27.12.2014 Views

roman

roman

roman

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

04 Ali<br />

Joseph Roth’dan<br />

bir bayapt<br />

Emirolu<br />

22<br />

Hafzann kuytularnda<br />

Marcel Proust<br />

A. Esra Yalazan<br />

08<br />

Ferid el-Ensâri’den<br />

bir vefa <strong>roman</strong><br />

Metin Karabaolu<br />

16<br />

DENEME<br />

Ali Çolak<br />

Hilmi Yavuz’dan<br />

yeni denemeler:<br />

Hüzün ve Ben<br />

18<br />

DÜÜNCE<br />

Kerim Balc<br />

Tark Ramazan’n<br />

gözünden Arap<br />

uyan<br />

20<br />

NCELEME<br />

Turan Karata<br />

Deliliin sra d<br />

tarihi<br />

26<br />

SÖYLE<br />

Celâl Fedai<br />

Dergâh sohbetleri<br />

kitaplat<br />

Yazarn<br />

niyeti<br />

kitabn<br />

ksmeti<br />

LLÜSTRASYON: CEM KIZILTU<br />

42<br />

USTA GÖZÜYLE<br />

rfan Külyutmaz<br />

&<br />

Recai Güllapdan<br />

ZAMAN GAZETESÝ’NÝN ÜCRETSÝZ AYLIK KÝTAP EKÝDÝR. YIL:8 SAYI:88 6 MAYIS 2013 PAZARTESÝ


Avrupa’yı fetheden şehzadenin şehâdetle zirveleşen şanlı hikâyesi.<br />

Mahmut Açıl<br />

13,5x21 cm / 200 Syf./ 8,90<br />

Dediğini yapar, engel tanımazdı. Vereni bilir, buyruğuna baş koyardı.<br />

Bir gece seccadesini denize saldı, Osmanlı’yı suyun ötesine taşıdı.<br />

Kendisi varamasa da İstanbul’u Fatih’ine hazırladı.<br />

www.yitikhazine.com<br />

Yitik Hazine Yayınları bir Kaynak Kültür Yayın Grubu kuruluşudur.<br />

Bütün Kitapçılarda


KA PAK 10<br />

YAZARIN NYET, KTABIN KISMETi<br />

Bilincin çevre yolu 09<br />

nsan aklnn karmak yasalar 21<br />

Osmanl ve Avrupa: Hayranlk ve çatma 31<br />

Biraz masal, epeyce <strong>roman</strong>, tam bir siyer 32<br />

ark’ta Kafkaesk bir mahkeme 33<br />

Ölüm: Ne bir an önce ne sonra 34<br />

Modernizmin ac meyveleri 35<br />

Enkaz ortada kald, devletin baca hâlâ krk 36<br />

Sâmiha Ayverdi, daha yakndan 36<br />

Kur’an’n bilime gösterdii ufuk 38<br />

Nakremlerin stanbul’u… 39<br />

Türkiye’de bisikletin tarihi 40<br />

06<br />

19<br />

24<br />

28<br />

Samet Aaolu’nun<br />

edebiyat<br />

dünyasna dair<br />

anlarn bir araya<br />

getiren lk Köe<br />

yeni basmyla okura ulat.<br />

Kitapta edebiyatmzn önemli<br />

yazarlar hakknda artc<br />

bilgiler yer alyor.<br />

Prof. Cihan<br />

Okuyucu, Sütun<br />

Yaynlar’ndan<br />

çkan Nâbî:<br />

Mütefekkir<br />

Bir airin Roman adl<br />

kitabnda, 17. yüzyln büyük<br />

airini <strong>roman</strong> türü içinde<br />

anlatmay deniyor.<br />

ABD’de<br />

yaymlanan,<br />

Sadakat Kadri<br />

imzal Heaven on<br />

Earth adl kitap,<br />

slam hukukunun dünden<br />

bugüne uzanan serüvenini ve<br />

dünyann çeitli ülkelerindeki<br />

uygulan biçimlerini inceliyor.<br />

amatac Suçlular<br />

ve Daha Fazlas,<br />

dünyaca ünlü 11<br />

kurmaca<br />

ustasndan<br />

öyküleri ve bir çizgi hikâyeyi<br />

bir araya getiriyor. Çok farkl<br />

konularla ilgili ironik<br />

öyküler yer alyor kitapta.<br />

Proust’tan ilhamla<br />

Y<br />

üzyln en büyük yaptlarndan<br />

(belki de en büyüü) saylan<br />

Marcel Proust’un Kayp Zamann<br />

zinde serisi tam 100 yl önce<br />

yaymlanmaya balamt. Bu ayki<br />

kapak dosyamza ilham verense<br />

100. ylnda Proust’un bayapt<br />

deil, yazar hakknda geçtiimiz<br />

haftalarda okura sunulan bir kitap oldu. Fransa’da<br />

yaymlanan Tout Contre Sainte-Beuve adl inceleme,<br />

Proust’un hangi edebi türde yazaca konusunda<br />

yaad bir ikilemi gün yüzüne çkaryordu.<br />

Bundan hareketle, niyet edilenden farkl türde<br />

ortaya çkan eserler hakknda bir kapak hazrladk.<br />

Musa rek, balad metni zamanla baka bir<br />

türe çeviren isimleri derledi, yazarlarmz da<br />

görüleriyle katkda bulundu. lginç ve bol malzemeli<br />

bir dosya çkt ortaya.<br />

Proust demiken, Fransz yazarn geçtiimiz günlerde<br />

iki farkl yaynevince ve farkl çevirilerle<br />

yaymlanan Hazlar ve Günler’ini A. Esra Yalazan<br />

tantyor. Bu saynn bir baka edebi bayapt ise<br />

Joseph Roth’un Radetzky Mar. Hilmi Yavuz’un<br />

denemelerini Ali Çolak, Michael W. Dols’un deliliin<br />

tarihi üzerine ilginç kitabn Turan Karata, Dergâh<br />

dergisinin kitaplaan orta sayfa sohbetlerini Celâl<br />

Fedai deerlendirdi.<br />

Daha fazlas Kitap Zaman’nn sayfalarnda...<br />

yi okumalar.<br />

FEZA GAZETECÝLÝK AÞ ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ: ALÝ AKBULUT<br />

GENEL YAYIN MÜDÜRÜ: EKREM DUMANLI GENEL YAYIN MÜDÜR<br />

YARDIMCISI: MEHMET KAMIÞ GENEL YAYIN EDÝTÖRÜ: ALÝ ÇO LAK<br />

EDÝTÖR: CAN BAHADIR YÜCE GÖRSEL YÖNETMEN: FEVZÝ YAZICI SAYFA<br />

TASARIM: AHMET BÝÇER SORUMLU MÜDÜR VE YAYIN SAHÝBÝNÝN<br />

TEMSÝLCÝSÝ: HAYRÝ BEÞER REKLAM GRUP BAÞKANI: MELH KILIÇ<br />

REKLAM SATIÞ DREKTÖRÜ: ALÝ DEMÝRHÝSAR, REKLAM SEK TÖR<br />

YÖNETÝCÝSÝ: EREN ENES REKLAM SEKTÖREEL UZMANI: MELEK TINMAZ<br />

YAYIN TÜRÜ: YAYGIN SÜRELÝ ADRES: ZAMAN GAZETESÝ 34194<br />

YENÝBOSNA-ÝSTANBUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX) FAKS: 0212 454 14 96<br />

REKLAM TEL: 0212 454 82 47 BASKI: FEZA GAZETECÝLÝK A.Þ TESÝSLERÝ<br />

HTTP://KÝTAPZAMANÝ.ZAMAN.COM.TR<br />

E-POSTA: KÝTAPZAMANÝ@ZAMAN.COM.TR<br />

HER AYIN ÝLK PAZARTESÝ GÜNÜ YAYIMLANIR<br />

twitter.com/kitap_zamani<br />

facebook.com/kitapzamanicom<br />

29<br />

30<br />

34<br />

37<br />

Büyük usta<br />

Balzac’n snrl<br />

bir mekân ve az<br />

sayda karakterle<br />

hayal ve gerçei<br />

kaynatrd <strong>roman</strong><br />

Séraphite, smet Birkan’n<br />

çevirisiyle dilimizde ilk kez<br />

okurla bulutu.<br />

Murat Gül, Modern<br />

stanbul’un<br />

Douu adl<br />

çalmasnda, bir<br />

dönemin saltanat<br />

ehrinin ihmal edili ve ykl<br />

öyküsünü anlatyor. Kitapta<br />

Kemalist mimari politikalarn<br />

çarpc örnekleri var.<br />

Siyaset felsefesi<br />

üzerine incelemeleri<br />

bulunan<br />

Raymond<br />

Geuss’un,<br />

Habermas ve Frankfurt<br />

Okulu’nun çalmalarn ele<br />

ald Eletirel Teori ksa ama<br />

tartmaya deer bir kitap.<br />

Casus<br />

<strong>roman</strong>larnn<br />

ustas John le<br />

Carré dilimize<br />

Hain adyla<br />

kazandrlan <strong>roman</strong>nda bu<br />

kez Sovyet sonras dönemde<br />

özelletirmelerle zengin olan<br />

‘oligark’lar anlatyor.


KÝ TAP ZAMANI<br />

ROMAN<br />

mparatorluk düerken<br />

Avusturyal yazar Joseph Roth’un bayapt saylan ve dilimizde ilk<br />

kez yaymlanan Radetzky Mar, bir ailenin üç kuak hikâyesini<br />

anlatyor. Roman, adn Johann Strauss’un Avusturyal Mareal<br />

Joseph Radetzky von Radetz’e ithaf ettii eserden alm.<br />

RADETZKY MARI, JOSEPH ROTH, ÇEV.: AHMET ARPAD, CAN YAYINLARI, 416 SAYFA, 24 TL<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

A<br />

AL EMROLU<br />

vusturyal yazar ve gazeteci<br />

Joseph Roth’un<br />

bayapt saylan Radetzky<br />

Mar, adn Johann Strauss’un<br />

Avusturyal Mareal Joseph Radetzky<br />

von Radetz’e ithaf ettii bir eserden<br />

alyor. Sezin Öney’in belirttiine göre,<br />

bu mar ilk çalndnda Avusturyal<br />

askerler ayaklarn vurarak elik etmiler.<br />

Bugün bile Viyana’da ayaklarla<br />

tempo tutarak bu müzie elik<br />

etme gelenei o günün ansna sürdürülüyor.<br />

Özellikle bu beste Viyana’da<br />

Konzerthaus’taki geleneksel yeni yl<br />

konserinin son parças olarak çalnd-<br />

nda seyirciler alklayarak ve ayaklaryla<br />

ritim tutarak bu âdeti devam ettirmekte.<br />

Joseph Roth ayn aileden üç<br />

kiinin hikâyesi üzerinden Avusturya-<br />

Macaristan mparatorluu’nun çökü-<br />

ünü anlatrken sklkla bu mara atfta<br />

bulunuyor. Romandaki geçilerde<br />

kahramanlar bir anlna durup marn<br />

sesine kulak veriyor sklkla.<br />

ÜÇ KUAIN HKÂYES<br />

Joseph Roth, Avusturya-Macaristan<br />

mparatorluu’na bal, arlkl nüfusun<br />

Yahudi olduu Galiçya’nn bir kasabasnda<br />

doar. Katld I. Dünya Sava<br />

onun <strong>roman</strong>larnda savala ilgili<br />

etkileyici gözlemlere yer vermesini<br />

salar. Roth, 1939’da Paris’te yoksulluk<br />

ve borç içinde ölür. Bütün bu bilgileri<br />

verdim, çünkü yazarn biyograsi, en<br />

önemli eseri saylan Radetzky Mar’n<br />

daha iyi anlamak için kullanl ipuçlar<br />

sunuyor bize. Çadalarnn sklkla<br />

anlatt bir dönemi onlardan farkl<br />

bir ekilde, dahas artc bir öngörüyle<br />

kaleme alm Roth.<br />

Radetzky Mar, Trotta ailesinin<br />

üç kuak hikâyesini anlatyor.<br />

1859 ylnda yaanan Solferino Meydan<br />

Sava’nda genç bir temen olan<br />

Joseph Trotta, imparator I. Franz<br />

Joseph’in hayatn kurtarr. Bu olay,<br />

imparator kadar genç temen için de<br />

bir dönüm noktas olur. Temen ksa<br />

sürede ter eder, çok geçmeden de<br />

yapt kahramanlk ders kitaplarna<br />

girer. Artk ‘Solferino Kahraman’ diye<br />

anlacak olan temen için baka bir<br />

mücadele balar. Yapt kahramanlk<br />

fazla abartlmtr ve ders kitaplarnda<br />

bu ekilde yer almay istemez.<br />

Temenin ksa sürede köylü geçmi-<br />

inden hzla koparak ayrcalkl bir snfa<br />

geçiine tanklk ederiz. Görünürde<br />

hiçbir sorun yoktur. Habsburg hanedannn<br />

üyesi olan imparator güçlü,<br />

bünyesinde pek çok halk barndran<br />

imparatorluk hiç yklmayacakm<br />

gibi dimdik ayaktadr. Özellikle dede<br />

Trotta’nn hikâyesinin anlatld ilk<br />

bölümlerde <strong>roman</strong>, köylü geçmiinden<br />

ksa sürede kopup soylular snfna<br />

dâhil olan Solferino Kahraman’nn<br />

gündelik hayatna odaklanr daha çok.<br />

4<br />

Joseph Roth (1894-1939)<br />

BR MPARATORLUUN ÇÖKÜÜ<br />

Bir aile <strong>roman</strong> gibi görünen ancak<br />

dolayl olarak bir imparatorluun<br />

hikâyesini anlatan Radetzky Mar’nn<br />

ikinci bölümünde, oul Baron Franz<br />

von Trotta’ya çeviririz bakmz. Oul<br />

Trotta, tpk ouldan ola geçen imparatorluk<br />

gibi, babasndan kendisine<br />

kalan bir kahramanlk hikâyesinin<br />

hem nimeti hem de arl altnda ya-<br />

ar. Trotta ailesinin kaderi ile Habsburg<br />

monarisinin öyküsü iç içe geçer.<br />

Baba Trotta, kendi babas gibi asker olmak<br />

yerine sivil memurluu seçer ve<br />

ksa sürede o da babasnn yapt kahramanln<br />

karl olarak bölge valili-<br />

ine kadar yükselir. mparatorlukta çözülme<br />

ve sarslma emareleri de bu bölümden<br />

itibaren balar.<br />

Roman, dede ve baba Trotta’dan ziyade<br />

torun Carl Joseph von Trotta’nn<br />

hikâyesine odaklanr. Torun Trotta<br />

da tpk Solferino Kahraman dedesi<br />

gibi subay olur. Ancak bir kahramanlk<br />

hikâyesi yoktur genç subayn.<br />

Hatta sk sk ordudan ayrlmay düünür.<br />

Görevli olduu snr boylarndaki<br />

askerî birlikte karlat kimi çarpklklar<br />

bu krini daha da kuvvetlendirir,<br />

ancak kendisine nasl bir yön tayin<br />

edeceini bilemez genç Trotta. Savan<br />

eli kulandadr ve askerler snr<br />

boyundaki kumarhanede durmadan<br />

kumar oynayp Yahudi tefecilere borçlanmaktadrlar.<br />

Pe pee asker intiharlar<br />

yaanr. Genç torun bir yüzbaya<br />

kel olmas yüzünden skntya düer<br />

ve yal imparator sayesinde hapisten<br />

kurtulur. Bu, Trotta ailesi ile hanedanln<br />

son karlamas olacaktr. mparator<br />

yalanmaktadr, devlet yklmann<br />

eiine gelmitir. Güçlü oldu-<br />

u sanlan monari adm adm çözülmektedir.<br />

Ancak bütün bunlar bir bir<br />

anlatmaz Joseph Roth; ana hikâyesini<br />

bir ailenin üzerine kurar ve Slovenyal<br />

köylü ailesinin yükseli ve çöküüyle<br />

imparatorluun çöküünü paralel olarak<br />

takip etmemizi ister.<br />

FAZMN AYAK SESLER<br />

1932 ylnda tamamlanan Radetzky<br />

Mar, bir aile üzerinden imparatorluun<br />

hikâyesini anlatrken, bir yandan<br />

da faizmin ayak seslerini daha o<br />

günlerden duyabilmemiz için pek çok<br />

iaret brakr bize. Tpk Stefan Zweig<br />

gibi, Joseph Roth da gündelik yaamdaki<br />

küçük iaretler yardmyla, yaklaan<br />

tehlikeyi haber verir. Nasyonal<br />

Sosyalizm’in ayak sesleri <strong>roman</strong> kahramanlarnn<br />

gündelik kouturmalarndaki<br />

yalan ve hileler arasnda kendini<br />

sklkla hissettirir. Dahas <strong>roman</strong>n<br />

sonlarna doru beliren kumarhane<br />

öesi, o zamana kadar güçlü imgelerin<br />

arkasna saklanan kiiliklerin birer<br />

birer ortaya çkmasn salar. Yazarn<br />

gücü tam da bu noktada devreye<br />

girer. Unutulmaz kahramanlar<br />

yardmyla toplumu bir arada tuttu-<br />

u söylenen ama içten içe ayn toplumun<br />

altn oyan yalanlar teker teker<br />

karmza çkarr Roth. Öte yandan,<br />

daha önceleri Radetzky Mar’n duyar<br />

duymaz heyecanlananlarn, ayaklaryla<br />

tempo tutanlarn says artk<br />

daha azdr. Çökü, mara tempo tutanlarn<br />

azl veya isteksizliiyle belli<br />

eder kendini. Slovenyal bir köylü ailesiyken<br />

soylulua ter etmi Trottalar<br />

çöküe doru ilerlerken, imparatorlu-<br />

un irtifa kayb ötekine göre daha hzldr.<br />

Nitekim bir süre sonra hepimizin<br />

tarih kitaplarndan bildii o ünlü olay<br />

yaanr: Avusturya Veliaht Prensi bir<br />

Srp tarafndan öldürülür ve I. Dünya<br />

Sava patlak verir.<br />

Joseph Roth, Radetzky Mar’nda<br />

bu önemli olay yerine, tek tek bireyler<br />

üzerinden sava öncesinde yaananlar<br />

anlatyor bize. Tarihçilerin srarla yineledikleri<br />

olaylardan ziyade gündelik<br />

hayatta mayalanan çok daha kuvvetli<br />

duygular üzerinden, Avrupa’nn eski<br />

deerlerine vedasn resmediyor. Asl<br />

sava ve çöküün çok daha önce baladn<br />

hatrlatarak...


KÝ TAP ZAMANI<br />

ANI<br />

Sra d edebiyat hatralar<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Samet Aaolu’nun edebiyat dünyasna dair anlarn bir araya getiren<br />

lk Köe yeni basmyla okura ulat. Kitapta Tanpnar’dan Sait<br />

Faik’e, Sabahattin Ali’den Memduh evket Esendal’a kadar edebiyatmzn<br />

önemli isimleri hakknda artc bilgiler yer alyor.<br />

LK KÖE, SAMET AAOLU, YAPI KRED YAYINLARI, 120 SAYFA, 10 TL<br />

S<br />

ÖMER AYHAN<br />

amet Aaolu’nun lk<br />

Köe’sini uzun süredir<br />

aryordum. Basks yllar<br />

önce biten kitabn izini sürerken<br />

talihim yaver gitmedi, ona sahaflarda<br />

da bir türlü rastlayamadm. Edebiyat<br />

hatralar zahmetsiz çeker ilgimizi.<br />

Özneldir öznel olmasna ama biz merakl<br />

okurlar baka mecralarda duyamayacamz<br />

bilgilerle, ilginç anekdotlarla kolayca<br />

batan çkarr.<br />

lk Köe geçtiimiz günlerde yeni<br />

basmyla okura sunuldu. Samet<br />

Aaolu’nun bizde fazla örnei bulunmayan<br />

atmosfer öykülerine ve usta ii<br />

denemelerine âina olduumdan beklentim<br />

yüksekti. Zaman zaman parltl<br />

pasajlar sunmasna ramen, kitaptan<br />

dil açsndan beklediim lezzeti alamadm.<br />

Aaolu önsöz ilevi gören giri<br />

yazsnda Babamdan Hatralar ve Babamn<br />

Arkadalar adl kitaplarn “hikâye<br />

çenisiyle” kaleme aldn söylüyor.<br />

lk Köe ise daha gündelik bir dille<br />

yazlm. Kitabn bir baka<br />

problemi de kimi<br />

edebi portrelerin<br />

ksa tutulmu<br />

olmas. Bir-iki sayfa ayrd yazarlarla<br />

belli ki fazla terik-i mesaisi olmayan<br />

Aaolu, haliyle clz portreler de kaleme<br />

alm. Bununla birlikte lk Köe daha önce<br />

ulaamadm için hayanmama yol<br />

açan ilginç bir okuma deneyimi sundu.<br />

NAHD SIRRI ÖRK: ‘MÜSLÜMAN<br />

OLMASAM NTHARI DÜÜNÜRDÜM’<br />

Demokrat Parti’nin on yllk iktidarnda<br />

bakan olarak görev alan Aaolu, her ne<br />

kadar bu kitab birkaç ciltlik siyasi anlarndan<br />

ayr tutsa da, öncesi ve sonrasyla<br />

Yassada’daki kasvetli günler, öte yandan<br />

Aaolu’nun nüfuzundan yararlanmak<br />

isteyen yazarlarn mektuplar siyaset<br />

tarihimizin kimi bilinmeyen noktalarn<br />

da aydnlatyor. lk Köe önemli bir hatralar<br />

toplam. Neden önemli Öncelikle<br />

Aaolu kendisine gelen mektuplarn<br />

hemen hepsini saklam, dosyalayp arivine<br />

kaldrm. imdi nerede bu mektuplar<br />

bilemiyoruz, dilerim gün görürler.<br />

Sözgelimi, Aaolu’na mektup gönderenlerden<br />

biri, yeteneinin hakk dirhemle<br />

verile verile günümüzde biraz olsun<br />

anlan, kayp <strong>roman</strong>larnn bir bölümü<br />

yakn zamanda yaymlanan Nahid<br />

Srr Örik: “O derece perian olmu, yorulmu,<br />

hayattan korkmu bir haldeyim<br />

ki, eer bir elin beni azimle kurtaracan<br />

hissetmesem geçireceim daha korkunç<br />

ve çaresiz günlerde cinnetin pençesine<br />

dümekten artk korkuyorum.<br />

Müslüman olmasam<br />

intihar düünürdüm.”<br />

Samet Aaolu (1909-1982)<br />

TANPINAR KADIN DÜMANI MIYDI<br />

Ahmet Hamdi Tanpnar, edebiyatmzn<br />

en çok tartlan yazarlarndan. Günlükleri,<br />

tartmalarn odan yazdklarndan<br />

kiiliine kaydrmt. Aaolu, yazara<br />

ayrd sayfalarda tartmalar alevlendirecek<br />

cümleler kurmu. Tanpnar, Ankara<br />

Erkek Lisesi’nde Aaolu’nun edebiyat<br />

hocasym. Ona efkatle yaklamasna<br />

ramen sert hükümleri var Aaolu’nun.<br />

Yazarn sonu ac biten ümitsiz ak<br />

hikâyesinden dem vuran Aaolu, onun<br />

buhranl bir gününde dersi kesip kadnlar<br />

melek yüzlü, canavar ruhlu eytanlar<br />

diye anlatmasn anyor ve öfkesini<br />

ac ak hikâyesine balyor. Aaolu’nun<br />

Tanpnar’n yazdklarna bak da oldukça<br />

artc: “Tanpnar’n yazdklarnda<br />

felsefe; his, düünce, vezin ve kelimelerin<br />

ahengine zorla sokulmu kelimeler gibi<br />

hâkimdi. nsan aryordu, ama<br />

bulamyordu. iirde ise ilkgençlik yllarmn<br />

hatralar arasnda küçücük bir yeri<br />

olan Kemalettin Kâmi’den [Kamu] daha<br />

ileri gidememiti bence.”<br />

ESASLI BR SAT FAK PORTRES<br />

Bu tespitlerin benim için artcl<br />

Tanpnar’n edebiyat ve düünce dünyamzdaki<br />

yeriyle snrl deil. Eserlerinde<br />

Dostoyevski etkisi tad söylenen Aaolu,<br />

öykülerinde sk sk yer verdii marazi<br />

karakterler, gerçeküstüne göz krpan<br />

temalar ve kurduu atmosferle bana<br />

Tanpnar’ anmsatmtr. Sait Faik’e ayrd<br />

sayfalarda akllara durgunluk verecek<br />

bir bomba daha patlatyor Aaolu. Sait<br />

Faik’i hakkn vererek bir istisna saymakla<br />

birlikte, öykü türüne ilikin söyledikleri de<br />

yenir yutulur cinsten deil: “Hikâyeyi her<br />

zaman edebiyatn gecekondusu saydm.<br />

Yaz sanatnn büyüklük ve derinliine<br />

ancak iirle, <strong>roman</strong>la varlyor.” Bu sözleri<br />

sarf eden Aaolu’nun kurmaca alannda<br />

sadece öykü kitaplar yazmasna ve karln<br />

alamamsa da öykülerinde gösterdii<br />

baarya bilmem ne demeli Sait Faik<br />

hakknda bugüne kadar saysz an, anekdot,<br />

inceleme okumusunuzdur; Aaolu,<br />

birkaç sayfada bize belki hepsinden<br />

daha esasl bir Sait Faik portresi sunuyor.<br />

‘Y KOMÜNST OLAMADIK,<br />

BAR Y BR BURJUVA OLAYIM’<br />

Edebiyat üzerine düüncelerinde kanmca<br />

baltay sk sk taa vuran Aaolu, yakndan<br />

tand yazarlar ele alrken iyi bir<br />

gözlemci olduunu hissettiriyor. Ve tabii<br />

siyasetle hemhal olan yazarlarn dramlar,<br />

gülünecek halleri, yanardöner tavrlar<br />

kitapta geni yer tutuyor. Tek parti döneminin<br />

(tabirimi mazur görün, iirlerine<br />

ainaysanz zaten biliyorsunuz) akakç<br />

airi Behçet Kemal Çalar’n, devran dönünce<br />

Demokrat Parti’den milletvekili<br />

aday olmak için kulisleri yoklayp<br />

Aaolu’na mektup yazmasnn trajikomik<br />

hikâyesi; edebiyatmzn, karanlk<br />

güçlerce öldürüldüü Aaolu tarafndan<br />

da ima edilen deerli yazar Sabahattin<br />

Ali’nin her frsatta burjuvalardan<br />

nefretini dile getirip bir yandan da burjuvaziye<br />

özgü zevkler için harcad paralar,<br />

hatta kinci Dünya Sava’nda zeytinya<br />

ticareti yapt duyulunca, “yi komünist<br />

olamadk, bari iyi bir burjuva olaym.”<br />

deyii; yine tek parti döneminde<br />

genel sekreterlik yapan Memduh evket<br />

Esendal’n son derece netameli mistik<br />

milliyetçilii, lk Köe’nin birbirinden ilginç<br />

sayfalarnda okurunu bekliyor.<br />

Sait Faik<br />

6<br />

Ahmet Hamdi Tanpnar


KÝ TAP ZAMANI<br />

ROMAN<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Bir vefa <strong>roman</strong><br />

2009 ylnda vefat eden Fasl âlim Ferîd el-Ensârî, ömrünün son döneminde<br />

Bediüzzaman’ anlatan biyografik bir <strong>roman</strong> kaleme almt. te o<br />

<strong>roman</strong> Son Süvari adyla Türkçeye kazandrld. Yazarn Üstad’a gönül<br />

borcunu ödedii kitap, bir ‘vefa <strong>roman</strong>’ diye nitelenebilir.<br />

SON SÜVAR, FERÎD EL-ENSÂRÎ, ÇEV.: AL ÜNSAL-YUSUF DEMRTA, AHDAMAR YAYINLARI, 272 SAYFA, 10 TL<br />

Ö<br />

METN<br />

KARABAOLU<br />

zellikle düünce alannda<br />

tarihe iz brakm büyük simalarn<br />

<strong>roman</strong>n yazmann çok zor bir<br />

i olduunu düünüyorum. Bana göre<br />

bu, bir dava adamnn, mesela bir önderin,<br />

bir aktivistin, bir siyasi liderin veya bir<br />

padiahn <strong>roman</strong>n yazmaktan çok daha<br />

zor. O düünceler hangi zeminde, hangi<br />

ruh halinde ortaya çkt, nasl geliti, nasl<br />

davrana/eyleme dönütü, nasl birbirini<br />

izleyip sistemli ve kapsaml bir dü-<br />

ünce örgüsüne, büyük resme ulald;<br />

bunlarn hepsini birden bir <strong>roman</strong>da<br />

anlatmak kolay i deil. Genilii ve derinliiyle,<br />

hele ki ortaya çk öyküsüyle<br />

bu düünce bütününü<br />

anlatmann<br />

zorluu bir yana,<br />

‘eylem’den ziyade<br />

‘düünce’ye odakl<br />

bir <strong>roman</strong>da olay<br />

akn ve sürükleyicilii<br />

salamak<br />

Ferîd el-Ensârî (1960-2009)<br />

bakmndan da<br />

ilave bir zorluk söz<br />

konusu...<br />

Bu bakmdan,<br />

büyük bir düünürün<br />

bütün hayatn kuatan bir <strong>roman</strong><br />

kri bana uzak geliyor. ahsen,<br />

böyle bir düünürün hayatndan bir kesite,<br />

düüncesinden önemli bir noktaya<br />

odaklanan <strong>roman</strong>larn yahut onun hayatnn<br />

ve düüncesinin dönütürücü<br />

etkisine muhatap olmu baka bir insan<br />

üzerinden o düünürü anlatan metinlerin<br />

daha yerinde bir tercih olaca<br />

kanaatindeyim. Sonuç itibar ile büyük<br />

bir düünür tek bir <strong>roman</strong>la deil, ancak<br />

bir <strong>roman</strong>lar bütünü içerisinde gereince<br />

anlatlabilir.<br />

Fasl yazar ve âlim Ferîd el-Ensârî’nin<br />

Bediüzzaman üzerine yazd Son<br />

Süvari isimli <strong>roman</strong> okurken bu dü-<br />

ünceler zihnime sürekli elik etti. Bilhassa<br />

son be yldr Bediüzzaman’n<br />

Eski Said’den Yeni Said’e dönüündeki<br />

dinamikleri anlamaya odaklanan;<br />

bu dönüümdeki ipuçlarn, anahtar<br />

olaylar, kavramlar ve bak açlarn<br />

çözümlemeye çalan biri olarak,<br />

Bediüzzaman’n <strong>roman</strong>na niyet etmi<br />

yazarn çok zor bir ie giritiini görebiliyordum:<br />

Bakalm karmza ne çkacak<br />

Bediüzzaman’n bir bütün olarak<br />

hayat m anlatlacak Tek <strong>roman</strong>da<br />

bu hayat serüveni anlatlrken kritik dönemeçler,<br />

anlam yolculuklar ve keier<br />

ne derece yanstlabilecek Düünceleri<br />

mi öne çkacak Bediüzzaman’n, bu dü-<br />

üncelerinden beslenen eylemleri mi<br />

Kitabn sayfalar arasnda ilerledikçe,<br />

bataki düüncemin teyidini görmü<br />

oldum. Bediüzzaman hakkndaki genel<br />

biyograk malumatn <strong>roman</strong> kalb içerisinde<br />

aktarld, onun hayatna dair<br />

genel resim veren bir <strong>roman</strong>. Açkças,<br />

bugüne kadar karma çkanlara benzer<br />

ekilde, ‘Bediüzzaman <strong>roman</strong>’ denildi-<br />

inde beklentilerime cevap veremeyen<br />

bir <strong>roman</strong>...<br />

ARAP DÜNYASINA TANITMAK ÇN...<br />

Bununla birlikte, <strong>roman</strong> yazan ismin<br />

kendi serencamn ve öncelikli okuyucu<br />

kitlesini düündüümde, kitap<br />

farkl düüncelere kap aralad benim<br />

için. Son Süvari, Bediüzzaman’ ve<br />

eserini anlamak için onlarca yldr çaba<br />

gösteren insanlar asl muhatap kabul<br />

ederek yazlm bir <strong>roman</strong> deildi.<br />

Bu durumdaki insanlarn beklentilerini<br />

karlamak da deildi asl hede.<br />

Bediüzzaman’, onu henüz gere-<br />

ince ve yeterince tanmam bir dünyaya,<br />

Arapça konuan müminlere tantabilme<br />

endiesiyle kaleme alnmt.<br />

Bediüzzaman’n hayatna dair genel<br />

bir malumat verebilmeyi hedeiyordu.<br />

Dahas, acelesi olan bir yazarn eseriydi.<br />

Zira yazar, çok yal denilecek durumda<br />

olmasa bile, Bediüzzaman’ nispeten<br />

geç tandn düünen bir isimdi<br />

ve ölümün her an gelebileceini insana<br />

yakînen hissettiren bir hastalkla imtihan<br />

olunuyordu. Yani Son Süvari acelesi<br />

olan, ölüm gelmeden bu yadigâr tamamlamak<br />

isteyen, bir anlamda kendisi<br />

gibi Arapça okuyan ve yazan mümin<br />

kardelerine bu emaneti brakarak ölmeyi<br />

arzulam bir yazarn <strong>roman</strong>.<br />

Kitap, üçü de hayatlarndaki büyük<br />

dönüümü Bediüzzaman’a ve Risale-i<br />

Nur’a borçlu üç isme; Fethullah Gülen<br />

Hocaefendi ile Bediüzzaman’n talebelerinden<br />

merhum Mustafa Sungur<br />

aabeye ve Mehmet Frnc aabeye<br />

atarla balyor. Ferîd el-Ensârî’nin<br />

Bediüzzaman’ anlama yolculuunda<br />

bu üç ismin belirleyici bir konumda<br />

olduunu böylece daha <strong>roman</strong><br />

balarken anlyoruz. Sonrasnda<br />

stanbul’a yolculuunu dile getiriyor<br />

yazar. Derken, Bediüzzaman’n sureti<br />

ve sîreti yazarn muhayyilesine misar<br />

oluyor ve anlatcnn kendi yaadklar<br />

ile Bediüzzaman’dan iittikleri<br />

<strong>roman</strong> boyunca birbirine elik ediyor.<br />

Bir bakma Bediüzzaman, Ferîd<br />

el-Ensârî’ye kendisini anlatyor.<br />

Bediüzzaman kendisine konu-<br />

urken, mümkün olduunca, Bediüzzaman’n<br />

eserlerinde veya talebelerinin<br />

hatratnda mevcut eyleri ona söyletmeye<br />

çalyor yazar. Belki bir istisnas,<br />

Fethullah Gülen Hocaefendi ile<br />

Bediüzzaman’ buluturduu sahne.<br />

Böyle nadir istisnalar dnda, yazar bizzat<br />

Bediüzzaman’n risalelerde yer alan<br />

otobiyograk cümlelerinden hareketle<br />

onu anlatyor; araya kendi düüncelerini,<br />

Bediüzzaman’n hayatnn ve düüncelerinin<br />

kendi iç dünyasndaki yanklarn<br />

serpitiriyor.<br />

Bunun, <strong>roman</strong> Arapça aslndan<br />

okuyacak olan öncelikli muhataplara<br />

Bediüzzaman’ kendi dilinden anlatma<br />

gibi önemli bir katk salad açk. Ama<br />

Türkçe tercüme söz konusu olunca, yazarn<br />

kendi cümlelerinin Türkçe tercümesi ile<br />

Bediüzzaman’n risalelerden iktibas edilmi<br />

özgün ifadeleri bir üslup farkll oluturuyor<br />

ki bunun, kitabn Türkçe çevirisini<br />

Arapça aslna göre edebi açdan zayattn<br />

hissediyorum. Ama burada, muhtemelen<br />

bu problemi tespit etmelerine ramen,<br />

mütercimlerin Bediüzzaman’n özgün<br />

ifadelerini olduu gibi aktarma hassasiyetini<br />

‘edebi hassasiyet’e tercih etmelerini<br />

de anlaytan öte takdirle karladm<br />

belirtmeliyim.<br />

‘VEFA MANDANDIR’<br />

Sonuçta, Bediüzzaman’ hakkyla, dü-<br />

üncesinin bütün genilii ve derinli-<br />

iyle anlatma bakmndan beklentileri<br />

karlamaktan uzak olan Son Süvari,<br />

öte yandan, hem yazlmas hem yaymlanmas<br />

itibar ile bir ‘vefa <strong>roman</strong>’<br />

olarak yer ediyor benim iç âlemimde.<br />

ki açdan vefa <strong>roman</strong>: (1) Ömrünün<br />

son döneminde Bediüzzaman’ tanm<br />

ve ondan çok istifade etmi bir ismin,<br />

ölümü ensesinde hissettiren ar<br />

bir hastalk hengâmnda ona olan gönül<br />

borcunu ifade edebilme gayreti ve<br />

hatta ‘acelesiyle’ yazm olmas hasebiyle;<br />

(2) bir süre sonra vefat etmi bu<br />

ismin <strong>roman</strong>nn, bu yazda dile getirdiim,<br />

hem yazld artlar hem öncelikli<br />

hedef kitlesi itibar ile Türkçe tercümesinin<br />

yaynnda söz konusu zorluklara<br />

karn merhum Ferîd el-Ensârî’ye<br />

de vefann nianesi olmasyla.<br />

Romann son sayfasna ulatmda<br />

belki aradm bulamadm. Ama <strong>roman</strong>a<br />

ve Türkçe tercümesinin nerine elik<br />

eden bu ‘vefa’ boyutu, kitab benim nazarmda<br />

bal bana deerli klyor. Zira<br />

çok az bilinen ama ümmete mal olmas<br />

gereken hadisin bildirdii üzere: “Vefa<br />

imandandr; vefa imandandr.”<br />

8


KÝ TAP ZAMANI<br />

ROMAN<br />

Bilincin çevre yolu<br />

Belçikal yazar Henry Bauchau, Türkçeye kazandrlan beinci<br />

<strong>roman</strong> Çevre Yolu’nda yaln ve ruha nüfuz eden bir dille insann<br />

iç dünyasna eiliyor. Romann yal anlatcs, ölümün adeta yok<br />

sayld günümüzü berrak bir üslupla tasvir ediyor.<br />

ÇEVRE YOLU, HENRY BAUCHAU, ÇEV.: SOS DOLANOLU, METS YAYINLARI, 216 SAYFA, 16,50 TL<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

DMEHMET ÖZTUNÇ<br />

ünyada ya ortalamasnn<br />

artmasyla birlikte<br />

yallk da edebiyattaki,<br />

sanattaki yerini daha güçlü bir<br />

biçimde alyor. Artk daha yal anlatclardan<br />

<strong>roman</strong>lar, hikâyeler okuyoruz.<br />

Belki de modern hayata geçile,<br />

çekirdek ailede dedeler etrafndaki<br />

torunlarn yerini bugün yal<br />

yazarlarn yaptlar etrafnda öbeklenen<br />

okurlar alyor ve yallk yeniden<br />

hikâye anlatcs rolü üstleniyor.<br />

Son dönemlerde okuduum birçok<br />

<strong>roman</strong>da yal anlatclarla karlamam<br />

böyle düünmemi salamken<br />

Çevre Yolu’ndaki yal anlatcyla bu<br />

kanm enikonu pekiti.<br />

Çevre Yolu, Belçikal yazar Henry<br />

Bauchau’nun dilimize kazandrlan<br />

beinci <strong>roman</strong>. Yazarn bu <strong>roman</strong>nda<br />

da psikanaliz, yaama ve insana<br />

bakn merkezi. Çünkü Bauchau<br />

iyi bir <strong>roman</strong>c olmann yan sra psikanaliz<br />

ve sanat üzerine dersler veren,<br />

terapistlik yapan bir psikanalist.<br />

Élisabeth Roudinesco, Her eye ve<br />

Herkese Kar Lacan adyla Türkçeye<br />

çevrilen kitabnda psikanalizle Yahudi<br />

sorunu arasnda bir tür sebepsonuç<br />

ilikisi kurar ve “Yahudi sorunu<br />

düünülmeden bir psikanaliz tarihi<br />

yazlamaz.” der. Bauchau’nun<br />

<strong>roman</strong>nda iki bamsz hikâye, her<br />

iki hikâyede de yer alan anlatc dolaymnda<br />

tek bir yatakta akyor. Bir<br />

tarafta 1944’te Naziler tarafndan<br />

29 yandayken öldürülen direniçi<br />

Stephane’n, dier tarafta 1980’li yllarda<br />

kanser tedavisi gören ve yaamn<br />

yitiren Paule’ün hikâyesi...<br />

9<br />

NSANIN ÖLÜM KARISINDA ÇARESZL<br />

Stephane anlatcnn gençlik arkada,<br />

Paule gelinidir. Bauchau, Stephane’n<br />

ölümü üzerinden Nazizmi, Paule’ün<br />

hastal dolaymnda ise ölüm karsnda<br />

hayatn ve insann çaresizliini,<br />

zavallln anlatr. Anlatc daha <strong>roman</strong>n<br />

ilk sayfasndan itibaren zihninin<br />

derinliklerine doru uzun ve karanlk<br />

yolculuklar yapar. Bu yolculuklar<br />

genellikle cesaretine hayranlk<br />

duyduu dac Stephane ile ilgilidir.<br />

En derin uçurumlardan dalarn zirvelerine<br />

trmanan bu cesur adam sudan<br />

ve boulmaktan çok korkmaktadr.<br />

Alman igali srasnda Nazilere<br />

kar büyük bir direni gösterir ve<br />

Nazi subaynn bile hayranln kazanr.<br />

Yakalanr, bir süre sonra idam<br />

mangasnn önüne çkarlr ama kendisine<br />

ate edilmesine frsat vermeden<br />

kenardaki suyun içine atlar. Bauchau<br />

asla yarglamayan, tamamen<br />

anlamaya çalan sükûnetli diliyle<br />

insann güçlü taraar kadar zayf<br />

yönlerini de gösteriyor. Nazi subaynn<br />

Stephane’dan bahsederken,<br />

“Su onun cehennemiydi, ate de benim<br />

cehennemim olacak.” sözü kötülüün<br />

sert kabuuna oldukça sert bir<br />

biçimde vuran bir darbe gibidir.<br />

Bauchau, ölümün adeta yok sayld<br />

günümüz dünyasn insann<br />

içine ileyen bir berraklkla anlatyor.<br />

Ama ölümün yok saylmas beraberinde<br />

hayatn yokluunu da getirmitir.<br />

Hastane odasndaki televizyonda<br />

Wimbledon tenis turnuvasndan<br />

bir maç seyreden yal anlatc,<br />

“Oyun bunun neresinde, zevk<br />

bunun neresinde Yalarna ramen<br />

mücadelenin, neenin girdabna kaplm<br />

gençler deil onlar. Her ey tkr<br />

tkr iliyor, olabildiince denetim<br />

altnda, onlar çamzn turnuva<br />

övalyeleri, hâlâ an ve eref için<br />

ama en çok para için çarpyorlar.”<br />

derken, ölmenin imkânszln ise<br />

çok daha yakc bir ironiyle anlatyor:<br />

“Yalandm bakalarndan örendim.<br />

Artk bir çocuk olmadm, bir<br />

delikanl olmadm bakalarndan<br />

örendiim gibi. Bakalar olmazsa<br />

ölmez miyim acaba”<br />

BLNCN KATMANLARINDA<br />

Dostoyevski’nin <strong>roman</strong>lar, özellikle<br />

de Karamazov Kardeler, Freud’un<br />

baba katillii hakkndaki en temel<br />

bavuru kitaplarndandr. Freud bu<br />

durumu, “nsan ruh yaamnn betimlenmesi,<br />

yazarn balca egemenlik<br />

alan olarak bilimsel psikolojinin öncülüünü<br />

yaptn gösterir.” sözüyle<br />

ifade ediyor. Henry Bauchau sanki<br />

bu iddiay tersinden sarmçasna bilimsel<br />

psikolojinin hazr tezlerine kant<br />

olabilecek bir <strong>roman</strong> yazm. Ama<br />

bu çabas ne <strong>roman</strong>n sakatlam ne<br />

de <strong>roman</strong> türüne sadakatini sarsm.<br />

Romandaki air, yazar ve ayn zamanda<br />

terapist olan anlatc bu yönüyle<br />

de Bauchau’nun yaamndan<br />

izler tayor. Yal <strong>roman</strong>c Bauchau,<br />

yaln ve ruha nüfuz eden bir<br />

dille insann iç dünyasn kurcalyor;<br />

okura, hayata bir kez daha bakmay<br />

salk verirken kendini görebilmenin<br />

imkânszln da imliyor.


