />
öürünü, fidyesini veya sadakasn<br />
vermek icap eder. Kald ki kitaplar da<br />
uzviyete benzerler. Zaman zaman<br />
ayklanmas, havalandrlmas,<br />
budanmas, seyreltilmesi ve yer<br />
deitirmesi iktizâ eder.<br />
Derim ki, sakn ola dünya malna<br />
yapr gibi bir cinnet ile ihtiyaç<br />
sahiplerinden kitap esirgeyen cimrilerden<br />
olmayasn. Bilakis tam yerinde<br />
hedâye veya tasadduk edilmi kitap<br />
kalbi hafifleten, gönüle inirah veren<br />
bir tesir yapabilir.<br />
SZDEN STRHÂMIM...<br />
mdi diyeceksiniz, “Recai Bey, sizin<br />
dilinizin altnda bir bakla var fekat<br />
nedir” Ey azizler bakla felân yoktur.<br />
Dorudan söylüyorum ki, nâhak yere<br />
gardiyanln icrâ ettiimiz baz kitaplar,<br />
lâyk olduu mecrâ ve mevkîi<br />
bulunca pek çok hayra bais olabilirler.<br />
mdi sizden istirhâmm, kütüphanenizi<br />
kemâl-i dikkat ile gözden geçirüb hangileri<br />
ile helâlleeceiniz hususunda<br />
kendinizi zihnen idmana tabi tutmanzdr.<br />
Bu esnada da mükrim olunuz,<br />
cömert davrannz, sahî durunuz ve<br />
husûsen cannz actacak ölçüde<br />
verimkâr bulunmaya hazr olunuz. “Ne<br />
kadar kitabm var ki zekâtn vereyimdir”<br />
diye hasislik edip nefsinizi kandrmaynz.<br />
Kitaplar gelir ve gider, bazlar<br />
durduu yerde eskir ve yerini yadrgar;<br />
onlar zulm ile habsetmek olmaz.<br />
Hülâsa: Kütüphaneler de dünya<br />
gibi gelili-gidili yerlerdir. Hiçbir<br />
kitap rafnda ebediyyen durmaz. Siz<br />
bu fikre kendinizi altradurunuz,<br />
eer iycap eder ve nasib olursa sizlere<br />
ben sahan bizzat kendim, hangi<br />
mercie, ne ekilde kitap zekât vereceinizi<br />
tebir edeceim inâallah.<br />
42