23.01.2015 Views

PDF olarak indir - YDİ Çağrı

PDF olarak indir - YDİ Çağrı

PDF olarak indir - YDİ Çağrı

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

panorama<br />

atılan ayakkabı resimleri eşliğinde–<br />

yürürlüğe girdi.<br />

Kimi milletvekillerin açıklamalarına<br />

göre “Başka seçenek” olmadığı<br />

için bu anlaşma onaylanmalıydı…<br />

Öyle de oldu. Sözkonusu anlaşmanın<br />

işgalin üzerini örtme yönlü tüm<br />

sahtekârlıklarına rağmen, Irak yönetimine<br />

öncekinden daha çok yetki tanıma<br />

durumunda olduğu da olgudur.<br />

ABD güçlerine, en azından kağıt üzerinde<br />

kimi sınırlamalar getirilmektedir.<br />

ABD emperyalizminin Irak<br />

yönetiminin kimi taleplerini kabul<br />

etmesinin perde arkasında yatan esas<br />

şey, “zamanın sınırlılığı” idi. Hem 31<br />

Aralık 2008 tarihi öncesinde, hem de<br />

Obama’nın resmen başkanlık koltuğuna<br />

oturmasından önce böylesi bir<br />

anlaşma yapılması gerekiyordu.<br />

Tam da bu nedenlerden kaynaklı<br />

kimi tavizler, daha anlaşma onaylanırken<br />

Pentagon’da yeni hesaplar<br />

yapılmasına yol açıyordu. Yani taraflar<br />

şimdilik anlaşmış görünse de,<br />

gerçekte hiç bir taraf tam memnun<br />

değildir. Bu çelişkiler kendisini önümüzdeki<br />

süreçte –Obama yönetiminin<br />

de tavrını belirlemesiyle– gösterecektir.<br />

Irak’ta yapılması öngörülen<br />

referandumun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği<br />

ve gerçekleşirse sonucun ne<br />

olacağı da belli değil. Eğer gerçekleşirse<br />

referandumda ABD askerlerinin<br />

Irak-Güney Kürdistan’da kalıp kalmaması<br />

konusunda karar verilecek.<br />

Sonuç hayır yönünde olursa, ABD<br />

askerlerinin 2010 yılı ortalarına kadar<br />

çekilmesi gerekecek… Sonuç evet<br />

yönünde olursa –ki referandumu örgütleyenler<br />

ve oyları sayanlar sonucu<br />

belirleyecek– o zaman bu sonuç 2011<br />

sonrası için de kullanılabilecektir.<br />

Gerçekte ne ABD emperyalizmi<br />

Irak-Güney Kürdistan’ı terk etmek<br />

istemektedir, ne de andaki durumda<br />

Irak yönetimi ABD’siz ayakta durabilecek<br />

durumdadır. Bunun da sonucu,<br />

ABD’nin askeri güç sayısını azaltarak<br />

Irak-Güney Kürdistan’da uzun süre<br />

kalma amacında olduğu ve bunun<br />

planlarını yaptığı yönlü haberler kamuoyuna<br />

da yansıyan haberler arasındadır.<br />

Biçimi ya da vitrinin nasıl<br />

değiştirileceğinden, hangi görüntü<br />

verileceğinden bağımsız <strong>olarak</strong>, Irak-<br />

Güney Kürdistan’daki işgalin 2011<br />

yılından sonra da sürdürülmek istendiği<br />

açıktır. İşgale gerçekte son vermek<br />

sözkonusu anlaşma ile mümkün<br />

değildir. Anlaşma işgale son verme<br />

anlaşması değil, gerçekte “güçlerin<br />

yerleştirilmesi” anlaşmasıdır.<br />

Kuşkusuz ki işgalin son bulması<br />

devrim olmadan da mümkündür ve<br />

böylesi bir durum işgal durumundan<br />

iyidir. Fakat böylesi bir durumda da<br />

gerçek bağımsızlık sözkonusu olmayacaktır.<br />

Irak-Güney Kürdistan’da<br />

gerçek bağımsızlığı elde etmek ancak<br />

emperyalist işgale, yerli işbirlikçilere,<br />

her türden gericilere karşı devrim<br />

mücadelesiyle mümkündür.<br />