KÝ TAP ZAMANI<br />

KAPAK<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Yazarn niyeti, kitabn ksmeti<br />

Bir yazar, kaleme ald eserin türüne ne zaman karar verir lk cümle kurulurken tür<br />

mutlaka belli midir yoksa yaznn ak m onu belirler Metin hangi aamada ekillenir<br />

Edebiyat tarihinde, balad metni zamanla baka bir türe çeviren J. D. Salinger,<br />

William Faulkner, Thomas Mann, Ernest Hemingway, Kemal Tahir, Henry James, Joseph<br />

Conrad, Sabahattin Ali, James Joyce ve Orhan Pamuk gibi pek çok yazar var.<br />

E<br />

MUSA REK<br />

debi türler arasndaki snrn<br />

gittikçe daha da effaat<br />

bir çadayz; artk<br />

edebiyat türlerini kesin çizgilerle ayrmak<br />

mümkün deil. Eletirmen René<br />

Wellek’in dedii gibi, “Zamanmzn hemen<br />

hemen bütün yazarlar için tür farkllklarnn<br />

bir önemi kalmamtr. Snrlar<br />

sürekli ihlâl edilmekte, türler birletirilmekte<br />

ya da iç içe geçmekte, eski türler<br />

atlmakta ya da dönütürülmekte, yeni<br />

türler oluturulmaktadr.” Yazma sürecinde<br />

kukusuz yazar için en önemli<br />

ey, anlatmak istedii konuya ve elindeki<br />

malzemeye uygun yaznsal biçimi<br />

bulmak. Mesela Ahmet Hamdi Tanpnar,<br />

“iir, söylemekten ziyade bir susma<br />

iidir.” der ve ekler: “te o sustuum<br />

eyleri hikâye ve <strong>roman</strong>larmda anlatrm.<br />

Onun için mümkün olduu kadar kapal<br />

âlemler olmasn istediim iirlerimin<br />

anahtarlarn <strong>roman</strong> ve hikâyelerim verir.”<br />

Yazarndan çkp okurla buluan kitaplarn<br />

üzerine ilitirilen ‘tür’ etiketi, o<br />

eserin edebiyat tarihinde yer alaca snf<br />

belirlerken, okur da Alman kuramc<br />

Wolfgang Iser’n deyiiyle, bu kod öe<br />

vastasyla bir beklenti içine girer, kendini<br />

o türün snrlarna göre hazrlar.<br />

METN HANG AAMADA EKLLENR<br />

Bunun öncesinde yazarn yaad kararszlklardan,<br />

metnin hangi hallere dönütüünden<br />

ve yazlan metnin ne aamada<br />

ekillendiinden biz okurlarn çou zaman<br />

haberi olmaz. Yazar ya hayattayken<br />

iin asln söyler ya da yazarn ölümünden<br />

sonra terekesindeki bir mektupta, günlü-<br />

ünde metne nasl balad, eserin türünde<br />

herhangi bir deiiklie gidip gitmedii<br />

aça çkar. Bunlarn da ötesinde<br />

kitabn türü bir ekilde kendini dipte<br />

hissettirir. Özellikle öykü olarak balayp<br />

daha sonra <strong>roman</strong>a dönüen kitaplarda<br />

yazarn dolgu ve süslemeleri kitabn tasarlanan<br />

ilk eklini ele verebilir.<br />

ZAMAN ÇNDE TÜRÜ DEEN KTAPLAR<br />

Geçtiimiz haftalarda Fransa’da yaymlanan<br />

Tout Contre Sainte-Beuve adl kitap,<br />

Marcel Proust hakknda ilginç bir bilgiyi<br />

gün yüzüne çkard. Kitabn yazar Donatien<br />

Grau’nun verdii bilgiye göre Proust,<br />

eletirmen Sainte-Beuve’e kar yazd<br />

ünlü metni <strong>roman</strong> biçiminde mi, klasik<br />

Marcel Proust<br />

Jorge Luis Borges<br />

Ernest Hemingway<br />

10<br />

bir deneme olarak m, yoksa ölmü annesine<br />

mektup üslubuyla m yazacana<br />

karar veremez. Sonuçta bir deneme/eletiri<br />

kitab ortaya çkar. Edebiyat tarihinde<br />

öykü, <strong>roman</strong>, iir veya oyun yazmak niyetiyle<br />

baladklar metinler zamanla baka<br />

bir türe dönüen J. D. Salinger, William<br />

Faulkner, Thomas Mann, John Updike,<br />

John Steinbeck, Ernest Hemingway,<br />

Kemal Tahir, Henry James, Joseph Conrad,<br />

Sabahattin Ali ve James Joyce gibi<br />

pek çok yazar var.<br />

Yazma sürecinde yaanan bu deiiklii<br />

kendi iradesiyle yapanlarn yan sra<br />

metni yaymlanmadan önce eine, dostuna,<br />

yayncsna gösterip kitabnn türünü<br />

deitirmeye karar veren yazarlara<br />

da rastlamak mümkün. Bu örneklere<br />

geçmeden önce yazlan metnin hangi<br />

aamada ekillendiine, türlerin kesiti-<br />

i ve birletii alanlara yazarlarn gözünden<br />

bakmakta yarar var.<br />

BORGES:<br />

‘LK CÜMLEY BULDUUMDA ANLARIM’<br />

Usta yazar Jorge Luis Borges hangi türde<br />

yazacan önceden bilmediinden bahseder:<br />

“lk cümleyi bulduumda anlarm<br />

ancak; ilk cümle, biçimi oluturduunda.<br />

Sonra aradm ritmi bulur ve de vam<br />

ederim.” Yazmaya balamadan önce ne<br />

istediini anlayncaya kadar beklediini<br />

söyleyen T. S. Eliot için bir tiyatro oyunu<br />

yazmakla iir yazmak arasnda epey<br />

fark vardr: “Duygularm kendim için<br />

sözcüklere döktüm diyebilirsiniz bir iirle.<br />

Sözcüklerdeki, hissettiklerimden yansyanlardr.<br />

Ayn zamanda iirde kendinizi<br />

seslendiriyorsunuz ki bu çok önemli.<br />

Kendi söyleyeceiniz ekilde yazyorsunuz,<br />

halbuki bir oyunda durum böyle<br />

deil, yazdklarnzn bilmediiniz baka<br />

insanlar tarafndan seslendirileceini en<br />

bandan öngörmelisiniz.”<br />

Her kare yerli yerine oturduktan sonra<br />

yazmaya baladn söyleyen Tomris<br />

Uyar yine de her eyin deiebileceinden,<br />

alabora olabileceinden söz eder ve<br />

bunu sanattaki risk payna balar. Edebiyatta<br />

türler aras bir etkileim alanna iaret<br />

eden Uyar, türlerin kesitii yeri “ya-<br />

amn kendisi” olarak tanmlar. Fakat<br />

yine de türü o tür yapan baat öelerin<br />

bulunduunu düünür. Öykü için seçilen<br />

bir konunun bir <strong>roman</strong>a dönütürebilecek<br />

kadar iyi olmas gerektii savna<br />

kar çkan Edith Wharton ise bu yakla-<br />

mn ortaya sadece ‘bodur’ bir <strong>roman</strong> çkaraca<br />

görüündedir. ngiliz yazar Rosamond<br />

Lehmann da her metnin kendi<br />

ritmini, sesini oluturduunu söyler. Günümüzde<br />

pek çok <strong>roman</strong>n ksa öykülerle<br />

iirildiini belirten Lehmann, iyi bir <strong>roman</strong>n<br />

ksa öykü olarak tasarlanamayaca-<br />

n, çünkü böyle bir sktrmann mümkün<br />

olamayacan belirtir.<br />

Her metnin bir göndermeler mozai-<br />

inden olutuunu söyleyen Jale Parla’ya<br />

kulak verelim: “Yazarn önemsedii yazn<br />

gelenei bu mozaiin çerçevesini oluturur.<br />

Bizim için bu saptamalarn önemi udur:<br />

Herhangi bir yazn türüyle, o tür içinde<br />

yazlm yapt arasndaki ilikinin karmak<br />

dinamizminin vurgulanmasdr.<br />

Yazn türleri asla duraan kalplar deildir.<br />

Sürekli deiim içindedir.”<br />

MALZEME KISA ÖYKÜYE SIMAYINCA…<br />

Dünya edebiyatnda, metnini yazarken<br />

farkl bir türe çeviren isimlerden ilk akla<br />

gelen, Ernest Hemingway. Usta yazar da<br />

tpk Borges gibi, yazma sürecinde her zaman<br />

deiim ve hareket olduunu dü-<br />

ünür. Baka bir deyile, onun için her<br />

ey hareket halindedir. Çanlar Kimin çin<br />

Çalyor’un gidiatn önceden bildiini ve<br />

yazacaklarn ayn gün tasarlayp kaleme<br />

aldn söyleyen Hemingway, Ya Hep Ya<br />

Hiç ve Irmaktan Öteye Aaçlarn çine adl<br />

<strong>roman</strong>larnn ikisine de ksa öykü olarak<br />

balar. Ya Hep Ya Hiç’in ilk iki bölümü iki<br />

ayr öyküdür aslnda ve yazar üçüncü bölümü<br />

yazdktan sonra bunlar birletirip<br />

<strong>roman</strong> haline getirir. Hemingway’in Silahlara<br />

Veda <strong>roman</strong> da bir öykü olarak<br />

tasarlanr; metin gittikçe geniler ve alt ay<br />

sonunda <strong>roman</strong>n ilk tasla ortaya çkar.<br />

Silahlara Veda yazarn en iyi kitaplarndan<br />

biri olarak deerlendirilir.<br />

Yazma sürecinde tür deiikliine giden<br />

bir baka isim, William Faulkner.<br />

Nobelli yazar yüzyln klasikleri arasna<br />

girmi ünlü <strong>roman</strong> Ses ve Öfke’ye<br />

öykü olarak balar aslnda. Peki, Ses ve<br />

Öfke nasl yazlmtr, yazarn tür deitirmeye<br />

zorlayan nedir Faulkner’dan<br />

dinleyelim: “Beynimde bir resim olarak<br />

balad. O zaman sembolik oldu-<br />

unu fark etmedim. Resim, küçük bir<br />

kzn armut aacnda oturduu çamurlu<br />

bir aaç eviydi, orada bir pencereden<br />

büyü kannesinin cenazesini görebiliyor<br />

ve aada bekleyen erkek kardelerine<br />

neler olduunu anlatyordu. Kim olduk-


KÝ TAP ZAMANI<br />

KAPAK<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

larn ve ne yaptklarn, kzn donunun<br />

nasl çamurlandn anlatmaya balaynca<br />

hepsinin ksa öyküye smayaca-<br />

n anladm, ancak bir kitaba sard.”<br />

JOYCE’UN KARARSIZLII VE ULYSSES<br />

Tür kararszlar listesinde dikkati çeken<br />

bir baka usta, James Joyce. Ulysses’i ilk<br />

kez 1906’da, Roma’da bir bankada çalrken<br />

Dublinliler’e eklenecek bir öykü olarak<br />

düünür Joyce, fakat bu öyküyü hiçbir<br />

zaman yazmaz. Bunun yerine, 1914’te<br />

metni <strong>roman</strong> eklinde tasarlar ve ayn yl<br />

kitab yazmaya koyulur. Ulysses 1918’de<br />

ABD’de çkan Little Review dergisinde<br />

dizi eklinde yaymlanmaya balar. Joyce<br />

bir yandan <strong>roman</strong>n yazarken bir yandan<br />

da metin üzerinde deiiklikler yapmaya<br />

devam eder. Ulysses, dergide yayn<br />

sürerken, 1920’de ilginç bir ekilde yasaklanr<br />

ve <strong>roman</strong> 1922’de raarda yerini alr.<br />

Pek çok kez tiyatro sahnesine ve lme<br />

uyarlanan Frankenstein’n yazm hazrlklar<br />

da dikkat çekici bir hikâyeyi barndrr.<br />

Mina Urgan’n anlattna göre,<br />

Frankenstein’n yazar Mary Shelley<br />

1816’nn yaznda, Lord Byron ve doktoru<br />

Polidöri ile Cenevre’de buluur. Sürekli<br />

yamur yadndan canlar sklan üç<br />

isim, Byron’un önerisi üzerine birer korku<br />

öyküsü yazmaya karar verirler. Henüz<br />

19 yanda olan Mary o gece bir rüya görür.<br />

Gerisini Urgan’dan dinleyelim: “Dü-<br />

ünde solgun yüzlü genç bir bilim adam,<br />

bir masann üstüne eilmi, bir insan yaratmaya<br />

çalyor; masann üstündeki yaratk<br />

da canlanr gibi oluyordu. Bu düten<br />

esinlenen Mary Shelley, Frankenstein’<br />

ksa bir öykü olarak yazd. Ama ei Shelley,<br />

yazdn beenip onu yüreklendirdi-<br />

i için bu ksa öykü bir <strong>roman</strong>a dönütü.”<br />

Joseph Conrad yazmaya hangi türde<br />

balayaca konusunda en kararsz yazarlardan<br />

biri saylabilir, zira Lord Jim <strong>roman</strong>n<br />

uzun öykü; Under Western Eyes adl<br />

novellasn ise ksa öykü niyetiyle kaleme<br />

alr. Thomas Mann da en az Conrad kadar<br />

kararszdr. Usta yazar, Büyülü Da’<br />

ve Buddenbrooklar’ ünlü eseri Venedik’te<br />

Ölüm gibi birer novella olarak yazmaya<br />

balar ama bu niyeti gerçeklemez. Buddenbrooklar<br />

600 küsur, Büyülü Da ise 700<br />

küsur sayfalk birer <strong>roman</strong>a dönüür.<br />

ROMANA ÇEVRLP ÇOK SATAN KTAP<br />

Thomas Mann ve Joseph Conrad’n<br />

dâhil olduu ‘kararszlar cemiyeti’ne eklenecek<br />

bir baka isim Henry James’tir.<br />

Yazarn 1909’da bir oyun olarak kurgulad<br />

The Outcry pek ilgi görmez. James<br />

daha sonra bu eseri asl kurgusuna sadk<br />

kalarak, mekânlar ve karakterleri<br />

daha detaylandrarak yeniden yazar. Talih<br />

bu ya, rabet görmeyen eser 1911’de<br />

<strong>roman</strong> olarak yaymlandnda yazarn<br />

en önemli çalmalar arasna girer<br />

ve epey ilgi görür. Hatta James’in en çok<br />

satan kitaplarndan biri olur. Yazarn türünü<br />

deitirdii bir baka kitab da Altn<br />

Kase adl <strong>roman</strong>dr. Metni novella olarak<br />

kurgulayan Henry James krini de-<br />

itirir ve kitab 480 sayfalk uzunca bir<br />

<strong>roman</strong> eklinde yaymlar.<br />

Emile Zola’y eserini baka bir türde<br />

yaymlamaya zorlayan ise dönemin<br />

Fransa’sndaki tiyatro yönetimleridir.<br />

lk <strong>roman</strong>larndan biri olan Madeline<br />

Ferat’ önce bir tiyatro oyunu eklinde<br />

yazar Zola, fakat oyun kapsn çald<br />

tiyatrolar tarafndan kabul edilmez. Bunun<br />

üzerine metni <strong>roman</strong> olarak yaymlamaya<br />

karar verir. Kitap epey ilgi görür.<br />

Madeline Ferat bu ilgiden sonra sahneye<br />

uyarlanr. Sir Walter Scott da önünü alamayan<br />

kararszlardandr. St. Valentine’s<br />

Day adl eserini ksa öykü olarak tasarlasa<br />

da metin üç kitaplk seri halinde yaymlanan<br />

bir <strong>roman</strong>a dönüür. Chuck<br />

Palahniuk da David Fincher tarafndan<br />

sinemaya uyarlanan Dövü Kulübü’ne<br />

öykü olarak balar, sonra kitab geniletip<br />

<strong>roman</strong> olarak yaymlar. Filme uyarlanan<br />

Baba adl <strong>roman</strong>yla tannan Amerikal<br />

yazar Mario Puzo da tpk Palahniuk<br />

gibi ünlü kitabn öykü olarak yazdktan<br />

sonra geniletip <strong>roman</strong> haline getirir.<br />

BEKLENMEDK EYLER VE YAZMA SÜREC<br />

Yazma sürecinde tür deiikliine, bazen<br />

de beklenmedik eyler neden olabilir.<br />

Örnein, Charles Dickens’a büyük ün<br />

kazandran ilk <strong>roman</strong> Mister Picwick’in<br />

Serüvenleri gazetede aylk tefrika eklinde,<br />

bir çizgi <strong>roman</strong> olarak yaymlanmaya<br />

balar. Çizerin intihar etmesinden sonra<br />

ise proje yarda kalr. Dickens’n gönlü<br />

eserini yarm brakmaya raz olmaz ve yazar<br />

Mister Picwick’in Serüvenleri’ni bir <strong>roman</strong>a<br />

dönütürerek yaymlar.<br />

Bilimkurgu yazar Ray Bradbury, Fahrenheit<br />

451 <strong>roman</strong>na öykü olarak balar;<br />

bunun yan sra 1940’larda geçen ve çe-<br />

itli mecralarda yaymlad yedi öyküsünü<br />

55 yl sonra From the Dust Returned adl<br />

11<br />

William Faulkner<br />

James Joyce<br />

Joseph Conrad<br />

Chuck Palahniuk<br />

bir <strong>roman</strong>a çevirir. Çinli yazar Ha Jin de<br />

henüz tannan bir yazar olmadan önce<br />

bir novella ve bir iir kitabyla yaync arayna<br />

girer. iir kitab hemen baslr, novella<br />

ise öylece elinde kalr. Yazar Türkçede<br />

Bekleyi adyla yaymlanan bu eserini<br />

önce bir novella olarak yazdn, daha<br />

sonra <strong>roman</strong>a dönütürdüünü söyler.<br />

ngiliz yazar Rachel Joyce ise beyin<br />

kanserinden ölen babasn anlatt ve<br />

2012 Man Booker Ödülü uzun listesine<br />

giren The Unlikely Pilgrimage of Harold Fry<br />

adl kitabn önce bir radyo oyunu olarak<br />

yazar, daha sonra <strong>roman</strong>a çevirir. Eserleri<br />

Man Booker listelerinde yer alan tiyatro<br />

yazar Sebastian Barry de The Whereabouts<br />

of Eneas McNulty adl <strong>roman</strong>na bir<br />

tiyatro oyunu olarak balar, fakat kahramann<br />

inandrcln monologlarla sürdürmenin<br />

mümkün olmayacan düünür<br />

ve metni <strong>roman</strong>a dönütürür.<br />

‘SENARYOYU ROMANA<br />

DÖNÜTÜRMEK ALDATMACA’<br />

ngiliz yazar Nick Hornby bir keresinde<br />

bir lm senaryosu yazacandan söz eder.<br />

Gazeteci hemen sorar: “Zaman gelince<br />

<strong>roman</strong>a dönümeyecek mi” Hornby,<br />

“Hayr, hayr!” der ve ekler: “Bu ikisi ayr<br />

eyler, bence bir lm senaryosunu <strong>roman</strong>a<br />

dönütürmek aldatmaca. Zihninde<br />

hangi konunun lm, hangi konunun<br />

<strong>roman</strong> olacan bilirsin. Kitap daha uzun<br />

olur, lmdeyse izleyicinin varlndan haberdarsn<br />

ve senaryo ancak lme dönütürüldüünde<br />

açkça ortaya çkar.”<br />

Ünlü talyan yazar Pietro di Donato<br />

da 1937’de yazd “Christ in Concrete”<br />

adl öyküsünü <strong>roman</strong>a dönütürür ve kitap<br />

o döneme kadar Amerika’da en çok<br />

okunan eser olur. Nobel ödüllü Rus yazar<br />

Boris Pasternak ise “Hikâye”adl öyküsünü<br />

<strong>roman</strong> olarak tasarlar fakat metin<br />

öykü olarak yaymlanr. Eudora Welty’nin<br />

1972’de Pulitzer Ödülü kazanan eseri The<br />

Optimist’s Daughter da öykü olarak tasarlanr,<br />

sonrasnda novellaya dönüür.<br />

EDTÖRÜN VE YAYINCININ ETKS<br />

yi bir editör her yazarn en büyük arzusudur.<br />

Editörün sezgisi, becerisi özellikle<br />

eser ortaya çktktan sonra açkça görülür.<br />

yi editörün azl bir yana, editörünün<br />

etkisiyle yazma sürecinde eserin türünü<br />

deitiren ve bunu yapt için can yanan<br />

yazarlar da var. Hatta yllar sonra bu kararndan<br />

piman olup artk bunun üze-


KÝ TAP ZAMANI<br />

KAPAK<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Agatha Christie Alice Munro Sabahattin Ali Feride Çiçekolu<br />

rine konumann gereksizliinden dem<br />

vuranlardan söz edilebilir. Örnein, John<br />

Henry O’Hara’nn iyi Amerikan <strong>roman</strong>larndan<br />

biri kabul edilen Appointment in<br />

Samarra adl eseri için Fran Lebowitz, bu<br />

eserin kesinlikle bir öykü olarak yaymlanmas<br />

gerektiini söyler. Amerikal yazar<br />

Lebowitz’in bu srarnn ardndaki sebep<br />

udur: Lebowitz, O’Hara’nn yayncsnn<br />

onu yanl yönlendirdiini ve yayncnn<br />

arzusuyla kitabn <strong>roman</strong> türünde<br />

yazldn belirtir.<br />

YAZARIN ÖLÜMÜNDEN SONRA TÜR DETREN KTAP<br />

Yazarnn ölümünden yllar sonra bir eseri<br />

baka bir türe dönütüren yaynclar da<br />

var. Agatha Christie’nin 1930’da bir oyun<br />

olarak yazd Black Coffee, yazarn biyograsini<br />

kaleme alan Charles Osborne tarafndan<br />

1998’de <strong>roman</strong>a dönütürülür.<br />

Dünya edebiyatndan örnekleri ço-<br />

altmak mümkün: Mark Twain The Prince<br />

and the Pauper adl lme de uyarlanan<br />

<strong>roman</strong>n oyun olarak; J. D. Salinger<br />

Çavdar Tarlasnda Çocuklar’ bir öykü<br />

olarak; Jules Verne Seksen Günde Devri<br />

Alem’i oyun eklinde; George Sand Mauprat<br />

adl <strong>roman</strong>n öykü biçiminde; Philip<br />

Roth Portnoy’un Feryad adl <strong>roman</strong>n<br />

öykü türünde; Steinbeck Fareler ve<br />

nsanlar’ tiyatro oyunu olarak ve Alice<br />

Munro “Postcard” adl öyküsünü bir <strong>roman</strong><br />

biçiminde tasarlamtr.<br />

NÂZIM HKMET’N SABAHATTN AL’YE ÖÜDÜ<br />

Türk edebiyatnda da benzer örnekler<br />

bulmak mümkün. En önemlisi ise kukusuz<br />

Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu<br />

Madonna’s. Sevengül Sönmez’in Pertev<br />

Naili Boratav’dan aktardna göre,<br />

Sabahattin Ali, unutulmaz eserini önce<br />

bir öykü olarak tasarlar. Hatta öykünün<br />

bal da yazar tarafndan “Yirmi<br />

Sekiz” olarak konulur. Fakat bu tasar<br />

gerçeklemez ve eser <strong>roman</strong> olarak yaymlanr.<br />

Nâzm Hikmet’in 1943’te Bursa<br />

Hapishanesi’nden Sabahattin Ali’ye<br />

gönderdii mektup dikkat çekicidir:<br />

“Kürk Mantolu Madonna, ben bu kitab<br />

hem sevdim hem kzdm. Evvela niçin<br />

kzdm söyleyeyim. Kitabn birinci<br />

ksm bir harikadr. Bu ksmn kendi yolunda<br />

inkiaf yani bir küçük burjuva ailesinin<br />

içyüzünü tahlili öyle bir hametle<br />

genilemek istidadnda ki, insan buradan<br />

ikinci ksma geçerken, elinde olmayarak,<br />

yazk olmu, bu çok orijinal, çok<br />

mükemmel balangç ve imkân bouna<br />

harcanm, keke bu balangç harcanmasayd,<br />

diyor. Ben balangc okurken,<br />

yani Berlin’e kadar olan pasaj, senin<br />

benim anladm manadaki realizmine<br />

hayran oldum. Beni dinlersen o<br />

balangc almak ve kahramann ölümünü<br />

ksaca tekrarlamak suretiyle o ailenin<br />

efrad ve ehasnn hayatlar etrafnda<br />

bir ikinci cilt, ayr bir <strong>roman</strong> yapabilirsin,<br />

böylelikle de dinlemeye balad-<br />

mz harikal musiki birdenbire kesilmi<br />

olmaz. Gelelim ikinci ksmna; o ksm,<br />

bal bana bir büyük hikâye olarak<br />

güzeldir ve böyle bir tecrübe gerek senin<br />

için gerekse Türk edebiyat için lazmd.<br />

Sen bu tecrübeyi baaryla yaptn.”<br />

12<br />

AYNI MALZEME ÜÇ FARKLI TÜRDE YAZILIRSA…<br />

Murathan Mungan’n Dört Kiilik Bahçe<br />

adl eseri bu konuda ‘uç’ örneklerden.<br />

Zira yazar ayn malzemeyi üç farkl türde;<br />

radyo oyunu, lm senaryosu ve uzun<br />

hikâye eklinde yazarak yaymlar. Aslnda<br />

bu proje Mungan’n yüksek lisans tezidir.<br />

Yazar bu süreci öyle anlatr: “Dört<br />

Kiilik Bahçe bir diyalog bütünüydü kafamda.<br />

Bundan bir radyo oyunu da çkabilirdi,<br />

bir senaryo da. Yazarlmda diyalog,<br />

benim için çok önemli bir ey. (…)<br />

Bir çeit diyalog metni istiyordum. Sonra<br />

da bunu bir hamur gibi açarak, yourarak;<br />

çeitli katklarla zenginletirerek de-<br />

iik yazn türlerinde deerlendirmek istiyordum.<br />

Salam, iyi kurulmu bir diyalog<br />

çats, olaylarn geliimini belirleyecek<br />

çatmann nitelii hakknda yeterince -<br />

kir verici olacakt.”<br />

Ayn ‘malzeme’yi genileterek baka<br />

bir türe dönütüren yazarlardan biri<br />

de Orhan Pamuk. Usta yazarn senaryosunu<br />

yazd yönetmenliini ise Ömer<br />

Kavur’un yapt Gizli Yüz, Pamuk’un<br />

Kara Kitap adl <strong>roman</strong>ndaki “Karl Gecenin<br />

Ak Hikâyeleri” adl bölümün geniletilmi<br />

halidir. Daha sonra kitap olarak<br />

da yaymlanan Gizli Yüz için Pamuk<br />

öyle diyor: “Ben yazdkça, tpk bir <strong>roman</strong><br />

yazarken olduu gibi, önceden<br />

hesapta olmayan bir yn yan konucuk,<br />

kii, eya, yer, hikâyeme kendiliinden<br />

giriverdiler: Unutulmu kasabalar, ütüler,<br />

masalar, saat kuleleri, kasaplar, ortalkç<br />

kadnlar, eyh Galip’ten msralar,<br />

çayhaneler, aaçlar...”<br />

Feride Çiçekolu ise önce senaryo<br />

olarak yazd Suyun Öte Yan’n lme<br />

uyarlanmasnn ardndan <strong>roman</strong> türünde<br />

kaleme alr. Kemal Tahir’de ise<br />

durum farkldr. Senaryosunu yazd-<br />

fakat lme aktarlmayan Bozkrdaki<br />

Çekirdek adl eserini gözden geçirip<br />

<strong>roman</strong> biçiminde yazar. Attila lhan’n<br />

aslnda bir senaryo olan O Sarn Kurt<br />

adl eseri de daha sonra “görsel <strong>roman</strong>”<br />

üst balyla yaymlanr.<br />

YAN KARAKTERLERN METNE MÜDAHALES<br />

Karakterlerin yazar sktrd anlar da<br />

vardr. Hatice Meryem’in önce be-alt<br />

sayfalk bir öykü olarak tasarlad nsan<br />

Ksm Ksm Yer Damar Damar adl eserinde<br />

yan karakterlerin devreye girmesiyle<br />

metin öyküye smaz ve <strong>roman</strong>a dönü-<br />

ür. Öyküyle <strong>roman</strong>n ekonomisinin baka<br />

olduunu söyleyen Cem Aka’a Tekerleksiz<br />

Bisikletler adl öykü kitab için yaplan<br />

söyleide öyle bir soru yöneltilir:<br />

“Bazen <strong>roman</strong> olmak için yola çkan bir<br />

metnin yolculuunu öykü olarak bitirdi-<br />

iniz oluyor mu” Aka öyle cevap verir:<br />

“Bu kitaptaki baz metinler (‘Eksiltilmi<br />

Duygular Kütüphanesi’ ve ‘Feniks’in<br />

Külleri’) benim <strong>roman</strong> niyetiyle yazmaya,<br />

notlar almaya koyulduum metinlerdi.<br />

Borges’in taktiine bavurmak bana cazip<br />

göründü burada: kisi de <strong>roman</strong> olarak en<br />

az 300 sayfay hak edecek projelerdi bunlar,<br />

üendim; bakalarnn çoktan yazm<br />

olduu kitaplarm gibi yapmay ve onlar<br />

üzerine yazmay, onlardan parçalar almay<br />

yeledim.” Tahsin Yücel ise bir söyleisinde<br />

Sonuncu adl eserini balangçta<br />

bir öykü olarak tasarladn ama zamanla<br />

metnin <strong>roman</strong>a dönütüünü söyler.<br />

Bizi ‘anlat ormanlar’nda gezdiren<br />

yazarlarn yazma sürecinde yaadklar<br />

kararszlklar, metnin evrildii haller elbette<br />

önemli. Fakat bu dönüümler bize<br />

sunduklar metinlerin deerini deitirmeyecek.<br />

Hem Umberto Eco ne demiti:<br />

“Her ne olursa olsun kurmaca yaptlar<br />

okumaktan vazgeçmeyeceiz çünkü onlarda<br />

yaammza bir anlam verecek formülü<br />

aramaktayz. Sonuçta yaammz<br />

süresince, bize neden dünyaya geldiimizi<br />

ve yaadmz söyleyecek bir ‘ilk<br />

öykü’nün aray içindeyiz.”


KÝ TAP ZAMANI<br />

KAPAK<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Hasan Ali Topta: Yine bir öyküye<br />

baladm sanyordum…<br />

Yirmi üç yl önce, iyerinde çalrken aklma<br />

bir ey geldiinde hemen küçük bir<br />

kâda not alrdm. Bu notlar çounlukla<br />

bir öykü çekirdei olurdu. Ya da o günlerde<br />

üzerinde çaltm bir öyküde kuvvetli<br />

bir cümleye dönüürdü. Bazen de<br />

iir olurdu. Bir gün öyle bir not yazdm<br />

iyerinde: “Aynaya baktkça dedeni göreceksin.”<br />

Bu cümle (yahut dize) daha sonra<br />

ilk <strong>roman</strong>m Sonsuzlua Nokta’y do-<br />

urdu. O güne kadar hep öykü yazdm<br />

için, yine bir öyküye baladm sanyordum,<br />

baktm ki <strong>roman</strong> sanatna bulam-<br />

m. Bunu fark edince metne öykücü gözüyle<br />

bakmaktan vazgeçtim tabii, ona <strong>roman</strong>c<br />

gözüyle bakmaya ve öyle yazmaya<br />

baladm. Benim yaadm bir baka<br />

örnek, Yalnzlklar. Onu yazarken hangi<br />

edebi türde yazdm hiç düünmedim.<br />

Yaymlanacan da düünmemitim<br />

zaten; yazmay braktm dediim bir<br />

dönemde elime hâkim olamadm için,<br />

kendimi oyalamak amacyla yazyordum.<br />

Yalnzlklar’ hangi türde adlandrmak<br />

gerektiini bugün de bilmiyorum;<br />

iir desen deil, öykü desen deil, <strong>roman</strong><br />

hiç deil. Bu nedenle Yalnzlklar’n kapa-<br />

nda ve içinde türüne dair bir iaret yoktur.<br />

Bu çok uç bir örnek tabii. Bence insan<br />

balarken bilmeyebilir ama bir süre sonra<br />

öykü mü yoksa <strong>roman</strong> m yazdn bilir<br />

ve metne o türün bilgisiyle bakmaya, öyle<br />

yol almaya balar.<br />

Müge plikçi: Her zaman yol çatallanr<br />

Buna benzer deneyimlerim oldu elbette!<br />

Örnein Civan, bir öykü olarak<br />

kafamda ekillendi ve sonra <strong>roman</strong>a<br />

kayd. Yazdkça fark ettim... O kadar<br />

çok söylemek istediim husus vard ki<br />

kurguyu uzatmamn daha iyi olacan,<br />

böylece kendimi daha hissedeceimi<br />

anladm. Üstelik o srada baka bir<br />

<strong>roman</strong> yazmaya soyunmutum! Dahas<br />

Civan’ yazarken baka baka öyküler<br />

de yazmaya baladm. Anlayacanz<br />

asl <strong>roman</strong> projem gerilerde<br />

kald! Umarm artk kafam baka yere<br />

kaymaz da tezgâhmda beni sabrla<br />

bekleyen bu <strong>roman</strong> bitirebilirim! Ksaca<br />

söylemek gerekirse yazmak yaamn<br />

farkl bir boyutu. Benzeirler. Her<br />

zaman yol çatallanr. Gidersiniz ya da<br />

gitmezsiniz. Tercih sizindir.<br />

14<br />

Beir Ayvazolu: Ate Denizi’nde<br />

benzer bir macera yaadm<br />

Son kitabm olan Ate Denizi’nde anlattna benzer bir macera<br />

yaadm. Balangçta niyetim, Tanburi Cemil Bey’in hayatn<br />

biyograk <strong>roman</strong> tarznda anlatmakt. Epeyce yazmtm da...<br />

Proje, yazarken 1933 Üniversite Reformu’nda kadro d kalan<br />

ve içine dütüü derin bunalmdan kurtulmak için Cemil Bey’in<br />

hayatn aratran bir Darülfünun hocasnn <strong>roman</strong>na dönütü.<br />

Eski musikinin bütün eitim kurumlarndan kovulduu, radyolarda<br />

da icrasnn yasakland yllar olduu için bu aratrma<br />

bir yangndan mal kaçrma maceras olarak ekillendi. Bu da <strong>roman</strong>da<br />

yangn ve ate metaforunun belirmesini salad. eyh<br />

Galib ve Hüsn ü Ak, dolaysyla <strong>roman</strong>a ismini veren ate denizi<br />

metaforu, <strong>roman</strong> kahramannn ismini de belirledi: Galip.<br />

Murat Gülsoy: Neler yaayacam<br />

oluruna brakyorum<br />

Çou zaman yazmak istediim<br />

hikâyeyi ve onu yazacam biçimi<br />

önceden belirliyorum. Roman<br />

niyetiyle balayp öykü ya da baka<br />

bir türde sonuçlandrdm çalmam<br />

olmad. Ben bunu bir yolculua<br />

benzetiyorum. Örnein<br />

stanbul’dan zmir’e gitmeye karar<br />

veriyorum, yani ne yazacam,<br />

sonunu, nereye varacan biliyorum;<br />

hatta hangi yoldan gideceimi<br />

de seçiyorum. Uçakla ksa<br />

bir yolculuk mu yoksa uzun bir<br />

araba yolculuu mu bunu da seçiyorum.<br />

Yani öykü mü <strong>roman</strong> m<br />

olacana da batan karar veriyorum.<br />

Yazmak istediim hikâyeye,<br />

benim ruh durumuma göre dei-<br />

iyor bu seçimler. Ama o yolculukta<br />

neler yaayacam oluruna<br />

brakyorum. Yanma kimin oturacan,<br />

neler yaanacan elbette<br />

bilemiyorum ve bu da yolculu-<br />

un zevkli ksm. Kurmaca yazmak<br />

ksmen planladm ksmen<br />

de kendiliinden yürüyen süreç.


KÝ TAP ZAMANI<br />

KAPAK<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Yeni Nesil<br />

Dostlar...<br />

Behçet Çelik: Metin yazdkça<br />

eklini kazanr çou kez<br />

Benim bama böyle bir ey gelmedi.<br />

Yazdm <strong>roman</strong>larn her ikisine de,<br />

tamamlayabilirsem <strong>roman</strong> olacan<br />

düünerek balamtm. Kafamda<br />

oluan kurgu ve karakterler için<br />

öykünün yetmeyeceini düünerek<br />

kalktm <strong>roman</strong> yazmaya. Bundan<br />

sonra yine öyle olur, diyemem ama.<br />

Her edebi metnin özelinde bir yant<br />

var bu sorunun. Genel bir ey söylemek<br />

doru olmaz. Batan her eyin<br />

kurgulanp hesaplanarak yazldn<br />

sanmyorum edebi metinlerin<br />

-böyle yapanlar da vardr elbette-<br />

ama inanyorum ki metin yazdkça<br />

eklini kazanr çou kez. Metnin<br />

yazlm ksmlar devamn da<br />

belirlemeye balar bir zaman sonra.<br />

Yazma urann benim için en heyecan<br />

veren yan, yazdm srada,<br />

yaratm sürecinde yaadklarmdr.<br />

Metin ummadm yerlere gitmeye<br />

baladnda, her ey denetimimde<br />

sanrken hiç de öyle olmadn<br />

fark ettikçe, kendimi yazmaya oturduumda<br />

aklmda olmayan eyleri<br />

yazarken buldukça yazma ura<br />

bambaka bir boyut kazanyor. Hal<br />

böyleyken metnin türünün de bata<br />

tasarlanann dna çkp deimesi<br />

kaçnlmaz olabilir.<br />

Sadk Yalszuçanlar: Belgesel metni<br />

olarak baladm, hikâyeye dönütü<br />

Böylesi birkaç deneyimim oldu. Yllar<br />

önce Rüya Sinemas adl bir kitap<br />

yazmtm. Sinemann rüya ile olgusal<br />

ve metaziksel ilikilerini tartyordu.<br />

Sonradan rüya sinemasn<br />

aslnda bir anlat olarak yazmam<br />

gerektiini düünerek adn<br />

“Pnar Sinemas” koyup uzun bir<br />

öykü biçiminde yazdm. Dem <strong>roman</strong><br />

da biraz böyle geliti. Serbest<br />

bir düünce kitab olarak tasarlad-<br />

m eyi yllar sonra bir <strong>roman</strong> olarak<br />

yazdm. Hiç adl öykü kitabma<br />

adn veren uzun hikâye de böyle.<br />

Belgesel metni olarak baladm,<br />

hikâyeye dönütü. Zaman zaman<br />

böylesi tuhaf tecelliler oluyor.<br />

312 SAYFA<br />

288 SAYFA<br />

(a.s.m.)<br />

-<br />

<br />

<br />

-<br />

<br />

<br />

-<br />

<br />

9 AY 99 ESMA<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

-<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

0212 551 32 25<br />

nesilyayinlari.com<br />

BOZKIRDAA CENGÂVER<br />

VE<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

-<br />

<br />

<br />

256 SAYFA<br />

<br />

-<br />

<br />

-<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

facebook.com/nesilyayinlari<br />

twitter.com/nesilyayinlari<br />

176 SAYFA<br />

15


KÝ TAP ZAMANI<br />

DENEME<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

‘Mesleimiz hüzündür’<br />

Hüzün ve Ben adl son deneme kitab bir anlamda Hilmi<br />

Yavuz’un hüzün tarihi. air, kitapta kendini ve hüznünü<br />

ina eden insanlar, mekânlar, yaantlar hatrlyor ve<br />

geçip geldii kederli yollarn haritasn seriyor önümüze.<br />

HÜZÜN VE BEN, HLM YAVUZ, TMA YAYINLARI, 240 SAYFA, 14,50 TL<br />

B<br />

AL ÇOLAK<br />

ehçet Necatigil, yanlmyorsam<br />

Selim leri’ye verdii<br />

bir söyleide, “Bizim<br />

en büyük sevincimizde bile biraz keder<br />

gizli olmaldr.” demiti, “Bende her hüzün<br />

sevinçle karktr ve her sevinç hüzünle...”<br />

Böyle yaamak, en büyük sevinçlerin<br />

bile ortasnda, birden kederlere bulanvermek,<br />

yalnz hüznü tabiat edinmi insanlara<br />

mahsus olmaldr. Sezai Karakoç,<br />

ilkgençlik yllarndan söz açarken, “Hüzün<br />

bende bir tabiat haline geldi.” diyordu.<br />

nsan, hüzünle mi doar yoksa sonradan<br />

m onun yamuruna tutulur, bundan<br />

emin deilim. Emin olduum, yeryüzünde<br />

bir ‘hüzün cemaati’nin varl. Onlar ki,<br />

ancak kendilerinden birini bulduklarnda<br />

mesut olur ve üzerlerinde ödünç bir giysi<br />

gibi tadklar dünya hayatn küçük bahtiyarlklarla<br />

çekilir klmaya çalrlar. Nereden<br />

mi biliyorum bunu Bir süre aralarnda<br />

bulundum da oradan!<br />

Bugün hüznün itibarl bir meslek olduunu<br />

söyleyebilir miyiz Bu, pek mümkün<br />

görünmüyor. Çamz çakrkeyierin,<br />

gününü gün edenlerin ça. Hüzünlü<br />

adam, genelgeçer deerlere itibar etmedi-<br />

inden ezeli bir muhalif ve oyunbozandr<br />

ayn zamanda. Bu yüzden istenen, sevilen<br />

biri olma ihtimali yoktur onun. Yalnz bugünün<br />

muteber ve hâkim zihniyeti deil,<br />

Montaigne de pek hazzetmiyordu hüzünden.<br />

Hatta Stoaclar’n hüznü her zaman<br />

alçak ve baya kabul ederek yandalarn<br />

onu hissetmekten men ettiklerini yazmt.<br />

Bir duyguyu yasaklamak!.. Bu mümkün<br />

müdür Stoaclar, kimi akamlar mesela,<br />

yeryüzünde kendilerini yapayalnz<br />

hissetmezler miydi Uzak hatralar, eski<br />

sevgilileri, çocukluun bol güneli günlerini<br />

hatrlayp iç geçirmemiler midir Kimileri<br />

kendilerine yasak etse ve pek çoklar<br />

böbürlenip yukardan baksa da nasl<br />

olmutur bilinmez, Hilmi Yavuz, Türkçede<br />

bu kavram sevdirmeyi, benimsetmeyi<br />

baarmtr. Neredeyse hüzün üzerine yazlm<br />

her yaznn, yaplm her konumann<br />

‘motto’su haline gelmi bir dizenin sahibi<br />

olarak ‘hüzün airi’ diye anlr olmutur.<br />

Bundan rahatsz olduunu sanmam,<br />

fakat bir yerde, açklk getirme ihtiyac duyar<br />

ve öyle der: “Bir iirimde, ‘hüzün ki en<br />

çok yakandr bize’ diye yazmtm, adm<br />

o günden bu yana ‘hüzün airi’ne çkt.<br />

Yanl anlalmak istemem, benimki sadece<br />

bir saptama… Bizim kültürümüz bir<br />

‘hüzün kültürü’dür; hüzün sanki kimliimizin<br />

‘olmazsa olmaz’ bir parçasdr, demek<br />

istemitim ben.”<br />

Hüzün ve Ben adl deneme kitab, bir<br />

anlamda Hilmi Yavuz’un hüzün tarihi.<br />

Son sözü erkenden söylemekte saknca<br />

yok: Hüzün ve Ben yaymlanm olmasayd,<br />

hem okurun zihnindeki Hilmi Yavuz<br />

portresi hem de yazarn artk bir kitaplk<br />

oluturan deneme külliyat eksik kalrd.<br />

Hüzün ve Ben ‘bir insan olarak Hilmi<br />

Yavuz’u getiriyor okurun önüne. air,<br />

yedi bölüme ayrd kitapta kendini ve<br />

hüznünü ina eden insanlar, mekânlar,<br />

yaantlar hatrlyor ve geçip geldii kederli<br />

yollarn haritasn seriyor önümüze.<br />

Bir hatrlaylar kitab Hüzün ve Ben. Anlar,<br />

mekânlar ve dostluklar kitab. lk deneme<br />

“Annemi Düünmek”; lirizmin ve<br />

hüzünlerin kayna ‘anne’… “Ya Yetmi<br />

Be, Yolun Neresi Eder” ile bitiyor<br />

kitap, gitgide incelen defterin sayfalarn,<br />

“orada, güne sars diriminde altn varaklara<br />

yazlm günler”i anarak…<br />

16<br />

Hilmi Yavuz<br />

HÜZÜN, KARDE KADAR YAKIN<br />

“Biz, hüzünlü bir toplumuz.” diye balyor,<br />

kitaba adn veren “Hüzün ve Ben”<br />

adl deneme. Evet, biz hüzünlü bir toplumuz;<br />

zira bir hadis-i erifte, “Allah, kalbi<br />

hüzün içinde olan tüm kullarn sever.”<br />

buyrulmutur. Hazreti Peygamber’in her<br />

an düünceli ve devaml surette hüzünlü<br />

olduu rivayet edilir. Kueyri Risalesi’nde<br />

yazdna göre, büyük mutasavvar<br />

“Her eyin bir zekât vardr, düüncenin<br />

zekât ise uzun uzun hüzünlenmektir.”<br />

derlermi. Hüznün fazilet sayld bir<br />

toplumun içine doan ve ehl-i tarik bir<br />

annenin susarak büyüttüü Hilmi Yavuz<br />

için hüzün, bir karde kadar yakn olmalyd,<br />

evet, kimliinin ayrlmaz bir parças!<br />

Hüzün ve Ben’deki denemelerde, o ‘ayrlmaz<br />

parça’nn kaynaklarna iniyoruz.<br />

te, diyor yazar, benim geçip geldiim kederli<br />

yollar… Anlayn, Hilmi Yavuz, niçin<br />

ve nasl hüzünlü bir adam olup çkmtr!<br />

kinci Cihan Harbi’nin uultular duyulan<br />

o mahrumiyet yllarnda, Anadolu’nun bir<br />

ehrinden bakasna göçerken ‘tarifsiz kederler<br />

içinde’… Oradan oraya tanmalar,<br />

ayrlklar ve yollar! Hüzün ve Ben bir yolculuklar<br />

ve mekânlar kitab ayn zamanda.<br />

Hilmi Yavuz, bellein bahçesine indikçe<br />

eski yazlar, ilkokullarn, ortaokullarn,<br />

çocukluk aklarn hatrlyor. Sonra<br />

Hoca’y, hâlâ eski talebelerini eitmeye<br />

devam eden Necatigil’i ve ‘varlnn<br />

evi’ndeki Rilke’yi. Sonra mekânlar. Hayatn<br />

ilk idrak edildii Orhangazi… Sonra<br />

Terme, Çaramba, ebinkarahisar… Unutulmaz<br />

ramazan günleri, “ruhaniyet ve<br />

hazzn birlikte yaanabildii bir çocukluk!”<br />

Uçurtma günleri, lokum günleri, telefon<br />

günleri… Ve gençliin alaca afanda ‘o<br />

beyaz kent’, Siirt! Benzersiz olan, 1940’lardan,<br />

50’lerden bunca ismin, mekânn, o<br />

mekânlara sinmi kokularn, baz günlük<br />

hayat sahnelerinin kusursuz hatrlan. En<br />

ac olaylarn, en kederli anlarn bile ironiyle,<br />

nükteyle ve zarif bir gülümseyile hatrlanp<br />

yazya geçirilii. Sözü iirin içinden<br />

yürüterek ve daima iirle birlikte yol alarak...<br />

Ve ancak usta bir denemecinin yapabilecei<br />

gibi, metni yanlara doru yayarak,<br />

felsefeden, tarihten, edebiyattan kvamnda<br />

lezzetlerle pekitirerek, çoaltarak, güncelleyerek…<br />

Hilmi Yavuz’un alâmet-i farikas,<br />

her zaman ilek bir ‘bellek’. Hüznün<br />

bunca derin oluu, o güçlü ve zalim belle-<br />

in bir intikamdr belki de, kimbilir<br />

Bütün bunlarn, o ruhaniyetli çocuklu-<br />

un, hazlarla dolu gençliin, yolculuklarn,<br />

FOTORAF: ZAMAN, SELAHATTN SEV<br />

arkadalklarn hatras bellein bahçelerinden<br />

gülümserken, hüzün ince yamurlar<br />

gibi metinlere karyor. Hilmi Yavuz,<br />

hüznü ve lezzeti okuruna geçirebilme ustas...<br />

Ceviz Sandktaki Anlar’dan, Geçmi<br />

Yaz Defterleri’nden, Bulank Defterler’den<br />

ve iirlerinden biliyoruz bunu. Hüzün bir<br />

ainalk oluyor yazarla okur arasnda. Ondaki<br />

hüzün, insan psrkla iten kara bir<br />

duygu deil; içinde daima ‘tiryak’n da<br />

barndran, iyiletirici, rindane bir tavrla<br />

bütünleen bir duygudur. Özünde var<br />

olan hüznü sevince, bir çeit bahtiyarla<br />

dönütürmeyi hocas Necatigil’den örenmi<br />

olmaldr Hilmi Yavuz. Onun hüzün<br />

ustalar Rilke, Necatigil ve “Sebepsiz<br />

hüzün hocamd” diyen Âsaf Halet’tir.<br />

Fakat onlar, hüznün kayna deil, dönütürücüsü<br />

olabilir. Varolutan, kendi<br />

macerasndan gelir Yavuz’un hüznü. Rilke<br />

lirik bir dile tercüme ederken, Necatigil<br />

ondaki hüznün yönünü sevince doru<br />

bükmütür. Ad Hüzün ve Ben olan bir<br />

kitapta Rilke ve Necatigil’den bunca söz<br />

edi sebepsiz deildir.<br />

DENEME GÜLÜMSETMEL OKURU<br />

Virginia Woolf -ruhuna selam olsun- dilimize<br />

yenice çevrilen Bir Okur Olarak adl kitabnda,<br />

“Denemenin esas ilkesi gayet nettir:<br />

Deneme keyif vermelidir. Denemeyi raftan<br />

aldmzda bizi harekete geçiren arzu<br />

sadece keyif almaktr. Bir denemedeki her<br />

ey bu maksatla kontrol altna alnmaldr.<br />

Deneme daha ilk kelimeden bizi büyülemeli<br />

ve bizler ancak en son kelimesinde tazelenmi<br />

olarak uyanmalyz…” der. Hilmi<br />

Yavuz’un denemede yapt tam da budur:<br />

Büyülemek! lk cümleden itibaren bir büyünün<br />

tesiri altnda yol alan okur, son kelimeye<br />

geldiinde uyanr ve denemeden ‘kalbinde<br />

bir sevinçle’ ayrlr. Bunda, elbette yazarn<br />

denemeyi ‘gülen düünce’ olarak görmesinin<br />

pay var. “Deneme gülümsetmeli<br />

okuru,” demiti bir yerde, “gülmesini bilmeyen<br />

okurlar, okumasn denemelerimi...”<br />

Hilmi Yavuz, Kabata Lisesi’nde okurken<br />

Necatigil’den ve onun klavuzluunda<br />

Rilke’den hayatn nasl iire dönütürüldüünü<br />

örenmiti. Okur da onun yazdklarndan,<br />

hayatn nasl denemeye dönütürüldüünü<br />

örenir. Hayatn ve hüznün…<br />

Çünkü “yaplacak hiçbir ey kalmadnda,<br />

bu dünyaya katlanmann büyülü<br />

yollarndan biridir hüzün. Bir muhalefettir.”<br />

Ne diyordu bir iirinde: “Yüzüme<br />

bak, hüzüne bakm olursun”


KÝ TAP ZAMANI<br />

ORTADOU<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Ayaklanmalar devrime dönüecek mi<br />

Tark Ramazan Arap Uyan’nn Suriye’yi kartrmaya balad bir dönemde yaymlanan<br />

slam ve Arap Uyan adl kitabnda, ayaklanmalarn henüz bir devrime dönümediinin<br />

altn çiziyor. Düünür sosyal, siyasi, kültürel ve dinî boyutlaryla topyekûn<br />

bir deiim için muhalif gençlerin slami kaynaklar kullanmalar gerektii görüünde.<br />

SLAM VE ARAP UYANII, TARIK RAMAZAN, ÇEV. MEHTAP IIK, AÇILIM KTAP, 224 SAYFA, 17,50 TL<br />

<br />

KERM BALCI<br />

sviçre doumlu, Msr asll<br />

bir aydn Tark Ramazan.<br />

Kimlii bir taraftan dedesi<br />

Hasan el-Benna’nn barçl Müslüman<br />

Kardeler ideolojisiyle, di-<br />

er taraftan Nietzsche üzerine doktorasn<br />

yapt Frankofon Cenevre<br />

Üniversitesi’nin salad felse tartmalar<br />

ortamnda ekillendi. Eserlerinde<br />

slam dünyasn dardan izleyen<br />

“bizden biri” olmay baard<br />

hep. Bu sayede gerek Batl okurlara,<br />

gerekse slam dünyasnda bir eylerin<br />

yanl gittiine inanan genç Arap-<br />

Müslüman kitlelere hitap edebildi.<br />

slam ve Arap Uyan, Ramazan’n<br />

kendi benliinde kurduu bu<br />

sentezin bir ürünü: Eserin ilk yarsnda<br />

Batl metotlarla slami ark inceliyor,<br />

ikinci yarsnda ise bir Arap-<br />

Müslüman olarak Arap Uyan’na<br />

baarnn yolunu gösteren bir ideolo-<br />

a dönüüyor. Kitabn ilk iki bölümü<br />

“Ne oldu” sorusunu cevaplarken,<br />

ikinci iki bölüm “imdi ne yaplmal”<br />

sorusuna younlayor böylelikle…<br />

NE OLDU<br />

htiyatl bir iyimser olarak Ramazan,<br />

Arap Uyan’na duygu galeyan<br />

ile temeli olmayan üpheciliin arlndan<br />

uzak bir bak gelitirmeye<br />

çalr. Ayaklanmalarn tamamen<br />

iç dinamiklerle gerçeklememi olduunu,<br />

özellikle siber-muhalierin<br />

sosyal medya üzerinden örgütlenme<br />

konusunda Batl güçler tarafndan<br />

eitildiklerini kabul eder ama<br />

yine de ayaklanmalarn güçlü yerli<br />

kaynaklarnn inkâr edilmesinin hata<br />

olacan söyler. “Ayaklanmalar smarlama<br />

m” balkl birinci bölüm<br />

bu soru ile ilgilenir ve kaçnlmaz bir<br />

sürecin kontrol edilip yönlendirilmesi<br />

gayretiyle tümden Batllar tarafndan<br />

kurgulanmas arasndaki fark<br />

ortaya koymaya çalr.<br />

Ramazan, Batl ülkelerin yönlendirme<br />

gayretlerinden memnun deildir<br />

elbette: “ster diktatör ister slamc<br />

olsun, Batl devletlerin en iyi dostu<br />

çkarlarna en iyi hizmet edendir.”<br />

der ve Amerika’nn en iyi ihtimalle<br />

gözetimli demokrasilerin kurulmasna<br />

izin vereceini iddia eder.<br />

“htiyatl yimserlik” bal altnda<br />

Ramazan, pasif halk ayaklanmalarnn<br />

nasl olup da diktatörleri devirebildi-<br />

iyle ilgilenir. Kitabn bu ikinci bölümü<br />

Suriye’de olaylarn balamasndan<br />

hemen sonra yazlm olduundan,<br />

yazar Suriye’de yaanan dramdan<br />

daha ziyade devrim sonrasnda ülkenin<br />

yönetilebilirliiyle alâkal endielerini<br />

dile getirir. Kitabn en büyük eksii,<br />

biraz da böyle erken bir dönemde<br />

yaymlanm olmas. Birinci bölümde<br />

siber-muhalierin ald örgütlenme<br />

eitiminin belirleyici deil, kolaylatrc<br />

olduunu söyleyen Ramazan,<br />

bu bölümde ayaklanmalarn baarsz<br />

olduu Bahreyn ve dier petrol krallklarnda<br />

yaayan gençlerin söz konusu<br />

eitimi almam olduklarndan bahsederek<br />

kendisiyle çeliiyor.<br />

MD NE YAPMALI<br />

Kitabn geri kalan ksmndan bamsz<br />

olarak da okunabilecek olan “slam,<br />

slamclk, laikleme” balkl<br />

üçüncü bölümde Türkiye’de yakn<br />

geçmite yaanm slamcln ölümü<br />

tartmas çok daha derin bir analitik<br />

bak açsyla ve bütün Arap dünyasn<br />

da kapsayacak ekilde elden geçirilir.<br />

slamclk sonras bir dönemde ya-<br />

admz konusunda Olivier Roy’un<br />

gözlemini destekler Ramazan, ama<br />

eklemeden edemez: “slam’la iimiz<br />

bittii anlamna gelmiyor bu.” Ramazan,<br />

Arap Uyan’n gerçek bir devrime<br />

dönütürebnilecek dinî ve kültürel<br />

malzemenin slami kaynakta bulunduuna<br />

inanr çünkü.<br />

Yazar kitabnn bu bölümünde olgular<br />

olduklar gibi incelemeyi brakr<br />

ve nasl olmalar gerektiiyle ilgilenen<br />

bir ideoloa dönüür. Bu çerçevede<br />

slam’la birlikte yaayabilecek<br />

bir laiklik modeli gelitirmeye çalan<br />

Ramazan, Türkiye modelini de inceler<br />

ve “bir amaçtan ziyade araç olarak<br />

görülmesi” kaydyla bu modelden<br />

dersler çkarlabileceini söyler.<br />

“slami Kaynak” adl dördüncü<br />

bölümde Ramazan’ ilgilendiren<br />

konu diktatörleri devirirken ihtiyaç<br />

duyulmayan aidiyet duygusu, hayata<br />

yüklenen anlam, anti-emperyalizmin<br />

hakikaten mevye verecek bir versiyonu,<br />

ekonomik alternatier gibi çözümler<br />

üretebilecek bir sistemdir.<br />

18<br />

Tark Ramazan<br />

Ramazan bunu slam’da bulur. Bu<br />

çerçevede yazar, eriat ve cihat kavramlarn<br />

yeniden tanmlar ve eriatn<br />

haysiyet, adalet, özgürlük ve dinî,<br />

siyasi ve kültürel çoulculuk gibi ulvi<br />

amaçlara bürünerek yükseleceinin,<br />

cihadn ise rkçlk, yozlama ve diktatörlüe<br />

kar direniin adresi oldu-<br />

unun altn çizer.<br />

Ramazan’a göre siber-muhalier<br />

artk bir yol ayrmndadr. Rejimi ykm<br />

olabilirler, ama imdi var olan<br />

ve hepsi krizdeki sistemlerden birini<br />

yeniden mi üretecekler yoksa<br />

“kendilerinden, tarihlerinden, halkn<br />

umutlarndan balayarak yeni<br />

bir eyler ortaya koymak için kapasite<br />

ve araç m gelitirecekler” Gelitirilmesi<br />

gereken kapasite ve araçlar<br />

dört alanda younlamaldr<br />

Ramazan’a göre: Eitim, i piyasasna<br />

adm atan gençlere klavuzluk,<br />

kadnlarn özerklik haklarnn gerçekletirilmesi<br />

ve toplumu içerden<br />

çökerten salgn halindeki yoksullua<br />

ve yozlamaya kar kampanyalar.<br />

Tartma en sonunda gelip Filistin<br />

meselesine dayanr ve bu çatmaya<br />

bir çözüm bulunamad takdirde<br />

Arap dünyasnn demokrasiye doru<br />

gerçekten evrilmesinin mümkün olmayaca<br />

iddiasyla tamamlanr. Yazar<br />

bu konuda da fazlasyla iyimser,<br />

Avrupa ve ABD’nin srail’in saldrgan<br />

politikalarna sonsuz destek vermelerinin<br />

kendileri için de zararl olduunu<br />

anlayacaklarn düünüyor. Ona<br />

göre srail’in günleri sayl.<br />

FOTORAF: CHAN, ERTURUL KOSTEREL


KÝ TAP ZAMANI<br />

ROMAN<br />

airin peine dümek<br />

Prof. Cihan Okuyucu, Sütun Yaynlar’ndan çkan<br />

Nâbî: Mütefekkir Bir airin Roman’nda, 17. yüzyln<br />

büyük airini ve dönemin ruhunu <strong>roman</strong> türünün<br />

snrlar içinde kalarak anlatmay deniyor.<br />

NÂBÎ: MÜTEFEKKR BR ARN ROMANI, CHAN OKUYUCU, SÜTUN YAYINLARI, 200 SAYFA, 10 TL<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

C<br />

NHAT DALI<br />

ihan Okuyucu’nun Sütun<br />

Yaynlar’ndan çkan<br />

Nâbî: Mütefekkir Bir<br />

airin Roman adl kitabn okurken<br />

içimde(n) kurulan cümle u oldu: Bir<br />

airin peine dümek… Bir airin pe-<br />

ine dümeyi, yaanlan zaman ve<br />

olan, geride braklan iirden okumak<br />

eklinde anlyorum. airin iirinden<br />

dönemin fotorafn ve ruhunu<br />

çözmek; iirin varolusal bir dil olmasnn<br />

ötesinde belgesel bir hüviyet<br />

edinmesi… Cihan Hoca da kitabn<br />

giriinde peine dütüü airin/<br />

iirin bu hususiyetine vurgu yapyor:<br />

“Nabi kimdir sorusuna, klasik edebiyatmzda<br />

ismi ilk elde hatrlanan<br />

be-alt bahtiyar airden biri, diye cevap<br />

verebiliriz. O, Nef’i ile birlikte 17.<br />

yüzyl edebiyatnn en tannm ismi<br />

ve takipçileriyle ekol olmu bir büyük<br />

air. Fakat onun önemi sadece sanat<br />

kudretinden gelmiyor. Nabi, eserleriyle<br />

yaad çan tan ve aynas.<br />

Bu bakmdan onun iirleri 17. yüzyl<br />

üzerinde aratrma yapanlar için<br />

ciddi birer belge olarak kabul edilmi<br />

ve iktisattan sosyolojiye kadar birçok<br />

alandaki aratrmalara konu tekil etmi.<br />

Zira genel olarak Osmanl iiri,<br />

özelde de Nabi bir tarihçinin asla<br />

dikkat etmedii ‘iç tarih’i bize verir.<br />

ç tarihi; yani duyan, düünen, ac çeken<br />

gündelik insann hayat ve realite<br />

karsnda taknd tavr.”<br />

19<br />

NAB’NN TAVSYES<br />

Mâlum, ortalkta öretmen havalarnda<br />

çok kurum ve organizasyon var.<br />

Her durumda baarl olmann/kazanmann<br />

türlü yollarn iaretleyen öretmen<br />

kurumlar… Ki bunlar bugünün<br />

meselesi de deil, her dem mevcudiyetlerini<br />

sürdürmüler. 17. yüzyl<br />

Osmanl idari ve içtimai yapsnda<br />

da ayn ey geçerli olmu ki, air<br />

Nabi Hayriye’sinde oluna u mealde<br />

bir tavsiyede bulunur: “En iyisi<br />

kendine salam kitaplar mürit edinmen.”<br />

Nabi’nin oluna tavsiyesi üzerinde<br />

düündüüm akam, air/iir ile<br />

öretmen/okulun kyasland bir rüyada<br />

buldum kendimi. Kyasta u farkn<br />

alt çiziliyordu: air ve iir hakikatli<br />

olmann ehemmiyetine iaretken, öretmen<br />

ve okul her durumda baarl<br />

olmann gereklilii demektir. Hakikatin<br />

talibi olmak ilkenin altn çizerken,<br />

baarl olmay öncelemek ise faydacla<br />

önem verir. airlerin peinden gitmek,<br />

braklan iirin izinden bakmak/<br />

görmek, en iyisidir. Cihan Hoca’nn<br />

kitabnda da bu yaplyor.<br />

Nabi, 1642’de Osmanl’nn tarasnda<br />

bir ehirde, Hazreti brahim’in<br />

hatralarna sarnm Urfa’da doar.<br />

ehrin irfan içinde gelien air ve iiri<br />

bir süre sonra stanbul’a, merkeze<br />

akar. Tarann aire ve iire dar gelmesi<br />

kadim bir meseleymi demek<br />

ki. ki taralnn, Nef’i ve Nabi’nin<br />

stanbul’un iirdeki tekelini krabildiini<br />

söyler Ziya Paa. Dönemin iirindeki<br />

etkisi o kadar parlaktr ki, çok<br />

geçmeden Nabi ‘iktidar’n dikkatini<br />

çeker, taltie karlanr. O artk Musahib<br />

Mustafa Paa’nn yaknndadr.<br />

Bu yaknlk içinde hac yolculuuna<br />

çkar. 1678’in Mays aynda; Üsküdar,<br />

znik, Eskiehir, Konya, Halep,<br />

Urfa, am, Kudüs, Msr hattn takip<br />

ederek Mekke’ye varr. Bu hatta Erefolu<br />

Rumi, Nasreddin Hoca, Hazreti<br />

Mevlana, Sadrettin Konevi, Beyazd-<br />

Bistami, Muhyiddin-i Arabi, Mescid-i<br />

Aksa ziyaret edilir.<br />

R VE ZAMANIN RUHU<br />

stanbul’dan Mekke’ye var ve oradan<br />

stanbul’a dönü yaklak 10 ay<br />

sürer. Ziyaret edilen her bir yer, hissedilen<br />

her bir ey Nabi’nin iirinde yer<br />

bulur. 36 yanda büyük bir air olarak<br />

kabul gören Nabi, Musahib Mustafa<br />

Paa’nn himayesinde devlet görevinde<br />

bulunur. 17. yüzyl Osmanl idari<br />

yapsna ve dönemin toplum hayatna<br />

tankl içinde Hayriye’sini yazar.<br />

Özetle, “Hayri ne yapsn” sorusuna<br />

cevap verilir bu iirde. iir zamann<br />

ruhunu deifre eder; dönemin idari ve<br />

içtimai yapsna ayna olur. airin iktidar,<br />

patron, erk karsnda konumlan;<br />

insanlk durumlar ve iirin hassasiyeti<br />

arasnda yaanan gerilim kendini<br />

aça vurur. stanbul, idari ve içtimai<br />

yap kaotik bir hal aldndan, air<br />

Nabi, hac yolculuunda görüp sevdi-<br />

i Halep’te gözlerden uzak bir hayata<br />

talip olur. Burada uzun süre kaldktan<br />

sonra stanbul’a döner. ki yl sonra,<br />

1712’de vefat eder.<br />

Nabi sadece air ve iir demek de-<br />

il, airin insanlk durumlaryla ve iirin<br />

iktidarla ilikisi de demektir. Cihan<br />

Okuyucu, bir tarih ve sosyoloji<br />

okumasna imkân veren böylesi bir<br />

airi ve iirini kitabnn merkezine<br />

oturtuyor. Roman formu içinde dönemin<br />

ruhuna bakyor.


KÝ TAP ZAMANI<br />

ARATIRMA<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Deliliin gizemli tarihi<br />