24 Ocak 2009 √<br />

Açık hava cezaevinde<br />

“fosforlu” katliam…<br />

27 Aralık 2008 tarihinde başlayan<br />

bombardıman ve 3 Ocak<br />

2009’da karadan da başlatılan<br />

saldırı, 17 Ocak’ta İsrail’in ve<br />

18 Ocak’ta da Hamas yetkililerinin<br />

“tek” taraflı ilan ettikleri ateşkesle<br />

şimdilik son bulmuştur.<br />

İsrail’in Hamas’ı gerekçe göstererek<br />

Gazze’ye saldırısının andaki kaba<br />

bilançosunu çıkarmak bile, gerçekte<br />

açık hava cezaevi halindeki Gazze’de<br />

yaşananların katliam olduğunu gözler<br />

önüne sermektedir. 22 gün süren<br />

saldırıların sonuçlarının rakamlara<br />

yansıması şöyledir: 1350’den fazla<br />

Filistinli –bunların 500’den fazlasını<br />

çocuk ve kadınlar önemli bir bölümünü<br />

de yaşlılar oluşturuyor– katledilmiştir.<br />

Yakılıp yıkılan binaların<br />

enkazları altındaki cesetlerin sayısı<br />

ise belli değil. Öldürülen İsraillilerin<br />

sayısı 9 asker 4 sivil <strong>olarak</strong> verilmektedir<br />

ve bu 9 askerden 4’ü de İsrail<br />

ordusunun kendisi tarafından öldürülmüştür.<br />

5 binden fazla Filistinli<br />

yaralanmıştır. 22.000 civarında ev<br />

tahrip edilmiştir. Bunun önemli bölümü<br />

artık oturulamaz durumdadır.<br />

100.000’den fazla insanın evsiz<br />

kaldığı, korunabilmek için kaçacak,<br />

sığınacak yer aradığı da BM’nin<br />

Gazze’deki çalışanlarının verdiği<br />

bilgiler arasındadır. Saldırıya uğrayan<br />

okul ve hastahane binaları ya da<br />

Hamas’ın gizlendiği söylenen binalar<br />

ve de camiler bu hesapta yok bile.<br />

Yakıp yıkmanın –insanların katledilmesi<br />

hesabı işin içinde yok–<br />

faturası ise 2 milyar dolar <strong>olarak</strong><br />

gösterilmektedir. Gerçekte ise tam<br />

bir hesap yapılmamıştır. Gazze’de<br />

insanlar, evler, eşyalar… yakılıp yıkılırken,<br />

yakıp yıkmada kullanılan<br />

- GAZZE/ FİLİSTİN -<br />

silahların üreticileri kuşkusuz ki ellerini<br />

ovmakta, kârlarına yeni kârlar<br />

katmaktadırlar…<br />

Açık bir barbarlık yaşanıyor; terör<br />

örgütüne, Hamas’a karşı mücadele<br />

adına gerçekleştirilen bu barbarlık<br />

dünyanın hemen tüm emperyalist<br />

güçleri tarafından açık veya dolaylı<br />

destekleniyor. Her türlü sahtekârlık<br />

sergileniyor.<br />

Sergilenen sahtekârlık içinde her<br />

emperyalist ve yerel gerici devletin<br />

kendi hesabı yer almaktadır.<br />

Özellikle Ortadoğu bağlamında çok<br />

yönlü çıkar ve hesaplar içiçe geçmiş<br />

ve kendisini Filistin sorununa yansıtmaktadır.<br />

Bu da “fillerin tepiştiği<br />

çimlerin ezildiği” bir durum ortaya<br />

koyuyor. Ezilen tabii ki Filistin Arap<br />

ulusu, halkıdır.<br />

Filistin Arap ulusunun özgürlüğü<br />

mücadelesinde düşman güç sadece<br />

işgalci siyonist İsrail ve onu destekleyen<br />

emperyalist güçler ve Mısır,<br />

Ürdün gibi Arap devletleri değil, hayır<br />

Filistin Arap ulusunun özgürlüğüne<br />

düşman güçler arasında hem El<br />

Fetih somutunda Abbas yönetimidir<br />

hem de gerici dinci faşist ideolojinin<br />

temsilcisi Hamas, İslami Cihad gibi<br />

örgütlerdir. Böylesi bir durumda ve<br />

devrimci bir önderliğin, gücün olmadığı<br />

koşullarda kuşkusuz ki Filistin<br />