Michael W. Dols, Mecnun adl kapsaml kitabnda ortaça<br />

slam toplumlarnda delilik kavramn inceliyor.<br />

Rahat anlatm, ilginç anekdotlar ve zengin kaynakçasyla<br />

önemli ve nitelikli bir çalma Mecnun.<br />

MECNUN, MICHAEL W. DOLS, ÇEV.: DDEM GAMZE DNÇ, PNHAN YAYINCILIK, 656 SAYFA, 35 TL<br />

H<br />

TURAN KARATA<br />

ep söylüyoruz, birçok<br />

alanda Batllar bizi<br />

bizden daha iyi biliyor.<br />

Neden Büyük emek ve paralar harcayarak<br />

kapsaml, ciddi aratrmalar yapyorlar<br />

da ondan. Michael W. Dols’un<br />

geçtiimiz günlerde yaymlanan Mecnun<br />

isimli kitab tam da böyle bir çalma.<br />

“Ortaça slam Toplumunda Deli”<br />

alt baln tayan kitab Didem Gamze<br />

Dinç Türkçeye kazandrm. Hemen<br />

söyleyeceim, bilgi ve öykü dolu aratrma.<br />

Buram buram tarih ve insan kokuyor.<br />

Bu nedenle hem bilimsel bir inceleme<br />

gibi hem de tarihî öykücükler<br />

kitab gibi okunabilir. Ne var, üç<br />

be günde, bir çrpda okunacak bir kitap<br />

deil Mecnun; peyderpey, ksm ksm<br />

okunabilir. Çalmann temel amac,<br />

yazarn deyiiyle, “konuyu tarihsel<br />

balama oturtabilmek ve deliliin birbirinden<br />

kopuk tbbî, dinî ve hukukî kavramlar<br />

halinde sunulmasn salamak.”<br />

MÜSLÜMAN TOPLUMLARDA DELLK<br />

Yazar, çalmasnda slam toplumlarnda<br />

ortaça boyunca deliliin anlamn<br />

inceliyor. Daha yerinde bir deyile, deliliin<br />

“kutsal ve profan” düzlemde almlanmas,<br />

tedavisi, yasal konumu, delinin<br />

çeitli edebi portreleri ve deliye kar<br />

gösterilen toplumsal müsamaha yahut<br />

tepki kaynaklar elverdiince anlatlm.<br />

Alçakgönüllülükle, çalmasnn “hiçbir<br />

ekilde kesinlik gibi bir iddia” tamad-<br />

n söyleyen yazar, elimizdeki kitabn<br />

“uzun bir toplumsal tarih denemesi” olduunu<br />

belirtiyor. Bir bakma hakl. Kitab<br />

elime almadan böylesine netameli,<br />

nicelik bakmndan belirsiz bir konunun<br />

bu kadar sade ve rahat anlatlabileceini<br />

düünemezdim.<br />

Hâlâ çok karmak ve kendine özgü<br />

bir olgu olan delilik, genel hatlaryla<br />

“belirli bir zamanda belirli bir yerdeki<br />

sosyal grubun anormal ya da hayli ola-<br />

and gördüü srarc davran türü”<br />

olarak tanmlanyor. Tbbî nedenleri<br />

uzun uzun anlatlm. Bu bahiste yazar,<br />

büyük slam lozofu bni Sina’nn<br />

(ö. 1037) görülerine geniçe yer veriyor.<br />

Deliliin onlarca tbbî nedeni saylm.<br />

Beni artan, alkolizmin de delili-<br />

e yol açabildii bilgisi oldu. Aklî denge<br />

için bir tehdit unsuru olan alkolün,<br />

Müslüman toplumlarda yasaklanmasn<br />

“oldukça önemli” buluyor yazar. Kenevirin,<br />

hahan bütün hastalklarn<br />

anas olduu vurgusundan sonra, bahisle<br />

ilgili Franz Rosenhalt’tan yaplan<br />

alnt akllara ziyan. Merak edenler, kitabn<br />

144. sayfasna bakabilir.<br />

20<br />

Leyla ve Mecnun’un Baylmas<br />

DELLER VE KARASEVDA<br />

Deliliin nedenleri arasnda melankoli<br />

ve karasevda da var. Toplumsal yaaymzn<br />

görünür alanlarnda karasevda<br />

gürlerine çoumuz rastlamzdr. Kültürel<br />

hafzamzda bu türden hikâyeler<br />

çoktur. Benim de aklmdan çkmayan<br />

bir öykücük var: Çocukluumda, karasevda<br />

olduu söylenen bir uzak akrabamz<br />

hatrlyorum. Bugün yaasa ve televizyoncularca<br />

kefedilse mutlaka dizilerde<br />

oynatlacak kadar görkemli, yakklyd.<br />

Köyden bir kzcaza tutulmu,<br />

kz bakasyla evlenince Kaya’ya<br />

olanlar olmu. lk zamanlar zararsz görülen<br />

davranlar, giderek çevreyi tedirgin<br />

etmeye balad. Babasnn zincire<br />

vurur gibi Kaya’y baladn duyar<br />

ve gider gizli gizli bakardk. Çok yaamad<br />

Kaya. Karasevdaya tutulmu kiiyi<br />

tedavi etmenin en kestirme, belki de<br />

tek yolu sevdiiyle evlendirmek derlerdi.<br />

Dols’un kitabnda baka yollar da<br />

anlatlm: “Yal kadnlar hastann sevdiini<br />

tesirli bir biçimde kötüleyip kiiyi<br />

bu hayranlndan vazgeçirebileceklerinden<br />

oldukça ie yararlar. Bu kadnlar<br />

hastann sevdii kadnn klna bürünüp<br />

onun ziksel özelliklerine uygun<br />

olarak vücutlarnn belirli ksmlarn<br />

hayâszca ifa eder ve bu kadn gülünç<br />

duruma düürürler.” (s. 118)<br />

Kitapta asl delilii tedavi etmek için<br />

yaplan giriimler, uygulanan yöntemler<br />

dikkate deer. Bu giriimler üç büyük<br />

kümede toplanyor: Tp, din, büyü.<br />

Aslnda, El-Mansurî’ye sorarsanz, veba<br />

ve yallk gibi deliliin de tedavisi yok.<br />

Bu görü toptanc ve eskimi gibi görülse<br />

de, Michael W. Dols da benimsemi<br />

olmal, “Delinin Tedavisi” balnn altna<br />

alnlk olarak koymu. Her eye ramen<br />

geçmi dünyann tedavi biçimleri<br />

anlatlmak durumundadr. Çünkü kitabn<br />

en cazip bölümü buras. Bu sayfalarda<br />

Ortaça slam toplumlarnda delilerin<br />

hastanelerde tedavilerine dair çeit çeit<br />

hikâyeler aktarlyor. Bir tarafyla kitap<br />

bin yl evvelinin toplum ve insan manzaralaryla<br />

dolu bir seçkiye benziyor. Sözgelimi,<br />

953 ylnda tedavi için hastaneye<br />

kapatlm, zaman zaman zincire vurulmu,<br />

ükür ki sonunda salna kavumu<br />

Hasan’n sayrlk günlerinde yazd-<br />

iirleri okuyoruz: “Ne endiem biter, ne<br />

söner acm,/ Saadet gelmek bilmez, dinmez<br />

gözyam/ ikâyetim Tanryadr çektiim<br />

aclardan,/ O bilir ki ben bîhaberim derdimin<br />

devasndan.” (s. 158) Bilimsel aratrma<br />

özelliinin yannda bu türden “ilginç”<br />

öykücükler kitabn tadn artrm.<br />

Hastaln tedavisi için, “Bir Müslüman”<br />

diyor Dols, “Galen tbbn uygulayan<br />

bir hekime gidebilir, kendini tamamen<br />

Tanr’ya emanet edip durumunu iyiletirmek<br />

için hiçbir önlem almayabilir ya<br />

da dua edip kurban keserek daha sofu bir<br />

dini hayata yönelebilir. Evliyalardan, Hristiyan<br />

ve Yahudilerin doaüstü ifaclklarndan<br />

medet umabilir. Bir dier çare olarak<br />

da tbb- nebevî ya da büyüye bavurabilir.”<br />

(s. 27) Yahut delilik, kimilerince,<br />

tedavi edilip iyiletirilmeye gerek duyulmayan<br />

bir haldir. Çünkü bu durum, akl<br />

bandaki bir insann ar ak veya mutasavvarn<br />

cerbezeli tutumu saylmtr.<br />

“Akll deli” diyebileceimiz, yani deli mi<br />

veli mi olduunu kestirmediimiz meczuplar<br />

bu gruba dâhildir. Hatta öyle ki, yazarn<br />

“budala bilge” diye adlandrd bu<br />

türden insanlarn, bakalarnn söylemeye<br />

cesaret edemedii “slam’n hakikatini<br />

ifade eden dorular” saknmsz söylemek<br />

için Tanr’dan ilham aldklarna inanlr.<br />

“Suzm ya da tasavvuf” diyor yazar,<br />

“bütün Müslümanlar ‘meczup’ ve ‘kutsal<br />

deli’ kavramlaryla tantrmtr.” Bu yarg<br />

üzerinde durup düünmek lâzm…<br />

ROMANTK DELLER<br />

Hastanede tedavinin yannda deliliin<br />

saaltm için ailevî bakm, psikoterapi,<br />

dinî tedavi (ifa), büyü tedavi usulleri<br />

de uygulanyor. Kitabn yüz sayfadan<br />

fazlas (227-331) “dinî ifa”ya ayrlm.<br />

Büyü tedavisinin anlatld ksm (333-<br />

395) ise kitabn en renkli bölümü. Yeri<br />

gelmiken söyleyeyim, kitabn önemli<br />

bir özellii, dönemin ve konunun neredeyse<br />

bütün kaynaklarna ulalm olmas.<br />

Kitabn sonundaki 45 sayfa tutan<br />

zengin “kaynakça” da buna iaret ediyor.<br />

Bu büyük ve zengin kitabn, ne yalan<br />

söyleyeyim, beni en fazla “Romantik<br />

Deli” ksm (399-530) cezbetti. çe<br />

içe, eme eme okudum sanki. Bu bölümde,<br />

delinin edebiyat eserlerine aksetmi<br />

portreleriyle (Mecnun, Züleyha) birlikte,<br />

toplumun dier alanlarnda karmza<br />

çkan “mestane sûfî”, “akll deli” yahut<br />

“kutsal deli” portrelerinin, ksacas<br />

“Mecnun” diyebileceimiz yar deli<br />

yar veli, esrik, meczup bir tipin çeit çe-<br />

it öyküsü anlatlmakta. Hele bir Mecnun<br />

çözümlemesi var ki, klasik edebiyat<br />

hocalarmz keke okuyabilse!<br />

Ne diyelim, ükür ki hâlâ akll ve bilinçli<br />

okurlar var, onlar için yaymlanan<br />

nitelikli kitaplar…


KÝ TAP ZAMANI<br />

ÖYKÜ<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

nsan aklnn karmak yasalar<br />

Fatih Balk’n yeni kitab Fars, bilinç ak tekniiyle<br />

ilerleyen, kiinin aidiyet ve hiçlik duygusunun sorguland<br />

bir <strong>roman</strong>. Fars’ sanat eletirisinin baat rol<br />

oynad bir yapt olarak tanmlamak da mümkün.<br />

FARS, FATH BALKI, CAN YAYINLARI, 112 SAYFA, 8 TL<br />

F<br />

NAN ÇETN<br />

ars çok eski ama modernizmle<br />

daha yakn ilikili<br />

olan bir edebi teknikle (bilinç<br />

ak) kaleme alnm, Fatih Balk’n<br />

ikinci <strong>roman</strong>. Hikâye Çehov’un Mart<br />

oyununu sahnelemek üzere bir araya<br />

gelmi tiyatro kumpanyasndaki sanatçlarn<br />

bulunduu trende geçse de<br />

tümüyle bu tren yolculuuna balanan<br />

bir metin deil. Anlatc karakter açsndan<br />

büyük, okur açsndan küçük bu serüvende<br />

baat olan ise anlatcnn yirmi<br />

yl önce tand ve on yl önce yaamna<br />

son veren yakn dostu Can’n parça parça<br />

anlatlan hikâyesi.<br />

Bilinç aknn kullanld metinlerde<br />

pek çok balant a vardr; biri ötekini<br />

örtmeden aralarnda adeta oynarlar.<br />

Fars’ta da Can’n hangi “çoul”dan<br />

koptuunu kendi ikilemi içinde yorumlamaya<br />

çalan anlatcnn benzer bir<br />

oyununu okuyoruz. Anlatc geçmite,<br />

geriye çevrilebilir zamanda dolayor,<br />

sonra tam da bugüne dönüyor, yemekli<br />

vagondaki masann etrafna. Anlatcnn<br />

zihin yolculuu sayesinde yirmi yl öncesi<br />

ile imdi arasnda gidip gelen metnin<br />

birbirine benzer düüncelerin ardna<br />

snd söylenebilir, ancak daha da<br />

önemlisi metnin derinlemesini salayan<br />

bu düüncelerin bize tpk buz ile<br />

atein birbirine yaklatrlmas karsnda<br />

duyduumuz derin ama eski bir aknl<br />

yaatmasdr; kir kavranmtr.<br />

ADYET VE HÇLK DUYGUSU<br />

Anlatc, kumpanyann bir parçasdr;<br />

dostu Can’n yaptn (bu dünyadan<br />

çekilmeyi baaramamak) yapamam ve<br />

kumpanyann parças olmay seçmitir.<br />

Ama sorun yalnzca bu deildir. Bir ailenin<br />

üyesi olmak, toplumun bir bireyi<br />

olmak veya kendini bir müzik grubuna,<br />

bir kumpanyaya ait hissetmek, daha<br />

da önemlisi insanln bir parças olmak<br />

çekilmezdir. Hayal krkl ve hiçlik<br />

duygusu her yeri sarmtr. Bu balamda,<br />

kiinin aidiyet duygusunun sorgulanmasn<br />

ve hiçlii temel alan Fars’n<br />

bu yinelemelerle bir derinlik yarattn<br />

söylemek mümkün olabilir.<br />

Fars’ta bir gerçeklik daha var ki, o<br />

da ölümün, yaam gerçeklikten çkarp<br />

bir düünceye dönütürmesidir.<br />

Burada ikiyüzlülükten, yalanclk,<br />

sapknlk ve benzeri kötü duygulardan<br />

kurtulmak daha kolaydr. Kitapta<br />

sorguland biçimiyle “gösteri”, yani<br />

kendi olmaktan çkmak, bir kopyaya,<br />

21<br />

taslaa dönümek söz konusudur ki,<br />

anlatc da bundan uzak durmak için<br />

sadece susmaktan, bir kenarda durup<br />

kumpanyadaki oyuncular izlemekten<br />

felse bir zevk duymaktadr.<br />

Anlatc kumpanyadaki kiilerin<br />

sahnede veya bir <strong>roman</strong>da yer almak<br />

için neler yapabileceklerini söylüyor<br />

ve insanolunun basit hrsna<br />

iaret ediyor: “Aslnda hiçbiri gerçekten<br />

kendileri deildi.”<br />

SANAT DÜNYASINA ELETRLER<br />

Fatih Balk’n derdinin tiyatro dünyasn,<br />

oyuncularn ikiyüzlülüünü, sln<br />

anlatmak olmadn, en azndan birincil<br />

derecede bunu hedeemediini söylemeliyim.<br />

Ama “oyunculuk” meslei<br />

üzerinden sanat dünyas da eletiriden<br />

payn fazlasyla alyor.<br />

imdi, bata söylemem gerekeni<br />

söyleyeyim: Fars bir monolog-<strong>roman</strong> ve<br />

tabii bu düünsel yolculuun çeitli katmanlar<br />

var; bunlardan biri de anlatcnn<br />

“… biz yaam ehir dndan, insanlar<br />

da yine dlanm ehirden izliyorduk”<br />

cümlesi ve benzer sözlerle ifade<br />

ettii bir kaç; toplumdan, insanlardan<br />

ve sanattan kaçtr bu. Anlatc<br />

karakter, sözünü ettiim “kaç” bakmndan<br />

bana pek çok <strong>roman</strong>da ilenen<br />

uyumsuz, toplum dnda kalmay<br />

seçen veya bir türlü çounluun içinde<br />

kendine yer bulamayan karakterleri<br />

anmsatt. Özellikle 20. yüzyl edebiyatnda<br />

skça gördüümüz bu “modern<br />

karakter”lerin ortak noktas da yaamn<br />

kysn, kendine ait dünyay, daha dorusu<br />

zihinsel oyun alann seçmeleridir.<br />

Fars’n anlatcs da bunu ister: “Oyunu<br />

oynayacamz seyircilerin önüne deil<br />

de, kendi kendimle kalabileceim, zihnimdeki<br />

oyun alanma geri dönebilecek<br />

miyim Bu yemek vagonunda, bir daha,<br />

yalnzca kendimin oturduu bu masada,<br />

hiçbir yere ait bir insan olarak, arka<br />

bahçeme geri dönebilecek miyim”<br />

Belki de asl meselesi budur anlatcnn.<br />

Bir yere ait olmak ile kendi oyun<br />

alannda kalmann skntsn aamad-<br />

için bize zihnindeki düünsel dünyadan,<br />

düünsel seçeneklerini çoaltarak<br />

sesleniyor.<br />

Birbirine balanan düüncelerle geçmile<br />

bugün arasnda gidip gelen Fars’ sanat<br />

eletirisinin baat rol oynad bir <strong>roman</strong><br />

olarak okumak da mümkün elbette.<br />

Düünsel bir atmosferin younluu altnda<br />

“hiçlik” üzerinden okumak da. Hatta “insan<br />

akl” ile ilgili olan karmak yasalarn<br />

tezahürü kabul edebiliriz Fars’.


KÝ TAP ZAMANI<br />

ANLATI<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Derin hafzann kuytusunda<br />

Yirminci yüzyln en büyük edebi eserlerinden Kayp Zamann<br />

zinde tam 100 yl önce yaymlanmaya balamt. Yazar Marcel<br />

Proust’un gençlik metinlerinden oluan Hazlar ve Günler ise geçti-<br />

imiz günlerde iki farkl yaynevince dilimize kazandrld.<br />

HAZLAR VE GÜNLER, MARCEL PROUST, ÇEV.: ROZA HAKMEN, YKY, 168 SAYFA, 13 TL<br />

HAZLAR VE GÜNLER, MARCEL PROUST, ÇEV.: CEYLAN ÖZÇAPKIN, ALAKARGA YAYINLARI, 220 SAYFA, 17 TL<br />

O<br />

A. ESRA YALAZAN<br />

nun her anlamda benzersiz<br />

üslubunu hazin<br />

bir mezarlk ziyaretinden<br />

sonra hatrlamann ahengi edebiyat<br />

hazzyla birleince ürperdim. Dostu<br />

Willie Heath’e yazd uzun mektupta<br />

mrl mrl ölümden bahsediyordu:<br />

“Hayatta öyle çok taahhütte bulunuruz<br />

ki, bir an gelir, hepsini yerine getirmeye<br />

gücümüz kalmadn hisseder, mezarlara<br />

döneriz, ölümü, ‘tamamlanmakta<br />

zorlanan kaderlerin yardmna koan<br />

ölümü’ çarrz. Ancak ölüm, hayata taahhütlerimizden<br />

bizi kurtarsa da kendimize<br />

taahhütlerimizden, özellikle en<br />

bata gelen, layyla, hakkyla yaama<br />

taahhüdünden kurtaramaz.”<br />

Ölüm, hayat, haz, kskançlk, tabiat,<br />

kadnlar, burjuvazi, yüksek sosyete, dostluk,<br />

vefa, ak hakknda henüz yaamadklarn<br />

‘hatrlayan’ genç Proust, bu cümleleri<br />

yazdnda sadece 23 yandayd. Onun<br />

kendi üstüne kapanan ‘izofrenik’ yaz serüvenini<br />

merak eden bir okur olarak Hazlar<br />

ve Günler’le karlamak biraz hüzünlendirdi<br />

beni ama pek artmad, zira yazma<br />

yeteneinin ve hazznn bilgiden ziyade<br />

sezgiyle, yaz akyla gelitiine inananlardanm.<br />

Marcel Proust böyle bir yazard.<br />

ÜSLUBUNU SEZGLERYLE KEFEDYORDU<br />

lk ciddi astm krizini dokuz yanda geçiren,<br />

ömrünü kendini taammüden kapatt<br />

yaz odasnda tüketen bu ‘hayalperest<br />

çocuun’ hakikatle beslenmesinden daha<br />

doal ne olabilir ki Hafzaya olan inancn<br />

yitirmeden <strong>roman</strong>, hikâye, anlat, mektup<br />

denemeleri arasnda dolarken kimilerinin<br />

vaktiyle biraz ‘adal’ bulduu üslubunu<br />

kömür madeninde elmas arar gibi<br />

sezgileriyle kefediyordu. Edebiyatn kendi<br />

tabiatndan incelikle süzülmesi gerektiine<br />

inanyordu. Tefekküre daldnda<br />

anlar geniletmek için itinayla kurduu<br />

uzun cümlelerin, zengin tasvirlerin, cokulu<br />

anlatmn elbette yazn hayatnda bir<br />

karl vard. Mükâfatn görecek olmann<br />

sadk bilinci, kendiliinden “sapkn<br />

bir akla” yaz sanatna teslimiyetinin tesadü<br />

olmadn söylüyordu ona.<br />

Kayp zamann izinde, iç sesinin ritmik<br />

tiktaklar arasnda kendini dinleyen<br />

Proust sonsuza dek hatralaryla, hatta<br />

henüz tecrübe etmedikleriyle yaayacan<br />

hissediyordu. Kkrtclna ramen<br />

hazin olan bu yazma dürtüsünün<br />

ailesiyle, eletirmekten hiç vazgeçmedii<br />

burjuvayla, tanma frsat bulduu yazar<br />

çevresiyle dorudan bir ilikisi yoktu sanrm.<br />

Bu gerçei en çplak haliyle gösteren<br />

‘deneme’leri 1894 ylnda arkadana<br />

okumas için sunarken öyle yazm: “Bu<br />

sayfalarn bir ksm yirmi üç yanda, birçou<br />

da yirmi yanda yazld. Hepsi çalkantl,<br />

ama artk sakinlemekte olan bir<br />

hayatn anlamsz köpüünden ibaret.”<br />

Peki, o yata bir genci hayatn sonuna<br />

gelmi edasyla konuturan sebep ne olabilirdi<br />

Üslubunun geliimini, hayatnn<br />

hâlâ bilinemeyen mahrem ayrntlarn,<br />

<strong>roman</strong>larnn satr aralarndaki gerçekleri<br />

onun peinde iz süren edebiyat tarihçileri<br />

aratradursun, ben Hazlar ve Günler’i<br />

ilk kez Türkçede okurken onu vecd haline<br />

geçiren gizli gücün, kendi uçurumuna<br />

korkusuzca sarkan metanetli ‘iç bak’ olduunu<br />

düündüm. Proust’un tat, koku,<br />

görme, iitme, dokunma duyular bizden<br />

farkl çalyordu. O çocukluunda yedi-<br />

i bisküvinin tadn hatrladktan sonra o<br />

ân istedii gibi ekillendiriyordu mesela.<br />

Ya da genç bir kzla yaad küçücük bir<br />

Marcel Proust (ortada), Robert de Flers ve Lucien Daudet ile.<br />

22<br />

hatray, annesinin jestlerini, krda bir ak-<br />

amüstü gezisinin kokusunu, yüksek sosyeteye<br />

mensup insanlarn arasna kart-<br />

bir akam yemeinin atmosferini istedii<br />

gibi eip büküyor, o anlar kurgulayarak<br />

kendi sanatsal gerçekliini oluturuyordu.<br />

Hatrlad her ey ancak onun<br />

çok katmanl hafzasna tutunabildii,<br />

orada kendine yeni ve sonsuz bir ‘yaam<br />

alan’ bulabildii kadar gerçekti. Silinmeye<br />

yüz tutmu anlar Proust gibi zarafetle<br />

güzelletirerek ebediyete hediye edebilen<br />

çok az yazar vardr.<br />

1896 ylnda Anatole France’n önsöz<br />

yazd Hazlar ve Günler anlat olarak tanmlanm.<br />

Dorusu, ben bu hikâyemsi<br />

denemelerin herhangi bir edebi türe dâhil<br />

edilemeyeceini düündüm. Kitap yaymland<br />

dönemde, henüz gün na<br />

çkmam bir yazar adaynn ‘sayklamalar’<br />

olarak deerlendirilmi ve zaten<br />

fevkalâde krlgan olan Proust’u derinden<br />

yaralam. Yazar o sene, ancak ölümünden<br />

sonra, 1954’te yaymlanacak olan<br />

Jean Santeuil adl <strong>roman</strong> üzerinde çalmaya<br />

balam. Bu kitap, 1913-1927 yllar<br />

arasnda yaymlanacak yedi ciltlik Kayp<br />

Zamann zinde’ye hazrlk olarak kabul<br />

ediliyor. Ancak 1897’de onu yazmaktan<br />

da vazgeçmi. Yaad hayal krklklar<br />

onu ilerde büyük bir yazar yapacak olan<br />

nehir <strong>roman</strong>lara balamaktan bir süre alkoymu<br />

olmal Proust’u.<br />

Edebi lezzeti yüksek bu hikâyemsi denemeleri<br />

orasndan burasndan kartran<br />

her dikkatli okur, Proust’un doutan ‘olgun’<br />

bir yazar olduunu rahatlkla kavrayabilir.<br />

Sosyete hayatn ironik bir dille<br />

anlatrken, mark bir genç kzn melankolik<br />

portresini çizerken, ilk kez tatt-<br />

bir duyguyu tarif ettiinde onun kendiliinden<br />

bilge duruunun parldadn<br />

hayretle fark edeceksiniz. “Zaman Rengi<br />

Tahayyüller” balkl denemesinin ba-<br />

nda kelimeleri bir araya getirme sanatna,<br />

kelimelerin sesine olan inancnn nasl<br />

olutuunu göreceksiniz: “Bu sabah Tuliers<br />

parknda güne, tpk haf uykusu bir<br />

gölgenin geçiiyle annda bölünen sarn<br />

bir yeniyetme gibi, srayla bütün ta basamaklarn<br />

üzerinde uyudu. Eski saraylarn<br />

duvarlarnda körpe lizler yeeriyor. Efsunlu<br />

rüzgârn soluu geçmiin rayihasna,<br />

leylaklarn taze kokusunu kartryor.”<br />

YAZMANIN SHR VE KALP BLGS<br />

Anlatma ehveti, yaz hazz sonradan<br />

olumuyor genellikle. Olan daima olduundan<br />

daha ‘renkli’ hatrlayan Proust,<br />

en bandan beri yazmann sihrine<br />

kalp bilgisiyle inanm. Onu büyük bir<br />

yazar yapan en önemli unsur bu bence.<br />

Eer anlarn hafzasnn dantel kenarl<br />

çerçevesine hapsederek dönütüremeseydi<br />

ömrü boyunca üzerine düündü-<br />

ü ‘zamann izini’ gerçekten kaybetmi<br />

olacakt. O, reddettii kaderini kelimelerin<br />

manas ve tnsyla deitirdi. Hakknda<br />

aratrma yapan sinirbilimci Jonah<br />

Lehrer, Proust’un kabahatli srrn öyle<br />

tarif eder: “Bir eyi hatrlamak için önce<br />

yanl hatrlamak gerekir.” Bir de gerçek<br />

kskançlkla tanmadan kskançl<br />

çok içerden hissederek yazabilmeyi, ölmeden<br />

ölebilmeyi, ak tatmadan ondan<br />

hazla vazgeçmeyi idrak edebilecek doal<br />

bilgelie sahip olmak gerekir. Hazlar ve<br />

Günler okura bunu hissettiriyor.<br />

YKY’nin yaymlad kitabn çevirmeni,<br />

Proust külliyatn Türkçeye kazandran<br />

Roza Hakmen ve elbette yine harika.<br />

Ezamanl olarak Alakarga Sanat<br />

Yaynlar’ndan ayn isimle çkan Hazlar<br />

ve Günler de ayn ölçüde akc.


KÝ TAP ZAMANI<br />

DÜÜNCE<br />

slam hukukundan ne anlamalyz<br />

ABD’de yaymlanan, Sadakat Kadri imzal Heaven on Earth adl<br />

kitap, slam hukukunun dünden bugüne uzanan serüvenini ve dünyann<br />

çeitli ülkelerindeki uygulan biçimlerini inceliyor. Konuya<br />

ilgi duyanlarn faydalanabilecei verimli bir çalma…<br />

HEAVEN ON EARTH: A JOURNEY THROUGH SHARI’A LAW, SADAKAT KADRI, VINTAGE, 352 SAYFA, $ 16<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

D<br />

“<br />

AHMET<br />

KURUCAN<br />

ünyadaki Cennet - Kadim<br />

Arap Çöllerinden<br />

Modern slam Dünyasnn Sokaklarna<br />

eriat Hukukunda Bir Yolculuk.” Trnak<br />

içindeki bu cümle, Londra’da ya-<br />

ayan, Harvard Hukuk Fakültesi mezunu<br />

Sadakat Kadri’nin son kitabna<br />

verdii ismin Türkçe çevirisi. Heaven on<br />

Earth adl kitap, muhtevay tam yanstmak<br />

için olsa gerek, uzun ve açklamal<br />

bir alt bala sahip: “A Journey<br />

Through Shari’a Law from the Deserts<br />

of Ancient Arabia to the Streets<br />

of the Modern Muslim World”. Bal-<br />

ilk okuduumda slam hukukunun<br />

kayna her ne kadar Arap çölleri olsa<br />

da modern dünyaya uygulanp deitirildiinin<br />

ve dünyada cennetin bunu<br />

hayata hayat klmakla yaanabileceinin<br />

kastedildiini düündüm. Bakalarnn<br />

da böyle düüneceini tahmin<br />

ediyorum. Bununla beraber, bu hacimli<br />

eserin hiçbir yerinde yazar bu yakla-<br />

m ifade eden bir cümle kullanmyor.<br />

Baka bir ifadeyle, böyle bir iddias yok<br />

yazarn; bu hem doru hem de vakaya<br />

mutabk olmazd zaten. Zira yazarn<br />

“shari’a law” dedii slam hukuku son<br />

tahlilde Müslüman hukukçularn üretilmi<br />

düüncelerinden müteekkil bir<br />

hukukun addr. Her ne kadar kaynaklar<br />

ilahi bir asla dayansa da, ibadetler<br />

bata olmak üzere muamelat ve ceza<br />

hukukunda baz ahkâm birebir ilahi<br />

beyana dayansa da… Daha açk bir<br />

ifadeyle, bugün itibar ile dünya sathnda<br />

bütünüyle hayata uygulanmayan<br />

ve bu yüzden bazlarnca “ölü hukuk”<br />

nitelemesine maruz kalan slam<br />

hukukunun müntesiplerine dünyay<br />

cennet ettii yok. Buna ramen yazar<br />

neden böyle bir ismi tercih etti, kendisine<br />

sormak lazm.<br />

Sadakat Kadri<br />

SLAM HUKUKU NASIL TANIMLANMALI<br />

Yazarn mesela mahkemelerdeki jüri<br />

sisteminin ngilizlerden tam 400 yl<br />

önce hayata geçirildii Abbasi halifesi<br />

Mansur dönemini anlatrken -ki bu<br />

çok önemli bir tespit- slam hukukundan<br />

“God’s law/Allah hukuku” diye<br />

bahsetmesi (s. 58, 130); Hanbeli fkhnn<br />

oturduu zemini tarihi gerçeklere<br />

ata, siyaset-fkh ilikisini Moollar,<br />

Cengiz Han, Memluklular, Makrizi<br />

ve bni Teymiye üzerinden anlatt<br />

yerde “divine law/ilahi hukuk” demesi<br />

(s. 139) ve bu tabirleri kitap boyunca<br />

çeitli vesilelerle tekrar etmesi onun<br />

düüncesi adna bir kir verebilir. Halbuki<br />

bu tabirler dinin nass ile beyan ve<br />

tespit edilmi sabit, deimeyen ve de-<br />

itirilemeyecek olan hukuki ahkâm<br />

adna kullanlabilirse de Müslüman<br />

hukuk adamlarnn içtihatlarnn bütününü<br />

de içine alan slam hukuku yerine<br />

kullanlmas doru deildir. unu<br />

demek istiyorum: Yazarn slam hukukunu<br />

“God’s law, divine law” diye nitelendirmesi<br />

kitaba verdii ismin ksmen<br />

izah olabilir.<br />

Madem yazya eletiriyle baladk,<br />

öyle devam edelim. Sadakat<br />

Kadri’nin slam hukuk tarihini anlatt<br />

ilk bölümde mevcudu resmetmesi<br />

konusunda olumsuz bir ey söylemek<br />

mümkün deil. Gerçekten slam<br />

hukukuna dair bir ey bilmeyen<br />

bir insan için tarihî evrelere göre güzel<br />

bir özet sunulmu. Kurulu, geli-<br />

im ve deiim farkl veçheleriyle ele<br />

alnm. Ama buralarda Bat dünyasnn<br />

diline pelesenk olmu, özellikle<br />

yanl yönlendirmelerle taban kitleyi<br />

slam’a düman eden veya mevcut<br />

dümanl körükleyen baz kavramlar<br />

ve yaklamlar hakknda hiçbir<br />

açklama yaplmam. Mesela “darü’l<br />

harb”, “darü’l slam” ve “cizye” kavramlar<br />

(s. 150) veya bni Teymiye’nin<br />

literatüre “cihad fetvas” olarak giren<br />

mehur fetvas (s. 171) ve nihayet Bat<br />

dünyasnda radikalizmin kir babas<br />

olarak tantlmaya çallan Seyyid<br />

Kutub’un mehur cahiliye benzetmesi<br />

(s. 161)… Böylesi hacimli bir eseri Bat<br />

dünyasna hitap etmek için kaleme<br />

alan yazarn Batllarn önyarg, yanl<br />

bilgi ve dümanca hisler gibi sebeplerle<br />

gündeme getirdii bu ve benzeri<br />

meselelerin mahiyet-i asliyesine vurgu<br />

yapmasn beklerdim ahsen. Kald<br />

ki, bu türlü açklamalar propaganda<br />

deil; aksine, ilmî kayglarla nesnellii<br />

yakalamak için yaplabilirdi.<br />

Bu eletiriler böylesi bir kitaptan<br />

beklenti adna önemli olduunu dü-<br />

ündüüm noktalar. Bununla beraber,<br />

özellikle kitabn ikinci bölümünde<br />

yazar, dinde zorlama olmadn, irtidad<br />

ve hogörüyü dile getirdii, ceza<br />

hukuku adna Pakistan, Afganistan ve<br />

Msr’daki baz spesik örnekleri merkeze<br />

koyduu bölümde “enfes” tabiriyle<br />

ifade edebileceim mukayeseli<br />

izahlar da yapm.<br />

ANAYASAL HAK OLARAK DN HUKUKU<br />

Özellikle 11 Eylül terör hadisesi sonucu<br />

bata Amerika olmak üzere Bat<br />

medeniyetine ait ülkelerde yaanan<br />

slam ve Müslüman kart hadiseleri<br />

neredeyse teker teker ele alarak<br />

izahlarda bulunmu yazar. Bat ülkelerinde<br />

yaayan Müslümanlarn yürürlükte<br />

olan hukuk sisteminin izniyle<br />

slam hukukuna göre -tabii ki belli<br />

alanlarda- muhakeme olmay istemesinin<br />

mümkün hale getirilmesi adna<br />

yapt izahlar önemli teklier olarak<br />

deerlendirilmeli. ngiltere’de uygulandn<br />

bildiim bu tekli Amerika<br />

için yapan yazarn açklamas meseleye<br />

k tutmas açsndan güzel:<br />

“… hiçbir göçmen Bat dünyasna slami<br />

bir idari ekli bulaca beklentisiyle<br />

gelmiyor. Hatta birçoklar böylesi<br />

hükümetlerden kaçarak geliyor. Bununla<br />

beraber Amerika Müslümanlarnn<br />

baz hukuki hususlarn kendi dinî<br />

inançlarna göre düzenlenmesini istemesi<br />

onlar için anayasal bir haktr.”<br />

Asrlar önce Efendimiz’in (sas) Medine<br />

vesikas ile uygulad bu düzenleme<br />

bugün hayata geçirilebilir mi, ülkelerin<br />

yürülükte olan hukuk sistemleri<br />

buna müsait mi, deien ve gelien siyasi,<br />

kültürel ve dinî artlar baka türlü<br />

düzenlemeleri mi ihtiva etmeli yoksa<br />

teklif edilen ekliyle mi uygulanmal;<br />

bunlar ayr müzakerelerin konusu.<br />

Yaz neredeyse bitti; eserin genel<br />

muhtevas adna çok ey söyleyemedik.<br />

Kitap, “The Past” [Dün] ve “The<br />

Present” [Bugün] olmak üzere iki ana<br />

bölümden oluuyor. lk bölümde slam<br />

hukuk tarihi ve ilkeleri hakknda genel<br />

malumat veriliyor ve manzara okuyucuya<br />

çok iyi resmediliyor. kinci bölümde<br />

ise baz ülkeler ve örnekler özelinde<br />

mevcut artlar anlatlarak olmas<br />

gerekene bazen açk bazen kapal atflarda<br />

bulunuluyor.<br />

Heaven on Earth, ilgi alan hukuk<br />

olanlarn ve hususiyetle konuya ilgi<br />

duyanlarn istifade edecei güzel ve<br />

verimli bir çalma…<br />

24


KÝ TAP ZAMANI<br />

DÜÜNCE<br />

‘Birey’den ‘devlet’e…<br />

Ruth A. Miller, dilimizde Fkhtan Faizme adyla yaymlanan<br />

kitabnda, yüzünü Bat’ya dönmü reformlar içinde<br />

yer alan hukuk reformunun Türkiye’de dönüüm geçirerek<br />

‘ceberut’ bir devlet var ettii tezini savunuyor.<br />

FIKIHTAN FAZME, RUTH A. MILLER, ÇEV.: HAMD ÇLNGR, UFUK YAYINLARI, 254 SAYFA, 14 TL<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

<br />

<br />

O<br />

SAKNE KORKMAZ<br />

smanl-Türkiye tarihi, hukuk<br />

ve modern Ortado-<br />

u alanlarnda uzman olan<br />

Ruth A. Miller’n 2003 ylnda Princeton<br />

Üniversitesi’ne sunduu “From Fkh to<br />

Fascism” balkl doktora tezi, Hamdi<br />

Çilingir’in titiz çevirisiyle Ufuk Yaynlar<br />

tarafndan yaymland. Fkhtan Fa-<br />

izme, öncelikle adyla merak uyandran<br />

bir kitap: ‘Fkh’tan ‘faizm’e nasl gelinebilir<br />

Miller ‘fkh’ ve ‘faizm’in arkasna<br />

neyi yerletiriyor<br />

Hemen belirtmeli ki, kitap Türkiye<br />

ya da Ortadou’da hukukun ne kadar<br />

‘modern’leebildii, yani ‘büyük’<br />

ve ‘muazzam’ Bat’ya ne kadar yakla-<br />

abildii gibi bir meseleyi tartmyor.<br />

Veya “Osmanl’dan Türkiye’ye hukuk,<br />

srf Bat’daki gelimelere ayak uydurma<br />

gayretiyle balayp daha sonra bir<br />

taklide dönüerek Bat’dan aynen alnp<br />

uygulanmtr” gibi verili bir söylemi<br />

yinelemiyor. Fakat Miller, kitaba<br />

yazd önsözde Prof. Dr. Murteza<br />

Bedir’in de altn çizdii gibi, yer yer oryantalizmin<br />

tuzana da dümemi de-<br />

il. Peki, nedir bu çalmann meselesi<br />

Kitap, yüzünü her anlamda Bat’ya<br />

dönmü reformlar içinde hukuk reformunun<br />

bu topraklarda bilinçli bir dönüüm<br />

geçirerek ‘ceberut’ bir devlet<br />

var ettii tezini savunuyor.<br />

25<br />

HUKUK VE TÜRK MODERNLEMES<br />

Çalma 19. ve 20. yüzylda Osmanl’dan<br />

Cumhuriyet’e ceza hukukunun oluumunun<br />

arka plann, farkl devletlerin<br />

hukuk süreçlerini de göz ard etmeden<br />

karlatrmal bir yöntemle ortaya koyuyor.<br />

Bugüne kadar hukuk çalmalar ve<br />

tartmalarnda hep ‘medeni hukuk’un<br />

öne çkt, ‘ceza hukuku’nun ise arka<br />

planda kald, özellikle yeni anayasa<br />

tartmalarnn Türkiye’yi önemli bir<br />

süreçten geçirme eiinde olduu göz<br />

önüne alndnda, Ruth Miller’n çalmasnn<br />

büyük önem tadn düünüyorum.<br />

Prof. Dr. ükrü Haniolu da arka<br />

kapak yazsnda, “Bu kitap, hukuk reformunun<br />

teknik bir deiim ve taklidin<br />

ötesinde bir gelime ve dönüümün ürünü<br />

olduunu ortaya koyarak Osmanl-<br />

Türk modernlemesine ilikin yeni sorular<br />

sormamz da mümkün klmaktadr.”<br />

diyerek kitabn önemine iaret ediyor.<br />

Miller’n aratrmasnn sonucunda<br />

ortaya çkan u: 1839 Gülhane<br />

Hatt- Hümayunu’ndan Türk Ceza<br />

Kanunu’na hukukun sosyal balamndan<br />

koparld, sistemin somuttan<br />

uzaklatrld, hukukun merkezinin<br />

‘birey’den ‘devlet’e kayd… Ayrca<br />

‘suç’ kavram da büyük bir dönüüme<br />

uramtr: “Yirminci yüzyln ba<br />

ile birlikte suç, ahlâki bir kategori olmaktan<br />

ziyade siyasi bir kategori haline<br />

gelmitir. Hukuki korumaya en muhtaç<br />

olan soyut kavram artk ‘birey’, ‘Tanr’,<br />

hatta ‘toplum’ deil, ‘devlet’tir.”<br />

Kitab fevkalâde önemli klan,<br />

ceza hukuku meselesini kuatc bir<br />

biçimde ele alm olmas. Zira Joseph<br />

Schacht’n slam Hukukuna Giri’te<br />

dikkati çektii gibi, “slam’da genel<br />

ceza hukuku kavram yoktur. Suç ve<br />

cezai sorumluluk kavramlar pek az<br />

gelimitir.” Schacht, haetici sebepler<br />

konusunun ise mevcut olmadn,<br />

dahas “teebbüsi suç ortakl<br />

ve muvafakat nazariyesi”nden de söz<br />

edilemeyeceini bildirir; buna karlk,<br />

“ahsi intikam, hadd cezalar, ta’zir,<br />

zecrî ve önleyici tedbirler ayrm ile<br />

birlikte ceza nazariyesinin geni bir -<br />

kir çeitlilii arz ettiini” de eklemeyi<br />

ihmal etmez.<br />

Cumhuriyet dönemine gelinceye<br />

kadar ceza hukuku alannda, eriat hükümlerinin<br />

dnda herhangi bir kanunlatrmadan<br />

söz edilemedii biliniyor.<br />

Fkh hükümlerin bo brakt alanlarda<br />

çkarlan örfî kanunnamelerde de ‘er-i<br />

erif’e uygunluk gözetilmitir.<br />

FIKIHTAN FAZME NASIL GELND<br />

üphesiz asl problem, Cumhuriyet sonrasnda<br />

hukukun bütün alanlarndaki laikletirme<br />

giriimleriyle balyor. Miller,<br />

fkhtan faizme doru dönüümün<br />

anlamnn burada aranmas gerektiini<br />

söylüyor. Dolaysyla, Miller’n Cumhuriyet<br />

dönemine ilikin can alc sorusu u:<br />

Atatürk niçin Mussolini’nin ceza kanununu<br />

kabul etmitir Üstelik olduu gibi<br />

deil, demokratik özelliklerini brakp fa-<br />

izan özelliklerini alarak...<br />

Miller, Atatürk’ün ceza kanununu<br />

Türkiye Cumhuriyeti’nin ceza kanunu<br />

olarak hayata geçirdiinde “birçok<br />

ülkede siyasetçi ve ilim adamlarnn<br />

[…] faizmi ileri bir merhale olarak<br />

görüyor” olduklarn belirtiyor ve “onlarn<br />

Türkiye’deki mevkidalar[nn] da<br />

bu görüe katl[dklarn]” ifade ediyor.<br />

Miller’n kitabnn son iki bölümü (ki,<br />

bence en önemli bölümler) “mezkûr fa-<br />

ist kanunun kabul edilmesi” sürecini<br />

detayl olarak ele alyor.<br />

Evet, soru budur: Fkhtan faizme<br />

nasl gelindii!<br />

184 SAYFA<br />

352 SAYFA<br />

SÛFÎ <br />

-<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

PENDNAME<br />

<br />

<br />

-<br />

-<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

<br />

etkilesimyayinlari.com<br />

0212 551 32 25<br />

<br />

-<br />

<br />

-<br />

<br />

<br />

-<br />

<br />

<br />

-<br />

<br />

eseri…<br />

288 SAYFA<br />

<br />

<br />

-<br />

<br />

<br />

<br />

-<br />

<br />

<br />

<br />

416 SAYFA


KÝ TAP ZAMANI<br />

SÖYLE<br />

Sohbetle dile gelen<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Dergâh dergisinin orta sayfalarnda yaymlanan ve bir gelenek halini<br />

alan söyleiler, dört cilt halinde, Orta Sayfa Sohbetleri adyla kitaplat.<br />

Sohbetler yalnzca derginin 23 yllk serüvenine deil; sanat,<br />

edebiyat ve düünce dünyamzn yakn tarihine de k tutuyor.<br />

ORTA SAYFA SOHBETLER, HAZ.: M. HSAN KARA, DERGÂH YAYINLARI, 397 SAYFA, 17 TL<br />

S<br />

“<br />

CELÂL FEDA<br />

orumluluu büyük olan<br />

bazlardr.” gibi bir cümle<br />

geçiyor zihnimden. Lise<br />

yllarnda mantk derslerinde adna<br />

önerme denen böyle cümlelerle hepimiz<br />

karlamzdr. Basit cümle kalplaryla<br />

ifade edilen yarglardr bunlar. Bana<br />

nedense çekici gelir: “Sorumluluu büyük<br />

olan bazlardr” cümlesi de öyle geliyor<br />

imdi. Bu cümleden unu anlyorum:<br />

Her ay binlerce kitap çkyor. Onlarca<br />

dergi yaymlanyor. Milyonlarca<br />

yaz yazlyor. Bütün bunlarn oluturduu<br />

karmaa içinden deerli olan bulup<br />

çkarmak ve okurun önüne koymak,<br />

edebiyat ve düünce adna büyük bir sorumluluk<br />

üstlenmektir. Onlar bu sorumluluu<br />

üstlenmeseler edebiyat, düünce<br />

hayatmz karmaa içinde yok olur gider.<br />

Baya olan, deerli olana üstün gelir.<br />

Bu yüzden edebiyat, düünce ortammzda<br />

bazlarnn sorumluluu büyüktür.<br />

Ve bu sorumluluu büyük olan bazlar,<br />

nadiren takdir edilir. Öyle de olsa ilerini<br />

lâykyla yapmak isterler.<br />

DÜÜNCE, SANAT, EDEBYAT ÜRETMEK<br />

Ülkemiz edebiyat ortamnda bu türden<br />

bir sorumlulukla ilerini yürütenler elbette<br />

var. Çoklar hiçbir yaratc yan olmayan<br />

bir kötümserlikle Türkiye’nin bugünkü<br />

atmosferinden ikâyet edip duruyor.<br />

Anayasayd, Kürt meselesiydi,<br />

kutuplamayd derken, üzerimize<br />

bir kara gölge düürülüyor. 13. asrn<br />

Anadolu’sunu bir anlatabilsek bu insanlara,<br />

ite o zaman kaos neymi görecekler.<br />

O kaostan doan bahçelerdeki<br />

aaçlarn altnda oturuyoruz hâlâ. Bugün<br />

de küçüklü büyüklü sorunlarmz<br />

var ama gene ayn düzen iliyor. Düüncelerinin<br />

altnda oturup nefesleneceimiz<br />

kiilikler hiç de az deil. Bugünlerde<br />

bunu en iyi, dört cilt halinde yaymlanan<br />

Orta Sayfa Sohbetleri’nde görmek<br />

mümkün. Bu sohbetler, ainalarnn hemen<br />

anlad gibi, edebiyat, düünce,<br />

sanat hayatmzn müstesna dergisi<br />

Dergâh’n orta sayfa sohbetlerinden<br />

oluuyor. Her biri dört yüz sayfay<br />

bulan bu ciltlerden ikisi edebiyat, di-<br />

er ikisiyse sanat ve kültür üzerine. Bu<br />

sohbetleri okumaya balaynca aslolann<br />

ikâyet üretmek deil düünce, sanat,<br />

edebiyat üretmek olduunu bir kez<br />

daha anlyoruz. Bir de bu ‘kaos’a kar<br />

Kemal Tahir’in dilinden söylenebilecek<br />

u sözü: “Bizde çok adam bulunur.”<br />

1990’n Mart ayna gidelim. Dergâh<br />

dergisinin ilk says… Büyük âlim Ömer<br />

Faruk Akün Hoca’yla balyor orta sayfa<br />

sohbetleri. Balk öyle: “Türk edebiyat<br />

tarihi yazmak mümkün müdür..”<br />

Hoca, sol elinin iaret parman hafçe<br />

muhatabna doru kaldrm. Pul kadar<br />

bir fotoraf. Onun üstünde ne yazk<br />

ki bugün yukarda anlattmz ‘sansasyonel<br />

ikâyet kültürü’yle ilikilendirilebilecek,<br />

karakterden tip olmaya doru<br />

evrilmi bir ismin, smet Özel’in o günler<br />

için evk veren bir yazs: “Özgürlük<br />

çin iir”. Onun yannda, kendini 15<br />

Nisan 1921’de çkan Dergâh dergisiyle<br />

ilikilendiren bir sunu yazs: “(…) Eski<br />

Dergâh mecmuasnn uyandrd çar-<br />

mlar, ayn adl yeni bir dergi çkarrken<br />

bizi rahatsz etmiyor; hatta yerli, milli ve<br />

bamsz olma balamnda memnunluk<br />

bile uyandryor. Yine de bizim çkmz<br />

aradan geçen bunca yl da gözeterek<br />

yeni ve kendine has bir çktr.”<br />

Gerçekten de bu, ‘kendine has bir<br />

çk’tr. Yanklar, etkisi büyük olmutur.<br />

1990’l yllar boyunca birçok isim<br />

Dergâh’ta sahne almtr ilkin. Onda yaymlanan<br />

yazlarla, iirlerle, sohbetlerle<br />

kendini beslemitir. Dergâh, yorgunluklarn<br />

da srtna alarak ‘sorumluluu büyük<br />

olan bazlardr’ sav uyarnca bugüne<br />

dek yürüyüp gelmitir.<br />

SLAM BR HASSASYETN ZUHURU<br />

Dergâh dergisi o günden bugüne geçen<br />

23 ylda tam dört koca cilt dolusu orta<br />

sayfa sohbetine yer vermi. Bunlarn ço-<br />

unu yaymland ay okuyanlarn olduunu<br />

çevremden biliyorum. Birçounu<br />

ben de elim erdiince okumaya çaltm.<br />

Bugün bunlarn topluca elimizin<br />

altnda oluu bende bir sevinç uyandryor.<br />

Bu yüzden olsa gerek söyleileri<br />

derleme kitaptan deil de derginin ciltlerinden<br />

takip etmek istiyorum. Akün<br />

Hoca’yla balayan edebiyat söyleileri<br />

Metin Erksan’la sanata kayyor ikinci<br />

sayda. Orhan Okay, Selim leri derken,<br />

ressam Erol Akyava’tan Nabi Avc’ya,<br />

erif Mardin’e, Erol Özbilgen’e, Orhan<br />

aik Gökyay’a, Âk Ali Rza Ezgi’ye, Süleyman<br />

Uluda’a uzanyor ilk yln sohbetleri.<br />

Söyleilere yeniden göz atarken<br />

gözüm Dergâh’n dopdolu geçen bu ilk<br />

26<br />

Ömer Faruk Akün<br />

Erol Akyava<br />

erif Mardin<br />

Orhan aik Gökyay<br />

ylnn baka nice iirlerine, yazlarna taklmadan<br />

edemiyor. O yazlar, iirler ile<br />

bu söyleiler birbirine ne güzel elik etmi.<br />

1990’n Türkiye’sinin düünce, edebiyat<br />

atmosferinin irtifas göz dolduruyor.<br />

Ele alnan koca koca meseleler var.<br />

Türkiye’de slami bir hassasiyetin entelektüel<br />

anlamda zuhur ettii apaçk.<br />

Dergâh bunun bilinçli bir zuhur olmas<br />

için dertleniyor besbelli. Bu yüzden<br />

de bu derdi etik ve estetik bakmdan en<br />

üst seviyeden duyanlar burada toplanmak<br />

istiyor. Yazlar, incelemeler özenle<br />

seçilmi, yazlm. Sohbet konuklar<br />

da öyle. Her birinin o pul kadar resimleri,<br />

konuulanlarla büyüyor. Gerçekten<br />

olabilecek olan da budur. Bugün bu resimlerin<br />

kiminin sahibi çoktan Hakk’n<br />

rahmetine kavutu. Kimiyse gençlik yllarndan,<br />

orta yandan çkp her bakmdan<br />

olgunlat. Dergâh son yirmi yln<br />

Türkiye’sinde edebiyat, düünce, sanat<br />

ve hatta siyasette yaanan normallemelerin<br />

entelektüel açdan mimarlarndan<br />

biri oldu. Bunu derginin ciltlerinden<br />

takip ederek görmek mümkün. Muhakkak<br />

ki umulan daha fazlasdr. Öyle<br />

de olmalyd. Ancak sürekli oklara maruz<br />

braklan insanmzn içinden ‘bizde<br />

adam çoktur’ sözünü dorulayanlarn<br />

çkmas biraz zaman alacaktr.<br />

Orta Sayfa Sohbetleri’ni edebiyat, kültür<br />

ve sanat ciltlerinden okuyan okurun<br />

deneyimi kukusuz daha farkl düünceler,<br />

duygular uyandracaktr benim buraya<br />

kadar yazdklarmdan. lgili okur,<br />

sohbete mevzu hususlarda bilgiler edinecektir.<br />

Sohbetin yapld yllardan bugüne<br />

geçen zaman içinde her sohbet sahibini<br />

kendi tarihi içinde takip etmek<br />

mümkün olacaktr. Bu tek tek resimler<br />

sonra birleecektir. Kaosa kar renkli,<br />

küçük resimlerden oluan büyük bir resim<br />

çkacaktr. Nitekim balatt gelene-<br />

ine sahip çkarak bu sohbetleri kitaplatran<br />

Dergâh dergisi için de olan böyle bir<br />

eydir. Orta sayfa sohbetleri balarken<br />

kim derdi ki bugünlere erilsin ve böyle<br />

bir bakiye çksn ortaya. Ne kadar sevinilse<br />

azdr. Dilerim günün dergileri de<br />

gözlerini bugünün kaotik atmosferine<br />

deil de yirmi sene sonrasnn güzel yüzlü<br />

günlerine diksin. Az da olabilir o günler<br />

ama olsun, bir tek gün yetecektir. Ve<br />

Dergâh’n gayreti hatrlatsn hepimize:<br />

“Sorumluluu büyük olan bazlardr ve<br />

bizde adam çok bulunur.”


KÝ TAP ZAMANI<br />

ÖYKÜ<br />

amatac öyküler ve eletiriler<br />

amatac Suçlular ve Daha Fazlas, dünyaca ünlü 11 kurmaca ustasndan<br />

on öykü ve bir çizgi hikâyeyi bir araya getiriyor. Aile kurumundan tüketim<br />

çlgnlna, iletiim teknolojilerinden reklamlarn esir ald hayatlara<br />

kadar farkl konularla ilgili ironik öyküler var kitapta.<br />

AMATACI SUÇLULAR VE DAHA FAZLASI, KOLEKTF, ÇEV.: SEVNÇ KAYIR, THAK YAYINLARI, 208 SAYFA, 20 TL<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

G<br />

MEHMED<br />

MEHMEDOLU<br />

ünümüz öykücülüünün<br />

Bat’daki güçlü temsilcileri<br />

Türkçede ikinci kez bir araya<br />

geliyor. Daha önce Amerika’nn Yank<br />

Çocuklar adl seçkiyle Türk okurunun<br />

karsna çkan Amerikal öykücüler,<br />

iletiim teknolojileri ve tüketim çlgnlnn<br />

arasnda skm bir kua-<br />

n örneklerini sunuyordu bize. O kitapta<br />

yer alan öykülerde varl hissedilen<br />

travmatik ve hüzünlü ses bir ku-<br />

an temel yönelimlerini daha iyi anlamamza<br />

imkân tanrken, yaknlarda<br />

yaymlanan baka bir derleme, nerdeyse<br />

ayn kaynaktan beslenen baka<br />

bir kuaa çekiyor dikkatimizi. Tom<br />

Thompson ve Eli Horowitz’in derledii<br />

amatac Suçlular ve Daha Fazlas,<br />

dünyaca ünlü 11 kurmaca ustasndan<br />

on öykü ve bir çizgi hikâye sunuyor.<br />

Ancak bu kez Amerika’nn Yank<br />

Çocuklar’nda karlatmz türden<br />

travmatik bir sese rastlamyoruz. Aksine,<br />

bu sesle alay eden, yer yer fantastik,<br />

hüzünden ziyade çlgnla<br />

odaklanm öykülerle kar karyayz.<br />

Aile kurumundan tüketim çlgnlna,<br />

iletiim teknolojilerinin körletirdii<br />

baklardan reklamlarn esir ald<br />

hayatlara dein günümüz dünyasna<br />

ait hemen hemen her önemli husus<br />

birbirinden ilginç ve ironik öykülerle<br />

dile geliyor. Fantastiin dünyasna<br />

geçi çou yerde ironiyle dengelenirken,<br />

beliren ara bölgede günümüze<br />

yönelik çok iddetli bir eletiriye de<br />

rastlyoruz.<br />

Nick Hornby Jonathan Safran Foer Neil Gaiman<br />

28<br />

HORNBY’DEN BR FUTBOL ÖYKÜSÜ<br />

amatac Suçlular ve Daha Fazlas’nda<br />

yer alan öykücüler arasnda Nick<br />

Hornby, Jonathan Safran Foer, Neil<br />

Gaiman gibi günümüzün önemli yazarlar<br />

bulunuyor. Kitapta yer alan<br />

öykülerin temel özellii, kimi önemli<br />

meselelere çounlukla çocuklarn<br />

dünyasndan baklm olmas. Örne-<br />

in, Nick Hornby’in belki de bugüne<br />

kadar yazlm en iyi futbol öyküsü<br />

olan “Küçük Ülke”si tastamam<br />

böyle. ki devlet arasnda skm bir<br />

futbol sahas büyüklüündeki ülkede<br />

yaayan bir çocuun gözünden anlatlan<br />

öykü, esiz güzellikte. Küçücük<br />

ülkenin milli futbol takm, kom-<br />

u ülkelerin futbol takmlaryla yapt-<br />

maçlar bazen 30-0 gibi tarihî farklarla<br />

kaybetmektedir. Minik ülkenin<br />

hali içler acsdr. Ama öykünün kahraman<br />

küçük çocuun verdii taktikle<br />

ülkenin milli takm tarihinde ilk<br />

kez 12-0 yenilir. Milli takm oyuncular<br />

tarihlerinde ilk kez bu kadar az<br />

gol yemenin erene maçn sonunda<br />

zafer turu atar. Keza Jon Scieszka’nn<br />

“Her Biri Ayr Satlr” öyküsü de<br />

benzer güzellikte. Tpk dier öykülerde<br />

olduu gibi, bu öykünün kahramanlar<br />

da çocuklar. ki çocuun<br />

arasndaki diyaloglar tamamen reklam<br />

cümleleri veya kimi klie ifadelerle<br />

kurulmu. ki çocuk durmadan<br />

sohbet eder ama gerçekte hiçbir ey<br />

konumamaktadrlar. Daha dorusu,<br />

sarf ettikleri cümlelerin tamam reklamlardan<br />

alnmadr. Örnein, öykünün<br />

kahraman kz, küçük çocu-<br />

a “Rahatlamay nasl tarif edersin”<br />

diye sorar. Cevap reklam dünyasndan<br />

verilmitir: “Bir tane alana ikincisi<br />

bedava!” Baka bir yerde, öykünün<br />

kahramann bir markette görürüz.<br />

Çocuk marketten su deil, “hayatn<br />

gerçek tadn” almtr. Tamamen<br />

reklamlarn dünyasna hapsedilmi,<br />

tüketim çann dinamikleriyle<br />

beslenen bir kuan eletirisi ancak<br />

bu kadar etkili bir ekilde yazlabilirdi.<br />

Üstelik bu öykü sadece günümüz<br />

tüketim toplumuna deil, Amerikan<br />

tarihine de iddetli eletirileriyle<br />

tonunu bir kat daha koyultuyor.<br />

Her bir öyküsü renkli resimlerle<br />

desteklenen amatac Suçlular ve<br />

Daha Fazlas, günümüz dünyasna çok<br />

keskin bir eletiri içeriyor. Çou öykünün<br />

kahraman çocuklar ama eletirilerin<br />

muhatab yetikinler. Çocuklu-<br />

un dünyasndaki amata ve nee kadar,<br />

büyüklerin dünyasna dair keskin<br />

bir öfkenin izlerini bulmak da<br />

mümkün kitapta. Bunun en iyi örneini<br />

Clement Freud’un “Grimble”<br />

adl öyküsünde görürüyoruz. 11 ya-<br />

ndaki Grimble adl küçük çocuun<br />

bandan geçen öyküde, oldukça tuhaf<br />

bir anne-baba üzerinden normal<br />

anne-babalara eletirilerle karlayoruz.<br />

Peru’ya seyahate giden anne<br />

ile baba, Gribmle’a birtakm notlar ve<br />

ksa mesajlarla göz kulak olmaya çal-<br />

rlar. Gribmle’n att her adm hesaplarlar<br />

ama uzakta, bir gezidedirler.<br />

Yer yer fantastik eriler çizen bu<br />

öykünün yannda, günümüz Amerikan<br />

edebiyatnn önemli yazarlarndan<br />

Jonathan Safran Foer’n “Altnc<br />

Bölge” adl öyküsüne de deinmek<br />

gerekiyor. New York’tan yava yava<br />

koparak Antarktika’ya kadar sürüklenen<br />

Altnc Bölge’nin hikâyesinin anlatld<br />

öykü, fantastik öeler ve keskin<br />

eletiriler içeriyor.<br />

YARIM ÖYKÜYÜ OKUR TAMAMLASIN<br />

Sadece yukarda sözü edilen etkileyici<br />

öyküler yok kitapta. amatac<br />

Suçlular ve Daha Fazlas’nda, ar<br />

kaygl Farf’n, canavarlardan kaçan<br />

James’in, Domuzburun ve çetesinin,<br />

Seymur’un Son Dilei’nin, dünyann<br />

en ilginç Epikür masasnn, sokakta<br />

bulduu bir cep telefonunda<br />

iittii garip bir ses sayesinde yardma<br />

muhtaç köpeklerin imdadna ko-<br />

an Martin Alanzo’nun öykülerini de<br />

anmalyz. Bütün bunlarn yan sra<br />

amatac Suçlular ve Daha Fazlas’nda<br />

bir de çizgi hikâye bulunuyor. “Ka-<br />

kl E ve Gergin-3 Mor Yamaclara<br />

Kar” adl çizgi öykü, bildik çizgi<br />

öykü kalplarnn ötesine geçerek<br />

türün kendisini de tartmaya açyor<br />

kanmca. Son olarak, kitabn derleyenleri<br />

kitapta yarm bir öykü brakarak<br />

okuyucunun da bu kitap krine<br />

dâhil olmasn salam. “Bitiremediimiz<br />

Hikâye” adl yarm öykü,<br />

okuruna belirli bir yere kadar elik ettikten<br />

sonra devamn yazma görevini<br />

onlara brakyor. O zamana kadar<br />

amatac suçlular, dost canls olmayan<br />

su kabarcklarn, kayp bir ülkeyi,<br />

sahipsiz cep telefonlarn, gökyüzünden<br />

gelen yaratklar, Peru’da kaybolan<br />

ebeveynleri, Laf Farf adl bir adamn<br />

hikâyesini sindirmi okurlar, ister<br />

istemez bu yarm öyküyü tamamlamak<br />

zorunda kalacak. Biraz korku,<br />

biraz da amatayla ister istemez.<br />

thaki Yaynlar’nn özenli bir<br />

baskyla okura sunduu amatac<br />

Suçlular ve Daha Fazlas hem günümüz<br />

Amerikan edebiyatnda öykünün<br />

yerini anlamak için bir baucu<br />

kitab hem de tüketim toplumunun<br />

yetkin bir eletirisi.


KÝ TAP ZAMANI<br />

ROMAN<br />

Genç Balzac’n <strong>roman</strong><br />

Balzac’n snrl bir mekân ve az sayda karakterle hayal ve gerçei<br />

kaynatrd <strong>roman</strong> Séraphite, yazlmasndan neredeyse iki asr<br />

sonra smet Birkan’n çevirisiyle Türkçede. Kitap, Balzac’n bayapt<br />

nsanlk Komedyas’na giden yolun balangc niteliinde.<br />

SÉRAPHITA, HONORÉ DE BALZAC, ÇEV.: SMET BRKAN, JAGUAR KTAP, 200 SAYFA, 15 TL<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Ö<br />

SA DARAKCI<br />

nce mâlumu ilamla balayalm:<br />

Balzac daha on dört<br />

yanda rade Üzerine’yi yazm,<br />

ardndan kendini yazya adamaya<br />

karar vermitir. Baarszl tadar, ylgnla<br />

kaplr, türlü ilere bular ama<br />

kararldr, kendine verdii sözü tutacak;<br />

Napolyon’un klçla balad ii tamamlayacak,<br />

sanatyla dünyay fethedecektir.<br />

Stefan Zweig, Üç Büyük Usta’da<br />

bunu çocuun bir kahraman gördüünde<br />

onun gibi olmak istemesine balar ve<br />

Balzac’n basit bir mareal asasnn deil,<br />

imparatorluk tacnn peinde olduunu<br />

yazar. lk ciddi baarsn Tlsml Deri’yle<br />

elde eder yazar, Séraphita’yla bu baarsn<br />

perçinler. Bu, 1842’de yaymlayaca<br />

nsanlk Komedyas’nn dibacesidir.<br />

nsanlk Komedyas’na –bu eksik kalm<br />

görkemli yapta- giden yolun balangcn<br />

tekil eden Séraphita, yazlmasndan<br />

neredeyse iki asr sonra smet Birkan’n<br />

özenli çevirisiyle raardaki yerini ald.<br />

Romann odak noktasnda meleksi<br />

bir varlk, kendisini seven Minna’ya<br />

güçlü ve gözüpek bir erkek, Wilfrid’e<br />

narin bir genç bir kz olarak görünen<br />

Séraphita/Séraphitus yer alr. Séraphita,<br />

küçük yata anne ve babasn kaybetmi,<br />

tek satr bile okumam, Norveç -<br />

yordlarndan dar çkmamtr. Ama<br />

çok ey görmü, çok ey yaamtr. atosunda<br />

münzevi bir yaam sürmektedir.<br />

Roman boyunca çiçek imgesiyle anlatlan<br />

Séraphita, mucizevi yönleriyle,<br />

Cemil Meriç’in de söyledii gibi, nsanlk<br />

Komedyas’ndaki melek imajnn temelidir.<br />

BR DÜÜNCE ROMANI<br />

Romanda eylemden ziyade derin dü-<br />

ünce halinin egemen olduu görülüyor,<br />

öyle ki <strong>roman</strong> okuduunuzu<br />

unutturacak denli bir üslup ön planda.<br />

Köyün papaz Becker’n uzun monologlarnda<br />

neler konu edilmiyor ki:<br />

Tanr’nn ispat, maddenin mi ruhun<br />

mu kalc olduu meselesi, sevginin altnda<br />

yatan bencillik, duann mahiyeti,<br />

kadere rza ve daha pek çok konu iirsel<br />

anlatmla, çou zaman da salam<br />

bir mantk örgüsüyle ileniyor. Kimi<br />

zaman Hristiyan sembolizmiyle de<br />

ksmen ters dümeyi göze alyor Balzac.<br />

Hristiyan mistii Swedenborg’un<br />

bir melein kanatlarnda göe yükseliini<br />

anlatrken görsel olarak zihinlere<br />

kaznan kanatl melek imajnn<br />

yanllna itiraz edercesine kanatlarn<br />

sembolik olduuna deiniyor.<br />

29<br />

Daha da önemlisi, göe çekilme hadisesi<br />

çarmha gerilen sa düüncesinin<br />

karsnda konumlandrlyor gibidir.<br />

Hristiyan düüncesinin resmigeçit<br />

yapt satrlarda inançlardaki ortak noktalara<br />

yaplan vurgular dikkat çekici. Örnein,<br />

“nsan gücünü Tanry ölçmekte<br />

kullanmaya kalkmadan önce kendi<br />

hakknda hâlen olduundan daha bilgili<br />

olmas gerekmez mi” vurgusu, Müslüman<br />

muhayyilesinde “Kendini bilen<br />

Rabbini bilir”e denk dümüyor mu<br />

GÖZÜ GÖE ÇEVRL<br />

Romann anakri, “Pek az kii seçim yapabiliyor.<br />

Kalmak veya gitmek, çamur<br />

veya gökler.” ikileminde sakl gibi görünüyor.<br />

Yeryüzündeki insann derin trajedisi<br />

burada ortaya çkyor. Romann<br />

skça göklere vurgu yapmas bir bakma<br />

ilahi bir çar. Nitekim o meleksi varlk,<br />

dünyann kirine, pasna, çamuruna<br />

srt dönmütür; “teni oruçla, sahte sözü<br />

sükûtla, bilgiyi alçakgönüllülükle, kibri<br />

hayrseverlikle yenen, haracn zdrapla<br />

ödeyen” kahramann baklar göe çevrilidir.<br />

Kendisine hayranlk ve akla bal<br />

olan Minna ve Wilfrid’in, onu yeryüzünde<br />

tutmak istemelerine, dünyann serveti,<br />

türlü güzellikleri adeta ayaklarna serilmesine<br />

ramen tutkuyla bal oldu-<br />

u yerdedir gözü. Zaten “tüm dünyevi<br />

sevinçlerin ardndan kayg ve korkular,<br />

memnuniyetsizlikler” gelmez mi<br />

Balzac bu <strong>roman</strong>da snrl bir mekân<br />

ve az saydaki karakterinde hayalle gerçei<br />

kaynatrarak adeta dünyann peçesini<br />

syrmakta, hakikati tüm çplaklyla<br />

yüzümüze haykrmaktadr. Öldürücü<br />

darbe ise en sona saklanmtr:<br />

Göe yükseliten sonra gerçek -<br />

n aydnlnda krallarn, savaçlarn,<br />

büyüklerin zenginlik ve debdebesi, paçavradan<br />

baka bir ey deildir. Ani bir<br />

hareketle giysilerinin önünü açarlar. Bu<br />

ihtiamn altnda görünen bir deri bir<br />

kemikten ibaret, kurtlar tarafndan kemirilmi,<br />

çürümü, kokumu, irenç<br />

hastalklara tutulmu vücutlardan baka<br />

bir ey deildir.<br />

Naturalistler ve 19. yüzyln ikinci<br />

yarsndaki realistler ‘çürüyüün<br />

yakamozu’nu yanstmlard. Öyle<br />

anlalyor ki, realizmin kurucularndan<br />

Balzac baklar ilahi olana çevirmi,<br />

çürümenin içindeki umudu göstermitir<br />

Séraphita ile. Yoksa “Onun<br />

gönlünde dünyada kaybettiklerinizle<br />

kyaslanmayacak kadar büyük servetler<br />

bulacaksnz.” cümlesi baka<br />

nasl anlalabilir ki


KÝ TAP ZAMANI<br />

EHR<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

stanbul bu hale nasl geldi<br />

Murat Gül, Modern stanbul’un Douu adl çalmasnda bir dönemin<br />

saltanat ehrinin ihmal edili ve ykl öyküsünü anlatyor.<br />

Kitapta Cumhuriyet dönemiyle balayan, stanbul’da Osmanl’ya ait<br />

izleri silmeye yönelik politikalarn çarpc örnekleri var.<br />

MODERN STANBUL’UN DOUU, MURAT GÜL, SEL YAYINCILIK, 288 SAYFA, 20 TL<br />

S<br />

ALÂATTN KARACA<br />

ezai Karakoç, bir iirinde<br />

“Mimar Bat’dayd ev oraya<br />

gidecekti.” der. Aslnda bu dize, ehir<br />

mimarimize egemen olan, Bat’y<br />

model alma düüncesini de özetlemekte.<br />

Her ey gibi stanbul da nasibini ald<br />

‘modern kent’ frtnasndan. Tabii bunda,<br />

Murat Gül’ün de Modern stanbul’un<br />

Douu adl kitabnda belirttii üzere,<br />

Tanzimat sonrasnda yaanan ekonomik<br />

krizlerin, askerî yenilgilerin, özellikle<br />

Krm, Osmanl-Rus ve Balkan Savalar<br />

sonras yaanan büyük göçler sonucunda<br />

stanbul nüfusunun hzla artmasnn<br />

da önemli pay var. te bu sorunlar<br />

nedeniyle stanbul, dar ve çkmaz sokaklar,<br />

ulam güçlükleri, ahap ve harabeye<br />

dönmü evleri, altyap, kanalizasyon<br />

gibi eksiklikleriyle 19. yüzyla büyük<br />

sorunlarla girmitir. Bu klasik Osmanl<br />

ehri daha sonra sorunlaryla ba<br />

baa braklm, kaderine terk edilmi,<br />

Batllama hareketleriyle yava yava<br />

tarihî dokusunu yitirmeye balamtr.<br />

Dersaadet’e “küenmi bir Avrupa ak-<br />

am” dadanmtr artk. Bu güçlü ‘yeni,<br />

modern kent’ frtnas Osmanl’nn slami<br />

mimari stilinin son izlerini de söküp<br />

att, atyor stanbul’dan, üstelik yerine<br />

özgün bir yap da koyamyor.<br />

EHRDEK BÜYÜK DEM<br />

Murat Gül, Modern stanbul’un Douu’nda<br />

ite bunu; stanbul’un, daha dorusu bu<br />

“mümin ve mütevekkil” Osmanl ehrinin<br />

Tanzimat yllarndan balayarak erken<br />

Cumhuriyet, Milli ef ve Demokrat<br />

Parti dönemlerindeki o büyük deiimini,<br />

dönüümünü, ‘modernizasyon’unu<br />

-aslnda buna modernizasyon demek<br />

de pek mümkün deil- konu edinmi.<br />

Evet, kitab okuduumuzda ve bugünkü<br />

stanbul’a baktmzda, bunun bir<br />

‘modernizasyon’ ve ‘yeniden dou’ olmadn<br />

rahatlkla söyleyebiliriz. Çünkü<br />

yaplan bütün plan ve uygulamalara<br />

ramen, mimari yap ve üslup itibar<br />

ile yklm, reddedilmi, ne Osmanl<br />

ne de Avrupal olabilmi ‘melez’ bir<br />

kenttir artk stanbul. Murat Gül, kitabn<br />

“Klasik stanbul’un Sonu” bölümünde,<br />

stanbul’un fetihten sonra bir Müslüman<br />

Osmanl ehrine dönütürüldüünü ancak<br />

19. yüzyla girerken çöküe kout biçimde<br />

ehrin de büyük sorunlarla karlatn,<br />

yava yava ykldn, önlemlerin<br />

yetersizliini ortaya koyuyor.<br />

FOTORAF: ZAMAN, SELMAN ETÜRKLER<br />

CUMHURYET DÖNEMNDE STANBUL<br />

Kitabn ana konusu, Cumhuriyet’ten<br />

sonra stanbul’un yaad büyük dei-<br />

im; aslnda buna ehrin ihmal edilmilii,<br />

çaresizlii, ykl demek daha doru<br />

çünkü yazarn saptamalar bu yönde.<br />

Kukusuz stanbul’a vurulan en<br />

büyük darbe, Cumhuriyet’ten sonra,<br />

Ankara’nn adeta ona alternatif olarak<br />

öne çkarlmas ve bakent ilan edilmesidir.<br />

Kemalist rejim, kendinden önceki<br />

‘slah etme’ye, yani Osmanl’y yeniden<br />

canlandrmaya dayal reform anlayn<br />

bir kenara iterek Osmanl’ya ve slam<br />

medeniyetine özgü tüm yap ve kurumlarn<br />

izlerini dahi silmeyi amaçlayan bir<br />

ret politikas takip etti. Çünkü yazarn<br />

da kaydettii üzere, “Rejim, geleneksel<br />

slami kurumlara dayanan mevcut<br />

toplumsal düzeni ülkenin geri kalmlnn<br />

ba müsebbibi olarak görüyordu.”<br />

(s. 97) Bu, elbette bütün devrimci<br />

rejimlerde görüldüü üzere, ehirlerdeki<br />

mimari yapy ve tasarmlar da derinden<br />

etkilemitir. Çünkü “Kemalist rejim<br />

de mimariyi ve kent tasarmn kültürel<br />

modernlemenin en önemli görsel belirteci”<br />

saydndan Osmanl’y ve slam<br />

medeniyetini simgeleyen stanbul, rejimin<br />

bu tavrndan nasibini “ihmal ve ykm”<br />

olarak almtr. Sonuçta Ankara,<br />

stanbul’a kar, modern kentlere özgü<br />

yaplaryla laik Kemalist rejimin simgesel<br />

kenti olarak ina edilirken, hilafetin<br />

ve saltanatn merkezi stanbul, Gül’ün<br />

de isabetle kaydettii üzere, kaderine<br />

terk edilip bir ihmal politikasna maruz<br />

braklr. O nedenle Murat Gül, kitabnn<br />

Cumhuriyet sonrasndaki stanbul<br />

(1923-1933) bölümüne “hmal Edilen<br />

ehir” baln koymu.<br />

Yazar, Kemalist rejimin ehirden/ehirlerden<br />

slami ve Osmanl’ya ait gürleri<br />

silmeye yönelik politikasna; “1927’de<br />

Osmanl turalarnn ve nianlarnn bütün<br />

resmî ve kamu kurumlarndan çkarlmasn<br />

emreden bir kanun”u, Sultanahmet<br />

Camii’nin bir sanat galerisine<br />

çevrilmesi önerisini, Ayasofya’nn müzeye<br />

dönütürülmesini, Osmanl sultanlarnn<br />

ansn yaatan sokak adlarnn<br />

deitirilmesini örnek veriyor ki, bunlar<br />

elbette yeni rejimin stanbul’a bak-<br />

n gösteren çarpc uygulamalardr. Bu<br />

balamda kitaptaki, “1931’den sonra<br />

Kemalist rejim yeni binalarda Osmanl<br />

formlarnn kullanlmasn topyekûn<br />

reddetti.” (s. 103) cümlesinin alt çizilmeli.<br />

Gül, kitabnda Cumhuriyet’in bu<br />

konudaki asl amacnn “geleneksel Osmanl<br />

kültürünün bir geri kalmlk simgesi<br />

eklinde sunulup itibarszlatrlmas”<br />

olduunu ileri sürüyor. Eserden<br />

örendiimize göre, bu politika dorultusunda<br />

stanbul’da 1940’lara kadar neredeyse<br />

hiçbir büyük kamu binas ina<br />

edilmemi; buna karlk Ankara, “modern<br />

binalar, geni bulvarlar, parklar<br />

ve en önemlisi minaresiz siluetiyle” yeni<br />

laik ulus devletin kenti olarak ina edilmitir.<br />

Kukusuz bu, ehirler üzerinden<br />

bir medeniyet çatmasdr.<br />

‘KEMALST LKELER IIINDA’ MMAR<br />

Murat Gül, erken Cumhuriyet döneminde<br />

stanbul’a kar alnan ‘ihmal’ arlkl<br />

olumsuz tavr örneklerle ortaya koyduktan<br />

sonra, 1933-50 arasnda ehrin<br />

“Kemalist ilkeler nda” yeniden<br />

ina edilme giriimleri üzerinde duruyor<br />

ve bu çerçevede 1933’te uluslararas<br />

bir imar plan yarmas düzenlendiinden<br />

söz ediyor. Yarmaya katlan gerek<br />

Le Corbusier’nin gerekse Henri Prost’un<br />

sözlerinden, bu dönemde de rejimin<br />

stanbul’a nasl bakt anlalmaktadr.<br />

Le Corbusier ve Hermann Ehlgötz gibi<br />

mimarlarn projeleri stanbul’un tarihî<br />

dokusunu korumay amaçladndan kabul<br />

görmez. Nitekim Le Corbusier’nin<br />

bir röportajda söyledii, “Eer hayatmn<br />

en büyük gaf ve en büyük taktik hatas<br />

Atatürk’e yazdm mektup olmasa<br />

idi, bugün büyük rakibim Prost yerine<br />

güzel stanbul ehrinin imar ile ben<br />

uraacaktm. Bu mektupta, inklâp yapm<br />

bir milletin en büyük inklâpçsna<br />

stanbul’u eski haliyle asrlarn tozu topra<br />

ile brakmasn tavsiye ediyordum.”<br />

(s. 122) cümleleri, mimarn neden tercih<br />

edilmediini de açklar. Buna karlk,<br />

kabul gören Prost’un projesinin ise ehirdeki<br />

Greko-Romen mirasn korunmasn<br />

içerdii dikkat çekmektedir.<br />

Özetle, stanbul 1950’lere büyük bir<br />

çekimenin kurban olarak girer. Demokrat<br />

Parti iktidara gelince Adnan<br />

Menderes, büyük bir hevesle stanbul’un<br />

yeniden inas için kollar svar. Ancak<br />

onun çabalar da kanla biten bir iktidar<br />

kavgasna kurban edilir. Bu dönemde<br />

de stanbul’un tarihî dokusu bozulur<br />

ve ehr-i stanbul bu kez Yassada’da<br />

bir babakann idam edilmesine bahane<br />

olarak öne sürülür.<br />

Ksaca Murat Gül, saltanat ehrimizin,<br />

medeniyetimizin ihmal edili ve ykl<br />

öyküsünü anlatyor kitabnda.<br />

30


KÝ TAP ZAMANI<br />

TARH<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Osmanl ve Avrupa: Hayranlk ve çatma<br />