Arap ulusunun pratik <strong>olarak</strong> fazla<br />

seçeneği yoktur.<br />

Hangi örgüt işgalci güce daha sert<br />

karşı çıkıyorsa ve de insanların yaşayabilmesinin<br />

önkoşulu olan yiyecek,<br />

içecek ya da temel ihtiyaçlarını gidermede<br />

yardımcı oluyorsa, halk da doğal<br />

<strong>olarak</strong> onlardan yana tavır takınmaktadır.<br />

Eğer Filistin halkı 25 Ocak<br />

2006’da yapılan genel seçimlerde<br />

–Filistin yönetiminin kurulmasından<br />

(1994) 12 sene, ilk genel seçimlerden<br />

(1996) ise 10 sene sonra yapılan genel<br />

seçimlerde– çoğunlukla Hamas’ı<br />

seçtiyse, bunun temelinde yatan gerçeklik,<br />

halkın şeriat istemesi değil, 12<br />

sene yönetimde bulunan El Fetih’in<br />

halkın sorunlarına çözüm getirmeye<br />

çalışması yerine yiyicilik, rüşvetçilik<br />

ve de her şeyden önemlisi Batılı<br />

emperyalistlerin ve İsrail’in “mini”<br />

Filistin devletinin kuruluşunu engelleme<br />

siyasetine ortaklık etmesiydi.<br />

Yaşanan barbarlık içinde çok yönlü<br />

çıkarlar, hesapların varlığı ve sınırsız<br />

sahtekârlıkların yaşandığı bir durumda,<br />

hangi konuyu seçip ortaya<br />

koymaya kalkışırsanız kalkışın, tavır<br />

takınmadığınız noktalar, tavır takındığınız<br />

noktalardan daha çok oluyor.<br />

Buna rağmen bu yazımızda kendimizi,<br />

yapılan kimi sahtekârlıklara<br />

değinmekle sınırlıyoruz.<br />

Kamuoyuna yutturulmaya çalışılan<br />

düşüncelerin başında Hamas’ın ateşkesi<br />

bozduğu ve tüm teklif ve uyarılara<br />

rağmen ateşkesi uzatmaktan kaçındığı<br />

yönlü yalan gelmektedir. Bu<br />

yalana bir de altı aylık ateşkes sürecinde<br />

Hamas’ın anlaşmaya uymadığı<br />

yalanı yamanmakta ve sahtekârlık<br />

perdesi sahneye asılmaktadır…<br />

Yalan diyoruz, çünkü, birincisi hemen<br />

tüm tarafsız basın mensuplarının<br />

ve uluslararası kurumlarda yer<br />

alan kimi yetkililerin verilerine göre,<br />

Hamas sözkonusu altı aylık ateşkes<br />

sürecinde anlaşmaya esas <strong>olarak</strong> uymuştur.<br />

İsrail ise gerçekte anlaşmaya<br />

uymamıştır. Örneğin Gazze’ye yönelik<br />

ablukanın özellikle temel ihtiyaç<br />

maddeleri için gevşetilmesi ve günde<br />

Gazze’ye yardım malzemesi taşıyan<br />

TIR’ların sayısının abluka öncesi<br />

sayıya yükseltilmesi gerekirken,<br />

İsrail bunu en az düzeyde tutmuştur.<br />

Son dönemde ise sınırları bütünüyle<br />

kapatmıştır.<br />

4 Kasım’da Hamas’ın herhangi bir<br />

saldırısı olmadığı halde İsrail saldırıda<br />

bulunmuş ve 6 Hamas militanını<br />

katletmiştir. Örneğin Hamas bu süreçte,<br />

Kasım ayındaki saldırıya kadar<br />

İsrail’e yönelik roket saldırısında bulunmamıştır.<br />

4 Kasım saldırısı sonrasında<br />

yeniden roket saldırısı başlatmıştır.<br />

Bu tarihe kadarki süreçte<br />

çok az sayıdaki roket atışı –toplam<br />

12– ise İslami Cihad ve diğer örgütlerin<br />

gerçekleştirdiği ve kimi burjuva<br />

yorumcuların da belirttiği kadarıyla<br />

Hamas’ın engelleyemediği saldırılar<br />

olmuştur. Bu saldırılarda herhangi<br />

bir can kaybı yaşanmamıştır.<br />

Hamas’ın ateşkesi uzatmadığı id-<br />

13

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!