Fransz tarihçi Jean-François Solnon, dilimize Sark ve<br />

stanbulin adyla çevrilen ödüllü kitabnda Osmanl<br />

mparatorluu ile Avrupa arasndaki sava ve çatmalarn<br />

ötesine, kültürel alveri ve etkileimlere yakndan bakyor.<br />

SARIK VE STANBULN, JEAN-FRANÇOIS SOLNON, ÇEV.: AL BERKTAY, DOAN KTAP, 596 SAYFA, 33 TL<br />

S<br />

AYE BAAK<br />

avalar ve kartlklar<br />

anlatlarnn merkezine<br />

yerletiren tarihçiler,<br />

hiç durmadan çatan<br />

ezeli dümanlarn öykülerini yazarlar.<br />

Bu yüzdendir ki, insanlk tarihinin<br />

önemli bir bölümü, fetihten fethe<br />

koan komutanlarn bitmek bilmeyen<br />

kanl muharebelerinden ibaret görünür.<br />

Böyle bir tarihin okuyucusu için<br />

dümanlarn asla yan yana gelmedi-<br />

ine, uzlamaya kesinlikle yer olmadna<br />

inanmak kaçnlmazdr. Tarihçi<br />

Jean-François Solnon, farkl bir yoldan<br />

yürümeyi seçenlerden… Tarihsel<br />

olgulara çatmac bir tarih anlay-<br />

yerine uzlamac bir algyla yaklayor.<br />

Dilimizde yeni yaymlanan Sark<br />

ve stanbulin adl kitabnda, Osmanl<br />

mparatorluu ile Avrupa arasndaki<br />

sava ve çatmalarn ötesine, kültürel<br />

alveri ve etkileimlere yakndan<br />

bakyor. Okuyucuya, tarih aslnda<br />

hiç bildiiniz gibi deil, diyor.<br />

Sultan Selim<br />

31<br />

I. Abdülmecid<br />

OSMANLI-AVRUPA LKLERNN DER YÜZÜ<br />

Tarihçiler milletlerin, devletlerin, kültürlerin<br />

geçmiini yazmak için farkl<br />

kaynaklar, yöntemler, okuma biçimleri<br />

kullanrlar. Bak açlar ve vurgularyla<br />

yeni boyutlar kazandrdklar tarihsel<br />

olaylarn kimi yanlarn da yine<br />

ayn ekilde görünmez klabilirler. Tarihyazmnn<br />

en sk dütüü tuzak, siyah<br />

ve beyazlara hapsolmaktr. Kimi<br />

tarihçilerin kartlklardan ibaret gördüü<br />

olgular bir de ideolojik çarklarn<br />

dilileri arasnda öütüldüünde, “tarihsel<br />

gerçek” bütünüyle farkl suretlere<br />

bürünebilir. Oysa insanlk tarihi,<br />

kanl savalardan ve anl zaferlerden<br />

çok daha fazlasdr.<br />

Jean-François Solnon kitabnda<br />

Osmanl-Avrupa ilikilerinin savalardan<br />

öte tarafna bakyor. Osmanl<br />

ile Avrupa arasndaki etkileimin<br />

derin ve çok yönlü geçmiini anlama<br />

saikiyle yola çkan tarihçi, bireylere,<br />

bireyüstü toplumsal yaplara,<br />

birbirine çok uzakm gibi alglansa<br />

da aslnda yüzlerce yldr iç içe geçmi<br />

yaantlara odaklanyor; ekonomik,<br />

kültürel, dinî, sanatsal ilikilerin<br />

köklerine iniyor. Osmanl’nn Batllamasn<br />

“yal Müslümanlarn saryla<br />

genç kuaklarn istanbulininin<br />

[1] ” bulumas metaforuyla açklarken,<br />

geleneklerin ve yeniliklerin iç<br />

içe geçi öyküsünü anlatyor.<br />

Yükseliinden çöküüne Osmanl’nn<br />

Bat dünyas ile girdii ilikileri<br />

inceleyen Solnon, erken tarihlerden<br />

balayan, ‘öteki’ne duyulan korku ve<br />

merak, iki dünyann karlamasndan<br />

doan nefret ve hayranlk ekseninde<br />

ele alm. Osmanl’nn Hristiyanl-<br />

a ve Hristiyan dünyaya kar yürüttüü<br />

fütuhat siyasetinin ve Avrupa’nn<br />

Türklere duyduu nefretin, önce yava<br />

yava sonra hzlanarak yerini baka<br />

eylere brakmasn kitabn sayfalarnda<br />

ilginç anekdotlar eliinde takip<br />

edebiliyorsunuz. Osmanl-Avrupa<br />

ilikilerinin kâh uyuarak kâh didierek<br />

gelien çizgisine yakndan bakld-<br />

nda ezberleri bozacak pek çok konu<br />

çkaca aikâr. Baz Avrupa devletlerinin<br />

“eytanla” ticaret yapmay kabul<br />

etmesi; stanbul’un fethinin üzerinden<br />

daha bir yl geçmeden Venediklilerin<br />

muzaffer sultanla bir ticaret anlamasna<br />

gitmesi, Fransa Kral’nn arlken’e<br />

kar koyabilmek için padiahla ittifak<br />

yapmas ticaret ruhu ve reel politikle<br />

açklanabilir. Fakat Hristiyan dünyas<br />

bundan çok daha fazlasn yapar.<br />

Osmanl’nn günlük hayatn, ev ya-<br />

amn merak eder, kimi geleneklerini<br />

Avrupa’ya ithal eder, alla turca elenceler<br />

düzenler, hatta Osmanl usulü giyinmek<br />

modaya dönüür.<br />

Hikâyenin Osmanl tarafn da detaylaryla<br />

anlatan Solnon’un sözleriyle<br />

devam edelim: “Ölümüne mücadelenin<br />

yerini çounlukla geçici,<br />

mulâk, bazen ancak gönülsüzce<br />

desteklenen bir birlikte yaama ald.<br />

Yine de Osmanl seçkinleri XIX. yüzylda<br />

Avrupa’nn reçetelerini benimseseler<br />

bile ne sömürgeletirilmeye<br />

maruz kaldlar ne de sömürgeci oldular.<br />

Edilgen bir Batclk içine dümekten<br />

de sakndlar. Oryantalizm<br />

tutkunu olan ve sözde ‘otantik’ bir<br />

Türkiye’nin yok olmasna hayanan<br />

Avrupal seyyahlar kusura bakmasnlar<br />

ama balatlan reformlarda<br />

kör bir taklitçilikten eser bile yoktu,<br />

tam tersine, önemli bir iddia söz konusuydu:<br />

Batlla bir Türk stili kazandrmak<br />

ve Türk damgas vurmak.<br />

Redingot ve cilal kunduradan olu-<br />

an ‘reform kyafeti’ni benimseyen<br />

Osmanl memuru, Bat’nn tüm de-<br />

erlerine intisap etmemiti. Buharl<br />

gemi ve tramvay kullanrken geçmi-<br />

ini inkâr etmemiti.”<br />

Solnon tarihin farkl dönemlerindeki<br />

deiik tasavvurlarn, aidiyet<br />

duygularnn izini sürmü. Böylelikle<br />

resmî tarihlerin maharetli ellerinden<br />

çkma anlatlarn tahtn sallamay<br />

baaryor. Yazar bunu yaparken savalarn,<br />

çatmann, karlkl önyarg<br />

ve korkunun tüm ilikilerin çatsn<br />

oluturduu gerçeini de göz ard etmemi.<br />

Aksine, kitabn bandan sonuna<br />

çatmann ne kadar derine sirayet<br />

ettiini ve aslnda ötekine duyulan<br />

merakta yönlendirici olduunu net bir<br />

biçimde ortaya koymu. Ve bu iki zt<br />

dünyann neredeyse farkna bile varlmadan<br />

içe içe geçtiini, birbirini zenginletirdiini<br />

anlatm.<br />

TARH SÜRPRZLERLE DOLUDUR<br />

Jean-François Solnon’un kitabndaki<br />

iki baarsndan ilki, modernizmin<br />

kurgulanm tarih algsnn dnda<br />

kalabilmesi. Yazar görmezden gelinen,<br />

yok saylan kavramlarn, etkileim<br />

ve iliki biçimlerinin uzun geçmiini<br />

çarpc örneklerle ortaya koyuyor.<br />

Böylece 14. yüzyldan balayarak<br />

20. yüzyla kadar gelen süreçte Osmanl<br />

Devleti’nde toplumsal yaantnn<br />

ve ehir hayatnn ne derece sostike<br />

olduunu, Bat ile ilikilerin derinliini<br />

ve çok boyutluluunu görebiliyoruz.<br />

Bu durum, meseleleri yakndan bilen<br />

bir tarihçi için artc olmayabilir<br />

ama ortalama okuyucu için sürprizlerle<br />

kar karya olduu anlamna geliyor.<br />

Hele zihni sava odakl nitelemelerle<br />

megul edilmi ve resmî tarih kalplarnn<br />

içine hapsedilmise…<br />

Solnon’un ikinci baars ise bu<br />

tarih metnini bir <strong>roman</strong> akclnda<br />

kurgulayabilmi olmas. Hiç üphesiz,<br />

kitabn zevkle ve merakla okunur<br />

olmasnda çevirmen Ali Berktay’n<br />

payn unutmamak lazm. Son olarak<br />

çalmann 2010 ylnda, Avrupa tarihini<br />

baaryla anlatan kitaplara verilen<br />

Prix du Livre d’Histoire de<br />

l’Europe ödülüne deer görüldüünü<br />

de belirtelim.<br />

[1] stanbulin: Tanzimat’tan Merutiyet’e kadar<br />

Türkiye’de kullanlan, yakas kapal bir tür erkek<br />

ceketi.


KÝ TAP ZAMANI<br />

ÇOCUK<br />

Biraz masal, epeyce <strong>roman</strong>, tam bir siyer<br />

Aye Sevim’in kaleme ald Günee Yolculuk, kabuu<br />

<strong>roman</strong>, özü siyer olan bir eser. Kitap, Peygamber<br />

Efendimiz’in hayatna dair bilgileri alldk formlarn<br />

dnda sunuyor çocuk okurlara...<br />

GÜNEE YOLCULUK, AYE SEVM, ULE YAYINLARI, 214 SAYFA, 12 TL<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

B<br />

MUSA GÜNER<br />

ilgiye ulamann<br />

bin bir türlü yolu<br />

var. Bilgi kuu, kimi<br />

zaman bir öretmenin cümleleriyle<br />

konar omzumuza, kimi<br />

zaman bir kitabn satrlar arasnda<br />

kanat çrpar. Kimi zaman<br />

da bir <strong>roman</strong> kelimelerinin<br />

arasnda sessizce süzülüverir<br />

zihnimize. Aye Sevim’in<br />

kaleme ald, ule Yaynlar<br />

tarafndan yaymlanan Güne-<br />

e Yolculuk usta ii bir <strong>roman</strong><br />

olmu. Bilgisini okura ustaca<br />

sunan, ‘meyvenin içindeki<br />

eker’e dönütüren bir kitap…<br />

Kabuu <strong>roman</strong>; epeyce<br />

de güzel kurgulanm bir<br />

eser. Özü siyer; Peygamber<br />

Efendimiz’in hayatn anlatyor.<br />

O’na dair, çocuklarn bilmesi<br />

gerektii kadar süzülmü<br />

bilgiyi içeriyor.<br />

SAADET ASRINA YOLCULUK<br />

Kitap, Peygamber Efendimiz’in<br />

hayatna dair bilgileri alldk<br />

formlarn dnda sunuyor<br />

çocuk okura. Yazar, <strong>roman</strong>n<br />

kahramann Zehra’nn klna<br />

giriyor, saadet asrna gidiyor,<br />

aaç oluyor, masal kahramanlaryla<br />

dolayor, duvarlarn<br />

içinde seyahat ediyor,<br />

tesbih tanesi klnda savalara<br />

katlyor. Zehra zaman ve<br />

mekânda yolculua çkyor. Bu<br />

bir rüya ya da hayal mi Hayr.<br />

Tayy-i zaman, tayy-i mekân...<br />

Canl cansz her varlk Allah’<br />

tespih ediyorsa, bütün varlklar<br />

da Efendimiz’i tanyor demek<br />

ki. Eyalar, hayvanlar konuuyor.<br />

Ayna, güzel çnar,<br />

rüzgâr, karnca, toz zerrecii,<br />

Mersina, ekmek ana, gölge,<br />

ok ve yay, tesbih ve harita…<br />

Hepsi peygamberimizi anlatyor.<br />

Hepsi Efendimiz’in farkl<br />

bir yönüne ahitlik ediyor.<br />

Bunu bir <strong>roman</strong>daki fantastik<br />

öe gibi düünebiliriz ama<br />

burada “Allah, Zehra’nn gözündeki<br />

perdeyi kaldryor.”<br />

Durup dururken deil elbette,<br />

kahramanmz Zehra onlara<br />

ifreyi, anahtar veriyor:<br />

stemek… Zehra istedii için<br />

gerçekleiyor bütün bunlar.<br />

Bir yolculukta Zehra’ya masal<br />

kahraman Mersina elik ediyor.<br />

Yazarn deyiiyle “Mersina<br />

bir Dou masal, içinde<br />

ehzadesi olan, perisi olan,<br />

gözyalaryla seccadeler ilenen<br />

bir masal… Zaten bu kitap<br />

böyle erbetlerle tatlandrlmasayd<br />

eksik kalrd. Çünkü<br />

bahsettiiniz kii Peygamber<br />

Efendimiz. O’nun hayatn<br />

yazarken günei görmek<br />

için Bat’daki deil Dou’daki<br />

pencereleri açmanz gerekir.”<br />

Pencereler douya açlyor<br />

ve Güne bütün aydnl-<br />

yla douyor zihinlere. Günee<br />

Yolculuk’ta bütün bu<br />

olaylar Zehra’ya verilen bir<br />

ödevle balyor. Peygamber<br />

Efendimiz’in hayatn konu<br />

alan bir ödevdir bu. Öretmen,<br />

Zehra’nn yaptklar istedi-<br />

i gibi olmaynca eline bir adres<br />

tututurur ve buray ziyaret<br />

etmesini ister. Kahramanmz<br />

orada Garip Dede beklemektedir<br />

ve konumann sonunda<br />

o da baka bir adres verir. Bir<br />

yandan yeryüzünde o kahramandan<br />

bu kahramana doru<br />

yol alrken bir yandan da derinlemesine<br />

yolculuklar balar.<br />

Her yolculuk Efendimiz’in hayatndaki<br />

farkl bir yöne, olaya<br />

açlyor. Okur kurguyu takip<br />

ederken bilgiler de bir bir sralanyor.<br />

Öreniliyor. Bilgelerin<br />

bu tarzda verilmesi ‘düünerek’<br />

örenmeye de katk salyor.<br />

Belki daha aklda kalc bir<br />

form bu. Zehra, yolculuklarn<br />

sonunda Kâinatn Günei’ni<br />

tanyor. Artk biliyor ki, ondan<br />

daha kymetli bir insan yoktur.<br />

Onun sevgisiyle, kötü huylarndan<br />

kurtulup yeni bir kimlik<br />

kazanyor.<br />

Günee Yolculuk biraz iir,<br />

biraz masal, epeyce <strong>roman</strong><br />

ve tam bir siyer.<br />

iko’nun adamlar geri döndü<br />

KONUN BÜTÜN<br />

ADAMLARI - 2. DÖNEM<br />

H. SALH ZENGN,<br />

RESMLEYEN: DAISTAN<br />

ÇETNKAYA, VENÜSYA<br />

ÇOCUK KITAPLII<br />

H. Salih Zengin’in<br />

<strong>roman</strong> iko’nun Bütün<br />

Adamlar, 14 yl<br />

önce yazlm ve o<br />

günün çocuk okurlaryla<br />

bulumutu.<br />

O çocuklar büyüdü,<br />

belki de imdi kendi<br />

çocuklarna hikâyeler<br />

anlatyor. Kitap bugünün<br />

çocuklar için<br />

geri döndü, yanna<br />

yeni maceralar da<br />

alarak. Kahramanlar<br />

yazarn bir slyla<br />

yeniden bir araya<br />

geldi. iko’nun Bütün<br />

Adamlar - 2. Dönem,<br />

Venüsya etiketiyle<br />

kitapç raarndaki<br />

yerini ald. Bir<br />

yurtta ayn odada kalan<br />

bu kahramanlar<br />

hiç deimedi: Nane,<br />

Filozof, Srk, Palaska,<br />

Fç, Dört lem,<br />

Pasakl, Keçe ve Trmk... Her<br />

biri ayr bir âlem olan bu sevimli<br />

arkadalara yeni katlan bir kii<br />

var: Herodot... O ehrin belediye<br />

bakannn olu. Ama bu,<br />

kahramanlarmz için durumu<br />

deitirmiyor. Hatta gelir gelmez<br />

ona yeni akalar ve kumpaslar<br />

hazrlamlar<br />

bile. Kz yurdundaki<br />

sk rakipleri Lüle,<br />

Kurdela, Kukila,<br />

Pinpon, Bayan Yamuk<br />

ve Süpürge ise<br />

kahramanlarmzn<br />

yine deimez ba<br />

belalar... Tabii belletmen<br />

Klkuyruk’u<br />

da unutmamak gerekiyor.<br />

ikonunun Bütün<br />

Adamlar-2.<br />

Dönem’de de mizah<br />

ve macera kol<br />

kola ilerliyor. Kahramanmz<br />

Fç rejim<br />

yapmaya balyor.<br />

Minik kahramanlarmz<br />

bir huzurevini<br />

ziyarete gidiyor.<br />

Fç’nn pilates<br />

topuyla futbol oynamalarna<br />

ne dersiniz<br />

Yazar, bu kitapta<br />

küçük çocuklarn diyet yapma<br />

merakna ve büyüklerin organik<br />

ürünler yeme takntsna eletirel<br />

ve mizahi bir yaklam getiriyor.<br />

Sade ve yaln bir üslupla<br />

kaleme alnan kitap Dastan<br />

Çetinkaya’nn çizgileriyle renkleniyor.<br />

Küçük Prens büyüdü ve geri döndü<br />

GENÇ PRENS’N DÖNÜÜ, A. G.<br />

ROEMMERS, TMA, 127 SAYFA, 12 TL<br />

Küçük Prens büyüseydi,<br />

bir gence dönüseydi nasl<br />

olurdu Yaymland-<br />

günden beri her yatan<br />

okurun kalbine dokunmay<br />

baaran Küçük Prens’in dünyaya dönü<br />

hikâyesi olan Genç Prens’in Dönüü bu<br />

soruya cevap veriyor. Patagonya’nn çorak<br />

topraklarnda yalnz seyahat eden bir<br />

adam yolda yardma muhtaç bir gençle<br />

karlar, onu arabasna alr. kisi, hayat<br />

ve insanlk üzerine sohbet eder. Bir manevi<br />

yolculua dönüen bu seyahatte paylatklar<br />

duygular okurlara yeni kaplar açyor.<br />

Bu hayatn bir anlam olmal Dünyann rengi olur mu Çocuklar okusun, ebeveynler anlatsn<br />

RUHUN KELEBEK KANATLARI, ÖZNUR<br />

ÇOLAKOLU CAM, GENÇ NESL, 191 SAYFA, 10 TL<br />

Genç bir kz olan<br />

Necla’nn ruhunda bitmek<br />

bilmeyen skntlar<br />

vardr. Skntlarla ba<br />

edemeyen Necla’ya yardm<br />

için ailesi harekete geçer ve onun<br />

için her eyi yapar. Ancak Necla bir türlü<br />

normale dönemez. Ancak bir gün<br />

Kopyac Ressam adl kiinin sergisini<br />

görür. Kopyac Ressam, onun hayat<br />

hakknda yeniden düünmesini, hayat<br />

sorgulamasn salar. Ressamla konumalar,<br />

görümeleri Necla için tam anlamyla<br />

bir deiimin balangcdr.<br />

KEDNN KANADI OLSA, FLZ ÖZDEM,<br />

YKY, 111 SAYFA, 14 TL<br />

Filiz Özdem’in kitap kurtlar<br />

için yazd serinin altnc<br />

kitab Kedinin Kanad Olsa<br />

yaymland. Emine Bora’nn<br />

resimleriyle daha da elenceli<br />

hale gelen kitap yakndan tandmz,<br />

hayatmzn bir parças olan kediler, köpekler,<br />

balklar ve kular üzerine. Yazar, kitapta<br />

okurlar u sorularn cevabn düünmeye<br />

çaryor: Hayvanlar olmasa, hayatmz<br />

daha renksiz olmaz myd Kedilerin miyavlamad,<br />

köpeklerin havlamad, kularn<br />

daldan dala konarak ötmedii bir dünyada<br />

yaamamak için neler yapabiliriz<br />

MUTLU ÇOCUKLARA MUTLU MASALLAR, NHAN<br />

TATEKN, MANDOLN YAY., 264 SAYFA, 50 TL<br />

Masal anlatmak, hele ki anlatacak<br />

güzel masal bulabilmek<br />

zor i. Masal buldun<br />

diyelim, öyle bir ayklamal,<br />

çocua uygun hale getirmeli<br />

deil mi Ebeveynlerin bu skntsn<br />

hisseden Nihan Tatekin, Mutlu Çocuklara<br />

Mutlu Masallar kitabnda “Anadolu’dan<br />

Brezilya’ya, Amerika’dan Çin’e” uzanan corafyadan<br />

masallar derleyip yeniden anlatm.<br />

Emine Bora’nn resimleriyle süslenen kitap,<br />

çocuklar için oldukça albenili hale gelmi. Kitaptaki<br />

24 masal, okuyan büyüklerin ve dinleyen<br />

küçüklerin alabilecei derslerle dolu.<br />

32


KÝ TAP ZAMANI<br />

TARH<br />

ark’ta Kafkaesk bir mahkeme<br />

Tarihçi Mahmut Akyürekli ark stiklal Mahkemesi 1925-1927 isimli<br />

kitabnda, eyh Said davasnn görüldüü Elaz’daki stiklâl Mahkemesi’ne<br />

dair tutanaklara yer veriyor. Kitaptaki karar ilamlar, “resmî” bakn eyh<br />

Said syan’na ve dier hareketlere nasl yaklatn da gösteriyor.<br />

ARK STKLÂL MAHKEMES 1925-1927, MAHMUT AKYÜREKL, KTAP YAYINEV, 185 SAYFA, 15 TL<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

<br />

A. YAVUZ ALTUN<br />

stiklâl Mahkemeleri hakknda<br />

yazp çizen herkesin<br />

yaknd ortak dertler var:<br />

Kaynaklar ve haliyle akademik çalmalar<br />

yetersiz, arivler saklanyor.<br />

Dersim’le ilgili tartmalar, örtünün<br />

ucunu açp altndakine öyle<br />

bir göz atmaktan öteye gidemedi.<br />

Geçen sene hem Genelkurmay hem<br />

de TBMM’de bulunan stiklal Mahkemeleri<br />

arivlerinin açlaca duyurulmutu.<br />

Üstelik herkesin istifadesine<br />

sunulmak kaydyla. Fakat henüz<br />

gerçekçi bir adm atlm deil.<br />

Tarihçi Mahmut Akyürekli’nin ark<br />

stiklal Mahkemesi 1925-1927 isimli<br />

kitabnda zikrettii gibi “baz belgeler”<br />

darya szyor; birtakm hatra<br />

kitaplarndan edinilen izlenimler<br />

mevcut. Akyürekli, eyh Said davasnn<br />

görüldüü Elaz’daki stiklâl<br />

Mahkemesi’ne dair tutanaklar nasl<br />

elde ettiini açklamyor ama öyle<br />

bir kayt düüyor: “Biz tarih aratrmaclarnn<br />

en büyük sknts da,<br />

Cumhuriyet tarihinin kurulu dönemine<br />

ait belgelere ulaamamaktr.<br />

(...) Atmosfere hâkim olan sis perdesini<br />

yrtmaya muktedir sert poyrazlar<br />

neticesinde baz bilgi krntlar<br />

elimize ulatnda, bunlarn deerini<br />

bilip, titizlikle yorumlamakla yükümlüyüz.<br />

ark stiklâl Mahkemesi<br />

Karar lam Defteri, böylesi güçlü bir<br />

rüzgârn yardmyla elime ulat.”<br />

SYASÎ HAYATA ÇEKDÜZEN!<br />

Bu mahkemelerin kuruluu,<br />

Akyürekli’nin tespitine göre, Dr. Tev-<br />

k Rütü’nün (Aras) Milli Mücadele<br />

döneminde Mustafa Kemal Paa’ya<br />

gelip böyle bir yapya ihtiyaç duyulduu<br />

kanaatini izhar etmesiyle oluyor.<br />

Tevk Rütü’nün kafasndaki<br />

yap, bir çeit “devrim mahkemesi”.<br />

Ancak ilk etapta asker kaçaklar<br />

ve Milli Mücadele’ye kar isyan faaliyetleri<br />

kapsamnda baz yarglamalar<br />

yaplmas için bir yasa çkarlyor.<br />

Birçok tarihçinin uzlat biçimiyle<br />

bu “ilk dönem”, bir çeit tedbir.<br />

“kinci dönem” ise “hyanet-i vataniye”<br />

kavramnn mevcut yasaya<br />

ilave edilmesiyle birlikte Meclis’teki<br />

hâkim ideolojiyi savunmak ve ikâme<br />

etmek üzere tekilatlanyor. ki mehur<br />

dava, zmir Suikast ve eyh Said<br />

davalar, bu ikinci dönemde teekkül<br />

etmi heyetler eliyle görülüyor ve<br />

33<br />

Meclis’te “muhalif” görülen pek çok<br />

ismin, Milli Mücadele’de “silah arkada”<br />

olarak vazife almalarna baklmakszn<br />

yarglanmasna yol açyor.<br />

Haliyle “ikinci dönem” özel koullar<br />

içinde meydana getirilmi mahkemelerin,<br />

siyasi hayata çekidüzen vermesine,<br />

Ahmet Turan Alkan’n deyiiyle,<br />

“inklap terörü arac” haline gelmesine<br />

sebep oluyor.<br />

ANKARA LE FREL TELGRAFLAR<br />

ark stiklâl Mahkemesi bu çerçevenin<br />

içinde özel bir yere sahip.<br />

Akyürekli’ye ve birçok tarihçiye göre,<br />

bugün hâlâ konutuumuz Kürt meselesinin<br />

kökenleri, buradaki “devlet<br />

tavr” ile yakndan alâkal. Kitapta<br />

yer alan karar ilamlar, sadece ki-<br />

ilerin hangi cezalar aldn deil<br />

ayn zamanda “resmî” bakn eyh<br />

Said syan’na ve beraberinde bölgedeki<br />

siyasi hareketlere nasl yaklatn<br />

da gösteriyor. Mahkeme, bölgeye<br />

intikalinin ikinci gününde Siverekli<br />

eyh Eyüp ve Dr. Fuat hakknda<br />

tek celsede idam cezas verirken,<br />

“isyan”n Hilafet’in kaldrlmasna<br />

kar, mürteci, Kürdistan kurulmasna<br />

yönelik ve devleti ykmaya teebbüs<br />

eden nitelikte olduunu öne sürüyor.<br />

Bu iki ismin, henüz yeni kurulan<br />

Terakkiperver Cumhuriyet<br />

Frkas’na yakn olmalar da davay<br />

ayn zamanda tek muhalefet partisinin<br />

kapanmasna bir dayanak yapyor.<br />

Öte yandan mahkeme heyetinin<br />

çalma biçimi, her türlü keyfîlie<br />

müsait bir zemin hazrlyor. Hukukçu<br />

olmayan heyet azalar, karlarna<br />

getirilen isimleri dinleyip Ankara<br />

ile ifreli telgraarla yaztktan<br />

sonra kararlarn veriyorlar. lginç<br />

olan, mahkeme bakannn ve heyet<br />

azalarndan Ali Saib Bey’in (Ursava)<br />

ayr ayr ifrelere sahip olmas<br />

ve Ali Saib Bey’in dorudan Mustafa<br />

Kemal’le yazarak onun iradesini<br />

temsil etmesi. Dava, zmir Suikast<br />

meselesinde olduu gibi gazetecilerin<br />

sindirilmesine, baz muhalif mebuslarn<br />

idamna kadar gidiyor. Hatta<br />

heyet azalarnn akam sofrasnda<br />

konuurken bahsi geçen baz kimseleri<br />

Elaz’a çartarak yarglamalar<br />

bile görülüyor.<br />

Nihayet bu Kafkaesk mahkeme,<br />

435 idam karar vererek bölgeden<br />

ayrlyor. Ancak geride binlerce “yaralanm<br />

bilinç” ve “ceberut devlet”<br />

hikâyesi brakyor.


KÝ TAP ZAMANI<br />

Eletirel teoriyi eletirmek<br />

Siyaset felsefesi üzerine incelemeleri bulunan felsefe<br />

profesörü Raymond Geuss’un, Habermas ve Frankfurt<br />

Okulu’nun çalmalarn ele ald Eletirel Teori okurla<br />

bulutu. Ksa ama tartmaya deer bir kitap...<br />

ELETREL TEOR, RAYMOND GEUSS, ÇEV.: FERDA KESKN, AYRINTI YAYINLARI, 160 SAYFA, 11 TL<br />

ELETR-DÜÜNCE<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Ölüm: Ne bir an önce ne sonra<br />

ngiliz felsefeci John Gray, Ölümsüzletirme Kurulu adl<br />

kitabnda modern insann ölümsüzlük peindeki beyhude<br />

iz sürüünü polisiye <strong>roman</strong> gibi bir tarih çalmasyla<br />

ortaya koyuyor ve materyalist felsefeyle hesaplayor.<br />

ÖLÜMSÜZLETRME KURULU, JOHN GRAY, ÇEV.: NURETTN ELHÜSEYN, YKY, 208 SAYFA, 16 TL<br />

F<br />

AL GALP YENER<br />

rankfurt Okulu, “Toplumsal<br />

Aratrmalar Enstitüsü”<br />

adyla 1923’te kurulmu,<br />

1930’da bana felsefeci Max<br />

Horkheimer’n geçmesiyle teorik temeli<br />

atlm bir kurumdur. Avrupa’y<br />

sarsan örenci hareketlerinden,<br />

1968’deki olaylardan sonra ilevini<br />

tamamen kaybeden, Horkheimer’n<br />

1973’deki ölümüyle çözülen bu kurum,<br />

Almanya’da Marx ve Freud’un<br />

görülerinin sentezini yapan radikal<br />

sol çevrelerin akademi ismi altnda<br />

toplanmasnn somut bir sonucudur.<br />

Tarihî maddeciliin farkl bir ekilde<br />

yorumlanmasna çalan Okul üyeleri,<br />

Marksç kriyat için merkezî bir<br />

önemi olan praksis kavram ile iliki<br />

kurmakszn bu kriyat eletirmilerdir.<br />

Raymond Geuss, Frankfurt Okulu<br />

üzerine Türkçede yaymlanm baka<br />

kaynaklarla beraber okumanz<br />

önerdiim Eletirel Teori adl kitabnda,<br />

Okul’un çalmalarn, ortaya att-<br />

eletirel teorinin niteliklerini ve yetersiz<br />

kald alanlar ele alyor. Marksçlk<br />

ile psikanalizin sentezini hedefleyen<br />

eletirel teorinin üç tezini öyle<br />

sralyor Geuss: 1) Eletirel teoriye<br />

inanan faillerin gerçek çkarlarnn<br />

nerede olduunu tespit etme ve onlar<br />

bir anlamda özgürletirme amac.<br />

2) Eletirel teorinin bilgi içeriinin<br />

olmas, yani bilgiyi ekillendirme ilevi.<br />

3) Eletirel teorinin doa bilimlerindeki<br />

teorilerden farknn vurgulanmas.<br />

Bu fark, eletirel teorinin kendi<br />

üzerine düünmesi anlamnda dönülü<br />

olmas, doa bilimlerindeki teorilerin<br />

ise nesneletirici olmasdr. (s. 11)<br />

AYDINLANMA’NIN<br />

ELETRS VE HABERMAS<br />

Geuss, kitabn ilk bölümünde ideoloji<br />

kavram ve eletirisine yer veriyor.<br />

kinci bölümde eletirel teoride çkar<br />

kavram üzerinde duruyor. Son bölümde<br />

ise eletirel teorinin bilgi yapsn<br />

ve epistemolojisini (bilgi felsefesi<br />

yönünü) ele alyor. Doa bilimlerinin<br />

bilgiye ulama yollar ile Aydnlanmann<br />

eletirisi balamnda eletirel teorinin<br />

bilgiye ulama yollarnn mukayeseli<br />

analizine girien Geuss, Frankfurt<br />

Okulu’nun, eletirel teorinin “bilimsel”<br />

teorilerden esas olarak bilgi<br />

yaps ve belgeleme ekli bakmndan<br />

ayrld iddiasn detayl bir ekilde<br />

ele alm. Buna göre, “bilimsel teoriler<br />

empirik olarak kati ve gözlem ile<br />

deney tarafndan belgelenmi ise bilgisel<br />

olarak kabul edilebilirdir; eletirel<br />

teoriler ise empirik olarak kati iseler<br />

ve nesneleri, yani hitap ettikleri<br />

failler tarafndan özgür bir biçimde<br />

kabul ediliyorsa kabul edilebilirdir.”<br />

(s. 121) Yazar, Okul’un çöküünden<br />

sonra eletirel teorinin epistemolojik<br />

varsaymlarn ayakta tutan en önemli<br />

düünür olan Jürgen Habermas’n<br />

görülerine arlk vermi.<br />

Teoriye yapt diyalojik katk sayesinde<br />

akl ile ötesi arasnda bir paylama<br />

sahas bulmaya gayret eden<br />

Habermas, Aydnlanmac akln dogmatizmini<br />

amaya çalarak ve ortaya<br />

koyduu “iletiimsel eylem teorisi”<br />

ile toplumsal hayattaki iki esas veçheyi,<br />

özgürleme ve disiplin arasndaki<br />

çatmay inceleyerek meseleye yaklayor.<br />

Habermas’n, özneleri aan ve<br />

“ideal konuma hali” olarak tespit ettii<br />

iletiimin rasyonellii kri, Walter<br />

Benjamin’in Aydnlanmac araçsal akla<br />

itiraz ederken hikâye anlatcsnn önemine<br />

ve beeri tecrübe kaybnn telasine<br />

iaret ediiyle uyum içindedir.<br />

MARKSÇILIK LE HESAPLAMA<br />

Bütün bilginin doa bilimlerinde toplandna<br />

inanan ve teorilerin hem<br />

dönülü hem de bilgi yüklü olabilece-<br />

ini reddeden pozitivistlerin Aydnlanmac<br />

bak açsnn eletirisi bana<br />

kalrsa eletirel teorinin en önemli unsurudur.<br />

nsann pozitivist dünya görüü<br />

ile tamamen araçsal akln hizmetine<br />

girmesi, evrendeki her eyi doa<br />

bilimlerinin dayand zeminde anlamaya<br />

çalmas tam bir çkmazdr.<br />

Çünkü böyle bir tutum, insann moral<br />

deerlerinin ve Tanrsal hakikat ile<br />

kurabilecei içsel ban kökten reddi<br />

anlamna gelir. Bu yorumun Geuss’un<br />

kitabndaki tespitlerle bire bir örtümediini,<br />

ancak kitabn okura böyle<br />

bir yorum yapma frsat verdiini söylemek<br />

mümkün. nsann kozmik uuruna<br />

kaytsz kalan bir ideoloji olan<br />

Marksçlk ile yer yer hesaplaan ve<br />

Aydnlanmac dünya görüünü sorgulama<br />

imkân sunan eletirel teori,<br />

Bat’nn doa bilimlerine dayal ilerlemeci<br />

paradigmasyla hesaplat için<br />

önemsenmelidir. Bu teori, konuya<br />

Bat medeniyetinin dndan bakmak<br />

isteyen okura ayr bir pencere açmakta<br />

yardmc olabilir.<br />

C<br />

SÜREYYA SU<br />

harles Darwin’in ortaya<br />

att evrim teorisinin modern<br />

insan için esas sarsc<br />

yan, insann maymundan geldiini<br />

söylemesi deil, insann salt biyolojik<br />

bir varlk olduunu öne sürmesi<br />

ve bu yüzden ölümden sonra hayat<br />

düüncesini yok saym olmasdr. Bu<br />

teori Darwin’in Yahudilii açsndan<br />

pek bir sorun tekil etmiyordu, çünkü<br />

Yahudilik’te ölümden sonra hayat dü-<br />

üncesi mulâktr. Ama dier birçok insana<br />

ölümden sonra hayat ihtimalinin<br />

sfrlanmas pek kabul edilebilir gelmemiti.<br />

Bu yüzden ngiliz elit tabakasndan<br />

baz kiiler Darwin’in teorisine kar-<br />

olmasalar bile bu teorinin yok sayd-<br />

insann ruhsal varln ispat etmek<br />

üzere “bilimsel” kantlar bulmaya giritiler.<br />

Psiik Aratrmalar Dernei çats<br />

altnda bir araya gelen bu kiilerin yapt<br />

i, ruh çarma seanslarndan baka<br />

bir ey deildi. Kerli ferli bir grup insan<br />

bir araya gelip, “çapraz yazma” ya da<br />

“otomatik yaz” ad verilen yöntemle,<br />

ciddi ciddi ölülerle iletiim kurduklarna<br />

inanarak insann bedensel ölümünden<br />

sonra bilinçli varln devam ettirdiini<br />

ispatlamaya çaltlar.<br />

MATERYALZMN RUHSUZ DÜNYASINDA<br />

Dinsel inançtan vazgeçen ama bilimsel<br />

materyalizmin kurduu ruhsuz dünyada<br />

umutsuz bir yaamn karabasana<br />

dönümesinden de korkan modern<br />

insann, bilime güya bilimle cevap verme<br />

adna içine dütüü gülünç bir durumdur<br />

bu. Bu seanslardan birine Darwin<br />

de katlr. Seansa katlmadan önce<br />

içinde teorisini çürütebilecek bir olayla<br />

karlamaya dair biraz olsun tedirginlik<br />

vardr ama seansa katldktan sonra<br />

bilimsel materyalizmin ilerleyiine köstek<br />

olmak için basit hile ve düzmecelerden<br />

daha fazlasnn gerekli olduu kanaatine<br />

varr. Ne var ki dernek, parapsikolojik<br />

çalmalara srarla devam etmi<br />

ve paranormal dünyayla “bilimsel”<br />

ilgisini kesmemitir. Bu çalmalar neticesinde<br />

bugün, ölümden sonra hayatn<br />

devam ettiine dair bilimsel bir açklama<br />

sunulmu deil ama korku ve gerilim<br />

sinemas için kullanl bir malzeme<br />

çkt söylenebilir.<br />

ngiliz siyaset felsefecisi John Gray,<br />

Ölümsüzletirme Kurulu adl kitabnda,<br />

modern insann ölümsüzlük peindeki<br />

beyhude iz sürüünü polisiye <strong>roman</strong><br />

tadnda bir tarih çalmasyla ortaya<br />

koyuyor. Satr aralarnda ve özellikle<br />

sonuç bölümünde ise materyalist felsefeyle<br />

çok esasl bir ekilde hesaplayor.<br />

Gray, ilk bölümde Victoria dönemi<br />

ngiltere’sinden bir vakay ele alyor.<br />

Öte dünyayla iletiime geçerek ölümden<br />

sonraki hayatn varln ispat etmeye<br />

çalan bir grup insann çabasnda,<br />

dinsel olanla ban koparm modern<br />

insanln ahlâki bir varoluu sürdürebilmek<br />

için tinsel olana yöneliini<br />

gösteriyor. Bilimsel materyalizmin getirdii,<br />

insann ölümle mutlak yok oluu<br />

kri, insan içgüdüleriyle hareket eden<br />

bir biyolojik varla indirgedii gibi etikte<br />

de büyük bir kara delik açmtr. Burada<br />

insann dier insanlarla ve dünyayla<br />

ilikisine dair önemli bir sorunsal<br />

ortaya çkmtr. Eer insan için de ölüm<br />

mutlak yok olu ise varolu nasl anlaml<br />

ve dünyann ahlâki yönetimi nasl<br />

mümkün olabilir “Aydnlanm” bir<br />

dünyada bu sorunun cevab seküler bir<br />

din olarak tinsellikte bulunabilirdi.<br />

BLM, ÖLÜMÜ YOK EDEBLR M<br />

Gray, kitabn ikinci bölümünde 20.<br />

yüzyln banda Sovyet Rusya’dan bir<br />

baka vakaya bakyor ve materyalizmin<br />

radikal bir örneini gösteriyor<br />

bize. Burada insann öldükten sonra<br />

ruhsal hayatn devam ettirdiine dair<br />

bilimsel aratrmalar yerine, bilimin<br />

ölümü yok edeceine dair bir inanç söz<br />

konusu. Sovyet ideolojisi, komünizmin<br />

cenneti yeryüzüne indireceini vaat ettii<br />

gibi, materyalizmin de ölümü yok<br />

edeceini vaat ediyor. Tabii Sovyet tecrübesinde<br />

komünizmin nimetlerinin<br />

Sovyet seçkinlere nasip olmas gibi,<br />

ölümsüzlük de ilk olarak Lenin için söz<br />

konusu ediliyor. Lenin öldüü zaman,<br />

ilk önce bilimin ölümü alt edecei bir<br />

ilerleme kaydedilinceye kadar cesedini<br />

muhafaza etmek ve ölümsüzlük aratrmalar<br />

yapmak üzere “Ölümsüzletirme<br />

Kurulu” tesis ediliyor. Bilimin bir<br />

gün sadece ölümü yok edeceine deil,<br />

ölmü insanlar canlandraca gibi<br />

materyalist bir hurafeye de inanlyor<br />

çünkü. Lenin mumyalanyor ve cesedinin<br />

muhafaza edilebilecei cam mozoleye<br />

konuluyor. Bu arada Sovyet ölüm<br />

makinesi milyonlarca insan kamulatrmalarda,<br />

tehcirlerde, toplama kamplarnda<br />

katlediyor. Gray, materyalist<br />

bilimselciliin dinin yerini alrken,<br />

ölümsüzlük iddiasyla aslnda nasl da<br />

ölümcül bir hurafeye dönütüünü anlatyor<br />

kitabnda.<br />

34


KÝ TAP ZAMANI<br />

ROMAN<br />

Modernizmin ac meyveleri<br />

Sevinç Çokum son <strong>roman</strong> Çok Yaprakl likiler’de bugünün<br />

gerçekliiyle gerçeküstü öeleri harmanlayarak modernizmin<br />

ac meyvelerini sorguluyor. Yazar, gerçein altüst edilmesi kar-<br />

snda yine ironiye yaslanan bir dil kullanmay tercih etmi.<br />

ÇOK YAPRAKLI LKLER, SEVNÇ ÇOKUM, KAPI YAYINLARI, 346 SAYFA, 18 TL<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

M<br />

NESLHAN<br />

DEMRC<br />

odernizm, artlar gözetilip<br />

kabahatlerine<br />

göz yumularak “masum” maskesiyle<br />

hayatmza girip yerleeli çok uzun<br />

zaman oldu. Getirdii, götürdüü tartlp<br />

tartladursun, modern hayatla<br />

ilk tanmann üzerinden nesiller geçerken<br />

her toplumdan alacaklar katbekat<br />

tahsil ediliyor. Her gün kansere<br />

deva diye peine düülen bir umut<br />

na karlk, kanser sebeplerine bir<br />

yenisi ekleniyor. Normal hayat aksatan<br />

ufak tefek ikâyetler, ilaç irketlerinin<br />

itahn kabartan psikolojik birer<br />

hastala dönütürülerek kataloglarda<br />

yerini alyor. Göü delen binalar<br />

ehirlerin topran da, semasn<br />

da kuatyor. Topraa ayak basmak,<br />

havay cierlerine çekmek, ku cvltlaryla<br />

uyanmak sadece zenginlerin<br />

satn alabildii bir masal tadnda kalyor.<br />

nsanlar konumuyor, anlamyor,<br />

okumuyor, sorgulamyor; ya dev<br />

kadar ya da avuç içi boyutlarda ekranlara<br />

kilitleniyor. Acy hissedemeyecek<br />

denli hissizleiyoruz. Artk sadece<br />

bakyor, görmüyoruz.<br />

SANATÇI VE BUGÜNÜN GERÇEKL<br />

Sanatç bütün bu olup bitenler karsnda<br />

bilmenin ve görmenin hüznüyle<br />

çln eserine koymaktan baka ne<br />

yapabilir Sevinç Çokum da son <strong>roman</strong><br />

Çok Yaprakl likiler’in kurgusunda<br />

bugünün gerçekliiyle gerçeküstü öeleri<br />

harmanlayarak modernizmin ac<br />

meyvelerini sorguluyor.<br />

Kitapta yüzyllk çnarlar, erguvanlar,<br />

hlamurlar kesilip yerine kurulan<br />

devasa Yeni nsan Aratrma<br />

Merkezi’nde insan grakleri çkarlyor;<br />

tek tek kiilerin ruh haritalar…<br />

Medyay ve her türlü propaganda<br />

aracn kullanan sistem, itiraz<br />

genleri bozulmu, itaatkâr “yeni<br />

insan” ekillendirmek için hiçbir<br />

eyi harcamaktan kaçnmyor. Bilim<br />

adna yaplan deneylerle sakat braklan<br />

hayvanlar da, tekerlerine ta<br />

koyaca hesap edilen her bilinçli<br />

insan da yeni bir insanlk kurma<br />

idealinin dilileri arasnda ezilmekten<br />

nasibini alyor.<br />

Merkezin “Matkap” lakapl matematikçi<br />

bakan, matematik kesinli-<br />

inde kurmak istedii acmasz dünyann<br />

önünde engel olarak Doaya<br />

Dönü Hareketi yani DDH gençlerini<br />

görüyor. Farkl alanlardan üniversite<br />

mezunu bu gözü kara gençler, çevre<br />

duyarllklarn ve özgürlük araylarn<br />

dillendiren tiyatrolar oynuyor, dergi<br />

çkaryor, protesto eylemleri yapyorlar.<br />

Öne çkan grup elemanlar bir<br />

bir takip edilip aslsz iddialarla karalanrken<br />

üniversite hocas Yamaç<br />

Yener’e verilen zor görev, bu idealist<br />

gençlere hayati darbeyi vurmaktr.<br />

Merkezde deneysel psikoloji aratrmalarn<br />

yöneten ve insan grakleri<br />

çizen Yamaç, kendisine kalburüstü<br />

bir hayatn nimetlerini sunan kariyerinin<br />

dayand gerçeklerle vicdan<br />

arasnda gelgitler yayor. Bir yanda<br />

kirli bir projenin dinamolarndan biri<br />

olarak baarlar, öbür yanda insan<br />

iradesinin yok ediliine araç olmann<br />

ve sessiz kalmann manevi bilançosu…<br />

Dünyevi hazlarn zirvesine çkaca<br />

bir hayat tarzna inat, gönlünden<br />

atamad elale’nin sade dünyas…<br />

Yamaç’n bir sarkaç gibi iki uç<br />

arasnda sallanmas, kâh Dr. Faust’un<br />

ruhunu satt Mephisto’yla ilikisini<br />

kâh eytann Avukat lmindeki avukatn<br />

eytan’la yapt anlamay hatrlatyor.<br />

Yaad iç çatmalar da bu<br />

kadim ikilemin bir örnei. Bu denklemde<br />

sadece varlyla bile vicdanna<br />

hitap eden kii, eini üpheli bir kazada<br />

kaybetmi güçlü bir kadn olan<br />

Gülümser Hanm. Çakma bir Beyaz<br />

Saray yaplmas karsnda “Öz<br />

mimarimiz yok mu” diye çrpnan,<br />

mevcut karmaay “zpçkt mimari”<br />

diye adlandran efsane mimar Koza<br />

Bey, DDH’li gençlerle beraber nice<br />

eyleme imza atyor; ta ki her eye zorunlu<br />

bir nokta konuluncaya kadar.<br />

‘ABUKZM’ FELSEFES<br />

Romanda iki ayr anlatc var; olaylar<br />

Yamaç’n ve Gülümser’in gözünden<br />

aktarlyor. Frça darbeleri gibi ksa<br />

ksa bölümlerden oluan metnin mecras,<br />

mektuplar ve farkl metinlerle yön<br />

deitiriyor. Yazar, önceki kitaplarnda<br />

ürettii abukizm felsefesini ilemeye<br />

devam ediyor. Gerçein altüst edilmesine<br />

yaslanan ironik bir kavram, abukizm.<br />

Gerçekler tahammülü aacak<br />

denli actnca tepetaklak kurgulanm<br />

gerçekliklere snyoruz.<br />

Ve soruyoruz: nsann yeryüzündeki<br />

sonu meçhul macerasnda “isyan etmeyen,<br />

gözünün önünde her eyin tükeni-<br />

ini seyrederek ses çkarmayan insanlar”<br />

m gelecei belirleyecek yoksa er geç<br />

“kendi özüne dönecek insan” m<br />

35


KÝ TAP ZAMANI<br />

Enkaz ortada kald,<br />

devletin baca hâlâ krk<br />

Muhsin Yazcolu’nun ölümüyle ilgili Cihan Haber<br />

Ajans’nda yaymlad belgelerle ismini duyuran genç<br />

gazeteci Köksal Akpnar, konuyla ilgili aratrmalarn ve<br />

belgeleri Kanl Çukur adl kitapta bir araya getirdi.<br />

KANLI ÇUKUR, KÖKSAL AKPINAR, GRANADA YAYINLARI, 400 SAYFA, 19 TL<br />

ARATIRMA-SÖYLE<br />

Sâmiha Ayverdi, daha yakndan<br />

Kubbealt Neriyat, Sâmiha Ayverdi’nin röportaj, anket ve<br />

konumalarn O da Bana Kalsn adyla bir araya getirdi. Kitap, Sâmiha<br />

Ayverdi’yi daha yakndan tanma imkân sunarken Türkiye’nin 1950’lerden<br />

bu yana geçirdii dönüümü anlamann yolunu açyor.<br />

O DA BANA KALSIN, RÖPORTAJLAR-ANKETLER, SÂMHA AYVERD, 303 SAYFA, 14 TL<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

S<br />

OSMAN RDA<br />

iyaset tarihimizde soyadndan<br />

çok adyla sevilen<br />

iki liderden biri olan Muhsin<br />

Bakan (Yazcolu) dört yl önce suikasta<br />

kurban gitti. ki iddia içeren bu<br />

yorumun ilk bölümü bana ait, ikincisi<br />

ise ilk kitabn yaymlayan genç bir gazeteciye.<br />

Dolaysyla ilk ksmn ispat<br />

bana, ikincisi kitabn yazarna düüyor.<br />

Çok partili siyasi hayatmzda bir<br />

yolculuk yapldnda görülecektir ki, siyasi<br />

parti liderleri hep soyadlaryla bilinmi<br />

ve sevilmitir. nsanlar oylarn smet,<br />

Adnan, Süleyman, Turgut, Bülent<br />

ve Necmettin’e deil; nönü, Menderes,<br />

Demirel, Özal, Ecevit veya Erbakan’a<br />

vermitir. llerine gelen lider ‘smet’ de-<br />

il ‘nönü’dür. Mitingde coan kii ‘Süleyman’<br />

deil, ‘Demirel’dir… Türk siyasetinde<br />

bu kural iki lider için geçerli<br />

olmad. Biri Muhsin Yazcolu, dieri<br />

Tayyip Erdoan. Bir seçmene kime oy<br />

verdii sorulduunda “Yazcolu” yerine<br />

“Muhsin’e” cevabn duymak a-<br />

rtmazd bizi. Tpk AK Parti’nin ilk zamanlarnda<br />

esen “Tayyip” rüzgârnda<br />

olduu gibi. Erdoan’n, Yazcolu’nun<br />

resmiyetini ya da soukluunu deil;<br />

Tayyip’in doalln, Muhsin’in samimiyetini<br />

sevdi Türk halk.<br />

KAZA MI, SUKAST MI<br />

te o “Muhsin” dört yl önce milyonlarn<br />

gözü önünde yaanan bir trajedi<br />

sonucunda vefat etmiti. Souk ve<br />

karl bir günde yerel seçim çalmalar<br />

için bulunduu Kahramanmara’tan<br />

Sivas’a gitmek için bindii helikopter<br />

Ke Dalar’nn eteklerine dümü, Yazcolu<br />

ile birlikte helikopterde bulunan<br />

be kii hayatn kaybetmiti. Peki,<br />

bu bir kaza myd yoksa Büyük Birlik<br />

Partisi liderini ortadan kaldrmaya yönelik<br />

bir suikast m Türkiye, o günden<br />

beri bu soruya cevap aryor. Cevap<br />

arayanlardan biri de Cihan Haber<br />

Ajans’nda Muhsin Yazcolu’nun<br />

ölümüyle ilgili yeni bilgi ve belgelerle<br />

yapt a haberlerle ismini duyuran<br />

gazeteci Köksal Akpnar’d. Akpnar,<br />

Muhsin Yazcolu Suikastnn Perde<br />

Arkas - Kanl Çukur ismini verdii kitabnda,<br />

o gün ve sonrasnda neler ya-<br />

andn hatrlatyor, yaananlarn kazayla<br />

açklanacak kadar basit olmadn<br />

söylüyor. Akpnar’n kitabnda “suikastn”<br />

bütün detaylarn, aada ise<br />

onlarca iddiadan birkaçn bulacaksnz.<br />

Balangçta kaza ihtimali ar basarken<br />

(resmî raporlara göre helikopterin<br />

düme nedeni olumsuz hava artlar<br />

ve pilot hatasyd) sonrasnda ortaya<br />

çkan bilgi ve belgeler kanaatlerin de-<br />

imesine neden oldu. Resmî bilgilere<br />

göre Ke dalarna düen helikoptere<br />

üç gün sonra ulalmt. Oysa olay yerine<br />

160 dakika sonra iki helikopterin indii,<br />

kaza yapan helikopterde bulunan<br />

baz parçalarn söküldüüyle ilgili fotoraf<br />

ve haritalar meçhul bir ahs tarafndan<br />

Yazcolu ailesine gönderildi.<br />

Muhtemelen kendisi de bir asker olan<br />

meçhul ahs bu görüntüleri Hava Kuvvetleri<br />

Komutanl’nn sisteminden almt.<br />

Yazcolu ailesinin Cumhurbakan<br />

Abdullah Gül’e bu belgeleri göstermesiyle<br />

birlikte yeni bir süreç balad.<br />

Gül’ün isteiyle Devlet Denetleme<br />

Kurulu’nun yapt aratrma, olay öncesi<br />

ve sonrasndaki kastl ya da kastsz<br />

ihmallerle birlikte yeni bilgilerin ortaya<br />

çkmasn salad. Bunlardan biri<br />

de helikopteri sava uçaklarnn düürmü<br />

olabilecei ihtimaliydi. Helikopterin<br />

dütüü zaman diliminde üç sava<br />

uçann bölgede alçak uçu yapmas<br />

yeni soru iaretlerine yol açt. Uzmanlara<br />

göre jetlerin oluturduu türbülans<br />

ve egzoz gazlar helikopterin motorunu<br />

etkilerken, pilotun kontrolü kaybetmesine<br />

neden olmutu. Genelkurmay’a<br />

göre ise jetlerle helikopterin karlama<br />

ihtimali çok düüktü. Genelkurmay iddiasn<br />

ispatlamak için radar görüntülerini<br />

de yaynlad ama ilginç olan bir ey<br />

vard: Helikopterin dütüü 15.03’te<br />

bölgedeki radarlar 4 dakika 47 saniye<br />

kararm ve Genelkurmay Bakanl-<br />

bu durumu, “Dou bölgesindeki tüm<br />

radarlar arzaland için görüntü alnamad.”<br />

eklinde açklamt.<br />

ENKAZA NE ZAMAN ULAILDI<br />

Balkla yaznn alâkasn kuramam<br />

olabilirsiniz; o da bir baka skandal anlatyor.<br />

Helikopterin dümesinden iki<br />

saat sonra Kayseri Valisi Mevlüt Bilici,<br />

“Helikopter enkazna ulald, Muhsin<br />

Yazcolu’nun sadece aya krk.”<br />

açklamasn yapm, Babakan Erdo-<br />

an bile bu bilgiyi referans almt. ki<br />

saat sonra bilginin yanl olduu açkland.<br />

Belki de o bilgi doruydu, kaza<br />

sonras Yazcolu yayordu. Belki de<br />

enkaza üç gün deil, birkaç saat sonra<br />

ulalmt. Bir gerçek vard ki, devlet bu<br />

enkazn altndan kalkamamt; üstelik<br />

devletin bir deil iki baca da krkt…<br />

S<br />

YAKUP ÖZTÜRK<br />

âmiha Ayverdi’nin röportaj,<br />

anket ve konumalarndan<br />

oluan O da Bana Kalsn adl<br />

kitapta, 1949-1993 arasnda yazarla yaplan<br />

röportajlar, yazarn anketlere verdii<br />

cevaplar, radyo ve televizyon konumalar,<br />

yaymlanmam iki konferans tebli-<br />

i, Kubbealt Nakhânesi’nin açl konumas<br />

ve mektupla yaplan üç röportaj<br />

bulunmakta. Aysel Yüksel ve Zeynep<br />

Uluant’n gün yüzüne çkard bu<br />

metinler hem Sâmiha Ayverdi’yi daha<br />

yakndan tanma imkân sunuyor hem<br />

de Türkiye’nin 1950’lerden bu yana geçirdii<br />

dönüümün, içinde bulunduu<br />

sosyal meselelerin yeniden deerlendirilmesinin<br />

yolunu açyor.<br />

EDEB DEL, TOPLUMSAL MESELELER<br />

Sâmiha Ayverdi, edebiyat kamusunun<br />

bir temsilcisi olarak bilinse de O<br />

da Bana Kalsn’da daha çok düünceleri<br />

ve siyasi, ahlâki, toplumsal meselelere<br />

getirdii yorumlaryla öne çkyor.<br />

Kitaptaki metinlerde Ayverdi’nin<br />

edebiyatçl puslu bir fotoraf görüntüsü<br />

sunuyor. Yazd önemli <strong>roman</strong>larla<br />

Türkiye’de aile, toplum ve bireyin<br />

önemi üzerinde duran, Osmanl’da ailenin<br />

çözülmesiyle bütün kurumlarn<br />

tek tek çöktüünü iddia eden Sâmiha<br />

Ayverdi’nin ya ahsî tercihiyle ya da<br />

devri içinde sosyal meselelerin bütün<br />

arlyla münevvere hücum ettiini<br />

görerek edebiyat ve <strong>roman</strong> konumaktan<br />

uzak durduunu düünebiliriz. Elbette,<br />

O da Bana Kalsn bütünüyle edebiyattan<br />

uzak sözler eden bir kitap de-<br />

il. Özellikle kadn edebiyat çalmalarna<br />

önem veren okur ve aratrmaclarn<br />

Sâmiha Ayverdi’nin söylediklerine<br />

dikkat kesilecei muhakkak. Resimli<br />

Hayat’ta 1954’te “Kadn Romanclarmz<br />

Matbaamzda” balyla yaymlanan,<br />

Mebrure Alevok, Cahit Uçuk, Sa-<br />

ye Erol, ükûfe Nihal gibi kadn yazarlarn<br />

edebiyata dair yaptklar sohbetin<br />

bugün edebiyat tarihi çalmalar içinde<br />

önemle ele alnmas gerekir. Kadn<br />

edebiyat aratrmalar için önemli snrlar<br />

çizen Ayverdi, bugün muhafazakâr<br />

sanatçlar arasnda da rabet gören feminizm<br />

konusunda bekleneni karlamayacak<br />

bir aydn kadn. Feminizm<br />

anlayna kar olduunu kati bir biçimde<br />

dile getiren Sâmiha Ayverdi,<br />

kadnn Türk toplumunda feminizme<br />

muhtaç olunmadan her zaman batac<br />

edildiini bilen ve bunu kitapta gösteren<br />

bir isim. Feminizm meselesi kar-<br />

snda “Türk kadn dün mesuttu. Bugün<br />

de öyle mi siz düünün.” derken<br />

modern kadn algsnn vard noktay<br />

göstermekte. Sâmiha Ayverdi’nin dünyasn<br />

daha yakndan tanmak için bir<br />

baka örnek: Devrin edebiyat kutuplarnn<br />

ne denli birbirinden uzak olduunu<br />

gösteren bir telefon konumasnda<br />

Nesin Vakf Edebiyat Yll’ndan arayan<br />

Perihan Tok’a Ayverdi, “Ben solcular<br />

bu memleketin yazar saymyorum.”<br />

diyor. Bu ifadeyi devrin edebiyat<br />

kanonuna ykmak kurtarc olabilir mi<br />

Edebiyat kamuoyunda ailenin çözülmesi<br />

ve Türk <strong>roman</strong>nda bireyin varlk bulmaya<br />

balad devrede yazdn hatrda<br />

tutacak olursak, hem din hem millîlik<br />

penceresinden bakan Ayverdi’nin söyledikleri<br />

önemli. Pek çok kadn yazarn Ayverdi<br />

cephesindeki hassasiyete sahip olmadn<br />

göz önüne alrsak elimizdeki kitapta<br />

dile getirilen cehdin anlam ve amac<br />

daha salam temellere oturacaktr.<br />

EDEBYATA MESNEV LE YÖNELD<br />

lk eserini 1938’de veren Sâmiha<br />

Ayverdi’yi <strong>roman</strong> yazmaya ve daha genel<br />

manasyla edebiyata yöneltenin Mesnevi<br />

olmas, onun nasl bir edebiyat ina etmeye<br />

çaltn gösterir. Özellikle stanbul<br />

Geceleri <strong>roman</strong>nda 1900’lerin ilk çeyreindeki<br />

stanbul’u bir <strong>roman</strong> kahraman klacak<br />

kadar insicama bürümütür. Mesihpa-<br />

a mam, Yolcu Nereye Gidiyorsun <strong>roman</strong>larnda<br />

son dönem Osmanl’snn hayat<br />

felsefesini, brâhim Efendi Kona’nda ttihat<br />

ve Terakki’yi ele alr.<br />

Kitapta yazarn slam toplumlarna<br />

dair görüleri de var. slam adna yola<br />

çkan zümrelerin aralarndaki uçurumdan<br />

rahatszlk duyan Sâmiha<br />

Ayverdi, bunlarn slam ruhuna sacak<br />

ilerden olmadn dile getiriyor.<br />

Kölelikten Efendilie kitabn yazarken<br />

Müslümanlarn “Müslüman domu<br />

olmakla omuzlarnda tad vazîfe<br />

ve mes’ûliyetten ne kadar uzaklarda”<br />

olduklarn görmekten üzgün oldu-<br />

unu ifade ediyor. O da Bana Kalsn’da<br />

Sâmiha Ayverdi’nin yeni tarz iir, çada<br />

edebiyat, stanbul, din, aile meseleleri<br />

hakkndaki görülerini ve Kenan<br />

Rifâî Hazretleri’ne dair duygularn<br />

bulmak mümkün. Sadece kapakta<br />

kullanlan fotorafn çözünürlük problemini<br />

saymazsak kitap özenli bir aratrma<br />

ve baskyla okura sunulmu.<br />

Emei geçenlere teekkür ediyoruz.<br />

36


KÝ TAP ZAMANI<br />

POLSYE<br />

Bu ite kimse temiz deil!<br />

Casus <strong>roman</strong>larnn ustas John le Carré dilimize Hain adyla<br />

kazandrlan <strong>roman</strong>nda bu kez Sovyet sonras dönemde<br />

özelletirmelerle zengin olan ‘oligark’lar anlatyor. Hain, dünyada<br />

kara parann nasl aklandna dair farkl bir casusluk <strong>roman</strong>.<br />

HAN, JOHN LE CARRÉ, ÇEV.: ESAT ÖREN, ALTIN KTAPLAR, 320 SAYFA, 18 TL<br />

K<br />

YAVUZ ULUTÜRK<br />

itap okumak kiisel bir<br />

yolculuktur. Kitapç raflarndan<br />

seçerken de, kitap<br />

eklerini kartrrken de karar size<br />

aittir. Okurken iir, hikâye, <strong>roman</strong> gibi<br />

herhangi bir türe veya mesela <strong>roman</strong>da<br />

macera, fantastik gibi alt türlerden<br />

birine arlk verebilirsiniz. Bu tercihler<br />

srasnda da o türün illa okumanz<br />

gereken isimlerini skalam olmanz<br />

mümkün… Bir polisiye okuru<br />

olarak bugüne kadar ya tecrübe etti-<br />

im isimleri ya da zevkine güvendi-<br />

im dostlarn önerilerini okumaya çaltm.<br />

Editörüm birkaç yl önce polisiye<br />

merakm örenince okumam için<br />

birkaç isim önermiti. Hâlâ masamda<br />

bir not kad asl duruyor: Antonio<br />

Muñoz Molina, Jo Nesbo ve John<br />

le Carré… Nesbo’yu geçtiimiz aylarda<br />

Türkçedeki yeni kitab Nemesis’le<br />

okuma ans bulmutum. imdi sra<br />

geldi John le Carré’ye...<br />

John le Carré<br />

CASUS ROMANLARI ÖLDÜ MÜ<br />

Türkçede birçok yaynevi Le Carré’nin<br />

kitaplarn yaymlad. Fakat birkaç<br />

dnda bu kitaplara kolay ulamak<br />

mümkün deil. Le Carré’nin ilk olarak<br />

Aranan Adam (2011) <strong>roman</strong>n yaymlayan<br />

Altn Kitaplar, imdi de Hain’i dilimize<br />

kazandrd. Sovyetler Birlii’nin<br />

dalmas, Souk Sava’n sona ermesi<br />

ve Rus istihbarat örgütü KGB’nin tarihe<br />

karmasnn ardndan dünyada<br />

casus <strong>roman</strong>lar da popülerliini kaybetti<br />

denilebilir. Fakat ngiliz casusluk<br />

<strong>roman</strong>lar yazar John le Carré (asl<br />

ad David John Moore Cornwell) So-<br />

uk Sava öncesi casusluk <strong>roman</strong>larnda<br />

olduu gibi 2010’da yazd Hain’de<br />

de maharetini sergilemi. Yazarn ustalna<br />

en son beyazperdede ahit olmutuk.<br />

Le Carré’nin 1974’te yazd-<br />

ve bayapt saylan Köstebek (Tinker,<br />

Tailor, Soldier, Spy) 2011’de Tomas<br />

Alfredson tarafndan baaryla sinemaya<br />

uyarlanmt. Filmde, <strong>roman</strong> kahraman<br />

George Smiley’ Gary Oldman<br />

oynamt. Bir bölümü stanbul’da çekilen<br />

yapmda Souk Sava döneminde<br />

ngiliz istihbarat içindeki çatmalar<br />

ve hesaplamalar oldukça etkileyici bir<br />

dille anlatlyor.<br />

Gelelim Hain’e… Casus <strong>roman</strong>lar<br />

devrinin bittii bir dönemde türü yeniden<br />

canlandran isim olarak karmza<br />

çkyor Le Carré. Hain’de casuslarn yerini<br />

Sovyet sonras dönemde özelletirmelerle<br />

zengin olan “oligark”lar alyor.<br />

Yazar, bu kez Rus zenginlerinin tüm<br />

dünyada kurduu kara para aklama yaplanmasnn<br />

ifrelerini çözüyor.<br />

17 bölümden oluan <strong>roman</strong>, Oxford<br />

Üniversitesi’nde ngiliz edebiyat okutman<br />

Perry ve evlilik hazrl yapt-<br />

sevgilisi avukat Gail’in Karayip adalarndan<br />

Antigua’ya tatile gitmeleriyle<br />

balyor. Tatile gitme kri her ikisinin<br />

de hayatlarnda gelecee dair önemli<br />

deiiklikler yapmak istemelerinin bir<br />

FOTORAF: AP, KIRSTY WIGGLESWORTH<br />

sonucu. Perry üniversitedeki tekdüze<br />

eitimden bkmtr. Bunu da “ngiltere<br />

Bouluyor mu” bal altnda George<br />

Orwell’ anlatrken fark ediyor. Cübbesini<br />

çkarnca kendini özgür hissedeceini<br />

düünüyor ve ülkenin yoksul<br />

bir bölgesinde ortaokul öretmenlii<br />

yapmak istiyor. Gail de benzer bir karar<br />

aamasndadr ve pek de parlak olmayan<br />

avukatlk kariyerine devam etmek<br />

ya da Perry ile maceraya atlmak<br />

arasnda kalmtr… Böyle bir zamanda<br />

onlara iyi geleceini düündükleri tatilleri,<br />

üç setlik bir tenis maç sonras hayatlarn<br />

bambaka bir yöne çevirecektir.<br />

Romann ilk sayfalarnda bahsi geçen<br />

maçta Perry’nin rakibi, Dima adl<br />

bir Rus. Dima, siyasi suçlularn gönderildii,<br />

Stalin döneminin en acmasz<br />

kamplarndan Gulag takmadalarndaki<br />

Kolyma’dan sa kurtulan nadir<br />

insanlardan. Dima kamptan kurtulunca<br />

içerde tant ‘vori’lere katlyor.<br />

Vori, Gulag’da hakemlik yapan, adaleti<br />

salayan ‘akil adamlar’a deniliyor.<br />

Dima’nn kara para aklamadaki mahareti<br />

anlalnca önce ABD’de, sonra<br />

pek çok Avrupa ülkesinde, merkezi<br />

Londra’da olan irketler kuruluyor.<br />

leri de Dima yürütüyor elbette. Sonra<br />

onun kara para aklamadaki ‘karde-<br />

i’ Mia ve kars Olga, kardeliin lideri<br />

Prens tarafndan kaza süsü verilerek<br />

öldürülüyor. Dima da srann kendisine<br />

geldiini böylece anlyor. Tatile<br />

gelen iki ngiliz Perry ve Gail vastasyla<br />

da ngiliz Gizli Haberalma Servisi<br />

ile balant kurmaya çalyor. Perry<br />

ve Gail, Dima’nn mesajn ulatrmak<br />

amacyla iletiim kurduklar ngiliz hükümetinin<br />

casuslar tarafndan sorgulanrken<br />

buluyorlar kendilerini.<br />

FARKLI BR CASUSLUK ROMANI<br />

Hain’de dikkat çeken taraf, olaylar geri<br />

dönülerle anlatlrken sorgulamann<br />

neredeyse <strong>roman</strong>n sonuna kadar baaryla<br />

devam ettirilmesi. Roman, ‘katil<br />

kim’ türünden bir sürükleyicilie sahip<br />

deil, ‘hain kim’ sorusunu da merak<br />

unsuru olarak kullanmyor. Casuslarn<br />

hain peinde olduu, silahlarn konutuu,<br />

aksiyon klielerinin harmanland<br />

<strong>roman</strong>lardan skldysanz Hain,<br />

yava temposu ile dünyada kara parann<br />

nasl aklandna dair farkl bir casusluk<br />

<strong>roman</strong>. Merakls için not: 1931<br />

doumlu yazarn yeni <strong>roman</strong> A Delicate<br />

Truth 7 Mays’ta çkyor. Türkçeye<br />

ksa sürede çevrilmesi dileiyle…<br />

37<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Sherlock yeniden...<br />

lk polisiye <strong>roman</strong>n yazld 1800’lerin<br />

balarndan günümüze kadar pek az dedektif<br />

adn kalc klabildi. Mehur olanlar<br />

da sadece sk okurlar tand… Elbette<br />

biri dnda: Sherlock Holmes. Okuyan<br />

okumayan, polisiye seven sevmeyen herkes<br />

onun kim olduunu bilir. Arthur Conan<br />

Doyle’un ünlü dedekti Sherlock<br />

Holmes’un maceralar ksa öyküler olarak<br />

yaymland 1891 ylndan bu yana neredeyse<br />

bütün dünya dillerine çevrildi. Sinema<br />

lmlerine konu oldu, sahneye tand,<br />

radyoda okundu, hakknda akademik<br />

aratrmalar yapld… Sherlock Holmes ve<br />

yardmcs Dr. John H. Watson’n polisiye<br />

maceralarna Türk okurlar da ilgi gösterdi.<br />

II. Abdülhamid’in polisiye tutkusu<br />

mâlum. Resmî iler için kurdurduu çeviri<br />

bürosundaki çevirmenlere ücretini vererek<br />

polisiye öyküler<br />

çevirttiini biliyoruz.<br />

II. Merutiyet<br />

sonrasnda yaplan<br />

Sherlock çevirileri<br />

giderek ço-<br />

alyor hatta yerli<br />

“arlo” uyarlamalar<br />

yaplyor,<br />

“Türklerin Sherlock<br />

Holmes’u”<br />

dedektier boy<br />

AÇIKLAMALI<br />

NOTLARIYLA SHERLOCK<br />

HOLMES - 1, A. CONAN<br />

DOYLE, ED.: LESLIE S.<br />

KLINGER, EVEREST YAY.,<br />

770 SAYFA, 60 TL<br />

gösteriyor. Bugünse<br />

elinize aldnz<br />

çou Sherlock<br />

Holmes maceras<br />

baka yaynevinin<br />

etiketini tayor.<br />

Yaklak bir yl<br />

önce haberdar olmutuk, Everest Yaynlar<br />

Sherlock Holmes külliyatn yeni<br />

bir edisyonla yeniden yaymlayacakt.<br />

Bu seri nihayet balad. Sherlock Holmes<br />

lmlerinin danman ve önde gelen<br />

Sherlock uzmanlarndan Leslie S.<br />

Klinger’n editörlüünde hazrlanan<br />

Açklamal Notlaryla Sherlock Holmes adl<br />

üç ciltlik külliyatn ilk cildi yaymland.<br />

Eserin 2003’te okurla buluan bu ilk cildi;<br />

1891-1893 arasnda Strand Magazine’de<br />

yaymlanan öykülerin özgün hallerini<br />

içeriyor. Klinger çalmasnda, öyküler<br />

1892’de Sherlock Holmes’un Maceralar,<br />

1893’te de Sherlock Holmes’un Anlar<br />

olarak kitaplatrlrken oluan hatalar<br />

da gidermi. Türkçede yaymlanan ilk<br />

ciltte yer alan Holmes’un maceralarn<br />

Kaya Genç, anlar kitabn ise Berrak Göçer<br />

dilimize aktarm.<br />

Klinger’n önsözü, John le Carré’nin<br />

giri yazs ile balayan kitapta, Holmes’u<br />

ve yaad Londra’y daha iyi anlayabilmek<br />

için bir bölüm yer alyor: “Sherlock<br />

Holmes’un Dünyas”. Bu bölümde Victoria<br />

Ça ngiltere’sinden Doyle’un ve mehur<br />

dedektinin hayatna kadar geni bir bilgi<br />

yelpazesi bulunuyor. Maceraya dalmadan<br />

önce okunmas ve bilinmesi gereken “Abdülhamit<br />

ve Sherlock Holmes” konusunu<br />

da Erol Üyepazarc anlatyor.<br />

“Bugüne kadar hazrlanm en derli<br />

toplu ve en kapsaml Sherlock Holmes<br />

külliyat” olarak gösterilen Açklamal Notlaryla<br />

Sherlock Holmes, polisiye severleri<br />

hayli memnun edecee benziyor.


KÝ TAP ZAMANI<br />

DN<br />

Kur’an’n bilime gösterdii ufuk<br />

14-15 Mays 2011 tarihinde stanbul Çemberlita Kültür Merkezi’nde<br />

“Kur’an ve lmî Hakikatler-2” adyla gerçekletirilen sempozyumda<br />

sunulan tebliler ayn adla kitaplatrlarak okura sunuldu.<br />

Teblilerde Kur’an-bilim ilikisine dair çarpc tespitler yer alyor.<br />

B<br />

CEM MERT<br />

ilim, geni anlamyla zaman<br />

ve mekân dünyasnda yer<br />

alan eylerin olgu ve olaylarn<br />

yaplarn, onlar arasndaki sebepsonuç<br />

balantlarnn oluturduu düzeni<br />

kefetmeyi, bu konudaki verileri toplayp<br />

temel yasalar belirlemeyi gaye edinen<br />

insani faaliyet eklinde tanmlanabilir.<br />

Bilim ile din arasndaki iliki, tarihin ilk<br />

evrelerinden bu yana insanln en önemli<br />

meselelerinden biri olagelmitir. Her dinin<br />

kendine has birtakm özellikleri vardr<br />

ve buna bal olarak din-bilim ilikisinin<br />

farkl tezahürleri söz konusudur. Örnein,<br />

Hristiyanlk tarihini yapsal özelliklerinden<br />

dolay dar anlamda din-bilim<br />

çatmasnn tarihi olarak okumak mümkündür.<br />

Bu çatmann Hristiyanln<br />

ulûhiyet anlay, büyük ölçüde bir mucizeler<br />

dini oluu, kutsal metinlerinin içeri-<br />

i gibi sebeplere bal olduu söylenebilir.<br />

Oysa slam düünce tarihine bakldnda<br />

kayda deer bir din-bilim çatmas görülmez.<br />

Hristiyanlarn genellikle kendilerinden<br />

yola çkarak karanlk ça olarak niteledikleri<br />

ortaça, Müslüman toplumlar<br />

için son derece aydnlktr.<br />

KUR’AN VE LMÎ HAKKATLER-2, HAZ.: DOÇ. DR. ERGUN ÇAPAN, IIK YAYINLARI, 400 SAYFA, 15 TL<br />

LLÜSTRASYON, CEM KIZILTU<br />

KUR’AN’IN BLME BAKII<br />

Bunun neden böyle olduunu açklayan<br />

birçok sebepten herhalde en önemlisi<br />

Kur’an’n ilim karsndaki tutumudur.<br />

Kur’an’a göre bütün kâinat bilgi, kudret,<br />

rahmet ve merhamet sahibi bir yaratcnn<br />

eseridir. Âlem yaratlm olduundan<br />

zorunlu varlk deil, mümkün varlktr.<br />

Kur’an birçok yerde mümkün varln bilinmesini<br />

tevik eder ve bilgiyi elde etmek<br />

için tecrübi yolu önerir. Âlem mademki<br />

her eyi bilen, her eye gücü yeten kusursuz<br />

bir Zât tarafndan yaratlmtr, o halde<br />

âlemde gayenin ve düzenin bulunmas<br />

kaçnlmazdr. Bunun yannda eer her<br />

ey mahlûksa Allah’tan baka hiçbir eyde<br />

ilahi güç yoktur, hiçbir ey ibadete lâyk<br />

deildir. Tabiat incelenmek, aratrlmak<br />

ve yararlanlmak için vardr. Kur’an insann<br />

hem kendi öz varlna hem de tabiatta<br />

olan biten her eye bakmasn, onlarn<br />

üzerine düünmesini ve onlar anlamasn<br />

talep eder. Kur’an’n bu etkisi slam dünyasnda<br />

felsefe ve bilimin erken denilebilecek<br />

bir tarihte ba döndürücü bir hzla<br />

geliip ilerlemesine sebep olmutur.<br />

Din-bilim ilikisi açsndan son üç<br />

asrdaki gelimelerin bizim için çok sarsc<br />

etkileri oldu. Pozitivist bilimcilik 18. ve<br />

19. yüzyllar boyunca hâkim ideoloji haline<br />

geldi ve dünyann dört bir yannda<br />

siyasi, iktisadi, düünsel hegemonyalarn<br />

kurmu olan Batl güçler tarafndan<br />

yerkürenin geri kalanna kültürel olarak<br />

dayatld. Bat’dan dalga dalga gelen modern<br />

paradigmalar karsnda Bat d<br />

toplumlar çeitli oklar ve ykmlar yaad.<br />

Kendi deerlerinden, hayat alglarndan<br />

ve dinlerinden üphe duymaya baladlar.<br />

imdi ise yepyeni bir çan ve dönemin<br />

eiindeyiz. Bir taraftan Bat’nn<br />

vicdann temsil eden bir grup sanatç<br />

ve bilim adam hakikate olan açlklaryla<br />

materyalist ve pozitivist olmayan bir<br />

‘yeni bilim’ ina ediyorlar. Dier taraftan<br />

tüm komplekslerinden syrlp geçmiini<br />

yeniden kefeden, kendisiyle barp özgüvenlerini<br />

tekrar kazanan Müslüman<br />

entelektüeller ve bilim adamlar yeni bir<br />

dünyay kurmaya soyunuyorlar.<br />

14-15 Mays 2011 tarihinde stanbul<br />

Çemberlita Kültür Merkezi’nde, “Kur’an<br />

ve lmî Hakikatler-2” adyla gerçekletirilen<br />

sempozyum da bu çabalardan biri olarak<br />

deerlendirilebilir. Kur’an ve lmî Hakikatler-2<br />

isimli kitap bu sempozyumda sunulan<br />

teblilerden oluuyor. Kitab Yrd.<br />

Doç. Dr. Ergun Çapan yayna hazrlam.<br />

Çapan, sempozyumun düzenlenmesindeki<br />

gayelerden ilkinin, Kur’an’n ilmî gelime<br />

ve bululara ehemmiyet ve kymet derecelerine<br />

göre iaretlerde bulunduuna,<br />

ufuklar gösterdiine; ilmî gelimelere iaret<br />

eden ayetlerin Allah’n marifet ve azametine<br />

delâlet maksadyla zikredildiine;<br />

bu ayetlerin çok zengin anlam katmanlarna<br />

sahip olup her devir insannn seviyesine<br />

göre onlar yorumlayabileceine dikkat<br />

çekmek olduunu söylüyor. kinci heden<br />

ise bu tür ayetleri, ifadenin enginlik ve esneklii<br />

nazara alnarak anlamn daraltmadan<br />

ele almann gerekliliini; her zaman<br />

yanllanma ihtimali olan teorileri sabit hakikatler<br />

gibi kabul etmemenin önemini;<br />

kevni ayetlerin ilmî gelimelere ufuk gösteren<br />

akn bir bilgi kayna oluunu vurgulamak<br />

olduunu belirtmi.<br />

KUR’AN, BLM VE MUCZELER<br />

Sempozyumda pek çok yerli ve yabanc<br />

ilim adam ve mütefekkir tebli sunmu.<br />

Açl konferansn Prof. Dr. Abdullah bin<br />

Abdulaziz el-Muslih ilmi icazn metodu<br />

konusunda vermi. Burada ilmî icaz tabiri,<br />

Kur’an ve sünnetin, kozmik bilimlerin<br />

tespit edip doruluunu bilimin metotlaryla<br />

ispatlad hakikatlere mucizevi bir<br />

ekilde iaret etmesi manasnda kullanlmakta.<br />

Prof. Dr. brahim Ka Dönmez’in<br />

bakanln yapt birinci oturumda<br />

Kur’an ve hadislere göre insann embriyolojik<br />

ve zyolojik geliimi ile zeytinya-<br />

ndaki bilimsel mucize konular üzerinde<br />

durulmu. Bakanln Prof. Dr. Süleyman<br />

Toprak’n yapt ikinci oturumda<br />

Kur’an’a göre kâinatn genilemesi ve büyük<br />

patlama teorisi konu edilmi. Bu oturumda<br />

Prof. Dr. Yunus Çengel’in “Nuraniyet<br />

ve Kuantum Âlemi” isimli teblii<br />

son derece ilgi çekici. Sonraki oturumda<br />

ar mucizesi ve baldaki ifa tüm yönleriyle<br />

anlatlyor. Prof. Dr. Suat Yldrm’n bakanln<br />

yapt dördüncü oturumda<br />

anne sütünün mucizevi yönü ve emzirmenin<br />

yararlar irdelenmi. Dier oturumlarda<br />

tatl su ile tuzlu suyun karmama<br />

mucizesi, Kur’an’da örnek topluluk<br />

olarak zikredilen karncalar, Kur’an’a göre<br />

sema gibi ilgi çekici konular ele alnm.<br />

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sempozyuma<br />

gönderdii mesajda da belirttii<br />

gibi, günümüzde pek çok düünür gelecek<br />

yllarn Kur’an’a açk yllar olabilecei<br />

hususunda hemen hemen ittifak halinde<br />

ve bulunduumuz çan, düünce ve tasavvurlarmzn<br />

üstünde bir süratle<br />

Kur’an’a kayd da bir gerçek.<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Hak dostlarndan mektuplar<br />

2008’de ilk basksn yapan<br />

Tark Veliolu’nun Allah<br />

Dostlarndan Mektuplar adl<br />

kitab, Ufuk Yaynlar etiketiyle<br />

bir kez daha okurla buluuyor.<br />

Yazar, Peygamber Efendimiz’den<br />

(s.a.s.) günümüze Allah dostlarnn, slam<br />

büyüklerinin mektuplarndan bir güldeste<br />

hazrlam. Bu güldesteyi okurken Hz.<br />

Ali, bn Arabi, Mevlana, bn Sina, ems-i<br />

Tebrizi, Abdülkadir Geylani, brahim Halveti,<br />

Molla Fenari, Hac Bayram Veli ve Ak-<br />

emseddin gibi abide ahsiyetlerin kelimelere<br />

döktüü Allah akna tank olacaksnz.<br />

Güzellik medeniyeti<br />

Bir doktora tezi olan Güzelin<br />

Peinde, Farabi, bn Sina<br />

ve bn Rüd’de güzel kavramnn<br />

metazik ve ontolojik<br />

izdüümlerini Tanr ve<br />

Tanr’nn güzelliine referansla tartyor. Yazar,<br />

konunun kavramsal arka plann yaplandrmak<br />

için kurucu Grek lozoarnda güzel<br />

ve iyi ideleri, mimesis ve tragedya kuramlar<br />

ve Grek estetiinin slam dünyasna geçi-<br />

ini de inceliyor. Üç büyük slam lozofunun<br />

estetik düüncelerini derinlemesine ele alan<br />

eser, kuramsal bir çerçeve çizmeyi baaryor.<br />

Dünya ekonomi tarihi<br />

Dünya siyasi tarihi, bir baka<br />

açdan bakldnda sava<br />

ve ekonomi tarihi olarak da<br />

okunmaya müsait. Columbia<br />

Üniversitesi’nden yakn<br />

arkada olan iki profesör, Ronald Findlay<br />

ile Kevin H. O’Rourke’un Güç ve Refah adl<br />

eseri, insanlk tarihini bu açdan ele alyor.<br />

Yazarlarn modern dünya ekonomisinin etkileimli<br />

olarak nasl ortaya çktna dair<br />

açklamalaryla, Avrupa merkezcilik ile Çin<br />

merkezcilik arasnda gidip gelmekten kurtulmay<br />

baardmz konusunda okuyucuyu<br />

önemli ölçüde ikna ettiini söyleyebiliriz.<br />

‘Yalnz’ sahabi<br />

ALLAH DOSTLARINDAN MEKTUPLAR, TARIK<br />

VELOLU, UFUK KTAPLARI, 174 SAYFA, 12 TL<br />

GÜZELN PENDE, AYE TAKENT, KLASK<br />

YAYINLARI, 304 SAYFA, 20 TL<br />

GÜÇ VE REFAH, RONALD FINDLAY, KEVIN H.<br />

O’ROURKE, KÜRE YAYINLARI, 735 SAYFA, 42 TL<br />

EBU ZER, HASAN BASR BLGN, HAYAT<br />

YAYINLARI, 400 SAYFA, 14 TL<br />

Hakszla kar annda<br />

tepki veren slam<br />

kahraman Ebu Zer için<br />

Peygamber Efendimiz<br />

(s.a.s.), “Göün altnda<br />

ve yerin üzerinde Ebu Zer’den daha<br />

doru konuan kimse yoktur!” buyuruyor.<br />

Bugün sadece Müslümanlar de-<br />

il, tüm insanlk için Ebu Zer’in özgür<br />

ve özgün tavr önemli bir yol gösterici.<br />

Hasan Basri Bilgin, bu ‘yalnz’ sahabinin<br />

<strong>roman</strong>nda insanlk için her dem<br />

taze bir yola iaret ediyor. Kitap, Hayat<br />

Yaynlar etiketiyle okura ulat.<br />

38


KÝ TAP ZAMANI<br />

ROMAN<br />

Nakremlerin stanbul’u…<br />

Ömer Faruk Karata, Nakrem: Kzl Sahtiyan adl bilimkurgu <strong>roman</strong>nda<br />

yeryüzünde insandan önce yaam, kâinatn dört bir yanna sürgün<br />

edilmi Nakrem’lerin tekrar dünyaya dönüünü anlatyor. Akc ve yaln<br />

diliyle, bilimkurgu sevenlerin ilgisini çekebilecek bir kitap.<br />

A<br />

ASLIHAN<br />

KÖEKOLU<br />

merikal yazar John<br />

Scalzi, 2005 ylnda yaymlanan<br />

ve Türkçeye Yal Adamn<br />

Sava (Old Man’s War) adyla çevrilen<br />

<strong>roman</strong>nda insann uzayda yolculuk<br />

ettii çalara götürür okuru.<br />

Hatta insanlk, galaksilerde koloniler<br />

kurmaya bile balamtr. Koloni<br />

Savunma Güçleri dünyada 75 yana<br />

gelmi insanlar askere alarak birliklerini<br />

savunma iini onlara vermektedir.<br />

Bu göreve gençler yerine ihtiyarlarn<br />

seçilmesi bouna deildir. Yazar,<br />

bunun sebebini henüz <strong>roman</strong>n balarnda<br />

söyler okura. Koloni Savunma<br />

Güçleri’nin onlar seçmesinin amac<br />

bu insanlarn onlarca yllk bilgi ve<br />

becerilerinden faydalanmaktr.<br />

Ömer Faruk Karata’n bilimkurgu<br />

<strong>roman</strong> Nakrem: Kzl Sahtiyan’<br />

okurken Yal Adamn Sava dü-<br />

üyor aklmza. Scalzi’nin yüzyllar<br />

sonrasn tahayyülünde karmza<br />

çkan yallk kavram Nakrem’de<br />

de barolde. Ancak yallk bu sefer<br />

bir deer deil, artan nüfus problemine<br />

kar bir önlem. Hikâye 300<br />

sene sonrasnn stanbul’unda geçiyor.<br />

Nüfus art ve buna bal kaynak<br />

yetersizlii bir dünya problemi<br />

haline gelmi, Dünya Devletler Konseyi<br />

düzenledii kongrede bu gidi-<br />

e dur demek için önemli kararlar almtr.<br />

Artk 70 ya ve üzeri insanlar<br />

daha güzel bir gelecekte uyandrlmak<br />

üzere donduruluyordur…<br />

NAKREM: KIZIL SAHTYAN, ÖMER FARUK KARATA, HAYAT YAYINLARI, 264 SAYFA, 9,90 TL<br />

Ömer Faruk Karata<br />

Roman, bu karar gereince dondurulmasna<br />

21 gün kalan yal bir<br />

bilim adamnn hikâyesiyle balyor.<br />

Bilim adamnn yaayaca deiimi<br />

kabullenmeye çalt günlerde kz<br />

Sahra’nn gördüü rüyay ayn anda<br />

yaamas hikâyenin derinletii nokta.<br />

Yal adam, aslnda kendisinin de<br />

benzer bir rüyay gördüünü zannetse<br />

de sabah uyandnda rüyasndaki<br />

kâd elinde bulmas yaadnn<br />

gerçek olduu ihtimalini artrr. Asrlar<br />

öncesine ait bu gazete parçasnda<br />

‘21’ yazldr. Yani bilim adamnn<br />

uyutulmasna kalan gün says…<br />

Hikâye bilim adam ve ailesi ekseninde<br />

devam edecek diye düünsek de<br />

satrlar ilerledikçe aslnda bu kurgunun<br />

bambaka bir amaca hizmet etti-<br />

i anlalyor. Çünkü eserin asl kahramanlar<br />

‘Nakrem’ler. Yeryüzünde<br />

insandan önce yaam, fesat çkarmalar<br />

üzerine kâinatn dört bir yanna<br />

sürgün edilmi, bu esnada hafzalarn<br />

kaybetmi Nakremlerin insanlarn<br />

hafzalarn kullanarak nasl<br />

yeniden görünür olmaya çaltklarn<br />

okuyoruz kitapta.<br />

Bilimkurgu <strong>roman</strong>lardaki en büyük<br />

skntlardan biri, yazarn hayal dünyasndaki<br />

ütopyay anlatrken yaln anlatmdan<br />

uzaklamasdr. Nakrem akc<br />

bir üslupla kaleme alnm. Romann<br />

sonuna doru karakter says artsa<br />

da, hikâyenin düümü yava yava<br />

çözülmeye balasa da anlatm okuru<br />

yormuyor. Bu anlamda bilimkurgu<br />

<strong>roman</strong>larna mesafeli olanlarn da rahatlkla<br />

okuyabilecei bir eser olduunu<br />

söyleyebiliriz Nakrem’in. Tabii 300<br />

yl sonrasnn stanbul’undan bahsediliyor<br />

olmas da ilgiyi uyank tutuyor.<br />

Kâh asrlar sonrasnn stanbul’unda<br />

da Kz Kulesi’nin var olup olmayaca-<br />

n düünüyor, kâh büyük deprem senaryolarn<br />

akla düüren satrlarda Bo-<br />

aziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin<br />

ykldn okuyorsunuz…<br />

Nakrem keyie okuyacanz türden<br />

bir <strong>roman</strong>. Gerçek hayatla ilgili imkânlar,<br />

hayaller bile elbette snrl. Eser, gelece-<br />

in stanbul’unu çok da abartya kaçmadan<br />

makul ölçüler çerçevesinde hayal<br />

etme imkân veriyor okura.<br />

Göçmen air<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Beir Ayvazolu’nun “eve<br />

dönen adam” olarak tanmlad<br />

Yahya Kemal’i,<br />

Yeni Türk Edebiyat alannn<br />

önde gelen akademisyenlerinden<br />

Âlim Kahraman “Büyük<br />

Göçmen Ku” olarak tarif ediyor. Esasnda<br />

ikisi de doru. Geride braktmz<br />

yüzylda Türk iirinin yüz ak kabul edilen<br />

Yahya Kemal Beyatl’nn hayat, bu<br />

kez bir ‘göçler haritas’ olarak önümüze<br />

geliyor. Usta airin hayatnda ve eserlerinde<br />

mekânn izini sürmek, nitelikli<br />

okurlar için bulunmaz frsat…<br />

Rumeli’ne düen bir ehzade<br />

Osmanl tarihinde ‘Rumeli<br />

Fatihi’ olarak kaydedilen<br />

Süleyman ah’n<br />

açt kapdan giden<br />

Osmanl; Rumeli’nin,<br />

Balkanlar’n, Avrupa’nn tarihini de-<br />

itirdi. Ülkemizde Süleyman ah<br />

hakknda yaymlanm ilk <strong>roman</strong> olan<br />

ve Mahmut Açl’n imzasn tayan ehit<br />

ehzade, bir kahramann nasl yetitiini,<br />

hangi ufuklara sahip olduunu<br />

ve ölünce mezarnn neden Bolayr’da<br />

olmasn istediini anlatyor.<br />

Ortadou’da iktidar<br />

BÜYÜK GÖÇMEN KU, YAHYA KEMAL BEYATLI, ÂLM<br />

KAHRAMAN, BÜYÜYENAY YAY., 576 SAYFA, 25 TL<br />

EHT EHZADE, MAHMUT AÇIL, YTK<br />

HAZNE YAY., 200 SAYFA, 8,90 TL<br />

ARETLER VE KTDAR, FALEH A. JABAR, H. DAWOD,<br />

STANBUL BLG ÜN., YAY., 326 SAYFA, 35 TL<br />

Genellemelerden kaçnmak<br />

her zaman için yararldr<br />

fakat söz konusu<br />

Ortadou olduunda<br />

bu yola bavurmadan<br />

konumak hüner ister. Londra<br />

Üniversitesi Birkbeck College öretim<br />

üyesi Faleh A. Jabar ile Fransz Ulusal<br />

Bilimsel Aratrmalar Merkezi’nde<br />

(CNRS) aratrmac olan Hosham Dawod,<br />

böylesi bir hüneri gösteriyor. kili,<br />

Arap Bahar’ndan hareketle 2000’li<br />

yllara kadar bilim dünyasnda hâkim<br />

olan Ortdaou’da iktidar yaplanmas<br />

ve airetlerle ilgili ezberleri bozuyor.<br />

Din-estetik ilikisi<br />

DN VE ESTETK, AYDIN IIK,<br />

ÖTÜKEN NERYAT, 365 SAYFA, 20 TL<br />

nsanolunun kiilik<br />

oluumunda, daha ötesi<br />

sosyal hayatta, bir toplum<br />

inasnda önemli<br />

sacayaklarndan olan<br />

din ve estetik birbirinin ramna de-<br />

il, belki birbirini tamamlayarak insan<br />

hayatnda önemli bir yer tutar.<br />

Aydn Ik, iyi bir toplum için ahlâk<br />

ve din kadar estetiin de önemine<br />

dikkat çekiyor. Hatta bir adm daha<br />

atarak estetik ya da sanatn ahlâktan<br />

daha önemli olup olmadna dair<br />

sk bir tartmaya giriiyor.<br />

Mümkün öyküler<br />

MÜMKÜN ÖYKÜLERN EN YS, AYKUT<br />

ERTURUL, DEDALUS KTAP, 128 SAYFA, 12 TL<br />

Edebiyat dergilerinde<br />

editörlük yapan Aykut<br />

Erturul, iki yl önce<br />

çkard öykü kitab<br />

Keyfekader Kahvesi ile<br />

Ömer Seyfettin Öykü Ödülü’ne de-<br />

er görülmütü. Yazarn ikinci öykü<br />

kitab, ‘mümkün olanlar’ içinden bir<br />

seçki niteliinde. lk kitab kadar<br />

yetkin olmasa da Erturul, o klasik<br />

ifadeyle okurdan da gayret bekliyor.<br />

Hatta meseleyi bir adm öteye tayp<br />

‘tembel’ okurlara interaktif bir<br />

okuma serüveni vaat ediyor.<br />

39<br />

‘iir uyanmtr’ diyen air<br />

NRAH, A. VAHAP AKBA, KONAK<br />

YAYINLARI, 320 SAYFA<br />

imdiye kadar Efgan, Gül<br />

Kyam, Mavi Sesli iirler,<br />

Hüzün Corafyas, Bir<br />

ehre Vardm ve nce Lugat<br />

adl iir kitaplar yaymlanan<br />

air A. Vahap Akba, toplu<br />

iirleriyle okuru selamlyor. Akba’n<br />

1980-2012 yllar arasnda yaymlanm<br />

iirlerinden oluan nirah, ‘Hüznün<br />

Çocuklar’n, ‘Krk Msralar’,<br />

‘efgan’l bir sesle ‘Ölüm Bâbnda’ dile<br />

getiriyor. Olgunluk döneminde bir<br />

air edasyla ‘iir Uyanmtr’ diyerek<br />

okura sesleniyor Akba.<br />

Bir büyüme <strong>roman</strong><br />

MAYA’NIN GÜNLÜÜ, ISABEL ALLENDE,<br />

CAN YAYINLARI, 464 SAYFA, 25 TL<br />

Isabel Allende, soyadndan<br />

da anlalaca<br />

üzere, 1973’te öldürülen<br />

ili Devlet Bakan<br />

Salvodor Allende’nin<br />

yeeni. Bu özelliinin dnda gazetecilikten<br />

gelen yetenekleriyle<br />

yaklak 30 yldr <strong>roman</strong>lar kaleme<br />

alyor. Yazarn son <strong>roman</strong><br />

Maya’nn Günlüü, sancl bir büyüme<br />

öyküsünü anlatyor. Günümüz<br />

<strong>roman</strong>larna uygun bir ‘çokkültürlü’<br />

karakter olan Maya’nn<br />

göçlerle dolu, maceral öyküsü…


KÝ TAP ZAMANI<br />

SPOR<br />

Türkiye’de bisikletin tarihi<br />

Üç dönem Bisiklet Federasyonu bakanl görevi yapan<br />

gazeteci ve tarihçi Ergun Hiçylmaz, Türkiye’de bisikletin 100<br />

yllk tarihini yazd. Cumhurbakanl Bisiklet Turu heyecann<br />

yaadmz günlerde bu kitap önemli bir eksii gideriyor.<br />

BSKLETN 100 YILLIK TARH, ERGUN HÇYILMAZ, BSKLET FEDERASYONU YAYINLARI, 152 SAYFA<br />

B<br />

AHMET ÇAKIR<br />

öyle bir kitap mutlaka yazlmalyd<br />

ve bunu Ergun<br />

Hiçylmaz yazmalyd. Üç<br />

dönem Bisiklet Federasyonu bakanl<br />

görevinde bulunan Hiçylmaz, Türkiye’de<br />

Bisikletin 100 Yllk Tarihi’ni yazd. Cumhurbakanl<br />

Bisiklet Turu nedeniyle zamanlamann<br />

denk dütüünü söylemek<br />

gereksiz, zaten biraz da bu düünülerek<br />

yaplm bir çalmadan söz ediyoruz.<br />

Ergun Hiçylmaz’ zamanmzn Ahmet<br />

Mithat Efendi’si diye nitelendirmek<br />

tamamen doru bir deerlendirme olmayabilir<br />

ama benzer yönlerinin bulundu-<br />

u da görmezden gelinemez. Nur içinde<br />

yatas Cem Atabeyolu aabeyimizin<br />

rahmetli olmasnn ardndan Türk<br />

spor yazarlnn en “kitapl” yazar o. Üstelik<br />

tek etkinlii de bu deil. Tekilat-<br />

Mahsusa’dan tutun, Zeki Müren’in hayatna<br />

kadar deiik alanlarda eser vermi<br />

bir isim Ergun Hiçylmaz. Onun bu çalkanlna<br />

ve üretkenliine hayranlk duymamak<br />

imkânsz. Gerçi bu kadar dei-<br />

ik alanda top koturmann skntl yanlar<br />

da olabiliyor ama artk o kadar kusur..<br />

deyip geçelim. Deiik gazetelerde spor<br />

d alanlarda tarihsel nitelikli yazlarna<br />

da rastlamlmz çoktur Hiçylmaz’n.<br />

Onun bu yöndeki etkinliini “Televole tarihçilii”<br />

olarak da nitelendirenler vardr<br />

ama ona da tezvirat diyelim.<br />

TÜRKYE’DE BSKLETÇ SAYISI<br />

FRANSA’NIN BR KASABASINDAK KADAR<br />

Herhangi bir spor dalnn geçmiini eski<br />

Çin’e, Orta Asya’ya, Msr’a tama çabalarndan<br />

pek hazzetmediimi söylemek<br />

zorundaym. Çünkü bu ilerin sözü edilmeye<br />

deer biçimde yaplmas 19. yüzylda<br />

balyor. Bu nedenle söz konusu çabalar,<br />

zenginlerin kendilerine sonradan<br />

soylu bir geçmi oluturma çabalarna<br />

benziyor. Hiçylmaz böyle bir çaba içinde<br />

deil. Özellikle Türkiye’de bisikletin<br />

tarihini 1912’den daha öncelere götürmeye<br />

çalmann bir anlam yok. Herhalde<br />

tahtadan yaplm bisikletlerden lan<br />

söz edecek deiliz! Bu iin tpk otomobil<br />

ve motosiklet gibi sanayiye dayal bir yan<br />

var. Onun da geçmii belli.<br />

Dorusunu isterseniz pek çok spor dal<br />

gibi ülkemizde bisiklet konusunda da rakamlar<br />

ackl denebilecek kadar kötü. Bu ii<br />

iyi bilenlerden birinin u deerlendirmesi<br />

durumu çok iyi anlatyor: “Türkiye’deki<br />

toplam bisikletçi says, Fransa’nn herhangi<br />

bir kasabasndaki kadardr.”<br />

Bisikletin Osmanl topraklarnda<br />

stanbul’dan önce Selanik’te görülmü<br />

olmasnn da yadrganacak bir taraf<br />

yok. Bisiklete binmek elbette ki dorudan<br />

Avrupal bir itir. 1924 ve 1928<br />

Olimpiyatlarna katlma çabalar dnda<br />

Türkiye’de ancak 1930’lu yllarda bisiklet<br />

yarlarndan söz edilebilir ki, onlar<br />

da pek organize iler deildir. stanbul d-<br />

nda Konya’nn önemli bir merkez olu-<br />

u, Ege’de ve Trabzon’da yaplan yarlar<br />

hep böyle çabalardr.<br />

lk dönemlerin en önemli ismi Talat<br />

Tuncalp’tir. O, sporculuunun ardndan<br />

neredeyse bütün yaamn bisiklete<br />

adam bir isim. Uzun yllar yurtiçi ampiyonluklarn<br />

kimseye brakmaz. Yurtdnda<br />

da ülkesini en iyi biçimde temsil<br />

eder. 1960’l yllara kadar ülkemizde bisikletle<br />

ilgili sözü edilmeye deer bir gelime<br />

görülmez. Bu dönemde ise bir bisikletçinin<br />

yln sporcusu seçilmesine kadar<br />

varan büyük heyecan yaanr. Rfat<br />

Çalkan ve arkadalar bisiklet sevgisini<br />

ülkeye yayarken buna küçük bir gazete<br />

datcs olarak ben de tanklk ettim.<br />

Hatta bu noktada günümüz spor basnyla<br />

ilgili bir özeletiri de gerekli. O muhte-<br />

em 1960’l yllarda Rfat Çalkan’n Tercüman<br />

gazetesinin spor sayfasnn tamamn<br />

kaplayacak ekilde haberinin verildiini<br />

hatrlyorum. Düünün ki, gazetenin<br />

sadece bir spor sayfas vardr ve öteki<br />

bütün haber ve yazlar ‘devam’ diye adlandrlan<br />

yarm sayfaya sktrlmtr.<br />

Biliyorsunuz, bugünün bol sayfal<br />

spor gazetelerinde bile bisiklet haberlerini<br />

büyüteçle aramak gerekiyor. Neyse<br />

ki Emin Müftüolu bakann çabalar<br />

ve Cumhurbakan Abdullah Gül’ün de<br />

desteiyle turumuz parlad. Kendi televizyonumuzla<br />

birlikte Eurosport’un bütün<br />

dünyaya aktard etkinlie artk gazetelerimiz<br />

de biraz geniçe veriyor!<br />

FOTORAFLAR DA OLMALIYDI<br />

Hiçylmaz’n kitabnda bisiklet sporunun<br />

geride kalan 100 ylyla ilgili, olmas gereken<br />

pek çok ey var. “simler, Yldzlar”<br />

bölümünde hemen hiç kimse atlanmamaya<br />

çallm. Elbette ki eksii aksa<br />

olabilir, u da olsayd, bu da konulsayd<br />

denilebilir. Onu da bakalar yapacaktr.<br />

Hiçylmaz’a spor kitaplmz zenginletiren<br />

bu çabas için teekkür ederken minik<br />

bir ayrntya takldm belirtmeden geçemeyeceim.<br />

Rfat Çalkan’n ne kadar<br />

önemli bir sporcu olduunu Hiçylmaz da<br />

vurgulam ve kitapta mümkün olabilecek<br />

en geni yeri ona vermi. Kitabn sonundaki<br />

fotoraf albümü de kukusuz bütünleyici<br />

bir çaba. Ancak arka kapaktaki minik<br />

fotorafta “Acaba o mu” tereddüdüyle<br />

baktmz dnda Çalkan’n tek fotoraf<br />

yok. Ayrca Türk bisiklet tarihinde yazl<br />

bölümde yer alan sporcularn da bazlarnn<br />

fotoraarn göremedik. Hiçylmaz<br />

gibi müthi bir arivcinin bunlar bulamamas<br />

düünülemez. Albüm bölümü<br />

biraz özensiz hazrlanm. kinci baskda<br />

mutlaka yazl bölümle bütünleen daha<br />

derli toplu bir çalma yaplmal.<br />

FOTORAF: ZAMAN, USAME ARI<br />

Savrulan hayatlar…<br />

Bata Yedi klim ve Hece<br />

Öykü olmak üzere çeitli<br />

edebiyat dergilerinde öyküleri<br />

yaymlanan Selvigül<br />

Kandomu ahin, son<br />

olarak iki yl önce Hzrla Yolculuk adl eserini<br />

yaymlamt. Yazarn son öykü kitab<br />

Savrulan, her insann bandaki ‘yaama<br />

kaygs’ndan yola çkarak hayatn karsna<br />

bir eylem biçimi olarak öyküyü koyuyor.<br />

Savrulan, baka baka pencerelerden<br />

bakt insan hikâyelerinde hüzne, acya<br />

odaklanarak modern çan kuatclnda<br />

tkanmaya yüz tutmu hayatlara çk<br />

yolu göstermeye çalyor.<br />

Dual günler için<br />

“nsanolu, yaradl itibaryla<br />

nisyan ile malul” sözü<br />

bir hakikatin ifadesi. En çok<br />

da Rabb’ini unutuyor insan,<br />

O’nu zikretmeyi... Halbuki<br />

Nebiler Serveri (s.a.s.), neredeyse her ann<br />

dua ile geçirirdi. Televizyon ekrannn sevilen<br />

yüzlerinden Nihat Hatipolu, Peygamber<br />

Efendimiz’in (s.a.s.) deiik vesilelerle<br />

yapt veya yaplmasn tavsiye ettii dualar<br />

bir araya getiriyor. “Duanz olmazsa ne<br />

kymetiniz var” ayetinin hikmeti dorultusunda,<br />

Allah katnda bir kymetimiz olmas<br />

için rehber edinilesi bir kaynak...<br />

Hasret öyküleri<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

SAVRULAN, SELVGÜL KANDOMU AHN,<br />

OKUR KTAPLII, 103 SAYFA, 10 TL<br />

GÜNLÜK DUALAR, NHAT HATPOLU, ÖZGE<br />

YAYINLARI, 133 SAYFA, 10 TL<br />

ELDE KALAN, HATCE BLEN BURA,<br />

ÖTÜKEN NERYAT, 117 SAYFA, 10 TL<br />

1994’te aramzdan ayrlan<br />

Türk edebiyatnn<br />

usta ismi Tark Bura’nn<br />

ei Hatice Bilen Bura,<br />

kalemini soyadna s-<br />

nmadan kullanan bir yazar. Yakla-<br />

k 30 yldr öykülerini yazan Hatice Bilen<br />

Bura, Elde Kalan adl son kitabnda<br />

‘hasret dolu’ alt öykü ile okuru selamlyor.<br />

imdiye kadar toplumun farkl kesimlerinde<br />

yaayan kadnlar anlatan<br />

yazarn Tark Bura’ya adad öykülerde<br />

hasretin izini sürmek mümkün.<br />

‘Rabbin seni terk etmedi’<br />

RABBN SEN TERK ETMED, MÜNRE DANI,<br />

TMA YAYINLARI, 192 SAYFA, 9,50 TL<br />

Rabbin Seni Terk Etmedi, Saadet<br />

Asr’nda Peygamber<br />

Efendimiz’e (s.a.s.) vahyolunan<br />

ayetlerin indirilmesine<br />

sebep olan olaylar, öykücü<br />

Münire Dani’in bak ve kendine<br />

has üslubuyla ele alyor. Kitapta, Tebük<br />

gazvesine katlamayan Ka’b bin Malik’in<br />

elli gün boyunca yaad çileli ve zdrapl<br />

tövbelerine ahit olacak, Efendimiz’in<br />

(s.a.s.) mal ve zenginlik hrsyla hareket<br />

eden sahabisine “Yazk oldu!” itab kar-<br />

snda “dünya” ile olan ilikinizi tekrar<br />

gözden geçirme ihtiyac hissedeceksiniz.<br />

40


KÝ TAP ZAMANI<br />

USTA GÖZÜYLE<br />

6 MAYIS 2013 PA ZAR TE SÝ<br />

Ortamekteb kaçkn bir edebsize dair<br />

C<br />

RFAN<br />

KÜLYUTMAZ<br />

Klasik tahsilin kazandrdklar onda yok! Felsefeyi<br />

nasl okuduu, ne anlad akademik bir tahlile<br />

tâbi tutunca foyasnn nasl meydana çktn örtbas<br />

etmekde, münhasran kimsenin anlamad iri<br />

lakrdlarla milletin gözünü boyamakda mâhir...<br />

anmdan muazzez<br />

kaarilerim, naslsnz<br />

eyi misiniz, eyi olmanz<br />

Cenab Rabbü’l-<br />

Âlemiyn’den niyâz ederekden<br />

lakrdma balayorum.<br />

Efendim, orta mekteb tahsili bile<br />

olmayan bir zât- naerif, ikide birde<br />

Hilmi bey kardama çemkirmekde<br />

imi: Hilmi Bey nasl olayor da Boaziçi<br />

Üniversitesi’nde slam felsefesi dersleri<br />

vereyor imi! bn Sina hakknda nasl<br />

konuayormu, deye paçalarna savlet<br />

edeyor. Rahmetli vâlidemin bir lakrds<br />

vard: Oturduu ahr sekisi, çard<br />

stanbul türküsü, deye… Biyografisine<br />

bakayorum, doum tarihinden sonra<br />

hangi mekteblerde tahsil gördüüne<br />

dair hiçbir kayt mevcud deil! Arapça,<br />

Farsça, ngilizce, Almanca lisanlarn<br />

bileyormu!!! Acaba nerde örendi<br />

Girdii mapushanede meydancbandan<br />

m örendi Arapçay Merakm<br />

mucib oldu da onun için sorayorum…<br />

CAHLLERN EN TEHLKELLER…<br />

Hilmi Bey’den ehliyet sorarken kendine<br />

bakmayan, zavall bir<br />

hadnâinasdan bahsedeyoruz.<br />

Muazzez kaarilerim mâlumunuz oldu-<br />

u vechile, cahillerin en tehlikelileri<br />

otodidaktlardr. Üslubu ve<br />

mâlumatfuruluu, yüksek tahsilli olup<br />

cem’iyyetde muayyen bir mevkide<br />

bulunanlara kar, ortamekteb kaçkn<br />

bir otodidaktn hissedebilecei hnç ve<br />

adavetin hezeyana inklâbndan maada<br />

bir ey deil! Rahmetli Prof. Dr.<br />

Ahmed Yüksel Özemre hocamz hakknda<br />

felsefe bilmediini yazmak<br />

edebsizliinde bulunmudu da, rahmetli<br />

hoca o güne kadar saysz felsefe<br />

doktora tezi yönettiini söylemiti…<br />

Söylediklerinden hicâb duymak yerine<br />

daha bir küstahlam, terbiyesizlemi<br />

idi bu herzegû!..<br />

Klasik tahsilin insana kazandrd<br />

çok ey vardr. Bu, onda yok! Felsefeyi<br />

nasl okuduu, ne anlad akademik<br />

bir tahlile tâbi tutunca foyasnn nasl<br />

meydana çktn örtbas etmekde,<br />

münhasran kimsenin anlamad iri<br />

lakrdlarla milletin gözünü boyamakda<br />

mâhir...<br />

Hilmi Bey’e olan kuyruk acsn<br />

bileyorum: Bundan on sene mukaddem<br />

bir TE VE porogramnda Ömer<br />

Seyfeddin’in “Tuhaf Bir Zulüm”<br />

hikâyesinden haberi olmadn, o<br />

hikâyenin anlatt hadiseyi yeni duymu<br />

gibi, bir bakasna atfederek<br />

anlatm ve beni kahkahalarla güldürmü<br />

idi! O porogramda cehaletini<br />

daha da ileri götürüp Marksizm hakknda<br />

da nazariyatla bir guna alâkas<br />

olmayan ipe sapa gelmez lakrdlar<br />

edince dayanamayp bir yaz yazmdm.<br />

Cehaletinin ayan beyan tehir<br />

edilmesinden vâfir hiddete kaplp<br />

Hilmi Bey’e kar bn Sina yazlarn<br />

yazmaya kalkmann esbâb- mucîbesi<br />

bu idi! Bu edebsizin ibtizalini tehir<br />

eden o yazy tekrar neredeceim…<br />

‘ALLAH KBRLLER SEVMEZ’<br />

Uzun lafa ne hâcet! O ve hempalarnn<br />

Hilmi Bey’in paçalarna saldrmas hiçbir<br />

mânâ ifâde etmeyor. Adamn [lafn<br />

gelii! ‘Adamlk’ nerdeee, bu nerde]<br />

doru dürüst tahsili yok; terbiyesi<br />

hâkez! Batanbaa kibir ve enaniyet!<br />

Rahmetli Özemre Hoca, feylesof geçinen<br />

bu kaln kafalya Kur’an- Kerim’in<br />

“Allah kibirlileri sevmez” ayet-i kerimesini<br />

hatrlatm idi. Ama nerdeee o<br />

edeb! Cahil, ukalâ, mütekebbir ve slamî<br />

terbiyeden asla nasibini almam bir<br />

orta mekteb kaçknnda edeb ne arasn!<br />

Efendim, bu aylk da bu kadar!<br />

Tweet’lerde mütemadiyen aforizmalar<br />

yumurtlayarak kendini bir ey zanneden<br />

bu zavall ile bu kadar megul oldu-<br />

um için beni affediniz; edebsize haddini<br />

bildirmek iktizâ edeyordu…<br />

Telâky gelecek aya inallah. O vakde<br />

kadar zâtnza hoca baknz. Rabb’ime<br />

emanet olunuz muazzez kaarilerim. Au<br />

Revoir canlarm benim!<br />

Kitap zekât hakknda<br />

mühim bir izahm hakkndadr<br />

Efendim insanlar umumî itibarla kabaca ikiye taksim<br />

olurlar: Kitaplarla yaayanlar ve kitaptan bîhaber<br />

olarak pekâlâ imrâr- hayat eyleyebilenler. Sözüm ilk<br />

zümreye dairdir; kitaplarla yaayanlar dahi kendi<br />

meyanlarnda birkaç fasla ayrlayor.<br />

ARE CAÝ<br />

GÜL LAP DAN<br />

ziz muhiblerim.<br />

Kitaplar ile alâkas<br />

bir hayli serin bulunan<br />

bir muharrir olaraktan,<br />

hassaten kitaplar hakknda<br />

nerolunan bir mecmuâda sizlere her<br />

mâh itibariyle hitap eyliyor olmam<br />

her ne kadar talihin ac bir cilvesi ise<br />

de, u ie baknzdr ki, imdi yine<br />

kitaplar hakknda sizleri tenvir ve<br />

irâd etmekliim lüzumu tuttu.<br />

Efendim insanlar umumî itibarla<br />

kabaca ikiye taksim olurlar: Kitaplarla<br />

yaayanlar ve kitaptan bîhaber olarak<br />

pekâlâ imrâr- hayat eyleyebilenler.<br />

Sözüm ilk zümreye dairdir; kitaplarla<br />

yaayanlar dahi kendi meyanlarnda<br />

birkaç fasla ayrlayor. Meselâ ba’zlar<br />

var kim kitap biriktirir, satun alr,<br />

okur, hakkn verir ve lüzumu halinde<br />

ihtiyaç sahiplerine devri veya hediye<br />

etmekten de çekinmez. Bunlar makbul<br />

ve muteber kitap muhibleridir.<br />

Kim Cenâb- Hak böylelerinin adedini<br />

artrsn inâallah! Dier bir ksm<br />

ise kitap edinme hususunda azimli ve<br />

fedâkâr olmalarna ramen bir kere<br />

bir kitab iktisat eyledikten sonra onu<br />

katiyyen elinden çkarmayan ve ebediyen<br />

kitab temellük etmek isteyen<br />

bir ksm bedbahtlardr ki, bu târizim<br />

ite bu zümre hakknda olacaktr.<br />

Ey talihsiz zât! Bir ömrüm boyunca<br />

tesâhüb ettiim onca kitab elden<br />

çkarmamak inadna kimse aferin<br />

demez. Kitap bir nimet ise -ki öyledir-<br />

her nimet gibi onun da zekâtn,<br />

öürünü, fidyesini veya sadakasn<br />

vermek icap eder. Kald ki kitaplar da<br />

uzviyete benzerler. Zaman zaman<br />

ayklanmas, havalandrlmas,<br />

budanmas, seyreltilmesi ve yer<br />

deitirmesi iktizâ eder.<br />

Derim ki, sakn ola dünya malna<br />

yapr gibi bir cinnet ile ihtiyaç<br />

sahiplerinden kitap esirgeyen cimrilerden<br />

olmayasn. Bilakis tam yerinde<br />

hedâye veya tasadduk edilmi kitap<br />

kalbi hafifleten, gönüle inirah veren<br />

bir tesir yapabilir.<br />

SZDEN STRHÂMIM...<br />

mdi diyeceksiniz, “Recai Bey, sizin<br />

dilinizin altnda bir bakla var fekat<br />

nedir” Ey azizler bakla felân yoktur.<br />

Dorudan söylüyorum ki, nâhak yere<br />

gardiyanln icrâ ettiimiz baz kitaplar,<br />

lâyk olduu mecrâ ve mevkîi<br />

bulunca pek çok hayra bais olabilirler.<br />

mdi sizden istirhâmm, kütüphanenizi<br />

kemâl-i dikkat ile gözden geçirüb hangileri<br />

ile helâlleeceiniz hususunda<br />

kendinizi zihnen idmana tabi tutmanzdr.<br />

Bu esnada da mükrim olunuz,<br />

cömert davrannz, sahî durunuz ve<br />

husûsen cannz actacak ölçüde<br />

verimkâr bulunmaya hazr olunuz. “Ne<br />

kadar kitabm var ki zekâtn vereyimdir”<br />

diye hasislik edip nefsinizi kandrmaynz.<br />

Kitaplar gelir ve gider, bazlar<br />

durduu yerde eskir ve yerini yadrgar;<br />

onlar zulm ile habsetmek olmaz.<br />

Hülâsa: Kütüphaneler de dünya<br />

gibi gelili-gidili yerlerdir. Hiçbir<br />

kitap rafnda ebediyyen durmaz. Siz<br />

bu fikre kendinizi altradurunuz,<br />

eer iycap eder ve nasib olursa sizlere<br />

ben sahan bizzat kendim, hangi<br />

mercie, ne ekilde kitap zekât vereceinizi<br />

tebir edeceim inâallah.<br />

42

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!